ııı.bölüm: kur`an`da irad edilen meseller

advertisement
GİRİŞ
Biz
bu araştırmamızda kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerimde yer alan
temsilleri çeşitli yönleriyle ele alıp, bu konuda bilgi vermeye çalışacağız. Kur’an-ı
Kerimdeki bu temsili anlatım üslubu, daha ilk asırlarda, İslam alimlerinin dikkatini
çekmiş ve genel olarak “Kur’an’da Emsal”
konularında müstakil eserler telif
etmişlerdir. Bunların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. Bizler bunların sadece
isimlerini bilmekteyiz. Bir kısmı da yazma halindedir ve henüz basılmamıştır. Bir kısmı
ise kütüphanelerimizde mevcuttur. Bu alanda ilk olarak eser verenlerden biri olan ve
günümüze kadar kitabı ulaşan, Hakim et-Tirmizi’nin “Kitâbu’l-Emsâl Mine’l Kur’an
ve’s-Sünne” adlı eseridir.
Ele aldığımız konuyu incelerken bazen Arapça bazen de Türkçe eserlerden
istifade ettik. Fakat bu husustaki Arapça temel kaynaklara ulaşmakta sıkıntı çektik. Yine
buna rağmen birinci derecedeki kaynakların hepsine ulaşamasak ta en azından ikinci
derecedeki eserlerden istifade etme imkanı bulduk. Arapça eserlerden en çok istifade
ettiğimiz, es-Suyûtî ve Zerkeşi’nin eserleridir. Türkçe eserlerden ise Veli Ulutürk ve
Şadi Eren’in kitaplarından fazlasıyla yararlandık. Makale türünde ise en fazla Halil
Altuntaş’ın
“Kur’an’da Temsili Anlatım” adlı makalesinden faydalandık. Tefsir
türünde ise, Zemahşeri, Nesefi, Elmalılı, Seyyit Kutup, Mevdûdî ve Sâbûnî’nin
eserlerinden istifade ettik. En son çıkması ve güncel meseleleri ele alması hasebiyle,
özelliklede DİB’in yeni çıkardığı “ Kur’an Yolu” tefsiri, baş vurduğumuz bir diğer eser
olmuştur. Çalışmamızda Kur’an’da temsili anlatıma geçmeden önce bazı konuların ele
alınması gerektiğini düşünerek çalışmamızı üç ana bölüme ayırdık.
Birinci bölümde mesel kelimesinin terim ve ıstılahı manalarından sonra, Arap
dilinde mesel, mesellerin özellikleri,
mesellerde kullanılan sanatlar vb. gibi Arap
dilinde mesellere dair bilgileri, ulaşabildiğimiz kitaplar ölçüsünde genel olarak
aldık .
ele
İkinci bölümde ise Kur’an’da irat edilen mesellere hazırlayıcı bilgiler sunmak
sadedinde
Kur’an’da mesellerin yerini araştırdık. Kur’an’ın İ’câzı ve belâgatından
bahsettik.
Hafızalarda
şekillenmesi
açısından
meselleri
farklı
kategorilerde
değerlendirdik. Yine bu bölümde Kur’an’daki deyimlerden, mesellerin özelliklerinden,
amaçlarından ve hadislerdeki temsili anlatımdan kısa kısa bahsettik.
Üçüncü bölümde ise Kur’an’da irat edilen meselleri ele aldık. Burada sure
sırasını göz önünde bulundurmayı yeğledik. Kur’an’ın temel konularını ifade de
ayetlerdeki temsillerin nasıl kullanıldığını ifade ettik. Bu bölümde ayetlerdeki teşbih
yönlerini muteber tefsir kitapları ve konuyla ilgili kitaplardan özlü ve kısa bir şekilde
sunmaya çalıştık. Çok uzun olmasından çekindiğiniz için ayetlerin Arapça metinlerini
almamayı uygun gördük. Ayrıca tezin genelinde kullanılan ayetlerin mealleri, TDV
yayınlarından çıkarılan ve komisyon tarafından hazırlanan mealden alınmıştır.
2
I.BÖLÜM: MESEL NEDİR
A- MESEL KELİMESİNİN TERİM VE ISTILAHİ MANALARI
1- Terim Mânâsı
Mesel kelimesinin Kur’an’-ı Kerimde bir çok farklı kullanımı mevcuttur. Biz
bunlara geçmeden önce mesel kelimesinin kelime manalarına değinmek istiyoruz.
Çoğulu
ُ‫ أَ ْمثَال‬olan ‫َمثَل‬
“Mesel” kelimesi lügatte, delil, ifade, miktar1,
kalıp,2 karşılaştırma3, durma, bir şeyin en faziletlisi, tasavvur,dikilme hüccet4
bir
nesnenin sıfatı gibi bir çok manalara gelir. Aslında Mesel, Misl, Mesil , Şebeh, Şibh,
Şebih gibi bir şeyin benzeri demektir.5 Şu halde mesellin aslı, iki şey arasında benzerlik
- Tâhir Ahmet ez-Zâvî et-Trablusî, Muhtasaru’l Kâmus, Dâru’l Arabiyyetü’l KitâbiyyeYay., Tunus
1977, 7. Baskı Mesel Maddesi, s. 566.
2
- Muhammed Murteza Vâsıtî ez-Zebîbî, Tâcü’l Arûs Min Cevâhiri’l Kâmûs, Daru’l Fikir, Beyrut
1994, C.XV, s. 670-674.
3
- İbni Manzur, Lisânu’l Arap, Dar Sader Yay., Beyrut 2000, C.XIV, s. 17-20.
4
- Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu’t-Ta’rîfât, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye, Beyrut 1995, s.201.
5
- Muhammed ib. Yakup el-Fîrûzabâdi, Kâmusi’l Muhîd, Daru’l Fıkıh, 7. baskı, Beyrut 1997, s.901.
1
3
demektir.Bazı alimlere göre ise mesel kelimesi Fa’sı yani ilk harfi illetli olan bir fiildir.6
Fakat bu hususta nasıl geldiği konusunda bilgi verilmez.
Çoğulu
ُ‫ أَ ْمثَال‬olan “Misl” kelimesi ise,benzer, eş, aynı cinden olan şey,
denk, küfüv, vb. gibi anlamlara gelir.7
Çoğulu “Emsiletün” gelen “Misâl” kelimesi ise;denk, benzer, mesel,
örnek, model8, imaj vb. gibi anlamlara gelir.9
Çoğulu
“Musûl”
gelen
“Mesel”
kelimesi
ise
dikilip
durmak
anlamındadır. Bu kökten türeyen “Mümessel” kelimesi ise başkasının benzeri olarak
yapılan şey demektir. Anlatılan obje, dikildi, biçimlendi anlamına gelir.10 Bu kökten
türetilen “Timsâl” ; sureti yapılan şey(heykel) demektir.
ً ‫س ِويُّا‬
َُ َّ ‫“ فَتَ َمث‬Ruh
َ ًُ‫لُلَ َهاُبَشَرا‬
Meryem için düzgün bir insan biçimine girdi”11 ayetinde Ruh’un Meryem’e bir çocuk
vermek için, düzgün bir insan şekline büründüğünü anlatır.12
Rağıp’a göre Mesel iki anlama gelmektedir:
Birincisi, “misl” anlamındadır. Şibh, Şebeh, nikad, nakad gibi. Bu
takdirde “mese”l ve “misl” aynı anlamdadır. Bunlar benzer , eş anlamında kullanıldığı
gibi bazen de sıfat anlamında kullanılır.
İkincisi ise, iki şey arasında herhangi bir bakımdan benzerlik bulunması
anlamındadır. Bu, benzerlik ifade eden lafızlardan daha geneldir. Zira “Nidd” yalnız
özde ortak bir yönü; “Şibh” yalnız nasıllıkta ortak bir yönü; “müsâvî” yalnız nicelikte
ortak bir yönü; “Şekl” miktarda ve boyutta ortak bir yönü, ifade eder. Oysa “Misl”
kelimesi bunların hepsini ifade eder. Bunun için yüce Allah’a hiçbir şeyin
benzemediğini belirtmek için bu kelimesi kullanılır. “O’na benzer hiçbir şey yoktur. O,
- Celalettin Abdurrahman es-Süyûtî, el- İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Dar-i İbni Kesir Matbaası, Beyrut.
2000, C. II, s.1047,1048; el- Cürânî, s.60.
7
- Mustafa Sâmi, Ahter-i Kebîr, Osmanlıca sözlük, İst. H.1356, s. 346; İbni Manzur, age. s. 18.
8
- Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, KUDA Yay. Arş Mer., İstanbul 1977, s.281.
9
- Serdar Mutçalı, el-Mu’cemu’l Arabi’yyi’l Hadîs, Dağarcık Yay. İstanbul 1995, Mesel Maddesi, s. 818
10
- Şemseddin Sâmi, Kâmus-i Türkî, Çağrı Yay. 7. Baskı İstanbul 1996, s. 1289.
11
- Meryem, 19/17.
12
- Ateş, s.279.
6
4
işitendir, görendir”13 buyurulmuştur.
Kimisine göre burada “Misl”,
sıfat
anlamındadır.14
Yine bu kökten türeyen “el-Emsel”, en güzel örnek en iyi model,
anlamlarına gelir. Çoğulu “Emâsîl”dir. “Emâsîlu’l Kavm” toplumun örnek insanları bu
baptan kullanılan bir tariftir. Ayet-i kerimede:
ُ
َ ُ‫ِإ ُْذُيَقولُأَ ْمثَله ُْم‬
ًُ‫ط ِريقَ ُةًُإِنُلَّ ِبثْت ْمُ ِإ ََّّلُيَ ْوما‬
“...En akıllıları ise “siz yalnız bir gün kaldınız” der”15
Bu kökten türeyen başka bir kelime de konumuzun başlığını teşkil eden
“Temsil” kelimesidir. Bu kelime “el Mesel” kökünden olup, mastardan çevirme bir
isimdir.16 Bir şeyi başka bir şeye benzetmek bir kıssa veya bir söz beyan etmek, bir şeyi
yazı yada başka bir yolla göz önünde duruyormuşçasına tasvir etmek, suretlendirmek
demektir.17 Yani benzerini getirmek, örnek vermek, göz önüne dikmek, benzetmek
demektir. Arapça’da heykel demek olan “et-Timsal” kelimesinde de aynı anlam vardır.
Mesel darbetmekte bu kökten türemiş olup onu belleklerde yürütüp yaymak manası,
“Darabe fi’l Erdi” (yerde yürüdü, yayılıp gitti,ayak tepti)manalarıyla ilgilidir. Dard-ı
meselle ilgili Elmalılı şu bilgileri verir:"Darb-ı mesel" (ata sözü) deyimi, "mesel-i
madrûb" yani "söylenegelmiş" meşhur mesel mânâsına da kullanılır ise de aslında
"mesel darbetmek" yani meseli yerinde kullanmak ve tatbik etmek, yerine göre "iyice
yapıştırmak" demektir ki, yeniden bir mesel koymak ve inşâ etmek değildir. Temsil ise
geneldir. Fakat Kur’an’daki meseller, genel olarak bağımsız bir şekilde kurulmuş
temsiller olduğu halde, aynı şekilde tatbik de edilmiş olması itibariyle "darb" tabir
olunmuştur.”18
- Şûrâ, 42/11.
- er-Rağıb el –İsfehânî, el –Müfretât fi Ğarîbi’l Kur’an, Beyrut ts., s.463.
15
- Tâhâ, 20/104.
16
- İbni Manzur, s.19.
17
- Aynı yer.
18
- Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dînî Kur’an Dili, Akçağ Yay. Ankara 1995, C.I, s.240.
13
14
5
2- Istılâhî Mânâsı
Lügat
manalarını gördüğümüz mesel, ıstılâhî
mânâda söyle bir tarife
kavuşturulabilir:
“Halk arasında kabul görüp yayılmış, teşbihe dayalı, içerisinde bir düstûr ve
hikmet taşıyan kinayeli veciz sözlerdir.”19 Bu bağlamda mesel ve temsil kelimeleri
lügat anlamları itibariyle birbirleriyle sıkı sıkıya irtibatlıdır. Mesel; vaktiyle bir olay
yada bir tecrübe sonunda söylenmiş “atalar sözü” diye dilden dile dolaşan , hikmet dolu
güzel söz demektir. Temsil ise bir meseli ilk defa söylendiği şey yada olaya benzer bir
şey veya olay için yeniden söylemek demektir.20 Temsil dayandığı benzetme olayı da
dikkate alınarak
daha özlü bir şekilde “Bir gerçeği bir gerçeğe, yada bir hayale
benzeterek örnekleme yoluyla anlatmak” diye de tarif edilebilir.21 Bunlara Türkçe'de
atasözü, söylenmesine de darb-ı mesel adı verilir. Arapça’da atasözleri ve deyimler hep
mesel ismiyle ifade edilmiştir.
B- MESEL KELİMESİNİN KUR’AN’DAKİ MANALARI
Mesel mefhumu Kur’an-ı Kerimde bir çok yerde farklı şekillerde ve farklı
farklı manalarda kullanılmıştır. Bunları şu başlıklar altında toplayabiliriz:
1.İbret :
ُ
ُ َ‫لًُ ِل ْْل ِخ ِرين‬
ُ َ‫سلَفُا ًُ َو َمث‬
َ ُ‫فَ َج َع ْلنَاه ْم‬
“Onları (Firavun ve kavmini)sonrakiler için bir geçmiş ve bir ibret kıldık”22
2. Delil, Huccet:
ُ‫َو َجعَ ْلنَاهُُ َمثَلً ُِلّبَنِيُإِ ْس َرائِي َل‬
“Ve O’nu (İsa’yı İsrail oğulları için (Peygamber olduğuna dair bir delil
kıldık”23
- er Rağıb, s. 463; el- Cürcânî, s.60; İbni Manzur, s.18.
- Halil Altuntaş, Kur’an’da Temsili Anlatın, Diyanet İlmi Dergisi, C. XXVI, Sayı:4, Ekim KasımAralık, Ankara 1990, s.53.
21
- Yazır, s.214.
22
- Zuhruf, 43/56.
19
20
6
3.Sıfat:
ْ َ‫َّمثَلُُ ْال َجنَّ ُِةُالَّتِيُو ِعد‬
َُ‫ُالمتَّقون‬
“Takva sahiplerine vaad olunan cennetin sıfatı şudur:..24
4.Benzer:
ُ‫صير‬
َُ ‫ُلَي‬
َ ُ‫ْسُ َك ِمثْ ِل ِه‬
َّ ‫ش ْيءُ َوه َُوُال‬
ِ َ‫س ِميعُُالب‬
“O’na benzer hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir”25
5.Söz:
ُ
ْ ‫َولَه‬
ْ ‫ُال َمثَل‬
ُ‫ض‬
َّ ‫ُاْل َ ْعلَىُفِيُال‬
ِ ‫س َم َاواتُِ َو ْاْل َ ْر‬
“Göklerde ve yerde en yüce söz (Keline-i tevhid ona aittir”26
6. En Güzel Örnek:
ُ
ً ‫ط ِريقَ ُةًُإِنُلَّبِثْت ْمُ ِإ ََّّلُيَ ْومُا‬
َ ُ‫ِإ ُْذُيَقولُأَ ْمثَله ُْم‬
“En akıllıları ise : Siz yalnız bir gün kaldınız der.”27 Bu mânâları ezZebidi’nin28 çıkarttığı gibi 9-10 taneye kadar çıkarmak mümkündür. Fakat temelde
bunlar çerçevesinde manalar dönmekte olduğu için bu kadarını vermekle yetineceğiz.
C- ARAP DİLİNDE MESELLER
Peygamber Efendimiz (a.s.v.) gelmeden önce Arap yarım adasında en çok
rağbet gören beliğ söz söylemek yani belagattı. O zamanda belagat o kadar önemlidir
ki, bir şairin sözünden dolayı iki kavim savaşırdı ya da barışırdı. Hatta yedi şairin yedi
kasidesinden oluşan “Muallakat-ı Seb’a”yı altın harflerle yazarak Kabe’nin duvarına
asan Araplar, bunu en büyük iftihar kaynağı olarak görmekteydiler. Belagatın bu denli
önemli olduğu bir toplumda mesellerin olmaması düşünülemezdi. Araplar mesellerin
23
- Zuhruf, 43/59.
- Rad, 13/35.
25
- Şûrâ, 42/11.
26
- Rum, 30/27.
27
- Tâhâ, 20/104.
28
- Tâcu’l A’rus, s. 74.
24
7
her türlüsünü kullanıyorlardı. Bunlarla ilgili geniş örneklere ileriki konularda
değineceğiz.
Arap dilindeki meseller “emsal-i sâire”(Halk arasında yaygın özlü ve hikmetli
söz) diye anılır.29 Bunla bizim “Ata sözü” veya “Deyim” diye kullandığımız sözlerdir.
Bu türler kaynaklarına göre iki kısma ayrılırlar:
1-Kaynağı Belli Olmayan Meseller
Nesilden nesile kabileden kabileye aktarıla aktarılan gelen söyleyeni veya
hangi olaya dayandırılarak söylendiği belli olmayan mesellerdir.
*“Komşu evden önce gelir.”
*“Hata yapmak acelecinin azığıdır.”
*“Kınama cezadan önce gelir”30
2- Kaynağı Belli Olan Meseller
Bunlar geçmiş zamanlarda meydana gelmiş, belli olaylar için söylenmiş,
zamanla yaygınlaşmış özlü sözlerdir. Bunların çoğunun söyleyeni belli olduğu için
Türkçe’deki vecizelere benzerler.
* “Kılıç kınamayı geçti”. Meydana gelen ve bir daha dönüşü olmayan olaylar
için kullanılır. Harb b. Zalim; öldürdüğü bir adamın masum olduğunu anlayınca,
kendisini kınayanlara bu cevabı vermiş.31
* “Cehîze bütün hatiplerin sözünü kesip attı”. Bu söz iki kabile arasında ki
bir kan davasında, nüfuzlu bazı kişiler hitabet yoluyla maktulün tarafını diyete razı
etmeye çalışırken, Cehize adlı bir kadın fırlayıp katili öldürür32 veya
- Altuntaş, s.60.
- Aynı yer.
31
- Muhammet Fethi, Târih-i Edebiyat-ı Arabiye Dergisi, İstanbul 1332, C. I-II, s.464.
32
- Altuntaş, s.61.
29
30
8
maktulün
taraftarlarının katili öldürdüğünü33 haber verir. Bunun üzerine onlardan biri bu sözü
söyler. İşi kestirip atan söz ve davranışlar için bu söz artık mesel olmuştur.
* “ Sen sütü daha yazın kaybetmiştin” Elde etme imkanını daha önce kaybettiği
bir şeyi isteyen bir kimse için kullanılır. Dahtanus bintkü Lakît, yaşlı bir zat olan Amr b.
Udes’in hanımıymış. Amr, kendisini kızdıran hanımını boşamış. Kadında genç ve
yakışıklı biriyle evlenmiş. O yıl kıtlık olmuş. Eski karısı adam gönderip Amr’dan süt
isteyince o da bu sözü söylemiş.34
D- MESELLERİN ÖZELLİKLERİ

Meseller daima kısa ve özlüdür.

Mesellerin hedefi ihticac(delil getirme)dır.

Meseller herkes tarafından söylenmiş olabilir, halk tabakalarının her
hangi bir ferdinden çıkabilir. Yani anonimdirler. Ama hikmetler ise alimler, filozoflar
ve benzeri kimselerin ürünüdür 35

Halis Arapların fesahatlerinin son noktası, konuşmalarını özüdür.

Lafızlar kısa, manalar dolgundur.

Meseller şüyu bulmuş ve yayılmışlardır.

Lafızlar veciz, manalar kullanıldığı yere uygundur. 36

Muhatabı susturucu niteliktedirler.

Anlamı doğru olarak ortaya koyma amaçlanmıştır.

Meseller teşbih,temsil-i teşbih, teşbih-i zımni veya isti’are-i temsiliyye
sanatlarından birini içerirler.
- Ulutürk, s. 20.
- Altuntaş, s.56.
35
- Numan Yazıcı, Atasözleri ve Deyimler, Rağbet Yayınları, İstanbul 2003, s.34.
36
- Ulutürk, s. 12.
33
34
9

Hayatta daima cereyanı ve tekerrürü mümkün hadiselerin,
karşılaşılabilecek durumların ideal kabul edilen misalleridir.37
E- MESELERDE KULLANILAN EDEBİ SANATLAR
Arap dilinde ve Kur’an’da kullanılan temsillerin hepsinde Teşbih, kinaye
veya İstiare unsuru taşıdıklarını görürüz. Bazen de bir kıssa olur ve o kıssanın heyet-i
umumiyyesi örnek olarak verilir.
1-Teşbih(Benzetme):
Bir “Beyan” terimi olarak teşbih, belirli bir maksat için bir edat ile aralarındaki
ortak nitelikten dolayı bir şeyi başka bir şeye benzetmektir38. Her teşbihte teşbihi
meydana getiren birtakım unsurlar mevcuttur şimdi bu unsurlara kısaca değinelim
a-Teşbihin Unsurları
Teşbihin unsurları dörttür.
a.a.-Müşebbeh(benzetilen)
a.b.-Müşebbeh bih(Kendisine benzetilen.) Bu ikisine teşbihin iki tarafı
denir.
a.c.Vech-i şebeh (benzetme yönü): Müşebbeh ile Müşebbeh bihin ortak
vasfıdır.
a.d.- Teşbşh edatı:Benzeme mânâsını ifade eden kelimedir. “gibi”
)‫() ُك‬Kef),
“Sanki” (Keenne) vb. gibi edatlardır.39 Bir teşbihte temsil söz konusu olduğu zaman
Müşebbehun bih “Madrub”, Müşebbeh de “Madrubun leh” adını alırlar. Şimdi
söylenenleri bir örnekle açalım:
ْ َّ‫َّمثَلُالَّذِينَ َُفَرواُْ ِب َربِّ ِه ُْمأ َ ْع َماله ُْمُ َك َر َمادُُا ْشتَ ُد‬
ُ‫ت‬
ُ‫ش ْيء‬
َ ُ‫علَى‬
ِ ‫اصفَُّلَُُّيَ ْقدِر‬
ّ ِ ‫بِ ِه‬
َ ُْ‫سبوُا‬
ِ ‫ع‬
َ ُ‫ُالريحُفِيُيَ ْوم‬
َ ‫ونم َّماُ َك‬
- Ahmet Bulut, Emâlü’l-Kur’an, İslami Edebiyat, İstanbul 1991, C. II, s.15.
- Nusreddin Bolelli, Belâgat, Rağbet Yayınları, İstanbul 2000, s. 34.
39
- Nasrullah Hacı Müftüoğlu, İcaz ve Belâgat Terimleri, Ekev Yayınları, Erzurum 2001, s.160 .
37
38
10
“Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir
günde rüzgârın, şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde
edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur.”40 Allah Teâlâ kafirlerin amellerini, fırtınalı
bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzetmedir ki onların ameli ne kadar iyi
ve çok olursa olsun, sonuç itibariyle ahirette fayda vermeyecektir.
Bu ayette “Kafirlerin amelleri” Müşebbeh, “fırtınalı bir günde rüzgârın,
şiddetle savurduğu kül” Müşebbehun bih; “Amellerin boşa gitmesi” vechiş-Şebeh;
)‫(ك‬ise teşbih edadıdır.
Teşbih olarak ele aldığımızda ise; Madrubun Leh; “Kafirlerin amelleri”
Madrub İse“Fırtınalı bir günde rüzgârın, şiddetle savurduğu kül”dür.
Teşbihte, bazen teşbih-i temsil, bazen de teşbih-i zımni kullanıldığı
görülmektedir. Şimdi bunları sırası ile görelim:
b-Teşbîhü’t-Temsil
Benzetme yönü, değişik birkaç unsurdan meydana gelen itibâri bir şekil
ise buna “temsili teşbih denir.41 Burada benzetme yönü çeşitli hal ve durumlardan
çıkarılmaktadır.42
Örnek: “Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde
yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin
durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını
kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.”43Bu ayeti
kerimede “teşbihu’t-temsil” vardır.çünkü Vech-i Şebeh birkaç şeyden oluşmaktadır.
- İbrahim, 14/18.
- Bolelli, s. 51.
42
- Hacımüftüoğlu, s.162.
43
- Bakara, 2/19.
40
41
11
c-Teşbih-i Zımni
Benzetmenin iki tarafı olan müşebbeh ve müşebbehün bih bilindiği açık
şekliyle getirilmez. Ancak cümlede onlara işaret edilir.44Bu çeşit teşbihte müşebbehe
isnat edilen hükmün mümkün olduğu ifade edilmiş olur.45
Örnek: “Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek
isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine
girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!”46
Devenin iğne deliğinden geçmesi, imkansızlık bildirir. Buna göre ayetin manası:
“Onlar asla cennete giremezler” veya “Çok zor girerler” demektir.
2-İsti‘âre
Bir beyan terimi olarak istiare; Hakikî mânâ ile mecâzi mânâ arasındaki
benzerlik alakasından dolayı bir kelimenin mânasını geçici olarak alıp başka bir kelime
için kullanmaktır. Ayrıca bunda hakiki manayı kastetmeye engel olan bir karinenin
bulunması gerekir.İstiare teşbih’in yalnız bir unsuruyla yapılan benzetmedir.hidayete
nur, delalete karanlık denilmesi bir istiaredir.
a-İsti‘âre’nin rükünleri:
a.a.Müstear:Müşebbehun bih’ten nakledilen, müşebbehte kullanılan lafız.
a.b.Müste‘ârun minh:Müşebbehün bih.
a.c.Müste‘ârun leh:Müşebbeh.
a.d.el-Câmi’: Veçhu’ş-Şebeh denir.47
- Ali el-Cârim-Mustafa Emîn, el-Belâgatü’l- Vâzıha, Dimeşk 1999, s.137.
- Ulutürk, s.19.
46
- A’raf, 7/40.
47
- Hacınmüftüoğlu, Belagat, s.170.
44
45
12
b-İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are)
Aralarındaki benzerlikten dolayı, esas manası dışında bir manâya
kullanılan terkiptir.esas manayı kastetmeye engel olan bir karine de bulunur. Bu
istiareye Mürekkep istiâre de denir.48 Yine bunda da teşbihin asıl olan iki tarafı
Müşebbeh ve müşebbehun bih’in birden fazla durumdan çıkarılması gerekir.
Örnek: “Onlar sizin için birer elbise, sizde onlar için birer elbisesiniz”49
Burada güzel bir istiare vardır. Çünkü eşlerden her biri diğerine sarılıp kucakladığı için,
giyineni örten bir elbiseye benzetilmiştir.
48
49
Aynı yer.
Bakara, 2/187.
13
II.BÖLÜM : KUN’AN’DA MESELLERİN YERİ
A- KUR’AN’IN BELAGATINA GENEL BİR BAKIŞ
Kur’an’ın belagatına geçmeden önce ilk olarak belagatın tanımı ve kısımlarına
değinmek yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çünkü genel belagat kurallarına değinmeden,
Kun’an’daki belagattan bahsetmek havada kalacaktır.
1- Belagat
Kur’an-ı Kerim’in mucize oluşu çeşitli yönlerde olmakla beraber, i’cazının en yüksek
veçhi, nazmındaki belagattan doğan lisan-i İ’cazındandır. Bunun için Kur’an’ın temsilinden
önce belagatına değinmek istedik.
Belagat; sözlükte varmak ve hedefe ulaşmak manalarına gelir. Bir terim olarak
ise “Belagat”: doğru bir manayı kendisine uygun olan üstün ifadelerle anlatmaktır.50 Fesahat ise
50
- Bolelli, s. 26.
14
sözlükte açıklık, duruluk,anlamlarına gelir51.Tanım olarak ise Fesahat; sözün güzel olması
anlamına gelir52.
2- Belagatın Kısımları
Belagat başlıca şu üç bölüme ayrılır:
a- Meâni
Bu ilim sözün yerinde kullanılmasını, muhatabın haline uygun söylenmesini sağlar.53
Durumun değişmesiyle sözün şekilleri de değişir. Belagatı terzilik sanatına benzetirsek, Meâni,
terzinin muhatabına uygun elbise dikmesidir. Çocuğa büyük elbisesi dikilemeyeceği gibi ,
büyüğe de bir çocuk elbisesi dikilmesi uygun olmaz. Beliğ kişide tam muhatabına uygun söz
söyler, onun seviyesinden hitap eder.54
b- Bedî
lafız ve mananın süslenmesidir. Muktezâyı hale uygun sözlerin lafız bakımından
kusursuz, mana yönünden makul ve aynı zamanda bir âhenge sahip olmasının usûl ve
kaidelerini inceleyen ilme”Bedî İlmi” denilir.
55
Terzinin müşterisinin endamına göre diktiği
elbiseyi daha güzel göstermek için yer yer süslemesi gibi.
c- Beyan
Bir terim olarak “beyan” bir manayı farklı söz ve usullerle anlatmayı öğreten belirli
usul ve kuralları olan bir ilimdir. Başka bir deyişle beyan mananın farklı üsluplarla, çeşitli
yollarla ifade edilmesidir. Belagat ilmini meydana getiren üç ilim dalından
birisidir.
İfadelerdeki açıklık derecesi ; o ifadenin hakikat, mecaz, teşbih, istiare ve kinaye olmasına göre
değişir. İşte beyan ilmi bu ifade tarzlarından hangisinin daha beliğ olduğunu inceler.56Bir terzi
elbiseyi farklı tarzlarda, modellerde dikebildiği gibi beliğ bir kişide aynı manayı çeşitli
51
- Bolelli, s.15.
- Nasrullah Hacımüftüoğlu, Kur’an’ın Belâgatı ve İ’cazı Üzerine, Ekev Yay., Erzurum 2001, s.20.
53
- Bolelli, s.151.
54
- Şadi Eren, Kur’an’da Teşbih ve Temsiller, Işık Yayınları, İstanbul 2002, s.14.
55
- Ali el-Cârim-Mustafa Emîn, s.137.
56
- Eren, s.14; Bolelli, s.15.
52
15
şekillerde anlatabilir.Mesela; “Yakup’un çok uykusu var” yerine “Yakup’un gözünden uyku
akıyor” gibi.57
Bizim bu tezimizde ele alacağımız temsiller , beyan ilminin sahasına girmektedir.
3- KUR’AN’IN BELAGATI VE İ‘CAZI
a. Kur’an’ın Belagatı
Bütün Peygamberler, yaşadıkları toplumlarda hem maddi, hem de manevi yükseliş
için önderlik etmişlerdir. Peygamberlere verilen ayrı ayrı mucizeler maddi yükselişi için
insanları taklitlerini yapmaya teşvik mesajı taşımıştır. Bu sır gereği gemicilerin Hz. Nuh’u,
terzilerin Hz. İdris’i ve doktorların Hz. İsa’yı kendilerine örnek almaları anlamlıdır. Cenab-ı
Hakk tarafından peygamberlerin ellerine verilen mucizeler de tesadüfi olmamıştır. Aksine,
onların yaşadıkları dönemde en fazla ilgi duyulan ve ihtiyaç hissedilen alanlarda mucizelerin
gösterildiği görülmüştür. Peygamber Efendimizin (a.s.v.) yaşadığı dönemde en çok rağbet gören
beliğ söz söylemek olduğu için en büyük mucizesi Kur’an olmuştur. O zamanda belagat o kadar
önemlidir ki, bir şairin sözü için iki kavim savaşırdı ya da barışırdı. Hatta yedi şairin yedi
kasidesinden oluşan “muallakat-ı seb’ayı” altın harflerle yazarak Kabe’nin duvarına asan
Araplar, bunu en büyük iftihar kaynağı olarak görmekteydiler.58 İşte, böyle bir ortamda inen
Kur’an, bütün insanlığa belagat noktasında benzerinin getirilmesi için meydan okuduğu halde,
değil bir suresine, bir harfine bile nazire getirilememesiyle eşsizliğini tüm aleme ilan etmiştir.
Bu konudaki açık ayetlerden üçü şöyledir: "De ki:'Andolsun, eğer insan(lar) ve cin(ler) şu
Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, yine onun benzerini getiremezler.
Birbirlerine arka olup yardım etseler de (bunu yapamazlar) "59. "Yoksa onu uydurdu mu
diyorlar? De ki: Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sure getirin; eğer doğru iseniz
Allah'tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)!".60 "Yoksa 'onu
uydurdu' mu diyorlar? Deki: "Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin ve Allah'tan
başka çağırabildiklerinizi de çağırın!".61
Peygamberimizin (a.s.m.) en büyük bir mucizesi olan Kur’anda belagat, en
üstün şekli ile mevcuttur. Bu anlatılanlarla ilgili çok sayıda örnek verilip, Kur'an'ın bu edebî
yönü delillendirilebilir.Ancak biz bir tane ile yetineceğiz. Allah(cc)Kur'an-ı Kerimde
57
- Bolelli, s.14.
- Hacımüftüoğlu, Kur’an’ın belagatı, s.32.
59
- İsrâ, 17/88.
60
- Hûd, l l/13.
61
- Yûnus, 10/38.
58
16
ْ ‫ََ لَك ْمُف‬
َُ‫علَّك ْمُتَتَّقون‬
ُْ ‫اصُ َح َياة َيُا ُْأو ِل‬
ِ ‫يُاْل َ ْلبَا‬
ِ ‫ص‬
َ ََ ُُ‫ب‬
َ ‫ِيُال ِق‬
ُُ(Ve bu kısasta sizin için hayat vardır.)
62
buyuruyor. Bu veciz ifade, belagatın en üst
derecesine ulaşmış bir i'câz örneğidir. Bu ayet-i kerime ile, Arapların bu konuda Kur'an inzal
olmadan önce en mu'ciz söz olarak kabul ettikleri "El-katlü enfâ li'l-katli (Öldürmeyi en çok
yok eden yine öldürmedir)" sözü arasında, belâgat ve i'caz açısından çok farklı ve çok daha
beliğdir.63
b- Kur’an’ın İ’cazı
Kur’an’ın i’cazına geçmeden önce mucizenin tarifini yapmak yerinde olacaktır.
Mucize: Benzerini getirmek isteyenleri aciz bırakması Peygamberliğin ilanı ile birlikte
muhataplara meydana okunarak ortaya konan ve insanları acze düşüren olağanüstü şeye mucize
denir.64
Kur’an’ın i’cazı’nın esası nazmıyla alakalıdır. Yani harflerin, kelimelerin ve surelerin
birbirleriyle bütünlük arz etmesi, onda yer alan her şeyin bulunduğu yere tam uygunluk arz
etmesidir. Kur’an’da her kelime binanın tuğlaları gibi yerli yerine oturtulmuştur.65
Kur'an, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in mucizesidir ve mucize yönü
kıyamete kadar kalıcıdır. Diğer peygamberlere verilen mucizelerin kalıcılık yönü yoktur. 66
Onların mucizeleri, dönemlerinin tamamlanmasıyla son bulmaktadır. Aslında son peygamberin
mucizesinin kalıcı ve sürekli olması, gereklidir.67 Hz. Peygamber (s.a.s)’de bu hususta şöyle
buyurmaktadır: "Hiç bir peygamber yoktur ki, zamanındaki insanların inandıkları mucize(ler)
kendisine verilmiş olmasın. Mucize olarak bana verilen ise, bana vah yettiği Kur'an'dır. Dilerim
ki kıyamet günü peşinden gideni en çok olan, ben olunum"68
Kur’an’ın hangi yönlerden mu’ciz olduğu konusunda tefsirlerde ve usul kitaplarında
bir çok açıklamalar yapılmıştır. Bunların en önemlileri ise şu yönlerdir:

Lafzındaki fesahat
62
- Bakara, 2/179.
- Eren, s.21.
64
-Şamil Ansiklopedisi, Kur’an’ın İ’cazı Maddesi, Yazan:Talat Sakallı,İst. 1990, s.C. I, s.355
65
- Eren, s.21.
66
- Hacımüftüoğlu, İcaz ve Belagat, s.136.
67
- Şamil Ansiklopedisi, Kur’an’ın İ’cazı Maddesi.
68
- Buhârî, İ'tisam, 1
63
17

Manasındaki belagat

Nazmındaki cezalet

Gaybi bilgilerden haber vermesi

Hükümlerinde ki isabet

İşaret etmiş olduğu ilmi gerçekler
c- Kur’an’da İ’caz Varmı-Yokmu?(Kur’an’da Mecaz Tartışması)
Bu husus İslam tarihinin en eski tartışma konularından biridir. Ekseriyet Kur’an’da
mecazın varlığını kabul etmiş ve bu hususta ciltlerce kitaplar yazılmıştır. Hatta İslâmi ilimlerde
“Kur’an’ın İ’cazı” diye bir edebiyat kolu oluşmuştur. Bir grup ta bunun aksini savunarak
Kur’an’da mecazın olmadığını iddia etmişlerdir.Ebu İshak el-İsfehani (Ö.418/1027)gibi bazı
alimler daha da ileri giderek Arap dilinde dahi mecazın olmadığını savunmuşlardır.69
Bu hususta İ. Cerrahoğlu’nun
“Tefsir Usulü” kitabında ki şu bilgilere yer vermekle
yetineceğiz:
“Kur’an-ı Kerim’de kelimeler hakiki manalarında kullanıldıkları gibi, bazen de mecazi
manalarda kullanılırlar. Kelimelerin hakiki manalarında kullanılmış olmasında bir ihtilaf yoktur.
Kelimelerin mecazi kullanılışına gelince bu hususta görüş ayrılıkları belirmiştir. İslam
alimlerinin çoğunluğu, kur’an’da mecazın varlığını kabul etmişlerdir. Fakat bir Şafii alimi olan
Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ahmed et-Taberi (335/946), bir Maliki fakihi olan Huveyzimendad
(400) Zahiri mezhebinin kurusu olan Davud b. Ali b. Halef el-İsbahani (270/883) ile oğlu
Muhammed (297/910) ve Mutezile fukarasından olan Ebu Müslim Muhammed b. Bahr elİsbahani (370/980) gibi zevat, mecazın Kur’an’da olamayacağını söylemişlerdir. Onlara göre
mecaz, yalanın kardeşidir. Kur’an ise bu gibi şeylerden münezzehtir. Konuşan kimse, bir
hakikatı ifade etmek için sıkıntıya düşerse ariyet olarak mecazı kullanır. Böyle bir durum Allah
için bahis konusu olamaz. Böyle bir şey onun için muhaldir. Eğer böyle bir şey kabul edilirse
Allah için noksanlık teşkil eder, derler.Yukarıda da söylediğimiz gibi pek çok kimse bu görüşü
kabul etmez ve onun batıl olduğunu söylerler. Muhaliflerin söylediği gibi Kur’an’dan mecazı
kaldıracak olursak, onun güzellik yönü de ortadan kalkmış olur. Belagat sahipleri, mecazın
- Mustafa Öztürk, Kur’an Dili ve Rotariği, Kitabiyat Yayınları, Ankara 2002, s.125.
69
18
hakikatten daha beliğ olduğunda ittifak etmişlerdir. Kur’an’ın ibaresinin tatlılığı ve çekici
güzelliği, biraz da kendisinde mevcut olan mecazlardan ileri gelir.70
B- KUN’AN’DA BULUNAN DEYİMLER
Çalışmamızın birinci bölümünde de değinildiği
gibi
temsilin Türkçe karşılığı
“atasözü” veya “deyim”olarak ifade edilmektedir. Fakat Kur’an’da Temsillerin yanında bazı
deyimlerde kullanılmaktadır. Yine bu deyimler temsillerin içine serpiştirilmiş halde birçok
yerde beraber kullanılmaktadır. Bunun için temsillere geçmeden önce Kur’an’da var olan
deyimlerden bahsetmekte fayda görülmüştür. Çünkü bir dilde kullanılan deyimleri anlamadan o
dili kullanmak veya anlamak yada anlatmak mümkün değildir. Hele hele başından sonuna
kadar mecaz ifadelerle dolu olan ve bir harfinin dahi fazla veya eksik olmadığı Kur’an’ı
anlamak hiç mümkün değildir. Bunun için Kur’an’da ki mevcut deyimlerin iyice anlaşılması
gerekmektedir..
Tercümelerde esas olan tercümesi yapılan unsurun tercüme edildiği dildeki en uygun
karşılığını bulmaktır.Örneğin “İbnu’s-Sebil” ifadesini “Yol Oğlu”71 diye tercüme etmek yanlış
olacağı kanaatindeyiz bunun için bunu “Yolcu” veya “Yolda kalmış” diye tercüme etmek daha
doğrudur.
Bu alanda Türkiye’de ilk olarak yüksek lisans tezi seviyesinde çalışılan ve daha sonra
kitap olarak basılan Abdulcelil Bilgin’in “Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın anlaşılmasındaki
rolü” kitabıdır72. Bizde bu eserden istifade ederek birkaç örnek vermeye çalışacağız:

ُ‫سبِي ِل‬
َّ ‫ َوابْنَُُال‬Bakara2/177: Bu deyim Kur’an’ın bir çok yerinde geçmektedir.
Türkçe’de ki esas karşılığı “misafir” ,”Yolcu” “ yolda kalmış” vb. gibi gibi Türkçe’de karşılığı
olan kelimelerdir. Bazı meallerde bu “yol oğlu” diye tercüme edilmiştir.73 Bu ise
değildir.
74
- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, T.D.V, Ankara 1992, s. 177,178.
- Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Girişim Yayınları. İstanbul 1990, 9/60
72
- Abdulcelil Bilgin,Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın Anlaşılmasındaki Rolü, Pınar Yayınları,
İstanbul 2003, s.19-20.
73
- Hasan Basri Çantay, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Naşiri:Mürşid Çantay İst.1991.
74
- Bilgin, s.28,29.
70
71
19
doğru

ُ‫ُُُُب ْع ُدَُ ْال َم ْش ِرقَي ِْن‬. Zuhrf/38: Bunun esas manası “ Doğu ve batı uzaklığı”,
“Doğu ile batı arasındaki uzaklık” dır. Yoksa “iki doğu” veya “İki batı” manaları yanlıştır.75

ُ ‫ َبيْضُ ُ َّم ْكنون‬Saffat /49 : Bubun en güzel tercümesi “gizlenmiş (deve
kuşu) yumurtaları gibi (kusursuz) eşler”.76 Bunun “örtülü yumurta”, “kapalı yumurta”, “saklı
yumurta” diye tercümeleri biraz eksik kalmaktadır.77

ُ‫ن‬
َُّ ‫ُوأ َ ْرج ِل ِه‬
َ ‫َبيْنَُ ُأ َ ْيدِي ِه َّن‬
Mumtehine/2:bunun esas manası “Kendi
kendilerine bir iftira atmamaları” veya “Hiç yoktan yalan uydurarak iftira atmamaları” diye
olmalıdır Çünkü el ve ayakları bedenin salt iki uzvu değilde deyimsel anlamda bütün vücudu
yada kişiyi temsil eden , semboller olarak algılamak daha yerinde olacaktır.

َ َ‫ك ُف‬
ُ‫ط ِّه ْر‬
َُ ‫ َو ِث َيا َب‬Müddessir/4 : Ayetin deyimsel manada algılanıp aşağıdaki
şekillerde tercümesi daha uygun olacaktır:78 “Nefsini temizle” “Kendini arındır.79” “Öz
benliğini temiz tut”.

ْ ‫ُوَّلَ ُتَبْس‬
ُِ
ُِ ‫ل ُ ْالُبَ ْس‬
َُّ ‫ط َهاك‬
َ ‫َوَّلَ ُتَ ْجعَ ْل ُ َيدَ َك ُ َُم ْغلولَةً ُإِلَى ُعن ِق َك‬
İsra/29: Ayetin Türkçe olarak mesajını karşılayan birebir ifadeler şunlardır: “Ne cimri ol nede
müsri”, “Ne eli sıkı ol nede fazlasıyla eli açık!”, ne cimri ol ne de saçıp savur.”

