kuşçulu kazım han

advertisement
www.durna.se
BATI AZERBAYCAN’IN1 DİRENİŞ SİMGESİ
KUŞÇULU KAZIM HAN
Olcay NEBİOGLU
18. yy sonları ve 19.yy başlangıcı Azerbaycan tarihinin en karanlık safhalarından olmuştur.
Bin iki yüz yıllık bir iktidar ve egemenlik döneminin sonuna yaklaşan Azerbaycan
Türklerinin milli iktidarını kaybetme süreci oldukça acı ve ağrılı olmuştur. O acı ve ağrılar
her ne kadar, o dönemde daha milli benliğini kavramamış Azerbaycan Milleti’nin gelecek
kuşaklarına yeniden toparlanmaya ve milli egemenliği geri almaya motivasyon oluşturacak
olsa da Azerbaycan’ın milli varlığına ciddi darbeler vurmuştur.
İran2–Rus savaşları sonucu Azerbaycan ikiye bölünmüş, Azerbaycan’ın kuzey kısmı Rus
işgalinde kalmış ve neticede Rus-Ermeni birliğinin asimilasyon ve hatta yok etme
politikasına maruz kalmıştır. Kacar Türk devleti egemenliğinde olan Güney Azerbaycan
Meşrutiyet Devrimi ve Ş.M. Hiyabani hareketi gibi halk hareketlerine karşın milli benliğin
tam olarak oluşmadığından dolayı defalarca Rus, Ermeni, Kürt ve merkez kuvvetlerinin
1
2
Batı Azerbaycan, Urmiye Gölü’nün batı, kuzey batı, güney batı ve güneyindeki Azerbaycan
arazisine denmektedir. Bugün İran olarak adlanan ülkenin 28 ilinden biri olan bu bölge il olarak da
bu adı taşımaktadır.
O günkü İran’ı “Kacar Türk Devleti’nin Hâkimiyetindeki İran Korunmuş Memleketleri” şeklinde
tanımlamak, tarihi gerçeklere daha uygun olacaktır.
1
baskınına maruz kalmıştır. Söz konusu olayların en feci örnekleri 1.Dünya Savaşı (1914–
1918) esnasında ve sonrası Batı Azerbaycan bölgesinde yaşanmıştır.
Batı Azerbaycan ve özellikle onun merkezi olan Urmiye (Urmu) kenti ve etraf köyleri, her
zaman nüfusun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bir bölge olmasına rağmen çeşitli bir
etnik yapıya sahip olmuştur. Özellikle Hıristiyanlar (Asurî-Ermeni) bölgenin en önemli etnik
azınlıklarından olmuşlardır. Dönemin kaynaklarına göre Urmiye’nin birkaç mahallesi
Hıristiyan Mahallesi olmuş, etraf köylerin ise bir kısmı Hıristiyan köyü olmuştur.
Bölgenin bu özelliği Hıristiyan güçlerin ciddi şekilde dikkatini çekmiş, onları sürekli bölgede
misyonerler bulundurmaya sevk etmiştir. Bu misyonerler görünürde mezhebi ve Hayriye
işlerle meşgul olsalar da olayların gelişimi onların sadece kendi devletlerinin ajanları
olduğunu kanıtlamıştır.
Bu Hıristiyan unsurların yanı sıra G.Azerbaycan ile Türkiye’nin sınırını oluşturan dağlarda
barınan Kürt aşiretleri de bölgenin en önemli azınlıklarından olmuşlardır.
1909 yılından itibaren Güney Azerbaycan’ı kendi işgalinde tutan Rus ordusu Batı
Azerbaycan’da Hıristiyanlaştırma Prosesini ciddi şekilde yürütmeye başlamıştır. Osmanlı
topraklarında devlet kurmaya çalışan Ermeni azınlığı, Osmanlı ordusunca bozguna
uğratıldıktan sonra kaçmak zorunda kalan Van Ermenileri (Cilolar) Batı Azerbaycan’a akın
etmişlerdir. Sayıları on binleri bulan bu akıncıların gelişi Rus ve diğer Hıristiyan güçlerine
bölgedeki planlarını daha kolay yürütebilmeleri için bir hayli yarar sağlamıştır. Dünya Savaşı
yılları sırasında defalarca Osmanlı ve Rus orduları arasında el değiştirilen Batı
Azerbaycan’da zaman zaman hem Türkler ve hem Ermeniler ciddi zararlar görmüşler. 1917
yılı Rusya devrimi sonucu Rus ordusunun bölgeyi boşaltmak zorunda kaldığı zaman Fransa
ve İngiltere devletleri bölgeyi kolay kolay Osmanlı’ya kaptırmamak için devreye
girmişlerdir. Onlar Osmanlı güçlerinin İran’da ilerlemesini önlemek ve hatta mümkün olduğu
takdirde bölgede bir Hıristiyan devleti kurmak için Ermenileri teşkilatlandırmaya başladılar.
