türkiye`de modernleşme, popüler kültür ve arabesk

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS7200
Number: 58 , p. 511-522, Summer II 2017
Yayın Süreci / Publication Process
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
24.07.2017
30.08.2017
TÜRKİYE’DE MODERNLEŞME,
POPÜLER KÜLTÜR VE ARABESK*
MODERNIZATION IN TURKEY,
POPULAR CULTURE AND ARABESQUE
Arş. Gör. Öznur Yılmaz
Artvin Çoruh Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü
Öz
Popüler kültür tartışmaları, Türkiye’de, Batı’daki serüveninden bağımsız bir
hat izlemiştir. Popüler kültüre yaklaşımların önemli bir bölümü, erken dönemde olumsuz karakterdedir. Bir mücadele alanı olarak tartışılmaya başlamasıyla birlikte, popüler
kültürün hegemonya mücadelesi içerisinde olumlu bir hal alabileceği düşünülmeye başlamıştır. Türkiye’de popüler kültür tartışmaları oldukça geniş bir literatüre sahiptir. Bu
çalışma, bu literatürün popüler müzik tartışmalarına kaynaklık eden yanlarından hareketle, bir özet metin olma iddiası taşımaktadır. Türkiye’de popüler kültür tartışmalarının
zemininde Türkiye’nin modernleşme sürecine yaklaşım vardır. Modernleşme sürecini
okumadaki farklılık, Türkiye’nin kültürel mirasını okumakta da farklılık yaratmaktadır.
Cumhuriyet’in erken dönemdeki müzik politikalarına yaklaşımlar da yine bir miras sorunu olarak görülebilir. Her alanda Batılılaşma politikası sonucu, müziğin Batılı tekniklerle yeniden üretilmesi konusu gündem olmuştur. Yukarıdan aşağı doğru bir yöne sahip olan bu politikalar, kültürel alan için de denenmiştir. Ancak kültür alanında dirençle
karşılaşmıştır. Bu direncin önemli ürünlerinden biri arabesktir. Arabesk müzik, sosyal
bilim çevrelerince uzun yıllar görmezden gelinmiş bir olgudur. Bir sorun olarak tanımlanmaya başladığı dönemde olumsuz bir yaklaşım ile ele alınmıştır. 1990’lardan itibaren
arabeskin tek yanlı olarak tartışıldığı dönem aşılmıştır. Arabeskin ortaya çıkışına dair
farklı görüşler vardır. Bunun ötesinde arabeskin çevreden merkeze hareketi ve arabesk
müziğin toplumsal vahameti hususunda da görüşlerde geniş bir yelpazeden söz edilebilir. Bahsi geçen tartışmalar oldukça fazla sayıda sosyal bilimcinin, birtakım nüanslar ile
koydukları katkılar ile gelişmiştir. Bu çalışmanın sınırlandırılması adına sınıflandırılan
yaklaşımların net bir şekilde görülebildiği tartışmalar, bu tartışmalarda yaklaşımları ile
öne çıkan ve tartışmalara yön verdiği düşünülen isimler tercih edilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışma Aladdin Keykubat Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen 2. Uluslararası Sosyal Bilimler
Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur.
*
512
Öznur Yılmaz
Anahtar Kelimeler: Türk Modernleşmesi, Kültürel Kuram, Arabesk, Popüler
Kültür
Abstract
Arguments for popular culture had an independent path from Turkey’s adventure for the west. The biggest part of the early approaches towards the popular culture
was unapproving. With the beginning of the debate as a field of struggle, the popular
culture has begun to be thought of as being positive within the struggle for hegemony.
In Turkey, the popular culture arguments have a quite big literature. This study has the
claim of being the summery for the roots of the popular music arguments of this literature. The root of the Turkey’s popular culture arguments, is the Turkey’s modernization
process. The difference on the understanding of the Turkeys modernization process creates difference in the understanding the Turkey’s cultural heritage. The approach on the
musical policy on the early days of Turkish Republic can also be seen as a heritage problem. Because of westernization policy in every field, reproduction of music with western
techniques became a piece of agenda. These policies, that had a Jacobin method, has also
been tried for the cultural areas but they had encountered some resistance. One of the
most important product of this resistance is arabesque. Arabesque was an overseen subject for years for the societies of social science. The first recognition of it was negative
and as a problem. In early 90’s was evaluated on a single side. There are different ideas
on the birth of the arabesque. There are also different understanding and thoughts on
the subjects of how the arabesque reached to the centric levels from the outback and the
un-liked case of the arabesque on the society. These arguments that have been mentioned, have been improved by the contributions of many social scientist with some nuance. For the limitation of this study, the debates on which the classified approaches can
be clearly seen, and the names which are thought to be leading by arguments in their
discussions have been tried to be preferred.
Keywords: Turkish Modernization, Cultural Teory, Arabesque, Popular Culture
Giriş
Popüler müzik tartışması, müzik sosyolojisinin temel başlığını oluşturmaktadır.
Türkiye’deki müzik sosyolojisi çalışmalarında
Batılı popüler kültür tartışmaları, kavramsal
ve kuramsal çerçeveyi oluşturmuştur. Popüler
müziğin tanımlanması, popüler kültürün
tanımlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Hem
popüler müzik hem de popüler kültür Batılı
kavramlardır. Bu nedenle, kavramlara yaklaşımları oluşturan toplumsal koşullar da Batı
toplumu kaynaklıdır. Batı toplumlarındaki
sınıfsal bölünmüşlük ve toplumsal sınıflar
arasındaki çizgilerin keskin oluşu müziği de
önemli derecede sınırlandırmıştır. Batıda popüler kültür ve yüksek kültür sınıflandırması
sınıfsal bir zeminle açıklanabilir.
1. Popüler Kültüre Yaklaşımlar
Popüler kültüre yaklaşımlar en te-
melde ikiye ayrılabilir: Bunlardan ilki popüler
kültüre olumsuz yaklaşımlar, ikincisi popüler
kültürü bir mücadele alanı olarak ele alan
yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar yekpare bir
görünüm sergilemez. Bahsi geçen sınıflandırmalar en temel referanslardan hareketle
yapılmıştır.
