Tek Numaralı Öğrenciler 20.11.2013 Devlet K

advertisement
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
ANAYASA HUKUKU
PRATİK ÇALIŞMA – Tek Numaralı Öğrenciler
20.11.2013
Devlet Kavramı
I. Aşağıdaki ilgili anayasa maddeleri ve anayasa mahkemesi kararı çerçevesinde devletin egemenlik
unsurunun niteliğini tartışınız.
T.C. Anayasası Madde 6. Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın
koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir
kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz.
Fransa Anayasası Madde 88-1. Devlet, bazı yetkilerini ortak kullanmak üzere, yaptıkları anlaşma
gereğince, serbestçe katılan devletlerce oluşturulan Avrupa Birliğine ve Avrupa Topluluklarına katılır.
Federal Almanya Anayasası Madde 23. Birleşmiş bir Avrupa’nın gerçekleşmesi için Federal Almanya
Cumhuriyeti, demokratik hukuk devleti ilkeleri, sosyal ve federatif esaslara ve yetki ikamesi ilkesine bağlı
olan ve bu Anayasaya benzer bir şekilde temel hakların korunmasını sağlayan Avrupa Birliğinin
gelişmesinde katkıda bulunur. Federasyon bunun için, Federal Konseyce onaylanan bir yasayla
egemenlik haklarını devredebilir. Avrupa Birliğinin kurulması ve onun anlaşma esasları ve benzer
kurallar bu Anayasayı değiştirecek veya Anayasaya ilâve getirecek nitelikte ise, Anayasanın 79’uncu
maddesinin iki ve üçüncü fıkraları uygulanır.
İtalya Anayasası Madde 11. İtalya başka halkların özgürlüklerine karşı bir saldırı aracı olarak ve
uluslararası anlaşmazlıkları çözme aracı olarak savaşı reddeder; uluslararasında barış ve adaleti koruyacak
bir düzen için gerekli olan egemenliğin sınırlandırılmasını kabul eder. İtalya böyle amaçları
gerçekleştirmeye çalışan uluslararası kuruluşları teşvik eder.
Hollanda Anayasası Madde 92. 91’inci maddenin üçüncü fıkra hükümleri saklı kalmak üzere, yasama,
yürütme ve yargı yetkisi gerektiğinde antlaşmalarla uluslararası örgütlere devredilebilir.
Portekiz Anayasası Madde 7/6. Portekiz, karşılıklılık ilkesine tabi ve hukukun üstünlüğüne ve katmanlı
yetki ilkesine dayalı demokratik bir Devletin temel haklara saygı göstermesi ve özgür, güvenli ve adil bir
alanın ekonomik, sosyal ve bölgesel olarak uyumunu ve ortak dış, güvenlik ve savunma politikasının
tanımı ve uygulamasını sağlamak amacıyla, Avrupa Birliğini inşa etmek ve derinleştirmek için gerekli
yetkilerin ortak, işbirliği içinde veya Birliğin kurumlarınca kullanılması için anlaşmalara girebilir.
Danimarka Anayasası Madde 20. Bu Anayasa’da belirtilen yetkiler, yasal düzenleme ile belirli
ölçüde, ülkeler arası karşılıklı antlaşmalara göre kurulmuş organlara devredilebilir. Bu organlar,
ülkeler arası hukuk düzeni ve işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan organlardır.
İrlanda Anayasası Madde 29/10. Anayasanın hiçbir hükmü, Avrupa Birliği veya Toplulukların üyelik
yükümlülüklerinin gerekli kıldığı, Devlet tarafından çıkarılan kanunları, yapılan fiilleri veya alınan
önlemleri geçersiz kılmaz veya Avrupa Birliği veya Toplulukları veya ilgili kurumları veya Toplulukları
kuran Antlaşmaların hükümlerine göre yetkili organların çıkardığı kanunların, yaptıkları fiillerin veya
aldıkları önlemlerin Devlette kanun gücüne sahip olmasını engellemez.
“Üzerinde durulması gereken diğer bir husus da bölünmez bütünlük ilkesinin, egemenlik kavramı ile yakın
ilişkisidir. Türkiye Cumhuriyeti tekil devlet esaslarına göre kurulmuş, bütünlüğe dayanan devlettir. Bir
devletin içte ve dışta özgür davranma yetkisi olan "Egemenlik" başlıklı Anayasa'nın 6. maddesinde
"Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.” (E.1992/1, K.1993/1, K.T.14/7/1993)
Cevap:
Egemenlik kavramı ilk defa 16. Yüzyılda Jean Bodin tarafından ele alınmış ve onun mutlak, sınırsız,
bölünmez ve devredilemez nitelikte olduğu vurgulanmıştır. Klasik egemenlik anlayışı (mutlak, bölünmez,
devredilemez) ortaçağ Avrupası’nda kralların dışarıda Papalık ve İmparatorluğun baskısıyla ve içeride de
feodal beylerle yaptığı mücadelenin sonucunda ve bu kuruluşlar karşısında kesin üstünlüğünü ifade etmeyi
amaçlamıştır. Bu tanıma göre egemenlik, ülke üzerinde yaşayan vatandaşlar üzerinde, hiçbir şekilde
sınırlanamayan, mutlak ve sürekli bir güçtür. Dolayısıyla klasik anlamda egemenlik, en üstün yönetme
hakkı ve doğası gereği devredilemez niteliktedir. Devlet hem içte en üstün güç, hem de dışta diğer
egemenlerle eşit konumda bağımsız güçtür. Bu anlayışın kabul görmesi o dönemde monarşilerin
güçlenmesine neden olmuştur.