ُُ ِ‫الل‬
ُّ ُ ‫ل‬
ُِ ‫ ِب َح ْب‬Ali İmran3/103:
“Allah’ın Dini” “Allah’ın kitabı veya Kur’an”
Allah’ın Ahdi” manalar deyimsel manaya daha uygundur. Allah’ın ipine (İslam’a) diye tercüme
etmekte yanlış değildir.80

َ ‫ َح َّمالَ ُةَ ُ ْال َح‬Mesed/4: “Asılsız sözler yayan karısı da” “Fesat ateşini
ُ‫ب‬
ِ ‫ط‬
körükleten karısı da” “Dedi kodu yapan karısı da” “ Günahları taşıyan karısı da” “Dedi kodu
yapan karısı da” gibi deyim karşılığı manalar daha uygun düşmektedir.81
- Ahmet Varol, Kur’an’ı Kerim Meali, Madve Yayınları, İst. 1999.
- Muhammed Esed, Kur’an Masajı, Terc:Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret yayınları İst.1996.
77
- Bilgin, s. 32-34.
78
- Bilgin, s. 46-47.
79
- Mustafa Hizmetli, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe anlamı, Birleşik Yayıncılık,Ankara 1993.
80
- Bilgin, s.55-56.
75
76
20

ُ‫ض‬
ِ ‫أَ ْخلَ ُدَ ُإِلَى ُاْل َ ْر‬Araf/ 179: “Dünyaya yöneldi”
“Değersiz Şeylere
yöneldi” “Dünyayı tercih etti”, “Dünyaya itimat etti”

ْ ‫ك ُ ِب َما ُقَدَّ َم‬
ُ‫ت ُأَ ْيدِيك ْم‬
َُ ‫ذَ ِل‬Al-i İmran/187: “Bu işlediklerinizin karşılığıdır”
“Bu yaptıklarınız yüzündendir.” “Bu yaptıklarınız ameller dolayısı iledir.”82

ُ‫ب‬
ِ ‫ َر ْجماًبِ ْالغَ ْي‬Kehf/22: “Gayp için zanda bulunmak” bilinmeyen hakkında
tahmin yürütmek” “Bilinmeyen hakkında bilir-bilmez konuşmak” “Bilinmeyen şey hakkında
atıp tutmak”83

ُ‫س ْم َع‬
َّ ‫ ا ْست َ َرقَُُال‬Hicr/18: “Gizli Gizli dinlemek” “Gizlice işitmeye çalışmak”
“Kulak misafiri olmak” “Kulak Kabartmak”84

ْ ‫س‬
ُ‫ضب‬
َُ ‫س َك‬
َ َ‫ىُالغ‬
َ ُ‫ت‬
َ ‫عنُ ُّمو‬
َ ُ‫ َولَ َّما‬Araf/154: “Musa’nın öfkesi dinince”
“Musa’nın öfkesi yatışınca” “Musa!nın kızgınlığı gidince”85

ُ ‫وم‬
ُِ ‫علَىُ ْالخ ْرط‬
َ ُ ُ‫سنَسِمه‬
َ Kalem/16:
“Onu kurtulamayacağı bir rezilliğe
düçar kılacağız” “Onun burnunu sürteceğiz” 86

ُ ً ‫شيْبا‬
َُّ ُ ‫ل‬
َُ ‫ َوا ْشت َ َع‬Meryem/4: “Saçlarıma ak düştü” “Saçım başım
َ ُ ‫الرأْس‬
ağardı” “Saçlarım ak Doldu” “Saçlarım ağardı”87

ُ‫ين‬
َ Saffat/93: “Var gücüyle çalışmak” “olnca gücüyle vurmak”
ِ ‫ض ْربُا ً ِب ْاليَ ِم‬
“Kuvvetle vurmak”
81
- Bilgin, s.68-69.
- age. s 78.
83
- age. s.85.
84
- Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an-ı Kerim Meali, İslamoğlu Yayınları, Hazırlayan: Döcane Cündioğlu,
İstanbul1996.
85
- Bilgin, s.97.
86
- age. s.102.
87
- Hüseyin Atay, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe anlamı, S/E/K Yayınları, Ankara 1995.
82
21

ُ‫علَى ُآذَانِ ِه ْم‬
َ َ‫ ف‬Kehf/11: “Derin bir uykuya daldırdık” “Ağır bir
َ ُ ‫ض َر ْبنَا‬
uykuya daldırdık”, “Onları uyuttuk”

ْ ‫ص َحاب‬
ُ ‫ُاْل ْخدو ِد‬
َُ ‫ق ِت‬Buruç/4: Lanet olası Ashap-ı Uhdud vaya lanet
ْ َ ‫ل ُأ‬
olsun Ashab-ı Uhduda” “Kahrolası” Ashab-ı Uhdud”

َ ‫ َوتَ ْق‬Ankebut/29:Neslin üremesini engelliyorsunuz” “Neslin
ُ ‫سبِي َل‬
َّ ‫طعونَُ ُال‬
çoğalmasını engelliyorsunuz”

َ ُ ُ‫سانُ ُأَ ْلزَ ْمنَاه‬
ُ ‫طآئِ َره ُفِي ُعن ِق ِه‬
َ ‫َّلن‬
ِ َّ ‫ َوك‬İsra /13:”Her insanın kaderini
boynuna doladık” “Her insanın amelini bıynuna doladık” Her insanın nasibini belirledik”88

ُ‫ق‬
َّ ‫ساقُُ ِبال‬
َّ ‫ َو ْالتَفَّ ِتال‬Kıyamet/29: “Eli ayağı birbirine dolaşır”
ِ ‫سا‬

ُ ‫ور ِه ْم‬
ِ ‫ َو َراء ُظه‬Al-iİmran/187:
89
“Sırt Çevirdiler” “Kulak ardı ettiler “
“Kulak asmadılar”90

ًُ‫شيْبا‬
َُ ‫ َوا ْشت َ َع‬Meryem74:
َ ُ ‫الرأْس‬
َّ ُ‫ل‬
“Takatim kesildi” “Mecalim kalmadı”
“İşten güçten düştüm”91
C- KUR’AN’DA SEMBOLİK ANLATIM
Dünyanın her yerinde ve her çağında dini inançlar çerçevesinde sembollerden istifade
edile gelmiştir. İnsanlar var olduklarına inanıp, fakat göremedikleri Aşkın varlık veya Tanrının
karşısında ne yapmalıydı? Bu düşünce her dönemde farklı farklı olarak insanların yaşantısına
yansımıştır.
Tarihin belli bir döneminde insanlar ilahlık ve üstünlük tanıdıkları tanrıların
sıfatlarından birini alıp kendisine hiçbir şeyin dokunamayacağına inandıkları ateşe vermişler ve
sembolik olarak ona tapmışlardır.Brahman olan Hindulara göre inek etiyle, sütüyle ve hatta
88
- Bilgin, s 163-164.
- age. s.167.
90
- age. s.181.
91
- age. s.195.
89
22
dışkısıyla İlahi lütfu sembolize ettiği için ona tapılmaktadır. Yine cahiliye döneminde putların
Allah’ın yardımcıları olduklarına inanılmış ve O’nu sembolize ettiği için putlara tapılmıştır 92.
Tahrif olan Hıristiyanlıkta da
tanrıyı temsil ettiğine inandıkları Hz. İsa (as) heykelleri
karşısında ta tapınma ihtiyacı hissetmişlerdir.
İslam’da ise aşkın olan Allah inancıyla ilgili olarak soyut anlatımlarla yetinilmiştir.
Bu amaçla müşahhas nesnelerin kullanıldığı hiç vaki olmamıştır.Hadisi şerifte de ifade edildiği
gibi İslam inancı tek olan Allah’a iman ve dört rükün olan namaz, oruç, haç ve zekatı
kapsamaktadır.93
Ancak
ibadetlerde
bir
çok
hikmeti
olan
semboller
yapılması
emredilmiştir.İbadetlerdeki şekilsel sembolizmden öte inançta imanın yerleştirilmesi ve
kuvvetlenmesi için bazı temsiller getirilmiş. Çünkü insan oğlunun şekille ve gözle görmeye
ihtiyacı vardır. Bunun içindir ki Hz. Musa(as) Allah’ım İnanıyorum ama gözümle de görmek
istiyorum diye Allah’ın bizzat Zatı Celalini görmek istemiştir.
İnsanların
Aynı şekilde Allah Teâla
âhiret inancını kuvvetlendirmek için kulların ibadetlerinin Adalet terazisinde
tartılacağını “Biz kıyamet gününde adil tartan teraziler kuracağız”94 diye ifade etmiştir.başka
bir ayeti kerimede ise” “O gün tartı haktır.Kimin terazisi ağır gelirse işte onlar kurtulmuştur.
Ama kiminde hafif gelirse işte onlar kendilerini ziyana sokanların ta kendileridir.”95Bu
bağlamda temsili anlatımı bir nevi sembolik anlatım olarak görebiliriz.Mesela İlim nur ile,
cehalet karanlık ile sembolize edilmiştir.
Bu hususta Elmalılı Hamdi yazın şunları söylemektedir.”Şunu unutmamak
gerekir ki, Cenab-ı Allah mesel ve misali (yani temsil durumunu) yapmamış olsaydı
insanlar hiçbir şey anlayamazlardı. Özellikle hissedilen şeylerden hiçbir şey
bilemezlerdi. Çünkü bütün hissî ve hatta aklî suretler (biçimler) gerçeğe göre bir mesel,
bir temsildir. Bunun içindir ki, insan kendini kendi nefsinde mücerred (soyut) "ben"
demekten başka bir şekilde bilmez. Zira ne hissî, ne aklî, misalî biçimini kapsamış
değildir. Onu alırsa "İnsan insanın aynasıdır." sözüne göre dışından alır. Demek ki
maneviyatın ve aklî gerçeklerin mesel ile anlatımında büyük hikmetler saklıdır.96
- Sadık Kılıç, İslam’da Sembolik Dil , İnsan Yayınları, İst.1995, s.223.
- Buhari ,İman: 1-2.
94
- Enbiya, 21/47.
95
- A’ raf, 7/9.
96
- Yazır, C.I, s.240.
92
93
23
Bununla beraber insan, Allah’ı düşünür ve zorunlu olan ama görülmez olan
varlığı tasvir ve temsil etmek ihtiyacı hisseder. Bunun için İslam müşahhas bir örnek
vermiştir. İşte bu obje Allah’ın evi olan Kabe’dir.
Ama burada hiçbir figüre ihtiyaç duyulmamaktadır. Ama bu evin görülmeyen bir
sahibi ve orada oturanı vardır. Sonsuz ihtişamıyla oradadır Müslüman secde ederken bilir ki
secde ve ibadetin konusu hiçbir surette bu bina değildir, evde oturandır. İşte bu İslam’da
kullanılan en büyük ve en temel semboldür. Ama ayeti kerimede ifade edildiği gibi “Hiçbir şey
O’nun misli ve benzeri gibi değildir.”97
“Kabe,Müminlerin namazlarında kendisine yöneldikleri bir “teveccüh noktası” bir
kıplegah olmaktan öte, mutlak, kendisi hiçbir şeye benzemeyen, eşyaya varlık veren ve beşeri
tefekkür borçlarını aşan yüce Allah’ın yeryüzündeki bir alameti bir nişanıdır.” 98
D- KUR’AN’DA MESEL ÇEŞİTLERİ
Kur’an’da ki meseller dil özellileri, yapıları açısından dört grupta ele alabiliriz:
1- Açıklık-Kapalılık Yönünden
a- Açık (Zahir, Sarih,Belirgin) Meseller
Kur’an’da ki mesellerin çoğu bu türdendir. Bu örnekler ilk bakışta temsili bir
anlatım olduğu anlaşılır. Anlamak için özel bir belagat bilgisine ihtiyaç yoktur.
Zahir Mesele şu ayeti kerimeyi örnek verebiliriz:
ْ َ‫سال‬
ًُ‫سيْل ُزَ بَدا‬
َُ َ‫أَنز‬
ْ َ‫ت ُأَ ْو ِديَة ُ ِبقَدَ ِرهَاُف‬
َّ ‫احتَ َُم َل ُال‬
َّ ‫ل ُ ِمنُال‬
َ َ‫س َماء ُ َماء ُف‬
ُ‫َاءُح ْليَة ُأَ ْو ُ َمتَاع ُزَ بَد ُ ِ ّمثْلهُ ُ َكذَ ِل َك‬
ِ ‫ار ُا ْبتِغ‬
َ ُ َُ‫َّرابِيُا ًُ َو ِم َّما ُيوقِدون‬
ِ َّ‫علَ ْي ِه ُفِيُالن‬
َّ ‫اط َل ُفَأ َ َّم‬
ُ‫اس‬
َُ َّ‫اءُوأَ َّماُ َما ُ َينفَعُ ُالن‬
َُّ ‫الل ُ ْال َح‬
ُّ ُ ُ‫َيض ِْرب‬
ِ ‫ق ُ َو ْال َب‬
َ َ‫اُالز َبد ُفَيَ ْذهَب ُجف‬
ُ
ُ‫ل‬
َُ ‫اللُاْل َ ْمثَا‬
ُّ ُ‫ضُ َكذَ ِل َكُيَض ِْرب‬
ُ ِ ‫فَيَ ْمكثُفِيُْل َ ْر‬
- Şûra, 53/11.
- Kılıç, s.71.
97
98
24
“Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir
köpük yüklendi. Bir süs veya meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeylerde de
bunun gibi bir köpük vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o
atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle
vermektedir.”99
Bu ayet-i kerimede, Hak Teâlâ, hakkı ve hak sahiplerini gökten yağan ve yerde türlü
menfaatler sağlayan sulara, batılı ve batıl olanları ise hak üstünde kısa bir müddet içinde
yükselmiş olmakla beraber, çabuk kaybolan köpüklere teşbih etmektedir. Hakkın ve batılın
birinci teşbihi budur. İkinci teşbih ise, hak, insanlara ziynet ve fayda temin eden muhtelif aletler
ve kaplar imaline elverişli madenlere, batıl ise, erimiş madenlerin üstündeki kir ve köpüklere
benzetilmektedir.100 Bu ayeti kerime ve benzerleri birer temsil ihtiva ettikleri kendi yapıları
içinde açıkça anlaşılmaktadır.
b- Kapalı (Kâmin,Gizli, Remizli,îmalı)Meseller
Birtakım temsiller vardır ki bunların temsil olduğunu anlamak için üzerlerinde
biraz düşünmek gerekir. Aksi halde bunların aslında birer temsil değil hakikat olduğu anlaşılır.
Çünkü açık temsillerin sonunda Allah Teâla bu temsili niçin getirdiğine dair “İşte Allah, hak ile
batıla böyle örnekler verir” ,“Kafirin durumu şudur: ...” “Müminin misal...i” vb. gibi bir takın
açıklamalar getirmektedir fakat bu tür ayetlerde böyle açıklamalar olmaz. Misal verilir bırakılır.
Bir benzetme ve açıklama yoktur. Bu tür ayetler daha çok âhiretle ilgili ayetlerde rastlanır.
Gizli Mesele şu ayeti kerimeyi örnek verebiliriz:
َّ ُ ُ‫َو ْالبَلَد‬
َ ‫ُوالَّذِي ُخَب‬
َُّ‫َّل‬
ُ ‫ث َُّلَ ُيَ ْخرُج ُ ِإ‬
َ ‫الطيِّبُ ُيَ ْخرج ُنَبَاته ُ ِبإِ ْذ ِن‬
َ ‫ُر ِبّ ِه‬
ُ َ‫ص ِ ّرفُاآل َياتُِ ِلقَ ْومُ َي ْشكرون‬
َ ‫نَ ِكدُا ًُ َكذَُِلكُن‬
“Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası
çıkmaz. İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz.” 101
Bu ayeti kerimede iyi ve kötü topraktan bahsedilmiştir ilk olarak bakan sanki
tarımla alakalı bilgi verildiği hissine kapılabilir. Fakat durum böyle değildir. Bunu İbn Abbastan
- Ra’d, 13/17.
-Cerrahoğlu, s.176.
101
-A’raf , 7/58.
99
100
25
öğreniyoruz:: İbn Abbas’a göre bu ayette mümin ile kafir için bir mesel irad edilmiştir. İyi
toprağın mahsulü iyi olduğu gibi, iyi müminin de ameli iyidir. Çorak toprağın mahsulü kıt ve
kötü olduğu gibi, kafirin de ameli kötüdür.”102
2- Yapıları (Kullanılan Edebi Sanatlar ) yönünden Meseller
Kur’an-ı Kerimde edebi sanatların tümü kullanılmıştır zaten belagat dediğimiz
ilim dalı Kuran’daki sanatları anlamak ve anlatmak üzere gelişen bir ilimdir. Diğer belâgat
unsurları da kullanılmak olmakla beraber temsili anlatınla ilgili ayeti kerimelerde temsil
özelliğini anlatması açısından üç tür sanat kullanılmıştır.
Ancak “Temsillerde Kullanılan Edebi Sanatlar” konusun da tanımlara yer verildiği
için burada tekrardan tanımları yapılmayacaktır. Sadece isimleri ve örnekleri verilip
geçilecektir.
a- Teşbîh-i Temsil Biçiminde olanlar:
Kur’an’da bulunan temsillerim büyük çoğunluğu yapı itibariyle bu sınıfa girer.
Misal:
ُ ‫ُواتَّبَ َُع ُه ََواه‬
ِ ‫َولَ ُْو ُ ِشئْنَالَ َرفَ ْعنَاهُ ُبِ َها ُ َولَـ ِكنَّه ُأَ ْخلَدَ ُإِلَىُاْل َ ْر‬
َ ‫ض‬
ْ ‫ك ُ َُمثَل‬
ْ ‫علَ ْي ِه ُيَ ْل َه‬
ُ‫ُالقَ ْو ِم‬
َُ ‫ث ُأَ ْو ُتَتْر ْكهُ َي ْل َهث ُذَّ ِل‬
ُِ ‫ل ُ ْال َك ْل‬
ُِ َ ‫فَ َمثَله ُ َك َمث‬
َ ُ ‫ب ُإِنُتَ ْح ِم ْل‬
َُ‫صُلَعَلَّه ُْمُيَتَفَ َّكرون‬
َُ ‫ص‬
َ َ‫الَّذِينَ ُ َكذَّبُواُْ ِبآيَاتِنَاُفَا ْقصصُ ْالق‬
“Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı
ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da
dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin
durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.”103
b- Teşbih-i Zımni biçiminde olanlar
Kur’an’da bulunan temsillerin çok az bir kısmı bu türdendir.
- Cerrahoğlu, s. 176.
- A’raf, 7/174.
102
103
26
ُ ‫ع ْن َهاَُّلَ ُتفَتَّح ُُلَه ْم ُأَب َْواب‬
َُّ ‫ُ ِإ‬
َ ُ ْ‫ن ُالَّذِينَ ُ َكذَّبو ِبآيَُاتِنَا ُ َوا ْست َ ْكبَروُا‬
Misal:
ْ ‫س ِ ّم‬
ْ ‫ونال َجنَّ ُةَ ُ َحتَّى ُيَ ِل َج‬
ْ ‫ُوَّلَ ُيَ ْدخل‬
ُ‫ك‬
َُ ‫ُو َكذَ ِل‬
َّ ‫ال‬
ِ َ‫ُال ِخي‬
َ ُ ‫ُال َج َمل ُفِي‬
َ ‫اط‬
َ ‫س َماء‬
َُُ‫ن َْج ِزي ْالم ْج ِر ِمين‬
“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte
onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete
giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!”104
c- İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) Biçiminde olanlar
Kur’an da temsillerle ilgili olarak teşbih-i temsilden sonra kullanılan en çok
sanattır. Misal:
ْ َ‫ ُ َوكلوُاْ ُ َوا ْش َربواْ ُ َحتَّى ُ َيتَ َبيَّنَ ُلَكم ْال َخيُِْ ُاْل َ ْب َيضُ ُ ِمن‬:
ُِِْ ‫ُال َخي‬
ْ َ‫ُِمن‬
ُ‫ل‬
ُِ ‫صيَا َمإِلَىُالَّل ْي‬
ِ ‫اْل َ ْس َود‬
ّ ِ ‫ُالفَ ْج ِرُث َّمُأَتِ ُّمواُْال‬
“Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye
kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.”105
3 - Elemanları(Madrup-Madrubun leh) Arasındaki ilişki Yönünden
Bir teşbihte temsil söz konusu olduğu zaman Müşebbehun bih “Madrup”, Müşebbeh
de “Madrubun leh” adını alır.İşte biz temsilin elemanlarıyla bunu kastediyoruz.temsiller bunlar
arasındaki ilişki ve benzerlik bulunup bulunmaması yönünden iki kısma ayrılır:
a- Madrup ve Madrûbun leh’in Elemanları ve Neticeleri Yönünden Benzerlik
ْ ‫َت ُ ِآمنَةً ُ ُّم‬
ُ ‫ُر ْزقُ َها‬
ُْ ‫الل ُ َمُثَلًقَ ْريَ ُةً ُ َكان‬
ُّ ُ ‫ب‬
َُ ‫ض َر‬
َ ‫ُ َو‬
ِ ‫ط َمئِنَّةً ُيَأْتِي َها‬
Misal:
ْ ‫ل ُ َم َكانُ ُفَ َكفَ َر‬
ُ‫ف‬
ُِ ‫وعِ ُ َُو ْالخ َْو‬
ُ ‫س ْالج‬
ُّ ُ ‫اللِ ُفَأَذَاقَ َها‬
ُّ ُ ‫ت ُ ِبأ َ ْنع ِم‬
ُِّ ‫َرغَدا ُ ِ ّمن ُك‬
َ ‫الل ُ ِل َبا‬
ُ َ‫صنَعون‬
ْ َ‫ِب َماُ َكانواُْي‬
- A’raf, 7/40.
- Bakara, 2/187.
104
105
27
“Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her
yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara,
yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.”106 Ayet-i Kerimede Mekke şehri ve
onun müşrik sakinleri;halkı emniyet ve rahatlık içinde yaşayan ama inkarcı olan bir şehre
benzetilmiştir. Görüldüğü gibi meselde birbirine benzetilen her iki tarafta birer şehirdir.
Sakinleri de kafirdir. Netice olarak Müşrik Mekke halkının da akıbeti (şirk koşmalarının
sonucu olarak) o şehir halkının
ki gibi olacaktır107 Bu ülkeden maksat Mekke’dir. Zira
Mekkeliler Allah Resulü’nü yalanladılar ve nail oldukları bunca refaha karşı nankörlük ettiler
de arkasından yedi yıl korkunç kıtlığa uğradılar.108
b- Madrup ve Madrûbun leh’in Sadece Neticeleri Yönünden Benzerlik
ْ ‫َمثَلُُ َماُين ِفقونَ ُ ِفيُهِـ ِذه‬
َ ُ‫ثُقَ ْوم‬
َ ‫تُ َح ْر‬
Misal::ُ‫سه ْمُفَأ َ ْهلَ َكتْه‬
ُْ ‫صا َب‬
َ ُ‫ظلَمواُْأَنف‬
ِ ‫ُريحُ ِفي َه‬
َ َ ‫اصرُُأ‬
ِ ‫ُِال َح َيا ِةُالدُّ ْن َياُ َك َمث َ ِل‬
ْ َ‫سه ْمُي‬
َ ‫َو َما‬
َُ‫ظ ِلمون‬
ُْ ‫اللُ َولَـ ِك‬
ُّ ُُ‫ظلَ َمهم‬
َ ‫نُأَنف‬
“Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu,
kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir
rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine
zulmediyorlar.”109Kavurucu rüzgar, henüz yeşermekte olan ekini nasıl yakıp kavurursa,
onların dünya hayatında sarf ettikleri mallar da kendilerine bir iyilik getirmek şöyle
dursun, aksine, dünya ve ahiret hayatlarının mahvına sebep olur. Ayet-i Kerimedeki
temsilde müşriklerin harcadıkları mal ve paralar ile ekin arasında bir benzerlik yoktur.
Ama birinci kısmın neticesi(ki oda harcamaların fayda sağlamayacak olması) ile 2.
kısmın neticesi (rüzgarın helak ettiği ekinin fayda sağlamayacağı) birbirine
benzemektedir.110
106
- Nahl, 16/112.
- Altuntaş, s.63-64.
108
-TDV Komisyon Meali, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, TDV Yayınları,
Komisyon, Ankara 1993.
109
- A’l-i İmran, 3/117.
110
- Altuntaş, s.63.
107
28
4- Hal’e, Sıfata ve Kıssaya Delaletleri Açısından
a- Hal’den İsti’âre yapılan Temsiller
Bu tür temsillerde misali verilen kişinin veya kişilerin içinde bulundukları
halleri ve durumları anlatılmaktadır.
ُ ْ‫اللُْبْنُورهمْْ َوت ََر َك ُهمْفي‬
Misal:ْ ََ ‫ظلُ َماتٍْالَّْيُبص ُْرو‬
ّْ ْ‫َب‬
َْ ‫ضاءتْ َماْ َحولَ ُهذَه‬
َ َ ‫َمثَلُ ُهمْْ َك َمثَلْْالَّذيْاست َوقَدَْنَاراًْفَلَ َّماْأ‬
“Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O
ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları
karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.”111 Ayet, münafıkların ilk anda
İslam’ın nurundan aydınlanıp Müslüman olmalarını, karanlık gecede yanan meşaleye ve ondan
faydalananlara; sonra hemen küfre dönmelerini de o meşalenin sönüvermesine ve oradakilerin
karanlıkta kalmalarına benzetiyor.112
b- Sıfattan İstiâre Yapılan Temsiller
Bu örneklerde de verilen temsili ayetlerle kişilerin veya olayların bir sıfatından
bahsedilmektedir.
ُ‫نُ َواْلذَىُ َُك ُالَّذِي‬
ُِّ ‫صدَقَاتِكمُ ِب ْال َم‬
َ ْ‫يَاُأَيُّ َهاُالَّذِينَ ُآ َمنواَُّْلَُتب ِْطلوُا‬
Misal:
ُ‫ص ْف َوان‬
ُِ َ‫اآلخ ُِر ُفَ َمثَله ُ َك َمث‬
ُّ ‫َّلَ ُيؤْ ِمنُ ُُِب‬
ُ ‫ُرئَا ُالنَّا ِس َو‬
ِ ُ ‫اللِ ُ َو ْاليَ ْو ُِم‬
َ ُ‫ل‬
ِ ‫ين ِفق ُ َمالَه‬
ُْ‫سبوا‬
َ ‫علَى‬
َ ُ َ‫ص ْلدا ً َُّلَّ ُيَ ْقدِرون‬
َ
َ ‫ش ْيءُ ُ ِ ّم َُّما ُ َك‬
َ ُ ‫صابَهُ ُ َوا ِبل ُفَت َ َر َكه‬
َ َ ‫علَ ْي ُِهت َرابُ ُفَأ‬
ُ َ‫َّلَُيَ ْهدِيُ ْالقَ ْو َم ْال َكافِ ِرين‬
ُ ُ‫الل‬
ُّ ‫َُو‬
“Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş
için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa
çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak
bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar
kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez”113
111
- Bakara, 2/17.
- TDV. Meali.
113
- Bakara, 2/264.
112
29
Bu ayetlerde hayır yapma teşvik edilmiş, ancak hayır yaparken kalp kırılmaması,
fakirin küçümsenmemesi, eziyet edilmemesi ve yapılan iyiliğin başa kakılmaması, gösterişten
kaçınılması emredilmiştir. Aksi halde yapılan hayırdan fayda ve sevap yerine karşılık olarak
günah ve azap gelir.
c- Kıssadan İstiâre Yapılan Meseller
Bu tip ayetlerde ise bir kıssa anlatılıp o kıssadaki insanların hallerinden İstiâre
yapılmakta ve meseller verilmektedir.
Misal:
ْ َ‫َّمثَلُُ ْال َجنَّ ُِةُالَّتِيُو ِعد‬
ُ‫يُمنُتَ ْحتِ َهاُاْل َ ْن َهارُأكل َها‬
ِ ‫ُالمتَّقونَُتَ ْج ِر‬
ْ َ‫دَآئِمُُ ِو ِظلُّ َهاُتِ ْل َكُع ْقبَىُالَّذِينَ ُات َُّقَواُْ َّوع ْقب‬
ُُ‫ىال َكافِ ِرينَُُالنَّار‬
“ Takvâ sahiplerine vâd olunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar
akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur.
Kâfirlerin sonu ise ateştir.”114
E- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN ÖZELLİKLERİ
Kur’an’ın Sunduğu temsiller incelendiğinde normal olarak İslam’dan önce
Arapların kullandığı temsillerle benzeştiği yönler olduğu gibi ; birtakım ayırıcı
özelliklere sahip olduğu da görülecektir.
1.
Her şeyden önce bu temsiller,cahiliyle Arapları arasında yaygın olan
temsillerle benzememektedir115.Hatta bu yüzden Kur’an cahiliye Araplarının itirazıyla
karşılaşmıştır.Müşrikler alışkın olmadıkları bu üsluba itiraz etmiş ve. “Kâfir olanlara
gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi
saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları
saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır.”116Arapların daha önce hiç kullanmadığı da
teşbih ve temsilleri kullanmıştır.
2.
Kur’an’daki temsiller hem hüküm hem de hikmettirler.
- Ra’d, 13/35.
- Altuntaş, s.64.
116
- Bakara, 2/26.
114
115
30
3.
Sahih, makbul ve mutefavit manaları cem ederler
4.
Lafzen veciz, manen mu’cizdirler .
5.
Beşerin farklı seviyedeki fehim ve idraklerine hitap eden birer cevamiu’l
kelimdirler,
6.
Gerçek hayattan alınmış olup nevadirden veya dar bir çerçevede
yaşanmış olaylardan değillerdir.117Başka bir deyişle muhatapların bildiği kıssaları
kullanmıştır. Kurgulanmış senaryolara yer vermemektedir. Ancak bu görüşün zıddını
ifade edenlerde mevcuttur. İlhami Güler ve Ömer Özsoy bu hususta söyle
demektedirler: “Kur’an, mesajını daha iyi anlaşılır kılmak için muhatapların bildiği
kıssaları kullandığı gibi, mesel olarak isimlendirilen kurgulanmış .senaryolara da yer
vermektedir. Bazı müfessirler mesellerde anlatılan olayların da gerçekleşmiş olaylar
olduğunu düşünmüş ve söz konusu olayların kahramanlarının kimler olduğunu, nerede
ve ne zaman cereyan ettiğini araştırmışlardır bunun sonucunda başlı başına bir edebiyat
geliştiği söylenebilir. Ancak söz konusu edebiyatı incelediğimizde, birbirleriyle çelişen
belirlemelerde bulunduklarını görürüz. Dolayısıyla bu edebiyatın bir bilgi değeri olduğu
söylenemez.”118
7.
Kur’an temsillerinde önemli olan ilgili meselle verilmek istenen
mesajdır.119
8.
Bazı meseller insan, hayvan,bitki ve yıldızlarla alakalı bugün modern
ilmin henüz keşfettiği hakikatleri içermektedir.
9.
Temsiller insan oğlunun eğilimleri, mizacı,mizacının çeşitleri ve bunların
ferdi ve içtimai hayatı üzerindeki etkileri anlatmaktadır.120
10.
Temsiller Müslümanlara bir öğretme yöntemi vermektedirler.121
117
- Eren, s.67.
- Ömer Özsoy ve İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an, Fecr Yayınları, Ankara 2004, s.814.
119
- age. s. 815
120
- İhsan Şenocak, Tarihselcilik, İnkişaf Der., Kasım-Ocak, İstanbul 2005, Sayı.I, s.25.
121
- Burhaneddin Muhammed ibn. Abdullah ez-Zerkeşi , el-Burhan fi Ulumu’l-Kur’an, Darı Fıkh Yay,
C.I, Beyrut 2001, s. 578.
118
31
11.
Temsiller anlatılacak konunun ardından gelir ve bunu daha çok
kuvvetlendirir, açıklığa kavuşturur.122
F- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN GAYELERİ
Ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerde ifade edildiği üzere Yüce Allah(cc) Abesle
iştigalden münezzehtir. Bunun içindir ki hiçbir mahlukatı boşuna ve başıboş yaratmamış,
hepsine belirli görevler tevdi etmiştir. İnsanlığa hidayet olarak gönderilen ve kıyamete kadar
hükmünü koruyacak olan Kur’an’ı Kerimde amaçsız ve gereksiz şeylerin olması mümkün
değildir. Temsille ilgili ayetlerin Kur’an’da bulunmasında şüphesiz, teorik ve pratik birçok
hikmetler vardır. Bunların hepsini bulabilmek anlayabilmek mümkün değildir. Bizler ancak
kaynaklardan ulaşabildiklerimizi buraya almakla yetineceğiz:

İnsanların ibret almasını sağlamak. Hz Peygamber(sav) Beyhaki’nin Ebu
Hureyre’den rivayet ettiği bir haberde Rasulüllah şöyle buyurdu: “Kur’an beş vecih üzerine
nazil oldu: helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal. Helali işleyin, haramdan kaçının,
muhkeme tabi olun, müteşâbihe inanın ve emsallerden de ibret alın”123

Ana tema olarak amaç küfrü ve şirki yıkmak, gönüllere İslam ruhunu
yerleştirmektir. İslam’ın
kalplere yerleşebilmesi için, o yeri işkal eden şirkin ve küfrün
çıkarılması gerekiyordu bu bakımdan Kur’an mesellerini yarısı direk veya dolaylı olarak bu
hususu vurgulamak için getirilmiştir.124

Bu temsillerle Kur’an’ın anlatmak ve iletmek istediği diğer bir hususta ulvi
manaları sahneler ve tablolar haline getirerek insanların düşünce dünyasına yaklaştırmak ve
böylece daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır.125

Hz Muhammed’in nübüvvetini ispat etmek.

Bütün peygamberlerin İslam’ı tebliğ ettiğini göstermek.

Hz.Peygamberin ve müminlerin kalplerini takviye etmek126
- Muhammed Ahmed Halefullah, el-Fennu’l- Kısasî (Kur’an’da Anlatın Sanatı), Çev. Şaban
Karataş, Ankara Okulu yayınları, Ankara 2002, s.196 .
123
- Zerkeşi, C.I, s.486.
124
- Altuntaş, s. 64-65.
125
- Necmettin Şahinler, Kur’an’da Sembolik Anlatım, Beyan Yayınları, İstanbul 1995, s. 11.
126
- Suat Yıldırım,Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat İstanbul, 1993, s.45.
122
32

Bütün ilahi dinlerin temelde bir olduğunu belirtmek

İnsanoğlunu ezeli düşman Şeytana karşı uyarmak.127

Allah(cc)In sonuçta peygamberlerine yardım ettiğini ve yalanlayanları helak
ettiğini açıklamak.

Uyarılan azabın ve müjdelenen mükafatın tasdik edilmesini sağlamak.

Allah’ın mucizelerinin ve yaratma gücünü açıklamak.128

Her şeyi Allah’ın yarattığını ispat etmek.

İslam’ı öğretmede Müslümanlara bir metot vermek

İnsanlara ahlaki bir mesaj ulaştırmak.129

Akla yol göstererek gaiple ilgili istidlali bir bilgiye ulaştırmak.

İyi ve kötüyü açıklamak

İnsanlara faydalı olanı bildirmek.

İnsanların bir işaret almalarını sağlamak 130

Müşrik Arapları susturmak Çünkü temsil getirmede hasmı susturucu bir
özellik vardır
G- KUR’AN’DA SONRADAN MESEL OLAN AYETLER
Kur’an’daki bazı ayetler sonradan mesel halini almıştır. Bu ayetler gâyet
veciz,şümullü manalara sahip ve halk tarafından kolayca söylenebildikleri için
Müslümanlar arasında dilden dile dolaşan el-Meselü’s-Sâir yâni ata sözü veya deyim
olarak kullanılmıştır. Bu manada Kur’an’dan tespit ettiğimiz mesel haline gelmiş .
ayetler şunlardır:
- İdris Şengül, Kur’an Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları,İzmir 1994, s. 309.
- Seyyid Kutup, Kur’an’da Edebi Tasvir, Ravza Yayınları, İstanbul 1999, s. 174-185.
129
- Mera Halih el Kattan, Mebahis fî Ulumu’l Kur’an, Resahih Yay, Betrut 2000, s. 288.
130
- Hanifi Özcan,Türk Din Bilgini Mâturidi’ye Göre Kur’an’daki kıssa ve Mesellerin Epistemolojik
Amaç ve Önemi, Kubbe Altı Akademi Mecmuası, 1995, III. Sayı, s. 8-35.
127
128
33
ُ
ُ‫شُْيئُا ًُ َوه َُوُ َخيْرُلَّك ْم‬
َ ْ‫سىُأَنُتَ ْك َرهوُا‬
َ ‫َو‬
َ ‫ع‬
“İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir.” (Bakara,2/216
ُ
َ ُ‫َكمُ ِ ّمنُفِئَةُقَ ِليلَة‬
ُّ ُ‫يرةًُبِإِ ْذ ِن‬
ُْ َ‫غلَب‬
ِ‫الل‬
َ ِ‫تُفِئ َ ُةًُ َكث‬
“Nice az topluluklar Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir.”(Bakar,2/249
ُ ‫اللُنَ ْفسُا ًُإَِّلَُّو ْسعَ َها‬
ُّ ُ‫َّلَُي َكُِلّف‬
ُ
“Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez” (Bakara, 2/286)
ُ
ُ‫اك‬
ُْ ‫ذَ ِلكَُ ِب َماُقَدَّ َم‬
َ َ‫تُ َيد‬
“İşte bu iki elinle yapıp gönderdiklerinin yüzündendir.” (Hac,22/10)
ُ
ْ ‫الطا ِلبُُ َو ْال َم‬
َّ ُ‫ضعف‬
ُ‫طلوب‬
َ
“İsteyen de aciz, istenen de.”(Hac, 22/73)
ُ
ُ‫سان‬
ُِ ‫س‬
ُْ ‫ه‬
َ ‫اْل ْح‬
َ ‫اْل ْح‬
ِ ْ ُ‫انُإِ ََّّل‬
ِ ْ ُ‫َلُ َجزَ اء‬
“İyiliğin karşılığı iyilikten başka mıdır?”(Rahman, 55/60)
ُ
‫شتَّى‬
َ ُ‫سبه ْم َج ِميعُا ًُ َوقلوبه ُْم‬
َ ‫تَ ْح‬
“Sen onları birlik sanırsın . oysa kalpleri darmadağınıktır.” (Haşr, 59/14
ُ‫سبِيل‬
ِ َ‫علَىُ ْالم ْح ِسنِين‬
َ ُ‫َما‬
َ ُ‫ُمن‬
“iyi davrananlara bir sorumluluk yoktur”(Tevbe, 9/91)
‫ُر ِشيد‬
َُ ‫أَلَي‬
َّ ‫ُرجل‬
َ ‫ْسُ ِمنك ْم‬
34
“Sizden aklı başında kimse yok mudur?” (Hud, 11/74)
‫صيْت‬
َ ُ‫ُوقَ ْد‬
َ ‫ع‬
َ َ‫آآلن‬
“Şimdi mi (inandın)? Daha önce karşı gelmiştin.”(Yunus,10/91)
َُ‫عدون‬
َُ ‫َه ْي َه‬
َ ‫اتُ َه ْي َه‬
َ ‫اتُ ِل َماُتو‬
“O korktuğunuz şey ne uzak ne uzak !” (Mü’minûn,23/36)
َُ‫لُ ِح ْزبُبِ َماُلَدَ ْي ِه ْمُفَ ِرحون‬
ُُّ ‫ك‬
“Her grup kendi yanında bulunan (inanç ve düşüncesi) ile sevinçlidir.”(Rum, 30/32)
ُ
َُ‫َّلُيَ ْعلَمون‬
ُ َ ُ َ‫ُوالَّذِين‬
ُْ ‫ق‬
َ َ‫لُه َْلُ َي ْستَ ِويُالَّذِينَ ُ َي ْعُلَمون‬
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?” (Zumer, 39/3)
ْ َّ‫ىُالرسو ِلُ ِإَّل‬
َ‫عل‬
ُ‫ُال َبلَغ‬
َّ
َ ُ‫َّما‬
“Elçiye ancak tebliğ düşer” (Maide, 5/99)
ُ
ْ ‫س َب‬
ُ‫ُر ِهينَة‬
َ ‫كلُُّنَ ْفسُُ ِب َماُ َك‬
َ ‫ت‬
“Herkes kazandığına karşı bir rehindir.”(Müddessir,74/38)
ْ ِ‫سادُف‬
ْ ‫ظ َه َر‬
َ
ُ‫ُو ْالبَ ْح ِر‬
َ َ‫ُالف‬
َ ‫يُالبَ ِ ّر‬
“Karada denizde fesat çıktı” (Rum,30/41)
ُ‫علَىُنَ ْف ِس ِه‬
َُ ‫فَ َمنُنَّ َك‬
َ ُ‫ثُفَإِنَّ َماُيَنكث‬
“Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur.” (Fetih,48/10)
35
ً ‫ارُيَ ْح ِملُأَ ْسفَارُا‬
ُِ َ ‫َك َمث‬
ِ ‫لُ ْال ِح َم‬
“Koca koca kitaplar taşıyan merkepler gibi.” (Cum’a,62/5)
ُ
‫اللُِ َكا ِشفَ ُة‬
َُّ ُ‫ون‬
ُِ ‫اُمنُد‬
َُ ‫لَي‬
ِ ‫ْسُلَ َه‬
“Onu Allah’tan başka ortaya çıkaracak yoktur.” (Necm,53/58)
ُ
ُ‫صُ ْال َح ُّق‬
ْ ‫اآلنَُُ َح‬
َ ‫ص َح‬
“Şimdi hak meydana çıktı” (Yunus,12/51)
ُ‫صبْحُ ِبقَ ِريب‬
َُ ‫أَلَي‬
ُّ ‫ْسُال‬
“Sabah yakın değil mi?” (Hûd, 11/81)
ُ
ُ‫ِلّك ِّلُنَ َبإُُ ُّم ْستَقَر‬
“Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır.” (En’am , 6/67)
ُ‫س ِيّئُ ِإ ََّّلُ ِبأ َ ْه ِل ِه‬
ُ َ ‫َو‬
َّ ‫َّلُيَ ِحيقُُ ْال َم ْكرُال‬
“Halbuki kötü tuzak ancak sahibinin başına geçer” (Fatır,35/43)131
H- KUR’AN’DA ÖNCEKİ MESELLERE DELALAT EDEN AYETLER
Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliğinden biri de indiği toplumuna
kendi anlayacakları bir dille hitap etmesi ve onlara imanı kabul ettirip, yerleştirmek için
belagattan ve temsillerden istifade etmiştir. Bu temsillerin çoğunda Arapların daha önce
bilmediği ve kullanmadıkları bir üslup kullanmıştır. Bazen de bildikleri temsillere atıfta
bulunmuştur.
-Süyûtî, s.1047-1048.
131
36
Bu bağlamda Kur’an- ı Kerim, Arapların daha önceden bildiği bazı
mesellere işaret ederek konu onlarında bildiği açık gerçekle vuzuha kavuşturulmuştur.
Bu bağlamda şu örnekler verilebilir:
ُ

ً ‫ضتُغ َْزلَ َهاُ ِمنُبَ ْعدُِق َّوةُأَن َكاثُا‬
ُ ‫َو‬
َ َ‫َّلَُتَكونواُْ َكالَّ ِتيُنَق‬
“İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi
olmayın.”132
Bu Ayeti kerime Arapların “ Vecedet Harkâ-e sûfen” (Harka bir yün
buldu) anlamındaki deyimleri hatırlatır. Bu kadın Kureyş’den Ümmü Rayta binti Ka’p
imiş.Bulduğu yünü eğirip geri bozan bu kadın, Araplara ata sözü olmuştur. Yüce Allah
yeminlerini bozarak o kadının ipi yapıp-bozması
gibi olmayın diye buyurmuştur.
Deyim boşuna çalışan kimseler için kullanılır.133
ً ‫صبُا‬
َ ُ‫س ِفينَة‬
ْ ‫غ‬
َ ُ‫َو َكانَُُ َو َراءهمُ َّم ِلكُيَأْخذُك َّل‬
“Arkalarında her sağlam gemiyi zorla alan bir Padişah vardı”134 ayeti
kerimesinde padişah, Arap dilinde “Ezlemu min el-Culandâ”(Cülendâ’dan daha zalim)
şeklinde ifadesini bulan deyimlerinde ki Culendâ imiş. İşte bu ayeti kerime de Cenâb-ı
Hak o zalim padişahı zikreder ve o deyimi hatırlatır.135
ْ ‫"لَهُُدَع َْوة‬
ُ َ‫ُوالَّذِين‬
ِ ّ ‫ُُال َح‬
َ ‫ق‬
َُ‫ُِ َكفَّ ْي ُِهُإِلَىُا ْل َماءُ ِليَبْلغ‬
ُِ ‫ش ْيءُُإِل َك َبا ِس‬
َ ِ‫ُمنُدونِ ِهَُّلَُ َي ْستَ ِجيبونَ ُلَُهمُب‬
ِ َ‫َي ْدعون‬
"‫ضلَل‬
ُ ِ‫عاءُ ْال َكافِ ِرينُإ‬
َ ُ‫َّلَُّفِي‬
َ ‫ُو َماُد‬
َ ‫ُو َماُه َوُبِبَا ِل ِغ ِه‬
َ ‫فَاه‬

