Türklerin imhası durdurulmazsa Atilla

advertisement
251
Milliyetçi Siyasî Haf­
talık
Gazete
Pazar­
tesi
Günleri
çıkar.
FİATI : 250 KURUŞ
26 AĞUSTOS 1974
EY T Ü R K K E N D İ N E DON...
Mecliste konuşan Türkeş:
Türklerin imhası durdurulmazsa
Atilla-3 harekâtı başlamalıdır!
Semih Sançar : Zafer ve başarı ; Türk'ün
haysiyet ve şerefi için canlarını verenlerindir
Ülkü Ocakları : Ordumuzun yanında ve emrindeyiz
MHP Gençlik Kolları : Kıbrıs'a yerleşecek haçlılar
İslâm'ın bağrına saplanmış hançer olacaktır
Çok lâf yerine çok iş
Millet olarak her şeyimizi bir kenara itmiş, Türklüğün şerefi ve istikbali
demek olan Kıbrıs'ta olup bitenleri takip ediyoruz. 40 milyonluk Türkiye tek
bir irade halinde, tek bir kalp gibi dualarını, Kıbrıs'a gönderiyor. Pek çok
sıkıntılara, fedakârlıklara katlanarak Kıbrıs'ın üçte birinden fazlasını kontro­
lümüz altına almış bulunuyoruz. Bize bu zaferi kazandıran Türk ordusuna
minnetlerimiz sonsuzdur.
Şimdi diplomasi plânında yapılacak çalışmalarla ordunun kazandığı za­
fere hukuki meşruiyet kazandırma safhasında bulunuyoruz. Bu yeni safhada
yapılması gerekenleri plânlarken, bu noktaya kadar geçen olayların ciddî
v
e objektif bir muhasebesini yapmakta fayda vardjr.
15 Temmuz'da Makarios'a karşı bir ihtilâl yapıldığı duyuldu. İhtilâlciler
ÜÇ dört gün içinde Ada'ya hakim oldular ve bu arada Yunanistan çok sa­
yıda silâh, cephane ve asker yardımında bulundu. 20 Temmuz tarihine ka­
dar Rumların bulunduğu bölgelerde hakimiyet kuran ihtilâlciler, Türk böl­
gelerine yöneldiler ve Lefkoşe'nin dışında kalan her yer işgal edildi. (Bu
hususu Türk hükümeti ne sebeble bilemiyoruz, açıklamamıştır.) İhtilâlden 6
Sün sonra Türk silâhlı kuvvetleri müdahale etti. Türk milleti, partiler ve
Milletvekilleri, Devlet Başkanı ve Genelkurmay ittifak halinde, tek çare
0l
arak müdahaleyi görüyorlar. Ecevit iktidarı ittifak halinde değil. Nitekim
m
^dahale kararı; duyduğumuza göre, 12 çekimser, 5 aleyhte oya karşı 7
le
hte oyla alınmış. Ecevit de, çıkartmanın aleyhinde konuşma yapmış, oyunu
Çekimser olarak kullanmış. Bu karar üzerine kahraman silâhlı kuvvetlerimiz
başarı kazandı ve hükümet içinde de ittifak temin edildi. Bütün dünya
devletleri Türkiye'yi haklı dâvasında destekliyor. Tam bu sırada, sebebini
henüz öğrenemediğimiz, bir ateş - kes kararı alındı. Herkes hayret içinde.
Tü
rk kuvvetleri Girne bölgesinde sıkışmış vaziyette. Yunanistan'da Karam
anlis millî bir hükümet kurdu. Ecevit ve CHP çevreleri bu olayı Yunanis
tan' a demokrasi getirivoruz diye avuçları patlarcasına alkışladı. Dün­
yanın dört bir yanında Yunan diplomatları faaliyete geçiyor. Taraftar ara*
n,
yor. Cenevre'de genel hatlarıyla Türkiye'nin lehine bir ateş - kes anlaşma
sı imzalanıyor. Türk silâhlı kuvvetlerinin kontrol altına aldığı Girne ve
hav
alisi ile. Girne - Lefkoşe hattının dışında kalan Türklerin bulunduğu yerler
Barış Gücü'ne verilmesi gerektiği halde, Yunanlılar anlaşmaya ilk gün­
den itibaren uymuyorlar. Fakat bütün dünyaya bir yaygara basıyorlar. TürkIer
ateş - keşi bozuyor diye. Ecevit ve arkadaşlar: «Ateş - keşi Rumlar bo­
zuyor. Biz bozmuyoruz» diye karşılık veriyorlar. Tartışmalar Türkler ateş keşi bozuyor mu, bozmuyor mu? konusunda düğümlenince, 90 binin üstünde
esir Türk'e yapılan zulüm ve insanlık dışı işkence dikkatlerden kaçıyor.
Türklerin mal, can, ırz emniyeti Rum çizmeleri altında. Ecevit ve ekibi,
bu durumu ancak bir hafta sonra Cenevre'ye ikinci oturuma giderken ha­
tırlayabildi ve bu konuda diretmeye başladı. İkinci Cenevre görüşmeleri bir
netice vermeyince, Türk silâhlı kuvvetleri harekete geçerek üç gün içinde
Magosa - Lefkoşe - Lefke hattını ele geçirdi. Bu bölgelerdeki Türklerin can­
ları, malları ve ırzları düşman elinden kurtarıldı. Niçin üç gün sonra ateş kesildiği, birinci ateş - keşte olduğu gibi «Hedeflere varıldığı» şeklinde gös­
terildi. Ada'nın diğer bölgelerinde yaşayan Türklerden alınan haberler çok
feci.
Açlık tehlikesi başgöstermiş, Rum barbarlığı devam ediyor. Bugün
Dünya kamu oyu (Aslında süper devletler demek daha doğru olur.) Türki­
ye'nin aleyhine dönmüş vaziyette. Gelen haberlere göre, Pakistan ve Lib­
ya'nın dışında bizi açıkça destekleyen devlet yok. Ama Yunanistan'ı, başta
ingiltere ve Fransa olmak üzere Rusya ve diğer devletler desteklemeye
başladı.
Bugüne kadarki olayların özetinden çıkarabildiğimiz sonuç şudur : Tür­
kiye Ada'nın Yunanistan'a ilhak edilmesi tehlikesi karşısında, Kıbrıs ana­
yasasından aldığı yetkiyle müdahalede bulundu. Bütün dünya kamu oyu, bizi
haklı gördü ve barışı bozan Yunanistan'ı kınadı. Çıkış noktasında vaziyet
budur. Ama, geçen zaman Türkiye'nin aleyhine işledi, bugün yapayalnız kal­
mış vaziyetteyiz. Başlangıçta bizi destekleyenler ne oldu da, Yunanistan ta­
rafına kaydı. Bize göre izahı basit ve kısadır. Başa getirmekle öğün düğümüz
Karamanlis tecrübeli bir siyasetçi olarak ağzını kapamış ve Rusya dahil bü­
tün devletlerle pazarlığa girişmiş, onlara bazı imkânlar vermiş ve kendi ta­
rafına çekmiş. Diplomatik faaliyet çok hassasiyet isteyen, ince hesap iste­
yen nazik bir konudur. Şimdi Karamanlis, Yunan halkını demokrasiyi, seçim­
leri bir kenara bırakmış, bütün düşüncesini diplomatik çalışmalar üzerine
toplamış durumda, Ecevit ise, günde iki defa yaptığı basın toplantısını nasıl
üçe çıkarabileceğinin hesabıyla meşgul. Bir Başbakan günde iki üç basın
toplantısı yapar, çeşitli yayın organlarından iç propogandanın nasıl tezgâh­
lanacağı ile meşgul olursa, ince bir sanat olan diplomatik çalışmaları ayar­
lamaya vakti kalır mı? Ecevit; seçimi, parti rekabetini, halka yapılan propogandayı bir kenara bırakıp, iğnenin ucundaki Kıbrıs meselesini nasıl kaza­
nacağımız konusunda kahraman ordunun başarısını tescil etmenin yolunu ara­
malıdır. Yoksa, şu veya bu devlete suç atmakla sorumluluktan kurtulmak
mümkün değildir. Çok lâf yerine, çok iş bekliyoruz.
DEVLET
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 2
Sahibi : İbrahim METİN * Ya­
berleşme Adresi: P.K. 284 Ba-
Aylk
zı İşleri Müdürü : Tevfik Fik­
kanlıklar-ANKARA * İdare Ye­
İçin : İki misli * İlânlar : Pa­
ret KILICKAYA * Neşriyat Mü­
ri : Bedesten İçi, Bedesten Han
zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı:
dürü : Sadi SOMUNCUOĞLU *
Kat: 4, Nu. : 7, KONYA
Yeni Işık Matbaası Tel: 12 58 10
İdari İşler: Osman ÇAKIR * Ha­
ABONE : Yıllık 120 TL.
Alı
60 TL.
*
Dış
ANKARA * Dağıtım :
Ülkeler
DEVLET
Gameda
i.'!l!lllllllllllllllll;i!ll!;illlltl!tllIIIIIIMIIIIIIIItllllllllllllir:llllillllilllllli:ililllllllllllll!l
Kıbrıs zaferi vesilesiyle
Savaşlar milletlerin güçlerini en doğru şe­
kilde ortaya çıkaran imtihan anlarıdır. Türkiye
ile Yunanistan Kıbrıs harekâtı vesilesiyle karşı
karşıya geldiler ve mili; gücümüzün Yunanlı­
lara nazaran çok daha büyük ve tesirli oldu­
ğu bir kere daha anlaşıldı.
Kıbrıs'ta kazanılan başarının çeşitli tarz­
da izahı yapılabilir, değişik faktörlerden söz
edilebilir. Bunların herbirinin başarımızda ayrı
ayrı tesirleri olmakla beraber esas olan tümü­
nün birleşmesinden meydana gelen; Türk mil­
li gücünün bu sonucu alabilecek seviyede bu­
lunuşudur.
Millî gücümüzün en müşahhas unsuru Si­
lâhlı Kuvvetlerimiz olmakla beraber,
askerî
harekâtın her safhasında orduyu destekleyen,
vurucu gücü oluşturan içtimaî, iktisadî ve si­
yasî yapımızı, moral ve kültür varlığımızı bü­
tünüyle nazarı dikkate almak gerekir. On yJ
önce imkân ve kaynaklarımızın
kifayetsizliği
sebebiyle gerçekleştirilemiyen askerî harekât,
aradan geçen zaman zarfında yapılan hazır­
lıklar ve alınan tedbirlerle mümkün kılınmış­
tır : Böylece şartlar siyasi bakımdan askerî bir
müdahaleyi kaçınılmaz kıldığı anda hükümet
her türlü çıkışı yapabilecek elverişli bir va­
sata sahip bulunuyordu. Milletlerin hayatında,
millî çıkarları koruyacak tedbirlerin zamanın­
da alınmaması telâfisi kabil olmayan sonuç­
lar doğurur. Yunanlıların şu anda içinde bu­
lunduğu silâhlanma gayreti gecikmiş bir ted­
birin ibret verici çırpınışlarıdır Bu
tablodan
çıkarılacak dersler vardır ve bundan biz de
hissemize düşeni almalıyız.
Kıbrıs harekâtında yiğitçe döğüşen aske­
rimizin ruh hâli, inanç yapısı üzerinde önem­
le durulması gereken bir noktadır. Baz; şehit­
lerimizin açıklanan son mektuplarında müşahhaslaşan imân ve tevekkül, vatan uğrun­
da döğüşmenin heyecan ve şuurunu haykıran
ifadeler insanımıza uzun zamandan beri ya­
pılmakta olan telkin ve tesirlere hiç uymu-
yor. Türk askeri nice zamandır kendisinden İs­
rarla saklanmış olan millî ülkü V<J hedefle: i
âdeta insiyakî olarak keşfetmiş, bunları zih­
nine ve yüreğine nakşetmiş, gaynmillî
bir
eğitim tarzına isyan etmiştir. Bu davranışın
Çanakkale ve Dumlupınar nesilleriyle benzer­
liği övünç ve güven vericidir. Şu anda idare­
cilerimize düşen
başlıca görevlerden birisi,
başta TRT olmak üzere tüm eğitim organları­
nı millî ölçü ve üslûbun esas alındığı bir mih­
raka oturtmak olmalıdır. Cephelerde kan ve
canlar ortaya konularak yiğitlik destanları ya­
zılırken TRT ekranlarından Türk milliyetçiliği­
nin tahkir edilmesi, millî şuuru geliştirip kök­
leştirecek yayınlar yerine sol ideolojilerin reklâ­
mının yapılması bağışlanmaz bir tenakuzdur.
Türk milletinin bu sınırlı savaş dönemin­
de askerine karşı gösterdiği sevgi ve bacl.l k
unutulmaz bir manzara teşkil etmiştir. B Ihassa maddî imkânları sınırlı köylümüzün, kentli­
mizin elindekini askerle paylaşmaya koşan asil heyecanı içtimaî derinliklerimizde mevcut
olan millî duyguların şükran verici örneğidir.
Bu tavrı husule getiren zihin yapısı, iyi tan­
zim edilen şuurlu bir millî politika ile güçlü
millî atılımlar
için emsalsiz
bir mesneddir.
Kıbrıs konusunu iç politika için bir seçim ya­
tırımı olarak kullanmak yerine,
pek muhtaç
olduğumuz millî beraberlik için vesile yapmak
hükümetin ve bütün siyasî partilerin
ödevi
olmalıdır.
Savaş esnasında maddî ve manevî bü­
tün imkânlarını vatan hizmetine tahsis eden
Türk imânı, güçlü bir sıçrayış için neden se­
ferber olmasın? Yeter ki onun gönlüne ve ka­
fasına duygu ve düşüncelerine uyan,
şevk
ve heyecanını harekete getirebilen güven ve­
rici bir millî çağrı yapılabilsin. İşte o zaman
gasbedilen haklarımızı birer birer koparıp ala­
cak güce ulaşırız ve önümüzde nice fetih ufukları açılır.
TST-TeTi
KÂRLI K İ M Z A R A R L İ K İ M ?
Televizyonda yayınlanan bir programda Başba­
kan Ecevit, Cumhuriyet gazetesinden tanımakta ol­
duğumuz ve fikrî yapısı hakkında yeterli bilgi sa­
hibi olduğumuz Mehmet Barlas'ın sorularını cevap­
landırdı. Aslında bu konuşma üzerinde geniş şekil­
de durulabilir. Fakat en çok dikkatimizi çeken bir
husus üzerinde durmak istiyoruz. Mehmet Barlas'ın
bir sorusunu cevaplandırırken Ecevit şöyle diyordu :
«Çağımız duygusallık üzerine ve kin duygusu üze­
rine dış politikanın da kurulamıyacağı bir çağdır.
Oysa Yunanlıların ve Kıbrıs Rumlarının bence en
büyük talihsizliği daha okul sıralarından böyle pa­
ralellerle yetiştirilmiş olmalarıdır. Okul sıraların­
dan yüreklerine Türklere karşı kin duygularının
aşılanmış olmasıdır. Bunun sonucu Yunanistan'ı dış
politikada nasıl bir çıkmaza götürüyor, bunu açık­
ça görebiliriz. Hiçbir Yunan veya Kıbrıs politika­
cısı çıkıp da kolay kolay ben Enosis'i istemiyorum
diyemez. Hattâ buna birşey ekleyeyim. İstanbul
üzerinde, kendi tabirleriye Konstantinopol üzerinde
Yunanlıların hiçbir emeli yoktur ve olmayacaktır
sözünü söyleme cesaretini gösterebilecek bir Yu­
nan politikacısının bile kolay kolay bıılunamıyacağını sanırım. Bunu söyleyenler kolaylıkla Yunanis­
tan'da veya Kıbrıs Rum toplumunda vatan hainli­
ği ile suçlaııdırılabilirler.»
Dikkat edilirse Ecevit, Yunanlıların ilkokul sı­
ralarından itibaren millî şuur ve ülkülerle yetişti­
rilmelerinin başlarını derde soktuğunu söyleyerek,
Türkiye içinde de tutulacak böyle yolların Türki­
ye'ye zarar vereceğini anlatmak istemiştir. Ancak
tarihi kısaca gözden geçirirsek, 2 ayrı eğitim po-
KİN
Bir Türk'ün kanına, bin Rum iste, im,
İnsan saymam gayri ben bu Yunan'ı,
Doldu taştı bin senelik kinlerim,
İnsan saymam gayri ben bu Yunanı.
Dünya'yı kirleten alçak bir millet,
Bilin bu itleri, il!e: mi illet!.
Duymam Türk'ten çay ıs na ben minnet I
İnsan saymam gayri ben bu Yunan.
Hepsi dokuz milyon; bini bir para,
İçi itlishane, dışıysa kara,
Kapansın bu mikrobun açîığı yara,
İnsan cay ram gayrı ben bu Yunan*.
Türk oğlu aklında şu iyi kasın,
İyi bil dünyada sen hep yanlasın.
Kendine döndükle daima vars.n,
İnsan sayma gayri sen bu Yunanı,
Türk oğlu', it. iti ii:rtr mı h;c?
Sana dost oldu mu Yunar, denen piv?
Sevgi dolu elini uzattın ilginç!..
Dost mu sandın bin sertedir Yunan:?
Güvenme kimseye haçlı hap onlar,
Sen Müslüman Türksün! Bat ns an'cr?
Kıbrıs dağlarında dökülen kanlar
Unutturmaz gayrı sana Yunanı.
Mehmet Hakan AKAYJ
Kıbrıs, 2 Ağustos 1974
ilirilllllltlillllKlllilllüllllllllllllllIIIIIUIIIİIIİIIIIIISliltlülli;
1111:11 r • . : : < ; : ı
litikası takib eden Türkiye ile Yunanistan'dan han­
gisinin daha kârlı çıktığını anlarız.
