Milletlerin kardeşliğine inanmak boş bir hayaldir!

advertisement
253
Milliyetçi Siyasî Haf­
talık Gazete Pazar­
tesi Günleri çıkar.
FİATI : 250 KURUŞ
9 E Y L Ü L 1974
EY T Ü R K K E N D İ N E DON...
ii
Ülküsüz milletler yaşıyamaz,, diyen Türkeş :
Milletlerin kardeşliğine
inanmak boş bir hayaldir!
Türkeş : Bazı yetkililerin partizanlıklarını
Kıbrıs dâvasında da sürdürmeleri ibret vericidir
Katliamın mesulleri milletlerarası mahkemelerde yargılanmalıdır
Lozan anlaşmasını 50 yıldan beri ihlâl eden Yunanistan'a
karşı umursamazlık ve ihmalcilikten vazgeçilmelidir
Geçimsizliğin sebebi nedir ?
Koalisyon ortakları arasındaki çekişme çok nazik bir duruma gelmiştir.
Tarafların sızdırdıkları haberlere göre, bu ortaklığın devamına imkân ve ih­
timal yoktur. MSP meğer CHP'yi yeni anlamış! Türkiye'nin başında nasıl
bir tehlike olduğunu şimdi kavrayabilmiş! CHP'lilere bakarsanız, bu Selamet­
çilerle devlet idaresi yürütülemez. Ne kadar çabuk davranılırsa o kadar
isabetli hareket edümiş olunur. Bu iddiaları destekleyen «Korkunç» vesika­
ları iki taraf da ibraza hazır olduğunu söylüyor ve yana yakıla bir yığın
hikâye anlatıyor. Perde arkasında konuşulanlar böyle. Bir de kamu oyuna
taraflarca açıklananlar var. Her iki tarafın birbirine itirazı aşağı yukarı
aynı : «Görüş ayrılıkları vardır. Uzlaşmaz derecede bu ayrılıklar artmıştır.»
MSP buna; Kıbrıs harekâtını CHP'nin partizan bir tutum içinde istismar
ettiğini ve kabinede MSP'li bakanlar yokmuş gibi CHP'nin kendi basma ha­
reket etmeye kalkıştığını ilâve ediyor.
Gerçek nedir? Açıklandığı gibi görüş ayrılıkları uzlaşmaz bir duruma
mı gelmiştir? Yoksa taraflar birbirlerini yeni mi anlamışlardır? Görüş ay­
rılıklarının böyle bir çatlamaya yol açacağını düşünmek mümkün değildir.
Zira, hatırlanacağı gibi komünistlerin affına MSP'den bir gurup oy verme­
miş, böylece hem hükümet protokolüne, hem MSP ve CHP'nin ayrı ayrı
hazırladıkları af tasarısına aykırı hareket etmişlerdi. Ama, bu kadar açık
vaziyet alışa rağmen ne karşılıklı suçlama olmuş ne de koalisyon bozul­
muştur. İkinci bir örnek de Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ hakkın­
da açılan gensoru görüşmesi sırasında MSP'den bir gurup milletvekili di­
retmişti de, hep uzlaşma yolları aranmış ve bazı neticesiz «Vaadlerle» itiraz
edenler ikna edilmişti. Meclis çalışmalarında olduğu gibi bakanların ic­
raatlarında da aynı zıtlaşmalar meydana geliyordu. Biri «Ay as of ya mutlaka
ibadete açılmalıdır» diyor. (İktidarda olduğu halde bu beyanatı kim için ve­
riyor belli değil.) öbürü niçin açılmaması gerektiğini ilân ediyordu. Ahlâk
dersleri, imam - Hatip okullarının orta kısımlarının yeniden açılması, dış
ilişkiler, önemli kademelere yapılan tayinler vs. gibi konularda hep ayrı gö­
rüşteydiler. Birbirine ters düşmeler kamu oyuna yansıyacak kadar fazlaydı.
Ama, ne kabinenin düşeceğinden, ne uzlaşmazlığın halledilemeyecek duruma
geldiğinden söz eden yoktu. Aksine, Ecevit ve Erbakan çifte kumrular gibi
televizyona çıkıyor, gazetecilerin objektifleri önünde arzı endam ederek «Mu­
halefet çatlatan» pozlar içinde, «Birbirleriyle hudutsuz ölçüde kaynaştıkların­
dan, CHP ile MSP'nin artık iki ayrı parti olmadıklarından, kuzu sarması
muhabbet içinde bulunduklarından» söz ediyorlardı.
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Ama herkesin hafızasında bütün ta­
zeliği ile durduğundan daha fazla üzerinde durmuyoruz. Demek oluyor ki,
koalisyonu yaşayamaz hale getiren görüş ayrılıkları değildir.
O halde asıl sebep nedir? Bizim anlayabildiğimiz kadarıyla, Kıbrıs'ta
Türk ordusunun milletimizin talihini ve şerefini aydınlatan bir başarı elde
etmesi üzerine, ortaklar arasında bunu paylaşmanın yarışı başladı. İnsaf­
sızlık etmiş olmamak için şöyle ifade etmek daha doğru olacaktır. CHP eski
parti olmanın ve bazı kamu kuruluşlarının başında solcuları yerleştirmiş
bulunmanın kendisine verdiği avantajla, Kıbrıs başarısını Ecevit'e, CHP'ye
ve sol'a maletmeye koyuldu. Bu yolda Abdi İpekçi'nin Milliyet Gazetesiyle,
Ismaü Cem İpekçi'nin TRT'si el ele verdiler. Diğer solcu basında toz koparanlıkta bunlara ayak uydurarak sistemli bir propoganda başladı. Propcganda öyle ustaca yapılıyordu ki, vatandaşın farkma varmasını bir ta­
rafa bırakınız, koalisyon ortağı MSP bile iş işten geçtikten sonra farkma
varabildi. Şimdi de ne desin! Kimseye bir şey anlatmak mümkün değil.
Ecevit de eskiden olduğu gibi muhtaç görünmüyor. Aksine, pervasız. Şöh­
retin zirvesinde, MSP'yi kum torbası gibi bırakmak niyetinde. Çatlamanın
asıl sebebi budur. Bunun böyle olacağı belliydi ama MSP'lilerden söz din­
leyecek kimseyi bulmak mümkün değildi. Şimdi memleketin başına açtıkları
işi temizleme sorumluluğu Erbakan ve. arkadaşlarına düşüyor.
Memleketin en nazik bir devresinde CHP'nin oynadığı usta oyun, belki
Türkiye'yi bir süre hükümetsiz bile bırakabilir. Ordunun ve milletin başa­
rısını Ecevit ve sol omuzlayınca, tabii ne milleti ne de silâhlı kuvvetlere
pay kalmadı. İsterseniz sokaktaki vatandaşı çevirip sorunuz. Ordu mu yok­
sa, Ecevit mi daha kahraman?
DEVLET
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 2
Sahibi : İbrahim METİN * Ya­
berleşme Adresi: P.K. 284 Ba­
Aylık 60 TL.
zı İşleri Müdürü : Tevfik Fik­
kanlıklar - ANKARA * İdare Ye­
İçin : İki misli * İlânlar : Pa­
ret KILIÇKAYA * Neşriyat Mü­
ri : Bedesten İçi, Bedesten Han
zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı:
dürü : Sadi SOMUNCUOĞLU *
Kat: 4, Nu. : 7, KONYA
Yeni Işık Matbaası Tel: 12 5810
İdari İşler: Osman ÇAKIR * Ha­
ABONE : Yıllık 120 TL.
Altı
*
Dış
ANKARA * Dağıtım :
Ülkeler
Gameda
niilllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllMIIIIIIIIIIIK
BİZ BÖYLE DEDİK
SONUN BAŞLANGICI İLÂN EDİLDİ
Sayın Ecevit iç politikadaki muhtemel ge­
lişmelere ait işaretleri vermiş bulunuyor. Kıb­
rıs konusunun hükümete sağladığı çeşitli avantajların siyasî hesaplar uğrunda
istismar
edileceğini bekleyenler için ortaya çıkan son
durum şaşırtıcı değildir. Yunanistan ile ara­
mızdaki çatışmanın henüz ilk safhalarında bu­
lunduğumuz şu sırada Türkiye'nin siyasî bir
buhranla karşı karşıya bulunduğunun ilânı, hü­
kümeti teşkil eden taraflar ve özellikle CHP
açısından düşündürücü ve ibret verici bir dav­
ranıştır.
CHP ile MSP'nin hükümet bünyesindeki
çatışmaları yeni değildir. Bugün birer ayrılık
sebebi olarak ileri sürülen konuların çoğu baş
tan beri çekişme konusu olan
meselelerdir.
Buna rağmen Sayın Ecevit'in daha fazla de­
vam edemiyeceklerini ifade eden sözleri, CHP
yönünden çizilmiş olan bir stratejinin tatbiki­
ne girişildiğini gösterir mahiyettedir.
İçerde çeşitli yönlerde en sıkışık olduğu
bir devrede ortaya çıkan Kıbrıs meselesi, hü­
kümete geniş bir rahatlık
kazandırdığı gibi,
Türk milletinin güzel vasıflarından biri olan ve
gerektiği zaman her ihtilâfın bir kenara bıra­
kılarak vatan hizmetinde birleşilebilmeyi
te­
min eden millî duygu ve inanç, Sayın Ecevit'i
bir anda millî lider durumuna ulaştırmıştır. Ta
mamıyla şartların hazırladığı bu yeni durum
Sayın Ecevit ve partisini, millet huzurunda ko-
TORE
W
vV-
i ve Sanat
0
^oSayjda*
•
«s,
AV
r0fDrN
^G0
>0
'
^
Kıbrıs'ta
Jürk Mukavemet
Teşkilâtı
«dutu:
i
3
t
t
Kıbrıs çıkarmasının yapılmış olması, aske­
rimizin yiğitliği ve on yıllık bir hazırlık safhası
dikkate alınırsa siyasî partilere aslında fazla­
ca istismar imkânı bırakmaz. Sayın Ecevit'in
şu anda bile Phantom uçaklarının alınmasının
karşısında olduğunu bir barış meleği edasıyla
açıklaması, askerî gücümüzün lüzum ve zaru­
retini idrak edemiyen bir zihniyetin tescili ma­
hiyetindedir. Askerî hazırlıkların bir gösteriş ve
heves olmadığını, millî varlığın her an savu­
nulma lüzumunun doğabileceğini anlamak için
millî çıkcrların ve bunların muhtemel gelişme
istikametlerinin şuurlu şekilde bilinip idraki gerekh.
Türk milletinin millî dâvaya karşı duydu­
ğu heyecanı, sahip bulunduğu hassasiyeti ilk
safhanın aslında kendisine ait olmayan başa­
rısına sahip çıkarak partisi hesabına istismara
hazırlanmak övünç verici
bir taktik olmasa
gerek. Ciddî ve sorumlu devlet adamlığı, her
adımın hele böylesine karışık bir devrede da­
ha ölçülü ve dikkatli atılmasını gerektirir. Mu­
halefetin yükselen tenkit seslerini yıkıcılık ola­
rak vasıflandıran CHP çevrelerinin esas yıkı­
cılığı göremeyişleri kendi hesaplarına talihsiz­
liktir.
Sayın Ecevit ve partisi, şimdiden bir ge­
nel seçim hazırlığına ve hesaplarına girişecek
yerde, gittikçe ağırlaşan iktisadî şartlara ferah
lık getirecek çareler aramakla mükelleftir. Ba­
şarıyı kendine, başarısızlığı başkalarına mal
eden bu anlayışla hükümet edilemez, ancak
fırsatçılık yapılır.
Tutum ve zihniyetinin karşısında olduğu­
muz bir hükümetin, hangi devrede olursa ol­
sun iş başından uzaklaşmasını memleket he­
sabına bir kayıp sayacak değiliz. Güdümlü ba­
sının uydurma kahramanlık tabloları ile hak
etmediği yere oturtulmaya çalışılan bu iktidar
yerine, daha şuurlu ve güven verici bir hükü­
metin kurulabileceğine inanıyoruz .
G
%
münistlerin serbest
kalmaları
hususundaki
ebedi sorumluluklarının
hesabını vermekten
bir an için kurtarmıştır. İktisadî bakımdan bir­
biri ardından atılan yanlış adımların hızlandır­
dığı hayat pahalılığı ve gittikçe şiddetlenen enf­
lâsyonun çaresizliği içerisinde kıvranan hükü­
met bu sahada da rahat bir izah ve tevil se­
bebi bulmuştur.
^ /
Gidiyorum derse eteğine yapışılıp «Aman
bırakma» denilecek derecede vazgeçilmez ol­
duğu zehabına kapılmış görünen CHP ve Sa­
yın Genel Başkanı yanılmaktadır.
•CEIMHISGaf
Ateşle oynama ey., palikarya,
Evini barkını yakarız dedik.
Aklından çıktı mı şanlı Sakarya?
Bir gün Akrapola çıkarız dedik.
|
|
Savaş bu millete düğün, bayramdır,
Türk'ün savaşına Dünya hayrandır.
Ya gazi, ya şehit, gayri yalandır,
Çanlara otları tıkarız dedik.
|
Eleni anana bir kez sor bizi,
Zafer destanları bak, dizi, dizi.
Seyrana çıkarız biz böyle bazı,
Kıbrıs'ı başına yıkarız dedik.
:î
Havada, karada, denizde Bozkurt,
Ada sana mezar, bize yeşilyurt,
İşte karşınızda Barbaros, Turgut,
Sancağı burcuna çakarız dedik.
Kırk milyon Mehmet'e dar gelir batı, |
| Zaptolunmaz oldu SANCAR'ın atı,
S Bozkurt'a ürümüş Yunan'ın iti,
S Süngüyü gerine sokarız dedik.
{
E
\
İ
Hacı İlbey şimdi serhadde bekler,
Sırpsındığı nedir, bilir köpekler,
Atina'da zil çalıyor etekler,
Çakşırın başına takarız dedik.
|
Böyle olur Bozkurtların savaşı,
Yağız Mehmet'lerin çatıldı kaşı,
Seyredin; göklerde geziyor başı,
Dünyaya oradan bakarız dedik.
|
|
|
|
Milletim şerefli, Ordumuz şanlı,
Kıbrıs'ta patlayan süngü imanlı,
Bu kaçıncı ihtar kahpe Yunanlı
Her an Atina'ya akarız dedik.
I
1
Sabahattin AKYOL |
• IIIIKIIIIIIIIIİIIIIIllllMlllimillllllülllllllllllllllllllllllillllllllllllllllil.l'I.SIIISIIIIIIIlll
DOĞUM
Gazetemizin Umumî Neşriyat Müdürü
ve BOZKURT dergisi sahibi sayın
Somuncuoğlu ve eşi
cuoğlu'nun
Sadi j
Mübeccel Somun-
19 Ağustos 1974 günü
bir
oğulları dünyaya gelmiştir.
Somuncuoğlu ailesini tebrik eder, kü­
çük Somuncuoğlu'na hayırlı ve sağlıklı bir
ömür temenni ederiz.
DEVLET
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 3
Ada'da adil çözüm sağlanamadığı ve
Türklere zulüm devam ettiği halde
CHP'liIer seçim yatırımına başladı !
Gazetemizin geçen sayısındaki
bir
haberimizde
2. Kıbrıs harekâtından
sonra Türk Silâhlı Kuvvetlerinin haki­
miyeti altına geçen bazı Türk köylerin
de hiçbir insana rastlanamadığını, bu
köylerde yaşayan Türk nüfusunun top
iti halde katledildiği veya rehin olarak
götürüldüğü ihtimallerinin mevcudiyeti­
ni yazmıştık. Bunlar içinde Muratağa
ve Sandallı köyleri de
bulunuyordu.
Gazetemizin geçen sayısının
baskısı
henüz bitmişken bir haber alındı. Kıb­
rıs'tan gelen bu haberde bahsettiğimiz
Muratağa ve Sandallı köylerinde ya­
şamakta olan Türklerin Rumlar tara­
fından elleri bağlanarak önce
kurşu­
na dizildikleri, sonra yakılarak buldo­
zerlerle bir çukura dolduruldukları bil­
dirilmekteydi. Böylece Rumlar tarafın
dan ahaüsi toplu halde hunharca öldü­
rülen Türk köylerinin sayısı 3'e çık­
mıştı. Bilindiği gibi daha önce de
Magosa'ya bağlı Atlılar köyünde Rum
caniler köy halkını tamamen katlet­
mişler ve bir çukura doldurmuşlardı.
YENİ KATLİAMLAR
ORTAYA ÇIKIYOR
Muratağa ve Sandallı köylerinde in­
sanlıktan nasipsiz vahşi Rumların kaç
Türk'ü öldürdükleri kesinlikle anlaşıla­
mamaktadır.
Zira bulunan cesetler
parçalanmış halde olup, kimlik tesbiti
yapılamadan köy mezarlığında yeni­
den toprağa verilmişlerdir. Ancak, bu
iki köyde tahminen
100 soydaşımızın
.silâhsız,
savunmasız bir şekilde, ka­
dın, çocuk, ihtiyar denmeden
kur­
şunlandıkları ve yakıldıkları
anlaşıl­
mış olmaktadır.
Verilen bilgilere göre halen
Rum
işgalindeki Türk köylerinde katliamlar
devam etmektedir. Kıbrıs Türklerinin
lideri Rauf Denktaş, halen Rumların
işgalinde bulunan Taşkent köyünde de
Türklerin toplu şekilde öldürüldükleri­
ni açıklamış, ancak araştırmanın BM
Barış Gücü tarafından yapılmakta ol­
duğunu belirtmiştir.
Kıbrıs'ta son günlerin en önemli ko­
nusunu Türklerin katledilmesi teşkil
etmektedir. Birçok Türk köyünde bu
gibi toplu katil olaylarının
ortaya
çıkmasından korkulmakta, zaten Rum
ların elinde bulunan Türk köylerinde,
vahşi Rumların Türkleri canavarca öl­
dürdüklerine muhakkak gözü ile bakıl­
maktadır. Kıbrıs'ta durum bu merkez­
de bulunmaktadır. Türk mücahitleri,
liderler ve komutanlar tarafından zor­
lukla teskin edilmekte ve soğukkanlı
olmaları tavsiye edilmektedir.
