periodontal hastalıklarla kardiyovasküler hastalıklar arasındaki ilişki

advertisement
T. C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Periodontoloji Anabilim Dalı
PERİODONTAL HASTALIKLARLA KARDİYOVASKÜLER
HASTALIKLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Serhat KAYGUSUZ
Danışma Öğretim Üyesi: Doç. Dr. Oya TÜRKOĞLU
İZMİR- 2013
ÖNSÖZ
‘’Periodontal Hastalıklarla Kardiyovasküler Hastalıklar Arasındaki İlişki’’
konulu bitirme tezimi hazırlarken beni yönlendiren ve yardımcı olan, değerli
danışman hocam, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Oya TÜRKOĞLU’ na ve her
zaman yanımda olan ve beni destekleyen aileme sonsuz teşekkürler.
İZMİR- 2013
Stj. Diş Hekimi Serhat KAYGUSUZ
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ………………………………………………………………………….1
2. PERİODONTAL HASTALIKLAR………………………………………….2
2.1. Periodontal Hastalık ve Patogenezi……………………………….2
2.2. Periodontal Hastalıkların Mikrobiyolojisi……………………….....3
3. KARDİYOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI…………………………5
3.1. Angina Pektoris……………………………………………………...5
3.2. Akut Miyokard İnfarktüsü…………………………………………...7
3.3. Konjestif Kalp Yetmezliği…………………………………………...7
3.4. Aritmi………………………………………………………………….8
3.5. Hipertansiyon………………………………………………………...9
3.6. Ateroskleroz…………………………………………………………11
3.7. Kardiyovasküler Hastalıklarda Risk Faktörleri…………………..12
4.PERİODONTAL ENFEKSİYON VE KARDİYOVASKÜLER
HASTALIK………………………………………………………………………13
5.PERİODONTAL VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR
ARASINDAKİ İLİŞKİDE OLASI MEKANİZMALAR………………………..18
6.ÖZET…………………………………………………………………………….25
7.KAYNAKLAR…………………………………………………………………..26
8.ÖZGEÇMİŞ…..……………………………………………………………….…33
1. GİRİŞ
Kardiyovasküler ve periodontal hastalık erişkinlerde dünya çapında en
yaygın rastlanılan hastalıklardır. Periodontal bakterilerin sistemik dolaşıma
katıldığı bilinmektedir. Ülsere ve enflamasyonlu periodontal cep epitelinin oral
mikroorganizmalar için kolay bir taşıyıcı olduğu, aynı zamanda bir giriş yolu
oluşturduğu ve periodontitisin yüksek iltihapsal gösterge düzeyleri ile
sonuçlandığına
dair
güçlü
kanıtlar
mevcuttur.
Çeşitli
epidemiyolojik
çalışmalar da, periodontitis ile kardiyovasküler hastalıklar arasında bir ilişki
olabileceğini ortaya koymaktadır.
Periodontal hastalıklarla kardiyovasküler hastalıklar arasındaki ilişki adlı
bu tezde kardiyovasküler sistem hastalıklarının sınıflandırılması, alt sınıfların
özellikleri,
bu
hastalıkların
risk
faktörleri,
periodontal
hastalıklar
ile
kardiyovasküler sistem hastalıkları arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar ve
olası mekanizmalar anlatılmaktadır. Bu tezin hazırlanmasındaki amaç yapılan
çalışmalara göre periodontal hastalığın kardiyovasküler hastalık için hangi
mekanizmalara dayanarak risk oluşturduğunun değerlendirilmesidir.
2. PERİODONTAL HASTALIKLAR
2.1. Periodontal Hastalık ve Patogenezi
Periodontal sağlık; konak dokular ile mikroorganizmalar arasındaki
denge halidir. Ancak sağlık durumundaki bu denge, fiziksel, kimyasal, yapısal
sorunlar ve mikroorganizmaların konağa etkisiyle bozulur ve sonuçta
periodontal hastalıklar oluşmaktadır(15). Periodontal
çevreleyen
lokalize
destek
enflamatuar
dokuların
bakteriyel
reaksiyonlar
ile
hastalık;
enfeksiyonlara
karakterize
bir
karşı
dişleri
verdiği
hastalıktır(16).
Periodontal hastalık; gingivitis ve periodontitis olarak iki ana gruba
ayrılmaktadır. Gingivitis, dişler üzerinde oluşan mikrobiyal dental plağa
karşı dişetinin verdiği immun cevap sonucunda oluşan enflamatuar
durumdur ve toplumun %90’ ından daha fazlasını etkilemektedir (16).
Seyri sigara, kullanılan bazı ilaçlar, hamilelik ve puberte döneminde
ortaya
çıkan
hormonal
değişiklik
gibi
etkilerle
değişebilmektedir.
Gingivitiste doku yıkımı sadece dişeti ile sınırlıdır ve yıkılan dokunun
tamiri mümkündür. Gingivitiste dişeti ödemli ve hiperemiktir. Ancak, bu klinik
bulgular, puberte dönemindeki çocuklarda, hamilelik durumunda yani
hormonal düzensizliğin üst düzeye çıktığı dönemlerde daha belirgindir.
Ayrıca, bazı ilaçlar örneğin; fenitoin,siklosporin- A ve nifedipin ,kullanan
kişilerin yaklaşık % 30’ unda dişeti büyümesine neden olmaktadırlar. Dişeti
büyümesi mikrobiyal dental plağa karşı verilen aşırı enflamatuar cevap
sonucunda gelişen bir durumdur. Sigara kullanımı da gingivitisi etkileyen bir
faktördür.
Sigara,
dişeti
enflamasyonunu
2
azaltıcı
yönde
bir
etki
göstermektedir. Nikotin damarlarda daralmaya yol açar ve böylece dişeti
oluğu sıvısında ve dokudaki ödem azalır (17).
Periodontitis ise; periodontal dokularda geri dönüşü olmayan doku
yıkımı ile karakterize bir hastalıktır. Periodontitisin gelişimi süresince doku
yıkımında aktif ve pasif dönemler izlenmektedir. Sondalama derinliğinde
artış, ataşman kaybı ve radyografik olarak kemik kaybının tespiti periodontitis
tanısı için gereklidir. Periodontopatojen bakterilerin varlığı hastalığın
başlaması veya ilerlemesi için tek belirleyici faktör değildir (18). Periodontitis
birçok etkene bağlı bir hastalıktır. Bireyin mikrobiyal değişikliklere karşı
vereceği immun ve enflamatuar cevabın niteliği dişi destekleyen dokularda
yıkım meydana gelip gelmemesinde kritik bir rol oynamaktadır. Genetik,
çevresel ve kişisel özellikler( hijyen, kötü alışkanlıklar vb. ) gibi pek çok faktör
bu cevabı etkileyebilmektedir (17).
