kardiyovasküler sistem hastalıkları ve periodontal sağlık

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Periodontoloji Anabilim Dalı
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI VE
PERİODONTAL SAĞLIK
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi İpek ERGÜR
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Gülnur EMİNGİL
İZMİR–2012
ÖNSÖZ
“Kardiyovasküler Sistem Hastalıkları ve Periodontal Sağlık” konulu bitirme tezimi
hazırlarken her aşamasında yardımlarını esirgemeyen, bilgi, beceri ve tecrübelerini
benimle paylaşan değerli danışman hocam, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Periodontoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Gülnur EMİNGİL' e,
verdiği desteklerden dolayı ablacım Didem GÜRÇAY' a ve tüm yaşamım boyunca
her zaman yanımda olduğunu bildiğim, maddi, manevi her türlü destekleriyle sevgi
ve güvenlerini hissettiğim aileme sonsuz teşekkürler...
İZMİR–2012
Stj. Diş Hekimi İpek ERGÜR
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ VE AMAÇ ...………………………………………………………….1
2.
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI ...................................2
2.1 Koroner Arter Hastalıkları ...……………………………………………..2
2.1.1. Angina Pektoris ...……………………………………………..3
2.1.2. Akut Myokard İnfarktüsü ………..……………………….…....4
2.1.3. Konjestif Kalp Yetmezliği ...…..………………………..……..5
2.1.4. Aritmi ...………………..…………………………………..…..6
2.2. Hipertansiyon ..............…………………………………………...…......7
2.3. Kardiyovasküler Hastalıklarda Risk Faktörleri ……..…..……………...8
3. PERİODONTAL ENFEKSİYON VE KARDİYOVASKÜLER
HASTALIK …..……………………………………………………………...8
4. KARDİYOVASKÜLER VE PERİODONTAL HASTALIKLAR
ARASINDAKİ İLİŞKİDE OLASI MEKANİZMALAR ...…….…………..13
5. ÖZET ...…………………………………………………………………..…19
6. KAYNAKLAR ...…………………………………………………………...20
7. ÖZGEÇMİŞ ...…………………………………………………………..…..26
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Kardiyovasküler hastalık ve periodontal hastalık erişkinlerde dünya çapında en
yaygın rastlanan hastalıklardır. Çeşitli epidemiyolojik çalışmalar, periodontal sağlık
ile kardiyovasküler hastalıklar arasında bir ilişki olabileceğini ortaya koymuştur.
Periodontal hastalığa sahip bireylerin kardiyovasküler hastalık gelişimi açısından
önemli derecede artmış risk taşıdığı ileri sürülmektedir. Periodontitis nedeniyle
ortaya çıkan sistemik bakteriyemi ve periodontal patojenler biyolojik olarak uygun
bir risk faktörü olarak kabul edilebilmektedir. Sonuçta periodontitis, bu hastalığa
yatkın bireylerde kardiyovasküler rahatsızlıklara yol açabilmektedir.
Kardiyovasküler sistem hastalıkları ve periodontal sağlık adlı bu tezde
kardiyovasküler sistem hastalıklarının sınıflandırılması, alt sınıfların özellikleri, bu
hastalıkların risk faktörleri, periodontal hastalıklar ile kardiyovasküler sistem
hastalıkları arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar ve olası mekanizmalar
anlatılmaktadır. Ayrıca kardiyovasküler hastalıklarda bakterilerin rolü ve bu ilişkide
enflamatuar ve immünolojik mediatörlerin rolü değerlendirilmektedir. Bu tezin
hazırlanmasındaki
amaç
yapılan
çalışmalara
göre
periodontal
hastalığın
kardiyovasküler hastalık için hangi mekanizmalara dayanarak risk oluşturduğunun
değerlendirilmesidir.
2.
KARDİOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI
2.1.
Koroner Arter Hastalıkları
Kalbi besleyen koroner arterlerin kalbin ihtiyacı olan yeterli kanı taşıyamaması
nedeniyle oluşan iskemiye bağlı ortaya çıkan hastalıklar koroner kalp hastalığı
başlığı
altında
incelenmektedir.
Koroner
kalp
hastalıkları
deyimi
yerine
aterosklerotik kalp hastalıkları, aterosklerotik koroner kalp hastalıkları, iskemik kalp
hastalıkları, koroner arter hastalıkları terimleri de kullanılmakla birlikte koroner arter
hastalığı patolojik bir proçestir. Koroner arter hastalığı miyokardın fonksiyon
bozukluğu gelişmeden yıllar önce başlar (1).
Miyokardın oksijen ihtiyacı arttığında ihtiyaç koroner kan akımının
artırılmasıyla karşılanır. Koroner arterler ateroskleroz nedeniyle daraldığında koroner
kan akımı artırılamaz daralan damarın beslediği miyokard bölgesinde iskemi veya
nekroz meydana gelir. Miyokard iskemisinin meydana gelmesi için koroner kan
akiminin yetersiz olması veya miyokardın oksijen tüketiminin artmış olması gerekir.
Kalp hızı, sol ventrikül duvar gerimi ve preload artışı miyokardın oksijen ihtiyacını
artırır. Miyokard iskemisi etkilenen koroner artere bağlı olarak bölgeseldir. Koroner
arter hastalığının en sık nedeni koroner arterlerin aterosklorotik plakla tıkanmasıdır
(1).
Ateroskleroz oluşumunu hızlandıran risk faktörleri total kolesterol veya LDL
kolesterol yüksekliği, düşük HDL kolesterol düzeyleri, hipertansiyon, diyabetes
mellitus, aile öyküsü, sigara, cinsiyet, yaş, obezite, menapoz, östrojen ve oral
kontraseptifler, fiziksel inaktivite, psikolojik, sosyal, kültürel ve yapısal faktörler,
prostaglandinler alkol, bazı eser elementler (çinko, bakir), suyun sertliği,
2
hiperkalsemi, hiperkoagulobilite, vazektomi, kahve içimi, hiperürisemi ve kalp
transplantasyonu olarak sayılabilir (2).
2.1.1. Angina Pektoris
Koroner kalp akımının zaman zaman yetersiz bir duruma düşmesi yüzünden
retrosternal bölgede yerleşen ve yeri, karakteri, hareketle olan ilgisi ve süresi
bakımından özellikler gösteren ağrılı ve ağır prognozlu bir klinik semptomdur (2).
