Tarih Dersi 10. Sınıf Ders Kitabı - Tarih

advertisement
V
ÜNİTE
V. ÜNİTE : EN UZUN YÜZYIL (1800 - 1922)
1. KONU: XIX. YÜZYIL BAŞLARINDA ASYA VE AVRUPA
2. KONU: II. MAHMUT DÖNEMİ SİYASİ OLAYLARI
3. KONU: TANZİMATTAN MEŞRUTİYETE
4. KONU: OSMANLI DEVLETİ’NDE ANAYASAL DÜZENE GEÇİŞ
VE SİYASİ GELİŞMELER
5. KONU: XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE
KÜLTÜREL GELİŞMELER
6. KONU: XX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ VE SAVAŞLAR
TEMEL KAVRAMLAR
TANZİMAT
PANSLAVİZM
PANTÜRKİZM
OSMANLICILIK
BATICILIK
KANUNUESASİ
MECLİSİMEBUSAN
FIRKA
MİLLİYETÇİLİK
156
157
1
KONU
XIX. YÜZYIL BAŞLARINDA ASYA VE AVRUPA
HAZIRLANALIM
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılda yapılan ıslahatların amaçlarının neler
olabileceğini araştırınız.
1. ASYA VE AVRUPA’DAKİ DEVLETLERİN GENEL DURUMU
BİRLEŞİK İSVEÇ NORVEÇ
Y
O
S
K
E
R
E
DA
AN
LL
HO
Hannover
Berlin
Saksonya
Ve
s
n
de
Bohemya
ye
YA
ya
Ba
Piyem
Ceno onte
va
A
To vola
r
Tos
i
kan no
a
İZ
EK
K A R A D E N İ Z
İstanbul
L I
D E
V L
E T
İ
istan
400
an
k
ı
200
n
Yuna
vutlu
lığ
al
Kr
N
Girit
İ
0
ğd
Arna
ya
cil
Sicilya
E
Tunus
AZAK
DENİZİ
Kırım
YA
Tİ
Si
D
C e z a y i r
FA S
Bo
Rİ
İZİ
K
Eflâk
Bosna
Belgrad
H
er
se
Bulgaristan
k
K
O S
DE
Nİ
M A
Zİ
N
AD
TİR Roma
EN
Sardinya
DE
N
A
Ç A R L I Ğ I
ra
Korsika
dl.
R U S Y A
Varşova
Dükalığı
ez
i
İk
Papalık
RT
Sil
US
İsviçre
İ S PA N YA
ar A
PR
Viyana
Budapeşte
AVUST
URYA
Tirol
- MAC
Milano
ARİST
AN
Venedik Tiryeste
F R A N S A
Bale
Litvanya
B
tfa
A
T
L
T
DE
TI
AL
Zİ
İL
Nİ
A
Nİ
DE
G
lya
K
Y
İN
Osmanlı Himayesindeki Yerler
Zİ
Lüksemburg
Ba
v
PO
Estonya
ZE
A
KU
N
U
S
U
Alman Federasyonu Sınırları
Prusya Krallığı
Alman Prenslikleri
600 Km
Kıbrıs
Z
1815 Yılında Avrupa’nın Siyasi Durumu
XIX. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin çağdaşı olan İngiltere, Fransa, Rusya, İspanya,
Hollanda ve Avusturya dünya politikalarına yön veren devletler durumundaydı. XIX. yüzyılda
milliyetçilik ve liberalizm, Avrupa’nın siyasi ve sosyal gelişimini yönlendirdi. Bu yüzyılda Avrupa’da
liberalizmin etkisi eşitlikte değil özgürlükte görüldü. Hükümdarların izledikleri mutlakiyetçilik zayıfladı
ve Avrupa ülkelerinde demokrasi anlayışı güçlendi.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında siyasi birliğini sağlayan İtalya ve Almanya, Avrupa devletler
sahnesine katıldı.
XIX. yüzyılda Avrupa devletlerinde demokrasi anlayışının güçlenmesini sağlayan etkenler neler
olabilir?
158
XIX. yüzyılda dünya politikalarına yön veren devletlerin genel politikaları;
İngiltere Kralı
IV. George
İngiltere’de aralıklarla açılıp kapanan parlamento, yeniden açılmış ve
1689’da insan hakları bildirisi kabul edilmişti. XIX. yüzyılın en güçlü devleti
olan İngiltere, büyük bir sömürge imparatorluğu kurmasına rağmen Fransa ile
birlikte milliyetçilik düşüncesine sempati ile bakmaktaydı. Çok uluslu
devletlerin parçalanmasının sömürgelerindeki hâkimiyetine hizmet edeceğini
düşünüyordu.
Fransa, sömürgecilikte İngiltere kadar başarılı bir sonuç alamamasına
rağmen gücünü koruyor ve özellikle Osmanlı topraklarına yönelmek amacıyla
ittifaklara giriyordu. 1848 ihtilali sonrasında Fransa’da ikinci cumhuriyet ilan
edilmiş ve herkese oy verme hakkı tanınmıştı.
Fransa Kralı
XVIII. Louis Philippe
Avusturya
Başbakanı
Metternich
Avusturya, Osmanlı Devleti gibi çok uluslu bir yapı taşıdığından Fransız
İhtilali’nin sonuçlarını bir tehdit olarak görüyordu. Orta Avrupa’nın en etkin gücü
olan Avusturya ile Rusya arasında Balkan toprakları üzerinde üstünlük
mücadelesi başladı. Yine XIX. yüzyılın ikinci yarısında Avusturya, Alman
birliğinin sağlanmasında Prusya ile mücadeleye girişti.
XVIII. yüzyılda Rusya, sıcak denizlere ulaşmak için bir yandan Osmanlı
Devleti üzerindeki politikalarına ağırlık verirken diğer yandan da Orta Asya’ya
doğru Türk-İslam ülkelerine yayılma politikasını hızlandırdı. Bu yüzyılda Orta
Asya’da Yaka Türkmenleri, Yamud ve İmralı gibi Türkmen boyları ile bir araya
gelerek güç birliği yapmışlardı. Akdeniz çevresinde yetiştirilen pamuğun İngiltere
ve Fransa’nın kullanımında olduğunu gören Rusya, Orta Asya pamuğunu ele
geçirmek ve sömürgeler kurmak için işgallere başladı.
Rus Çarı
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Rus ilerleyişi Orta Asya’ya yayıldı. Kuşid Han’ın
I. Alexander
başında bulunduğu Türkmenler, 1879’da Rusları ağır bir yenilgiye uğrattılar
ancak bu başarı uzun sürmedi. Sonunda Çarlık Rusya’sının egemenliğine
girmek zorunda kaldılar (1884). Türkmenlere uygulanan Rus baskıları Sovyetler Birliği
döneminde de devam etti. Bu dönemde Türkmenistan Sovyet Rusya’ya bağlandı. 1991 yılında
Rusya’nın dağılması üzerine bağımsızlığını ilan ederek Türkmenistan Cumhuriyeti adını aldılar.
Osmanlı Padişahı
II. Mahmut
Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyıldan itibaren iç ve dış meselelerini kendi başına
çözemiyordu. XIX. yüzyılda daha da belirgenleşen bu durum Osmanlı
Devleti’nin Avrupa devletleri ile çeşitli ittifaklar kurmasına neden olmuştur.
Siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda büyük sıkıntılar yaşanmasına rağmen
Osmanlı Devleti’nin sınırları kuzeyde, Kırım’a; güneyde, Kuzey Afrika’nın tamamına; doğuda, İran’a ve Arap Yarımadası’nın tamamına; batıda ise Balkan
Yarımadası’na kadar uzanıyordu. Denizlerde Kıbrıs, Girit, Rodos ve On iki Ada
Osmanlı’nın elindeydi. Osmanlı toprakları Sanayi İnkılabı’nın ardından hızlanan
sömürgecilik faaliyetleriyle başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa devletlerinin iştahını kabartıyordu.
XIX. yüzyıl başlarındaki Osmanlı Devleti’ni yukarıda adı geçen Avrupa devletleriyle siyasi ve
ekonomik özellikleri açısından karşılaştırınız.
159
2. II. MAHMUT DÖNEMİ ISLAHATLARI
II. MAHMUT
II. Mahmut’a ait yukarıdaki görsellere bakarak XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yapılan ıslahatların niteliği hakkında
neler söyleyebilirsiniz?
a. Senediittifak (1808)
II. Mahmut, kendisini tahta çıkaran Rusçuk âyanı Alemdar
Mustafa Paşa’yı sadrazam yapmıştı. Anadolu ve Rumeli’deki
âyanların hayli güçlendiğini ve başına buyruk hareket ettiğini
düşünen II. Mahmut, bu duruma son vermek istedi. Alemdar’ın
aracılığı ile âyanlarla görüşülerek Senediittifak imzalandı (1808).
Bu belge ile ilk kez padişahın mutlak otoritesi sınırlandırılmış,
âyanların hakları ve varlığı tanınmıştır. Senediittifak’ın
imzalanmasında rol oynayan Alemdar Mustafa Paşa, kısa bir
süre sonra Sekbanıcedit ocağına tepki gösteren yeniçerilerin
isyanı sonucu öldürüldü. Âyanların gittikçe güçlenmesinden
rahatsız olan II. Mahmut, âyanları ortadan kaldırarak merkez
üzerindeki baskılarını yıkmaya çalıştı.
SENEDİİTTİFAK (1808)
Osmanlı padişahı II. Mahmut’un âyanlarla yaptığı
antlaşmadır.
Ü Padişahın otoritesi devletin temel dayanağıdır. Reayaya
karşı haksızlık ve zulüm yapanlar, devlete bildirilerek bu
durumun önlenmesine çalışılacaktır.
Ü Âyanların varlığı ve devletle âyanların birbirine güven
duyması şarttır. Âyanlar, devletin eyaletlerden asker almasına
karşı gelmeyecektir. Toplanacak olan tüm askerî güçler devletin
askeri olacaktır.
Ü Âyanların bulunduğu yerlerde hazine gelirlerinin, devletin
koyduğu kanun ve hükümlere göre âyanlar tarafından
toplanması sağlanacaktır. Âyanlık haklarının babadan oğula
geçmesi kabul edilecektir.
Ü Padişah ağır vergiler koymayacak, eşit ve adaletli vergi
alacaktır.
Ü Sadrazama saygı gösterilecek ve emirlerine uyulacaktır.
Âyanlar da devlet adamları gibi antlaşmaya uyacak,
uymayanlara karşı padişahla birlikte hareket edeceklerdir.
Ü İstanbul’daki yeniçeri ve diğer ocaklarda isyan çıktığında
âyanlar emir beklemeksizin İstanbul’a gelerek isyanı
önleyeceklerdir.
www.devletarsivleri.gov.tr
Senediittifak’ı padişah yetkileri açısından değerlendiriniz.
160
Babası
Annesi
: I. Abdülhamit
: Nakşidil Valide
Sultan
Doğumu
: 1785
Vefatı
: 1839
Saltanatı : 1808 - 1839
Amcası III. Selim’in eğitimine
büyük önem vererek yetiştirdiği II.
Mahmut, cesur, temkinli, sabırlı ve
azimliydi; edebiyat, müzik, yazı ve
topçuluk alanlarında iyi bir eğitim
almıştı.
Müziğe karşı özel ilgi duyan,
tambur ve ney çalan büyük bir
bestekârdı. Günümüze yirmi altı
adet bestesi ulaşmıştır.
Şiire olan merakıyla da bilinen
II. Mahmut Adli mahlasıyla şiirler
yazmıştı.
Usta bir sedefkâr ve hattattı.
Ava ve spora meraklı olan II.
Mahmut; okçuluk, tüfek atma,
güreş, binicilik gibi sporlarla
yakından ilgilenmiştir.
Eğitim ve öğretimi en üst
seviyeye çıkarmak için Avrupa’dan hocalar getirtti. İlk defa
Avrupa devletlerine eğitim için
öğrenci gönderildi.
Kendi portresini yaptırarak
devlet dairelerine astırdı.
Halk arasında dolaşmayı ve
onların dertlerini dinlemeyi gerekli
gören II. Mahmut, yaptığı ıslahatlarla Osmanlı Devleti’ni ileri bir
ülke yapmaya çalıştı.
Ülkenin kalkınmasının eğitim
ve teknoloji ile gerçekleşeceğini
anlayan bir padişahtı.
Yaptırdığı ilim,sanat eserleri,
hayır kurumları ve sosyal müesseseleri ile de ülkeyi imar etti.
www.ttk.gov.tr
b. Yönetim Alanında Yapılan Islahatlar
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıla kadar devlet yönetiminde yapılmak istenen yenilikler, yeniçeriler
ve ulema tarafından hoş karşılanmadığı için başarıya ulaşamamıştı.
II. Mahmut, yeni kurumlar kurarak batı tarzı hükûmet anlayışını yerleştirmek için aşağıdaki
düzenlemeleri yapmıştır. Merkez teşkilatında yapılan düzenlemelerle ilgili aşağıdaki tabloda boş
bırakılan bölüme günümüzdeki karşılıkları yazınız.
MERKEZ TEŞKİLATINDAKİ DÜZENLEMELER
ESKİ DÜZEN
YENİ DÜZENLEME
Divanıhümayun
Nazırlıklar
Sadrazamlık
Başvekâlet
Reisülküttab
Hariciye Nezareti
Sadaret Kethüdası
Dâhiliye Nezareti
Darphane Hazinesi, Hazineiamire
Maliye Nezareti
Vakıflar
Evkafıhümayun Nezareti
Şeyhülislamlık
Babımeşihat Dairesi
II. Mahmut döneminde yapılan diğer
ıslahatlar;
Ü Devlet memurları iç işleri ve dış işleri olarak
ikiye ayrıldı. Memurlara pantolon ceket ve fes giyme
zorunluluğu getirildi ve memurlar maaşa bağlandı.
Ü Köy ve mahallelerde muhtarlıklar oluşturuldu.
Ü Karantina ve posta teşkilatı kuruldu.
Ü Askerî amaçlı ilk nüfus sayımı yapıldı.
Ü Yurt dışına çıkışlarda pasaport uygulaması
başlatıldı.
Ü Takvimivakayi adlı ilk resmî gazete yayımlandı.
Ü Devletin kişilerin mallarına el koyma
(müsadere) usulüne son verildi.
GÜNÜMÜZDEKİ KARŞILIKLARI
İstanbul’a Vize Uygulaması
Sultan II. Mahmut Anadolu’dan İstanbul’a
gelecek olan kişiler için Mürur Tezkeresi
(geçiş belgesi) alma zorunluluğu getirdi. Buna
göre, Anadolu ve Rumeli’deki kent yöneticileri
İstanbul'a gitmek isteyenler hakkında soruşturma
yaptıktan sonra dâhilî pasaport da diyebileceğimiz
geçiş belgesini ve İstanbul’a girebilmek için gerekli
onayı veriyorlardı. Ancak iş bununla bitmiyordu.
İstanbul’a gelenlere, iş buluncaya kadar, kentte
hatırlı bir kişinin kendilerine kefil olması zorunluluğu
da getirilmişti.
Popüler Tarih, Haziran 2001, s. 18
II. Mahmut’un İstanbul’a yapılan göçler için
aldığı önlemlerin sebepleri neler olabilir?
c. Askerî Alanda Yapılan Islahatlar
II. Mahmut, idari alanda yaptığı yeniliklerin yanında devletin gelişiminin önündeki en büyük engeli
oluşturan Yeniçeri Ocağı’nı ve askerî yapıyı da düzenleyecek Batı tarzı ıslahatlar yaptı.
?
Osmanlı Devleti’nin ıslahat çabaları sırasında askerî alanda yapılan ıslahatlara öncelik
vermesinin sebepleri neler olabilir?
Padişah II. Mahmut, Şeyhülislam Tahir Efendi ve Yeniçeri Ağası Celalettin Ağa’nın Bir
Divan Toplantısında Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılış Süreci Hakkında Yaptıkları Görüşme:
II. Mahmut: Devletlere, imparatorlara hâkim olan atalarımızın arkasındaki en büyük güç olan
yeniçeriler, artık zaptedilemez duruma gelmiştir. Atalarım I. Abdülhamit ve III. Selim dönemi
Avusturya ve Rus Savaşlarında başarısız olan yeniçeriler her yapılana kazan kaldırıp isyan ederler.
Sekbanıcedit ocağını kurdum, yeniçeriler ayaklandı. Eşkinci ocağını kurdum, yeniçeriler yine
ayaklandı. Talim terbiye istemezlermiş. Onun için bu ocak da kapatıldı. Halk da bu ayaklanmalardan
bıktı ben de...
Tahir Efendi: Bu durumda ne yapmak gerekir ki sultanım?
II. Mahmut: Devleti Ali Osman’a verdikleri zarar sona ermeli, tez bir fetva yazın ki bu ocağı
kaldırıp yerine yeni bir ordu kuralım.
Celalettin Ağa: Ferman padişahımızındır.
II. Mahmut: Yunan isyanı ile başa çıkamayan, her an çıkabilecek bir Rus savaşında ne yapacağı
belli olmayan bir ordu ile yola çıkamam.
Tahir Efendi: Yeni bir ocak kurulmasının lüzumuna dair fetva hazırdır sultanım!
161
II. Mahmut: Tez elden hazırlıklara başlansın!
(Birkaç gün sonra…)
Celalettin Ağa: Emrettiğiniz gibi yeni askerlere Avrupa tarzında üniforma giydirilip talime
başlandı sultanım! Ancak üçüncü gün sonunda yeniçeriler kazan kaldırıp yeniden ayaklandılar.
Şimdi ne yapalım?
II. Mahmut: Sancakışerif’i Sultanahmet Meydanı’na dikin. Vatanını seven her İstanbullu sancak
altında toplansın. Tophane’den bataryalar getirilsin.
(15 Haziran 1826 günü İstanbul…)
O gün, Osmanlı tarihinde olmayan bir şey olmuş, kadınlar bile sokağa dökülmüştü. Yeniçeri
Ocağı dışındaki tüm ocaklar sultana bağlılıklarını bildirmiş, tüm İstanbul ve ulema Sancakışerif’in
altında toplanmıştı. Topçu zabiti Karacehennem İbrahim, yeniçeri kışlalarını top ateşine tutmuş
akşam olduğunda 465 yıllık ocaktan geriye hiçbir şey kalmamıştı.
II. Mahmut: Bu Vakayıhayriye ile önümüzdeki en büyük engel kalkmış oldu. Tez elden yeni ordu
donatılsın, sayıları artırılsın ve adı da Asakirimansureimuhammediye olsun!
Yazarlar tarafından düzenlenmiştir.
Metinden yola çıkarak II. Mahmut’un askerî alanda yaptığı yenilikleri aşağıdaki tabloya yazınız.
Ü
Ü
Ü
Ü
d. Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Islahatlar
XIX. yüzyıl başlarında Osmanlı’nın eğitim sistemi çağın
ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmişti. II. Mahmut,
açtığı okullar ve yaptığı ıslahatlarla bu durumu düzeltmek
istedi. Medrese eğitiminin yanında yeni anlayışla eğitim
yapan okulların açılmasına öncelik verdi.
Ü İstanbul’da kız ve erkek çocuklarına ilköğretim
zorunlu hâle getirildi.
Ü İşlevini kaybeden Enderun’un yerine Devlet Adamı
yetiştirmek amacıyla Mektebimaarifiadliye açıldı.
Ü Tercüme odaları kuruldu.
Ü İlk defa yurt dışına öğrenci gönderildi.
Ü Mektebi Tıbbiye (Tıp Fakültesi) açıldı.
Ü Mektebi Harbiye (Harp Okulu) açıldı.
Ü Mızıkayıhümayun (Bando ve Mızıka Okulu) açıldı.
Ü Mektebiulumuedebiye ve Rüştiye adlı orta dereceli
okullar açıldı.
?
II. Mahmut devrinde açılan okulların Osmanlı
eğitim sistemine hangi yenilikleri getirdiği
söylenebilir?
e. Ekonomi Alanında Yapılan
Islahatlar
II. Mahmut, ekonomi alanında da
birtakım yeni uygulamalar başlattı.
Ticaret nezareti kurularak tarım ve
ticaret işleri düzene sokuldu. Ayrıca
açtığı imalathane ve fabrikalarla ülke
sanayisini canlandırmak istedi.
Ü Yerli malı kullanımı teşvik edildi.
Ü Ordunun fes ihtiyacını karşılamak için feshane kuruldu.
Ü Bakırköy’de bez fabrikası açıldı.
Ü Osmanlı tüccarlarının Avrupalı
tüccarlarla rekabet edebilmeleri için
gümrük vergilerinde kolaylık sağlandı.
?
Avrupalı tüccarların Osmanlı
tüccarlarından daha az gümrük
vergisi ödemelerinin hukuki dayanağı nedir?
II. Mahmut döneminde yapılan ıslahatları aşağıdaki tabloda uygun yerlere yazınız.
Askerî Alanda
Yapılan Islahatlar
Yönetim ve İdari
Alanda yapılan
Islahatlar
Ekonomi Alanında
Yapılan Islahatlar
162
Eğitim Alanında
Yapılan Islahatlar
2
KONU
II. MAHMUT DÖNEMİ SİYASİ OLAYLARI
HAZIRLANALIM
1. Fransız İhtilali'nin yaygınlaştırdığı özgürlük ve milliyetçilik kavramlarından neler
anladığınızı ifade ediniz.
2. Fransız İhtilali, Osmanlı Devleti'ni nasıl etkilemiş olabilir? Araştırınız.
1. MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ VE İSYANLAR
Rus çarı I. Alexander
“Devletimizin çıkarları gereği Ortodoksları korumalıyım. Hatta Osmanlı
yönetiminden kurtarmalıyım.”
İngiltere Başbakanı Gladstone
“Bizim başlangıçtan beri savunageldiğimiz Osmanlı Devleti'ne bağlı
Hristiyan ulusların bekasıdır.”
Avusturya başbakanı Metternich
“Rusya’nın Balkan Slavlarını kışkırtması Avusturya sınırları içinde
yaşayan Slavları da etkilemektedir. Bu kabul edilemez. Doğmakta olan
Sırbistan, Rusya ile Avusturya arasında bir oyuncaktan başka bir şey
değildir. Böyle olmaktansa Sırbistan’ın Osmanlı’da kalması daha hayırlıdır.”
Devlet adamı ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşa
“İstanbul'daki Fransızlar cumhuriyet sembolü olarak kokart takıyorlardı.
Özgürlük ağacı etrafında şenlik yapıyorlardı. Dünya bunlardan kuşkulanıyor
ama biz soğukkanlı, kendimizden emin bir durumda aldırış bile etmiyorduk.
Çünkü devrimin ortaya attığı düşüncelerin anlamını ve doğuracağı tehlikeyi
bilmiyor, göremiyorduk. Hâlbuki bu düşünceler Avrupa ile beraber bizi de
temelimizden sarsarak yıkılmamızı hızlandıracaktı.”
1. II. Mahmut’un çağdaşı olan Avrupalı yöneticilerin Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkların durumları ve
isyanlarına bakış açılarını yorumlayınız.
2. Ahmet Cevdet Paşa'nın yukarıdaki açıklamalarını inceleyerek Osmanlı Devleti'nin Fransız İhtilali
karşısındaki tutumunu açıklayınız.
163
Osmanlı Devleti, Fransız İhtilali’ni, Fransa’nın iç sorunu olarak değerlendirmiş hatta bu rejimi
tanıyarak Fransa ile iyi ilişkilerini sürdürmüştü.
Osmanlı Devleti Batılılaşma girişimleri esnasında Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik ve
özgürlük düşüncelerinden etkilenmeye başladı. Rusya sıcak denizlere Balkanlar üzerinden inebilmek
için milliyetçilik fikirlerini kullanarak Osmanlı’ya bağlı Balkan uluslarını kışkırtıp Osmanlı’dan ayırmak
ve daha sonra kendi etkisine alarak (parçala, böl, yönet) Akdeniz’e inmek istiyordu.
Rusya'nın bilgi notunda açıklanan Panslavizm politikası ve Avrupa devletleri ile arasındaki
sömürgeciliğin hızlanması Osmanlı topraklarında aşağıdaki milliyetçilik isyanlarını beraberinde
getirdi.
a. Sırp İsyanı
Fatih döneminde Osmanlı Devleti'ne bağlanan Sırplar dil, din ve kültür serbestliğine sahip olarak
yaşamışlardır. Osmanlı Devleti'nin Avusturya ile olan
Panslavizm: Rusya’nın Slav asıllı
savaşlarında çoğu kez savaş alanı hâline gelen
bütün halkları kendi yönetimi altında
Sırbistan, Avusturya ve Rus casusları vasıtası ile
milliyetçilik ve bağımsızlık konusunda kışkırtılı- toplayarak dünya Slav birliğini sağlama
yorlardı. Fransız İhtilali'nin yaygınlaştırdığı milliyetçilik amacını ifade eder.
Rusya XIX. yüzyılda Panslavizm politiakımının etkisi ve Rusların kışkırtmaları ile ilk isyan
Sırbistan'da çıktı. Sırp isyanının nedenleri şu şekil- kası ile büyük çoğunluğu Osmanlı'nın Balkan topraklarında yaşayan Ortodoks ve Slav
de sıralanabilir:
Ü Milliyetçilik ve özgürlük prensiplerinin Sırplar toplulukları kışkırtmış ve Osmanlı Devleti'ne
karşı isyanlar çıkmasına yol açmıştır.
üzerindeki etkisi,
(Slav toplulukları; Rus, Sırp, Hırvat,
Ü Sırbistan'ın savaş alanı olması,
Sloven, Karadağlı, Leh, Çek, Ukrayna ve
Ü Avusturya ve Rusya'nın Sırpları kışkırtmaları,
Bulgarlar.) Bulgarlar Türk boylarından
Ü Bölgedeki yeniçerilerin halka kötü davranmaları.
Sırbistan'da ilk ayaklanma, 1804’te Kara Yorgi olduğu hâlde asimile oldukları için
önderliğinde çıktı ve aralıklarla 1878’e kadar sürdü. Bu kendilerini Slav olarak ifade etmişlerdir.
süreç içinde Sırplar Bükreş Antlaşması (1812) ile
bazı ayrıcalıklar elde etti. Böylece milliyetçilik
hareketleri sonucunda imtiyaz elde eden ilk toplum Sırplar olmuştur. Bu gelişmelerin diğer Balkan
topluluklarını da cesaretlendirmesi yeni isyanlara neden oldu.
Sırplar, Edirne Antlaşması (1829) ile özerklik kazandılar ve Berlin Antlaşması (1878) ile de tam
bağımsız oldular. Bütün bu gelişmelerde ve yapılan savaşlarda Rusya, Sırbistan'ın yanında yer alarak
antlaşmalara Sırbistan lehine maddeler koyduran devlet oldu.
BİLGİ
NOTU
Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı Osmanlı’dan başka hangi devletlere de etki
etmiştir? Tartışınız.
b. Yunan İsyanı (Megali İdea): Azınlıklar içerisinde en ayrıcalıklı yere sahip olanlar Rumlardı. Fatih
döneminden itibaren Osmanlı Devleti'ne bağlanan Rumlar dil ve dinlerinde serbesttiler. Osmanlı
Devleti yabancı dil bilen Rumları tercümanlık gibi devlet hizmetlerinde görevlendiriyordu.
Avrupa devletleri Rumları Rönesans ile tanıdıkları eski Yunan uygarlığının torunları olarak görüyor
ve Helen Çocukları nitelemesini yapıp onlara sempati ile bakıyorlardı. Avrupa'da yaratılan bu Yunan
hayranlığı Osmanlı Devleti'ni olumsuz etkiledi. Fransız İhtilali'nin etkisi ile Sırplardan sonra ikinci
ayaklanma da Rumlar tarafından çıkarıldı.
Rum isyanının nedenleri ise:
Ü Fransız İhtilali'nin getirdiği milliyetçilik akımı,
Ü Ruslar ve Yunanlıların eski Bizans İmparatorluğu'nu yeniden kurmak istemeleri (megali idea),
Ü Avrupa devletlerinin kışkırtmaları,
Ü Rum aydınlarının çalışmaları,
Ü Rus çarı tarafından kurdurulan Filikieterya (1894'te Etnikieterya olarak değiştirilmiştir.)cemiyetinin
çalışmaları,
Ü Fener Rum Patrikhanesi'nin Rumları isyana teşvik etmesi,
Ü Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa'nın isyanıdır.
?
?Rusların yardımıyla Rumlar ilk isyanı 1820'de Eflâk'ta başlattılar. Bu isyan başarılı olmayınca
Tepedelenli Ali Paşa’nın isyanından Rumlar nasıl yararlanmış olabilirler?
1821'de Mora'da yeniden isyan ettiler. Birçok yerde kiliseler silah depoları hâline getirildi. Mora’daki
Müslüman halk isyancılar tarafından katledildi. Osmanlı Devleti'nin isyanı bastırma çabaları Avrupa
devletlerinin tepkisini çekti. Avrupa'nın birçok yerinden Rumlara yardım için gönüllüler geldi.
164
Yunan isyanını kendi çabaları ile bastıramayan II. Mahmut, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'dan yardım
istedi. Girit ve Mora valiliklerinin kendisine verilmesi karşılığında Mehmet Ali Paşa yardım isteğini
kabul etti. Oğlu İbrahim Paşa komutasındaki donanma Mora'ya gelerek isyanı bastırdı. Fakat Yunan
sorunu bitmedi.
İngiliz şairi Lord Byron dahi 1823'te Rumları desteklemek için
Yunanistan'a geldi. Şiirleriyle ve yazılarıyla Yunanlıların sevgi ve
sempatisini kazandı. Don Juan adlı eserinde İngiltere, Rusya ve
Osmanlı Devleti'ndeki soyluların yaşamını anlatan şair, ateşli bir
hastalığa yakalanarak savaşa katılamadan öldü (1824).
Lord Byron
Ünlü şairimiz Yahya Kemal aşağıdaki şiirinde Balkanların Osmanlı’nın elinden
çıkmasından yıllar sonra Lord Byron'a da atıfta bulunarak hüzünle şöyle bahseder:
“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı 'Byron'u bedbaht eden melal!
Gezdim o yaşta dağları, hülyam içinde lal...
Aldım Rakofça kırlarının hür havasını,
Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını,
Her yaz, şimale doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu.
Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rüyama girdi her gece bir fatihane zan.”
Yahya Kemal Beyatlı
Y. Kemal BEYATLI
1. Avrupalı sanatçıların Yunan isyanına destek vermelerinin nedenleri neler olabilir?
2. Yahya Kemal’in şiirinden yola çıkarak Balkan topraklarının kaybedilişinin Türk toplumu
üzerindeki etkileri hakkında neler söylenebilir?
İngiltere, Fransa, Rusya kendi çıkarlarını dikkate alarak Osmanlı Devleti'nden Yunanistan'a
özerklik verilmesini istediler. Osmanlı Devleti bu isteği kendi iç işlerine karışmak olarak değerlendirip
kabul etmedi. İngiltere, Fransa ve Rusya isteklerini
zorla kabul ettirebilmek için Osmanlı Devleti’ne savaş
açtılar. 1827'de Navarin'deki Osmanlı donanmasını
yaktılar. Osmanlı Devleti bu devletlerden zararın
karşılanmasını istediyse de vermediler. Hatta Rusya
bu isteğe savaşla karşılık verdi.
Osmanlı Devleti Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmış, yerine
yeni bir ordu kurmuştu. Ama kurulan bu ordu savaşa
hazır değildi. Donanması da Navarin'de yakılmıştı. Bu
durumdan faydalanan Rusya batıda Edirne'yi, doğuda
da Kars ve Erzurum'u işgal edip Trabzon'a doğru
ilerledi.
Prusya'nın aracılığı ile zor durumda kalan Osmanlı
Devleti, Ruslarla 1829'da Edirne Antlaşması'nı
imzaladı. Bu anlaşmaya göre:
Ü Yunanistan bağımsız olacaktı.
Ü Prut Nehri Osmanlı-Rusya arasında sınır olacak
ve Rus ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe
geçecekti.
Ü Eflâk, Boğdan ve Sırbistan özerk hâle getirilecekti.
Ü Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş tazminatı
ödeyecekti.
Navarin Baskını’nı Gösteren Tablo
165
Yunanistan Osmanlı’dan bağımsızlık kazanan ilk
azınlıktır. Bu durum Osmanlı egemenliğindeki diğer
azınlıklara örnek oldu. Eflâk, Boğdan ve Sırbistan'a
tanınan özerklik Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki
egemenliğinin kaybolmasına yol açtı. Bu şartların yer
aldığı Edirne Antlaşması, Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzalanan en ağır şartlı antlaşmadır.
Ayrıca Mora'nın elden çıkması, Osmanlı Devleti'nde
Mehmet Ali Paşa sorununu çıkardı.
?
BİLGİ
NOTU
Ü
Ü
Ü
Ü
Donanma Baskınları
Osmanlı donanması tarihte dört kez
yakılmıştır.
İnebahtı Baskını - Haçlılar (1571)
Çeşme Baskını - Rusya (1770)
Navarin Baskını - Rusya,İngiltere ve
Fransa (1827)
Sinop Baskını - Rusya (1853)
Yunan isyanı sonra çıkmasına rağmen Yunanlıların Sırplardan önce başarılı olmasının
nedenleri neler olabilir?
OSMANLI DEVLETİ’NDE MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ VE İSYANLAR
SÜREÇ
Avrupa Devletlerinde Sömürgeciliğin Gelişimi
Balkanlarda
Osmanlı - Rus,
Avusturya
Savaşları ve
İstikrarsızlık
1789 Fransız İhtilali ve Milliyetçilik Akımı
Avrupa Devletleri
ve Rusya’nın
Kışkırtmaları
Osmanlı Devleti’nde Azınlık Ayaklanmaları
SONUÇ
Azınlıklar
(
(
(
(
(
(
Bağımsızlık Aşamaları
A. 1812 Bükreş Antlaşması
B. 1829 Edirne Antlaşması
C. 1878 Berlin Antlaşması
D. II. Meşrutiyet ve 31 Mart Olayı
) Sırbistan’ın Özerkliği
) Yunanistan’ın Bağımsızlığı
) Sırbistan’ın Bağımsızlığı
) Karadağ’ın Bağımsızlığı
) Bulgaristan’ın Bağımsızlığı
) Romanya’nın Bağımsızlığı
1. Yukarıdaki tabloda adı verilen azınlıklarla bağımsızlık aşamalarını eşleştiriniz.
2. Osmanlı Devleti’nde çıkan azınlık ayaklanmalarının nedenleri nelerdir?
Pontus İddiaları ve Gerçeği
Selanik'te Sözde Soykırım Anıtı-AA
Yunanistan'ın Selanik kentindeki Kordelyu Belediyesi tarafından bir sözde Pontus Rum
soykırım anıtı açıldı.
Atina Haber Ajansı'nın (ANA) haberine göre, Elefteriyu Kordelyu Meydanı'ndaki Aya Yorgi
Kilisesi'nin karşısına dikilen, kucağında bir çocuk taşıyan bronzdan yapılmış kadın heykelinden
oluşan anıtın dün akşamüstü yapılan açılış törenine Kordelyu Belediye Başkanı, Selanik valisi,
spordan sorumlu Bakan Yardımcısı ile muhalefet milletvekilleri ve Pontus dernekleri temsilcileri
katıldı.
Selanik'te daha önce de 7 Mayıs'ta kent merkezindeki Ayasofya Meydanı'na bir sözde
Pontus Rum soykırımı anıtı dikilmişti. Yunanistan parlamentosu, 1994 yılında aldığı bir kararla
19 Mayıs gününü Sözde Pontus Rum soykırımını anma günü ilan etmişti.
28.05.2006 Tarihli Bir Gazete Haberi
Yukarıdaki haberden de anlaşıldığı gibi Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olan 19 Mayıs
gününü sözde “Pontus Rum Soykırım Anma Günü” ilan eden Yunanistan'ın Türkiye
toprakları üzerindeki emelleri devam etmektedir. Şimdi bu meselenin aslını tarihî gerçekler
ışığında öğrenelim:
166
Pontus, eski Grek ve Latin kaynaklarında Karadeniz'e verilen isimdir. Ancak bölgenin dönem
dönem sınırları değişmiştir. Bazen Yeşilırmak, Kızılırmak ve Kelkit Havzası için söylenirken bazen de
Kafkasya'dan başlayarak Sinop'u içine alan bölge için söylenmiştir. Bu bölgenin yaşadığı tarihî süreç
şu şekilde gelişmiştir.
Karadeniz kıyılarında öncelikle Fenike kolonileri bulunuyordu. Fenikelilerden sonra bölgede İyon
ve Grek kolonileri kuruldu. Bu dönemde burası için Pontus Euxinos adı kullanılıyordu. Araştırma
sonuçlarına göre Pontus, Grekçe'de deniz anlamına gelirken Euxinos ise Pers diline göre karanlık
anlamına geliyordu. Zaten Türkler de daha sonra bu adlandırmadan etkilenerek bölgeye Karadeniz
adını vermişlerdi.
İran'da Perslerden önce Med adı verilen bir devlet hâkimdi. Medler MÖ 625'te Anadolu'da ele
geçirdikleri bölgeleri bir eyalet hâline getirdiler ve bölgeye de Kapadokya dediler. Daha sora Persler
İran'a egemen olup bu bölgeyi de ele geçirdiler. MÖ 520 yılında Doğu Karadeniz Bölgesi'ni
Kapadokya Satraplığından ayırarak kıyı eyaleti anlamında Pont Satraplığı adını verdiler. Bu eyaletin
sınırları Doğu Karadeniz ile Kızılırmak yayı içinde kalan bölgeyi kapsıyordu.