72 Fransız ve 800 Rus subayı dâhil olmak üzere 20 bin kişilik bir ordu oluşturuldu3. Bu
kuvvet iki piyade, bir süvari ve bir topçu alaydan teşkil oluyor, topçu alayın 25 adet topu
bulunmakta idi4. Diğer yandan da özellikle Urmiye ve Salmas’ta Ruslar şehirleri boşaltmadan
Müslüman ahali’nin elinde bulunan silahların hepsini toplanmıştır.
Ermeni kuvvetleri Batı Azerbaycan’da Ermeni devleti kurma çabaları doğrultusunda 1918
yılının kışında Urmiye ve Salmas kentlerinde toplu kıyıma el vurmuş, bölgede neredeyse
harabeye çevirmedikleri Türk köyü bırakmamışlardı. Bu genel katliamlarda Batı
Azerbaycan’da 130.000 kişinin katledildiği tahmin edilmektedir. Ermenilerin cinayetleri
Osmanlı ordusunun bölgeye girmesi ile son bulmuş Ermeni kuvvetleri Osmanlı ordusu
tarafından dağıtılmıştır.
Ermenilerle aynı zamanda, Kacar Türk Devletinin güçsüzlüğü ve bölgedeki istikrarsızlıktan
yararlanarak Kürt Şıkak aşiretinin reisi İsmail Simko (Simitko) kendisine bir silahlı kuvvet
oluşturarak git gide gücünü arttırmıştır. I.Dünya savaşında Türk-Alman birliğinin
yenilmesinden sonra bölgeyi boşaltmak zorunda kalan Türk ordusunun yerini doldurması
gereken Kacar Devleti kuvvetleri bu işten aciz kalınca meydanı boş bulan Kürt Simitko
3
4
Tarihe Hecdeh Saleye Azerbaycan -Azerbaycan’ın On Sekiz Yıllık Tarihi- KESREVİ Ahmet,
Seday-e Moaser yayınları, 2000 Tahran, s.375.
Urmiye der Maharebeye Alemsuz –Dünyayı yakan savaşta Urmiye– TEVFİK Rahmetullah,
Şiraze Yayın ve Araştırma Merkezi, 2004 Tahran, s.168.
2
Urmiye, Salmas, Soğuk Bulak ve Hoy’un çevre köylerini ele geçirerek 1922 yılında devlet
güçleri tarafından yenilinceye kadar yerli Türk halkına akla sığmaz zulümler etmiştir.
1922 yılından itibaren bölgede kontrolün Tahran yönetiminin eline geçmesiyle güvenlik
sağlanmıştır.
Bu olaylar sırasında tamamı ile Tahran yönetimine (Kacar Türk devletine) güvenerek veya
Güney Azerbaycan’ın merkezi olan Tebriz’de cereyan eden gelişmelere göz dikerek bu iki
güç merkezinden bağımsız herhangi bir organizasyona gerek duymamasından dolayı bölge
halkı çok büyük kayıplara uğramıştır. Bağlı olduğu güç odaklarının istikrarsızlığa düştüğü
sırada yabancı güçlerin baskınına maruz kalan Batı Azerbaycan halkı ipin ucunu elinden
kaçırarak aciz duruma düşmüştür. Yalnız bütün bunlara karşın “Her zaman sıfırdan
başlamasını bilen” Türk Milleti’nin bir parçası olarak Batı Azerbaycan halkı baskıncı Ermeni
ve Kürtlerin karşısında büyük direniş ve kahramanlık örnekleri de yaratabilmiştir. Hoy
halkının ünlü Ermeni komutanı Andranik’in 12000 kişilik ordusu karşısında tarihi direnişi5,
Urmiye’nin Kahramanlı ve Asker Abad kale-köylerinde Ermeni kuvvetlerine karşı gösterilen
büyük direnişler6, Salmas’ın Şekeryazı ve Lekistan bölgelerinde Ermeni ve Kürtlere karşı
verilen saygı ile anılmaya değer mücadeleler ve niceleri o cümledendir.