Angina pektoris’ in (AP) en önemli bulgusu olan ağrı, sternal bölgenin ortasında
veya yukarısında yer alır. Ağrının yayılması genellikle kolun ve göğsün soluna ve
çene altına doğrudur. Nadiren sağ göğse, sırta ve karna doğru yayıldığı da olur. AP
basit bir göğüs ağrısı değildir. Angina, boğulma, sıkışma anlamına gelir. Hasta
ağrıyı, sternum arkasında yer alan bir ağırlık veya ezilme, daralma, sıkışma,
boğulmuş ya da yakın bir bunalım duygusu şeklinde algılar. Ayrıca AP ağrısı kısa
sürelidir, 5- 10 dakikayı geçmez, uzun sürerse infarktüsten kuşkulanmak gerekir. AP
ağrısının diğer bir özelliği ise eforla ortaya çıkmasıdır. Bu eforun cinsi ya da süresi
hastadan hastaya ve zamanına göre değişkenlik gösterir. Bir yere yetişme çabası,
birdenbire soğuk havaya çıkış, rüzgara karşı yokuşa tırmanma, bol yemek, cinsel
temas en sık rastlanılan nedenlerdir. Efordan sonra en önemli etken heyecandır (2).
AP ‘in diğer hastalıklardan ayırt edilmesi de ayrı bir önem taşır, çünkü her
perikardiyal, retrosternal ağrıya AP demek mümkün değildir. Göğüs ağrısı yapan
kalp dışı pek çok neden vardır. Bunların dışında göğüs duvarına ait kas ve kemik
ağrıları başta gelmektedir. AP ağrısını ayırt edebilmek için AP ağrı özelliklerini iyi
bilmek ve irdelemek gerekir (örneğin; delici, saplanıcı, batıcı ağrılar, beden
hareketleriyle ortaya çıkan ağrılar, solunumla artış ya da azalış gösteren ağrılar AP
ağrıları değildir (2).
3
AP vakalarının çoğunun hafifçe sınırlı ve oldukça rahat bir yaşantıları vardır.
Semptomların şiddetlenmesi zaman zaman değişir. Soğuk ve çok sıcak mevsimlerde
angina’ nın sıklaştığı görülür. Ayrıca hipertansiyon, kalp yetmezliği ve diyabet
ağırlaştıran en önemli nedenlerdendir. Genç yaşta hastalığa yakalanmışlarsa ailesel
öykü de varsa yaşama süresi kısalır. Vakaların tümü göz önüne alınırsa ortalama
hayat süresi 10 yıl kadardır. Erken tanı konmuş ve Bypass operasyonu geçirmiş
hastalarda prognoz daha iyidir (2).
2.1.2. Akut Miyokard İnfarktüsü
Akut miyokard infarktüsü, aterosklerotik zeminde trombüs gelişimi sonucu
koroner arterin tam tıkanmasıyla o arterin beslediği bölgede nekroz gelişimidir (2).
Akut myokard infarktüslü vakaların yarısından fazlasında alevlendirici bir faktör
veya prodromal semptomlar tanımlanır. Neden olan faktörlerin en önemlisi ağır
egzersizdir. Ağır egzersiz ve mental stres gibi predispozan faktörler miyokardiyal
oksijen talebini arttırıcı etki gösterirler (3).
Laboratuar incelemelerinde önemli ilerlemelere rağmen akut myokard
infarktüsünün tanısında hikaye hala önemli bir yere sahiptir. Ağrı genellikle unstabil
anjinal karakterde olup, daha uzun süreli ve istirahatta dahi vardır. Akut myokard
infarktüslü hastaların %35’de hospitalizasyondan 1 hafta önce prodromal
semptomlar olabilmektedir (2).
Akut myokard infarktüsünün ağrısı değişken yoğunluktadır ve birçok hastada
ağrı ağır ve bazen tarif edilemeyecek ölçüdedir. Ağrının süresi uzamıştır ve
genellikle 30 dakikadan uzundur ve çoğunlukla sıkıcı, boğucu, parçalayıcı
özelliktedir. Ağrı genellikle retrosternal olup, sıklıkla göğüsün her iki yanına yayılır.
Ağrı kolun ulnar bölgesine doğru yayılım gösterebilir. Ağrı bazen epigastriumdan
4
başlayabilir ve batının çeşitli bölgelerine dağılım gösterebilir ve yanlışlıkla dispeptik
yakınma olarak değerlendirilebilir. Bazı hastalarda özellikle yaşlılarda akut myokard
infarktüsü klinik olarak göğüs ağrısı şeklinde değil de, akut sol kalp yetmezliği,
göğüs sıkıntısı, güçsüzlük ve hipotansiyon şeklinde kendini belli edebilir. Bu
semptomlara bulantı, kusma ve terleme eşlik edebilir (4).
Hastaların göğüs ağrısının yanı sıra genel görünümü normal olabilir. Hastaların
büyük çoğunluğunda yüz soluk, gergin ve kötü görünümlüdür. Kalp hızı genellikle
artmıştır. Kan basıncı normal veya yüksek olabilir. Tanı EKG ile kolayca konabilir.
Ayrıca serum enzimleri de tanıda oldukça büyük yarar sağlar (2).
2.1.3. Konjestif Kalp Yetmezliği
Kalp, istirahat ve eforda her an organizmanın ihtiyacı olan kan akımını
sağlamakla görevlidir. Kalp debisinin dokuların ihtiyacını karşılayamaması
sonucunda kalp yetmezliği ortaya çıkmaktadır. Dolayısı ile normal kalp debisi
mutlak değişmeyen sabit bir rakam değildir. Organizmanın değişik durumlarına göre
bu ihtiyaç da değişmektedir (2).
Konjestif kalp yetmezliği (KKY), değişik nedenlere bağlı olarak gelişen bir
sendromdur. KKY, çok ciddi ve öldürücü bir hastalıktır. Her yaşta görülmekle
birlikte daha ziyade yaşlı kişilerde daha sıklıkla ve her iki cinste de aynı sıklıkla
görülmektedir. Fakat erkeklerde daha erken geliştiği ve daha ağır seyrettiği
bilinmektedir. KKY’ in en sık nedeni, koroner arter hastalığı ve akut miyokard
infarktüsüdür. Bunu hipertansiyon, kalp kapak hastalıkları ve kardiyopulmoner
hastalıklar izlemektedir. Vücudun tüm organlarını ilgilendirir. Bu nedenle kalp dışı
şikayetleri de görülmektedir (2).
5
Konjestif kalp yetmezliğinin klinik bulguları: hastalığın başlangıcı, ağırlığı,
yetmezliğe götüren nedenin özelliklerine bağlı olarak değişiklikler gösterir. Buna
rağmen görülen ilk temel yakınma nefes darlığı ve yorgunluktur. Dispne başlangıçta
efor ile birliktedir, zamanla istirahatta ortaya çıkar. Hastalığın ilerlemesiyle beraber
geceleri uykudan uyandıran dispne ve bronkospazm atakları (proksismal nokturnal
dispne) olur. Kalp yetmezliğinin şiddeti arttıkça yatar pozisyonda da dispne
(ortopne) gelişir (2).