Yunanlıların
takib ettiği dış politika Yunanistan'a zarar değil
büyük faydalar getirmiştir. 150 senelik bu devlet,
kurulduğundan bu yana bir karış toprak kaybına
uğramaksızın tersine devamlı toprak kazanmasını
bu «Duygusal ve kin duygusu üzerine» politikası­
na borçludur. Ecevit ve onun fikrindekilere göre
zararlı olan bu politika, Türkiye'nin elinden Batı
Trakya'yı, adaları, Girit'i, 12 adayı gözünün içi­
ne baka baka almıştır. Ecevit'e göre çok faziletli
olan Türk dış politikası da 150 yıldır durmaksızın
toprak kaybına uğramıştır. Bu «Faziletli dış poli­
tika» Lozan'da üstün çıktığımız bir savaşın sonra­
sında burnumuzun dibindeki adaları
Yunanlılara
teslim etmemize sebep olmuş, Ecevit'e göre «Fa­
ziletli» fakat bize göre «Korkak» dış politika Misak'ı Millî sınırlarını dahi gerçekleştiremememize
sebep olmuştur. Yani kötü Yunan politikasının 150
yıllık blânçosu kâr, iyi Türk politikasının blânçosu
ise büyük zarar göstermektedir. Yunanistan, bizim
son Kıbrıs harekâtımızda toprak kaybına uğra­
mamıştır. Sadece, topraklarına katmak istediği bir
bölgede Türkiye kendisine bu imkânı vermemiştir.
Bu netice, Yunanistan'ın Kıbrıs'tan vazgeçtiğini de
göstermez. Bu sebeple bu millî konuyu bile iç po­
litikaya âlet ederek «Gençleri millî şuur ve ülkü­
lerle yetiştirmenin zararları» na misâl olarak gös­
termek çok hatalı ve yanlış bir yoldur.
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa: 3
miş Milletler askerlerinin bu olayı da r
seyrettikleri ifade edilmektedir.
\
"Medeni» dünya niçin susuyor ?
Kıbrıs'ta savunmasız Türklerin
yokedilmesi ne zamana
kadar sürecek ?
Kahraman Türk ordusunun Kıbrıs'­
ta gerçekleştirdiği 2. harekâtta, ada­
nın önemli bir bölümünün Türk birlik­
lerinin eline geçmesi ve Rum ve Yu­
nan birliklerinin
ordularımız önünde
bozguna uğramalarının yankıları
de­
vam ederken, Türk ordusunun önünde
tutunamıyan Rum ve Yunanlıların; adanın Türk kuvvetleri kontrolü altın­
da bulunmayan
Limasol,
Larnaka
ve Baf şehirlerinde yaşayan binlerce
Türk'e karşı insanlık dışı
zulüm ve
katliam hareketlerini devam ettirdikle­
ri öğrenilmektedir.
Basına akseden
haberlere
göre,
Mehmetçiğin önünden kaçan
Rumlar,
Türk köylerini ateşe vermekte ve bir­
çok köyde sivil Türk halkını insafsız­
ca katletmektedirler. Rumların elinde
kalan birçok Türk köyünde yaşayan
onbinlerce Türk'ten haber alınamamak
la birlikte, belirtilere göre bu köyler­
de Rumlar büyük katliamlar yapmak­
ta, ellerine geçirdikleri
savunmasız,
masum Türkleri kadın, erkek, çocuk,
ihtiyar demeden hunharca katletmek­
tedirler.
BAF'TA 3 YAŞINDAKİ BİR ÇOCUKTA
48 KURŞUN YARASI BULUNDU
Elde edilen bilgilere göre 2. Kıbrıs
harekâtının başladığı 14 Ağustos günü,
Rumlar Baf şehrinde Türkleri bir stad­
yumda toplamışlar ve erkekleri kurşu­
na dizmişlerdir. Bu arada Rahime Sa­
lih isimli üç yaşındaki bir Türk çocu­
ğunun üzerinde 40 kurşun yarası tesbit edilmiştir. Rumların Baf'taki kat­
liamını Birleşmiş Milletler askerlerinin
sadece seyrettikleri belirtilmektedir.
Baf'ta Rumların Türklere karşı gi­
riştiği bu katliam üzerine
hükümet
sözcüsü Orhan Birgit bir basın toplan­
tısı yapmış ve durumu dünya kamu­
oyuna açıklamıştır. Birgit; basın top­
lantısı sırasında Baf katliamını anlat­
mış, bunun yanı sıra Limasol'da da
toplama kampları kurulduğunu
bildir­
miştir. Bakan devamla Limasol köy­
Rumların bu arada, İngilizlerin Limasol'daki evlerine de girerek
yağ­
ma ettikleri bildirilmektedir. Bu konu­
da bir açıklama yapan İngiliz sözcüsü
«Bugüne kadar Rumlara iyi muamele
ettiklerini, bu sebeple bu olayları iiziiııtü ile karşıladıklarını» söylemiştir.
BİR KÖY HALKI TAMAMIYLA
YOK EDİLDİ
lerinden 150 kişi ile Binatlı'da 250 ki­
şinin toplandığını açıklamış ve millet­
lerarası kuruluşların bu duruma seyir­
ci kalmamasmı istemiştir.
RUMLAR AMERİKAN
BÜYÜKELÇİSİNİ ÖLDÜRDÜ
Öte yandan Amerika'nın Kıbrıs Bü­
yükelçisi Roger Davies de; büyükelçi­
lik binasını basan silâhlı Rumlar tara­
fından öldürülmüştür. Lefkoşe'de top­
lanan büyük bir silâhlı Rum kalabalı­
ğı önce büyükelçilik binasını
sarmış,
daha sonra bomba ve silâhla saldır­
mışlardır. Büyükelçilik kapısını
kıra­
rak içeriye giren Rumların ABD Bü­
yükelçisini kurşunladıkları ve
Birleş­
Kıbrıs'ta Rumların silâhsız
Türkle­
re karşı giriştikleri katliamın bütün
şiddetiyle devam etmekte olduğu bil­
dirilmektedir.
Son olarak Magosa'ya
bağlı Atlılar köyünde Rumların
köy
halkının tamamını öldürerek bir çuku­
ra doldurdukları tesbit edilmiştir. Türk
kuvvetlerinin eline geçen bu köyde göz
leri görmeyen 2 ihtiyar karı - koca­
nın yaşadığı görülmüştür. Katliam sı­
rasında köyden kaçmayı başaran ço­
ban, daha sonra döndüğünde köyde 2
ihtiyardan başka canlı kalmadığını gör
müştür. Durumu öğrenen Türk yetki­
lileri köye bir askerî doktorla birlik­
te askerlerden kurulu bir ekip gönder­
mişlerdir. Türk askerleri köy yakının­
da bulunan sazlıkta
yeni doldurulan
Yunanlılar Batı Trakya'da da
vahşete başladı
Türk ordusunun
Kıbrıs'ta giriştiği
harekât
sırasında,
Türk devletinin karşısına doğrudan doğruya çıkma cesareti
gösteremiyen Yunanistan'ın, Batı Trakya'da yaşamakta olan
Türklere yıllardan beri yapmakta olduğu baskı ve şiddeti ar­
tırdığı bildirilmektedir. Batı Trakya'dan gelen haberlere göre
20 Temmuz 1974 den itibaren bu bölgede Yunanlıların Türk­
lere karşı giriştiği insanlık dışı baskılardan bir kısmı şöyle
sıralanmaktadır :
TÜRK KADINLARININ IRZINA GEÇİLİYOR
20 Temmuz günü İskeçe, Gümülcine içinde ve köylerin­
de Türk dükkânları yağma edilmiş, büyük hasar meydana ge­
tirilmiştir. Emniyet yetkilileri tarafından kışkırtılan
Yunanlılar
Türkleri dövmekte ve tehdit etmektedirler. Köylerde Türkler
silâh zoruyla Yunanlıların tarlalarında çalıştırılmakta, mahsul­
lerine el konmaktadır. Bu arada Trakya'da Türk sınırındaki
Yunan birliklerinin ihtiyaçları
Türk bölgelerinden kanun dışı
bir şekilde karşılanmakta,
dağlık bölgelerde yaşayan Türk
köyleri tecrit edilerek muhtemel bir savaşta Türklere yardım
etmelerinin önüne geçilmektedir. İskeçe'nin Göynüklü köyünde
13 yaşında bir Türk kızının ırzına geçen Yunanlıların, Türk
kızının göğüslerini kestikleri bildirilmektedir. Yine Sinikova'da
bir Türk kızının ırzına geçilerek öldürülmüştür.
Paşevik ve
Mustafçova köylerinde de Türk kadınlarına saldırıldığı ve ırz­
larına geçildiği haberleri gelmektedir.
TÜRKLERİN TOPLU HALDE YOKEDİLMESİ İSTENDİ
Türk düşmanlığü ile tanınan «Ellenikos Vorras» isimli ga­
zetenin 13 Ağustos tarihli sayısında Türklerin toplu halde kat­
ledilmeleri gerektiği ileri sürülmüş, bu; Türkler arasında en­
dişe ile karşılanmıştır. Verilen bilgiye göre bazı dağlık
Türk
köylerinden haber alınamamakta, imha ihtimali üzerinde du­
rulmaktadır. Öte yandan Mora ve Girit bölgelerinden 3 bin ci­
varındaki kişinin, sivil savunma teşkilâtı adıyla Batı Trakya'­
ya getirildiği bildirilmekte, bu kişilerin Türk düşmanlığı yapa­
rak Yunanlıları Türklere karşı kışkırttıkları ifade edilmektedir.
Iskeçe'de de Türklerin Emniyet dairesine çağrılarak «Sen
şöyle yapmışsın, sen bunu demişsin» tarzında asılsız ihbar­
larla baskıya uğradıkları ve dövüldükleri söylenmektedir.
2. Kıbrıs harekâtında kurtarılan Lefke'de Osmanlılardan kalma bir cami.
Kıbrıs'ta Türk milletinden yediği tokatın acısını, Kıbrıs'ın
silâhsız Türklerinden ve Batı Trakya'lı soydaşlarımızdan çıka­
ran Yunanlıların, bu tutumlarının nereye kadar süreceği vo
Türk devletinin, Lozan anlaşmalarıyla hakları garanti altına
alınmış Batı Trakya'lı soydaşlarının hakkını ne zaman araya­
cağı merakla ve endişe ile beklenmektedir.
fi=
c
3
=5
=3
KIBRIS'TA YUNAN VAHŞETİ
DEVAM EDİYOR!
bir yeri açtıklarında köy halkının ta­
mamıyla öldürülerek bu çukura dol­
durulduğunu görmüşlerdir. Türk gaze­
tecileri tarafından filme alınan durum
TRT tarafından bütün dünyaya du­
yurulmuştur. Bu konu ile ilgili olarak
bir basın toplantısı yapan Turizm ve
Tanıtma Bakanı Orhan Birgit katliam
hakkında bilgi vermiş ve «Şu anda adanın başka yerlerinde hangi cinayet­
lerin hangi çukurlarda saklandığı da­
hi bilinmiyor» demiştir. Birgit olayın
Türk doktor yüzbaşı Ayhan Çekiç ta­
rafından gün ışığına çıkarıldığını söy­
lemiş ve «Bay Klerides belki bu olay
karşısında da yüzüne sapsarı bir mas­
ke takacak ve menfur bir cinayet di­
yecektir. Fakat merak ediyoruz, katil
kimdir? Kaatiller kimlerdir? Hele on­
ların bütUn dünyaya yayılmış destek­
leyicileri kimlerdir?» demiştir.
Birgit'in basın toplantısı sırasında olay yerinden, de görüntüler
sunulmuş
ve Türk doktoru yüzbaşı Ayhan Çekiç'
in köyde sağ kalan 2 kişiden biri olan
Bahire Süleyman'a sarılarak
ağladığı
görülmüştür. Verilen bilgilere göre köy­
de katliamın ortaya çıkarılması Türki­
ye'de de büyük nefret ve üzüntü ya­
ratmıştır. Gelen haberlere göre Türk
milleti Rumların bu vahşiliğinin ön­
lenmesini istemekte ve bütün bu olan
bitenlere rağmen halâ bazı yetkililerin
«Barış, Türk - Yunan kardeşliği»
gibi
ifadeler kullanmasını hoş karşılamamak
tadır.
TÜRKEŞ'İN GÖRÜŞÜ KABUL EDİLDİ
Bu arada Turizm Bakanının
basın
toplantısında bir husus göze çarpmış­
tır. Birgit bir soru üzerine «Birleşmiş
Milletlerin Kıbrıs'taki askerlerine Müs
lüman ülkelerden de asker alınmasını
memnuniyetle karşılayacaklarım» söy­
lemiştir. Bilindiği gibi MHP lideri Alp­
arslan Türkeş bir müddet önce verdiği
bir beyanatta «Kıbrıs Barış Gücü'nün
en az yarısının Müslüman ülkelerden
alınması gerektiğini» ifade etmişti. Ga
zetecilerin bu sorusuna Turizm Bakanı'nın cevabı : Türkeş'in bu görüşü­
nün aradan geçen günlerden sonra Hü­
kümet tarafından da
benimsendiğini
göstermektedir. Ancak hükümetin halâ
bu konuda bir teşebbüste bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi, Kıbrıs'ta Rumlar ve
Yunanlılar,
önünde
tutunamadıkları
Türk askerlerinden
kaçarken
bütün
güçlerini ve kuvvetlerini savunmasız
masum Türk halkına göstermektedirler.
Adada Türklere karşı uygulanan
bu
katliam karşısında gözlerini
kapayan
ve susmayı tercih eden Batı ülkeleri
ve basını, tarihî münasebetlerden do­
ğan «Haçlı taassubu» nun verdiği hisle,
Türkiye
aleyhindeki
kampanyalarını
devam ettirmektedirler. Türklere kar­
şı uygulanan zulümün ölçüsü Amerikan
Büyükelçisinin gözler önünde katledilmesiyle anlaşılmaktadır. Ancak batı ül­
keleri şaşılacak bir sükûtla bu olayı da
geçiştirmişlerdir. Amerika'nın bir tem­
silcisine bu şekilde davranan RumlaDevamı 11. de
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 4
Ergen ekon
Mektupları
Yeni bir
hareket zarureti
CEZMİ KIRIMLIOĞLU
Kıbrıs'a yaptığımız müdahalenin ge­
rekçeleri hâlâ geçerlidir. Adanın Türk
Ordusunun
himayesinde
bulunmayan
kesimlerinde can ve mal emniyetinin
kalmadığı aşikârdır. Rumlarm barbar­
lığı sadece masum Türkleri hedef al­
mamakta, Amerikan vatandaşlarını ve
Amerika Birleşik Devletlerinin temsil­
cisini de hedef almaktadır. Kıtal ha­
reketine EOKA'cı olmayan her insan
mâruz kalmaktadır.
Öte yandan Birleşmiş Milletler Güven
lik Konseyi tarafından verilen ateş kes kararı tek taraflı olarak yürürlüğe
konulmuş, Rum tehdişçiler bu kararı
daima ihlâl etmektedirler. Yunanistan
ve Kıbrıs Rumları konferans masasına
oturmamakla Türkiye'nin «Barışçı» ve
«İnsancıl» başbakanını üzmektedirler.
Ayni zamanda, Türkiye'yi daha müş­
kül vaziyette iken anlaşma masasına
oturtmak istemekte, bunun için ordusu­
nu yeni ve modern silâhlarla teçhiz et­
mektedir.
Türkiye'nin baştan beri hedefi Ada'da
nizâmı tesis ve Türk Ordusunun hi­
mayesi dışında kalan bölgelerde ise
nizamsızlığın hâkim sürdüğü meydan­
da olduğuna göre, Türkiye için yegâne
ve kaçınılmaz yol, Ada'nm tamamını
kontrol altına almaktır. Böylece, Ada'­
da hem nizâm ve istikrar sağlanmış
olacak, hem de Kıbrıs daha uzun süre
bizim için mesele olmaktan çıkacaktır.
Bu müdahale, ayni zamanda Ada'nm
nihâî statüsünü tâyinde de
müessir
olacaktır.
Hemen ifade edelim ki, federasyon,
coğrafî esasa da dayanmış olsa, Kıb­
rıs için nihâî statü olamaz.
Çünkü,
Yunanistan'ın Ada üzerindeki iddiaları
açıktır ve o, adanın tamamını istemek­
tedir. Esasen, mevcut durumda barış
masasına oturmayı geciktirmesinin se­
bebi de Enosis'in gerçekleşmesini ön­
leyecek bir çözüm yolunu
reddetme
imkânını aramak için zaman
kazan­
maktır. O halde, biz bugün Şanlı Or­
dumuz tarafından kontrol altına alı­
nan bölgeleri kendimiz
için
yeterli
saysak büe, Yunanistan kendisine ay­
rılan yçre razı olmayacak ve Ada­
da devamlı huzursuzluk
çıkaracaktır.
O halde, Ada'nın nihâî statüsü şu şe­
kilde olabilir :
1. Ada Yunanistan'a bırakılır.
2. Ada Türkiye'ye ilhak edilir.
Birinci ihtimâlin artık gerçekleşme­
sine, imkân yoktur. Çünkü Türkiye ne
pahasına olursa olsun Ada'yı
bırak­
mamaya kararlıdır. Esasen,
Ada'da
BOZRÜKTS»
meydana getirdiğimiz fiilî durum da
buna imkân bırakmıyacak şekildedir.