Olumsuz yaklaşımların teorik iki
kaynağından söz edilebilir: Muhafazakâr elitizm ve Neo-Marksizm’in kitle kültürü eleştirisi. Muhafazakâr elitistler, kendilerinin, imtiyazlı bir sınıfın, kültürün yegâne üreticisi
olduklarını düşünürler. Sanayileşme sürecini
takiben kentleşme, yeni bir odağın ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Bu odak, kendi
kültürünü üretmeye başladıkça, kent kültürü
de imtiyazlı sınıfların kontrolünden çıkmaya
başlamıştır. Muhafazakâr elitistler, ‚yeni‛
olan bu kültürün ‚ticari‛ olduğunu iddia
Türkiye’de Modernleşme, Popüler Kültür ve Arabesk
eder. Popüler kültür çalışmaları ilk olarak
muhafazakâr elitistlerden biri olarak anılan
Matthew Arnold’un Kültür ve Anarşi isimli
çalışmasında karşımıza çıkar. Arnold’ın kitabına verdiği isimden de anlaşılacağı üzere,
muhafazakâr elitistler bu yeni durumdan
memnun değildirler. Düzenin bozulmasına
yönelik kaygı, kültürün anarşi ile birlikte
anılmasına neden olur. Muhafazakâr elitizm,
popüler kültürün, egemenlik ilişkileri dışında
gelişmesinden rahatsızlık duyar. Popüler
kültürün bir halk kültürü olamayacağı da
yine bu eğilimin önemli bir görüşüdür. Halk
kültürü otantiktir, ancak ‚yeni‛ olan bu kültür kendisinden öncekilerin tamamını karşısına almaktadır. Arnold’a göre kültür ‘dünyada
düşünülen ve söylenenlerin en iyileri’ demektir (Ayas, 2015). Muhafazakâr elitistler tarafından, dünyada düşünülenlerin en iyisi olan
kültür, eğitimsiz insanların kendiliğinden
yaratabileceği kadar basit değildir. Ve eğer
kültür, ‚en iyi olanın ne olduğunu tanıyabilme yeteneği‛ ise, onu ancak seçkinler tanıyabilirler. Eğitimsiz olanlar ise, ellerindekini ‚en
iyi‛ sandıkları için, bozguncudurlar. Yüksek
kültür, eğitim ve birikim gerektirir (Ayas,
2015).
Olumsuz yaklaşımların bir diğer teorik kaynağı ise Frankfurt Okulu’nun neoMarksist kitle kültürü eleştirisidir. Frankfurt
Okulu’nun popüler kültüre yaklaşımı muhafazakâr elitistlerin yola çıkışlarından farklı bir
nedene dayanmaktadır: Muhafazakâr elitistler, popüler kültürü var olan sınıfsal yapıya
karşı bir tehlike olarak görürken, Frankfurt
Okulu mensupları bunun tam tersine, popüler
kültürü insanların hâkim sınıflara karşı direnişini sınırlandırdığı yönündeki iddiasıyla
reddeder. Frankfurt Okulu mensuplarından
Adorno ve Horkheimer’ın kitle kültürü olarak
adlandırdıkları bu piyasa ürünü, insanların
sosyal düzene olan itirazlarını törpüler. İnsanların mevcut düzenle uyumlu hale gelmesini
sağlar. Frankfurt Okulu mensuplarına göre
popüler kültür, halk tarafından yaratılmamış-
513
tır. Popüler kültürün üreticisi, piyasadır. Kültür endüstrisinin yaratısı olan kitle kültürü,
alıcıyı tüketime yöneltir ve bu yolla kitleleri
pasifize eder. Bu bağlamda ele alındığında
kültürel ürünler pazara sunulmuştur ve piyasa koşullarında tüketime uygun birer meta
haline getirilmiştir.
‚Frankfurt Okulu’nun kitle toplumu
anlayışına iki tema damgasını vurur:
1. Yoğun ekonomik ve teknolojik gelişme karşısında geleneksel toplumsallaşma kurumlarının zayıflaması 2.
İnsanın emek ve etkinliği sonucu ortaya çıkan nesnelerin insan kontrolünün dışında görünen bağımsız, özerk
güçlere dönüştüğü kültürün artan
somutlaşması‛ (Swingewood, 1996:
32’tan akt. Ayas, 2015).
Frankfurt Okulu geleneğinin önemli
isimlerinden olan Adorno, müzik üzerine
yoğun çalışmalar yapmıştır. Adorno, kitle
kültürü olarak tanımladığı kültürel ürünleri
yoz ürünler olarak görür. Horkheimer’la birlikte kaleme aldıkları Aydınlanmanın Diyalektiği isimli eserde kültür endüstrisi kavramını
ortaya atmışlardır: ‚Kültür üretme işini kapitalist kültür endüstrisi üstlenir. Kültür endüstrisi her şeyi birbirine benzetir, özgünlüğü
ortadan kaldırır, kitlelere standartlaştırılmış
sahte tercihler sunar ve onların bağımsız yargılarda bulunma yeteneklerini körelterek
üzerlerinde tahakküm kurar. Bu bağlamda,
demokratik görünümü altında aslında totaliter eğilimleri besler‛ (Ayas, 2015). Adorno’ya
göre popüler müzik, standartlaştırıcıdır. Popüler müzikte, parça ile bütün arasında bir
ilişki yoktur, hâlbuki yüksek kültür ürünü
olan müzikte her parça, bütün ile uyum içerisindedir ve parçalar bütünden ayrı olduğunda bir anlam ifade etmez. Düşünsel bir yönü
olmayan müzikal ürünler, dinleyiciyi bir arayışa sürüklemez. Aksine müziği, sıradan bir
dinleme faaliyetine dönüştürür. Adorno, popüler müziğin kapitalizmin lehine bir sosyal
çimento olduğunu öne sürer. Kapitalizm in-
514
Öznur Yılmaz
sanları birbirinden kopartarak, olası bir isyan
dalgasını bastırır. Kültür endüstrisi tam da bu
noktada devreye girer. Kitle kültürü aracılığıyla insanlar yeniden bir araya getirildiğinde, kültür endüstrisini elinde bulunduranlar
tarafından pasifize edilmişlerdir bile.
Daha önce söylendiği üzere, Frankfurt
Okulu’nun yekpare bir görünüm sergilediğini
söylemek doğru olmayacaktır. Adorno ve
Benjamin, popüler kültürün işlevi noktasında
birbirinden farklı fikirlere sahiptir. Adorno,
popüler kültürü bireyleri ve buradan hareketle kitleleri kontrol eden bir baskı aracı olarak
tanımlarken Benjamin, totaliter bir öge olarak
yapılan tanımlamayı eksik bulur. Benjamin’e
göre, tekniğin imkânları ile çoğaltılabilen
kültür ürünleri, halkın ulaşabileceği bir hale
gelir. ‚Biricik‛ olmaktan çıkan sanat eserinin
üzerindeki ‚kutsal hale‛ tekniğin olanakları
sayesinde ortadan kalkmıştır. Benjamin, kültür ürünleri üzerindeki kutsal halenin ortadan
kalkmasının ve insanların ona ulaşabilir hale
gelmesinin demokratik imkânlar doğuracağını iddia eder. Benjamin’in açtığı yol, kendinden sonra yapılmış popüler kültür çalışmalarını etkilemiştir.