2.2. PERİODONTAL HASTALIKLARIN MİKROBİYOLOJİSİ
1960’ larda, klasik klinik çalışmalarda dental mikrobiyal plağın
gingivitisin başlaması için en önemli etiyolojik faktör olduğu belgelenmiştir.
Zaman içerisinde, hem hayvan çalışmalarında
çalışmalarda,
belirli
bölgedeki
gingivitisin
hem de epidemiyolojik
periodontitise
dönüştüğü
kanıtlanmıştır (21).
Yeni temizlenmiş diş yüzeyinde hızlıca pelikül denilen glikoprotein
deposu ile örtülmektedir. Mikroorganizmalar pelikül üzerinde ve gingival
3
kenar altında yani supragingival ve subgingival plakta yaşamaktadır. Dental
plak, bakteriyel matriks polimeri ve tükürük orijinli kompleks mikrobiyal
topluluktan
oluşan
biofilmdir
(20).
Periodontopatojenler
ve
diğer
mikroorganizmalar doku yıkımı yapabilecek bir dizi toksin ve enzim
üretmektedirler (22).
Supragingival plak tükürük ile, subgingival plak gingival sulkusta
transudatif sıvı ile yıkanmaktadır (20). Plağın olmadığı gingival sulkus son
derece sığdır. Sağlıklı doku birleşim epitelinde rete-pegler izlenmemektedir
(15).
Dental plaktaki mikrobiyal kompozisyon gingival kenarın altında üstünde
farklı
olabilmektedir.
bileşenlerinden
Başlangıç
oluşmaktadır.
supragingival
Bu
koloniler
kolonileri
belirli
Streptococcus
pelikül
sanguis,
Streptococcus oralis, Streptococcus mutans, Actinomyces naeslundii ve
Actinomyces odontolyticus içermektedir. Başlangıç kolonileri, ikincil koloni
adherensini takip etmektedir. Nispeten kısa süre içinde, gram negatif ve gram
pozitif karmaşık toplulukları/basil ve koklar/ ekstrasellüler polimer matriks
içinde gömülü hale gelmektedirler (20).
500’ den fazla mikrobiyal tür, dental plaktan toplanabilmektedir. Tek bir
dişin yüzeyinde dişeti kenarı üzerindeki bakteri sayısı, gram başına 109
bakteriyi aşabilmektedir.
Sağlıklı ağızlarda, subgingival plaktaki en yaygın organizmalar tespit
edilmiştir ve A. naeslundii, S. sanguis, S. oralis, Veillonella parvula, A.
odontolyticus ve F. nucleatum içermektedir.
4
Gingivitis varlığında, subgingival florada gram negatif mikroaerofilik
basiller ve gram negatif anaerobik basiller baskın olmaktadır. Gingivitisteki
subgingival mikroflora,sağlıklı ve periodontitisli durum arasındaki bağlantı
geçişini temsil etmektedir (20).
3.KARDİYOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI
Ateroskleroz oluşumunu hızlandıran risk faktörleri total kolesterol veya
LDL kolesterol yüksekliği, düşük HDL kolesterol düzeyleri, hipertansiyon,
diyabetes mellitus, aile öyküsü, sigara, cinsiyet, yaş, obezite, menapoz,
östrojen ve oral kontraseptifler, fiziksel inaktivite, psikolojik, sosyal, kültürel ve
yapısal faktörler, prostaglandinler alkol, bazı eser elementler (çinko, bakir),
suyun sertliği,hiperkalsemi, hiperkoagulobilite, vazektomi, kahve içimi,
hiperürisemi ve kalp transplantasyonu olarak sayılabilmektedir (2).
3.1. Angina Pectoris
Angina pectoris koroner kan akımının zaman zaman yetersiz bir
duruma düşmesi yüzünden retro- sternal bölgede yerleşen ve yeri, karakteri,
hareketle olan ilgisi ve süresi bakımından özellikler gösteren ağrılı ve ağır
prognozlu bir klinik sendromdur. Ağrının yayılması genellikle kolun ve göğsün
soluna, çene altına ve dişlere doğrudur (3). Angina pectoris; stabil (kararlı),
unstabil (kararsız) ve variant olarak 3 ‘e ayrılmaktadır.
5
Stabil Angina pectoris: Çoğunlukla hasta tarafından retrosternal bir
ağrı,
baskı,
yanma,
huzursuzluk,
sıkıştırıcı
rahatsızlık
olarak
tanımlanmaktadır. Yayılıcı özelliği vardır. Ağrı birkaç dakika sürer, dilaltı
nitratlara iyi yanıt verir. Eforla ortaya çıkar, istirahat edince birkaç dakikada
kaybolur, yani efor anginasıdır. Ağır bir yemekten sonra veya soğukta
semptomlar artabilmektedir.
Unstabil Angina Pectoris: Burada olay gerileyerek stabil hale
gelebileceği gibi, miyokard infarktüsüne kadar ilerleme ve ölüme kadar da
gidebilmektedir. Angina ağrısının 5-10 dakika içerisinde kaybolmaması,
nitratlara cevap vermemesi unstabil anginayı düşündürmektedir. Ağrı daha
şiddetlidir, kişiyi uykudan uyandırır, istirahat veya hafif eforla ortaya çıkar,
yani istirahat anginasıdır.
Variant Angina Pectoris: Provoke eden neden olmaksızın oluşan
koroner tonus artışı (vasospazm) koroner akımı iskemi oluşturacak kadar
azaltır ve olgu anginadan yakınır (4).
Tedavisinde; diyetin düzenlenmesi, sigara kullanımının yasaklanması,
kan basıncının kontrol altına alınması, diabet veya gut varsa tedavisi,
şişmanlamanın engellenmesi önerilmektedir (5).
6
3.2. Akut Miyokard İnfarktüsü
Aterosklerotik zeminde trombüs gelişimi sonucu koroner arterin tam
tıkanmasıyla o arterin beslediği bölgede nekroz gelişimidir.
Klinik Bulgular
Temel semptom göğüs ağrısıdır. Ağrı uzun sürer ve genellikle 30
dakikadan fazla olmaktadır. Opiatlar, genellikle morfin ağrıyı geçirmektedirler.
Transmural m. i. (tüm katmanları tutan) ve şiddetli göğüs ağrısı olan
hastaların yarıdan fazlasında bulantı ve kusma olmaktadır. Hastaların
çoğunda yüz soluk, gergin ve kötü görünümlüdür. Endişe infarktüs
hastalarında yaygındır ve ölüm korkusu tabloya hâkimdir. Tanı EKG ile
kolayca konabilir ayrıca serum enzimleri tanıda çok yararlı olmaktadır (6, 3,
4). Bu hastalarda çarpıntı, solunum güçlüğü, anormal nabız ve şok belirtileri
de görülebilmektedir (5).