Pont Satraplığı içinde yaşayan halka gelince, yerli halktan kalan yazılı belge olmadığı için kesin
bir şey söylemek zor olacaktır. Ancak araştırmalar bu bölgenin tarih boyunca çeşitli ulusların gelip
yerleştiği bir yer olduğunu göstermektedir. Bölgedeki kişi veya yer adları bunun göstergesidir. Bu
isimlerin Grek ya da Rumlarla ilgisi yoktur. Doğu Karadeniz coğrafyasından ilk kurulan devlet ise
Pers Satrapının oğlu Mithridates (Mitridad)'ın kurduğu Pont krallığıdır (MÖ 298). Bu krallık yaşadığı
dönemde çok güçlenerek Roma İmparatorluğu ile rekabet edecek güce ulaşmıştır. MÖ 66'da Roma
orduları komutanı Pompe tarafından alınarak Roma topraklarına katıldı. Pont krallığı direniş gösterdi
ise de MÖ 63'te tamamen yıkıldı. Bu bölge Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Doğu Roma
sınırları içinde kaldı. Ancak bölgede Venedik ve Ceneviz kolonileri de vardı.
Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinler İstanbul'u kuşatıp işgal edince buradan kaçan Bizans
imparatorluk ailesinden Aleksios Komnenos Trabzon'a gelerek Trabzon devletini kurdu (12041461). Sınırlarını Karadeniz Ereğli'sinden Batum'a kadar genişletti. Yeni kurulan bu devletin tarihteki
Pontus devleti ile hiçbir bağı olmamıştır.
Trabzon çeşitli Türk devletleri ve beylikleri tarafından ele geçirilmek istendiyse de başarı
sağlanamadı. Trabzon 1080 yılından itibaren Kıpçak Türkleri’nin ve daha sonra ise Moğolların
baskısından kaçarak buraya gelen Türkmenlerin sayesinde büyük ölçüde Türkleşti.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u ele geçirmesiyle bölgede Bizans'ın son kalıntıları
da ortadan kaldırılmış oldu. Fatih, Karamanoğulları halkının bir kısmını bölgeye yerleştirdi. İran
üzerinden Anadolu'ya giren Türkmenlerin büyük çoğunluğu da bölgeye gelince Türk nüfus Ortodoks
nüfusa göre çoğunluk oldu. Bölgede yaşayan Ortodokslar, Osmanlı Devleti'nde hoşgörü ve millet
anlayışı içinde her türlü haklara sahip olarak yaşamaya devam ettiler. Bu halkın konuştuğu dil hiçbir
zaman Yunanca olmadı. 1300 yıllarında bölgeye gelen Latin gezginler burada konuşulan dilin
farklılığını anlatmak için Trabzon dili veya Trabzon Yunancası ifadesini kullanmışlardır. Bu yönüyle
de Trabzon devletini bir Rum devleti saymak tarihsel gerçeklerle bağdaşmaz.
Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi Doğu Karadeniz Bölgesi'nin tarihî, siyasi ve nüfus
yapısı bakımından Yunanistan ile bir ilgisi yoktur. Böyle olmasına rağmen ilk Pont devleti ile 1204'teki
Trabzon krallığı tarihini birbirine karıştırıp bağlayarak tarih içinde bölgenin kendi toprakları olduğunu
ifade etmişlerdir. Bu amaçla XX. yüzyıl başlarında Doğu Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rum
devleti kurma hayalini gütmüşlerdir.
?
1. Yunanistan’ın sözde Pontus Rum iddiaları ile ulaşmak istediği amacı nedir? Açıklayınız.
2. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin nüfus yapısı nasıl oluşmuştur?
Yunanistan'ın Anadolu'da Yayılmacı Emelleri
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğini alan Yunanistan; eski Bizans İmparatorluğu'nu
canlandırmak ve büyük Yunanistan'ı kurmak için Osmanlı Devleti'nden Kıbrıs, Girit, Batı Anadolu,
Ege Adaları, İstanbul ve Doğu Karadeniz Bölgesi'ni almak istiyordu. Megali İdea (Büyük Hedef)
adını koyduğu bu amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti'nin güçsüzlüğünden faydalanarak
Osmanlı topraklarını işgale başladı. Yunanistan'ın bu çabalarını üç döneme ayırmak mümkündür. I. Dünya Savaşı Öncesi, I. Dünya Savaşı Yılları ve I. Dünya Savaşı Sonrası.
I. Dünya Savaşı Öncesi: Yunanistan’ın Pontus devleti kurmak için Doğu Karadeniz Bölgesi'nde
çalışmalarını hızlandırdı. Özellikle bölgede yaşayan Rumların nüfusunu artırmak için
Yunanistan'dan bölgeye sistemli göçler yaptırdı. Göç edenler arasında ayrılıkçı, eğitilmiş militanlar
bulunuyordu.
167
Atina'da yetişen bu kişiler siyasi çalışmalar yaparak ilk Rum çetelerini Amasya metropolitinin
desteğiyle Samsun'da oluşturuldular. Yunanistan’ın bağımsızlığını sağlamak için daha önce
kurulmuş olan Etnikieterya'nın dışında Mavri Mira (Kara Kader) ve Pontus cemiyetleri de kuruldu.
Merzifon'daki Amerikan Koleji öğretim elemanlarının çalışmaları ile Pontus cemiyeti kısa sürede
Anadolu'da şubeler açtı. Pontus Cemiyetinin amacı Batum'dan İnebolu'ya kadar uzanan bölgede
Samsun merkezli Pont devletini kurmak ve Yunanistan'a bağlamaktı. Ayrıca mukaddes Anadolu
Rum Cemiyeti silahlı eylemleri başlattı. Rum okullarının izci örgütleri ve Yunan Kızılhaçı da bu
çalışmalara katıldı.
Bu örgütler heyet ve cemiyet adını kullanarak siyasi parti görünümüne sahip gerçekte birer terör
örgütü idiler. Pontus devleti kurabilmek için isyan çıkarmanın dışında çetecilik, soygun, tecavüz gibi
olayları gerçekleştirdiler. Kiliseler silah depoları hâline getirildi. Rum Ortodoks Patrikhanesi ve
Yunanistan'ın kurduğu çeşitli derneklerle Anadolu’da tam bir anarşi ortamı oluşturuldu.
I. Dünya Savaşı Yılları: I. Dünya Savaşı'nda Rus
ordularının Trabzon'u işgal etmeleri ile Yunanistan'ın Pontus
devleti kurma çabaları daha da hızlandı. Bölgede yaşayan bazı
Rumlar, Rusya ve Yunanistan adına casusluk yaptılar. Osmanlı
Devleti'nin seferberlik emrine karşı çıkan bölgedeki Rumlar
yeni çeteler oluşturdular. Cephe gerisinde masum halka karşı
saldırılar düzenlediler. Metropolit Hrisantos, Rus işgalindeki
Trabzon'un yönetimini ele geçirdi. Rus birliklerini desteklemek
için 12.000 kişilik gönüllü Rum birliği oluşturdu.
1917 yılında Rusya'da çıkan Bolşevik İhtilali'nden sonra
Rus birlikleri bölgeden çekildi. Bundan sonra bir süre sessiz
kalan Rumlar Paris Konferansı sırasında yeniden eylemlere
Rum Çete Reislerini Gösteren Fotoğraf
başladılar. Rum çetelerinin Türklere saldırıları Avrupa
kamuoyuna Türklerin Rumlara saldırısı olarak yansıtıldı.
Rumlar da tıpkı Ermeniler gibi abartılı nüfus istatistikleri
yayımladılar. 1914 Osmanlı nüfus istatistiklerine göre bölgede %10 oranında Rum nüfus yaşıyordu.
Son elli yıl içinde bölgeye çoğu Rusya'dan olmak üzere 30.000 Rum getirilip yerleştirilmişti. Böyle
olmasına rağmen Paris Barış Konferansı'nda Venizelos'un verdiği istatistiklere göre Trabzon, Sivas
ve Kastamonu illerinde 477.828 Rum nüfusa karşılık 2.735.000 Türk vardı. Rumlar abartarak oranı
ancak %18'e çıkarabilmişlerdi.
Bu gelişmeler yaşanırken İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı Devleti'ni parçalamak ve topraklarından pay almak üzere geliştirdikleri doğu politikası gereği Yunanistan'ın Pontus iddialarını desteklediler. Hatta İngiltere ve Fransa, Rusya'nın I. Dünya Savaş’ından çekilmesinden sonra Amerika'yı
da yanlarına alarak Pontus devletinin kurulmasını siyasallaştırma faaliyetlerine başladılar.
I. Dünya Savaşı Sonrası: Osmanlı Devleti I. Dünya
Savaşı'nda Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalayarak
yenilgiyi kabul etmişti. İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes
Antlaşması ile ordumuzu terhis ettirerek Osmanlı
topraklarını işgale açık hâle getirdiler. 1918 Kasım'ında Rum
çetelerinin ilk saldırıları Bafra'da başlayarak Samsun,
Çarşamba, Vezirköprü, Terme, Amasya, Merzifon, Kavak,
Ladik, Havza, Tokat, Erbaa ve Sivas yörelerine dağıldı.
Özellikle İngilizlerin Samsun ve Merzifon'u işgal etmeleri,
Pontusçu çetelerin saldırılarının artmasına yol açtı.
Gizli antlaşmalarla Anadolu paylaşımlarını kâğıt üzerinde
Yunan Ordusunu Rum Çeteleri İle
belirleyen İtilaf Devletleri özellikle İngiltere, İzmir'e, İtalya'nın
Gösteren Fotoğraf
yerine Yunanistan'ın çıkartma yapmasını uygun buldu. Paris
Konferansı’nda İngiltere’nin bu fikrine İtalya karşı çıksa da
İzmir’in Yunanistan’a verilmesini engelleyemedi. Yunanistan 15 Mayıs 1919'da İzmir’i işgal etti. Sevr
Antlaşması ile bu durum Türklere kabul ettirilmek istendi. Ancak hesap etmedikleri bir şey vardı. O da
Sevr Antlaşması'nı kabul etmeyen Türk Milleti ve Mustafa Kemal'di. Yunan başbakanı Venizelos'un
amacı Anadolu'daki millî hareketi yok etmek ve işgallerini orta Anadolu'ya kadar genişletmekti. Türk
ordusunu iki ateş arasında bırakmak için bu amaçla Rum çetelerinin isyanları hızlandırıldı. Bu büyük
tehlike karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmetince 10.000 kişilik merkez ordusu kuruldu.
Daha sonra bu sayı 20 bine çıkarıldı. Merkez ordusu Rum çetelerinin ayaklanmalarını bastırmak
üzere 1921 yılında harekete geçti.
168
Samsun ve çevresindeki metropolit ve papazlar isyana
katıldıkları için İstiklal Mahkemelerinde yargılandı. Millî
mücadelede en uzun süren Pontus ayaklanması 1923'te
tamamen sona erdirildi. Rum ayaklanmasının bastırılmasında
Giresun civarında faaliyet gösteren Kuvayımilliye şeflerinden
Topal Osman’dan yardım alındı. Dört yıl süren bu ayaklanmada 10.886 Rum çeteci yakalandı. Bölgede kalan Rumların
çoğu Yunanistan'a göç etti.
Bu tarihî gerçeklere karşı Yunanistan 1985 yılından itibaren
Pontus isyanını bir soykırım olarak gündeme getirmeye çalıştı.
Uluslararası görüşmelerde Türklerin 350.000 Pontuslu'yu
öldürdüğünü ileri sürdü ve 19 Mayıs gününü Pontus
Soykırımını Anma Günü ilan eden bir yasa çıkardı.
1. Megali İdea nedir? Yunanistan bu ideali gerçekleştirmek
için Türkiye’den nereleri almak istiyordu?
2. Pontus isyanı ne zaman ve nasıl sonuçlandırılmıştır?
İzmir’in İşgalini GösterenTemsilî Resim
2. DEĞİŞEN ŞARTLARA GÖRE AVRUPA DEVLETLERİNİN OSMANLI POLİTİKALARI
a. Viyana Kongresi
1804'te Fransa'da kendini imparator ilan
ettiren Napolyon, Avrupa'nın en güçlü devleti
olabilmek için Avusturya, İngiltere ve Rusya ile
savaştı. Önceleri topraklarını hayli genişleten
Napolyon Waterloo Bozgunu'ndan sonra
yenilgiyi kabul etti.
Napolyon'un değiştirdiği Avrupa haritasını
yeniden çizmek ve Avrupa'nın geleceğini
belirlemek amacıyla Viyana'da bir kongre
toplandı. İngiltere, Rusya, Avusturya, Prusya ve
Fransa'nın katıldığı konferansa Avusturya
başbakanı Meternik başkanlık etti. Bu
konferansta Rusya, İngiltere, Avusturya ve
Prusya aralarında anlaşarak Dörtlü İttifak
grubunu kurdular.
Meternik sistemi adıyla anılan bir politika
oluşturdular. Bu politika ile kurdukları düzeni
Viyana Kongresi’ni Gösteren Temsilî Resim
devam ettirmek ve Fransız İhtilali'nin etkilerinden kendilerini korumak için Avrupa'nın neresinde bir ayaklanma çıkarsa çıksın, hep birlikte hareket edecekler ve ayaklanmaları bastıracaklardı.
Viyana Kongresi'nde (1815) Avrupa devletlerinin sınırları yeniden çizildi. Ancak sınırlar çizilirken
ırk, dil, din unsurları göze alınmadığı için istenen barış ortamı uzun sürmedi. Bu nedenle 1815'ten
1827'ye kadar geçen süre, Avrupa'da yeniden düzenlemek anlamına gelen Restorasyon Dönemi
olarak adlandırıldı.
Avrupa devletleri kendi monarşik yapılarını korumak için bölgelerinde çıkan isyanlara karşı baskı ve
şiddet uygulayarak sindirme çabalarını sürdürdüler. Ancak Osmanlı Devleti söz konusu olunca
Osmanlı Devleti'ne yardımcı olmadılar. Yunan isyanına destek verdiler. Hatta Navarin'de Osmanlı
donanmasını yaktılar. Bu durum kongrede alınan kararların her devlet üzerinde eşit uygulanmadığını
göstermesi bakımından önemlidir.
?
Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti söz konusu olduğunda ikiyüzlü siyaset izlemelerinin
nedenleri neler olabilir?
b. Şark Meselesi (Doğu Sorunu)
İlk kez Viyana Kongresi'nde (1815) ifade edilen Şark Meselesi deyimi ile Avrupa devletlerinin
Osmanlı Devleti ile olan ilişkileri anlatılmak istenmiştir. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başladıkları
1071'den 1923'e kadar geçen dönemde Avrupa devletlerinin Türk - İslam dünyasına karşı izledikleri
politikayı ifade eder. Türklerin Anadolu ve Balkanları ele geçirerek Avrupa ortalarına kadar ilerlediği
169
dönemde Avrupa devletleri haçlı seferlerini başlatarak Türkleri Anadolu ve Balkanlardan atmayı
hedeflediler ancak başaramadılar.
Avrupalıların saldırıları gerçekte Hristiyan halkların Osmanlı Devleti egemenliğinde yaşamasını bir
türlü kabul edememiş olmalarının ifadesiydi.
XIX. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin güçsüzlüğünden faydalanmak isteyen Avrupa devletleri,
Osmanlı egemenliğinde yaşayan Hristiyanların durumlarının iyileştirilmesini bahane ederek
Osmanlı’nın iç işlerine karıştılar.
Şark meselesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti'nin Avrupa topraklarından
çıkarılması ve buraların paylaşımı ile İstanbul'u alarak eski Bizans İmparatorluğu'nun canlandırılması
şekline dönüştü. Bu süreçte Rusya'nın kışkırtması ile Balkanlarda Hristiyan azınlıkların isyanı da
başlamıştı.
1876'da İngiltere'nin isteği ile Balkan olaylarını görüşmek ve Osmanlı-Rus anlaşmazlığını
gidermek için İstanbul'da bir konferans (Tersane Konferansı) düzenlendi. Bu konferansa Avusturya,
Almanya, İngiltere, Rusya, İtalya ve Osmanlı Devleti katıldı.
İstanbul Konferansında Avrupa devletleri Osmanlı Devleti'nden, Sırbistan ve Karadağ'dan
askerlerini çıkarmasını, Bosna, Hersek ve Bulgaristan'a özerklik vermesini ve Balkanlarda ıslahat
yapmasını istediler. Osmanlı Devleti bu istekleri iç işlerine karışmak olarak değerlendirip kabul etmedi.
Devam eden süreçte Osmanlı-Rus savaşı çıktı. Avrupa devletleri Osmanlı Devleti'ne karşı hep
düşmanca ve ikiyüzlü tavır izlemeye devam ettiler. XX. yüzyılda ise Avrupa devletleri artık Osmanlı
topraklarından pay alma yarışına girdiler. OsmanlıAvrupa’da Şark Meselesi deyimiyle ne
Almanya yakınlaşması Avrupa'da bloklaşma ile
ifade edilmek istenmektedir?
devam etti.
?
?
“HASTA ADAM” İFADESİ NEREDEN GELİYOR?
Rus grandüşesi Helena, Çar I. Nikola'nın da 'şereflendirdiği' özel bir konser düzenlemiştir.
İşte bu konserde Rus çarı I. Nikola, İngiliz elçisi Sir Hamilton Seymour'u bir kenara çekecek ve
şunları söyleyecektir:
“Osmanlı Devleti kritik bir durumdadır. Memleket, kendi kendine parçalanıyor. Düşüşü çok büyük
ve felaketli olacaktır. İngiltere ile Rusya'nın bu mesele üzerinde tam bir anlaşmaya varmaları,
birbirlerine haber vermeden tek bir adım atmamaları gerekir.”
Kurnaz İngiliz diplomatı Sir Seymour, Majesteleri'nin bu sözlerini anlamamış gibi davranınca çar,
düşüncesini çok daha net bir biçimde ortaya koyar:
“Bakınız, kollarımızın arasında hasta, çok ağır hasta bir adam var. Hasta adamın yaşamasını
hepimiz istiyoruz. Emin olunuz ki ben de sizin kadar, onun yaşamasını istiyorum. Ancak ansızın
kollarımızda ölüvermesi, Avrupa çapında bir savaşa neden olabilir. Bu karışıklık esnasında İngiltere,
İstanbul'a yerleşmek isterse buna göz yummayacağımızı açıkça söyleyebilirim. Ben de İstanbul’u
işgal etmeyi düşünüyorum. Bu düşüncemi İngiltere'ye bildiriniz.”
İngiltere o dönemde Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına pek sıcak bakmıyordu. İngiliz
diplomatın çara cevabı: “Kollarımız arasındaki hasta adamın ölmesini beklemektense neden
iyileştirmeyi düşünmüyoruz.” oldu.
Böylece ‘hasta adam’ tabiri resmî kayıtlara da girmiş oldu. Bu tabir daha sonraki yıllarda, Osmanlı
Devleti için, dönemin diplomasi dilinde kullanılan özel bir deyim oldu.
Popüler Tarih, Mayıs 2001, s. 5
Rusya’nın Osmanlı topraklarını paylaşma teklifini İngiltere niçin kabul etmemiştir?
3. MISIR SORUNU VE MEHMET ALİ PAŞA İSYANI
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gücünü kaybetmesi ve merkezî otoritesinin zayıflaması bazı
eyaletlerdeki valilerin isyan etmesine ortam hazırlamıştır. Bunlardan en önemlisi Mısır valisi Mehmet
Ali Paşa'nın isyanıdır.
Osmanlı Devleti Yunan isyanını bastırma karşılığında Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerini
vermeyi vadetmişti. Ancak Yunanistan'ın bağımsız olması ile Mora, Osmanlı Devleti'nin elinden
çıkmıştı. Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'nden Mora'nın yerine Girit ve Suriye valiliğini istedi. II.
Mahmut, bu isteği kabul etmeyince Mehmet Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa komutasındaki orduyu Suriye
üzerine gönderdi. Suriye'yi ele geçiren İbrahim
II. Mahmut’un yerinde siz olsaydınız
Paşa Adana'ya girdi. Peş peşe Osmanlı ordularını
Mehmet
Ali Paşa’nın istekleri karşısında
yenerek Kütahya'ya kadar ilerledi.
nasıl davranırdınız? Niçin?
??
170
Mehmet Ali Paşa artık Anadolu'yu hatta
Osmanlı Devleti'ni ele geçirme planlarını
yapmaya başladı. Mehmet Ali Paşa ile tek başına
mücadele edemeyeceğini anlayan II. Mahmut
İngiltere ve Fransa'dan yardım istedi. Ancak bu
devletler, durumu Osmanlı Devleti'nin iç sorunu
olarak değerlendirip yardım etmediler. Hatta
Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekler tavırlar
sergiledi. II. Mahmut daha sonra “Denize düşen
yılana sarılır.” diyerek Rusya'dan yardım istedi.
??
II. Mahmut Rusya’dan yardım isterken
“Denize düşen yılana sarılır.” sözüyle
neler anlatmak istemiştir?
Kavalalı Mehmet Ali Paşa
1769 yılında Kavala’da doğan Mehmet
Ali, Anadolu’dan Balkanlara yerleşen bir Türk
ailesinin çocuğu idi. Fransızların Mısır’ı işgali
üzerine buraya giden gönüllü birliklerin içinde yer
aldı. Okuma yazma bilmemesine rağmen azim
ve çalışmalarıyla daha sonra bu birliklerin
komutanı oldu.
Mehmet Ali Paşa Mısır’da etkin olan
Kölemenleri ortadan kaldırarak egemenliğini
sağlamlaştırdı. Vahhabilerin çıkardığı isyanları
bastırdı. Osmanlı Devleti Mısır'da Mehmet Ali
Paşa’nın güçlenmesinden kaygılanmasına
rağmen 1805’te Mehmet Ali Paşa’nın Mısır
valiliğini onayladı.
Mehmet Ali Paşa Mısır’da büyük sulama
kanalları yaptırdı. Pamuk üretimine önem verdi.
Bunları dış pazarlara sattığı gibi bir bölümünü de
kurduğu fabrikalarda işledi. Ticaret gelirini artırdı.
Modern bir donanma kurdu. Osmanlı’daki
Nizamıcedit reformlarından etkilenerek nizamiye
adında yeni bir ordu kurdu. Kara ordusunun
modernizasyonunda Fransa’dan donanma
konusunda da İngiltere'den faydalandı. Yine
Osmanlı Devleti’nden önce Avrupa’ya öğrenci
gönderdi. Tıp okulu açtı.
BİLGİ
NOTU
Rusya, yardım isteğini kabul ederek
donanmasını İstanbul'a gönderdi. Rusya
Osmanlı Devleti'ne yardım ederek Boğazlardan
serbestçe geçebileceğini düşünüyordu. Rus
donanmasının İstanbul'a gelmesi İngiltere ve
Fransa'yı kaygılandırdı. Durumun önemini
kavrayan İngiltere, Fransa ve Avusturya’yı da
yanına alarak Osmanlı Devleti’ne yardım etmeye
karar verdiler. Rusya’nın sıcak denizlere
inmesine engel olabilmek için Rusya’ya karşı
Osmanlı Devleti'ni desteklediler. Rusya’nın
İstanbul’dan uzaklaştırılmasının yolu Osmanlı
www.ttk.gov.tr
padişahı ile isyancı valinin uzlaştırılmasıyla
mümkündü. Bu amaçla Mehmet Ali Paşa’ya baskı
yaparak Osmanlı Devleti ile 1833’te Kütahya
Antlaşması'nın yapılmasını sağladılar.
Bu antlaşmaya göre:
Ü Mehmet Ali Paşa’ya Girit ve Mısır valiliklerinin yanı sıra Şam valiliği verildi.
Ü Oğlu İbrahim Paşa’ya Cidde valiliği ile Adana valiliği verildi.
Osmanlı Devleti, Kütahya Antlaşması ile bir
II. Mahmut’un Mehmet Ali Paşa, İngilvalisine boyun eğmiş oldu. II. Mahmut antlaşma
tere
ve Fransa’ya güvenememesinin neyapılmasına rağmen Mehmet Ali Paşa’ya
denleri
nelerdir?
güvenemiyor ve tekrar saldırıya geçmesinden
endişeleniyordu.
Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa’ya da güvenemediği için Rusya'nın desteğinin devam etmesini
sağlayabilmek amacıyla Ruslar ile Hünkâr İskelesi Antlaşması’nı imzaladı (1833). Bu antlaşmaya
göre:
Ü Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa masrafları karşılanmak şartıyla Rusya, Osmanlı Devleti'ne
yardım edecekti.
Ü Rusya, bir saldırıya uğrarsa
Osmanlı Devleti, Boğazları Rusya'nın
savaştığı devlete kapatacak; Rus
gemilerinin Boğazlardan geçişine izin
verecekti.
Ü Antlaşma sekiz yıl geçerli
olacaktı.
Bu antlaşma ile Rusya’nın Karadeniz’deki güvenliği sağlanmış oldu.
Rusya - Osmanlı yakınlaşması ve
Rusya’nın Boğazlardan serbest geçiş
hakkı elde etmesi Boğazlar sorununun
çıkmasına yol açtı. Ayrıca bu antlaşma
Osmanlı Devleti’nin Boğazlar konusunda son kez tek başına karar verdiği
Kavalalı Mehmet Ali Paşa Fransız Subaylarla Birlikte
antlaşma olmuştur.
??
171
BİLGİ
NOTU
Ü
Balta Limanı Antlaşması’nın Maddeleri
İngiliz tüccarlar, hiçbir kısıtlama olmadan, her
tür malı tüm Osmanlı topraklarında hem iç hem
dış ticaret amacıyla alıp satabilecekler.
(Antlaşmadan önce İngilizler ticaret mallarını
limana kadar getirebiliyor ve bu malın
dağılımını yerli tüccarlar yapıyorlardı. Bu
maddeden sonra yabancılar iç piyasamıza
hâkim oldular.)
İngilizler’den mal alım ve nakli için belge
istenilmeyecekti.
İngiliz tüccarlar, iç ticarette yerli tüccarlardan
fazla vergi ödemeyecekti.
Yabancı mallar Boğazlardan serbestçe
geçecekti.
Antlaşma, sürekli olacak ve bundan tüm
Avrupa devletleri yararlanacaktı.
?
Hünkâr İskelesi Antlaşması’na İngiltere
ve Fransa’nın tepki göstermesinin nedenleri neler olabilir?
Osmanlı Devleti Mısır sorununun çözümünde
İngiltere’nin desteğini sağlamak için İngilizlerle
yanda maddeleri görülen Balta Limanı Ticaret
Antlaşması’nı imzaladı (1838). Bu antlaşmayla
Osmanlı pazarlarına giren yabancı mallar artmış,
ticaret gelirlerinin büyük bir bölümü İngilizlerin
eline geçmiştir.
Ü
Kütahya Antlaşması tarafları memnun
etmemişti. Mehmet Ali Paşa, 1838’de Osmanlı
Ü
Devleti’ne ödemekle yükümlü olduğu vergileri
yollamadı ve yeniden bağımsızlığını ilan etti. Bu
Ü
olay üzerine II. Mahmut, Mehmet Ali Paşa’ya
karşı savaş açtı. Nizip’te yapılan savaşı Mehmet
Ü
Ali Paşa kazandı.
Bu sırada II. Mahmut öldü, yerine oğlu I.
www.ttk.gov.tr
Abdülmecit padişah oldu. İngiltere, Avusturya ve
Prusya; Rusya’nın yeniden İstanbul’a gelmesini
önlemek için olaya müdahale ettiler. 1840’ta Londra’da bir konferans toplanmasını sağladılar.
İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya’nın da katıldığı bu konferansın sonunda Londra Antlaşması
(1840) imzalandı. Bu antlaşmaya göre:
Ü Mısır hukuki yönden Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacak fakat Mısır valiliği babadan oğula geçmek
şartıyla Mehmet Ali Paşa’ya bırakılacaktı.
Ü Suriye, Adana ve Girit Osmanlı yönetimine bırakılacaktı.
Londra Antlaşması’nın maddeleri Mehmet Ali Paşa tarafından kabul edilmeyince İngiltere, Osmanlı
Devleti ve Avusturya Beyrut’a asker çıkardılar. Mısır
İngiltere’nin Mısır İsyanı’nda Osmanlı
kuvvetleri yenilince Mehmet Ali Paşa, Londra
Devleti’ne yardım etmesinin nedeni nedir?
Konferansı kararlarını kabul etmek zorunda kaldı.
?
4. BOĞAZLAR SORUNU
Avrupa devletleri Rusya’nın Boğazları geçerek Akdeniz’e inmesini çıkarlarına uygun
bulmadıklarından Hünkâr İskelesi Antlaşması’na itiraz etmişlerdi. Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın
süresi dolunca İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti’nin katılımıyla
Londra’da Boğazlar Konferansı toplandı (1841). Konferans sonunda Londra Boğazlar Sözleşmesi
imzalandı. Bu sözleşmeye göre:
Ü Boğazlar Osmanlı egemenliğinde kalacaktı
Ü Boğazlar barış zamanında bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı, ticaret gemilerine açık
olacaktı.
Bu sözleşme ile Boğazlar ilk defa uluslararası statü kazanmıştır. Artık Osmanlı Devleti,
egemenliğindeki Boğazlarla ilgili kararları tek başına alamayacaktır. Yine bu sözleşme ile Rusya’nın
Akdeniz’e inmesi engellenmiştir. Bu sözleşme ile İngiltere ve Fransa kârlı çıkarken Rusya, Hünkâr
İskelesi Antlaşması ile elde ettiği hakları kaybettiği için zararlı çıkmıştır.
5. SANAYİ İNKILABI’NIN OSMANLI DEVLETİ’NE ETKİSİ
Bursa Kapalı Çarşısı’nda lonca kethüdası, kumaş tüccarı ve çırağı Avrupa’da yaşanan
Sanayi İnkılabı’nın Osmanlı Devleti’ne etkileri hakkında sohbet ediyorlar.
Lonca Kethüdası: Akdeniz adaları ve İtalya açlıktan ölmemek için Osmanlı buğdayına muhtaçtı.
Kraliçe Elizabeth, Türklerin yün boyama tekniğini çalmak ve İngiltere'ye Türk işçilerini kaçırmak için
İstanbul'a ajanlar gönderiyordu. Ah Ah! Bir de bugünümüze bakın!
Kumaş Tüccarı: Doğu ile Batı arasındaki tarihi İpek Yolu'nun geçtiği bu topraklarda Bursa'nın
ipekli kumaşı, Antep'in yemeni ve çizmesi, Maraş'ın nalı, mıhı, çivisi, zincir ve silahları, Konya ve
Afyon'un keçeleri, Ankara'nın derisi, Sivas'ın şalı, Uşak'ın halı, seccade ve kiliminin dünyada bir eşi
yoktu.
Çırak: Ne oldu ki ustam bu duruma geldik? Lonca, dokumacılara bu ayda ham pamuğu ve ipeği
yeteri kadar veremedi. Verdikleri ile dokuduğumuz kumaşlar da elimizde kalıyor. Sattıklarımız da
geçimimizi sağlamıyor.
172
Kumaş Tüccarı: Ah neler olmadı ki evlat, dinle bak! Kapitülasyonlarla önce Fransa, sonra
İngiltere, Rusya, Hollanda’ya ve daha nice memleketlere düşük gümrük vergileri ile ticaret yapma
hakkı tanındı. Hele Balta Limanı Antlaşması’yla (1838) durum daha da kötüleşti. Ben malımı
satarken %12 vergi veriyorum. Onlar ise %3 gibi düşük vergiler ödüyorlar. Böyle olunca da geldiler
Osmanlı’nın pamuğunu tarladan satın alıp ülkelerine götürdüler. Lonca benim işleyeceğim pamuğu
yetiştiremez oldu. Hoş kumaş örsem de artık Avrupalılar almıyor ya.
Çırak: Neden ustam, hani dokumalarımızın üstüne yoktu?
Kumaş Tüccarı: Adamlar, adına fabrika denen büyük büyük makineler kurmuşlar. Bizim
çıkrıklarda eğirip el tezgâhlarında bir ayda ördüğümüz kumaşı onlar bir günde üretiyor.
Lonca Kethüdası: Duydunuz mu ustam? Kozahan’daki İbrahim Efendi de dokuma tezgâhını
kapatmış.
Kumaş Tüccarı: Kapatmayıp ne yapacaktı? Yakında bize de olacak aynısıdır. Lakin Anadolu’ya
mal göndererek iç piyasa sayesinde biraz daha ayakta durabiliriz diye düşünüyorum.
Çırak: Niye biraz daha dedin ustam? Biz de kendi halkımıza dokur satarız. Koca Osmanlı
Devleti’nde insan mı kalmadı?
Kumaş Tüccarı: İş senin bildiğin gibi değil evlat! Adamlar fabrikada ürettikleri kumaşları önce
gemilerle limanlarımıza getiriyor. Sonra da koca koca şimendifer ile Konya, Adana, Musul hatta
Bağdat’a gönderiyorlar. Bir de çok az gümrük ödedikleri için onların malları daha ucuza satılıyor. Ne
yapsın yoksul halk? Tabii ki daha ucuzunu alacak.
Çırak: Desene ustam biz, onların açık pazarı hâline gelmişiz.
Kumaş Tüccarı: Ne zannettin ya evlat, dışarıdan alınan mallarla paramız dışarıya giderken biz
de böyle dövünüp dururuz işte.
Yazarlar tarafından düzenlenmiştir.
Yukarıdaki metinden yola çıkarak Avrupa’da yaşanan Sanayi İnkılabı’nın Osmanlı ekonomisine
etkileri neler olmuştur? Tartışınız.
OSMANLI EKONOMİSİNİ ETKİLEYEN GELİŞMELER
OSMANLI’NIN İPEK YOLU VE BAHARAT YOLUNUN KONTROLÜNÜ ELE GEÇİRMESİ
COĞRAFİ KEŞİFLER VE AKDENİZ TİCARETİNİN ÖNEMİNİ KAYBETMESİ
1535 FRANSA’YA KAPİTÜLASYONLARIN VERİLMESİ
KAPİTÜLASYONLARIN DAİMÎ OLMASI (1740) VE AVRUPA’DA SANAYİ İNKILABI’NIN ÇIKIŞI
1838 BALTA LİMANI ANTLAŞMASI İLE OSMANLI TOPRAKLARININ İNGİLTERE’NİN
AÇIK PAZARI DURUMUNA GELMESİ
1854’TE KIRIM SAVAŞI SIRASINDA İLK KEZ DIŞ BORÇLANMA OLMASI
1875 OSMANLI MALİYESİNİN İFLASI
OSMANLI’DA ÜRETİMİN ÇÖKÜŞÜ
1881 DÜYUNUUMUMİYE İDARESİNİN KURULMASI VE
OSMANLI GELİRLERİNE EL KONULMASI
Yukarıdaki tabloyu inceleyerek Osmanlı ekonomisini çöküntüye uğratan gelişmelerin neler
olduğunu söyleyiniz.
173
3
KONU
TANZİMATTAN MEŞRUTİYETE
HAZIRLANALIM
1. Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda yeniliklere ihtiyaç duymasının nedenleri
neler olabilir?
2. Batılılaşma kavramından neler anladığınızı ifade ediniz.
1. TANZİMAT FERMANI (3 Kasım 1839)
Ü Müslüman ve Hristiyan bütün halkın ırz, namus, can ve mal güvenliği devletin güvencesi
altında olacaktır.
Ü Mahkemeler açık olarak yapılacak ve hiç kimse yargılanmadan cezalandırılmayacaktır.
Ü Askerlik tüm Osmanlı halkı için geçerli olacak ve belli bir süreye bağlanacaktır.
Ü Vergiler herkesin gelirine göre toplanacaktır.
Gülhane Hattıhümayunu’ndan Bir Bölüm
Osmanlı Devleti’nde ilk anayasal belge olan Tanzimat Fermanı’nı yukarıdaki maddelerden hareketle
insan hakları açısından değerlendiriniz.
XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin siyasi ve askerî gücünü yeniden kazanmak için geniş çaplı
reformlar yaptığı bir dönem oldu. Bu yüzyılda içeride ve dışarıda zor durumda olan Osmanlı Devleti
Avrupa devletlerinin yardım ve desteğine ihtiyaç duyuyordu. Ancak Avrupalı devletler kendi çıkarları
doğrultusunda hareket ediyor, Osmanlı Devleti’ne aradığı desteği vermiyorlardı. Rusya Ortodoksları,
Fransa Katolikleri, İngiltere de Protestanları koruma bahanesi ile sık sık Osmanlı Devleti’nin iç işlerine
karışıyorlardı.
II. Mahmut devrinde yapılan Tanzimat hazırlıklarına onun ölümüyle tahta çıkan oğlu I. Abdülmecit
döneminde hız verildi. Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı
I. Abdülmecit’in onayıyla ilan edildi (3 Kasım 1839). Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal ve ekonomik
beklentileri göz önüne alınarak ilan edilen Tanzimat Fermanı ile ulaşılmak istenen amaç:
1840 Londra Konferansı’nda azınlık sorununun gündeme gelmesine engel olmak ve Mehmet Ali
Paşa isyanı konusunda Osmanlı Devleti’nin lehine karar alınmasını sağlamaktı. Böylece azınlıkları
koruma bahanesiyle Avrupa devletlerinin Osmanlı’nın iç işlerine karışmasının önü kesilecek ve
Rusya’nın Balkanlardaki etkisi kırılmış olacaktı.
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinde etkili olan iç ve dış sebepleri aşağıdaki tabloya
yazınız.