“El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua
ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye
suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su
132
- Nahl, 16/92.
- Ulutürk, s. 28.
134
- Kehf, 18/79.
135
- Ulutürk, s.28.
133
37
onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.”136 Bu
ayeti kerimede ki “Suya avuçlarını açıp bekleyen” ifadesindeki mana ile Arapların
önceden kullandıkları.
“Kel kâbizi ale’l mâi” (Suy tutmaya çalışan) meseliyle aralarında bir mana
ilişkisi vardır. Suyun, avucunu açıp uzatan kimseye gelmeyeceği gibi, “açık avuçta su
durmaz” diyerek ayette bu meselin hatırlatıldığı îma edilir. Bu meseli Araplar elde
edemeyeceği şeyi isteyip eline bir şey geçmeyen insanlar için kullanırlar.137
İ-ARAPLAR’IN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ
MESELLER
İslam alimlerinden bazıları halk arasında yaygın olarak kullanılan atasözü,
deyim ve temsillerin her ne kadar manaları farklı olsa da , aynı manayı veya yakın
manaları içeren ayetlerde gizli olduklarını zikretmişlerdir.
138
Bu ayetlerin esas manası
faklıdır. Fakat ikinci veya üçüncü derecede ki manaları bunlara delalet etmekte ve
uygunluk göstermektedirler.
Bazı İslam alimleri ise Arap ve acemlerin tüm mesellerinin Kur’an’da
olduğunu iddia etmişlerdir.
139
Buna karşı çıkılmıştır. Bu hususta Veli Ulutürk şunları
söylemektedir:
“Bizce bunlar tüm insanlarca kullanılan ortak manalardır. Böyle tüm insanlık
için müşterek mânâ ve kavramların, Kur’an’da mevcut gizli meseller
olarak
gösterilmesi yaygın mânâdaki mesel anlamıyla bilmem ne derece uygunluk
gösterin?”140
Her ne kadar el-Maverdi’nin iddia ettiği gibi bütün mesellerin kur’an’da
olduğunu kabul etmesek de Kur’an’da gizli misallerin olduğu inkar edilemez bir
gerçektir.Bizde bunu kabulle bu hususta kitaplarda bulduğumuz el-Emsalü’l
Kâmine’ye örnekleri vereceğiz:
- Ra’d, 13/14.
- Ulutürk, s.29.
138
- Süyûtî, s.1041.
139
- Suyûtî, s.1044-1045.
140
- Ulutürk, s. 29.
136
137
38

“La telidu’l hayyetü illel Heyyetü” (Yılandan Ancak yılan doğar)
ُ
ً ‫اجراُ َكفَّارُا‬
ُ َ ‫َو‬
ِ َ‫َّلَُُي ِلدواُإِ ََّّلُف‬
“Facir ve kafirden başkasını doğurmazlar” (Nuh,71/27)

“Men azza bezze” (Yenen soyar)
ْ ‫ع َّز ِنيُ ِف‬
َ ‫يُال ِخ‬
ُ‫ب‬
ِ ‫طا‬
َ ‫َو‬
“Tartışmada beni yendi” (Sâd, 38/23)

“ Men hakare hurime”(Küçük gören mahrum olur)
ُ‫ُمثْقَالَُذَ َُّرةُش َّراًُيَ َر‬
ِ ‫َو َمنُيَ ْع َم ْل‬
“Zerre miktarı hayır işleyen karşılığını görür” (Zilzal, 99/8)

“Hem anlamadın, hem de istemekte kusur etmedin”
ْ ‫سعَ ُِة ُأَن ُيؤْ توا ُأ ْو ِلي‬
ْ ‫َّل ُ َيأْت َ ِل ُأ ْولوا‬
ُ‫ُالق ْر َبى‬
ُ َ ‫َو‬
ْ َ‫ُالف‬
َّ ‫ُمنكم ُ َوال‬
ِ ‫ض ِل‬
ُ
ُ َ‫سا ِكين‬
َ ‫َو ْال َم‬
“İçinizde lütuf ve servet sahipleri vermemeye yemin etmesin” (Nur,24/22)

“Allah onların ne farzını nede nafilesini kabul ersin”
‫ُم ْن َها‬
ِ ‫ع ْدلَُّلَُّيؤْ َخ ْذ‬
َ ُ‫ُ َو ِإنُتَ ْعد ِْلُك َّل‬
“Her türlü fidyeyi verseler de kabul edilmez”141
Bu konuyla ilgili olarak Suyûtî’nin İtkan’ın da şu bilgiler verilmektedir:
- En’am, 6/70.
141
39
“el-Mâverdî der ki, Hasan ibnu’l-Fadl’a soruldu: “Sen Arap ve acem
mesellerini Kur’an’dan çıkarıyorsun, öyleyse sen “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır.”
meselini Allah’ın kitabında bulur musun? O da: “Evet, dört yerde.” buyurdu.
1- “O ne pek yaşlı ne de genç ikisi arası dinçliktedir.”142
2- “Onlar harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; ikisi arasında orta
bir yoldur.”
3- “Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra
kınanır, hasret içinde kalakalırsın.”143
4- “Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında bir yol
benimse.”144
Kendisine yine soruldu Allah’ın kitabında “Bir şeyin cahili olan, ona düşman
olur.” sözünü bulabilir miyiz? Cevap olarak: “Evet iki yerde.” dedi.
1- “Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş
bir şeyi yalanladılar.” 145
2- “Onunla hidayeti kabul etmedikleri için de “bu eski bir yalandır,”
diyeceklerdir.” 146
Yine kendisine “İyilik yaptığın kişinin şerrinden sakın” manasını Allah’ın
kitabından bulabilir misin.? ” O’ da evet:
“Allah ve Resûlü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya
kalkıştılar”147
Yine Ona “Haber almak görmek gibi değildir.” Bulabilir misin?” diye
soruldu da şu ayeti delil getirdi:
142
- Bakara, 2/68.
- İsra, 17/29.
144
- İsra, 17/110.
145
- Yunus, 10/39.
146
- Ahkaf, 46/11.
147
- Tevbe, 9/74.
143
40
“İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti.
Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin
mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş
yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça
koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir,
hakîmdir, buyurdu.”148
Yine ona “Harekette bereket vardır” meseli sorulunca şu ayeti delil gösterdi:
“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve
bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Resûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da
sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok
bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”149
Yine O’na “zalime yardım edene Allah o zalimi musallat eder.”
Meseli
sorulunca şu ayeti delil gösterdi:
“ Onun (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki
(şeytan) kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir”150
Yine ona bunun gibi bir sürü soru sorulmuş ve hepsini teker teker
cevaplamış ve ayetlerden delillerini söylemiştir.151
J- ACEMLERİN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ
ATASÖZLERİ
Arapların Kur’an’daki ayetlerden esinlenerek ve onları temel alarak bazı
temsiller ürettiklerini ve kullandıklarını ifade etmiştik.Şimdi de Arap olmayanların yani
acemlerin Kur’an’dan
esinlenerek, onların
148
- Bakara, 2/260 .
- Nisa, 4/100.
150
- Hac, 22/4.
151
- Suyûtî, s. 1047.
149
41
içerdikleri manaları
temel
alarak
kullandıkları bazı meseller irat
edilmiştir.Bunlar kâmin meseller diye de
isimlendirilir.152

“Yemeği yanan başkasının da yemeğinin yanmasını ister” ata sözü
“Sizinde kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız”153 ayeti
kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Başkasına Kuyu kazan kendi düşer” ata sözü
“Çünkü onlar
yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya
kendi düşer.”154 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Herkesin işi kendine benzer” ata sözü “De ki: Herkes, kendi mizaç ve
meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi
bilendir”155 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Üzümünü ye bağını sorma” ata sözü “Ey iman edenler! Açıklanırsa
hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken onları sorarsanız
size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş
çıkarmayın). Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir”156 ayeti kerimesinde
gizli
olarak bulunmaktadır.

“Umulan yenilenden daha iyidir” ata sözü “Rabbin seni bırakmadı ve
sana darılmadı.” 157ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Hayırlı kuşta bir hayır olsaydı, avcıdan kurtulmazdı”
ata sözü
“Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine
onlar yüz çevirerek dönerlerdi.”158 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Bir kavmin başına gelen musibet diğerine eğlence gelir” veya “Elin
ölüsü ele uyur gelir” ata sözleri “(Resûlüm!) O, sana Kitabı hak ve önceki kitapları
- Cerrahoğlu, s.176 ; Ulutürk, s. 33.
- Nisa, 4/89.
154
- Fatır, 35/43.
155
- İsra, 17/84.
156
- Maide, 5/101.
157
- Duah, 93/4.
158
- Enfal, 8/23.
152
153
42
tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.”159 ayeti
kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Gönülsüz köpek av avlamaz” ata sözü “Dinde zorlama yoktur”160
ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.

“Her koyun kendi bacağından asılır” ata sözü
“Her nefis,
kazandığına karşılık bir rehindir”161 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır

“Domuzların yanında pislik harcanır” ata sözü
“Kötü kadınlar kötü
erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz
erkekler
de
temiz
kadınlara
yaraşır.”162
ayeti
kerimesinde
gizli
olarak
bulunmaktadır.163
K- HADİSLERDE TEMSİLİ ANLATIM
En büyük mucize olan Kur’an-ı Kerim de belâgatın zirvesi kabul edilen temsili
anlatım en veciz bir şekilde kullanılmıştır. Arapların en fasihi olan ve Arapça’yı en güzel
şekilde lafızlara döken Peygamberimiz (s.a.v.)’in kullanmaması düşünülemezdi. Rasülüllah bir
çok hadis-i Şeriflerinde bu anlatın tarzını kullanmıştır. Ele alınan konu gereği bu hususa
değinmeden geçinilemezdi. Fakat konunun fazla uzamasından endişeyle hadis kaynaklarında
geçen bütün örneklere değinilmemiştir.Çok kullanılmasına rağmen
numune olarak bunlardan
bazılarını nakletmek istiyoruz:
“Hayırlı işleri nisanlara öğretip, kendini unutan âlim, insanlara ışık verip kendini
yakan lamba gibidir.”164
“Allah’ım kalbimi kar ve dolu suyu ile yıkayıp temizle! Beyaz elbisenin kirden
arındırıldığı gibi kalbimi de günahlardan arındır.” 165
“Elbisenin eskisi gibi imanda kalpte eskir.imanınızı yenileyin”166
- Âl-i İmran, 3/120.
- Bakara, 2/256.
161
- Müddessir, 74/38.
162
- Nur, 24/26.
163
- Ulutürk, s.33,34.
164
- İbni Mace, Zühd,22; Ebu Davud, Edeb,44.
165
- Buhari , Deavat, 39-46.
159
160
43
“Halatın tel tel kopup zayıfladığı gibi İslam prensipleri de teker teker çözülecektir.”167
Ebu
Hureyre
(r.a.
Allah
Resulü'nü
(a.s.)
şöyle
buyururken
işitmiştir.
"Söyleyin,birinizin kapısı önünde bir akar su bulunsa ve günde beş defa içinde yıkansa ne
dersiniz? (Onun vücudunun) kirinden, pasından bir şey kalır mı?" Hayır, kirinden, pasından hiç
bir şey kalmaz dediler."İşte beş vakit namaz da böyledir.Allah onunla hataları affeder.”168
“Ahiret nimetleri karşısında
dünya nimetlerini durumu; ancak birinizin el
parmağını denizin içine koyması gibidir. Artık parmağın o sudan ne ile döneceğine bir bakı
versin.”169
El-Müstevrid bin Şeddâd anlatıyor: “Resûlullah atılmış murdar bir kuzunun
yanından geçerken sordu: “Şu murdar hayvanın sahipleri yanında kıymetsiz olduğunu biliyor
musunuz?”
Bu soru üzerine “Ya Resûlullah sahipleri
onu ancak kıymetsiz olduğu için
atmışlardır.” denildi. Resûlullah (sav): Nefsim (kudret) elinde olan Allah’a yemin ederim ki
Allah yanında dünya, sahipleri yanında şu hayvandan daha kıymetsizdir. buyurdu.”170
- Ahmet Bin Hambel, Müsned, 2/359.
- Ahmet Bin Hambel, Müsned, 147.
168
- Buhari,Mevakit, 6; Müslim, Mesacid,283; Tirmizi,Edeb,80.
169
- İbn-i Mace, Kitâbu’z-Zuhd, 9 .
170
- İbn-i Mace, Kitâbu’z-Zuhd, 12.
166
167
44
III.BÖLÜM: KUR’AN’DA İRAD EDİLEN MESELLER
1-MÜHÜRLÜ KALPLER
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de
bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap
vardır.”(Bakara,2/7)
Kafirlerin hakkı kabul etmemeleri nedeniyle kalp ve kulaklarının
mühürlenmesi ve gözlerinde perde oluşu,istiare yoluyla;inat ve küfür kilitleriyle
kilitlenmiş
kilitli
kapılara
benzetilmiştir.
Hakkı
kabul
etmemeleri,gerçekleri
görmemeleri böyle ifade edilmiştir. Günümüzün ifadesiyle temizliğine dikkat etmeyen ,
insanlara zararlı şeyler satan veya kullanma tarihi geçen ürünleri satan bir pastanenin
mühürlenmesi olayına benzetilmiştir. 171
171
- Eren, s. 125.
45
Buradaki kalplerin mühürlü veya kapalı olması, kişinin hakikatlere, his ,
düşünce
ve
idrak
doğurur.Ayette
kapılarını
kapamaları(Mühürleme,perdeleme)
sonucunu
ceza ve azap görmelerini gerektiren günahları işleten onları buna
mecbur bırakan Yüce Allah değildir. Dünyadan göçüp giderken insanın elinde ya
cennetin anahtarı, yada cehennemin ateşi vardır. Bunları kendisi kesbetmiştir.172
2-ZARARLI ALIŞ VERİŞ
“İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu
ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir” (Bakara, 2/16)
Ayette bir istiare vardır. Burada bir alış veriş söz konusudur. Satın
almada bir bedel verilir, karşılığında bir şey alınır. İşte bunlar hidayeti verip dalaleti
satın alan kimselerdir.dolayısıyla ticaretleri zararlı bir alış veriş olmuştur. 173 Münafıklar
ise İslam yerine küfrü satın almışlardır. Bu ticaretleri kar getirmediği gibi zararla
sonuçlanmıştır. Doğru yolu bulamadıkları için hem dünyada hem ahirette hüsrana
uğramışlardır
Hidayet ve dalalet birbirine zıt iki kavramdırlar. Hidayet yola varmak
delalet ise hiç yola varmamak veya yoldan sapmaktır. Bunların hidayeti verip dalaleti
satın almaları, zarar üzerine zarardır. Dalaleti almakla hüsrana düştükleri gibi hidayet
gibi büyük bir nimetten de mahrum oldular. Ayetin “Yolunu da tutmuş değillerdir.”
kısmı onların cehaletin işaret eder Çünkü ticaretten maksat sermayeyi muhafaza ile
birlikte kazançtır. Bunlar ise, sermayeleri olan fıtrat-ı selime ve aklı zayi etmişlerdir. 174
3-ZİFİRİ KARANLIKTA SÖNEN ATEŞ
“Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse
misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını
giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. Onlar sağırlar,
dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler..” (Bakara2/17,18 )
- Hayretin Karaman, İ. Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, DİB.Yay.,
Ankara 2003, C. I, s.22.
173
- Zemahşeri, el-Keşşaf an Hakâiku’t- Tenzil ve ‘Uyûni’l-Akavil fî Vucûhi’t-Tevil, Beyrut 1997,
C.I, s. 290 ; Kur’an Yolu,C.I, s. 27.
174
- Eren, s. 148 ; Elmalılı, C.I, s.213.
172
46
Kur’an- Kerim bu temsille münafıkların durumunu gözler önüne serer. İfadeler öyle
canlı tasvir öylesine hareketli ki muhatap okumak yerine sanki onların halinin sergilendiği bir
tiyatro sahnesini izliyormuş gibi olay gözler önüne seriliyor. Ayet, münafıkların ilk anda
İslam’ın nurundan aydınlanıp Müslüman olmalarını, karanlık gecede yanan meşaleye ve ondan
faydalananlara; sonra hemen küfre dönmelerini de o meşalenin sönüvermesine ve oradakilerin
karanlıkta kalmalarına benzetiyor.175
Vahidi,
Sahabelerden
Esbab-ı Nüzul’ün de şu rivayeti nakleder: “ İbn Mesud dedi ki:
bazı
kişiler
şöyle
demişlerdir:
Medine
ehlinden
iki
münafık
Rasulullah’tan kaçarak müşriklere gitti. Kendilerine Yüce Allah’ın zikrettiği gök
gürültüsü ve şimşek ile gökten boşanan şiddetli yağmur isabet etti.
Her yıldırım
çarptıkça, yıldırımın sesi kulaklarını sağır etmesin diye parmak uçlarını kulaklarına
tıkarlardı. Şimşek her parıldadığında onun ışığında yürüdüler. Parlamadığı zaman ise
karanlıktan önlerini dahi göremedikleri için eski yerlerine gerisin geri döndüler ve:
“Keşke sabaha çıksak da Muhammed’e gitsek ve ellerimizi onun elleri üzerine koysak.”
dediler. Sonra da Nebi’nin yanına gidip Müslüman oldular, ellerini onun eli üzerine
koydular ve güzelce İslam’a dahil oldular. Bu yüzden Yüce Allah bu iki münafığın
durumunu Medine Yahudilerine darb-ı mesel olarak örnek verdi. Nitekim münafıklar
Rasulullah’ın meclisinde bulundukları zaman, Rasulullah’ın sözünden o münafıklar
üzerine bir şeyler iner ya da bir şeyi zikretmeleri sonucu kulaklarını sağır ederler diye
tıpkı o iki münafığın durumu gibi parmak uçlarını kulaklarına tıkarlardı. Şimşek çaktığı
vakit ışığında yürüdükleri gibi malları ve çocukları arttığı, bir yeri fethettikleri ve
ganimet malı elde ettikleri zaman “Muhammed’in yolu doğrudur.” diyerek mutlu bir
şekilde İslam yolunda ilerlerler. Malları ve çocukları helak olsa, onlara bir musibet
isabet etse bu sefer de: “Bu, Muhammed’in dini yüzünden başımıza geldi.” diyerek
İslam’ı terk edip mürtet olurlar, şimşeğin kaybolması sonucu karanlıkta kalan o iki
kimse gibi karanlıklar içerisinde kalırlar.176”
- Ebu’l-Berakat, en-Nesefî, Medariku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dar’u İbni Kesir Yay., Beyrut
1995, C. I, s. 55-59.
176
-Vahidi,İmam Ebul-Hasen Ali Bin Ahmet, Esbab-i Nüzûl, Tercüme. Necati Tetik, İhtar Yay, İstanbul
1997, s. 25.
175
47
Bu ayetlerin devamında bu grubun karakter yapısı daha açık ve net biçimde
ortaya çıksın diye yüce Allah bize onlarla ilgili müthiş örnekleri veriyor:”177
Hakiki münafıkların durumu, İslam'a girip, İslam’ın nuru kendilerini ve etrafı
aydınlatınca, bile bile haktan yüz çevirmeleri sebebiyle Allah’ın , İslam’ın nurunu
kendilerinden giderip şüphe ve korku içerisinde hakkı göremez bir halde bıraktığı
kimselerin durumu gibidir. Münafıklar haktan yüz çevirdikleri için hakkı duyamayacak
kadar sağır, hakkı söyleyemeyecek kadar dilsiz, hakkı göremeyecek kadar kör
olmuşlardır. Bu yüzden artık küfür, şirk ve nifaklarını bırakıp hakka dönmezler.
Ayet Kur’an Yolu tefsirinde şu şekilde açıklanmıştır: “Biz Bu iki ayetteki ışığı
ve aydınlığı “Güdüler, duyu organları ve akıl” gibi beşeri bilgi kaynakları ve araçları;
karanlık, yağmur,gök gürültüsü, yıldırım,şimşek ve bunlar arasıda ilerlemeye yıl almaya
çalışan insanı da “Bütün iniş ve çıkışlarıyla, maddi ve manevi meseleleriyle insanın
dünya hayatı” olarak anlıyoruz. Kesintisiz ilahî irşat ve ışıkla desteklenmediğinde bir
yakımlık ateşin, bir kibritin, bir şimşeğin ışığı kadar kısa ve yetersiz olan akıl ve beşeri
bilgiler,onları bu çıkmazdan kurtaramaz.”178
Temsildeki ateşi yaka kimse münafığa; çevrenin aydınlanması iman
izharına;ateşin sönmesi iman etmiş görünerek elde ettiği faydaların kesilmesine delalet
eder. Bazılarına göre ise ışık İslam’ın nurunu;karanlık imansızlığı; yağmur rahmet ve
ganimeti temsil eder.179
Mevdudi diyor ki: “Bu misâl şunu anlatmak ister: Bir kimse -Hz. Muhammed
(s.a.)- doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayıran Hakikat ışığını yaymaya başladığında,
melekelerini iyi kullanabilen kimseler bunları ayırt etmeye başladılar. Fakat kişisel
çıkarlarının kör ettiği münafıklar bu ışıkla bile doğru yolu görmeyi başaramadılar.
"Allah onların nurunu giderdi" ifadesi hakkı görememenin sorumluluğunu onlardan
- Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yay., İstanbul 1987, C.I, s. 60.
- Kur’an Yolu, s. 28,29.
179
- Zemahşeri, C.I, s.208; Nesefi, C.I, s.25.
177
178
48
kaldırmaz. Bu da 7. ayette anlatılan tabiat kanununun aynısıdır. Onlar karanlıkta
salınmayı seçtiklerinde, Allah da onları bu sapık yolda bırakmıştır.”180
Ayette “Allah onların nurunu giderdi” denilip ,”narını giderdi”
denilmemesi ince bir nükte ifade eder. Şöyle ki Ateşte hem aydınlatma (nur), hem de
yakma özelliği vardır. Allah onların nurunu gidermiş dolayısıyla geriye bu münafıklara
sadece ateş kalmıştır.181
Görüldüğü üzere ayet, münafıkları mahşerde ki perişan halini bir tablo olarak
sunmaktadır.Artık nurları yoktur. Dünyada mümin görülmeleri sebebiyle orada
müminlerin nurundan istifade etmek isteyecekler, fakat bir şey bulamayacaklardır.
4-ÖLÜM KORKUSUYLA PARMAKLARINI KULAKLARINA TIKAYANLAR
“Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun
karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu)
gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına
tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. 20. (O esnada) şimşek sanki
gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler,
karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların
kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.(Bakara,2/19-20)
Bu temsil,Teşbihi mürekkep olduğu gibi, müfret bir temsil kabilinden de
sayılabilir. Bu temsil münafıkları içinde bulunduğu şaşkınlık, ızdırap, telaş,korku ve
endişeyi adeta resmetmektedir. Bu temsilde Yüce Allah , Kafir ve münafıkların
şaşkınlık, ızdırap, telaş,korku,dehşet ve endişeli hallerini; içerisinde şiddetli gök
gürültüsü, şimşek,, yıldırım ve korkular bulunan sağanak halindeki yağmura tutulmuş,
kimselerin haline benzetiyor.Kur’an o kadar müthiş mânâ,temsil ve tasvir yoğunluğu
yığıyor ki,kelimeler hangisini yetişeceğini şaşıyor. Bu ayetlerde ki meselin faydası kafir
- Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yay., İst. 1997, C.I, s. 49.
- Eren, s. 152.
180
181
49
ve münafıkların tam ihlasla iman edip, kararlılıkla iman eden Müminlere katılarak bu
dehşetli ve sıkıntılı hallerden kurtulmalarına bir teşvik etmektir. 182
Bu temsilde kuvvetli yağmur,İslam dinine, karanlıklar kafirlerin şüphesine, gök
gürültüsü ve şimşek dindeki vaad ve vaide, yıldırımlar, Müslümanlardan münafıklara
gelen korku, bela ve fitnelere işaret eder.183 Kur’an’ın şimşek gibi parlak olan
hükümleri münafıkların gözlerini kör edecek derecede rahatsız etmekte, nefislerine ağır
gelmektedir.184
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Yahut o münafıkların hali bir
yağmur kıssasına, diğer ifadeyle yağmura tutulanlar kıssasına benzer ki, semanın her
tarafından "bardaktan dökülür gibi" boşanmış kuvvetli bir yağmur, onda türlü türlü
karanlıklar var. Gece karanlığı, kara yağmur bulutu dünyayı kaplamış, yağmurun
yoğunluğu da bunlara eklenmiş, insanın içini sıkıyor mu sıkıyor; göz, gönül kararıyor
mu kararıyor. Şu halde karanlıklar katmerlenmiş, iç dış zifiri karanlık, bundan başka
dehşetli bir gök gürültüsü, titretici bir patlayışı, gürleyişi var ki, beyinlerde çatlıyor,
ufuklarda gürlüyor, bir de şimşek, şimşek çakışı. Çakıp şakıdıkça, parlayıp yıldızlar
ortaya çıkınca bir ümit ışığı gibi karanlıkları yarıyor, yürekleri ağza getiren bir halecan
(yürek çarpıntısı) veriyor. Bunlara tutulanlar parlayarak geldiği için yıldırım, çarptığını
mahvettiği için sâika (ve çoğulunda savâık) denilen, gözlere şimşek, kulaklara gök
gürültüsü halinde gelen, ucu nereye dokunursa yok eden, insanı ve hayvanı bir anda
mahveden, madenleri eriten, demiri mıknatıslayan, mıknatısların kutuplarını alt üst
eden, özetle (es-Savâık) denilince her türlü felaket ve yok ediciliği ile bilinen o âteşîn
kamçılardan, o dehşetli kıvılcımlardan, yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına
tıkıyorlar, bunu da ölüm korkusuyla, ölümden sakınmak için yapıyorlar. Fakat kulak
tıkamak neye yarar, korkunun ecele faydası ne? Allah bütün kâfirleri her taraflarından,
içlerinden, dışlarından, dünyalarından, ahiretlerinden kuşatmıştır”185
. Şüphesiz Allah (c.c.), yaptıklarına karşılık bir ceza olmak üzere onları dünyada;
hakkı duydukları halde onu anlayamayan, gördükleri halde basiretleri köreldiği için idrak
- Ulutürk, s.38; Eren, s. 153
- Zemahşeri, C.I, s. 20-29.
184
- Muhammed Reşit Rıza,Tefsiru’l-Kur’an’il–Hakim, (el-Meşhur bi Tefriru’l-Menar), Dar-i Kitab-ı
İlmiyye Yay., Beyrut 1999, C.I, s. 145-150.
185
- Elmalılı, C.I, s.217.
182
183
50
edemeyen kimselerden kılmaya ve böylece şüphe, şirk küfür ve nifak karanlığında bırakmaya,
ahirette de cehennemin en alt tabakasında can yakıcı bir azaba uğratmaya kadirdir186
5-YAYILMIŞ DÖŞEK VE KUBBEMSİ TAVAN
“O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten
su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu
bile bile Allah'a şirk koşmayın.”(Bakara 2/22)
Döşek insanlar için bir rahatlık yeri olduğu gibi, arz da içinde Allah’ın
insanlar için yaratmış olduğu ürünler,hayvanlar, bitkiler vb. gibi şeylerle elde edilen
konfor dolayısıyla insanlar için bir yatağa benzetilmiştir. Evvela bu döşek hazırlanmış
sonra da insan bu döşek üzerinde doğmuştur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “O, öyle lütufkâr bir
yaratıcıdır ki şu altınızdaki yeri size bir döşek yapmış, sizi orada yaratmış, yetiştirmiş,
üzerinde her türlü rahatınızın sebeplerini temin etmiş yatıp kalkıyor, uyuyup uyanıyor,
dayanıp oturuyorsunuz, o altınızdan alınıvermiş olsa nerede karar ederdiniz? Kâşânelere
yığdığınız kaba döşekler neye yarardı? İşte yeryüzü size böyle bir döşek başınız
üstündeki süslenmiş gök kubbeyi de bu döşeği ihtiva eden büyük, muhteşem bir bina
yapmış. İnsan olup da bu bina içinde o döşeğe kurulmayan var mıdır? Bu binanın
yanında fakirlerin imrendiği, zenginlerin gururlandığı diğer binaların, konakların,
sarayların ne önemi olabilir? Büyük, küçük, zengin, fakir sizin hepiniz aynı hanede
oturan ve bir döşekte yatan bir aile değil misiniz? Kimin binasında, kimin döşeğinde
yattığınızı düşünürseniz, hangi Mevlâ'nın kulu olduğunuzu ve olmanız gerektiğini
bilirsiniz.”187
Atmosfer tabakası, portakalın kabuğunun portakalı sarması gibi dünyayı
çevrelemektedir. Bu ayette İ’ caz delillerinden bir cüz vardır. Yer küresini çevreleyen
ilk kısımda çeşitli hava tabakaları bulunur. Bu tabakalar, evrenin muhtelif yerlerinden
gelen zararlı ışınlardan dünyayı korur. Sadece dünyadaki hayat için faydalı olanları
- Zemahşeri, C.I,s. 30; Nesefi, C.I, s.27; Eren,s. 103.
- Elmalılı, C. I, s. 230.
186
187
51
geçirirler. Binaenaleyh bunlar tavan veya gölgelik durumundadırlar. İşte bulut ve
yağmur da göğün bu tabakasında meydana gelir.188
Mevdudi diyor ki: “Kur'an bu noktayı sık sık vurgular. Çünkü Allah'a ortak
koşmayı, dünyadaki tüm kötülüklerin kökeni olarak kabul eder. Bu nedenle Allah'a
bağlılıkta, itaatte veya ibadette ortak koşmak üzere, bir kişinin, bir kavmin veya bir
taşın putlaştırılmasına izin vermez. Bu yüzden, Allah'ı tüm insanlığın ve hayatın
devamını sağlayan, her şeyin yaratıcısı olarak kabul eden insanları, yalnızca kendine
boyun eğmeye davet eder.189
Rabbiniz olan Allah, yeryüzünü yuvarlak olmasına rağmen açılmış bir yaygı gibi
yaparak sizlerin içinde rahatlıkla dolaşabileceğiniz, ihtiyaçlarınızı giderebileceğiniz, göğü de
yıldızlar, göktaşları, gezegenler, zararlı ışınlar vb. şeylerden korunabileceğiniz şekilde yarattı.
Ayrıca gökteki bulutlardan yağmur indirip bununla size ve hayvanlarınıza rızık olmak üzere
yerden çeşitli sebze, meyve ve ürünler çıkarttı. Bütün bunları bildiğiniz halde Allah’la birlikte
taş, ağaç, güneş, ay, resul, şeyh, cin, yıldız, melek veya başka varlıklara ibadet ederek bu
varlıkları Allah’a denk tutmayın, Allah’a ait hak, yetki ve sıfatlardan herhangi birini Allah’tan
başkasına veya Allah ile beraber bir başkasına vermeyin! Aksi taktirde Allah’a şirk koşmuş
olursunuz.
6-SİVRİSİNEK VE DAHA KÜÇÜK VARLIKLAR
“ Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir
varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin
Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle
misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını
da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar
birer imtihandır)”.(Bakara,2/26)
Bu ayette, sivrisinek ve ondan daha zayıf yaratıklarla temsil getirilmesini
küçümseyenlerin aslında kendilerinin küçük ve değersiz oldukları, o yüzden Allah’a iman
etmedikleri anlatılmış, bunlara değer verip iman edenlerin ise akıllı ve değerli kimseler
oldukları, o yüzden Allah’a iman etmedikleri anlatılmış, bunlara değer verip iman edenlerin ise
- Suat Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Feza Gazetecilik Aş. Yay., İst. 1998, s. 3.
- Mevdudi, C.I. s.51.
188
189
52
akıllı ve değerli kimseler oldukları bildirilmiştir. Bunlar birer imtihandır. İnsanlardan bir kısmı
iman eder, imtihanı kazanır, bir kısmı da kaybeder.
Ayetin sebebi nüzulü ile söyle bir rivayet vardır: “İbn Abbas dedi ki: Allah
müşriklerin ilahlarının zaafiyetini zikredip onları örümcek ağına benzetince müşrikler
şöyle dediler: “Allah’ın, Muhammed’e indirdiği Kur’an’da zikrettiği sineğe, örümceğe
bakınız. Bunlarla ne yapacakmış?” dediler. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi.”190
Allah'a mesel yapmak, mesel söylemek yakışmaz mı sanırlar? şu muhakkaktır ki Allah
Teâlâ herhangi bir şeyi mesel olarak söylemekten çekinmez. o şey isterse bir sivri sinek ve
üstündeki kanat ve saire gibi ufak tefek de olsun. Diğer deyişle küçüklükte üstünü (yani daha
aşağısı) olsun. Bununla beraber Kur'ân'ın nazmı bizim (aşağı yukarı) dediğimiz gibi daha yukarı
ve daha aşağı demek de olabilir.191
Allah, küçüğün de büyüğün de, sivrisineğin de filin de Rabbidir, yaratıcısıdır.
Sivrisinekte saklı olan mucize ne ise filde saklı olan mucize de odur. Bu da hayat mucizesidir,
Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği gizli sır mucizesidir. Üstelik bu tür örneklerde önemli
olan şey, verilen örneğin hacmi ya da şekli değildir. Örnekler birer aydınlatma ve anlatılan
konuyu göz önüne serme aracıdırlar. Bu örneklerin ne utanılacak ve ne de söz konusu etmekten
utanç duyulacak bir tarafı yoktur. Her işinin ardında mutlaka bir hikmet bulunan yüce Allah bu
örnekler aracılığı ile kalpleri deneyden geçirmek, vicdanları imtihan etmek istemektedir.192
7-KALPLERİ TAŞ KESİLENLER
“(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz
taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla
yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.”(Bakara,
2/74)
Yahudi ve Münafıkların kalpleri bu ayette iman karşısında yumuşamamaları
hasebiyle taşın sertliğine hatta ondan daha sert şeylere benzetilmiştir. Kalplerin sertlikte
daha sert şeyler var iken taşa benzetilmesi taşın sertlikte mesel olarak darp
190
- Vahidi, s. 32.
- Elmalılı, s.240.
192
- Kutup, C. I, s. 100.
191
53
edilmesindendir. Sonra Allah Teala taşlardan bazısının içerisinden rutubet ve su sızıp
çıktığını ifade etti. Allah korkusu o taşları yuvarlar yani secdeye kapanırlar. Katı kalpler
ise yumuşamaz, Allah korkusuyla yaşarıp ağlamazlar, huşu duymaz ve her yaratılmış
mahlukat gibi görevini yapmaz ve secdeye kapanmaz. 193
8-DÜNYA SEVDASI
“İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden
ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.”(Bakara, 2/86)
Yahudilerden bahseden bu ilahi beyan, onları hüsranlı alış verişini anlatır. En
kıymetli şeyi verip, onun bedeli ile en alçak şeyi satın almaktadırlar.
İşte Allah’ın hükümlerinin bir kısmını tatbik edip, bir kısmını tatbik
etmeyenler, baki olan ahirete karşı fani olan dünya hayatını satın almış kimselerdir.
Onlar dünya hayatının geçici mutluluğunu tatsalar bile ahirette gittikçe artan bir azap
içerisinde sürekli kalacaklar, kendilerini azaptan kurtaracak hiç bir yardımcı da
bulamayacaklardır Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Ey Muhammed! İşte
bunlar, çirkin özellikler ile vasıflanmış olan İsrail oğulları ve bunlara benzeyenler, öyle
güruhtur ki bunlar, ahireti verip dünya denilen aşağılık hayatı satın almışlardır. Bunların
ahirete imanları olmadığından, ileriye dönük herhangi bir hakları da kalmamıştır. Gerçi
önce yok değildi, fakat o saadeti beş on paraya sattılar. Bundan dolayı bunların ileride
çekecekleri azab asla hafifletilmez, kendilerine hiçbir taraftan yardım da olunmaz. Bu
alış-veriş ustalarının bütün kazançları, bu korkunç ziyandan, bu ebedî perişanlıktan
ibarettir. Onlar istedikleri kadar "sayılı günler" kuruntusuyla gönül eğlendirip dursunlar,
ruhları kötülük ile dopdolu olan bu bezirganların azapları kesilmek şöyle dursun,
hafiflemez bile. Zira ebediyen satılmış bir malın mahrumiyetini çekmek de ebedîdir”. 194
9-BİN YIL YAŞAMAK İSTEYENLER
“Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak
bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç
- Zemahşeri, C. I, s. 290.
- Elmalılı, C.I, s. 337-337.
193
194
54
kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz
görür.(Bakara,2/96)
Ayet Yahudilerin ruh halini ve içlerinde çizdikleri
duygu, düşünce ve
niyetlerini açığa çıkararak müminleri bu konuda bilgilendiren müthiş bir tablo tasvir
etmektedir.Yahudiler kendilerin seçilmiş bir millet olarak görüyor, hidayette olanların
kendileri olacağını iddi a ediyorlardı. Yine onlar Allah katında başka ümmetlerin hiçbir
nasibi olmayacağını, ahirat yurdunun sadece kendilerine ait olduğunu ileri sürerek
Müslümanların; dinlerine peygamberlerine ve Kur’an’ın hükümlerine itimatları
sarsıyorlardı. Bu sarsmayı yok etmek ve Müminlerin imanını kuvvetlendirmek için
Allah Teala onlara meydan okuyarak içlerindekini dışa dökmüştür. Çünkü Yahudiler
insanlar içinde hayata en düşkün olanlardır. Onların bu düşkünlükleri Allah’a eş koşan
müşriklerde daha kötüdür. Çünkü şirk koşanlar ahrette iman etmediği için dünyada çok
daha fazla yaşamak isterler. Oysaki Yahudiler bunlardan daha çok dünyaya karşı
meyletmişlerdir. Onların hayata karşı tutkun olmaları ise kınanılacak bir durumdur. 195
10-BUZAĞI SEVDASI
“Hani sizin kesin sözünüzü almış, Tur'u da üzerinize kaldırmıştık: "Size
verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin!" "İşittik ve isyan ettik!?" dediler de küfürleri
sebebiyle buzağı sevgisi iliklerine işlemişti. De ki: "Siz gerçekten müminler iseniz
imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür?!” ”(Bakara,2/93)
Ayet boyanın elbiseye nüfuzu gibi, buzağı sevgisinin kalplerine nüfuzunu
istiare yoluyla ifade etmektedir. Başka bir deyişle suyun yerden biten bitkilere hayat
maddesi olması gibi buzağı sevdası da onlardan sudur eden fiillerin esası olmuştur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Musa'ya verilen mucizelerden
birini daha hatırlatalım: Hani size verdiğimiz kitabı ve onun hükümlerini kuvvetle,
ciddiyet ve özenle tutunuz ve dinleyiniz diye Tur dağını tepenize kaldırarak sizden zorla
mîsakınızı almıştık. Koca bir dağın şemsiye gibi başınız üzerine dikilip sizi tehdit
etmesi ne büyük mucize idi. Fakat dinlediler mi? Buna karşı içlerinden işittik ve isyan
- İbnü Kesir, el -Hafız,Tefsirul Kur’ani’l- Azim, Darul Fikr. Yay., Beyrut 1999, C.I, s.85,86.
195
55
ettik, dediler. Kâfirlikleri sebebiyle buzağı sevdası iliklerine kadar işlemişti, kalbleri
onun sevgisi ile dopdoluydu. Demek ki, o zaman bile kendilerine indirilen vahye iman
etmiş değillerdi.“ .196
11-ARKAYA ATILAN KITAP
“Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi
gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına
atıp terk ettiler.”(Bakara, 2/101)
Ayette geçen Allah’ın kitabını arkalarına atmaları,Kur’an’dan yüz
çevirmelerine bir temsildir. Malumdur ki bir şeyi beğenmeyen onu alıp arkasına atar.
İşte bunlarda ilahi kitaba böyle muamele ettiler.197 Ayet Ehli kitaptan olan Yahudilerin
ahir zaman peygamberine muhatap olduklarında sergiledikleri tavırları bildirmektedir.
Yahudiler Tevrat'ta Rasulullah'ın vasıflarını okumuşlardı ve onu öz oğullarını
tanıdıkları gibi tanıyorlardı. Rasulullah onlara Tevrat'ın hakikatlerini tasdik edici olarak
geldiği zaman büyük bir kısmı tanımıyorlarmış gibi davrandılar, böylece Tevrat’ın bu
konu ile ilgili hükümlerini pratikte uygulamadılar. Onlar bu kitabı ipeklere, atlaslara
sarıp sarmaladılar. Altın ve gümüşle süslediler, fakat helalini helal, haramını haram
bilmediler.198
Elmalılı diyor ki: “Üstelik Allah tarafından bunlara beraberlerindeki kitabı
tasdik eden ve destekleyen, yolunu gözleyip durdukları bir peygamber, bir ahir zaman
nebisi gelince, Kitap ehli olanlardan bir fırka ellerindeki Allah'ın kitabını sanki
bilmiyorlarmış gibi büsbütün arkalarına attılar da”199
Kutup : “Bu davranış, Yahudilerin yaptıkları her antlaşmayı aralarından çıkan
bir grubun çiğnemesine örnek oluşturur. Oysa yüce Allah'ın kendilerinden almış olduğu
kesin sözün şartlarına göre; yüce Allah tarafından gönderilecek her peygambere
inanacaklar, destek verecekler ve saygı göstereceklerdi.Oysa Allah (c.c) katından
kendilerine önlerindeki Tevrat'ı onaylayıcı bir kitap olarak Kur'an gelince, bu sözlerini
- Elmalılı, C. I, s. 343-344.
- Sâbûnî, C. I, s. 68.
198
- Kur’an yolu, C. I, s. 91; Eren, s. 159.
199
- Elmalılı , C.I, s. 357-358.
196
197
56
önemsemeyerek "kendilerine kitap verilmiş olanların bir grubu, yüce Allah'ın kitabını
arkalarına
attı."
Bu
ayetteki
"Allah'ın
kitabını
arkaya
atma"
eylemi
hem
Peygamberimizin geleceğini müjdeleyen Tevrat'ın bu yoldaki açıklamalarını reddetmiş
olmalarını ve hem de yeni peygamberin getirmiş olduğu yeni kitabı reddetmiş
olmalarını bir arada ifade eder”200.
12-ALLAH’IN BOYASI
“Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim
verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin)(Bakara, 2/138)
Zemahşeri’nin açıklamalarına göre Hıristiyanlar, yeni doğan çocukları, asli
günahlardan temizleyici olduğuna inandıkları sarımtırak bir suya batırır, bu su ile
boyarlar ve “İşte şimdi Hıristiyan oldu” derlerdi ve bunu o çocuk için bir temizlik
sayarlardı. Ayette Müslümanların buna karşılık “Allah’ın boyası ile boyandık” demeleri
emredildi. Allah’ın boyası İslam fıtratı, İslam ve iman temizliğidir. 201
Sebebi Nüzulü ile ilgili İbn Abbas (r.a.) şöyle der: “Hıristiyanların bir
çocukları doğduğunda, üzerinden yedi gün geçtikten sonra, onu temizlemek için
kendilerine mahsus ma’mudî (vaftiz suyu) denilen bir suya sokarlar ve: “Sünnet olma
yerine bu bir temizliktir.” derlerdi. Bunu yaptıklarında çocuğun hakkıyla Hıristiyan
olduğuna inanırlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Sıbğatellahi: Sıbğa, bir şeyi
herhangi bir renge boyamak manasına olan Sabğ kökünden alınmıştır. Buradaki maksat
dindir.202
“Sıbğatullah” kelimesi “Allah’ın insan mahiyetinde tercih etmiş olduğu fıtrat”
diye de açıklanmıştır. Zira insanı mahiyetinde acz ve fakr vardır. Keza hudusuna yani
yaratılmış olduğuna dair alametlerde vardır. Bunlar o kimse için bir boyadır. Bazı
müfessirlere göre ise “Sıbğatullah” kelimesi Allah’ın insanlarda var ettiği akla işaret
eder. İnsan bu akılla hayvanlardan ayrılır.203
200
- Kutup, C. II, s. 198.
- İbnü Kesir, C.I, s. 134.
202
- Sâbûnî, C.I, s.80.
203
- Sâbûnî, C.I , s. 92; Kur’an Yolu,I/137.
201
57
Günümüz bir müfessiri ise bu ayeti söyle tefsir eder: “İnsan yürüyüşünü,
oturuşunu, kalkışını, eşiyle, çocuklarıyla, komşularıyla, tanıdıklarıyla, dostlarıyla,
arkadaşlarıyla, tanımadıklarıyla ve bütün tabiattaki yaratıklarla olan münasebetini
Allah’ın kitabına göre yönlendirecek olursa, Allah’ın boyasıyla boyanmış demektir.”204
13-ÇOBANIN ÇAĞIRDIĞI HAYVANLAR
“(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın
bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar,
dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.”(Bakara, 2/171)
Ayet, Kafirlerden bahsetmekte onları, içlerinde bulundukları azgınlık,
sapıklık ve cehalet dolansıyla, “çobanların nida ve çağrısını duyan ve kelimelerin
anlamını anlamaksızın onların nidasına doğru giden hayvanlara” benzetmektedir.
Hayvan kendisine seslenildiğinde sesi duyar fakat söyleneni anlamaz. Hayvanlar
çobanın sözünü anlamadıklarından sanki sağır, bir şey söyleyemediklerinden sanki
dilsiz, gördüklerinden mana çıkartamadıklarından dolayı da sanki kördürler.205
Allah’ın emirlerini dinlemeyen, atalarına, din adamlarına, liderlerine körü
körüne bağlanan ve bu surette küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseleri hakka
davet eden Resullerin ve İslam tebliğcilerinin hali, bağırış çağırıştan başka bir şey
duymayan koyun, deve ve eşek sürüsüne haykıran çobana benzer. Çoban onlara bir söz
söylediğinde sesini duyarlar; fakat sözün manasını anlamazlar. Onların kulakları vardır
ama hakkı duymaz, gözleri vardır ama hakkı görmez, dilleri vardır ama hakkı
konuşmaz. İşte bu sebeple onlar akıl edemezler.206
Bu ayetlerde insanların körü körüne eskiye bağlanmaları, yeni ortaya konmuş fikirlere
kulak vermemeleri kötülenmiş, bu konuda doğru olanın, akılcı olarak hareket edilmesi olduğu
söylenmiştir. Zemahşeri’ye göre ayetin meali şöyledir:Kafirleri doğru yola çağıran davetçinin
(Peygamberin) durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyenlere seslenen çobanın
durumu gibidir. Kafirler ise geçekleri duymadıkları için sağır, hakkı söyleyemedikleri için
- Mahmut Toptaş, Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İst, 2001, C.I, s. 268.
- Eren, s. 137.
206
-Halveti Muhammed Savi, Haşiyetu’s-Savi Ala Tefriru’l- Celaleyn, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye Yay.,
Beyrut 2000, C. I, s. 103.
204
205
58
dilsiz, Allah’ı gösteren Kur’an ayetlerini ve kainatta buluna kevni ayetleri okuyamadıkları için
de kördürler.
temsil eder.
207
Bazı müfessirlere
göre bu ayetteki çoban,Rasülüllah’ı; sürü ise müşrikleri
208
Mevdudi diyor ki: “Bu misalin iki veçhesi vardır:1- Bu insanlar, çobanlarının
nida ve çağrısını duyan ve kelimelerin anlamını anlamaksızın onların nidasına doğru
giden sığır sürüleri gibidirler.2, Onlara nasihat etmek, sadece sesleri duyan, fakat
kendilerine söylenen sözlerin anlamını ve ifade ettiklerini kavrayamayan bir sığıra
nasihat etmek gibidir.”209
14-KARINLARINI ATEŞLE DOLDURANLAR
“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin vasıflarını)
gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına
doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle
konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap
vardır.”(Bakar, 2/174)
Bu ayeti kerimede İstiare-i temsiliyye vardır. Gizledikleri karşılık yadikleri
rüşvet ve dünyalıklar, bağırsakları parçalayan ve acıklı azap veren ateşe benzetilmiştir.
Yediklerinin durumu yani müşebbehun bih müşebbeh yerine kullanılmıştır. Yahudi
bilginleri Tevrat’ta bulunan Hz.Muhammed ile ilgili bilgileri gizlemişlerdi. Bu ayet
onlar hakkındadır. Bu ümmetten Allah’ın kitabında indirdiği hükümlerden bir şeyi
gizleyenler de âyetin şümûlüne girer.
15-BİRBİRLERİNİN KORUYUCU GİYSİSİ OLANLAR
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için
birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi
bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın
ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah
ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu
- Zemahşeri , C.I, s. 253.
- Elmalılı, C.I, s. 464,465.
209
- Mevdudi, C.I, s. 115
207
208
59
tamamlayın.
Mescitlerde
ibadete
çekilmiş
olduğunuz
zamanlarda
kadınlarla
birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte
böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar. (Bakara, 2/187)
İslam’ın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği
yoktu. Oruç tutan kimse, akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar
yer içerdi. Bundan sonra yemek, içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı. Bazı
Müslümanlar dayanamayıp kadınlara yaklaştı. Bazıları iftardan sonra yorgunlukları
sebebiyle hemen uyudukları için, ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler.
Cenab-ı Allah müminlere acıdı ve bir kolaylık olmak üzere bu ayeti indirdi. “Beyaz
iplik ve siyah iplik” ifadelerinden maksadı, “mine’l-fecr:tanyerinin ağarmasından”
ilavesi açıklığa kavuşturmuştur. Buna göre orucun başlaması gereken zaman (imsak),
güneşin doğmasına değil, fecrin doğmasına, yani tanyerinin ağarmaya başlamasına
bağlıdır. İplik tabiri de, tanyeri, ağarmasının başlangıcını ifade etmektedir. Aydınlık
yayılıp yükselince, artık ona ”beyaz iplik” denemez. Aydınlığın başladığı an sahurun
bittiği ve imsakin başladığı, aynı zamanda sabah namazı vaktinin de girdiği andır.210
Yaratıcının bir hikmeti gereği insan, bir tek cins olarak değil, insan olarak
birbirine eşit, figür ve form olarak aynı temel formüle sahip fakat farklı fiziksel yapıya
farklı zihni ve psikolojik niteliklere farklı duygu ve düşüncelere sahip olan iki ayrı cins
olarak yaratılmışlardır. Daha sonra bu iki cins arasında o denli mükemmel bir ahenk
yaratılmıştır ki her ikisi de diğerine mükemmel bir eş olur. Birinin fiziksel ve psikolojik
ihtiyaçları tam anlamıyla diğerinin ihtiyacıyla aynı. Kadın ile erkek arasındaki bu
ahenk Allah tarafından kadın ve erkeğin birbirinin doğal ihtiyaçlarını karşılamaları
sükunet bulmaları amacıyla kurulmuştur. Bu ise Allah’ın seçtiği mükemmel bir
düzendir.
İşte kadınla erkeğin birbirlerinin koruyucu giysi veya örtü olmasının hikmetini
bu çerçevede aramak ve bulmak gerekir.
- Şahinler, s. 39-42.
210
60
16-MÜMİNLERİN ÇETİN İMTİHANI
“(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size
de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine
dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler:
Allah'ın
yardımı
ne
zaman!
dediler.
Bilesiniz
ki
Allah'ın
yardımı
yakındır”.(Bakara:2/214)
İlk önce ayette, önceki peygamberlerin ve ümmetlerinin şiddette mesel olmuş
halleri, müminlere anlatılır.Bu ayet, bir rivayete göre, Hendek savaşında Müslümanların
çektiği şiddet, korku, açlık, soğuk vb. gibi sıkıntıları dile getirir. Diğer rivayete göre,
Uhud savaşı ile ilgilidir. Bir başka rivayete göre ise evlerini, mallarını ve yakınlarını
Mekke’de bırakıp çeşitli sıkıntılara katlanarak Medine’ye göç eden Müslümanları teselli
için inmiştir.211 Ayet ilk önce önceki milletlerin acâib imtihanıyla söze başlar: onların
başlarına öyle sıkıntılar gelmiştir ki,öyle dara düşmüşlerdir ki yürekleri oynatan
korkularla depreme çarpılmışlar gibi öyle şiddetle sarsılmışlardır ki nihayet sabırları
tükenince Peygamberleri ve onunla birlikte olanlar “Allah’ın yardımı ne zaman?”
demek durumunda kalmışlardır.
212
Allah tarih boyunca îman ehlini böyle sıkıntılarla
denemiş, imanlarını olgunlaştırmıştır. Gâye Müminleri teselli etmek ve onların sabır ve
metânetlerini artırmaktır. Nitekim ayetin sonunda “İyi bilin ki Allah2ın yardımı
yakındır” müjdesi verilmiştir.213
17-ÇOCUK YETİŞTİREN TARLALAR
“Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.
Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki
siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!”(Bakara,2/223)
Bu ifade ile kadının kadınlın organı bir bahçeye, erkeğin spermi tohuma,
doğacak çocukta bitecek ürüne benzetilerek İstiare-i temsiliyye türünde harika bir
temsil yapılmıştır.Türkçe karşılığı “tarla” olarak ifade edilen kelimenin, Arapça da ki
- Zemahşeri, C.II, s.253.
- Aynı yer.
213
- Ateş, s. 32.
211
212
61
orijinal karşılığı “Hars” dır. Hars aslında ziraat gibi ekin ekmek demek olup, ekin yeri,
ekin ekilecek tarla anlamlarında isim olur ki bu ayette bu manada kullanılmıştır. 214
Ayeti kerimenin iniş nedeni hakkında Buhari’de söyle bir ifade de Müminlerin
annesi Hz.Hafsa anamıza bir kadın gelerek “Benim kocam bana yüz üstü ve arka üstü
yaklaşıyor. Ben bundan hoşlanmıyorum” demişti durum Rasülüllah’a ulaşınca şöyle
buyurdu”Aynı noktadan olursa bunda bir sakınca yoktur.”215 Cinsi temasın şekli sınırlı
değildir. Ancak yasak olan sapık olarak ta nitelediğimiz livatadır ilişkidir. Temastan
önce hazırlık hem maddi ve cinsi hem de besmele ve Şeytandan Allah’a sığınmak vb.
gibi manevi olarak anlaşılmıştır.
18-SAĞLAM KULPA YAPIŞANLAR
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O
halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah
işitir ve bilir".(Bakara,2/256)
Artık kim tağutu ve onun yolunda gidenleri reddedip Allah'a O’nun istediği
şekilde iman ederse o kimse kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulp olan
İslam’a yapışmıştır. Şüphesiz Allah gizli-açık her şeyi işiten ve her şeyden haberdar
olandır.
Tağut, şeytan ve Allah’tan başka tapılan her şey demektir. İnsanın nefsi yani kötü
arzuları şeytanın saptırmasına kanar. Onun için nefsine uymayan kimse kolay kolay günah
işlemez. Aslında dinin koyduğu kaidelere uymamıza mani olan, içimizdeki kötü arzulardır. Bu
arzuları eğitmek suretiyle insan kendini kötülüklerden koruyabilir. İslam insanları, din
duygularını uyandırmak ve akıllarını doğru yönde işletmek suretiyle kendisini davet etmektedir.
Kur’an’ın açıklamalarıyla doğru eğriden ayırt edilir hale gelmiştir. Bu irşadın ışığında İslam’a
ilk adımı atmak, hür iradeleriyle insanlara aittir.216
Elmalılı ki: “Fakat dinde zorlama yoktur. Allah onu zorla kimseye vermez.
Dini, kişinin kendi tercihi ile dilemesi gerekir. Dinde zorlama kanunu yoktur. Bunu
- Şahinler, s. 44.
- Şahinler, s. 45.
216
- Kur’an Yolu, C.I, s. 280,281.
214
215
62
böyle anlamalıdır. Çünkü "fi'd-dîn" (dinde) ifadesi, "ikrah"a müteallik değil (zorlama ile
ilgili değil) haberdir. Mânânın aslı "zorlama, dinde yoktur" demek olur. Yani sadece
dinde değil, her neye olursa olsun, zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslâm
dininde yoktur. Din çerçevesinde zorlama kaldırılmıştır. Dinin konusu, zorunlu fiiller,
davranışlar değil; isteğe bağlı fiiller ve davranışlardır. Bunun için isteğe bağlı
hareketlerden birisi olan zorlama dinde yasaklanmıştır. Kısaca kaldırılan veya
yasaklanan zorlama, yalnız dinde zorlama değil; herhangi bir şeye olursa olsun, zorlama
türünün hepsidir.”217
19-ZULÜMATTAN NURA
“Allah iman edenlerin yardımcısıdır, onları zulümattan nura çıkarır. İnkâr
edenlerin dostları ise tağutlar olup onları aydınlıktan karanlıklara götürürler. İşte
onlar Cehennemlik kimselerdir ki orada ebedi kalacaklardır”(Bakara, 2/257)
Zulümat ve nur Kur’an’da bir birine mukabil olarak kullanılır. Bir
yönüyle zulümat batılı; Nur hakkı temsil eder. Mesela küfür bir karanlık iman ise
nurdur. İman nurunun girdiği kalpte, küfür karanlığı artık barınamaz. Ancak zulümat ve
nur, küfür ve İslam2dan ibaret değildir. Bütün günahlar, isyanlar, şek ve şüpheler hep
birer zulmettir. Yakîne ulaşmak ve gerçeği ayan beyan görmek ise birer nurdur. 218
Zulümat ve nurdan bahseden ayetlerde karanlığın çoğul, aydınlığın ise
tekil olarak getirilmesi de manidardır. Çünkü küfür ve dalalet türlü türlüdür. İslam dini
ise tekdir ve hiçbir zaman değişmez. Kısaca batıl çok hak ise tekdir.219
20-KEMİK YIĞINI OLAN MERKEBE ET GİYDİRİLMESİ
"Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş
(alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir
acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti.
Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.
Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir
- Elmalılı, C.II, s. 143,144.
- Zemahşeri, C.I, s. 298; Elmalılı, C.II, s. 147-149.
219
- Eren, s. 178.
217
218
63
ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak,
onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince
anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.” (Bakar, 2/259)
Bu ayeti kerimede yüce Allah öldükten sonra dirilme ile ilgili insanların
gözünde ve hayalinde canlandırabileceği bir yaşanmış olayı zarif ifadelerle tasvir
etmiştir. İnsan bir anda sanki kendisi olayın içinde yaşıyormuş veya olayı görüyormuş
gibi oluyor. Bir an kendini tarihin sayfaları arasında buluyor.
Ayet hakkında Ateş şu açıklamaları yapar:“Bu âyette öldükten sonra dirilme
olayına tanık olan kişinin adı belirtilmemiştir. Âyetin içeriğinden, bu zâtın mü'min bir
kişi olduğunu anlıyoruz. Müfessirlerden çoğuna göre bu zat, İsrâîl peygamberlerinden
biridir. Uzeyr, Hilkiya oğlu Yeremya veya Hızır olduğu hakkında görüşler vardır.
Abdullah ibn Abbâs, 243. âyetin tefsîrinde, bu âyette anlatılana benzer bir olay anlatır:
"İsrâîl peygamberlerinden Hezekiel, ölmüş olan bir kent halkının yanından geçti,
bunları diriltmesini Allah'tan diledi. Kemikler bir araya toplandı, toplanan kemiklere et
giydirildi" der. Kitabı Mukaddes'in Hezekiel: 37/1-14. âyetlerinde bu olay anlatılır.
Orada bu zât, Hezekiel'dir. Önemli olan, bu zâtın, ya da gördüğü yıkık kentin adı
değildir. Kur'ân, 258 ve 259. âyetlerinde iki şahsı karakterize etmektedir. Birincisi
Allah'a inanmayıp, kendisini tanrılaştıran, gördüğü delîller karşısında şaşırıp kaldığı
halde kibir ve inâdı yüzünden inkârında direnen kâfir; ikincisi de virâne bir ülkeyi görüp
bunun dirileceği hakkında umutsuzluğa düşer. Fakat Allah’ın diriltici gücünü görünce
bütün içtenliği ile O’na yönelen mümin bir insan karakteridir.Teferruata dalmak
Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.” 220
Elmalılı ise şu bilgileri verir:” Âyet metninde yer alan "Arş" kelimesi, aslında
tavan demek olup, üzeri damla örtülü olan yerlere ve her yana gölge veren şeylere de
dendiğinden burada birkaç tasvir (bakış açısı) mümkündür.Hz. Ali, İbnü Abbas, İkrime,
Ebü'l-Âliye, Said b. Cübeyr, Katâde, Rebi, Dahhâk, Süddî, Mükâtil, Süleyman b.
Büreyde, Nâciye b. Ka'b, Sâlim el-Havâs demişlerdir ki: "Âyette kastedilen kişi Hz.
Uzeyr idi." Fakat Vehb, Mücâhid, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, Bekr b. Muzar: "Hz.
Ermiyâ idi." demişler. İbnü İshak da Ermiyâ'nın Hızır olduğunu söylemiştir. Bunlardan
220
-Ateş, s. 310.
64
başka Lût (a.s.)'ın kölesi veya Şa'ya dahi denilmiş. İlk başta bir kâfir kişi ve fakat
dirildikten sonra mümin olduğu da söylenmiştir.
Âyet metninde yer alan "Karye"ye gelince, Vehb, Katâde, Dahhâk, İkrime,
Rebi' buna "İlya" yani "Beytü'l-Makdis" demişler, Dahhâk'tan "Beyt-i Makdis"e iki
fersah uzaklıkta, "Karyetü'l-İneb" veya "Arz-ı Mukaddes", bazılarından Mü'tefike, İbnü
Zeyd'den yukarda sözü edilen ölümden kaçan "Binler şehri", İbnü Abbas'tan Dicle
kıyısında "Deyr-i Hirakl", Kelbî'den, "Şabur-âbâd", Süddî'den Selâmâd diye de nakiller
vardır. Bunların içinde en meşhuru bu şahsın Hz. Uzeyr b. Şerhiya, "Karye"nin de İsrail
oğulları devletinin yerleşip kurulduğu yer olan Kudüs şehri olmasıdır ki,
Buhtünnassar'ın savaşı ile işgal edilmiş ve tamamen yıkılmış ve bütün İsrail oğulları üç
bölüme ayrılıp, bir kısmı baştan başa öldürülmüş, bir kısmı Şam'da yerleştirilmiş, bir
kısmı da esir edilip götürülmüştü. Uzeyr bu esirlerin arasında olup, daha sonra
kurtulmuş ve bir gün eşeği ile Kudüs'e uğrayıp Kudüs'ü bu hâlde görmüştü. İbnü
Abbas'tan, âyetin iniş sebebinin bu olduğu tafsilatıyla rivayet olunmuştur.”221
21-PARÇALANAN KUŞLAR
“İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti.
Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin
mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş
yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça
koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir,
hakîmdir, buyurdu.”(Bakara:2/260)
Bu ayeti kerimede
Yüce Allah
insanların hayalinde
yeniden dirilmeyi
canlandırmak için İbrahim (as)’ın kuşları parçaladıktan sonra tekrar diriltip kendine
gelmelerini sağlayarak temsili bir örnek vermiştir. Burada olduğu gibi ahirette de
insanlar mahşer yerine çağrıldıkları zaman kuşlar misali koşa koşa geleceklerdir.
Süleyman Ateş ayetle ilgili olarak şu bilgileri verir: “Taberî'nin belirttiğine
göre İbrâhîm (as), yolda yürürken hayvanlar ve kuşlarca parçalanmış bir hayvan ölüsü
221
-Elmalılı, C.II, s. 151-152.
65
görüp düşünceye dalmış: "Biliyorum, bütün canlıları dirilteceksin, ama bu işi nasıl
yapacağını bana göster!" diye Allah'a yalvarmış. Allah'ın emri uyarınca dört kuş, rivâyete göre tâvûs, güvercin, karga ve horoz- almış, bunları inceledikten sonra kesmiş,
her parçasını bir dağın başına koymuş, sonra bunları kendisine çağırmıştır. Dağılan
parçaları bir araya toplayan Allah'ın kudretiyle can bulan hayvanlar, koşarak Hz.
İbrâhîm'e gelmişlerdir. “Surhunne” kelimesinin asıl anlamı "alıştır" demektir. Temel
anlamına göre İbrâhîm'e, dört kuş alıp bunları kendisine alıştırdıktan sonra, her kuşu bir
dağa koyması, sonra bunları çağırması emredilmiştir. Sâhibine alışan kuşlar, hemen
onun sesine koşarlar. İşte ruhlar da Allah'ın çağırması üzerine tıpkı sâhibinin sesine
koşan kuşlar gibi, bedenlerine koşar, hayât verirler.”222
Hz.İbrahim ölen bir canlının yeniden nasıl dirileceğini merak etmiş ve bunun
kendisine gösterilmesini Rabbinden istemiştir. Allah Teala ona, ayette geçtiği gibi
maddi bir örnekle cevap vermiş, dirilişin mahiyetini izah etmiştir. Çünkü insanın bilgi
kapasitesi, dirilme,canlanma olayını kavramaya elverişli değildir. Bundan önceki
ayetlerde de geçtiği gibi peygamberlere verilen bu örnekler birer mucizedir. Mühim
olan, Allah’ın bütün canlıları, özellikle insanı mutlaka diriltip hesaba çekeceğine
kesinlikle iman etmektir.
Müfessirler âyetteki “Surhunne “ kelimesinin “Onları kes ve parçala”
manasında olduğu ve İbhahim(as)’ın da kuşların uzuvlarını, etlerini ve tüylerini
parçalayarak birbirine kattığı hususunda ittifak vardır.
22-BİRE YEDİ YÜZ MAHSUL
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane
gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın
lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 2/261)
Ayeti kerimede Allah yolunda infak edenlerin infaklarına karşılık Allah
Teâlan’nın onlara vereceği dünya ve ahiret mükafatların
çokluğunu anlatmada bir
teşbih,i temsil verilmiştir. Bu temsille manevi bir mefhum olan ecir ve sevap insanların
222
-Ateş, s. 320 ; Kur’an Yolu, C.I, s.288.
66
gözlerini önünde var olan maddi bir unsurla canlı olarak anlatılmıştır223.Burada
kastedilmek istenen ille de bire yedi yüz değildir. O dilediğine daha çok verir. Mükafat
bu sayılarla sınırlı değildir. Bu sayılar çokluktan kinayedir.
İslam toplumunun ilerleyebilmesi, ihtiyaçlarının giderilebilmesi ve Allah
yolunda her türlü fedakarlığın yapılabilmesi için muhakkak infak edilmesi gerekir.
Mallarını Allah yolunda infak edenlerin bu infaklarının misali, her başakta yüz tohum
olmak üzere yedi başak bitiren bir tohum gibidir. Böylece Allah, Allah yolunda ve
O’nun rızası için infak edenlerin sevaplarını kat kat artırır. Yani bir iyiliğe karşılık yedi
yüzden daha fazla sevap verir. 224
Elmalılı ayetle ilgili olarak : “Dirilmenin sırrı ve hikmetin feyzi iledir ki,
Mallarını Allah yolunda, din uğrunda gönüllerinden gelen kendi tercihleri ile ve tam bir
hoşnutlukla harcayanların, yani gerek farz ve vacip, gerek nafile ve sırf sevap amacı ile
(tatavvu') olsun, hayır ve iyi amellere mal harcayanların durumu ve kazancı öyle bir
tanenin durumuna benzer ki, ekilmiş, yedi sümbül (başak) bitirmiş, Allah'ın hikmetiyle
bir kökte çatallanarak yedi başak bitmesine sebep olmuş, hem nasıl başaklar, her
başakta yüzer tane var. Kısacası bire yedi yüz tutmuştur. Müminler bir taneyi bile küçük
görmemeli, yok etmemeli ve Allah'tan hiçbir şeyi kıskanmamalıdır. Eğer bunu eken,
elimde bir tanecik var toprağa atarsam bu da gidecek diye düşünürse ne kazanır? Hiç
değil mi? Öyle ise, Allah'ın hikmet düzenine dikkat etmeli, harcayacakları şeyleri Allah
yolunda harcamalı ve bundan çekinmemelidir.”225
Ayet şu manaya da işaret etmektedir. İnsanlar fesadı bertaraf edip ziraat ilmini
ilerletecek olsalar, bu kadar fazla mahsul alabilirler. O zaman da “yer yüzünün erzakı
bize yetmez” diye kavga etmezler ve yetmeyecek diye ümitsizliğe düşmezler. 226
23-YAĞAN YAĞMURLA ÜZERİNDEKİ TOPRAK KAYBOLAN KAYA
“Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş
için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı
- Ulutürk, s. 42.
- Ateş, s. 314 ; Kur’an Yolu, C.I, s.292.
225
- Elmalılı, C.II, s. 164.
226
- Eren, s. 53.
223
224
67
boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer
ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir.
Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola
iletmez” (Bakara, 2/264)
Bu ayeti kerimede malını usulüne uygun vermeyenler ve sadakalarını başa
kakan kimseler; üzerinde az toprak bulunan ve yağmur yağınca o da giden ve cas
cavlak kalan
kayaya benzer.Bu temsilde riya için malını harcayan müşebbehtir.