3.3. Konjestif Kalp Yetmezliği
Kalp yetmezliği, kalbe gelen ve dokular için gerekli olan oksijen ile diğer
metabolik maddeleri taşıyan kanın yeterince pompalanamaması sonucu
ortaya çıkmaktadır (5). Kalp yetersizliğinin ilk belirtileri, yorgunluk, dinlenme
ve efor sırasındaki dispnedir (7). Kalp yetmezliğini sağ ve sol kalp yetmezliği
şeklinde 2’ ye ayrılmaktadır (6). Sağ kalp yetmezliğinde kan dolaşımı venöz
kısımda toplanır. Sol kalp yetmezliğinde ise kan ilk anda akciğerlerde
toplanmıştır (8).
7
Kalp yetmezliği akut yada kronik olabilmektedir. Akut miyokard
infarktüsü (AMİ), taşiaritmi, enfektif endokardit seyrinde oluşan kapak rüptürü
akut yetmezliğe neden olmaktadır. Bunların iki ya da daha fazlasının bir
arada olması da kronik kalp yetmezliğine neden olmaktadır.
Kalp
yetmezliğinin düşük debili yada yüksek debili formları olabilmektedir. Klasik
kalp yetmezliği düşük debili olandır. Yüksek debili kalp yetmezliği ise,
tirotoksikoz, arteriyovenöz fistül, beriberi, paget, anemidir. Kalp yetmezliği
sistolik ve diastolik olarak da ayrılır (6). Kalbin sistolde kanı perifere
pompalamama durumu sistolik, diastolde sol ventrikülün sol atriumdan kan
almasında bozukluk olduğunda ise diastolik kalp yetmezliği söz konusudur.
Sistolik kalp yetmezliğinin temel bulgusu öne doğru atılan kardiyak debinin
düşmesidir. Diastolik yetmezlikte ise pulmoner ve sistemik konjesyon ön
plandadır (4).
3.4. Aritmi
Aritmiler, kalbin ritmik çalışmasındaki bozulma sonucunda meydana
gelen hastalıkların genel ismidir.
Kalpte doğuştan olan bozukluklara bağlı olabileceği gibi sonradan
gelişen hastalıklara da bağlı olabilmektedir. Doğuştan kaynaklanan aritmilerin
çoğunluğu kalbin atriyumu (kulakçık) ve ventrikülü (karıncık) arasındaki
normal iletim sistemine ilaveten aktif halde bulunan başka bir iletim yolunun
bulunması sonucunda meydana gelmektedir (1,2).
8
3.5. Hipertansiyon
Hipertansiyondan söz ederken 2 tür basınçtan söz ederiz. Sistolik
basınç, kalbin sistol esnasında, sol ventrikülden aortaya kanı attığı zaman
kaydedilen basınçtır. Diastolik basınç ise, sol ventrikülün diyastolü sırasında,
arter sisteminde basıncın düştüğü en düşük seviyedir (3). Sistolik kan
basıncının 140 mmHg, diastolik kan basıncının da 90 mmHg ve ya üzerinde
bulunması yada kişinin antihipertansif ilaç kullanıyor olması hipertansiyon
olarak tanımlanmaktadır. Yaşla birlikte görülme sıklığı da artmaktadır (4).
Hipertansiyon primer ve sekonder olarak 2’ye ayrılmaktadır. Yüksek
tansiyonun sebebi çok büyük oranda primerdir (%90-95), sebep tam olarak
bilinmemektedir. Sekonder olandan ise böbrek, damar veya hormon
hastalıkları sorumludur. Tuz, fazla alkol ve sigara kullanımı, stres,
hareketsizlik ve şişmanlık gibi değiştirilebilir sebepleri vardır (7). Sigara
içmek, diabet, 60 yaşın üstünde olmak, erkek ya da post menapozal
dönemdeki kadınlar, ailesinde 65 yaş altıkadınlarda ve 55 yaş altı erkeklerde
kalp hastalığı olan bireyler, cinsiyet, ırk ve çeşitli hayat tarzlarının
hipertansiyon için ana risk faktörü olduğu gösterilmiştir (10).
Primer hipertansiyonun fizyopatolojisinde: Genetik yatkınlık, sodyumun
böbrek tarafından aşırı tutuluşu, hücre transport ve bağlanmasındaki
bozukluklar, vasküler hipertrofi, sempatik sinir sistemi hiperaktivitesi,
reninanjiotensin-aldosteron
disfonksiyonu
ve
diğer
sistemi,
nedenler
hiperinsülinemi,
(obezite,
sayılabilmektedir (4,6).
9
sigara,
endotel
beslenme
hücre
vb.)
Sekonder hipertansiyon nedenleri: Renal nedenler, endokrin nedenler,
kardiyovasküler nedenler, gebelik toksemisi, merkezi sinir sistemi hastalıkları,
akut strese bağlı hipertansiyon, alkol ve ilaca bağlı hipertansiyonlar ve ilacın
kesilmesine bağlı olan hipertansiyonlardır (3, 4).
Klinik Bulgular
Bulanık görme, baş dönmesi, göz kararması, kulakta çınlama, başta
dolgunluk hissi, bazen de sendeleme, boğazda sıkışma hissi, yorgunluk,
sindirim
sistemine
ait
psikonörotik
şikayetler,
seksüel
problemler,
huzursuzluk, sinirlilik, nefes darlığı, öksürük, depresyon, göğüs ağrısı, yüzde
kızarma, hematüri, eklem ağrıları, ekstremitelerde soğukluk, çarpıntı, deri
döküntüleri, kilo kaybı, terleme gibi semptomlar araştırılmalıdır (4,6).
Komplike olmamış olgularda hipertansiyona bağlı en sık yakınma sabah
saatlerinde, uyandıktan sonra oksipital bölgede tanımlanan baş ve ense
ağrısı, bazen de burun kanamasıdır. Oskültasyonda 4.kalp sesi duyulabilir.
Eğer aort kökü genişlemişse buna bağlı üfürüm olabilmektedir (4).
Hipertansiyona neden olan ilaçlar: Oral kontraseptifler, glukokortikoidler,
nonsteroid antienflamatuar ve ilaçlar, trisiklik antidepresanlar, monoamin
oksidaz inhibitörleri, sempatomimetikler, kokain, eritropoietin, siklosporindir.
Tedavi edilmemiş olgularda kalp, beyin, böbrek, damarlar ve retinada bir
takım komplikasyonlar görülebilmektedir (6).
10
3.6. Ateroskleroz
Aterosklerotik damar hastalığı erişkinlerde en önemli mortalite ve
morbidite
nedenidir.
mekanizmaların
rol
Aterosklerozun
alması,
yakın
patogenezinde
zamana
kadar
çok
karmaşık
patogenezin
tam
aydınlatılmasını güçleştirmiştir. Uzun yıllar boyunca aterosklerozun damar
yüzeyinde pasif bir lipid depolanması olduğu ve zaman içinde birikimin
artması ile bu damarların tamamen tıkandığı sanılmıştır. Ancak arterler kanı
ileten basit bir boru olmaktan ziyade, bizzat ateroskleroz gelişimine katkıda
bulunan aktif yapılardır (1).