İç Sebepler
Dış
Sebepler
174
TANZİMAT FERMANI (GÜLHANE HATTIHÜMAYUNU)
…
Tahta çıktığımız sevinçli günden beri padişahlara layık eserleri ortaya çıkaracak hayırlı
fikirlerimiz, sadece memleketin imarı ve ahalinin refahı ve fakirler için faydalı işlere aittir.
Devletiâliyye’nin memleketlerinin coğrafi konumunu, verimli arazisini, halkın kabiliyet ve
yeteneklerini göz önünde tutarak yapılması lazım gelen işlere teşebbüs edildiği zaman beş on sene
zarfında Allah’ın yardımı ile Devletiâliyye’nin iyi idaresi için bazı yeni kanunların konulması ve
uygulanması gerekli ve önemli görüldü.
İş bu gereken kanunların esas maddeleri; can güvenliği, ırz, namus ve malın korunması, vergi
tayini ve gereken askerlerin nasıl celp ve ne kadar süreyle istihdamı işlerinden ibarettir. Bilakis kişinin
can ve namusundan emin olduğu zaman sadakat ve doğruluktan ayrılmayacağı, işi ve gücü ile
devletine ve milletine iyi ve güzel hizmette bulunacağı açıktır. İnsan mal ve mülkleri tamamen
emniyet altında olduğu zaman kendi işiyle kendi gelirini yükseltmekle uğraşıp kendisinde günbegün
devlet ve millet gayreti ve vatan sevgisi arttığından ona göre iyi niyetle çalışacağı şüpheden uzaktır.
Vergi ile ilgili maddeye gelince bir devlet, ülkesini korumak için ordusuna ve askerlerine ve diğer
gerekli masraflara muhtaçtır. Bu ise akçe ile idare olunacağına ve akçe de tebaasının vergisi ile
meydana geleceğine göre bunun da güzelce toplanması en iyisidir.
...
Bundan sonra memleketin ahalisinden her ferdin mülklerine ve gücüne göre uygun bir vergi tayin
olunarak kimseden daha fazla bir şey alınmaması gerekir. Dolayısıyla iltizam kaldırılmıştır.
Devletiâliye’mizin karada ve denizde askerî ve diğer masraflarının da kanunlar ile belirlenip
sınırlandırılması ve ona göre icra olunması gerekir.
…
Ve buraya kadar açıklanan durum eski usulleri bütün bütün değiştirmiş ve yenilemiş olacağından
iş bu iradeişahanemiz (fermanımız), Dersaadet (İstanbul) ve Osmanlı Devleti ahalisine ilan
olunacaktır. Dost ülkelerin de bu usulün Allah’ın izni ile sonsuza kadar sürmesine şahit olmaları için
Dersaadetimizde ikamet eden bütün elçilere de resmen bildirilsin.
www.devletarsivleri.gov.tr
(Gülhane Parkı’nda okunan Tanzimat Fermanı’nın sadeleştirilmiş bir bölümü)
Yukarıdaki metni inceleyerek Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinin gerekçeleri neler olabilir?
Tanzimat Fermanı ile Getirilen Yenilikleri Aşağıdaki Tabloya Yazınız
Ü Askerlik süresi belli bir zamanla sınırlandırılmıştır (4 ya da 5 yıl).
?
Tanzimat Fermanı Müslüman ve gayrimüslimlerce nasıl karşılanmış olabilir? Tartışınız.
Tanzimat Fermanı’nın Önemi
Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti’nin anayasal düzene geçişinin ilk aşamasını oluşturur.
Osmanlı padişahı Tanzimat Fermanı’yla ilk kez kendi gücünün üstünde kanun gücü olduğunu kabul
etmiştir. Bu ferman insan hakları konusunda getirdiği yenilikler nedeniyle öncekilerden de farklıdır.
Tanzimat Fermanı bir halk hareketi sonucu değil Osmanlı padişahının kendi isteği ile ilan ettiği bir
fermandır.
Tanzimat Fermanı ile Amerika ve Fransa’da yayımlanan insan hakları beyannamelerinin farkları
neler olabilir?
?
Tanzimat Fermanı’nın etkilerini edebiyat alanında da görmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nde bu
dönemde edebiyat alanında makale, tiyatro, roman, hikâye, hatıra ve eleştiri gibi yeni yazı türleri
görülmeye başlandı. Yabancı dil öğrenenler ve II. Mahmut döneminden itibaren Avrupa okullarında
okumaya gidenler, yalnız uzman olarak yetişmek istedikleri alanlarda değil Avrupa düşünce ve
sanatıyla da ilgilenmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin siyasi ve toplumsal durumuna paralel olarak bu
dönemin yazar ve şairleri kalkınmaya, devletin bütünlüğüne, kişi haklarına, millî ve manevi değerlere
vurgu yaparak toplumun çöküşünü engellemeye çalışmışlardır.
175
XIX. YÜZYILDA OSMANLI EĞİTİMİNİN DURUMU
Bugün İstanbul’da ve taşralarda medreselerde okutulan
ilimleri tamamlamış nice kemal sahipleri vardır ki henüz bir
dereceye malik olmayıp şiddetli yoksulluk içinde inlerler. Ve
nice âlim, kibarzade ve elifba bilmez cahiller vardır ki kimi büyük
müderrislerden kimi kadıların ileri gelenlerinden, belki daha
büyük kadılardan ve büyük rütbelilerden geçinir ve
faydalanırlar.
Mademki ilim, refah ve şerefe sebep değildir, niçin istek ve
tahsili için senelerce zahmet çekmeyi seçsin? Bundan dolayıdır
ki iki yüz seneden beri bizde din âlimleri azalmaktadır. Bu
sebeple mahkemeler esefle karşılanacak durumdadır. Yine bu
sebepledir ki devletimiz dahi zaaf ve gerileme içindedir.
Gelelim şu ilahî ilimleri tahsil
etmenin sonuçlarına: Bizde bir çocuk
beş altı yaşında mahalle mektebine
verilir. Elifbadan başlar. Birkaç aydan
sonra önüne ebcet çıkar ki ne
olduğunu ne hoca efendi bilir ve ne
de bir kimse anlar.
Bu gibi ilim sahiplerine Elcevaib
gibi Arapça bir gazete verilse lügate
iki saat bakıp düşünmeyince bir
anlam çıkaramazlar. Fıkıh ilmine ait
bir mesele sorulsa cevap vermekten
aciz kalıp “Bizim fıkıhla sürekli bir
uğraşımız yoktur.” derler. Akait
üzerine bir bahse girişilse eline bir
Ziya Paşa
taassup siperi alıp her sözde
hasmını dinden çıkararak susturmaya çabalarlar. Kur’an-ı
Kerim’den bir ayetin manası sorulsa Kadı Efendi’ye müracaat
yolunu gösterirler. Politikadan söz açılsa dünyada İngiltere,
Amerika, Japonya ve Fas gibi diyarlar ve memleketler
olduğunu hayretle duyarlar. Dostlarından birine Türkçe bir
mektup yazmak gerekse şuna buna yalvarırlar.
Avrupa devletlerinde eğitim sistemi böyle değildir. Bir çocuk
okula gidip alfabeyi söker sökmez hem okumayı hem de ileride
göreceği ilimlerin giriş konularını öğreniyor. Mesela coğrafya,
tabiatın sırları ve tarih gibi ilimlerin kolay meselelerini dahi
öğreniyorlar. Bizimkilerin on beş yaşında olanlarında bile
Türkçe iki satır yazabilen veyahut Takvimivakayi’yi okuyan az
bulunur.
Şimdi böyle kalıp batalım mı? Yoksa diğer milletler nasıl
ilerliyorsa biz de o yolda çalışıp yürüyelim mi? Bu ana kadar
tuttuğumuz yol bizi şu bulunduğumuz seviyeye düşürdü.
Bundan böyle daha da aşağı seviyeye düşeceğimize başka
delil ister mi?
Ziya Paşa, Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi’nden sadeleştirilmiştir.
1. Ziya Paşa’nın Osmanlı’daki eğitim konusunda yaptığı
tespitler nelerdir?
2. Tanzimat dönemi aydınlarının yazılarında ülke sorunlarını
ön plana çıkarmasının gerekçeleri neler olabilir? Tartışınız.
I. ABDÜLMECİT
Babası : II. Mahmut
Annesi : Bezmiâlem Sultan
Doğumu : 1823
Vefatı
: 1861
Saltanatı : 1839 - 861
Genç yaşta padişah olan
Abdülmecit, babasının arzusu
yönünde bir eğitim ve terbiye
gördüğü için ıslahatçı fikirlere
sahipti. Adil, merhametli, yenilikçi olarak bilinen I.Abdülmecit,
Batılı yazarların takdir ve sevgiyle andıkları bir padişahtı.
Babası gibi müzikle ilgilenmiş
olan I. Abdülmecit, sarayda Batılı
anlamda müzik dersi alan ilk
padişahtır. Sarayında müzik
takımı, küçük bir tiyatro ve operet
teşekkülü bulunuyordu.
Devrin büyük ustalarından
yazı dersi de almış ve çeşitli hat
eserleri meydana getirmişti.
Bunun yanında resim sanatına
da merak salmış, kendi
portresini yaptırdığı gibi kendisi
de resimle uğraşmıştı.
I.Abdülmecit, babasının başlatmış olduğu yenileşme hareketlerini kaldığı yerden devam
ettirdi. İlk liseler bu dönemde
açıldı, ilk Türk müzesi kuruldu.
Edirne, Varna ve Kırım arasında
ilk telgraf hatları oluşturuldu.
İzmir-Turgutlu arasında raylı
sisteme geçilerek ilk demiryolu
hattının işletmesi başlatıldı. Bu
konuda Osmanlı Devleti dünya
devletleri arasında en ön sıralarda yer aldı. Ülkemizde ilk
Belediye teşkilatı bu dönemde
kuruldu.
www.ttk.gov.tr
176
Osmanlı Denge Politikası
Osmanlı Devleti ilk kez Mısır’ı işgal eden Fransa’ya karşı İngiltere ve Rusya’nın desteğini
alarak denge politikası uygulamıştır. XIX. yüzyılda da Avrupa devletleri arasındaki çıkar
çatışmalarından yararlanarak varlığını devam ettirmeye çalışmıştır. Büyük toprak kayıplarının
yaşanmasıyla birlikte Avrupa devletleriyle zaman zaman ittifaklar kurma yoluna gitmiştir.
KARLOFÇA
ANTLAŞMASI
(1699)
PRUT
ANTLAŞMASI
(1711)
PASAROFÇA
ANTLAŞMASI
(1718)
KÜÇÜK KAYNARCA
ANTLAŞMASI
(1774)
FRANSA’NIN
MISIR’I İŞGALE
KALKIŞMASI (1798)
KIRIM SAVAŞI
(1856)
OSMANLI
DEVLETİ
AVRUPA’DA
BÜYÜK ORANDA
İLK KEZ
TOPRAK
KAYBETTİ.
KAYBEDİLEN
TOPRAKLARIN
GERİ
ALINABİLECEĞİ
FİKRİ
DOĞDU.
KAYBEDİLEN
TOPRAKLARIN
GERİ
ALINAMAYACAĞI
ANLAŞILDI.
ELDE KALAN
TOPRAKLARIN
KORUNMASI
YOLUNA
GİDİLDİ.
KIRIM
ELDEN ÇIKTI VE
YENİ TOPRAK
KAYIPLARI
YAŞANMAYA
BAŞLADI.
FRANSA’YA
KARŞI RUSYA
VE İNGİLTERE
İLE İTTİFAK
YAPILARAK
DENGE
POLİTİKASININ
İLK ADIMI
ATILDI.
OSMANLI
DEVLETİ
DENGE
POLİTİKASINI
TEMEL
POLİTİKA
OLARAK
KULLANMAYA
BAŞLADI.
Yukarıdaki tarih şeridinde Osmanlı Devleti’ni denge politikasını uygulamak zorunda bırakan
siyasi gelişmeler verilmiştir. Buna göre Osmanlı Devleti’nin denge politikası uygulamasını zorunlu
kılan nedenler nelerdir?
2. KIRIM SAVAŞI (1853 - 1856)
Balta Limanı Antlaşması (1838) ile Osmanlı
Devleti’nden önemli ayrıcalıklar elde eden İngiltere
bir paylaşım yapılırsa Rusya’nın güçleneceğini ve
Akdeniz’e ineceğini düşünüyordu. Bu yüzden
sömürge yolları üzerinde güçlü bir Rusya’nın
olmasını istemiyordu.
Rusya, Hünkâr İskelesi Antlaşması ile elde ettiği
hakları Londra Boğazlar Sözleşmesi (1841) ile
kaybetmişti. Bu ayrıcalıkları yeniden kazanmak
istiyordu. Bu amacını gerekleştirmek için kutsal
yerler sorununu ortaya çıkardı. Kudüs Osmanlı
Devleti’nin yönetiminde idi.
Osmanlı Devleti, Fransa’ya Kudüs’teki Katolik
Hristiyanlar lehine ayrıcalık tanımıştı. Küçük
Kaynarca Antlaşması ile Ortodoksların koruyuculuğunu üstlenen Rusya Osmanlı Devleti’nden yeni
ayrıcalıklar elde etme peşindeydi. Bu amaçla
İstanbul’a gönderilen Rus elçisi Mençikof isteklerini
Osmanlı’ya iletti. Osmanlı Devleti’nin bu istekleri
kabul etmemesi üzerine Rusya, Osmanlı’ya savaş
açarak Eflâk ve Boğdan’ı işgal etti. Savaşın ilk
döneminde Osmanlı Devleti bazı başarılar elde
ettiyse de bu durum uzun sürmedi.
Balkanlarda Rus ilerleyişinden rahatsız olan
Avusturya, Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa
katıldı. İngiltere ve Fransa donanmaları Osmanlı
Devleti’ne destek olmak üzere Boğazları geçerek
İstanbul’a geldi. Rusya, Boğazlar Sözleşmesi’nin
(1841) ihlal edildiğini söyleyerek Sinop’ta bulunan
Osmanlı donanmasını yaktı. Bu gelişme üzerine
İngiltere ve Fransa’ya ait donanma Karadeniz’e
çıktı. Karadeniz’in kuzey sahilindeki Rus liman ve
tersanelerini bombaladı. Prusya’nın tarafsız kaldığı
bu savaşta Piyemonte (Sardinya Krallığı) de
177
BİLGİ
NOTU
Kırım Savaşı ve Florence Nightingale
(Florans Naytıngel)
Kırım Savaşı’nda yaralananlar İstanbul’a
getirilerek hastanelerde ve Selimiye Kışlası’nda tedavi altına alınıyorlardı. Bakım iyi
değildi ve özellikle Selimiye Kışlası’nda tıbbi
malzeme eksikliğinin yanı sıra koğuşlar çok
kalabalıktı. 4 Kasım 1854’te İstanbul’a gelen
gönüllü hasta bakıcı Florence Nightingale,
ekibiyle birlikte burada düzenli ve temiz bir
hastane meydana getirdi. Geceleri herkes
çekildikten sonra Selimiye Kışlası’nın uzun
koridorlarında lambasıyla dolaşır ve hastaları
kontrol ederdi. Bu yüzden ona Lambalı Kadın
adı verildi.
Hemşireliğin kurucusu olarak bilinen
Florence Nightingale’in bu gayretli ve şefkatli
çalışmaları, bütün dünyada kısa sürede duyuldu.
Popüler Tarih, Aralık 2002, s. 75 (Özetlenmiştir.)
Osmanlı’nın yanında yer aldı. Müttefik kuvvetler Kırım’a asker çıkardı ve Sivastopol’u aldı. Bu gelişme
üzerine Rusya, barış isteğinde bulundu.
Abdülmecit Kırım Savaşı’nda Müttefikleriyle Birlikte
Adolphe Yvon’un Kırım Savaşı Tablosu
Avrupa devletlerinin Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa girmelerinin
nedenlerini tartışınız.
Savaş sonunda İngiltere, Fransa, Rusya, Piyemonte, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti’nin
katılımı ile Paris’te bir konferans toplandı ve sonunda Paris Antlaşması imzalandı (1856).
Paris Antlaşması’nın Önemli Maddeleri
1. Osmanlı Devleti Avrupa devleti sayılacak, Avrupa hukukundan faydalanabilecek ve toprak
bütünlüğü Avrupa devletlerinin garantisi altında olacaktı.
2. Karadeniz tarafsız hâle getirilecek, tüm devletlerin ticaret gemilerine açık, fakat savaş gemilerine
kapalı tutulacaktı.
3. Boğazlar, 1841 Londra Sözleşmesi’ne göre yönetilecek, bütün devletlerin savaş gemilerine
kapatılacaktı.
4. Osmanlı Devleti ve Rusya, Karadeniz kıyılarında tersane ve donanma bulundurmayacaktı.
5. Osmanlı Devleti’nin konferans öncesinde ilan ettiği Islahat Fermanı, antlaşmayı imzalayan
devletlerce dikkate alınacak; fakat bu devletler fermanın uygulanmasına ve Osmanlı’nın iç işlerine
karışmayacaktı.
1. Osmanlı Devleti’nin Avrupa devleti sayılması, Avrupa hukukundan yararlanması ve sınırlarının
Avrupa devletlerinin güvence altına alınmasının önemini tartışınız.
2. Osmanlı Deveti’ne Kırım Savaşı sonunda mağlup devlet muamelesi yapılmasının nedenleri neler
olabilir?
Bu savaş Osmanlı ekonomisini olumsuz etkiledi ve ilk kez İngiltere’den dış borç alındı. Sonraki
dönemlerde aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi borç alınmaya devam edildi. Osmanlı Devleti zamanla
bu borçların faizlerini dahi ödeyemez hâle geldi. Sonunda 1881 Muharrem Kararnamesi ile dış
borçların ödenmesinde yeni koşullar belirlendi. Avrupa devletleri alacaklarını kendileri tahsil etmek için
Düyunuumumiye (genel borçlar) idaresini kurdular. Osmanlı Devleti’nin gelir getiren kaynaklarına el
koydular.
PADİŞAHLARA GÖRE 1854-1909 DÖNEMİNİ KAPSAYAN BORÇLANMALAR (Altın lira)
Dönem
Borçlanma Adedi
Borçlanılan Para
Ele Geçen Para
I. Abdülmecit (1854 - 1861)
4
16 Milyon
8 Milyon
Abdülaziz (1861 - 1875)
12
227 Milyon
121 Milyon
II.Abdülhamit (1876 - 1909)
18
113 Milyon
77 Milyon
Tabloya bakarak borçlanılan para ile ele geçen para arasındaki farkı değerlendiriniz.
178
3. ISLAHAT FERMANI (1856)
Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimlere yönelik hakların yeterli olmadığını, onlara
yeni haklar verilmesini istiyordu. Osmanlı Devleti, Tanzimat Fermanı ile başlayan yenileşme
hareketlerinin devamı olarak değerlendirdiği Islahat Fermanı ile dıştan gelen bu baskıları engellemek
istedi. Paris Konferansı’nın devam ettiği sırada Avrupa devletlerinin istekleri doğrultusunda ilan edilen
Islahat Fermanı ile konferansta Osmanlı lehine karar alınmasını sağlamak istedi. Ayrıca Rusya’nın
Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışarak azınlıkları kışkırtması ve Balkanlardaki isyanların sona
erdirilmesi hedeflendi.
Islahat Fermanı’nın ilan edilmesinde etkili olan iç ve dış sebepler nelerdir? Aşağıdaki tabloya
yazınız.
İç Sebepler
Dış Sebepler
Islahat Fermanı ile Getirilen Düzenlemeler:
Müslüman olmayan halka din ve vicdan özgürlüğü sağlanacaktır. Kilise, okul ve hastane gibi binalar
tamir edilecek veya yeniden inşa edilecektir.
Ü Gayrimüslimlere küçük düşürücü deyimler kullanılmayacaktır.
Ü Gayrimüslimler devlet memuru olabilecektir.
Ü Vergiler herkesin gelirine göre toplanacak, cizye vergisi ile iltizam usulü kaldırılacaktır.
Ü Gayrimüslimler belediye ve il meclislerine üye olabileceklerdir.
Ü Gayrimüslimler nakdî bedel ödeyerek askerlikten muaf olabilecektir.
Ü Yabancılar Osmanlı toprakları üzerinde mülk edinebileceklerdir.
Ü Tarım ve ticaret işleri düzenlenecek herkes şirket ve banka gibi ticari nitelikli kurumlar açabilecektir.
Ü Gayrimüslimler kendi okul ve hastanelerini açabilecektir.
Böylece Islahat Fermanı ile Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimlerin Müslümanlarla eşit haklara
sahip vatandaşlar olmaları sağlanıyordu. Gayrimüslimlere çeşitli devlet kademelerinde görev alma
hakkı tanındı.
Yine Osmanlıcılık düşüncesi doğrultusunda gayrimüslimlerin devlete olan bağlılıkları artırılmaya
çalışıldı. Müslüman halk Islahat Fermanı ile gayrimüslimlere daha fazla hak tanınmasından rahatsızlık
duydu. Gayrimüslimler ise Tanzimat ve Islahat Fermanı ile tanınan hakları yeterli bulmuyorlardı. Çünkü
onlar Müslümanlarla eşit olmayı değil bağımsız olmayı istiyorlardı.
Osmanlı Devleti Islahat Fermanı ile Avrupa devletlerinin iç işlerine karışmasını önleyemedi. Hatta
Avrupa devletleri Islahat Fermanı’nın uygulanması konusunda Paris Barış Antlaşması’nın azınlıklarla
ilgili maddesine rağmen Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahele etmeye devam ettiler.
Ü
Edindiğiniz bilgilere göre Tanzimat Fermanı ile Islahat Fermanı’nın farklı yönlerini aşağıdaki
şemaya yazınız.
Tanzimat Fermanı
Islahat Fermanı
Sultan I. Abdülmecit’in Tanzimat ve Islahat
Fermanı’nın ilanında bastırdığı
madalyaların fotoğrafları
?
I. Abdülmecit’in, Tanzimat ve Islahat Fermanlarının ilanı dolayısıyla
madalya bastırmasını nasıl yorumlayabilirsiniz? Tartışınız.
179
Tanzimat ve Islahat Fermanlarını yayımlayan I. Abdülmecit 1861’de ölünce onun yerine Abdülaziz
padişah oldu.
Sultan Abdülaziz Avrupa’ya giden ilk Osmanlı padişahıdır. Kırım Savaşı’ndan sonra Osmanlı
Devleti en büyük dış borçlanmayı bu dönemde yaptı. Osmanlı donanması yenilenerek gemi sayısı
açısından dünyanın 3. büyük filosu hâline getirildi. Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları yapıldı. Bu
dönemde Rusya’nın Balkan milletlerini Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması sonucunda Bosna,
Hersek, Bulgaristan ve Sırbistan-Karadağ’da isyanlar çıktı.
Abdülaziz’in Yurt Dışı Gezisi
Sultan Abdülaziz’in 1867’de çıktığı Avrupa gezisi,
Abdülmecit döneminde başlayan Osmanlı-Avrupa
dostluk ilişkileri sürecinin doruk noktası olmuştur.
Yankıları uzun yıllar süren bu gezi, Osmanlı
topraklarındaki kimi yeniliklere de kapı aralamıştır.
Gezinin Nedenleri
Bu gezinin hedefi, hürriyet fikirleriyle medeniyetin
Türkiye’de ne kadar ilerlediğini Avrupa’ya hissettirmek, Rusya’nın korkunç planlarını anlatıp endişe
uyandırmak; padişahın Avrupa hükümdarları katındaki saygınlığını Osmanlı Hristiyanlarına göstermek, daha da önemlisi, sanayi ve sömürge zengini
Avrupa devletlerinden para yardımı almaktı.
Ali Kemalî Aksüt, Sultan Abdülaziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati
Sultan Abdülaziz ile Fransa İmparatoru III. Napolyon’u
Elysee Sarayı’nda Gösteren Bir İllüstrasyon
Sultan Abdülaziz’i Viyana’da
Gardan Çıkarken Gösteren Tablo
Sultan Abdülaziz’i Londra’da,
Kendi Şerefine Verilen Baloda Gösteren Tablo
Saltanat vagonu, Abdülaziz’den sonra kullanılmaz,
kaderine terk edilir; bir depodan ötekine gider ve bu
yolculuğu tam 134 yıl sürer. Türkiye’nin önde gelen
sanat tarihçilerinden Prof. Nurhan Atasoy, vagonu
1998’de Devlet Demiryollarının bir deposunda hurda
hâlinde buldu. Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür
Vakfı’nca eski hâline en yakın biçimde restore edilen
vagon, Rahmi Koç Sanayi Müzesi’ne konmuştur.
Sultan Abdülaziz’in Avrupa Gezisine Çıktığı
Saltanat Vagonu
?
Sultan Abdülaziz’in Avrupa gezisini Batılılaşma ve Avrupa ile ilişkiler açısından
değerlendiriniz.
180
4
KONU
OSMANLI DEVLETİ’NDE ANAYASAL DÜZENE GEÇİŞ
VE SİYASİ GELİŞMELER
HAZIRLANALIM
Meşruti Monarşi, Monarşi, Kanunuesasi, Meclisimebusan, Osmanlıcılık, İslamcılık,
Türkçülük ve Batıcılık kavramlarının anlamlarını araştırınız.
1. I. MEŞRUTİYETİN İLANI
Eski toplumsal yapıya uygarlığı oturtmanın yolu anayasa ve
eğitimle gerçekleşir. Meşveret ve maarif uygarlık kapısını açacaktır.
Eğitimle bireyler aydınlanacaktır. Anayasanın ilan edilmesi ise devlet
çarkının halk yararına arızasız dönmesini ve bütün işlerin düzelmesini
sağlayacaktır.
Namık KEMAL
Batı tarzı yenilikler yapmalıyız. Bu zamana kadar yapılan yenilikler
Osmanlı Devleti’ni kurtarmak için yeterli olamadı. Balkanlardaki
isyanların sona ermesi için Osmanlıcılık düşüncesi etrafından
birleşme sağlanmalı.
Ziya PAŞA
Yıkılmaya yüz tutmuş bir imparatorluğu kurtarmak için mutlakiyet
yerine meşrutiyet ilan edilmelidir. Osmanlı kurumları Batı örneğine
göre yeniden düzenlenmeli hatta din ve devlet işleri birbirine
karıştırılmamalıdır.
Ali SUAVİ
Bir an önce Kanunuesasi hazırlanmalı toplumun her kesiminin yer
aldığı bir meclis oluşturulmalıdır.
Mithat PAŞA
İnsan hakları, eşitlik, özgürlük ve hukukun üstünlüğü Osmanlı
Devleti’nde hayata geçirilmelidir.
ŞİNASİ
1. Osmanlı Devleti’nin çöküşten kurtarılması için neler yapılması gerektiği konusunda Osmanlı
aydınlarının görüşleri nelerdir?
2. Genç Osmanlılar (Jön Türkler) deyimi size neyi ifade etmektedir? Açıklayınız.
181
Tanzimat döneminde Batı’yı daha yakından tanıyan Osmanlı
aydınları yetişti. Avrupa’da eğitim gören Fransız İhtilali’nin
yaydığı fikirlerden etkilenen bu sınıf Jön Türkler (Genç
Osmanlılar) olarak adlandırılır.
Jön Türklere göre Osmanlı Devleti’ni dağılmaktan kurtarmak
için bir anayasanın hazırlanması ve meclisin açılması gerekli idi.
Onlara göre devletin çöküşünün tek sorumlusu kararları tek
başına alan ve uygulayan yönetim anlayışıydı. Genç
Osmanlılar, meşrutiyeti ilan etmeye yanaşmayan Sultan
Abdülaziz’i tahtan indirerek V. Murat’ı padişah yaptılar. Ancak V.
Murat’ın akli dengesinin bozukluğu anlaşılınca şeyhülislamın
fetvası ile tahttan indirildi. Aralarında Mithat Paşa, Ziya Paşa, Ali
Suavi, Namık Kemal ve Şinasi’nin de bulunduğu devlet adamları
ve aydınlar meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren II. Abdülhamit’i
tahta geçirdiler.
II. Abdülhamit’in sadrazamlığa getirdiği Mithat Paşa’nın
çalışmaları ile anayasa hazırlıklarına başlandı. Diğer taraftan
isyanlar başlamıştı. Sırbistan, Karadağ, Bosna, Hersek ve
Bulgaristan’da olaylar sürerken İngiltere, Rusya’nın Balkanlardaki nüfuzunu kırmak için istanbul’da bir konferans
düzenlenmesini istedi.
Osmanlı Devleti, Balkanlardaki isyanları önlemek ve Avrupa
devletlerinin İstanbul Konferansı’nda Osmanlı aleyhinde karar
almalarını engellemek düşüncesi ile 23 Aralık 1876’da İstanbul
Tersane Konferansı’nın toplandığı gün Kanunuesasi’yi ilan etti.
Meşrutiyetin ilanını sağlayan iç ve dış sebepleri
aşağıdaki tabloya yazınız.
I. Meşrutiyet’in İlanı
İç Sebepler
Dış Sebepler
II. ABDÜLHAMİT
Babası : I.Abdülmecit
Annesi :Tiri Müjgan Kadın
Efendi
Doğumu : 1842
Vefatı
: 1918
Saltanatı : 1876 - 1909
Babası tarafından özel ilgi
gösterilen II. Abdülhamit, kültür
derslerinin yanında müzik dersleri
de aldı ve piyano çalmayı öğrendi.
Hayırsever ve cömert bir insan
olan II. Abdülhamit, sıradan bir
vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede
yeterli para bulunmadığı söylenince atalarından kalma şahsi
servetinden masrafları karşılamıştı.
Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar
yapar, bunları sattırır ve parasını
fakire fukaraya dağıttırırdı.
Ata binme, yüzme, atıcılık gibi
merakları vardı. Yıldız Sarayı’nın
bahçesinde çeşitli cins hayvanlar
ve nadide kuşlardan oluşan bir
hayvanat bahçesi meydana
getirmişti.
Sedef ve fildişi kakma, oyma
ve süsleme işlerinde becerikli ve
iyi bir hattattı. Ayrıca nadide
eserlerden oluşan 10 bin ciltlik
kütüphanesi vardı. Her öğle
yemeğinden sonra kütüphanesini
düzenli olarak ziyaret ederdi.
Eğitime çok önem vermiş ve
döneminde ilk, orta ve yüksek
öğrenim kurumları, Güzel Sanatlar Akademisi, Kız meslek, Ziraat
ve Ticaret meslek okulları, Dilsiz
ve Körler okullarını yaptırmıştı.
www.ttk.gov.tr
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Açılışını Gösteren Temsilî Resim
182
Kanunuesasi’nin Önemli Maddeleri
Ü
Herkes kanun ve devlet karşısında eşit haklara sahiptir.
Ü
Herkese eğitim - öğretim, mülkiyet hakkı, basın, yayın ve din özgürlüğü verilmiştir.
Ü
Yasama yetkisi Âyan Meclisi ve Mebusan Meclisi’ne aittir.
Ü
Âyan Meclisi üyeleri padişah tarafından ölünceye kadar kalma kaydıyla tayin edilecektir.
Ü
Mebusan Meclisi’nin üyeleri dört yılda bir yapılan seçimle erkeklerin seçeceği milletvekillerden oluşacaktır.
Ü
Yürütme yetkisi padişahın bulunduğu bakanlar kuruluna aittir.
Ü
Hükûmetin kurulması ve görevden alınması yetkisi padişaha aittir.
Ü
Hükûmet, padişaha karşı sorumludur.
Ü
Meclisi açma ve kapama yetkisi padişaha aittir.
Ü
Kanun teklifini yalnızca hükûmet yapabilecek ve kanunlar padişahın onayından sonra yürürlüğe girecektir.
?
Yukarıda verilen Kanunuesasi maddelerinin demokratik olmayanları hangileridir? Tartışınız.
Türk tarihinin ilk yazılı anayasası olan Kanunuesasi ile halk kısıtlı da olsa ilk defa seçme ve seçilme
hakkını elde ederek yönetime ortak olmuştur. Ülkede ilk defa seçimler yapılarak Meclisimebusan
açılmıştır (19 Mart 1877).
“Padişah”, “Kanunuesasi”, “Mebusan Meclisi” kavramlarını aşağıdaki tablonun ilişkili bölümlerine yazınız.
MONARŞİ
MEŞRUTİ MONARŞİ
Osmanlı Devleti Mebusan Meclisi’nde Müslüman vekillerin yanı sıra azınlık vekillerinin temsil
edilmesini sağlayarak ülke bütünlüğünü korumaya çalışmıştır. İlk Mebusan Meclisi’nde 69 Müslüman,
46 gayrimüslim toplam 115 milletvekili bulunuyordu. Ayan Meclisi üyelerinin sayısı ise 26 idi. Azınlık
milletvekillerinin uzlaşmaz tutumları nedeniyle zorluklar yaşandı. Bu nedenle II. Abdülhamit OsmanlıRus Savaşı’nı gerekçe göstererek anayasanın kendisine verdiği hakkı kullanıp Mebusan Meclisi’ni
süresiz kapattı.
Böylece Kanunuesasi yürürlükten kaldırıldı (14 Şubat 1878). Bu durum Osmanlı Devleti’nde
demokratik hayatı kesintiye uğratmıştır.
MECELLE
Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra adli ve hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyuldu.
Başkanlığını Ahmet Cevdet Paşa’nın yaptığı bir heyet tarafından hazırlanarak 1868’de yürürlüğe
giren Mecelle 1926’ya kadar uygulanmıştır.
Mecelle, kaynağını İslam hukukundan almıştır. Medeni kanun özelliği taşıyan Mecelle; hukuk
muhakemeleri usulü, borçlar hukuku ve ayni haklar konusunda ilk yasa olması bakımından
önemlidir. Ancak Mecelle’de kişi, aile ve miras hukuku kurallarına yer verilmemiştir. Evlenme,
boşanma, nafaka ve miras gibi konular kadıların başkanlığındaki şeri mahkemelerde görülmeye
devam etmiştir. Bu konudaki eksikliklerin giderilmesi için sonraki yıllarda yeni çalışmalar yapılmıştır.
II. Abdülhamit döneminde Hukuk ve Mülkiye Mekteplerinde Medeni Kanun olarak (1870-1876)
hazırlanan Mecelleiahkamıadliye okutuldu. Bu eser bir giriş olmak üzere on altı kitap hâlinde bölüm
ve maddelere ayrılmıştır.
Mecelle’nin Osmanlı halkına getirdiği yenilikler sizce nelerdir?
183
Seçmeli Tarih
KÖŞE YAZISI YAZALIM
Aşağıdaki bilgi notlarından faydalanarak sultan II. Abdulhamit ile jöntürk hareketi arasındaki
ilişkileri demokrasi talepleri çerçevesinde ortaya koyan gazete köşe yazısı yazınız.
JÖNTÜRK HAREKETİNİN DOĞUŞU
Aydınların meşrutî idare isteği, padişahla maiyetinin yeni Osmanlılık siyasetini gerçekleştirmek arzusu ve
yabancı devletlerin baskısı birleşerek nihayet, yeni tahta çıkmış bulunan II. Abdülhamit'in (1876 - 1909) 23
Aralık 1876 tarihinde ilk Osmanlı Kanunuesasîsi’ni ilan etmesine sebep oldu... İlk Mebusan Meclisi 19 Mart
1877’de toplandı. İkinci bir meclis ertesi sene toplantıya çağırıldı ama hükûmet acı tenkitlere uğrayınca meclis
süresiz dağıtıldı. Bundan sonra 1877 ila 1908 arasında Abdülhamit kendi mutlak idaresini kurarak
İmparatorluğu istibdadı altına aldı.
Abdülhamit'in hürriyetleri birer birer yok edip 1877’den sonra Kanunuesasî’yi de yürürlükten kaldırması
üzerine önce İmparatorluk sınırları içinde, sonraları dış memleketlerde gizli cemiyetler kuruldu, zamanla bunlar
Jön Türkler adıyla tanındı. Başlıca maksatları 1876 Anayasası’nı tekrar yürürlüğe koydurmaktı. Diğer
memleketlerde buna benzer daha başka dernekler de meydana getirilmişti.
Çeşitli memleketlere dağılmış bütün Jön Türk gruplarını bir merkez etrafında birleştirmek ve ortak bir
hareket yolu çizmek amacıyla Paris’te 4 Şubat 1902 günü gizli bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda görüş
ayrılıklarından dolayı konferans ikiye bölündü. Meşrutiyeti yeniden ilan ettirebilmek için ordu desteği ve dış
yardımın katılması görüşünü savunanların başında Prens Sabahattin vardı. Bunlar ana teşkilâttan ayrılarak
Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdular. Ahmet Rıza Bey’in başında bulunduğu ve aykırı
görüşünü savunan grup ise cemiyetin adını Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti şeklinde değiştirdi. Bundan
böyle bu cemiyet Jön Türklerin en ileri gelen teşekkülü oldu.
BİLGİ
NOTU
1
Kemal KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, s. 17 - 18 (Özetlenmiştir.)
