hz. muhammed`e adanan şiirlerin türü ve edebi

advertisement
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
HZ. MUHAMMED’E ADANAN ŞİİRLERİN
TÜRÜ VE EDEBİ ÖZELLİKLERİ
Fatime ŞEYXLUVEND*
Özet
Hazreti Muhammed peygambere hasredilmiş mersiyeleri; içeriği ve edebi
değeriyle seçilir. Bu mersiyeler içerisinde Hassan bin Sabit, Ka’b bin Malik,
Abdulla bin Revahe, Sefiyeddin Hilli’nin şiirleri poetik imajların çokluğuyla
seçilir. Hz. Muhammed peygambere hasredilen şiirler içerisinde Ali ibn Ebu
Talib’e mahsus şiirler de yüksek edebi değeriyle öne çıkar. Selefleri Hassan bin
Sabit’in, Ka'b bin Züheyr'in, Ka’b bin Malik’in yolu ile giden Ali ibn Ebu Talib de
Peygamberle bağlı «nur», «ışık» imajlarına sık sık müracaat eder.
Muhammed peygambere yazılan mersiyeler içerisinde kızı Fatime’nin atasına
hasrettiği ağıtlar da ilgi doğurur. Bu şiirlerde Fatime’nin atasının vefatından dolayı
ortaya çıkan kedere evrensel, global bir anlam vermesinin tanığı oluruz.
Genellikle, kaydetmek isterdik ki, Arap edebiyatında geniş yer almış
peygamber methiyeleri her zaman aktüel olarak kalmıştır. Bu şiirler sonraları diğer
Doğu halklarının şiirlerine de yol açmışlar. Özellikle şiirlerin başlangıcında net,
miraç-name gibi şiirler yazmak gelenek halini almıştır. Muhammed peygambere
ayrıca methiyeler de hasredilmiştir.
Anahtar kelimeler: mersiye, keder, Hz.Muhammed, şiir, kaside, miraç-name
Rezume
The verses devoted to prophet Hazret Mohammed differ the art importance and
subjects. The well-known poets of the Arabian literature of an epoch jahiliyye,
Hassan bin Sabit, Ka’b bin Malik, Abdulla bin Revahe, Sefiyeddin Hilli, have
*
336
Islamic Azad University Ardabil Branch Bakü Devlet Üniversitesi
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
devoted to the Prophet verses to which represented it in different metaphorical
images. Also verses Ali ibn Ebu Talib and its daughters Fatime are noteworthy. In
these verses, lamentations it is told about grief, which has overtaken all Arabian
people after death of the prophet. It is necessary to notice that fact that verses
devoted to the prophet, which widespread in the Arabian literature, never lose the
urgency. The next centuries, this genre has passed in all literary processes of East
people. Began traditional to begin the big epic products, poems with devote to the
prophet - merajname. Also a lot of poetry it has been devoted Mohammed.
Key words: prophet, literature, poems devoted to Hazret Mohammed, verses,
metaphorical image
Bilindiği üzere Arap şiirinin en eski türlerinden olan methiyleler henüz cahiliye
döneminde yaranmıştır. İlkönce kabile üyelerini, kabilenin ayrı ayrı görkemli
şahsiyetlerini öven bu şiirler Lehmiler, Gessaniler sülalelerin yarattığı Arap
devletlerinin ortaya çıkmasıyla saraylara yol bulmuş, belirli imtiyazlar, hediyeler
mukabilinde methiye söylemek moda haline gelmiştir.
Hazreti Muhammed peygambere hasredilmiş mersiyeler içeriği ve edebi
değeriyle seçilir. Bu mersiyeler içerisinde Hassan bin Sabit’in şiiri poetik imajların
çokluğuyla seçilir. Bu mersiyede Hassan, peygamberin «ışık saçması» ile bağlı
geleneksel motifi tekrar eder, sonra kendisinin peygamberin vefatından doğan
durumunu bu şekilde ifade eder:
«Ey insanların en faziletlisi, ben sanki bol sulu bir çayın içerisindeydim. Şimdi
ise susuzluktan azap çeken birisine dönmüşüm.