Fizik muayenede kalpteki ek sese (üçüncü kalp sesi) ilaveten, akciğerlerde
hışırtı (raller), boyun venlerinde dolgunluk ve ayakta (pretibial bölgede) ödem ortaya
çıkar. Ödem zamanla artarak tüm vücuda yayılmaya başlar. Nabız bir güçlü, bir zayıf
hissedilmeye (pulsus arternans), uyku sırasında birbirini izleyen apne-takipne
atakları (cheynestokes solunumu), artmış sempatik sistem uyarısına bağlı olarak
taşikardi (çarpıntı), soğuk ekstremiteler ve varsa sağ kalp yetmezliğine ait karaciğer
büyümesi (hepatomegali) görülmeye başlar. Bütün bu bulgulara rağmen kesin tanı
için EKG yapılması gerekmektedir (2).
Hastalığın prognozu çok kötüdür. Hangi nedenle olursa olsun bir yıllık
mortalite hafif-orta dereceli KKY’ inde %20, şiddetli kalp yetmezliğinde ise %
50dir. Ölüm kalp yetmezliğinin ilerlemesine bağlı olabileceği gibi, aritmi sonucu ani
de olabilir (2).
2.1.4. Aritmi
Aritmiler, kalbin ritmik çalışmasındaki bozulma sonucunda meydana gelen
hastalıkların genel ismidir.
Kalpte doğuştan olan bozukluklara bağlı olabileceği gibi sonradan gelişen
hastalıklara da bağlı olabilir. Doğuştan kaynaklanan aritmilerin çoğunluğu kalbin
6
atriyumu (kulakçık) ve ventrikülü (karıncık) arasındaki normal iletim sistemine
ilaveten aktif halde bulunan başka bir iletim yolunun bulunması sonucunda meydana
gelmektedir (1,2).
2.1.
Hipertansiyon
Atriyal kan basıncının, çoğunlukla hem sistolik hem de diastolik basınçların,
normal sınırların, yani belirli bir popülasyondaki ortalamanın üzerine çıkmasına
hipertansiyon denir. Kan basıncının, yatar vaziyette, beş dakika aralıklarla sık
kontrol edilmesinden sonra tansiyon arteriyelin sistolik 140 mm Hg diastolik 90 mm
Hg basıncın üzerinde bulunmasıdır. Hipertansiyon çeşitli sebeplere bağlı olarak
ortaya çıkabileceği gibi, hastaların %85-90'ında olduğu gibi belirli bir neden
bulunmaz. Etiyolojik olarak sebebi belli olmayan vakaların %85-90'ını esansiyel
veya idiopatik ya da primer hipertansiyon adını verdiğimiz bir grup ile nedeni
bilinebilen %10-15'lik grubu ise sekonder hipertansiyon adını verdiğimiz
hipertansiyonlular teşkil eder (1).
Hastaların bir kısmında hiçbir şikayet yoktur. Hipertansiyon tesadüf bir
bulgudur. Esansiyel hipertansiyonda daha belirgin olmak üzere, hipertansiyonun
başlangıcında uzun bir süre labil bir dönem bulunur (2).
Hastaların bir kısmında ise bilinen klasik semptomlar kendini göstermeye
başlar; baş ve ense ağrıları, baş dönmesi, göz kararması, kulakta uğuldama ve
çınlama, başta dolgunluk hissi bazen de sendeleme görülmekle beraber bazı
hastalarda da çarpıntı, efor dispnesi, boğazda sıkışma hissi, yorgunluk ve kesiklik de
eklenebilir (2).
7
2.3. Kardiyovasküler Hastalıklarda Risk Faktörleri
KVH’ lar genel olarak çoğu erişkin popülasyonda görülmektedir ve tüm
dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almaktadır (5). Dünya Sağlık Örgütü
raporlarına göre 1995 yılında dünyadaki ölüm olaylarının %20 si (14 milyon insan)
kardiyovasküler hastalıklara bağlıdır. Gelişmekte olan ülkelerde bu oran %50 ye
çıkmaktadır (6). Sigara, obezite, yüksek kan basıncı, diyabet gibi klasik risk
faktörleri koroner ölümlerin nedenleri arasında gösterilmekle birlikte KVH’ lar ile
ilişkili tüm ölümlerde bu faktörler % 100 oranda sorumlu tutulamamaktadır (5).
Framingha kalp çalışması’ na göre koroner ölümlerde erkeklerin yaklaşık
olarak % 25’i, bayanların ise %15’i bilinen risk faktörleri ile skorlanmaktadır (7).
Bu durum KVH’ ların enfeksiyöz etiyolojisi olduğu fikrini düşündürmektedir.
Yaklaşık olarak son 30 yıldır enfeksiyöz hastalıklar KVH’ lar açısından risk faktörü
olarak ilgi çekmektedir. Konu ile ilgili yapılan çalışmalarda kronik enfeksiyon
hastalıkların aterogenez ve KVH açısından risk faktörü olabileceği ileri
sürülmektedir (8).
3.
PERİODONTAL
ENFEKSİYON
VE
KARDİYOVASKÜLER
HASTALIK
Periodontal hastalıklar, dişeti oluğu içerisinde yerleşmiş olan mikrobiyal
dental plak ile konak cevapları arasındaki etkileşimler sonucu ortaya çıkan
enflamatuvar hastalıklardır. Periodontal hastalığın etiyolojik faktörü mikrobiyal
dental plak ve ağız boşluğunda bulunan patojen bakterilerdir. Patojen bakteriler sahip
oldukları virülans faktörleri ile konak dokularında yıkım meydana getirmektedir.
Periodontal hastalıkta pek çok bakteri rol oynamasına rağmen daha çok
Agregatibakter actinomycetemcomitans, Porphyromonas gingivalis, Prevotella
8
İntermedia, Fusobacterium nucleatum, Tannerella forsythia, Camphylobacter rectus,
Eikenella corrodens ve Treponema denticola periodontal hastalıklarla doğrudan
ilişkili bulunmuştur. Bakteriler periodontal hastalığın başlamasında temeldir, ancak
hastalığın oluşmasından tek başına sorumlu değildir (24).
Periodontal hastalık klasik bir enfeksiyon hastalığından farklı olarak fırsatçı
bir enfeksiyon hastalığıdır. Ağız boşluğunda periodontal çevrede daima var olan
bakterileri elimine etmek mümkün değildir. Periodontal hastalığın oluşması için her
ne kadar dental plağın varlığı gerekli olsa da hastalığın şiddeti ve ilerleme şekli tek
başına mevcut dental plağın miktarı ile ilişkilendirilemez. Konağın bu patojenlere
vermiş olduğu cevap periodontal hastalıkta bağ dokusu yıkımı ve alveol kemik
kaybından asıl sorumludur (24).
Kardiyovasküler ve periodontal hastalıklar arasında bazı benzerlikler vardır:
Her iki hastalık grubu da daha çok, orta yaş üzeri düşük eğitim ve gelir seviyesinde,
sigara içen, stres altında ve sosyal olarak izole erkeklerde gözlenmektedir.