Popüler kültüre bir mücadele alanı
olarak yaklaşanlar, Benjamin’in popüler kültürün imkânlar barındırması ihtimalini öne
çıkarmasının üzerine gitmişler ve popüler
kültürün muhalif bir yönü olabileceği ihtimali
üzerine düşünmüşlerdir. Gramsci’nin hegemonya kavramının da bu yaklaşımın gelişmesinde rolü vardır. Popüler kültüre olumsuz
yaklaşımların temelinde var olan yapının
korunması ‚ihtiyacı‛ veya tersine bu yapının
dönüşümüyle ilgili sorunlar varken, popüler
kültüre bir mücadele alanı olarak yaklaşanlar
öznenin kendisiyle ilgilenmişlerdir ve öznenin kendisini tartışmaya başlamışlardır. Bu
yaklaşıma sahip olanlar en temelde popüler
kültürün, nasıl üretildiği sorusunun dışına
çıkıp, popüler kültürün kimler tarafından
‚tüketildiği‛ sorusunu sormuştur.
İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneği,
popüler kültüre bir mücadele alanı olarak
yaklaşanların temsilcisi olarak görülmüştür.
Kitle kültürü yaklaşımında pasif/edilgen tarif
edilen özneler, İngiliz geleneğinde üretimde
ve tüketimde aktif bir rol ile yeniden tanımlanmıştır. Bu noktada yanlış anlaşılmanın
önüne geçmek gerekmektedir. İngiliz geleneği, popüler kültürü tamamıyla olumlu bulmaz. Gramsci’nin etkisini tam da burada
görmek mümkündür: Popüler kültür, bir mücadele alanıdır. Popüler kültürün neliğini
belirleyecek olan, hâkim kültüre karşı verilen
veya verilecek olan mücadeledir.
Kültürel
Çalışmalar
geleneğinin
önemli isimlerinden biri olan Stuart Hall,
popüler kültür kavramını, kendinden önce
yapılmış açıklamaları sentezleyerek yeniden
tanımlamıştır. Hall’dan önceki yaklaşımları
iki başlıkta toplamak gerekirse: Birinci yaklaşım, popüler kültürü kültür endüstrisi tarafından üretilmiş bir meta olarak ele alır. Bu
tanımda ‚tüketiciler‛, kültür endüstrisi tarafından üretilmiş ürünleri alırlar. Bu ürünler,
hâkim ideoloji ile yoğurulmuştur. Hall’ın ele
aldığı ikinci yaklaşımda ise, popüler kültür,
halk tarafından üretilenlerin tümüdür. Bu
yaklaşıma yapılabilecek temel eleştiri, kültür
endüstrisini yok sayması nedeniyle yapılmaktadır. Hall, bu iki tanımdan yola çıkarak kendi
açıklamasını yapar: ‚Bir kültürel biçimin anlamı ile onun kültürel alandaki yeri veya konumu, o biçimin içinde verili değildir. Konumu bir kez sonuna kadar belirlenmiş de değildir. Bir kültürel sembolün anlamı kısmen,
ona anlatım kazandıran ve yankı bulmasını
sağlayan pratiklerle, içine dâhil edildiği toplumsal alan tarafından oluşturulur‛ (Hall,
1997,17-22’den akt. Erol, 2009: 65). Popüler
kültür, bir mücadele alanıdır; bu mücadelenin
boyutlarına göre yeniden üretilir. Popüler
kültür, hegemon olan kültürün kendini yeniden üretmesinin de bu kültürün alaşağı edilmesinin de mümkün olduğu bir alandır. Bu
savaşın kazananını belirleyecek olan ‚hegemonya mücadelesi‛dir. Bu nokta, yeni bir
soruyu da ortaya çıkarmış olur: Peki, bu mücadelenin kendisi, hiyerarşiyi popüler kültür
içine taşımış olmaz mı? Direniş gösteren ve
muhalif bir yöne sahip olan popüler kültürün
Türkiye’de Modernleşme, Popüler Kültür ve Arabesk
olumlu, muhalif yönü olmayanın olumsuz
olarak kodlandığı bir durumda kültür ürünleri arasında yeni bir hiyerarşi doğması söz
konusu değil midir?
Birmingham Kültürel Çalışmalar
Okulu, popüler kültürü bir mücadele alanı
olarak ele alan yaklaşımın önemli bir odağıdır. Bir mücadele alanı olarak popüler kültürün tanımlaması, yeni yaklaşımların da önünü
açmıştır; bunlardan en farklısı, belki de, ampirik çalışmalardır. İngiliz geleneği popüler
kültür tartışmasının merceğini ‚tüketenler‛e
döndürdükten sonra, dinleyici odaklı çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.
Burada araya girmekte fayda var. Popüler kültür ve yüksek kültür arasındaki ayrımın geçerliliğini sorgulayan Gans’ın yaklaşımına değinmek gerekmektedir. Gans, hiyerarşinin popüler kültür içine taşınmasına itiraz eder. Gans’a göre kültür; ‚sanat olarak
tanımlanan tüm eylemleri, malları ve fikirleri
kapsar‛ (2014: 21). Bir kültürel ürün, toplumda karşılık gördüğü ölçüde meşrudur, yüksek
kültür ve popüler kültür olarak ayrıştırılması
anlamlı değildir. Gans, popüler kültürü tek
bir tanıma sığdırmayı doğru bulmaz. Ona
göre tek bir popüler kültür yoktur, popüler
kültürler vardır ve Gans, bu popüler kültürleri, ‚beğeni kültürleri‛ olarak adlandırmıştır.
Beğeni kültürlerinin temelinde benzer zevkler
taşıyan ve benzer tercihler yapan ‚beğeni
kamuları‛ vardır (Gans, 2014: 102). ‚Bir kimsenin beğeni kültürleri arasında yaptığı seçim,
hem özellikle sınıf, yaş, din, ırk, etnik birikim,
bölgesel köken ve oturulan yer gibi pek çok
etkene, hem de belli kültürel içeriklere ilgi
gösterme biçiminde ortaya çıkan kişilik özelliklerine bağlıdır‛ (Gans, 2014: 104). Gans’a
göre beğeni kültürleri arasında bir önem sıralaması yapılması doğru değildir. Her beğeni
kültürü eşit önem ve değere sahiptir.
Birmingham Okulu’nun yarattığı kırılmadan hareketle ortaya çıkan ampirik çalışmalar altkültür ve scene çalışmaları olarak
başlıklandırılabilir. Çeşitli gruplar, kendilerini
515
hakim kültürden ayrıştırarak ‚yerel‛ bir kimlik geliştirirler. Altkültür çalışmalarında, altkültür gruplarının muhalif özelliklere sahip
olduğu önkabulüne dayanmaktadır. Chris
Jenks, Altkültür Toplumsalın Parçalanışı (2007)
isimli eserinde altkültür çalışmalarının çalışma alanının çoğunlukla beyaz erkekler olduğunu vurgular. Altkültür grupları, türdeş
gruplar olarak ele alınmaktadır (Jenks, 2007).
Altkültür gruplarına ait olanların ortak bir
kimliğe sahip olduklarına dair genel bir kanı
vardır. Bu iddia, altkültür çalışmalarının aldığı eleştirilerin başında gelir. Altkültür grupları, muhalif bir kimlik taşımak zorunda değildir; tüm grubun üyeleri aynı politik görüşe
sahip olmak zorunda değildir. Bu eleştiriler,
scene çalışmalarını doğurmuştur.