Ateroskleroz, dislipidemi, inflamasyon ve tromboz arasındaki kompleks
ilişki sonucu oluşmaktadır (37). Ateroskleroz arter intimasında plazmadan
kaynaklanan aterojenik lipoprotein birikmesine karşı gelişen karmaşık bir
inflamatuvar fibroproliferatif yanıttır (38).
Ateroskleroz, kanda dolaşan başta LDL kolesterol olmak üzere, IDL,
VLDL ve şilomikron artıkları gibi lipoprotein partiküllerinin sağlam ve/veya
disfonksiyone vasküler endoteli geçerek intima tabakasında birikmesi ve
okside olması, özellikle okside-LDL‟ nin tetiklediği sitokinlerin, büyüme
faktörlerinin ve kemoatraktan faktörlerin salgılanmasıyla başlayan monositmakrofaj, T-lenfosit, düz kas hücresi, fibroblast vb. hücrelerin rol oynadığı
inflamatuvar bir reaksiyondur. Ateroskleroz adolesan çağ gibi çok erken
yaşlarda başlamaktadır. İlk oluşum okside-LDL’ yi fagosite ederek köpük
hücresine dönüşen makrofajların birikmesiyle oluşan yağ çizgileridir (39,40).
11
Ateroskleroz gelişiminde ilk basamak olan endotel disfonksiyonu,
okside olmuş LDL partiküllerinin endotele zarar vermesi sonucu gelişir (41).
Endotel
fonksiyonunun
bozulması
ateroskleroz
gelişiminde
ilk
basamaklardan biridir. Çünkü endotel disfonksiyonunda geçirgenlik artar.
LDL‟ nin bu geçirgenlikten yararlanarak endoteli geçmesine neden olan,
endotel disfonksiyonudur (42). LDL, endotel hücre kavşaklarından pasif
olarak geçmektedir. LDL’ ye ek olarak, diğer apo B içeren lipoproteinler, Lp
(a) ve artıkları da damarın intima tabakasında birikip aterosklerozu
şiddetlendirebilmektedirler (43) .
3.7. Kardiyovasküler Hastalıklarda Risk Faktörleri
KVH’ lar genel olarak çoğu erişkin popülasyonda görülmektedir ve tüm
dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almaktadır (10). Dünya
Sağlık Örgütü raporlarına göre 1995 yılında dünyadaki ölüm olaylarının %20
si (14 milyon insan) kardiyovasküler hastalıklara bağlıdır. Gelişmekte olan
ülkelerde bu oran %50 ye çıkmaktadır (11). Sigara, obezite, yüksek kan
basıncı, diyabet gibi klasik risk
faktörleri koroner ölümlerin nedenleri
arasında gösterilmekle birlikte KVH’ lar ile ilişkili tüm ölümlerde bu faktörler %
100 oranda sorumlu tutulamamaktadır (10).
Framingham kalp çalışması’ na göre koroner ölümlerde erkeklerin
yaklaşık olarak % 25’i, bayanların ise %15’i bilinen risk faktörleri ile
skorlanmaktadır (12). Bu durum KVH’ ların enfeksiyöz etiyolojisi olduğu fikrini
düşündürmektedir. Yaklaşık olarak son 30 yıldır enfeksiyöz hastalıklar KVH’
12
lar açısından risk faktörü olarak ilgi çekmektedir. Konu ile ilgili yapılan
çalışmalarda kronik enfeksiyon hastalıkların aterogenez ve KVH açısından
risk faktörü olabileceği ileri sürülmektedir (13).
4.PERİODONTAL
ENFEKSİYON
VE
KARDİYOVASKÜLER
HASTALIK
Kronik periodontitisin, kardiyovasküler hastalıklarla ilişikisi bilinmektedir
ve bu ilişkiyi açıklayan birçok mekanizma kabul edilmektedir. Yükselmiş
enflamatuar uyarıcıları, kronik periodontitiste oluşmaktadır ve bu endotelyal
hücre aktivasyonu ile aterogenezise neden olabilir. Periodontal enfeksiyonun
sonucu olarak, sistemik enflamasyondaki artış ve heat shock protein
60(hHSP60) ve Porphyromonas gingivalis arasındaki çapraz etkileşimin de
bu ilişkide rol aldığı bildirilmiştir (24). Oral kavite kaynaklı bakteriyemiler
hasarlı
kalp
kapaklarında
bakteriyel
endokardit
gelişmesine
yol
açabilmektedirler.
Kronik enfeksiyon ve enflamasyon koroner arter hastalığının başlaması
ve gelişiminde önemli role sahip olabileceği belirtilmektedir. Gram (-)
bakteriler ve bunların ürünleri ile damar içerisinde kronik enfeksiyonları
koroner arter hastalığına yatkınlık oluşturabilirler. Bakteriler, toksik maddeleri
ve enflamatuar ürünleri kanın yapısı üzerinde etki ederek, damar iç duvarını
oluşturan endotelin fonksiyonunu bozabilirler ( 15).
Periodontitisli hastaların %43'ünde sondlama sonrası bakteriyemi
13
oluştuğu gösterilmiştir. Bunun yanında çiğneme, diş fırçalama gibi günlük
aktiviteler sırasında da odontojenik bakteriyemi oluştuğu rapore edilmiştir.
Odontojenik bakteriyemi şiddeti ve insidansı, oral dokular manipule
edilmeksizin,
periodontitis
veya
fokal
enfeksiyon
varlığında
artış
göstermektedir (23).
1980’ li yıllarda yapılan bir çalışmada,miyokard enfarktüslü hastalarda
periodontal hastalık prevelansının daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu
çalışmayı takiben kötü ağız sağlığı ve kardiyovasküler hastalık arasındaki
ilişkiyi inceleyen araştırmalarda artış gözlenmiştir. Yapılan epidemiyolojik
çalışmaların çoğunda yerleşmiş periodontitis ile KVH’lar arasında istatistiksel
olarak önemli ilişkiler bulunmuştur (25).
Periodontitis ve koroner kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi gösteren ilk
çalışma 1989 yılında, Mattila ve ark. tarafından yapılmıştır. Total dental
indeks (TDI) skorlarının, ME geçiren hastalarda sağlıklı kontrollere göre
anlamlı derecede yüksek olduğu rapor edilmiştir (23).
Son 10 yıldır 5 tane sistemik yayınlanan incelemede periodontal ve
kardiyovasküler hastalıklar arasındaki ortaklık desteklenmiştir (26).