Bu şiirde dikkati çeken hususlardan birisi peygamberin dul kalmış hanımlarının
betimlenmesi, Peygamberin vefatından sonra rahipler gibi giyinerek karamsarlığa
kapılmalarının gösterilmesidir.
Başka bir kasidede Hassan ibn Sabit, büyük bir maharetle klasik kasidede
etlalın tasvirini veren bölümleri yeni İslami düşünceyle ilişkilendirmiştir.
Tube’de Peygamberin izleri kalmıştır. Burada onun Minberi vardır. Her bir iz
doğal olarak başka bir zamanda yok olur gider. Hiçbir zaman silinmeyen ise onun
insanları hidayete çağırmak için çıktığı minber ve seslendirdiği ayetlerdir. Bu
ayetler ebediyen kalacak. Onun izleri hiç vakit kaybolmayacak. Burada
peygamberin namaz kılarak secde ettiği yerler de vardır.
Bu Caminin hücrelerini Allah kendi nuru ile ışıklandırmıştır.
Görüldüğü üzere, bu şiirde cahiliye döneminin gelenekleri yeni İslami
anlamlarla sıkı şekilde örtüşür. Oba izlerinin silinmesi mukabilinde Allah’ın
nurunun ebediliği gibi bir imaj yaranır. Bu kasidede Hassan «hall» poetik figürüne
müracaat ederek Tövbe suresinin 168. ayetini edebi bir tarzda şiirde vermiştir.
337
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Başka bir İslam şairinin, Ka’b bin Malikin şiirleri de kendi ruhu ile yukarıdaki
bölümlerle örtüşür. Ka’b bin Malik geleneksel bir tarzda Peygamberi deve üzerinde
gezenlerin en iyisi, sahrada gezenlerin en hayırlısı adlandırır. Sonra İslami ruhta
tamlamalar verilir. Peygamberi beşir (insanları hoş haberle müjdeleyen), muhzır
(günahkarların akıbeti konusunda haberdarlık eden) adlandırır. Ka’b bin Malik’in
şiirinde de geleneksel ışık, nur, çırak imajları verilir: «Peygamberin nuru
müminlerin yolunu ışıklandırdığı gibi, Allah’ın nuru da Peygamberi cehennem
odundan koruyor:
O bizim müjdecimiz ve haberdarlık edenimizdi.
O nuru ile yolumuza ışık saçıyordu.
Allah onu kendi nuru ile korumuştur. Ona cehennem odundan necat vermiştir
(Şirul-Muxadramin, 304).
Hz. Muhammed peygambere hasredilen şiirler içerisinde Ali ibn Ebu Talib’e
mahsus şiirler de yüksek edebi değeriyle seçilir. Selefleri Hassan bin Sabit’in, Ka'b
bin Züheyr'in, Ka’b bin Malik’in yolu ile giden Ali ibn Ebu Talib de Peygamberle
bağlı «nur», «ışık» imajlarına sık sık müracaat eder:
Onu görürken sanki nur ve hidayet görünür.
O gece-gündüz bize doğru yol gösterir.
Onun ölümünden sonra sanki bizi zulmet bürüdü.
Gündüzümüz karanlık geceye döndü.
Bu parçada şair gece gündüz, nur zulmet karşılaştırmaları ile tezatlar yaratır.
Hz. Ali şiirinde Muhammed peygamberin çöhresi ile bağlı tasvirlere de rast
gelinir. O, peygamberin parlak simasının ondördündeki ay gibi parladığını bildirir:
Onun yüzü ondördündeki ay gibi parlıyordu.
O olan yerde bulutlar yok olur, her şey parıldıyordu.
Peygamberin çehresi ile bağlı tasvirinde Hz. Ali hem de güneşle bağlı teşbih
işletir.