Bu yazıda o dönemin en organize ve etkili direniş hareketlerinden biri olan ve bölge halkının
belleğinde bir efsaneye dönüşen, yalnız halkın olumlu münasebeti ve o dönemde yazılan tüm
kitaplarda iyilik ve takdirle anılmasına karşın günümüzde şovenist Fars tarihçilerin saldırısına
uğrayan Kuşçulu Kazım Han’ın hayatına ışık tutmak niyetindeyiz. Umarız bu çalışma milli
kahramanlarını küçümseyip, unutturarak Azerbaycan Türklerinin kahramanlık ruhunu
öldürmeye çalışan Fars şovenizminin çabalarını etkisiz hale getirmek için küçük bile olsa
ileriye doğru bir adım olur.
Kazım Han’ın doğum yeri ve Enzel bölgesini merkezin olan Kuşçu kasabası Urmiye’nin 54
kilometre kuzeyinde ve Urmiye Gölü sahilinden bir kaç kilometre uzaklıkta yer almıştır. 39
köyü bulunan Enzel bölgesi kuzeyden Salmas’ın Han Tahtı bölgesi, güneyden Urmiye’nin
Nazlı Çayı bölgesi, doğudan Urmiye Gölü ve batıdan Türkiye serhatlar ile sınırlanır. Dağlık
bir iklime sahip olan Enzel özellikle Batı Azerbaycan’ın kuzeyi ile güneyi arasında tek geçit
olan Kuşçu Gediği’nin varlığıyla stratejik bir önem kazanmıştır.
Kazım Han’ın siperi “Kırklar Kalesi” Enzel köylerinden biri olup Urmiye Gölü’nün sahilinde
yer alan “Göverçin Gala” (Güvercin kale) köyünün tam karşısında küçük bir ada olarak
suyun içinden dışarı çıkan 200 metre yüksekliğinde bir kayanın üzerinde yapılmıştır. Suyun
üzerinden kaleye çıkmak sadece daracık bir çığırdan mümkündür ve kalenin başka giriş yolu
yoktur. Bunun için kaleye Yekder (tek kapılı) kale de demişler. Kale bugün Kazım Han’ın
anısına daha çok “Kazım Daşı” (Kazım Taşı) adı ile bilinmektedir. Kalenin yapılış tarihi
bilinmemekle beraber tarihi kaynaklardan kale hakkında ilginç bilgiler alınmaktadır7. Kale
milli serkerde Babek’in Araplara karşı verdiği mücadele sırasında önemli karargâhlardan
olmuş, İlhanlı Hülagü Han döneminde ise devlet hazinesinin saklandığı yer olmuştur.
5
6
7
Getleame Mosaelmanan der do Suye Eres –Aras’ın İki Tarafında Müslümanların Katliamı–
SERDARİ NİA Samet, Ahter Yayınevi, Tebriz 2004, s.90.
Bkz: Tarihçeye Urumiye –Urumiye Tarihi– TEVFİK Rahmetullah, Şiraze Yayın ve Araştırma
Merkezi, Tahran 2004, s.33.
Bkz: Tarihe Rezaiyye –Rizaiyye (Urumiye) Tarihi–, TEMEDDUN Muhammet, Temeddun
Yayıncılık, Urumiye 1971, s. 20–25.
3
Kazım Han’ın kendi yaşamı ve mücadelesi hakkında geniş bilgi yoktur. O dönemin
tarihçilerinin neredeyse hepsi Kazım Han’ı iyilikle anmakla beraber maalesef onun hakkında
fazla bilgi vermemekteler. Bizce bu durum, dönemin koşullarından dolayı tüm bağlantıların
kesildiği ve yeni iktidara gelen Fars milliyetçisi Rıza Han’ın herkesi susturduğu nedeni ile
meydana gelmiştir.
