dna analizinde, laboratuvar kaynaklı kontaminasyonun tespiti ve adli

advertisement
T.C.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
ADLİ TIP ENSTİTÜSÜ
FEN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
Danışman: Prof. Dr. İmdat ELMAS
DNA ANALİZİNDE, LABORATUVAR
KAYNAKLI KONTAMİNASYONUN
TESPİTİ VE ADLİ BİLİMLER AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
ÖZGE USAL DÖNMEZ
Biyolog
YÜKSEK LİSANS TEZİ
İSTANBUL
2008
TEŞEKKÜR
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde aldığım eğitimin, çalışmakta olduğum,
sorumluluğu fazla olan kriminal alanda bana büyük katkı sağladığı gerçektir.
Tez çalışmam sırasında değerli bilgileriyle bana yol gösteren ve beni destekleyen tez
danışmanım Prof. Dr. İmdat ELMAS ve 2. tez danışmanım Yard. Doç. Dr. Havva
ALTUNÇUL’a
Tez çalışmam için teşvik ve müsadelerinden dolayı İstanbul Kriminal Polis
Laboratuarı Müdürü
Dr. Ali Rıza ÜZÜM’e, laboratuvar çalışmalarım sırasında
yardımlarından dolayı iş arkadaşlarım Adem ÖZDEMİR ile Mehmet ÇETİN’e,
Tez çalışmamın istatistiksel hesaplamalarında büyük yardımını gördüğüm kardeşim
Opr.Dr. Deniz USAL’a çok teşekkür ederim.
Eğitimim ve yaşamımın her sürecinde maddi manevi hep yanımda olan sevgili
anneme, babama ve kardeşime, çalışmalarım sırasındaki sabrı ve desteği için değerli
eşim Ersan DÖNMEZ ile canım çocukların Cansu ve Can’a en derin sevgi ve
saygılarımı sunarım.
Özge Usal Dönmez
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR
III
ÖZET
IV
ABSTRACT
V
İÇİNDEKİLER
VI
KISALTMALAR
VIII
1. GİRİŞ ve AMAÇ
1
2. GENEL BİLGİLER
3
2.1. FİZİKSEL DELİLLER
3
2.2. BİYOLOJİK DELİLLER
3
2.2.1. Biyolojik delillerin toplanması
3
2.2.2. Biyolojik Delillerin İncelemesindeki Kronoloji
5
2.3. DNA’NIN ÖZELLİKLERİ VE ADLİ BİLİMLERDE ÖNEMİ
6
2.4. ARDIŞIK KISA TEKRARLAR VE DNA TİPLEMESİ
7
2.5. PCR TEKNİĞİNİN ADLİ BİLİMLERDE UYGULANMASI
9
2.6. BİYOLOJİK DELİLLERİN KİMLİKLENDİRİLMESİ
SIRASINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR
2.6.1. Amplifikasyon Sırasında Karşılaşılan Sorunlar
11
11
2.6.2. DNA’nın Degredasyonu
12
2.6.3. Kontaminasyon
14
2.6.3.1 Kontaminasyonun Nedenleri
14
2.6.3.2. Kontaminasyonun Araştırma Sonuçlarına Etkisi
16
2.7. KARIŞIM (MİX) DNA PROFİLLERİ
2.7.1. Karışım DNA Profili İçeren Örnekleri Çözümlemede Yüksek
Polimorfik İşaretlerin Önemi
2.7.2. Ekstra (artifakt) Pikler
17
17
18
2.7.2.1. Biyolojik Artifakt Pikler
18
2.7.2.2. Teknolojiye Bağlı Artifakt Pikler
20
2.7.3. Floresan Ölçümlerden Kuantitatif Bilgilerin Elde Edilmesi
22
2.7.4. Karışım Örneklerinde Genotiplerin Tanımlanması
23
2.8. DNA ANALİZ LABORATUVARLARINDA KALİTE KONTROL
2.8.1. Kuzey Amerika’da Kalite Kontrol Organizasyonları
26
27
2.8.2. Avrupa Birliğinde Kalite Kontrol Organizasyonları
2.9. VALİDASYON
28
29
2.9.1. STR Validasyonu
29