Onun alnı sanki güneş gibi parlıyor. Onun siması sanki bulutların arkasından
çıkmış güneşe benziyor (Şirul-Muxadramin, 40).
Muhammed peygambere yazılan mersiyeler içerisinde kızı Fatime’nin atasına
hasrettiği ağılar da ilgi doğurur. Eğer Hz. Ali’nin şiirlerinde Peygamberin gelişiyle
alemin ışık saçmasının tanığı oluyoruzsa, Fatime şiirinde Peygamberin gidişinden,
yani vefatından yaranan zulmet ve karanlık tasvir betimlenir. Bu şiirde Fatime’nin
atasının vefatından dolayı yaranan kedere evrensel, global bir anlam vermesinin
tanığı oluruz. Şiir demek olar ki, evvelden sona kadar istiareler, mübalağalar,
benzetmeler üzerinde kurulmuştur:
Göğün yüzünü bulutlar bürüdü, gündüzün güneşi kayboldu, her tarafa gece
karanlığı çöktü.
Yer Peygamberin vefatından nasıl da kedere gark olmuştur. O Peygamber için
üzüntü duyuyor ve tir tir titriyor.
338
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Bırak Doğu da Batı da onu ağlasın. Bırak Mudar ve Yemen onu ağlasın.
Ulu Tur dağı, sütunlu ve örtüklü Cami de onu ağlasın.
Ey mübarek nurlu hatemül-enbiya,
Kuranı nazil eden sen Salavat diyer» (Şirul-Muxadramin, 53-54).
Aynı anlama başka bir şiirinde de rastlıyoruz: şaire cansız doğayı canlandıran,
hayvanlara, kuşlara insani özellikler veren istiare-teşhislere sık sık müracaat eder:
Taşlar da, vahşi hayvan ve kuşlar da seni ağladı. Sema sana yas tuttu. Sonra
Yer seni ağladı.
Ey Resulullah, ey Allah’ın hayırlı Bendesi. Ey yetimlerin ve zayıfların
sığınacak yeri (Şirul-Muxadramin, 54).
Genellikle, Hazreti Muhammed’e hasredilen şiirlerle cahiliye döneminin
şiirleri arasında bir yakınlık duyulmaktadır. Bu özellikle mersiye türünde
rastlanılan olgudur.
Bununla birlikte yeni İslam ruhunun Arap şiirine yeni konuyla birlikte, yeni
ifade tarzlarının getirmesini de unutmak olmaz. İlkönce şiirlerin leksik terkibinde
değişiklikler dikkati çekiyor. Örneğin cahiliye şairi daha çok «senin canın için»
(Liumrike) «senin ata-baban hakkı» (va ceddike) vs. yeminlere üstünlük verir.
İslam şairi ise daha çok Allah üzerine yemin etmiştir. Hassan bin Sabit deyir:
«Allah’a yemin ederim ki, henüz hiçbir kadın, milletine doğru yol gösteren, ona
peygamber olan Resulullah gibi birini dünyaya getirmemiştir» (Klasik, 2001: 45).
Hz. Muhammed’e hasrolunmuş şiirlerde sık sık Kuran motiflerine müracaat
edilir. Kuran-i Kerimden direkt iktibaslar getirilir veya Kuran’ın bu veya diğer
ayetine işaret edilir. Örneğin, Hassan bin Sabit deyir:
«Aramızda Resulullah ve Hak vardır ki, ölene dek onun yolunu tutacağız.
Kesiği olmayan bir ip gibi her zaman ondan tutunacağız. Allah’ın bu ipini
tutarak mevkiimizi sağlamlaştıracağız».