İkinci hal, en âdil ve en devamlı çö­
züm tarzıdır. Türkiye böyle bir hede^
fi kendisi için esas hedef seçmedikçe,
devamlı emri vâkilerle
karşılaşması
mümkündür. Bu hal için, en fazla iti­
raz «Süper devlet» denilen Rusya ve
Amerika'nın böyle bir çözüm
tarzına
itiraz edecekleri noktasından ileri gel­
mektedir. Rusya için duyulan endişe­
ler doğrudur. Çünkü Rusya,
Adavda
Makarios gibi devamlı kendisine yeşil
ışık yakan birinin yönetiminin hâkim
olmasl ister.
Bu onun
Akdenizdeki
menfaatlerinin tabii bir
neticesidir.
Bu sebeple Rusya Türkiye'nin Ada'da
elde ettiği bugünkü neticeye de kar­
şıdır. Amerika'ya gelince, öyle zan­
nediyoruz ki, Amerika'nın menfaatleri
böyle bir neticeye aykırı değildir. Çün­
kü, Amerika için durum
Rusya'dan
farklıdır. Bir kere Amerika, Ada'nın
Akdenizdeki Rus üstünlüğünün artma­
sına sebep olacak bir statüde kalması­
nı istemez. Aksine kendi üstünlüğünün
bir aracı olmasını arzu eder.
İkinci
olarak Amerika, Ada'nın Yunan veya
Türk Nato ülkelerinden birinin elinde
veya kontrolünde olmasını da menfaat­
lerine uygun bulur. Yunan Hükümeti­
nin içerdeki
komünistlere taviz ver­
mek maksadıyla Nato'nun askerî ka­
nadından çekilme blöfü, hakikat olursa
Nato'nun Güney Doğu kanadının sa­
vunulmasında en büyük sorumluluğu
yüklenecek olan Türkiye,
Amerika'ya
karşı bu üstün durumunu da değerlen­
dirmek suretiyle Amerikan
siyâsetini
de kendi lehine çevirebilir. Bunun bir
hayal olmadığını göstermek
bakımın­
dan 1963 de müdahalemizi
istemiyor
denilen Amerika'nın 1974'de bu müda­
haleyi meşru ve isteklerimizi yerinde
görmesini hatırlatmak kâfi gelecektir.
Ayrıca hatırlatalım ki gerek Ameri­
ka v e . gerekse başka devletler siyâseti
daima kuvvetliden ve fiilî duruma hâ­
kim olandan yanadır. Devamlı dost­
ları ve dostlukları yoktur. Yegâne dost­
ları milletlerinin menfaatleri ve kuv­
vetlilerle hâkimlerdir.
O halde, Ada'nın tamamını kontro­
lümüz altına almak için sebepler hâlâ
mevcuttur ve nihâî çözüm olan Ada'nın
Türkiye kontrolünde olması hususunun
gerçekleşmesi için müsait ortam vardır.
(Bu neticenin savunulmasının kolay­
lığı ve Dünya Kamu oyu meselesini de
daha sonra ele alacağız.)
23. Sayı Bayilerde
GALİP ERDEM : Zaman B izce Konuştu
SADİ SOMUNCUOĞLU : Ge nel Ahlâk
DİLÂVER CEBECİ: Dedemi]ı Günâhı
OSMAN OKTAY : Ülkücüler ve Ülküsüzlük
NECATİ AVCI : MUlet ve Din
Z. KADİR DOĞANAY : Zalferi Müjdeleyen İdrak
CUMALİ KİBAR : Atalarım izin Vasiyeti
GÜNERKAN AYDOĞMUŞ : 0 Rnhlar Dirilecek
Şiirler - Haberle r - Bizim Türkeli
P. K. 151 Bakanılıklar - ANKARA
Yıllık Abone : 17.50 TL.
YAZISIZ —
Basın ve TRT'nin beyanlarına yer vermediği
Türkeş gelişmelerin ışığı altında
en lüzumlu teklifleri yapıyor
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş­
kanı Alparslan Türkeş, Kıbrıs ile il­
gili görüşlerini sık sık belirtmekte, bu
konuda isabetli teşhislerde bulunmak­
tadır.
Milliyetçilik düşmanı basında
yer almayan, TRT'nin bültenlerinde ya
bir iki cümleyle geçiştirilen ya da hiç
yer almayan Alparslan Türkeş'in de­
meçlerini öneminden dolayı, ileride el­
de bulunması gayesiyle
gazetemizde
yayınlıyoruz.
MHP lideri Alparslan
Türkeş'in bugüne kadar birçok konuda
olduğu gibi Kıbrıs meselesinde de teş­
hisleri tam olarak doğru çıkmış, yıllar
önce ileri sürdüğü teklifler bugün Türk
devleti tarafından uygulama sahasına
konulmuştur.
TÜRKEŞ : KIBRIS ZAFERİ BİZİ
GEVŞEMEYE GÖTÜRMEMELİ
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş­
kanı Alparslan Türkeş 17 Ağustos 1974
günü İstanbul'da basma
bir beyanat
vermiştir. Türkeş'in Kıbrıs konusunda
verdiği bu beyanat
özetle şöyledir :
«Kıbrıs'ta mahdut hedefli olarak giri­
şilmiş olan askerî harekâtımızın za­
fer sevinci içinde bulunduğumuz
şu
günlerde herşeyin çözümlenmiş, bitmiş
olduğunu sanmamalıyız. Kıbrıs zaferi­
mizin haklı övüncü, bizi gevşemeye gö
türmemelidir. Önümüzde birçok çetin
meselelerin bulunduğunu, düşmanlıklar
la çevrili olduğumuzu düşünerek birlik
ve beraberlik içinde bulunmaya önem
vermeliyiz. Dost ve müttefiklerimiz ile
olan münasebetlerimizi samimi bir ha­
va içinde geliştirmeliyiz. Dünya kamu
oyunu kazanmak için uzun vadeli, ge­
niş ve plânlı bir propoganda faaliyeti
düzenlemeliyiz. Ayrıca millî istihbara­
ta çok önem vererek Millî İstihbarat
Teşkilâtını her yönden takviye
edip
güçlü bulundurmalıyız. Bunlara ilâve­
ten Türk Silâhlı Kuvvetlerini en mo­
dern silâh, araç ve gereçlerle süratle
donatmalıyız. Sovyetler Birliği dışında
kalan komşularımızdan daima daha üs
tün silâhlı kuvvetlere sahip olmak mil­
li savunma politikamızın değişmez ana
ilkesi olmalıdır.»
DIŞ MESELELERDE MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLÂTINDAN
YARARLANILMALIDIR
Türkeş, ertesi gün verdiği beyanatta
ise Dışişlerimizin,
plânlı bir faaliyet
içinde bulunmadığını belirtmiş ve Millî
İstihbarat Teşkilâtına gerekli saygının
gösterilerek tecrübelerinden istifade edilmesinin gerektiğini bildirmiştir. Tür­
keş özetle şöyle demektedir :
«Onbir yıldan beri devam etmekte olan Kıbrıs buhranına rağmen
Türk
Hükümetlerinin gerek batı düuyasının
kamu oyunu ve gerekse diğer dünya
devletleri kamuoyunu haklı davamız le
hine kazanmakta gerekli çalışmayı ve
başarıyı sağlıyamamış olduğu görül­
mektedir.
Her şeyden önce Dışişleri Bakanlığı­
mızın olayların önünde giden, plânlı ve
enerjik bir faaliyet içinde bulunmadı­
ğı bir daha anlaşılmış olmaktadır. Ta­
rihimizde savaş alanlarında kazanmış
olduğumuz birçok zaferlerin politik ve
diplomasi alanında kaybedildiği
unu­
tulmamalıdır.
Kıbrıs'a garantör devlet sıfatiyle mü­
dahale hakkımızı kullanmaya
karar
verirken, bugünkü hükümetin de, ge­
rek müttefiklerimizin yardım ve deste­
ğini sağlamada ve gerekse diğer dün-
VEFAT
Yazarımız sayın Cezmi Kırımlıoğlu'nun kız kardeşi, ülkücü
öğretmen;
FATMA
ERSAN
18 Ağustos 1974 Pazar günü
uzun süreden beri devam eden
rahatsızlığından
kurtulamıyarak, vazife yeri olan Çarşamba
ilçesinde vefat etmiştir.
Merhume'ye
Tann'dan rah­
met, ailesine ve sayın Cezmi
Kırımlıoğlu'na başsağhğı dile­
riz.
DEVLET
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 5
ya devletlerinin desteğini almada ge­
niş kapsamlı ve plânlı bir diplomatik
faaliyete girişmesi gerekliydi. Bununla
birlikte dünya kamuoyunu,
Kıbrıs'ta
soydaşlarımıza yapılan zulüm ve iş­
kenceler hakkında aydınlatmak ve Ada
da giriştiğimiz askerî harekâtın hak­
lılığını kabul ettirecek yeterli ve yay­
gın bir propogandaya girişmeliydi.
Olayların gelişmelerinden
bu güne
kadar girişilmediği anlaşılan bu faali­
yetlere gecikmiş olsa da hemen geç­
mek lâzımdır. Bu hususta his ve öfkeye
yer vermeksizin yetenekli
uzmanların
bilgilerinden ve tekliflerinden yararla­
nılmalıdır. Özellikle Türk Millî İstihba­
rat Teşkilâtına gerekli saygı gösterile­
rek uzun yıllara dayanan tecrübe im­
kânlarından geniş ölçüde yararlanmaya
önem verilmelidir. Böyle bir davranış
la bir çok çetin meseleler çok kolay ve
masrafsız şekilde çözüme kavuşturulabilir.»
nuda açılan
yardım kampanyalarına
katılmalı ve devlet olarak,
hükümet
olarak da kısa zamanda gerekli tedbir­
lerin alınmasına gidilmelidir.»
Görüldüğü gibi basının büyük kısmın­
da yer almayan,
TRT'nin vermediği
beyanlarında Türkeş, diğer siyasetçile­
rin aksine devamlı olarak teklifler or­
taya koymakta, Kıbrıs zaferinin edebi­
yatını yapanlardan ve iktidar çevrele­
rinden farklı olarak bu harekâtın orta­
ya çıkardığı gerçeklerin ışığı
altında
Türkiye için lüzumlu
teklifler getir­
mektedir.
SAVAŞ SANAYİİMİZİ HEM£N
KURMAYA BAŞLAMALIYIZ
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkes, TBMM toplantısına katılmak için
Ankara'ya hareket ederken verdiği be­
yanatta da savaş sanayiinin kurulması
üzerinde durmuştur. Türkeş'in bu ko­
nudaki beyanatı da özetle şöyledir :
«Kıbrıs buhranı dolayısıyla
ortaya
bir çok millî davalarımız çıkmış bu­
lunmaktadır. Bunların başında sanayi­
leşme meselesi ve özellikle savaş sa­
nayiinin kurulması ihtiyacı yer almak­
tadır. Yıllardan beri çevremizde bulu­
nan komşu memleketler modern silâh
ve araçlarla silâhlı kuvvetlerini donat­
maktadırlar. Kıbrıs dâvasında haksız
tutumlarını sürdürmekte direnen Rum­
lara karşı Türk Silâhlı Kuvvetlerinin
başarılı harekâtları, kendisiyle dost
olar.ak yaşamak isteğimiz Yunanistan'ı
hızla silahlanmaya
sevketmiş görün­
mektedir. İlk iş olarak Fransızlardan
100 AMX tankı, 12 füze atar hücumbo­
tu ve 50 mirage uçağı sipariş etmiş­
lerdir. Fransa, Türkiye'ye karşı bu si­
lâhları Yunanistan'a vermekle yetinme
nıiş, ayrıca Atina civarında yeni bir
uçak fabrikası kurmaya da teşebbüs et
mistir. Yunanistan'ın hızla ve alelace
le bu şekilde silâhlanması
tamamiye
Türkiye'ye karşıdır.
Memleketimizin
komşuları bulunan diğer irili-ufaklı dev
letlerde de, modern silâhlarla silâhlan­
ma faaliyeti birkaç yıldanberi devam
etmektedir. Biz, iki yıl evvel bu duru­
ma dikkati çekerek Türkiye'nin de mo
dern silâh ve araçlarla Silâhlı Kuvvet­
lerini donatması gerektiğini belirtmiş­
tik. O zamanlar bu teklifimize bugün­
kü hükümet başkanı Sayın Bülent Ecevit karşı çıkmıştı. Umarız ki, Kıbrıs
buhranı dolayısıyla karşılaştığı gerçek
ler
sayın Ecevit'i uyarmış ve eski
görüşünden vaz geçirmiştir.
Bugünkü dünya şartları içinde Türki­
ye'yi sanayileştirmek ve öncelikle mil­
lî savaş sanayiine kavuşturmak lâzım
dır. Kurulacak millî savaş sanayiimiz
tarafından gerekli ihtiyaçlar karşılanın
caya kadar, müttefiklerimizle anlaşa­
rak yahut paramızla satın alarak sü­
ratle Silâhlı Kuvvetlerimizi modern si­
lâh ve araçlarla donatmalıyız.
Güçlü
ve hazırlıklı bulunduğumuz
takdirde
düşmanlarımızı caydırıcı ve alıkoyucu
tesir altında bulundurarak yurdumuzun
bar.ş içinde yaşamaya devamını sağ­
layabiliriz.
Modern uçaklar, modern
tanklar, modern füzeler ve modern sa­
vaş gemileri temin etmeyi geciktirdiği­
miz
takdirde, yurdumuz üzerine sal­
dırıları ve savaşı davet edeceğimizi unu(m amaliyiz.
Bu
bakımdan bütün
Türk vatandaşları elele vererek bu ko­
Genelkurmay Başkanı Sancar — Zaferin
kime ait olduğunu en iyi şekUde ifade
etti.
GENELKURMAY
BAŞKANI
SEMİH SANCAR :
ZAFER VE BAŞARI
TÜRK'ÜN HAYStYET
VE ŞEREF t İÇİN
CANLARINI
VERENLERİNDİR
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Se­
mih Sancar 17 Ağustos günü düzenle­
diği basın toplantısında Kıbrıs harekâtı
hakkında bilgi vermiş ve gazetecilerin
sorularını cevaplandırmıştır.
Sancar, basın toplantısı sırasında şe­
hit ve yaralı sayılarımız hakkında açıklamalar yapmış ve «Bu zaferin el­
de edilmesi için daha
kısa zamanda
bazı hareketler
yapılabilirdi.
Fakat
barış götürmek için, huzur götürmek
için Kıbrıs'ta bulunan ordu bazı . zo­
runluluklar karşısında eli silâh tutma­
yanlara karşı bir zarar vermemek vs.
gibi teşebbüsler dolayısıyla teenni ile
hareket etti» demiştir.
Sancar daha
sonra özetle şöyle konuşmuştur : Bü­
yük, kahraman Türk Milleti ordusu­
nun bu nöbeti altında huzur ve sükûn
içinde yaşantısını bütün harekât bo­
yunca devam ettirmiştir. Türk ordusu
bu hizmetin zevk ve gururu içindedir.
Bu, milletin ona vereceği en büyük ar­
mağandır. Türk Silâhlı Kuvvetleri Ko­
mutanı olmakla büyük şeref duyduğum
ordumuzun bütün mensuplarını takdir
ve tebrik eder, sevgi ve saygı ile göz­
lerinden öperim. Türk Silâhlı Kuvvetle­
rinin başarıları ve zaferi büyük Türk
milletinin, onun ordusunun kahraman
Mehmetçiklerinin,
canlarını
Türk'ün
haysiyet ve şerefi uğrunda vermesini
bilenlerindir. Zaferimiz yüce milletimi­
ze kutlu olsun.»
Fransa Yunanistan'ı neden
destekliyor ?
Fransa'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sunduğu ve BM
Güvenlik Konseyince kabul edilen karar, Türkiye'de büyük tepki ile
karşılandı. Bilindiği gibi Fransa'nın teklif ettiği ve biraz yumuşatılarak
kabul edilen Güvenlik Konseyi kararma göre «Kıbrıs'ta girişilen as­
kerî harekâtın Doğu Akdeniz'de barışı ve güvenliği tehlikeye soktuğu»
belirtilmiş ve «Milletlerarası anlaşmalara uyularak bütün yabancı bir­
liklerin Kıbrıs'tan çekilmesi» istenmiştir. Fransa teklifinde Türkiye'nin
adı geçmekte ve Türkiye kınanmaktaydı. Güvenlik Konseyindeki uzun
müzakerelerde bu husus karar tasarısından çıkarılmıştır. Yunanistan
delegesi karardan sonra Fransa'nın kendilerini destekleyen davranı­
şından dolayı teşekkür etmiştir.
Karar tasarısı müzakere edilirken, Türk delegesi Osman
Olcay
yaptığı konuşmada, bu girişiminden dolayı Fransa'yı şiddetle kınamış
ve «Türkiye Elize sarayından ilhamını aldığı açıkça belli olan bir ta­
kım şartların dikte edileceği müzakereleri kabul etmez» demiştir. Olcay
şöyle devam etmiştir. «Fransa zaman zaman büyük bir devlet olabil­
mekte, fakat küçük işler yaptığı zaman da alabildiğine aşağılaşmakta­
dır. Şimdi galiba karşımızda gördüğümüz, Fransa'nın bu küçük yanı­
dır. Yabancı lejyonerlerin Fransa'sı, Sakyet Yusuf cinayetlerinin, pa­
raşütçülerin Fransa'sı karşımıza geçmiş, Türklerin yaptığını kınama­
ya kalkıyor. Fransa galiba büyüklük vehmine kapılarak böyle bir rol
oynamaya hevesleniyor. Fakat kimsenin çoktan beri ona
büyüklüğü
yakıştırdığı yok artık.»