Kazım Han 1867 yılında Kuşçu kasabasında doğmuştur. Çocukluğunda sıradan bir köy hayatı
yaşayan Kazım Han yirmili yaşlarına geldiğinde kahvehanecilik işi ile meşgul olmuştur.
Onun gençlik yılları Kaçar Türk devletinin yıkılış sürecinin son dönemlerine denk gelmiş ve
tüm ülke istikrarsızlık ve kargaşa içinde olmuştur. Özellikle Kuşçu kasabası stratejik bir
konuma sahip olan Kuşçu Gediği’nin tam yanında yer aldığı için zaman zaman baskınlara ve
yağmalara maruz kalmakta idi. Bu saldırılar genelde sürekli bölgeye girip çıkan Ruslar veya
Kürt aşiretleri tarafından yapılırdı. Bu nedenle kasabada ve etraf köylerde cesaret ve
korkmazlıkla bilinen genç Kazım gençleri başına toplayarak küçük bir silahlı kuvvet
meydana getirmiştir.
Kazım Han ve mücahitlerinin ilk silahlı çatışması 1909 yılında Ruslarla olmuştur. Bu olayda
tüm Güney Azerbaycan’ı işgal eden Ruslar halkın elindeki silahları toplamak istedikleri
zaman Kuşçu halkı direnerek silahlarını teslim etmekten imtina etmiştir. Ruslar da bu direnişi
kırmak amacıyla kasabayı topa tutmuşlar. Kasaba halkı direnmeyi bırakmışsa da Kazım Han
ve mücahitleri yene de silahlarını teslim etmemiş Ruslarla çatışmaya girdikten sonra dağlara
çekilmişler8. Bu çatışmadan sonra Kırklar Kalesi’ne yerleşen Kazım Han şehit düştüğü güne
kadar vatan ve milletini korumayı kendisine görev edinmiş ve yaşadığı son ana kadar da bu
görevini mertçe yerine getirerek milli düşmanlara ve vatan hainlerine hassas zamanlarda
ölümcül darbeler indirmiştir.
1917 yılında Rus ordusu Güney Azerbaycan’dan geri çekildikten sonra geride bıraktığı
organize Ermeni katliam makinesi bölgede direniş odaklarını teker teker kırarak yerli Türk
halkı aleyhinde soykırım yapmaya başlamıştır. Onlar Urmiye kentinin direnişini kırdıktan
sonra en büyük direniş noktalarından biri olan ve gönderilen birliklerin bütün çabalarına
rağmen bir türlü yenilmeyen Asker Abad kale-köyüne yönelmişler. Birkaç köy ahalisinin
içerisine toplanarak savunduğu köy ancak topçu alayı vasıtasıyla kale kapısının
yıkılmasından sonra yenilmiştir. Ermeniler köye girdikten sonra köyde tam bir katliam
yaşatmışlar. Köydeki binlerce kişiden ancak üç kişi yaralı kurtulmuştur.
Asker Abad faciasından sonra Ermeni ordusu Rus ve Fransız yöneticilerinin gösterisi ile
zaman kaybetmeden diğer önemli direniş noktaları olan Kuşçu ve İsmail Simitko’nun köyü
Çehrig’e yönelmişler. O sıralarda Kazım Han; Guşçu (Kuşçu), Barı, Göverçin Gala,
Merengeli, Garabağ, Megatil, Boydaş ve Galgaçı9 köylerinin cesur gençlerini bir araya
getirerek 300 atlı mücahitten oluşan bir gerilla savaş birliği oluşturmuştur. Kazım Han sürekli
Kuşçu Gediği’nde pusular kurarak Ermeni kuvvetlerine ciddi zararlar veriyor ve hatta zaman
zaman Urmiye ile Salmas Ermenilerinin bağlantısını kesiyordu. Ermeni kuvvetlerinin tam
güçle Kuşçu ve etraf köylerine saldırması büyük bir faciaya dönüşse de Kazım Han’ın
direnişi ve yüksek yöneticilik yeteneğinin sonucunda bir genel katliama dönüşmesi önlenmiş,
ahalinin yarısı kadarı Kırklar Kalesi’ne nakledilerek katliamdan kurtulmuştur.