Tabii ki, burada Kuran-i Kerim’in Ali-İmran suresinin 103. ayetine işaret
edilmiştir:
«Hepiniz bir yerde Allah’ın ipinden (dininden) sıkı yapışın, bir-birinizden
ayrılmayın! Allah’ın size verdiyi nimetini hatırlayın ki, siz bir-birinize düşman
iken O sizin kalplerinizi (İslam ile) birleştirdi ve Onun nimeti sayesinde bir birinize
kardeş oldunuz. Siz oddan ibaret olan bir uçurumun kenarındayken O sizi oradan
halas etti. Allah kendi ayetlerini sizin için bu şekilde belirliyor ki, belki hak yoluna
yönelmiş olasınız».
Hassan bin Sabit Hz. Muhammed’e hasrettiği şiirlerinde cinasları sık sık
kullanır.
Geçmiş adamlar Muhammed gibi birisini kaybetmediler.
Kıyamete dek ikinci böyle bir kişinin kaybedilmesi de imkansızdır.
339
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Burada fagada – yufgadu, misle, mislehu cinaslara örnektir. Burada birinci
cinas muharraf (tahrif olunmuş) cinastır. İkinci cinas müzeyyel (ilavesi olan)
cinastır.
Abdulla ibn Revahe de edebi sanata sık sık başvurmuştur. Aşağıdaki beyitte
muharraf cinaslara örnekler olduğunu görürüz.
Allah senin getirdiğin iyiliği Musa’ya tasdik ettiği bir tarzda onayladı. Onu
zafere götürdüğü gibi seni de ulaştırdı.
Bellidir ki, henüz cahiliye döneminden Araplar savaşa atılırken veya birlikte iş
görürken Arap şiirinin reciz formasına müracaat etmişler. D.V.Frolov «Klasik Arap
Şiirinin Yaranması ve Gelişimi Üzerine» eserinde «recez» konusunda yazır:
«Recez büyük ihtimal ki, secden yaranmıştır. Bu en sade kuruluşa sahip bir şiirdir.
Burada şiirin ölçü vahidi beyit değil, mısradır. Recez, klasik şiir eleştirmenlerinin
fikrince şiirden çok nesre yakındır.
Recez aruzun bahirlerinden biri gibi Arap şiirine dahil olmuş, «en eski bahir»
sayılan recez zaman zaman birçok değişikliklere maruz kalmıştır» (Frolov, 1988:
244).
Aruz ilminin banisi Halil ibn Ahmed el-Ferahidi, recezi devenin lengerli
yerişiyle ilişkilendirmiştir. Talebesi el-Ehfeş bunun nedenini sordukta Halil
demiştir: Deve ayağa kalkırken ayakları silkelendiği gibi recezde de bir silkelenme
var» (Ebdül Mecid, 8).
İslam zuhur ederken bu dine tapınanlar bazen bu veya diğer olayla bağlı receze
de müracaat ederlerdi. Hamid bin Saur el-Hilali Muhammed peygambere biatini
recezle aşağıdaki tarzda ifade etmiştir.
«Süleyme’den ayrılarak giderken bir hata yapacak (kadar inamsız idi)
Sonra Rabbimiz bize Muhammed’i getirdi. O Allah’ın kitabını bize bir hidayet
olarak okudu.
Biz onun sözlerini tekzip etmedik. Karşısında secde ettik. Biz zekat vererek
Camide namaza toplandık» (Ebdül Mecid, 99).
Meşhur İslam şairlerinden Abdulla bin Revahe receze müracaat etmiştir.
Medine’de Caminin inşasına Muhammed peygamberin de katılmasından esinlenen
şair diyor.
«Camilerle ilgilenen, Kuranı ayak üste ve otururken okuyan,
Geceleri uyumayan (Cami) duvarını toz toprağı karıştırıp ören hayır kazandı».
Rivayete göre, Cami örülerken bu şiir koroyla okunmuş, Muhammed
peygamber kendisi de bu recezi söyleyenlere katılmıştır (Furat, 1996: 126-127).