Scene kavramı, Becker’ın sanat dünyaları ve Bourdieu’nün ‚alan‛ kavramından
hareketle anlaşılabilir. Sanat dünyaları kavramı, sanatın kolektif bir ürün olduğu kabulüne dayanır. Sanat eserinin, üreticisinin,
icracısının, tüketicisinin, eleştirmenin olduğu
kadar sanata kaynaklık eden ‚ürünlerin‛ de
eserin yaratılmasında aynı ölçüde pay sahibidir. Alan kavramı için de şu söylenebilir:
‚Habitusun işlev gördüğü toplumsal ortamın
yapısını belirler‛.
2. Türkiye’de Popüler Kültür Tartışmalarının Yönü
Türkiye’de popüler kültür tartışmaları, Türkiye’nin özgül şartlarında şekillenmiştir. Batı’da popüler kültür tartışması sınıf
eksenli tartışmalardır. Ancak Türkiye’de tartışmanın bir başka yönü ortaya çıkmıştır: Batılılaşma. Türkiye, Batı’dan farklı olarak bir
‚batılılaşma‛ süreci yaşamıştır ve toplumsal
yapı bu süreçte yukarıdan aşağıya bir dönüşüme uğramıştır. Bu da müzikteki sınıflandırmayı Batı’dakinden farklı şekilde oluşturur. Batı’da yüksek kültür, aristokrat sınıf ile
özdeşleşmişken, Osmanlı’da böyle bir sınıfın
varlığından söz edilemez. Osmanlı’daki müzik anlayışı daha esnektir. Örneğin, bir klasik
müzik eseri, aynı zamanda halk tarafından
516
Öznur Yılmaz
dinlenen bir eser olabilir ya da bir sanatçının
klasik eseri ve popüler kültür için ürettiği
eseri olabilir. İlişkiler Batı’dakine oranla daha
iç içe geçmiştir. Osmanlı müziği, toplumun
bütün katmanlarının sahiplendiği bir kent
müziğidir. Batı müziğinden bir diğer farkı da
budur. Osmanlı müziği, Mehter dışında, klasik manada bir oda müziğidir. Bu, Batı müziği
ile Osmanlı müziği arasındaki farklılıkların
bir diğeridir. Bütün bu farklar ışığında, Osmanlı’da sınırları belirlenmiş bir popüler müzikten söz etmek çok mümkün olmayacaktır.
Türkiye’nin modernleşme serüveninde müzik, ihmal edilemeyecek denli önemli
bir başlıktır. Bu serüven tam olarak, Platon’a
atfedilen, ‚sitenin müziğini değiştirirseniz,
duvarları yıkılır‛ sözünün pratikteki karşılığıdır. Cumhuriyet’in kurulmasıyla kurumların yeniden, modern kurumlar olarak örgütlendiği süreçte, bittabi kültür alanı da yeniden
düzenlenmiştir. Müzik bu alanın verimli bir
unsurudur. Osmanlı dönemine ait müzik, bu
yeni dönemde ‚geri‛ olarak kodlanmıştır.
Erken dönemde Cumhuriyet’in müzik
politikaları Ziya Gökalp’in yaklaşımı ile uyum
göstermektedir.
Gökalp,
müziği
harsmedeniyet ayrımı içinde anlamlandırır. Gökalp’e göre Türklerin gerçek müziği, Anadolu’da ham halde bulunmaktadır. Batılı tekniklerle yeniden üretilecek ham haldeki bu müzik, milli müziği oluşturacaktır. Gökalp, Osmanlı müziğini Şark müziği olarak tanımlar.
Şark müziğinin temelinin de Bizans’a dayandığını iddia eder. Dolayısıyla onun milli bir
müzik olabilmesi ihtimal dışıdır. Anadolu’da
ham halde bulunan Batılı teknikler ile yeniden
şekillendirilen müziğin özü korunduğu için
milli olmasında bir sorun yoktur. Teknik medeniyete özgüdür; ‚dâhil olmaya çalıştığımız‛
Batı medeniyetine ait teknikler, müziğin özünü değiştiremez. Gökalp’in bu görüşü devlet
tarafından da kabul görmüştür. ‚Gökalpçi
paradigma‛ olarak adlandırılan bu yaklaşım,
uzun yıllar Cumhuriyet’in müzik politikalarına yön vermiştir. Bu paradigmaya itirazların
yöntemde oluşacak bir farklılığa sebep olmadığı için önemli bir kısmı ayrıntılı tartışmalar
olarak ele alınabilecekken, bir kısmı temelden
itirazlar olarak görülmelidir. Örneğin, müziğin yeniden üretilmesi sürecini Macarlar yapsın diyen Necip Asım ile kimin yaptığına özel
önem atfetmeyen Gökalp arasındaki farklılık
yapısal bir farklılık değildir. Ancak Rauf Yekta Bey’in itirazı başka bir pencereden bakmayı
sağlar. Rauf Yekta Bey, ideolojik refleksler ile
itiraz etmek yerine müzikolojik açıklamalar
ile müzik bilgisinin yetersiz olduğunu ortaya
çıkardığı Gökalp’e itiraz eder. Ancak, Yekta
Bey’in ortaya koyduğu fikirler, devlet nezdinde bir karşılık görmemektedir. Gökalp’in
müzik konusundaki ‚eksikliklerine‛ rağmen,
Cumhuriyet’in müzik politikalarının oluşumuna zemin hazırlamasına zemin sağlamıştır2.
Türkiye’nin popüler kültürü tartışmalarına bakıldığında, popüler kültür olarak
tanımlanan şeyin belirsizliği sorunu ile karşılaşmaktayız. Cumhuriyet aydınları tarafından
kabul gören Klasik Türk Müziği yüksek sanat
olarak konumlandırılmıştır. Öyleyse Klasik
Türk Müziği dışında kalan türlerin tamamı
popüler kültür ürünü müdür?
3. Arabesk Tartışmalarındaki Gruplar
1950’lerde başlayan göç dalgası, kentlerde yeni sorunlar yaratmaya başlamıştır.
Barınma sorunu bunların başında gelir. Kendi
çözümlerini arayan ‚göçmenler‛ tarafından
oluşturulan plansız yerleşim yerleri gecekondu mahalleleri- kent merkezinden
uzak bölgelerde oluşmaya başlamıştır. Bu
plansız yerleşimlerin altyapı sorunları olduğu
kadar, kent ile ilişkilenmesinin temel yollarından biri olan ulaşım da önemli bir sorunudur. Devletin bu noktada çözümleri bazı noktalarda hiç görünmezken bazı noktalarda da
oldukça yetersiz kalmıştır. Kendi çözümünü
yaratıp gecekondu mahalleleri kuran yurttaşlar, kendi yöntemleri ile sorunlarını çözme
Musiki Inkılabı konusu, hem Türk modernleşmesi hem
de Türkiye’de müzik sosyolojisi bağlamında tek başına
bir çalışma konusudur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Güneş
Ayas, Musiki İnkılabının Sosyolojisi Klasik Türk Müziği
Geleneğinde Süreklilik ve Değişim, Doğu Kitabevi, 2015.