2.9.2. Geliştirici Validasyon Çalışmaları
30
2.9.3. Validasyon Çalışmalarının Presantasyonu
31
2.9.4. Laboratuvarlar Arası Testler
32
2.10. DNA VERİ BANKASI VE ÖNEMİ
32
2.10.1. DNA Veri Bankasındaki Profillerin Karşılaştırılması
34
2.10.2. DNA Veri Bankasında Yer Alacak Bilgiler
35
2.10.3. Türkiye’de DNA Profillemesi ve Bankacılığı
35
3. MATERYAL ve METOD
37
4. BULGULAR
39
5. ÖRNEK OLGULAR
46
6. TARTIŞMA VE SONUÇ
58
KAYNAKLAR
66
EKLER
72
ÖZGEÇMİŞ
76
KISALTMALAR
STR
Short Tandem Repeat (Kısa Ardışık Tekrar)
PCR
Polimerase Chain Reaction (Polimeraz Zincir Tepkimesi)
RFLP
Restriction Fragment Length Polymorphism (Sınırlandırılmış Parça
Uzunluk Polimorfizmi)
VNTR
Variable Number of Tandem Repeat (Değişken Sayılı Ardışık Tekrar)
bç
Baz Çifti
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Kriminal bir olayda, olay yerinden elde edilen tüm deliller, doğru analiz edilip
değerlendirildiğinde; şüpheli, mağdur ve olay yeri arasında bağlantı kurmayı
sağlar[1]. Olay yeri incelemesinin amaçları; delil niteliği taşıyan örnekleri tanımak,
delil niteliğini bozmayacak şekilde toplamak ve incelemenin yapılacağı laboratuvara
ulaştırmaktır. Olayla bağlantısı olabileceği düşünülen ve laboratuvarda incelenen tüm
belge ve materyaller, fiziksel delildir. Bu delillerin özellikleri analitik tekniklerle
belirlenir ve delillerin kaynaklarının bulunması amacıyla kontrol örnek ile
karşılaştırılır. Kan, kemik, saç, kıl, diş, tırnak, doku, semen, tükürük, idrar gibi
deoksiribonükleik asit (DNA) içeren tüm biyolojik deliller, fiziksel delildir. Son
yıllarda DNA içeren tüm fiziksel deliller kriminal incelemede önemli hale gelmiştir
ve olay yerinin hemen her yerinde bulunabilir. Biyolojik deliller DNA içerdiklerinden
dolayı önem taşır ve DNA analizi yoluyla değerlendirilir[2]. Çıplak gözle
görülemeyen bu deliller hırsızlık olayını çözmede, cinsel saldırıda failin kimliğini
saptamada, öldürülen bir kişinin katilini bulmada tek delil olabilmektedir. Öte yandan
aynı kentte, aynı ülkede hatta farklı ülkelerde aynı kişi tarafından işlenen suçların
aydınlatılmasında en etkili yöntemlerden biridir. DNA delilleri yalnız kişileri
suçlamakta kullanılmaz, aynı zamanda suçsuz olanın da haksız yere suçlanmasını
engelleyecek çok güçlü bir veridir. Çünkü şüpheli, mağdur ve olay yeri arasındaki
bağlantıyı kurup yüksek ayrım gücü ile kim sorusunun cevabını verebilmektedir[3].
DNA verileri yargılama dışı amaçlarla da kullanılır. Örneğin; deprem, sel, maden
göçmesi, gibi doğal afetlerde ve uçak kazalarında çoğu zaman ölenlerin cesedi
bozulduğundan bu kişilerin kimliklerinin tespiti bakımından DNA analizi yapılır.
Laboratuvara gelen her belge veya materyal, ancak doğru ve kabul görmüş
bilimsel tekniklerle incelenip yorumlandığında, mahkemelerde delil niteliği kazanır.