— CHP'liIer Kıbrıs başarısını seçim yatırımı yapıyor —
fiilî durum yerleşmektedir.
Rumların
ve Yunanlıların elinde kalan Türk böl­
gelerinde işkence ve zulüm en insafsız şe
kilde devam ederken,
adanın
üçte
ikisi Rumların elinde bulunurken, Yu­
nanistan bu arada askerî ve diplomatik
hazırlıklarını büyük hızla devam etti­
rirken, Batı Trakya ve adalarda Lo­
zan anlaşması hükümleri
Yunanlılar
tarafından açıkça ihlâl edilirken,
ik­
tidar partilerinin
Kıbrıs harekâtının
parsasını toplamaya büyük acele ile
koşuşmaları milletimiz tarafından bü­
yük üzüntü ile takib edilmektedir.
TÜRK - YUNAN KARDEŞLİĞİ
Başbakan Ecevit;
çıktığı gezilerde
önce
İzmit'te bir gübre fabrikasının
temelini atmış, bu vesile ile
«Kıbrıs
fatihi», «Kahraman Ecevit» faslından
bütün sol - mason basın ve TRT ta­
rafından 14 Ekim seçimleri
öncesini
andırır övgülerle puan toplamaya ça­
lışmıştır. Seçimlerden önce, karşılama
törenlerine, fabrika temeli atma gibi
işlere karşı olduklarını
söyleyenlerin
Türk devleti için çok önemli bu gün­
lerde bir temel atma için İzmit'e git­
meleri gerçek zihniyetlerini
göster­
miştir. İstanbul'da
«Gövde gösterisi»
yapan Başbakan Ecevit, romantik ve
şair çuhlu oluşunun, hayalciliğinin son
misallerini göstermiş, Kıbrıs'ta gören­
leri çıldırtacak fecaat sahnelerinin ya­
şandığı anlarda İstanbul'da barış gü­
vercinleri uçurulmuştur.
Dışişleri Bakanı Turan Güneş, konu­
şurken yapılan
tezahüratlara
karşı
«Gerçek kahraman ben değilim, Ecevit'tir» diyerek, büyük «Tevazu örne­
ği» göstermiş, «Kahraman ben deği­
lim, Türk ordusu ve Türk milletidir»
sözleriyle «Aman ne de mütevazi in­
san» dedirtmek isteyen Ecevit ekibinin
gerçek niyetini ortaya koymuştur.
Ecevit İstanbul'a geldiğinde memurla
rın işlerini bıraktıkları, Ecevit'i karşı­
lamaya koştukları, trafiğin alt üst ol­
duğu, Ecevit'in seçimler öncesi
bir
parti Genel Başkanı havasıyla konuş
tuğu anlaşılmaktadır.
«Yunanistan'da
demokrasinin temelini attık. Kıbrıs'ta
barışın temelini attık. Türkiye'de de
kalkınmanın temelini atıyoruz»
şeklin
deki ifadelerle Kıbrıs harekâtının he­
defini aklına göre böylece çizen Ece­
vit Yunanlılardan
söz ettiği sırada
«Kahrolsunlar» diye bağıran vatandaş­
lara «Kimse kahrolmayacak, Türk ve
Yunanlı kardeş yaşayacaklardır. Var-
Ekîn
— DAMDAKİ POLİTİKACI —
sın Yunan okullarımla Türk düşman­
lığı yayılmaya çalışılsın. Biz dünyada
kardeşliği yayacağız» şeklinde konuşa­
rak adada elleri bağlı şekilde öldü­
rülen, daha sonra yakılan ve en so­
nunda ezilerek
çukurlara doldurulan
Türklerle adeta alay ediyordu.
TRT DE VAZİFESİNİ
İHMAL ETMİYOR
Bugünlerde bastırılan ve dağıtılan
büyük boy afişlerde de CHP teşkilâtı­
nın seçim propogandalarına
başladığı
kanaati doğrulanmaktadır. 1973 seçim­
lerinden önceki günlerde AP teşkilâtı
Demirel ile Boğaz Köprüsünün birlik­
te bulunduğu bir afişi bastırınca, se­
çim kanunlarına göre toplatılmıştı. Bu­
na göre, Ecevit'in bir portresi ile bir­
likte bir Kıbrıs haritasının bulunduğu
bu afişlerin de toplatılması gerekmek­
tedir. Zira böylece CHP'liIer Kıbrıs ha­
rekâtını
oy avcılığına basamak yap­
mak istemektedirler.
CHP'nin seçim propogandasını andı­
ran bu çalışmaları en büyük desteği
TRT'den görmektedir. TRT bütün ha­
ber bültenlerinde ilk haber olarak Ece­
vit'in gezilerini, konuşmalarını,
basın
toplantılarını vermekte, canlı yayınlar
yaparak Ecevit'in propogandasına en
büyük destek olmaktadır.
İpekçilerin
idaresindeki TRT'nin adeta CHP yaDevamı : 10. da
TÜRKİYE'DE DURUM DEĞİŞTİ
Ada'da durum
bu merkezde
iken
Türkiye'de Başbakan Bülent Ecevit ile
Başbakan Yardımcısı Erbakan,
yak­
laşmakta olduğu .con günlerde
iyice
hissedilmeye başlayan koalisyonun da
ğllması ihtimaline karşı âdeta seçim
propogandalarına başlamış
bulunmak­
tadırlar. Hiçbir resmî niteliği olmayan
yurt gezilerinde Kıbrıs harekâtını ken­
dilerine mal etmeye çalışan CHP ve
MSP'liler milletimizin millî konularda­
ki hassasiyetini istismar etmekte, şu
günlerce iyice çıkmaz içine giren
ve
nasıl bir çözüme ulaşacağını bileme­
dikleri Kıbrıs konusunu adetâ ikinci
plâna itmiş bulunmaktadırlar.
Yuna­
nistan'ın ısrarla reddettiği görüşmeler
yapılamamakta, dolayısıyla
Kıbrıs'ta
Muratağa köyünde
Türk çocuklarının yanmış ve ezilmiş cesetleri kepçenin ucunda asılı dururken
bul'da barış güvercinleri uçuruyor.
bay Ecevit İstan­
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 4
Ergenekon
mektupları
Türkeş : bazı şahısların partizanlıklarını bu
millî dâvada da sürdürmeleri ibret vericidir
Millî Dâvalara nasıl ihanet edilir ?
Cezml KIRIMLIOĞLU
Günümüzün en önemli sorusu bu­
dur : Millî dâvalara nasıl ihanet edilir? Hangi davranış, söz bir millî
dâvanın kaybına sebeb olur? Millî
dâvalara karşı çıkmak
bir ihanet
midir? Yoksa, taraftar görünüp, ka
/anılması için gereğini yapmamak
mı ihanettir?
Bir kere, hemen ifade edelim ki,
millî dâvalara karşı çıkmak, böyle
dâvaların varlığını inkâr etmek; inanmamak bir ihanet değil, belki
inançsızlığın, ülküsüzlüğün ifadesi
olabilir. Bu yüzden, ihanet ancak,
millî dâvaların
varlığına inanıyor
görünenlerden gelir.
Günümüzün en önemli millî dâva­
sının Kıbrıs olduğu açıktır ve biz
de Kıbrıs dâvasına ihaneti söz ko­
nusu ediyoruz. Kıbrıs dâvasına Rus­
ya'nın tezini savunan komünistler ihanet etmemektedir. Ayni şekilde,
bu dâvaya iktidar hırsı içinde ol­
duğu iddia olunabilecek muhalefet
de ihanet
etmemektedir.
Dâvayı
kaybetme şartlarını tahakkuk ettir­
me gayreti maalesef iktidar kanat­
larından gelmektedir. Şöyle ki :
Kıbrıs meselesinde, şu ana kadar
bir başarı varsa, devlet yetkilileri­
nin de sık sık ifade ettiği üzere bu
başarı, milletimizin gösterdiği bir
Iik ve beraberliğe, ordumuzun ta­
rihten devraldığı mirasa uygun ola­
rak gösterdiği kahramanlık ve şe­
caate bağlıdır. Yani başarı askeri
plândadır. Henüz siyasî tek başarı
kazanılmamıştır.
Siyasî başarının
ise ancak kudretli ve sağlam bir hü­
kümet taralından gerçekleştirilebile­
ceği tabiidir. Bir hükümetin de kuv­
vetli görünebilmesi, milletinin
top
yekûn desteğini kazanmış olmasına
bağlıdır. Türk Milleti, tarihî tecrü­
besine dayanarak, ele güne karşı
mahcup olmamak için; muhalif ve
muvafık, Ecevit ve CHP'yi hiç sev­
mese ve dökülen şehit kanlarıyla
Ecevit'e kahramanlık gömlekleri giy
dirildiğini ibret ve üzüntü ile sey­
retse dahi gâvurları kendisine gül­
dürmemek için hükümeti destekle­
meyi millî bir vazife saymış ve bu
zihniyetinin gereğini de ifâ etmiştir.
Ayni şekilde iktidardakilerin türlü
partizanca davranışlarına,
neticesi
bakımından
Kıbrıs kazanılsa bile
Türkiye'den bir çok kayıpların ve­
rilmesine vesile olacak millî kültür
ve zihniyet tahribatı
icraatlarına
rağmen muhalefet de bir hükümet
buhranı yaratmaktan dikkatle kaçın
mistir. O kadar ki, devlet ve mille­
te ihanet edenlerin Meclislerce sağlanamıyan afimin Anayasa Mahke­
mesinde bizzat devlet ve hükümet
otoritesi kullanılarak Başbakan ta­
rafından gerçekleştirilmesi, buna kar
silik milliyetçi, vatanperver insanla­
ra karşı iktidarca haçlı seferlerine
girişilmesinin hesabını dâhi, bu teh­
likeli icraatm akabinde patlak veren
Kıbrıs dâvasına halel
getirmemek
için sormamıştır.
Halbuki, şimdi bakıyor ve görüyo­
ruz ki, iktidar milletimizin ve mu­
halefetin gösterdiği yüksek devlet
şuur ve anlayışıyla alay edercesine,
bütün katlanılan fedakârlığı «Enayi­
lik» olarak vasıflandırmakta, devle
timi/in ve ordumuzun başarısı için
gayret gösteren ve dua eden insan­
ları, memurları türlü sorulara mu­
hatap etmekte,
çeşitli
cezalara
çarptırmakta, en basit devlet hiz­
metlerinde dâhi partizanlığa ağırlık
vermekte, topyekûn milletimizin ve
en başta kahraman Türk Ordusunun
gayretiyle elde edilen başarıyı bir
tek şahsın
«Kahramanlaştırılması»
yolunda devlet organlarını kullan­
maktadır.
Milletimiz büyük millettir.
Buna
da katlanmasını bilir. Tarihinde çok
sahte kahramanlar görmüştür, ayrı­
ca onların akıbetlerinin de nice ol­
duğunu bilmektedir. Bu yüzden, bü­
yük bir millî dâvanın seçim yatırı­
mı yapılmasına pek aldırmamaktadır. Ancak, «Zaferin miras taksimi
sırasında yapılan
münakaşalarla»
bizzat iktidar sahipleri
taralından
bir hükümet
buhranı yaratılmaya
çalışılmasını affedememekte, en a
zindan kendisine
karşı
yüzsüzlük
saymaktadır.
Esasen Türkiye, gariplikler mem­
leketi halim' getirilmiştir.
Kıbrıs'a
müdahaleye en fazla karşı olanlar
Kıbrıs Fâtihi sayıldığı gibi, dünya­
nın her tarafında görünenin aksine,
hükümet buhranını da iktidardakiler
yaratmaktadır. Bilindiği üzere, dün
yanın
her tarafmda hükümetleri
yıpratmaya ve neticede başka bir
hükümetin kurulmasına
muhalefet
gayret gösterir. Bizde ise aksi olu­
yor. Bu niye böyledir, sorusunun ce­
vabı açıktır :
Kıbrıs'ta askerî zaferle elde edi­
len durumu siyasî başarılarla bu
kukîleştirmek lâzımdır. Bunun için
türlü diplomatik temaslar yapmak,
neticede de
andlaşma masasından
galip ayrılmak gerekir. Bu ise, iki
günlük ömrü olan hükümetlerce ger­
çekleştirilemez. Hele hele iç düzeni­
nin çürük olduğu hükümetlerce hiç
başarılamaz. Böyle bir anda, bizzat
iktidardakilerin bir hükümet buhra­
nı yaratmaya çalışmasının vatanse­
verlikle alâkası olmadığı gibi devlet
adamlığı ile de bağdaşır yanı yok­
tur.
Ayrıca, Mehmetçiğin süngüsüyle dün
ya efkârı umumiyesinde lehimizde
meydana gelen ve itibarımızı artı­
ran durum da, bizzat iktidar eliyle
yok edilmeye, sarsılmaya çalışılıyor.
Bu hâl ise, yâni bizim bur hükümet
buhranı ile karşı karşıya gelmemiz
hâli ise en fazla Yunanistan'ı se­
vindirecektir. Çünkü, Türkiye'yi iç
destekten mahrum hükümetle idare
ediyor durumuna düşürmek için
Yunanistan milyarlar harcamaya ha
zırdı. Ancak, kardeşlik kara günde
belli oluyor, diyerek ona parasız ve
karşılıksız
kardeşi
yardımı elini
uzatmıştır. Bay Ecevit, tek basma
azınlık iktidarı kurmayı veya ban­
dan sonra yapacağı beceriksizlikle­
rin -kahramanlığını» gölgelememesi
için muhalefete geçmek sevdasıyla
kazanılmış dâvayı kaybettirme gay­
retindedir.
Bu hâle çok dikkat edilerek, yazı­
nın başlığı da bu hâle göre yeni­
den değerlendirilmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş­
kanı Alparslan Türkeş, Muratağa kö­
yünde ortaya çıkarılan
yeni katliam
üzerine 2 Eylül günü bir beyanat ver­
miştir. Türkeş, beyanatında
Kıbrıs'ta
meseleye bitmiş gözüyle bakılamıyacağını, bu sebeple zafer sarhoşluğu içine
girmemek
gerektiğini belirtmiş
ve
«Gerçekler bu kadar açık iken bazı
şahısların partizanlıklarını bu millî dâ­
vada da sürdürme durumunda olmaları
ibret vericidir» demiştir. Türkeş'in be­
yanatı aynen şöyledir :
«Kıbrıs'tan son gelen haberler, halâ
birçok Türk köyünün Rumlar tarafın­
dan abluka altında tutulduğu ve her
gün birçok masum Türk insanının Rum­
lar tarafından insanlık dışı, vahşiyane davranışlarla öldürüldükleri yolun­
dadır. Atlılar köyünden sonra dün de
Muratağa köyünde ortaya çıkartılan
katliam Afrika kafatası avcılarınınkini
geride bırakacak ölçüde insanlık dışı
bir davranıştır.
Bu arada demeç üstüne
demeçler
veren Kıbrıs Rum liderleri ,Türk Si­
lâhlı Kuvvetleri ile gerilla savaşı ya­
pacaklarını ve bunu da sonuna kadar
sürdüreceklerini dünyaya ilân etmekte
ve Yunan Başbakanı Karamanlis halâ
«Enosis'in gerçekleştirilmesi için çalı­
şacaklarını» çekinmeden
söyleyebil­
mektedirler.
Bütün bu gelişmeler Kıbrıs'ta önü­
müzdeki günlerin daha dikkatli takip
edilmesi gerekliliğini ortaya koymakta­
dır. Kıbrıs meselesine bitmiş gözüyle
bakmak ve hele aldığımız bazı yerler
dolayısıyla
zafer sarhoşluğuna
ka­
pılmak, son derece yanlış ve tehlike
lidir.
Kıbrıs'ta mesele
henüz bit­
memiştir. Kıbrıs'm tamamı
Türk
Silâhlı Kuvvetlerinin denetimi altına
girene kadar da bitmeyecektir.
Bu
sebeple millî birlik ve beraberliğimizin
devamlılığı ve bu yolda karşılıklı an­
layış millî bir görevdir. Bunun da, her
türlü kısır parti çekişmelerinden uzak­
laşıp; millî ülkü ve hedefler için el
ele, gönül gönüle, omuz omuza verilme
si ile mümkün olacağı açık bir ger­
çektir. Gerçekler bu kadar açık iken
bazı şahısların
partizanlıklarını
bu
millî dâvada da sürdürme durumunda
olmaları ibret vericidir.
Kıbrıs zaferinin Türk Silâhlı Kuvvet­
leri, Cumhurbaşkanı ve
Cumhuriyet
Hükümeti başta olmak üzere, topyekûn
Türk Milleti ile birlikte kazanıldığı ger­
çeğini görmezlikten gelerek, Kıbrıs'ta­
ki harekâtı bazı belirli şahıslara mal
etme gayretleri ve yine bazı kimseler
ce bu zaferi kabul edememe tatumları
son derece üzüntü verici bir durumdur.
Sayın Cumhurbaşkanımızın 30 Ağustos
mesajında da beyan ettikleri gibi Kıb­
rıs'taki zafer topyekûn Türk Milletinin
zaferidir. Bunun dışında yapılmak is­
tenen propogandalar henüz Kıbrıs me­
selenin daha da kritik bir safhaya gel­
diği bu dönemde millî birliğin zedelen­
mesi mahiyetini taşıyacağından çok
zararlıdır.
Binlerce yılık tarihimizde
zaferler
daima Türk Silâhlı Kuvvetlerinin
ve
yüce Türk Milletinin olmuştur. Kıbrıs'­
ta da zafer yine şanlı ordumuzun ve
Türk Milletinindir. El ele, omuz omu­
za vermiş olan Türk Milletinin yıkamıyacağı engel, aşamıyacağı mania ola­
maz. Zafer her zaman Hak'ka inanan
ve insanlığa medeniyet getiren
Türk
Milletinin olacaktır.
Tanrı Türkü korusun!..»
Türkeş'in Rauf Denktaş'a mesajı
Kutlu mücadeleniz hayırlı olsun
MHP genel Başkanı Alparslan Tür­
keş, Kıbrıs Türklerinin lideri
Rauf
Denktaş, ile Türk Cemaat meclisi Baş­
kanı İsmail Bozkurt'un kendisine gön­
derdikleri mektupları
cevaplandırmış­
tır.