8
9
Kazem Han-e Guşçi Serdar-e Mogavemete Azerbaycan –Kuşçulu Kazım Han Azerbaycan’ın
Direniş Serkerdesi- GULAMİ GUŞÇİ Gulam Riza, Nevide Azerbaycan Haftalık Gazetesi, 2001
Urmiye, Sayı 148.
Aynı kaynak, sayı 148.
4
Bu olaydan sonra Kuşçu ve etraf köylerin ahalisi tam altı yıl yani Ermeni ve Kürt isyanlarının
sonuna kadar Kırklar kalesinde kalmış, baskıncı güçler bir türlü kaleyi yenememişler. Altı yıl
boyunca Kazım Han, kale ve ahalisini korumakla yetinmeyip gerilla operasyonları
düzenleyerek baskıncı güçlere olağanüstü bir önem arz eden Kuşçu Gediği’ni sürekli
düşmanlara güvensiz halde tutmuştur. O aynı zamanda bu yıllarda dış dünya ile tam
anlamıyla ilişkisi kesilen Urmiye halkının suyolu vasıtasıyla Tebriz ile Kopuk kopuk da olsa
ilişkisini kurabilmiştir. Urmiye’den kaçan ve kendisini Kazım Han’ın mevzisine ulaştırabilen
herkes Kazım Han tarafından büyük saygı görüyor, çok az bir ücret karşılığında ve eğer
parası yoksa ücretsiz olarak gölün diğer tarafına geçiriliyordu. O günkü olaylara bizzat
tanıklık yapan ve hatıra kitapları bugün kıymetli tarihi kaynaklar olan Rahmetullah Tevfik ve
Muhammet Temeddun Kazım Han’ın kaleye sığınarak kalede kalmak veya suyun diğer
tarafına geçmek isteyen insanlara gösterdiği misafirperverlik ve yaptığı yardımlar hakkında
nice hikâyeler anlatmaktalar.
Kazım Han, Kırklar kalesinde mevzi aldığı altı yıl süresince dış dünyadan çok az destek
almasına rağmen kendi yüksek yöneticilik kabiliyeti sayesinde kaledeki halkın tüm
ihtiyaçlarını gayet iyi bir şekilde gidermiştir. 25–30 kişilik kayıklar yapılarak gölün diğer
tarafı ile düzenli biçimde irtibat kurulmuştur. Anadolu Türklerinden olan ve askeri işlerden
iyi anlayan Muhammet Efendi isimli birisinin yardımıyla kalede silah ve fişek yapılmış10, su
pompası ve top yapma girişimlerinde bulunulmuştur11. Altı yıl boyunca bölgede birçok insan
kıtlık ve savaş koşulları sonucu açlık ve hastalıktan ölürken ve baskıncı güçlerin kaleye
uyguladığı ambargoya rağmen kalede tek bir kişi bile açlıktan ve hastalıktan ölmemiştir.
Ahaliye karşı son derece insaflı ve adaletli davranan Kazım Han bazen kalenin içinde
emniyet ve güven ortamını sağlamak için sert davranmak zorunda kalmıştır. Bir seferinde bir
kadını rahatsız eden bir silahlı adamını kaleden suya attırmıştır.
Üstün bir askeri yeteneğe sahip olan Kazım Han deneyimli bir asker olan Osmanlı
Muhammet Efendi’yi de yanına alarak silahlı adamlarını etkili bir savaş birliği haline
getirmiştir. O birliğini bölüklere ayırarak her bölüğe tecrübeli bir komutan atamıştır. Bu
komutanlardan Ejder Bey, Can Ali, Dadaş Bey ve Hacı Allahverdi Kamberi’nin adları kayda
alınmıştır. Kazım Han aynı zamanda Lekistanlı Yusuf Han ve Karabağlı Hacı Nazım gibi
nüfuzlu ve askeri güce sahip bulunan şahsiyetlerle ilişkide olmuş sürekli onlarla fikir ve bilgi
alışverişinde bulunmuştur. Karadağlı Emir Erşed’in atlıları ile birlikte Batı Azerbaycan’a
gelişinde de Kazım Han’ın büyük rolü olduğu bilinmektedir.