Fransa'nın Türkiye'ye karşı aldığı bu kesin ve düşmanca
tavır
Türkiye'de birçok çevrelerce şaşkınlık, yarattı. Aslında İngiltere'nin
Batı basınının ve sonunda Fransa'nın aldığı Türk düşmanı tavır kar­
şısında yıllardan beri Türk milliyetçilerinin «Türk'ün Türk'ten başka
dostu yoktur» sloganı gerçekleşirken, bizim Batı hayranları bu işe ol­
dukça şaşırmışlardı. Fransa'nın da açıkça Yunanistan'ı desteklemesi
bu gerçeğin bir neticesiydi.
TRT'nin de dahil olduğu malûm aşırı solcu çevreler Fransa'nın bu
davranışının izahını da buluverdiler.
Yunanistan'a
Mirage
savaş
uçakları satmakta olan Fransa'nın, aradaki ekonomik münasebetlerden
dolayı Yunanistan'ı savunduğu aşırı solculaır
tarafından ileri sürül­
meye başlandı. Birçok kişi de kuruluş da herşeyi ekonomik sebeplere
dayandıran komünistlerin oyununa geldi. Aslında bize göre Fransa'nın
Yunanistan'ı desteklemesinin sebebi tek başına «Silah satışı» değildir.
Eğer bunu sebep olarak kabul edecek olursak; yâni Fransa'nın maddî
kârını düşünerek Yunanistan'ı desteklediğini farzedecek olursak, şöy­
le bir deneme yapalım. Bugün Yunanistan'ın Fransa'dan aldığı uçak
ve silahın çok daha fazlasına Türkiye talip olsa Fransa
Türkiye'yi
destekler mi? Elbette hayır. Hattâ Fransa Türkiye'nin bu talebini red­
dedecektir. Eğer Fransa'nın Yunanistan'ı desteklemesinin sebebi «Mad­
dî kâr» ise bu mantığa göre Türkiye ile alış verişi daha kârlı olacağı
için Türkiye'yi desteklemesi icab ederdi. Halbuki Fransa değil Türki­
ye'yi desteklemek, Türk devletin savaşta kuvvetli kılacağı için Türki­
ye'ye uçak satmayı bile kabul etmez.
Bu sebeple Yunanistan'ın Fransa'dan silah alması ve bu alış verişin
Fransa'ya kâr sağlaması Güvenlik Konseyi'nde Fransa'nın Yunanis­
tan'ı desteklemesinden sebep teşkil edemez. Bize göre Fransa'nın Yu­
nanistan'ı desteklemesinin sebebi bütün Avrupa'da yüzlerce
yıldan
beri şiddetini kaybetmeden yaşayan ve Fransızlarda daha yüksek olan
«Haçlı taassubu» dur.
Bu değerlendirmemizi kuvvetlendirmek üzere İngiliz Dışişleri Ba­
kanı Callagan'm BBC radyosuna verdiği bir mülakattaki
şu sözlerini
hatırlatıyoruz. İngiliz Dışişleri Bakanı; muhabirin «Diplomasi yoluyla
Türkleri kazanmak mümkün olmadığına göre Adadaki Birleşmiş Mil­
letler Kuvvetlerinin işe karışması ihtimali var mıdır?» sorusuna aynen
şu cevabı vermiştir: «Olmadığı anlaşılıyor. Bu Birleşmiş Milletleri il­
gilendiren bir meseledir. Tabii Güvenlik Konseyinin onayı gerekir. Gü­
venlik Konseyi ise çeşitli siyasi anlaşmazlıklar ve dinî ayrılıklar içinde­
ki - Bazıları müslüman, bazıları hıristiyandır - onbeş üyeden kuruludur,
bütün bu unsurlar meseleye giriyor.»
Görüldüğü gibi İngiliz Dışişleri Bakanı bile meseleye «Müslüman hıristiyan meselesi» gözüyle bakmaktadır. İşte Batı âleminin bize ni­
çin düşmanlık ettiği, İngiltere'nin ve daha şiddetli olarak Fransa'nın
niçin Türkiye'yi, haksız olduklarını bile bile açıkça cephe aldığı ve
Yunanistan'ı tuttukları sorusunun cevabı bu cümlede saklıdır. Demek
ki Batı âlemi ve bunlar içinde Fransa ile İngiltere Kıbrıs konusunu
«Müslüman âlemi ile hıristiyan âleminin mücadelesi» veya «Hilâl - Sa­
lip» mücadelesi şeklinde görmekte,
bütün çabalarını bu ölçüye göre
yapmaktadırlar. Bizim siyasetçilerimizin ve bazı iktidar yöneticilerinin
anlayamadıkları veya görmek istemedikleri gerçek, ne kadar uğraşır­
larsa uğraşsınlar mevcuttur. Dünyada siyasî mücadelelere yön veren
ölçülerin en önemlilerinden birisi budur. Bu sebeple Fransa'nın Yu­
nanistan yanında yeralmasının bu gözle değerlendirilmesi gerekir.
IÜIÜİIİIIIIIIIIIIIIIMIIİIIIIİİI1JIIIIIIIIIIUUİ
Ö Z L E Y İ Ş
€€
KÜİfilllllillllllilllllIllllllllllllllllllllllli;
Birleşmiş Milletlerin
kararı İtrimizin yenilmişidir
99
Türkeş: Kıbrıs irk'lerinin imhası durdurulmazsa
Atilla-harekâtı başlamalıdır!
Türkiye'nin Kıbrıs savaşından sonrası
Kıbrıs harekâtının hemen bir barışla
sonuçlanacağını sanmak fazla hayalseverlik olur. Zira Yunan emperyalizminin
«Büyük ideali» nden vazgeçmesi, bu ha­
kikat ve hakseverlikten uzak batının em­
peryalist devletleri oldukça imkân dışında­
dır. Yunanistan bu çok önemli günlerde Mi
raj uçakları ve tanklarla çağdaş silâhlarla
beslendikçe Birleşmiş Milletler Güveni k
Konseyinde, hak ve adalet düşmanı ka­
rarlar alındıkça, onun azgınlaşması ta­
biidir. Fransa'nın Türkiye'yi zerre kadar
düşünmemesinden başka insan hak va
hürriyetlerine düşman tavrı, ibretle seyre
ve üzerinde durulmağa değer. Bir taraf­
tan Türkiye Dışişlerinin yeniden ele alın­
masını ve yeni bir millî ruh ve şuurla ça­
lışmasını temin etmek lâzımdır.
Diplo­
matlığı, yabancı memleketlerde zevk ve
sefa içinde fakir Türk milletinin ceplerin­
den beslenerek sürdürmek, bir iki kok­
teyl parti, birkaç millî gün kutlamak ve
vize yapmak, pasaport müddetini uzat­
maktan ibaret sanan ve gününü gün et­
me, şahsî çıkarını, keyfini gözetme zihni­
yetinden muhakkak kurtarmalıdır. Türki­
ye Kıbrıs dâvası gibi çok hayatî zamanın­
da kendisine yaklaşanlarla, kendisini uçuruma atmak
isteyenleri iyi tan m e l ,
siyasetine tamamen millî bir yön verme­
lidir. Neredeyse «Avrupa Devleti» bayra­
ğını ciddiye alarak «Birleşik Avrupa Dev­
letleri Kurma» yolunda gayretler sarfederek, siyasî, iktisadî ve dinî hedefleri olan
Avrupa Ortak Pazarına gözü kapalı gir­
meğe ça'ışmak Türk Milleti'nin menfaatle­
rini Türk Milleti'nin geleceğini teni keye
atmaktır. Bir taraftan Avrupa'nın yeni
merkezi olmağa ça'ışan Fransa'nın politi­
kası, bir taraftan parçalanan Almanya'yı
kurtarmak ve birleştirmek için güç ve
kuvvet toplamağa çalışarak kendisine uy­
gun bir yer tutmak isteyen Batı Alman­
ya, bir taraftan gene İngiltere hakimiye­
tini sağlamak için İngiliz çabaları arasın­
da kendisini sömürülen bir ülke haline
getirmemek ve çağdaş ilim ve teknikten
geri kalmamak için Türkye'nin çok dik­
katli, çok ihtiyatlı, çok tedbirli davranma­
sı gerekir. Bilhassa (Avrupa Birliği) Or­
tak Pazar politikası, Fransa'nın kendi çı­
karına çalıştığı bir alan olmaktadır. Pom-D !S!6zıo UIU.DSUDJJ»
OIÂIPJDA unu.npıd
gır basmadıkça Avrupa Birleşik Devletle­
ri» olamaz dediğini unutmamak lâzımdır.
Fransa politikası zaten yıllardan beri ger
çek yüzünü
Türkiye'ye göstermekteydi.
tıımıııımııımiimmıııııııııııııııııııııııııııııımııııııım
Prof. Dr. HİKMET TANYU
|
Onun Türkiye'ye karşı düşmanca hareketi ve güvenlik Konseyinde Türkiye'ye düşman olarak aldırılan karar dikkate şayandır. Bundan bir vakitler Cezayir'i âsi tanıyarak oyunu Fransa hesabına kullanan
yalnız basiretten, değil Türkiye'nin menfaatini, mevkiini, şeref ve haysiyetini dikkate almaktan da mahrum Dışişlerinin bu
politikayı yürüten yetkilileri bu defa olsun utanmalıdırlar. Bütün bunlardan çok
ciddî dersler alınmalı, zahirî, kâğıt üstü,
boş, yalan lâflar yerine gerçek ve sadk,
karşılıklı çıkarlara dayalı dostluk düzeni­
ne bağlı bir politika yürütülmelidir.
§
\\
|
j
|
|
|
|
|
Avrupa mem'eketlerinde yıllardanberi
Türkiye aleyhine yapılan
çeşitli yayın,
hattâ televizyon yayınını artık görmemezH'kten, anlamamazlıktan gelinmemen, bun
lara karşı tedbirler alınmalı, Türkiye gerçeklerinin tanıtılmasına, propogandaya
büyük yer ve önem verilmeli, karşı aleyhteki propoganda, karşı sözlerle çürütülmeli, ilgili makamlar uykularından veya
sessizliklerinden vazgeçerek canla başla
millî ruh' ve şuurla Türkiye için çalışmalıdırlar.
I
|
|
|
|
Üç dört yıl önce Batı Almanya televizyonunda Kıbrıs münasebetiyle Yunan
gazetecilerinin iştirak ettikleri bir oturum
düzenlenmiş, hepsi Yunan ruh ve şuuru,
Yunanlık kültürü içindeki gazeteciler tek
bir ağız halinde aynı görüşü savunmuşlardı : Artık Türkiye'nin mevki bakımından bir önemi kalmamıştır. Yunanistan, 12
adalar ve Ege'deki diğer adalarla Türk
boğazlarını kontrol altına almıştır.
Kıbrıs ta Yunanistan'a ilhak edilirse artık Türkiye'nin hiçbir askeri, siyasî etkisi kalmaz. Biz yalnız Ege'yi değil, Türkiye'yi
de kontrol ve hakimiyetimiz altına alırız,
demişler ve ilâve etmişlerdi: Türkiye'nin
askerî, stratejik mevkii kalmamıştır. Dolayısıyle onun NATO içindeki rolünün küçümsenmesiyle, Yunanistan'a yardımın
hızlandırılması ve Türkiye'nin ikinci plâna atılması istenilmişti. Bunu ciddi ciddî,
Almanca anlatıyorlar ve bilhassa Çanakkale boğazının artık tamamen kontrolları altında olduğunu söylüyorlardı. İşin acı
tarafı, batılı birçok devlet bu boş sözleri
ciddiye alarak inanıyorlardı. Nitekim, Fran
sa ve onun yakınları hâlâ bu kafadadır­
lar. Türk'ün Kıbrıs zaferi onlara bir ders
olmalıdır. Önümüzdeki yazıda NATO ko­
nusu üzerinde duracağız.
|
|
f
|
|
1
§
I
y
|
j
|
f
§
j
j
|
|
|
§
|
j
|
j
j
|
|
|
j
|
|
{
j
«Milliyetçi Hareket Partisi Genel » Alparslan Türkeş, 19 Ağustos
1974 günü TBMM toplantısında y*onu şma Ue Milliyetçi Hareket'in Kıbrıs hakkındaki görüşler#ere daha kısaca ortaya koy­
muştur. Kıbrıs Türklerine karşı «katliamlar durmadığı takdirde
Atilla-3 harekâtının yapılmasını * Türkeş; Propoganda faaliyet­
leri ile ordumuzun süratle silâ** «ereğine de işaret etmiştir.
Türkeş'in konuşmasa yayınlıyoruz.»
İkinci Kıbrıs harekâtı da zaferle sonuç­
lanmıştır. Böylece, Türk Milletinin
eneri k
karakterine ve yıllardan beri süren özlemine
uygun, alınmış kararlarla Kıbrıs'ta Türk Mil­
letinin dâvası, insan hakları, barış sağlan­
ması gibi gayeler daha sağlam teminata ka­
vuşmak imkânını bulmuştur. Bu zafer Türk
Milletini çelik bir birlik haline
getirmiştir.
Cumhuriyet Hükümetinin isabetli kararı bü­
tün Milletçe, Meclisiyle, partileriyle destek­
lenmiştir.
Bu arada milletimiz, vakarlı tutumuy­
la, değerli demeçleriyle
daima milletimize
yüksek moral vermiş, yol göstermiş olan
sayın Cumhurbaşkanımızın çevresinde
ve
Cumhuriyet Hükümetinin desteğinde şerefli
Türk Silâhlı Kuvvetleriyle sıkı sıkıya, el ele
vererek Cumhuriyetin kuruluşunun 51 nci yı­
lında tarihimize yeni şerefler ve yeni zafer­
ler kazandırmıştır.
Bu kazanılan zaferler dolayısiyla büyük
milletimizi, büyük Meclisimizi, başta sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere Cumhuri­
yet Hükümetini ve Türk Silâhlı Kuvvetlerini
yüksek huzurunuzda kutlamayı şerefli
bir
vazife sayıyorum.
Bu büyük ve şerefli harekâtın icrasın­
da canlarını, kanlarını feda etmiş olan, bu
uğurda şehit olmuş olan değerli memleket
evlâtlarını huzurunuzda minnetle,
tazimle
anıyorum. Cenabı Haktan kend.lerine rah­
met dileyerek, ailelerine ve büyük Türk Mil­
letine baş sağlığı diliyorum.
Bu zafer harekâtında değerli hizmetler
ifa ederek gazilik mertebesini kazanmış olan
Silâhlı Kuvvetler mensuplarınna da minnet
şükran ve saygılarımızı sunmayı yine şerefli
bir vazife sayıyorum.
Bu arada, yıllardan beri Kıbrıs'ta Türk­
lüğün şerefini, Türk Milletinin büyük varlı­
ğının, menfaatlerinin korunmasını her çeş't
güç şartlar altında yapmış olan ve bu uğur­
da her türlü zulme, baskıya karşı kahra­
manca göğüs germiş olan Kıbrıs'lı soydaş­
larımızın hatıralarını anmayı ve bu mücade­
lede yıllarca kan dökmüş, can vermiş olan
şehitlerimizi tazimle yadetmeyi kendilerine
minnet ve şükranlarımızı sunmayı Cenabıhak'tan rahmetler dilemeyi yine şerefli bir
vazife saymaktayım.
Bu mücadelede Kıbrıs Türklüğüne ön­
derlik etmiş olanların ve bugünkü
Kıbrıs
Türklerinin cemaat reisi
olan ve
Kıbrıs
Cumhuroaşkanı Yardımcısı bulunan
sayın
Rauf Denktaş'ın hizmetlerini de huzurunuz­
da takdirle ve minnetle yadetmeyi yine mil­
letimizi için şerefli bir iş sayıyorum.
Muhterem arkadaşlarım, Türkiye Cum­
huriyeti Hükümeti başından beri insan hak­
larına sayıgılı, barışçı ve milletlerarası an­
laşmaların çizdiği yolda bulunmayı şiar edin­
miş ve bunu bütün Dünyaya ilân ederek ha­
reket etmiştir. Buna karşılık, karşımızda bu­
lunanlar İnsan Hakları Evrensel Beyanna­
mesine rağmen, Birleşmiş Milletler Anaya­
sasına rağmen İnsan haklarına rağmen her
çeşit vahşeti, cinayeü işlemekten geri dur­
mamışlardır.
Kıbrıs'ta soydaşlarımıza karşı çok es­
kiden beri Rumlar
tarafından başlatılmış
olan baskılar, zulümler, cinayetler hiç
bir
gün durmamıştır. Bugün de devam etmek­
tedir. Gerek Rumlar gerek Yunanlılar bu ci­
nayetlerin durdurulması yolunda bir
niyet
sahibi olduklarını da göstermemektedirler. Bu
cinayetlerin durdurulması için
kendilerine
yapılan gayet insancıl çağrılara karşı
da
cinayetlerini durdurmayacaklarını ifade et­
mek inadını göstermişler ve göstermeye de­
vam etmektedirler.