Kardiyovasküler
hastalıklar
için
klasik
risk
faktörleri,
hipertansiyon,
hiperkolesterolemi ve sigara içmektir. Ayrıca araştırmalar, periodontitisli kişilerde
aterosklerozun daha yaygın olduğunu göstermektedir (11).
Periodontitise karşı oluşan sistemik immün cevap belirli periodonto patojenik
bakterilere karşı verilen artmış serum antikor cevabı ile ölçülebilmektedir (10).
1980’li yıllarda yapılan bir çalışmada, miyokard enfarktüslü hastalarda periodontal
hastalık prevelansının daha yüksek olduğu gösterilmiştir (11).
Bu çalışmayı takiben kötü ağız sağlığı ve kardiyovasküler hastalık arasındaki
ilişkiyi inceleyen araştırmalarda artış gözlenmiştir. Yapılan epidemiyolojik
çalışmaların çoğunda yerleşmiş periodontitis ile KVH’ lar arasında istatistiksel
9
olarak önemli ilişkiler bulunmuştur (12).
1989 yılında İskandinavya'dan iki araştırma, kronik enfeksiyon ile damar
hastalıkları arasındaki ilişki olabileceği düşüncesini tekrar canlandırmıştır. Mattila
ve arkadaşları, son zamanlarda myokard infarktı geçiren hastalarda, sağlıklı kontrol
grubu bireylere nazaran, daha fazla oranda çürük, periodontitis, periapikal lezyon ve
perikoronit gözlendiğini bildirmişlerdir (30). Araştırıcılar 1989 yılındaki ilk
araştırmalarında, yakın zamanda miyokard infarktüsü geçirmiş 100 hastayı kendileri
tarafından geliştirilen dental indeksi kullanarak değerlendirmişlerdir. Bu indeks ile
çürük diş sayısı, periodontal ceplerin yaygınlığı, periapikal lezyonların ve
perikoronitisin varlığı değerlendirilmiştir. Sistemik durum ise serum kolesterol
düzeyleri, trigliserit, HDL konsantrasyonları, enfeksiyon öyküsü, sigara alışkanlığı,
hipertansiyon ve sosyo-ekonomik durum aracılığıyla incelenmiştir. Araştırıcılar
dental indeks değerlerini myokard enfarktüsü geçirmiş grupta kontrol grubundan
anlamlı ölçüde yüksek bulmuşlardır. Ayrıca kötü ağız sağlığı ve kalp damar
hastalıkları arasındaki ilişkinin yaş, lipid düzeyleri, hipertansiyon ve sigara
alışkanlığından bağımsız olduğunu ortaya koymuşlardır. Aynı araştırıcılar 1993
yılında ise erkek hastalarda dental indeks değerleri ve anjiyografi ile saptanan
şiddetli
koroner
ateromatozis
arasında
anlamlı
bir
ilişkinin
bulunduğunu
saptamışlardır (31).
Bu grubun üçüncü araştırması, gerek dental muayenelerin yapıldığı gerekse
koroner arter hastalığı için konvansiyonel risk faktörlerinin değerlendirildiği toplam
214 koroner arter hastasının 7 yıllık takibini içermektedir (32). Daha önceki ilk
çalışmada olduğu gibi bu araştırmada da ağız sağlığının kötü olmasının koroner arter
problemlerinin ilerlemesi için risk yarattığı bildirilmiştir. Ancak ağız sağlığı ile
10
koroner
arter
hastalığı
arasındaki
bu
ilişki
neden-sonuç
çerçevesinde
değerlendirilmemiştir. Diğer taraftan, başka faktörlerden bağımsız olarak dental
indeks değerlerinin serebral iskemi ile ilişkili olduğu ve bu ilişkide özellikle
periodontal durumun rol oynadığı da saptanmıştır (31).
Syrjanen ve arkadaşları (33), yakın zamanda kalp krizi geçirmiş bireylerde,
ağız sağlığı düzeyinin, kontrol grubu kişilere nazaran daha kötü olduğunu
gözlemlemişlerdir. Bu araştırmalarda iki hastalık grubu için ortak risk faktörlerine de
dikkat çekildiğinde; ilerlemiş yaş, cinsiyetin erkek olması, sigara içmek, diyabet ve
düşük sosyoekonomik statüde bulunmak her iki hastalık için de risk faktörü
oluşturmuştur. Periodontal hastalık ve KVH aynı risk faktörlerini paylaştıklarına
göre, sebep-sonuç şeklinde olmasa bile, aralarında bir ilişki olması beklenmiştir.
Periodontal hastalık ve KVH arasındaki ilişki pek çok araştırmaya konu
olmuştur; değişik coğrafik bölgelerde, farklı insan gruplarından, 100.000'inden fazla
erişkin erkek ve kadın denek üzerinde yapılan çalışmalar genellikle iki hastalık grubu
arasında bir ilişki olduğunu vurgulamaktadır (34,35). İki hastalık arasında ilişki
olmadığını düşündüren bazı çalışmalar da yayınlanmış olmasına rağmen, genel
yaklaşım iki hastalık grubu arasında bir sebep-sonuç ilişkisini ön plana
çıkartmaktadır. Morrison ve arkadaşları (36), ağızlarında periodontitis olan
bireylerde, ölümcül kalp krizi geçirme riskinin daha fazla olduğunu;
Grau ve
arkadaşları (38), periodontitis tablosunun, kalp krizi riskini % 400 arttırdığını
bildirmektedir.
Paunio ve arkadaşlarının (37), yürüttüğü bir araştırmada yaşları 45 ile 60
arasında değişen 1384 erkek hasta üzerinde, koroner arter hastalığına ait
konvansiyonel risk faktörleri ile birlikte eksik diş sayısı da değerlendirilmiştir.
11
Sonuçlar diş sayısının sigaradan daha etkili bir risk faktörü olduğunu ortaya
çıkarmıştır.
DeStefano ve arkadaşları (38), yaşları 25 ile 74 arasında değişen yaklaşık
10000 bireyde Amerika’da yürütülen 1. Ulusal Sağlık ve Beslenme Muayenesi
çalışmasının verilerini değerlendirdiklerinde, daimi dişlerdeki çürük sayısı,
periodontal hastalık şiddeti ve oral hijyen indeksi değerlerine göre, periodontitis
grubunda koroner kalp hastalığı riskinin gingivitis ve total dişsiz gruplarına göre
%25 daha fazla olduğu sonucunu elde etmişlerdir.
Loesche ve arkadaşları da (39) 60 yaş ve üzeri 320 bireyde oral parametrelerin
kalp damar hastalıkları açısından diyabet, sigara kullanımı ve kolesterol düzeyi gibi
bilinen
risk
faktörlerinden
daha
kuvvetli
ve
bağımsız
ilişkisi
olduğunu
belirlemişlerdir. Bir başka araştırmada ise, ağız ve diş sağlığının kötü olmasının
sigara kullanımı ile birlikte kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler için risk faktörü
olabileceği belirtilmiştir.