Adli bilimler alanında, biyolojik örneklerin DNA analizi için kabul görmüş bilimsel
tekniklerin başında kısa ardışık tekrar (STR) dizinlerinin analizi gelir. DNA üzerinde
bulunan tekrar bölgelerinin adli bilimlerde önemi ve kullanım kolaylığı ilk kez 1985
yılında anlaşılmıştır. Tekrarlayan bölümlerin dış görünüş üzerinde bir etkisi
olmamasına ve temel genetik fonksiyonlardan hiçbirini kontrol etmemesine rağmen
bunlar genetik yapının bir parçasıdır ve ebeveynlerden çocuğa kalıtım yoluyla
aktarılmaktadır. Her insan tüm diğer özellikleri gibi bu tekrarlardan bir aleli
annesinden ve diğerini babasından alır. Tüm insanlar aynı tip tekrarlara sahiptir ancak
tekrar sayıları bireyler arasında farklılık gösterir. Adli bilimlerde, DNA’nın bu
özelliğinden yararlanarak, elde bulunan biyolojik materyalin kime ait olduğunu
(şüpheli/mağdur) güvenilir ve yüksek ayırım gücü ile belirlemek, kişileri dışlamak
veya olaya dâhil etmek, akrabalık ilişkilerini incelemek mümkün olabilmektedir[4].
Kimliklendirme amacı ile biyolojik materyallerden DNA analizi çok güçlü bir araç
olmasına karşın, PCR işlemi örnekte hangi DNA’lar mevcut ise onları kopyalayıp
çoğalttığından, delil kaynaklı DNA ile başka kaynaktan karışan DNA’yı ayırt
edemez. Bu nedenle, asıl incelenmesi gereken DNA’nın yanı sıra ortamdan
kaynaklanan kontaminasyondan dolayı,
yabancı DNA’ların da çoğaltılması
mümkündür. İki sebeple kontaminasyonun önlenmesi zorunludur.
Birincisi,
genellikle kriminal laboratuarlara gönderilen biyolojik materyallerin az miktarlarda
olması ve tekrar elde edilememesi, ikincisi ise kontaminasyonun fark edilememesi
durumunda hatalı sonuç verme ihtimalinin bulunmasıdır. Bu nedenle delilin
toplanması, taşınması ve analiz aşamasında kontaminasyonun engellenmesi için
gerekli önlemler alınmalıdır [3]. Laboratuvar aşamasında iki şekilde kontaminasyon
oluşabilir. İlki, laboratuar personelinin kendi biyolojik materyalinin delile bulaşması
(tükrüğü, kepeği, teri), diğeri ise analiz aşamasında kullanılan araç ve gereçlerin
dikkatsiz ve özensiz kullanımından doğan iki farklı olay yeri delillerinin birbirini
kontamine etmesidir. Bu nedenle laboratuarda internal kontrol sağlamak önemlidir.
Bu çalışmanın amacı; İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı personelinin
biyolojik delilleri kontaminasyona uğratma riskleri ve önleme yöntemlerini
araştırmak ve internal kontrol mekanizmaları oluşturmaktır.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. FİZİKSEL DELİLLER
Adli bir olayla bağlantısı olabileceği düşünülen her türlü delil, fiziksel delil
veya hukuki tanımı ile maddi delildir. Fiziksel deliller kimliklendirme ve
karşılaştırma yapılabilmesi açısından önemlidir.
Olay yerinde bulunabilecek başlıca fiziksel deliller şunlardır: Patlayıcılar
(olay ile ilgi kurabilmeyi sağlayan delillerdendir.), ilaçlar, lifler, belgeler, ateşli
silahlar, parmak izleri, cam, diğer izler ( ayakkabı izi, alet ve araç izleri), tozlar, seri
numaralar, boyalar, petrol ürünleri, tahta, toprak, organik ve fizyolojik sıvılar,
biyolojik deliller [5].