KIBRIS TÜRKLÜĞÜNÜ
KATLEDENLER
YARGILANMALIDIR
Muhterem arkadaşlarım, Kıbrıs'ta Türk­
lere karşı Rumlar tarafından yıllardan beri
işlenmekte bulunan cinayetler bugün de iş­
lenen ve işlenmeye devam eden cinayetler
insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. İnsanlığa
karşı işlenmiş cinayetlerdir, jenosid hare­
ketleridir. Buna karşı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetinin Birleşmiş Milletlere
başvura­
rak Birleşmiş Milletler tarafından
milletle­
rarası tarafsız adil bir soruşturma kurulunun
teşkilini isteyip, bu kurulca Kıbrıs'ta işlenen
cinayetlerin soruşturulmasını,
tahkikatının
Yapılmasını istemesi yerinde olur. Bununla
da yetinmeyerek İkinci Dünya Savaşından
sonra olduğu gibi, insanlığa karşı işlenmiş
olan suçların suçlularını, canilerini,
katil­
lerini muhakeme etmek için nasıl milletler­
arası bir mahkeme kurulmuş ise, yine Kıb­
rıs'ta Türklere karşı girişilen cinayetler, in­
sanlığa karşı işlenmiş cinayetler mahiyetini
almış bulunduğundan ve bu cinayetler dur­
madan devam etmekte olduğundan ve de­
vam edeceği de inatla, ısrarla söylenaiğinden, belirtildiğinden bunlara karşı da bun­
ların suçlularını muhakeme etmek
üzere
yine milletlerarası tarafsız bir mahkeme ku­
rulmasını Birleşmiş Milletlerden istemek ye­
rinde olur kanaatindeyim.
Birleşmiş Milletler aracılığı ile bahsedi­
len bu kurulların sağlanması mümkün olma­
dığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti
Hükü­
meti dünyaca tanınmış çeşitli milletlere men­
sup hukuk kurumlarını harekete geçirmeyi
denemeli ve bu hukuk kurumlarından seçi­
lecek hukukçuların katılmasıyla
kurulacak
tahkik heyetleri meydana getirilmesini ve
bu cinayet'erin tahkikatının yapılmasını te­
mine çalışılmalıdır.
Bütün bunlara rağmen, bütün iyi niyeti­
mize rağmen cinayetler devam ettiği tak­
dirde Türklere karşı her çeşit insan hakları
çiğnendiği takdirde Cumhuriyet Hükümetinin
bundan önce gösterdiği enerjik
davranışı
yeniden ele almasında ve Atilla - III harekâ­
tına girişerek Kıbrıs'ın tümünü işgal altına
alarak Rum çetelerini cinayet çetelerini si­
lahtan tecrit edip, canileri de adil mahke­
melere sevketmek yoluna gidilmesi başvu­
rulacak son çare olmalıdır.
BAŞKAN— Sayın Türkeş, bir dakikanız
kalmıştır efendim.
ALPASLAN TÜRKEŞ (Devamla) — Bun­
lar yapılırken bu tedbirler alınırken ve alın­
dıktan sonra etraflı
uzun vadeli, sürekli,
yaygın, planlı bir propaganda faaliyeti unu­
tulmamalıdır. Dünya kamuoyunu aydınlata­
cak ve tarafımıza, lehimize çevirecek ted­
birler almaya gayret göstermeliyiz. Ayrıca
tesirli ve olaylara yön veren diplomatik faa­
liyetler de unutulmamalıdır. Türkiye aley­
hinde gerek Birleşmiş Milletlerde, gerekse
Birleşmiş Milletler dışında ortaya çıkan ka­
rarlar Türk Dışişleri Bakanlığının birer yenilgisidir. Türk diplomatları, Türk D.ş'şleri
aleyhimizde yürütülen faaliyetleri çok ön­
ceden sezmeli, çok önceden öğrenmeli, çok
önceden gerekli tedbirlerini almalıdır. Türk
Dışişleri Teşkilatının kuruluş hikmeti bu ol­
sa gerek kanaatindeyiz.
Bunlarla beraber komşularımız modern
silahlarla silahlanmaktadırlar. Türk
Silahlı
Kuvvetlerini biz de modern silahlar, araçlar
ve gereçlerle her çareye başvurarak süratle
donatmayı birinci vazife saymalıyız, daima
saldırılara karşı, aleyhimizdeki çeşitli düş­
manca faaliyetlere karşı caydırıcı, ahkoyucu
güçte, vasıfta Silahlı Kuvvetlerimizin bulun­
ması barışın en büyük teminatı olacaktır.
BAŞKAN — Sayın Türkeş, süreniz bit­
miştir, lütfen bağlayınız.
ALPARSLAN
TÜRKEŞ (Devamla) - Pe­
ki sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi sayın
üyeleri, hepinize en derin saygılarımı suna­
rım. (Alkışlar),
Türk'ün Türk'ten
başka dostu yoktur
Sakin Öner
I
Türk ordusunun kesin ve parlak zaferiy­
le sonuçlanan son Kıbrıs olayları, bugüne
kadar görülmek istenmiyen bazı gerçekleri
de gün ışığına çıkardığı için Türk milleti
açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Gün
ışığına çıkan bu gerçeklerin en önemlileri,
Türk'ün Türk'ten başka dostunun olmadı­
ğının anlaşılması ve Türk milleti için takibedilecek tek yolun «Türk milliyetçiliği» oldu­
ğunun artık tartışılmaz bir gerçek
olarak
belirmesidir.
Tarihî, coğrafî ve askerî
bakımlardan
Türkiye'nin bir parçası olan ve
sinesinde
140 bin soydaşımızı barındıran Kıbrıs, son
günlerde tekrar bütün dünyanın
dikkatini
üzerinde toplayan bir dava haline
geldi.
1571 yılından 1878 yılına kadar tam 307 yıl
Türk hâkimiyetinde kalan, 1878'de kira ile,
Lozan Antlaşmasıyla kesinlikle
İngilizlere
devredilen ve tarih içinde bir yıl bile Yunan­
lıların hâkimiyetinde kalmayan Kıbrıs ada­
sı, 15 Temmuz 1974'de Yunan hükümetinin
düzenlediği bir darbe ile oldu bitti şeklinde
Yunanistan'a bağlanmak istendi. Bu çocuk­
larını «Büyük Elen İmparatorluğu»
rüyası
içinde yetiştiren, Megelo - idea
ülküsüyle
besleyen ve İstanbul, İzmir ve Kıbrıs'ı he­
def olarak benimseten Yunanlının, Girit'te,
Mora'da ve 12 adada uyguladığı planın ay­
nıydı. Bütün dünyanın gözleri önünde oyna­
nan bu «Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak» oyunu,
kahraman Türk
ordusunun yaptığı müda­
haleyle bir daha düşünülemiyecek şekilde
bozuldu.
Türk milleti son Kıbrıs olaylarının başın­
dan sonuna kadar dünya milletlerinin
ol­
dukça ilgi çekici durumlarını da
gözleme
imkânını buldu. Yapılan anlaşmaların, veri­
len sözlerin, atılan imzaların kurulan dost­
luk paktlarının ne kadar sahte ve geçersiz
olduğunu gördü. Hiç bir milletin kendi çı­
karı olmadan başkasına yardım elini uzat­
madığını, biraz çıkarına dokununca yüzün­
deki gülümseyen dostluk maskesini çıkara­
rak yırtıcı dişleriyle gerçek çehresini göster­
diğini gördü. Hazreti İsa'dan beri
devam
eden haçlı zihniyetinin hiç ölmediğini ve
bu zihniyetin hristiyan dünyasında
bütün
canlılığiyle devam ettiğini gördü. «Barış,
dostluk; dünya kardeşliği, hümanizm, insan
sevgisi» kavramlarının sadece
göstermelik
olduğunu, bir kaç İslâm ülkesi hariç, hiç
bir milletin haklı davamızla ilgilenmediğini,
hattâ haklı müdahalemizi şiddetle kınadık­
larını gördü.
Artık dünya tarihinin bir milletler müca­
delesi olduğu bir kere daha ortaya çıkmış­
tır. Türkiye'yi yükseltecek yolu artık Doğu'da ve Batı'da arama şaşkınlığından bir
an önce kurtulalım. İçinde yaşadığımız çağ
bütün komünist, Siyonist ve kozmopolitlerin
aksini savunmalarına rağmen,
milliyetçilik
çağıdır. Türkiye'yi bugün içinde bulunduğu
durumdan daha ileriye götürecek ve millet­
ler ailesi içinde şerefli bir yere sahip kıla­
cak olan tek yol da «Türk Milliyetçiliği» dir.
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 8
ülkücü gençlik zaferimizi kutluyor
"ORDUMUZUN YANINDA
ve EMRİNDEYİZ,,
Türk gençliğinin tek temsilcisi duru­
munda bulunan Ülkü Ocakları,
Türk
ordusunun Kıbrıs'ta başarıyla gerçek­
leştirdiği harekât dolayısıyla faaliyet­
lerinde Kıbrıs'ta geniş şekilde yer ayırmaktadır. Türkiye'nin çeşitli yerle­
rinden gelen haberlere göre
ülkücü
gençler.
Kıbrıs zaferi münasebetiyle
milletimizin millî şuurunu kuvvetlendir
mek ve Kıbrıs zaferinin önemini belirt
mek için bildiriler yayınlamakta, top
lantılar tertiplemektedirler.
ŞEMSEK : KIBRIS'TA BARIŞ
BAYRAĞIMIZIN GÖLGESİNDE
OLUR
Taşra teşkilâtlarını ziyaret etmek ve
denetlemek için yurt gezisinde bulunan
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhar
rem Şemsek 18 Ağustos günü Gazian­
tep'te Kıbrıs konusu ile ilgili bir top­
lantıda konuşmuştur. Şemsek konuşma­
sı sırasında İngiltere, Rusya ve Fran­
sa'nın Türkiye aleyhinde tavır almala­
rı hakkında
görüşlerini açıklamış ve
bu üç ülkeyi kınamıştır. Şemsek konuş
masını şöyle bitirmiştir :
«Türk Milleti olarak zor ve çetin gün­
ler yaşıyoruz. Millî birliğe en fazla ih­
tiyacımız olan bir dönemdeyiz.
Türk
gençliği olarak, böyle bir dönemde asil
milletimizin herşeyini ortaya koyarak
şanlı ordusuna kazandırdığı büyük za­
ferin kişi, gurup ve partilere maledilmeye çalışılmasına karşıyız. Her saha­
da büyük başarıların
ancak milletle
birlikte kazanılabileceği
gerçeği
göz
önüne alınarak, zafer sevinci ile gev­
şemeden, gerçekleşmiş bulunan
millî
birlik ve heyecandan da istifade edil­
mek suretiyle aşağıdaki hususların ger­
çekleştirilmesini
sayın yetkililerimize
teklif ediyoruz :
1 — Kıbrıs'ta barış ve huzur ancak
şanlı bayrağımızın gölgesi altında müm
kündür. Rumlar da bunu istemektedir­
ler, başlamış olan harekat insanlıktan
anlamayanlara insanlık dersleri verile­
rek devam ettirilmek suretiyle Kıbrıs
ikinci defa fethedilip, ilhak edilmelidir.
Türk Milleti ahdine sadık, asil ruhlu,
vefakâr bir millet olarak himayesindekileri adilane bir şekilde idare edebil­
diğini tarih boyunca isbat etmiştir.
2 — Mutlaka bir emek seferberliği
yapılarak, bütün kaynaklarımız hareke
te geçirilmek suretiyle ekonomimizi dı­
şa bağlı olmaktan kurtaracak
fabrika
yapan fabrikalar inşa edilerek Türk ağır sanayii ve harp sanayii kurulmalı­
dır.
3 — Propoganda faaliyetlerine hız ve
rilmeli özellikle Müslüman ülkelerle ve
samimi müttefiklerimizle
ilişkilerimiz
geliştirilerek dünya kamu oyu lehimize
çevrilmelidir.»
TEŞKİLÂTLANMA
ÇALIŞMALARI
Ülkü Ocakları Genel Merkezinden ve­
rilen bilgiye göre yurt gezisine çıkan
Genel Başkan Muharrem Şemsek'in ilk
olarak Ülkü Ocakları
Bucak Şubesi
kongresi ile başlayan gezisinin daha
sonra Yeşilova, Tefenni, Gölhisar ve
Yalvaç'ta devam
ettiği öğrenilmiştir.
Antalya, Alanya, Manavgat ve Gazipa­
şa ilçelerinde yapılan kongre ve top­
lantılara katılan Şemsek ve beraberin­
deki heyetin daha sonra Anamur, Silif­
ke, Erdemli ve Mersin'e uğradığı ve
buralarda da ülkücü gençlerle toplantı­
lar yaptığı bildirilmektedir. Ülkü Ocak­
ları Başkanı Muharrem Şemsek'in da­
ha sonra Adana ve Hatay'ın ilçelerin­
de yapılan toplantılarda konuştuğu ve
Gaziantep, Kahramanmaraş,
Malatya
ve Elâzığ'daki Ülkü Ocakları şubeleri­
ni ziyaret ettiği bildirilmektedir. Yine
genel merkezden verilen bilgiye göre
halen derneğin 165 şubesi bulunmakta
olup, birçok yerde de kuruluş hazırlık­
ları yapılmaktadır.
HERKES TURANCI OLDU
Öte yandan Ülkü Ocakları Gaziantep
Şubesi Başkanı Demir Kanalıcı Kıbrıs
meselesi dolayısıyla basına bir beyanat
vermiştir. Kanalıcı beyanatında Kıb­
rıs'ta Rumların Türklere karşı girişti­
ği katliamı protesto etmiş ve şöyle de­
vam etmiştir :
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Şemsek Yal/aç Ülkü Ocağı kongresinde konuşuyor.
«Türk milliyetçiliğinin tezi olarak öne
sürdüğümüz,
Türkiye
dışındaki
Türklerin korunması konusundaki iddia
lanınız varit olduğunda bizler; Turan­
cılık ve ırkçılıkla suçlayanlar şimdi gö­
rüyoruz ki Turancılıkta
bizleri dahi
geçmişlerdir. Bu bizlere kıvanç
ver
mektedir. Kıbrıs'daki yaşayan soydaş­
larımızın tıpkı Türkistan'daki, Kerkük'de
ki Azerbeycan'daki
ve
Trakya'daki
Türklerden hiçbir farkı yoktur. Öyley­
se bugün Kıbrıs'a müdahale eden Tür­
kiye Cumhuriyeti
Hükümetinin
aynı
şartlar dahilinde
Trakya Türklerinin
de haklarını korumak, can ve mal gü­
venliklerini sağlamak zorundadır.
Bizler ülkücü gençlik olarak, daima
söylemekte
olduğumuz ve söylemeye
devam ettiğimiz tezimizde hiçbir za­
man değişiklik yapmış değiliz.
Akdenizde gerçek barışın ve güven­
liğin sağlanabilmesi için Kıbrıs'da ilti­
hak fikrinden başka çözüm yolları hiç
bir zaman değer kazanmıyacaktır. Al­
çak palikarya günün 'birinde nasıl ol­
sa yine sapık ideolojilerini gerçekleşti­
rebilmek için harekete geçecektir. Bu­
na imkân tanımamak için dökülen ma
sum insan ve şehit kanlarını tekrarlan­
maması geçmişteki hatalarımızı da «ir
tecektir.»
DİYARBAKIR'DAKİ PANO
Kıbrıs harekâtı dolayısıyla Diyarbakır'lı ülkücü gençler, 30 metrekare bü­
yüklüğünde bez bir panoyu Diyarbakır
surlarına asmışlardır. Diyarbakırlı ül­
kücü gençlerin bu hareketi halk ara­
sında memnunlukla karşılanmıştır. Bu
sırada MHP Diyarbakır Gençlik Kolla­
rı da bu vesile ile bir bildiri yayınla­
mıştır.
MHP'li gençlerin bildirisinde
tarih boyunca Türklerle Rumlar ara­
sındaki münasebetler tahlil edilmekte
ve Türklerin adil ve merhametli oluşu­
na karşılık Rumların insafsız ve vahşi
oldukları belirtilmektedir.
Cuma na­
mazından çıkışta bütün camilerde da­
ğıtılan bildiri «Bu haklı davada maddî
ve manevî gücümüzle şanlı ordumuzun
emrinde ve hizmetindeyiz»
sözleriyle
bitmektedir.
ÜLKÜCÜ GENÇLER
GAZİLERİ ZİYARET ETTİ
Yurt gezisinde bulunan Ülkü Ocakları Heyeti
Bucak
üyelerle birlikte.
Kongresinden
sonra
Ülkücü gençler Adana'da Kıbrıs'tan
dönen gazi askerlerimiz ve mücahitle­
rimizi hastanelerde ziyaret etmekte ve
geçmiş olsun demektedirler. Verilen bil­
giye göre geçtiğimiz hafta içinde, Ada­
na Ülkü Ocağı Başkanı H. Sabri Er­
dem başkanlığında bir heyet hastahanelerde yatmakta olan gazilerimizi zi­
yaret etmiş ve geçmiş olsun demişler­
dir. H. Sabri Erdem ziyareti sırasında
«Gazanız mübarek olsun, bu yaşta yük­
sek mertebelere eriştiniz. Allah'a şük­
redin.
Biz. de sizin yerinize Kıbrıs'a
gitmeye hazırız» diyerek askerlerimize
moral vermiştir. Ülkücü gençlerin zi­
yaret sırasında gazilerimizin ihtiyaçla­
rını da dinlemişler ve yerine getirmek
için teşebbüse geçmişlerdir.
Ülkü Ocakları
Yayladağ Şubesinin
mübarek Regaip Kandili
dolayısıyla
Çarşı camiinde yatsı namazını mütea­
kip Kıbrıs harekâtında şehit düşen Al­
bay İbrahim Karaoğlanoğlu'nun ve di­
ğer şehitlerimizin ruhlarına ithafen bir
mevlidi şerif okuttukları bildirilmekte­
dir. Verilen bilgiye göre ülkücü genç
lerin bu hareketi ilçe halkı tarafından
memnuniyetle karşılanmıştır.