MHP Genel Başkanı Türkeş, Kıbrıs
Türklerinin lideri Rauf Denktaş'ın göndirdiği yazıda şunları söylemektedir :
«25 Ağustos 1974 tarihli çok kıymetli
yazınız beni ziyadesiyle memnun etmiş­
tir.
Kıbrıs Türklüğünün haysiyetli, şeref­
li, bağımsız bir toplum olarak,
can
güvenliğinden emin, refah ve
saadet
içinde yaşaması için yürütülen müca­
delenin neticesinin alınmaya başladığı
şu günlerde; millletdaşlarımıza
karşı
girişilen insanlık dışı davranışların da
son bulacağı günlerin bir an önce gel­
mesi tek dileğimizdir.
Gerek savaşırken şehit düşen müca­
hitlerimizin, gerekse kadın, erkek, ço­
luk çocuk, genç, ihtiyar demeden in­
sanlık dışı davranışlarla katledilen kar
deşlerimizin aziz hatıraları önünde say­
gıyla eğilirken, sizin şahsınızda bütün
Kıbrıs Türklerine başsağlığı ve
Al­
lah'tan sabır dilerim. Yıllardır devam
eden kutlu mücadelenin sonunun Kıbrıs
Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti Dev­
leti için hayırlı olmasını temenni eder,
saygılar sunarım.»
TÜRKEŞ'İN BOZKURT'A GÖNDER
DIĞİ MEKTUP
MHP lideri ayrıca Türk Cemaat Mec­
lisi Başkanı ve Kıbrıs Meclisi başkan
vekili İsmail Bozkurt'a da yolladığı ya­
zıda şöyle demektedir :
«Kıbrıs Türk yönetimi Meclisi adına
gönderdiğiniz değerli yazı için teşekkür
ederim.
Kıbrıs Türk cemaatinin yıllardır İn­
san Hakları Evrensel Beyannamesi ve
Birleşmiş Milletler Anayasasının belirt­
tiği şartlara uygun bir yaşayışa ka­
vuşma yolunda sürdürdüğü mücadele
nihayet zafere ulaşmak üzeredir.
Kıbrıs Rum yönetimi altında kalan
Türk köylerindeki milletdaşlanmızın da
emniyet ve can güvenliğinin sağlan­
masının temini halinde, Kıbrıs artık
kanayan bir yara olmaktan çıkabile­
cektir.
Bu arada Cemaat Meclisi Başkanlığı
olarak sizlere düşen en büyük görev­
lerden birinin; Rumların tecavüzlerine
dayanamıyarak Ada'yı terketmek zo­
runda kalan ve çeşitli ülkelere dağılan
Kıbrıs'lı Türklerin tekrar vatanlarına
dönmelerin sağlamak olacağını düşünü
yoru .
Kutlu mücadelenizde başarılar diler.
Allah'tan sizlere sabır,
şehitlerimize
rahmet vermesini temenni ederim.
Şahsınızda bütün Kıbrıs
Türklerine
selâm ve sevgilerimi yollar, saygıları­
mı sunarım.»
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 5
Cunhur^ve* L i s e s i
....
.
1973-1974 ÖL'retin Y ı l ı Guz .önemi
Lise Bitirme ve ^ütüıılene i n t i h a n l s r ı
Kompozisyon imtihanında Ecevit'in
KOMPOZİSYON SORULATVI
sözleri konu olarak veriliyor
Millî Eğitim camiasında milliyetçilik
aleyhinde faaliyetlerin halen
devam
etmekte olduğu ve bazı okullarda öğ­
rencilerin siyasî görüşlerine göre not
verildiği söylenmektedir.
Verilen bilgiye çöre bunun son örneği
Ankara Cumhuriyet Lisesinde
görül­
müştür. 19 Ağustos günü bu lisede ya­
pılan Eylül dönemi kompozisyon dersi
imtihanında öğrencilere 3 cümle ve­
rilmiş ve bu üç cümleden birinin ce­
vaplandırılması istenmiştir. Klişede de
görüldüğü gibi bu üç sorunun biri şu­
dur : «Ülküsüz devletler her an kopa­
cak bir kıyamet beklerler, diriltici ve
yaratıcı bir ülküye bağlı olan her dev­
let ölümsüzdür. Ziya Gökalp.» 2. soru :
«Kin insan gönlüne yük, kafasına göl­
gedir. Bülent Ecevit» 3. soru : «İş, üç
fenalığı birden ortadan kaldırır;
can
sıkıntısı, kötülük ve ihtiyaç. Voltaire.»
Soruların altında da şu cümle yer
almaktadır : «Değerlendirmede, dil - an­
latım düzgünlüğü ve yetkinliği, düşünce
tutarlığı, konunun kanıt ve örneklerle
somutlaştırılması göz önünde
tutula­
caktır.»
Bu lisenin müdürü bir tarihlerde «Bu
okulda solculuk fikrini öğrencilere be­
nimseteceğiz. Bu fikre karşı çıkanları
yumuşak yollarla tesirsiz hale getirece­
ğiz. Eğer aşırı gidenler olursa okuldan
atacağız» tarzında söylediği sözlerle ta­
nınmaktadır. Öğretmen Muzaffer Gürses de 12 Mart öncesi anarşi dönemin
de aşırı solcu faaliyetleriyle tanınmış
bir öğretmendir ve TÖS dâvasında
mahkeme karşısında çıkarılmıştır. Sı­
kıyönetim devrinde 1 Kasım 1972 ta­
rihinde Kurtuluş Lisesinde iken göre­
vinden alınmış, ancak Üstündağ'ın him
metiyle öğretmenliğe tekrar başlamış­
tır.
Bu imtihan kâğıdında görüldüğü gibi
3 soru üç ayrı fikri temsil etmektedir.
Öğrenci hangi fikri benimsemişse o so­
ruyu cevaplandıracaktır. Milliyetçi öğ­
renciler 1. soruyu, solcu öğrenciler 2. so­
ruyu herhangi bir fikre mensup olma­
yanlar da 3. soruyu cevaplandıracaktır.
Böylece talebenin fikrî yapısı
ortaya
çıkarılacak, ona göre sene içinde mua­
mele yapılacaktır. Okul müdürünün zih­
niyeti belli olduğuna göre miliyetçi öğ­
renciler çeşitli yollarla baskı altına alı­
nacaktır. Bu işin bir cephesidir. Diğer
yönü ise şudur : Neden bugün bir siya­
si partinin genel başkanı olan
siyasi
bir kişinin sözleri derslerde kompozisyon
konusu olarak verilmektedir? Bu, ka­
nunlara göre açıkça suç teşkil etmekte­
dir. Ama, dediğimiz gibi Türk millî eği­
tim camiasında milliyetçilik düşman­
lığı almış yürümüş, sırf millî şuur ve
duygulara sahip oldukları için öğrenci­
lere ceza verilir hale gelinmiştir.
ODTÜ DE «EYLEM GÜNLERİ»
BAŞLIYOR
Ortadoğu Teknik Üniversitesinde aşı­
rı solcuların 12 Mart öncesindeki gün­
leri geri getirmek için bazı çabalarda
bulundukları ve okulda olay çıkarmak
için çeşitli bahaneler aramaya baş­
ladıkları ifade edilmektedir. Son olarak
okulun bazı duvarlarına yapıştırılan ve
dağıtılan daktilo edilmiş yazılarda okul
yönetimine karşı harekete
geçilmesi
istenmekte ve 11 Ekimde üçlü anfide
forum yapılacağı yazılmaktadır. Okul
duvarlarına yapıştırılan ve
dağıtılan
bildirilerde şöyle
denilmektedir: «Üç
yıllık baskı döneminde tüm ilerici dev­
S\nı_f (_j>n-Edebi.7at )
rimci öğretim üyesi ve öğrenciler bas­
kı altında tutulmuş, büyük kısmı üni­
versiteyi terke zorlanmıştır.
Kuruluş
kanununun değişmesi için yasal yol­
dan yapılan uğraşlar başarısız kalmış­
tır. Bugün eylem günüdür. Bu eylemde
ilerici arkadaşların katılacağına
şüp­
hemiz yoktur»
Klişede görüldüğü gibi lise öğrencilerine solcu bir politikacının sözleri imti­
han sorusu olarak veriliyor. — Bu mu tarafsızlık? —
Görüldüğü gibi ODTÜ'de 12 Mart ön­
cesinde olduğu gibi «Eylem günleri»
tekrar başlatılmak üzeredir. 12 Mart'tan önce bu okulda başlatılan ve yürü­
tülen anarşik olaylar Türkiye'de
bir­
çok yüksek dereceli okula yayılmış ve
memleketimizi uçurumun kenarına ka­
dar getirmiştir. Daha sonra
dağlara
çıkan anarşistlerin birçoğu bu okuldan
yetişmiş, bu okulda Türk ordusuna kur­
şun sıkılmış, bir askerimiz bu okulda
Kin j insan şönlüne
jto.tt*wj&i^y*^5pl
~- : ş , ü ç f . a t t ı ğ ı birden ortada i n d i r i r , e ^ î H S r t K . k ö t ü l l ı k ve
ihtiyaç.
şehit olmuştur. Bu sebeple önümüzde­
ki günlerde tekrar başlayacağı anlaşı­
lan anarşik olaylara karşı şimdiden ted
bir alınmazsa olaylar eskisi gibi vahim
neticeler doğuracaktır.
Türkeş teklifini tekrarladı
Kıbrıs cinayetlerinin faillerinin milletlerarası mahkemelerde
yargılanması için teşebbüse geçilmelidir
Milliyetçi Hareket
Partisi
Genel
Başkanı Aplarslan Türkeş, 4 Eylül 1974
günü de Kıbrıs'ta rumlarin
giriştiği
katliamlar üzerine bir demeç vermiş
ve daha önce de Kıbrıs'ta
insanlığa
karşı işlenen suçların faillerinin mil­
letlerarası mahkemelerde yargılanma­
sı ve cezalandırılmasını isteğini hatır­
latmış, bu teklifinin
kamu oyunda
ilgi gördüğünü, hükümetin de benimse­
mesini istemiştir. Türkeş şunları söy­
lemiştir :
«Yirminci yüzyılın ikinci
yarısının
sonlarına yaklaştığımız şu
sıralarda,
Kıbrıs'taki milletdaşianmız
üzerinde
tam bir ilk çağ barbarlığı içindeki, her
türlü vicdanî, dinî, insanî duygudan
yoksun bulunan vahşilerin jenosid hare
ketlerine şahit olmaktayız. Atlılar ve
Muratağa köylerindeki katliamlar şim­
dilik sadece ortaya çıkartılabilinenlerdir. Önümüzdeki günlerin gözler önü­
ne daha ne gibi vahşet tabloları sere­
ceği, Anavatan Türklerinin rüyalarına
giren korkuları olmuştur.
Çarlık Rusya'sının, Stalin Sovyetleri­
nin, Hitler Almanya'sının katliam ve
cinayetleriyle yarışırcasına girişilen bu
vahşetin bir insanlık suçu,
insanlığa
karşı girişilmiş bir cinayet olduğunu
daha evvel de belirtmiş; bu suçun fail­
lerinin milletlerarası tarafsız
mahke­
melerde yargılanmasını istemiştik. Ka­
muoyunda büyük ilgi gören teklifimizin
Cumhuriyet Hükümetince de benimsene
rek, Birleşmiş Milletler katında teşeb­
büse geçilmesini bir kere daha hatır­
latıyoruz.
Kıbrıs'taki cinayetin failleri
olarak
beş - on er, iki - üç çavuş ve subay gös­
terilir ve bunlar yargılanmaya başla­
nırsa bu gerçek dışı bir tutum olacak­
tır. Kıbrıs'taki katliamın ve insanlık
suçunun sorumluları doğrudan doğruya
siyasî şahıslardır, bunlar da Gizikis Karamanlis ve Klerides'tir. Ayrıca, İn­
san Haklan Evrensel
Beyannamesine
ve Birleşmiş Milletler Anayasasına im­
za atan Yunanistan'la, artık Anayasası
yöneticilerince ayaklar altında çiğnen­
miş olan sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin
başta Birleşmiş Miletler olmak
üzere
diğer uluslararası kuruluşlardan ihraç
edilmesi bu kuruluşlar nezdinde Türk
Bir ülkücü 2 yıl önceki şiirinden dolayı tevkif edildi
CHP'lilerin keyfiliğini,
sorumsuzca
icraatlarını,, açıkça kanunları
çiğne­
melerini gösteren örneklerin
sonuncu­
su geçtiğimiz hafta içinde
Elâzığ'da
meydana gelmiştir.
Nafiz Gürakar 1972 yılında «Sesleniş»
isimli bir şiir yazmıştır. Bu
şiirde
şimdinin başbakanı
Bülent
Ecevit'e
çatılmaktadır. Bu şiir aynı yıl Elâzığ'­
da yayın yapan Yeni Harput gazetesin­
de neşredilmiştir. Daha sonra 1973 yı­
lının Ocak ayında her türlü izin ve
formaliteler yerine getirilerek «Akıntı-
Olay şöyle cereyan etmiştir :
Elâzığ Ülkü
Ocağı sekreteri
Faruk
Bu konulardan bir tanenini seçerek açıklayıcı bir yaaı yazını».
( « t j t y l — M a m m ; dll-anlatım düzgünlüğü ve yetkinligi,düeünee
tutarlllıgı,konunun kanıt ve örneklerle somutlaştırılması pö* önün­
de tutulacaktır.
r\8.1974
İmtihan Komisyonu Başkanı
Okul lftidUrU
Necmettin Karagülle
Üye
Hüseyin Gürtunca
/.'•
Jye
Nesrin
Barlas
s r i n Bj^rlas
*f*
üy«
Muzaffer Gürsjs
tye
•
tent Tungalp
üye
Gülender Keleş
üye
Sabahat Dökmen
^/^"Ls^'f
Sayıl Dolan
üye
Ueral Çöker
*^ye
^
fâıhteçea Okyay
*•
Nevin Ojgaa
üye
1
Leslyet Çanur^
Cumhuriyet Lisesinde Ecevit'in sözünü imtihan sorusu olarak veren İmtihan
Komisyonu üyeleri.
Devletince talep edilmlidir.
Ada'daki muhtemel cinayetlerin önlenebilmesinin temel şartının, tek bir
silâhlı Rum kalmaksızın Ada'nın Rum
çetecilerinden temizlenmesi yolundaki
gerçek, artık iyice ortaya çıkmıştır. Bu
da ancak, Kıbrıs'ın tamamının Türk
Ordusu denetimine girmesiyle müm­
kün olacaktır. Bunun için gecikmeden
gerekli tedbirler alınarak harekete ge­
çilmelidir.
Alınacak tedbirlerin başında, Yunan
propogandasını körleterek tesirsiz bıra­
kacak bir propoganda faaliyeti yer al­
malıdır. Şuurlu, geniş devamlı ve sü­
rekli bir propoganda faaliyetiyle gerçek
leri ve haklı dâvamızı dünya kamuoyu
na anlatmalı ve kabul ettirmeiyiz.
Propoganda faaliyetinin yanı
sıra,
olayların önünden giden, plânlı ve sü­
rekli bir diplomatik saldırı içinde bu­
lunmalıyız. Kıbrıs dâvasının
çözümü
için teşebbüsü elde bulundurmaya ve
devamh_ atılımlar yapmaya
ihtiyaç
vardır.»
lar» isimli şiir kitabında basılmıştır.
Son Kıbrıs olayları dolayısiyle Yeni
Harput Gazetesi bu şiiri yazarından
habersiz olarak kitaptan iktibas et­
miş ve yayınlamıştır. Bu şiirin yayın­
lanmasından sonra Elâzığ
savcılığı
«Başbakana hakaret edildiği» gerekçe­
siyle Faruk Nafiz Gürakar'ı tevkif et­
miştir. Gürakar halen Elazığ Cezaevin­
de bulunmaktadır. Dâvayı CHP'li Tur­
gay Çelen açmış, ancak davacı Bülent
Ecevit olarak gösterilmektedir. Bize
mektup gönderen Gürakar, sorguya çe­
kildiği sırada evrakların içinde CHP'nin amblemi olan «Altı ok»lu bir dilek­
çeyi gözleriyle gördüğünü bildirmektedir
Sorgu hakiminin doğru dürüst sorgu
yapmadan «Siz sabit fikirli insanlarsı­
nız» diyerek Gürakar'ı tevkif ettiği
söylenmektedir. Gürakar, daha
sonra
savcılığa verdiği tahliye
dilekçesine
«Gerekli araştırmayı yapamadığınız için
tahliyenizi gereksiz buluyoruz» şeklin­
de cevap almıştır.
Görüldüğü gibi iğrenç ve şirret CHP
partizanlığı bu olayda açık seçik gö­
rülmektedir. Yıllarca önce yayınlanan
bir şiirden dolayı yazarına bugün ce­
za verilmesi kanunlara tamamıyla ay­
kırı olduğu gibi kaldı ki, çıkan Af ka
D e v a m ı : 11. de
Ö Z L E Y İ Ş
î
I
|
ııımımıımıımııı
Türkiye ve NATO
Prof. Dr. Hikmet TANYU
1
1
|
|
Komünist Sovyet Rusya'nın emperyalizmi, onun her başkanının zama- |
r=j ıııııda da aynı idi. Kızıl atmacalar dünya avı peşindeydiler. Artık ilk ne- §
|{ defleri İran, Yunanistan ve Türkiye idi. Yugoslavya vakit vakit verdiği ta- fş
I vizlerle Sovyet emperyalizmini okşuyordu.