Sınırlanamaz, devredilemez, sürekli ve mutlak olan klasik egemenlik anlayışının karşısında 17. ve 18.
Yüzyıllarda John Locke, Rousseau gibi düşünürlerin ileri sürdüğü düşünceye göre gerçek anlamda
egemenlik devleti oluşturan insan unsuruna aittir ve devlet insanların bir araya gelerek egemenlik
yetkilerinden bir kısmını ortak iradeye devretmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Bu düşünce egemenliğin
meşruiyetini dinden alarak ulusa vermiştir. Böylece ulus devletler kurulmaya başlamış ve tek bir kişiye ait
olan egemenlik ulus karşısında sınırlanmıştır. Bu düşünceye göre en üstün yönetme gücü olarak egemenlik
vatandaşların haklarıyla sınırlıdır.
Son yüzyılda özellikle II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkilerin gelişmesi ve ekonomik anlaşmaların
gittikçe siyasal birliklere dönüşmesi sonucunda egemenlik kavramı bir kez daha sorgulanmıştır. Bunun
yanı sıra küreselleşme olgusu da artık devletlerin uluslararası dengelerden izole şekilde politika üretmesini
de olanaksız kılmıştır. Bu konuda özellikle 1949 yılında demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü
yerleşik kılmak amacıyla kurulan Avrupa Konseyi ve 1957 yılında Ekonomik Topluluk olarak kurulan ve
1992 yılındaki Maastricht Anlaşmasıyla bir devletler birliği olan Avrupa Birliği önemli bir örnek teşkil
etmektedir. Bu kuruluşlara taraf devletler Konsey’in yargı organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
ve AB’nin yargı organı olan AB Adalet Divanı’nın yargı yetkisini ulus üstü olarak kabul etmektedirler. AB
üyesi ülkelerin yukarıdaki anayasalarından alınan örneklerde görüldüğü gibi üye ülkeler anayasalarında,
zımnen veya açıkça, egemenlik yetkilerinin ulus üstü organlara devredilebileceğini düzenlemişlerdir. Bu
yetki devri, ulusal egemenlik anlayışından tam anlamıyla bir vazgeçiş değil, egemenlik yetkilerinin insan
haklarını koruyan evrensel ölçütlerle sınırlandırılmasıdır.
İnsan haklarına uluslararası anlaşmalarla ve kurumlarla koruma sağlanması ve taraf devletlere
sözleşmeleri ihlal ettiklerinde yaptırım uygulanması klasik egemenlik anlayışının günümüzde bir anlamı
kalmadığını göstermektedir. Egemenlik artık siyasal bir topluluktaki üstün otorite anlamına gelmektedir.
Egemenliğin günümüzdeki anlamı sınırsız yetki ve denetim yetkisinden çok, insan hakları, hukuk önünde
eşitlik, hak ve ödevlerden eşit şekilde yararlanma gibi değerler karşısında sınırlanan bir unsur olarak
dikkat çekmektedir.
II. Sizce Türkiye’nin AB üyeliği söz konusu olduğunda ilgili anayasa hükmünde bir değişiklik
yapmak gerekli midir? Yapılacak herhangi bir değişiklik Türkiye’nin tekil (üniter) yapısına aykırılık
oluşturur mu? Yukarıdaki anayasa mahkemesi kararını da dikkate alarak tartışınız.
Cevap:
Anayasa Mahkemesi bölünmez bütünlük ilkesini üniter devletle bağdaştırarak yorumlamaktadır. Buradan
federal devletlerin ya da bölgesel özerklik anlayışına göre yapılanan devletlerin bölünmez bütünlük ilkesini
benimsemediğini ve bölünmeye yatkın devletler olduğu anlayışı çıkmaktadır. Ancak bir ülkenin
bölünmezliği üniter yapıyla sağlanabileceği gibi federal ve bölgesel devlet modelleriyle de sağlanabilir. Bu
devlet modellerinin ülkeler tarafından benimsenmesi, tamamen o ülkenin tarihsel geçmişi, kültürel yapısı
ve/veya sosyolojik altyapısı ile ilgilidir. Bu bakımdan bölünmez bütünlüğün sadece üniter devletle
sağlanacağı varsayımı tutarlı değildir. Bunun yanında Türkiye’nin AB üyeliği söz konusu olduğunda
Anayasanın 6. Maddesinde değişiklik yapılması gerektiği doktrindeki yaygın görüştür. Çünkü bu durumda
egemenlik yetkilerinin bazılarının ulus-üstü bir kuruma devredilmesi söz konusu olacaktır. Yukarıda verilen
AB üyesi ülkelerin anayasalarında görüldüğü gibi, üye ülkeler buna benzer düzenlemelere anayasalarında
yer vermişlerdir.
Not: Tartışma sorularında sizden beklenen belli bir görüşü yazmanız değil, yazdığınız görüşü teorik
olarak temellendirmeniz ve açıklamanızdır. Sizden, bir konuda birden fazla görüş varsa bu görüşlerin
hepsine yer vermek ve bunların açıklamasını yapmanız beklenmektedir.
Download