Emingil ve arkadaşları (40), periodontal durum ile akut miyokart enfarktüsü
arasındaki olası ilişkiyi değerlendirdikleri araştırmalarında, akut miyokart enfarktüsü
geçirmiş 60 hasta (yaş ortalaması 53,8 ± 9,5 yıl) ve kronik koroner kalp hastalığı
olan 60 hastayı ( yaş ortalaması 58.5 ± 11.6 yıl) klinik olarak incelemişlerdir.
Hastaların tümünde hipertansiyon, diyabet ve sigara içme alışkanlığı kaydedilmiş,
eksik diş sayısı, restorasyonlar, sondalanan cep derinliği ve sondalamada kanama
yüzdesi belirlenmiştir. Total kolesterol, HDL, LDL, trigliserit ve açlık kan şeker
seviyeleri saptanmıştır. Sondalanan cep derinliği ≥4 mm olan bölge sayısı,
sondalamada kanama olan bölge yüzdesi, restorasyon sayısı, sigara kullanımı ve
trigliserit seviyesinin miyokart enfarktüsü ile anlamlı ölçüde ilişkili olduğu
12
belirlenmiştir (p‹0,05). Elde edilen sonuçlar, periodontal hastalığın miyokart
enfarktüsü ile ilişkili olduğunu ve kronik koroner kalp hastalığı olanlara kıyasla
miyokart enfarktüsü geçirmiş hastalarda periodontal hastalığın daha yaygın
görüldüğünü ortaya koymuştur (40).
4.
KARDİYOVASKÜLER
VE
PERİODONTAL
HASTALIKLAR
ARASINDAKİ İLİŞKİDE OLASI MEKANİZMALAR
Oral bakteriler ve bakteri ürünleri dolaşım sistemi yoluyla vücuda
girebilirler. Araştırmalar, hafif bir çiğneme hareketinin bile endotoksemi
oluşturabildiğine ve periodontitis tablosu şiddeti ile bu durumun arttığını
göstermektedir (41).
Diş hekimliği tedavi işlemleri yapılırken veya diş fırçalama sırasında
bakteriyemi oluşabilir (42, 43). Oluşan bakteriyemi miktarı, ağızdaki periodontal
iltihabın şiddeti ile doğru orantılıdır. Vücuda giren bakteriler, hiperkoagulabilite ve
aterosklerotik
oluşum
gibi
kardiyovasküler
olayların
etkilenmesinde
rol
oynayabilirler (44).
Li ve arkadaşlarının 2002 yılı, Lalla ve arkadaşlarının 2003 yılı çalışmaları,
intravenöz Porphyromonas gingivalis inokulasyonu yapılan sıçanlarda aterosklerotik
gelişimin
hızlandığını
göstermektedir (45).
Giacona
ve
arkadaşları,
bazı
Porphyromonas gingivalis suşlarının makrofajları enfekte ederek damar duvarlarında
"köpük-hücre" (foam cell) oluşumunu uyardığını ve aterosklerotik süreci
hızlandırdığını gözlemişlerdir (46). Invitro çalışmalar, Streptococcus sanguis ve
Porphyromonas gingivalis 'in platelet agregasyonu ve hiperkoagulasyon oluşumunu
hızlandırdığını ve iskemik kardiyovasküler olayları etkilediğini göstermektedir (47).
Ateroskleroz sürecinde güçlü bir enflamatuar komponent vardır ve araştırmalar
13
yükselmiş sistemik enflamasyon düzeylerinin kardiyovasküler hastalıkların habercisi
olduğunu vurgulamaktadır. Periodontal hastalık görülen kişilerde,
"C-reaktif
protein" gibi sistemik enflamasyon markerleri yüksektir ve tedavi ile bu düzey
düşmektedir. Geçici bakteriyemi yanı sıra, lipopolisakkarid gibi bakteri ürünlerinin
dolaşım sistemine karışması, sistemik enflamatuar cevabı tetiklemektedir (47).
Enflamasyon ile KVH arasındaki ilişkide bir mekanizma da, immun sistem
düzeyinde oluşabilir; bakterilere yönelmiş olan antikorlar vücut (konak) hücrelerini
etkileyerek aterosklerotik sürecin başlamasında rol oynayabilirler (47).
Periodontitise eşlik eden bakterilerin aort ve diğer kan damarlarında
araştırıldığı çeşitli çalışmalarda kalp kapakçıkları ve aortta periodontal bakteriler
belirlenebilmiştir (5,15). İlerlemiş düzeyde periodontitisli bireylere karotid arterin
orta ve alt kas tabakalarında kalınlık artışının eşlik etmesi, periodontitis
patogenezinin aterom oluşumu ve sonuçta akut miyokard enfarktüsü için risk faktörü
olabileceği hipotezini destekleyecek niteliktedir. Bakteriyeminin akut epizodları ile
karakterize olan ilerlemiş periodontitis diğer faktörlerle birlikte iskemik olayları
tetikleyebilmektedir (13). Aterosklerotik lezyonlarda artmış enflamatuar aktiviteye
yol açan akut faz reaktanlarının açığa çıkmasına neden olan bakteriyel endotoksinler
ve sitokinler gibi proenflamatuvar mediyatörlerin ve bakterilerin kan dolaşımında
bulunması, periodontal enfeksiyonlar ile kardiyovasküler hastalıklar arasındaki
bağlantıyı temsil edebilmektedir (11).
Periodontitis’ten sorumlu en önemli gram (-) periodontal bakteriler
Aggregatibacter actinomycetemcomitans (Aa) ve Porphyromonas gingivalis (Pg)’
dir. Aa ve Pg türleri arasında lökotoksin üretimi, endotoksin aktivitesi, konak
hücrelerine bağlanma ve hücum etme gibi virülans özellikleri açısından farklılıklar
14
bulunmaktadır (14,15). Aterosklerotik plakta her iki patojenin de varlığı
gösterilmiştir (16).
Periodontal kaynaklı bakterilerin direkt olarak ateromlarda
birikmesi, aterom oluşumuna yol açan inflamatuar stimulus olarak kabul
edilmektedir. Periodontal patojenler aterom plağı içerisinde Toll benzeri reseptörler
gibi patern tanıyan reseptörler tarafından algılandıklarında endoteliyal hücreleri ve
monositleri aktive edebilmektedirler (17). Aktive olan makrofajlar aynı zamanda
moleküler benzerlik ile köpük hücre oluşumu ve aterom oluşumuna yol açan
modifiye LDL kolesterolü de tanımak üzere stimüle olur. Bu nedenle Toll-benzeri
reseptörler aynı zamanda çöpçü kolesterol reseptörleri olarak da bilinmektedir (18).