1
1
Lenin : «İki sistemden birisi ergeç galebe çalacaktır. Nihai zaferden U
q evvel, Sovyet Cumhuriyeti ile Burjuva devletler arasında önüne geçilemeye- §:
| cek korkunç çarpışmalar olacaktır.» demişti. Dünya ihtilâlciliği, sahtekârlığı, b
3 eşitlik, emekçiye hak, (özgürlük) ve türlü yalan vaadler v e sözlerle millet- E
3 leri komünist ajanlar içlerinden yıkmağa çalışıyorlardı. Millet olgusunu, millî |
S kültürü ve millî ülküyü inkâr ederek, bölüm bölüm milletleri parçalayıp §§
S birbiriyle vuruşturmağa uğraşıyorlardı.
|
i
Tarihin öldürme ve vahşet hususunda ilk başta gelen emperyalist Stalin |
3 bir tarafa güya yumuşak bir adam tanınan ve Stalin döneminin zulmünü kö- E
1 tüleyen, fakat sinsi bir kızıl atmaca olan Kruşçef : «Gösterdiğimiz güler yüzü \
| Marks, Engels ve Lenin'in çizdiği yoldan ayrılıyoruz anlamına alanlar çok |
3 aldanıyorlar. Bunu ümid edenler, balık kavağa çıkıncaya kadar bekliyecek- F
% lerdir.» dediği yetmemiş gibi 1960'da da ilâve etmişti : «Kızıl bayrağın bü- g
3 tün dünyada dalgalandığını gözlerimle görünceye kadar yaşamak isterim.»
I
|
Bir taraftan Asya'da Kızıl Çin emperyalizmi, bir taraftan Avrupa üze- râ
j rine çöken kızıl vampir Rus emperyalizmi karşısında, tehlikenin yaklaştığını 1
\ anlayanlar güçlerini birleştirmek arzusunu göstermişlerdi. Nihayet 4 Nisan =
i 1949 da kurulan (Nort Atlantic Trade Organization) Knzey Atlantik Antlaş- l
| ması örgütü, 24 Ağustos 1949 günü, imzalanmış olan devletlerin teşrii meclis- |
|j lerince tasdikinden sonra yürürlüğe girmişti. NATO antlaşması önsözü ile j§
E3 14 maddeyi kaplıyordu. Önsözde : «Milletlerinin demokrasi prensipleriyle ferd I
U hürriyetleri ve hukukun hükümranlığı üzerine kurulmuş bulunan hürriyetle- S
1 rin ortak miraslarını ve medeniyetlerini korumaya» kararlı oldukları v e bir I
I savunma paktı kurulduğu belirtiliyordu, önce 12 devletin katıldığı bu anlaş |
j maya bir müddet Türkiye'yi dahil etmek istemediler. Türklerin Kore savaş- ff
I larındaki kahramanlığım da gördükten sonra 1952 de Türkiye v e Yunanis- İ
; t a n ı bu pakta aldılar. 1954 yılında Batı Almanya bu ittifaka dahil olunca §
I üye devlet sayısı 15*e çıktı.
I
|
Avrupa'nın önderliğine özenen emperyalist Fransa'nın askeri ittifaktan 'i
y bencil oyunlarla ayrılmasıyle, merkez Paris'ten Brüksel'e nakledildi.
İ
Yunanistan, NATO ve diğer yardımlardan Türkiye'nin bir misli fazla i
| yardım görmesine rağmen, önce Sovyet desteğini sağlamak sonra batılı dev- E
% letlerin Kıbrıs yenilgisinde kendisine yardımlarını elde etmek üzere kendisi 1=
3 için çok tehlikeli bir şantaja ve politik bir oyuna kalkıştı. NATO'nun askeri |
H gücünden ayrıldığını bildirdi. Zaten Türk düşmanlığını okullarından başlata- g
3 rak, eğitim v e öğretimini Türklere düşmanlıkla yürüten v e eski Bizans'a I
U kendisini vâris sayarak çok geniş emperyalist emeller besleyen Avrupa ve I
| Amerika'nın şımarttığı, yüzsüzlüğü ve yalancılığı, vahşeti ve insanlık dışı ha- t
d reketleriyle ünlü Yunanistan'ı, NATO'nun güneydoğu kanadında çoktanberi I
g birlik ve ahengi baltalamıştı. Değil Sovyet Rusya, Yugoslavya ve Bulgaris- E
I tan karşısında bir hafta dayanamıyacak v e baştan başa istilâ edilecek Yu- i
| nanistan kendi gücünü bilmekten âcizdi. Kızıl şeytanla flörtün kendisine ne {
§ kadar pahalıya mal olacağını inşaallah anlamakta gecikmiyecektir.
|
NATO'nun Türkiye'ye sağladığı yardım, yapılan tesisler, meydanlar di- 1
| şmda 50 milyar lira kadar (4 milyar dolara yakın) dır. En önemli ve en §j
j tehlikeli bölgede bulunmasına rağmen, Türklerin Müslüman oluşu v e bazı §
I batılı devletlerin Türkiye'ye sinsi şekilde peşin hükümlü dost olmayan anla- E
5 yıs!an yüzünden yardım yeterli olmamıştı.
E
Türklerin her bakımdan çok haklı Kıbrıs dâvasında, ona karşı davra- s
|j nışların başında Fransa'nın ve hiç güven vermeyen İngiltere'nin durumu ğ
E üzerinde dikkat ve ciddiyetle durmayı gerektirir. Bilhassa Fransa her ba- U
• kunda ı Türkiye'nin bir düşmanı gibi hareket etmekte hiçbir sakınca görme- s
?j mis.i-. Bu beliren, açıkça ortaya çıkan olayların ışığında, Türkiye'nin önce I
û kendisine güvenmesi ve kendi imkân ve şartlarını her duruma göre düzen- I
-1 lemesi, geliştirmesi zarurîdir. Kuvvetlerini serbestçe kullanır bir halde bu- g
= lunması ilk başta gelmektedir. Türkiye bundan başka NATO v e ikili anlaş- i
% malar içinde nasıl hareket etmeli, kime, neye ve nasıl güvenmelidir? Bütün f3 bunlar aydınlığa kavuşturulacak önemli hususlardır. İlk başta şunların dik- ^
% kate alınması gerekiyor :
=
H
1 — Türkiye, NATO dışında serbestçe kullanacağı, millî güçler vücuda §
3 getirmelidir. 2 — Türkiye bir mücadelede yalnız kendisine güvenmeli, yalnız s
| çağdaş malzeme teminine önem vermelidir. Türk askeri, Türkiye'yi korumak- \
3 ta ilk başta gelen en büyük güçtür. Başkalarına, fazla bel bağlayıp güven- |
I mek imkânsızdır. 3 — Türkiye'de yabancı personel bulunmamalıdır. Eğer I
i teknik bilgi bahse konu ise Türkler kurslardan, eğitimden geçirilerek bu |
S görevi üzerlerine almalıdır. Gerekirse NATO üyesi memleketlerde eğitim v e i
E öğretimle ilgili çalışmalara katılmalıdır. Türkiye'de yabancı personelin za- M
§ rarları görülebilir. Bilhassa bu yabancı personel içine Türk düşmanları sıza- |
f. bilir, istihbarat bakımından çok tehlike teşkil edebilirler. Bu husus bilhassa fj
j ikili anlaşmalar içindir (A.B.D.) 4 — Keza Türkiye'de yabancıların dene- |
§j timinde veya yönetiminde üs veya tesis bulunmamalı, bunlar Türklere dev E
j redümelidir. (İkil? anlaşmalar A.B.D.) 5 — Ortak kara, deniz ve hava ma- E
: nevraları dışında, yardım, malzeme, teknik ve ilmî olmalıdır. 6 — NATO'ya E
I Türkiye'de ağır savaş sanayiinin kurulması telkin edilmelidir. Bu Türkiye'- §
Devamı : 11. de =
Türkeş: Ecevit'in "MegaMea,,
sebebiyle yenildiğini iddiettiği
Yunanistan son yüz )[la
Türkiye aleyhine 4 misli (pisledi
TÖRE : 20 Temmuz'daki ilk ha­
reketimiz bazı çevrelerce Türk Yunan (Rum)
mücadelesi değil,
bir demokrasi - diktatörlük müca­
delesi olarak faşizme karşı sa­
vaş olarak tarif edildi. Bu konuda
ne düşünüyorsunuz?
TÜRKEŞ : Bu sözler komünist­
lerin uydurmalarıdır. Yeryüzünde
bugün de değerini sürdüren, de­
ğişmeyen gerçek millet realitesi
ve milletler arasındaki münasebet
lerin millî menfaatlere dayandığı
gerçeğidir. 20 Temmuz'da Kıbrıs'a yaptığımız müdahale Türkiye'­
nin ve Türk Milleti'nin güvenliği­
ni korumak ve millî menfaatleri­
mizi teminat altına alma gayesine
dayanmaktadır. Nitekim Yunanis
tan'da cunta yıkıldığı ve yerine
demokrasiye taraftar olan
Karamanlis iktidarı geçtiği
halde
Türkiye ile Yunanistan arasında­
ki çekişmeler azalmadı,
aksine
daha da şiddetlendi.
TÖRE : Sayın Ecevit Yunanis­
tan'ın bu kötü duruma, eskiyi dü­
şündüğü, Yunan gençleri okul sı­
ralarından itibaren Megalo İdea
ile büyütüldüğü için düştüğünü;
bizim ise böyle yapmadığımız için kazandığımızı söylüyor, bu ko
nucfa ne düşünüyorsunuz?
ÜLKÜSÜZ MİLLETİN ÇÖKMESİ
ZAMAN MESELESİDİR
TÜRKEŞ : Sayın Ecevit'in bu
görüşleri kanaatımca çok yanlış
tır. Bir bakıma milletler ulu ağaç­
lara benzer. Kökleri ne kadar de­
rinde olursa o kadar çok yükse­
lirler ve dal budak salarak ululaşırlar. Milletlerin kökleri, mazileri
ve tarihleridir. Bunun için her mil­
letin eskiyi düşünmesi ve eski
şanlı devirlerinden,
heyecan ve
şevk alarak geleceğe doğru atı­
lım yapması milletlerin büyüme­
sini sağlar. İnsiyatif sahibi ol­
mak, ülkü sahibi olmak ve büyük
olma düşüncesi taşımak milletleri
güç!ü kılar
ve
yükselmelerini
sağlar. Hiç bir ideali olmayan insiyatif bir atılım ruhundan mah­
rum kalan bir milletin çökmesi,
yıkı mas;, nihayet bir zaman me­
selesinden ibaret kalır. Milletler­
arası hayat, devamlı bir mücade­
le ve yarışma manzarası göster­
mektedir. Bu mücadelede vuran
kazanıyor.
Nitekim Yunanistan,
bağımsızlık aldığı ilk günden iti­
baren Bizans İmparatorluğunu ye
niden ihya etme ülküsüne sarıl­
mıştır. Ve bu hırs ile devamlı sal­
dırılarda
bulunmuştur.
Böylece
bağımsızlık aldığı tarihten yüz yıl
sonra % 430 nisbetinde genişlemiş
ve büyümüştür. Kıbrıs'a,
günün
münakaşalarını bir yana bırakıp
objektif bir gözle bakarsak
şu
durumla karşılaşırız : Türkiye'ye
64 kilometre, Yunanistan'a
ise
350 kilometre mesafede bir ada.
Üstelik tarihte fiilen 308 yıl, hu­
kuken ise 400 yıl Türk toprağı olarak yaşamış ve hiç bir zaman
Yunanistan'a ait olmamıştır. Yu­
nanistan adanın tümünü Türkiye'­
ye bıraksa bile tarihi jeopolitiğin­
den hiçbir şey kaybetmez. Buna
karşılık Türkiye'nin adadan taviz
verdiği her karış toprak, tarihi jeo
politiğine göre kesin bir kayıptır.
Halbuki biz bugün
1/3 e karşı
Enosis münakaşasına oturuyoruz.
Kıbrıs'ın en az 2/3 ünü Yunan
Devleti tarihte ilk defa olarak al­
maktadır. Bu durumda birkaç gün
önceki askerî başarıya değil, ya­
kın tarihteki kayıplarımıza
bak­
mak ve «Neden Türkiye kazan­
dı?» sorusu yerine, «20 Temmuz'a
kadar neden hep Yunanistan ka­
zandı?» diye sormak gerekir. Bu
sorunun cevabı da «çünkü Yu­
nanlının Megalo İdea'sı vardı, Tür
kiye ise evlâtlarına millî ülkü tel­
kininden
— bilhassa son y.llard a — adeta kaçınmıştı» dan iba­
rettir.
TÖRE : Şu anda Türkiye ve
Yunanistan devletleri hasım durumdadınar.
Halbuki yine bazı
çevreler Türk ve Yunan devletle­
rinin kardeşliğinden söz etmek e
dirler. Devletlerin hasım, milletle­
rin dost olmadan mümkün mü­
dür?
MİLLETLER KARDEŞ OLAMAZ
TÜRKEŞ : Mümkün
değildir.
Milletlerin kardeş, devletlerin ha
sim olması diye birşey mümkün
değildir. Yunan milletiyle kardeş­
likten bahsetmek ise akıl alacak
birşey değildir. Milletler arasında
değişmeyen reaite,
daha önce
yukarıda belirttiğimiz gibi
millî
menfaatlerdir. Bunu gözden ka­
çırmamak icabeder. Bu menfaat­
ler icabettirdiği takdirde milletler
hasımken de devletler
ittifaklar
kurabilirler; fakat, tersi mümkün
değildir.
Son Haçlı seferi
« _ Sayın Emine Işınsu'nun TÖRE Dergisi adına Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı sayın Alparslan Türkeş'le
yaptığı konuşmayı aşağıda bulacaksınız. Saym Türkeş'in,
sorulara verdiği cevaplar incelendiğinde diğer siyasî parti
liderlerinde olmayan bir ileri görüşlülüğe ve isabetli teşhis­
lere sahip olduğu bir kere daha anlaşılacaktır.»
TÖRE : Yunanistan, giriştiği
darbe teşebbüsü ile Kıbrıs Devle­
tini yaratan milletlerarası andlaşmayı ihlâl ederken Ege Adaları'na askerî yığınak yapmak, Ba­
tı Trakya'daki
milletdaşlarımıza
karşı baskı ve katil hareketleri­
ne girişmek suretiyle Lozan'ı da
ihlâl etmiştir. Bu durumda ve bu­
günkü şartlar altında Türkiye'nin
Lozan antlaşmasının da yeniden
gözden geçirilmesini istemesi dü­
şünülebilir mi?
TÜRKEŞ : Yunanistan
yıllardanberi
Lozan antlaşmasını da
çiğnemiş
bulunmaktadır.
Türk
hükümetleri 50 yıldır hayret ve­
recek şekilde
bir umursamazlık
ve ihmalcilik göstermişlerdir. Ege adaları gayri askerî bir du­
rum içinde
bulunması
gerekli
olduğu halde ve Lozan antlaşma
sı imzalandığı
tarihlerde
Batı
Trakya'daki
nüfus
durumunda
Türkler % 80 in üstünde çoğun­
lukta, Yunanlılar ise azınlıkta bu­
lundukları ve bu durumun hiçbir
şekilde değişmemesi gerektiği hal
de, Yunanlılar tarafından bu an­
laşma hükümleri
hiçbir şekilde
tutulmamıştır. Buna karşılık hiç­
bir Türk hükümeti
Yunanistan'­
dan anlaşma hükümlerini
ihlâl
etmemesi talebinde bulunmamış­
tır. Bu durumda Lozan anlaşması­
nın yeniden
gözden geçirilmesi
zarurîdir. Ancak bundan önce dün
ya kamu oyunu hazırlamak ve
ayrıca gerekli
tedbirleri almak
lâzımdır. Özellikle Silâhlı Küvetle­
rimizi en modern silâh ve araçlar­
la ve gereçlerle donatarak münakaşasız bir üstünlüğe sahip kıl­
mak gerekmektedir. Çünkü Ana­
dolu'nun koynuna
kadar sokul­
muş olan Ege Adaları'nın
Türk
hakimiyetine alınması zorunlulu­
ğu da gözönünde bulundurulma­
lıdır. Yıllardan beri Yunanistan si
lâhlı kuvvetlerini arttırmaya
ve
yeni silâhlarla donatmaya çalış­
maktadır. Biz birkaç y;ldan beri
bu hususlara dikkatleri
çekerek
Türkiye'nin kendi silâhlı kuvvetle­
rini gerek Fantom uçakları ve ge­
rekse diğer en modern uçak, füze
ve gemilerle donatması gerekti­
ğine dikkati çekmiştik. O günler
de Sayın Ecevit, bizim bu teklifi­
mize karşı çıkmış: «Yunanistan'­
la dostuz aramızda silâh yarışına
kalkışmak doğru olmaz;
dosta-
KONUŞAN : EMİNE IŞINSU
ne bir şekilde anlaşmamız daha
doğru olur» şeklinde cevap ver­
mişti. Umarız ki bugün karşılaştı­
ğımız durumlar kendilerini dahc
gerçekçi
olmaya
götürmüştür.
Türkiye için sadece modern uçak
ve diğer silâhları almayı düşün­
mek dahi yeterli görülmemelidir.
Modern atom silâhları ve tüzeler
yapma imkânları da gözönüne alınmalıdır. Bugün artık atom si­
lâhı yapmak bir hayli kolaylaşmış
ve yaygın hale gelmiştir. Mahdut
sayıda dahi olsa
atom silâhına
sahip olmak, devletimize
büyük
bir savunma gücü ve birçok ko­
nularda münakaşasız söz hakkı
tanıyacaktır. Son yıllarda zengin
veya fakir her devlet atom bom­
bası ve füzeler yapma gayretine
düşmüş bulunmaktadır.
Nitekim
Fransa ve Çin'den sonra Hindis­
tan da atom kulübüne girmiştir.
İsrail'in de atom bombasına sa­
hip olduğu kuvvetle ileri sürül­
mektedir. Bunun için Mısır devle­
ti de Amerika'dan acele
büyük
atom reaktörleri sağlamaya
ça­
lışmaktadır.
TÖRE : Kıbrıs'ın
ordumuzun
henüz kurtarmadığı kesimlerinde
ve Batı Trakya'da Türkler'e karşı
katliama kadar varan tecavüzler
devam
ederse ve hükümetimiz
Kıbrıs'ta 3. bir harekâta —dünya
kamu oyu düşünülerek— giriş­
mezse, Türkiye'nin miiletdaşlarını
koruması için alabileceği başka
tedbirler yar mıdır?
KATLİAMLARIN MESULLERİ
YARGILANMALIDIR
TÜRKEŞ : Yunanlılar ve Kıbrıs'
lı Rumlar çok eskiden beri Türk­
ler'e karşı devamlı cinayetler işüyerek Türk varlığını yok etmekte­
dirler.