Meta-analiz topluluğunda, durum-kesit ve kontrol çalışmalarında, yaş,
cinsiyet, sigara içme ve diabet gibi anahtar faktörler ayarlandıktan sonra
koroner kalp hastalıklarının insidans ve prevelansı incelenmiştir. Bu analiz
çalışmalarını içeren toplulukta, 80 binin üzerinde olayı içeren sonuçlarda,
14
kontrollerle
karşılaştırıldıklarında
periodontal
hastalıklı
kişiler
koroner
hastalıklar yönünden mükemmel risk oluşturmaktadır.(RR 1,14;95% CI 1,071.21;P<0,001) (26).
Topluluk
çalışmalarındaki
diğer
buluşlar
kalan
dişlerin
sayısını
ilgilendirmektedir. İlginç şekilde, 10’ dan daha az sayıda diş olduğunda,
koroner kalp hastalığı yönünden daha yüksek risk vardır. ( RR 1,24;95% CI
1,14-1,36;P<0,001) (26).
Kardiyovasküler ve periodontal hastalıklar arasında bazı benzerlikler
vardır: Her iki hastalık grubu da daha çok, orta yaş üzeri düşük eğitim ve gelir
seviyesinde, sigara içen, stres altında ve sosyal olarak izole erkeklerde
gözlenmektedir. Kardiyovasküler hastalıklar için klasik risk faktörleri,
hipertansiyon, hiperkolesterolemi ve sigara içmektir. Ayrıca araştırmalar,
periodontitisli kişilerde aterosklerozun daha yaygın olduğunu göstermektedir
(27).
Emingil ve arkadaşları (28), periodontal durum ile akut miyokart
enfarktüsü arasındaki olası ilişkiyi değerlendirdikleri araştırmalarında, akut
miyokart enfarktüsü geçirmiş 60 hasta (yaş ortalaması 53,8 ± 9,5 yıl) ve
kronik koroner kalp hastalığı olan 60 hastayı ( yaş ortalaması 58.5 ± 11.6 yıl)
klinik olarak incelemişlerdir. Hastaların tümünde hipertansiyon, diyabet ve
sigara içme alışkanlığı kaydedilmiş, eksik diş sayısı, restorasyonlar,
sondalanan cep derinliği ve sondalamada kanama yüzdesi belirlenmiştir.
Total kolesterol, HDL, LDL, trigliserit ve açlık kan şeker seviyeleri
15
saptanmıştır.
Sondalanan
cep
derinliği
≥4
mm
olan
bölge
sayısı,
sondalamada kanama olan bölge yüzdesi, restorasyon sayısı, sigara
kullanımı ve trigliserit seviyesinin miyokart enfarktüsü ile anlamlı ölçüde ilişkili
olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Elde edilen sonuçlar, periodontal hastalığın
miyokart enfarktüsü ile ilişkili olduğunu ve kronik koroner kalp hastalığı
olanlara kıyasla miyokart enfarktüsü geçirmiş hastalarda periodontal
hastalığın daha yaygın görüldüğünü ortaya koymuştur (28).
Giacona ve arkadaşları, bazı
Porphyromonas Gingivalis suşlarının
makrofajları enfekte ederek damar duvarlarında "köpük-hücre" ( foam cell)
oluşumunu uyardığını ve aterosklerotik süreci hızlandırdığını gözlemişlerdir
(29). Invitro çalışmalar, Streptococcus sanguis ve Porphyromonas gingivalis
'in platelet agregasyonu ve hiperkoagulasyon oluşumunu hızlandırdığını ve
iskemik kardiyovasküler olayları etkilediğini göstermektedir (30).
Ateroskleroz sürecinde güçlü bir enflamatuar komponent vardır ve
araştırmalar yükselmiş sistemik enflamasyon düzeylerinin kardiyovasküler
hastalıkların habercisi olduğunu vurgulamaktadır. Periodontal hastalık
görülen kişilerde, " C-reaktif protein" gibi sistemik enflamasyon markerleri
yüksektir ve tedavi ile bu düzey düşmektedir. Geçici bakteriyemi yanı sıra,
lipopolisakkarid gibi bakteri ürünlerinin dolaşım sistemine karışması, sistemik
enflamatuar cevabı tetiklemektedir (30).
Enflamasyon ile KVH arasındaki ilişkide bir mekanizma da, immun
sistem düzeyinde oluşabilmektedir; bakterilere yönelmiş olan antikorlar vücut
16
(konak) hücrelerini etkileyerek aterosklerotik sürecin başlamasında rol
oynayabilmektedir (30).
Periodontitis' ten sorumlu en önemli gram (-) periodontal bakteriler
Aggregatibacter Actinomycetemcomitans (A.A) ve Porphyromonas Gingivalis
(P.G)'dir. A.a ve P.g türleri arasında lökotoksin üretimi, endotoksin aktivitesi,
konak hücrelerine bağlanma ve hücum etme gibi virülans özellikleri
açısından farklılıklar bulunmaktadır (31,32). Aterosklerotik plakta her iki
patojenin de varlığı gösterilmektedir (33).
Periodontal
kaynaklı
bakterilerin direkt olarak ateromlarda birikmesi, aterom oluşumuna yol açan
inflamatuar stimulus olarak kabul edilmektedir. Periodontal patojenler aterom
plağı içerisinde Toll benzeri reseptörler gibi patern tanıyan reseptörler
tarafından algılandıklarında endoteliyal hücreleri ve monositleri aktive
edebilmektedirler (34). Aktive olan makrofajlar aynı zamanda moleküler
benzerlik ile köpük hücre oluşumu ve aterom oluşumuna yol açan modifiye
LDL kolesterolü de tanımak üzere stimüle olur. Bu nedenle Toll-benzeri
reseptörler
aynı
zamanda
çöpçü
kolesterol
reseptörleri
olarak
da
bilinmektedir (35). Periodontal patojenler nedeni ile oluşan bakteriyemi
endokardit dışında kan kültürlerinde nadiren saptanabilmektedir. Bu nedenle
serolojik testlerle periodontal patojenlere karşı oluşan immunoglobulinler
(IgA ve IgG) periodontal bakteriler nedeni ile oluşan bakteriyeminin
seviyesinin belirlenmesinde bir gösterge olarak kullanılabilmektedir. Serolojik
testlerle saptanan Ig' lerin seviyesi gingival plak periodontal patojenlerinin
bakteriyel alevlenmesi ile korelasyon göstermektedir (36). Kronik uzun süre
devam eden enflamasyonun KVH açısından risk faktörü kabul edilmesi
17
hipotezine göre seroloji, periodontal kaynaklı sistemik bakteriyel etkinin
belirlenmesinde konservatif bir gösterge olarak kullanılabilmektedir (36).