2
II. Abdulhamit Döneminde Yurt İçindeki Gazeteler
3 Abdülhamit döneminde
Sabah Gazetesi: 1875 yılında yayınlanan Sabah
yazılı basında
gazetesinin başyazarı Şemseddin Sami’dir. Basın tarihimizde ilk defa
kullanılması yasaklanan
bu gazete de Miladi tarih kullanmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra
siyasal içerikli sözcükler:
Mihran Efendi gazeteye yeni bir yön vermek istemiş bu amaçla 1913’ten İhtilal (devrim), istibdat, inkılap,
beri yayınlarını sürdüren Peyam gazetesi başyazarı, Ali Kemal oligarşi, parlamentalizm, parlagazetenin başına getirilmiş, gazetenin adı da Peyam-ı Sabah olmuştur. mento, cemiyet (dernek), cumhur
11 Eylül 1922 günü Ali Kemal’in gazeteden uzaklaştırıldığına dair bir (halk) cumhuriyet, hürriyet,
yazı yayınlanmış, gazetenin adı ertesi gün Sabah’a çevrilmiştir. Ancak demokrasi, demokrat, diktatör,
kendisinden hesap sorulmasından korkan Mihran Efendi bir ay sansür, sansürcü, avam (halk),
içersinde gazeteyi kapatmış ve Avrupa’ya kaçmıştır.
meclis-i ayan (senato), meclis-i
Tercüman-ı Hakikat Gazetesi: Halkın anladığı dilde yazıları umumi (millet meclisi), mutlakıyet.
içeren, bu nedenle halka okumak zevkini aşılayan Tercüman-ı Hakikat
François GEORGEON, Yasak Kelimeler,
gazetesini 25 Haziran 1878'de Ahmet Mithat Efendi çıkarmıştır. Bu
s.192 - 193
gazete gericiliğe ve tutuculuğa savaş açmıştır. Daha sonraları Ağaoğlu
Ahmet’inde sert yazılar yazdığı gazete, devamlı suretle ittihatçılarla
yapılan tartışmaların yayın aracı olmuştur. Balkan Harbi'nden sonra
Ahmet Mithat'ın ölümü üzerine gazete Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yayınlarını sürdürmüş, daha sonra
kapanmıştır.
İkdam Gazetesi: II. Abdülhamit’in istibdat döneminde yayın hayatına giren, daha sonraları II. Meşrutiyet
döneminin en önemli yayın organlarından biri olan İkdam gazetesi Ahmet Cevdet tarafından çıkarılmıştır. O
dönemde mevcut diğer gazetelere nazaran İkdam gazetesinin en önemli üstünlüğü haber ve yazı
zenginliğinden ziyade, imtiyaz sahibi ve başyazarının gazetecilikten yetişmiş, kudretli bir kalem sahibi oluşudur.
BİLGİ
NOTU
BİLGİ
NOTU
II. Abdulhamit Döneminde Yurt Dışındaki Jöntürk Gazeteleri
İstibdat döneminde yurt dışında yayınlanan gazetelerin en önemlilerinden bazıları şunlardır:
Meşveret Gazetesi: Ahmet Rıza tarafından 3 aralık 1895’te Paris’te Türkçe ve Fransızca olarak
yayınlanmıştır.
Mizan Gazetesi: 21 Ağustos 1886’da haftalık mizan gazetesi çıkarılmıştır, bu gazeteyi Mizancı Murat adıyla
anılan Murat Bey çıkarmıştır. Gazetede iç ve dış politika konularına, ekonomi, eğitim, maliye ile ilgili çeşitli
problemlerin çözümüne yer verilmiştir.
Osmanlı Gazetesi: Mehmed Murat’ın Mizan Gazetesi 1897’de Cenevre’de kapatıldıktan sonra, İttihat ve
Terakki Cemiyetinin ilk kurucularından olan İshak Sukuti ile Dr. Abdullah Cevdet, 1 Aralık 1897’de Osmanlı
adıyla Türkçe ve Fransızca olmak üzere bir gazete yayımlamıştır.
Şurayı Ümmet Gazetesi: Paris’te Türkçe basılan bu gazeteyi çıkaran Ahmet Rıza’dır.
Hıfzı TOPUZ, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, s. 80 - 90 (Özetlenmiştir.)
184
2.1877-1878 OSMANLI-RUS SAVAŞI
(93 HARBİ)
Osmanlı Devleti’nin Rusya ile yaptığı 18771878 Savaşı’na niçin ‘93 Harbi’denilmiştir?
?
İstanbul Tersane Konferansı’ndan Sırbistan
ve Karadağ’ın topraklarının genişletilmesi
Bosna, Hersek ve Bulgaristan’da özerk
yönetimler kurulması kararı çıkmıştı. Osmanlı
Devleti bu kararları kabul etmeyince bu kez
Londra’da bir konferans daha düzenlendi.
Avusturya, Almanya, İngiltere, Rusya ve
İtalya’nın katıldığı bu konferansta “Osmanlı
Devleti, Hristiyan halk için söz verdiği
reformları yerine getirecek, protokolü imzalayan devletlerin elçileri, reformları denetleyecektir.” kararı çıktı.
Osmanlı Devleti, katılmadığı bu konferansın onur kırıcı isteklerini kabul etmeyince
Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açtı ve
Besarabya bölgesine girdi. Diğer taraftan da
Kafkaslardan saldırıya geçti. Osmanlı Devleti
Ruslarla iki cephede birden savaşmak zorunda
kaldı.
İngiltere ilk kez bu savaş sırasında
Ganimetleri Bölüşmeye Hazırlanan
Rusya’ya karşı Osmanlı toprak bütünlüğünü
Avrupalı Güçler (Avrupa Basını)
koruma politikasından vazgeçti. OsmanlıAlmanya yakınlaşmasından rahatsız olan
Yukarıda yer alan karikatürü inceleyerek düşünce- İngiltere Rusya’ya; Süveyş Kanalı’na
dokunmadığı, Boğazlarla ilgili statünün
lerinizi belirtiniz.
bozulmadığı takdirde savaşta tarafsız
kalacağını bildirdi.
Ruslar, Balkanlarda Tuna’yı geçerek Rusçuk ve Niğbolu’yu aldılar. Rus ilerleyişi Plevne’de Gazi
Osman Paşa tarafından durduruldu. Ruslar Plevne’yi saldırı ile alamayınca kuşatma altına aldılar.
Kuşatmaya dört ay dayanabilen Osman Paşa, Ruslara teslim olmak zorunda kaldı. Bu sırada Ruslar
tarafından silahlandırılan Bulgarlar, Müslümanlara karşı büyük bir katliama giriştiler. Sırplar ve
Karadağlılar da bu savaşa katıldılar. Rus orduları Sofya ve Edirne’yi alıp Çatalca’ya kadar ilerlediler.
Kafkas cephesinde Osmanlı ordusunun başında Gazi Ahmet Muhtar Paşa bulunuyordu. Osmanlı
ordusu ilk zamanlarda başarılı olduysa da Ruslar daha sonra Kars ve Ardahan’ı ele geçirip Erzurum’a
kadar ilerlediler. Rus ilerleyişi Aziziye tabyalarında durduruldu.
NENE HATUN
7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından
olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum’un Aziziye
Tabyası’na girerek tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler.
Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın
tabyayı ele geçirdiler.
Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir
merkezine ulaşıp kara haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah
ezanından hemen sonra minarelerden şehir halkına duyuru yapıldı.
“Moskof askeri Aziziye Tabyası’nı ele geçirdi.”
Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir
Nene Hatun
telakki edildi.
Silahı olan silahını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa
ve taşları ellerine alarak Tabya’ya doğru koşmaya başladı. Kadın erkek tüm Erzurum halkı yollara
dökülmüştü.
Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir taze gelin de vardı. Ağabeyi bir gün önce
cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti. Üç aylık bebeğini emzirmiş, “Seni bana
Allah verdi. Ben de ona emanet ediyorum.” diyerek vedalaştıktan sonra birkaç saat önce ölen
185
ağabeyinin kasaturasını ve et satırını alarak sokağa fırladı. Nene Hatun, elindeki et satırını düşman
askerlerinin kafalarına yıldırım gibi indiriyordu. Bir yandan da: "Vurun gardaşlarım, vurun bacılarım,
aman vermeyin!" diye haykıran Nene Hatun’un bu kahramanlığını gören Erzurumlular coştu. Aziziye
Tabyası’ndaki düşman bütünüyle imha edildi ve tabya düşmandan geri alındı.
Mehmed Arif, Başımıza Gelenler’den düzenlenmiştir.
Yukarıdaki metinden hareketle vatan savunmasında Türk kadınının önemini tartışınız.
Osmanlı Devleti’nde ilk defa, bu savaş sırasında Ruslar tarafından kışkırtılan, Ermeniler de isyan
ettiler. Ermeni çeteleri Rus orduları ile birlikte hareket ederek Türk askerinin iki ateş arasında
kalmasına neden oldular.
Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Devleti Rusya’ya ateşkes önerisinde bulundu. Osmanlı Devleti ile
Rusya arasında Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması yapıldı (3 Mart 1878).
Bu antlaşmaya göre:
Ü Büyük bir Bulgaristan Krallığı kurulacaktı.
Ü Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız olacaktı.
Ü Kars, Ardahan, Batum, Doğubeyazıt Rusya’ya bırakılacaktı.
Ü Bosna Hersek’e özerklik verilecekti.
Ü Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödeyecekti.
Ü Girit ve Ermenilerin bulunduğu yerlerde ıslahatlar yapılacaktı.
Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurdurup bölgede nüfuz sahibi olmak isteyen Rusya,
Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesine, Ermeniler lehine madde koydurarak Ermeni sorununu ilk
defa uluslararası bir belgeye yansıttı. Rusya, ıslahatların yapılıp yapılmadığını bahane ederek
Osmanlı’nın iç işlerine karışma fırsatı elde etti. Böylece Kafkaslar ve Doğu Anadolu toprakları
üzerinden Akdeniz’e inebileceği yeni planını uygulayabilecekti.
93 Harbi sırasında hem Kafkaslardaki Rus ve Ermenilerin zulümleri hem de Balkanlardaki Bulgar
ve Rus askerlerinin saldırıları bu bölgelerden Anadolu’ya bir milyon Türk’ün göç etmesine yol açtı.
Böylece ilk kez Balkanlardan Anadolu’ya geri göçler başlamış oldu.
a. Berlin Kongresi ve Sonrası
Berlin Konferansını Gösteren Temsilî Resim
Rusya’nın Balkanlarda güçlenmesinden rahatsız olan İngiltere’nin başını çektiği Avrupa devletleri
antlaşma şartlarının yeniden gözden geçirilmesi için Berlin’de bir konferans düzenlediler. Almanya ve
Avusturya da Rusya’nın Balkanlarda güçlenmesine karşıydı. Çünkü bu antlaşma ile Rusya
Panslavizm politikasını büyük ölçüde gerçekleştirip Balkanlarda Avusturya aleyhine söz sahibi
oluyordu.
Berlin Konferansı’na Osmanlı Devleti, Rusya, Avusturya, Fransa, İtalya ve Almanya katıldı.
İngiltere, Osmanlı Devleti’nden Ayastefanos Antlaşması’nın şartlarının hafifletilmesi karşılığı Kıbrıs’ın
186
EGE DENİZİ
Y U N A N İ S TA N
K
E
RS
HE
KARADENİZ
Dobruca
yönetiminin kendisine verilmesini istedi.
RUSYA
İngiltere’nin Kıbrıs’ı işgal etme tehdidi üzerine
Osmanlı Devleti bu durumu kabul etti.
AV U S T U RYA-M A C A R İ S TA N
Yapılan görüşmeler sonucunda Ayastefanos
BOĞDAN
Antlaşması’nı ortadan kaldıran Berlin
A
Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre:
Y
N
Belgrad
Ü Bulgaristan üçe ayrılarak asıl BulgaA
EFLÂK
BOSNA
M
O
ristan’ın Osmanlı Devleti’ne bağlı bir prenslik
Bükreş
R
Saraybosna
olması, Doğu Rumeli’nin özerk olması ve
SIRBİSTAN
Plevne
İ
Makedonya ’nın ıslahat şartı ile Osmanlı
SLİĞ
REN
R
A P
Devleti’ne bırakıl-ması kararlaştırıldı.
G
L
İ
L
U
KARADAĞ
B
UME
U R
Ü Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız
Kırklareli
DOĞ
olacaktı.
Edirne
İstanbul
OS
MAKEDONYA
Ü Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya; DoğuKavala M Dedeağaç
A
NL
beyazıt Osmanlı Devleti’ne bırakılacaktı.
Selanik
ID
EV
Ü Bosna Hersek Osmanlı toprağı sayılacak
LE
Epir
Tİ
ancak yönetimi, geçici olarak Avusturya’ya
Teselya
bırakılacaktı.
Ü Girit ve Ermenilerin oturdukları yerde ıslaAtina
hatlar yapılacaktı.
Ayastefanos Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili
16. maddesi Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi
olarak yer aldı. Böylece Ermeni meselesi dünya
kamuoyuna ve uluslararası antlaşmalara girerek
GİRİT
Avrupa devletlerinin Türk-Ermeni ilişkilerinde
A
K
D
E
N
İ
Z
müdahale hakkı doğmuş oldu.
İmtiyazlı Osmanlı Vilayetleri
0
150
300 Km
Osmanlı Devleti Toprakları
Berlin Antlaşması’ndan sonra Osmanlı
Padişahı II. Abdülhamit ıslahat çalışmalarını
Berlin Antlaşması’ndan Sonra Osmanlı Devleti’nin Batı Sınırları
askıya aldı. Avrupa devletleri Babıali’ye nota
vererek 61. maddenin gereğinin yapılmasını
istediler. Bundan sonra Ermeni sorununda yeni bir dönem başlamış oldu.
Edindiğiniz bilgilere göre Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Antlaşması’nın farklı yönlerini
aşağıdaki tabloya yazınız.
Ayastefanos Antlaşması
Berlin Antlaşması
b. Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren Ermeniler ile Türkler iç içe yaşıyorlardı. 1326’da Bursa’yı
fetheden Orhan Bey Ermenilerin Bizans zulmünden kurtulmaları için ruhani merkezlerini Kütahya’dan
Bursa’ya taşıttı. Onların ayrı bir cemaat olarak örgütlenmelerine izin verdi. İstanbul’un fethinden sonra
da Fatih Sultan Mehmet Bursa’daki dinî Ermeni liderini İstanbul’a getirterek Ermeni Patrikhanesini
kurdurdu. Çıkardığı bir fermanla da dinlerini yaşamalarını ve ibadetlerini serbestçe yapmalarını
güvence altına aldı. Daha sonraki dönemde Yavuz Sultan Selim, Kudüs Gregoryen Ermeni patriğine
bir ferman vererek tanıdığı ayrıcalıkları belirledi. Fatih ile başlayan bu uygulama XIX. yüzyıla kadar
devam etti.
Osmanlı millet sistemi içinde Gregoryen milleti olarak bilinen Ermeniler XIX. yüzyıl başlarında
Milletisadıka olarak adlandırılıyordu. Müslüman Türkler ile iç içe yaşadıkları için Türk kültürünün
etkisinde kalmışlar Türkçe konuşuyor hatta ayinlerini bile Türkçe yapıyorlardı. Osmanlı Devleti’nde
önemli görevlere getirilmişler, bakanlık ve elçilik yapanlar bile olmuştu. Özellikle büyük şehirlerde
187
yaşayan Ermeniler ticaret, sanat, sarraflık ve
bankerlik ile uğraşarak zengin olmuşlardı.
Türk halkının durumu ise tam tersiydi. Eli silah
tutanlar cepheden cepheye koşarken geride
kalanlar kadın, çocuk, malul, gazi ve yaşlılardı.
Zor şatlarda hayatlarını devam ettiriyorlardı.
Ermeniler Osmanlı topraklarında dağınık
olarak yaşamış belli bir bölgede toplanmamışlardı.En kalabalık olduklarını söyledikleri Doğu
Anadolu ve Çukurova’da dahi Ermeni nüfus
oranı %20’ye ulaşamamıştı.
Ermenilerin Kışkırtılması ve Örgütlenmeleri
Osmanlı yönetiminde yaşayan Ermeniler
Fransız İhtilali’nden etkilenmemişlerdi. Bu
durum Rusya’nın uğraşları sonucunda değişti.
Rusya, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Kafkaslardan Akdeniz’e ulaşabilmek için Doğu
Osmanlı Devleti’nde Ermeni Mahallesi ve
Ermenileri Gösteren Fotoğraf
Anadolu’da yaşayan Ermenileri kışkırtmaya
başladı. Rus propagandası Ermeniler
üzerinde kısa zamanda etkisini gösterdi. 1860’tan itibaren ilk örgütler Ermeni yardım dernekleri adıyla
ortaya çıktı. 1887’de Ermeni ayaklanmalarını örgütlemek için İsviçre’de Hınçak Cemiyeti ve 1889’da
Rusya’da Taşnak Ermeni Cemiyeti kuruldu.
Osmanlı Devleti’ne karşı teşkilatlanan Ermeniler
Ermenileri ilk kez kimler, niçin kışkırtilk kez 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı’nda isyan
mıştır?
ettiler ve Rus ordusu ile birlikte hareket ettiler. Bu
savaşta Rusya ve Ermeni komiteleri Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasını sağlamak için
bölge Ermenilerini kışkırttılar.
93 Harbinin sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Berlin Antlaşması’nın 61.
maddelerinde yer alan “Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde ıslahat yapılacaktır.”
ibareleri ile Ermeni meselesi uluslararası antlaşmalara girmiş oldu.
Berlin Kongresi’ne Ermeni Kilisesi de bir heyet göndermişti. Bu heyet kongreye Erzurum, Van ve
Diyarbakır’da 1.330.000 Ermeni bulunduğunu Türklerin ise sayılarının 729.000 olduğunu gösteren bir
rapor sundular. Bu bölgenin bağımsız bir Ermeni eyaleti olmasını istediler. Ancak sahte nüfus belgeleri
ile yapmak istediklerini İngiliz Hariciye Nazırı Lord Salisbury bozdu. Bölgede hiçbir zaman Ermeni
nüfusun çoğunluk olmadığını ve dağınık
yaşadıklarını açıkladı. İngiltere’nin ağırlığını
koyması sonucunda Ermeni istekleri kabul
görmedi.
İngiltere’nin Berlin Kongresi’ndeki bu tavrı
Rusya’nın Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu
üzerinden Akdeniz’e inmelerine engel olmak
içindi. Bundan sonra İngiltere Rusya’ya bağlı bir
Ermenistan yerine bağımsız Ermenistan
devletinin kurulmasını sağlayarak bölgedeki
nüfuzunu artırmaya çalıştı. Böylece Ermeni
meselesini körükleyen ikinci devlet İngiltere oldu.
Bu amaçla Doğu Anadolu’da konsolosluklar
açarak bölgeye Protestan misyonerler gönderdi.
Fransa da İngiltere ile birlikte Ermenileri
Van Ayaklanması Sırasında Taşnak Cemiyetinden Bir Grup Ermeni
destekleyen politika izledi.
?
Ermenilerin Çıkardığı Olaylar
Ermenilerin faaliyetleri büyük ölçüde Doğu Anadolu’da yoğunlaşmıştı. Dinî merkezleri olan
Aktamar bu bölgede idi. Ayrıca Erivan’a yakın ve Rusya’ya komşu olduğundan uygun bir konumdaydı.
Osmanlı Devleti Berlin Antlaşması’nın öngördüğü ıslahat çalışmalarını yaparken İngiltere, Fransa,
Rusya ve Avusturya sürekli müdahalelerde bulundular. Ermeni komiteleri de Avrupa devletlerinin
dikkatini daha fazla çekmek için olaylar çıkardılar.
Ermeni komiteleri ilk defa 1890’da Erzurum ve Adana’da isyan çıkardılar. 1893’te Merzifon’da
188
güvenlik kuvvetlerine ateş açarak yirmi beş
askerimizi öldürdüler. Yine 1894’te İstanbul’da bir
yürüyüş yaptılar. Osmanlı hükûmetinin bulunduğu
Babıali’ye baskın düzenlediler.
Ermeni olaylarının en şiddetlisi Sason’da
meydana geldi (1894). Buradaki Ermeni halk devlete
vergi vermemeye ve Müslümanları yok etmeye
çağrıldı. İsyanın büyümesi üzerine Osmanlı Devleti
bölgeye asker sevk ederek isyanı bastırdı. Yine
Ermenilerce Kayseri, Yozgat, Çorum, Zeytun ve
Kahramanmaraş’ta ayaklanmalar çıkartıldı. 1896’da
İstanbul Beyoğlu’ndaki Osmanlı Bankası’nı ele
geçirip olay çıkardılar. Osmanlı padişahı II.
Abdülhamit’e suikast düzenlediler.
Ermeni terör örgütlerinin isyanları ülke
geneline yayma nedenleri neler olabilir?
?
Amasya’da Ermenilerden Alınan Silahlar
Osmanlı Devleti’nin isyanları bastırma çabaları,
Avrupa’ya “Ermeniler katlediliyor.” diye duyuruldu.
Hatta Avrupa’dan bir heyet Anadolu’ya gelerek
incelemelerde bulundu. Ermeniler katlediliyor,
haberinin asılsızlığı ortaya çıktı.
Yukarıdaki ifadelerden hareketle ülkeler
arası ilişkilerde propagandanın önemi ile ilgili
neler söylenebilir?
?
Böyle olmasına rağmen Avrupa devletleri Berlin Antlaşması’nın 61. maddesine dayanarak Osmanlı
Devleti’ne baskılarını artırdılar. Almanya ve Avusturya da İngiltere, Fransa ve Rusya ile birlikte hareket
ederek Osmanlı Devleti’nin karşısında yer aldı. Bu devletler Osmanlı Devleti’nin dağılacağını
düşünerek mirastan pay alma yarışına girmişlerdi.
Osmanlı Devleti, Avrupa devletlerinin ısrar ettikleri ıslahatları gerçekleştirmek için bir kararname
çıkardı (1895). İngiltere, Fransa ve Rusya ıslahatların uygulanmasında gözlemci olmak istediler.
Ancak II. Abdülhamit bu durumu kabul etmedi ve ıslahatları müdahalesiz uygulamaya koydu. Yapılan
ıslahatlardan kısa sürede sonuç alınması zordu. Ermenilerin amaçları ıslahat değil Osmanlı
Devleti’nden ayrılmaktı. Ülkenin her tarafına dağılmış bulunan azınlıklara ait okullar Ermeni çetelerinin
cephane deposu ve sığınağı durumunda idi. İsyancı Ermenilerin terör eylemleri devam etti. Hatta
isyana katılmayan Ermenileri dahi öldürdüler. Ermeniler 1909’te Adana ve Dörtyol’da Müslümanlara
saldırarak katliamlar başlattılar. İsyanın elebaşısı Ermeni piskoposu Museg, Osmanlı Devleti’nin
isyanı bastırması üzerine Mısır’a kaçtı. Avrupa kamuoyunda yeniden Türkler aleyhine tepkiler başladı.
Osmanlı hükûmetindeki İttihat ve Terakki yönetimi Rusya’yla yapılacak ıslahatları kapsayan bir
antlaşma yaptı (1909). Bu antlaşmaya göre Rusya, yeniden Ermenilerle ilgili ıslahatların yapılmasında
tek başına söz sahibi oluyordu. Avrupa devletlerinin Rusya’yı bu konuda serbest bırakmalarının sebebi
ise açıktı. Rusya, Osmanlı ile ıslahatları görüşürken onlar da Osmanlı topraklarının paylaşılması
konusunda görüşüyorlardı. Yaptıkları paylaşıma göre
İngiltere’nin Ermenileri destekle- Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu’yu Rusya’nın payına
mesinin nedenleri nedir?
bırakmışlardı.
?
c. Kıbrıs’ın İngiltere Yönetimine Bırakılması
Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşması ile Balkan topraklarının büyük bölümünü kaybetmişti.
Rusya’nın Balkanlarda güçlenmesi İngiltere’yi rahatsız etmiş ve Kıbrıs’ın yönetiminin kendisine
verilmesi karşılığında Ayastefanos Antlaşması’nın maddelerinin hafifleteceği vaadinde bulunmuştu.
Osmanlı Devleti İngiltere’nin Kıbrıs’ı işgal etme tehdidi karşısında durumu kabul etti ve İngilizlerle 4
Haziran 1878’de bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmaya göre:
Ü Kıbrıs yasal olarak Osmanlı Devleti’nin olacak Türk bayrağı çekilmek kaydıyla yönetimi
İngiltere’ye bırakılacaktı.
Ü Rusya işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’dan çekilirse İngiltere adanın yönetimini Osmanlı
Devleti’ne geri verecekti.
Böylece Kıbrıs’a yerleşen İngiltere I. Dünya Savaşı sürerken adayı resmen topraklarına kattığını
açıkladı. Bundan sonra Kıbrıs’a Rumları yerleştiren İngilizler Türkiye ile Yunanistan arasında
günümüzde de süren anlaşmazlıklara zemin hazırladılar.
189
d.Tunus’un Fransızlar Tarafından İşgali
Fransa 1830 yılında Cezayir’i işgal etmişti. Cezayir Tunus ile sınır anlaşmazlığı yaşıyordu.
Fransa’dan Alsas Loren’i ele geçiren Almanya ile gözünü Mısır’a diken İngiltere, Berlin Kongresi
kulislerinde Tunus’un Fransa’ya verilmesini kararlaştırdılar. Fransa, Osmanlı Devleti’nin içinde
bulunduğu bunalımdan faydalanarak 1881’de Tunus’u işgal etti.
e. Mısır’ın İngilizler Tarafından İşgali
Süveyş Kanalı’nın Açılmasının İngiltere Politikasına Yansımaları
Mısır hidivi (vali), İsmail Paşa’nın gayretleri ve Fransa’nın desteğiyle 1869’da Kızıldeniz ile
Akdeniz’i birleştiren Süveyş Kanalı açıldı. Böylece coğrafi keşiflerle önemini yitiren
Mısır ve Akdeniz ticareti yeniden canlandı.
Berlin Konferansı sırasında Osmanlı çıkarlarını destekleme karşılığı Kıbrıs’ın yönetimi
İngiltere’ye bırakıldı (1878). İngiltere böylece Süveyş Kanalı’nı kontrol etme imkânını elde etti.
İngiltere kanalın açılmasıyla önemi daha da artan Mısır’ı işgal etti (1882).
Böylece Uzak Doğu’daki sömürgelerine giden yolların tam güvenliğini sağlayabilecekti.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi ile İngiltere, Kıbrıs’ı topraklarına kattığını açıkladı
(1914). Bu sayede Akdeniz ve Mısır’daki egemenliğini pekiştirdiği gibi petrolün değerinin
anlaşılmasıyla ulaşmak istediği Orta Doğu’ya giden deniz yolunun denetimini de sağlayabilecekti.
Yukarıdaki açıklamaları dikkate alarak Süveyş Kanalı’nın açılması İngiltere’nin Osmanlı
Devleti’ne karşı izlediği politikaları nasıl etkilemiştir? Tartışınız.
Süveyş Kanalı’nın açılması Akdeniz limanlarının yeniden canlanmasına yol açarken Mısır’ın
stratejik önemini de arttırmıştı. İngiltere ve Fransa siyasi ve ekonomik yönden önem kazanan Mısır’ı
ele geçirmek için rekabete girdiler.
Bu dönemde aşırı harcamalar nedeniyle Mısır, İngiltere ve Fransa’ya borçlanmıştı. Mısır maliyesi
borçlarını ödeyemez duruma geldi. Alacaklı devletler Mısır’ın iç işlerine karışmaya başladılar. Hatta
İngiltere alacaklarına karşılık Süveyş Kanalı’nın hisselerinin büyük bölümüne el koydu. Mısır halkı
yabancı müdahaleler karşısında Ahmet Arabî Paşa önderliğinde ayaklandı. İç kargaşa sürerken
İngiltere Süveyş Kanalı hisselerini koruma gerekçesini öne sürerek Mısır’ı işgal etti (1882).
Osmanlı Devleti Mısır’da İngiltere ile birlikte yüksek komiser bulundurmak şartı ile bu durumu da
kabul etti (1885).
3. II. MEŞRUTİYET VE SİYASİ GELİŞMELER
a. II. Meşrutiyet’in İlanı
Kanunuesasi, Osmanlı padişahına olağanüstü
bir durumla karşılaşırsa meclisi kapatma yetkisi
vermişti. II. Abdülhamit 93 Harbini öne sürerek
meclisi 14 Şubat 1878’de kapatmıştı. Bu karar Jön
Türkler tarafından keyfî olarak nitelendirildi.
Meşrutiyet yanlısı aydınlar harekete geçerek İttihat
ve Terakki (Birleşme ve İlerleme) Cemiyeti’ni
kurdular (1889). Bu cemiyetin amacı anayasayı
yürürlüğe koydurarak Mebusan Meclisi’ni açtırıp
yeniden meşrutiyet yönetimine geçişi sağlamaktı.
Bu cemiyetin çatısı altında toplanan aydınlar
II. Abdülhamit yönetimine karşı harekete geçtiler.
İçte bu gelişmeler yaşanırken dışta da Rus çarı
İstanbul’da II. Meşrutiyet’in İlanı’nı Kutlayan
Halkı Gösteren Temsilî Resim
ile İngiltere kralı Reval görüşmesini yaptılar
(1908). Reval görüşmesinde Makedonya
meselesi, Boğazların durumu ve Osmanlı yönetimindeki Hristiyanlar için yapılacak ıslahatlar gündeme
geldi. Bu olay Osmanlı Devleti’nde duyulunca İttihat ve Terakki yöneticileri “Ülke elden gidiyor.”
düşüncesi ile harekete geçtiler.
Cemiyete bağlı subaylardan Kolağası Niyazi Bey’in Resne’de, Enver Bey’in Selanik’te birlikleri ile
başlattıkları isyan kısa sürede yayıldı. Osmanlı Devleti bu isyanı bastıramadı. II. Abdülhamit
ayaklanmanın bütün ülkeye yayılmasından çekinerek anayasayı yeniden yürürlüğe koyup II.
Meşrutiyeti ilan etti (24 Temmuz 1908).
190
II. Meşrutiyet’in ilanını sağlayan iç ve dış nedenleri aşağıdaki tabloya yazınız.
II. Meşrutiyet’in İlanı
İç Neden
Dış Neden
II. Meşrutiyet’in ilanı coşkuyla karşılandı. Memlekette büyük bir hürriyet ortamı oluştu. Birçok
gazete ve dergi çıkarıldı. Ancak ülkede iç karışıklıkların önü alınamadı. Devlet siyasi, idari ve ekonomik
bakımdan güç durumdaydı.
Aşağıdaki tabloda Osmanlı Devleti’nden günümüze demokratikleşme aşamaları görülmektedir.
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’İN İLANINA KADAR DEMOKRATİKLEŞME AŞAMALARI
1808 SENEDİİTTİFAK
1839 TANZİMAT FERMANI’NIN İLANI VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİNİN GETİRİLMESİ
1856 ISLAHAT FERMANI İLE AZINLIK HAKLARININ GENİŞLETİLMESİ
1876 I. MEŞRUTİYET’İN İLANI, ÂYAN VE MEBUSAN MECLİSİ’NİN AÇILIŞI,
KANUNUESASİ İLE ANAYASAL SİSTEME GEÇİŞ
1908 II. MEŞRUTİYETİN İLANI VE ÇOK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ
1923 CUMHURİYETİN İLANI
II. Meşrutiyet’in ilanını takip eden dönemde Osmanlı Devleti’nin iç karışıklığından ve
güçsüzlüğünden faydalanan Bulgaristan, bağımsızlığını ilan etti. Avusturya - Macaristan, Bosna Hersek’i topraklarına kattığını açıkladı. Girit, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak Yunanistan’a bağlanma
kararı aldı (1908). Gayrimüslimlerin Osmanlı’dan ayrıldığı bu süreçte Türkçülük politikası güçlendi.
BİLGİ
NOTU
b. 31 Mart Olayı
II. Meşrutiyetin İlanından sonra seçimler yapılmış Mebusan Meclisi yeniden açılmıştı. Yeni mecliste
farklı görüşteki siyasi partiler yer aldı. Bunlardan en güçlü olan İttihat ve Terakki Fırkasıydı. Hükûmet
işlerine müdahale edecek güce ulaşmıştı.
Bir yanda Balkanlardaki siyasi bunalımlar sürerken içteki karışıklıklar da önlenememişti.
Muhafazakârların oluşturduğu Ahrar Cemiyeti İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı sert eleştirilerde
bulundu. Volkan gazetesi başyazarı Derviş Vahdet ile Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi
İttihat ve Terakki aleyhine yazılar yazdılar. Yazıları nedeniyle Hasan Fehmi öldürüldü. Bu olayı bahane
edenler çeşitli gösterilere başladılar. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tedbir olarak daha önce Selanik’ten
getirmiş olduğu avcı taburları içindeki bazı disiplinsiz gruplar da içeriden ve dışarıdan tahrik edilerek
sokaklara döküldüler. (13 Nisan 1909). Avcı taburlarından bir grup meşrutiyet yönetimine karşı
oldukları için Mebusan Meclisi’nin kapısına gelip ateş etmeye başladılar. İsyancılar, genç subayları
gazetecileri ve bazı İttihat ve Terakki Fırkası taraftarlarını öldürdüler. Hükûmet isyan karşısında etkisiz
kalınca tepkiler üzerine görevinden ayrıldı. İsyan Selanik’te duyulunca İttihat ve Terakki Fırkası
Mahmut Şevket Paşa’nın komutasındaki hareket ordusunu İstanbul’a gönderdi. Bu orduya komuta
eden subaylar arasında Mustafa Kemal de bulunuyordu. Hareket ordusu kısa sürede duruma hâkim
olarak isyanı bastırdı. Rumi takvime göre 31 Mart gününe rastlayan bu isyan tarihimizde 31 Mart
Vakası olarak adlandırıldı.
31 Mart olayıyla fırsatı değerlendiren İttihat ve Terakki liderleri II. Abdülhamit’i tahttan indirmek için
harekete geçtiler. Meclis toplanarak II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine ve yerine kardeşi V. Mehmet
Reşat’ın geçirilmesine karar verdi. Ayrıca Mebusan
31 Mart Olayı’nın sonunda yaşanan
Meclisi, Kanunuesasi’nin bazı maddelerini de
gelişmeler nelerdir?
değiştirdi.
?
191
II. Meşrutiyet’ten Sonra 1909’da Getirilen Yenilikler
Basın üzerindeki sansür kaldırıldı.
Ü Padişahın sürgün yetkisi elinden alındı.
Ü Hükûmet, padişaha karşı değil meclise karşı sorumlu hâle getirildi.
Ü İttihat ve Terakki, Hürriyet ve İtilaf ve Ahrar fırkaları kurularak çok partili yaşama geçildi.
Ü Padişahın veto hakkı sınırlandırıldı.
Ü
??
II. Meşrutiyet’ten sonra getirilen yeniliklerin demokratik hayata katkıları neler olabilir?
II. Meşrutiyet’te Hareket Ordusu Bakırköy Önlerinde
Yaşanan süreçte bütün güç ve iktidar İttihat ve Terakki Partisi’nin eline geçti. Bu dönemde OsmanlıAlmanya yakınlaşması daha da arttı. Almanya, Osmanlı toprak bütünlüğünden yana görünerek
gerçekte Osmanlı’nın topraklarını ham madde kaynağı ve pazar olarak görüyordu. Ayrıca Osmanlı’yı
kullanarak İngiltere’nin Mısır üzerinden Uzak Doğu’daki sömürgelerine giden yolları da
denetleyebilecekti.
İttihat ve Terakki yöneticilerinin izledikleri yanlış politikalar, Osmanlı Devleti’ni I. Dünya Savaşı’na
götüren gelişmelere neden oldu.
II. WİLLHELM VE ALMAN POLİTİKASI
1888’de İmparator olan II. Willhelm, Bismarck’ın aksine bir dünya
politikası izlemeye başlamıştı. Bu politika çerçevesi içinde Osmanlı Devleti ile
yakın ilişkiler kurdu. Amacı, Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz ve Hint
Okyanusu’na kadar uzanan toprakları ile İngiltere’nin sömürge
imparatorluğunun yolunu kesmekti. Bunun için de Berlin - Bağdat demiryolu
projesini ortaya atmıştı. Berlin’den başlayarak Boğazları geçen ve Bağdat’a
kadar uzanan bir demiryolu yaparak (3 B projesi) Basra Körfezi’ne çıkmak
istemiştir. Bu proje İngiltere’yi endişelendirmiştir.
Almanya’nın bu yeni politikası Osmanlı Devleti ile Almanya arasındaki
ilişkileri geliştirerek denge politikası içinde Osmanlı Devleti’nin yeni bir
dayanak bulmasını sağlamış ise de I. Dünya Savaşı her iki imparatorluğun
sonunu getirmiştir.
Fahir ARMAOĞLU, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 47 (Özetlenmiştir.)
Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne yaklaşmasının sebebi nedir?
192
Alman İmparatoru
II. Willhelm
Seçmeli Tarih
Bazı Aydınlarımızın Gözüyle II. Meşrutiyet Dönemi
MEŞRUTİYET BAYRAMI
Ey muhterem Osmanlılar! Bu kutsal günü bütün varlığımızla alkışlayalım. Bugün otuz iki yıldan
beri yokluğa ve yıkıma mahkûm olan mazlum milletimiz, ilahi irade ile baskı zincirlerini parçalayıp
hürriyete kavuşarak millî egemenliği kurdu.
Sürekli bir gerileme içerisinde felakete düşen Osmanlılar, bugün dünya milletlerinin gözünde en
büyük kavimlere yakışır şekilde kararlılıkla adalet meşalesini yaktı. Osmanlılar şan ve şeref alanında
bütün milletleri geride bırakarak dünyayı kendilerine hayran ettiler.
Yaşasın Millet! Yaşasın Meşrutiyet!
İmzasız
Kehkeşan, C 1, Nu.: 1 (10 Temmuz 1325 Cuma), s.1
Bir Senelik İnkılap - Ne Yaptık Ne Yapmadık?
Hayatı meşrutiyetimizin ilk bebeklik yılını tamamladık. Bir yıllık çalışmamızın sonuçları nelerdir?