Bugün
Batı
Trakya'da
Türkler'e uygulanan baskılar bir
imha harekâtıdır. Kıbrıs'ta Rum­
lar küçük - büyük demeden Türk­
leri en vahşi şekilde katletmekte­
dirler. Bunun için Türkiye Birleş­
miş Milletler'e başvurarak Birleş­
miş Milletler tarafından bu cina­
yetleri yerinde incelemek ve so­
ruşturma yapmak üzere tarafsız
ve âdil soruşturma kurulları gön­
derilmesini istemelidir. Kıbrıs'ta
Türkler'e karşı yürütülen toptan
imha hareketi, insanlığa karşı iş­
lenen bir suçtur. Nasıl II. Cihan
D e v a m ı : 8. de
Azîz Dostum Yusuf Ayhan'a
«Garb'ın cebîn - i zâlimi! affetmedim seni»; (X)
Zira şu son olayda da mel'un ve en şeni,
Bir fikri hortlatan Papazın arkasındasın :
Altında bir eşek, yine tepmiş o din yasın,
Yirminci asrın usta Piyer Lermit'iyle sen,
Karşımdasın, bugün bile, manen ve maddeten;
Zira ki işte Kıbrıs'ımın can evindesin,
Hâla o intikaamı kusan gayz ve kindesin.
İlmin fezayı delmede; lâkin faziletin,
Bir köstebek hayâtı yaşar, duygusuz, derîn..
Görmüştü gözlerim, Habeşistan'da zulmünü,
Abdülkerîm'i Rif'te esîr - ettiğin günü;
Bingaazi'nin, Fas'ın ve Cezayir semâsının
Hürriyyetiyle fikrini boğmaktı maksadın .
Bilmez miyim senin o dolambaçlı fikrini?...
Çoktan yitirmiş olduğun insaf bikrini?...
Bir ihtimâl peşinde, fakat son defa, yine,
Vicdan denen o hâkime sordum, o ergine :
«Vicdanı var mı Avrupa'nın? Varsa, nerdedir?»;
Baktım ki, midesinde atan kalbi, yerdedir :
Bomboş bakar durur bana «Teşrih Sefaleti»,
Kaplan dişiyle her şeyi çiğner siyaseti.
Ben, ben... ne satmışım, ne zavallıymışım meğer...
İzmir'de bitmemek gerekirmiş sefer, zafer...
Sıktım dişimde kinimi, tuttum da hıncımı,
At sürmedim Selâniğe, astım kılmamı...
Yendim Sakarya'larda, yenildim Lozan'lara?...
Kızmaz mı «Fenn-i Harb» i yazanlar, bozanlara?..
Verdim elimle Kürzon'a Kerkük'te Târihi,
Ağlattım ızdırab - ile kabrinde Fâtih'i.
Dün, ellerin, huzurda duran bir rica ile
Ağlar da yalvarırdı, ve hattâ dizin bile;
Şevketli Pâdişâhın o olgun vakaarının,
Sendin, ayaklarından öpen yassı, düz alın.
Eyvah- şimdi sen bana hâkim durumdasın,
Hâmî pozundasın ve bu yüzden kurumdasın.
Gûyâ o dost yüzündeki hançer tebessümün,
Her an çekilmek üzre kınından, o gün, bu gün.
Buyken karakterin ve karanlık hüviyyetin,
Ben, dalgın, uykusundayım aptalca, gafletin :
Hürriyet aşkı, bir de şu «insanlık» uğruna,
Târihimin necîb ve millî gururuna
Bir gölge düşmesin diye verdim hayâtımı :
Merdlikle kesmedim o asîl irtibatımı;
Konsey ve kürsülerde ya yaldızlı söz ye jest,
Yahut yalan «Hukuk-u Beşer» afyonuyla mest,
Omzumda Con'iann, Kore enlemlerinde ben,
Koştum, senin hududuna gömdüm gönül ve ten;
İster fakat kanım, şunu bilhassa bilmeni :
«Garb'ın cebîn-i zâlimi! affetmedim seni!»
ŞEVKET KUTKAN Adana, 30 Aralık 1963
(X) Bu mısra', rahmetli şair Emin Bülend'indir Şairin, hafızala­
ra yerleşen meşhur beyti şudur :
Garb'ın cebîn-i zâlimi! affetmedim seni;
Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!
«Garb'ın cebîn-i zâlimi!», «Batı'nın korkak zâlimi!» yahut da
«Batı'nın zâlim alnı!» demektir. Biz, ikinci mânâdan esinlen­
dik.
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 8
Alparslan Türkeş'le bir konuşma
Baştarafı: orta sayfada
Savaşı'ndan sonra
Almanya'da
milletlerarasf bir mahkeme kuru­
larak insanlığa karşı suç işlemiş
olan savaş suçluları muhakeme
edilerek
cezalandırılmışlar
ise,
Birleşmiş Milletler tarafından da
tarafsız ve adil bir mahkeme ku­
rularak Kıbrıs'ta Türkler'e
karşı
cinayetler işlemiş
olanlar
bu
mahkemelere verilerek
muhake­
me olunmalı ve suçlu görülenler
cezalandırılmalıdır. Bu mümkün
olmadığı takdirde Türkiye sürat­
le adanın bütününü işgal ederek
cinayet çetelerini silâhtan tecrit
etmeli ve katilleri yakalayarak adil mahkemelerde muhakeme et
tirerek cezalandırmalıdır.
TÖRE : Önce İngiltere'nin son­
radan da daha şiddetli bir şekil
de Fransa'nın harekâtımıza kar­
şı çıktığını gördük bu durum hak­
kında ne düşünüyorsunuz?
TÜRKEŞ : Türkiye'de solcular,
iktidarın sola açılmış
olmasının
Türkiye'ye itibar sağladığını, bu
na mukabil Yunanistan'da cunta
idaresi bulunmasının da Yunanis­
tan'a itibar kaybettirdiğini ileri sü
rüyorlardi; fakat Kıbrıs olayların­
da en başta İngiltere,
Amerika
ve Fransa Türkiye'ye karşı cep­
he aldılar ve cunta idaresindeki
Yunanistan'dan
yana
çıktılar.
Böylece olaylar daima her şeyi
Marksist ideoloji açısından yorum
lamaya kalkışanları
yalanlamış
olmaktadır. Yunanistan, batı dün­
yasının çok şımartılmış bir ço­
cuğu durumundadır. Ayrıca Tür­
kiye'nin kalkınma ve gelişmesi Av
rupalılar için daima bir ürküntü
konusudur. Bu sebeplerden Türk
devlet adamları ve Türk diploma
sisi daima bu gerçekleri dikkate
alarak Batı Avrupalıların tepkile­
rini önlemeye veya tesirsiz
bı­
rakmaya çalışmak mecburiyetin­
dedir.
TÖRE : S.S.C.B.'nin ilk hare­
ketin başlarında bizi desteklediği,
sonra
Kıbrıs'tan
askerlerimizin
çekilmesini isteyerek
aleyhimize
döndüğü görüldü .A.B.D. ise ön­
ce darbedeki
Yunan parmağını
görmemezlikten gelerek aleyhi­
mize, çıkartmadan sonra ise he­
men diğer bütün batılı devletle­
re ve S.S.C.B.'ye nisbetle daha le­
himize bir tutum takip etti. Bu de­
ğişmeleri nasıl izah edersiniz?
TÜRKİYE'NİN GELİŞMESİ
AVRUPA'YI ÜRKÜTÜR
TÜRKEŞ : Sovyet Rusya Kıb­
rıs meselesinde bir taşla birçok
kuşlar vurma durumundadır. Bir
kere bu meseleyi kışkırtmak ve
alevlendirmek suretiyle Türkiye
ile Yunanistan'ı bir savaşa
sü­
rüklemek ve böylece NATO'nun
güney kanadını yıkmak istemek­
tedir. Kıbrıs meselesinin sebep ol­
duğu çatışmada batılılar Yunanis
tan'ı destekledikleri takdirde Rus­
ya Türkiye'yi destekleyecek ve onu NATO'dan kopararak
Doğu
blokuna aktarmaya
çalışacaktır.
Ayrıca Kıbrıs Adasının ne Yuna­
nistan'a verilmesini, ne de Tür­
kiye'ye verilmesini
veya ne de
ikisi arasında taksim edilmesini
istemektedir.
Çünkü bu yoldan
Kıbrıs, komünizme karşı olan bu
devletlerin eline geçmiş
olacak
ve muhtemelen
bir uzlaşmaya
bağlanarak aradaki
çatışma da
halledilmiş olacaktır. Bu ise Rus­
TÜRKEŞ : EKONOMİK POLİTİKA GÜN
GEÇTİKÇE ÇIKMAZA GİRİYOR
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, iktidarın ekonomik politikası ile
ilgili olarak 31 Ağustos günü bir beya­
nat vermiş ye tarımda uygulanan poli­
tikayı tenkid etmiştir. Türkeş şunlar)
söylemiştir :
«Kıbrıs meselesinin bütün hara­
retiyim devam ettiği günler için­
de,
hükümetçe alman bazı eko­
nomik karar ve tedbirler
dar
gelirli vatandaşlarımızı ve bn arada
bilhassa çiftçi ve köylülerimizi had­
dinden fazla maddî sıkıntıya sokacak
yönde gelişmiştir. Hükümetin takip etti­
ği ekonomik politikanın gün geçtikçe
bir çıkmaza, bir dar boğaza girdiğini
müşahade etmekteyiz. •
Pek çok tarım ürünlerine taban fiya­
tı olarak geçen yıllara nazaran yüksek
fiyatlar tesbit edilmesine rağmen müs­
tahsil: gerek hükümet politikasının yan
lışlığı, gerekse istihsal yönünden şanssız
bir yıl geçirmemiz dolayısiyle zor du­
ruma düşmüştür.
Gübreye yapılan ve % 300'e varan
ölçüsüz zamlar, mahsûle zarar veren
çeşitli haşarat için gerekli ilâçların bu­
lunmaması ve tarım etkileyecek bütün
unsurların üreticiye çok pahalıya mal
olması, taban fiyatlarının artışını etki­
siz bir hale getirmiştir.
Bugün güney illerimizdeki
pamuk
ların işine gelmemektedir.
Rus­
lar bir barut fıçısı halinde Kıbrıs
anlaşmazlığın
devamını
kendi
menfaatlerine daha uygun bulmak
tadırlar. Ayrıca yabancı üslerden
ve askerlerden arınmış bağımsız
bir Kıbrıs devleti istemektedirler.
Çünkü Kıbrıs'ta kuvvetli bir Komü
nist Partisi bulunmaktadır. AKEL
ismini taşıyan bir komünist partisi
Rumların % 40 ma yakın kısmının
desteğini kazanmış
durumdadır.
Zaman içinde bu Rum desteği
% 50 nin üstüne çıkarıldığı takdir­
de, adada kendiliğinden
komü­
nist bir rejim kurulmuş ola­
caktır. Ki bu da Kıbrıs adasının
tek silâh atmadan Rusların eline
geçmesi demek olacaktır. Bunun
için gerek Ruslar gerekse Türki­
ye'de komünistler yani
kriptolar
aynı ağızla konuşmaktalar,
Kıb­
rıs'ta bağımsız bir Kıbrıs Devletini
istemekteler ve bunun
dışında
başka tezlere karşı çıkmaktadır­
lar.
Nitekim
günlerce
önce
TRT'nin televizyonda düzenlemiş
olduğu bir açık oturumda Türkiye'­
nin tanınmış bütün
komünistleri
davet olunmuş, tarafsız ilim
adamları ve aydınlardan hiç kimse
bu oturuma çağrılmamıştır.
Ve
oturumda federasyon esasına da­
yalı Kıbrıs tezinden gayri, diğer
bütün çözüm yolları kötülenmiştir.
A.B.D'ne
gelince,
Türkiye'deki
komünist kışkırtmaları, Türk devlet
adamlarını ve Türk politikasını
zaman zaman propogandalarının
tesiri altına
almaktadırlar. Haş
haş ekimi meselesi ustaca istis­
mar edilerek Türkiye'de bir Ame­
rikan düşmanlığı körüklenmiş ve
iktidara gelen Ecevit
hükümeti
bu propogandaların tesiri altında
müzakere ve anlaşma
yolundan
gitmeksizin aleyhimizde tepkilere
yol açan bir tutum takip etmiştir.
Haşhaş ekimini bazı illerde tek
taraflı olarak serbest
bırakmış
müstahsili de bu zor şartların ezikliğini
duymaktadır. Hükümetin pamuk taban
fiyatı konusundaki gevşek ve karar­
sız tutumu, zaten kredilerin yetersizli­
ği sonucu zor bir yıl geçirmiş pamuk
ekicilerini daha da mağdur etmiştir.
Hele, her alanda üreticinin cebine koy­
duğu bir lirayı iki lira olarak öbür ce­
binden geri almak hiç de düzenli ve
istikrarlı bir tarım politikası olamaz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
hususların dikkate alınmasını ve hükü­
Komünistler Almanya'daki işçilerimizin
ordumuza gönderdiği parayı çaldı
Türkiye'nin Kıbrıs'ta giriştiği Türkle­
rin haklarını ve bağımsızlığını koruma
harekâtından bu yana Türk milletinin
ve Türkiye'nin
aleyhinde beyanatlar
veren aşırı solcular bir taraftan Tür­
kiye radyolarından ve basın yoluyla
Rus tezini savunurlarken diğer taraf­
tan da yine «Ordu ile bir bütünüz» slo­
ganını kullanıyorlardı. Fakat geçtiği
miz hafta «Sırtlanın dişlerini bir kere
daha gösterdiğini» gördük. Türk Halk
Kurtuluş Ordusu adlı illegal komünist
teşkilâtı Almanya'da işçilerimizin Türk
Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı
için topladıkları 100 bin mark (525.000
TL) sı gasb etmişlerdir.
Türk işçisinin dişinden tırnağından
artırdığı ve Türk Ordusunun güçlenme
si için vakfa vereceği parayı çalan
ekim bölgelerini dolaşmaya gittiği
zaman Afyon'da kışkırtıcılar tara­
fından «Kahrolsun Amerika» nara­
ları ile karşılanmıştır. Bunlar Ame­
rika'da Türkiye aleyhine tepkilere
yol açmış ve Amerikan kongre­
sinde Türkiye'ye yapılacak yar­
dımların kesilmesi kararının alın­
masına sebep olmuştur. Bundan
sonra da Kıbrıs'taki EOKA'cı katil
Sampson'un darbe olayı meydana
gelmiştir. Amerika
başlangıçta
muhtemelen
kendisinin
teşvik
ettiği bu hareketi korumaya çalış­
mış ve Türkiye'nin adaya garan­
tör devlet sıfatıyla çıkarma yap­
masını önlemek
istemiştir.
Bu
mümkün omayınca realiteyi kabul
etmiş ve Türkiye gibi bir mütte­
fiki gücerjdirmemeye çalışmıştır.
Devletler arasındaki
münasebet­
ler sabır isteyen uzun vadeli ve
uzak hedefli münasebetlerdir. Gi­
rişilen bir harekete karşı zaman
içinde çeşitli tepkiler ve baskılar
düzenlenebileceğini
unutmamak
lâzımdır. Kıbrıs konusunda
tavır
alan bütün devletlerin tutumları
ne olursa olsun tavırlarının se­
bebi sadece kendi millî menfaat­
leri olmuştur.
TÖRE : Yunanistan'ın askeri
kuvvetlerini NATO'dan çekmesi
konusunda ne düşünüyorsunuz?
YUNANİSTAN SİYASÎ
MANEVRA YAPIYOR
TÜRKEŞ : Yunanlılar Kıbrıs adasını ele geçirmek ve ENOSİS'e
giden yolu açık bulundurmak için
gerek NATO'ya
gerekse diğer
devletlere baskı yapmak ve çe­
şitli yollardan siyasî
avantajlar
sağlamak için her çareye
baş
vurmaktadırlar. Siyasî manevralar
çevirmekte de çok ustadırlar. NA­
TO'dan askerî kuvvetlerini çekme
kararı alması da böyle bir manev­
radan ibarettir.
met tarafından üreticiyi mağdur etmi
yecek tedbirlere gidilmesini istiyoruz.
Aksi takdirde diğer üretim sahalarında
olduğu gibi, pamuk ekicileri de mağ­
dur olacak ve bunun sonucunda da yurt
ekonomisini olumsuz yönde etkilenecek­
tir.»
BOZKURT
dergisi
THKO mensupları menfur emellerini
bir kere daha ortaya koymuşlardır.
Hükümet buhranının had safhaya vardığı
ve katliamların çoğaldığı şu günlerde dik
katlerden kaçan bu haber bir gerçeği
bir kere daha ortaya koymuştur.
Komünistlerin her z a m a n
Tür­
kiye'nin aleyhine hareket edecekler ve
Türk ordusunun güçlenmesine karşı
çıkacaklarıdır. Hapishane
kaçkınları­
nın toplandığı gazetede yine geçenlerde
bir yazarın Kara Kuvvetlerini Güç­
lendirme Vakfının kurulması
üzerine
vakfın kuruluşuna karşı gelmesi ve bu­
nun kapitalizmin bir oyunu olduğunu
söylemesi bunun bir örneği değil mi?
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 9
"'•••:'•'•>'.
•'•:':--''• .•..' - v - ' , •'
•;•:' '
'';'-•'••.'•• "''•'••- 'f'' ; :'v-' : : .-::.'':;v--'v-'"::
Ülkücü dernekler Kıbrıs şehitleri
için mevlidler okutturuyor
Ülkücü teşkilâtların Kıbrıs konusun­
daki çalışmalarına devam ettikleri bil­
dirilmektedir. Gelen haberlere göre bu
konuda bildiriler yayınlayan,
geceler
tertipleyen, şehitlerimizin ruhları
için
mevlidler düzenleyen ülkücü gençlerin
bu çalışmaları halk arasında
büyük
alâka ile karşılanmaktadır.