2
Türkiye’de Modernleşme, Popüler Kültür ve Arabesk
konusunda bir başka inisiyatif almıştır ve
ulaşım sorunu da ‚dolmuş‛ ile çözüme kavuşmuştur.
Kent merkezinin hemen dışında yeni
bir yaşam tarzı uç vermiştir. Bu, kente ait
olmayan yaşam tarzı, kırsaldan kente göçen
yurttaşların, alışmış oldukları kırsal hayata
uygun davranışları kente taşıma çabasıyla
karmaşıklaşmıştır. Ancak süreç içerisinde,
yeni ürünler ortaya çıkmaya başlamıştır: Arabesk de bunlardan biridir. Başlangıçta Türkiyeli aydınlar tarafından görmezden gelinen
bu yeni olgu, 1970’lere gelindiğinde görmezden gelinemeyecek bir konuma erişmiştir.
Sosyal bilimciler de bu gerçeklikle yüzleşmekten uzun süre kaçmış olsa da sonunda onunla
yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Arabesk
tartışmaları Türkiye’de müzik sosyolojisinin
merkezine oturmuş bir tartışmadır demek çok
da yanlış olmayacaktır.
Arabeskin Ortaya Çıkışına Yönelik
Yaklaşımlar
Arabesk, bir sosyal gerçeklik olarak
kabul görmeye başladığı ilk dönemlerde, genellikle, olumsuz bir yaklaşımla açıklanmaya
çalışılmıştır. 1989 yılında Ertan Eğribel tarafından yazılmış, bu konudaki ilk eserlerden
sayılabilecek Niçin Arabesk Değil isimli çalışma, arabeski, devletin çözmesi gereken bir
sorun olarak ele alır. Eğribel’e göre kente göçün yoğunlaşmasıyla, merkezin dışında kalan
bölgelerde oluşan gecekondular, devletin
çözümsüzlüğüne karşı, insanların kendi iradeleri ve sınırlı imkânlarıyla kendi ürettikleri
çözümdür. Bu gecekondu halkı, kültürel olarak da kent kültürünün dışındadır. Bu bölgeleri kent ile bağlayan ulaşım da yine bölgede
yaşayan insanları tarafından çözülmüştür;
dolmuşlar/minibüsler. Arabeski yaygınlaştıran bu dolmuşlardır. Gecekondu mahalleleri
ile kent arasında mekik dokuyan bu dolmuşlar, ‚kendilerinden‛ olarak gördükleri arabesk müzik icracılarının bir nevi can suyunu
oluşturmuştur. Dolayısıyla arabesk, hem gecekondu hem de bir dolmuş müziği olarak
517
tanımlanmıştır.
Eğribel, arabesk müziği ortaya çıkaran koşulları alternatifsizlik, dış dinamikler ve
kültür ikiliği olarak tarif eder (Eğribel, 1984:
34). Arabeskin isyan müziği olup olmadığı
üzerine yapılan tartışmalarda da oldukça net
bir tavra sahiptir. Devletin Batılılaşma seçiminin marj-dışı bir grup yarattığını söyler. Eğribel’e göre bu kesimlerin düzen dışı kalmaları
arabesk ile son bulmuştur. Arabesk, bu marjdışı kesimlerin çatlaktan içeri sızma yoludur.
Düzene sızma, ondan pay kapma çabası ile
doğrudan ilişkilidir. Düzenden pay kapmaya
çalışan kesimler, düzen ile kavga edemez. Bu
nedenle arabeskin isyanı, Eğribel’e göre sahtedir.
‚Arabesk müziğin aşılması gerekmektedir. Bu ise ancak arabesk müziğin
dile getirdiği olayların siyasal olarak
ele geçirilmesi, dönüştürülmesi ile
mümkündür. Batılılaşma sürecinde
meselenin aslını anlamamıza izin
vermeyen bu sakat müziğe, ifade ettiği olumsuz kimliğe ve kültüre hayır
diyoruz‛ (Eğribel, 1984: 72).
Başlangıçta hâkimiyet sürdüren, tartışmalara yön veren olumsuz yaklaşımların
meşruiyeti, Meral Özbek’in meşhur eseriyle
sarsılmıştır. Popüler Müzik ve Orhan Gencebay
Arabeski (1991) isimli eserde Özbek, o zamana
kadar yapılmayanı yapmış ve popüler kültür
kavramını akademik zeminde ilk kez bir doktora çalışması olarak ele almıştır. Popüler
kültür kavramının kullanımını bu bağlamda
meşrulaştırmıştır. Bu konunun bir doktora
tezi olamayacağı yönündeki itirazlar, Şerif
Mardin tarafından hazırlanan, arabeskin bir
akademik çalışma olabileceği yönündeki rapor ile bir nebze sönümlenmiştir. Eserde Özbek, popüler kültür konusunda Birmingham
Kültürel Çalışmalar geleneğini teorik çerçeve
olarak kullanır. Özbek, popüler kültür ürünlerinin tamamının muhalif bir damara sahip
olduğu düşüncesinden uzaktır.
‚< Ekonomik gereksinim ile sanat
518
Öznur Yılmaz
eserinin bağımsız, içsel gereksinimi
(hakikilik) arasında bir karşıtlık vardır: Her popüler metaya yapılan yatırımın hızlı bir biçimde geriye dönmesine dayanan ekonomik gereksinim,
sanat eserinin kendi içsel mantığını
takip etmesini engeller. Ayrıca, popülerlik artık modern dönemde niteliksel özelliğini kaybetmiştir, sayıya indirgenmiştir. Popülerlik, hiçbir zaman kitleler tarafından dolaysız olarak belirlenmez. Demokratik ülkelerde artık arz ve talep toplumsal ihtiyaçlarla değil, eğlence endüstrisinin
insanların ne sevdiğine dair tedariklerinden ibarettir‛ (Özbek, 2013: 65).
Özbek, arabesk konusunda, parçalı
bir yaklaşım ortaya koyar. Arabeskin ilk dönemde modernleşmeye tepki olarak doğduğunu ve sürecin bir parçası haline geldiğini
öne sürer. 1980’ler ile başlattığı ikinci dönemde, arabeskin sınıfsal özelliklerinden yalıtıldığını öne sürer. Özbek’in, arabeskin ikinci dönemi olarak tarif ettiği dönemi açıklarken,
Frankfurt Okulu’nun etkisi altında kaldığı
görülebilir. Özbek’e göre arabesk, bu dönemde uzlaşmacı bir hale bürünmüştür. Bu da
insanları pasifize ederek, içlerindeki isyan
duygusunu sönümlendirir. 24 Ocak Kararları
ile açılan yeni ekonomik dönem, müzik endüstrisinde de bir dönüşüme neden olmuştur.