Müşebbehun bih ise kaypak kayadır. Benzetme yönü ise şudur: Üzerine kuvvetli bir
yağmur inince kayanın üzerindeki az toprağı alıp götürmesi gibi, Allah’a ve ahiret
gününe inanmayanların riya ve gösteriş için yapmış oldukları hayır ve hasenatlar da
kıyamet gününde ellerinden uçacak ve hiçbir şey kalmayacaktır.
Bu ayetlerde hayır yapma teşvik edilmiş, ancak hayır yaparken kalp
kırılmaması, fakirin küçümsenmemesi, eziyet edilmemesi ve yapılan iyiliğin başa
kakılmaması, gösterişten kaçınılması emredilmiştir. Aksi halde yapılan hayırdan fayda
ve sevap yerine karşılık olarak günah ve azap gelir. 227
Elmalılı der ki: “Ey müminler! sadakalarınızı yüze vurmak, başa kakmakla
iptal etmeyiniz, bunlardan biriyle sevabını kesmeyiniz, başa kakma ve eza karışan
sadakalar sevapsız kalır. Ne Allah'a ve ne de ahiret gününe inanmayıp, malını insanlara
gösteriş, iki yüzlülük için harcayıp infak eden münafığın sadakası gibi hiçe gider.
Çünkü bunun hâli, üzerinde az bir toprak varken başına şiddetli bir yağmur yağmış da
cascavlak bırakmış, bir toz bile kalmamış, yalçın kayanın bu hâli gibidir. Öyle bir
sadaka böyle bir taş üstüne atılmış tohum gibi zayi olur gider de imkânsızlıkla harcama,
riya ile başa kakma ve eziyet verme ile sadaka verenler yaptıkları bu amellerden hiçbir
şey elde edemezler. Allah kâfirler zümresini hayra erdirmez. Bunun için sadakalarını
başa kakma ve eziyet ile kâfirlerin gösteriş yaparak ve riyakârca harcamasına benzeten
müminler de onlar gibi sevaptan mahrum kalırlar.”228
Bu misalde yağmur, cömertlik ve harcamaktır (infak). Yağmurun düştüğü sert
ve çıplak kaya ise bu harcamada güdülen kötü niyettir. "Sağanak yağmur, en iyi
- Ulutürk, s. 43 ; Kur’an Yolu, C.I, s. 294; Ateş, s. 315.
- Elmalılı, C.II, s.165.
227
228
68
niyetlerle ve samimiyetle yapılan infaktır. Yağmur çisentisi ise samimi olmasına
rağmen, birincisinde olduğu gibi duygu derinliğine ve yoğunluğuna sahip olmayan
infaktır.229
24-YÜKSEK BİR TEPEDE KURULMUŞ İKİ KAT ÜRÜN VEREN BAHÇE
“Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için
mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer
ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir
çisindi düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.”(Bakara, 2/265)
Hem minnet ve eziyet edenler,hem de Allah rızası i aramayanlar bir
şeyler vermektedir.fiil aynı olmakla beraber netice bir değildir.Bu temsil de Allah
Teâlâ, kendi rızası için mallarını harcayanların halini, yüksek bir tepede bulunan verimli
bahçeyle temsil etmiştir. Onların Allah rızası için az veya çok harcamalarını kuvvetli
yağmura veya yağmur çisentisine benzetmiştir. Onların asıl verimini sağlayacak olan
ise tarlanın özündeki cevher,yani malını Allah için harcayan Müminin kalbindeki
ihlastır. Bu meselde vurgulanmak istenen, Allah yolunda ihlas ile mal sarf etmeye
teşviktir.230
Elmalılı bu hususta : “Mallarını, Allah'ın hoşnutluğunu istemek ve
böylece kendilerini veya kendilerinden bir kısmını, canlarının bir nafakası olan
mallarını, amellerini, kardeşlerini bozuk eğilimlerden ve her türlü sarsıntıdan koruyarak
Allah yolunda vermek ve hayır ve iyilikleri kendilerine değişmez bir huy kılmak ve
ondan sonra her çeşit fazilet ve ibadetleri kolaylıkla yapmak, kısacası ekecekleri
tohumu tutturmak için cân ü gönülden harcayanların durumları ise, yüksek bir tepedeki
güzel bir bahçenin şu hâline benzer ki, buna kuvvetli bir yağmur yağmış da meyvelerini
iki kat vermiştir. Normal bir durumda meselâ bin veren bu bahçe, bu yağmur nedeniyle
ekinini vermiş bulunuyor. O kayayı cascavlak bırakan yağmur, bu tepede rahmetin ta
kendisi olur. Bu benzetme yukarıdaki, bire yedi yüz ve daha kat kat vaadini aşağıya
indirmiş değil, aksine bir daha katlamıştır. Böyle bir bahçeye şayet yağmur yağmazsa,
- Mevdudi, C.I, s.320.
- Ateş, s.315 ; Eren, s. 54; Kur’an Yolu, C.I, s.294.
229
230
69
hafif bir yağmur, az bir nem de yetişir. Vereceğini yine verir. Unutmamalı ki, Allah
amellerinizi görür ve bilir. Sakın gösteriş yapmayın, gizlide ve açıktan açığa da ihlâstan
ayrılmayın.”diyor.231
25-MEYVELERLE DOLU BAHÇENİN KASIRGA İLE YANMASI
“Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından
sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi
olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye
de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse
arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar.” (Bakara, 2/266)
Bu ayetteki temsil, bir anlayışa göre iyi amellerini Allah rızası için işleyen,
işlediği amele en çok ihtiyaç duyacağı kıyamet gününde ameli boşa giden kimsenin
uymayacağı hasretli halini gözler önüne seren bir anlatım söz konusu.232
Bu ayette verilen örnek son derece ilginçtir. Zira insanın dünya hayatında
daima karşılaşması beklenen durumları dile getirmektedir. Kişinin dünyada elde ettiği
mevki, makam, zenginlik gibi değerlerin aslında hiçbir garantisi yoktur. Nice
saltanatlar, devletler yıkılmakta, zenginler fakir düşmekte, iç savaşlar ve ihtilaller
sebebiyle beklenmedik olaylar meydana gelmeden önce insanlar neler temenni
ediyorlar, ne düşler kuruyorlardı. İşte her şeye rağmen insanı teselli edecek tek çare
Allah’a iman ve O’na dayanmaktır.
İbn. Abbastan gelen bir rivayette söyle denilmiştir.Hz. Ömer(ra )
“Bu ayetin kimin hakkında indiğini düşünüyorsunuz” demiş. İbnç Abbas:
“Kalbimde o hususta bir şey var, Müminlerin emiri” deyince, Hz. Ömer(ra):
“Söyle yeğenim, kendini küçük görme” demiş. Bunun üzerine İbn. Abbas (ra):
“Bu bir Amel için darp edilmiş bir meseldir.” Demiş Hz. Ömer:
- Elmalılı, C.II, s. 168.
- Zemahşeri, C. I, s..309.
231
232
70
“Hangi amel “ deyimce
“Allah’ın taatinde amel işleyen zengin bir adam için, şeklinde cevap vermiştir.
Sonra o adama Allah Şeytanı göndermiş, o da amellerini batırıncaya kadar amel
işlemiş” diyerek sözlerini tamamlamıştır.233
275. ayette Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet
nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir"
demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan
sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir
ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir,
orada devamlı kalırlar.
Suat Yıldırım ayete şu yorumu getirir: “Tarihe bakılırsa anlaşılır ki: İnsan
toplumlarındaki bütün karışıklıkların, ihtilafların sebebi şu iki kelimedir: 1-"Sen çalış
ben yiyeyim." 2 -"Ben doyduktan sonra, başkasının ne hali varsa görsün." İslam birinci
tutumu faizi haram kılarak, ikinciyi zekâtı farz kılarak ortadan kaldırır. Topluma huzur,
barış, denge ve refah getirir. Faizi alan da veren de psikolojik ve sinirsel yönden
yıpranır. Faizle para verenin aklı fikri parasında kalır, parasının dönmemesi tehlikesini
yaşar. Borçlu ise paranın aslını ödemesi bile zorken, üstelik ağır bir faiz yükü ödeme
angaryası sebebiyle yıpranır. Tansiyon ve kalb rahatsızlığı durumları ortaya çıkabilir.
İktisad uzmanlarına göre kazanç yolları dört olup bunlardan üçü üretken, dördüncüsü
değildir. Emek, san'at ve ticaret, bir de risk faktörü üretkendir. Zira eşyayı üretim
yerinden tüketim yerlerine sevketmekle riske maruz kalır, değeri artar. Dördüncü yol
faiz olup üretken değildir. Faizde risk yoktur. Zira borç, zarar tehlikesine maruz
değildir.234
26-ATEŞİN YAKITLARI
“Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne malları ne de evlâtları Allah huzurunda
kendilerine bir fayda sağlayacaktır. İşte onlar cehennemin yakıtıdır.” (A-li İmran:3/10)
- İbn.Kesir, C. I, s. 319.
- Yıldırım, s.46.
233
234
71
Bu ifade İnkar edenleri tüm insanlık vasıflarından soyutlayarak onları
“Odun, Ağaç Ve diğer yakılacak maddeler” şeklinde nitelendirerek bir benzetme
yapılmıştır burada olayı insanların gözünde canlandırmadan öte bir aşağılama söz
konusudur. Bu manada küfre sapanların veya başka bir ifadeyle Kafirlerin “cehennem
Odunu” veya” “Ateşin yakıtı” olduğu gerçeğini ortaya koyan başka ayetlerde
mevcuttur. Bunlara yeri gelince değinilecektir.
Konuya ışık tutması açısından Abbasi halifesi Harun Reşit’in kardeşi behlül’e
ait olduğu rivayet edilen ve içinde hikmet unsurları taşıyan bir kıssadan söz etmek
yerinde olacaktır: Meczup tavırlarıyla tanınan Behlül’e bir gün nereden geldiğini
sorarlar. O da :
“Cehennemden geliyorum, ateş almaya gitmiştim” der .Bu cevap üzerine
“Peki aldın mı?” diye alay yollu tekrar soranlara Behlül :“Hayır! Cehennem de ateş
bulamadım. Oraya herkes ateşini kendi getirir.” karşılığını verir. 235
27-YEŞEREN GÜZEL BİR BİTKİ GİBİ BÜYÜYEN KADIN
“Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi.
Zekeriyya’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her
girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu,
Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi”. (Al-i İmran, 3/37)
Ayeti kerime de Hz. Meryem (as)’ın Zekeriyya (as)’ın elinde büyümesi olayı,
güzel, bereketli ve sulak bir arazide yetişen insanların hiçbir müdahalesine ihtiyaç
duymadan büyüyen güzel bir çiçeğe benzetmekle temsil edilmiştir. İnsanların
müdahalesine ihtiyaç kalmadan dedik. Çünkü bakımını üstlenen Zekeriyya (as) her
yanına girdiğinde yanında bir rızık bulurdu.
Bu olay, Hz. Meryem rüşte erdiğinde ve gece gündüz Allah'a ibadetle meşgul
olduğu
Mâbed'e
(Kudüs)
kabul
edildiğinde
meydana
gelmiştir.
Meryem’in
koruyuculuğunu üstlenen Hz. Zekeriya (a.s.) büyük bir ihtimalle Hz. Meryem'in
teyzesinin kocası idi ve Mâbed'in koruyucularından biri idi. O, Eski Ahid'e göre
- Şahinler, s. 63.
235
72
öldürülen Zekeriyya Peygamberle (a.s.) aynı kişi değildir. Arapça bir kelime olan
"mihrap", camilerde imam için hazırlanan bir makam (ibadet edilen oyuk bir yer)
anlamına gelir. Fakat burada bu kelime, manastırları ve kiliseleri birbirine bağlayan ve
yerden biraz yüksek olarak inşa edilen hücreler için kullanılmıştır. Bu yerler, ibadet
edilen yerlerin koruyucuları olan ve kendini zahitçe ibadete veren kimseler için
hazırlanmıştır. Hz. Meryem de bu hücrelerden birinde kendini ibadete veriyordu. 236
28-HZ. İSA’NIN VE HZ. ADEM’İN DOĞUMLARI
“Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan
yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi. Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise
şüphecilerden olma.” (Al-i İmran:3/59,60)
Bu meselde açıkça görüldüğü gibi Hz. İsa (as)’ın sıfatı ki o da babasız “Kün”
ol emriyle yaratılışı; Hz. Adem(as)’ın “Kün” emriyle anasız–babasız topraktan
yaratılmasına benzetilmiştir. İsa(as)’ın garip hali, Adem (as)’ın haline temsil
edilmiştir.Bu temsilin faydası şudur: Hıristiyanlar İsa(as)’da ki garip haller yüzünden
haşa Onu Allah, Allah’ın oğlu üçün üçüncüsü gibi iddialarla ulûhiyyete nispet
etmişlerdir. Allah bu temsille Hz. İsa’dan daha garip şaşılacak bir şekilde babası da
olmak sızın Hz. Adem’in topraktan yaratmış olduğunu bildirir. Hz.Adem’i topraktan,
anasız ve babasız yaratan Allah, İsa’yı da babasız olarak yaratmıştır. Yukarıda meali
geçen ayet, Allah’ın kudretinin sonsuzluğu yanında, Hz.Meryem’in de iffetli olduğunun
bir ifadesidir. 237
29-ALLAH’IN İPİNE SARILANLAR
“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın
size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O,
gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine
siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size
âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”(Al-i İmran:3/103)
- Mevdudi, C.I, s. 223; Elmalılı, C.II, s. 317,318; Nesefi, C. I, s.252.
- İbni Kesir, C. I, s. 319.
236
237
73
Ayette teşbih ve temsil noktasında ilk dikkati çeken, “Allah’ın ipi”
anlamındaki “Hablullah” ifadesidir. Bu ifade istiare olup Allah’ın dini veya Kur’an
anlamında kullanılmıştır. İpe yapışanın kuyudan veya çukurdan kurtulması gibi,
allah2ın dinine yapışan da her türlü zilletten, aşağılıktan ve cehennemden kurtulur.başka
bir ifadeyle ayet dine sarılanı, kopmaz bir ipe sarılana benzetmiştir.238
Aynı ayette dikkati çeken bir diğer sanat da, onların küfürden imana
çıkışlarını temsil eden “ Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi
O kurtarmıştı” ifadesidir. Bu uyarı ile “bu halinizle ölseydiniz cehenneme girecektiniz”
uyarısı yapılmaktadır. Bazı müfessirlere göre ise ayetin bu bölümünü, cahiliyyedeki
durumlarını anlatan bir istiare olarak ta görmek mümkündür.239
"Allah'ın ipi" O'nun tarafından belirlenen hayat tarzıdır. O bir "ip"tir, çünkü
müminlerin Allah'la ilişkilerini sağlam tutar ve aynı zamanda onları birbirlerine
bağlayıp, bir toplum halinde birleştirir. "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın" ifadesi,
Müslümanların Allah'ın yoluna en büyük önemi vermeleri, dini, tüm ilgilerinin merkezi
yapmaları ve onu yaymak için güçlerinin sonuna kadar çabalayıp, ona hizmette işbirliği
yapmaları gerektiği anlamına gelir.240 Bu ipi gevşettikleri ve onun ana prensiplerinden
uzaklaştıkları anda bölücülükten şikâyet etmeye başlayacaklar.241
30-EKİNLERİ MAHFEDEN DONDURUCU RÜZGAR
“İnkâr edenler var ya, onların malları da evlâtları da Allah'a karşı kendilerine
hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî
kalacaklardır. Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu,
kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir
rüzgârın
durumu
gibidir.Onlara
Allah
zulmetmedi;
fakat
onlar
kendilerine
zulmediyorlar”.(Al-i İmran:3/116,117)
Bu temsilde Müşebbeh, Kafirlerin bu dünya hayatında sâlih amel diye yapmış
oldukları harcamalardır. Müşebbehun bih ise şiddetli, dondurucu ve kavurucu rüzgarın
- Sâbûnî, C.I, s. 220; Nesefi, C.I, s. 280; İbni Kesir, C.I, s. 301.
- Zemahşeri, C.I, s.340 ; Sâbûnî, C.I, s. 220; Elmalılı, C.I, s. 364.
240
- Kurtubi,Ebu Abdullah, el Cami Li Ahkami’l- Kur’an, Dar-i İhya-i Dürer, Beyrut 1985, C. IV, s.158.
241
- Mevdudi, C. I, s.250.
238
239
74
çarpıp mahvettiği ekinlerin acıklı halidir.Veh-i şebeh ise bu felaket gelmezden önce
alınacak olan koruyucu tedbirlerdir ve o tedbirde imandır. . Bunlar küfür üzerine bina
edildiği için, rüzgarın ekini yakması gibi bu inkar da onları yakar ve boşa çıkarır.
Bunların onlara faydası bu dünyada kalır. Ailesine vatanına ve akrabalarına fayda
sağlar. 242
Kavurucu rüzgar, henüz yeşermekte olan ekini nasıl yakıp kavurursa, onların
dünya hayatında sarf ettikleri mallar da kendilerine bir iyilik getirmek şöyle dursun,
aksine, dünya ve ahiret hayatlarının mahvına sebep olur. Tefsirlerde buradaki benzetme
için şöyle bir takdir de yapılmaktadır: “... harcamalar, ...kavurucu rüzgarın vurup
mahvettiği ekine benzer.” Ayette rüzgarın sıfatı olarak geçen “sırr” kelimesi, “çok
soğuk” anlamını da taşır.243
31-ATEŞ YİYENLER
“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına doldurmak
üzere bir ateş yemekten başka bir şey yapmazlar.(ancak ateş tıkınmış olurlar); zaten
onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisa :4/10)
Kur’an yetimler ve yetim hakları konusunda çok titiz davranmıştır. Bu
ayette de yetim malına tasallut edenlerin ateş yemek kadar tehlikeli bir işle baş başa
kaldıklarını ve dünyada ateş yemek kadar tehlikeli bir iş yaptıklarını ifade eder. Yine
ayette bu malları yiyenler, cehennemle tehdit edilmektedir. Bir çok ayeti kerimede ve
hadisi şeriflerde yetim malı yemenin tehlikesi ve yiyenlerin karşılaşacakları ürkütücü
azaplar açıklanmaktadır. “Dini yalan sayan kimlerdir” sorusuna Kur’an’ın verdiği
cevabın ilk cümlesi: “O kişidir ki yetimi itip kalkar, azarlar.”244Bunun yanında yetimi
koruyup,yedirip, doyurmak bir mükemmellik belirtisi olarak ifade edilmiştir. Hadisi
şerifte de Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetime arka çıkan, cennette
şu iki parmağım gibi yan yana olacağız”245
- Ulutürk, s. 46.
- Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraktar Yayınları, İstanbul
2002, C: IV, s. 326.
244
- Maun, 107/1,2.
245
- Buhari, Talak, 26.
242
243
75
32-HURMA LİFİ KADAR ZULÜM GÖRMEYECEKLER
“Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize
çıkarır ve hiç kimse Hurma lifi kadar (kıl payı kadar) haksızlık görmez. (Nisa:4/49)
Ayet Allah’ın adaletinin hassasiyeti ve inceliğini ortaya koyan müthiş bir
benzetme içermektedir. Ayet özel olarak Yahudileri, genel olarak ta övünme ve kendini
temize
çıkarma,
kurtulmuşlu
iddiasında
bulunma
noktasında
tüm
insanları
ilgilendirmektedir. Ayette geçen “Fetîlâ” kelimesi hurma çekirdeğinin ortasında
bulunan incecik kıl demektir. Bu örnekle Yaratıcı Kudret, adaletinin inceliğini ve en
mükemmel bilginin kendi katında olduğunu anlatmak istemiş, böylece her şeyin O’na
döndürüleceği günde ceza olarak hiçbir kimseye bu anlamda en küçük bir haksızlık
yapılmayacağını bildirmiştir. 246
33-KARGA KADAR BİLE OLAMAYANLAR
“Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri
eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da
olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim" dedi ve ettiğine yananlardan
oldu”(.Maide:5/31)
Ayet insanoğlunun yeryüzünde “kıskançlık” yüzünden işlediği ilk cinayetinin
ardından duyduğu derin pişmanlığı içermekte ve ortada kalan cesedi ne yapacağı
konusundaki acizliğini ve bu noktada bir kargadan bile daha cahil olduğunu bize temsili
bir yolla anlatmaktadır. Cinayetin ilk peygamber olan Hz Adem (as)’ın oğulları olan
Habil ile Kabil arasında olmuştur.Cinayetin en ilginç yanı ise Maide süresinde de
vuzuha kavuşturulduğu üzere Allah’a ibadet yani, Kutsala yaranma savaşı247 sırasında
işlenmiş olmasıdır. 248
İnsan nefsani duygularına ve bu cümleden olarak kıskançlık duygusuna boyun
eğerse kardeşini bile öldürebilir; ancak bunun sonu dünyada insan içten içe yakan
vicdan azabı ve pişmanlık, ahirette ise ruh ve vücudunu yakan ateştir. Kıskançlıkların
- Şahinler, s. 80.
- Şahinler, s. 88.
248
- Maide, 5/27-30.
246
247
76
kendilerini gören gözleri kördür, mazhar oldukları nimetleri ve güzellikleri görmez; hep
başkasındakini görür ve kinlenirler. Bu hastalığın çaresi İslam’ı bütünü ile yaşayarak
nefsi terbiye etmek, hep kötülüğü emreden nefsi (nefs-i emmareyi), sükun ve huzura
kavuşturmak (mutmainne kılmak) ve Allah’ın verdiğine razı ( raziye) hale getirmektir.
34-HAYIRDA YARIŞ
“(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri
bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle
yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size,
üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.”
(Maide,5/48)
Ayet istiare yoluyla ümmetler yarışını tasvir etmektedir. Allah dileseydi bütün
insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat onlar arasında bir müsabaka murat etmiştir. “ O
halde durmayın hayırlı işlerde yarış edin” buyurarak, sanki bir koşu öncesi start verenin
startı gibi ümmeti hayır yarışında teşvik ediyor. 249
Allah’a inanmış, peygamberlere ümmet olmuş dünya insanları, farklı görüşler, politika
ve menfaatler yüzünden birbirleriyle uğraşacak, birbirini yiyecek yerde peygamberlerini
çağırdığı hayırlı hedeflere varma yolunda yarış içinde olmalıdırlar.
35-PERDELİ KALPLER
“Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu
anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler, kulaklarına da ağırlık verdik.
Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana
geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek
seninle tartışırlar.”(En’am,6/25)
Bu ayette temsili bir istiare ile onların hak ve hakikati kabul etmemeleri
anlatılır.250 Ayette geçen “ekinne” ifadesi “kinan”ın çoğuludur ve “örtüler” manasına
gelir. Fakat ayette bu ifade nekre olarak gelmesi büyüklük ifade eder. Yani öyle basit
. Sâbûnî, C.I, s.348; Eren, s. 183.
. Sâbûnî, C. I, s.387.
249
250
77
bir perde ve örtü değil, ciddi örtüler vardır. Ayrıca ifadenin nekre gelmesi bu örtülerin
mahiyetinin kullar tarafından bilinmediğine de işaret eder.251
36-OYUNCAKLAR DÜNYASI
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar
için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
(Enam,6/32)
Ayet dünyanın insanlara fayda vermediğini ve sebatsız olduğunu beliğ bir
teşbihle ifade etmektedir. Bu dünya hayatı Kafir için zaten oyun ve eğlencedir. Fakat
ayetin müminleri kapsayıp kapsamadığı ihtilaflıdır. Fakat cennet hayatına nispetle bu
dünya hayatı bir oyun ve eğlence mesabesindedir.
Oyun ve eğlence deyince çocuklar akla gelir. Çocuklar bir miktar oynar sonra
dağılırlar. Şu dünya hayatı da öyledir, süratle zevale gider. Üzerinde yaşayanlar da
süratle ölüme koşarlar.252
Ebu Cehil, Peygamber’e: “Biz sana yalancı demiyoruz. Çünkü senin emin ve
sadık olduğuna hepimiz kainiyiz. Biz ancak Allah’ın ayetlerini inkar ediyoruz” demişti.
Resulullah bu duruma çok üzüldü. Allah Teala peygamberini teselli etmek üzere
buyurdu ki: “Ey Resûlüm! Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette pek iyi
biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar; fakat o zalimler, bile bile Allah’ın
ayetlerini inkâr ediyorlar.”253 Bu ayet, Allah Teala’nın Hz. Peygamber Efendimize
verdiği yüce makama delalet eden yerlerden biridir. Zira ona hitaben: "Üzülme! Onlar
senin yalan söylediğini iddia etmiyorlar. Onlar Allah’ın âyetlerini yalan sayıyorlar"
buyurarak onu sıkıntıdan kurtarıp, Zatı üzeri-ne almaktadır. Bu teşrif, bazen günde
onlarca defa "yalancı!" iftirasına maruz kalan Efendimizi teselli ettiği gibi, bir gerçeği
de dile getiriyordu. Zira müşrikler 40 yaşına kadar içlerinde yaşayıp her halini bildikleri
. Zemahşeri, C.II, s. 13; Kur’an Yolu, C.II, s. 312.
- Zemahşeri, C.II, s. 16.
253
- En’am, 6/33.
251
252
78
Peygamberimize hep "el-Emîn" (Pek dürüst ve güvenli) derlerdi. Elçiliğini açıklayınca
onu yalanlamaları, Allah’ın bildirdiklerini kabul etmediklerini gösteriyordu.254
37-KARANLIĞA GÖMÜLMÜŞ SAĞIR VE DİLSİZLER
“Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir.
Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir”. (Enam:6/39)
Ayet,
Allah’ın
ayetlerini
yalanlayanların,karanlıklar
içinde
bocalayan,sağır ve dilsizler gibi, Allah’ın dilediğini saptırıp dilediğini doğru yola
ileteceğin bildiriyor. Karanlıklar içinde kalan sağır ve dilsiz nasıl doğru yolu bulabilir?
İşitmez ki iletilen çağrıya kulak versin, Konuşamaz ki imdat dilesin. İşte Allah’ın
ayetlerini yalanlayanlar da inkarlarının karanlığında kalmışlar, gerçeği anlama
yetenekleri körelmiştir.
Bir türlü o bilgisizlik ve küfürlerini karanlığımdan
kurtulamazlar.255
38-GAYBIN ANAHTARLARI
“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O,
karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin
karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir
kitaptadır.”(En’am,6/59)
Ayet ilm-i İlahinin şümulünü anlatmaktadır. Elmalılının ifadesiyle “bu ayetin
evvela gaybtan şuhuda makulden mahsusa, sonra derece derece mahsustan makule,
şuhuddan gaybe giden öyle bedii bir terkibi vardır ki bunun izahı ne biter ne de acaibi
tükenir.”256
Ayette gecen “gaybın anahtarları” gayba bir isteare olarak değerlendirilmiştir.
Çünkü kapalı hazinelere anahtarlarla ulaşılır. Gaybın anahtarının O’nun yanında olduğu
ifade edilerek gaybı Allah’tan başka kimsenin bilmeyeceğine ve anahtarlarda yüce
yaratıcının katında olduğu için izin verdiği peygamberler hariç kimsenin bu bilgilere
- Yıldırım, s. 130.
- Şahinler, s. 93.
256
- Elmalılı, C. III, s. 374.
254
255
79
ulaşılamayacağına bir delalet vardır. Yine ayette geçen “düşen bir yaprak ve yerin
derinliklerinde bir dane yoktur ki Allah onu bilmesin” ifadeleri Allah’ın cüziyyatı
bildiğine delalet eder. 257
Göklerde ve yerde insan ilminin keşfedip insanlığın istifadesine sunamadığı
nice hazineler vardır ki Allah bunları bilir, zamanı geldiğinde, dilediğini insanlığın
istifadesine sunar, dilediğini de kendi ilminde saklı tutar.kanaatimizce işte gaybın
anahtarlarından maksat bunlar olmalıdır.
39-ŞAŞKIN BİR HALDE ÇÖLE DÜŞENLER
“De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi
tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle
düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: "Bize gel! " diye doğru yola çağırdıkları
şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti
doğru yolun ta kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir”.
(Enam:6/71)
Bu ayet, tevhidi kabul ettikten sonra şirke dönen, tek bir ilaha kulluk ile çeşitli
ilahlara kulluk arasında tereddüt eden kimsenin şaşkınlığını, hayretini canlı ve
müşahhas bir şekilde sanki insan eliyle dokunup hissedecekmiş gibi tasvir ediyor258.
Şeytanlar onu aldatıp Allah’ın yolundan saptırmışlar, küfre itmişlerdi. Bu halde şaşkın
dolaşırken, Peygamber ve müminler “Bize gel” diye doğru yola çağırmaktadırlar. İşte
akıllı ve basiretli insana düşen, tereddüdden sıyrılarak, peygamber ve müminlerin
çağrısına uymak ve imanın sağladığı huzur ve emniyete kavuşmaktır.
Bir insan düşünün Şeytanın şaşırtıp çöle düşürdüğü bir insan. Yolunu ve
yönünü bulmada kararsızlık,şaşkınlık içinde çaresiz.Tevhitten sonra şirk çölünün
karanlığında,ürkütücü yalnızlığın ortasında aç, susuz...Ne olurdu bu şaşkınlığın sonunda
tevhide götüren doğru bir yöneliş gelebilseydi. Ama öbür tarafta hidayeti seçmiş güven
içinde doğru yolda ilerleyen arkadaşları yer alıyor. Onu hidayete çağırıyorlar. “Bize
- Elmalılı, C. III, s. 375.
- Şahinler, s.102.
257
258
80
gel” diyorlar. O ise şaşkınlıkla davet arasında bocalıyor. Nereye gideceğini bilmiyor ve
hangi yöne koşacağına karar veremiyor.
40-BATAKLIKTA OYNAYANLAR
“ (Yahudiler) Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü "Allah hiçbir beşere bir
şey indirmedi" dediler. De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak
getirdiği Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da
gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'da) size öğretilmiştir.
(Resûlüm) sen "Allah" de, sonra onları
bırak, daldıkları bataklıkta oynaya
dursunlar!”(En’am,6/91)
Ayette geçen “ğamre” kelimesi boyu aşan su anlamındadır259.
Dolayısıyla ayette kafirler , çamur ve su ile dolu bir bataklık içinde oynayan ve zemini
de sağlam olmadığı için geddikçe dibe doğru batan ve ölüme kayan kimselere
benzetilmiştir. Burada kafirlerin cehalet ve cehalet ve körlüklerine mesel olarak
zikredilmiştir. Veya suya girip, çocukça oynayanlara benzetilmiştir. Çünkü kafirler bu
dünya hayatını oyun ve eğlenceyle geçirip, vakitlerin boşa harcamaktadırlar. “Bırak
onları gafletleri içinde” ifadesi “ bırak ne halleri varsa görsünler” tarzın da bir teselli
cümlesidir. 260
41-IŞIKLI YOLDA YÜRÜYENLER İLE KARANLIKTA KALANLAR
“Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık
verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi
olur mu! İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.” (Enam:6/122)
Bu ayette ki temsilde Yüce Allah, Hidayet dip sapkınlıktan kurtardığı ve
ışığında yürüyeceği bir nur verdiği mümin kimseyi, diriye; kafiri de karanlıklar içinde
kalıp bir yol bulup ta çıkamayan etrafında dönüp dolaşan bir ölüye benzetmiştir. Bu
- Zemahşeri, C.II, s. 41.
-Ateş, s. 289; Sâbûnî, C.II, s. 221.
259
260
81
ayetin Hz. Hamza ile Ebu Cehil hakkında; yahut Ammar ile Ebu Cehil hakkında nazil
olduğu rivayet edilir.261
İbni abasa göre ise, ölü halde olan kimse kafir kişidir. Buna hayat
verilmesi hidayettir. Ona verilen nur Kur’an’dır. Zulümat ise küfür ve dalalettir.
262
Bazılarına göre ise ayete geçen ölüm bir yönüyle cehalet, ölüye hayat verilmesi ise
ilimdir.Cehalet karanlığında adeta bir ölü gibi bulunan kimse, ilim nuruyla hayat bulur,
insanlar içinde temayüz eder.işte böyle bir nur ile insanlar arasında gezen mümin,
elbette küfrün karanlıkları içinde yüzen kafir gibi değildir.
263
42-GÖĞE ÇIKIYORMUŞ GİBİ KALPLERİ DARALANLAR
“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de
saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların
üstüne işte böyle murdarlık verir. (Enam:6/125)
Ayet miminin ve kafirin kalp aleminden bahsetmektedir. İlahi hidayete
mazhar sineler inşirah halini yaşarlar, delalette olanlar ise ızdırap ve daralma içindedir.
Ayette
dalalet ehlinin durumu göğe çıkacakmış gibi olan kimseye benzetilmiştir.
“Haydi göğe çık” denildiğinde kalbi nasıl daralır ve sıkışırsa kafire de iman böyle zor
gelir. 264
Dalalet içindeki kişinin sıkıntılı iç dünyasını tasvir eden bu ayette Allah Teala
aynı zamanda ilmi bir gerçeğe, bir tabiat kanununa da işaret etmektedir. Şöyle ki: İnsan
göğe yükseldikçe basınç azalacağından o nispette teneffüs de güçleşir. Hatta 20.000
metreyi geçince özel cihazlar olmadan insan nefes alamaz, ölür. İşte bu kanunu işaret
buyuran Yüce Allah, İslam’a girmeyenlerin göğüslerinin göğe yükseliyormuş gibi dar
ve sıkıntılı olacağını bildirmiştir. 265
-Zemahşeri., C.II, s. 61; Ateş, s. 294.
-Sâbûnî, C.II, s.243.
263
-Ulutürk, s.54; Eren, s. 167.
264
- Zemahşeri, C.II, s. 93.
265
- Yıldırım, s. 143 ; İbnü Kesir, C.I, s. 618.
261
262
82
43-TAKVA AZIĞI VE TAKVA LİBASI
“Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise
yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki
düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi”).(A’ raf 7/26)
Bu ayeti kerimelerde insanı cehennemden koruyan “takva”; insanı soğuktan koruyup
hasta olmasını engelleyen elbise ile, açlıktan koruyup ölmesini engelleyen ve yaşamını devam
etmesini sağlayan azığa benzetilerek teşbih yapılmıştır.
Takva elbisesi, bazı alimler tarafından haya, salih, amel, yüzdeki hoş çehre, tevazu
belirtisi olan sert ve yün elbise, harpte giyilen zırh ve miğfer, Allah korkusu, emrettiği ve
yasakladığı konularda Allah’tan sakınmayı şiar edinme şekillerinde yorumlanmıştır. Buna,
takvayı hatırlatan ve takvanın gereği olan elbisedir, yorumunu da ekleyebiliriz.266
44-İĞNE DELİĞİNDEN GEÇEN DEVE
“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya,
işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar
cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!” (Araf , 7/40)
Bu ayette
deve iğne deliğinden geçmedikçe, cennete giremeyecekleri beyan
edilmiştir. Bu bir darbı meseldir. Bu olması imkansız işler hakkında kullanılır. Yani Allah’ın
ayetlerini inkar edenler asla cennete giremeyeceklerdir. Araplar olmayacak bir iş için “Karga
beyazlaşıncaya kadar” ifadesini kullanırlar. Bu ayet bu kabildendir.267
Bu ayetteki “cemel” kelimesini meşhur olmayan kıraat şekillerine dayanarak
Kur’an’daki edebi tasvire uygun düşmediğini, deve ile iğne deliği arasında bir münasebet
bulunmadığını ileri sürenler vardır. Bunun için kelimenin diğer kıraatteki “kalın ip” yani halat
manasını tercih ederler. Ancak, umumun kıraati göz önüne alınarak “deve” manası tercih
edilmiştir. Devenin iğne deliğinden geçmesi, imkansızlık bildirir. Buna göre ayetin manası:
“Onlar asla cennete giremezler” veya “Çok zor girerler” demektir.268
- Elmalılı, C. III, s. 524; Kutup, C. III, s. 1278; Nesefi, C. I, s. 561.
- Ulutürk, s. 47; Elmalılı, C.III, s. 532.
268
- Nesefi, C.I, s.567; Kur’an Yolu, C. II, s. 415.
266
267
83
45-TEMİZ VE PİS TOPRAKLAR
“Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi (güzel) çıkar; kötü olandan ise
faydasız bitkiden başka birşey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle
açıklıyoruz”( Araf, 7/58)
Ayet , Allah’ın âyetlerini düşünen ve onlardan faydalanan kimseyi, iyi toprağa;
onlara kulak vermeyen ve onlardan etkilenmeyen kimseyi de kötü toprağa benzeten bir
temsil içermektedir. Gizli mesele örnek olan bu ayette iyi toprağın mahsulünün iyi
olduğu gibi müminin amelinin de iyi olacağı; çorak arazinin mahsulünün kötü olacagi
gibi kafirin amelinin de kötü olacağı vurgulanmıştır. 269
Allah Teala bu ayette bir teşbih yapmaktadır: Mümin, toprağı verimli olan
güzel memlekete benzetilmiştir ki o hak sözü işitince onu kabul ederek faydalanır ve
güzel ameller ortaya çıkar. Münafık da kötü topraklı yere benzetilmiştir ki o, hak sözü
işittiği halde onu kabul etmez ve ondan faydalanmaz.270
46-ÜZERLERİNDE AĞIRLIK VE ZİNCİRLER OLANLAR
“Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî
Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları
kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve
üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım
eden ve onunla birlikte gönderilen nûra (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa
erenler onlardır.”(A’raf,7/157)
Ayette gecen Ağır yükler ve zincirler ifadesi ile zincirle bağlanmış ve ağır
sorumluluğu olan köle ile bir istiare söz konusudur.Müminler Peygambere tabi olmak
suretiyle, manevi ağır yüklerden, onları nefsin, hevanın ve şeytanın peşinden sürükleyen
zincirlerden kurtulurlar. Öyle anlaşılıyor ki gerçek hürriyet hürriyeti esas sahibi olan
Allah’a teslim etmek ve O’na köle olmakla mümkündür.271
- İzzet Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, Ekin Yayınları , Ceviren: Komisyon, İst. 1998, C.I, s. 445.
- Nesefi, C.I, s. 575; Sâbûnî, C. II, s. 314; Elmalılı, C.III, s. 559.
271
- Nesefi, C.I, s. 609; Eren, s. 136.
269
270
84
Başka bir yoruma göre ayette geçen ağırlıklar ve zincirlerden maksat,
Tevrat’ta bulunan ve günah işleyen azaların kesilmesi, elbisenin pislik değen kesilip
atılması gibi uygulanmasında güçlük çekilen hükümlerdir. İslam dini bu ağır hükümleri
kaldıracak insanları bir tür meşakkat zincirlerinden kurtarmış; kolay ve uygulanabilir
hükümler koymuştur.272
47-EZELİ SÖZLEŞME
“Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem
oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve
dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk,
dediler.”(Araf,7/172)
Bu ayeti kerimede ekser müfessirlere göre temsili bir anlatım
değerlendirilmiştir. Sanki öyle denilmiş, ve öyle cevap verilmiş
olarak
de bir mukavele
imzalanmış gibi hukuki kıymet taşıyan kuvvetli bir akit vermek söz konusudur.
273
Bu
ayette geçen “kalu bela” ifadesi hakkında, bunun ezelde mi, ana rahminde mi, yoksa
buluğ çağında mı olduğu hususunda çeşitli görüşler vardır. Ağırlıklı görüş ezelde
olduğu hususundadır274
48-DİLİ SARKIK KÖPEKLER GİBİ OLANLAR
“Onlara (Yahudilere), kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan
sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan
kimsenin haberini oku. Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat
o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna
benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte
âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler. Allah
kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, işte asıl ziyana
uğrayanlar onlardır. Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için
yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla
- Sâbûnî, C. II, s.366.
- Kutup, C. III, s. 1391; Sâbûni, C.II, s. 376.
274
- Elmalılı, C. III, s. 81.
272
273
85
görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha
da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır”( Araf:7/175-179)
Bu ayette dünyaya meyledip, hevasına tabi olan kimse,ilahi hakikatleri bile bile
terk edip, bu yolu seçerse, onun hali, üstüne varsan da varmasan da diğer hayvanlarda
bulunmayan bir aşağılık halde dilini sarkıtıp, soluyan köpeğin acaip haline benzer.
Mevki ve şerefini bu aşağılık hayvan seviyesine indirir. Hatta ve hatta ondan daha aşağı
bir seviyeye iner.
Müfessirlerin çoğunluğuna göre ayette adı zikredilmeyen bu kişi İsrail
oğulları’ndan Bel’am b. Baura’dır. Önceleri Hz.Musa’nın dinini kabul etmiş, iyi ve
duası makbul bir mümin idi. Ancak Hz.Musa’nın kendilerini yenilgiye uğratmasından
korkan kavminin ısrarına dayanamayıp Musa’nın aleyhine beddua etmiş; kavmine, onu
yenebilmeleri için hileler öğretmiş, fakat Allah onun bedduasını kavmine çevirmiş,
kendisini de cezalandırmış, sahip olduğu manevi mertebe ve meziyetlerden mahrum
bırakmıştır.Dili ise göğsüne kadar sarkmıştır. Mutasavvıflar Bel’am b. Baura’yı kibir
ve dünyevi arzuları sebebiyle sapıklığa düşenlerin bir örneği olarak takdim ederler.Bazı
tefsirlerde, ayette bahsedilen bu kişinin Ümeyye b. Ebi’s-Salt olduğu kendisinin
peygamberlik beklediği, gelmeyince de Rasulüllah’a haset etmiştir. Bu kişinin Nu’man
b. Seyfi er-Rahib olduğuna dair rivayetler de vardır.275
49-GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME SEVK EDİLENLER
”Ganimetlerin bölüştürülmesinde bazı kimselerin hoşnutsuzluk göstermesi,
daha önce, Bedir Savaşı'na çıkmanı hoş görmeyenlerin durumuna benzer). Nitekim hak
uğruna (savaşa gitmek için) Rabbin seni, evinden çıkardığı zaman, Mü'minlerden
birtakımı, bundan hoşlanmıyordu.Hak ortaya çıkmış iken sanki gözleri göre göre ölüme
sürülüyorlarmış gibi seninle tartışıyorlardı.”(Enfal, 8/5,6)
Ayet Bedir Savaşı öncesi Müslümanların içinde bulundukları durumla
ilgili olarak çarpıcı bir tablo sunmaktadır. Ayetin ifadelerinde teşbih-i temsil vardır.
Onlar zelil bir vaziyette göz göre göre ölüme sevk edilenler benzetilmişlerdir. Akif’in
- Zemahşeri, C.II, s.171,172; İbni Kesir, C.II, s. 265.
275
86
ifadesiyle “Bedrin Aslanları” diye ifade ettiği sahabeden bazılarına arız olan bu hali her
insanda olabilen beşeri bir zaaf olarak değerlendirmek mümkündür.276
Ganimetlerin taksimi hakkında hüküm bildirilmediği için önce bu hususta
tartışma çıkmıştı. O konuda âdil hüküm Allah’a ve Resûlullah’a ait olduğu gibi,
Allah’ın hakkı ve adaleti gerçekleştirmek üzere seni Bedir gazası için sefere sevk
etmesinde de, hüküm Allah’a ait idi. Söz konusu hak: yapılması gerekli olan iş, şirk
kuvvetleri ile savaşmak, hakkı izhar etmek idi. Allah’ın rızasının müşriklerle savaşarak
müstahak oldukları dersi vermekte olduğunu açıkça anlamalarına rağmen bir kısım
müminler, Medine’den savaş hazırlığı, yapmış olarak çıkmadıklarından savaşa isteksiz
idiler.277
50-NECİS İNSANLAR
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından
sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki)
Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet
sahibidir”(Tevbe, 9/28)
Ayet Müşrikler bir yönüyle pisliğin kendisine, bir yönüyle de pis ve kokuşmuş
insanlara benzetilerek teşbih-i beliğ yapılmıştır. Onların necisliği şirk içinde olmaları,
gusül almamaları ve necasetten kaçınmamaları itibari iledir.278
51-UÇURUMUN KENARINDAKİ BİNA
“Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır,
yoksa yapısını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de
çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola
iletmez. Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı
olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Tevbe ,
9/109,110)
- Zemahşeri, C.II, s.190-192; Sâbûnî, C.II, s. 402-403.
- Ateş, s. 320.
278
- Eren, s. 52; Kutup, C.III, s. 1618.
276
277
87
Ayette münafıkların durumu müminlerle mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır.
Müminler işlerini Allah korkusu ve rızasıyla yaparlar. Bu cihetle binalarını muhkem,
sağlam yapmış olurlar. Münafıklar ise Allah korkusu ve rızası gibi yüce değerlerden
mahrumdurlar. Onların binası ise son derece zayıftır ve uçurumun kenarında her an
yıkılmaya hazır durumdadır.279
Kutup ise ayeti şöyle yorumlar: “Gerçekten hayret verici bir sahne. Heyecan
verici hareketle dolu. Ve bunu çizen ve harekete geçiren ise sadece birkaç kelime”280
52-DAR GELEN DÜNYA
“Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü,
genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet
Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını
anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti.
Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.” (Tevbe, 9/118)
Ayet Peygamber Efendimizle savaşa gitmeyip geri kalan üç sahabenin iç
dünyasını temsili bir yolla tasvir etmektedir. Türkçe’miz de “Dünya sanki başıma
yıkılmıştı” deyimi buna benzer bir ifadedir.
Peygamberimiz Tebük seferine çıkarken, münafıklar gelip yalandan özür beyan
ederek izin istediler, o da onlara izin verdi. Bu hususta 43. Ayet indi ve Allah Teala
Peygamberi ikaz etti. Münafıkların propagandasına aldanan bazı Müslümanların da
kalbine tereddüt düşmüştü. Sonradan onlar da tevbe ettiler.Tebük seferine katılmayanlar
arasında Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Memare b. Rabiin adlı sahabeler de vardı
ki, tefsircilere göre aşağıdaki ayette işaret edilen üç kişi bunlardır.281
53-SÜSLÜ GELİN
“Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve
hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine
279
- Nesefi, C.I, s. 711.
- Kutup, C.III, s. 1711.
281
- Elmalılı, C. IV, s. 309.
280
88
girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun
üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona
emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak
biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi böyle
açıklıyoruz.” (Yunus,10/24)
Bu ayeti kerimede gökten yağan yağmurla yer yüzü yemyeşil olur, rengarenk
çiçekler açar. Bu hali ile yer yüzünün süslü hali “Nihayet yeryüzü ziynetini takınıp,
(rengârenk) süslendiği” ifadesi ile süslü bir geline benzetilmiştir. Ayette bir istiare
yapılmış ve bunda bir teşbih-i mürekkep vardır. Bu ayetin bütününden çıkarılmaktadır.
Bu ayette ki temsilde dünya hayatının hali ve ondan istifadenin kısalığı, onun
bu kısa müddette sahibine yönelişi, süsü, ve yıldızıyla sahibine Allah’ı unutturmaya
sebep oluşu ve çok kısa zamanda elden çıkışı, Allah’ın bir su indirmesi, bu su ile yer
yüzünün yeşillenmesi, bütün süslerini takındıkları tam bu sırada Allah’ın emriyle sönüp
gitmesine temsil edilmiştir.282
54-KÖR VE SAĞIR İLE GÖREN VE İŞİTEN
“Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve
işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz?
(Hud:11/24)
Surenin buraya kadar olan bölümünde itikatla ilgili esaslar, Kur’an’ın mucize
oluşu, inanmayanların ahiretteki durumları, cezaları; buna karşılık inananların
mükafatları anlatıldı ve onların cennet ehli oldukları bildirildi. Nihayet bu iki zümre
beliğ bir teşbih ile insanlığın tefekkürüne sunuldu ve onlar düşünmeye davet edildi.283
Ayette inanmayanlar, kör ve sağırlara; inananlar ise
işiten ve görenlere
benzetilerek temsil yapılmıştır. Bu temsilde kafirin Allah’ın ayetlerini, görmezlikten
geldiği için amaya, Allah’ın kelamına kulak tıkadığı için amaya benzetilmiştir.284
- Elmalılı, C.IV, s. 348; Sâbûnî,C. III, s.30; Nesefi, C. II, s. 15.
- Ali Arslan, Büyük Kur’anTefsiri, Anadolu Yay.İzmir 1987, C. VI, s. 112,112.
284
- Nesefi, C.II, s. 53; Ulutük, s. 52.
282
283
89
55-KUYU BAŞINDAKİ ŞAKIN
“El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua
ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye
suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su
onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.
(Rad,13/14)
Ayet batıl mabutların onlara tapanlara, değer verenlere, bir fayda
vermeyeceğini, bu teşbihle anlatmaktadır. Bir kuyunun başına gelen ve avucunu açıp
suyun gelmesini bekleyen kişiye su nasıl kendiliğinden gelmez ise, o batıl mabutlarda
kendilerine yapılan dualara icabet etmezler. 285
56-SU VE ERİMİŞ MADEN ÜZERİNE ÇIKAN KÖPÜK VE POSALAR
“O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu sel, üste
çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte
erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal
verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte
Allah böyle misaller getirir.” (Rad:13/17)
Allah Teala önceki ayette inananları, gören kimseye, hakkı aydınlığa;
inanmayanları kör kimseye, batılı da karanlıklara benzetti. Bu ayette ise bir başka teşbih
yaptı. Şöyle ki: Hak ve hak ehli gökten inen yağmura; batıl ve batıl ehli de su yüzündeki
köpüğe benzetilmiştir. Nasıl ki yağmur yağdığında derelerden sular akar, insanlar ondan
çeşitli şekilde faydalanırlar, kurumuş topraklar hayat bulur ve toprak katmanlarında
birikerek gözeler halinde fışkırır, kurumuş topraklar hayat bulur ve toprak
katmanlarında birikerek gözeler halinde fışkırır, ondan da insanlar faydalanırlarsa, işte
hak ve hak ehli de bunun gibi faydalıdır. Hak geldiğinde ölmüş kalpler dirilir, pörsümüş
vicdanlar merhametli olma özelliği kazanır. İman neticesinde sayılamayacak kadar
faydalar meydana gelir.Batıl ise, selin yüzündeki köpüğe benzetilmiştir. O köpük çabuk
kaybolup gider, hiçbir şeye de fayda sağlamaz.
- Elmalılı, C. IV, s. 352-355; Sâbûnî, C.III, s. 220.
285
90
Ayrıca inananlar, süs veya başka eşyalar yapmak için ateşte eritilen altın,
gümüş, bakır ve benzeri madenlere benzetilmiştir ki bunlar gerçekten faydalı şeylerdir.
Bu madenler eritildiği zaman meydana gelen artıklar vardır ki bunlar bir değer taşımaz.
İşte batıl ve batıl ehli de bunlara teşbih edilmiştir.
Gökten bir su indirdi de vadiler alabildiğince sel oldu, kuru ve katı maddeler hayat
feyziyle harekete geçti ve can buldu. Sel de yüze gelen bir kef (köpük) yüklendi, bir zinet eşyası
veya bir kap kaçak yapmak maksadıyla ocak üzerine koyup ateş yaktıkları şeylerden de onun
gibi bir kef oluşur. Yani Allah Teâlâ, yeryüzüne, toprağa sudan başka altın, gümüş, bakır, kalay
ve daha başka madenler de indirmiştir. İnsanlar bunları takı için veya kullanacak kap kaçak,
araç gereç yapmak için eritmek ve süzmek maksadıyla üzerlerine ocak yakarlar, onlar da
Allah'ın her birine ihsan ettiği bir ısı derecesine gelince erirler, su gibi bir sıvı haline gelirler.
Sel sularında olduğu gibi, bu eriyikler üzerinde de bir küf, bir köpük oluşur. 286
57-SAVRULAN KÜLLER
“Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir
günde rüzgârın, şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde
edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur.”( İbrahim:14/18)
Allah Teala kafirlerin amellerini, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir
küle benzetmektedir ki onların ameli ne kadar iyi ve çok olursa olsun, bu küllerin savrulup
gitmesi gibi, sonuç itibariyle ahirette fayda vermeyecektir. Çünkü Allah Teala, insanları, önce
kendisine ve gönderdiği peygamberlerin tümüne iman ile mükellef tutmakta olup sevap ve
mükafatı bundan sonra vereceğini bildirmektedir.287 Dolayısıyla imanı olmayanlar, yaptıkları iyi
işlerin karşılığını dünyada iken alırlar, ama ahirette onlara verilecek hiçbir şey yoktur. 288
58-KÖKÜ SABİT DALLARI GÖKTE OLAN AĞAÇ İLE KOPMUŞ AĞAÇ
“Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit,
dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti).(O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman
yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün
- Elmalılı, C. IV, s. 557,558.
- Beyzâvî, Muhammet Şirâzî, Enveru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye Yay., Beyrut
1999, C. I, s. 517.
288
- Zemahşeri, C. II, s. 526; Elmalılı, C.V, s. 71.
286
287
91
misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir
ağaca benzer. Allah inananları,dünya hayatında ve ahirette o sabit söz üzerinde tutar.
Zalimleri de şaşırtır. Allah dilediğini yapar. .” (İbrahim:14/24-26)
Güzel söz güzel ağaca benzetiliyor. Çünkü ağacın diri kalması için nasıl
sulanmaya, bakılmaya ihtiyacı varsa, bunlar bulunmadan kurursa kalpteki iman ağacı da
böyledir. Eğer sahibi faydalı ilim, sahih amel, zikir ve tefekkürle her zaman bakıp onu
gözetmezse kuruyabilir. Bir hadis-i şerifte: “Elbise nasıl yıpranır eskirse, kalpteki iman
da öylece yıpranır, eskir. O halde imanınızı daima tazeleyin” denerek bu gerçek
dikkatlerimize sunulmuştur.
Bir önceki temsilde Allah Teala, güzel sözü, güzel ağaca benzetmişti. Çünkü güzel
sözün meyvesi güzel amel; güzel ağacın ürünü de faydalı meyvedir. Müfessirlerin
açıklamalarına göre güzel sözden maksat, kelime-i şahadettir. Bu kelime dışta ve içte daima
güzel amellerin meydana gelmesine sebep olur. Allah’ın razı olacağı her güzel iş, bu kelimenin
meyvesidir. Bundan sonraki temsilde
geçen “kötü kelime”ye gelince o da, Allah’ı inkar
etmektir. Bu kelime her türlü fitnenin, fesadın, felaket ve musibetin kaynağıdır. Kötü söz, hem
dünyada, hem de ahirette insanın felaketlere sürüklenmesine sebep olur. Dolayısıyla bu ayette
de kötü söz, kötü bir ağaca teşbih edilmiştir.289
59-SULTANIN HAZİNELERİ
“Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir
ölçüyle indiririz.Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de
onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu
depolayamazdınız.(Hicr,15/21-22)
Ayeti kerimede bulunan “ hızane” kelimesi “ hızan”ın çoğuludur. Hızane ise kıymetli
hazinelerin korunduğu yer demektir. Bu ayeti kerimede de Cenab-ı Hakkın bitmek tükenmek
bilmeyen hazinelerinden vermesi; sultanın saklı hazinelerinden, insanlara vermesi ile temsil
edilmiştir.290
- Zemahşeri, C. II, s. 531,532.
- Sâbûnî, C. III, s. 275-280.
289
290
92
Ayette rüzgarın bir aşılayıcı olarak gönderildiği ifade edilmektedir ki, bugün
ilim, yağmurun yağmasında rüzgarın büyük rol oynadığını; aynı zamanda bitkiler
üzerinden eserken, onların erkek tohumlarını dişi tohumlarının üzerine kondurmak
suretiyle onları aşıladığını isbat etmektedir. Bu ayette ayrıca, gökten inen suların yer
katmanlarında stok edildiği ve buralardan insanlığın ihtiyacı karşılandığı ifade
edilmektedir291
60-YEDİ KAPILI ZİNDAN
“Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.Cehennemin yedi
kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.(Hıcr ,15/43,44)
Ayet Şeytana tabi olan azgınların akıbetini beyan etmektedir. Bu dünyada ceza
yeri olan hapis hanelerin açık- kapalı, hücre ve gibi bölümleri vardır. Bunlar gibi
cehennemin de yedi kapısı vardır ve bu kapıların her biri için belirlenmiş bir grup
olduğu ayette belirtilmiştir. 292
Bazı müfessirler göre burada bir işari mana söz konusudur: onlara göre bunlar,
insandaki beş duyu ile beraber,şehvet ve gadap kuvvetleridir ve cehenneme birer kapı
olabilirler. Yani insan bu duyular ve kuvvetlerle cehennemi kazanır. Göz-kulak gibi
duyular haramda kullanılınca sahibini cehenneme gönderirler. Keza şehvet ve gadap
kuvveleri nice insanı yoldan çıkarır ve haramlara sevk eder. Böylece unların cehennem
kapılarından her hangi birinden cehenneme girmelerine sebep olurlar. 293
Bazılarına göre ise Cehennemin yedi kapısından maksat bazı tefsirlere göre yedi
tabakadır. “Cüz’ün maksum” da o kapılardan girerek yerlerini alacak olan guruplardır. Bazı
rivayetlere göre bu tabakalardan ilki olan Haviye, günahkar müminler için, ikincisi Sakar,
Yahudiler için, dördüncüsü Cahim Sabie için, beşincisi Leza ateşperestler için, altıncısı Hutame
putperestler için ve pek çok adlarla anılan yedincisi münafıklar içindir.294
- Elmalılı, C. V, s. 30.
- Eren, s. 226.
293
- Sâbûnî, C. III, s. 280-287.
294