SUAT AKTULGA'YI
ZİYARET
Verilen bilgiye göre Ülkü
Ocakları
Adana Şubesi 30 Ağustos 1974 cuma
günü, Ulu Cami'de; Kıbrıs harekâtında
şehit düşen mehmetçikler ve mücahit­
ler ile Albay İbrahim Karaoğlanoğlu'nun ruhları ve komünistlere karşı vatan
müdafaası yaparken şehit düşen ülkü­
cü gençlerin ruhları için bir
mevlid
okutturmuştur. Cuma namazından önce
okunan mevlide büyük bir halk toplu­
luğu iştirak etmiş ve ordumuzun mu­
zaffer olması için dua edilmiştir. Öte
yandan Adana'h ülkücü gençlerden bir
heyet de Adana, Hatay, îçel illeri Sı­
kıyönetim ve 2. Ordu komutanı Orge­
neral Suat Aktulga'yı ziyaret etmiş ve
kendisine Kur'an, Kılıç ve bayrak he­
diye etmişlerdir.
Ülkü Ocakları Buca şubesi,
Kıbrıs
harekâtında şehit düşen
askerlerimiz
ve Kıbrıs'lı soydaşlarımızın
ruhlarına
ithaf edilmek üzere 30 Ağustos 1974 cu­
ma günü ikindi namazım müteakip Mu
radiye Camiinde bir mevlid
okuttur­
muştur. Mevlide halkın büyük ilgi gös­
terdiği ifade edilmektedir. Aynı şekil­
de Milliyetçi Hareket Partisi Kırıkkale
Gençlik Kolları tarafından da 30 Ağus­
tos günü ikindi namazını müteakip Çar­
şı Camiinde kalabalık bir cemaatın ka­
tıldığı mevlid okutturulmuştur.
Gelen haberlere göre Burdur'a bağ­
lı Yeşilova ilçesinin Salda köyünde 17
Ağustos günü Ülkücü gençler tarafından
Kıbrıs harekâtı üzerine bir şölen düzen­
lenmiştir. Bildirildiğine göre şölene köy
gençleri ve halkının yanısıra Tefenni
ve Yeşilova'dan gelen ülkücü gençler
de katılmıştır. Şölen sırasında Kıbns'ı
konu edinen bir piyesin halka gösteril­
diği ayrıca Kıbrıs'la ilgili şiirler ve
marşlar okunarak türküler söylendiği
ifade edilmektedir.
TÜRK'ÜN KADERİ TÜRK
OLMAYANLARA
TERK EDİLEMEZ
30 Ağustos zaferi ve Kıbrıs harekâtı
ile ilgili olarak bir bildiri yayınlayan
Ülkü Ocakları İzmir Şubesi Kıbrıs me­
selesinin henüz halledilmiş
sayılamıyacağım Limasol, Larnaka ve Baf'ta
yaşayan binlerce Türk istiklâlini ka­
zanmadıkça devam edeceğini bildirmiş­
tir. Bildiride Yunanlılar ve Rumların
Türkiye'ye karşı uzun vadeli bir müca­
deleyi planladıklarına dikkatler çekil­
mekte ve şu görüşlere yer verilmekte­
dir :
«Türk'ün Türk'ten başka dostu yok­
tur. Bu sebeple Türk milletinin kaderi
Türk olmayanların merhametine
terk
edilemez. Bu sebeple zaman kaybetme­
den ağır harp sanayii
kurulmalıdır.
Kahraman Türk ordusu çağın en mo­
dern araç ve gereçleri ile donatılmalı­
dır. Türk gençliği olarak Kıbrıs'ın ta­
mamen Türkiye'ye ilhak edileceği günü
sabırsızlıkla beklerken, Malazgirt za­
ferimizin 903., Büyük taarruzun 52. yıl-
dönümlerinin büyük Türk milletine yeni
zaferleri müjdelemesini temenni eder,
Cenabı Allah'tan yüce milletimize za­
ferler nasip etmesini niyaz ederiz.»
ERBAA'LI ÜLKÜCÜLER
KANLARIYLA KIBRIS HARİTASI
ÇİZDİ
26 Ağustos Malazgirt zaferi ve Bü­
yük taarruz'un yıldönümleri dolayısıyla
Erbaa'da ülkücü gençler bir gece ter­
tiplemişlerdir. «Zafer geceshmde millî
marşlar, kahramanlık türkülerinin söy­
lenip şiirlerin okunduğu ve Kıbrıs zafe­
ri ile yıldönümleri kutlanan zaferlerin
öneminin anlatıldığı öğrenilmiştir. Ay­
rıca Erbaa'lı ülkücü gençler kanlarıyla
çizdikleri bir Kıbrıs haritasını Cumhur­
başkanı Fahri Korutürk, Genelkurmay
Başkanı Semih Sançar ile
Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı Alpars­
lan Türkeş'e göndermişlerdir.
TARİHİ HEDEFİMİZ
İLHAKTIR
Kıbrıs olayları dolayısıyla bir bildiri
yayınlayan Ülkü Ocakları
Eskişehir
Şubesi adada nihai tek çözüm yolunun
adanın Türkiye'ye ilhakı olduğunu açıklamıştır. Kıbrıs adasının askerî, ta­
rihî ve coğrafî bakımdan bir Türk ada­
sı olduğunu belirten Eskişehir
Ülkü
Ocakları bildirisinde daha sonra şöyle
denilmektedir :
«Kıbrıs'ta rum silahları Enosis için
patladı. Karşılığı Kıbrıs'ın Türkiye'ye
ilhakı olmalıdır. Kıbrıs bir an önce ateş,
kan ve vahşetten kurtarılmalıdır. Mil­
letimizin ızdırabı dindirilmelidir.
Bir
hedefin tayini ve o hedefe doğru yıl­
madan ilerlemek gerekir. Adsız, hedef­
siz mücadele olmaz. Kıbrıs Türk'ü ve
Türk milleti bu hedefin admı koymuş­
tur. Bu hedef Türk milletinin
tarihî
hedefi olan ilhaktır.»
Öte yandan Milliyetçi Hareket Partisi
Van Gençlik Kolları da Ağustos ayında
kazanılan zaferler ve Kıbrıs zaferi hak
kında bir bildiri yayınlamıştır. Bildiri­
de Yunanlıların tarihte olduğu gibi
bugün de Kıbrıs'ta soydaşlarımızı kat­
lettikleri belirtilmekte, bu harekât ile
Türk'ün Türk'ten başka dostunun olma­
dığı birkere daha anlaşıldığı
bildiril­
mekte ve şöyle denilmektedir :
ıHHBMBHHHHHMHHHHMHB
Ülkücü Öğretmenler Derneği Uşak
Şubesi 22 Temmuz 1974 günü açıl­
mıştır. Ülkü - Bir Uşak
şubesinin
kurucuları şunlardır : Ömür Yay,
Nihat Avcıl M. Ali Pak, Ahmet Tun­
cay ve Seyhan Keleş. Verilen bilgi­
ye göre Ülkü - Bir Uşak şubesi İda­
re Heyeti yaptığı toplantıdan sonra
önümüzdeki ders yılı içinde yapaca­
ğı faaliyetleri tesbit etmiştir. Tesbit edilen faaliyetler arasında öğren
çilere parasız kursların
verilmesi,
çeşitli geceler düzenleyerek
millî
piyes ve oyunların halka tanıtılma­
sı gibi faaliyetler de bulunmakta­
dır.
Ülkü Ocakları Darende
Şubesi
kongresi 16 Ağustos 1974 günü ya­
pılmıştır. Yeni yönetim kurulu üye­
leri şunlardır : Başkan :
Mahmut
Köndel, Başkan Yardımcısı : Meh­
met Atillâ, sekreter : Yusuf Dingiz,
muhasip : İsmet Meydan, üyeler :
Mehmet Kocaaslan, Recep Söylemez
ve Çölbey Temur.
Ülkü Ocakları Keçiborlu şubesi 25
Ağusto.s 1974 günü açılmıştır. Bur­
dur, İsparta, Dinar, Senirkent ilçe­
lerinden gelen gençlerin de katıldı­
ğı açılış töreninden sonra Keçiborlu'lu ülkücüler faaliyetlerine baş­
lamışlardır. Keçiborlu Ülkü
Ocağı
yöneticileri şunlardır : Hüseyin Av­
cı, Savaş Başar, İbrahim Kopan,
Suat Ülker ve Erdoğan Hallar.
Öğrenildiğine göre Büyük Derne­
ği Sivas şubesi, çalışmalarına bü­
yük bir hızla devam etmektedir. Ve­
rilen bilgiye göre Sivas'lı ülkücüler
fikir ve kültür bakımından yetiş­
mek için seminer ve konferans ça­
lışmalarına devam
etmektedirler.
4 Ağustos 1974 günü Beşir Ayvazoğlu tarafından verilen ve büyük ilgiy­
le takib edilen «Kültür ve gelenek»
konulu konferanstan sonra 11 Ağus­
tos günü de Stajiyer Avukat Azmi
Yazıcıoğlu'nun verdiği «Kıbrıs» konu
lu konferans halk ve gençlik tara­
fından ilgiyle dinlenmiştir.
Erzurum'a bağlı Ilıca nahiyesin­
de faaliyet göstermekte olan Ilıca
Kültür Derneğinin çalışmalarını de­
vam ettirmekte olduğu bildirilmek­
Ülkü Ocakları tüzük
değişikliği kongresi yaptı
«903 yıl sonra aynı ruh ve aynı iman­
la Allah Allah diyerek çarpışıp atala­
rının ruhlarını şad eden mehmetçiklerimizi minnetle hatırlayıp, bu
zaferler
ayının ve Malazgirt zaferinin 903. yıl­
dönümünün milletimiz için hayırlı ol­
masını diliyoruz.»
Ülkü Ocakları Derneği, bazı
tüzük
değişiklikleri dolayısiyla 27 Ağustos'ta
olanüstü kongre yapmış ve gerekli tü­
zük değişikleri yapılacak yeni yöneti­
ciler seçilmiştir.
İŞÇİLERİMİZİN YARDIMLARI
Almanya'da çalışmakta olan ülkü­
cü işçiler Türk ordusunu kuvvetlendir­
mek için açılan kampanyalara iştirak
etmekte ve bütün güçlerini ile yar­
dım yapmaktadırlar.
Bildirildiğine göre Remscheid'de ça­
lışan ülkücü işçiler aralarında
topla­
dıkları 20 bin mark'ı Türkiye'ye posta­
lamalardır. Öte yandan Wuppertal şeh­
rinde çalışan Ali Rıza Sanal isimli bir
ülkücü işçi de 2000 markla kampanya­
ya katılmıştır. Almanya'nın ^diğer şe­
hirlerinde de ülkücü işçilerin
açılan
kampanyaları
candan destekledikleri
haber alınmaktadır.
tedir. Gelen haberlere göre Ilıca'h
ülkücülerin
sahneye
koydukları
«Moskof Sephası» isimli oyun İlıca
Öğretmen Okulu, Şeker Fabrikası,
Tercan Lisesi yararına
oynanmış,
ayrıca Olur, Oltu ve Aşkale'de de
halka gösterilmiştir. Ayrıca
yine
flıcalı gençler «Resimlerle
Ermeni
mezalimi» adlı bir sergi açmışlar­
dır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Kay­
seri İl başkanlığı Kıbrıs dolayısıy­
la b|r bildiri yayınlamış ve görüş­
lerini açıklamıştır. Bildiride, Türk
milletinin haklarını barış masasında
vermeyen düşmanlara karşı en iyi
mücadelenin savaş olduğu belirtil­
mekte ve şöyle denilmektedir: «Soy
[taslarımızın haklarına tam
olarak
kavuşabilmesi için, aslında
bizim
olan Kıbrıs'ın tamamının alınmasını
bir hayal değil, barışın gereği ola­
rak görmekteyiz. Hertürlü partizan
düşüncelerden kaçınarak, zafer sar­
hoşluğuna kapılmadan,
önümüzde
doğacak çetin imtihan
günlerine
karşı millet olarak birlik ve bera­
berlik içinde bulunmalıyız. Türklük
gurur ve şuuru ile İslâm ahlâk ve
faziletini varlığımızın temeli saydık­
ça Allah bizimledir.»
Bildirildiğine göre Çankırı'ya bağ­
lı Ovacık ilçesinde Kıbrıs harekâtı
münasebetiyle Diyanet işleri
baş­
kanlığının kendilerine verdiği vazi­
feyi yapmak isteyen görevlilere sav­
cılıkta hakaret edildiği iddia edil­
mektedir. İddialara göre
Diyanet
İşleri
Başkanlığının
«Ordumuzun
muzafferiyeti için dua ve
yardım
konusunda halkı aydınlatma ve İş­
tiraklerini sağlamak» şeklindeki em­
ri gereğince bir dua metnini tek­
sir ederek kaymakamlığın
talimatı
üzerine köylerde ve ilçe merkezinde
dağıtan görevliler, savcılığa
dua­
nın mahiyeti hakkında bilgi* vermek
üzere gittiklerinde
koyulmuşlardır.
İlçe savcısı Özkan Köken tarafından
«Def ol, izinsiz nasıl girersin» diye­
rek kovulduklarını öne süren 2 gö­
revli bu durum üzerine Adalet Ba­
kanı Şevket Kazan'ın tedbir alma­
sını istemektedirler.
Verilen bilgiye göre Ülkü
Ocakları
genel Yönetim Kurulu şu
kişilerden
kurulmaktadır :
Başkan
Muharrem
Şemsek, Türkmen Dırdır, Muhsin Yazıcıoğlu, Şahin Yıldırım. Bayram Kardaş, Ahmet Yılmaz ve Veysel Kavlak.
Ankara'da yapılan «Zafer Gecesi» nde
Mehter Takımının gösterileri büyük
ilgi toplamıştı.
Kongrede Denetleme Kurulu şöyle te­
şekkül etmiştir : Mehmet Ekici, Bey­
han Karakaş, Ali Batman, Fatih Özkara, H. Ali Cengiz ve Fehmi Aygün
Haysiyet Divanı üyeleri ise şunlar­
dır :
Burhat Polat, Nuri Öz, Metin Aslan,
Ahmet Zehir, Rumi Altmok ve Lâtif
Yıldırım.
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 10
•B—
seyyah-1 fakir
EVLİYA
CELEBI
Urum eşkıyasını nice
kovaladuğumuzun beyanıdır
Kıbrıs ceziresinde AH NE köyü kurbün- lermiş. Hal bu kim, biz bunlara Çanakkale
de bir kice gazi karındaşlarım ile
metris çenginden âşinayızdur. Vallahi Mehmetçik
içinde hem nevbet tutup hem dahi
can nam Türk asakiri bunlara dünyayı dar idüp
burunlarından
sohbeti iderdük. Ân-ı vâhidde köy canibin­ anelerinden emdikleri sütü
getürmüştük.
Dik
kafalı,
kimesneler
olduğu
den üstümüze şedid bir tüfenk alabandası
olup, karındaşlarımızdan birisi mecruh ol­ içün bu alaya dahi Dikâlâ alayı dirler. En­
du. Bu haltı yiyenlerin KÖR İLLÂ nam urum ciliz güya bunlar ile bizi korkutmak mûrâd
eşkiyâsı olduğun hemân fehm eyledük. Bun­ itmiştür Şiir:
Ey Enciliz, ol heman Türk'ten alarga (2)
lar er meydânında cenk idemeyüp, ardına
dahi bakmadan firar iden kâfirin kılıç ba­
Bir olur mu hiç şahin ile bir alay kar­
kiyesi olup, müsait zemin buldukta böyle ga
it gibi ürüyüp ürüyüp kaçan nâmerdlerdür.
Nihayet DİK ÂLÂ alayına gelüp kuBiz dahi gafil olmayub anlara bir tüfek ala­ manlarına haber irsal eyledük kim, gelsün
bandası ile mukabele ittikte; «Meded yâkendi ile konuşacaklarımız vardur. Yarım
Makaradeyyus pederimiz» deyü bağırarak saat mürur ittükte, bir kaç Enciliz subayı
firâre başladılar.
ile birkaç avret yanımıza geldiler. Bu Enci­
Makaradeyyüs didükleri bunların
aziz liz avretleri gaayetle mahbûb, serv-i hırâpederleri olan lâin keşiştür. Hemân ardla- man, ibrişim saçlı, çeşm-i kebûd dilberlerrına düşüp «Kanlı keşişimiz gelsin sizi kur­ dür kim, gören kameri semâdan arza in­
tarsın da görelim» diyerek kovalamaya baş- miş zannider. Meğer bunlar ol alaydaki En­
laduk. Bir müddet bu minval üzre gittükte, ciliz subaylarının kız ü avretleri imiş. Ahvali
karartıları gaip olasıcaları karangu gicede Enciliz kumandanına naklidüp, bu mülteci
gaip eyledük. Gazilerden birine dönüp, bre eşkiyây» taleb eyledükte, «Bunda
mülteci
karındaş bu mel'unlar kandedür? deyû sual kimesne yoktur» deyû cevap virmez mi?
ittükte şöyle hoş bir cevâp virüp cümlemi­
Urumlar ile Encilizler, nasrânî (3) ol­
zi güldürdü :
makla dindaş idiler. Bu kâfir dahi din gay­
«Karangu kice görmez göz,
reti ile anları virmek istemezlerdi. Karındaş­
Tarla hozan (1) eşşek boz
larımızdan ZEHİRZÂDE nam bir
delifişek
Ben nice bileyim anların kande idü- gazi var idi kim gazaba geldükte bir ordu
ğün» Başka bir gazi ise söze karışub «Gazi ile cenk itmekten havf itmez yiğit idi. Tüyoldaşlarım bu civarda DİK ÂLÂ tesmiye fengini Enciliz kumandanına tetiğe basacak
olunan bir Enciliz alayı vardur. Ola kim bu demde elinden tutub, bre zehirzâde nider
kefereler oraya iltica itmiştür. Varup suâl sün, bu kâfirler ile cenge girersek, yârın
idelüm. Ger anda iseler alur
götürürüz.» kıyamet kopar. Dahi paşamızdan azar işidedi. Bu karındaşımızın teklifini kabul idüp, türüz. Sen hele dur, bu hakir işi suhuletle
mezkûr alaya azîmet eyledük. Bu
Enciliz halliderüm deyû ânı teskin eyledüm. Cün
alayına DİK ÂLÂ dinmesinin sebebi şoldır: gördüm ki bâlâda zikri geçen Enciliz avret­
Bunda Encilizin KARGA asakiri didüğü bir leri bihakiri hayranlıkla seyr iderler. Kay­
taburu olup, güya bunlar güzel cenk ider- tan bıyıklarıma bakup bakup kendü ârele-
CHP'liler seçim yatırımlarına başladı
yin organı haline gelmesi de ayrı bir
konudur.