Sınırsız bir ithalat anlayışına sahip bu yeni
ekonomik dönemin en önemli sonuçlarından
biri Batı’da üretilen ürünlerin neredeyse hepsinin Türkiye’ye girişi oldu. Müzik açısından
bakıldığında bu yeni tekniklerin kullanımına
yol açmış oldu. Özbek’e göre müzikteki bu
dönüşüm, ürünlerin ucuzlaması sonucu, insanların ürünlere ulaşma imkânının artmasına
sebep olsa dahi, bir diğer yandan ürünlerin
sanatçının kontrolünden çıkmasına neden
olur. Üreticisinin kontrolünden çıkan sanat
eseri, niteliğini kaybedecektir. Nitelik kaygısı
olmayan üretimler, piyasa aracılığı ile seri bir
dolaşıma sokulur ve insanlar, bu ürünleri
tükettikleri için kolay manipüle edilebilir hale
gelir.
Özbek ile aynı dönemde Martin Stokes tarafından yapılan Türkiye’de Arabesk Olayı
(1992) isimli çalışma oldukça önemlidir: Türkiyeli olmayan bir sosyal bilimci olarak arabeski oldukça erken bir dönemde ele almıştır.
Stokes, arabeski popüler kültür tartışmalarına
birebir uydurmak çabasını gereksiz bulur.
Gecekondu, dolmuş müziği gibi tanımlamaları eleştirir. Ona göre arabesk, toplumun tüm
katmanları tarafından kabul görmüş bir müziktir. Stokes’a göre arabesk, çevrenin merkeze tepkisi olarak ortaya çıkmış, kentli bir müziktir. Merkez tarafından hoş karşılanmayan
ve hatta görmezden gelinen bir kültürel ürün
olarak görülür.
‚Türkiye’de arabesk, geri kalmışlığı
ve egzotikliği ile Batılılaşmış ve laik
bir devlette sapkınlığın göstergesi olarak görülen Güneydoğu Anadolu’dan
gelen göçmen işçilerin müziği olarak
görülmektedir‛ (Stokes, 2012: 27).
Gecekondular ile arabesk arasında
kurulan ilişkiyi vurgulayan Stokes, bu ilişkinin temelinde, hem gecekondunun hem de
arabeskin ‚kökten bir değişim‛e işaret ettiğini
söyler. ‚Arabeskçilerin‛ tamamının gecekondu mahallerinden çıkan veya oralarda yaşamını sürdüren insanlar olmadığı halde bir
‚gecekondu müziği‛ adlandırılması yapılmış
olması Stokes’un dikkatini çekmiştir. Stokes
tarafından değinilen bir diğer husus, arabeskin bir isyan müziğine dönüşememesidir.
Bunun sebebi olarak Stokes, Türkiye’deki
solun, devletin Batılılaşma hamlelerini ‚benimsediğini‛, bu nedenle de oryantal olan bu
müziği dışladıklarını düşünmektedir.
Yaklaşımların birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığını söylemek doğru olmayacaktır.
Ancak en temelde, bir bakış açısını ortaya
koymak gerekeceği için, girift yaklaşımların
özelliklerinden birini ya da birkaçını öne çıkartmak gerekmektedir. Arabeskin ortaya
çıkış koşullarını temel konu edinen eserlerin
dışında, bir bütün, bir yaşam tarzı olarak arabeski ele alan yaklaşımlar da vardır. Bu yaklaşımlardan biri yukarıda bahsi geçen Murat
Belge’nin yaklaşımıdır. Belge, arabeski bir
Türkiye’de Modernleşme, Popüler Kültür ve Arabesk
yaşam biçimi olarak ele almıştır. Bu bağlamda
da ortaya çıkışındaki faktörlere objektif tutmak için, fikirlerine değinmek gerekecektir.
Murat Belge, Türkiye’de kültürel çalışmaların
öncü isimlerinden biridir. Kültürel çalışmalar
geleneğinin Türkiye’de yer bulmasına olanak
sağlarken, yalnızca kavramsal çalışmalar ile
sınırlı kalmamıştır. Arabesk üzerine de çalışan
Belge, elitist yaklaşımların sona ermesi gerektiğinin altını çizer.
Belge, 1983 yılında yazdığı Tarihten
Güncelliğe isimli eserinde arabeski bir yaşam
tarzı olarak tanımlar. Arabeskin ortaya çıkışındaki temel dinleyici kitlesini minibüs, uzun
yol otobüs ve taksi şoförleri olduğunu belirtmekten geri durmaz. Bu nedenle ‚minibüs
müziği‛ tanımı yapılması da anlaşılır bulmaktadır. Ancak Belge’ye göre bu tanımlama yetersizdir. Kendi verdiği bir örnek üzerinden
yetersiz bulduğu kısmını açıklamak gerekirse;
Orhan Gencebay’ın ‚Bir Teselli Ver‛ isimli
albümü yarım milyon satmıştır. Dönemsel
olarak, bahsi geçen sayıda albüm alacak minibüsün olamayacağı aşikârdır. Tüm bunlara
rağmen minibüslerin, arabeske can suyunu
verdiğini belirtmek gerekir. Murat Belge, Birikim dergisinde 1990 yılında yayınlanan Toplumsal Değişme ve “Arabesk” isimli yazısında
arabeski bir yaşam tarzı olarak ortaya çıkartan
toplumsal hareketliliğe vurgu yapar. İç göçün
yoğunluğuna vurgu yapan Belge, göçün ilk ve
en önemli sonucunu bireyselleşme olarak
görür. Göç edilen yerde ‚hemşeri‛ yakınında
yaşama çabası, kentin dışında oluşan ‚plansız‛ mahallelerin öncü nedenidir.
Merkeze Hareketi Üzerine Yaklaşımlar
Arabesk müziğin çevreden merkeze
hareketi üzerine yapılmış analizlerin önemli
bir bölümü, bu hareketi Türkiye siyasetinde
yaşanan dönüşümle ilişkilendirmektedir. Bu
çalışmaların en önemlilerinden biri Orhan
Tekelioğlu’nun 1995 yılında kaleme aldığı
Kendiliğinden Sentezin Yükselişi: Pop Müziğin
Tarihsel Arkaplanı isimli eseridir.
519
Tekelioğlu çalışmasında, Cumhuriyet’in kültür politikalarını ‚zorunlu BatıDoğu sentezi‛ olarak tanımlar. Devlet eliyle
yaratılan zorunlu Batı-Doğu sentezinin karşısına, bazı müzisyenlerin kişisel gayretleriyle
yarattığı bir kendiliğinden sentezi koyar. Türk
müziğinin geliştirdiği kendiliğinden direniş,
kendiliğinden sentezi doğurmuştur. Kendiliğinden sentez bağlamında değerlendirilebilecek olan arabesk, Tekelioğlu’na göre bir müzik tarzı olmanın ötesinde bir yaşam tarzı
haline gelmiştir.