- Nesefi, C. II, s. 190.
291
292
93
61-HİÇBİR ŞEYİ BECEREMEYEN KÖLE İLE MARİFETLİ İ BİR İNSAN
“Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile
katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir
kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur.
Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri
dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse
bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse
eşit olur mu?” (Nalh 16/73-76)
Bu ayetlerdeki temsilde Allah Teâla kendisine ortak koşulan putları, kendi
başlarına tasarruftan aciz, bir efendinin malı olan köleye; kendi mukaddes zatına da o
kulu malıyla besleyen, ona malik olan onda ancak kendisi tasarruf edebilen, kendi
malıyla infak eyleyen hür bir efendiye benzetmiştir. Köle ile efendi bir birine eşit
değilse, yaratılanların en acizi putlar ile her şeyi yaratan yüce Allah nasıl eşit olabilir.
İkinci temsilde ise Allah Teâla kemdi zatı ile, batıl ilahları; açık, fasih konuşan,
kendisine ve çevresine faydalı ve becerikli kimse ile, dilsiz, beceriksiz, efendisine yük
olan birisine benzetmiştir. Benzetme yönü ise aradaki eşitsizlikten meydana gelen
“hey’et ve durum” dur. 295
Allah Teala bu ayette bir benzetme yapmıştır. Hürriyetine sahip olmayan
köleler ile güzel bir rızık ile rızıklandırılıktan sonra, onu fakir ve yoksullara harcayan
hür ve zengin kimseler eşit olur mu? Elbette bunlar eşit olmazlar. İşte bunun gibi,
Allah’tan başkasına tapanlar da taptıkları şeylerin köleleri durumundadırlar. Yalnızca
Allah’a ibadet eden müminler ise hür kimselerdir. Onlar Allah’tan başka hiçbir gücün
karşısında eğilmezler. Elbette ki bu iki gurup da eşit değildir.296
62-İPLİĞİNİ SAĞLAMCA BÜKTÜKTEN SONRA BOZAN KADIN
“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize
şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız
- Ulutürk, s. 62.
- Zemahşeri, C.II, s. 597-599.
295
296
94
şeyleri pek iyi bilir.Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu
için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra,
çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında
ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.
(Nahl:16/91-92)
Ayeti kerime yapılan antlaşmalara bağlı kalmayı emretmekte, ardından bir
darb-ı meselle bunu teyit etmektedir. Bu ayeti kerime Arapların “ Vecedet Harkâ-e
sûfen” (Harka bir yün buldu) anlamındaki deyimleri hatırlatır. Bu kadın Kureyş’den
Ümmü Rayta binti Ka’p imiş. Bulduğu yünü eğirip geri bozan bu kadın, Araplara ata
sözü olmuştur. Yüce Allah yeminlerini bozarak o kadının ipi yapıp-bozması
gibi
olmayın diye buyurarak bir temsil yapmıştır. Hem deyim hem de ayeti kerime boşuna
çalışan kimseler için kullanılır.297
63-AÇLIK VE KORKUYA MÜPTELA KALAN ŞEHİR.
“Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona
rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler.
Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.” (Nahlr16/112)
Güvenlik ve huzur içinde, etraftan kendisine bol bol rızık gelirken, Allah’ın
nimetlerine karşı nankörlük ettiği için , açlık ve korkuya müptela kalan bir kentin
durumu örnek verilmiştir. Bu ket halkı içinde yetişen, Allah elçisini yalanlayarak,
haksızlık ettikleri için Allah’ın azabına çarpılmışlardır.298
Müfessirlerin ekserisine göre bu ülkeden maksat Mekke’dir. Zira Mekkeliler Allah
Resulü’nü yalanladılar ve nail oldukları bunca refaha karşı nankörlük ettiler de arkasından yedi
yıl korkunç kıtlığa uğradılar. Bazılarına göre ise burası Mekke değildir. Çünkü Mekkelilere
ibret alsınlar diye örnek verilen bir şehirdir. İnsana kendisi örnek verilmez. 299
- Nesefi, C. II, s. 230; Ulutürk, s. 28.
- Ateş, s. 293.
299
- Nesefi, C. II, s. 237.
297
298
95
64-BOYUNLARA ASILAN KADERLER VE AMELLER
“Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet
gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.Kitabını oku! Bugün sana
hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter” (İsra,17/13)
Ayeti kerime de insanların yapmış oldukları amellerin kendileri terk
etmeyeceklerine ve yanlarından ayrılmayacaklarına ayrıca her insanın amelinin
kendisini bağladığına işaret edilmiştir. Bu durum
istiarei temsiliyye biçiminde
boğazlara asılan kolyelere ve süs eşyalarına benzetilmiştir.
Bu dünyada, gerek çevrenin olumsuz şartları, gerekse insanın birçok kötü arzu
ve ihtirasları, onun kalp ve basiretini bağlayabilmekte, iyilik ve kötülükleri görmesini
önleyebilmektedir. Buna karşılık, yukarıdaki ayete göre, ahirette insan sözkonusu
olumsuz amillerden kurtulacağı için kendi hesabını bizzat kendisi yapacak, dünyadaki
amellerinin değeri hakkında hüküm vermek ve kendisini ibra veya mahkum edecek bir
ruh olgunluğuna ulaşacaktır.300
65-ŞEFKAT KANATLARI
“Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim!
Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!"
diyerek dua et” (İsra, 17/24)
Ayeti kerimede kişinin anne-babasına karşı olan davranışında ve yaşlandıkları
zaman onlara gösterilmesi gereken ilgi ve alakada ki hassasiyet; kuşların yavrularını
yabani hayvandan veya düşmanlarından korumak için kendisini tehlikeye atıp, gelecek
olan zararın kendisine gelmesi ve yavrularına gelmemesi için, yavrularını kanatlarının
altına almasına benzetilmiştir.
66-KUR’AN’IN BÜYÜLEYİCİ ETKİSİ
“Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında
fısıldaşırlarken
de
o
zalimlerin:
"Siz,
300
- Eren, s. 38.
96
büyülenmiş
bir
adamdan
başkasına
uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz. Baksana; senin için ne türlü benzetmeler
yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.”(İsrâ,
17/47-48)
Burada Müşriklerin Kur’an’ı dinlerken takındıkları tavırlarla ilgili bir temsil
anlatılmaktadır.İşte müşriklerin fıtratları Kur'an'dan bu derece etkilendiği halde, onlar
buna engel oluyorlardı. Kalpleri o tarafa doğru kendilerini çekerken onlar, kalplerine
engel oluyorlardı. Bu nedenle yüce Allah da onlarla peygamber arasına gizli bir perde
gerdi. Bu perde gözlere görünmese de kalpler onun varlığını hissederler. Bir de
bakmışsın ki, onlar artık Kur'an'dan yararlanamıyorlar. Okudukları Kur'an'dan
kendilerine pay çıkarıp, doğru yola gelmiyorlar. İşte bu şekilde gizlice Kur'an'ın kendi
kalpleri üzerindeki etkisini konuşuyorlardı. Sonra da buna kulak vermemek için
komplolar düzenliyorlardı. Sonra tekrar onun etkisinde kalıyor, dönüş yapıyorlardı.
Sonra tekrar, gizlice konuşuyorlardı. Nihayet bir daha dönmemek üzere antlaşma
yapmak zorunda kalıyorlardı.301
Kutup Tefsirinde şu rivayete yer verir: “İbn-i İshak "Siret" adlı eserinde
Muhammed İbn-i Müslim İbn-i Şıhab'tan o da Zühri'den rivayet ederek diyor ki: Ebu
Süfyan İbn-i Harb, Ebu Cehil İbn-i Şiham, müttefiki Zühre oğullarının Ahnes İbn-i
Şüreyk bin İmr İbn-i Vehbes Sakafi bir gece Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsundinlemek için buluştular. Peygamber bu arada evinde namaz kılıyordu. Herkes okunan
Kur'an'ı dinlemek için kendisine bir yer seçip oturdu. Her birinin diğerinden haberi
yoktu. Şafak sökünceye kadar Kur'an'ı dinlediler. Ondan sonra dağılıp gittiler. Yolda
buluştular ve birbirlerini kınayarak "beyinsizin biri bizi bu halde görürse bu halimiz
onlar üzerinde çok tesirli olacaktır" deyip gittiler. İkinci gece olunca her üçü de önceki
gece oturdukları yerlerine gelip oturdular. Bütün bir geceyi Kur'an dinlemekle
geçirdiler. Şafak atınca dağıldılar. Yine aynı yerde buluştular. Tekrar birbirlerine önceki
gece söylediklerini söylediler ve dağılıp gittiler. Üçüncü gece aynı şekilde gelip
yerlerine oturdular. Yine bir araya geldiler. Birbirlerine "Bir daha gelmeyeceğimize söz
vermedikçe buradan ayrılmayacağız" dediler ve bu ilke üzerinde anlaşarak dağıldılar. 302
- Ateş, s. 300.
- Kutup, C. IX, s. 332.
301
302
97
67-KEMİK YIĞINI VE KOKUŞMUŞ TOPRAK
“Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak
olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi! De ki: "İster taş olun, ister
demir", İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık”
(İsra:17/49-50. )
Diriliş meselesi Peygamberimiz (sav) ile müşrikler arasında uzun boylu
tartışmalara neden olmuştur. Kur'an-ı Kerim bu tartışmanın çoğunu dile getirmiştir. Bu
ayeti kerimede onlardan bir tanedir. Fakat karşıdaki müşrikler meseleyi bu kadar açık ve
bu kadar sade bir biçimde düşünmüyorlardı. Bu nedenle bedenlerin çürüyüp yok
olmasından sonra tekrar dirilmeyi düşünmek zor geliyordu.
Burada diğer ayetlerden farklı olarak ayetin sonunda ilginç bir benzetme
vardır: "İster taş olun, ister demir". Kemik ve un ufak olmuş bedende bile yine de bir
insanlık kokusu, hayatı andıran birtakım olgular vardır. Demir ve taş ise, bunlara göre
canlılıktan daha uzaktır, onlara deniyor ki: İster taş olun ister demir, ister taş ve
demirden başka canlanmasını ve hayatın içine gireceğini bir türlü düşünemediğin
hayattan daha uzak bir varlık olun... Allah sizi kesin diriltecektir.Aslında onlar taş,
demir veya başka bir varlık olma imkânına sahip değiller. Fakat bu söz meydan okumak
içindir. Ayrıca burada onlar aşağılanmakta ve azarlanmaktadır. Çünkü taş ve demir
cansız varlıklardır, hissetmez ve etkilenmezler. Bu da onların düşüncelerindeki
donukluğu ve taşlaşmayı tasvir etmektedir!303
68-SIRT SIRTA VERMİŞ İNSANLAR VE CİNLER
“ De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir
araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.
Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine
de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.” (İsra:17/88,89)
Bu ayetlerde insanlar ve cinler, Kur’an’ın bir benzerini yapmak üzere bir araya
gelip,birbirine yardım etseler dahi Kur’an’ın benzerini yapamayacakları; Allah’ın
- Kutup, C. IX, s. 334 ; Elmalılı, C.V, s. 136; Alûsî, C. III, s.388.
303
98
Kur’an’da çeşitli temsillerle insanlara gerçekleri açıklamasına rağmen insanların
çoğunun onu inkar ile nankörlük ettikleri anlatılmaktadır.
Bu ayetler Tanrı vahyi değil Muhammet’in kendi sözüdür diyenlere, isteseler
bunun bir benzerinin getirilebileceklerini iddia edenlere yanıt olarak inmiştir. Fakat hiç
kimse onun bir benzerini getirememiştir. Çünkü Kur’an sıradan aklın sözü değil Ruh’un
vahyidir. 304
Müfessirler, bu ayette, insanlara çeşitli şekillerde açıklandığı bildirilen
“misal”in “mana” anlamına geldiğini belirtmişler; ayrıca hükümler, vaad, sakındırma ve
geçmiş kavimlerin hikayeleri gibi anlamlara gelebileceğine de işaret etmişlerdir.
69-GAYBI TAŞLAYANLAR
“(İnsanların kimi:) "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir"
diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen
hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir; sekizincisi
köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında
bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde
bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden
malumat isteme. (Kehf:18/22)
Ayette geçen “Racmen Bil ğayp” ifadesi ile hiçbir bilgisi olmadan bir mesele
hakkında konuşanlar ve bilgi vermeye çalışanlar; temsili bir anlatımla gayba taş atanlara
benzetilmiştir. Daha sonraları bu ayet Darb-ı mesel halini almıştır. Yine ayeti kerime
tekrar dirilme ve ahiret inancının bir birer sembolü olan mağara da uyuyanlar;
Kur’an’da geçen ahiretle ilgili en güzel örneklerden biridir. 305
70-BAĞ SAHİBİ İKİ ADAM
“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm
bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler
bitirmiştik. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin
- Ateş, s. 300.
-Sâbûnî, C.III, s. 430.
304
305
99
arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden
arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; insan
sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.. (Böyle gurur ve kibirle) kendisine
zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam
.Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç
şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum .Karşılıklı konuşan
arkadaşı ona hitaben: "Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan,
daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?" "Fakat O Allah benim
Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam"Bağına girdiğinde: Mâşâallah!
Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz
görüyorsan (şunu bil ki):"Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin
bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir. Yahut,
bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın. Derken onun serveti
kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup
kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbim’e hiçbir ortak
koşmamış olsaydım!Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi
kendi kendini de kurtaracak güçte değildi. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan
Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O'dur.”
(Kehf:18/32-44)
Bu iki kişinin kimliği konusunda mevcut görüşler şunlardır:
1.Mahzum kabilesinden Mekkeli iki kardeştirler.
2.Maksat Allah Resulü ile Mekkeli müşriklerdir.
3.Allah’a inanan ve inanmayan herkes için geçerli bir misaldir.
4.Lu’ayne b. Hısn ve ashabı ile Selman, Suheyb ve ashabı arasında bir
benzetmedir.
5.Babalarından kalan büyük çapta bir mirası birisi inancının gereği gibi, diğeri
de inançsızlığın gereği gibi harcayan iki İsrailli kardeştirler... Hepsinde ortak olan
100
nokta: İman etmeksizin, serveti tek gaye edinerek mal yığma tutkusunun insanı zulme
ve hüsrana sürükleyeceği gerçeğidir306
Ayetler Mümin ve kafir için bir temsil olarak değerlendirilir. Ayetlerde
bu iki kişi insanlara örnek verilmiştir. Dünya malının geçici şatafatının insanı böyle
gururlandırıp , etrafındakileri küçük görmeye ve Allah’ın dininden çıkmaya
götürebileceğine çok müthiş bir örnektir.
Servetinin ve adamlarının çokluğuyla gururlanan bu kişinin ahireti inkar ettiği,
36. Ayetin başında anlatılmıştı. 37. Ayette ise bu kişi Allah’ı inkar etmekle itham
ediliyor. Şu halde, ahireti inkar etmek, bir bakıma Allah’ı inkar etmek demektir. Zira,
ahiretin imkansızlığını savunmak, Allah’ın gücünün sonsuzluğundan şüphe etmenin bir
sonucudur. Nitekim bu kişiye, kendisinin yaratılış safhaları hatırlatılmak suretiyle bu
kudretin sahibi olan Allah’ın kıyameti de gerçekleştirme gücünde olduğu ispatlamak
istenmiştir. 307
71-SAVRULAN ÇÖP KIRINTILARI
“Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir
ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından
rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.
Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin
nezdinde
hem
sevapça
daha
hayırlı,
hem
de
ümit
bağlamaya
daha
lâyıktır(.Kehf:18/45,46)
Allah Teala, bu ayetteki teşbih ile dünya hayatının geçiciliğini, ibret nazarıyla
bakan insanın, bir bitkide dahi kendi hayatının başlama, gelişme ve tükenip son bulma
safhalarını açık bir şekilde görebileceğini belirttikten sonra, insana yaraşanın, dünyanın
geçici ziynetlerine aldanmak yerine, kısa süren dünya hayatında yapacağı iyi işlerle
ebedi saadete erişmek olduğuna böyle işaret etmektedir.Ayette Dünya’nın parlaklığı ve
- Sâbûnî, C.III, s.441-445; Nesefi, C.II, s.299-303; Ulutürk, S. 66.
- Zemahşeri., C. II, s.483.
306
307
101
bunun ardından helak ve faniliğinin gelmesi; bitkilerin haline benzetilmiştir. Önce yeşil,
sonra sararıyor, sonrada rüzgarlar onu uçuruyor. 308
72-MÜREKKEP DOLU DERYALAR
“De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve
getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir”.(Kehf:18/109)
Bu ayeti kerimede Allah’ın ilminin genişliği temsili olarak anlatılmaktadır.
Ayette Allah’ın sözlerinden maksat, O’nun ilim ve hikmetidir. Allah Teala’nın ilim ve
hikmeti sonsuz ve sınırsız; denizler ise, çokluğuna rağmen, sonlu ve sınırlıdır. Şu halde,
Allah’ın ilim ve hikmetini yazmak için mürekkep olarak, deryaların dahi kifayetsiz
geleceği aşikardır. 309
Bu manada bir diğer ayeti kerime de şudur: “Şayet yeryüzündeki ağaçlar
kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri
(yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.”310
73-ALEVLENEN SAÇ
“(Bu,) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır. 3. Hani o, gizli bir
sesle Rabbine niyaz etmişti. Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı,
Baş bembeyaz alev aldı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht
olmadım.” (Meryem, 19/2-4)
Ayet, Hz. Zekeriya’nın Cenab-ı Hakk’a hazin yalvarışından bir bölümdür.
“Baş bembeyaz alev aldı” kısmı bir istiaredir. Bu ifade de ihtiyarlık dolayısıyla
saçındaki beyazın her tarafa ilerleyişi, ateşin intişarıyla anlatılmıştır.311
- Zemahşeri, C.II, s. 486.
- Sâbûnî; C. III, s. 469.
310
- Lokman, 31/17.
311
-Sâbûnî, C.II, s 479 ; Nesefi, C.II, s. 325.
308
309
102
74-ARZ BEŞİĞİ
“O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su
indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık”.(Taha: 20/53)
Beşiğin çocuk için rahat yeri olması gibi; arz da içindeki konfor
dolayısıyla insanlar için bir beşiğe benzetilmiştir. 312
75-BİÇİLMİŞ OT VE SÖNMÜŞ KÜL YIĞINI
“Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu
feryatları sürüp gider”. (Enbiya :21/15)
Bu ayeti kerimede dünyada ömürlerini küfür ve zulümle geçiren insanların
dünyadan âhirete geçişleri; olgunlaştıktan sonra sökülüp işe yaramaz bir kül yığını
haline gelen kalıntılara benzetilmiştir. Bunun anlamı şudur: Allah onları hem biçilmiş
bir
ot hem de alevi sönmüş ateş özelliklerini taşıdıklarından dolayı bunlara
benzetmiştir.Nasıl ki yanan bir ateş sönünceye kadar içinde var olan odun ve benzeri
şeyleri yakmaya devam eder ve nihayetinde de söner. Bunlarda canlılık özellikleri
kaybolup, kuru bir ot oluncaya kadar azap edileceklerdir. İşte bu şekilde yüce Allah
insanları uyarmakta ve ibret almaları için bu temsilleri getirmektedir.313
76-SARHOŞ OLMADIKLARI HALDE SARHOŞ GİBİ GÖRÜNENLER
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir
şeydir Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın
çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş
değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!” (Hac:22/1,2)
Bu ayeti kerimede Yüce Allah Kıyamet sahnesini çok korkunç bir şekilde ve
insanları can damarından vuran ifadelerle tasvir ve temsil etmektedir. Çünkü insanlarda
var olan en büyük dürtü annelik dürtüsüdür. Bir olay ki evladı anneye bıraktırıyorsa
gerçekten bu müthiş bir olaydır. İşte kıyamet sahnesi de bunlardan bir tanesidir. Bu
- Zemahşeri, C. II, s. 541.
- Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l Münir, Bilim Evi Yay., Ter.Hamdi Arslan, İst. 2003, C. IX, s. 65.
312
313
103
ayette kendi nefsani duygularının peşine takılıp da her türlü kutsal değeri unutan veya
inkar eden insanlar uyarılmaktadır. Ve şu görünen mükemmel düzeni kuran Yüce
Yaratan’ın bir gün bu düzeni bozacağı, azabının ise nankörler hakkında pek şiddetli
olacağı ağır bir ifade ile vurgulanmaktadır.
Korkunç dehşet birden bire sarı veriyor insanı ve Her şeyi unutuyor. Yakın
tarihte yaşadığımız Tusunami felaketi misali aklının bile tahayyül edemediği şeyler bir
anda başına geliyor. Bu öyle korkunç öyle büyük bir dehşet ki kelimelerle ifade etmek
imkansız. Sadece insan ruhundaki tesirleriyle anlaşılabilir: Emzirdiklerini unutan analar,
çocuğunu düşüren hamile kadınlar ve sarhoş olmadıkları halde sarhoşmuş gibi görünen
insanlar. Bir anne memesi ağzındaki yavruyu neden unutur? Ancak düşünce ve idrakten
eser bırakmayan korku ve dehşetten ve Allah’ın azabının çok çetin olmasındandır.314
Hayat sahnesinde her an milyonlarca kıyamet sahnesi yaşanmaktadır. Kainat
bünyesinde bir hiç denecek kadar küçük bir yer tutan insan vücudunda her an binlerce
kıyamet yaşanmaktadır.
77-İNSANIN YARATILIŞI VE YENİDEN DİRİLME
“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi
topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları
(önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan
ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir
süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra
güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden
kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra
bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat
biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç
açıcı bitkiler verir.(Hac,22/5)
Allah Teala bu ayette, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkar edenlere karşı, insanın
yaratılışının seyrini veciz bir şekilde tasvir ederek temsili bir yolla yeniden dirilmeye
- Şahinler, s. 160.
314
104
benzetmiştir. Burada insanın nutfe, yani sperma halinden başlayarak dünyaya gelişine kadarki
bu oluşumu açıklanmıştır. 315
“Alaka” kelimesi Arapça’da “ilişik, ilişki, kulp, sülük, tutunmak, yakalanmak,
donmuş kan” gibi manalarda kullanılmaktadır. İnsanın oluşumunda kullanılan “alaka”
kadının, sperm tarafından aşılanmış ve rahme yerleşmiş yumurtasıdır.316
78-ATEŞTEN ELBİSE VE DEMİR KAMÇILAR
“Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için
ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!
Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!Bir de onlar için
demir kamçılar vardır!Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri
döndürülürler ve: "Tadın bu yakıcı azabı!" (denilir). (Hac, 22/19-22)
Ayetler, bütün unsurlarıyla,azabın dehşetini anlatmaktadır. “Ateşten elbiseler”
ifadesi, ateşin onları ihatası olarak değerlendirilmiştir. Yani ateşin insan bedenini
kuşatması gibi ateşte onların bedenini kuşatır. Yine cehennemin azap çeşitlerinden
biride dünyadaki demir kamçılara benzetilmiştir.317
79-GÖKTEN DÜŞÜP PARÇALANAN KİŞİ
“Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan
müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da
kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.
(Hac,22/31)
Ayet müşriklerin perişan hallerini tasvir etmektedir. Gökten düşüyor,
yeryüzünde bir an bile geçmeden derhal onu kuşlar kapıyor. Yada rüzgar onu savurup
uzak bir yere atıyor. Bu tasvir, İmanın vermiş olduğu, manevi yükselişten;
çukuruna düşmek olarak temsil edilmiştir.318
- Sâbûnî, C.IV, s.120.
- Elmalılı, C.V, s. 290.
317
- Eren, s.229; S âbûnî, C.IV, s. 130.
318
- Kutup, Edebi Tasvir, s.60.
315
316
105
küfür
Şu halde, bu ayete göre Allah’a ortak koşmak, manen bir düşüştür. Müşrik
olmak öyle tehlikelidir ki, insanın manevi varlığını paramparça eder; bir kasırga gibi
onu uçurumlara sürükler.319
80-SİNEĞİN KAPTIĞI ŞEYİ DAHİ KURTARAMAYANLAR
“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da
yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi
yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de
âciz, kendinden istenen de!” (Hac:22/73)
Görüldüğü gibi bu ayet, cahiliye devrinin putperest Araplarına, taptıkları
putların, bir sinekten dahi aciz olduğunu ifade buyurmaktadır. Gerçekten, sinek, çok
zayıf bir varlık olmakla beraber, yine de bir canlıdır ve bir iş yapma gücü vardır. 320 İşte
ayet, bir sineğe karşı dahi kendisini savunamayan cansız putlara dua ve ibadet edip
onlardan yardım bekleyen cahiliye devri Araplarının bu davranışlarındaki saçmalığı çok
güzel bir misal ile ortaya koymakta, sinek ve putların aciz olduğu gibi, bu aciz putları
Allah’a ortak koşup onlara dua eden, onlardan bir şeyler bekleyenlerin de aciz oldukları
neticesine varmaktadır. 321
81-İÇİNDE LAMBA BULUNAN KRİSTAL FANUS
“Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba
bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki
inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir
ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine
ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna
eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
(Nur:24/34,35)
Allah’ın nur olmasının manası, bütün alemin ve alemdeki bütün hissi nurların
ve idrak edici güçlerin yaratıcısı ve icat edicisi olmasıdır. Şu halde, nurdan asıl umulan
- Elmalılı, C.V, s.301.
- Fahrettin Razi, Mefatîhu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Akçağ Yayınları, Ankara 1991, C. XVI, s. 369.
321
- Eren, s.77; Ateş, s. 292 ; Ulutürk, s.69.
319
320
106
aydınlatma, açığa çıkarma, tecelli ve inkişaf manalarının temeli, nurdan ve nuru alandan
çok, nuru yapıp yaratana ait olacağı için “Nur” ismi Allah’a daha layıktır. Ancak,
bundan dolayı nuru yaratana “Nur” denilmesi, lisan bakımından hakikat değil,
mecazdır. 322
Bu benzetmede Allah lambaya, kâinat ise oyuğa benzetilmektedir. Cam ise,
Allah'ın kendisini yarattıklarından gizlediği perdedir. Bu perde, gizlenmek için fizikî bir
perde değil, ilâhî zuhurun şiddetinin neden olduğu bir perdedir. İnsan gözü, aradaki
karanlıktan dolayı değil, fakat saydam perdede ışıyan her tarafa yayılmış ve herşeyi
kapsayıcı Nur'un şiddetinden dolayı O'nu göremez. Mahiyeti gereği sınırlı olan insanın
görüş kapasitesi bu Nur'u kuşatamaz, kavrayamaz. O ancak değişken parlaklıkta,
görünüp kaybolan ve ancak karanlığa zıt olarak algılanabilen sınırlı fizikî ışıkları
kuşatabilir ve kavrayabilir. Fakat, "Mutlak Nur"un zıddı (karanlık) yoktur, asla
kaybolmaz, sürekli ışır ve her zaman var olan ihtişamıyla her yere yayılır, insanın
algısının ve kavrayışının ötesindedir.323
"Doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılan
lamba" ifadesi ise, lambanın kusursuz ışığı ve parlaklığı hakkında bir fikir vermek için
kullanılmış bir mecazdır. Eskiden, parlak ışığın kaynağı zeytin yağı lambalarıydı ve bu
amaçla kullanılan en üstün yağ, açık ve yüksek bir yerde biten ağaçtan elde edilen
yağdı. Benzetmede Allah için lambanın kullanılışı, Allah'ın enerjisini dış bir kaynaktan
aldığı anlamına gelmez. Demek istenen, benzetmedeki lambanın sıradan bir lamba
olmayıp, tasavvur edilebilecek en parlak lamba olduğudur. Nasıl parlak bir lamba tüm
evi aydınlatırsa, Allah da tüm kâinatı aydınlatır.324
Ayet aynı zamanda müminlerin kalbindeki nuru temsil etmektedir.Mişkat ,
mümin kişi; misbah ise onun imanıdır. Zücace ise müminin kalbidir. Nur zücacenin
zahirinden batınına, batınından zahirine geçiş yapar. Onu gibi iman nuru müminin
kalbinden,diğer azalarına geçiş yapar. Yani iman amele, amel imana yansır. Keza cam
en hafif bir afete karşı, hemen kırılı verecek bir hassasiyete sahiptir. Onun gibi insan
- Elmalılı, C.V, s. 388-395.
- Mevdudi, C. III, s. 434.
324
- Nesefi, C.II, s.505.
322
323
107
kalbi de ona arız olan en hafif bir afete karşı hemen bozulu verecek bir özelliğe
sahiptir.325
82-ISSIZ ÇÖLLERDEKİ SERAP
“İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki
susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış,
üstelik yanı başında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur; Allah
ise, onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.(Nur,24/39)
Kafir olanlar, şu dünyada sıla-i rahim başkalarına yardım, misafire ikram vb.
gibi bazı iyi ameller yapar. Fakat bütün amellerin başı olan ve onlara değer kazandıran,
imanı olmadığı için, yaptığı bu iyilikler onu cennete götürmeyecektir. Onların
amellerinin boşa gitmesi, çölde görülen serap misaliyle anlatılmıştır. İman, insanın
hayatına ve bu hayat süresince sarf ettiği gayretlere, yapmış olduğu işlere bir mana ve
değer katan yegane amildir. Çünkü inanan insan, bütün amellerini, faaliyetlerini üstün
bir gaye için, Allah rızası için yapar; üstün bir talimata, Allah’ın emir ve yasaklarına
uygun olarak yapar; nihayet yaptığı her işten dolayı ince bir hesap vereceği kaygı ve
disiplini içinde yapar. Halbuki inançsız insanların faaliyetleri, bu iman ve sorumluluk
disiplininden yoksun olduğundan –ayette de veciz bir teşbih ile ifade buyurulduğu gibiboş, değersiz ve anlamsız bir meşguliyetler yığınından ibaret olmakla kalmaz, fazla
olarak sahibini ağır bir sorumluluk ve hesabın altına sokar.326
83-ENGİN DENİZDE BOĞULAN ADAM
“ Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki
yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde
de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi
göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi
yoktur.”(Nur:24/39,40)
- Ateş, s. 296; Eren, s. 99.
- Eren, s. 142; Ulutürk, s.58.
325
326
108
Bu ayet de kafirlerin imansızlık buhranlarını, engin bir denizde boğulmak
tehlikesiyle karşı karşıya bulunan insanın haline benzetiyor. Ayetteki deniz, kafiri kalbi;
ardarda gelen dalgalar o kalbi bürüyen cehalet; karanlık bulut ise o kalbin
mühürlenmesidir. Okyanusların doğru dürüst bilinmediği, diplerinin keşfedilmediği, bir
yerde ve zamanda Resulullah’ın tebliğ ettiği bu ayet, okyanusların diplerindeki farklı
karanlık tabakalardan bahsetmekte ve Kur’an mucizesine ayrı bir delil teşkil
etmektedir.327
84-SEMADA ASILI DAĞLAR
“Görmez misin ki Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir
araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasından yağmur çıkıyor. O,
gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu
dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutların) şimşeğinin
parıltısı neredeyse gözleri alır!”(Nur:23/43)
Ayette bedii bir istiare söz konusudur. Burada yağmurun geldiği bulutlar; hem
renk, hem rutubet, hem de soğukluk itibari ile dağlara benzetilmiştir.Keza, o bulut
dağları büyüklük ve azamette yerdeki dağlardan geri değildir. 328
85-SAÇILMIŞ TOZ ZERRELERİ
“Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline
getiririz (değersiz kılarız)” (Furkan:25/23)
ayet kafirlerin amellerinin boşa çıkarılmasını, isyan etmiş ve hükümetler
tarafından varılıp bütün tutamakları parçalanarak, dağıtılıp yok edilmiş olan bir kavmin
haline benzetilmiştir. Ayrıca ayet, kafirlerin, misafire ikram, akrabayı ziyaret gibi güzel
davranışlarının, iman etmemiş olmaları sebebiyle boşa gideceği, işe yaramaz telakki
edileceği anlatılmaktadır. 329
- Kutup, C.XII, s. 188; Elmalılı, C.V, s.396.
- Elmalılı, C.V, s. 398; Nesefi, C. II, s. 510.
329
- Zemahşeri, C.III, s. 88; Eren,s. 143.
327
328
109
86-PİŞMANLIKTAN ELLERİNİ ISIRANLAR
“O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o
peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu)
dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan
saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay
eder”.(Furkan:25/27-29)
Bu ayetlerde Zalim ve haksız kimselerin, kıyametteki pişmanlıklarını dile
getiren bir temsil vardır. Ahirette geçecek bir olay, Dünyada pişmanlıktan şaşırıp,
parmaklarını ısıran kimsenin durumu gibidir.O gün zalim pişmanlıktan parmaklarını
ısırır. Keşke Dünyada elçilerin yanında olsaydım da beni yoldan çıkaran insanlarla
beraber olmasaydım diye pişmanlığını dile getirir. 330
87-HAYVANDAN DAHA AŞAĞI OLANLAR
“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini
mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da
sapıktırlar.(Furkan,25/44)
Bu gibi kimseler, akıllarına ve kendilerine ulaşan ilahi tebliğe uymayıp sırf
hissiyatına göre hareket etmeleri bakımından hayvanlara benzetilmiş; hayvanlarının
hareketlerinin kendilerine verilen güç ve kabiliyetlerin yaratılış amacına uygun
olmasına karşılık böyle kimselerin davranışlarının bu özellikten yoksun bulunmasından
ötürü de onlardan gidişçe daha sapık oldukları ve daha aşağı oldukları belirtilmiştir. 331
88-ŞAŞKIN SEYYAHLAR
“Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.226. Ve onlar
yapamayacakları şeyleri söylerler.(Şuara,26/225-226)
Ayet, imandan ve salih amelden mahrum şairlerin hallerinden
bahsetmektedir. Ayet onların hidayet yolundan sapmalarını, medih
- Ateş, s.287.
- Elmalılı, C.V, s. 426; Ateş, s. 303.
330
331
110
ve hicivde
aşırılıklarını; sahrada yolunu kaybedip, nereye gittiklerini bilmeyen seyyah kimselere
benzetilmişlerdir.332
89-YÜRÜYEN DAĞLAR
“Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar
bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın
sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır. (Neml,27/88)
Ayette beliğ bir teşbih vardır. Burada cemadat hareket eden ve yürüyen bir insana
veya canlıya benzetilmiştir. Bu ifade ile muhatabın hayali harekete geçer. Dağlar zahir manada
hareketsiz görülür. Bu ayet, dünyanın sabit olmayıp,hareket halinde olduğuna işaret etmektedir.
Dağların hareket etmesi demek, onların da üzerinde bulunduğu arzın hareket etmesi demektir.333
90-ÖRÜMCEĞİN EVİ
“Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir.
Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır.
Keşke bilselerdi Allah, onların kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz
bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir. İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz;
fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.”(Ankebut:29/41-43)
Allah’tan başkasını dost edinerek kendilerine destek arayanların durumu ve
dini, ayette örümcek yuvasına benzetilmiştir.Dinleri o kadar çürük ve güvendikleri
putları o kadar zayıftır. Vech-i Şebeh, bu yuvanın zayıflığı ve onları ne sıcak ne de
soğuktan korumasıdır. Ayette özlü olarak ifade edildiği üzere, örümcek büsbütün evsiz
değildir, kendine yuva edinir; fakat örümcek yuvasının çürüklüğü meşhur meseldir. İşte
örümceğin edindiği yuva ne kadar zayıfsa, Allah’tan başkasının destek ve himayesine
güvenenlerin tutanağı da öylesine çürüktür. 334
Bu misalde son derece güzel bir incelik vardır: Ankebût dişi örümcek demektir.
Erkeğine “ankeb” denir. Çiftleşmeden sonra eşini öldüren dişi örümceğin evi en yakın
dostuna bile felaket yeri olduğu gibi, oraya giren sinekler ve böcekler de ölüm tuzağıdır.
- Zemahşeri, C.II, 583; Eren, s.37.
- Sâbûnî, C.IV, s. 399.
334
- Zemahşeri, III, s. 206; Ulutürk, s. 73; Eren, s. 82,83.
332
333
111
İşte Allah’tan başka tapılan şeylerde tıpkı dişi örümcek ağı gibi sığınanları felakete
sürükler335.
Elmalılı bu ayetin tefsirinde şunları söyler: Örümcek kafalı müşriklerin
dayanakları, tutanakları böyle çürüktür. Bütün tutundukları fanidir, yok olucudur. Eğer
bilselerdi. Râzi der ki: Burada "âlihe" yani ilâhlar denilmeyip "evliya" yani veliler
denilmesi, yalnız açık şirki değil, gizli şirki dahi yok edip kaldırmaya işaret içindir.
Çünkü başkasına gösteriş ederek riya ile Allah'a ibadet edenler de Allah'tan başkasını
veli edinmiş olur. O'nun meseli de örümcek meseline benzer. Peygamberleri yalanlayıp
şirke giden kavimlerin yok edilmesi örnekleriyle açıklandıktan sonra, bu örümcek
örneğinin getirilmesi peygambere ve müminlere öyle büyük ve öyle etraflı bir vaad ve
müjdeyi ifade etmektedir ki, bütün bu sûrenin ruhu denilebilir.336
Kureyş’in cahilleri ve beyinsiz takımı, “Muhammed’in Rabbi, sinekten,
örümcekten temsiller getiriyor” diye gülüp alay ediyorlardı. Bu misallerin “insanlar”
için verildiği belirtilerek, hayvandan farkı olmayan bu cahil ve düşüncesiz kimselerin
bunu anlayamayacaklarına işaret edilmektedir.337
91-KÖLENİN MÜLK SAHİBİNDE ORTAKLIK İDDİASI
“Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan
köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden
çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz
âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.”(Rum :30/28)
Ayette, insanların, kendi cinslerinden ve aynı yaratılış evsafına sahip olan
kölelerini bile kendilerine denk tutmaya, geçici dünya mülklerine ortak etmeye rıza
göstermedikleri gerçeğine işaret edilerek; eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah’a şirk
koşmanın, O’nun mutlak mülkiyetine ortaklık atfetmenin ne kadar akıl almaz bir iş
olduğu temsil yoluyla anlatılmakta ve kölenin efendisine ortak olamayacağı
vurgulanmaktadır. Ayrıca Kur’an ayetlerinin, düşünen kafalara hitap ettiği de özellikle
- Ateş, s. 280.
- Elmalılı, V, s. 572.
337
- Elmalılı, Aynı yer.
335
336
112
belirtilmektedir. Özetle ayet şirkin batıl olduğunu açıl bir şekilde göstermek için
verilmiş bir temsildir.338
92-ÖLÜLERE, SAĞIRLARA VE KÖRLERE ÇAĞRI
“(Resûlüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken
sağırlara o daveti işittiremezsin.Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola
iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.”
(Rum:30/52,53)
Bu iki ayette geçen ölü, sağır ve kör kelimeleri, kalpleri ölmüş, hakka kulak
tıkamış ve kalp gözü kör olup hakikati göremeyen insanlar hakkında
temsili bir
örnekleme vardır. Bu ayetlerde Müşriklerin Peygamberimize karşı olan tavırlarına
binaen teselli etmeye yönelik ifadeler içermektedir.
Hakkın Rahmet sesine kulaklarını tıkayan, Peygamberlerin tebliğ ve işret
sesinden Kur’an’ın İlahi beyanından rahatsız olan putperestler ve şüphe içinde
bocalayan münafıkların hepsi de gönül, akıl ve vicdan kulağı yönünden sağırdırlar.
93-ÖLÜM BAYGINLIĞI
“(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı,
üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku
gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş
değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre
kolaydır” (Ahzab, 33/19).
Ayet, hendek savaşından bir tablo çizmektedir. Müslümanlarla aynı safta
gözüken münafıklar, savaş meydanından kaçmanın yolarını aramaktadırlar. Zira onlar
zora gelmeyen kimselerdir. Savaş esnasında korkulu anlar yaşandığında ödleri
patlayacak gibi olurlar. Korku tedirginlik, şaşkınlık gibi halleri doğrudan gözlerine
yansımıştır. Artık o gözler solmuş bir çiçek gibi bitkindir, sönüktür,ümitsizdir.Korku
338
- Eren, s.79; Nesefi, C.II, s. 698.
113
hali gidince kahraman kesilirler. Savaş esnasında çalışmayan ellerine bedel, savaş
sonrası dilleri çok çalışır ve müminleri sert bir dille eleştirirler. 339
94-IŞIK SAÇAN BİR KANDİL
“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı
olarak gönderdik.Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak
(gönderdik).” (Ahzab:33/44,45)
Verdiğimiz ayette zikredilen beş sıfat, Cenab- Hakk’ın insanlara olan
geniş iltifat ve rahmetini, hem Peygamberlik görevinin ana çizgilerini, hem de halkı
irşat etmenin metot ve yöntemini yansıtmaktadır. Bunlar Şahit, Mübeşşir, Nezir, Dâî ve
ışık saçan bir kandildir.
Bu dinin esas ve prensiplerini, gerçeği bulan ve sonuç sağlayan ilimle
birleştirip, güzel çekici öğütlerle süsleyerek sunmayı yansıtmaktadır. Hz. Muhammed
(sav)’in elindeki ilahi kitap, dilinde tecelli eden hadisler, kalbinden fışkıran irfan pınarı
bu üç ana temayı birleştirip bütünlük içinde işlemektedir. O bakımdan Hz. Muhammed
(sav) Efendimiz kalp ve kafaları aydınlatan bir kandil olarak tanıtılmaktadır. Şüphesiz
bu kandilin yakıtı ilahi vahiydir; fitili Hz. Muhammed’in kalbidir, muhafazası ise O’nun
irfanıdır. 340
95-YÜKLENİLEN MUKADDES EMANET
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten
çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok
cahildir.”(Ahzab,33/72)
Bir yoruma göre ayet, dinin mükellef kıldığı şeylerin zorluğunu böyle bir
temsili yolla anlatmaktadır. Bu öyle büyük bir emanettir ki , kuvvet ve şiddette mesel
- Zemahşeri, C.III, s. 513; Nesefi, C.III, S. 23.
-Şahinler, s. 183.
339
340
114
olan göklere, yerlere ve dağlara faraza böyle bir şey arz edilse, kabulden kaçarlar ve
ondan korkarlar. 341
Ayetin üslubu, müfessirlerce temsil üslubu olarak değerlendirilir. Yani
emanetin, güya göklere, yere, dağlara sunulmuş, “bunun hakkını verebilir misiniz”diye
sorulmuş, onlar ise “hayır bu yük bize ağır gelir , biz altından kalkmayız” diye demişler,
insan ise o ağır yükün altına girmiştir. Fakat emanetin gereğini yerine getirmemekle çok
zalim ve çok cahil olmaktadır.342
İnsana yüklenen emanet, işlenmesinde sevap, terkinde ikab olan ibadet ve
davranışlarla, akıl ve düşünce kabiliyetidir. Kulluk ve akıl emanetine riayet edilmezse,
zulüm ve bilgisizliğe sapılmış olur. Bu emaneti vermekle Allah, insanı teklifleriyle
sorumlu tutmuş ve böylece onu imtihan etmiştir.343
96-TATLI VE TUZLU İKİ DENİZ
“İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da
tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve giyeceğiniz süs eşyası
çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp
gittiğini görürsün.(Fa tır. 35/12)
Ayet temsil yoluyla, Mümin ile kafirin veya dar-ı İslam ile dar-ı küfrün farkına
işaret etmektedir.Suyu tatlı ve acı olan iki deniz birbirine nasıl eşit değilse, inananla,
inanmayan da birbirine eşit değildir.344
Mümin ile kafir,cesaret ve cömertlik gibi bazı güzel ahlakta beraber de
olsalar, aslında farlıdırlar. Çünkü mümin yaratıldığı fıtrat üzere devam etmekte, diğeri
ise bunu bozmuş durumdadır.345
-Zemahşeri, C.III, s. 546; Eren, s. 116.
-Sâbûnî, C.V, s. 110
343
- Elmalılı, C. V, s. 113.
344
- Zemahşeri, C.III, s. 50.
345
- Elmalılı, C. VI, s. 148.
341
342
115
97-KÖRLE-GÖREN İLE AYDINLIKLA-KARANLIK
“Körle, gören bir olmaz.Karanlıkla aydınlık da bir olmaz. Gölge ile sıcak da
bir olmaz.
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen
kabirlerdekilere işittiremezsin!”( Fatır, 35/19-22)
Bu ayeti kerime de kör,kafiri; gören, mümini; Zulümat küfrü; nur,
İslam’ı;
Zill, cennet bahçelerinde ki gölgeyi; haru, Cehennem ateşindeki sıcaklığı
temsil etmektedir.346
İman, bilgi, hikmet ve akıl sahibi, ahlaklı, faziletli kimseler ile bunların takip
ettiği hak yol ve nail olacakları uhrevi nimetler ile imansız, bilgisiz, akıl, basiret, ahlak
ve faziletten yoksun kimseler ve bunların takip ettikleri batıl yol ve uğrayacakları uhrevi
azap, kesinlikle bir tutulamaz. Zemahşeri, diriler ve ölüleri; İslam’a girenlerle, girmeyip
küfürde ısrar edenler şeklinde yorumlar.347
98-PRANGALI MAHKUMLAR
“Biz, onların boyunlarına halkalar (boyunduruklar- bukağılar) geçirdik. O halkalar
çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Önlerinden bir set ve
arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.” (Yasin:36/8,9)
Ayetler kafirlerin küfür de ısrarı, Hakk’a iltifat etmemeleri ve boyun
eğmemelerini temsili bir üslupla anlatmaktadır. Veya, iman etmedikleri için ceza
görecek olan kafirlerin durumunun temsili bir ifadesidir. Ayetlerde iki ayrı temsil
getirilmiştir.Birinci temsilde elleri bukağılarla boyunlarına bağlanmış insanlar temsil
edilmiştir. Bununla küfürde inatları, Hakk’a yönelmemeleri ve boyunlarını o tarafa
çevirmemeleri anlatılmıştır. İkinci temsil de ise önlerinden ve arkalarından set çekilip
önlerini ve
arkalarını göremeyen
insanların
hali temsil edilmiştir.
Bununla da
basiretleri olmadığı ve Allah’ın ayetlerine nazar etmekten kör oldukları beyan
edilmiştir.348
346
- Sabuni, C.VI, s. 173.
- Zemahşeri, C. III, s. 589.
348
- Zemahşeri, C.IV, s. 5 ; Elmalılı, C. VI, s. 171.
347
116
99-ASHAB-I KARYE
“İman yolları, kendilerine kapalı olduğu için hakkı göremezler. Onlara, şu şehir
halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik.
Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş
Allah elçileriyiz! dediler.Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân,
herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz. (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz
biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. "Bizim vazifemiz, açık bir kilde Allah'ın
buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler.(Bunun üzerine onlar:)
Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve
bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin
uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz
aşırı giden bir milletsiniz. Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim!
dedi, bu elçilere uyunuz!". "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü
onlar hidayete ermiş kimselerdir."Bu tavsiyeden ötürü adama dönerek “Vay, sen de mi onların
dinindensin” dediler. Bunun üzerine adam şöyle dedi: "Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet
etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz.". "O'ndan başka tanrılar mı
edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana
hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar.". "İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine
gömülmüş olurum."."Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin." Azgınlar bu sözleri
dinlemeyip, o zatı taş yağmuruna tuttular. Tam öleceği esnada ona. Ona: Cennete gir"
denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!". "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama
mazhar olanlardan kıldığını !". Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine
gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik. (Onları helâk eden) korkunç
sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.” (Yasin:36/12-29)
Ashab-ı karye kıssası, Hz. Peygamberi tanımayan ve Müslümanlara her
türlü eza ve cefayı reva gören Mekke müşriklerine karşı getirilen bir temsildir. Ekser
müfessire bu şehrin Antakya olduğu; elçilerin ise Hz. İsa’nın iki havarisi ve üçüncüsü
ise Şem’un isimli, daha hikmetli hareket eden birisidir. 349
- Zemahşeri, C.IV, s. 8-14.
349
117
Elmalılı ya göre ise iki elçi, Hz. Musa ve Hz. İsa’dır. Bunların davasını
teyid eden üçüncü elçi Hz. Muhammed’dir.350
100-EĞRİ HURMA DALI
“Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi
(hilâl) olur da geri döner.(Yasin, 36/39)
Ayeti kerime, Ay’ın menzillerinden bahisle, onun ay sonundaki
durumunu,hurmanın eskimiş beyaz bir dalına benzetmektedir.Zemahşeri’ye göre, hilal
halindeki ay, üç cihetle yaşlı eski hurma dalına benzer: Hurmanın eski dalı incelir,
kıvrılır ve sararır. Hilal halindeki ayın durumu da böyledir.351
101-DİRİLİŞİ İNKAR EDEN KİMSE
“İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki,
apaçık düşman kesilmiş.Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye
kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onları ilk defa
yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan
sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan,
onların benzerlerini aratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi
hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten
ibarettir. Hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar
yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.” (Yasin:36/77-83)
Öldükten sonra dirilmeyi inkar eden Übey b. Halef çürümüş bir kemik alıp elinde
ufaladıktan sonra Resulullah’a dönerek: “Allah’ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi
inanıyorsun?” dedi. Resulullah(s.a.), “Evet, seni diriltecek ve cehenneme sokacak” diye cevap
verdi. Bunun üzerine 77. ve 78. ayetler nazil oldu.352 Bu Müşrik güya kendince bir misal getirir.
Oysa kendisi pis bir meniden yaratılmıştır. O Allah kemikleri hiç yok iken ilk defa yaratan, her
çeşit mahlukatı en iyi şekilde yaratan, yeşil ağaçtan ki bir birlerine zıt olmalarına rağmen ateşi
çıkaran, muazzam yerleri ve gökleri yaratan dâima yaratıcı olan göklerin ve yerin mülkü ve
- Elmalılı, C.VI, s. 176-180; Eren, s.134.
- Zemahşeri, C.IV, s. 16.
352
- İbni Kesir, C. III, s.581.
350
351
118
meleküt elinde olan, bir “ol” demesiyle her şeyi anında yaratan o Allah elbette bu kemiklerden
yaratmaya kadirdir.
102-GÜN YÜZÜ GÖRMEMİŞ BEMBEYAZ YUMURTA
“ Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.(Saffat,37/49)
Cennet kadınlarını anlatan bu ayette, kadınların son derece parlak ve
temiz oldukları teşbih üslubuyla anlatılmıştır.bu ise güzelliğin zirvesine bir işarettir.353
103-ŞEYTANLARIN BAŞLARI GİBİ TOMURCUKLAR
“Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı,
yoksa zakkum ağacı mı?Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. Zira
o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.Tomurcukları sanki şeytanların başları
gibidir. (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.”(Saffat,
37/62-66)
Ayette zakkumun tomurcukları, şeytanların başlarına benzetilerek bir temsil
yapılmıştır. Bu genelde “Muhayyel “bir teşbih olarak yorumlanır. Nitekim son derece
iyi olana “melek gibi”; son derece çirkin olana da “şeytan gibi” denir. Halbuki ne
melek, nede şeytan insanlar tarafından görülmemiştir.354
Dünyada kafirler bunu inkar ettiler. Ateşin içinde ağaç olur mu? dediler.
Cehennemde biten ağaç sözü geçince: Ateş, ağacı yakarken cehennemde nasıl ağaç
olur? diye alay etmişlerdi. Bu bakımdan bu söz onlar için bir imtihan oldu. Bu sözden
kastedilen manayı anlamadıklarından iyice küfre düştüler. Allah’ın, isterse, cehennemin
yakmayacağı bir ağaç yaratabileceğini düşünemediler. 355
104-ÇOK EFENDİLİ KÖLE İLE TEK EFENDİLİ KÖLE
“Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara. her türlü misali
verdik. Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.Allah, çekişip duran
353
- Eren, s. 236.
- Elmalılı, C.VI, s.206 ; Eren, s.232.
355
- Ateş, s.316 ; Nesefi, C. V, s.125.
354
119
birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı
misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu
bilmezler” (Zümer:39/27-29)
Ayeti kerime, şirkin batıl olduğunu açık bir şekilde göstermek için verilmiş bir
temsildir. Yani birden fazla efendisi olan bir kölenin onların hangisinin emrine itaat
edeceğini, şaşıracağını, bir çok meşakkat ve zahmetle tereddüt içinde kalacağını,;
müşrikin haline misal verdi.
356
Ama bir başka köle ise İhlasla sadece bir efendiye
hizmet ediyor. Efendisi de onun ihtiyaçlarını görüyor ve ona yardım ediyor. Bunlar
elbette bir birine eşit değildir.357
105-KİTAP GİBİ DÜRÜLEN GÖKLER
“Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun
tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak
koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer:39/67)
Ayet bütün olarak ele alındığında burada Allah’ın azametini,O’nun yüceliğini
insanların zihninde canlı hale getiren bir tasvir ve bir temsilin söz konusu olduğu
görülecektir. . Burada ne Allah’ın avuçla tutması ve nede O’nun sağ elinin olması gibi
kelimeler için hakikat yönüne girmeye gerek yoktur.358
106-KALPLERİNDE ÖRTÜ, KULAKLARINDA AĞIRLIK OLANLAR
“ Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır.
Kulaklarımızda da bir ağırlık
vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır.
Onun için sen (istediğini) yap, biz de yapmaktayız!” (Fussilet:41/5)
Bu ayeti kerimede Yüce Allah Nebi(sav)’in
sağırlara, anlamak istemeyenleri de beyinsizlere
çağrısına kulak vermeyenleri
benzetmektedir. Çünkü Kur’an
literatüründe kalp genelde akıl ve anlayış için kullanılmaktadır. Ayette, kendi duygu
- Zemahşeri, C.IV, s. 121.
- Ulutürk, s. 63.
358
- Halefullah, s. 195; Zemahşeri, C.IV, s. 137.
356
357
120
sınırları içinde kalıp Allah’ı da bu sınır içinde maddeleştiren inkarcıların hakkı kabul
etmemelerinin üç nedeni üzerinde durulmaktadır.