CHP kanadında bunlar olurken, Ecevit'ten geri kaldığını anlayan ve te­
lâşlanan Erbakan da yurt gezilerine
çıkmış bulunmaktadır. Gittiği yerlerde
«Kıbrıs harekâtının manevî mimari mü
cahit Erbakan» sözleri ve yazılarıyla
karşılanan Başbakan yardımcısı
Er*
bakan her ne kadar Ecevit ve CHP
kadar başarılı olmamakta ise de Ece*
vit'ten farklı bir zihniyette olmadığını or
taya koymuştur.
«GÖRÜŞ AYRILIKLARI»
YENİ FARKEDİLDİ
Ecevit istanbul'daki basın toplantı­
sında, bir soruya karşılık MSP ile ara­
larında fikir ayrılıklarının
olduğunu
ve bu fikir ayrılıklarının giderilemiyecek bir hale geldiğini söylemiştir. Bi­
lindiği gibi MSP ile CHP'nin temsil et­
tiği zihniyet birbirine baştan beri ters
bulunmaktadır.
Seçimlerden
sonra,
MSP'yi iktidarlarına basamak
yap­
mak için kullanmak gayesiyle hareket
eden CHP'lilerin büyük ölçüde başarı
kazandıkları anlaşılmaktadır. Kıbrıs ha
rekâtı dolayısıyla iktidara yaklaşmak
konusunda büyük mesafe kazandıkları-
Baştarafı: 3. de
na kanaat getiren CHP'liler artık MSP'
nin görevinin de böylece sona erdiği
kanaatindedirler.
Fikirleri ve dünya
görüşleri birbirine zıt iki siyasî parti­
nin birlikte hükümeti kurdukları gün­
lerden beri Türk müliyetçilerinin ileri
sürdüğü görüşler de böylece doğrulan­
maktadır. Ecevit'in bahsettiği «Giderilemiyecek fikir ayrılıkları» nın Kıbrıs
harekâtından önce niye ortaya çıkma­
dığı komünistlerin affına karşı
çıkan
20 MSP'linin CHP'nin istemediği
şe­
kilde hareket ederek koalisyon proto­
kolünü açıkça çiğnemelerine rağmen ni­
ye CHP'nin koalisyonu bozmaktan ka­
çındığı merak konusudur. MSP ile gül
gibi geçinen ve
«Kardeşliğimiz dört
yıl sonra da devam edecek» gibi ifade­
lerle MSP'yi kandıran CHP,
nihayet
MSP'yi sıkılmış bir limon gibi bir ta­
rafa atmayı düşünmektedir.
SEÇİM HAZIRLIKLARI
Görüldüğü gibi geçtiğimiz hafta önü­
müzdeki günlerde büyük gelişmelerin
meydana geleceğini göstermektedir. Ay
rica Kıbrıs'ta hiçbir çözüme ulaşılma­
ması ve ulaşılacağı hakkında hiçbir
belirtinin bulunmaması, zamanın Tür­
kiye ve Kıbrıs'ta Rumlar elinde kalan
rinde bülbüller gibi konuşurlar. Bir miktar
Encilizce bildüğümden bu
hakiri meth ü
sena ittüklerini derhal fehmeyledüm. Mu­
radım bu avretleri şiir iie meth idüp, bu işi
anlar ile haH'tmek idi.
Heman önlerine varup atam ENDERÛNî FÂZIL'ın «Zenân-ı İngiliz» nam methiye­
sini şöyle kıraate başladım :
«İngilizin zeni hoş sımadır
Hoş edâ hoş reviş ü zîbâdır
Rukh-ı âli güle sad reng verir
Deheni bülbüle aheng verir
Cümlesi pâk tabiatlerdir
Mâil-i ziver-i zînetlerdir
Nedir ol tantana-i alâyiş
Sözlerinde nedir ol ârâyiş»
Hâzirûn (4) ben hakirin bu denlû güzel
şiir kıraatine hayretler idüp, cümlesi
Engoşt berdehen (5) oldular. Kâfir avretleri da­
hi bu senadan mest olup bayılayazdılar. Ba'dehû kumandanları ile bir miktar konuşup
ol kâzib kefereyi dahi
eşkiyâyı vermeğe
razı ittüler. Beş - on dakika sonra iki nefer
urum haydudunu bize teslim eylediler. Der­
hal ellerini bend idüp, kendi canibimize re­
vân olduk. Enciliz avretleri peşimden gel­
mek içün can atardılar amma, nasıl gelsünler? Binbir dürlü işve vü nâz ile bizi uğurla­
dılar.
1 — Hozan: Sürülmüş tarla
2 — Alarga: Uzak, açık
3 — Nasrânî s Hristiyan
4 — Hâzirûn: Hazır olanlar, orada bu­
lunanlar
5 — Engoşt ber dehen olmak : Parma­
ğı ağzında kalmak, parmak ısırmak.
Türk kardeşlerimizin aleyhinde işleme­
si, zulüm, işkence ve toplu öldürme­
lerin devam etmesi artık
CHP'lileri
fazla ilgilendirmemektedir. Onlar se­
çim için yeterli puanı aldıkları inancı
içinde bugüne kadar hiç belli etmedik­
leri «Görüş ayrılıkları» nı
birdenbire
fark etmişlerdir. Karşılama, uğurlama
törenlerine, temel atmalara karşı olan
Ecevit, bu işleri birdenbire sever hale
gelmiştir. Bu önemli günlerde yurt ge­
zileri birdenbire artmıştır. Sol - mason
basın ve TRT, 14 Ekim seçimlerinin
öncesinde lâyıkıyla başardıkları görev­
lerini yine yüklenmişlerdir.
Anlaşıldığı kadarıyla CHP seçimlere
hazırlanmaktadır. Ama, zulüm gören,
işkenceye uğrayan, toplu halde öldü­
rülen, yakılan, ezilen
Türklerin ahi
yerde mi kalacaktır?
"Amacımız, Türk ve Rumları kurtarma!
Icevit, Kıbrıs zaferi, barış Vı
aklılığımızın zaferidir, dedi
Q\
O,
S:
Ecevit'in «Kardeşiz» dediği Rumların vahşeti adada bUtün şiddeti ile devam
ederken Başbakan hâlâ «Barış» tan bahsediyor.
DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 11
Üstündağ, Ülkücü öğretmenlere
yapılan kanundışı işlemler hakkındaki
sorularımızı cevaplandırmadı
Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstün­
dağ 1974 - 1975 öğretim yılının başla­
ması münasebetiyle Ankara'da bir ba­
sın toplantısı düzenlemiştir. Ahlâk ders
lerinin günümüzün konusu olduğu şu
günlerde basın çevreleri MEB Üstündağ'dan bu konuda geniş açıklamalar
bekliyordu.
Fakat, Bakan efendinin
konuşmasında bu konuya hiç temas et­
mediği görülmüştür. Bakanın açıkla­
masından sonra
bazı teknik sorular
sorulmuş ve
cevaplandırılmıştır. Bu
arada bakanın üzerinde
hassasiyetle
durması gereken bazı konulara gazete­
miz muhabiri dikkati çekmiş ve ken­
disine bazı sorular yöneltmiştir. Gaze­
temiz muhabirinin MEB Mustafa Üstündağ'dan cevaplandırılmasını istediği
sorular ve bakanın cevapları şunlardır:
HAREKETLERİNDEN DOLAYI DEĞİL
FİKRİ YÜZÜNDEN CEZA
«— Fikir hürriyetine büyük
önem
verdiğinizi hükümet
protokolunda da
önemle belirtiyor, fikrinden dolayı kim
senin farklı muamele
görmeyeceğini
savunuyorsunuz. Ama, bakanlığınızda
hakkında soruşturma
açılan binlerce
öğretmenin hepsine yöneltiğiniz soruş­
turma sorularının bu öğretmenlerin fi­
kirleriyle ilgili olduğu
görülmektedir.
Meselâ; «Irkçı - Turancı fikirler taşı­
dığınız söyleniyor» «Milliyetçi öğret­
men yetiştireceğim demekle neyi kas-
TÜRKİYE
VE NATO
Baştarafı : orta sayfada
nin en hayatî bir dâvası olarak benimsetilmelidir. NATO örgütünce benim­
senmezse, Türkiye İslâm milletlerinin
de malî yardım ve desteğiyle en kı­
sa zamanda savunma ve savaş sa­
nayiini kurmalıdır. Bu mesele Türki­
ye'nin istiklâl ve hürriyeti davasıdır.
7 — Yabancı personel, Türkiye'nin as­
kerî içişlerine karıştırılmamalıdır. İnsiyatif daima Türklerde kalmalıdır.
Türkiye NATO içinde kendi ateş ve
silâh gücünü bugünkünün
en az bir
misline çıkarmağı hedef almalıdır. Bu
nun için 1 — Askerî güç, 2 — İktisadî
güç, 3 — Büyük sanayi gücü, 4 — Çağ
daş teknik ve imkânlarla tarım gücü,
beslenme gücü, 5 — Millî kültür ve
millî ülküden gelen millî güç, 6 — İs­
lâm dininden ve ahlâkından gelen ma­
nevî güç, 7 — İlim ve tekniğin Tür­
kiye'yi kaplamasıyle
ilim ve teknik
gücü, 8 — Örgütlenme, iş bölümü ve
çalışma yönünü kapsayan işgücü, 9 —
Sosyal adalet gücü ve 10 — Demokra­
si gücü. Millet egemenliği gücü
bü­
yük bir çalışma aşkı ve plânlı, prog­
ramlı bir anlayışla dikkate alınmalıdır.
Ancak birkaç maddesini saydıklarımız
hep birlikte ve yüksek seviyede geliş­
tirilirse, milletimiz
daha güçlü olur.
Millî ve manevî
şuur
(bilinç) ve
inanca sahip yöneticilerin
işbaşında
ileriye dönük atılımlara girişmesiyle,
Türk milleti yükseltilir. Böylece (Bü­
yük Türkiye), (kudretli, müreffeh ve
huzurlu Türkiye) vücuda getirilebilir.
Çağdaş medeniyetin önüne geçmek an­
cak bu yolla mümkün olabilir.
tediyorsunuz»,
«Ülkücü - komandoca
faaliyetlerde bulunuyormuşsunuz.
Sa­
vunmanızı yapınız» gibi. Hareketlerin­
den dolayı değil de fikirlerinden dola­
yı öğretmenlerin cezalandırılmak isten­
mesi fikirlere yapılan bir baskı değil
midir?
Mustafa Üstündağ öğretmenlerin fiil­
lerinden değil de fikirlerinden dolayı
ceza gördüğü sorusu üzerinde hiç dur­
mamış ve soruyu geçiştirmek isteyerek
«Ben göreve geldiğimden bugüne kadar
hiç kimseyi açığa almadım. İnsan dü­
şüncesine saygılı olmak mecburiyetin­
deyiz. Fakat görüşlere saygıyı karşı­
lıklı bekleriz. Görüşlerini kaba kuvvet­
le kabul ettirmek isteyenlere şiddetle
karşıyım. Kaba kuvvetle hareket eden­
lere bugüne kadar karşı oldum bundan
sonra da olacağım. Görüşlerini bu yol­
la da kabul ettirmek isteyenleri dur­
durmak isterim. Burada öğrenciler arasında bölücülük yapanları kastediyo­
rum» demiştir. Gazetemiz muhabiri so­
rusuna cevap alamayınca
Gaziantep
Eğitim Enstitüsü öğretmenliğinden klâ
sik lise öğretmenliğine sürülen 6 öğret­
men hakkında bakanlığın
fikirlerden
dolayı tahkikat açtığım söylemesi üzeri
ne Bakan «Millî Eğitim Bakanlığı ge­
niş bir kadroya sahiptir. Binlerce öğ­
retmen vardır, bunların tahkikatlarını
tek tek inceleyecek durumda değilim»
diyerek sorumluluğu üzerinden atma­
ya kalkmıştır.
«ÜSTÜN BAŞARI» BELGESİ ALAN
MÜDÜR
N
Gazetemiz tarafından Bakana soru­
lan diğer bir soru ise şöyledir :
«Bir Lise Müdürü isnat edilen bir
suç dolayısiyle mahkemeye verilmiş ve
beraat etmiştir. Ama siz «Ben müfet­
tiş raporuna itibar ederim» diyerek bu
müdürü görevinden almışsınız fikir ay­
rılıklarının en keskin olduğu bir bakan
lıkta istenildiği gibi müfettiş raporu­
nun tanziminin son derece kolay oldu­
ğu malûmunuzdur.
Bu böyle olduğu
halde ne maksatla bu usulde ısrar edili
yor? 12 Mart sonrası hakkında tahki­
kat açılanlar için böyle düşünmemişti­
niz? Siz muhalefette iken müfettiş ra­
porlarına göre yapılan nakilleri «öğret
men kıyımı»
olarak adlandırmıştınız.
Şimdi tutumunuzun bundan farkı ne­
dir?»
MEB Mustafa Üstündağ bu soruya
da kaçamak cevap vermek istemiş ve
lise müdürünün ismini sormuştur. Bi­
lindiği gibi gazeteniz DEVLET'in 240.
sayısında Üstündağ'ın «Üstün Başarı»
belgesi verdiği ve sonradan lise mü­
dürlüğü görevinden aldığı İsparta Lise­
si Müdürü Yüksel Turhal Bakanlığın
bu keyfi kararını durdurmak için Da­
nıştay'a dava açmış ve kararın durdu­
rulmasını istemişti. Danıştay gerekli in
celemeleri yaparak Millî Eğitim Bakan­
lığının kanunsuz kararını durdurmuştu
Bakan bu soruyu cevaplandırmak ye­
rine milliyetçi - ülkücü müdür Yük­
sel Turhal'ı suçlamaya kalkmış
ve
«Onun hakkında mahkeme dava açmış­
tır. Onun diploma, para sorunları var­
dı. Kendisiyle ben konuştum» diyerek
yavuz hırsız misali soruyu örtbas et­
miştir.
BÖLÜCÜLERE FIRSAT ÇIKIYOR
Mustafa Üstündağ'ın basm toplantısı
konuşmasında yer almayan ahlâk ders­
leri konusunda sorulan soruları da ce­
vaplandırmıştır. «Ahlâk» derslerinin ki­
tabının olup olmadığı sorusuna
ise :
«Ahlâk dersleri çık sıkışık bir devreye
rastlamış, onun için kitabı hazırlanma­
mıştır» demiştir.
Bu konu ile ilgili olarak sorulan di­
ğer bir soru ise şöyle : «Bildiğiniz gibi
Türkiye'de öğretmenler çeşitli kampla
ra fikirlere ayrılmıştır. Ahlâk dersleri­
nin kitabı olmadığına göre bu öğret­
menler adı geçen dersleri kendi fikir­
leri doğrultusunda
anlatma mahzuru
doğmaz mı?» Bakan bu konuya da faz
la temas etmeyerek «Kişilerin düşün­
celerine saygımız vardır. Dersin kitabı
da olsa öğretmen devamlı kitaba bağ­
lı olmak mecburiyetinde değildir. Her
bölgenin
ahlâk
anlayışı değişebilir»
demiştir.
Bütün bunlar göstermektedir ki MSP
tarafından okutturulmasında ısrar edi­
len ve hükümet programında da «Millî
ahlâk dersleri» olarak geçen ve bu sene
uygulanmaya konulacak olan
ahlâk
dersleri ortaokullarda okutturulan Yurt­
taşlık Bilgisi derslerinden farkı olma­
yacak ve bölücülerle komünistlerin okullarda propoganda yapabilmeleri için
bir vasıta haline gelecektir.
Haftaya ahlâk dersleri masalı
ve
Bakan'ın bazı konulardaki asılsız iddia
larıyla ilgili bir sohbet bulacaksınız.
Türkiye bu fırsatı
değerlendirmelidir
Geçen gün bir gazetede Önemli bir
haber yer aldı. Haberde; BM Güvenlik
Konseyinin 4 Müslüman üyesinin Tür­
kiye'yi desteklemekte oldukları belirti­
liyordu. Endonezya, Irak, Kamerun ve
Moritanya'nın, Kıbrıs konusunda Tür­
kiye'nin yanında olduklarını açıklama­
ları ve diğer islâm ülkelerinin ve bu
arada bilhassa
Libya ve Pakistan'ın
fiilen Türkiye'ye yardımcı olması, dün
yada İslâm - Hristiyan
bloklaşmasının
varlığını ispat ediyor. İslâm ülkeleri
nezdinde
(bütün hatâlarına rağmen)
Türkiye'nin hâlâ itibarlı bir yerinin ol­
ması göstermektedir ki, Türkiye plânlı
ve samimi bir dış politika ile islâm
âleminin liderliğini eskisi gibi yine ala­
bilecek durumdadır. Ortadoğu, Uzakdo­
ğu ve Akdeniz'de Türkiye'nin
liderli­
ğindeki bir blokun gerek islâm âlemi­
ne ve gerekse Türkiye'ye sağlayacağı
faydaları saymaya lüzum bile yoktur.
BİR ÜLKÜCÜ 2 YIL
ÖNCE YAZDIĞI
Baştarafı 5. de
nunu böyle bir yanlışlığı (veya kasıtı)
önleyecek durumdadır. Ama CHP'liler
bütün devlet kademelerine olduğu gibi
adalet mekanizmasına da tesir etmekte
fikirlerine karşı oldukları bir ülkücü­
yü hapse attırabilmektedirler.
Hiçbir
kanuni mesnede
dayanmayan,
suç
olmayan, suç teşkil etse bile kitabı
basıldığı zaman cezalandırılması gere­
ken bir kişi, (kaldı ki Af kanunun çık­
ması bunu da önler) yıllar sonra hapse
atılmaktadır.