NİKSAR'LI ÜLKÜCÜLER
ORDUMUZUN EMRİNDEYİZ
Kahraman Ordumuzun Kıbrıs harekâ­
tı dolayısıyla Niksar Ülkü Ocakları bir
bildiri yayınlamıştır. Niksar'lı ülkücü
gençlerin bildirisinde özetle şöyle denil­
mektedir : «Tarihimiz boyunca
zafer
den zafere koşmuş, yenilgi nedir bilmemiş, kahraman Türk ordusu bugün
de yavru vatan Kıbrıs'ta büyük
bir
zafer kazanmıştır. Bu zaferle bir kere
daha Türk ordusunun
yenilmezliği,
Türk milletinin yüceliği herkese ispat­
lanmıştır. Bizler Türk milletinin beka­
sı için çalışan Türk gençleri olarak her
zaman her yerde her şart altında va­
rımızla yoğumuzla ordumuzun yanın­
dayız.»
HAÇLI ZİHNİYETİ
BAŞKALDIRDI
Öte yandan Ülkü Ocakları
Konya
şubesi de basına yazılı bir bildiri ver­
miş ve Kıbrıs hakkındak ; görüşlerini
açıklamıştır. Konya Ülkü
Ocağının
bildirisi şöyledir :
«Tarihin altın sayfalarına Malazgirt,
Preveze,
Ergenekon, Çanakkale gibi
yüzlerce destan yazdıran Büyük Türk
Milleti bugün bunlara bir Kıbrıs Des­
tanı daha eklenmiştir.
Asırlardan beri Türk
askerlerinin
Hak'kın ve adaletin kılıcı olması halibu gün de tekerrür etmiş, Mehmetçik
süngüsünün ucunda Cihan'a adalet ve
doğruluk teşhir etmiştir..
Milletimizin bu zaferini
çekemeyen
yabancı basının, Rum vahşetini gör­
mezden gelerek, «Barbar Türkler» ta­
birini ağızlarına sakız etmeleri ve bize
devamlı şekilde hücum etmeleri olduk­
ça manidardır.
Daha sonra Yunanistan'ın Nato'dan
çekilerek, Rusya'ya taviz vermesi ve
bu kızıl - emperyalist devlet ile ikili
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 9
Ağır cezalara çarptırılan Türkiye İhtilâlci
İşçi Köylü Partisi mensubu 197 anarşist
af kanunu sayesinde serbest bırakıldı
Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi
Dâvası adıyla anılan 267 sanıklı dâ­
va geçtiğimiz hafta neticelenmiş
ve
Sıkıyönetim mahkemesi 198 sanığı çe­
şitli cezalara çarptırmıştır.
267 sanıklı dâvanın 21 sanığı 20 yıl,
73 sanığı 15 yıl, 5 sanığı 12 yıl, 13 sanı­
ğı 10 yıl 9 ay ve 85 sanığı da 8 yıl ha­
pis cezası almışlardır. Mahkeme 8 sa­
nık hakkında ordudan tart kararı al­
mış, 2 sanığın beraatine, af
kanunu
sebebiyle 67 sanık hakında da kovuş­
turmaya mahal olmadığına karar ver­
miştir. Mahkeme; Af
kanununundan
bu komünist teşkilât mensupları
da
yararlandırıldığı için hiç bir sanığı tutuklamamış, ancak kararın tefhimi sı­
rasında mahkemeye hakaret eden ve
yakışıksız davranışlarda bulunan 29
sanığı göz altına almıştır. Mahkeme,
kararı tefhim ederken, sanıkların dev­
let ve hükümet başkanları ile Genel­
kurmay başkanını «Çete» olarak
tes­
miye ettiklerini, Bağımsız ve tarafsız
Sıkıyönetim
mehkemelerini
«Cellat
mahkemeleri» olarak itham ettiklerini,
mahkemede sık sık hadise çıkararak
Türkiye'de faşizm olduğunu ispat et­
mek istediklerini, mahkemede
yazılı
ve sözlü olarak emniyet kuvvetleri ve
parlementolara «Meclis denen ahırlar»
sözleri ile hakaret ettiklerini, aynı suça
devam edecekleri yolundaki
sözleri
ile pişmanlık duymadıklarını her cel­
sede tekrar ettiklerini, sık sık duruş­
ma inzibatını bozduklarını, dinleyici ve
muhafızlara komünizm
propogandası
yaptıklarını belirtmiştir.
Kararın bildirilmesinden sonra mah-
kemeye hakaret eden 29 sanık göz al­
tına alınmışlar ve yapılan
mahkeme
sonunda 1 ay hapse mahkûm edilmiş­
lerdir.
TİİKP dâvasının kararı açık­
lanırken mahkemeye el ve kol işaretleri
ile hakaret eden anarşistlerin
«Kah­
rolsun Amerika» «Kahrolsun
faşizm»
ve «Tam Bağımsız Türkiye»
şeklinde
toplu halde bağırdıkları öğrenilmiştir.
Mahkemeye hakaret etikleri için 1 ay
hapis cezası alan anarşistler ise şun­
lardır :
Hüsnü Ovacık, Ertan Yücel, Faysal
Karaçalı, Nurdanur Atadan,
Semra
Eker, Rıfat Işık,
Ramazan
Duran,
Ömer Parlar, Ercan Enç, Özal
Bayramoğlu, İpek Erkeller, Mine Haksal,
Şükran Kumral, Adem Tolay, Ayşe Ar­
mağan Anar, Nergiz Ovacık,
Doğan
Yurdakul, İlker Ağca, Leyla Yurdakul,
Fevziye Yalçın, Kayahan Uygur, Şamuel Sivil, Fatmagül Balta,
Feyza
Perinçek, Çiğdem Kömürcüoğlu, Sıınay
Ege, Arslan Sonat
ve Rıza
Cenabi
Nurhat.
Sıkıyönetim döneminde ortaya çıka­
rılan en büyük gizli komünist teşkilât­
larından biri olan TİİKP mensupları,
Türk devletini yıkmak,
doğuda bir
Kürdistan kurmak, Türkiye'ye komü­
nist bir rejim getirmek için çalışmış­
lar ve bu gaye ile dağlara çıkmışlar­
dı. «Şafak» isimli propoganda broşür­
leri yayınladıkları için
«Şafakçılar»
diye de anılan bu anarşistler mahkeme­
ler sırasında yukarda de belirtildiği
gibi sık sık olay çıkarmışlar ve TBMM,
Ordu, Emniyet teşkilâtı ve Sıkıyönetim
mahkemesine hakaret etmişlerd. Bir
duruşmalarında «İhtilâlci Kürtçü
ko­
münistiz» diye bağıran bu
sanıklar
suçlarının fazla oluşu sebebiyle görül­
düğü gibi ağır hapis cezalarına çarp­
tırılmışlardır. Ancak CHP'nin ve aşı­
rı solcuların büyük çabaları sonunda
Af kanunu kapsamına sokulan bu ko­
münistler şimdi serbest
haldedirler.
Kararın verildiği duruşmada bile eski
fikirleri ısrar ettikleri ortaya çıkan bu
devlet düşmanlarının, eskiden olduğu
gibi Türk devleti aleyhindeki
yıkıcı
çalışmalarına devam edecekleri orta-
dadır. Hiçbir şekilde ıslah
olmaları
mümkün olmayan ve «Onlar bizi değil,
biz onları affedebiliriz» diyecek kadar
kendilerini haklı gören bu zihniyet sa­
hiplerinin serbest kalarak faaliyetlerini
eskisinden de daha hızlı şekilde yürüt­
melerine imkân verenlerin nasıl bü­
yük gaflet içinde bulundukları ve hat­
tâ gaflet sınırını aştıklarını bu vesile
ile bir kere daha belirtmek isteriz.
NOT : Bu konuda
geniş bilgi
için
TİİKP Dosyası'na bakınız.
Töre - Devlet Yayınevi -15 TL.
Ülkü Ocakları
Bucak
Şubesi'nin
kongresi 10 Ağustos 1974 günü yapıl­
mış ve ilçe haki tarafından büyük il­
giyle takip edilmiştir. Ülkü Ocakları
Genel Başkanı Muharrem Şemsek, Ge­
nel muhasibi Lokman Abbasoğlu, Ül­
kü - Bir Genel merkez yetkilisi Şevket
Barutçu ile asistan Devlet Bahçeli de
kongreye Ankara'dan gelerek katılmış­
lar ve birer konuşma
yapmışlardır.
Kongre divan başkanlığını Devlet Bah­
çeli yapmış, seçimler sonunda
Yöne­
tim kurulu şöyle teşekkül etmiştir :
Başkan : İsmail Öztop, 2. Başkan: Mus
tafa Şen muhasip: Mehmet
Ulukan,
Sekreter: A. Selâh İzgi, üyeler: Muh­
sin Ünal, Mustafa Gezer ve Ali Bütün.
kulu, yayınladığı deklerasyonda
AImanya'daki teşkilâtlanma konuları ve
Türk milliyetçiliğine yer vermektedir.
«Hepimiz partimizin hareket
noktası,
hedefleri ve TUrkiyemize kazandırmak
istediği seviye ölçüsünde zor ve me­
suliyetti bir hizmetin içindeyiz ve ülkü
müze faydalı olmağa imkânlarımızın ica
İlettirdiği şekilde çalışmaktayız. Ancak
çalışmalarımızın daha tesirli olabilmesi
ve hedefe yaklaştırıcı bir mahiyet ka­
zanabilmesi için belli noktalarda bütün
teşkilât olarak müşterek hareket et­
mek mecburiyetinde olduğumuz
gibi
bu zamana kadar göstermiş olduğumu?
gayret ve fedakârlığı da yapıcı
bir
çerçeve içinde artırmak
zorundayız.»
diye başhyan Tanrıkulu bildiride daha
sonra kapitalizm ve komünizm hakkın­
da kısa izahlarda bulunduktan sonra
Milliyetçi Hareketin milliyetçilik an­
layışı üzerinde durmakta, komünizmle
mücadele ederken üzerinde durulma­
sı gereken hususlar üzerinde bilgi ver­
mektedir.
Büyük Ülkü Derneği Akşehir Şubesi­
nin, ilçede bütünlemeye kalmış, or­
ta dereceli okul öğrencileri için para­
sız bütünleme kursları açtığı bildiril­
mektedir. Verilen bilgiye göre kurslar
modern matematik,
modern
fizik,
Sosyal bilgiler ve yabancı dil dersle­
rinde verilmekte ve birçok fakir öğ­
renci bu kurslardan istifade etmekte­
dir.
Ülkü Ocakları Yalvaç Şubesi kong­
resi 11 Ağustos günü yapılmış ve yeni
yöneticiler seçilmiştir. Kongreye katı­
lan Genel Başkan Şemsek ile Genel
Muhasip Abbasoğlu ile Şevket Barutçu
ve Devlet Bahçeli'nin çeşitli konular­
daki konuşmaları büyük bir ilgi ile
takib edilmiştir.
Ülkü Ocakları Tefenni Şubesi kong­
resi 11 Ağustos günü yapılmıştır. Mu­
harrem Şemsek,
Lokman Abbasoğlu
ve beraberlerindeki heyetin de katıldı­
ğı kongrede şu kişiler Yönetim kurulu­
na seçilmişlerdir : Başkan: Ali İhsan
Işıldar, Başkan Yard. : Galip Erdoğan,
Muhasip: İbrahim Işıldar, sekreter :
Uğur Türkmen, üyeler : Yusuf Ziya
Özcan, Adem Tülüoğlu, Mesut Erdo­
ğan.
Ülkii'ü gençlerin Diyarbakır surlarına astıkları 30 metrekarelik bez pano.
göriişmelere tevessül etmesi gözlerden
kaçırılacak nitelikte değildir. Yunan­
istan bu haliyle ipleri el
değiştiren
bir kukla olduğunu ortaya koymuştur.
Bunun yanında İngiltere ve
Fran­
sa'nın Türkiye'ye cephe alan tutumla­
rı Fransa'nın Yunanistan'a yardımda
bulunma teşebbüsleri, bunların
yarım
asır önceki kuyruk acılarının nükset­
mesi ve asırlardır sürdürülen bir haçlı
zihniyetinin seferber edilmesi çabası­
dır.
İngilizler, imkânsızlıklar içinde yaz­
dığımız Çanakkale Destanını,
Fran­
sızlar, bir mektupla kurtardığımız na­
muslarım ve Antep'te, Maraş'ta aldık
lan dersi unutmuş görünebilirler. Yal­
nız bu devletlerin ve Rusya'nın oyun­
cağı haline gelen kukla komşumuz için
Ülkücü - Türk Gençliği olarak
şöyle
diyoruz : Yunanistan Türk'ün ne ol­
duğunu artık anlamıştır. Eğer iplerini
kullanan efendilerine uyup, ilişkileri
kızıştırırsa,
Mehmetçiğin hışmı on­
ları Atina'dan da eder. Tarihiyle, coğrafyasıyle Türk'ün olan Kıbrıs'ta me­
seleleri alevlendirme cihetine gidecek
olursa, Türk Gençliğinin eski
sınır­
larını unutmadığmı ve
Atatürk'ünün
doğduğu yerlerin kendi
topraklarında
olmasını
şiddetle arzuladıklarını ha­
tırlatırız.»
Ülkü Ocakları Niksar Şubesi kong­
resi 3 Ağustos 1974 günü yapılmıştır.
Yeni yöneticiler şunlardır: Remzi Özşen,
Bakan Vekili: Bedrettin Yaramış, Mu­
hasip: İ haza I Vardar, üyeler: Ziya Yağ
cıoğlu, Hüseyin Yıldırım, Müjdat Özbay ve İsmet Dinçel.
Büyük Türk hakanı Alparslan'ın ka­
bartma bir resmi Almanya'nın büyük
bankalarından
«Württembergische
Bank» in hazırladığı yabancı paralar
kataloguna kapak resmi olarak seçil­
miştir. Almanlar tarafından büyük ilgi
topladığı bildirilen kabartmaların kapışıldığı ifade edilmektedir.
2 Haziran 1974 günü
Almanya'nın
Ludwisshafen - Oppau şehrinde yapılan
yıllık genel kongre sonunda
Almanya
MHP Yürütme Başkanlığına
seçilen
Dr. Kâmil Tanrıkulu 21 Temmuz 1974
tarihinde Almanya MHP teşkilâtlarına
bir deklerasyon yayınlamıştır. Tanrı­
Gelen haberlere göre ülkücü hareke­
tin henüz yeni olduğu fakat gençler ve
halk arasında şaşılacak ölçüde yayıla­
rak Hatay'ın kalesi
haline
geldiği
Yayladağ ilçesinde, Ülkü Ocağı Baş­
kanı Orman Mutemedi Ahmet Bayrak­
tarın İslahiye'ye tayin edildiği bildi­
rilmektedir. Çok ivedi bir şekilde se­
bep gösterilmeden
yapılan
tayinin,
Ahmet Bayraktar'ı
Yayladağ'dan uzaklaştırma gayesiyle yapıldığı bildi­
rilmektedir.
249. sayıda kurulduğunu
bildirdiği­
miz Ülkü Ocakları Bandırma şubesinin
bir kitaplık kurulması için yardım kam­
panyası açtıkları bildirilmektedir. Ül­
kü Ocağı Bandırma Şubesinin
açtığı
kampanyaya kitap yardımında bulun­
mak isteyenlerin, gönderecekleri
ki­
tapları Bandırma P a s a j ı - K a t : 1-Nu:
6 - Bandırma adresine göndermeleri ge­
rekmektedir.
Almanya'da basılan kabartma Alparslan
portresi.
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 10
Rusya'nın yerli hoparlörleri Kıbrıs'ta
Türk hakimiyetine karşı çıkıyor
Millî menfaatler aleyhinde bulunan
ihanet yuvalarına dikkat edilmelidir
Kıbrıs meselesinde Sovyetler Birli­ demokrasi için savaşan millletlere kar­
ği'nin görüşleri bugün herkesçe bilin­ şı kullanmaktır.».. «İşçilerimiz ve va­
mektedir. Yine de hatırlatmak gerekir­ tanımızda çalışan yabancı işçiler Hol­
se Sovyetler Birliği, adanın Yunanis­
landa'da memleketlerinin parti
ko­
tan'a veya Türkiye'ye verilmesi, ya­ miteleri kurmasmda serbest bırakılma­
hut da taksim edilmesine şiddetle kar­ sı için mücadele etmelidirler.»
şıdır. Zira Makarios, son günlerinde
TÜRKİYE'DE AŞIRI SOLCULAR
Rusya'ya yanaşmakta idi. Bu sebeple
NE DİYOR?
Rusya'nın adada nüfuzu gün geçtikçe ar­
Dünya komünistlerinin görüşleri yu­
tıyordu. Yukardaki çözüm yolları. Kıb­
tarzda­
rıs'a Makarios'un dönmesini engelle­ karda misallerini verdiğimiz
mekte, Kıbrıs'taki Rus nüfuzunu kır­ dır. Dünyada böyle olurken Türkiye'­
makta ve adanın Sovyetlerin karşısın­ deki aşırı solcular bu konuda ne dü­
daki bir blokun eline geçmesi neticesini şünüyorlar? Şimdi de bunu inceleye­
lim : Türkiye Sosyalist İşçi Partisi bil­
doğurmaktadır.
Bu sebeple Sovyetler Birliği sık sık dirisinden :
«Kıbrıs emekçileri daha önce İngiliz
açıklandığı görüşünde adadan yabancı
ba­
askerlerin çekilmesini, Makarios'un a- emperyalistlerine karşı dövüşüp
ğımsızlık
elde
etmişlerdir.