Periodontitisli bireylerde uzun süreli kronik bakteriyemi sistemik bir
immün cevap gelişmesine neden olmaktadır. Spahr ve arkadaşları (37),
periodontal cepler içinde özellikle A.a gibi periodontal patojenlerin neden
olduğu alevlenmenin KVH' lar açısından periodontal hastalık şiddetini
belirleyen klinik parametrelere göre çok daha önemli bir risk faktörü olduğunu
ileri
sürmüşlerdir.
Bu
organizma
insan
aterosklerotik
plaklarında
bulunmaktadır ve oral dokular yoluyla dolaşıma katılabilmektedir. A.a,
lipopolisakkariti
ile
makrofajlardan
sitokin
salınımına
neden
olarak
aterotrombogenezde önemli bir rol oynamaktadır (22).
5. KARDİYOVASKÜLER VE PERİODONTAL HASTALIKLAR
ARASINDAKİ İLİŞKİDE OLASI MEKANİZMALAR
Kardiyovasküler ve periodontal hastalıklar arasındaki ilişkide aşağıdaki
mekanizmaların rol oynadığı düşünülmektedir.
A. Enfeksiyöz ajanların aterom oluşumunda direkt etkileri
B. Enfeksiyonla tetiklenen indirekt ya da konak ilişkili etkiler
C. Periodontal hastalık ve ateroskleroz gelişimi için ortak genetik yatkınlık
D. Ortak risk faktörleri
18
A. Aterom formasyonunda enfeksiyöz ajanların direkt etkileri
Endarterektomiler
Porphyromonas
sırasında
Gingivalis(P.
elde
Gingivalis)
edilen
aterom
,Tannerella
plaklarında
Forsythensis,
Actinobacillus Actinomycetemcomitans (A.a),ve Provetella Intermedia (P.
Intermedia) izole edilmiştir. Hücre kültürü çalışmalarında P. gingivalis'in
koroner endotele invaze olduğu gösterilmiştir. Hayvan çalışmalarında,
enfeksiyonun serum CRP ve SAA düzeyini yükselttiği; aterosklerotik plak
kalsifikasyonunda artışa neden olduğu gösterilmiştir. P. gingivalis ve
Streptococcus sanguis' in bazı türlerinin 'platelet aggregationassociated
protein' (PAAP) eksprese ettiği ve selektif olarak trombosit agregasyonuna
neden olduğu gösterilmiştir (23).
B. Enfeksiyonla Tetiklenen İndirekt veya Konak İlişkili Etkiler
Periodontitisin, plazma CRP, fibrinojen ve lökosit sayısında artışa
neden olarak akut faz cevabına indükleyebileceği olası bir mekanizmadır.
Periodontal enfeksiyon sırasında oluşan düşük düzeyde bakteriyemi
(bakteriyel
LPS)
konak
cevabına
uyararak;
endotel
bütünlüğünün
bozulmasına, trombosit fonksiyonunun değişmesine ve tromboembolik olayın
gelişmesine neden olabilmaktedir.
Periodontal organizmalar, kalp dokusuyla çapraz reaksiyona giren
proteinler içerebilmektedirler. Tannerella forsythensis ve P.gingivalis'in
19
oluşturduğu heat-shock protein-60(HSP-60), memeli heat-shock proteiniyle
homoloji göstermektedir.
IL-1, TNF-a , IL-6, prostoglandin E2(PGE2) gibi enflamatuar sitokinlerin
salınımı,
damar
endotelinin
uyarılmasını
ve
aterom
formasyonunu
indükleyebilmektedir (23).
Aterosklerotik
lezyonlarda
oral
mikroorganizmaların
bulunması,
aterogenezde oral enfeksiyöz teoriyi ortaya çıkarmıştır.
Bu teoriye göre aşağıda adı geçen mekanizmaların iki hastalık
arasındaki etkileşime katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
a) Endotelyal Hücre İnvazyonu
P. gingivalis invitro, P. gingivalis suşları, P. intermedia’ nın bazı suşları
invazyon
yapabilmektedir.
Ayrıca
bazı
mikroorganizmalar
da,
diğer
mikroorganizmaların invaze olabilmesini kolaylaştırabilmektedir. Örneğin; F.
nucleatum ile P. gingivalis’ in 2- 20 kat daha fazla oranda entodel hücre
invazyonuna neden olduğu bildirilmektedir.
b) Endotelyal Aktivasyon
Endotelyal aktivasyon ve adezyon moleküllerindeki artan ekspresyon ve
kemokinler aterosklerotik lezyonların artışındaki ilk aşamadır .Endotel
20
hücrelerinin lipopolisakkarit ile stimülasyonu ise hafif düzeyde ICAM-1 ve
VCAM-1 artışına neden olmaktadır.
c) Toll- like Receptors (TLRs) Mekanizması
Endotel hücrelerinin
oral mikroorganizmalara (P.gingivalis) maruz
kalması TLR2 VE TLR4’ lerin ekspansiyonunu arttırmaktadır.
d) Otoimmunite
Enflamasyon,enfeksiyon sırasında oluşan heat shock proteinleri (HSP)
organizma tarafından yabancı olarak algılanabilmektedir ve bunlara karşı
antikor üretebilmektedirler. CVD’ ler esnasında
serum anti HSP60’ ların
yükseldiği bildirilmektedir.
e) MMP ve Oksidatif Stres
Oral mikroorganizmalar endotel hücrelerinin MMP ekspansiyonunu
arttırmaktadırlar. LDL’ nin oksidasyonu, makrofajlar içinde birikmesine ve
köpük hücrenin oluşmasına neden olmaktadır, bu da pro-aterojenik
kemokinlerin ve adezyon moleküllerinin artmasına ve IL-6, TNF-α, C-reaktif
protein(CRP) sekresyonunun artmasına neden olmaktadır. P. gingivalis LDL
oksidasyonunu
arttırmaktadır
ve
MMP
ekspresyonunu
atherosklerotik plağın yıkılmasına neden olmaktadır (14).
21
arttırarak
C. Genetik predispozisyon
Kalp hastalıkları ve periodontitis gibi yaygın hastalıklar, monogenik ya
da tek bir kromozoma bağlı anomalilerden farklı olarak, çok sayıda gen ve
çevresel faktörle ilişkili oldukları için kompleks hastalıklardır.
Gen polimorfizmleri, birtakım biyokimyasal mekanizmalar üzerindeki
etkileri nedeniyle kompleks hastalıklarda, hastalık riskini modifiye eden ya da
hastalığa yatkınlıkta rol oynayan faktörlerdir .
Hem kardiyovasküler hastalıklar hem de ortak genetik predispozan
olabilmektedirler. IL-1 her iki hastalığın patogenezinde rol oynayan
proenflamauar bir mediatördür. IL-1 genlerindeki (IL-1a, IL-1b, IL-1ra)
polimorfizmlerin, kronik periodontitis ve koroner arter hastalıkları dahil olmak
üzere, romatoid artirit, ülseratif kolit, sistemik lupus gibi hastalıklarla ilişkili
oldukları gösterilmiştir (23).