CHP'nin Türkiye'yi ne hallere getir­
diği gözler önündedir. Memleket içinde
artık insanlar, vatan yıkıcısı hainlerin
affedildiği bir ortamda hiç suçları yok­
ken hapse atılıyorlarsa,
o memlekin
geleceği karanlık demektir. «Özgürlük­
çü» ve «İnsanca hakça düzen» savunu­
cularına ibretle sunuyoruz.
Kırım Türkleri, Türkiye'nin Kıbrıs
harekatını desteklediklerini bildirdiler
NİHAL ATSIZ'IN
ÖLÜMSÜZ ESERİ
Türk ordusunun güçlendirilmesi ve
modern silâhlarla donatılması gayesiy­
le yürütülmekte olan yardım kampan­
yaları devam ederken, Amerika'da ya­
şamakta olan Kırım Türkleri de ara­
larında topladıkları 300 bin lirayı Tür­
kiye'nin
Nevyork
Başkonsolosluğuna
teslim etmişlerdir. Kırım Türkleri Ame
rikan Birliği Başkanı Yunus Ergin; Dış­
işleri Bakanı
Turan Güneş'e bir de
telgraf göndermiş ve Türkiye'yi des­
teklediklerini bildirmiştir. Kırım Türk­
leri adına Turan Güneş'e çekilen telg­
rafta şöyle denilmektedir : «Nevyork'ta yaşamakta olan biz Kırım Türkle­
ri Türkiye Cumhuriyetini, Kıbrıs Türk­
lerinin haklarının müdafaası için des­
tekliyoruz. Bu mücadeleye bağlılığımı­
zın nişanesi olarak cemaatimizden top­
lamış olduğumuz
20 bin dolarlık bir
yardımı makamınıza
iletilmek üzere
Nev York Başkonsolosluğuna teslim et­
miş bulunuyoruz. Şahsınızda aziz Türk
Milleti'nin başarılı olmasını diler, de­
rin saygılarımızın
kabulünü istirham
ederiz.»
Türkiye'de ve Almanya'daki Türkle­
rin katıldığı yardım
kampanyalarına
Amerika'da yaşamakta olan Kırım'h
milletdaşlarımızın da iştirak etmesinin
büyük mânâsı bulunmaktadır. Demek
ki Kırım Türkleri ve diğer vatanları
ellerinden alınmış kardeşlerimiz Türki­
ye'nin her zaman yanındadır ve ya­
pacağı her harekette desteklemeye ha­
zırdır. Kırımlı
Türk kardeşlerimizin
Kıbrıs'lı kardeşlerimiz için girişilen ha­
rekâtı desteklemelerindeki yüce mânâ­
yı «Biz Turancı değiliz» diye dış Türk­
lere sırt çevirenlerin de anlamalarını
istiyoruz.
BOZKURTLAR
10. Baskısı
16 adet renkli ofset baskı
tablo ile
ÇIKTI
Fiyatı: 35 TL.
Dağıtım ı ANDA
Sümer Sok. 7/4 Kızılay-Ankara
Yunan politikacısı vazgeçiremez. Zaten böyle bir
politikacıyı oralarda bulmak mümkün de değildir.
Bugün Ada'da yaşanan tecrübelerle görülmüş­
tür ki, Rumlarla Türklerin bir arada yaşayamaya­
cakları sabit olmuştur. O halde bunları birbirinden
ayırarak iki bölgede tanzim edelim öyle yaşasmlar
diyoruz. Buna karşı çıkıyorlar. Niçin? Çünkü Yu­
SADİ SOMUNCUOĞLU nanistan'ın hedefi Ada'nın tamamını almaktır. Öy­
be meydana gelmiş, Türkiye Kıbrıs devletinin ana­ le bir tatbikat bu hedefe gidişi zorlaştırabilir. He­
yasasının verdiği yetkiyle görevli olarak Ada'ya sap budur.
gitmişti. Buna rağmen, Türkiye'nin aleyhinde, ve
Karamanlis kısa zamanda Batı Avrupa devletle­
kendi üyesi devleti yıkanların lehinde karar alınma­ riyle Rusya'yı kendi safına çekmiş görünmektedir.
sı, Birleşmiş Milletlerin nasıl çalıştığını ortaya koy Kıbrıs meselesiyle ilgilenen diğer süper
kuvvet
maktadır. Bu teşkilata karşı duyulan en küçük say­ Amerika'dır. Amerika'yı ikna edemeyen Yunanis­
gı dahi böylece silinmiş oldu. Burada dikkatimizi tan ona karşı pervasız bir düşmanlığı. Amerika'nın
çeken başka bir husus, Türk delegesinin aleyhimize içinde ve dışında yürütüyor. Nato'dan çıkışını da bu
ittifakla karar alınmasına nasıl seyirci kalabildiği­ tutumuna ilâve edecek olursak Amerika'yı Türkiye'­
dir.
yi desteklemekten vazgeçirmek için baskı altına al­
Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün Kıbrıs'taki ma siyasetinin güdüldüğü anlaşılır. Küçük Yunanis­
Türklerin katledilmelerine seyirci kalışları, Rum tan, kumarı ne kadar büyük oynuyor. Yunanlı po­
kuvvetlerinin saldırılarını görmezlikten gelirken, litikacıların sadece Yunan millî ideallerine göre
Türk kuvvetlerine, Hava Alanı ve diğer bölgelerde hareket ettiklerinden büyük oyunlara girdiklerini
vaziyet almaya kalkması ne kadar tek taraflı ve söylemek yeterli olmayabilir. O'nun tutumunu, «Ba
kasıtlı hareket edildiğini gösteren belgeler olmuş­ tının şımarık çocuğu» sözü daha iyi tarif eder.
tur. Bunda aynı dinden olmanın büyük rolü bulun­
Yunanistan kendisine 800 kilometre mesafedeki
duğu tahmin edilmektedir.
Kıbrıs'ı nasıl oluyor da tamamen almaya kalkıyor.
8. Yunanistan topraklarını genişletmek idealini, Türkiye'ye 71 kilometre mesafedeki Ada'nın nasıl
yıllardan beri eğitim kurumlarında, her türlü sos­ oluyor da üçte ikisini biz teklif edebiliyoruz. Bunla­
yal ve kültürel çalışmalarında, siyasi faaliyetlerin­ rın cevabı yukardaki kısımda verilmişti. Yunanistan
de benimsemiş ve fertlerine
aşılamıştır.
Yu­ büyüme siyaseti güden bir devlet ve millettir. Kıb­
nanistan'da ne kadar hükümet değişirse değişsin rıs'ın tamamını almak için 50 yılı aşkın bir zaman­
hepsi helenist (Turancılığın karşılığıdır) tir. Cun­ danberi, bütün dünya çapında çalışmaktadır. Bunun
tası da, Karamanlis'i de, Makarios'u ve Klerides'i tabu neticesi olarak her memleket Kıbrıs'ı bir Yu­
de böyledir. Büyüme siyasetinde çok başarı da nan adası olarak, bilmektedir. Halbuki Kıbrıs bir
elde etmiştir. Türkiye'den 12 Adaları, Girit'i, Batı Türk adaşıdır. Türkiye 50 yıldanberi Kıbrısla ilgi­
Trakya'yı almıştır. Şimdi de, Kıbrıs'ın üçte ikisini li hiçbir planlı çalışma yapmamıştır. Çünkü, millî
teklif ediyoruz kabul buyurmuyorlar. öbür üçte bi­ hedefleri çizilmeyen gündelik çalkantılarda sağa
rini de, yani Kıbrıs'ın tamamını istiyorlar. İhtilâf sola atılmaktan kurtulamamışızdır.
bu nokta üzerinde toplanmış bulunmaktadır. Kıb­
Yunanistan askeri bakımdan mücadeleyi kay­
rıs'ta cereyan eden barbarlık hareketleriyle Yu­ betmiş görünüyor. Ama diplomatik planda daha faz
nanlılar, en küçüğünden büyüğüne, köylüsünden şe­ la destekleyiciler bulmuş ve bir noktada Türkiye'yi
hirlisine kadar Türk düşmanlığını korkunç bir kin zorlayarak kendi isteklerine ulaşmaya çalışmakta­
haline getirdiklerini göstermişlerdir.
Annelerinin dır. Bu olur mu? Şimdiden bir şey söylemek müm­
ninnilerinden, ilkokul sıralarında «Türklerin barbar­ kün değildir. Daha doğrusu bunun cevabı Türkiye'­
lıklarını» anlatan ders kitaplarma kadar devlet po­ nin takip edeceği politikanın içinde gizlenmiştir.
litikası Türkiye aleyhine düzenlenmiştir. Kıbrıs'tan
Yunanistan'ın Türkiye ile bir savaşı göze ala­
sonra sıranın, İzmir ve Ege, İstanbul gibi 900 yılı mayacağını Karamanlis açıkladı. Gerçek de bu­
aşkın bir zamandanberi vatan yaptığımız ve her dur. 9 Milyonluk bir milletle 40 milyonluk bir mil­
köşesini kanımızla sulayarak bedelini ödediğimiz let karşılaşırsa kimin ne elde edeceği önceden biraz
topraklarımıza geleceğini biliyoruz. Yunanistan'ı bellidir. O halde Yunanistan'ın zayıf noktalarından
millî hedefler haline gelen bu isteklerden hiçbir
biri katı kuvvetler meselesidir.
(Devamı var)
Kıbrıs olayları ve politik göstergedeki değişiklikler: 7
Genel değerlendirme -2Kıbrıs meselesi üzerindeki resmi beyanlara da­
yanan değerlendirmeye devam ediyoruz.
6. Ortak Pazar ülkelerinin. (Buna batı Avrupa
da demek mümkündür.) Kıbrıs'taki darbe hareketi
üzerine önce hareketsiz kaldığı, sonra da Yunan
Çantasıyla uzlaşmaz durumlarının etkisiyle olacak,
Yunanistan'ın aleyhine bir tavır takındığı görül­
müştür. Yunanistan'a karşı oluş iki doğrultuda ge­
lişti. Birincisi, meşru yönetimi Makarios temsil et­
mektedir. O halde tekrar görevi başına geçmelidir.
İkincisi, Kıbrıs bağımsız bir devlettir. Dışardan ya­
pılan müdahalelere son verilmelidir şeklinde ortaya
kondu. Ortak Pazar ülkelerinin beyanları incelendi­
ğinde bir kararsızlığın olduğu görülüyor. Ne zaman
ki, Türkiye Ada'ya çıkartma yaptı ve Yunanistan'da
Karamanlis sivil hükümet kurdu, o tarihten itiba­
ren Türkiye aleyhine bazı belirtiler ortaya çıkmaya
başladı. Bizim değerlendirmemizin ikinci Cenevre
görüşmelerine kadarki gelişmeler üzerine olduğunu
hatırlanmalıdır. Fransa'nın sert tavrı çok sonraki
günlerde ortaya çıktığı için değerlendirmemizin dı­
şında kalmaktadır.
Ortak Pazar için diyebiliriz ki Kıbrıs meselesin­
de etkisiz, kararsız, bir kenar politikası takip etmiş­
tir. Ancak Makarios'un tekrar Kıbrıs devletinin ba­
şına getirilmesini istemekle, mümkün olmayan bir
tezin savunulduğu düşünülmemiştir. Çünkü Ameri­
kan siyasetinin tek hedefi Makarios idi. Bundan do­
layı onun tekrar Ada'ya eski yetkilerine dönmesi
mümkün değildi. Yanlış bir ata oynamakla politik
acemilik yapıldığı söylenebilir.
7. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kıbrıs
meselesinde çok aktif bir rol oynamak istemiş ama,
diğer bölgelerdeki meselelerde olduğu gibi, fazla et­
kili olamamıştır. Bu teşkilatın politik propaganda
sahası olmaktan öte bir fonksiyonun bulunmadığı
görülmüştür. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ihti­
lâfta hakka ve adalete göre değil de, politik tercih­
lere göre hareket edilmiştir. Nitekim, Güvenlik Konseyi'nin ittifakla aldığı ateş - kes kararı Türkiye'­
nin aleyhine Yunan delegesi tarafından adeta dik­
te ettirilmiştir. Halbuki, Kıbrıs devleti Birleşmiş
Milletlerin bir üyesidir. Bu devleti yıkan bir dar­
Türkeş düşmanlığının sebebi
Okuyucularımızın dikkatlerini çekmiş
olacağı
gibi yıllardan beri aşırı sol basında Türk milliyet­
çilerine ve bu hareketin lideri sayın Türkeş'e karşı
yürütülen iftira kampanyası ve sataşmalar, son
Kıbrıs olayları başlayalıberi hissedilir derecede art­
mış bulunmaktadır. Aşırı solcu ve CHP'li basın
organlarının her gün birinde sayın Türkeş'i ve Türk
milliyetçilerini hedef alan yazılara rastlanmaktadır.
Acaba bunun sebebi nedir? Niye bu buhranlı gün­
lerde devlet yıkıcılarının taraftarları ve hamileri
işlerini güçlerini bırakıp saym Türkeş'e sataşmakta
ve aleyhinde yazılar yazma ihtiyacını duymaktadır­
lar? Bu konu üzerinde kısaca durmayı faydalı gör­
mekteyiz.
Bilindiği gibi CHP'liler Kıbrıs harekâtının as­
kerî sahada ulaştığı başarıyı diplomatik alanda ta­
nı anlayamamalarına rağmen Kıbrıs zaferini parti­
lerine ve Genel Başkanları Ecevit'e mal etmek için
son günlerde kesif bir faaliyet içine girmişlerdir.
Türkiye bulunduğumuz günlerde adeta seçim ön­
cesi günleri yaşamaktadır. Aşırı solcu ve güdümlü
basın var güçleriyle bu askeri zaferi Ecevit'e aitmiş
.gibi gösterme çabasına girmişlerdir. Bu konuda
TRT'de kendilerini yalnız bırakmamaktadır.
Bu
propaganda ile diplomatik sahada hiçbir başarı el­
de edilememesi de gürültüye getirilmek istenmekte,
adada günlerden beri devam eden Türk katliamı
gözlerden ırak tutulmaya çalışılmaktadır.
CHP'nin zafere sahip çıkması ve seçim yatı­
rımları için kullanma gayreti maalesef muhalefet­
teki siyasi partiler tarafından gereği gibi karşılık
görmemektedir. Bu partilerden bazıları, kopma teh
likesi geçiren koalisyonda ortak olma hesaplarına
girmiş, kalanları ise iktidarın geniş imkânlarla yü­
rüttüğü propaganda karşısında tutunamamıştır. Bu
durumda muhalefeti teşkil eden partiler içinde sa­
dece MHP ve bu partinin lideri Türkeş iktidarın bu
hatalı tutumu karşısında yıkılmamış, bilakis yerin­
de çıkışlar ve Kıbrıs'm kazanılması konusunda hak­
lı teklifler ileri sürmek suretiyle adeta muhalefeti
tek başına yürütme durumunda kalmıştır. Türkeş'in Kıbrıs konusunda ileri sürdüğü görüşler geçen
zaman içinde doğrulanmış, yapılmasını istediği faa­
liyetlerin gerekliliği cereyan eden olaylardan sonra
anlaşılmıştır. Hiç kimsenin aklında Kıbrıs diye bir
mesele yokken Türkeş «Ada'ya fiilî müdahale ya­
pılması» nı yıllar önce istemiş bu görüşü bugün ye­
rine getirilmek zorunda kalınmıştır. Kıbrıs mesele­
sinin kazanılabilmesi için dünya çapında sürekli bir
propaganda faaliyetinin gerekliliği üzerinde uzun
zamandır duran Türkeş'in bu görüşü aradan geçen
zaman ve kaybedilen kıymetli vakitlerden hükümet
çe ancak bugün benimsenmiştir. Kıbrıs'ta görevini
yapmayan Barış Gücü'ne Müslüman ülkelerden de
asker alınmasını isteyen Türkeş'in bu görüşü hü­
kümetçe benimsenmezken bazı İslâm ülkeleri (Tu­
nus gibi) Barış Gücüne asker vermek istemiştir.
Kıbrıs'ta Türklere karşı işlenen cinayetlerin suçlu­
larının milletlerarası mahkemelerde yargılanmasını
isteyen Türkeş'in bu görüşü kamuoyunda da be­
nimsenmiş haldedir. Türkeş'in bugün yaptığı diğer
tekliflerin zaman geçtikçe lüzumu anlaşılacaktır.
İşte MHP liderinin bu yapıcı ve aktif tutumu ile
birlikte; iktidar partisinin sakat «İstismar» zihni­
yetini gözler önüne sermesi CHP'lileri ve aşırı
solcuları çileden çıkarmaya kâfi gelmektedir. Zira
solun karşısında olan büyük kitlede Türkeş'in fi­
kirleri büyük rağbet görmektedir. Bu ise aşırı sol­
cuları korkutmakta, güçlü bir aydın ve gençlik
kitlesiyle Türkeş, devlet düşmanlarının korkulu rü­
yası olmaktadır. Türkeş'in hiçbir fikrini tenkid edemiyen bu zihniyet sahipleri anlaşmışcasına bir­
kaç noktada saplanıp kalmaktadırlar. «Türkeş Kıb­
rıs'ın tamamını istiyor da niye Kıbrıs'a gidip sa­
vaşmıyor?» «Türkeş'in asıl adı Hüseyin Feyzullah'tır» gibi. Türkeş karşısında tutunamıyanların ça­
resiz çırpınışlar içinde olduklarını bundan iyi gös­
terecek misal bulunabilir mi? Türkeş'in Kıbrıs'a
gitmek için 1963 de yaptığı müracaatın devrin Baş
bakanı İnönü tarafından Kıbrıs'a yapılan yardımın
kesileceği tehdidiyle reddedildiği ve Türkeş'in bu­
günkü adının asıl ismi olup, Hüseyin Feyzullah is­
minin komünist uydurması olduğu gerçekleri de ha­
tırlanırsa aşırı solcuların öfkesinin sebebi anlaşı­
lır.
Hiçbir dala tutunamıyan milliyetçilik düşmanla­
rı bu sebeple Türkeş'e saldırmakta, çaresiz durum­
da olduklarını bildikleri içindir ki hırslarından ku­
durmaktadırlar. İşte Türkeş düşmanlığının son gün­
lerde artmasının sebebi budur.
*•*
Download