Periodontal patojenler nedeni ile oluşan bakteriyemi endokardit dışında kan
kültürlerinde nadiren saptanabilmektedir. Bu nedenle serolojik testlerle periodontal
patojenlere karşı oluşan immunoglobulinler (IgA ve IgG ) periodontal bakteriler
nedeni ile oluşan bakteriyeminin seviyesinin belirlenmesinde bir gösterge olarak
kullanılabilmektedir. Serolojik testlerle saptanan Ig’ lerin seviyesi gingival plak
periodontal patojenlerinin bakteriyel alevlenmesi ile korelasyon göstermektedir (19).
Kronik uzun süre devam eden enflamasyonun KVH açısından risk faktörü kabul
edilmesi hipotezine göre seroloji, periodontal kaynaklı sistemik bakteriyel etkinin
belirlenmesinde konservatif bir gösterge olarak kullanılabilmektedir (19).
Periodontitisli bireylerde uzun süreli kronik bakteriyemi sistemik bir immün
cevap gelişmesine neden olmaktadır. Spahr ve arkadaşları (30), periodontal cepler
içinde özellikle Aa gibi periodontal patojenlerin neden olduğu alevlenmenin KVH’
lar açısından periodontal hastalık şiddetini belirleyen klinik parametrelere göre çok
daha önemli bir risk faktörü olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu organizma insan
aterosklerotik plaklarında bulunmaktadır ve oral dokular yoluyla dolaşıma
15
katılabilmektedir. Aa, lipopolisakkariti ile makrofajlardan sitokin salınımına neden
olarak aterotrombogenezde önemli bir rol oynamaktadır (11).
Periodontitis nedeni ile oluşan sistemik bakteriyel etkinin göstergelerinden biri
de C-reaktif protein (CRP)’ dir (9). Adını pnömokokların hücre duvarındaki
c polisakkarin’e bağlanabilme özelliğinden alan akut faz reaktanı olarak kullanılan
ilk molekül CRP, non-spesifik enflamasyonun bir göstergesidir. CRP makrofaj
kaynaklı sinyallerden özellikle IL-6’nın etkisi ile karaciğerden salınan, bakteriyel
enfeksiyona karşı doğal immün cevabın ortaya çıkmasında rol alan pentamerik bir
moleküldür (20). CRP çözülebilir bakteriyel patern tanıma reseptörleri gibi anti
bakteriyel özelliklere sahiptir. Periodontal hastalıklarda artmış CRP düzeyleri
izlenmekle birlikte, periodontal tedavi sonrasında CRP değerlerinde azalma olduğu
bildirilmiştir (20). CRP yıllarca doku hasarı ve enflamasyonun teşhisinde
kullanılmasına rağmen son yıllarda kardiyovasküler hastalıkların teşhisinde de
kullanılmaya başlamıştır. Bu da ateroskleroz ve akut koroner sendromların
gelişiminde enflamasyonun rolünün daha iyi anlaşılması ile ortaya çıkmıştır (9).
Periodontal hastalıklarda sitokin, CRP ve fibrinojen seviyelerinin artması ile ortaya
çıkan aterotrombogenez süreci periodontal hastalıklar ile kardiyovasküler hastalıklar
arasındaki olası bağlantı gibi görünmektedir(11).
Laboratuar ve klinik bulgular
aterosklerozisin basit bir lipit-depo hastalığı olmadığını, aterotrombotik gelişimde
sistemik enflamasyonun da rol oynadığını göstermiştir (21). Periodontitis sonucu
ortaya çıkan sistemik bakteriyel etkinin seviyesinin belirlenebilmesi amacıyla doğal
immün cevap CRP ile kazanılmış immünite ise serolojik testlerle saptanabilmektedir.
Erişkin bireylerde görülen en yaygın periodontal patojen olan Pg’ in deney
hayvanlarına oral inokulasyonu sonucunda, aort dokularında Pg DNA’ sının izole
16
edildiği, IL–6 seviyesi ile serum IgG cevabının arttığı gösterilmiştir (22).
Birçok araştırmacı (21,23) KVH’ lar açısından periodontal hastalığın kendisi
yerine periodontal hastalık nedeni ile oluşan sistemik bakteriyel etkinin daha geçerli
bir biyolojik risk faktörü olduğunu ileri sürmüştür. Toplumdaki aterosklerozis
riskinin araştırıldığı çalışmalarında Beck ve arkadaşlar (23) Pg’ e karşı oluşan IgG
antikor cevabı ile karotid intima media kalınlığı arasındaki ilişkinin periodontal
klinik değerlendirmeye göre çok daha güçlü olduğunu bulmuşlardır.
Beck ve arkadaşlar (23), klinik değerlendirme ile belirlenen periodontitisin
KVH açısından prediktif olmadığını, çok sayıda periodontal mikroorganizmaya karşı
oluşan sistemik antikor cevabın ise KVH’ lara eşlik ettiğini göstermişlerdir. Pussinen
ve arkadaşları (25) major periodontal patojenlere karşı oluşan serum antikor
cevabının miyokard enfarktüsü açısından prediktif bir gösterge olup olmadığını
araştırdıkları çalışmalarında, Pg’ in ilerideki miyokard enfarktüsü riskini arttırdığını
bulmuşlardır.
Periodontal bakteriyel sistemik etki ile aterosklerozis arasındaki bağlantı
biyolojik
olarak
açıklanabilir
veya
doğrulanabilir
görünmektedir.
Enflame
ateromatöz plaklarda CRP ve periodontal patojenlerin saptanabilmesinin yanı sıra
periodontal patojenlerin, makrofajların LDL kolesterolü indükleyerek köpük hücre
oluşumuna
ve
aterom
progresyonuna
neden
oluşu
moleküler
düzeyde
açıklanabilmektedir (26). Periodontal hastalıkların kontrolü, enflamatuvar serum
göstergelerinin azalması ve endotel fonksiyonunun düzelmesi ile sonuçlanmaktadır.
Enflamasyonun ve endotel fonksiyonunun moleküler düzeydeki ölçümleri KVH’ lar
açısından
risk
faktörlerinin
belirlenmesinde
ve
tedavi
sonuçlarının
değerlendirilmesinde rutin olarak kullanılmamaktadır. Bununla birlikte Amerikan
17
Kalp Birliği tarafından fikir birliği ile yapılan güncel açıklamalarda, enflamasyonun
ve endotel fonksiyonunun moleküler düzeydeki ölçümleri prediktif değerler olarak
kabul edilmektedir (27). Günümüzdeki açıklamalar doğrultusunda sistemik
enflamasyonu ve endotel disfonksiyonu azaltmayı hedefleyen tedavilerin, KVH
riskini önleyici bir yaklaşım olup olmadığı henüz tam olarak kesinlik kazanmamakla
birlikte, bu görüşü destekleyen çalışmalar bulunmaktadır (11).