Matriks metalloproteinazlar (MMP) aterotrombolik olayın patogenezinde
önemli
rol
polimorfizmin,
oynamaktadır.
koroner
MMP-9
stenöz
geninin
prevelansında
promotor
artışa
bölgesindeki
neden
olduğu
gösterilmiştir. MMP aktivitesinde artış ya da farklılık, periodontal hastalığın
patogenezinde de rol oynamaktadır.
Nükleer faktor-kappa (NF-kB), iltihabi ve immün cevapta yer alan birçok
geni
regüle
eden
transkripsiyon
22
faktörüdür.
İnsan
aterosklerotik
lezyonlarından izole edilen NFkB' nin aterojenik süreçte rol alan diğer genleri
(adhezyon molekülleri, sitokinler: IL-2, IL-6, büyüme faktörleri… vb. )
düzenlediği
bilinmektedir.
NF-kB,
periodontitisteki
enflamasyon
ve
aterogenezdeki ortak mekanizmalardan biri olabilmektedir.
Genetik ve çevresel faktörler tarafından kontrol edilen hiperenflamauar
monosit/ makrofaj fenotipi periodontitiste olduğu gibi ateromatöz lezyonların
gelişiminde de etkili olabilmektedir (23).
D. Ortak Risk Faktörleri
1. Sigara:
Sigaranın periodontal hastalık için ana risk faktörlerinden biri olduğu
son yıllarda yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Çalışmalar, sigara içen
bireylerde, cep derinliğinin,ataşman ve kemik kaybının sigara içmeyenlere
göre daha fazla ve şiddetli olduğunu göstermektedir. 12.000 kişi üzerinde
yapılan bir çalışmada sigara içenlerde periodontitis görülme riskinin
içmeyenlere göre 4 kat daha fazla olduğu rapor edilmiştir. Sigara içim
miktarına göre değerlendirildiğinde ise; günde 9 adet sigaradan az içen
bireylerde periodontitis gelişme riskinin, içmeyenlere göre 2,79 kez daha
fazla olduğu, günde 31 adet ve daha fazla sigara içenlerde ise bu oranın 6
kata çıktığı rapor edilmiştir. Genel olarak tüm dünya ele alındığında bu oran
1.5-7.3 arasında kabul edilmektedir (23).
23
Sigara diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak, kardiyovasküler
hastalıklar için en önemli risk faktörü olarak kabul edilmektedir.
Yapılan longitudinal bir çalışmanın sonuçları,sigara kulanımının iskemik
kalp
hastalıklarının
%40'ndan
fazlasında,
primer
neden
olduğunu
göstermektedir.
Sigara, koroner tromboza yol açan koroner plakların oluşmasına,
destabilize olmalarına, plak ruptürüne, trombosit aktivasyonunun artmasına
ve endotelyal disfonksiyona neden olmaktadır (23).
2. Yaşam şekli:
Kişisel hijyen ve sağlığa verilen önem hem kardiyovasküler hastalıkların
hem de periodontitisin gelişiminde belirleyici faktör olabilir. Bu nedenle
periodontitis-kardiyovasküler hastalık ilişkisinin değerlendirildiği çalışmalar,
benzer
eğitim
düzeyi
ve
sosyoekonomik
koşullara
sahip
bireylerin
oluşturduğu populasyonlar üzerinde yürütülmelidir. Heterojen topluluklar
üzerinde yapılan çalışmalarda iki hastalık arasında daha belirgin ilişkiler
gösterilirken, sosyal yönden homojen olan gruplarda daha zayıf ilişki
gösterilmiştir (23).
24
7.ÖZET
Ağızdaki hastalıkların sistemik hastalıklar için risk faktörü ya da nedeni
olabileceğine dair modern çağa ait çalışmalar yaklaşık 20 yıl kadar önce
başlamıştır. Periodontal bakterilerin sistemik dolaşıma katıldığı bilinmektedir.
Ülsere ve enflamasyonlu periodontal cep epitelinin oral mikroorganizmalar
için kolay bir taşıyıcı olduğu, aynı zamanda bir giriş yolu oluşturduğu ve
periodontitisin
enfeksiyon
kaynağı oluşturduğuna dair güçlü
mevcuttur. Araştırmalar, periodontal
bir
etkileşim
ilişkisi
hastalık
olduğunu
ile
kanıtlar
KVH arasında
düşündürmektedir.
Bu
ilişkinin
temelinde, KVH ile oral enfeksiyonlar arası ilişki hipotezi yatmaktadır. Bu
araştırmalar, periodontal hastalık ile KVH arasında ortak risk faktörleri
göstermenin yanı sıra, klinik, radyografik ve mikrobiyolojik seviyede bir ilişkiye
işaret etmektedir.
25
8.KAYNAKLAR
1. Tokgözoğlu L. Ateroskleroz ve enflamasyonun rolü. Türk Kardiyol Dern
Arş, 2009, 37, 1-6
2. Terci A; İç Hastalıkları Diş Hekimleri ve Diş Hekimliği Öğrencileri İçin, E.Ü
Diş Hekimliği Fakültesi, İzmir, Bornova, 2000, 1, s:81-119.
3. Terci A. İç hastalıkları. Ege Ünv. Mat. Bornova İZMİR 1994, s:61-114.
4. Çağatay G, Soydan İ, Akıllı A, Gürgün C. Klinik kardiyoloji. Editörler:
Çağatay G, Soydan İ. İzmir, 2004, s:115-130, 131-170, 247-252, 327-356.
5.Çankaya H. Kardiyovasküler sistem hastalıkları. Oral diagnoz ders
notları.Bornova, 2003.
6. Aydınlar A, Alper E, Cankur NŞ, Cordan J, Çil E.Kardiyoloji. Editörler:
Cordan J, Yeşilbursa D, Baran İ, Güllülü S. Bursa, 2005, s: 123- 157, 245319, 367- 411.
7. Yücetaş Ş. Kardiyovasküler sistem hastalıklarının dişhekimi açısından
önemi. Kapak 2007, 5, 31-37.
26
8. Bayındır Ü, Demiroğlu C, Dinç İ, Hatemi H. İç hastalıkları. Editör: Öbek A
Bursa, 1990, s: 257- 320, 356- 365.
9. Little JW. The impact on dentistry of recent advances in the management
of hypertension. Oral Surgery Oral Medıcıne Oral Pathology 2000, 90, 591599.
10. Dorn BR, DunnWAJr, Proqulske-FoxA. Invasion of human coronary
artery cells by periodontal pathogens. Infect immun 1999, 67, 5792-5798.
11. Nieto FJ. Infections and atheroscIerosis: new cIues from an
oldhypothesis?Am J Epidemiol 1998, 148, 48-937.