Tekelioğlu, tek bir popüler kültür
olamayacağını öne süren kuramsal yaklaşımı
merkez-çevre kültürler bağlamında değerlendirir. Cumhuriyet’in politikalarınca ‚üretilen‛
kültürlerin, elitlerin kültürleri olduğunu ve
bu bağlamda da merkezde durduğunu öne
sürer. Popüler kültürler çevreden beslenir.
Türkiye siyasetindeki dönüşümler, çevredeki
kültürleri merkeze taşımış ve hegemonik hale
getirmiştir (Tekelioğlu, 2006).
‚‘Çevre’ kültürler çoğunlukla muhafazakâr değerler de taşıdığı için, şunu
rahatlıkla iddia edebiliriz: Şu anki haliyle Türkiye popüler kültürü, yeni
şehir mekanında muhafazakarlığın en
önemli kaynak ve dayanaklarından
biridir‛ (Tekelioğlu, 2006: 33).
Çevredeki kültürün, özellikle de arabeskin merkeze hareketini siyasal dönüşümle
açıklayan bir diğer isim de Ali Akay’dır.
Akay, Kapitalizm ve Pop Kültür (2002) isimli
çalışmasında, arabeskin devlet nezdinde meşrulaşmasını, Turgut Özal’ın iktidara gelişiyle
ilişkilendirir. Devletin ‚yönetici‛ kadrolarının
yaşadığı değişimi açıklamak için de ‚arabesk
burjuvazi‛ olarak isimlendirdiği yeni bir ‚sınıf fraksiyonu‛ndan bahseder (Akay, 2002).
Akay arabeski, kırdan kente göç etmek zorunda kalmış insanların, yaşam tarzlarını
sürdürme gayreti olarak görür. Kent yaşamına ayak uydurmaya çalışan, kentin ‚yeni‛
sakinleri kendilerini arabesk ile ifade etmeye
başlar. Arabesk burjuvazi kent yaşamında,
520
Öznur Yılmaz
sermayesi büyüdükçe hâkimiyet alanını genişletmektedir. Bu bağlamda da Cumhuriyet
kadrolarının alanları sınırlanmaktadır.
Akay, arabesk kavramını belirsiz bulur. Cumhuriyetin kültür politikaları karşısında halkın kendiliğinden tepkisi olarak görülebilecek olan arabesk, estetikten yoksundur (Akay, 2002). Estetikten yoksun olmasının
dışında özensizdir. Bir entelektüel birikime
ihtiyaç duyulmaksızın herkes tarafından anlaşılabilir bir tarzdır.
Ortadan Kaldırılması Yönündeki Yaklaşımlar
Arabeskin bir müzik ya da yaşam tarzı
olarak tartışılmaya başlamasının ardından, bu
‚yoz‛ kültürün sürmesini engellemek gerektiği yönünde birtakım yaklaşımlara rastlamaktayız. Bu yaklaşımlardaki temel kaygı,
arabeskin yaygınlaşmasının önemli bir kültürel erozyon yaratacağıdır. Kentli yaşam tarzının önünde bir barikat olarak duran arabeskin
müdahaleler yoluyla aşılması gerektiği bu
yaklaşımda öne çıkar.
Arabeskin önemli bir toplumsal sorun
olduğunu söyleyen isimlerden biri Nazife
Güngör’dür. Güngör, Arabesk: Sosyokültürel
Açıdan Arabesk Müzik (1993) isimli eserinde
toplumsal sorun olan arabesk ile mücadele
etmeyi öngörür. Cumhuriyet’in erken dönem
müzik politikalarını ve Batılı tarzda bir müzikal çabayı destekler. Bu çabadan vazgeçilmesini eleştirir. Batılı tarzda bir değişimde ısrarcı
olunabilseydi önemli bir kırılma olabileceğini
belirtir. Arabeskin ortadan kalkması için, başlayan toplumsal dönüşümün başarılı bir şekilde tamamlanması gerekmektedir. Güngör’e
göre müzik eğitiminin yaygınlaştırılması elzemdir ve her yaş grubu için müzik eğitimi
seferberliği başlatılmalıdır.
‚19. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde
başlatılan batılılaşma hareketleri ile
birlikte toplumumuzun geleneksel
yapısı çözülmüş, yerli öğelere, yabancılar eklenerek uyumsuz bir yapılanma oluşmaya başlamıştır. Üstelik toplumsal yaşam biçimini değiştirme ça-
baları belirli bir yönde süreklilik kazanmak yerine, kısa dönemler itibariyle birbirinin reddi biçiminde sürekli yön değiştirerek gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır. Bu da toplumsal yaşamın
her döneminin, dolayısıyla da kültürel yapının uyumsuz eklentiler yığını
durumuna gelmesine yol açmıştır. Bu
uyumsuz eklentiler yığınına yakıştırılan ad da arabesk olmuştur‛ (Güngör,
1993: 13).
Arabeskin yaygınlaşmasını engellemek gerekliliğine vurgu yapan bir diğer isim
de Sefer Ada’dır. Sefer Ada, Arabesk Müziğin
Toplumsal Boyutları (1992) isimli çalışmasında
arabeskin ortaya çıkışını modernleşmenin
seyri ile açıklamaktadır. Müzik politikalarının
halk ile ilişki kurmadığı yönündeki gözlemi
üzerine bir eleştiri yapar:
‚Henüz okuma-yazma sorununu çözemeyen bir topluma Batı müziğini
adeta zorla kabul ettirme çabaları, ters
bir sonucun ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Halk, daha basit, daha anlaşılabilir müzik olan arabesk’e yönelmiştir‛ (Ada, 1992: 3).
Ada, arabeskin insanları kendileri ile
yalnız kalmaya ittiğini öne sürer. Arabeskin
toplumsal sorunlardan ziyade bireysel meselelerle ilgilenmesi, bireyin de bu konularda
içine kapanmasına neden olduğunu belirtir.
Ada’nın ifadesiyle arabesk bir ‚sanık‛ haline
gelmektedir.
Sonuç Yerine
Popüler kültür tartışması Türkiye’nin
özgül koşullarında Batılılaşma ve modernleşme fikrinden bağımsız düşünülemez. Türk
modernleşmesini algılama, popüler kültür
konusundaki sınıflandırmanın taraflarını
oluşturmada önemli bir etkiye sahiptir. Popüler müzik konusunda Osmanlı müziğinin,
Batı popüler müziğinin aksine kent müziği
olması farklılaşmanın temel faktörüdür. Batı’da sınıfsal karşılıkları olan müzik türleri
üzerine başlayan tartışmaların Türkiye’de
doğrudan algılanması bu nedenle sorunludur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde
Türkiye’de Modernleşme, Popüler Kültür ve Arabesk
kurumları düzenlemesi esnasında müzik de
bu dönüşümden payını almıştır. Erken dönemde Türkiye’de müzik, Batı’dakinden farklı olarak popüler-yüksek müzik çizgisinde
değil, özgül koşulları nedeniyle Doğu-Batı
çizgisinde tartışılmaktadır. ‚Geri olan Doğu
müziği‛ yerine, ‚ileri olan Ba9tı müziği‛nin
ikamesi, erken dönem politikalarının belirleyicisidir. 1970’lere gelindiğinde arabeskin
doğuşu ile tartışma yeni bir temelde tartışılmaya başlamıştır. Arabeskin yoz bir kültür
olduğunu söyleyenler ile onu halkın hâkim
kültüre direnişi olarak görenler arasında geniş
bir açı oluşmuştur. Bu tartışmanın teorik zemini Frankfurt Okulu ve Birmingham Kültürel Çalışmalar Okulu arasındaki farklılıklar
ölçüsünde değerlendirilebilir. Başlarda arabeske elitist bir bakış hâkimken, süreç içerisinde yoğunluk anti-elitist bakış açısına kaymıştır.