1960
dan
son­
daya dönerek tekrar
Cumhurbaşkanı
olmasını istemektedir. Sovyetler birli­ ra da ada gitgide bağımsızlığını güç­
ği'nin resmî yayın organı Pravda ga­ lendirmiştir. Öte yandan son yıllarda
zetesi Kıbrıs'la ilgili yorumlarında «Bü­ adada emekçi halk hareketi güçlenmiş
tün yabancı kuvvetlerin Kıbrıs'tan çe­ ve emekçiler kendi demokratik iktidar­
kilmesi» isteğini tekrarlamakta ve NA- larını kendi partileri vasıtasıyla kur­
ta­
TO'yu saldırganlıkla
suçlamaktadır. maya yaklaşmışlardı. İşte buna
Sovyetler Birliği Türkiye Büyükelçi­ hammül edemiyen Amerika ve diğer
liğinin Basın bülteninde yeralan aşa­ batılı devletler bilinen olayları başla­
ğıdaki ifadeler de Sovyetler Birliğinin tarak adaya müdahale ettiler. Başta
resmî görüşüdür : Bültende şu ifade­ kanlı ve faşist Amerika canavarı ol­
lere rastlanmaktadır: «Ancak, uygula­ mak üzere batılı saldırgan sömürücü­
mada Kıbrıs Cumhuriyeti yasal cumhur ler adayı bir NATO üssü haline getir­
başkanı şimdiye dek ne ülkesine dön­ mek istiyorlar. Emperyalistler ve on­
mek, ne de kendi iktidarını tam anla­ lara ortaklık edenler, hizmet edenler,
mıyla gerçekleştirmek için hiçbir ola­ adanın şu veya bu şekilde taksimini
nak elde edememiştir. Şimdiye dek istiyorlar. Adanın resmen ya da çeşitli
müstakil Kıbrıs'ın bağımsızlığına ya­ kapalı yollarla taksim edilmesi ancak
tüm
pılan tehdit ortadan kaldırılmamıştır. ve sadece emperyalistlerin ve
sömürücülerin
işine
yarayacaktır.
Hal­
Bundan da çok bu tehdit artmakta ve
bağımsız
Kıbrıs halkının geleceğini, onun işti­ kımızın çıkarları Kıbrıs'ın
raki olmaksızın art elden ve köklü ola­ bir devlet olarak kalmasını, üslerden
rak onun hayat çıkarlarının zararına arındırılmasını ve adadaki tüm emek­
tayin etme yollan denenecek şekilde çilerin tüm haklarının teminat altına
daha tehlikeli olmaktadır.» «Ancak dış alınmasını gerektirmektedir.
müdahale halen
devam etmektedir.
Yaşasın halkların ve tüm emekçilerin
Yabancı silâhlı kuvvetler sadece Kıb­
kardeşliği»
rıs'tan çıkmamakla kalmıyorlar, aynı
Cumhuriyet Halk Partisi Seydişehir
zamanda kuvvetlerini artırmaya
de­ Gençlik kolu bildirisinden :
vam ediyorlar.»
«Kıbrıs'ta faşist saldırılara
geçen
Sovyetler Birliğinin görüşü bu mer­ emperyalistler ve uşakları Nato'yu da
kezdedir. Sovyetler, Türkiye'nin ada­ kendi çıkarları için kullanmaktadırlar.
ya asker çıkarmasını istememektedir. Biz Nato'nun lüzumuna ve bize fayda
Öte yandan Hollanda'da Türkçe ola­ getireceğine inanmıyoruz. İspatı orta­
rak yayınlanan ve Türk işçilerine pro- da. Yine geçen yıllarda Kıbrıs'a yapa­
poganda gayesini taşıyan Hollanda Ko­ cağımız çıkarmayı Nato engellemiştir.
münist Partisi bildirisinde de şu ifade­ Nato'dan çıkmamız kaçınılmaz duruma
lere rastlanmaktadır : Kıbrıs gibi de­ gelmiştir.»... «Yaşasın halk ordusu»
Dörtyol Yüksek Öğrenim
Derneği,
mokrat bir devletin hürriyetini boğaz­
Töb
Der
Dörtyol
şubesi,
Çapa
- İş
lamanın emperyalist
bir
karakteri
vardır. Çünkü hedef hükümeti
ve Erzin Şubesi ortak bildirisi'nden :
«Bizler yurtsever, devrimci, Atatürk­
cumhurbaşkanı
Makariosu
devirip,
Kıbrıs madenlerini ele geçirip askeri çü gençler olarak en içten dileğimiz,
fabrikalarda kullanarak hürriyet
ve barışı bir an önce sağlayacak ve Kıb­
rıs'taki Türklerle ramların
haklarını
eşitlik, özgürlük içinde koruyacak ba­
ğımsız Kıbrıs cumhuriyetin kurulma­
sıdır. Yaşasın Bağımsız Kıbrıs»
ÖZÜR
Yazarımız
Sayın
Seyyah-ı
Fakir Evliya Çelebi'nin
yazısı
postadan çıkmadığı için yayınîayamadık. Özür dileriz.
DEVLET
Türk kuvvetlerinin adadan çekilmesini
istemek demektir. Sovyetler Birliği
gibi Makarios'un adaya dönmesi is­
tenmekte, ancak bu «Kıbrıs'ın bağım­
sızlığının korunması» kılıfının altmda
tabii bir netice olarak sunulmaktadır.
CHP bildirisinde «Halk ordusu» tabirine
dikkat edilmesi
gerekmektedir. Bu
«Halk ordusu» tabiri komünist bir tabir­
dir ve komünist ülkelerde
ordulara
«Halk ordusu» denilir.
TSİP bildirisinde bir husus daha gö­
ze çarpmaktadır. «Son yıllarda adada
emekçi halk hareketi güçlenmiş
ve
emekçiler kendi demokratik iktidarları­
nı kendi partileri vasıtasıyla kurmaya
yaklaşmışlardı» şeklinde ifade edilen
görüşte; rumlar arasında AKEL ve
EDA komünist partilerinin kuvvetlendi­
ği ve Makarios'u tesir altına aldıkları
söylenmek istenmektedir. Yani TSİP
açıkça komünistleri müdafaa etmek­
tedir.
Bu değerlendirmeden şu netice çık­
maktadır. Rusya'da söylenen söz, Hol­
landa'da tekrarlanmakta,
Türkiye'nin
bir ilçesinde aynen
söylenmektedir.
Bu derece teşekkül eden ifade birli­
ğinde bu görüşler Komünist bazı mer­
kezlerin işareti üzerine bütün dünyada
savunulduğunu ve Türkiye'de de ko­
münistlerin bu talimatlara göre hare­
ket ettiği neticesini meydana getirmek­
tedir.
MHP gençlik kollarının islam ülkeleri
gençlik teşkilâtlarına çağrısı :
Kıbrıs a yerleşecek haçlılar Islâmın
bağrına saplanmış hançerdir
Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik
Kolları Genel Merkez Yönetim Kurulu
16.9.1974 cuma günü toplantısında Kıb­
rıs ve dış politika ile ilgili konuları gö­
rüşmüş ve Genel Başkan Ali Güngör
büyük elçilikleri kanalıyla İslâm Ül­
keleri Gençlik Teşkilâtlarına aşağıdaki
çağrıyı yapmıştır.
«Dünya milletlerinin belli
değerler
etrafında toplanarak bloklaştığı
ve
değerlerin gereği icabı milletler mü­
cadelesi yanında bloklar mücadelesinin
de hüküm sürdüğü bir çağda bulun­
maktayız. Dünya; kapitalist ve sos­
yalist iki büyük blok halinde olup, di­
ğer milletler üzerinde hakimiyet mü­
cadelesi yürütülmektedir. Ancak blok­
laşmada esas olan ve değişmeyen de­
ğerler şüphesiz inançlar ve düşünce­
lerdir.
Kıbrıs sadece Türkiye'nin değil bü­
tün İslâm âleminin meselesidir. Zira
zengin İslâm ülkelerinde sömürülerini
devam ettirmek isteyen
hristiyanlar
Kıbrıs'ı Haçlı
hakimiyetine
alarak
amaçlarını kökleştirmek istemektedir­
ler. Kıbrıs'ta yerleşecek olan
Haçlı
hakimiyeti bütün İslâm âleminin bağ­
rına saplanmış bir hançer olacaktır.
İSLÂM ALEMİ BİRLEŞMELİDİR!
İslâm âlemi için böyle hayati mese­
lelerde gençlik olarak Haçlı ruhuna
karşı bir ve beraber hareket etmek zomanı çoktan gelmiş
bulunmaktadır.
İmkânlarını ve silâhlarını birleştire­
rek İslâm âlemine karşı girişilen ha­
reketlere yine ancak imkânlarm ve
silâhların birleştirilmesi ve safların daha
da sıklaştırılması ile cevap verilebi­
lir. Bu sebeple İslâm ülkeleri gençlik
teşkilâtları en kısa zamanda toplana­
rak dünya bloklaşması içerisinde ye­
rini ve gürevini tesbit etmek zorunda­
dır. Ortadoğu'daki sulh ve sükunun,
İslâm ülkeleri geleceğini ancak bu şe­
kilde sağlanabileceğini
inancındayız.
Bu gün İslâm ülkelerindeki yer altı
kaynaklarının zenginliği ve bu kaynak­
ların değeri ile inançlardaki doğruluk
RUSYA'NIN İŞARETİYLE
ve kuvvetlilik karşısında
Haçlıların
Yukarda, yayınlanmış bazı bildiri­ barınamayacağı muhakkakdır. Bu ko­
lerden elimize geçenlerinden bazı pasaj nularda hükümetleri uyarmak ise mil­
lar sunduk. Görülmüş olacağı gibi bu letlerin gerçek temsilcileri olan genç­
bildirilerin hepsinde ortak unsur «Kıb­ liğin başta gelen görevleri olsa gere­
rıs'ın bağımsızlığı» dır. Bu bildirilerde kir.»
taksime karşı çıkılmakta, adada Türk
ALİ GÜNGÖR'ÜN TELGRAFLARI
devletinin hakimiyeti istenmemektedir.
Bilhassa TSİP bildirisinde
«Kıbrıs'ın
Öte yandan MHP Gençlik Kolları Ge­
bağımsız devlet olarak kalması ve üs­ nel Başkanı Ali Güngör 18 Ağustos
lerden arındırılması» şeklinde çözüm, 1974 günü cumhurbaşkanı Fahri Koru-
türk, genelkurmay başkanı Semih Sancar ve başbakan Bülent Ecevit'e birer
telgraf çekerek Türk ordusunun Kıb
rıs'taki başarısını tebrik etmiştir.
Ali Güngör'ün Cumhurbaşkanı Fahri
Korutürk'e çektiği telgrafı şöyledir :
«Zaferler ayında, Kahraman Ordumu­
zun kazandığı yeni ve büyük zaferin,
yüksek Şahsınızda, son bağımsız TÜRK
Devletine ve bütün Dünya TÜRK'lüğüne
hayırlı ve uğurlu olmasını diler,
Milliyetçi Hareket gençliği
en derin saygılar sunarız.»
adına
MHP Gençlik Kolları Başkanı Ali
Güngör, Genelkurmay başkanı Semih
Sancar'a aşağıdaki telgrafı çekmiştir :
«TÜRK gücünün ölümsüzlüğünü, Ci­
handa adalet ve sûlh'ü kurmak üzere
yaratılıp, görevlendirildiğini bütün dün­
yaya bir kere daha gösterip, isbat eden
kahraman ordumuzu, yüksek şahsınızda
şükran ve minnet hisleriyle kutlar,
Milliyetçi hareket gençliği olarak emir­
lerinizde olduğumuzu belirtirken, en de­
rin saygılar sunarız.
Yüce Tanrı Ordumuzu Muzafferiyetini
daim kılsın.»
Başbakan Ecevit'e çekilen telgraf da
şöyledir :
«Bütün engellere rağmen. Kahraman
Ordumuzun zaferle neticelenen KIBRIS
Barış Harekâtının, siyasi alanda gös­
terilecek başarılarıyla, barışı da getirip,
yıllardır korkunç işkencelere sahne
olan, yunanlının vahşet adası haline
döndürdüğü adanın da barış adası ol­
ması dileğiyle, çalışmalarınızda TÜRK lük için sonsuz başarılar diler, saygılar
sunarız...»
~"D'"
DEĞERLİ OKUYUCULAR
ANDA
KÜTÜPHANENİZİ
NİN
DAĞITTIĞI ESERLERLE
A Kin A
DONATINIZ
A I N U A . D A I M A . F A Y D A L I VE
MUHTEVALI ESERLER DAĞITIR.
DAĞITIMDA KİTAPÇININ VE
KİTAPSEVERLERİN GÜVENECEĞİ
isiM ANDA
.. M ERK EZ, BÜROLARI VE
ÖZEL DAÖTIM ARABALARI
HERYERDE HİZMETİNİZDE.
&ANDÂ
CAĞALOĞLUJSTANBUL
RK.1065 TEL,276511
DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 11
Türk Milletine büyüklük ve ahlâkı
öğretecek millet yeryüzünde yoktur
Fransa'nın Kıbrıs meselesinde açık­
ça Yunanistan'ı desteklemesi ve Gü­
venlik Konseyi'ne Türkiye'yi kınayan
bir karar tasarısı sunması Türkiye'de
tepki ile karşılanmıştır.
anlatmışlardır. Polisin buna
rağmen
çelengi kapıya bırakmalarına mani ol­
ması üzerine gençler toplu şekilde ha­
reket etmişler ve çelengi istedikleri ye
re koymuşlar ve çekilmişlerdir.
Fransa'nın açıkça
haksız olduğunu
bile bile Yunanistan'ı tutması ve Tür­
kiye ile ihtilâfta olduğu bu dönemde
silâh ve uçak satışlarını hızlandırması
üzerine Ülkü Ocakları mensupları An­
kara ve İstanbul'da Fransa'yı protes­
to etmişlerdir.
KEDEROGLU : FRANSA ESKİ
EFENDİSİNE İHANET EDİYOR
ANKARA'DAKİ PROTESTO GÖSTERİSİ
Verilen bilgiye göre 18 Ağustos 1974
günü; Ülkü Ocakları Genel Merkezi,
Fransa Büyükelçiliğinin kapısına siyah
bir çelenk bırakarak, Birleşmiş Millet­
ler Güvenlik Konseyindeki tutumundan
dolayı
Fransa'yı kınamak istemiştir.
150 kişilik bir topluluk halinde büyük­
elçiliğin önüne gelen
Ülkü Ocakları
mensupları, hiçbir taşkınlık gösterme­
melerine ve vakur bir şekilde Fransa'­
nın tutumunu protesto etmek istemele­
rine rağmen, önceden büyükelçilik ka­
pısı civarında tertibat alan polisler ta­
rafından çevrilmişlerdir. Gençler, polis­
lere yapmak istediklerini anlatmışlar ve
gayelerinin
olay çıkarmak olmadığını
MHP AKSARAY İLÇ^
BAŞKANI M. ZEKİ MÜFTÜCĞLU
EVLENDİ
Milliyetçi Hareket Fanisi Ak­
saray İlçe Başkanı arkadaşı­
mız Avukat Mehmet Zeki Müftüoa!u, 18 Ağustos 1974 Pazar
günü Aksaray'da eczacı Sevi!
hansmîa evlenmiştir. Büyük bir
davetli kıt'esi ile ülkücü genç­
lerin katıldığı düğün törenino
gazetemiz sahibi İbrahim Metin
ile Neşriyat Müdürümüz
Sadi
BomuncuoğİL! da kakılmışlardır.
Düğün
töreninde
üikücü
gençler, yeni evlilere
Kur'an,
Kılıç ve bayrak hediye etmiş­
lerdir. Gazeteniz DEVLET, ül­
kücü genç evlilere saadet dolu
b'>' emür temenni eöer.
FotoğrGfia
genç
evlilere
Kur'an, Kılıç ve bayrak veren
ülkücü gençleri görüyorsunuz.
İstanbul
ülkü Ocakları mensupları
da Fransa'nın Kıbrıs konusundaki tu­
tumunu protesto maksadıyla 18 Ağustos
1974 günü Fransa'nın İstanbul Başkon­
solosluğunun kapısına siyah bir çelenk
bırakmışlardır. Gençlerin kapıya siyah
çelenk bırakmaları
sırasında
Ülkü
Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Ab­
dullah Kederoğlu bir konuşma yapmış­
tır.
Kederoğlu, konuşmasında şunları söy­
lemiştir :
«Türk milletinin haklı dâvası
olan
Kıbrıs meselesinde, gururumuz ve öğünç kaynağımız şanlı
Türk Silâhlı
Kuvvetlerimizin kazanmış olduğu büyük
başarılardan sonra bazı basit şahsiyet­
li devletler milletimiz aleyhinde kasıt­
lı propoganda
kampanyasını sürdür­
mektedir. Bu kasıtlı propogandalar yü­
rütülürken dost ve müttefikimiz olan
Fransa'nın aleyhimizdeki
tutum
ve
davranışları
dostluk ve ahlâkla asla
bağdaşmamaktadır. Türk gençliği ola­
rak Fransa'nın bu tutumunu Türk mil­
leti adına şiddetle protesto ediyoruz.
Esasen Fransa ile olan dostluğumuz
çok eski tarihlere kadar gitmektedir.
Bu dostluk Kanuni Sultan Süleyman za
manında da açık olarak görülmektedir.