10
11
Aynı kaynak, sayı 148.
Aynı kaynak, sayı 147.
5
Hakiki bir Türk evladı olan Kazım Han selefleri Kör Oğlu ve Koçak Nebi misali kadim Türk
gelenekleri gereği sazını da silahı gibi kutsal bilip asla kendisinden ayırmamıştır. Kazım Han
iyi saz çalar, güzel sesle mani söylermiş ve böylece savaşçılarının mertlik ve yiğitlik ruhunu
gıdalandırırmış. O adamlarının manevi ruhiyatını yüksek tutmak için din adamlarına büyük
saygı gösterir, özellikle kendi danışmanı olan din adamı Molla İsmail Sipehr’in ruhani
vaazlarından zaman zaman yararlanırmış.
1922 yılında İngilizlerin eli ile savaş bakanlığına atanan ve daha sonra yavaş yavaş devletin
zirvesini ele geçirmeye çalışan Pehlevi Rıza Han ülkenin diğer yerlerindeki ayaklanmaları
bastırdıktan sonra, İsmail Simko’nun başını çektiği Kürt ayaklanmasını bastırmak üzere Batı
Azerbaycan’a büyük bir kuvvet gönderdi. İsyancı Kürtler devlet güçleri karşısında fazla
dayanamayıp kısa zaman içinde dağıtıldılar. Bu savaşta General Abulhasan Han’ın
komutasındaki büyük bir birlik gemilerle Kırklar kalesi’ne çıkarılıp oradan Kazım Han’ın
yardım ve gösterişi ile Kürtlerin en önemli mevzilerinden olan Zimdeşt kalesine saldırıya
geçmişler. Özellikle bu saldırıdan sonra Kazım Han’ın kuvvetleri bölgenin tüm Türk
köylerini Kürt militanlarından temizlemiştir12.
Kazım Han ilk başta her ne kadar Rıza Han’ın gönderdiği güçlerle iş birliği yapsa da, Rıza
Han’ı değil Kacar Türk Devletini tanımıştır. O Rıza Han’ın padişaha karşı haince
davranışlarını sezdiği için silahını bırakmaktan imtina edip tekrar Kırklar kalesinde mevzi
almıştır. Sanki o gün Kazım Han, Rıza Han’ın bir milli kahraman değil de İngilizlerin
gösterişi ile kendi velinimeti olan Kacar Türk Devletine ihanet edecek olan bir ekmeksiz
olduğunu ve daha sonralar Azerbaycan Türklerine yapmadık kötülük bırakmayacağını
anlamıştı. Bunun için de kendisinden kaleyi boşaltmasını isteyen merkez güçlerine “Hayır”
cevabı vererek Rıza Han’ın değil Kacar Şahı, Ahmet Şah’ın emriyle kaleyi boşaltacağını
söylemiştir. Bu iş için de Ahmet Şah’tan yazılı bir mektup istediğini bildirmiştir13.
Merkez güçleri Kazım Han’ın bu isteğini olumsuz karşılamış ve böylece Albay Kelbali Han
komutasındaki birlik ile Kazım Han arasında çatışma çıkmıştır, ancak devlet güçleri bile
Kazım Han’ı yenmekten aciz kalmıştır. İlk çatışma başladıktan altı ay sonra Kazım Han
kendisi yapmakta olduğu bir el bombasının patlaması sonucu şehit düşmüş ve böylece
Azerbaycan’ın abide kahramanlarına bir diğeri eklenmiştir. Kazım Han’ın adamları kendisi
şehit düştükten sonra direnmeyi bırakıp kaleden inmişler.
O büyük serkerdenin cenazesi bugün artık kendi şeref ve anısına Kazım Taşı adı ile bilinen
kalesine defnedilmiş daha sonralar mezarı yakınları tarafından Güvercin Kale köyüne
nakledilmiştir.
Kabri nurla dolu, yolu devamlı olsun.
12
13
Tarihçe Urmiye (6. dipnot), s.157.
Kazım Han Azerbaycan’ın unutulmaz Kahramanı, Nevide Azerbaycan Haftalık Gazetesi, 2000
Urumiye, Sayı 101.
6
Download