Buna cevap vermeden vicdanımızı dinlemek zorundayız. Görünürde değişen bir şey yok. Halkın
şikâyet ve sitemleri devam ediyor. Lakin azıcık insaf! Bütün dünyayı birden mutlu etmek mümkün
mü? Ziraatla uğraşan halkın fakirliği ve halkın eğitim seviyesinin düşüklüğü hâlâ devam ediyor. Zaten
ziraatla uğraşan halkın durumu tüm ülkelerde aynıdır. Tarım kesimine yönelik vergilerin çiftçi lehine
düzenlenmesi ve tarımın geliştirilmesi aynı zamanda ülkenin kalkınmasına hizmet edecektir.
Ekonominin temeli olan ziraatın gelişmesi için sulama kanalları, kara ve demir yolları inşa edilmelidir.
Deniz taşımacılığının geliştirilmesi ve elektrik üretilmesi gerekmektedir. Bütün bunları yapabilmek
için fabrika ve imalathane açmamız lazımdır. Sanayi tesisleri için alanlarında yetişmiş teknisyen,
mühendis, fabrikatör ve çeşitli elamanlara ihtiyaç vardır. Toplumumuzun eğitim seviyesinin
düşüklüğü ve yetişmiş eleman olmayışı ekonomik kalkınmayı olumsuz etkilemektedir.
Şu bir yıllık hürriyetimiz dönemindeki en büyük gelişme, bizi geride bırakan bürokratik anlayışa
vurulan darbedir. Artık ülkede herkes devlet hazinesine yük olmaktan nefret ediyor. Maddi ve manevi
yeteneklerini geliştirerek çalışmak kararlılığındadır. Herkeste bir İngiliz, bir Alman, bir Fransız kadar
çalışmak, onların ulaştıkları makamlara ulaşmak hevesi ortaya çıktı.
Partiler, grevler, cemiyetler, sahneler, hatipler, muharrirler, ilmi, sınaî, ticari mitingler teşebbüsler
işte bütün bunlar batı medeniyetini ülkemizde temsile çalıştığımızı ispat eder. Fakat dikkat edelim, bir
zaman tekdüze hayatımız felakete uğramamıza neden olduğu gibi bugünkü taklidimiz de zarara
uğramamıza neden olabilir.
Mehmet Rauf
Resimli Kitap, C 2, Nu.:10 (10 Temmuz 1325), s. 968 - 973
Bulutlar Parçalanırken
…Oh, ne büyük ne umulmaz bir mutluluk!.. Mukaddes bomba, ilk patlama anındaki parıltısıyla
karanlıklara karşı Türkiye’ye ışık ve aydınlık, şiir ve hayat saçacak “adalet ve hakikat bombası”
kaynağını makine ve araçlarını milletten alan “İttihat ve Terakki” imalathanesinde yapıldı… ve (10
Temmuz) denilen büyük bir günde fedakâr ve ışık saçan eller tarafından atıldı…(257 - 258)
Raif Necdet (Kestelli)
Resimli Kitap, C 4, Nu.: 22 (10 Temmuz 1326)
Toplumun Durumu
Hem üç yıldır ziraat ürünleri üç katı zamlandı. Bir kısım insanlar örneklerine bakıp bir an önce
adam sırasına geçmek, tayin yoluyla mebus olabilmek için kulüplerden çıkmayalı akıntıda yedek
çekecek adam, yapıda toprak taşıyacak kimse kalmadı. Hükûmet binasının en üst katlarına, yangın
çıkmış konaklardaki gibi, kurtaralım diye çapulcular girdi. Çapulcular baş sedirlere kuruldu, beyler
ise cami avlularına indi, eşya denklerinin üzerine oturdu…
Okuyucularıma bir özet yapayım dedim. Fakat ikinci halka baskıcı döneminin tüyler ürpertici,
başlar döndürücü yaşlar döktürücü, saçlar yoldurucu hangi bir olayından bahsedeyim? Neydi o
mebusan seçimi? Seçilmesi gerekenler milletvekili olmasın düşüncesi ile eli kamçılı, beli silahlı,
omuzu tüfekli kıyıda kenarda ne kadar haşerat varsa kazak taburu gibi doludizgin, yalınkılıç
vilayetlere saldırıldı… Rusya’nın ağzının suyu aktı, sonra burada kurna tıkacı olmaya bile yaramaz
iki kirli basma parçası “İttihat ve Terakki’nin galebesi” diye her gün övündü, durdu… Seçimlerden
sonra ahalinin yüzde yirmisi hasta bakıcılık yaptı. Haftalarca yaralıların yaraları sarıldı. Divanıharp’ta
alınan kararlarla gazeteler kapatıldı, hatipler susturuldu. Halkın camide sokakta konuşması
yasaklandı… Biz meşrutiyeti Sakız kuzusu gibi sanki çoluk çocuk gibi eğlensin, boynuna tasma verip
193
kendi arzusuna göre sürükleyip gezdirsin diye aldık. Hürriyetin üç sene içinde mahalle mektebine
düşmüş saksağan yavrusu gibi tüyleri soyuldu, kanatları yolundu.
Kirpi (Refik Halit Karay)
Cem, Nu.: 33 (28 Temmuz 1328 Cumartesi - 10 Ağustos 1912), s. 3 - 7
Hatem Türk, 10 Temmuz Meşrutiyet Bayramı, s. 209 - 258 (Özetlenmiştir.) Salkımsöğüt Yayınevi, 2008 Erzurum
TATLI EMELLER ACI HAKİKATLER
Gönül isterdi ki hak ve iyiliklere olan taraftarlığımı ifade eden bu yazılarım hiç olmazsa gelecek
nesillerce yanlış anlaşılmasın ve kargaşaya neden olmasın. Bugünkülerin yanlış anlamalarına ve
yanlış yapmalarına bir şey diyemem. Lakin gelecek aydınlık nesil dahi bunlara uyarsa ruhum azap
içinde kalır. Çünkü aziz vatanın kurtuluşu gelecek neslin bugünkü nesle uymamasına bağlıdır.
İnkılabımızın önemi anlaşılamadı.
I. Meşrutiyet ile II. Meşrutiyet arsındaki fark, I. Meşrutiyet döneminde toplumu etki altında bırakan
ulema sınıfı meşrutiyeti “Frenk icadı” diye kabul etmemişti. II. Meşrutiyet ise âlimleri, gençleri ve
yaşlıları ile tüm Osmanlıların eseridir.
Gönül isterdi ki II. Meşrutiyet’in meydana geldiği dönemde yaşayan Osmanlılar inkılabın
kıymetini hakkıyla anlayarak uygun yöntemle başarıya ulaşsalardı Osmanlı’da II. Meşrutiyet’le
meydana gelen inkılap bütün dünyayı etkilerdi. II. Meşrutiyet’le çeşitli unsurlardan meydana gelen
Osmanlı toplumunda büyük bir değişim meydana geldi. Bütün Osmanlı halkı, Müslüman, Hristiyan,
Yahudi bu mutlu hürriyet gününü kutlamak için bayram ediyor, birbirlerine sarılıyordu. Hatta Rum ve
Bulgar çeteleri kendilerini tutuklamaya gelen askerleri kardeşlik duygularıyla tokalaşarak
karşılıyordular. Bu durumun benzeri dünyada görülmemişti. Medeni dünya kamuoyu dikkatlerini
Osmanlı’daki değişime çevirmişti.
Osmanlı Devleti’nin yöneticileri ve siyasetçileri, II. Meşrutiyet’in toplum hayatına getirdiği olumlu
değişimi yönetim alanına da yansıtacak yetenek ve kararlılıkta bulunabilselerdi Osmanlı Devleti üç
yıl içinde dünyanın büyük devletlerinden birisi durumuna gelebilirdi.
Bu başarı niçin sağlanamadı?
Cevabı kısa ve açıktır. Bu dönemin insanları ve yönetimi elinde bulunduran yöneticilerin işlerinin
ehli olmamaları bu olumlu neticeyi engelledi. Yalnız işlerinin ehli olmamakla kalmayıp II.
Meşrutiyet’in dışarıda ve içeride meydana getirdiği olumlu gelişmeleri tahrip ettiler. Belki bu tahribi
kasıtlı olarak yapmadılar. Fakat bu tahribi, iyi niyete dayalı bilgisizlikleri ile gerçekleştirdiler. Yarım bir
eğitimle, tam anlayamadıkları batı düşüncesiyle II. Meşrutiyet’i benimsediler ve onu mahvettiler.
Mizancı Murad Bey’in Meşrutiyet Dönemi Hatıraları, s. 145 - 148 (Özetlenmiştir) Marifet Yayınları, İstanbul
Yukarıda II. Meşrutiyet dönemini anlatan metinleri inceleyerek dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve
ekonomik gelişmelerini olumlu ve olumsuz yönden irdeleyen yazılı metinler oluşturarak sınıf
ortamında arkadaşlarınızla paylaşınız.
194
Osmanlı’da Nüfuz Mücadelesi ve Demiryolu Savaşları
Avrupa devletleri Osmanlı topraklarında
nüfuz bölgeleri kurmak ve daha sonra da bu
bölgeleri sömürge imparatorluklarına
katmak amacıyla Osmanlı’da demiryolu
yapımına önem verdiler. Avusturya
Balkanlarda, Rusya doğuda, Fransa,
Suriye ve civarında demiryolu yaparak
önce iktisadi sonra siyasi bakımdan
bölgeleri ele geçirmek amacındaydılar
Almanya ise Berlin-Bağdat hattı ile Anadolu
ve Irak’ı bir Alman kolonisi hâline getirmek
istiyordu.
Almanya’nın doğuya doğru genişlemesine İngiltere’nin bütün gücüyle karşı
çıkacağı açıktı. Orta Doğu petrolünü, Mısır
Sultan Reşat ve II. Willhelm İstanbul gezisinde
ve Hindistan’ı tehdit eden bir genişlemeye
müsaade edemezdi. İttihat ve Terakki’nin
güç kazandığı II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki dönemde geleneksel İngiliz dostluğunun yerini
Almanya ve Avusturya’ya duyulan dostluk aldı.
Osmanlı Almanya yakınlaşması ile Alman sermayesi
Osmanlı ülkesine akmaya başladı. Almanya, devlete
sağladığı mali hizmetler karşılığında Anadolu’da
demiryolu imtiyazları elde etti. 1889’da Anadolu
Osmanlı şömendöfer kumpanyası kuruldu. Üç yıl
sonra da Haydarpaşa-İzmit hattı Ankara’ya bağlandı.
1896 da Eskişehir-Konya demiryolu tamamlandı. Şirket
daha sonra Konya-Basra Körfezi demiryolu imtiyazını
da elde etti. Düşünülen hat Toroslar’ı aşıp Adana’ya
inecek, oradan doğuya dönerek Fırat’ı aşıp Musul
üzerinden Bağdat’a ve nihayet Basra’ya ulaşacaktı.
Osmanlı Devleti’nin Almanya ile iyi yönde gelişen
ilişkileri ithalat yaptığı ülkelerin oranlarını da değiştirdi.
İngiltere’nin ikiyüzlü politikasına duyulan tepki
uluslararası ticarete de yansıdı. Bundan sonra İngiltere
ve Fransa’dan yapılan ithalat azalırken Almanya ve
Avusturya’nın Osmanlı’ya daha fazla mal sattığı
görüldü.
Osmanlı Devleti’nin 1878 yılı ile 1910 yılında değişen
Sultan Reşat, Enver Paşa ve Alman
aşağıdaki ithalat tablosu bu durumu net bir şekilde
İmparatoru II. Willhelm
ortaya koymaktadır.
%
1878 - 1910 YILLARINDA OSMANLI’DA İTHALAT DURUMU
70
60
1878
50
40
30
1910
20
1878
10
0
İNGİLTERE
1910
1910
1878
ALMANYA
FRANSA
195
1910
1878
AVUSTURYA
GEÇERLİLİĞİ
AKIMIN
TEMSİLCİLERİ
TEMEL DÜŞÜNCESİ
AMACI
ORTAYA ÇIKIŞ SEBEPLERİ
4. DAĞILMAYI ÖNLEME ÇABALARI
Osmanlı Devleti’nde padişahlar ve devlet adamları devleti dağılmaktan kurtarmak için birçok
ıslahat ve reform yaptılar. Bunun sonucunda aydınlar arasında devleti kurtarmaya yönelik fikir akımları
ortaya çıktı.
OSMANLICILIK
İSLAMCILIK
TÜRKÇÜLÜK
Osmanlı Devleti’nde
yaşayan değişik etnik
grupların Fransız
İhtilali’nin getirdiği
milliyetçilik fikirlerinden
etkilenerek bağımsız
olma düşüncesinin
ortaya çıkması
Balkanlardaki
panslavizm politikasını
etkisiz hâle getirmek,
Müslümanların devlete
bağlılığını sağlamak ve
içerideki siyasi
rakiplerinin halk içindeki
gücünün kırılmak
istenmesi
İttihat ve Terakki iktidarı
döneminde Osmanlı
sınırları içinde yaşayan
Türkleri dil ve kültür
birliği etrafında birleştirip
yönetime destek
sağlama isteği
Batı’nın her alanda
Osmanlı’nın önüne
geçmesi, Osmanlı
Devleti’nin tek kurtuluş
yolunun bu yüzyılın
ihtiyaçlarına uygun
medeni bir devlet ve
millet hâlini alması
gerektiği düşüncesinin
ortaya çıkması
Osmanlı Devleti’ni
oluşturan bütün milletleri adalet, eşitlik, hürriyet ölçüleri içinde bir
arada tutup Osmanlılık
duygusu ile “Osmanlı
Toplumu”nu oluşturmak
Millet olmanın en
önemli özelliği dindir.
Dinî birlik devleti ayakta
tutabilir, düşüncesiyle
İslam toplumlarının
devletten ayrılmalarını
önlemek
Türkleri millî bir duygu
ile birleştirerek Osmanlı
bayrağı altında kuvvetli
bir unsur olarak yeniden
dünya devletleri arasına
sokmak
Türk toplumuna Batı’da
gelişen düşünce,
yönetim biçimi, yaşama
tarzını getirerek ülkenin
gelişmesini, kalkınmasını sağlamak
Osmanlıcılık düşüncesi
geçmişteki gibi uygulandığında tekrar başarılı olabilir.
Devletin kurtuluşu
halifelik makamının
bütünleştirici etkisi ile
Müslümanların bir çatı
altında toplanması ile
olabilir.
Dili, dini, soyu ve
idealleri bir olan topluma
dayanan devlet kalıcı
olabilir. Dilde Türkçülük
parolasıyla hareket
ederek Türk tarihini,
uygarlığını geliştirip
dünyaya duyurmak
Askerî ve idari alanda
Avrupa’nın seviyesine
ancak Avrupalıların izlediği yol ile ulaşılabilir.
Ziya Paşa
Mithat Paşa
Namık Kemal
Mehmet Akif
Said Halim Paşa
Ahmet Hamdi Akseki
Ziya Gökalp
Mehmet Emin Yurdakul
Yusuf Akçura
Ömer Seyfettin
Dr. Abdullah Cevdet
Tevfik Fikret
Celal Nuri
Milliyetçilik akımını
etkisiyle Balkan
milletlerinin isyan
ederek Osmanlı’dan
ayrılmasıyla geçerliliğini kaybetmiştir.
I. Dünya Savaşı sırasında halifenin cihat
çağrısına rağmen Müslüman Arapların İngilizlerle birlikte hareket etmeleri ile geçerliliğini
kaybetmiştir.
Bilim ve teknikte
Batı’nın örnek alınması,
kültürel yapının
korunması düşüncesiyle
Yeni Türk Devleti’nin
kurulmasında Mustafa
Kemal Atatürk’ün ortaya
koyduğu milliyetçilik
ilkesinin oluşmasında
etkili olmuştur.
Batı’nın sadece bilim
ve tekniğinin alınması
gerektiğini savunan
anlayış Yeni Türk Devleti’nin temel taşlarından birini oluşturmuştur.
BATICILIK
Tabloya göre Osmanlı Devleti’ni dağılmaktan kurtarmak için aydınlar tarafından çok sayıda fikir
akımı ortaya atılmasının nedenleri nelerdir?
196
5
KONU
XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ KÜLTÜREL GELİŞMELER
HAZIRLANALIM
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde hangi teknolojik gelişmeler şehir hayatına
girmiştir? Araştırınız.
1. XIX. YÜZYILDA OSMANLI’NIN TOPLUM YAPISINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER
XIX. yüzyılda dünyada olduğu gibi bizde
de anayasaların özelliği daha çok hükümdarların
hak ve yetkilerinin kısıtlandığı hükümler
taşımasıdır. Aynı zamanda İslam halifesi olan
Osmanlı padişahının kendi yetkilerinin üzerinde
kanun gücünü tanıyıp uymasına ve geleneksel
yönetim anlayışının değişmesine yol açmıştır.
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin sembolü olan
yandaki Osmanlı armasının rakamlarla ifade
edilen aşağıdaki sembolik anlamlarını araştırınız.
4
5
6
1
2
3
1. Yeşil:
2. Terazi:
3. Kur’an-ı Kerim:
4. Tuğranın etrafındaki güneş motifi:
5. Sorguçlu serpuş:
6. Osmanlı sancağı:
Osmanlı Arması
XIX. yüzyılda Osmanlı toplum yapısı incelendiğinde dikkati çeken ilk özellik nüfus yapısındaki
değişimdir. Bir yanda kaybedilen topraklarla birlikte genel nüfus azalırken diğer yandan da kaybedilen
toprakların Müslüman halkı Anadolu’ya göç ettiği için şehir ve kasabalarda nüfus artışı yaşandı.
İstanbul bir milyonu aşan nüfusu ile Avrupa’nın en büyük
şehirlerinden biri oldu. Yine bu dönemde yaşanan göçler ile
İstanbul’da Müslümanların gayrimüslimlere oranı %60’lar
seviyesinden %80’lere çıktı.
Bu yüzyılda Osmanlı Devleti, yaşadıkları bölgelerden göç
etmek zorunda kalanlara kucak açtı. Avrupa’da 1848 ihtilali
yaşanırken Avusturya sınırları içinde yaşayan Macarlar isyan
etmişlerdi. Rusya ve Avusturya, Macarların bağımsızlık
mücadelesini kanlı bir şekilde bastırınca Macarlar ve onlara
yardımcı olan Lehliler, Osmanlı’ya sığındılar. Osmanlı Devleti
Haydarpaşa Garı (İstanbul)
mülteci olarak gelen bu grupları da Doğu Anadolu ve Çukurova’ya
yerleştirerek toprak verdi.
XIX. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nde şehirleşmenin hız kazandığı dönemler oldu. Şehirlerin
görünümleri değişti. Tren ve buharlı gemiler ulaşımda kullanılmaya başlandı. Yeni rıhtımlar, limanlar,
tren istasyonları kuruldu. Yabancı sermayenin Osmanlı’ya gelmesi ile bankalar, oteller, iş hanları,
197
postaneler açıldı. İstanbul’da elektrik şebekesi kurularak
İstanbullular elektrik kullanmaya başladılar. Elektrikli
tramvay ve otomobil ile tanıştılar. Telefon ve telgraf
kullanılmaya başlandı. Demir yolları yapımı hız kazanarak
Anadolu ile bağlantıları sağlandı. Yeni hastaneler açıldı.
Böylece ulaşım, haberleşme ve sağlık devletin öncelikli
görevi hâline geldi.
XIX. yüzyılda yaşanan bu yeniliklerde Avrupa devletleri
örnek alınmıştı. Ancak alınan teknoloji ile birlikte Avrupa
yaşam tarzı da Osmanlı toplumunda etkilerini göstermeye
başladı. Özellikle büyükşehirlerdeki devlet yöneticileri
Avrupa yaşam tarzının öncüleri oldular.
Türk - İslam yapısına uygun olarak yerleşmiş görgü
kuralları ve mahallî kültür değişmeye başladı. Önceden
Müslüman ve gayrimüslimler ayrı mahallelerde yaşarken
Beyoğlu’nda Elektrikli Tramvay
artık aynı mahallelerde yaşamaya başladılar. Avrupalı
krallar gibi giyinen II. Mahmut din adamı dışındaki
memurlarına fes, pantolon, ceket giyme zorunluluğu
getirdi. Böylece şehirlerde insanların kıyafet tarzı değişmeye başladı. Yenilikler Osmanlı üst düzey
insanları arasında yaygınlaşırken halk çoğunlukla geleneklerine bağlı kaldı.
Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe Sarayı’na geçtikten sonra, burayı Batı tarzı koltuk ve
sandalyelerle döşetti. Esasen alafrangalık denen yeni yaşam tarzının ortaya çıkması Kırım Savaşı
sırasında, Osmanlı ordusu ile beraber savaşan İngiliz ve Fransız askerlerinin öncülüğüyle oldu.
Yabancı dil bilmek önem kazandı. Dil bilmek memuriyetlerde yükselme nedeni olunca çocuk
yetiştirmede yabancı mürebbiyelerden yararlanma yoluna gidildi. Yönetici ve zenginlerin oluşturduğu
üst kesimin eğlence anlayışında da Batı tarzı değişiklikler başladı. Kadın erkek birlikte eğlenir oldular.
Beyoğlu ve Pera İstanbul’un gözde eğlence merkezi hâline geldi.
??
Büyük şehirlerdeki kültürel değişim taşrayı niçin etkilememiştir? Açıklayınız.
2. OSMANLI DEVLETİ’NDE BASIN - YAYIN HAYATINDAKİ GELİŞMELER
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılda basın ve yayın hayatında önemli
gelişmeler yaşandı II. Mahmut Türkçe ve Fransızca olarak Takvimivakayi
adında ilk resmî gazeteyi çıkardı. I. Abdülmecit döneminde Cerideihavadis
adlı resmî gazete çıkarıldı.
Türkler tarafından çıkarılan ilk özel gazete Tercümanıahval’dir.
Başyazarı Şinasi olan bu gazete bir haber gazetesi olmaktan çok siyasi
eleştirileriyle gündeme gelen bir fikir gazetesi niteliğindedir. Şinasi sonra da
Tasviriefkâr adlı gazeteyi çıkardı.
İlk Türk dergisi ise 1850’de yayımlanan Vekayıtıbbıye’dir. 1862’de Münif
Paşa tarafından Mecmuaifünun yayınlanmaya başlamış, ilk mizah dergisi
ise 1872’de Teodor Kasap’ın çıkardığı Diyojen olmuştur. Osmanlı basın
yaşamının hareketlenmesi ve yönetime karşı eleştirilerin artması üzerine
hükûmet tedbir almakta gecikmedi.Osmanlı Devleti bu amaçla 1864’te
Matbuat Nizamnamesi çıkardı. Bu nizamname ile gazete kapama, para Takvimivakayi’den Bir Sayfa
ve hapis cezaları uygulaması başladı.
I. Meşrutiyet’in sona ermesi üzerine Avrupa’ya giden Ali
Suavi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Agâh Efendi gittikleri
yerlerde “Muhbir, Ulum, Hürriyet, İttihat” adında gazeteler
çıkararak Babıali aleyhine yazılar yazdılar. II. Abdülhamit
döneminde Tanzimat’ın getirdiği eşitlik ve kanunlara
dayanan ilkelerin çiğnendiğini öne süren yabancı basın
mensupları kapitülasyonlardan faydalanmak istediler.
Devletin yabancı gazeteleri ve gazetecileri yasaklama
teşebbüsleri karşısında basın hürriyetlerinin sınırlandığını
iddia ettiler. Ancak II. Abdülhamit bunlara izin vermedi.
Böylece kapitülasyonların basın alanına yayılması
önlenmiş oldu.
Tercümanıahval’den Bir Sayfa
198
II. Meşrutiyet’in İlanı’ndan sonra yayın hayatında yeniden canlanma
başladı. Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Hüseyin Kâzım, Tanin gazetesini
çıkardılar. İttihat ve Terakki yönetimine karşı olanlar da Volkan gazetesi
etrafında toplandılar.
Osmanlı’da basın - yayın hayatı içerisinde kadınlar da yer aldı.
Yazarlıkla uğraşan kadınlar genellikle dönemin aydın bürokrat kesiminin
iyi eğitim görmüş kızları ve eşleriydi. Bu kadın yazarlardan bazıları
Fatma Aliye, Emine Semiye, Şair Nigar, Fatma Fahrünnisa, Fatma
Kevser ve Gülistan İsmet’tir.
Osmanlı Devlet’inde ilk kadın dergisi 1869’da çıkan Terakki-i
Muhadderat (Kadınların Yükselişi)
dergisidir. Bu dergide Batı’daki kadın
hareketleri ile ilgili bilgi verilmiş,
kadınların eğitim görmesinin önemi
üzerinde durulmuştur. 1886 yılında ise
sahibi kadın olan ve yazı kadrosunun
tamamı kadınlardan oluşan Şükufezar
Fatma Aliye
(Çiçek Bahçesi) dergisi yayımlanmıştır.
1895’te en uzun soluklu Hanımlara
Mahsus Gazete yayın hayatına başlamıştır. Bu gazetede Fatma
Aliye, kadın sorunları, kadınların çalışma ve toplumsal yaşama
katılımı ve eğitim konularını ele almıştır.
1908’de yayın hayatına başlayan Demet adlı dergide Halide Edip,
İsmet Hakkı, Fatma Müzehher gibi kadın yazarların yazıları da yer
almıştır. Bu dergide kadınların mesleki olarak sınırlandırılmalarına
tepki gösterilmiştir.
??
Kadınların basın yayın hayatında görünür olmalarının kadın
hareketine katkıları neler olabilir?
Halide Edip Adıvar
XIX. yüzyıl ile XX. yüzyılın başlarında Osmanlı basınından incelemeler yaparak
(gazeteler,dergiler, kadın gazeteleri, mizah dergileri vs.) toplumsal yaşamın ve yapının nasıl
olduğunun bilgilerini veren seçilmiş örneklerle bir yayın seçkisi (duvar gazetesi veya bir dergi)
oluşturunuz.
Seçmeli Tarih
3.OSMANLI DEVLETİ’NDE EĞİTİM ALANINDAKİ DEĞİŞMELER
XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nde eğitim alanında büyük yeniliklerin yapıldığı dönem oldu. II.
Mahmut yeniçeri ocağını kaldırdıktan sonra modern yöntemlere uygun eğitim alanındaki ıslahatlarına
başladı. Yurt dışına öğrenci gönderildi. Medreseler aynen korunurken diğer taraftan da yabancı dil,
matematik, fen gibi bilim alanlarında eğitim yapan okullar açıldı.
Bir yandan yeni anlayışla eğitim yapan okullardan mezun olanlar, diğer yandan geleneksel
medrese eğitimi alanlar nedeniyle iki farklı düşünce oluştu. Osmanlı Devleti’ndeki bu iki farklı anlayışın
çatışması devlet yıkılıncaya dek sürdü. Tanzimat döneminde de artarak
yurt dışına öğrenci gönderilmesine devam edildi. Avrupa’da okuyanlar
yurda dönünce Osmanlı Devleti’nde önemli görevler üstlendiler ve yararlı
hizmetlerde bulundular. Bu sayede Osmanlı Devleti’nde askerlik,
mühendislik, güzel sanatlar, tıp ve edebiyat alanında yenilikler görüldü.
Tanzimat döneminde eğitim, devleti felakete gidişten kurtaracak bir yol
olarak değerlendirildi. Bu amaçla eğitimle ilgili olarak okul ve sınıf
ortamının düzenlenmesine, yeni ders araç ve gereçlerinin kullanılmasına,
genel ve özel yeni öğretim metotlarının denenmesine başlandı. Ahmet
Cevdet Paşa’nın önderliğinde Encümenidaniş kuruldu. Encümenidaniş,
fen dersleri ile ilgili çevirilerin yapılmasına ve ders kitaplarının seçimine
karar veren kurum özelliği taşıyordu. Nihayet 1857’de kurulan
Maarifiumumiye Nezareti bugünkü Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevlerini
yerine getiren kurum olarak faaliyete geçti. 1861’de harbiye, tıbbiye ve
bahriye dışındaki okullar bu kuruma bağlandı.
Ahmet Cevdet Paşa
199
Maarifiumumiye Nezareti daha sonra Maarifiumumiye Nizamnamesi’ni yayımladı (1869). Bu
nizamnameye göre her köy ve mahalleye Sıbyan
Mektebi kurulacaktı. Ayrıca eğitimin aşamalarını da
belirleyen bu nizamname sıbyan mektebi, rüştiye,
idadi, sultani, darülfünunun açılmasını hükme
bağlamıştı.
Yapılan çalışmalar sonunda 1868’de Galatasaray
Sultanisi açıldı.
Osmanlı Devleti’nde darülfünun 1870 yılında açıldı.
Bu okulda fen bilimleri, matematik, edebiyat, felsefe ve
hukuk bölümleri yer alıyordu. Üç defaaçılıp kapanan
bu okul 1900 yılında bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin
yerinde Darülfununuşahane adıyla yeniden açıldı.
Eğitim alanındaki gelişmelere II. Abdülhamit
döneminde de devam edildi. Yeni okulların yapılması
için bütçeden ödenek ayrıldı. Çeşitli meslek ve sanat
okullarının açılması sağlandı. (Baytar Mektebi, Orman
ve Maden Mektebi, Telgraf Mektebi, Kadastro Mektebi,
Dişçi Mektebi vb. ...)
II. Abdülhamit döneminde meşrutiyetin ikinci kez
ilanından sonra eğitim alanındaki gelişmeler daha da
hızlandı. Hem İstanbul’da hem de taşrada kızlara ait
okulların sayısında artış görüldü. Örneğin İstanbul’da
1877’de dokuz tane kız rüştiyesi varken bu sayı
1908’de seksen beşe yükselmişti. Sultanilerin sayısı
da aynı oranda artmıştı.
Galatasaray Sultanisi (İstanbul Galatasaray Lisesi)
Darülfununuşahane
1915 Yılında Sultanilerin Ders Programları
Erkek Sultanileri
İstanbul Kız Sultanisi
Günümüz Türkiye
Türkçesiyle
Ulumudiniye
Lisanı Osmani
Tarihikadim
Coğrafya
Hayvanat
Nebatat
İlmülarz
Hıfzıssıhha
Fizik
Kimya
Cebir, Hesabınazari
Müsellesatımüsteviye
Hendese
Resim
Hat
Kozmografya
Mekanik
Mantık ve Felsefe
Resim
Arabi
Farisi
Lisanıecnebi
Terbiyeibedeniye
Tatbikatıfenniye
Usulidefteri
Gına
Din ilimleri
Osmanlıca
Eski zaman tarihi
Coğrafya
Hayvanat
Bitkiler
Jeoloji
Sağlık bilgisi
Fizik
Kimya
Teorik hesap
Geometri
Matematik
Resim
Güzel yazı
Uzay bilimi
Mekanik
Mantık ve Felsefe
Resim
Arapça
Farsça
Yabancı dil
Beden eğitimi
İlmi uygulamalar
Muhasebe
Ekonomi
Günümüz Türkiye
Türkçesiyle
Ulumudiniye
Lisanı Osmani
Tarih
Coğrafya
Malumatıtabiiye ve Sıhhıye
Malumatıhikemiye ve Kimyeviye
Malumatıahlakiye ve Medeniye
Hendese
Kozmografya
İktisadıbeyti
Terbiyeietfal
Lisanıecnebi
Gına
Resim
Terbiyeibedeniye
Dikiş, Biçki, Nakış, Tabahat
Din ilimleri
Osmanlıca
Tarih
Coğrafya
Tabiat ve sağlık bilgisi
Felsefe ve kimya bilgisi
Medeniyet ve ahlak bilgisi
Matematik
Uzay bilimi
Ev ekonomisi
Çocuk eğitimi
Yabancı dil
Ekonomi
Resim
Beden eğitimi
Yemek pişirme
1. Yukarıdaki ders programlarını inceleyerek kendi ders programlarınızla karşılaştırınız.
2. Geçmişten günümüze ders programlarındaki değişim konusundaki görüşlerinizi açıklayınız.
200
4. AZINLIKLAR VE YABANCI OKULLAR
Osmanlı Devleti, çok uluslu yapısı gereği bünyesinde barındırdığı gayrimüslimlerin eğitiminde tam
bir serbestlik tanımıştı. Gayrimüslimler çocuklarına ister yurt dışında isterlerse yurt içinde kendi
cemaat okullarında eğitim aldırabiliyorlardı. Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıl öncesinde de
kapitülasyonlar nedeniyle açılmış yabancı okullar mevcuttu. Avrupa devletleri kendi dil, din ve
kültürlerini yayarak siyasi nüfuzlarını artırmak için bu okulları bir araç olarak görüyordu. Osmanlı
Devleti’nin bu okullar üzerinde bir denetim hakkı yoktu.
Tanzimat döneminde kendine tanınan hakların etkisi ile yabancı ve azınlık okulları büyük gelişme
gösterdiler. Rumlar 1844’te Heybeliada’da papaz yetiştirmek için ilahiyat okulu kurdular. Patrikhane
burada yetiştirdiği ihtilalci papazları ülkenin her tarafına göndererek Ortodoks azınlıklar içinde Türk
düşmanlığı yaptırıp büyük Yunanistan ideali için çalıştırdı.
Yahudiler 1854’te Musevi Asri Mektebi’ni kurdular. Allians İsraelit (Alyans İsrailit) adlı Yahudi örgütü
de çok sayıda okul açtı. Ermeniler de birçok yeni okul açtılar. Modern eğitim metotlarını ve ders
araçlarını Osmanlı Devleti’ne getiren bu okulların Osmanlı’ya faydasından çok zararı dokundu. Bu
okulların İstanbul, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Filistin topraklarında açılması dikkat çekicidir. Bu
durum Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nde sömürgeler elde etmek ve Orta Doğu petrollerine
ulaşmak için Osmanlı azınlıklarını kullandığının göstergesidir.
Yabancı ve azınlık okullarının bölücü ve zararlı faaliyetler ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti
kurulduktan sonra 3 mart 1924’te çıkarılan Tevhiditedrisat kanunu ile büyük ölçüde çözülmüştür.
?
Avrupa devletleri yabancı okulları ve azınlık okullarını hangi amaçlar doğrultusunda,
kullanmışlardır? Tartışınız.
Yabancıların Açtığı Özel Okullar
Yabancı okullar XIX. yüzyılda büyük bir gelişme gösterdi. Fransızların açtığı okullara katolik,
Amerikan ve İngilizlere ait olanlara protestan okulları denir. Bunların yanı sıra İtalyan, Alman
Avusturya, İran ve Rusların açtığı okullar da vardı.Çocuklarını yabancı okullarına gönderen ilk Türk,
Müşir Fuat Paşa’dır (1835 - 1931). O, sekiz oğlunu da Kadıköy’deki Fransız Saint - Joseph Koleji’nde
okutmuştur.
a. Katolik Okulları
Bu okullar dinî örgütler, misyonerler ve kişiler tarafından açılmıştır. 1839’da İstanbul’da 21 erkek,
19 kız okulu bulunuyordu. İlk ve orta öğretim düzeyinde eğitim veriyorlardı. En tanınmışları, SaintBenoit, Saint - Louis, Saint - Joseph erkek okulları ile, Nötre Dame de Sion kız okuludur.
b. Protestan Okulları
Taşrada çok sayıda açılan bu okullardan İstanbul’daki en önemlileri şunlardı:
? Robert Koleji
New Yorklu bir tüccar olan Mr. Robert’in girişimi ile, Rumeli
Hisarı’nın üzerindeki arazide kurulmuş ve 16 Eylül 1863’te
açılmıştır. Okulun yöneticileri, uzun vadeli hesaplar yaparak en
çok Bulgar ve Ermeni öğrencileri almış, bunların siyasi
bakımdan bilinçlenmeleri ve Osmanlı Devleti’ni parçalamaları
amacını gütmüşlerdir. Özerk Bulgaristan’daki Amerikan
misyonerleri, Bulgar gençlerini bu okula gitmeye yöneltmişlerdir. 1879’da toplanan Bulgar Parlamentosu, yetiştirdiği
Bulgar aydınları, Bulgar çetecileri ve devlet adamları için
Robert Koleji
Robert Koleji’ne teşekkür etmiştir.
? Kız Koleji
1871’de açılmıştır. Sonradan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji adını almıştır.
Prof. Dr. Yahya AKYÜZ, Türk Eğitim Tarihi, s.153
Yabancıların açtığı okulların Osmanlı Devleti’ne zararları neler olmuştur?
5. XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE KÜLTÜR, SANAT VE MİMARİ ALANINDAKİ
GELİŞMELER
XIX. yüzyılda Osmanlı toplumunda her alanda yaşanan değişmeler kültür ve sanat alanında da
kendini gösterdi. Mimaride, resimde, musikide geleneksel anlayışın yanında Avrupa’nın etkisi ile yeni
akımlar başladı. Bunun sonucunda klasik sanatlarımız üzerindeki saray destek ve teşviki azalmış bu
da klasik sanatçıların zor dönemler yaşamasına yol açmıştır.
201
XIX. yüzyılda resim sanatında Avrupa’nın gerçekçi resim üslubu Osmanlı sanatçılarını da etkiledi.
II. Mahmut, Avrupa’dan getirttiği ressamlara portresini yaptırıp Babıali’ye astırttı. Yine bu dönemde
okulların ders programlarına resim dersi kondu. Yurt dışına öğrenci gönderilirken resme yetenekli
öğrenciler de gönderilmişti. Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa, bu öğrenciler arasından yetişmiş
ilk ünlü ressamlarımızdır.
Sultan Abdülaziz de II. Mahmut gibi Avrupalı ressamlara tablolar yaptırdı. Aynı zamanda kendisi de
resim yapıyordu.