12. Wilson PW, CastelliWP, KannelWB. Coronary risk prediction inadults (the
Framingham Heart Study) Am J Cardiol 1987, 59, 91-94.
13. Persson GR, Persson RE. Cardiovascular disease and periodontitis: an
update on the associations and risk. J Clin Periodontol 2008, 35, 79-362.
14.Teles R,Wang C-Y:Mechanisms involved in the association between
periodontal disease and cardiovascular disease.Oral Diseases,2011.
15.Bal M.VEHBİ,Periodontitisi olan koroner arter hastalığına sahip bireylerde
periodontal tedavinin etkisinin incelenmesi,Doktora Tezi,Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Askeri Tıp Fakültesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,ANKARA 2007.
27
16.Brown
LJ,Löe
H.Prevalence,extent,severity
and
progression
of
periodontal disease.Periodonto 2000, 2, 57-71.
17.Kinane
DF.Causation
and
pathogenesis
of
periodontal
disease.Periodontology 2000, 25, 8-20.
18.Disease
modifying
methotrexate,gol,antimalarials
anti-rheumatic
and
drugs,including
Dpenicillamine.Current
Opinion
in
Rheumatology.1995, 7, 167-173.
19.Peter B.Lockhart,Ann F.Bloger,Panos N.Papapanou et al, Periodontal
Disease and Atherosclerotic Vascular Disease: Does the Evidence Support
an
Independent Association? ,Circulation.2012,125, 2520-2544.
20. Kotsovilis S. Periodontal and cardiovascular diseases: Statistical or
causal association? A review and analysis using Hill’s criteria for
causation.Can Dent Hygiene, 2012, 46, no:2,131-142.
21.Listgarten MA:Nature of periodontal disease:Pathogenic mechanisms.J
Periodont Res,1987, 22, 172-178.
22.Özer Ö,Demiralp B, Periodontitis Kardiyovasküler Hastalığa Neden Olur
mu?.Atatürk Üni.Diş Hek.Fak.2005, 15, 2, 62-70.
28
23.Rose-Hill S,Ford PJ,Leishman SJ et al,İmproved Periodontal Health and
Cardiovascular Risk,Australian Dental Journal,2011, 56, 352-357
24.Bodur A,Turgut Z,Periodontitis;Kardiyovasküler Hastalıklar İçin Bir Risk
Faktörü Müdür?, GÜ Diş Hek.Fak,2009, 26(3),195-199.
25.Oppermann R.V,Weidlich P,Musskopf M.L,Periodontal Disease and
Systemic Complications,School of Dentistry,Univ Federal do Rio Grande do
Sul-UFRGS, 2010, 27-29
26. Pussinen PJ, Jousilahti P, Alfthan G et al.Antibodies to periodontal
pathogens are associated with coronary heart disease.Arterioscler Thromb
Vasc Biol 2003, 23, 1250- 1254.
27. Emingil G, Buduneli E, Aliyev A ve ark. Association Between Periodontal
Disease and Acute Myocardial Infarction. J Periodontol 2000, 71, 1882-1886.
28. Giacona MB, Paparanan PN, Lamster IB, et al. Porphyromonas gingivalis
induces its uptake by human macrophage and promotes foam cell formatian
in vitro. FEMS Microbiol Lett 2004, 241(1), 95-101.
29. Herzberg MC, Meyer MW. Effects of oral flora on platelets: possible
consequences in cardiovascular disease. J Periodontol 1996, 67, 42-1138.
30. Fives-Taylor PM, Meyer DH, Mintz KP et al,Virulencefactors of
29
Actinobacillus actinomycetemcomitans. Periodontol 2000, 20, 136–167.
31. Holt SC, Lakshmyya K, Walker S et al, Virulence factors of
Porphyromonas gingivalis. Periodontol 2000, 20, 168–238. Bodur A, Turgut Z
GÜ Diş Hek Fak Derg 2009, 26, 195-199.
32. World Workshop in Periodontics. Periodontal diseases: pathogenesis and
microbial factors. Consensus report. Ann Periodontol 1996, 1, 926–932.
33. Mustapha IZ, Debrey S, Oladubu M, Ugarte R. Markers of
systemicbacterial exposure in periodontal disease and cardiovasculardisease
risk: A systematic review and meta-analysis. J Periodontol 2007, 78, 22892302.
34. Hajishengallis G, SharmaA, RussellMW, Genco RJ. Interactionsof oral
pathogens
with
toll-like
receptors:
Possible
role
in
atherosclerosis.AnnPeriodontol 2002, 7, 72-78.
35. Beck JD, Eke P, Lin D.Associations between IgG antbody to
oralorganisms and carotid intima-media thickness in communitydwelling
adults. Atherosclerosis 2005, 183, 342-348.
36. Mattila KJ, Nieminen MS, Valtonen VV, et al. Association between dental
health and acute myocardial infaretion. BMJ 1989, 298, 81-779.
30
37. Ersanlı M. Dislipidemi tedavisinde statinlerin önemi. Türk Kardiyol Dern
Arş, 2007, 35, 1-7.
38. Falk E, Fuster V. Atherogenesis and its Determinants. In: Fuster V,
Alexander RW, O‟
Rourke RA, Hurst‟ s The Heart. 10th ed. USA.
International Edition McGraw-HillMedical Publishing Division; 2000, 35, 10651093 .
39. Kuller L, Borhani N, Furberg C, Gardin J, Manolio T, O’Leary D, Psaty B,
Robbins J.Prevalence of subclinical atherosclerosis and cardiovascular
disease and association with risk factors in the cardiovascular health study.
Am J Epidemiol, 1994, 139, 1164-1179.
40. Rong JX, Rangaswamy S, Shen L,et al. Arterial injury by cholesterol
oxidation products causes endothelial dysfunction
and arterial wall
cholesterol accumulation. Arterioscler Thromb Vasc Biol, 1998, 18,18851894.
41. Salonen JT, Hertkuala S, Yamamoto R. Autoantibody against oxidized
LDL and progression of carotid atherosklerosis. Lancet, 1992, 339, 883- 887.
42. Popma JJ. Coronary angiography and ıntravascular ultrasound ımaging.
Braunwauld‟ s Heart Disease A Text Book of Cardiology Seventh Ed.
Elsewier Saunders Philadelphia, 2005, 423- 454.
31
43. Libby P, Ridker P M, Genest J. The vasküler biology of atherosclerosis
and risk faktors for atherosclerotic disease. Braunwald E, Zipes DP. Heart
Disease 6th Ed. Philadelphia: Saunders, 2001, 995- 1039.
32
9.ÖZGEÇMİŞ
1989 yılında Amasya’ da doğdum. İlkokulu Mehmet Varinli İlköğretim
Okul’ unda ve liseyi Amasya Anadolu Lisesi’ nde tamamladım. 2008 yılında
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım.
33
Download