Görüldüğü üzere, klasik Arap şiirinde Hz. Muhammed’e hasredilen şiirler
içerik açısından zengin olduğu gibi biçim doğrultusunda da çeşitlilik
göstermektedir. Bu şiirlerde edebi tasvir ve ifade vasıtalarından geniş istifade
edilmiş, aynı zamanda İslam şairleri, methiyelerin ses akıcılığına, harmonisine,
ritim ve kafiyesine özel dikkat yetirmişler.
340
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Kaydettiğimiz gibi, Muhammed peygambere hasredilen şiirlerde edebi
sanatlara geniş yer verildiğinden, bu şiirler edebiyat biliminde bediiyat adıyla
bilinir. Cezayir alimi doktor el-Ehdar İykus bediiyat şiirlerini böyle tasvir eder:
«Bediiyat içerik açısından dini methiyelerdir. Forma açısından ise onlar ebedi bir
servettir. Bu şiirlerin kuruluşu bedii deyimin en yüksek seviyesini hatırlatır. Bu
şiirlerde edebilik kasidenin bütün hisselerinde gözükür. Kasidenin öyle bir beyti
olmuyor ki, bediiyat onun ruhuna hakim kesilmesin. Bu sahada ünlü olan şairler
kendi şiirlerini iki üslupta yazmışlardır.
Birincisi – Beyti edebi bir tarzda kurmuş, lakin hansı bedii üsluba müracaat
ettiklerini göstermemişler. Sonuçta bedii mananın ifadesine yönelmiştir.
İkincisi – Beyitte hangi mazmunun kullanılmasına işaret edilen şiirler. Bu
türden eğitim amacıyla istifade olunur. Burada beyitte işlenen bedii ıstılahın adı
çekilir, şair bu söze beyit dahilinde şiirin ruhuna uygun bir mana verir (İykus,
1998: 78-79).
Arap şiirinde bediiyatın konusu çok eskidir. Bunun ilk örnekleri Ka’b ibn
Züheyr, Hassan ibn Sabit gibi şairlerin yaratıcılığıyla oluşmuştuysa, sonra Kumeyt
bin Zeyd’in sayesinde «Haşimiyyat» şiirlerinde bu şiirler daha da cilalanmıştır.
Lakin genellikle Peygambere hasredilen şiirler içerisinde en parlak aşama
maulidiyattır. Bu şiir Arap meğribinde güçlü olmuş, sonra Mısır’a ve diğer İslam
ülkelerine yayılmıştır. Maulidiyat şiirlerine Doğu edebiyatında «mevlut-nameler»
de denilir. Bu şiirlerin esas özelliği Peygamberin mübarek siresinin çeşitli
taraflarını, onun parlak mucizelerini, harikulade kerametlerini göstermektir.
Mevlut-nameler yalnız edebi çerçevesinde kalmaz, belirli bir bahirle de
sınırlanmaz. Aynı zamanda sınırlı bir kafiye sistemine de tabi değildir.
İşte bu özellikler bediiyatı mevlut-namelerden farklandırır. Mevlut-namelerden
farklı olarak edebi sanatlara sık sık müracaat bediiyatın esas miyarıdır. Bediiyatta
bu vasıtalardan geniş istifade edilir ve bu şiirleri inceleyen kişi öyle fikirleşir ki,
şiirler edebi sanatının sergilenmesi amacıyla yazılmıştır. Aslında bu böyle değildir.
Bediiden amaç edebi sanatının kamilliğine hizmet etmektir: bu canlıların şefaatçisi,
onun ailesi, kerametli sahabeleriyle ilişki yaratmaktır (İykus, 1998: 79).
Peygambere yazılan methiyelere edebi sanatın uygulanmasında büyük başarı
kazanan şairlerden birisi Sefiyeddin Hilli olmuştur.
Sefiyeddin Ebu-Bereket Abdülaziz bir Seraya hicri 677’de Irak’ta Hille’de
anadan olmuş, orada büyümüştür. O bir müddet Irak’ta yaşamış, barış bozulduktan
sonra Ali Ertak sülalesinden olan hükümdarların yanına giderek onların himayesine
sığınmıştır. Sefiyeddin Hilli onlara her biri 29 beyitten oluşan 29 kaside yazmıştır.