İbrahim Çallı’nın Gül Koklayan Kadın
Tablosu
Şeker Ahmet Paşa’nın Ağaçlar Arasında
Karaca Tablosu
Osman Hamdi’nin
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu
Avrupa’da eğitim gördükten sonra yurda
dönen Osman Hamdi Bey, Sanayiinefise
Mektebi’ni açtı. Böylece Osmanlı Devleti’nde
ilk kez resim eğitimi verilen okul açılmış oldu.
Yine Avrupa’da eğitim görenler arasından
Şevket Dağ gibi ressamlar yetişti. İbrahim
Çallı, Feyhaman Duran, XX. yüzyılın ünlü
ressamları arasında yer aldılar.
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılda Batı
etkisi ile hat sanatı hariç diğer sanat dallarında
değişme başladı. Bu yüzyılın tezhiplerinde
Avrupa’nın barok ve rokoko tarzı motifleri
yaygınlaştı. Millî karakterimiz hâline gelen
desenler kaybolmaya başladı. Çinicilikte de
gerileme yaşandı. Seramik sanatında İznik,
yerini kaybederken küçük kap kacaklar yapan
Sanayiinefise’nin Günümüzdeki Görünümü
Kütahya önem kazandı.
Osmanlı sanatı içinde yer alan ciltçilikte
gelişme yaşandı. Ciltlemede deri kullanımına
devam edilirken kadife, sırma ve kumaşlarla süslenmiş eserler ortaya
çıktı.
Osmanlı müzeciliğinin ilk adımları da bu yüzyıl ortalarında atıldı.
XIX. yüzyılda eski eserlere duyulan merak bir hayli artmıştı. Osman
Hamdi Bey 1881’de Müzeyihümayun’un başına geçirildi. II.
Abdülhamit’in emri ile İstanbul’daki arkeoloji müzesini (Asarıatika)
kurdu. Onun çalışmaları ile Osmanlı arkeolojisi uluslararası bilim
dünyasındaki yerini aldı.
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılda Batılılaşma; resim, heykel,
müzik, tiyatro gibi tüm sanat dallarını etkisine almışsa da mimari en
hızlı etkileşimin uygulandığı alan olmuştur.
Kütahya Çinisi
Batıdaki bütün üsluplar ile Osmanlı mimari üslubu aynı anda
202
kullanıldığı eserler ile karşımıza çıkar. Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları bu anlayışla inşa edilmiştir.
Seçmeci (eklektik) tarzı denen bu üslubun diğer örnekleri ise Yıldız Camisi, Hamidiye Camisi ve
Aksaray Valide Camisi olarak günümüze kadar gelmişlerdir.
Dolmabahçe Camisi
Çırağan Sarayı
XIX. yüzyıl Osmanlı mimarisinde, ampir üslubunun etkisi ile Ortaköy Camisi, Dolmabahçe
Camisi, Nusretiye Camisi ve II. Mahmut’un türbesi inşa edildi.
XX. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa’ya duyulan tepki nedeniyle Avrupa seçmeciliğinin yerini
milliyetçilik akımının mimariye yansıması ile millî tarz aldı. Osmanlı mimarisinde kendine dönüş
başladı. Bu döneme mimaride neoklasik dönem denir. Bostancı ve Bebek Camileri ile Haydarpaşa
İskelesi bu anlayışla yapıldı.
Cumhuriyet döneminde ise tüm bu üslupların yerini betonarme tekniği ile yapılan binalar aldı.
?
XIX. yüzyılda Osmanlı’nın mimari anlayışında hangi değişiklikler yaşanmıştır?
6. MÜZİK, EĞLENCE VE SPOR
XIX. yüzyıl özellikle Tanzimat devri Osmanlı eğlence
anlayışının değiştiği dönem oldu. Klasik eğlence
anlayışının yanında Batılılaşmanın etkisi ile müzik,
eğlence, tiyatro ve spor alanında yeni gelişmeler yaşandı.
II. Mahmut Mızıkayıhümayunu kurarak modern
anlamda müzik eğitiminin başlamasını sağladı.
Avrupa’dan getirttiği Donizetti’ye askerî bandoyu
kurdurttu. I. Abdülmecit döneminde Osmanlı saraylarında
Batı operaları seslendirildi. Buna rağmen klasik Türk
müziği de gelişmesini sürdürdü. Dede Efendi, Hacı Arif
Bey, Zekai Dede, bu dönemin sanatçıları oldular.
XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde eğlence türleri
arasına tiyatro da girdi. I.
Güllü Agop’un Gedikpaşa Tiyatrosu
Abdülmecit döneminde Güllü
Agop modern Osmanlı
tiyatrosunu kurdu. I. Abdülmecit ve II. Abdülhamit, Dolmabahçe ve Yıldız
Saraylarında tiyatro oyunu sahnelettiler. Tiyatro halk arasında yerleşmeye
başladı. Adana ve Bursa’da şehir tiyatroları kuruldu. Şinasi Şair
Evlenmesi adlı ilk Türk tiyatro eserini yazdı. Oyun halkın büyük ilgisini
çekti.
Spor alanında ilk değişiklik okullara jimnastik dersinin konması ile
başladı. Osmanlı toplumunun İngilizler aracılığı ile tanıdığı futbol büyük ilgi
gördü ve yaygınlaştı. 1903’te Beşiktaş, 1905’te Galatasaray, 1907’de
Fenerbahçe kulüpleri kuruldu. 1908’de Selim Sırrı (Tarcan) tarafından
Osmanlı Millî Olimpiyat Cemiyeti kuruldu. Yelken, kürek, yüzme, bisiklet,
tenis, boks, eskrim ve binicilik gibi modern sporlar yapılmaya başlandı.
Osmanlı Devleti ilk kez 1912 Stockholm (Stokholm) Olimpiyatlarına katıldı.
Selim Sırrı Tarcan
203
Araştırmacı Cem Atabeyoğlu,
Galatasaray adının, bu takımın
yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0
yenerken seyircilerin onlardan
“Galata Sarayı efendileri” diye söz
etmelerinden doğduğunu yazar.
Bunun üzerine kurucular da ismi
benimserler ve “Adımız Galata
Sarayı olsun.” derler.
1903 yılında Beşiktaş Jimnastik Kulübü oluşturulduğunda ilk
renkleri kırmızı beyazdı. Bu renkler Balkan Harbi’ne kadar değişmedi. 8 Ekim 1912’de başlayan
Balkan Harbi’nde yenilen Osmanlı Devleti düşman devletlerin arzusuna boyun eğmek zorunda kaldı.
Balkanlardaki kayıplardan dolayı
Balkanların tamamı Türk milletinin oluncaya kadar teessür
ifadesi olarak takımın renklerinin
siyah-beyaz yapıldığı söylenir.
Atatürk’ün Fenerbahçe Sempatisi
Atatürk’ün hiçbir kulübün taraftarı
olmadığını ifade eden Necdet Arığ,
“Ancak Fenerbahçe’yi desteklediğine
dair birkaç tane tipik örnek var. Çok
kritik bir Galatasaray - Fenerbahçe
maçı öncesi köşkte yapılan bir
toplantıda bu konu gündeme geldi.
- Galatasaraylılar el kaldırsın, 9 kişi
- Fenerliler el kaldırsın, 8 kişi
- İşte o zaman Atatürk, bir de ben, dedi
Fenerbahçe’ye ve 9-9 berabere oldular.
Taraftarı olduğunuz futbol takımının tarihçesini araştırarak sınıfınızda sunum yapınız.
Seçmeli Tarih
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen kültürel, sanat ve eğitim konuları ile
ilgili poster ve broşür hazırlayınız. Poster ve broşürü renkli kalemlerle hazırlayabileceğiniz
gibi bilgisayar çizim programlarından da faydalanabilirsiniz. Hazırlayacağınız konuyu belirledikten
sonra, konuyu özetleyen bir slogan çalışması yapabilirsiniz. Ayrıca çalışmanızı döneme ait
görsellerle renkledirebilirsiniz.
II. Meşrutiyet dönemine ait bir posta kartı
204
6
KONU
XX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ VE SAVAŞLAR
HAZIRLANALIM
1. Trablusgarp Savaşı’nın Mustafa Kemal’in askerlik hayatındaki önemi neler
olabilir? Araştırınız.
2. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı öncesi siyasi, sosyal ve ekonomik durumu
hakkında araştırma yapınız.
3. Çanakkale Savaşları’na yönelik gazete, dergi, İnternet ve ansiklopedilerden
araştırma yaparak bilgiler toplayınız.
Trablusgarb Savaşı’nda Mustafa Kemal
Yukarıdaki görseli inceleyerek Trablusgarp Savaşı ile ilgili neler söylenebilir?
1. TRABLUSGARP SAVAŞI
İtalya siyasi birliğini sağladıktan sonra giderek gelişen sanayisine kaynak bulmak amacıyla ham
madde ve pazar arayışına girdi. İngiltere ve Fransa,İtalya’yı Almanya’nın yanından ayırmak ve kendi
sömürgelerini güvence altında tutmak için İtalya’yı Trablusgarp’a yönlendirdiler.
Trablusgarp’ın coğrafi konum itibarıyla İtalya’ya yakın olması ve Osmanlı Devleti’nin burayı
karadan ve denizden savunacak gücünün olmaması İtalya’nın işini kolaylaştırıyordu.
İtalya, Osmanlı Devleti’ne Trablusgarp’ı uygarlık açısından geri bıraktığı ve buradaki İtalyan
tüccarlara kötü davrandığı gerekçesi ile ültimatom vererek bu bölgeyi boşaltmasını istedi. Osmanlı
Devleti’nin bu durumu kabul etmemesi üzerine aynı gün savaş ilan etti (28 Eylül 1911).
Trablusgarp’a asker çıkaran İtalya işgallere başladı. İngiltere ve Fransa tarafsızlık bahanesi ile
205
Osmanlı ordusunun Mısır’dan geçişine izin vermediler. Osmanlı deniz gücü yetersiz olduğu için
donanma da gönderilemedi. Osmanlı Devleti yerli halkı İtalya’ya karşı teşkilatlandırıp direnişe
geçirmek için bölgeye gönüllü subaylarını gönderdi. Mustafa Kemal Derne ve Tobruk’ta, Enver Bey
Bingazi’de önemli başarılar elde ettiler. İtalya, bölgedeki direnişi kıramayınca Osmanlı Devleti’ni
barışa zorlamak için Oniki Ada’yı işgal etti. Çanakkale Boğazı’nı topa tuttu. Bu sırada Karadağ’ın
Osmanlı Devleti’ne saldırması ile Balkan Savaşları başladı. İki cephede birden savaşamayacağını
anlayan Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti ile İtalya arasında 15 Ekim 1912
de Ouchy (Uşi) Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre:
ÜTrablusgarp ve Bingazi, İtalya’ya bırakılacaktı.
ÜBalkanlardaki durum kesinleşinceye kadar Oniki Ada geçici olarak İtalya’da kalacaktı.
ÜTrablusgarp halkı dinî bakımdan Osmanlı halifesine bağlı olacaktı.
Uşi Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son toprağını da kaybetmiş oldu. İtalya,
Balkan Savaşları bitmesine rağmen adaları Osmanlı Devleti’ne geri vermedi. II. Dünya Savaşı’ndan
yenik ayrılınca Oniki Ada Yunanistan’a verildi (1947).
?
İtalya Oniki Ada’yı hangi nedenlerden dolayı işgal etmiştir?
2. BALKAN SAVAŞLARI
a. Dömeke Meydan Savaşı
1829 Edirne Antlaşması ile bağımsızlığını elde eden Yunanistan Megali İdea amacını hayata
geçirmek için Etnikieterya Cemiyeti’ni kurmuştu. Bu cemiyetin kışkırtmaları sonucunda 1896’da
Girit’te isyan çıktı. Müslüman Türklere uygulanan zulüm karşısında Osmanlı Devleti’nde büyük tepki
uyandı. İsyan sırasında Yunanistan Girit’e asker çıkardı. Bu durum Osmanlı - Yunan Savaşı’nın
çıkmasına neden oldu. Yunan Ordusu Dömeke Meydan Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğratıldı (1897).
Türk ordusuna Atina yolunun açılması Rusya ve Avrupa devletlerini telaşlandırdı. Bu devletlerin
girişimiyle İstanbul’da bir konferans toplandı. Bu konferans sonucunda taraflar savaştan önceki
sınırlarına çekildi ve Girit’e özerklik tanındı. Başına da Yunanlı vali atandı. Yunanistan savaşla ele
geçiremediği Girit’i II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Osmanlı Devleti’nde yaşanan karışıklıklar
sırasında topraklarına kattı (1908).
b. I. Balkan Savaşı
Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya
yaklaşmasından rahatsız olan İngiltere
Reval görüşmesinde (1908) Rusya’yı
Balkanlar üzerindeki politikalarında
serbest bırakmıştı. Bunun sonucunda
Rusya, Balkan devletleri arasındaki
ittifaklarda etkili olmaya başladı.
Rusya’nın kışkırtmasıyla Balkanlarda
yayılmacı politikalarına devam eden
Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve
Karadağ Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarını paylaşmak için ittifak
oluşturdular.
Balkan devletleri Osmanlı Devleti’nden Makedonya’da Hristiyanlar lehine
Dömeke Meydan Savaşı’nı Gösteren Tablo
ıslahatlar yapılmasını istediler. İstekleri
kabul edilmeyince 8 Ekim 1912’de
I. Balkan Savaşı’nın nedenleri nedir?
Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne saldırması ile I. Balkan Savaşı başladı.
Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan da art arda savaşa katıldı. Osmanlı Devleti dört cephede
birden savaşmak zorunda kaldı. Bulgarlar; Edirne, Kırklareli ve Lüleburgaz’ı ele geçirip Çatalca’ya
kadar ilerlediler. Yunanlılar Ege Adalarını ve Selanik’i ele geçirdiler. Makedonya; Sırplar, Karadağlılar
ve Bulgarlar tarafından işgal edildi. Osmanlı Devleti ile sınırı kalmayan Arnavutluk, bağımsızlığını ilan
ederek Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devleti oldu (1913).
Avrupa devletleri durumu değerlendirmek ve Balkanlardaki savaşı durdurmak amacıyla Londra’da
bir konferans toplanmasını sağladılar. Londra Konferansı sürerken İttihat ve Terakki Partisi Babıali
Baskını ile hükûmeti ele geçirdi (23 Ocak 1913).
?
206
Londra Konferansı’nın sonunda Osmanlı Devleti ile Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ
arasında Londra Antlaşması imzalandı (30 Mayıs 1913). Bu antlaşmaya göre:
ÜEdirne, Kırklareli, Dedeağaç ve Trakya’nın tamamı Bulgaristan’a verilecek ve Midye-Enez hattı
sınır olacaktı.
ÜGüney Makedonya, Selanik ve Girit, Yunanistan’a bırakılacaktı.
ÜOrta ve Kuzey Makedonya Sırbistan’a verilecekti.
?
Dömeke Meydan Savaşı’nda büyük bir zafer kazanan Osmanlı Devleti I. Balkan
Savaşı’nda büyük bir yenilgi almıştır. Osmanlı Devleti’nde kısa sürede neler değişmiştir?
Sebeplerini araştırınız.
c. II. Balkan Savaşı
I. Balkan Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti’nin Balkanlardan çekilmesi bölgede siyasi otorite
boşluğuna yol açtı. Bulgaristan’ın daha fazla toprak aldığını öne süren Sırbistan, Yunanistan ve
Karadağ birleşerek Bulgaristan’a saldırdılar. Böylece II. Balkan Savaşı başlamış oldu (29 Haziran
1913). Bu savaşta Romanya da Bulgaristan’a savaş açarak savaşa dâhil oldu. Bu durumdan
faydalanan Osmanlı Devleti, Bulgaristan’a savaş
II. Balkan Savaşı’nın çıkmasının Osmanlı
açarak Edirne ve Kırklareli’ni geri aldı. Her cephede
Devlet’ne faydaları neler olmuştur?
yenilgiye uğrayan Bulgaristan’ın isteği üzerine II.
Balkan Savaşı’nı bitiren antlaşmalar imzalandı.
Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)
Bulgaristan ve Balkan devletleri arasında yapılan bu antlaşmaya göre:
Ü Manastır, Üsküp ve Priştine Sırbistan’a,
Ü Serez, Drama ve Selanik Yunanistan’a,
Ü Güney Dobruca Romanya’ya bırakıldı.
İstanbul Antlaşması (29 Eylül
1913)
RUSYA
Bulgaristan ve Osmanlı Devleti
arasında yapılan bu antlaşmaya göre:
Budapeşte
Ü Edirne, Kırklareli ve Dimetoka
Osmanlı Devleti’ne bırakılacaktı.
Ü Kavala ve Dedeağaç BulgaMohaç
Temeşvar
ristan’ın olacaktı.
Belgrad
R O M A N Y A
Ü Meriç Irmağı iki devlet arasında
BOSNA
Bükreş
sınır olacaktı.
Silistre
Ü Bulgaristan’da yaşayan Türkler
Saraybosna
Şumnu
Bulgarlarla
eşit haklara sahip olaMostar
Varna
Niş
BU Ziştovi
caklardı.
L
G
K
S
B
EK
RS
I R
HE
AR
Sofya
İşkodraKomanova
Üsküp
A
N
ARNAVUTL
UK
Y U N A N İ S TA N
Selanik
Yanya
Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)
Yunanistan ve Osmanlı Devleti
arasında imzalanan bu antlaşmaya
göre:
Ü Yanya, Selanik ve Girit Yunanistan’ın olacaktı.
Ü Yunanistan’da kalan Türk azınlığın hakları güvence altına alınacaktı.
İzmir
Osmanlı Devleti, sınırları kalmamasına rağmen Sırbistan ile de İstanbul
Antlaşması’nı imzaladı.
Bu antlaşma ile Sırbistan’da kalan
Türklerin hakları güvence altına alınmış
RODOS
oldu.
Kırklareli
Edine Midye
Dimetoka
İstanbul
Gümülcine
Serez
Dedeağaç Enez
Filibe
Manastır
Avalonya
Burgaz
İST
AN
EGE DENİZİ
AĞ
T
AD
İ S
AR
Atina
Midilli
Sakız
KARADENİZ
Kö
ste
nc
e
?
ON
DA
İA
İK
A
K
D
E
N
Osmanlı Devleti Toprakları
I.Balkan Savaşı Sonunda
Osmanlı Toprakları
İ
Z
GİRİT
0
150
300 Km
Balkan Savaşları Sonunda Osmanlı Devleti’nin Batı Sınırları
207
?
Atina ve İstanbul Antlaşmalarının azınlık hakları bakımından
önemi nelerdir?
3. I. DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SONU
Tarih boyunca ülkeler arasında çeşitli gerekçelerle savaşlar yaşanmıştır. Yukarıdaki fotoğrafları
inceleyerek savaşların siviller üzerindeki etkilerini tartışınız.
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’da önemli gelişmeler yaşandı. 1870’te İtalya, 1871’de
ise Almanya siyasi birliklerini kurarak Avrupa sınırları içindeki yerlerini aldılar. İtalya ve Almanya’nın
siyasi birliklerini kurması Avrupa’daki güçler dengesini bozdu. Almanya ve İtalya’nın sömürgecilik
faaliyetlerine yönelmeleri Fransa ve İngiltere’nin savunma önlemleri almasına ve sömürge yollarının
güvenliğini sağlama çalışmalarına yol açtı. Bunun sonucunda Avrupa’da devletleri arasında
bloklaşmalar oluştu.
1882’de Almanya, İtalya ve Avusturya - Macaristan İmparatorluğu Üçlü İttifak (bağlaşma) devletleri
adı altında birleştiler. Bu ittifaka karşı 1907’de İngiltere, Fransa ve Rusya Üçlü İtilaf (anlaşma)
devletlerini oluşturdular. Bu bloklaşmalar Avrupa’da başlayıp dünyanın değişik bölgelerine yayılan
I. Dünya Savaşı’nın çıkmasında etkili olmuştur.
GENEL NEDENLER
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN NEDENLERİ
Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisi,
Sanayi İnkılabı ile birlikte sömürgeciliğin hızlanması,
Ham madde ve pazar arayışının devletler arası rekabete dönüşmesi,
Avrupa devletleri arasında bloklaşma ve silahlanma yarışının hızlanması.
ÖZEL NEDENLER
İngiltere ve Almanya arasındaki ham madde ve pazar anlayışından kaynaklanan rekabetin
olması,
Fransa’nın 1871 Sedan Savaşı’nda Almanya’ya kaptırdığı Alsas Loren kömür havzasını geri
almak istemesi,
Avusturya - Macaristan İmparatorluğu ile Rusya’nın Balkanlara hâkim olma düşüncesi,
İtalya’nın Akdeniz’e egemen olma düşüncesi,
Rusya’nın dünya ticaretinden pay almak için sıcak denizlere ulaşmak amacını taşıması ve
Balkanlarda uyguladığı Panslavizm politikası,
Japonya’nın Asya ve Büyük Okyanus’ta yayılma amacını gütmesi,
208
Büyük devletlerin oluşturdukları ittifaklar Avrupa’da
gergin bir ortamın doğmasına yol açtı. 28 Haziran 1914’te
Avusturya - Macaristan İmparatorluğu veliahdının
Saraybosna gezisi sırasında bir Sırplı tarafından
öldürülmesi I. Dünya Savaşını başlatan kıvılcım oldu. Bu
olay üzerine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
Sırbistan’a savaş açtı. Savaş, itilaf ve ittifak bloklarının
birbirlerine savaş ilan etmesi ile kısa zamanda büyük bir
dünya savaşına dönüştü.
a. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Girmesi
I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti’nde
padişah V. Mehmet Reşat’a rağmen yönetim, İttihat ve
Terakki Fırkası’nın elinde idi. Savaş öncesinde Osmanlı
Devleti ittifaklardan birine dâhil olmak istiyordu. Osmanlı
Devleti İtilaf Devletleriyle birlikte savaşa katılmak
istediğini belirtti. Ancak İtilaf Devletleri Osmanlı
topraklarını kendi paylaşım sahası olarak gördüklerinden
duruma soğuk baktılar ve tarafsız kalmasını istediler.
NORVEÇ
Avusturya - Macaristan Veliahtı ve Eşinin Öldürülme
Haberini Veren Gazete
İtilaf Grubu
İttifak Grubu
Tarafsız
İSVEÇ
Moskova
İNGİLTERE
İR
LA
ND
A
St.Petersburg
Londra
AN
DA
R
Sicilya
Atina
TAN
CEZAYİR
440 Km
NİS
N UNA
TA Y
BİS
K
TLU
SIR
AVU
ARN
Cebelitarık
FAS
0
220
U
S
Y
A
Berlin
l
H
se
Varşova
ük
LÇ Br ALMANYA
İK Lüksemburg
Kiev
A
Paris
Alsas Loren Prag
Viyana
Münih
FRANSA
Budapeşte
Azak
Odessa
Lausanne İSVİÇRE AVUSTURYA-MACARİSTAN
Denizi
Trieste
Ouchy
ROMANYA
Bükreş
K A R A D E N İ Z
İSPANYA
İT
BULGARİSTAN
A
LY
E
Madrid
İstanbul
A
Samsun
Sofya dir
ne
ları
Ada
r
Roma
a
Bale
Ankara
Sardinya
Selanik
BE
L
PO izbo
RT n
EK
İZ
L
OL
TUNUS
İzmir
Tiflis
Batum
Kars
İRAN
Adana
Antakya
A K D E N İ Z
SURİYE
I. Dünya Savaşı’nda Taraflar (1915’ten sonra)
1. Savaş öncesinde itilaf ve ittifak grubu devletler hangileridir?
2. Savaş sırasında bu gruplara hangi devletler dahil olmuştur? Haritadan inceleyiniz.
İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden Enver Paşa, savaşı Almanya’nın kazanacağını tahmin
ediyordu. Almanya’nın yanında savaşa girilirse Balkan Savaşlarıyla kaybedilen toprakların geri
alınabileceğini, kapitülasyonların kaldırılacağını ve Kafkasya’daki Türk dünyası ile birleşilebileceğini
düşünüyordu. Zaten XIX. yüzyılın sonlarından itibaren iyi yönde gelişen Osmanlı-Almanya ilişkileri
daha da pekişti. 2 Ağustos 1914’te gizli bir Osmanlı - Almanya ittifak antlaşması imzalandı.
Almanya, Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumu nedeniyle kendi yanında savaşa girmesini
istiyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti Kafkasya’da Rusya ile Süveyş Kanalı’nda da İngiltere ile savaşırsa
kendi yükü hafifleyecek ve İngiltere’nin sömürgelerine giden yolları kesebilecekti. Boğazlar yolu ile
Rusya’ya yardım gönderilmesi de engellenecek, Osmanlı padişahının halifelik sıfatını kullanarak
Müslüman devletlerin savaşa girmesi sağlanacaktı.
209
Savaş başlarında Osmanlı Devleti, tarafsızlığını ilan etmiş ve kapitülasyonları tek taraflı olarak
kaldırdığını açıklamıştı. Bu durum itilaf devletlerini memnun etmedi. Almanya ise diğer devletlerin
kabul etmesi hâlinde kapitülasyonların kaldırılmasını kabul edeceğini belirtti. Diğer taraftan Akdeniz’de
İngiliz donanmasından kaçan Goben ve Breslav isimli Alman savaş gemileri, Boğazları geçerek
Osmanlı Devleti’ne sığındı. Osmanlı Devleti bu gemileri satın aldığını bildirerek İngilizlere vermedi.
Yavuz ve Midilli olarak isimlerinin değiştirildiği gemiler, Karadeniz’e açıldılar. Rusya’nın Sivastopol ve
Odessa Limanlarını bombaladılar. Böylece Osmanlı Devleti resmen savaşa katılmış oldu (13 Kasım
1914). Padişah V. Mehmet Reşat tarafından cihat ilan edildi. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ile
savaş alanı daha da genişledi ve cephe sayısı artmış oldu.
b. Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler
Cepheler
Taarruz Cepheleri
1. Kafkas Cephesi
2. Kanal Cephesi
?
Savunma Cepheleri
1. Çanakkale Cephesi
2. Irak - Musul Cephesi
3. Hicaz - Yemen Cephesi
4. Suriye - Filistin Cephesi
Müttefiklere Yardım Amacıyla
Açılan Cepheler
1. Makedonya Cephesi
2. Galiçya Cephesi
3. Romanya Cephesi
Savunma ve taarruz cepheleri kavramlarından anladıklarınızı ifade ediniz.
Kafkasya Cephesi
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına katılması üzerine Rus
kuvvetleri Erzurum ve Sarıkamış yönünde ilerlemeye başladılar.
Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emellerine son verme ve
Pantürkizm politikası çerçevesinde dünya Türklüğünü birleştirme
düşüncesinde olan Enver Paşa, komutasındaki ordu ile taarruza geçti.
Kafkas Cephesinde yapılan bu savaşlarda Enver Paşa Ruslara karşı
başlangıçta başarı kazandıysa da şiddetli kış ve salgın hastalıklar
nedeniyle büyük kayıplar verdi. 22 Aralık 1914’te başlayan, 19 Ocak
1915’e kadar devam eden Sarıkamış harekâtında sadece soğuk
nedeniyle 30.000 Türk askeri donarak öldü. Bu olaydan sonra
harekete geçen Ruslar; Van, Muş, Bitlis, Erzincan ve Trabzon’u işgal
ettiler. Bu bölgedeki Ermeniler de Ruslarla birlikte hareket ederek işgal
ettikleri yerlerde katliam yaptılar. Bugün Ermenilerin dünya
kamuoyuna duyurmaya çalıştıkları 1915 olayları bu esnada yaşandı.
Osmanlı Devleti Ermenilerin Ruslarla iş birliğini önlemek ve
katliamlarını durdurmak için Ermeni terör örgütleri olan Hınçak ve
Taşnak cemiyetlerini kapattı. Ayrıca savaş bölgesinde yaşayan
Enver Paşa
Ermenilerin geçici olarak Suriye’ye göç etmelerini sağladı.
Çanakkale Savaşlarından sonra Doğu cephesine ordu komutanı
olarak atanan Mustafa Kemal 6-7 Ağustos 1916’da Muş ve Bitlis’i Ruslardan geri aldı. Rusya’da Ekim
1917’de Bolşevik İhtilali’nin çıkması bu cephede Osmanlı Devleti’ni rahatlattı. Yeni Rus yönetimi 3 Mart
1918’de İttifak Devletleri ile imzaladığı Brest Litowsk Antlaşması ile savaştan ayrıldı.
?
Kafkas Cephesi’nde alınan yenilginin nedenleri nelerdir?
I. Dünya Savaşı Yıllarında Ermeni Sorunu
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi Ermeniler tarafından büyük bir fırsat olarak görüldü.
Rusya Ermenileri, Rus ordusu ile birlikte Osmanlı Devleti’ne saldırı hazırlıklarına başladılar. I.Dünya
Savaşı’nın başlarında Rusya, Doğu Anadolu’da Erzurum, Erzincan, Muş ve Bitlis’i işgal ederek bu
bölgedeki Ermenileri yeniden ayaklandırdı.
Ermeni Tehciri
Rusya tarafından silahlandırılan Ermeniler, Türk köylerine baskınlar yaparak katliama giriştiler.
Rusya’nın amacı Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ele geçirmekti. Osmanlı Devleti’nin
Çanakkale cephesinde ölüm kalım savaşı verdiği sırada Ermeniler, topyekün isyan için çalışmalarını
hızlandırdılar. Ermeni örgütlerinin resmî gazetesi olan Ararat, Ermenilere yapacakları eylemleri
açıklayan aşağıdaki beyannameyi yayımladı (Ağustos 1914).
210
1. Kim olursa olsun her Ermeni asli ihtiyaçlarından bazılarını satmak suretiyle silahlanmalıdır.
2. Seferberlik ilanıyla silah altına çağrılan Ermeniler bu çağrıya uymayacaklar, Müslümanlar da
dâhil çevrelerindeki halkı da orduya katılmaktan men edeceklerdir.
3. Her ne suretle olursa olsun silah altına alınmış olan Ermeniler ordudan firar edip Ermeni
çetelerine ve gönüllü birliklerine katılacaklardır.
4. Rus Ordusu sınırı geçer geçmez komiteciler, firariler ve çeteler, Rus ordusuna katılacaklardır.
5. İkmal yollarını ve telgraf hatlarını kesmek suretiyle Osmanlı ordusunun iaşe ve istihbaratını
sekteye uğratacaklardır.
6. Cephe gerisinde, iki yaşına kadar olan bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta
katledeceklerdir.
7. Müslüman halkın yiyecek, mal ve mülkünü ele geçirecek veya yakıp yıkacaklardır.
8. Terk edecekleri ev, hububat, kilise ve hayır kurumlarını yakıp Müslümanları bunların suçlusu
olarak ilan edeceklerdir.
9. Resmî devlet dairelerini kundaklayacak, Osmanlı zaptiye ve jandarmalarını katledeceklerdir.
10. Cepheden yaralı dönen Osmanlı askerlerini öldüreceklerdir.
11. Şehir, kasaba ve köylerde isyan çıkaracaklardır.
12. Müslüman askerlerin ve sivil halkın morallerini bozarak göçe mecbur edeceklerdir.
13. Bomba ve silah imal, tedarik veya ithal ederek bütün Ermenileri silahlandıracaklardır.
14. Ermenilerin yaptıkları isyan, ihtilal ve katliamın faturasını Müslümanlara çıkararak bunu iç ve
özellikle dış kamuoyunda neşredeceklerdir.
15. İtilaf devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapacaklardır.
Yayımlanan beyannameyi hemen uygulamaya koyan Ermeniler Türk halkına en büyük zararı I.
Dünya Savaşı yıllarında verdiler. Rus ordusu ile birlikte hareket eden Ermeniler Doğu ve
Güneydoğu’da birçok yerde isyanlar çıkardılar. Şubat 1915’te Van’da olaylar başlattılar. Rus orduları
buradaki Ermenilerin yardımı ile ilerleyerek Van’ı işgal etti ve buraya Ermeni vali atadı. Muş ve Bitlis’te
de aynı durum yaşandı. Komiteciler ve kilisenin ortaklaşa başlattığı katliamları, Akdamar Ruhban
Okulu yönetiyordu.
Ermenilerin Anadolu’daki faaliyetlerinin en açık şekilde görüldüğü yer Van oldu. Dönemin Osmanlı
valisi Cevdet Bey, Türkleri Ermeni katliamından kurtarabilmek için Dahiliye Nezareti’nin bilgisi
dahilinde göç yaptırdı. Türkler herşeylerini bırakarak Tatvan, Bitlis, Diyarbakır ve Urfa’ya doğru göçe
başladılar. Göç eden Türkler, yollarda Ermeni çeteleri tarafından katledildiler. Yine Van’ın Zeve
köyünün bütün halkı, kadın çocuk ayrımı yapılmaksızın Ermeniler tarafından öldürüldüler. Çeşitli
nedenlerle göç edemeyenlerin de büyük bölümü Ermenilerce öldürülürken özellikle kadınlar çok kötü
muameleye maruz kaldılar.
Bütün bunlar olurken Ermenileri sadece Rusya değil İngiltere ve Fransa da destekledi. Bu devletler,
Rusya’nın güdümünde bir Ermeni devleti kurulmasını seyretmektense kendilerinin yardımı ile
bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasını çıkarlarına uygun buluyorlardı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin
cephe gerisinde yıpratılarak içten yıkılmasını sağlamak için de Ermeni isyanlarını desteklediler.
Osmanlı Devleti Ermeni komitelerinin desteği ile isyanların büyüdüğünü görünce birtakım
önlemler almaya başladı. Osmanlı Dahiliye Nezareti 24 Nisan 1915’te Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve komite elebaşılarının tutuklanmasını bir
genelge yayımlayarak ilgili merkezlere bildirdi. Sözü edilen genelge günümüz Türkçesi ile aşağıdaki
gibidir:
“Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerek diğer illerde bulunan şubelerinin
derhal kapatılmaları, belgelerine, kesinlikle kaybolmayacak bir biçimde, el konulması, komitelerin
başkan ve ileri gelenlerinden hükûmetçe tanınan fanatik kişilerle, önemli ve zararlı Ermenilerin
hemen tutuklanması bulundukları yerlere devam ve oturmalarında sakınca görülenlerin uygun
görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına fırsat verilmemesi, gerekli görülecek yerlerde silah
aramasına başlanılması ve gerekenlerin derhal Divanıharb’e verilmesi hükûmetçe kararlaştırılmış
olduğundan; bu konuda sivil memurlarla işbirliğinde bulunulması ve onlar tarafından istenilecek her
türlü yardımın hemen yerine getirilmesi önemle rica olunur.”
Başkomutan Vekili Enver
Bu genelge üzerine İstanbul’da Hınçak ve Taşnak Ermeni komitelerinin elebaşılığını yapan 2345
kişi tutuklandı. Ermenilerin “soykırım yıl dönümü” diye andıkları ve her yıl Amerika Birleşik
Devletleri’nin meclislerine getirilen “24 Nisan” günü meselesi, bu genelgenin yayınlandığı günü işaret
eder.
211
Alınan bu önlemler de sonuç vermeyince 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu çıkarıldı. Savaş
alanı içindeki Ermenileri göç ettirme ve yerleştirme ile ilgili bu geçici kanun 1 Haziran 1915’te
Takvimivakayi gazetesinde yayımlandı. 1912 yılında yapılan nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti
topraklarında 1 milyon 300 bin Ermeni yaşamaktaydı.
Bu kanunla, bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanlar savaş bölgesinden alınıp
ülkenin güvenli bölgelerine göç ve yerleşime tabi tutuldular. Bu uygulama aynı zamanda Ermeni halkın
can güvenliğini de sağladı. Çünkü bu çeteler terör eylemine ve isyana katılmayan Ermenileri de
öldürüyorlardı. Tehcir Kanunu’na göre göç ettirilen 702 bin 900 Ermeni için uygun görülen bölge
bugünkü Güneydoğu Anadolu’nun güneyi ile Kuzey Suriye arasında kalan bölge idi.
Tehcir Kanunu üç maddeden oluşuyordu:
1. Madde : Sefer zamanında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve bağımsız
bölge komutanları, halk tarafından herhangi bir şekilde hükûmet emirlerine, yurt savunmasına,
mevcut düzene ve güvenlik işlerine karşı durum alan ve silahla saldıran ve direnenleri görürlerse
hemen askerî kuvvetlerle karşı koyacaklardır, saldırı ve direnmeyi kökünden yok etmekle yetkili ve
yükümlüdürler.
2. Madde : Ordu ve bağımsız kolordu ve tümen komutanları, askerî nedenlere dayanan, casusluk
ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını, tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine
gönderebilirler ve oralarda oturtabilirler.
3. Madde: Bu kanun yayımlandığı tarihten itibaren geçerlidir (27 Mayıs 1915).
Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında ağır savaş
şartlarına rağmen olağanüstü gayret gösterdi. Aynı bölgelerde Ermenilerden başka Süryani, Keldani,
Musevi ve Rum gibi başka gayrimüslimler de yaşıyordu. Bunların göçe tabi tutulmamaları sadece
isyana katılan Ermenilerin göç ettirilmesi dikkat çekicidir.
Osmanlı Dahiliye Nezareti yayımladığı yönetmeliklerle göçün nasıl yapılacağını en ince
ayrıntılarına kadar planladı.
Bu yönetmeliklerle devletin aldığı koruyucu tedbirler özetle şunlardır:
1. Yerleri değiştirilen Ermenilerin her türlü vergileri ertelenmiştir.
2. Ermenilerin diledikleri eşyalarını beraberinde götürmelerine
izin verilmiş, gayrimenkullerinin de ucuza satılmaması için
tedbir alınmıştır.