Kalplerinin kılıflı olması

Kulaklarında ağırlık bulunması

Onlarla Nebi (sav) arasında gerili bir perdenin konulması
Bunlar kalbin nefis, şehvet ve heveslerle örtülü olup madde ile
katılaşması, şöhrete bütün benliklerini kaptırmaları, sınırsız hürriyetlerini sınırlamak
isteyen Peygamber ile kendi arlarına bu ölçüsüz ve adaletsiz hürriyet alışkanlıklarını
engel koyduklarını göstermektedir.
Ayette geçen “Ekinneh” ifadesi “Kinan” ın çoğuludur. Kinan ise okların
konulduğu kılıfa denir.
359
Kureyş, bu sözleriyle Kur’an’ın dinlemekten kaçınarak, Hz.
Peygamber’le aralarındaki din ihtilafını açığa vuruyor ve Allah’ın Resulü Kur’an
okuyup Allah’a çağırdığı zaman kendisiyle alay ediyordu.
107-BOYNU BÜKÜK KURU TOPRAK
“Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah'ın âyetlerindendir. Biz onun
üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri
de diriltir. O, her şeye kadirdir.” (Fussilet:41/39)
Ayeti kerime de Yüce Allah, kışın ölü gibi duran ve hiçbir canlılık
alameti görülmeyen toprağın ve ürerindeki bitkilerin baharın ilk yağmurlarıyla yeşerip
canlanmasına, İnsanın tekrar yeniden dirilmesini temsili bir anlatımla
örnek
göstermiştir. Ayette yüce Allah, ölülerin diriltileceğini ölü gibi kuru toprağın yağmurla
Allah tarafından yeşerip canlanmasını delil getirmiştir. Yeryüzünün hüsran ve kuraklık
halindeki perişanlığı, zillete düşmüş bir kimsenin boynunu büktüğü huşu, yani perişan
halinde benzetilmiştir. Bu benzetme bir taraftan secde etmek istemeyen kibirli
kimselerin nihayet toprak olup zelil olduklarını hatırlattığı gibi, bir taraftan da alçak
gönüllü olanların yükseleceklerine işaret için buyuruluyor ki derken onun üzerine o
- Şahinler, s. 192.
359
121
suyu indirdiğimiz zaman titrer, deprenir ve kabarır şüphe yok ki ona o hayatı veren, o
yeryüzünü öyle dirilten elbette ölüleri de diriltir. Ruhsuz cesetlere ruh verir. Şüphesiz ki
O, her şeye kadirdir. İradesinin yöneldiği her şey vücuda gelir, kâfirler yıkılır, müminler
yükselir. Onun için şu andan itibaren yılmayıp davete atılmalıdır. 360
Ayet hakkında S.Kutup şu yorumu yapmaktadır: “Ayette boynu
büküklük olarak ifade edilen yerin durumu, üzerine suyun inmesinden önceki
hareketsizliğidir. Üzerine su döküldüğü zaman titreşiyor, kabarıyor. Sanki yerin bu
hareketi, hayat bahşeden sebeplere karşı yüce Allah'a yönelik bir şükür, bir ibadet
ifadesidir. Çünkü bu ayetin içinde yer aldığı atmosfer, ibadet, teşbih ve boyun bükmeyi
anlatan ayetlerin oluşturduğu atmosferdir. Bu yüzden yeryüzü sahnede yer alan uygun
bir duygu ile, uygun bir hareket ile sahnenin vermek istediği mesafe katkıda bulunan bir
şahısmış gibi sunuluyor...”361
108-UZAKTAN KENDİLERİNE ÇAĞRILANLAR
“ Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri
tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arap’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki:
O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince,
onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak
bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)” (Fussilet:41/44)
Bu emsalsiz benzetme ile inatçı kafirlerin ruh hallerinin bir portresi çizilmiş ve
kendileri duyup ta bir şey anlamayan akılsız hayvanlara benzetilmiştir. Onlar tıpkı
kendilerine uzaktan seslenilen insanlara benzerler uzaktan çağrılan kimseler ses
duysalar da bağıranın sözlerini anlayamazlar, kelimeleri seçemezler. Kendilerine sanki
bir uğultu geliyormuş gibi gelir ve bir anlam ifade etmezler.Taassup içinde olan insanın
karşısındakini dinlememesi normaldir. Konuşmacı sözünün karşı tarafa ulaşmadığını ve
kalbinde nefret uyandırdığını hemen hisseder. İşte aynı husus burada da söz konusudur.
Özetle söylemek gerekirse Müşrik veya Kafirlerin Kur’an-ı anlamak istemeyişleri tasvir
edilmekte ve Kur’an’ın çağrısına karşı, laf anlamayan, sadece bir ses ve bir bağırtı duya
- Elmalılı, C.VI, s. 4209.
- Kutup, C. V, s. 186.
360
361
122
hayvanlar gibi davrandıkları anlatılmaktadır.
362
İbni Abbas ayet hakkında: Yüce Allah
onların çağrı ve seslenmekten başka bir şey anlamayan “Hayvanlar” gibi olduğunu
anlatmak istiyor” diye yorum yapmıştır.363
109-BOYUNLARINI BÜKEREK GÖZ UCUYLA BAKANLAR
“Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli
gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü
kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler,
sürekli bir azap içindedirler.”(Şura:42/45)
Ayet,zalimlerin ahiretteki durumlarını ortaya koymaktadır. İnsan korkunç bir
şet ile karşılaştığı zaman, korkudan hemen gözlerini kapatır, fakat yinede kendini
bakmaktan alı koyamaz ve o şeyin kendine ne kadar yakın olup olmadığına bir bakar.
Ve sonra yeniden gözlerini kapatır. İşte cehenneme sevk edilenler insanların o andaki
halleri bu şekilde tasvir edilmiştir. Zalimler azgın olduklarından onlara en uygun düşen
hal kıyamet gününde zillete dücar olmalarıdır. Onlar azabı gördükleri vakit
büyüklenmeleri tamamen söner ve hayal kırıklığı içinde sorarlar : “Geri dönecek bir yol
yok mudur?” Bu ifadede ümitsizlik ve heyecan içerisinde herhangi bir kurtuluş yolu
bekler halde bir çöküntü içindedirler. Ayrıca ayette geçen “kıyamette ziyana uğrama”,
cehennemde ebedi kalma ve cennette hazırlanan nimetlerden mahrum bırakılma
şeklinde açıklanmıştır
110-YÜZÜ SİM SİYAH KESİLENLER
“Onlardan biri, Rahmân'a isnat ettiği kız çocuğuyla
müjdelenince,
hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir. Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı
istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?).”(Zuhruf:43/17,18)
Ayette ifade edildiği gibi kızları Allah’tan, oğulları kendilerinden saydıkları
için, kız çocuğunun doğum haberine üzülür ve sinirlenirlerdi. Sonra da kızları diri diri
- Sâbûnî, C.V, s. 430.
- Aynı yer .
362
363
123
kuma gömerlerdi. Ayeti kerimede bu vahim olay tasvir edilmektedir. Ayrıca ayet,
kadınlardaki süslenme özellikleriyle, mücadeledeki zayıflıklarına işaret etmektedir. 364
Ayetlerle ilgili Kutup şu yorumu getirir: “Kendilerine müjdelendiği
zaman öfkelendikleri bir şeyi Allah'a nispet etmemek takınılması gereken zorunlu bir
edep tavrı değil miydi? Uygun olanı bu değil miydi? Oysa onlardan birine kız evladın
oldu diye haber verildiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir. Öfkeleri yüzlerinden
okunur. Kızar, kız çocuğunun olduğunu gizlemeye çalışırlar. Kızgınlıktan parçalanacak
gibi olurlar. Şu halde süs içinde, nazla, şefkatle büyüyen kızları Allah'a nispet etmeleri
yakışık alıyor mu? Edep tavrına uyuyor mu? Bilindiği gibi kızlar kavgaya, savaşmaya
güç yetiremezlerdi. Fakat onlar toplum olarak savaşçılardan ve söz ustalarından
hoşlanırlardı. Kur'an-ı Kerim onları kendi mantıklarını kullanarak suçüstü yakalıyor.
Nefret ettikleri şeyleri yüceltip Allah'a dayandırmalarından dolayı onları utandırıyor.
Mutlaka böyle bir şey yapmak zorundaydılarsa hoşlandıkları, sevindikleri şeyleri seçip
Rabb'lerine dayandırsalardı ya.”365
111-ÖN YARGILI İNSANLARIN İNATÇI TUTUMLARI
“Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen
bağrışmaya başladılar.Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana
ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur. O, sadece
kendisine
nimet
verdiğimiz
ve
İsrail
oğullarına
örnek
kıldığımız
bir
kuldur.”(Zuhruf:43/57-60)
Rivayet edildiğine göre, Hz. İsa ve annesi Meryem’le ilgili bir meselenin
konuşulduğu toplantıda müşriklerden biri “Eğer tapılan İsa, Meryem, Üzeyr ve melekler
cehennemdeyse onlarla beraber olmaya razıyız” demiş, bu söze müşrikler gülmüşlerdi.
Ayet, onların bu şımarık tavırları hakkında inmiştir. Bu sözleriyle müşriklerin
tanrılarını, Hz. İsa ile karşılaştırmaya yeltendikleri anlaşılmaktadır. Ayet, Hz. İsa’nın
- Ateş, s. 306.
- Kutup, C. V, s. 263.
364
365
124
peygamberlik nimetine erişen ve babasız doğuşuyla da İsrail oğullarına ilahi kudretin
örneği olarak getirilen büyük bir zat olduğunu teyit etmektedir.366
112-YERİN VE GÖĞÜN AĞLAMASI
“Gök
ve
yer
onların
ardından
ağlamadı;
onlara
mühlet
de
verilmedi.”(Duhan:44/29)
Bu ayeti kerimede temsili bir anlatım söz konusudur. Allah Teala,
Peygamberine verdiği sözü tutmayan Firavun ve yandaşlarını helak ettiği zaman onların
peşinden kimsenin ağlamadığını ve onlara kimsenin acımadığını bu mecazi ifadeyle
bize ibretli bir şekilde ifade etmiştir.
Bir görüşe göre Araplar içinde büyük birisi ölünce “Dünya onun için karardı,
Ay- Güneş tutuldu, rüzgar, gök ve yer ağladı” derlermiş.367 Nitekim H.
Peygamber(sav)in oğlu İbrahim vefat edince Güneş tutulmuştu. İbrahim’in ölmesi
yüzünde güneşin tutulduğunu söyleyenler olmuş. Bunun üzerine Nebi güneş ve Ay’ın
birinin ölümüyle tutulmayacağını ifade ettiler.368Bu onun ölümüne üzülme ve
ağlamanın gerekliliğini vurgulamak için temsil ve zihinde canlandırma yoluyla
söylenmiştir. Buna göre ayetin manası şöyle olur: Firavun ve kavmi helak oldu onların
başlarına gelen bu musibet büyük olmadı. Onlar için arkada kalıp ağlayan kimse
bulunmadı. Bir görüşe göre de burada muzaf hazfedilmiştir. Yani onlara yerde ve gökte
bulunanlar ağlamadı demektir. 369
Ayrıca “Onlara yer ve gök ağlamadı” ifadelerinde bir aşağılama ve bir küçük
düşürmede söz konusudur. Şu büyüklenen zalimleri ve azgınları gökte ve yerde hiç
kimse ciddiye almıyor, hesaba katmıyor. Bir karıncanın bir bitkinin yok olması gibi
ortadan yok oluyorlar.insanları ayaklarıyla çiğneyen bu zalimler bir haşere gibi yok
olup gidiyorlar.
- Ateş, s. 307.
-Sâbûnî, C.VI, s.21.
368
- Buhari, Küsuf, 1,2,4.
369
- Zemahşeri, C.IV, s. 269.
366
367
125
113-ÖRTÜLEN GÜNAHLAR
“İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa
çıkarmıştır. İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak
Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir
Bunun sebebi, inkâr edenlerin bâtıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka
uymuş
olmalarıdır.
İşte
böylece
Allah,
insanlara
kendilerinden
misallerini
anlatır”(Muhammed,44/1-3)
Ayetlerde Kafirlerin eylemlerinin boşa çıkmasının;Müminlerin ise bağışlanıp
huzura kavuşturulmasının nedeni edebi bir üslupla anlatılmaktadır. Böyle de olmuştur.
Çünkü kafirler batıla; İnananlar ise Rablerinden gelen gerçeğe uymuşlardır. Ayetin
sonunda Allah’ın insanlara durumu böyle güzel benzetmelerle anlattığı belirtilmiştir.370
Mekke halkı, İslam’a girmekten çekiniyor, üstelik İslam’a girenleri de çevirmeye,
alıkoymaya uğraşıyordu. Ayet, böyle inkar içinde bulunan bir topluluğun, fakirlere
yemek yedirmek, sıla-i rahim yapmak, esirleri azat etmek, Mescid-i Haram’ın imarına
çalışmak gibi amellerinin boşa gideceğini belirterek, bu davranışlarının dünyada
faydasını görseler bile, ahirette sevaptan mahrum kalacaklarını açıklamaktadır.371
114-HAYVANLAR GİBİ YİYENLER
“Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere
koyar; inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri
ateştir.(Muhammed, 47/12)
Ayet düşünmeden yemeleri ve
zevki peşinde koşmaları
nedeniyle
kafirleri, hayvanlara benzetmiştir. Hayvan kesileceğinden gafil bir şekilde otlar, zevkine
bakar. Kafirler de işte böyledir.Ayet, inkar edenleri, ahireti tanımayan, başlarına
gelecekten habersiz, bütün imkanlarını midelerine ve şehvetlerine harcayan muhteris
yaratıklar şeklinde tanımlamaktadır.372
- Ateş, s. 310.
- Zemahşeri, C.IV, s. 307.
372
-Zemahşeri, C.IV, s. 310; Eren, s. 140.
370
371
126
115-SÜZME VE BAĞIRSAKLARI PARÇALAYAN KAYNAR SU
“Muttakîlere vâdolunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan
ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve
süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de
bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek
kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu.? Onların arasında, seni dinleyenler
vardır. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara "Az önce ne
demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine
uyan kimselerdir.Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini arttırır ve
sakınmalarını sağlar”(Muhammed:47/15-17)
Bu ayeti kerimelerde Müminlerin gideceği cennet çekici ifadelerle; Kafirlerin gideceği
Cehennem ise ürküten ve tüyleri diken diken eden ifadelerle tasvir edilmektedir.Kafirlerin iki
yüzlü tipini teşkil eden münafıklar, Hz. Peygamberin huzurunda veya hutbede dinlediklerini,
sonradan sırf alaya almak ve maskaralık etmek için, İbn Mes’ud ve İbn Abbas gibi alim
sahabelere yanaşarak Hz. Peygamberin az önce neler söylediğini sormaya yelteniyorlardı. Ayet,
onların bu tutumunu açıklayarak davranışlarını kötülemektedir.
116-ÖLÜM BAYGINLIĞINA TUTULMUŞ BİR BAKIŞLA BAKANLAR
“İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler.
Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık
olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.
Onlara yakışan da budur! “(Muhammed:47/20)
Ayet savaş istedikleri halde bu emir geldikten sonra Allah için canını ve
malını harcamak istemeyen Münafıkların içinde bulundukları
durum tasvir
edilmektedir. Kur’an Münafıkların bu durumunu eşsiz bir benzetme ile gözler önüne
sermektedir. Bu ifadenin taklidi mümkün deyildir. Bir başka şekilde aktarılması
imkansızdır. Burada Kur’an’ın o eşsiz belagatı bir kez daha kendini göstermektedir. Bu
ifadeler dehşet derecesine varan bir mahcubiyeti ifade etmektedir. Bununla beraber
127
ayetin tasviri, hareket ve aydınlık dolu olarak eşsiz bir biçimde hayalleri meşgul edip
durmakta, hasta ruhların ve münafıkların tabiatını anlatmaktadır. 373
117-KİLİT VURULMUŞ KALPLER
“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı?Yoksa bir takın kalpler üzerine kilit mi
vurulmuş?” (Muhammd,47/24)
Bu ifadeyle Kur’an-ı düşünmeyenleri,
kalpleri kilitli kapılara
benzetilerek temsil yapılmıştır. O kalplerde küfür ve inat kilitleri vardır. Ayet öğütün
kalplere ulaşmadığını böyle bir temsille anlatmıştır.374
118-KÖKLEŞEREK GÖVDESİ ÜZERİNE DURAN EKİN
“ Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı
çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken
görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu,
onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp
çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine
benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp
kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara
mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.”(Fetih:48/29)
Bu ayette Yüce Allah ,Hz. Peygamber (as) ile İslam’ın başlamasını, ashab-ı
kiram ile gelişip terakki ederek, kuvvetlenip kökleşmesini; Bir ekinin tohumun
atılmasıyla başlayan, yaşam serüvenine benzetmiştir. Çünkü Hz. Peygamber İslam
tohumunu tek başına ekti. Sonra Cenab-ı Hakk, O’na inanan ve onunla birlikte olanlarla
onu takviye etti.375 Ve tohum ashap şeklinde filiz verdi. Fakat bu durum kafirlerin
öfkesini artırdı.Hz. Peygamber ve arkadaşlarının ilk ve son durumları bir benzetme ile
anlatılmaktadır. İlk defa yere atılan bir dane gibi filizlenmeye başlayan Müslümanlar,
gittikçe güçlenerek koca bir ordu olmuşlardır. İslam tohumunu ekenler bu duruma son
Şahinler, s. 217
- Zemahşeri, C. IV, s.337.
375
- Kasımi, Cemalettin, Tefsiru’l-Kasıni, (Mehasinu’t-Tefsir), Dar-ı Hayat-ı Tirase Yay., Beyrut 1994,
C. VI, s. 285.
373
374
128
derece sevinirlerken, onların bu güçlü durumunu gören kafirler de öfkeden çatlar hale
gelmişlerdi.376
119-ÖLÜ ETİ YİYENLER
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz,
ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan
korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir”(Hucurat:49/12).
Allah Teala bu ayette gıybeti, ölü kardeşin etini yemeye benzetmiştir. Burada
gıybetin tabiat olarak, akıl ve şeriat nazarında çirkinliğini, tiksindirecek bir şey
olduğunu; birden göz önüne gelen bir tasvir ile en beliğ bir şekilde anlatmıştır. Çünkü
yanında bulunmayan ve kendisini müdafaa edecek birini bulamayan mümin kardeşi bir
ölü mesabesindedir. İfade de işin şenaatini anlatmak için, bir çok mübalağa unsuru
kullanılmıştır. Zandan kaçınmamız, kusur araştırıp ayıpları deşmememiz ve gıybet
etmememiz istenmiştir. Çekiştirilen kimsede, anlatılan kusur bulunsa bile, bunun
anlatılmasının caiz olmadığı Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır.377
120-SU İLE CAN VERİLEN ÖLÜ TOPRAK
“Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun
boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden
çıkış da böyledir”(Kaf:50/10,11)
Su ile, ölen toprak canlanıyor; ağaçlara taze bir hayat geliyor, bitkiler bir
yerden çıkıyor. İşte bu duruma
insanların
kabirlerinden
çıkmaları ve yeniden
dirilmeleri temsil edilmiştir.378
121-CEHENNEMİN GENİŞLİĞİ
“O gün cehenneme "Doldun mu?" deriz. O da "Daha var mı?"
der”(Kaf,50/30)
- Zemahşeri, C. IV, s.310; Nesefi, C.III, s.344; Ulutürk, s. 78; Ateş, s.321.
-Sâbûnî, C.VI, s.144 ; Nesefi, C.III, s. 355; Elmalılı, C.VI, s. 536; Ulutürk, s.79.
378
-Sâbûnî, C.VI, s.176.
376
377
129
Burada
söylenmek
istenilen,
Allah’ın
cehenneme
soru
sorması
ve
cehenneminde Allah’a cevap vermesi değildir.Bu ifade cehennemin genişliği ve ne
kadar çok olursa olsun, suçluları alabileceğini vurgulayan bir temsildir.379
122-KONUŞMAK GİBİ HAK OLAN GERÇEKLER
“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır. Kendi nefislerinizde de
öyle. Görmüyor musunuz?Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler
vardır.Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve
gerçektir.” (Zariyat, 51/21-23)
Bu ifadeler cennetin hak olduğunu bir misalle anlatmaktır. Yani kendi konuşmanız
nasıl hak ise, size vadedilen de o derece haktır.
Yeryüzünün dağlarında, denizlerinde, ağaçlarında, bitkilerinde, madenlerinde ve
canlılarında Cenab-ı Hakk’ın kudret, irade ve birliğine delalet eden alametler açıkça
sergilenmektedir. Buna göre insan kendi konuşmasının kendisine ait olmasından nasıl
şüphe etmezse, Allah’ın bildirdiği şeylerden de öylece şüphe etmemelidir. 380
123-YAYILMIŞ ÇEKİRGE SÜRÜSÜ
“Çağıranın görülmemiş bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir.7.
Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir
halde kabirlerden çıkarlar”(Kamer:54/6,7)
Burada inkar ettikleri dirilme günü gelip çattığında Kafirlerin kabirlerin
den çıkışı ve Peygamberin haber verdiği olayların gerçek olduğunu anladıkları o günkü
hallerinden bir canlı bir tablo sunulmaktadır. Bunlar çoklukları ve her tarafa yayılmaları
ila çekirgelere benzetilmiştir. Çünkü onlar korkunun ve gerçeğin başlarına gelmesinden
dolayı gözlerini kaldıramayacak bir rezilliktedirler. Korku ve şaşkınlıktan
nereye
gideceklerini bilemezler.Sâbûnî’nin İbnu’l-Cevzi’ den yaptığı bir rivayette şöyle der:
Çekirgenin yönelip gideceği belli bir yönü olmadığı için Allah onlarıçekirgeye
379
- Halefullah, s. 203.
- Nesefi, C. III, s. 374.
380
130
benzetmiştir. İnsanlar kabirlerinden korkulu bir halde çıkarlar. Hiçbirinin gideceği belli
bir yönü yoktur. Buradaki davetçi ise İsrâfil (as)dır. 381
124-SÖKÜLMÜŞ VE İÇİ BOŞ HURMA KÜTÜKLERİ
“Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgâr
gönderdik. O rüzgâr, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.Nasılmış
benim azabım ve uyarılarım!”(Kamer:54/19-21)
Bu ayeti kerimeler,
helakına sebep olan
iri bedenli oldukları ifade edilen ad Kavminin
şiddetli rüzgar sunucu içine düştükleri durumu ifade eden bir
temsil içermektedir. Onların,başları kopup kopup devrilmeleri veya hurma kütükleri
gibi büyük cüsseler halinde ölü olarak yere yıkılmaları temsili bir yolla anlatılmıştır.382
Bu şiddetli rüzgarın “ Akim” ile ifadesinde kısır bir kadına benzetme söz
konusudur.buda şunu ifade eder, kısır kadının nesli kesik olması gibi, bu rüzgarda
onların nesillerini kesip, köklerini kurutmuştur. 383 At Kavmi Hakka süresinde ise “İçi
boş hurma kütükleri” ne benzetilmiştir.
384
bu ifade de bedenlerindeki ruhlarının
çıktığına veya yaşarlarken iman ruhunu kaybettikleri için içi bu benzetmeye tabi
olduklarını ifade etmek mümkündür. Yani içi boş hurma kütükleri gibi yere yığılıp
kaldılar.385
125-HAYVAN AĞILININ KENARINA ATILAN KIRINTILAR
“Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılının
kenarına atılan kuru ot kırıntıları gibi oluverdiler.”(Kamer:54/31)
Ayette semud kavminin başına gelen ses helakini anlatılmakta ve helakin
sonunda
dönüştükleri durum, hayvan sahiplerinin hayvanlarına verdikleri otlardan
- Sâbûnî, C. VI, s. 246.
- Elmalılı, C. VII, s. 65; Nesefi, C. III, s. 403.
383
- Sâbûnî, C. VI, s.248-249.
384
- Hakka, 69/6-8.
385
- Eren, s. 199.
381
382
131
sonra kalan ve hiçbir değeri olmayan aksine bulunduğu yere zarar veren kırıntı veya
çalı-çırpıya benzetilmiştir.
386
126-YÜCE DAĞLAR GİBİ GEMİLER
“Denizde yüce dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.” (Rahman, 55/24)
Bu ayeti kerimede Allah’ın kudretiyle büyüklüğüne rağmen batmadan
denizlerde yüzdürülen gemiler; yüce dağlara benzetilerek teşbih-i temsil yapılmıştır
127-SAKLI İNCİLER
“Canlarının çektiği kuş etleri,Titizlikle korunan inciler gibi. İri gözlü hûriler
Yaptıklarına karşılık olarak (verilir)” (Vakıa:56/21-24)
Bu ayet son derece güzellikler ifade eder. Ayette hurilerin temizliğini,
dokunulmamışlığını ve parlaklığını ifade için, toz konmamış incilere benzetilerek bir
temsil yapılmıştır.Huriler bizim hissi idrakimizden ve hayali tasavvurumuzdan uzak
olduğu için böyle teşbih ile anlatılmıştır. 387
128-SUSAMIŞ DEVELERİN SUYA SALDIRMALARI
“Sonra siz ey sapıklar, yalancılar! Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından
yiyeceksiniz. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.
Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte ceza gününde onlara sunulacak
ziyafet budur”(Vakıa:56/52-56).
Bu temsilde Ehl-i Cehennemin, açlıklarından zakkum gibi en nahoş, acı ve
yakıcı bir yiyecekten yemeye mecbur kalmaları; susuzluktan bağırsakları parçalayan
“hamim”den yani kaynar sudan içmeleri, suya kanmaz develerin içişine benzetilmiştir.
- Elmalılı, C.VII, s. 65.
- Nesefi, C. III, s. 439.
386
387
132
129-SARARIP ÇER ÇÖP OLAN YEŞİLLİKLER
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve
daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki,
bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu
görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın
mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”
(Hadid :57/20)
Bu meselde Allah Teâlâ, Dünyanın halini ve çabuk geçiciliğini, faydasının
azlığını; Yağmurun bitirdiği, gelişip büyüdüğü zaman çiftçilerin hoşuna giden bitkilerin
haline benzetmiştir. Dünya böyle tek mevsimlik bitkilere benzer. Dünya hayatı , oyun,
eğlence, süs ve övünme gibi küçük işlerdir. Ahiret ise, Allah’ın rızalığı, mağfiret, azap,
cennet ve cehennem gibi büyük işlerdir. O halde ahirete yönlenilmelidir. 388
130-ŞEYTAN GİBİ OLANLAR
“Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına: Eğer siz yurdunuzdan
çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla
uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz, dediklerini görmedin mi?
Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder.Andolsun, eğer onlar çıkarılsalar,
onlarla beraber çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım etmezler; yardım
etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez. Onların
içlerinde size karşı duydukları korku, Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir.
Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar müstahkem şehirlerde veya
siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki
savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır.
Böyledir, çünkü onlar
aklını kullanmayan bir topluluktur.(Onların durumu)
kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir.
Onlara acıklı bir azap vardır. Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir.
Çünkü şeytan insana "İnkâr et" der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü
ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der” (Haşr:59/11-16)
- Ulutürk, s. 52; Zemahşeri, C.IV, s. 566.
388
133
Ayet-i Kerimelerde Münafıkların Yahudilere karşı işledikleri hileli ve
kandırmaya dayalı oyunlarıyla, insanları kandırmadaki hileleri ve tuzakları nedeniyle
şeytana benzetilmiştir.Yahut ta şeytanın rolünü üstlenmeleri nedeniyle şeytana
benzetilmişlerdir.Burada benzetme yönü ise şeytanın bu iki yüzlülüğüdür.Çünkü şeytan
insanları inkara varıncaya kadar tahrik ederek kışkırtır ve aldatır. Tam inkar edince de
“Ben senden beriyim...”der
Konuyla ilgili Elmalılı şöyle der: Şeytanın meseli gibi darb-ı mesel olmuş,
hayret verici hali gibi hani bir vakit insana küfret demişti. Bir âmir durumunda onu
küfre teşvik etmişti o insan küfredince de, şeytan çekilivermiş haberin olsun, "Ben
senden beriyim." demişti. Yani senin bulaştığına bulaşmam, sorumluluğuna iştirak
etmem çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Küfür et diye emir verirken
korkmamıştı da, aldatıp belâya soktuktan sonra azabı hatırlayarak korkacağı tutmuş,
"Ben karışmam ne halt edersen et" diyerek savuşuvermişti ki bu da bir şeytanlıktı.
Münafıklar da böyle yapmışlardı ve böyle yapmaktadırlar. Ebu Hayyân der ki:
"Şeytanın ben Allah'tan korkarım demesi, bir riyâ idi ki, bu korku, onu insanları
fenalığa sevk etmekten alıkoymuyordu." Müfessirlerin çoğu, buradaki şeytan ve
insandan maksadın şeytan ve insan cinsi olduğu görüşündedirler.”389
Şeytanın buradaki karakteri ve üstlendiği görev insanoğullarından sözüne kulak
verenlere karşı tutumu onun yapısına ve asıl görevine tamamen uygun düşmektedir.
Asıl akıl almayan ve izahı mümkün olmayan şey durumu ve konumu böyle bir yaratığa,
insanın kulak verip onu dinlemesidir.390
131-KORKUDAN BAŞ EĞEREK PARAM PARÇA OLAN DAĞLAR
“Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah
korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün.Bu misalleri insanlara
düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr:59/21)
Bu ayette anlatılmak istenen, emanet ayetinde olduğu gibi, Kur’an
okunurken onun başlara vurucu îkaz ve manalarını düşünürken, insanın kalbinin
- Elmalılı, C. VIII, s. 265.
- Zemahşeri, C.IV, s. 493-494.
389
390
134
katılığına ve saygısının az oluşuna tevbih içi bir temsil ve tahyildir. İşte Kur’an’ı şanı,
azameti, kadri ve rütbesi böyle yüce bir kitaptır.391 İbz bu Kur’an-ı, onca büyüklüğüne
ve katılığına rağmen dağlara indirseydik, ve o da manasına vakıf olup içindekileri
anlasaydı, saygıyla boyun eğer,Allah korkusundan parça parça olurdu. Ey İnsanlar! Bu
Kur’an karşısında sizin kalbiniz neden yumuşamaz, nasıl saygı duymaz ve Allah’ın
emrini anlamazsınız.392
132-BİRBİRİNE KENETLENMİŞ BİR BİNA GİBİ OLANLAR
“Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları
sever.” (Saf:61/4)
Bu ayeti kerimede Yüce Allah müminlerin savaş zamanındaki hallerini
edebi bir üslupla tasvir ve temsil ederek, bu esnadaki hallerini, birbirlerine olan
bağlılıklarını, birlikteliklerini ve yardımlaşmalarını; tek başına bir anlam ifade etmeyen
fakat bir araya geldiklerinde kendileriyle yapılan sağlam binalara benzetmiştir. Öyle bir
bina ki bütü tuğlaları bir birine sarılmış, kenetlenmiş ve birbirine yardımcıdır. Ve her
biri ayrı bir deliği kapatır. Ne bir fazla var nede bir eksik.393
133-AĞIZLARIYLA ALLAH’IN NURUNU SÖNDÜRMEK İSTEYENLER
“Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler
istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır” (Saf:61/8)
Ayette geçen Allah’ın nuru ifadesi, Allah’ın dini, Kitabı ve delili olarak
yorumlanmıştır.Üfleyerek Güneşi söndürmeye çalışanlar, nasıl hedefine varamaz ise,
Allah’ın dinini ve kitabını yok etmeye çalışanlarda bunların neticesiz kaldığı gibi
neticesiz kalacaklardır.394
391
- Zemahşeri, C. IV, s. 87.
- İbni Kesir, C.VIII, s.546.
393
- Şahinler, s.298; Nesefi, C.III, s.475.
394
- Elmalılı, C.VII, s.285-289.
392
135
134-KİTAP YÜKLÜ MERKEPLER
“Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce
kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin
durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”(Cuma:62/5)
Bu ayette de İlahi Kitaplar’ın hükümlerini uygulamayan, Yahudi din
adamları, sırtında Kitap taşıyan fakat içlerindeki bilgilerin değerini anlama
kapasitesinden uzak olan eşeklere benzetilmekte ve Allah’ın ayetlerini yalanlayanlarının
benzerlerinin durumunun ne kötü olduğu vurgulanmakta ve Allah’ın zalimleri doğru
yola iletmeyeceği temsili bir anlatımla vurgulanmaktadır.395
135-DUVARA DAYALI KERESTELER
“Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden
kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.Onları gördüğün zaman kalıpları
hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış keresteler
gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın.
Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?(Munafikun:63/3,4)
Ayette iki yüzlü münafıkların, gösterişli, sözlerinin yaldızlı olmasına rağmen,
duvara dayatılmış keresteler gibi güzel görünümlü fakat anlatışsız, yararsız, korkak ve
kof insanlar oldukları; her bağırtıyı kendilerine hücum sandıkları, anlatılmakta ve
düşman olan o kimselerden sakınılması, Hz. Muhammed’e emredilmekte ve apaçık
gerçeklerden sapan o insanların halleri ve davranışları kınanarak bir temsil
yapılmaktadır.396
136-YAKITI TAŞ VE İNSAN OLAN ATEŞ
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı
gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim:66/6)
- Nesefi, C.III, s. 480; Ateş, s. 319.
- Ateş, s. 318.
395
396
136
Bu ateşte insanlar taşlar gibi onlarla birlikte yanarlar. Tıpkı taşlar gibi önemsiz, taşlar
gibi değersiz ve taşlar gibi itina gösterilmeden tutulup atılırlar.397
Müslümanların ruhlarında derin etki bırakan bu olayın ışığında Kur'an-ı Kerim
müminleri
görevlerini
yapmaya;
ailelerini
eğitmeye,
İslam
ilkelerine
göre
yönlendirmeye, onlara öğüt vermeye, Dolayısıyla hem kendilerini hem de aile fertlerini
ateşten korumaya çağırıyor. Bu arada bir ateş sahnesini ve kafirlerin o anki durumlarını
canlandırıyor. Müminin hem kendisine hem de ailesine karşı olan sorumluluğu ağır ve
korkunç bir sorumluluktur. ileride korkunç bir ateş.... O ve ailesi bu ateşle karşı karşıya
dırlar... Kendisini bekleyen bu ateşten hem kendini hem de ailesini uzak tutmak
zorundadır. Evet ateştir bu. Alev alev yanan dehşet verici bir ateş... "Yakıtı insanlar ve
taşlar olan bir ateş. Bu ne korkunç bir ateştir ki, taşları cayır cayır yakıyor! Şiddeti
harekete, aşağılamaya, horlamaya varan bu azap ne dehşetlidir! Üstelik bu ateşin
çevresinde olan her şey ve ateşin bulunduğu ortam da ürkütücüdür, dehşet vericidir:
"Başında iri gövdeli, haşin melekler vardır." Tabiatları sorumlusu bulundukları azaba
uygundur.... "Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmezler ve emredileni
yaparlar."398
137-KÜFÜR VE İMAN SEMBOLÜ KADINLAR
“Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût’un karısını misal verdi. Bu ikisi,
kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları
Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber
siz de girin! denildi.Allah, inananlara da Firavun’un karısını misal gösterdi. O:
Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden
koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!demişti.İffetini korumuş olan, İmran kızı
Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini
ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi”(Tahrim:66/10-12)
Ayeti kerimelerde küfrün sembolü iki kadın ve İman sembolü olarak ta iki
kadın mesel olarak anlatılmaktadır. Bunlardan Hz. Nuh’un karısı ve Hz. Lut’un
karısıdır. Kocaları peygamber olmasına rağmen kendileri imandan istifade edememiş ve
397
- Nesefi, C.III, s . 506 ; Alusi, C.VI, s. 490.
- Zemahşeri, C.IV, s.555; Elmalılı, C.VII, s. 420-426.
398
137
küfür içinde kalmışlardır. İman sembolü kadınlar ise Firavunun hanımı Asiye ve Hz.
Meryem anamızdır. Bunlar güç şartlar içinde imanlarını korumuş
ve Allah’a
bağlılıkları sarsılmadan emanetlerini teslim etmişlerdir. 399
138-ÖFKELİ ATEŞ
“Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü
dönüştür!Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.Neredeyse
cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun
bekçileri onlara: Size,(bu azap ile)korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?diye
sorarlar(Mülk: 67/6-8)
Ayette cehennem ateşine “Teğayyüz ve zefir” yani öfkeli ve uğultulu bir
ses nispet edilmiştir ve cehenneme beşeri bir şahsiyet özelliği yüklenerek bir teşbih-i
temsil yapılmıştır.bir insanmış gibi, öfkeleniyor, feveran ediyor, ehli cehennemi
cezalandırmak için adeta, yerinde duramıyor.400
139-YERYÜZÜNÜN OMUZLARI
“Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde)
dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.” (Mülk,67/15)
Ayette ki bu teşbihle “zelul” ifadesiyle arz, her türlü istifadeye müsait
olarak binilen ve kimseyi incitmeden taşıyan uysal bir binit halinde tasvir edilmiştir.
Arzın omuzları temsili ise arzın insana itaatkar olmasına bir meseldir. Çünkü ayetin
metninde geçen “menakip” ifadesi “devenin sırtı” anlamındadır. 401
140-YÜZ ÜSTÜ SÜRÜNENLER
“Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere
daha iyi erişir,yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?”(Mülk:67/22)
- Ateş, s. 320,321.
- Eren, s. 228; Nesefi, C. III, s. 512.
401
- Zemahşeri, C.IV, s. 567; Elmalılı, C.VII, s. 495.
399
400
138
Ayet Mümin ve kafir ile alim ve cahil için temsil olarak
değerlendirilmiştir.402 Hamdi Yazır’ın ifadesiyle, İnsanlığın gereği,süfli hayvanlar gibi
yerde sürünmekte veya rızkı yerde aramakta değil, doğru bir yol ve istikametle hakka
doğru düpedüz girmektir.403
141-BAĞ SAHİPLERİ
“Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).
Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani
onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini)
devşireceklerine yemin etmişlerdi.Onlar istisna da etmiyorlardı. Fakat onlar daha
uykudayken Rabbi’nin katından gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi
de,Bahçe
kapkara
kesildi.Sabah
olurken
birbirlerine
seslendiler.
"Madem
devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!" diye. Derken yürüyorlardı;
fısıldaşıyorlardı."Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet
ve azmi ile erkenden yola düştüler. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu
şaşırmış olmalıyız! dediler. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız! İçlerinden en
makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tespih etsenize" dememiş miydim?
Rabbimizi tespih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler. Ardından,
kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize!
Gerçekten biz azgın kişilermişiz. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir.
Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz. İşte azap böyledir.
Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!”(Kalem:68/16-32)
Bu ayetlerde mesel olan kıssa, Yemen’de San’a yakınlarında Savran denilen
yerde geçer. Orada salih bir adamın güzel bir bağı vardı. Ona iyi bakar ve ondan Allah
hakkı olan kısmı fakirlere verirdi. Derken vefat etti ve bağ çocuklarına kaldı. Çocukları
da bağı ürünlerinden fakir hakkı olan kısmı fakirlere vermediler. Neticede ayette ifade
edilen olaylar oldu. Dillere destan olan bu olay ibretlik bir mesel olarak Kur’an’da yer
- Zemahşeri, C. IV, 569; Nesefi, C.III, s.516.
- Elmalılı, C. VII, s. 506.
402
403
139
almıştır. Araplar bu kıssayı iyi bildikleri için bunu onlara hatırlattı ve ibret almaları için
bir uyarı yaptı.404
142-KİTABI SAĞINDAN VE SOLUNDAN VERİLENLER
“Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der. " Doğrusu ben,
hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat
içindedir, Yüce bir cennette,Meyveleri sarkmış halde.(Onlara denir ki:) Geçmiş
günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.Kitabı sol
tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!". "Şu hesabımın
ne olduğunu bilmeseydim!". Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana
hiç fayda sağlamadı; Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.” (Hakka,69/18-29)
Bu ayetlerde bir tablo halinde muhasebenin neticesi bildirilmiştir. Ayetin
çizdiği tablonun pek çok numunelerini şu dünyada çocukların karne günlerinde veya
imtihan sonuçlarında görmek mümkündür. O günlerde notları veya sınav neticeleri iyi
olan öğrenciler sevinçten adeta uçarken, notları zayıf olanlara ise dünya dar
gelmektedir. çoğunu bu dünyada görmek mümkündür.
143-DÜNYA EVİNİ AYDINLATAN GÜNEŞ LAMBASI
“Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir lamba yapmıştır. Allah, sizi
de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden
çıkaracaktır.” (Nuh, 71/16-19)
Ayet beliğ bir teşbih ile Ay’ı bir nur, Güneşi de bir lamba olarak temsil
etmiştir. Arzın bir sergi yapılması da yine beliğ bir teşbihtir. Bu teşbih ile Ay bir eve,
gök yüzü bu evin tavanına, Ay ve Güneş bu eve asılı lambalara, yer yüzünü rengarenk
bir halıya benzetilerek şahane bir teşbih yapılarak insanların ufukları açılmıştır.405 Yine
ayeti kerime de ikinci bir benzetme ile , kıyamet günü,insanların kabirlerinden
dirilmeleri, yerden otların bitmesine benzetilerek bir teşbih-i temsil yapılmıştır.
- Nesefi, C:III, s. 521-523 ; Sâbûnî, C. VII, s. 21-23; Ulutürk, s. 86.
- Eren, s. 102; Sâbûnî, C.VII, s. 71; Elmalılı, C. VIII, s. 96.
404
405
140
144-AK SAÇLI İHTİYARLAR GİBİ ÇOCUKLAR
“Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden
kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?” (Müzzemmil, 73/17)
Ayet, dehşetin şiddetini ifade eden bir teşbih-i temsildir.Zira şiddetli
gam ve keder insana galip geldiğinde onu çökertir, ve ihtiyarlatır.406 Hatta bu süreç çok
hızlı yaşandığında bakarsın insan bir anda ihtiyarlayıverir. Zemahşerinin rivayetine göre
adamın biri rüyasında kıyameti, cennet ve cehennemi görür. Uyandığında sim siyah
saçları bembeyaz olmuştur. 407
145-CEHENNEMİN BEKÇİLERİ
“Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.31. Biz cehennemin işlerine
bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için
sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden
iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem
müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allah
bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta
bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez.
Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.” (Müddessir:74/30,31)
Yüce Allah insanları, böyle mahiyetini bilemeyecekleri garip ve acaib
sayılarla, misallerle, mesellerle de imtihan edip, imanlarını denemiştir.Cenab-ı Allah
anlaşılan ve
herkesin kavrayabileceği misaller verdiği gibi böyle anlaşılamayacak
misallerle de insanları imtihan etmiştir. Bu ayetlerde, Cehennemin bekçilerinin
melekler,yani Zebaniler olduğu ve sayılarının da on dokuz olduğu bildirilir. Bu bir iman
konusudur akılla bilinmez.İman edeled tereddütsüz diğer hususlar gibi hemen iman
etmişler, kalplerinde hastalık ve maraz olanlar ise “Allah bununla neyi kastetmek istedi”
derler408
- Elmalılı, C. VIII, s. 162.
- Sâbûnî, C. VII, s. 121; Zemahşeri, C. IV, s. 628.
408
- Zemahşeri,C.IV, s. 634 .
406
407
141
“Bu "on dokuz"un ne olduğunu açıklayan kelime zikredilmiyor. Ancak bundan
sonraki âyetten bunun, o cehennemin korucuları olan melekler yani zebaniler olduğu
anlaşılıyor. Yüce Allah'ın şimdi sizin tam olarak bilip anlayamayacağınız ve ilerde
ortaya çıkacak öyle kuvvet ve güçleri vardır ki onların hakikatini ancak kendisi bilir ve
sizin ona mutlak surette inanmanız gerekir. İşte size onlardan bir örnek haber
veriyor.”409Rivayetlere göre ayet inmeden önce kitap ehli Cehennemin meleklerinin
sayısının on dokuz olduğunu biliyorlardı ve bu onların kitaplarında yazılıydı. Mekke’de
bulunan Kitap ehli kimseler ve müminler bu ayeti duyunca Hz. Muhammed’in
gerçekten bir Peygamber olduğuna daha kesin bir imanla inandılar.410
146-ASLANDAN ÜRKMÜŞ YABAN EŞEKLERİ
“Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar. Sanki onlar aslandan
ürküp Kaçan yaban eşekleri gibidirler.”(Müddessir:74/49-51)
Kur’an’dan, öğütten ve Nebi(sav)’den kaçan ve onun davetine icabet
etmeyenler, aslandan ürkmüş yaban eşeklerine benzetilerek müthiş bir temsil
yapınmıştır. Araplar özellikle avcılık işinden iyi anlıyorlardı geçim kaynaklarından biri
de avcılıktı. Bu örnekle çok iyi bildikleri bir hususta kendilerine temsil getirilmiştir.
Bu ayetteki “Kasvere” kelimesi, bir lügate göre “avcı alayı” manasına
gelmektedir. Bu hususla ilgili Elmalılı şu açıklamaları yapar: “KASVERE, "kasr"
kökünden türetilmiş bir kelime olarak zorlu, zorba demek gibi olup "zorlu avcı alayı"
veya "aslan" mânâlarına geldiği açıklanıyor. Lügatçıların çoğu kasvere'nin aslan