KVH’ lar
kardiyovasküler
terimi
inme, akut
durumları
içeren
koroner sendrom, aterosklerosiz
geniş
bir
terminolojiyi
gibi
kapsamaktadır.
Kardiyovasküler değişikliklerin periodontal patojenler tarafından tetiklenen konak
cevabı ile de bağlantılı olabileceğini ileri süren çalışmalar bulunmaktadır (28). Uzun
dönemli çalışmalarla, konak kaynaklı cevaplar ile periodontitis-KVH riski
değerlendirilmesinin yapılması gerekmektedir. Özellikle yüksek risk taşıyan
gruplarda periodontitis ve kardiyovasküler hastalıklar arasındaki ilişkinin prevelans
ve dağılımını değerlendiren çok merkezli güçlü çalışmalara ihtiyaç vardır.
Periodontitis toplumda sık oranda görülen bir hastalıktır. Elde edilen veriler
doğrultusunda, periodontitisin tüm vücut sağlığını etkileyerek sistemik enflamatuar
alevlenmeyi
arttırabileceği
sağlık
çalışanları
bulundurulmalıdır (29).
18
tarafından
göz
önünde
5. ÖZET
Ağızdaki hastalıkların sistemik hastalıklar için risk faktörü ya da nedeni
olabileceğine dair modern çağa ait çalışmalar yaklaşık 20 yıl kadar önce başlamıştır.
Periodontal bakterilerin sistemik dolaşıma katıldığı bilinmektedir. Ülsere ve
enflamasyonlu periodontal cep epitelinin oral mikroorganizmalar için kolay bir
taşıyıcı olduğu, aynı zamanda bir giriş yolu oluşturduğu ve periodontitisin
enfeksiyon kaynağı oluşturduğuna dair güçlü kanıtlar mevcuttur. Araştırmalar,
periodontal
hastalık
ile
KVH
arasında
bir
etkileşim
ilişkisi
olduğunu
düşündürmektedir. Bu ilişkinin temelinde, KVH ile oral enfeksiyonlar arası ilişki
hipotezi yatmaktadır. Bu araştırmalar, periodontal hastalık ile KVH arasında ortak
risk faktörleri göstermenin yanı sıra, klinik, radyografik ve mikrobiyolojik seviyede
bir ilişkiye işaret etmektedir. Periodontitis gibi persistan enfeksiyonlar konak immün
cevabını
tetikleyerek,
aterogenez,
koroner
kalp
hastalıkları
ve
miyokard
enfarktüsünün gelişiminde rol oynayabilir.
Şu anda, periodontal hastalığı tedavi etmek ya da önlemek suretiyle
kardiyovasküler hastalıkların önlenebileceğini söylemek doğru olmadığı gibi
aterosklerotik
kalp-damar
hastalıklarından
korunma
amacıyla,
periodontal
hastalıkların tedavi edilmesini veya önlenmesini teklif etmek de bilimsel bir
yaklaşım olmayabilir. Ancak toplumda yaygın olarak görülen ve diş kayıplarının
önemli bir sebebi olan periodontal hastalıklarla ilgilenirken hastalık sürecinin kalpdamar hastalıkları ile olan ilişkisini göz önünde bulundurmakta yarar vardır.
19
6. KAYNAKLAR
1.
Topsakal R; Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim
Dalı Öğretim Üyesi Ders Notları
2.
Terci A; İç Hastalıkları Diş Hekimleri ve Diş Hekimliği Öğrencileri
İçin, E.Ü Diş Hekimliği Fakültesi, İzmir, Bornova, 2000, 1, S:81-119
3.
Nagase K, Tamura A, Mikuriya Y, et al. Significance of Q-wave
regression after anterior wall acute myocardial infarction. Eur Heart J 1998, 19, 742.
4.
Hathaway WR, Peterson ED, Wagner GS, et al. For the GUSTO-I
Inversigators.Prognostic significance of the initial electrocardiogram in patients with
acutemyocardial infarction. JAMA 1998, 279, 91-387.
5.
Dorn BR, DunnWAJr, Proqulske-FoxA. Invasion of human coronary
artery cells by periodontal pathogens. Infect immun 1999, 67, 5792-5798.
6.
Nieto FJ. Infections and atheroscIerosis: new cIues from an old
hypothesis?Am J Epidemiol 1998, 148, 48-937.
7.
Wilson PW, CastelliWP, KannelWB. Coronary risk prediction
inadults (the Framingham Heart Study) Am J Cardiol 1987, 59, 91-94.
8.
Persson GR, Persson RE. Cardiovascular disease and periodontitis: an
update on the associations and risk. J Clin Periodontol 2008, 35, 79-362.
9.
Mustapha IZ, Debrey S, Oladubu M, Ugarte R. Markers of systemic
bacterial exposure in periodontal disease and cardiovascular disease risk: A
systematic review and meta-analysis. J Periodontol 2007, 78, 2289-2302.
20
10.
Pussinen PJ, Jousilahti P, Alfthan G, Palosuo T, Asikainen S, Salomaa
V.Antibodies to periodontal pathogens are associated with coronary heart
disease.Arterioscler Thromb Vasc Biol 2003, 23, 1250- 1254.
11.
BahekarAA, Singh S, Saha S,Molnar J,Arora R. The prevalence and
incidence of coronary heart disease is significantly increased in periodontitis: A
meta-analysis Am Heart J 2007, 54, 830-837.
12.
Beck J, Garcia R, Heiss G, Vokonas PS, Offenbacher S.
Periodontaldisease and cardiovascular disease. J Periodontol 1996, 67, 1123–1137.
13.
CuetoA,Mesa F, BravoM, Ocana-Riola R. Periodontitis as a
riskfactor for acute myocardial infarction. A case control study ofSpanish adults. J
Periodont Res 2005, 40, 36-42.
14.
Fives-Taylor PM, Meyer DH, Mintz KP, Brissette C. Virulencefactors
of Actinobacillus actinomycetemcomitans. Periodontol 2000, 20, 136–167.
15.
Holt SC, Lakshmyya K, Walker S, Genco CA. Virulence factors of
Porphyromonas gingivalis. Periodontol 2000, 20, 168–238. Bodur A, Turgut Z GÜ
Diş Hek Fak Derg 2009, 26, 195-199.
16.
World Workshop in Periodontics. Periodontal diseases: pathogenesis
and microbial factors. Consensus report. Ann Periodontol 1996, 1, 926–932.
17.
Mustapha IZ, Debrey S, Oladubu M, Ugarte R. Markers of systemic
bacterial exposure in periodontal disease and cardiovasculardisease risk: A
systematic review and meta-analysis. J Periodontol 2007, 78, 2289-2302.
18.