3. Tehcire tabi tutulan Ermenilerin yol boyunca her türlü
ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli memurlar tayin
edilmiştir.
4. Gerek sevk merkezlerinde ve gerekse sevk sırasında
göçmenlere saldırılmaması için gerekli tedbirler alınmış,
saldıranlar ise hemen yakalanıp Divanıharb’e gönderilmiştir.
5. Yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin verimli olması ve
suyun bulunması istenmiş, can ve mal güvenlikleri için
karakolların kurulması sağlanmıştır.
6. Ermeni milletvekillerinin, Türk ordusundaki Ermeni askerDahiliye Nazırı Talat Paşa
lerin, subayların ve askerî doktorların aileleri nakledilmemiştir.
7. Yaşlılar, güçsüzler, körler, dul ve yetimler tehcire tabi tutulmamıştır.
8. Bütün bu ilkelerin uygulanmasında sırasıyla kaymakam, mutasarrıf ve valiler sorumlu
tutulmuşlardır.
Dahiliye Nezareti
Tehcir gereği Erzurum, Van, Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler Musul’un güney kısmı, Zor ve
Urfa sancağına; Adana ve Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu ve
güneydoğusuna nakledildiler. Göç ettirilen Ermenilerin yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin
verimli olmasına dikkat edilmiş yine buralarda güvenliklerini sağlamak için karakollar kurulmuştur.
Ayrıca gittikleri yerlerde eski meslek ve işlerini yapmalarına imkân sağlanmıştır.
Bu göç sırasında Ermenilerin sıkça iddia ettikleri gibi 1 milyon 500 bin Ermeni ölmemiştir. Osmanlı
istatistiklerinde I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusu 1
milyon 300 bindir. Bu durumu tarafsız nüfus bilimcileri de onaylamaktadır. Yine kayıtlara göre tehcire
tabi tutulan Ermeni nüfusu 702 bin 900’dür. Ermenilerin tehciri de dâhil bütün bu isyanlar ve savaş
212
sırasında tarafsız araştırmacıların verdiği rakamlara göre savaş ve hastalıklar dahil 300 bin Ermeni
hayatını kaybetmiştir.
Oysa Rus resmî belgelerine göre sadece Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bitlis
ve Van’da Ermeniler yaklaşık 600 bin Türk’ü katlettiler ve 500 binini de göçe
zorladılar. Ermeni ayaklanmalarına destek veren Bogos Nubar Paşa’ya göre
aynı dönemde ölen Türklerin sayısı 1 milyon 400 bindir.
Mayıs 1915’te başlatılan Ermeni tehciri 24 Ekim 1916’da tamamen
durduruldu. Osmanlı Devleti’nin Ermenileri yok etme gibi bir niyeti olsaydı göç
sırasında ve sonrasında bu kadar önlem alması mümkün olabilir miydi? Kaldı ki
öldüğünü iddia ettikleri insanların toplu mezarları nerededir? Oysa Van,
Erzurum, Bayburt ve Tercan’da açılan birçok toplu mezarın Müslüman Türklere
ait olduğu görülmüştür.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı sırasında kendi güvenliğini sağlamak
Bogos Nubar Paşa
için çıkardığı tehcir kanununa İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği İtilaf
Devletleri karşı çıktılar. Bazı Avrupalı ve Ermeni yazarlar da göçe tabi tutulan ve
ölen Ermenilerin sayısını abartarak bunu Türkler aleyhine önemli bir malzeme olarak kullandılar.
Yaşananları bir soykırım gibi göstermek için yoğun propagandalara başladılar.
İşte sözde soykırım iddiası olarak ileri sürülen 1915 olaylarının tarihçesi budur.
?
İtilaf Devletlerinin Tehcir Kanunu’na karşı çıkma nedenleri neler olabilir?
I. Dünya Savaşı içinde Bolşevik İhtilali’ni yaşayan Rusya savaştan ayrıldı. Rus orduları ile iş birliği
yapan Ermeniler de Ruslarla birlikte Osmanlı topraklarından kaçmak zorunda kaldılar. Bu çekiliş
sırasında yaptıkları mezalim dünya tarihinin kara sayfalarından birini oluşturdu.
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılınca 31 Aralık 1918’de Geri Dönüş Kararnamesi’ni çıkardı. Göçe tabi tutulan Ermeniler geri döndüler ve eski mal ve mülklerini yeniden aldılar.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Ermeniler yeniden
harekete geçtiler. Ermeni Patriği Zevan Efendi
İstanbul’da teşkilatlanma başlattı. Türkiye
Ermenilerinin temsilcisi sıfatıyla Bogos Nubar
Paşa İtilaf Devletleri’ne başvurarak bağımsız
bir Ermenistan devletinin kurulmasını istedi.
İngilizlerin yardımına güvenen Ermeniler,
Aralık 1918’de Aras vadisinden hareketle
Gümrü, Acmiyazin, Iğdır ve Kars’a kadar
gelerek yağma ve katliamlar yaptılar. Yeniden
Doğu Anadolu’yu işgal hevesine kalkıştılar.
Fransa işgal ettiği Adana, Maraş, Urfa ve
Antep’te Ermenilerden asker toplamaya
başladı. Ancak hesap etmedikleri bir şey oldu
ve Türk milleti, Mustafa Kemal’in önderliğinde
İsyan Eden Ermenilerin Osmanlı Askerlerine Karşı
Siperlerdeki Fotoğrafı
Millî Mücadeleyi başlattı.
Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri
Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir’i tam
yetki ile Doğu Cephesi Komutanlığı’na atadı.
Türk ordusu Ermenileri yenilgiye uğratarak 3
Gümrü Antlaşması’nın önemi nedir?
Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşma ile Ermeniler, Türkiye üzerinde
hiçbir hakları ve iddiaları olmadığını kabul ettiler.
Lozan’a Göre Ermenilerin Yerleşim Sorunu ve Azınlıklar Meselesi: Doğu Cephesi’nde
Ermenilere karşı kazanılan zaferden sonra Batı ve Güney Cephelerinde de Millî Mücadele kazanıldı.
İtilaf Devletleri işgal ettikleri topraklarımızı boşaltmak zorunda kaldılar. Savaş sonu kesin antlaşma
yapmak için Lozan’da konferans toplandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi delegasyonuna, Lozan Barış Görüşmelerine giderken kesin talimat
verilmişti. Ermenistan konusu görüşmelere alınmayacaktı. Türkiye; İtalya, Fransa ve İngiltere’ye karşı
Ermeni sorununu Lozan’da gündeme bile aldırmadı.
Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları konusunda Türk tarafının tezi kabul edildi. Buna göre Türk
vatandaşı olan gayrimüslimler, medeni ve siyasi haklar bakımından Müslümanlarla eşit haklara sahip
oldular. Türkçenin dışındaki dilleri; dinî işlerinde, ticari ve özel ilişkilerinde kullanabilecekler, her türlü
?
213
gazete, dergi ve kitapları kendi dillerinde yayımlayabileceklerdi. Yine masraflarını kendileri karşılamak
şartı ile okullar açabilecek dinî kurumlar oluşturabileceklerdi. Ermeniler de bütün azınlıklar gibi bu
haklardan faydalanacaklardı. Lozan Antlaşması’nın 40 ve 61. maddelerinde Ermenilerin Türk
vatandaşları olarak sahip oldukları hakları ve bu hakları kaybetme koşulları pekiştirilmiştir.
Lozan Antlaşması’nın Maddeleri
Madde 40 — Müslüman olmayan azınlıklara ilintili olan Türk yurttaşları hukuk bakımından ve
fiilen öteki Türk yurttaşlarına uygulanan işlemlerin ve sağlanan güvencelerin tıpkısından
yararlanacaklar ve özellikle, harcamaları kendilerince yapılmak üzere, her türlü yardım, dinsel ya da
sosyal kurumları, her türlü okul ve benzeri öğretim ve eğitim kurumları kurma, yönetme ve denetleme
ve buralarda kendi dillerini özgürce kullanma ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma bakımından eşit
bir hakka sahip bulunacaklardır.
Madde 61 — İşbu antlaşma gereğince Türkiye’den başka bir devletin uyruğuna geçmiş olan sivil ve
askerler emeklilik ve açıkta tutulma, yetim ve dul maaşlarından (Pension) yararlananlar, maaşları
nedeniyle Türkiye hükûmetine karşı hiçbir istemde bulunamayacaklardır.
1. Lozan Antlaşması’na göre azınlık hakları nasıl belirlenmiştir?
2. Ermenilerin Türkiye’de sahip oldukları hakları kaybetmeleri Lozan Antlaşması’nın hangi maddesi ile nasıl belirlenmiştir?
Ermeni İddiaları ve ASALA: Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları konusunda belirlenen esaslarla
Türk Devleti vatandaşlarından olan Ermeniler, Türk Medeni Kanunu kabul edilince kendileri için azınlık
statüsü istemediklerini açıkladılar.
II. Dünya Savaşı sonrası dünya devletleri NATO ve Varşova Paktı üyeleri olarak iki kutba ayrıldı.
Rusya, NATO üyesi olan Türkiye’nin güç kazanmasını kendi çıkarlarına uygun bulmadığı için kendi
bünyesinde bulundurduğu Ermenistan Devleti’ni kullanmaya başladı. Erivan merkezli Ermenistan
Devleti ve dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Ermeniler yeniden büyük Ermenistan rüyası görmeye
başladılar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üyesi bulunduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dünyada
soykırım suçunu önlemek ve yapanları cezalandırmak için 1948’de Soykırım Sözleşmesi’ni kabul
etti. Türkiye bu sözleşmeyi 1950’de kabul etti.
Birleşmiş Milletler, soykırımın tanımını şöyle yapmıştı: Soykırım; ırk, milliyet, etnik ve din
farklılıkları nedeniyle insan gruplarının yok edilmesidir. Bu grubun üyelerini öldürmek, maddi
ve manevi acılar yaşatmak, doğumlarını engelleyici önlemler almak, bir grubun çocuklarını
zorla başka bir gruba aktarmak gibi yöntemler uygulanmasıdır.
Ermenilerin iddiaları ile Birleşmiş Milletlerin soykırım tanımı arasında karşılaştırma yapıldığında
Ermenilere soykırım yapılmadığı açıkça görülebilir.
1965’te jeopolitik ve jeo-stratejik konumunun önemi paralelinde Türkiye’nin güçlenmesinden
çekinen yakın komşuları ve Avrupa devletleri, Ermeni iddialarını çıkarları için yeniden gündeme
getirdiler. 1965’ten sonra Fransa ve ABD’de faaliyet gösteren Ermeni diasporası adı altında bir kısım
Ermenilerin kurduğu örgüt kendi maddi çıkarları için asılsız iddialarla dünya kamuoyunu yanıltmaya
başladılar.
Bunun için uygulamaya koydukları Dört T olarak adlandırılan planları şu dört kavrama
dayanmaktadır: “Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak”. Yani sözde iddialarını terör yoluyla
tanıtacaklar, sözde iddiaları dünya kamuoyunda kabul edilip Türkiye tarafından tanınacak, ardından
Türkiye’den tazminat alınacak ve sonuçta da büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek için gerekli
toprak koparılacaktır. Bu amaçla 20 Ocak 1975’te açılımı Ermenistan Kurtuluşu için Ermeni Gizli
Ordusu olan, kısa adı ile ASALA kuruldu. Bu terör örgütü ilk kez Dünya Kiliseler Birliği Beyrut Bürosu’na
bombalı saldırı ile adını duyurdu.
?
Ermeni Diasporası’nın “Dört T” planı ile elde etmeye çalıştıkları amaçları nelerdir?
ASALA, Osmanlı Devleti’nde 1915’te Ermenilere soykırım yapıldı iddiası ile Türk toprakları
üzerinde bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. Silahlı mücadele amacını taşıyan ASALA’nın hedefi, elde
edeceği Anadolu topraklarını Ermenistan’a bağlamaktı. Bu amacı taşıyan Ermeni teröristler ve ASALA
şimdiye kadar Türk temsilciliklerine yönelik şu silahlı eylemleri gerçekleştirdiler:
• 27 Ocak 1973’te Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır
Demir şehit edildi.
• 22 Ekim 1975’te Viyana Büyükelçimiz Danış Tunalıgil şehit edildi.
214
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
24 Ekim 1975’te Paris Büyükelçimiz İsmail Enez ve makam şoförü Talip Yener şehit edildi.
16 Şubat 1976’da Beyrut Büyükelçiliği Başkâtibi Oktar Cirit şehit edildi.
9 Haziran 1977’de Vatikan Büyükelçimiz Taha Carım şehit edildi.
2 Haziran 1978’de Madrid Büyükelçimizin eşi Necla Kuneralp ve emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu
makam aracına yapılan saldırıda şehit edildiler.
12 Ekim 1979’da Lahey Büyükelçimizin oğlu Ahmet Benler şehit edildi.
22 Aralık 1979’da Türkiye’nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan şehit edildi.
31 Temmuz 1980’de Atina Büyükelçiliğimiz İdarî Ataşesi Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen
şehit edildiler.
17 Aralık 1980’de Türkiye’nin Avustralya-Sydney Başkonsolosu Şarık Arıyak ve koruması Engin
Sever şehit edildiler.
4 Mart 1981’de Paris Büyükelçiliğimiz Çalışma Ataşesi Reşat Moralı ve din görevlisi Tecelli Arı
şehit edildiler.
2 Nisan 1981’de Kopenhag Çalışma Ataşemiz Cavit Demir, Ermeni saldırganlarca yaralandı.
9 Haziran 1981’de Cenevre Başkonsolosumuzun sekreteri Mehmet Savaş Yeryüz şehit edildi.
24 Eylül 1981’de Paris Başkonsolosluğu binası 4 Ermeni terörist tarafından işgal edildi. 56 Türk
görevli ve vatandaşı rehin alındı. Güvenlik görevlisi Cemal Özen şehit edildi.
25 Ekim 1981’de Roma Büyükelçiliğimizin ikinci kâtibi Gökberk Ergenekon saldırıya uğrayarak
yaralandı.
28 Ocak 1982’de Los Angeles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan şehit edildi.
5 Mayıs 1982’de Boston Fahri Başkonsolosu Orhan Gündüz şehit edildi.
7 Haziran 1982’de Lizbon Büyükelçiliği İdarî Ataşesi Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay şehit
edildiler.
27 Ağustos 1982’de Ottowa Büyükelçiliğimiz Askerî Ataşesi Atilla Altıkat şehit edildi.
7 Ağustos 1982’de iki ASALA teröristi, Ankara Esenboğa Havalimanı’na silahlı baskın yaparak 8
kişiyi öldürdü, 72 kişiyi yaraladı.
9 Eylül 1982 Burgaz Başkonsolosluğu İdarî Ataşesi Bora Süelkan şehit edildi.
9 Mart 1983’te Belgrad Büyükelçimiz Galip Balkar şehit edildi.
16 Haziran 1983’te İstanbul Kapalıçarşı saldırısını düzenleyen Ermeni teröristler 2 kişiyi öldürdü.
21 kişiyi de yaraladı.
14 Temmuz 1983’te Brüksel Büyükelçiliği İdarî Ataşesi Dursun Aksoy şehit edildi.
15 Temmuz 1983’te Türk Hava Yollarının Paris Orly Havalimanı Bürosu bombalandı. Olayda 2’si
Türk 8 kişi öldü, 63 kişi yaralandı. Bu olay, tarihe Orly Katliamı olarak geçti.
27 Temmuz 1983’te Lizbon Büyükelçilik Müsteşarının eşi Cahide Mıhçıoğlu yapılan saldırıda
şehit edildi.
28 Nisan 1984’te Tahran Büyükelçiliğimizin sekreterinin eşi olan iş adamı Işık Yönder şehit edildi.
20 Haziran 1984’te Viyana Büyükelçiliğimiz Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen şehit edildi.
19 Kasım 1984 Türkiye’nin BM Temsilciliğinde görevli Enver Ergun şehit edildi.
Ermeni terör örgütleri dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek PKK terör örgütü
ile iş birliğine girdiler. 1984 yılında ASALA ile PKK iş birliği yaptı. Böylece Ermeni terörü geri plana
çekilerek PKK terörü öne çıkarıldı. Belgelerle, Bekaa ve Zeli kamplarında iki terör örgütünün birlikte
eğitim gördükleri açıktır.
Türk güvenlik güçlerinin PKK terör örgütü ile mücadelede başarı sağlanması üzerine Ermeni
diasporası bu kez emellerini Ermenistan devleti tarafından verilen açık destekle sürdürdü. 1991 yılında
Ermenistan bağımsız oldu. Türkiye dağılan Sovyetler Birliği’nin diğer cumhuriyetlerini tanıdığı gibi
Ermenistan’ı da tanıdı. Ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulamadı. Çünkü 23 Ağustos
1990’da kabul edilen Ermeni Bağımsızlık Bildirgesi ve Anayasası’nın 11. maddesinde “Ermenistan
Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası
kabul görmesi çabasını destekler.” maddesine yer verilmişti. Ermeni Cumhuriyeti, Türkiye’ye yönelik
iddialarını bir devlet politikası hâline getirdi. Ermenistan Anayasası’nın giriş bölümünde Ermenistan
Bağımsızlık Bildirisinde kayıtlı ulusal hedeflerin Ermeni Devleti’nin temel ilkeleri olduğu beyanı, yine
Ermenistan Anayasası’nın 13. maddesinin 2. paragrafında Devlet Arması’nda Ağrı Dağı’nın
bulunduğu kaydı yer almaktadır.
Ermeniler, zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı yaratarak sözde soykırımın tanınması için
girişimlerini artırdılar. Birçok ülkede bunu kabul ettirdiler. Hatta Avrupa devletlerinin bazılarında ve
Amerika okullarında sözde soykırım iddiaları ders olarak okutulmaya başlandı. Çünkü Ermeniler
bulundukları ülkelerde özellikle ABD’de oylarını bölmeyerek önemli bir siyasi güç oluşturdular. Oylarını
215
verdikleri partilere şart olarak soykırım isteklerini öne sürdüler ve kabul ettirdiler.
Türkiye - Ermenistan ilişkileri Ter Petrosyan yönetiminde ılımlı bir dönem geçirdi. Ancak 1998’de
Taşnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra ilişkiler daha da
gerginleşti. Koçaryan yaptığı resmî bir konuşmada “Soykırımı hiçbir zaman unutmayacaklarını,
dünyaya bu trajediyi hatırlatmak durumunda olduklarını, soykırımın cezasız kaldığını, uluslararası
tanıma ve kınamanın layık olduğu şekilde gerçekleşmediğini” ifade etti ve Dört T planının
uygulanmasına hız verdi. Koçaryan gibilere en güzel cevabı yine Türkiye’de yaşayan Ermeni cemaati
verdi. Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan:
“Soykırım ve tehcir farklı anlamlara gelir. Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş
öncüleri (medya, kilise, din adamları) bütün bu olaylara sebep olmuştur. Bugün dünya üzerindeki
Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye’dir. Yurt
dışında, diasporadaki Ermeniler, isimlerini değiştirerek mücadeleye giriyor. Çünkü oralarda, bir kültür
ağırlığıyla, o insanların kültürünü eritmek var. Bugün Türkiye’nin aleyhine konuşan diasporadaki
Ermeniler çok iyi biliyorlar ki Amerika’nın belli kiliselerinde kurban ayinleri pazar günleri İngilizce
yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar.
Bunu söylediğin zaman kötü kişi oluyorsun. Biz onun için Türkiye’deki Ermeni vatandaşlar olarak
üzüntümüzü dile getiriyoruz. Ne için? Atatürk’ün emanet ettiği Kuvayımilliye ruhuna bir haksızlık
yapılmaktadır. PKK! ASALA! Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. Biz Türkiye’deki vatandaşlar
olarak Ermenilere bir haksızlık yapıldığını düşünmüyoruz. Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak
kullanılmasınlar.” diye cevap verdi. Ermeniler asılsız soykırım iddialarını kabul ettirmek için lobi
faaliyetlerinde bulundukları ülkelerin hükûmetlerini ve parlamentolarını etkilemeye çalıştılar. Maalesef
24 Nisan gününü başta Fransa, İtalya, Arjantin, Rusya, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Vatikan,
Uruguay ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi olmak üzere, ABD’nin yirmi yedi eyaletinde kabul ettirdiler.
?
Ermeni soykırım iddialarına karşı Türkiye’nin yaptığı çalışmalar nelerdir?
Bütün bu siyasal kararların ve çabaların arkasında çok farklı amaçlar bulunduğu kuşkusuzdur.
Hukuki bakımdan bağlayıcılığı olmayan bu kararların, uluslararası camiada etkili olduğu
görülmektedir. Zamanla bu tasarılarla gündeme getirilen taleplerin, Türkiye’nin dış ilişkilerinde (Avrupa
Birliği vb.) bir “dayatma” unsuru olarak kullanılması da söz konusu olabilecektir.
Ermenilerin soykırım iddialarına karşı Türkiye 2001 yılı sonunda Asılsız Soykırım İddialarıyla
Mücadele Koordinasyonu Kurulu’nu oluşturdu. Bu kurul Ermeni iddialarının asılsızlığı konusunda
bilimsel çalışmalara başladı. Ayrıca Ermeni sorunu okulların müfredat programlarına alınarak
gençlerin bilinçlendirilmesi süreci başlatıldı. Yine Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Türk - Ermeni
İlişkileri Millî Komitesini kurdu.
Kanal Harekâtı:
Almanya’nın isteği üzerine açılan bu cephede İngilizlere karşı savaşıldı.
Osmanlı Devleti 1882’de İngiliz işgali ile kaybettiği Mısır’ı geri almak ve İngiltere’nin
sömürgeleri ile bağlantısını kesmek istedi. Ayrıca Süveyş Kanalı ele geçirilirse
İngiltere’nin sömürgelerinden gelen yardım önlenebilirdi.
Bahriye Nazırı Cemal Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri 1915 yılında
Süveyş Kanalı’na iki kez taarruza geçti ancak başarılı olamadılar. Osmanlı
ordusunun geri çekilmesi üzerine ilerleyen İngilizler Sina Yarımadasını alarak
Bahriye Nazırı
Suriye’ye kadar ilerlediler.
Cemal Paşa
Hicaz ve Yemen Cephesi:
İngiltere tarafından açılan bu cephede Osmanlı Devleti, Arap Yarımadası’ndaki İngiliz ilerleyişini
durdurmak ve kutsal yerleri korumak için mücadele etti. Ancak Arapların İngilizlerle iş birliği yapması
üzerine İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı olamadı. Hicaz bölgesi Osmanlı Devleti’nin elinden çıktı.
Irak Cephesi:
İngiltere, Orta Doğu petrol bölgesini ele geçirmek ve Rusya’ya Kafkaslar üzerinden yardım
götürmek amacıyla bu cepheyi açtı. Ayrıca bölge ele geçirilirse Osmanlı’nın İran’a girip Hindistan’daki
İngiliz sömürgelerine ulaşması da engellenmiş olacaktı.
Basra Körfezi’ne asker çıkaran İngiltere, Kut’ül Amare Savaşı’nda Osmanlı kuvvetlerine karşı
yenildi. Ancak daha sonra gelen kuvvetlere karşı Osmanlı birlikleri başarılı olamadı. 1917’de Bağdat’ı
işgal eden İngilizler ilerleyerek Kerkük’ü de ele geçirdi.
Suriye - Filistin Cephesi:
Osmanlı Devleti’nin Kanal Harekâtında yenilerek geri çekilmesi üzerine İngiltere Kudüs ve Filistin’i
işgal etti. Özellikle İngilizlerin devlet kurmak vaadi ile kandırdığı Arap kabilelerinin de İngilizlerle birlikte
Osmanlı’ya karşı savaştığı bu cephede İngiltere Suriye’ye girdi (1918).
216
Bu cephede Mustafa Kemal, Alman general Limon van Sanders komutasındaki Yıldırım ordularına
bağlı 7. kolordu komutanı olarak görev yapıyordu. Mustafa Kemal Halep’in kuzeyinde bir savunma
hattı kurarak İngilizleri durdurdu.
Galiçya, Romanya ve Makedonya Cephesi:
Osmanlı Devleti Bulgaristan ve Avusturya - Macaristan İmparatorluğuna yardım etmek için
Osmanlı toprakları dışında Galiçya, Romanya ve Makedonya’da da savaşmıştır. Rusya, Romanya ve
Fransa’ya karşı savaşılan bu cepheler Rusya’nın savaştan ayrılması ile kapanmıştır.
?
Osmanlı Devleti’nin müttefiklerine yardım için savaştığı cephelerin diğer İttifak Devletleri’nde de
benzerleri var mıdır? Araştırınız.
VARŞOVA
Galiçya Cephesi
Viyana
İtil ( Volga) Nehri
ri
Tun
a
Tisa Nehri
a
Azak
Denizi
Nİ
onya
KARADENİZ
si
ul
e
i
es
ph
Ce
Ça
Girit
Halep
N
İ
Şam
M
I
S
I
R
ehr
Bağdat
i
H
i
ad
Ab
BA
KÖ
RF
EZ
C
Medine
s i
h e
e p
Cidde
İ
B
z
600 km
A
A
a
450
an
i
R
İZ
300
es
SR
c
EN
150
h
A
ILD
0
p
Basra
KIZ
Nil Nehri
e
F
Ce ilis
ph tin
esi
Sin
Yarımaada
sı
Kanal
Cephesi
at N
Kutü’l Âmare
Kudüs
Gazze
Süveyş Kanalı
Musul
Kerkük
C
Z
cle Bitlis
Ne
hri
Fır
Su
E
riye
Ce
phes
i
Kıbrıs
Van
Gölü
ak
Ir
D
Di
Zİ
İZİ
K
e si
m
Erzincan Muş
Nİ
ak
lırm
Kızı ehri
N
Ankara
EN
ED
A
Ka
C
zur e
u
Er
as
fk
na
kk
al
İs
DE
b
tan
ph
EG
Sicilya
R
Zİ
Cephe
ZA
DE
Maked
zon
K
Tun Bükreş
a Ne
hri
Tr
ab
i
HA
Tİ
YA
hr
esi
Rİ
Ne
ny
AD
va
Ro
Sa
Ural Nehri
Budapeşte
ph
i
ma
ehr
Ce
va N
Neh
Dra
İ
S
T
A
N
Mekke
Yemen Cephesi
I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler
Çanakkale Cephesi:
I. Dünya Savaşı içinde Türk ordularının kesin zafer kazandıkları tek cephe Çanakkale cephesidir.
İtilaf Devletleri İstanbul ve Boğazları alarak Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmayı ve müttefikleri
Rusya’ya gerekli olan askerî ve ekonomik yardımı Boğazlar üzerinden ulaştırmak istediler. Osmanlı
Devleti’ni savaş dışı bırakmak amacındaydılar.
Çanakkale cephesinin açılma sebepleri nelerdir?
?
217
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmert eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
"O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Mehmet Âkif ERSOY
1.
2.
3.
4.
5.
Şiire göre İtilaf Devletlerinin Çanakkale Boğazı’nı geçme planları nasıldı?
Çanakkale Savaşı’nda Türk ordusu kimlerle savaşmıştır?
Bu saldırı karşısında Türk ordusunun savunma planı nedir?
Çanakkale Savaşı’nın şiddeti hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Çanakkale Savaşlarında taraflar hangi silahları kullanmışlardır?
İtilaf Devletleri Çanakkale’de kazanacakları başarıyı savaşı bitirecek yol olarak görüyorlardı. Bu
nedenle önce Çanakkale Boğazı’nı denizden geçmeyi denediler. 19 Şubat 1915’ten itibaren
Çanakkale Boğazı’nın iki tarafındaki savunma hatlarını bombalamaya başladılar. 18 Mart 1915
tarihinde de Boğazları yararak geçme girişimi büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Bu girişim sırasında
Nusrat mayın gemisinin Boğaz’a döşediği mayınlar nedeniyle İngiliz ve Fransız donanmaları ağır
kayıplar verdiler. Denizden geçemeyeceklerini anlayan İtilaf donanmaları 25 Nisan 1915’te Gelibolu
Yarımadası’na asker çıkarıp Boğazları karadan geçmek istediler. Türk topçularından Seyit Onbaşı
isabetli atışlarıyla destanlaştı.
İtilaf kuvvetleri bu bölgede 19. tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in emrindeki Türk ordusu ile
karşılaştı. Mustafa Kemal ve Türk askeri Anafartalar, Kireçtepe, Conkbayırı ve Arıburnu cephelerinde
büyük zaferler kazandılar. Çanakkale Boğazı’nı karadan da geçemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri
Ocak 1916’da Gelibolu’yu boşalttılar.
?
Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları esnasında emrindeki askerlere:
‘Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum.’
sözünden yola çıkarak Çanakkale Savaşlarıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Türk ordusunun Çanakkale Savaşlarını kazanması I. Dünya Savaşı’nın uzamasına yol açtı. İtilaf
Devletlerinin yardım götüremediği Rusya’da Bolşevik İhtilali çıktı ve çarlık rejimini yıkan Bolşevikler
savaştan çekildi. Bu zafer İtilaf Devletlerine Osmanlı Devleti’nin zannetikleri gibi hasta adam
olmadığını gösterdi. İtilaf Devletleri Boğazları geçip İstanbul’u alamadılar. Mustafa Kemal’in bu
cephedeki başarıları askeri dehasını ortaya çıkararak Türk Kurtuluş Savaşı’nın lideri olmasında etkili
oldu. Çanakkale Zaferi’ni Osmanlı Devleti’nin kazanması Bulgaristan’ın İttifak grubunda yer almasına
yol açtı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin eğitimli gençleri bu savaşta şehit oldukları için gelecekte oluşacak
kadroların azalmasına yol açtı.
Çanakkale Zaferi’nin önemini tartışınız.
?
218
c. Savaşın Sona Ermesi ve Yapılan Antlaşmalar:
Savaşın başında tarafsızlığını ilan eden ABD İtilaf Devletlerine silah ve cephane satıyordu. Alman
denizaltılarının Amerikan gemilerini batırmaya başlaması üzerine ABD, Nisan 1917’de İtilaf
Devletlerinin yanında savaşa girdi. ABD’nin savaşa girmesi savaşın kısa sürede İtilaf Devletlerinin
lehine sonuçlanmasına yol açtı. Temmuz 1918’de ABD ve
Savaşın Sonucunu
İtilaf askerlerinden oluşan kuvvetler Almanya’yı Batı
Etkileyen Bazı Gelişmeler
Cephesinde yenilgiye uğrattılar.
I. Dünya Savaşı sürerken
Bu gelişmeler üzerine Bulgaristan savaştan ayrıldı.
Bulgaristan’ın savaştan ayrılması ile Osmanlı Devleti’nin savaşın sonucunu etkileyecek birtamüttefikleri ile bağlantısı kesildi. Almanya ve Avusturya- kım olaylar gerçekleşti. İtalya savaş
Macaristan’ın da yenilgiyi kabul etmesi üzerine Osmanlı sürerken Nisan 1915’te İttifak
Devleti de İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkes Anlaşması’nı grubundan ayrılarak İtilaf grubuna
imzalayarak savaştan ayrıldı (30 Ekim 1918). Bu antlaşmaya geçmişti. Çanakkale Savaşı’ndan
sonra Rusya’nın Brest Litowsk
göre:
Antlaşması’yla savaştan ayrılması
Ü Boğazlar İtilaf Devletlerine açılacaktı.
Ü Türk orduları terhis edilecek, silah ve cephaneleri İtilaf İttifak Devletlerinin savaşı kazanacaklarına dair umutlarını artırdı.
Devletlerine teslim edilecekti.
Ü Limanlar, tüneller, telgraf ve diğer haberleşme araçları Bulgaristan’ın da İttifak blokunda yer
alması dengelerin İtilaf Devletleri
İtilaf Devletlerinin kontrolüne verilecekti.
Ü İtilaf Devletleri güvenlikleri için tehlikeli gördükleri aleyhine bozulmasına yol açtı. İtilaf
Devletleri dengeyi yeniden sağyerleri ve stratejik noktaları işgal edebileceklerdi (7. Madde).
Ü Doğu Anadolu’da Vilayatısitte (Erzurum, Van, Harput, lamak için müttefik arayışına girdiler.
Diyarbakır, Bitlis ve Sivas)’de bir karışıklık çıkarsa bu iller ABD’nin İtilaf Devletleri yanında
işgal edilebilecekti (24. Madde). Adı geçen bu altı ilin işgal savaşa girmesi sonucu belirleyen en
edilmesindeki gizli amaç bu bölgede bir Ermeni devleti önemli gelişme oldu.
kurmaktı.
BİLGİ
NOTU
I. Dünya Savaşı’nı Bitiren Antlaşmalar
Antlaşmalar ve İmzalayan
Ülkeler
Özellikleri
Brest - Litowsk (Birest Litovsk)
Antlaşması (3 Mart 1918) Sovyet
Rusya ve İttifak Devletleri
Ü Sovyet Rusya İtilaf Devletlerinden ayrılarak savaştan çekilmiştir.
Ü Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı Devleti’ne geri verilecektir.
Versailles (Versay) Antlaşması
(28 Haziran 1919) Almanya ve
İtilaf Devletleri
Ü Alsas Loren Fransa’ya verilmiştir.
Ü Alman Sömürgeleri İtilaf Devletlerince paylaşılmıştır.
Ü Polonya’ya (yeniden kurulan) toprak verilmiştir.
Ü Ekonomik ve askerî kısıtlamalara uğratılmıştır.
Ü Almanya’nın Avusturya ile birleşmesi yasaklanmıştır.
St. Germain (Sen Cermen)
Antlaşması (10 Eylül 1919)
Avusturya ve İtilaf Devletleri
Ü Avusturya - Macaristan İmparatorluğu ayrılarak iki yeni devlet hâline getirilmiştir.
Ü Yugoslavya ve Çekoslovakya bu devletin toprakları üzerinde kurulmuştur.
Ü Polonya’ya toprak verilmiştir.
Ü Ekonomik ve askerî kısıtlamalara uğratılmıştır.
Neuilly (Nöyyi) Antlaşması
(27 Kasım 1919) Bulgaristan ve
İtilaf Devletleri
Ü Makedonya’yı Yugoslavya’ya bırakmıştır.
Ü Batı Trakya’yı Yunanistan’a bırakmıştır.
Ü Askerî ve ekonomik kısıtlamalara uğratılmıştır.
Trianon (Triyanon) Antlaşması
(4 Haziran 1920) Macaristan ve
İtilaf Devletleri
Ü Macaristan topraklarının büyük kısmını Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya’ya
bırakmıştır.
Ü Askerî ve ekonomik kısıtlamalara uğratılmıştır.
Ü Avusturya ile birleşmesi yasaklanmıştır
Sevres (Sevr) Antlaşması
(10 Ağustos 1920) Osmanlı
Devleti ve İtilaf Devletleri
Ü Güneydoğu Anadolu, Çukurova ve Suriye Fransa’ya bırakılacaktı.
Ü Arabistan ve Irak İngiltere’ye bırakılacaktı.
Ü Güneybatı Anadolu İtalyanların egemenliğine bırakılacaktı.
Ü Doğu Trakya ve Batı Anadolu, Yunanistan’a bırakılacaktı.
Ü Oniki Ada İtalya’ya, diğer Ege Adaları Yunanistan’a verilecekti.
Ü Kapitülasyonlar yeniden uygulamaya konacaktı.
Ü İstanbul ve Boğazlar İtilaf Devletlerinin yönetimine bırakılacaktı.
Ü Doğu ve Güneydoğuda iki devlet kurulacaktı.
Ü Osmanlı Ordusu dağıtılarak sayısı sınırlandırılacak ve silahlarına el konulacaktı.
219
Sevr Antlaşması, Türk ulusuna hayat hakkı tanımayan bir antlaşmadır. Sevr Antlaşması ile Osmanlı
Devleti’ne Anadolu’da küçük bir toprak parçası bırakılıyor ve bağımsızlığı elinden alınıyordu. Ancak en
umutsuz anlarda bile vatanın ve milletin kurtuluşu için bir şeyler yapabileceğine inanan Mustafa
Kemal, Anadolu’da Millî Mücadele’yi başlatmış ve bu vatanın sahibinin Türk milleti olduğunu tüm
dünyaya göstermiştir. Bu antlaşma Osmanlı Mebusan Meclisi’nde onaylanmadığı için hukuken
geçersiz bir antlaşmadır ve hiçbir zaman yürürlüğe girmemiştir.
?
Sevr Antlaşması’na göre Osmanlı toprakları nasıl paylaşılmıştır? Türk milletinin bu antlaşmaya
duyduğu tepkiler neler olmuştur?
O K Y A N U S U
FİNLANDİYA
NORVEÇ
İSVEÇ
ESTONYA
İR
LA
ND
İNGİLTERE
A
Moskova
H
L
OL
AN
SERBEST
BÖLGE
DA
ALMANYA
POLONYA
A
İK
LÇ
BE
Paris
FRANSA
ÇEK
İSVİÇRE
OSL
UKRAYNA
AVA
KYA
AVUSTURYA
M
A
AC
RİS
N
TA
İZ
KARADENİZ
BULGARİSTAN
SIRBİSTAN
İT
AL
YA
e
Selanik
NİSTA
UK
A K D E N İ Z
Kars
Sofya
Atina
Samsun
İstanbul
rn
di
E
İRAN
E
İ Y
R K
T Ü
Adana
Ankara
YUNA
VUTL
ARNA
PO
RTE
K
Madrid
İzmir
Antakya
İRAN
IRAK
N
FAS
220
Bükreş
Belgrad
ISPANYA
HAZAR
DENİZİ
AZAK
DENİZİ
ROMANYA
YUGOSLAVYA
0
SOVYETLER BİRLİĞİ
LİTVANYA
Londra
A T L A S
LETONYA
DANİMARKA
440 Km
CEZAYİR
SURİYE
TUNUS
AKDENİZ
I. Dünya Savaşı’ndan Sonra Avrupa
d. Savaş Sonrası (1918 - 1922):
I. Dünya Savaşı’ndan sonra İttifak Devletleri ile imzalanan antlaşmalar Avrupa’nın siyasi
haritasında değişikliklere sebep oldu. Yenilen devletler üzerinde yaptırımlar uygulanması Avrupa’daki
huzursuzluğu daha da artırdı. II. Dünya Savaşı’nın nedenleri böyle bir ortamda oluştu. İngiltere dünya
ekonomisinde rakipsiz duruma gelerek savaştan en kârlı ayrılan devlet oldu. Osmanlı Devleti
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi çok uluslu imparatorluklar yıkıldı. Polonya, Yugoslavya,
Letonya, Çekoslavakya ve Türkiye gibi yeni devletler kuruldu. Yeni kurulan devletlerde Cumhuriyet
rejimi yaygınlaştı. Savaştan istediklerini elde edemeyen devletlerde yeni rejimler ortaya çıktı.