Büjük Türk padişahı Sultan Süleyman
Fransa kralı I. Fransuva'yı Alman im­
paratorluğunun esaretinden bir mek­
tupla kurtaracak kadar dostluk göster­
miştir. Hatta yıllarca Türk Milletini iktisaden sömüren kapitülasyonlar
aynı
devirde Türk devletinin bir lütfü ola­
rak ilk defa Fransa'ya tanınmıştır. Bü­
tün bunlara rağmen Ki alının hürriyetini
kazandırdığımız Fransa, kapısında ek­
meğini yediği efendisine ihanet etmiş
ve I. Dünya Savaşı sonrası Anavatanı­
mızı işgal eden devletler arasında yer
almıştır. Ne var ki büyük Türk milleti
İstiklâl Savaşında,
bu kalleş
dosta
Antep, Maraş ve Adana'da gereken ce­
vabı anladığı dilden anlıyacağı şekilde
vermiştir.
Yine yakın zamanlarda kendi top­
raklarındaki Ermenilere Türk Milletine
karşı düşmanlığı yansıtan bir anıt dik­
tirmeye izin vermesi ve son Kıbrıs olaylarında Yunanistan'ı Türkiye'ye kar­
şı silâhlandırmaya kalkışması Güven­
lik Konseyine Türkiye aleyhinde
bir
karar tasarısı sunması Türk - Frans?z
dostluğuna Fransa tarafından
düşü­
len kara gölgenin diğer açık delilidir.
Tarih göstermiştir ki aşağılık komp­
leksiyle yaşayan şahsiyetsiz milletler
iktisaden güçlü olsalar dahi asla büyük
millet olamamışlardır.
Kaldı ki Güvenlik Konseyindeki sa­
yın delegemizin dediği gibi, Dünya mil­
letlerine ahlâk, sevgi ve adalet öğre­
ten Türk Milletine ahlâk ve büyüklük
dersi verecek millet yeryüzünde mev­
cut değildir. Türk gençliği olarak Fran
sa'nm bu tutumunu tarihe kara bir say­
fa olarak geçiriyor, tekrar şiddetle pro
testo ediyoruz. Ve bütün dünyaya ilân
ediyoruz :
Biz biliriz bizim işlerimizi
İşimiz kimseden sorulmamıştır.»
27 Morl 1974 de fokorıdcki karikatürü çum'ıslım .
Bugünkü durum'j göre Ju
KIBRIS ZAFERİNİN FAYDASI
CHP'lilerin Kıbrıs harekâtını hangi gözle değerlendirdiğini
anlamak için yukardaki karikatürü incelemek yeterlidir. Ka­
rikatürlerin küçüğü 27 Mart 1974 tarihinde çizilmiştir. O za­
man karikürist Bedri, iktidarın nimetlerinden MSP'nin istifade
ettiğini, CHP'nin ise külfetini çektiği iddiasıyla bu karikatürü
çizmişti. Ancak son Kıbrıs harekâtından sonra çizdiği büyük
karikatürde görüldüğü gibi CHP'liler, Kıbrıs harekâtının CHP'yi güçlendirdiği görüşündedirler Zaten CHP'liler için Kıbrıs
harekâtının en büyük faydası da CHP ye puan kazandırması
olmuştur. Olayları bu gözle değerlendirmektedirler.
Onlar
için Kıbrıs gibi milletimizin mukadderatını ilgilendiren bu de­
rece önemli millî bir mesele dahi, CHP'nin işine yaradiğı öl­
çüde sevindiricidir. Okuyucularımızın ;bret nazarlarına sunu­
yoruz.
Savunmasız Türklerin yokedilmesi
ne zamana kadar sürecek ?
Baştarafı 3. de
rın, dünyanın gözünden ırak yerlerde
Türklere karşı neler yaptıkları ve ya­
pabilecekleri
az çok anlaşılmaktadır.
Türkler önünde daima yenilen, her za­
man savaş meydanından kaçan Yu­
nanlının tarihte benzerlerini Balkan ve
Kurtuluş savaşları ile Batı Trakya'da
gördüğümüz vahşiliklerini
şimdi de
Kıbrıs'ta devam ettirmektedirler.
Öte yandan Başbakan Ecevit de ga­
zetecilerin sorularını
cevaplandırırken
TÖRE
Kıbrıs'ta Atlılar köyündeki katliam
hakkında «Çok vahim bir durum» de­
miş ve «Herhalde Türk Milleti Ada'daki zulme, haksızlığa, katliama
daha
fazla tahammül etmeyecektir» demiş­
tir. Ecevit'in bu sözlerini duyanlar bir
kaç gün önce Televizyonda konuşur­
ken «Türk - Yunan kardeşliğini
okul
sıralarından itibaren aşılamalıyız» de
diğini hatırlayınca acı acı düşünmüş­
lerdir.
MİLLİYETÇİ HAREKET'in
Fikir ve Sanat Dergisi
38. SAYI
Bu Sayıda;
Prof. Dr. Orhan TÜRKDOĞAN «Köyde Değişme»
Doç. Dr. Necmettin HACIEMİNOĞLU «Başa Güreşmek İçin»
Doç. Dr. Erol GÜNGÖR «Millî Karakter»
Doç. Dr. Mehmet ERÖZ «Bir Kürt Milliyetinden Bahsedilebilir mi?»
Dr. Tuuccr BAYKARA «Doğu Türklerinin Varlık Davası»
Ahmet CEBECİ «Sosyalizmde İşçi Meselesi»
Tarık BUĞRA «Kolaylaştırma İhaneti»
HALİDE NUSRET ZORLUTUNA
YETİK OZAN
AYHAN TUĞCUGİL
imzalarıyla çıktı.
BAYİLERİNİZDEN İSTEYİNİZ
Yıllık Abone : 60 TL.
P. K. 211 Kızılay - Ankara
KIBRIS OLAYLARI VE POLİTİK GÖSTERGE DEKİ DEĞİŞİKLİKLER = 5
Yunanistan'ın her hakkımıza karşı çıkması
ilhak fikrinden vazgeçmediğini gösteriyordu
Bundan
önce yayınlanan
4 yazıda,
Kıbrıs olayları günü gününe resmi beyan­
larla takip edilmiş ve sonuna kısa bir de­
ğerlendirme eklenmişti. Böylece okuyucula­
rımıza dış politika mekanizmalarının
nasıl
çalıştığı ve Türkiye'nin politik âlemdeki tu­
tumu ve yeri konusunda kısaca bilgi
verilmek istenmişti. Ancak olayların hız­
lı
gelişmesi,
üzerlerinde
durduğumuz
bazı devletlerin Kıbrıs politikalarında bir be­
lirliliğe doğru gitmeleri ve nihayet bugün­
lerdeki gelişmelere yetişmek
zaruretiyle
29 Temmuz'dan ikinci Cenevre görüşmele­
rinin başlama tarihi oian 8 Ağustos tarihine
kadarki resmi tutumları topluca ele alaca­
ğız. Gelecek yazıda bugüne kadar çıkan ya­
zıların genel
bir değerlendirilmesi yapıla­
caktır.
Lefkoşe - Atina : Cenevre
görüşmele­
rinde, Ada'daki Türk kuvvetlerinin çekilme­
si isteğiyle söze başlayan Mavros, daha
sonra yeni kuvvetlerin sevkedilmemesi gö­
rüşünü ileri sürüyor. Ancak bu da kabul
edilmiyor. 30 Temmuz 1974 günü metni aşağıdaki anlaşma imzalanıyor :
1 — Türkiye, Yunanistan ve Büyük Bri­
tanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Kral ıgı D.şişleri Bakanlığ; 25 - 30 temmuz 1974 tarihle­
ri arasında Cenevre'de müzakerelerde bulun­
muşlardır. Bakanlar, 16
ağustos 1960da
Lefkoşa'da imzalanan milletlerarası antlaş­
maları ve BM Güvenlik Konseyinin 353 sa­
yılı kararını dikkate alarak Kıbrıs'taki duru­
mu makul bir süre zarfında yeniden tanzim
edecek ve ayarlayacak tedbirlerin acil o a; ak
devamlı olacak şekilde harekete getirilmesi­
nin önemini kabul etmişlerdir. Bununla bera­
ber Bakanlar, ilk önce bazı âcil tedbirlere ih­
tiyaç olduğunda mutabık kalmışlardır.
2 — Üç Bakan durumu istikrara kavuş
turmak için karşı karşıya bulunan Silâhlı
Kuvvetlerin, Kıbrıs Cumhuriyetinde 30 tem­
muz 1974 günü 22 Cenevre saatinde (Tüıklye saatiyle 24'de) kontrolleri altında bulun­
durdukları bölgeleri genişletmemeleri gerek­
tiğini beyan etmişlerdir. Bakanlar, geyrinizarri olanlar da dahi! bütün kuvvetleri tüm
saldırıdan ve hasmane faaliyetlerden kaçın­
maya davet etmişlerdir.
3 — Üç Dışişleri Bakanı, aşağıdaki ted­
birlerin derhal yürürlüğe konulması sonucu­
na varmışlardır:
a) Yukarıdaki ikinci maddede belirt len
gün ve saatte Türk Silâhlı Kuvvetlerince iş­
gal edilen bölgenin bittiği yerden itibaren
genişliği Türkiye, Yunanistan ve Bi leş k
Krallık temsilcileri tarafından Birleşmiş Mil­
letler Barış Gücü ile bilistşare kararlaştı­
rılacak bir güvenlik bölgesi kurulacakir. Bu
bölgeye, giriş yasağına nezaret edecek o!an
BM Barış Gücü hariç hiçbir kuvvet girmeye­
cektir. Güvenlik belgesi büyüklüğü ve m r l yeti tespit olunana değin iki kuvvet arasın­
daki mevcut bölgeye h;çbir kuvvet gi meme
lidir.
b) Yunan ve Kıbrıs Rum Kuvvetlerince
işgal edilen bütün Kıbrıs Türk bölgeleri d e hal tahliye edilecektir. Bu bölgeler, BM Ba-
SADİ SOMUNCUOĞLU
rış Gücü tarafından korunmaya devam edi­
lecek ve derhal önceki güvenlik tertiplerine
sahip olacaklardır.
Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kontrolü c>şında kalan diğer Türk bölgeleri bir Bi; I eş­
miş Milletler Barış Gücü güvenlik birliji terafından korunmaya devam olunacak ve ev­
velce olduğu gibi kendi polis ve güveni k
kuvvetlerini idame ettireceklerdir
c) Karma köylerdeki güvenl'k ve polis
görevleri BM Barış Gücü tarafından yürütü­
lecektir.
d) Son muhasemat sonucunda tutuk­
lanan askerî personel ve siviller mümkün
olan ve kısa zamanda ya mübadele edilecek­
ler, ya da Milletlerarası Kızılhaç Komitesinin
nezareti altında serbest bırakılacaklardır.
4 — Üç Dışişleri Bakanı, Güvenlik Kon­
seyinin 353 sayılı kararının mümkün oian k sa sürede uygulanması hususunu yeniden
teyit ederek ilgili bütün tarafların kabul ede­
bileceği âdil ve sürekli bir çözüm çerçeve­
sinde ve Kıbrıs Cumhuriyetinde barış, güven­
lik ve karşılıklı itimat tesis edildiği ölçüde
Kıbrıs Cumhuriyetindeki Silâhlı
Kuvveller
sayısı ile silâh mühimmat ve harp malzeme­
sinin uygun zamanlarda ve kademeli seki­
de azaltılmasına müncer olacak tedbirle, in
geliştirilmesinde mutabık kalmışlardır.
5 — Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bag ms z k,
toprak bütünlüğü ve güvenliğinin idame ettirilmesiyle ilgili sorumluluklarını derin sekide
müdrik olarak üç Dışişleri Bakanı, Güveni k
Konseyinin 353 sayılı kararında öngörüldü­
ğü gibi müzakerelerin aşağıdaki hususları
gerçekleştirmek amaciyle mümkün olan en
az gecikme ile devamını karar aş ırm şiardır.
a) Bölgedeki barışın iadesi,
b) Kıbrıs'ta anayasal hükümetin yeni­
den tesisi.
Bu amaçla müzakerelerin
8 ağustos
1974'de Cenevre'de devamı üzerinde anlaş­
mışlardır. Bakanlar, aynı zamanda, Anaya­
saya ilişkin görüşmelere Kıbrıs Türk ve Kıb­
rıs Rum toplumları temsilcilerinin de erken
bir safhada katılmaları üzerinde mutabık
kalmışlardır. Görüşülecek anayasal sorun­
lar arasında 1960 anayasasının cumhur­
başkanı yardımcısına
tanıdığı
görevleri
deruhte etmesi suretiyle anayasal meşruiyete
dönülmesi yer alacaktır. Bakanlar, Kıbrıs
Cumhuriyetinde fiiliyatta Türk ve Rum ol­
mak üzere iki muhtar idarenin mevcut bulun­
duğunu not etmişlerdir. Bu durumdan çıkarılabilecek sonuçlara halel gelmemek üzere
Bakanlar, adı geçen idarelerin mevcut bu­
lunması sonucu doğan sorunları gelecek
toplantılarında gözden geçirmeye mutabık
kalmışlardır.
6 — Üç Dışişleri Bakanı, bu bildirinm
muhtevasının Birleşmiş Milletler Gene! Sek­
reterine gönderilmesi ve kendisini bildiri ışı­
ğında gereken tedbirleri almaya davet hu­
susunda mutabık kalmışlardır. Bakanlar ay­
nı zamanda bu bildirinin hükümleri yerine
getirilirken, Kıbrıs Cumhuriyetindeki bütün
ilgililer tarafından tam işbirliği gösterilmesi
zarureti üzerindeki kanaatlerinde ısrar et­
mişlerdir.»
Klerides anlaşmanın Yunanistan'ın ver­
diği tavizle imzalandığını söylüyor. Mavros,
Federal devlet tezini kabui edebiecekierini,
ancak buna Kıbrıs halkının karar vermesi
nin şart olduğunu ileri sürüyor.
Türkl-nn
ateş - keşi ih'a! ettiklerini, bu ceöeple ikin­
ci Cenevre görüşmelerine ka.ılmayaccklarıni
söyleyen Atina, daha sonra bu kararmtien
vazgeçiyor. Yunanistan Batı Trakya'da Türk­
lerin mahsüiüne ei koyuyor.
Moskova: Cenevıe görüşmelerini Fu;.ya«Hayasızca bir pazarlık» olarak görüyor.
Birleşmiş Milieiler Rus c'elegesi «Türk askeri
son neferine kadar Adadan çeki meüdlr.»
diyor. Kıbrıs'taki Barış Gücü'nun
görevini
daha etkili yapabilmesi için sayısını artır­
mak isteyen Güvenlik Konseyi kararını ve­
to eden Rus delegesi; Demirperde gerisi
memleketler askerinin Barış Gücü'ne sokul­
masına çalışıyor. Makarios'un geri dönmesi­
ni istiyor.
Londra - Vaşhington : Konferans
süre­
since İngiltere Dışişleri Bakanı Callaghcm,
Yunanistan'ı belirli bir şekilde destekliyor.
ABD ise tarafsızlığını
muhafaza
ediyor,
ateş - kes anlaşmasını kendisi için de bir
başarı olarak niteliyor. Daha sonra bir basın
toplantısı düzenleyen Sisco, ikinci Cenev­
re görüşmelerinin çok çetin
geçeceğini
söylüyor ve durumu Arap - İsrail münasebet­
lerine benzetiyor. Doğu Akdeniz'in güvenli­
ği ve Nato yönünden Kıbrıs, Türkiye ve Yu­
nanistan'ın çok büyük önem taşıdığını ilâ­
ve ediyor. Londra ve ABD eski beyanların
dışında yeni resmi bir beyan vermiyor.
Avrupa Konseyi Türkiye'yi
temsilen
Turhan Feylzioğlu'nun katıldığı toplantısın­
da aldığı kararda Yunanistan'ı kınıyor, Tür­
kiye'nin haklılığını tescil ediyor.
Ankara: Yunanistan'ın bütün karşı çık­
malarına rağmen kendi istediğine yakın bir
anlaşmayı imzalamaya muvaffak oluyor. Ada'
daki Türk kuvvetlerinin geri çekilmeyeceği,
hatta ihtiyaca göre takviye edileceği açık­
lanıyor. Genel Kurmay
Başkanı
Sançar
«Türk birliklerinin Kıbrıs'taki görevi bitmedi)
diyor. Hükümet içinde beliren görüş ayrılığı
artıyor. Ecevit, Federatif sistemi savunur­
ken, Erbakan «Federatif sistem eski şartla­
ra uygun çareydi, şimdi çözüm yolu ancak
taksim olabilir» görüşünü ileri sürüyor.
Netice: Yunanistan Türkiye'nin istediği
her hakka karşı çıkmak ve bir çözüm tarzı
göstermemekle, Ada'da Türklerin bir huku­
kunun olmadığını ve bunun tabii
neticesi
olarak Kıbrıs'ın tamamen Yunanistan'a il­
hakı zihniyetini ortaya koymaktadır. Ancak,
Türkiye'nin, isteklerim askeri kuvvete da­
yaması Karşısında çaresiz kalmış ve ateş kes anlaşmasını imzaiamıştır. Yunanistan'­
da kurulan sivil hükümetin zaman kazanmak
istediği anlaşılmaktadır. Karamanlis hükü­
metinin politikası hakkında çeşuii devletle­
rin nasıl bir tutum takip edecekleri
belli
olmamakla beraber, dünya basını incelen­
diğinde görülmektedir ki, Yunanistan hızlı
ve tesirli bir diplomatik çalışmaya girmiştir.
Bunun en açıl: tesirleri çeşitli memleketlerin
basınında yayınlanan yazılarda görülmek­
tedir. Türkiye başlangıçta oldukça müsait
bir kamu oyu kazanmışken,
Karamarılis'in
iktidara geçmesinden bu yana hissedilir şe­
kilde propaganda dengesi aleyhimize dön­
meye başlamıştır.
(Devam edecek)
Download