2.2. BİYOLOJİK DELİLLER
DNA içeren her türlü fiziksel delil, aslında biyolojik bir delildir. Başka bir
deyişle, içinde DNA’nın var olduğu her türlü örnek biyolojik bir örnektir ve bir suç ya
da suçluyla ilişkisi tespit edildiği durumda delil olma özelliği taşır. Biyolojik deliller,
kan, kemik, meni, doku, tükürük, burun akıntısı, ter, idrar, tırnak, dışkı, ve kıl, olay
yerinde doğrudan bulunabileceği gibi, başka nesneler üzerinde de bulunabilir. Sakız,
sigara izmariti, zarf, pul ya da bardak üzerinde bulunabilen tükürük; tırnak içlerinde
bulunabilen doku artıkları; giysiler üzerinde bulunabilen saç ya da kıllar; giysi, koltuk,
halı, vb. her türlü eşyada bulunabilen kan ya da semen lekeleri buna örnek olarak
verilebilir[3;6].
2.2.1. Biyolojik delillerin toplanması
Olay yeri incelemesi, fiziksel delilin, olay yeri inceleme birimi görevlisi ve
kriminal laboratuvar tarafından doğru kullanılmasının başlangıç noktasıdır. Bunun
için, olay yeri usulüne uygun şekilde incelenmelidir. Bu inceleme bilimsel olarak
şu basamaklardan oluşur: olay yeri araştırması, kaydetme, toplama ve koruma.
Olay yeri incelemesi, bilimsel bir yönteme dayanır ve sistematiktir[1;7].
Delillerin uygun şekilde toplanmaması ve/veya delil transfer zincirinde
kabul gören kuralların ihmali durumunda, elde edilen kanıtların delil sıfatını
yitirmelerine neden olabilir. O.J. Simson davasında olduğu gibi elde bir biyolojik
kanıt mevcut olmasına ve sanığın genotipine ulaşılmasına rağmen delil transfer
zincirinde tespit edilen aksaklıklar nedeni ile mahkeme bu sonuçları hukuka uygun
delil olarak kabul etmemiştir [4].
Biyolojik delillerin toplanmasında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır[8-10]:
• Olay yeri inceleme ekibi, fiziksel temas sonucu oluşabilecek bir
kontaminasyonu, bone ve özel giysiler giyerek, sık sık eldiven değiştirerek,
delillerin toplanması sırasında steril malzeme kullanarak (makas, pens, bıçak
vs.) engelleyebilir.
• Delillerin toplanması sırasında istem dışı aksırıp öksürmek gibi durumlarda
oluşabilecek kontaminasyon maske kullanılarak giderilebilir.
• Eldiven giyildikten sonra, elin ağıza, buruna veya vücudun çıplak cildi
ile temas etmesi durumunda, delil toplama işlemine eldiven değiştirilmeden
devam edilmemelidir.
• Olay yerinde hiçbir şey yiyip içilmemelidir.
• Deliller birbiri ile temas etmeyecek şekilde ayrı ayrı ve uygun malzeme
kullanılarak paketlenmelidir.
•
Delilin nereden ve kimden alındığının kaydı tutulmalıdır.
•
Mağdur ve sanığa ait örneklerin birbiri ile teması önlenmelidir.
•
Cinayet olaylarında maktulün defin işlemi gerçekleşmeden mukayese kan,
kıl ya da doku örnekleri temin edilmelidir.
•
Kişiye kan nakli yapılmış ise laboratuvar bilgilendirilmeli ve hastaneden
nakledilen kanın özellikleri belirlenmelidir.
•
Her türlü delil için karşılaştırma örneği olarak sanık ya da mağdurdan kan,
kılıflı saç örneği ya da buccal svap (yanak içi sürüntü) alınıp laboratuvara
gönderilmelidir.
•
Makas, pens ve bıçak ağzı gibi kullanılan aletler, her bir örnek
alındıktan sonra %5'lik H2O2 (ya da alkol) ile iyice temizlenmelidir .
2.2.2. Biyolojik Delillerin İncelemesindeki Kronoloji
Biyolojik kalıntıların incelenmesi, DNA analizlerinin bulunmasından çok
önce de gerçekleştirilmekteydi.