(Rusya’da Komünizm, Almanya’da Nazizm, İtalya’da Faşizm gibi.). Sömürgecilik anlayışı değişerek
mandacılık (himayecilik) ortaya çıktı.
Osmanlı Devleti’nde, savaş sonrası durum daha da zorlaştı. Mondros Ateşkes Antlaşması’na
dayanan İtilaf Devletleri ülke topraklarını işgale başladılar. 28 Ocak1920’de Misakı Milli’nin ilanı
sonucu 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edildi. Bu haksız işgallere tepki duyan Türk Milleti kurtuluş
mücadelesini başlattı. Vatanın kurtuluşu için millî cemiyetler kurdular. Halkın başlattığı bu direnişin
başına geçen Mustafa Kemal, arkasına Türk milletini alarak “Ya İstiklâl Ya Ölüm!” parolası ile zaferler
kazanarak vatanı kurtardı. 1 Kasım 1922’de Saltanatın Kaldırılması sonucu Osmanlı Devleti resmen
tarihe karıştı.
23 Nisan 1920’de TBMM açılmış ve 29 Ekim 1923’te ise Cumhuriyet ilan edilerek devletin yönetim
biçimi belirlenmiştir.
?
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk milletinin durumu hakkındaki görüşlerinizi söyleyiniz.
220
ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİ
Korkulmak değil sevilmek, zorla kabul edilmek değil, inanılmak,
inandırmak isterdi Atatürk. Bunun için diktatörlükten nefret ederdi.
Bilirdi ki öyle toplumlarda baştakine yaranma kaygısı ile ikiyüzlülük
vardır. Böyle idareler uzun ömürlü olabilir mi, insanlara mutluluk verebilir
mi?
Bilimden ve akıldan yana idi Atatürk. Eski kalıpları yıkmış, özgür
düşünce ufuklarını, ilerleme ufuklarını açmıştı. Atatürk; akla, bilime,
erdeme, düşünce özgürlüğüne dayanan idare şeklinin, demokrasinin en
uygun idare şekli olduğuna inanmıştı. Saltanat yerine, padişah idaresi
yerine cumhuriyetin kuruluşu bundandı. Halifeliğin kaldırılışı, tekkelerin
kapanışı, öğretim birliğinin kuruluşu bundandı. Şeriat hukuku yerine
Medeni Kanun’un getirilişi, Şer’iye Mahkemelerinin kaldırılışı,
Anayasaya laiklik ilkesinin konuşu, din ile dünya işlerinin birbirinden
ayrılışı bundandı. Latin alfabesinin alınışı, medeni kılığın kabul edilişi,
Tarih ve Dil Kurumlarının doğuşu bundandı.
Yalnız ana çizgilerini söylediğim bu hamlenin adı, “Atatürk Devrimi”
idi.
Atatürk’ün kişiliğini en iyi gösteren belgelerden biri Nutuk’tur.
Nutuk; ulus sevgisi ile dolu, heyecanla çarpan bir kalptir. Nutuk; bir
umudun gerçekleşmesi, öldü denen bir ulusun şahlanışının canlı
tasviridir. Nutuk; bir ulusun ne istediğini anlamak ve bunu gerçekleştirme
yollarını bulabilmek sanatıdır. Nutuk bir mücadeledir. Nutuk, “Büyük Türk milletinin bir ferdi” olmakla övünen
Atatürk’ün sesidir.
Atatürk kendisindeki özgürlük ve istiklal aşkını şöyle anlatıyordu:
“Özgürlük ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimin ve ecdadımın en kıymetli miraslarından
olan istiklal aşkı ile doluyum. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve
beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve istiklaline sahip olması ile kaimdir. Ben şahsen bu
saydığım vasıflara çok önem veririm. Bu vasıfların kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de
aynı vasıflarla bezenmiş olmasını esas şart bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin
evladı kalmalıyım. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden
milletlerden her biriyle medeniyetlerinden olan dostluk ve siyaset münasebetini büyük bir hassasiyetle
takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin bu arzusundan
vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.” Atatürk biliyordu ki özgürlük olmayan bir memlekette ölüm
vardır. “Her ilerleme ve kurtuluşun anası özgürlüktür.”
Atatürk; vatan kurtarıcı, teşkilatçı, büyük komutandı. Usta politikacı, örnek devrimciydi. Hem hareket adamı
hem düşünce adamı idi. Ulusuna yeni ufuklar açmıştı. Bu niteliklerin hepsi Atatürk’te toplanıyordu. Her
cephesiyle başarılara ulaşmıştı. Kimsenin yapamadığını yapmıştı.
Atatürk gerçekçi idi. Hiçbir işi talihe bırakmazdı.
“Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim
yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin
bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlarıdır.” “Bizim akıl, mantık, zekâ ile
hareket şiarımızdır.” diyordu.
Yeni Türk Alfabesinin ilk şekillerini hazırlayan özel komisyon, yeni yazı için, en aşağı beş yıllık bir geçiş için,
üç aylık bir süreyi yeter buluyordu. Konuştuğu komisyon üyesi, beş yıl yerine üç ay sözünü duyunca
donakalmıştı. “Atatürk’ün söylediği gibi, en kısa zamanda başarı sağlandı. Ama Atatürk bu konu üzerinde yeni
düşünmüyordu. İstiklal Savaşı sırasında bile aynı konuya eğilmişti.”
Atatürk, başarı sırlarından ikisini de şöyle özetliyordu :
“Ben bir işte nasıl muvaffak olacağını düşünmem. O işe neler engel olur diye düşünürüm. Engelleri
kaldırdım mı iş kendi kendine yürür.”
Atatürk maceracı değildi. Sırasında kendine dur demesini, sınır çizmesini bilirdi. Sakarya Savaşı’ndan
sonra, taarruz etmeden bir yıl beklemiştir. Atatürk, içinde yetiştiği, başkumandanı olduğu Türk ordusuna,
gönülden bağlı idi. Ona en son defa, son Cumhuriyet Bayramı’nda, hasta yatağından şöyle seslenmişti :
“Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık nurlarını taşıyan
Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve
düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyetin bugünkü feyizli devrinde de
askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla donatılmış olduğun hâlde, görevini aynı
bağlılıkla yapacağına şüphem yoktur.”
Açık yürekli bir insandı Atatürk.
“Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsa halk yalanlar fakat
şimdiye kadar bu açık konuşmamda halkın beni yalanladığını görmedim. Milletimizi şimdiye kadar
söylediğim sözlerle, hareketlerimle aldatmamış olmakla iftihar ediyorum. Yapacağım. Yapacağız.
Yapabiliriz, dediğimiz zaman, onların gerçekten yapılabileceğine inanıyordum.” diyordu.
BİLGİ
NOTU
E. Faik Üstün, Varlık, 1 Kasım 1963 (Kısaltılmıştır.)
221
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
A.Ünite ile ilgili aşağıdaki soruları cevaplandırınız.
1. Avrupa Devletlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı değişik politikalar uygulamasının nedenleri
nelerdir?
2. II. Mahmut eğitim alanında yaptığı ıslahatlarla neleri amaçlamıştır?
3. Fransız İhtilali Osmanlı Devleti’ni toprak bütünlüğü açısından nasıl etkilemiştir?
4. Rusya “Sıcak denizlere ulaşma amacıyla” Osmanlı Devleti’ne karşı hangi politikaları
geliştirmiştir?
5. Şark sorunu ile Osmanlı Devleti’ne cephe alan devletlerin amaçları nedir?
6. Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile neler amaçlanmıştır?
7. Batılı devletler Kırım Savaşı’nda hangi nedenlerle Osmanlı Devleti’ni desteklediler? Açıklayınız.
8. I.Meşrutiyet’in ilanı ile Osmanlı Devleti’nde yönetim alanında getirilen yenilikler nelerdir?
9. 1877 - 1878 Osmanlı - Rus savaşında, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı izlediği toprak
bütünlüğünü koruma politikası neden değişmiştir? Açıklayınız.
10. Kıbrıs’ın yönetimi niçin İngiltere’ye bırakılmıştır? Adanın İngiltere’ye bırakılmasının sonuçları
nelerdir?
11. II. Meşrutiyet’in ilan edilişinin sebep ve sonuçları nelerdir?
12. Osmanlı Devleti’nin iç ve dış borçlanmaya gitmesinin nedenleri ve sonuçları nelerdir?
13. Düyunuumumiye İdaresi ne demektir? Niçin kurulmuştur?
14. Osmanlı Devleti’nde yabancıların birçok yerde okul açmalarının temel nedeni nedir?
15. XIX. yüzyılda Osmanlı toplumunda yaşayan kadınların konumundaki değişimler nelerdir?
16. Osmanlı Devleti’nin I. Balkan Savaşı’nda yenilgiye uğramasının iç sebepleri nelerdir?
17. II.Balkan Savaşı’ndan Osmanlı Devleti nasıl faydalanmıştır?
18. I.Dünya Savaşı’nın ekonomik nedenleri nelerdir?
B. Ünite ile ilgili aşağıdaki test sorularını cevaplandırınız.
1. Osmanlı Devleti XIX. yüzyılda âyanların varlığını resmen tanımak zorunda kalmıştır.
Bu durum Osmanlılarda aşağıdakilerden hangisine yol açmıştır?
A) Padişahın otoritesinin sınırlandırılmasına
C) Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasına
B) Fransız İhtilali fikirlerinin benimsenmesine
D) Osmanlıcılık politikasının başlamasına
E) Batı tarzında yeniliklerin yapılmasına
2. Islahat Fermanı; azınlıklarla kaynaşmanın bir aracı olduğu düşünülmesinin dışında, Avrupa
devletlerinin Osmanlı üzerindeki ekonomik çıkarlarını pekiştirici bir sonuç doğurmuştur.
Islahat Fermanı’nın aşağıdaki ilkelerinden hangisi bu yargıyı kanıtlamaktadır?
A) Azınlıkları küçük düşürücü sözlerin yasaklanması
B) Dayak, işkence ve angaryanın yasaklanması
C) Yabancı uyruklara mal ve mülk edinme hakkının verilmesi
D) Bütün vatandaşlara devlet memuru olma hakkının verilmesi
E) Askerliğin bedele bağlanması
3. Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı Devleti’nde demokratik yönetime geçildiginin kanıtıdır?
A) Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması
C) Dışardan borç alınması
B) Devşirme Sisteminin kaldırılması
D) Mebusan Meclisi’nin açılması
E) Avrupa tarzı okulların açılması
4. Aşağıdakilerden hangisi, Tanzimat Fermanı’nın getirdiği yeniliklerden biri değildir?
A) Herkesin mal ve mülküne sahip olması
B) Herkesten gelirine göre vergi alınması
C) Mahkemelerin herkese açık olması
D) Askerlik için nakdi bedelin kabul edilmesi
E) Rüşvet ve iltimasa karşı önlem alınması
5. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’ndeki küçük sanayi atölyeleri ortadan kalkmış, işsiz insan sayısı
artmıştır.
Aşağıdakilerden hangisi bu durumun temel nedenidir?
A) Ticaretin azınlıkların elinde olması
C) İthalatın üretimi azaltması
B) Toprak dağıtımının dengesiz olması
D) Eğitilmiş insan sayısının az olması
E) Ham madde kaynaklarının Avrupa’ya gönderilmesi
222
SÖZLÜK
adaletname
aforoz
Ahilik
akçe
amanname
antika
antikite
arpalık
arşidük
âyan
Babıali
bac
balyos
barok
bedesten
beka
berat
bilaistisna
bono
celse
cizvit
cizye
cülus bahşişi
çar
celp
çevgân
çıkma
darülaceze
darülfünun
darüşşifa
demokrasi
derbent
despot
dirlik
dogmatizm
A
: Osmanlı Devleti’nde kanunların uygulanması ve tebaanın haksızlığa düşmemesi için
zaman zaman çıkarılan buyruk.
: Hristiyanlık dininde papa ve kiliseye karşı gelenlere kilise tarafından verilen
Hristiyanlıktan çıkarma cezası.
: Anadolu’da İslam inançları çerçevesinde oluşmuş esnaf yardımlaşma birliği.
: Osmanlı Devleti’nin para birimi.
: İslam devletlerinde gayrimüslimlere güvenlik içinde olduğunu bildirmek üzere verilen
belge.
: Eski çağlardan kalma eser veya tarihî değeri olan eski eşya.
: Eski Yunan ve Roma sanatına verilen genel ad.
: Osmanlılarda askerî sınıfın ileri gelenlerine verilen ilave ödenek ile emekli ya da işten
çıkarılma, azledilme maaşı olarak bağlanan gelirlerin ortak adı.
: Avusturya’da imparator ailesi prenslerine verilen unvan.
: Bir şehrin ileri gelenleri. Osmanlılarda çoğu eşraf ailelerinden oluşan sınıf.
B
: XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı hükûmetine ve bürokrasisine verilen isim.
: Ticaret yapanlardan alınan bir vergi türü.
: Venedik Devleti’ni Osmanlı padişahları nezdinde temsil eden ve Venediklilerin hukuki
haklarını gözeten konsolos.
: XVI ve XVIII. yüzyıllarda klasik sanatı izleyen resim ve mimarlık uslubu.
: Kumaş, mücevher ve benzeri kıymetli şeylerin alınıp satıldığı kapalı çarşı.
: Kalıcılık, sonsuzluk.
: Bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge
: İstisnasız, ayrılıksız, ayrım yapılmadan.
: Belirli bir sürenin sonunda, belirli bir paranın, belirli bir kimseye ödeneceğini belirten
senet.
C
: Mahkemede oturum. Aralıksız yapılan toplantı.
: Reform hareketlerinden sonra Katolik mezhebini korumak ve yaymak için kurulan
Hristiyan dinî tarikatı.
: Müslüman olmayanlardan askerlik hizmetine karşılık alınan vergi.
: Osmanlı Padişahlarının tahta çıktıkları zaman, askere dağıttıkları para.
Ç
: Rus krallarına verilen unvan.
: Askerlik ödevini yapmaya çağırma.
: At üstünde, değnekle takım hâlinde oynanan bir tür oyun.
: Edirne, Galata ve İbrahim Paşa Saraylarındaki acemi oğlanların derecelerine göre kapı
kulu süvari bölükleriyle sarayın dış hizmetlerine ya da devlet hizmetlerine; saray
hizmetlerinde bulunan kimselerin de dış hizmete atanmaları.
D
: Düşkünlerevi.
: Üniversite.
: Sağlık yurdu, hastane.
: Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim şekli.
: Osmanlı Devleti’nde, önemli geçitlerin korunması için yapılan karakol ve üsler.
: Bizanslılar döneminde Mora’yı yöneten prenslere verilen ad.
: Devlet hizmetleri karşılığı (maaş) tahsis edilen gelir kaynağı, belirli miktarda vergi
toplanan toprak parçası.
: Otoritelerce ileri sürülen düşünce ve prensipleri değişmez kurallar olarak kabul eden
görüş şekli.
E
ekber-erşed sistemi: Osmanlı Devleti’nde tahta en yaşlı ve en tecrübeli şehzadenin geçmesini öngören
gelenek.
eklektizm
: Seçmecilik.
223
ekoloji
enderun
endülüjans
engizisyon
eşraf
etnik
: Çevre bilimi.
: Sarayda harem ve hazine dairelerinin bulunduğu yer. Devlet görevlilerini yetiştiren okul.
: Katolik Kilisesi’nin günahlardan arınma için halka sattığı afname.
: Orta Çağda Hristiyan dünyasında farklı inanç taşıyanları cezalandırmak amacıyla
kurulan mahkeme.
: Şeref ve itibar sahibi kimseler, ileri gelenler.
: Herhangi bir kavme ait, kavimle ilgili.
fetret Devri
fetva
fütüvvet :
F
: Fıkıh bilimlerinde hüküm verme yetkisi olan kişi.
: Tıp ilaçlarının etkilerini ve kullanılışını inceleyen bilim dalı.
: Buyruk, emir, irade; yazılı padişah emri.
: Osmanlılarda kazanılan zaferlerin ve alınan yerleri komşu hükümdarlara bildirmek için
yazılan mektup.
: Osmanlı tarihinde 1402’den 1413 yılına kadar süren ve taht kavgaları ile geçen dönem.
: Şeyhülislam tarafından verilen şeri hüküm veya karar.
Gençlik, yiğitlik, cömertlik, esasları üzerine kurulmuş, teşkilat, dinî özellikte esnaf birliği.
ganimet
gaza
gedik
G
: Savaş sırasında düşmandan alınan, araç, gereç ve eşyalar.
: Din uğruna yapılan savaş.
: Esnafa zanaatlarını uygulayabilmeleri için verilen bir tür ayrıcalık.
fakih
farmakoloji
ferman
fetihname
hümanist:
H
: Büyük, köklü aile, ocak.
: Kültür.
: Padişaha özgü işler ve hizmetler.
: Hükümdarı korumakla görevli askerî sınıf.
: Sahnıseman medreselerinde bir bölüm.
: Güzel yazı yazma sanatı.
: Padişahın yazılı buyruğu.
: Osmanlı Devleti’ne bağlı Mısır’daki yerel yöneticiye verilen ad.
: Kunduracılık, duvarcılık, demircilik, marangozluk, dokumacılık ve bunun gibi küçük el
sanatlarına verilen genel ad.
: İnsancılık, insanları sevme ülküsü. Orta Çağ’ın skolastik düşünüşüne karşı XVI. yüzyıl
Avrupa’sında doğan ve gelişen felsefe, bilim ve sanat görüşüdür.
: Hümanizme inanan.
ırakeyn
ıslahat
I
: İran Irak’ı ve Arap Irak’ını ifade eden ve “İki Irak” anlamına gelen Osmanlıca kelime.
: Düzeltme veya iyileştirme işleri.
iaşe
icazet
ikta
illüstrasyon
iltimas
iltizam
imaret
iskân
İ
: Yedirip içirme, besleme, bakma, barındırma.
: İzin, onay. Bir işin veya mesleğin yapılabilmesi için alınan belge veya diploma.
: Belirli ölçülerdeki bir arazinin, hizmet karşılığı olarak bir kimseye verilmesi.
: Konu anlatan resim.
: Ayrıcalık, kayırma, kollama.
: Tımar sisteminin kalkmasından sonra ürün vergilerinin toplanması için kurulan sistem.
: Yoksullara, kimsesizlere, medrese öğrencilerine parasız yemek verilen hayır kurumu.
: Yerleştirme, yurt sahibi yapma.
hanedan
hars
hassa
hassa askeri
haşiyeitecrit:
hat
hattıhümayun
hıdiv
hirfet
hümanizm
kadı
kadırga
kamu
kâime
kapitalizm
kapitülasyon
Katoliklik
kıstas
komünizm
K
: Kazaların sivil yönetiminden sorumlu olan ve aynı zamanda yargıçlık da yapan görevli.
: İki direkli, yelkenli, özellikle Akdeniz’de kullanılmış olan bir savaş gemisi.
: Bir ülkedeki halkın bütünü.
: Kâğıt para.
: Sermayenin, en temel üretim aracı olduğu ekonomik sistem veya üretim tarzı için
kullanılan genel terim.
: Osmanlı Devleti’nde yabancı tüccarlara verilen imtiyazlar.
: Hristiyanlığın mezheplerinden biri.
: Ölçüt, bir şeyi ölçü olarak almak.
: Kişisel mülkiyeti reddeden ekonomik sistem.
224
kolonizasyon
kûfi
külliye
lejyon
liberalizm
: Sömürgeleştirme.
: Hat sanatında kullanılan düz ve köşeli yazı çeşidi.
: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık ve
hastane gibi çeşitli yapıların bütünü.
L
: Fransız piyade birliği. Yabancılardan oluşan askerî birlik.
: Ferdi hürriyetleri konu alan ekonomik ve siyasi görüş. Liberal Demokrasi.
M
maarif
mahzı safa
menşur
meşrutiyet
meşveret
mirî
muhtesip
muhzır
muid
mukataa
mutlakiyet
muvacehe
müderris
mültezim
mütevelli
: Eğitim ve öğretim sistemi.
: Mutluluk sebebi.
: Padişah tarafından verilen vezirlik, Beylerbeyilik veya başka bir unvanı gösteren bir
ferman türü.
: Bir yerden bir yere taşınabilen mallar.
: Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan yer, konak.
: Amerika’da altın ve gümüş madenlerinin bulunmasının ardından,devletlerin esas veya
asıl zenginliklerini değerli madenlerden meydana geldiğini savunan ve korumacı bir
politikadan yana olan iktisadi öğreti.
: Bir hanedanın başta bulunduğu ve meclisinin de görev yaptığı rejim.
: Danışma.
: Devlete ait olan.
: Esnafı denetleyen, ticari hayatın işleyişini kontrol eden kişi.
: Mahkemelerde, ilgililerin duruşmada bulunmalarını sağlayan görevli.
: Müderris yardımcısı.
: Geliri doğrudan hazineye bağlı olan vergi ve gelir kaynakları.
: Hükümdarın, siyasi iktidarı kayıtsız şartsız elinde bulundurduğu siyasi rejim.
: Yüzleşme, yüz yüze gelme.
: Medresede ders veren hoca.
: Devlete ait vergilerden birinin tahsilini götürü olarak üzerine alan kişi.
: Bir vakfın yönetimi kendisine verilmiş olan kimse. Vakıf yöneticisi.
naip
narh
nas
necib
nema
nezaret
N
: Küçük yaştaki hükümdarlara vekâlet eden birinin adına idare eden kişi.
: Zaruri ihtiyaç maddelerinin azami satış fiyatlarını devletin belirlemesi.
: İnsan.
: Soylu,soyu temiz.
: Büyüme, gelişme, çoğalma.
: Bakanlık.
menkulat:
menzil
merkantilizm
öşür
O-Ö
: Daha çok Doğu Avrupa’da yaygın olan ekseriyetle Rum ve Slav topluluklarının bağlı
olduğu Hristiyan mezhebi.
: Ortodoks olma hâli.
: Buyurma, yönetim ve yaptırma gücü.
: Kanun olmadığı hâlde, halk tarafından alışkanlık olarak uyulan, bulunulan yere ve
hâllerin icabına göre oluşan, akla aykırı olmayan dince kötü karşılanmayan davranış,
töre, âdet.
: Müslüman çiftçilerden ürün üzerinden onda bire kadar alınan vergi.
paratoner
parlamento
papalık
payitaht
Pantürkizm
protokol
P
: Yıldırımsavar.
: Halk tarafından seçilmiş temsilcilerin devlet işlerini görüşmek üzere toplandığı yer.
: Papa’nın hükümran olduğu ülke.
: Taht şehri, hükûmet merkezi. Hükümdarın oturduğu şehir.
: Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında ortaya atılan ve Türklerin birliğini savunan görüş.
: Diplomatik işlerde ve devletler arası ilişkilerde uyulan kurallar.
reaya
reform
risale
R
: Osmanlı Devleti’nde vergi ödeyen halk.
: Bir kurumun işleyişini düzeltmek amacıyla getirilen köklü değişiklik.
: Belli bir konuya ayrılmış hacimce küçük kitap, mektup, broşür.
Ortodoks
Ortodoksluk
otorite
örf
225
rokoko
Rönesans
: XVIII. yüzyılın başında Fransa’da çok geçerli olan, kavisli çizgileri bol,gösterişli bir sanat
uslubu.
: Yeniden doğuş. XVI. yüzyılda İtalya’da başlayan, Yunan ve Roma sanatına dönüş
hareketi. Bilim, edebiyat, resim ve müzik gibi alanlarda gelişme ve yenilik yapma.
S-Ş
saltanat
: Hükümdarlığın hanedan ailesine ait olduğu yönetim sistemi.
senyör
: Orta Çağda Avrupa’da toprağı olan derebeyi.
sefaretname
: Büyükelçilerin gezi notları.
skolastik düşünce : İnanç ve bilgiyi, özellikle Aristo’nun bilimsel sistemini kiliseyle uyumlu bir biçimde
birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi.
softa
: Medrese öğrencisi.
sosyalizm
: Toplumcu ekonomik sistem.
sömürge
: Bir devletin kendi ülkesi dışında egemenlik kurarak yönettiği veya siyasi ekonomik ve
kültürel çıkarlar sağladığı ülke.
şevket
: Büyüklük, ululuk, heybet.
şifayap
: Tedavi sonrası iyileşme.
şövalye
: Orta Çağ Avrupası’nda özel yetiştirilmiş atlı savaşçı.
tahrir
tekfur
terfi
tetimme
tezhip
tiryak
T
: Osmanlı Devleti’nde yeni fethedilen toprakların yazım işi.
: Anadolu’daki Bizans valisi ve beylerine verilen unvan.
: Görevde yükselme.
: Fatih Sultan Mehmet döneminde öğretime açılan orta dereceli medreseler.
: Yaldızla süsleme. Bir yazı veya kitabı yaldız veya boya ile süsleme.
: Bitkisel, hayvansal ve madensel maddelerin karışımından yapılan macun, panzehir.
U-Ü
ulema
üs
vakanüvis
vasi
veraset
voyvoda
: Bilginler.
: Harekâtın yürütülebilmesi için gerekli birliklerin, her türlü gereçlerin tamamlandığı,
teçhizatın toplandığı ve dağıtıldığı yer.
V
: Osmanlı Devleti’nde resmî tarih yazarı.
: Vekil olma, vekil olarak atanma.
: Kalıtım, mirasta hak sahibi olmak.
: Eflâk ve Boğdan beylerine verilen unvan.
yörük
Y
: Esnaf birliklerinde disiplin, ham madde dağıtımı ve anlaşmazlıkların giderilmesiyle
görevli olan kimse.
: Yarı yerleşik Türk toplulukları.
zaptiye
zımmî
Z
: Osmanlı Devleti’nde toplum güvenliğini sağlamakla görevli askerî polis kuruluşu.
: Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında yaşayan gayrimüslim halk.
yiğitbaşı
226
KAYNAKÇA
AFYONCU, Erhan, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları Rehberi, Yeditepe Yay., İstanbul, 2007.
AHMAD, Feroz, İttihat ve Terakki (1908-1914) Kaynak Yay., İstanbul, 1995.
AHMED, Refik, Osmanlı Zaferleri, Timaş Yay., İstanbul.
AKA, İsmail, Timur ve Devleti, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2000.
AKARLI, Engin, “Osmanlılarda Devlet, Toplum ve Hukuk Anlayışı”, XVI. yüzyıldan XVIII. Yüzyıla Çağdaş
Kültürün Oluşumu, İstanbul, 1986.
AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimaî Tarihi, C 1-2, Barış Kitap Basım Yayın, İstanbul, 1999.
AKSÜT, Ali Kemali, Sultan Abdulaziz’in Mısır ve Avrupa Seyehati, A. Saitoğlu Yay.,İstanbul, 1944.
AKŞİN, Sina, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Remzi Kitabevi, İstanbul,1987.
AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (MÖ 1000-MS 2004), Pegem A Yay., Ankara, 2004.
ÂLİYE, Fatma, Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı, Pınar Yay., İstanbul, 1994.
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1997.
ARNOLD, T. W, İntişar-ı İslam Tarihi, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul, 1992.
ARSLANTÜRK, Zeki, Naima’ya Göre XVII. Yüzyıl Osmanlı Toplum Yapısı, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1997.
ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1989.
ATSIZ, Nihal, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, T.A.O Yay., İstanbul, 1949.
ATSIZ, Nihal, Âşık Paşaoğlu Tarihi, Ötüken Neşriyat
ATSIZ, Nihal, Oruç Bey Tarihi, Ötüken Neşriyat
AYBET, Gülgün Üçel, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530 - 1699),
İletişim Yay., İstanbul, 2003.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Enver Paşa, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970.
AYVAZOĞLU, Beşir, Güller Kitabı, Kapı Yay., İstanbul, 2006.
BALTACI, Cahit, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İrfan Matbaası, Ankara, 1974.
BANARLI, Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi II, M.E.B Basımevi, İstanbul, 1987.
BATUTA, İbni, Büyük Dünya Seyahatnamesi, Yeni Şafak Kültür Armağanı
BAYKAL, Bekir Sıtkı, Yeni Zamanda Avrupa Tarihi, II. Cilt 1. kitap: Otuz Yıl Savaşı Devri,1988.
BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yay., İstanbul, 1940.
BIYIKTAY, Halis, Timurlular Zamanında Hindistan Türk İmparatorluğu, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara,
1991.
BİLKAN, Ali Fuat, Hayriname’ye Göre XVII. Yüzyılda Osmanlı Düşünce Hayatı, Akçağ Yay., Ankara, 2002.
BİLİM, Cahit, Aydınlanma Çağı, Açık Öğretim Fakültesi Yay., Eskişehir, 2000.
BOSTAN, İdris, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yay., İstanbul, 2007.
CEZAR, Mustafa SERTOĞLU, Mithad, Mufassal Osmanlı Tarihi, C 1-6, İstanbul, 1958-1972.
ÇAKIR, Serpil, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yay., İstanbul, 1996.
ÇAVDAR, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), İmge Kitabevi, Ankara, 1999.
DANIŞMAN, Zuhuri, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Zuhuri Danışman Yay., İstanbul, 1966.
DANIŞMAN, Zuhuri, Koçibey Risalesi, M.E.B Yayınları, İstanbul 1993.
DEANE, Phyllis, İlk Sanayi İnkılabı, çev: Prof. Dr. Tevfik GÜRAN, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1994.
DEFTERDAR Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Kültür ve Turizm Yay.,Ankara, 2000.
ENGELHARDT, Tanzimat ve Türkiye, Kaknüs Yay., İstanbul, 1999.
ERCAN, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik ve
Hukuki Durumları, Ankara, 2001.
ERCAN, Yavuz, Osmanlı İmparatorluğunda Bazı Sorunlar, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 2002.
ERGENÇ, Özer, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Türk Tarih Kurumu Yay,. Ankara, 2006.
ERGİN, Osman, Türk Maarif Tarihi, Eser Matbaası, İstanbul, 1977.
FRANÇOIS, Georgeon, Osmanlı - Türk Modernleşmesi (1900 - 1930), Çeviren: Ali Berktay, Yapı Kredi
Yay., İstanbul, 2006.
GÜLTEKİN, Eşref, Dünden Bugüne Adalet, 2005.
GRENERD, Fernand, Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü, Millî Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 1992.
HALAÇOĞLU, Yusuf, XIV - XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih
Kurumu Yay., Ankara, 1991.
HALAÇOĞLU, Yusuf, OsmanlıToprak Düzeni ve İskân Politikası, Türklerde İnsani Değerler ve İnsan
Hakları, 2. Kitap, Akçay Yay., İstanbul, 1982.
HAMMER, Osmanlı Tarihi, C I - II, Millî Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 1991.
HANİOĞLU, Şükrü, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, İletişim
Yay., İstanbul, 1989.
HAYTA, Necdet, Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (XVII. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa
Kadar), Gazi Kitabevi, Ankara, 2003.
HOCA SAADETTİN EFENDİ, Tacü’t- Tevarih, Kültür Bakanlığı Yayınları, ESKİŞEHİR
İHSANOĞLU, Ekmeleddin, Osmanlılar ve Bilim, Nesil Yay., İstanbul, 2003.
IMBER, Colin, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, 2006.
227
İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300 - 1600), çev.: Ruşen Sezer, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul, 2003.
İNALCIK, Halil, Osmanlı Uc’undaki Ahiler ve Fakılar, Osmanlı Ansiklopedi, C I, İz Yay. İstanbul, 1996.
İNALCIK, Halil, Doğu-Batı Makaleleri, C I, Doğu Batı Yay., Ankara, 2006.
İPŞİRLİ, Mehmet, Naîmâ Mustafa Efendi, Târih-i Naimâ, C I - IV, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2007.
İslam Ansiklopedisi, Millî Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 1978.
İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul, 1988.
KANSU, Aykut, 1908 Devrimi, İletişim Yay., İstanbul, 1995.
KARABEKİR, Kâzım, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, Emre Yay., İstanbul, 1995.
KARABEKİR, Kâzım, İttihat ve Terakki Cemiyeti 1896 - 1909, Emre Yay., İstanbul, 1995.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C V - IX, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2003.
KARPAT, Kemal, Osmanlı Modernleşmesi - Toplum, Kuramsal Değişim ve Nüfus, Çevirenler: Akile Zorlu
Durukan, Kaan Durukan, İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2002.
KARPAT, Kemal, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul Yay., İstanbul, 1967.
KENNEDY, Paul, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul, 2006.
KIRAY, Emine, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yay., İstanbul, 1995.
KÖSE, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2006.
KURAN, Ercüment, Türk Çağdaşlaşması, Akçay Yay., İstanbul, 2000.
KURAN, Ahmed Bedevî, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, Tan Matbaası, İstanbul,1945.
KURAN, Ahmed Bedevî, Osmanlı İmparatorluğu’nda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, Çeltüt
Matbaası, İstanbul, 1959.
KURAN, Ahmed Bedevî, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki, Tan Matbaası, İstanbul,1948.
LAMARTİNE, Alphonse De, Osmanlı Tarihi, Çeviren: Serhat Bayram, Toker Yay., İstanbul, 1991.
LEE, Stephen J., Avrupa Tarihinden Kesitler (1494 - 1789), Dost Kitabevi Yay., Ankara, 2004.
LEWIS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yay., Ankara, 1998.
MANTRAN, Robert, XVI. XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu, İmge Yay., 2001.
MANTRAN, Robert, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C II, İmge Yay., 2001.
MARDİN, Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895 - 1908), İletişim Yay., İstanbul, 1994.
MCCARTY, Justin, Ölüm ve Sürgün, İnkılap Yayınları, 1998.
MC NEILL, William, Dünya Tarihi, çev: Alâeddin Şenel, İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2001.
MENEMENCİOĞLU AHMED BEY, Menemencioğulları Tarihi, Yayına Hazırlayan: Yılmaz Kurt, Akçağ Yay.,
Ankara, 1997.
MİZANCI MURAD BEY, Mizancı Murad Bey’in Meşrutiyet Dönemi Hatıraları, Marifet Yayınları, İstanbul
NECİPOĞLU, Gülru, 15 - 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı Mimarî, Tören ve İktidar, Yapı Kredi Yay., İstanbul,
2007.
O.B.BUSBECG, Türkiye’yi Böyle Gördüm, Tercüman Yayınları.
On Beş ve On Altıncı Asırları Türk Asrı Yapan Değerler, İSAV, İstanbul, 1999.
ORTAYLI, İlber, Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yay., İstanbul, 2000.
ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yay., İstanbul, 2001.
Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yay., İstanbul, 1996.
Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., C 1-12, Ankara, 1999.
Osmanlı Devleti Tarihi, Editör: Ekmeleleddin İhsanoğlu, Feza Gazetecilik Yay., İstanbul, 1999.
Osmanlı Özel Sayısı, Cogito, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 1999.
OSTROGORSKY, George, Bizans Devleti Tarihi, (çev.: Fikret Işıltan), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara,
2006.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300 - 1600), Ed. Halil İNALCIK,
QUATAERT Donald, C 1, Eren Yay., İstanbul, 2000.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1600 - 1914), Ed. Halil İNALCIK,
QUATAERT Donald, C 2, Eren Yay., İstanbul, 2004.
ÖZ, Mehmet, Osmanlı’da “Çözülme” ve Gelenekçi Yorumcuları, Dergâh Yay., İstanbul, 2005.
ÖZKAYA, Yücel, Osmanlı İmparatorluğunda Âyanlık, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1994.
ÖZYILMAZ, Ömer, Osmanlı Medreselerinin Eğitim Programları, T.C. Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri,
Ankara, 2002.
PALMER, Alan, Osmanlı İmparatorluğu, Bir Çöküşün Yeni Tarihi, Sabah Kitapları, İstanbul,1995.
PAMUK, Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi (1500 - 1914), Gerçek Yay., İstanbul, 1993.
PARMAKSIZOĞLU, İsmet, Hoca Saadettin Efendi, Tacü’t Tevarih, Hazırlayan: C I - V Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 1992.
PEÇEVİ, İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 1999.
PIERCE, Leslie, Harem-i Hümayun Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, İstanbul, 1993.
SAKAOĞLU, Necdet, Osmanlı’dan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, 2003.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitabevi Yay., Ankara, 1998.
SARAY, Mehmet, Osmanlı Devletiyle Türkistan Hanlıkları Arasında Siyasi Münasebetler, Türk Tarih
Kurumu Yay., Ankara, 1994.
SARI, Djilali, Hoşgörünün Simgesi İstanbul, Türklerde İnsani Değerler ve İnsan Hakları, 2. Kitap, Akçay
Yay., İstanbul, 1982.
228
Download