Bu beyitlerin her birisi alfabenin belirli harfiyle başlıyor, onunla da sona çatırdı. Bu
şiirlere el-Ertakiyyat denir.
Sefiyeddin Hilli hicretin 767. yılında Mısır’a gelmiş, el-Malik el-Nasır bin
Galavunun yanında yaşamış, onu överek mukabilinde çoklu hediyeler almıştır.
Bir şair gibi Sefiyeddin bin Hilli çok kudretli zamane şairlerinin tacdarı
sayılmıştır. Onun şiiri fesahat ve yüksek üslubuyla seçilmiştir. Sefiyeddin Hilli
341
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
kaside, kıta, müveşşah ve zecel türlerinde mahir olmuştur. O Arap şiirine bazı
biçim yenilikleri de getirmiştir. Örneğin, o, mudamman müveşşah türünü
yaratmıştır. Yani Ebu Nüvas’ın beiyyesini kendi müveşşahı dahiline yerleştirmiştir
(Ez Zeyyat, 405). Sefiyeddin Hillinin Muhammed peygambere hasrettiği şiir çok
meşhurdur:
Sel`aya gelsen Alem dağının komşuluğundaki kişiyi haber
Selem yakınlığındaki Araba salam de.
Sefiyeddin Hilli bu yer adlarını (Sela, Alem, Selem) peygamberin kabrine
yakın olduğu için hatırlar. O bir beyit dahilinde mükemmel bir ses harmonisi
yaratan cinaslar işletir. «Selan» ve «sel`an» cinas-i meşubdur.
«Sel`em» ve «selem» cinas-ı iştikaktır. Onun bu beyti edebi sanatının
«Bereatul-istihlel» güzel başlangıç adlanan bir türüdür.
Genellikle, kaydetmek isterdik ki, Arap edebiyatında geniş yer almış
peygamber methiyeleri her zaman aktüel olarak kalmıştır. Bu şiirler sonralar diğer
Doğu halklarının şiirlerine de yol açmışlar. Özellikle şiirlerin başlangıcında net,
miraç-name gibi şiirler yazmak gelenek halini almıştır. Muhammed peygambere
ayrıca methiyeler de hasredilmiştir. Bu bakımdan Azerbaycan edebiyatı da zengin
olmuş, onun Nizami, Fuzuli, Hatayi gibi görkemli temsilcileri hiçbir zaman
Muhammed peygamberin şahsiyetine bigane kalmamış, onu döne döne
methetmişlerdir.
KAYNAKÇA:
1. Şirul-Muxadramin, cemi 304
2. Klasik arap edebiyyatı. (2001), (Terc: A.Qasımovanındır – M.Mahmudov).
Bakı, s.221, cemi 257
3. Д.Фролов, (1988), К вопросу остановлении и эволюции классического
арабского стиха – Проблемы исторической поэтики литератур Востока, с.244
Москва. Наука, cemi 390
4. Ebdül-Mecid el-İsdavi, el-Urcuze, Bideyetuhe va xasaisuhe.., Mısr, DerulIrqam, s.8, cemi 336 s.
5. Furat Ahmet Subhi. (1996), Arap Edebiyatı Tarihi (Başlangıçtan XVI Asra
Kadar) I. İstanbul. Edebiyat Fakültesi Basımevi, s.126-127, cemi 365-366
6. Dr. İykus El-Exdar. (1998), Cemaliyyetu bediiyyat va xasaisuhe fenniyye.
Afaqus-saqafeti bat-turas, oktyabr, s.78-79
7. Ez-Zeyyat Ehmed Hesen. Terixul-edebil-arabiyyi el-Qahire. Deru Nahdatı
Mısra, s.405, cemi 536
342
Download