Aydınlar uzun bir süre arabeski, geçici
bir durum olarak düşünmüş olacaklar, görmezden gelmişlerdir. Arabeskin bir olgu haline geldiğini kabul edip üzerine yoğunluklu
bir tartışma başlatmaları 1980’lere değin uzanır. Arabeske olumsuz yaklaşan ilk çalışmalar, arabeski ‚kökü dışarıda‛ olarak ele almıştır. Bu yaklaşım içinden bir kesim, arabeski
‚çevrenin kirlenmesi‛ olarak tanımlamış ve
küçük görmüştür. Arabeske olumsuz yaklaşanların dışında kalan bir başka grup ise, halkın arabeski sahiplenmesini sebep göstererek
arabeski ‚savunmaya‛ geçmiştir. Bu savunmaya geçmenin temel referans noktalarından
biri devlet politikalarının yukardan aşağı
örgütlenmesine itirazdır. Halkın içerisinden
üretildiği yönündeki yaygın görüşe mensup
olanlar da yine, halk tarafından üretildiği için
tamamıyla meşru olduğunu iddia etmişlerdir.
Bütün bu yaklaşımların ötesinde, müzik ve/veya bir yaşam tarzı olarak arabesk,
popüler kültür çalışmalarında önemli bir başlıktır. Hem yakıcılığını sürdürmesi hem de
üzerine söylenecek sözlerin tamamlanmamış
olması, toplum bilimlerinin ilgisini diri tut-
521
maktadır.
KAYNAKÇA
Ada, S. (1992). Arabesk Müziğin Toplumsal
Boyutları. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 4, 1-6.
Akay, A. (1995). İstanbul'da Rock Hayatı: Sosyolojik Bir Bakış. İstanbul: Bağlam.
Akay, A. (2002). Kapitalizm ve Pop Kültür. İstanbul: Bağlam.
Ayas, G. (2014). Mûsiki İnkılâbı'nın Sosyolojisi
Klasik Türk Müziği Geleneğinde Süreklilik ve Değişim. İstanbul: Doğu Kitabevi.
Ayas, G. (2015). Müzik Sosyolojisi: SorunlarYaklaşımlar-Tartışmalar. İstanbul: Doğu Kitabevi.
Ayas, G. (2016a). A Comparison Between The
Socio-Historical Background Of The
Musical Classifications And The Hierarchies Of Taste In The West And
Turkey With Special Reference To
Popular Music. MUSİCULT '16 /
III.International Music and Cultural
Studies Conference Proceedings. İstanbul: DAKAM Publishing: 81-90.
Ayas, G. (2016b). Musiki İnkılabı ve Rus Modeli: Karşılaştırmalı Müzik Sosyolojisi
Açısından Bir Tartışma. Bilig. 77: 131155.
Becker, H.S. (2013). Sanat Dünyaları. çev. Evren Yılmaz. İstanbul: Ayrıntı.
Behar, C. (2005). Musikiden Müziğe, OsmanlıTürk Müziği: Gelenek ve Modernlik. İstanbul: YKY.
Behar, C. (2015). Osmanlı/Türk Musikisinin Kısa
Tarihi. İstanbul: YKY.
Belge, M. (1990). Toplumsal Değişme ve Arabesk. Birikim. 17, 16-23.
Belge, M. (2011). Tarihten Güncelliğe. İstanbul:
İletişim.
Bottomore, Tom, Harris, Laurence, Kiernan,
Victor Gordon, Miliband, Ralph &
Tuncay, Mete. 2005. Marksist Düşünce
Sözlüğü. (der. Mete Tunçay). İstanbul:
522
Öznur Yılmaz
İletişim.
Eğribel, E. (1984). Niçin Arabesk Değil?. Ankara: Süreç.
Gans, Herbert J. (2014). Popüler Kültür ve Yüksek Kültür. (çev. Emine Onaran İncioğlu). İstanbul: YKY.
Gökalp, Z. (1976). Türkçülüğün Esasları. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Güngör, N. (1993). Arabesk: Sosyokültürel Açıdan Arabesk Müzik. 2.bs. Ankara: Bilgi.
Hebdige, D. (2004). Altkültür Tarzın Anlamı.
(çev. Sinan Nişancı). İstanbul: Babil
Yayınları.
Horkheimer, Max & Adorno, Theodor W.
(2014). Aydınlanmanın Diyalektiği: Felsefi Fragmanlar. (çev. Nihat Ülner &
Elif Öztarhan Karadoğan). İstanbul:
Kabalcı Yayıncılık.
Jenks, C. (2007). Altkültür Toplumsalın Parçalanışı. (Çev. Nihal Demirkol). İstanbul:
Ayrıntı.
Marshall, G.. 2003. Sosyoloji Sözlüğü. (çev.
Derya Kömürcü). Ankara: Bilim ve
Sanat Yayınları.
Özbek, M. (2013). Popüler Kültür ve Orhan
Gencebay Arabeski. 11.bs. İstanbul: İle-
tişim.
Schudson, M. & Chandra M. (1991). Rethinking
Popular Culture: Contemporary Perspectives in Cultural Studies. London: Univesity of California Press.
Shiner, L. (2004). Sanatın İcadı Bir Kültür Tarihi. (çev. İsmail Türkmen). İstanbul:
Ayrıntı.
Slobin, M. (1993). Subcultural Sounds, Micromusics of the West. New York: Wesleyan University Press.
Smith, P. (2005). Kültürel Kuram. (çev. Selime
Güzelsarı & İbrahim Gündoğdu). İstanbul: Babil.
Stokes, M. 2012. Türkiye'de Arabesk Olayı. (çev.
Hale Eryılmaz). İstanbul: İletişim.
Storey, J. (2000). Popüler Kültür Çalışmaları–
Kuramlar ve Metodlar. (çev. Koray Karaşahin). İstanbul: Babil.
Tekelioğlu, O. (1995. Kendiliğinden Sentezin
Yükselişi: Türk Pop Müziğinin Tarihsel Arka Planı. Toplum ve Bilim.
67,157-177.
Tekelioğlu, O. (2006). Pop Yazılar: Varoştan
Merkeze Yürüyen Halk Zevki. İstanbul:
Telos Yayıncılık.
Download