Saç telleri
mikroskop altında morfolojik
yöntemlerle, kemikler antropometrik ölçümlerle, kan ve sperm lekeleri geleneksel
serolojik yöntemlerle incelenmekteydi. 1970’lere kadar, kan grupları ve
altgruplarıyla süren çalışmalar, 1980’lerin sonuna kadar kandaki enzim ve
proteinlerin polimorfik şekillerinin incelenmesiyle gelişmiş olmakla birlikte, hala
bir kişinin olayla ilişkisini %100 doğrulukta verecek güce sahip değildi. Ne bir kan
ya da sperm lekesinin şüphelenilen kişiye ait olduğunu, ne de çocuğun biyolojik
babasının itham edilen erkek olduğunu kesin biçimde söylemek olasıydı[11].
Gerek kan grup ve altgrupları gerekse enzim ve protein polimorfizmine dayalı
incelemeler hep belirli bir oranda hata payı içermekteydi. Bu sistemlerle
yapılan çalışmalarda bir şüpheliyi dışlamak mümkündür. Ancak dahil et mek
için o lasılık bugün olduğundan daha düşüktür. Üstelik bu teknikler kurumuş
ve eski lekelerle saç ve kemik gibi materyallerde ya hiç sonuç vermiyor ya da
ciddi yanılgılara neden olabiliyordu. Bugün gelişmiş moleküler genet ik
teknikleri kullanılarak bu sorunlar aşılabilmektedir [11].
DNA verilerinin ilk kez delil olarak kabulü, 1985’te İngiltere’de bir cinsel
saldırı olgusunun Leıchester Üniversitesi profesörlerinden Sir Alec Jeffreys
tarafından sonuçlandırılması ile olmuştur[12]. 1990’lı yılların başında çeşitli
araştırmacılar[13;14] tarafından mikrosatelit polimorfizmi keşfedildi. DNA’nın tekrar
bölgelerinin adli bilimlerde önemi ve kullanım kolaylığının fark edilmesiyle 1996
yılında delillerin toplanması ve inceleme şekillerinin standardizasyonu tamamlanmış,
bu tarihten sonra DNA verileri deneysel olmaktan çıkmış, kanuna uygun delil
kategorisinde yerini almıştır. Ülkemizde DNA profillemesine dayalı kimliklendirme,
dünyadaki çalışmalara paralel olarak 90'lı yılların ikinci yarısında yaygınlaşmıştır[4].
2.3. DNA’NIN ÖZELLİKLERİ VE ADLİ BİLİMLERDE ÖNEMİ
Deoksiribonükleik asit bir kişinin genetik bilgisinin tamamının yer aldığı temel
yapı taşıdır. DNA insan vücudunun çekirdekli her hücresinde bulunur ve tüm hücrelerde
aynı özelliğe sahiptir. Örneğin bir erkeğin kanından elde edilen DNA ile tükürüğü,
spermi ya da cildinden elde edilen DNA tamamen birbirine eşittir. Yeryüzünde, tek
yumurta ikizleri hariç DNA’sı birbiri ile tam olarak örtüşen iki kişi bulunmamaktadır.
Bu önemli özellik nedeniyle, olay yerinden elde edilen DNA profili ile olayla ilgi
kurulmaya çalışılan kişilerin DNA profilleri karşılaştırıldığında, tıpkı parmak izinde
olduğu gibi benzerlik ve farklılıklara dayanılarak olayla kişiler arasında bağlantı olup
olmadığı tespit edilebilmektedir[3]. DNA incelemeleri çok az başlangıç materyali
gerektirdiğinden, olay yerinde bulunabilecek minimal düzeydeki örneklerden sonuca
ulaşabilmek mümkündür. DNA molekülünün stabil olması, bozulsa dahi adli bilimler
alanında küçük polimorfik lokuslarla çalışılması nedeni ile, enzim ve proteinlere göre
avantajlıdır.