mânâsına olduğunu söylemişlerdir. Bunun Habeş lügati olduğu da rivayet edilmiştir.
İşte Kur'ân ile verilen Allah öğüdünden kaçan, onu dinlemek istemeyen budalalar öyle
ürküp kaçıyorlar. Oysa o zavallı vahşi eşeklerin kaçmaları bir çaresizli k olmakla
beraber yine de tehlikeden kaçmaktır. Onda belki bir kurtuluş, bir fayda düşünülebilir.
Öğütten kaçan bu budalalar ise tehlikeden değil, kurtuluştan, kurtarıcıdan kaçıyor,
faydalarını bırakıp yok oluşa koşuyorlar”411.
- Elmalılı,C.VIII, s. 164.
-Ateş, s. 288.
411
- Elmalılı, C.VIII, s. 171.
409
410
142
147-AYAKLARI BİRBİRİNE DOLAŞANLAR
“Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır; Kendilerinin, bel kemiklerini kıran
bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir.Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can
köprücük kemiğine dayanır,"Tedavi edebilecek kimdir?" denir. (Can çekişen) bunun
gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır. İşte o gün sevk edilecek
yer, sadece Rabbinin huzurudur.”(Kıyame:75/24-30)
Bu ayeti kerimelerde, İnsanların can verme hali ve ruhun bedenden
ayrılıp Allah’ın huzuruna götürülüşü temsili bir yolla ve akıllara durgunluk veren bir
üslupla anlatılmaktadır. Ayette geçen “Terâki” kelimesi köprücük kemikleri
demektir.412Bu ifadeyle anlatılmak istenen ruhun bedenden ayrılıp köprücük kemiğine
ulaşmasıyla artık ölüm hali başlamıştır. Yani can boğaza çıkmış, son nefesi vermek
üzere iken, işte bu anda her şey bitmiş gözleri yuvalarından kaydıran büyük sıkıntı gelip
çatmıştır.Ölüm sarhoşluğu ve sıkıntılarının şiddeti sebebiyle ölmek üzere olan bir
kimsenin bacakları birbirine dolaşır. Bir rivayete göre bunlar ölünün kefene bürünen
bacaklarıdır. İbn Abbas’tan gelen başka bir rivayete göre ise : “Bundan maksat;
Dünyadan ayrılma sıkıntısı, ölümün şiddeti ve sıkıntılarıyla birleştiğinde demektir” O
zaman bu ifade o büyük ve korkunç olayı temsili olarak anlatır. O şahısta dünya
sıkıntılarının şiddeti, ahiret sıkıntılarının şiddetiyle birleşir. 413
148-SARAY GİBİ KOCAMAN KIVILCIMLAR
“(İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan saya geldiğiniz azaba doğru gidin! Üç kola
ayrılmış,bir gölgeye gidin. Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır. O, saray gibi
kocaman kıvılcım saçar.Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.O gün, (hakikatleri) yalan
sayanların vay haline!” (Mürselat: 77/29-34)
Ayet, cehennem azabının gayet hareketli ve renkli bir tasviri ve temsilidir.
“Haydi gidin o üç çatallı gölgeye” ifadesinde tehekkümi bir istiare vardır. Çünkü bu
gölge, bir başka ayette sarih olarak ifade edildiği gibi,cehennem dumanının
- Mutçalı, s. 87.
- Alûsî, C. VII, s. 145-156.
412
413
143
gölgesidir.414 Keza üç çatallı gölge, alttan, üstten ve her yandan olmak üzere azabın
ihatasını anlatır.415
149-ARZ DÖŞEĞİNE DİKİLEN KAZIKLAR
“Biz yeryüzünü bir döşek, yapmadık mı? Dağları da birer kazık, Sizi çifter
çifter yarattık. Uykunuzu bir dinlenme kıldık. Geceyi bir örtü yaptık. (Nebe, 78/6-10)
Dağların birer kazık , birer direk yapılması, çadır yapılırken direkler
dikilip , örtünün anlarla denge de durup düşmemesine veya kolonlar üzerine kurulu bir
binaya benzetilmiştir.O direkler veya o kolonlar olmadan çadırın veya binanın çökecek
olması gibi yer yüzü de dengesini kaybeder ve yörüngesinden kayardı.
Dağların birer direk yapılması yeryüzünün bunlarla sebat bulduğunu,
eğer dağlar kaldırıvermiş olsa o döşekte ikamet ve huzurun ortadan kalkacağına işaret
eder.416Ayrıca burada dikkat çeken bir diğer hususta bu temsilde, yeryüzünden bir döşek
olarak bahsedilmesidir. Nasıl insan döşekte huzurlu ise bu dağlar sayesinde de insan
yatakta yatan bir insanın huzuru gibi huzurlu bir yaşam sürmektedir. Eğer bunlar
olmasaydı taşları üzerinde yatan insan gibi, insanlar huzursuz olacak ve rahat yerine
eziyet çekilecektir. 417
150-DÜRÜLEN GÜNEŞ VE YÜRÜTÜLEN DAĞLAR
“Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, Dağlar
(sallanıp) yürütüldüğünde” (Nebe, 81/1-2)
Güneşin dürülmesi ve bir bohça gibi dürülüp sarılması, ışığının sönmesi
anlamında ola bileceği gibi, dürülüp atılması, gözden kayp olması,kendisinin yok
edilmesi anlamı kullanılan birer temsildirler.418
Ayette yıldızların saçılıp dökülmesi olayında da bir istiare-i temsiliyye
mevcuttur. Burada dağılan yıldızlar, ipi kopmuş mücevherlere benzetilmiştir. 419
- Vakıa, 43.
- Sâbûnî, C. VII, s. 386.
416
- Nesefi, C. III, s. 605.
417
- Elmalılı, C.III, s. 220.
418
- Elmalılı, C.VIII, s. 267 .
414
415
144
151-NEFES ALAN SABAH
“O akıp akıp yuvasına gidenlere, Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,
nefes aldığı dem o sabaha andolsun” (Nebe, 81/16-18),
Yüce Allah bitmeye yönelen geceye ve rahat bir nefes alan sabaha yemin
ederek, Kur’an’ın değerli bir elçinin getirdiği kelam olduğunu haşmetli bir üslupla,
betan etmektedir. Teneffüs peş peşe nefes almaktır. Tan yeri ağarırken, ışığın ardından
sabahın gelişi nefes alan bir insana benzetilmiştir. Başka bir deyişle sabah sıkıntıdan
kurtulan bir insan misali, gecenin koyu karanlığından kurtulmuş ve rahat nefes
almaktadır. 420 Veya gündüzü bürüyen gece, sanki onu öldürmüş, defnetmiş, sabahın ilk
ışıkları ile hayat emaresi olan nefes almaya başlamıştır. Veya sabah uzun bir yoldan
gelmiş, yorulmuş, uzanmış ve nefes alıyor.421
152-PAS BAĞLAYAN KALPLER
“Böyle birine âyetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.Hayır! Bilakis
onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerinin üzerine pas bağlamıştır.kirletmiştir.
Hayır!
Onlar
şüphesiz
o
gün
Rablerinden
(O'nu
görmekten)
mahrum
kalmışlardır.”(Mutaffifin, 83/13-15)
Ayette geçen “Râne” kelimesinin mastarı “Rayn”dır. Rayn ise kılıç ve
aynanın üzerindeki pası ifade eder. Demek ki kalpler bir ayna gibidir. İşlenen her bir
günah bu şeffaf kalp aynasında siyah bir nokta oluşturur. Kişi tevbe ve istiğfarla bu
kirleri temizlemese o kalp artık kararır ve şeffafiyetini kaybeder. Ancak pas tutmuş ayna
gib olan bu kalpler, tevbe ve istiğfarla cilalanmış ayna halini alırlar.bazılarına göre ise
“ray” kalp kararıncaya kadar onu örten günahtır.422
- Sâbûnî, C. VII, s. 227.
- Sâbûnî, C. VII, s. 248; Zemahşeri,C.IV, s. 671-675.
421
- Nesefi, C. III, s. 615-616.
422
- Âlûsî, VII, s. 248; Zemahşeri, C.IV, s. 708.
419
420
145
153-ATEŞİ SARAN KELEBEKLER VE SAVRULAN YÜN GİBİ DAĞLAR
“İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur.Dağların da atılmış
renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)”(Karia,101/4-5)
Bu ayeti kerimeler de ilk olarak
kıyametin kopuşu anındaki sarsıntının
etkisiyle insanların havada uçuşmaları, ateş etrafında dolaşan ve ateşi cebe çevre saran
ve adım adım ateşe
ve dolayısıyla ölüme yaklaşan kelebeklere benzetilmiştir.
Kıyametin kopuşuyla da insanlardan imansız olanlar da aynı şekilde cehennem ateşine
yaklaşmaktadır.
Ayetlerdeki ikinci temsilde ise kıyametin kopuşu anında Allah’ın gücü kuvveti
yanında dağların durumu ve kopuşu; örmeye hazır hale gelip ip olmaları için savrulan
yünlere benzetilerek bir teşbih-i temsil yapılmıştır. 423
154-YENİLİP ÇİĞNENMİŞ EKİN
“Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?Onların kötü planlarını boşa
çıkarmadı mı? Onların üstüne ebâbil kuşlarını gönderdi. O kuşlar, onların üzerlerine
pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine
çevirdi.”(Fil ,105/1-5)
Ayeti kerimede fil ashabının yenilgiden sonraki halleri, yenilmek için
çiğnenmiş bitki veya yemeklere benzetilmiştir. “Yenilmiş ekin” benzetmesi değişik
şekilde yorumlanmıştır. Bazılarına göre “hayvanların yediği eki yaprağı haline getirdi”
yani mafsalları birbirinden ayrındı, vücutları parça parça oldu demektir.bazılarına göre
ise “habbesi çıkmış sadece kabuğu kalmış ekin haline geldiler” yani ruhları çıktı geriye
sırf cesetleri kaldı demektir.424Ayette geçen “Me’kul” kelimesiyle aynı kökten türeyen
“Ükal” kelimesi, “kurt yemiş, böcek yeniği olmuş ekin yaprağı” demektir. Ashab-ı fil
de böyle delik deşik olmuş ekin yaprağı gibi, hedefine ulaşmadan, maksatlarına
ulaşmadan bedenleri delik deşik olmuştur.425
- Elmalılı, C.IX, s. 60-65.
- Sâbûnî, C.VII, s. 431.
425
- Elmalılı,C. IX, s. 125-140.
423
424
146
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Muteber tefsir kaynakları ve konuyla ilgili kaynaklardan istifade ederek
Kur’an’da irâd edilen meselleri kısaca ifade etmeye çalıştık. Görüldüğü üzere Kur’an,
soyut kavramların kolayca algılanabilmesinde çok etkili olan temsil metoduna genişçe
yer vermiştir. Temsili anlatım, en önemli Kur’an ilimleri arasında olmasına rağmen usul
kitaplarında gereği gibi yer alamamıştır. Kur’an’ın sunduğu meseleler Arap dilindeki
yaygın olan meselelerden üslup ve özellik bakımından farklılık arz etmektedir. Bundan
dolayı müşrik Arapların itirazıyla karşılaşmış fakat yine temsili örneklerle kendilerine
gerekli cevaplar verilerek susturulmuşlardır. Kur’an’daki ayetlerden esinlenerek daha
sonraları Araplar ve acemler sayısız temsiller üretmişlerdir. Fakat bunlar hiçbir zaman
Kur’an’ın, temsili anlatımdaki mecaz değerine ulaşamamışlardır. Kur’an’daki
temsillerin büyük çoğunluğu teşbihi temsil şeklinde gelmiştir. Bir kısmı ise istiare-i
Temsiliyye şeklinde, çok az bir kısmı da Teşbih-i Zımni şeklinde kullanılmıştır.
Kur’an’ın
İ’cazının ve fesâhatının bir yönünü oluşturan temsiller ve
teşbihler, sade ve soyut anlatına nispetle daha etkili ve daha kalıcıdır. Bu anlatımla
herkesimden insan, bu bitmek tükenmek bilmeyen hazineden kendi kalitesi ve kendi
değeri ölçüsünde istifade eder. Nazilinden günümüze kadar hemen hemen her kesimden
insanın Kur’an’ın mesajından bu denli istifade etmesinin mühim sırlarından biri de, bu
tür anlatıma yer vermesidir. Böyleyken Kur’an’da İ’cazın ve Temsilin olmadığını iddia
etmek bilmem ne derece doğru olur. Bunu kabul etmek, Kur’an-ı Kerimi yapraksız ve
kuru bir ağaç misali cılız ve anlaşılmaz kılmaktır ki bu Kur’an’ın ruhuna ne derece oyar
bilinmez.
Öte yandan meselleri Kur’an’da ki meselleri özelliklede tarihi şahsiyetleri
konu alan meselleri vukuu mümkün olmayan veya hayal mahsulü sayan ve müşrik
Arapların kullanmasından dolayı Kur’an’ın bunları kullandığını iddia etmek doğru
147
deyildir. Bilim ve teknik ilerledikçe Ankebut (örümcek) örneğinde ifade ettiğimiz gibi
bütün temsillerdeki sırlar birer birer ortaya çıkmakta ve Yüce Allah’ın bunları
kullanmasındaki hikmetleri insanları dehşete düşürürcesine sergilenmektedir.
Günümüz şartlarının da gerekli kıldığı temsiller, başkalarına verilecek mesajı
iletmede vazgeçilmez birer kaynak ve malzemedirler. Sözgelimi bir vaiz, bir öğretmen,
bir mürşit, bir siyasetçi vb. gibiler yeri geldiğinde teşbih ve temsillere müracaat
ederlerse, hedef kitleye daha iyi ulaşır ve mesajından daha güzel verim alırlar.
İnsanlığa yol göstermek için gönderilen Kur’an; İmanın gerekliliği, küfrün ve
şirkin zararları, Cennet-Cehennem tasvirleri vb. gibi ana temalar etrafında dönen en
güzel mesellerle doludur. Bundan dolayı temsillerdeki maddi teşbihlere,
mümkün
vukuu
hakikatler diye bakarak, onların zımnında saklı olan gerçekleri sezmeye
çalışıp, gereğince amel etmek gerekmektedir.
148
BİBLİYOGRAFYA
-ALTUNTAŞ, Halil, Kur’an’da Temsilî Anlatım, Diyanet İlmi Der., C.XXVI, sayı:4,
Ekim Kasım-Aralık, Ankara 1990.
-ARSLAN, Ali, Büyük Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları,İzmir 1987.
-ATAY, Hüseyin, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, S/E/K Yayınları, Ankara 1995.
-ATEŞ, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, KUDA Yay. Arş Mer., İst. 1995.
-BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraktar
Yay., İstanbul 2002.
-BEYDÂVİ, Kadı Muhammet Şirâzî, Enveru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Dar-ı Kitabı İlmiyye Yayınları, Beyrut 1999.
-BİLGİN, Abdulcelil, Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın Anlaşılmasındaki Rolü,
Pınar Yayınları, İstanbul 2003.
-BOLELLİ, Nusreddin, Belâgat, Rağbet Yayınları, İstanbul 2000.
-BULAÇ, Ali, Kur’an’ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Girişim Yayınları, İstanbul 1990.
-BULUT, Ahmet, Emâlü’l-Kur’an, İslâmî Edebiyat, C. II., s. 15, İstanbul 1991.
-CANAN, İbrahim, Kütüp-i Sitte, Akçağ Yayınları, Ankara 1990.
-CARİM, Ali ve Mustafa Emîn, el-Belâgatü’l- Vâzıha, Mektebetül İslamiye Yay.,
Dimeşk 1999.
-CERRAHOĞLU, İsmail, Tefsir Usûlü, T.D.V. Yayınları, Ankara 1992.
-CÜRCANİ, Seyyid Şerif, Kitabu’t-Ta’rîfât, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye, Beyrut 1995
-ÇANTAY, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Naşiri:Mürşid Çantay
İstanbul 1991.
- DEVEZE, İzzet, et-Tefsiru’l-Hadis, Ekin Yayınları, Çeviri: Komisyon, İstanbul 1998.
-EREN, Şadi, Kur’an’da Teşbih ve Temsiller, Işık Yayınları, İstanbul 2002.
-ESED, Muhammes, Kur’an Masajı, Terc:Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret
yayınları, İstanbul 1996.
-FETHİ, Muhammet, Târih-i Edebiyat-ı Arabiye Dergisi, İstanbul 1332.
149
-FİRUZABADİ, Muhammed ib. Yakup, Kâmusi’l Muhîd, Daru’l Fıkıh, 7. baskı,
Beyrut 1997.
-HACIMÜFTÜOĞLU, Nasrullah, İcaz ve Belâgat Terimleri, Ekev Yayınları, Erzurum
2001.
-_________________________, Kur’an’ın Belâgatı ve İ’cazı Üzerine, Ekev
Yayınları, Erzurum 2001.
-HALEFULLAH, Muhammed Ahmed, el-Fennu’l Kısasî (Kur’an’da Anlatın
Sanatı), Çev. Şaban Karataş, Ankara Okulu yayınları, Ankara 2002.
-HİZMETLİ, Mustafa, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, Birleşik Yayıncılık,
Ankara 1993.
-İBNU KESİR, el-Hafız,Tefsirul Kur’ani’l- Azim, Darul Fikr Yayınları, Beyrut 1999 .
-İBNU MANZUR, Lisânu’l Arap, Daru Sadır Yayınları, Beyrut 2000.
-İSFEHANİ, er-Rağıb, el –Müfretât fiî Ğarîbi’l Kur’an, Daru’l-Kalem, Dimeşk 1992
-KARAMAN, Hayretin, Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Kur’an
Yolu, DİB.Yayınları, Ankara 2003.
-KASİMİ, Cemalettin, Tefsiru’l-Kasıni, (Mehasinu’t-Tefsir), Dar-ı Hayat-ı Tirase
Yay., Beyrut 1994.
-KETTAN, Mera Halih, el-Mebahis fî Ulumu’l Kur’an, Resahih Yayınları, Beyrut
2000.
-KILIÇ, Sadık, İslam’da Sembolik Dil , İnsan Yayınları, İstanbul 1995.
-KURTUBİ, Ebu Abdullah, el-Cami Li Ahkami’l- Kur’an, Dar-i İhya-i Dürer, Beyrut
1985.
-KUTUP, Seyyid, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları, İstanbul 1987.
-_____________ ,Kur’an’da Edebi Tasvir, Ravza Yayınları, İstanbul 1999
-MEVDUDİ, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yayınları, İstanbul 1997.
-MUTÇALI, Serdar, el-Mu’cemu’l Arabi’yyi’l-Hadîs, Dağarcık Yayınları, İstanbul
1995.
-NESEFİ, Ebu’l –Berakat, Medariku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dar’u İbni Kesir
Yayınları, Beyrut 1995.
-ÖZCAN,Hanifi, Türk Din Bilgini Mâturidi’ye Göre Kur’an’daki kıssa ve
Mesellerin Epistemolojik Amaç ve Önemi, Kubbe Altı Akademi Mecmuası, İstanbul
1995.
150
-ÖZSOY,Ömer ve İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an, Fecr Yayınları, Ankara
2004.
-ÖZTÜRK, Mustafa, Kur’an Dili ve Rotariği, Kitabiyat Yay., Ankara 2002.
-RAZİ,Fahreddin, Mefatîhu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Akçağ Yay., Ank. 1991.
-REŞİT RIZA, Muhammed, Tefsiru’l-Kur’an’il–Hakim,el Meşhur bi
Menar, Dar-i Kitab-ı İlmiyye, Beyrut 1999.
Tefriru’l-
-SAMİ, Mustafa, Ahter-i Kebîr, Osmanlıca sözlük, İst H.1356.
-SAMİ, Şemseddin, Kâmus-i Türkî, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul 1996.
-SAVİ, Halveti Muhammed, Haşiyetu’s-Savi Ale’t-Tefriru’l- Celaleyn, Dar-ı Kitab-ı
İlmiyye Yayınları, Beyrut 2000.
-SUYUTİ, Celalettin Abdurrahman, el-İtkan fi Ulumi’l Kur’an, Dar-i İbni Kesir
Matbbası, Beyrut. 2000.
-ŞAHİNLER, Necmettin, Kur’an’da Sembolik Anlatım, Beyan Yayınları, İstanbul
1995.
-ŞAMİL ANSİKLOPEDİSİ, Şamil Yayınları, İstanbul 1990.
-ŞENGÜL, İdris, Kur’an Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları, İzmir 1984
-ŞENOCAK, İdris, Tarihselcilik, İnkişaf Der.Kasım-Ocak, I. sayı, İstanbul 2005.
-T.D.V. KUR’AN- I KERİM VE AÇIKLAMALI MEALİ, TDV Yayınları,
Komisyon, İstanbul 1998.
-TOPTAŞ, Mahmut, Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İstanbul 2001.
-TRABLUSİ, Tâhir Ahmet ez-Zâvî, Muhtasaru’l-Kâmus, Dâru’l Arabiyyetü’lKitâbiyye, Tunus 1977.
-VAHİDİ,İmam Ebul-Hasen Ali Bin Ahmet, Esbab-i Nüzûl, Tercüme: Necati Tetik,
İhtar Yayınları, İstanbul 1997.
-VAROL, Ahmet, Kur’an’ı Kerim Meali, Madve Yayınları, İstanbul. 1999.
-YAZICI, Numan, Atasözleri ve Deyimler, Rağbet Yayınları, İstanbul 2003.
-YAZIR,Elmalılı Hamdi, Kur’an-ı Kerim Meali, İslamoğlu Yayınları, Hazırlayan
Dücane Cündioğlu, İstanbul 1996.
-___________________, Hak Dînî Kur’an Dili, Akçağ Yayınları, Ankara 1995.
-YILDIRIM, Suat, Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul 1993.
151
-______________, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Feza Gazetecilik Aş. Yay.,
İstanbul 1998.
-ZEBİBİ, Muhammed Murteza Vâsıtî, Tâcü’l Arûs Min Cevâhiri’l Kâmûs, Daru’l
Fikir, Beyrut 1994.
-ZEMAHŞERİ, el-Keşşaf an Hakâiku’t- Tenzil ve ‘Uyûni’l Akavil fî Vucûhi’tTe’vil, Beyrut 1997
-ZERKEŞİ, Bedreddin Muhammad ib. Abdullah, el-Burhan fi Ulumu’l Kur’an, Darı
Fıkh Yay, Beyrut 2001.
-ZUHAYLİ, Vehbe, Tefsiru’l-Münir, Bilim Evi Yay., Tercüme: Hamdi Arslan, İst.
2003.
152
ÖNSÖZ........................................................................................................................III
İÇİNDEKİLER.............................................................................................................V
KISALTMALAR......................................................................................................... X
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
I.BÖLÜM: MESEL NEDİR.......................................................................................... 3
A- MESEL KELİMESİNİN TERİM VE ISTILAHİ MANALARI .............................. 3
1- Terim Mânâsı........................................................................................................ 3
2- Istılâhî Mânâsı ..................................................................................................... 6
B- MESEL KELİMESİNİN KUR’AN’DAKİ MANALARI ........................................ 6
C- ARAP DİLİNDE MESELLER ................................................................................ 7
1-Kaynağı Belli Olmayan Meseller .......................................................................... 8
2- Kaynağı Belli Olan Meseller ................................................................................ 8
D- MESELLERİN ÖZELLİKLERİ .............................................................................. 9
E- MESELERDE KULLANILAN EDEBİ SANATLAR ........................................... 10
1-Teşbih(Benzetme): ............................................................................................... 10
a-Teşbihin Unsurları ........................................................................................... 10
b-Teşbîhü’t-Temsil ............................................................................................. 11
c-Teşbih-i Zımni ................................................................................................. 12
2-İsti‘âre ................................................................................................................. 12
a-İsti‘âre’nin rükünleri: ....................................................................................... 12
b-İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) ........................................................ 13
II.BÖLÜM : KUN’AN’DA MESELLERİN YERİ ................................................... 14
A- KUR’AN’IN BELAGATINA GENEL BİR BAKIŞ .............................................. 14
1- Belagat ................................................................................................................ 14
2- Belagatın Kısımları ............................................................................................... 15
a- Meâni ............................................................................................................... 15
b- Bedî.................................................................................................................. 15
c- Beyan ............................................................................................................... 15
3- KUR’AN’IN BELAGATI VE İ‘CAZI ....................................................................... 16
a. Kur’an’ın Belagatı ............................................................................................ 16
b- Kur’an’ın İ’cazı ................................................................................................. 17
c- Kur’an’da İ’caz Varmı-Yokmu?(Kur’an’da Mecaz Tartışması) ............................. 18
B- KUN’AN’DA BULUNAN DEYİMLER ............................................................... 19
C- KUR’AN’DA SEMBOLİK ANLATIM ................................................................ 22
D- KUR’AN’DA MESEL ÇEŞİTLERİ ...................................................................... 24
1- Açıklık-Kapalılık Yönünden .................................................................................... 24
a- Açık (Zahir, Sarih,Belirgin) Meseller .................................................................. 24
b- Kapalı (Kâmin,Gizli, Remizli,îmalı)Meseller ...................................................... 25
2- Yapıları (Kullanılan Edebi Sanatlar ) yönünden Meseller......................................... 26
a- Teşbîh-i Temsil Biçiminde olanlar: ..................................................................... 26
b- Teşbih-i Zımni biçiminde olanlar ........................................................................ 26
c- İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) Biçiminde olanlar .................................. 27
3 - Elemanları(Madrup-Madrubun leh) Arasındaki ilişki Yönünden .............................. 27
153
a- Madrup ve Madrûbun leh’in Elemanları ve Neticeleri Yönünden Benzerlik ........... 27
b- Madrup ve Madrûbun leh’in Sadece Neticeleri Yönünden Benzerlik .................... 28
4- Hal’e, Sıfata ve Kıssaya Delaletleri Açısından ......................................................... 29
a- Hal’den İsti’âre yapılan Temsiller ....................................................................... 29
b- Sıfattan İstiâre Yapılan Temsiller........................................................................ 29
c- Kıssadan İstiâre Yapılan Meseller ....................................................................... 30
E- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN ÖZELLİKLERİ ............................................... 30
F- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN GAYELERİ ...................................................... 32
G- KUR’AN’DA SONRADAN MESEL OLAN AYETLER................................... 33
H- KUR’AN’DA ÖNCEKİ MESELLERE DELALAT EDEN AYETLER .............. 36
İ-ARAPLAR’IN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ
MESELLER ................................................................................................................ 38
J- ACEMLERİN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ
ATASÖZLERİ ............................................................................................................ 41
K- HADİSLERDE TEMSİLİ ANLATIM................................................................... 43
III.BÖLÜM: KUR’AN’DA İRAD EDİLEN MESELLER ...................................... 45
1-MÜHÜRLÜ KALPLER .......................................................................................... 45
2-ZARARLI ALIŞ VERİŞ .......................................................................................... 46
3-ZİFİRİ KARANLIKTA SÖNEN ATEŞ............................................................................ 46
4-ÖLÜM KORKUSUYLA PARMAKLARINI KULAKLARINA TIKAYANLAR ........................ 49
5-YAYILMIŞ DÖŞEK VE KUBBEMSİ TAVAN .................................................................. 51
6-SİVRİSİNEK VE DAHA KÜÇÜK VARLIKLAR ............................................................... 52
7-KALPLERİ TAŞ KESİLENLER ..................................................................................... 53
8-DÜNYA SEVDASI ...................................................................................................... 54
9-BİN YIL YAŞAMAK İSTEYENLER ............................................................................... 54
10-BUZAĞI SEVDASI .................................................................................................... 55
11-ARKAYA ATILAN KITAP ......................................................................................... 56
12-ALLAH’IN BOYASI .................................................................................................. 57
13-ÇOBANIN ÇAĞIRDIĞI HAYVANLAR ......................................................................... 58
14-KARINLARINI ATEŞLE DOLDURANLAR ................................................................... 59
15-BİRBİRLERİNİN KORUYUCU GİYSİSİ OLANLAR ....................................................... 59
16-MÜMİNLERİN ÇETİN İMTİHANI ............................................................................... 61
17-ÇOCUK YETİŞTİREN TARLALAR .............................................................................. 61
18-SAĞLAM KULPA YAPIŞANLAR ................................................................................ 62
19-ZULÜMATTAN NURA .............................................................................................. 63
20-KEMİK YIĞINI OLAN MERKEBE ET GİYDİRİLMESİ .................................................. 63
21-PARÇALANAN KUŞLAR ........................................................................................... 65
22-BİRE YEDİ YÜZ MAHSUL........................................................................................ 66
23-YAĞAN YAĞMURLA ÜZERİNDEKİ TOPRAK KAYBOLAN KAYA ............................. 67
24-YÜKSEK BİR TEPEDE KURULMUŞ İKİ KAT ÜRÜN VEREN BAHÇE ........................... 69
25-MEYVELERLE DOLU BAHÇENİN KASIRGA İLE YANMASI ........................................ 70
26-ATEŞİN YAKITLARI ................................................................................................. 71
27-YEŞEREN GÜZEL BİR BİTKİ GİBİ BÜYÜYEN KADIN ............................................... 72
28-HZ. İSA’NIN VE HZ. ADEM’İN DOĞUMLARI ............................................................ 73
29-ALLAH’IN İPİNE SARILANLAR ................................................................................. 73
30-EKİNLERİ MAHFEDEN DONDURUCU RÜZGAR ......................................................... 74
154
31-ATEŞ YİYENLER ..................................................................................................... 75
32-HURMA LİFİ KADAR ZULÜM GÖRMEYECEKLER ...................................................... 76
33-KARGA KADAR BİLE OLAMAYANLAR .................................................................... 76
34-HAYIRDA YARIŞ ..................................................................................................... 77
35-PERDELİ KALPLER .................................................................................................. 77
36-OYUNCAKLAR DÜNYASI ......................................................................................... 78
37-KARANLIĞA GÖMÜLMÜŞ SAĞIR VE DİLSİZLER ....................................................... 79
38-GAYBIN ANAHTARLARI .......................................................................................... 79
39-ŞAŞKIN BİR HALDE ÇÖLE DÜŞENLER ..................................................................... 80
40-BATAKLIKTA OYNAYANLAR .................................................................................. 81
41-IŞIKLI YOLDA YÜRÜYENLER İLE KARANLIKTA KALANLAR ................................. 81
42-GÖĞE ÇIKIYORMUŞ GİBİ KALPLERİ DARALANLAR ................................................ 82
43-TAKVA AZIĞI VE TAKVA LİBASI............................................................................. 83
44-İĞNE DELİĞİNDEN GEÇEN DEVE ............................................................................. 83
45-TEMİZ VE PİS TOPRAKLAR ..................................................................................... 84
46-ÜZERLERİNDE AĞIRLIK VE ZİNCİRLER OLANLAR ................................................... 84
47-EZELİ SÖZLEŞME .................................................................................................... 85
48-DİLİ SARKIK KÖPEKLER GİBİ OLANLAR ................................................................. 85
49-GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME SEVK EDİLENLER ........................................................... 86
50-NECİS İNSANLAR .................................................................................................... 87
51-UÇURUMUN KENARINDAKİ BİNA ........................................................................... 87
52-DAR GELEN DÜNYA ............................................................................................... 88
53-SÜSLÜ GELİN .......................................................................................................... 88
54-KÖR VE SAĞIR İLE GÖREN VE İŞİTEN ...................................................................... 89
55-KUYU BAŞINDAKİ ŞAKIN ........................................................................................ 90
56-SU VE ERİMİŞ MADEN ÜZERİNE ÇIKAN KÖPÜK VE POSALAR ............................... 90
57-SAVRULAN KÜLLER................................................................................................ 91
58-KÖKÜ SABİT DALLARI GÖKTE OLAN AĞAÇ İLE KOPMUŞ AĞAÇ............................ 91
59-SULTANIN HAZİNELERİ........................................................................................... 92
60-YEDİ KAPILI ZİNDAN .............................................................................................. 93
61-HİÇBİR ŞEYİ BECEREMEYEN KÖLE İLE MARİFETLİ İ BİR İNSAN ......................... 94
62-İPLİĞİNİ SAĞLAMCA BÜKTÜKTEN SONRA BOZAN KADIN ....................................... 94
63-AÇLIK VE KORKUYA MÜPTELA KALAN ŞEHİR. ...................................................... 95
64-BOYUNLARA ASILAN KADERLER VE AMELLER ..................................................... 96
65-ŞEFKAT KANATLARI ............................................................................................... 96
66-KUR’AN’IN BÜYÜLEYİCİ ETKİSİ ............................................................................. 96
67-KEMİK YIĞINI VE KOKUŞMUŞ TOPRAK................................................................... 98
68-SIRT SIRTA VERMİŞ İNSANLAR VE CİNLER ............................................................. 98
69-GAYBI TAŞLAYANLAR ............................................................................................ 99
70-BAĞ SAHİBİ İKİ ADAM............................................................................................ 99
71-SAVRULAN ÇÖP KIRINTILARI ............................................................................... 101
72-MÜREKKEP DOLU DERYALAR .............................................................................. 102
73-ALEVLENEN SAÇ .................................................................................................. 102
74-ARZ BEŞİĞİ........................................................................................................... 103
75-BİÇİLMİŞ OT VE SÖNMÜŞ KÜL YIĞINI .................................................................. 103
76-SARHOŞ OLMADIKLARI HALDE SARHOŞ GİBİ GÖRÜNENLER ................................ 103
77-İNSANIN YARATILIŞI VE YENİDEN DİRİLME.......................................................... 104
155
78-ATEŞTEN ELBİSE VE DEMİR KAMÇILAR................................................................ 105
79-GÖKTEN DÜŞÜP PARÇALANAN KİŞİ ..................................................................... 105
80-SİNEĞİN KAPTIĞI ŞEYİ DAHİ KURTARAMAYANLAR............................................. 106
81-İÇİNDE LAMBA BULUNAN KRİSTAL FANUS .......................................................... 106
82-ISSIZ ÇÖLLERDEKİ SERAP ..................................................................................... 108
83-ENGİN DENİZDE BOĞULAN ADAM ........................................................................ 108
84-SEMADA ASILI DAĞLAR ....................................................................................... 109
85-SAÇILMIŞ TOZ ZERRELERİ .................................................................................... 109
86-PİŞMANLIKTAN ELLERİNİ ISIRANLAR ................................................................... 110
87-HAYVANDAN DAHA AŞAĞI OLANLAR .................................................................. 110
88-ŞAŞKIN SEYYAHLAR ............................................................................................. 110
89-YÜRÜYEN DAĞLAR .............................................................................................. 111
90-ÖRÜMCEĞİN EVİ ................................................................................................... 111
91-KÖLENİN MÜLK SAHİBİNDE ORTAKLIK İDDİASI .................................................. 112
92-ÖLÜLERE, SAĞIRLARA VE KÖRLERE ÇAĞRI.......................................................... 113
93-ÖLÜM BAYGINLIĞI ............................................................................................... 113
94-IŞIK SAÇAN BİR KANDİL....................................................................................... 114
95-YÜKLENİLEN MUKADDES EMANET ...................................................................... 114
96-TATLI VE TUZLU İKİ DENİZ ................................................................................... 115
97-KÖRLE-GÖREN İLE AYDINLIKLA-KARANLIK ....................................................... 116
98-PRANGALI MAHKUMLAR ...................................................................................... 116
99-ASHAB-I KARYE ................................................................................................... 117
100-EĞRİ HURMA DALI ............................................................................................. 118
101-DİRİLİŞİ İNKAR EDEN KİMSE .............................................................................. 118
102-GÜN YÜZÜ GÖRMEMİŞ BEMBEYAZ YUMURTA ................................................... 119
103-ŞEYTANLARIN BAŞLARI GİBİ TOMURCUKLAR .................................................. 119
104-ÇOK EFENDİLİ KÖLE İLE TEK EFENDİLİ KÖLE ................................................... 119
105-KİTAP GİBİ DÜRÜLEN GÖKLER .......................................................................... 120
106-KALPLERİNDE ÖRTÜ, KULAKLARINDA AĞIRLIK OLANLAR ................................. 120
107-BOYNU BÜKÜK KURU TOPRAK .......................................................................... 121
108-UZAKTAN KENDİLERİNE ÇAĞRILANLAR ............................................................. 122
109-BOYUNLARINI BÜKEREK GÖZ UCUYLA BAKANLAR ........................................... 123
110-YÜZÜ SİM SİYAH KESİLENLER ........................................................................... 123
111-ÖN YARGILI İNSANLARIN İNATÇI TUTUMLARI ................................................... 124
112-YERİN VE GÖĞÜN AĞLAMASI ............................................................................ 125
113-ÖRTÜLEN GÜNAHLAR......................................................................................... 126
114-HAYVANLAR GİBİ YİYENLER ............................................................................. 126
115-SÜZME VE BAĞIRSAKLARI PARÇALAYAN KAYNAR SU .................................. 127
116-ÖLÜM BAYGINLIĞINA TUTULMUŞ BİR BAKIŞLA BAKANLAR ............................. 127
117-KİLİT VURULMUŞ KALPLER ............................................................................... 128
118-KÖKLEŞEREK GÖVDESİ ÜZERİNE DURAN EKİN .................................................. 128
119-ÖLÜ ETİ YİYENLER ........................................................................................... 129
120-SU İLE CAN VERİLEN ÖLÜ TOPRAK .................................................................... 129
121-CEHENNEMİN GENİŞLİĞİ..................................................................................... 129
122-KONUŞMAK GİBİ HAK OLAN GERÇEKLER .......................................................... 130
123-YAYILMIŞ ÇEKİRGE SÜRÜSÜ .............................................................................. 130
124-SÖKÜLMÜŞ VE İÇİ BOŞ HURMA KÜTÜKLERİ ....................................................... 131
156
125-HAYVAN AĞILININ KENARINA ATILAN KIRINTILAR........................................... 131
126-YÜCE DAĞLAR GİBİ GEMİLER ............................................................................ 132
127-SAKLI İNCİLER .................................................................................................... 132
128-SUSAMIŞ DEVELERİN SUYA SALDIRMALARI ....................................................... 132
129-SARARIP ÇER ÇÖP OLAN YEŞİLLİKLER .............................................................. 133
130-ŞEYTAN GİBİ OLANLAR ..................................................................................... 133
131-KORKUDAN BAŞ EĞEREK PARAM PARÇA OLAN DAĞLAR .................................. 134
132-BİRBİRİNE KENETLENMİŞ BİR BİNA GİBİ OLANLAR ........................................... 135
133-AĞIZLARIYLA ALLAH’IN NURUNU SÖNDÜRMEK İSTEYENLER ............................ 135
134-KİTAP YÜKLÜ MERKEPLER ................................................................................ 136
135-DUVARA DAYALI KERESTELER .......................................................................... 136
136-YAKITI TAŞ VE İNSAN OLAN ATEŞ ..................................................................... 136
137-KÜFÜR VE İMAN SEMBOLÜ KADINLAR ............................................................... 137
138-ÖFKELİ ATEŞ ...................................................................................................... 138
139-YERYÜZÜNÜN OMUZLARI .................................................................................. 138
140-YÜZ ÜSTÜ SÜRÜNENLER .................................................................................... 138
141-BAĞ SAHİPLERİ .................................................................................................. 139
142-KİTABI SAĞINDAN VE SOLUNDAN VERİLENLER .................................................. 140
143-DÜNYA EVİNİ AYDINLATAN GÜNEŞ LAMBASI................................................... 140
144-AK SAÇLI İHTİYARLAR GİBİ ÇOCUKLAR ............................................................ 141
145-CEHENNEMİN BEKÇİLERİ .................................................................................... 141
146-ASLANDAN ÜRKMÜŞ YABAN EŞEKLERİ ............................................................. 142
147-AYAKLARI BİRBİRİNE DOLAŞANLAR .................................................................. 143
148-SARAY GİBİ KOCAMAN KIVILCIMLAR ................................................................ 143
149-ARZ DÖŞEĞİNE DİKİLEN KAZIKLAR .................................................................. 144
150-DÜRÜLEN GÜNEŞ VE YÜRÜTÜLEN DAĞLAR ....................................................... 144
151-NEFES ALAN SABAH ........................................................................................... 145
152-PAS BAĞLAYAN KALPLER .................................................................................. 145
153-ATEŞİ SARAN KELEBEKLER VE SAVRULAN YÜN GİBİ DAĞLAR ......................... 146
154-YENİLİP ÇİĞNENMİŞ EKİN .................................................................................. 146
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ................................................................ 147
BİBLİYOGRAFYA........................................................................................... 149
157
Download