Hajishengallis G, SharmaA, RussellMW, Genco RJ. Interactionsof
oral pathogens with toll-like receptors: Possible role in atherosclerosis.Ann
Periodontol 2002, 7, 72-78.
21
19.
Beck JD, Eke P, Lin D.Associations between IgG antbody to
oralorganisms and carotid intima-media thickness in communitydwelling adults.
Atherosclerosis 2005, 183, 342-348.
20.
Mattila K, VesanenM, Valtonen V, NieminenM, Palosuo T, Rasi
V,Asikainen S. Effect of treating periodontitis on C-reactive protein levels. BMC
Infect Dis 2002, 2, 30-33.
21.
Glurich I, Grossi S,Albini B, HoA, Shah R, ZeidM, Bauman H, Genco
RJ, De Nardin E. Systemic inflammation in cardiovascular and periodontal disease:
Comparative study. Clin Diagn Lab Immunol 2002, 9, 425-432.
22.
Hajishengallis G, SharmaA, RussellMW, Genco RJ. Interactions of
oral pathogens with toll-like receptors: Possible role in atherosclerosis. Ann
Periodontol 2002, 7, 72-78.
23.
Lalla E, Lamster IB, Hofmann MA, Bucciarelli L, Jerud AP,Tucker S,
LuY, Papapanou PN, SchmidtAM. Oral infection witha periodonta pathogen
accelerates early atherosclerosis inapolipoprotein E-null mice. Arterioscler Thromb
Vas Biol 2003, 23, 1405-1411.
24.
Gmür R, Hrodek K, Saxer UP, Guggenheim B. Double-blind
suspected periodontal pathogens. Infect Immun 1986, 52, 768-776.
25.
Persson GR, Persson RE. Cardiovascular disease and periodontitis: an
update on the associations and risk. J Clin Periodontol 2008, 35, 362-379.
26.
Ford PJ, Gemmell E, Chan A, Carter CL, Walker PJ, Bird PS, West
MJ, Cullinan MP, Seymour GJ. Inflammation, heat-shock proteins and periodontal
pathogens in atherosclerosis-an immunohistologic study. Oral Microbiol Immunol
2006, 21, 206-211.
22
27.
Dave S, Van Dyke T. Special review in periodontal medicine. The
link between periodontal disease and cardiovascular disease is probably
inflammation. Oral Diseases 2008, 14, 95-101.
28.
Renvert S, Pettersson T, Ohlsson O, Persson RG. Bacterial profile and
burden of periodontal infection in subjects withy a diagnosis of acute coronary
syndrome. J Periodontol 2006, 77, 1110-1119.
29.
Paraskevas S, Huiziga JD, Loos BG. A systematic review and meta-
anlyses on C-reactive protein in relation to periodontitis. J Clin Periodontol 2008, 35,
277-290.
30.
Mattila KJ, Nieminen MS, Valtonen VV, et al. Association between
dental health and acute myocardial infaretion. BMJ 1989, 298, 81-779.
31.
Matilla KJ. Vale MS, Nieminen MS,Valtonen W, Hietaniemi KL,
Dental infections and coronary heart atherosclerosis. Atherosclerosis 1993, 103, 205211.
32.
Mattila KJ, Vantonen VV, Nieminen M, Huttunen JK. Dental
infection and the risk of new coronary events: prospective study of patients with
documented coronary artery disease. Clin Infect Dis 1995, 20, 92-588.
33.
Syıjanen J, Peltola J, Valtonen V, Iivanainen M, Kaste M, Huttunen
JK Dental infections in association with cerebral infarction in young and middleaged men. J Intern Med 1989, 225, 84-179.
34.
Rothman KJ, Greenland S. Modern epidemiology. PhiIadelphia:
Lippincott Raven; 1998, 62, 99-359.
23
35.
Desvarieux M, Demmer RT, Rundek T, et al. Relationship between
periodontaI disease, tooth loss, and carotid artery plaque: the Oral Infections and
Vascular Disease Epidemiology Study (INVEST). Stroke 2003, 34, 5-2120.
36.
Morrison HI, Ellison LF, Taylor GW. Periodontal disease and risk of
fatal coronary heart and cerebrovascular diseases. J Cardiovasc Risk 1999, 6, 7-11.
37.
Paunia K, Impivaara O, Tiekso J, Maki J. Missing teeth and ischemic
heart disease in men aged 45-64 years, Eur Heart J 1993, 14, 54-56.
38.
DeStefano F, Anda RF, Kahn HS, Williamson DF, Russell CM.
Dental disease and risk of coronary heart disease and mortaIity. BMJ 1993,
306(6879), 688-91.
39.
Loesche WJ, Schork A, Terpenning MS, Chen Y-M, Dominguez BL,
Grossman N. Assessing the relationship between dental disease and coronary heart
disease in elderly U.S. veterans. J Am Dent Assoc 1998, 129, 301-311.
40.
Emingil G, Buduneli E, Aliyev A, Akıllı A, Atilla G. Association
between periodontal disease and acute myocardial infarction. J Periodontol 2000, 71,
1882-1886.
41.
Geerts SO, Nys M, De MP, et al. Systemic release of endotoxins
induced by gentle mastication: association with periodontitis severity. J Periodontol
2002, 73, 8-73.
42.
Kinane DF, Riggio MP, Walker KF, MacKenzie D, Shearer B.
Bacteraemia following periodontal procedures. J Clin Periodontol 2005, 32, 13-708.
43.
Fomer L, Larsen T, Kilian M, Holmstrup P. Incidence of bacteremia
after chewing, tooth brusting and scaling in individuals with periodontal
inflammation. J Clin Periodontol 2006, 33, 7-401.
24
44.
Haraszthy VI, Zamhan JJ, Trevisan M, Zeid M, Genco RJ. Identi-
fıcation of periodontal pathogens in atheromatous plaques. J Periodontol 2000,
71(10), 60-1554.
45.
Li L, Messas E, Batista EL Jr, Levine RA, Amar S. Porphyromonas
gingivalis infection accelerates the progression of atheroselerosis in a heterozygous
apolipoprotein E-defıcient murine model. Circulation 2002, 105(7), 7-861.
46.
Giacona MB, Paparanan PN, Lamster IB, et al. Porphyromonas
gingivalis induces its uptake by human macrophage and promotes foam cell
formatian in vitro. FEMS Microbiol Lett 2004, 241(1), 95-101.
47.
Herzberg MC, Meyer MW. Effects of oral flora on platelets: possible
consequences in cardiovascular disease. J Periodontol 1996, 67, 42-1138.
25
6. ÖZGEÇMİŞ
1989 yılında İstanbul’da doğdum. 1996 yılında Bakırköy Osmaniye İlköğretim
Okulu’nda başladığım ilköğretimimi Çerkezköy Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda
tamamladım. 2007 yılında Edirne Anadolu Öğretmen Lisesi’nden mezun olduktan
sonra aynı yıl Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım.
26
Download