Ayrıca
birçok
proteinlerinkinden yüksektir.
polimorfik
lokusun
ayrım
gücüde
enzim
ve
Yukarıda söz edilen avantajlardan dolayı DNA
lokusları ile çalışılırken teknik hata olmadığı sürece yanlış kişileştirme yapma
olanağı yoktur. Biyolojik deliller canlı ortam dışında yıllarca beklese bile, adli açıdan
incelemeye elverişli DNA elde edilebilir. Güneş, bakteri, ısı, nem ve küf gibi çevresel
etkenler her ne kadar deneyleri güçleştirse de, günümüz teknolojik olanakları ile, ne
kadar eski olursa olsun biyolojik örneklerin tamamından DNA profili elde
edilebilir[3;15].
DNA tekniklerinin henüz kullanılamadığı dönemlerde ABD’de yargılanıp suçlu
bulunan fakat suçsuz olduğunu iddia eden kişiler veya bunların yakınları tarafından
günümüz teknolojisi kullanılarak delillerin yeniden değerlendirilmesi ve yeniden
yargılanma talebinde bulunulmaktadır. New York kentinde ‘Suçsuzluk Projesi’’ adı
altında, söz konusu kişilere ait biyolojik delillerinin DNA düzeyinde tekrar
incelenmesi yoluna gidilmiş, yargıda yeni bir uygulama gerçekleşmiştir[4]. Açılan
davaların ancak % 30’unda DNA analizi için biyolojik materyal temin edilebildi.
Bunların % 60’ının suçsuz oldukları saptandı. Bu proje delilin elde edilmesi kadar
onu değerlendirme yöntemlerinin de önemini ve elde edilen delillerin saklanması
gereğini ortaya koymuştur. Zira başvuruların % 70’inde biyolojik materyalin daha
önceki yargılama sırasında tüketilmiş olması veya imha edilmiş olması nedeni ile
yeniden yargılanma imkanı olmamıştır[4]. Aynı uygulamanın diğer ülkelerde de
başlatılabilmesi durumunda, geriye dönük çalışabilmesi için, biyolojik delillerin
uygun koşullarda saklanması gerekmektedir[16].
DNA profili (genotip), DNA’nın önceden belirlenmiş polimorfik bölgelerinin
incelenerek barkodlanması şeklinde tanımlanabilir. DNA profili elde etmenin ilk
basamağını hücre içinden DNA’nın çıkarılması yani çekitleme, ikincisini elde
edilen kalıp DNA’nın PCR (Polimerase Chain Reaction: Polimeraz Zincir
Reaksiyonu) tekniği ile çoğaltılması, son aşamasını ise görünürleştirme teknikleri
oluşturmaktadır. Elde edilen profillerin değerlendirilebilmesi için, karşılaştırma
yapılacak başka DNA profillerine ihtiyaç vardır. Örneğin, olay yerinden alınan
biyolojik materyalden bir DNA profili elde edildikten sonra bu profilin şüpheli
ve/veya mağdurun DNA profili ile karşılaştırılması gereklidir. Dışlama
durumunda; uyuşmayan iki DNA örneğinin, %100 olasılıkla aynı kişiden
gelmediği sonucuna varılır. Dışlama görülmeyen durumlarda, kişi suçlu olarak
kabul edilmez[9;17;18]. Böyle bir durumda olay yerinden elde edilen biyolojik
örneğin kişiye ait olma olasılığının hesaplanması gerekir. Bunun için kullanılan
genetik işaretin alel sıklığının belirlenmesi gereklidir. Bu amaçla suçun
işlendiği bölgedeki toplumun genelini temsil eden güvenilir veri tabanlarına
ihtiyaç duyulmaktadır[19;20].
2.4. ARDIŞIK KISA TEKRARLAR VE DNA TİPLEMESİ
Dikkat edilecek olursa, adli identifikasyona yönelik çalışmalarda
DNA
molekülünün tamamı değil, ancak belirli bazı bölgeleri incelenmektedir. DNA
molekülünün baz dizisinin tümü, protein üretiminden sorumlu değildir[2]. Protein
kodlayan kısım tüm genomun yaklaşık %3’dür. Geri kalan kısım ise protein
kodlaması gerçekleştirmez ve bu kısmın büyük çoğunluğuda tekrarlardan
oluşur[13;20;21]. Söz konusu kısımların işlevi bilinmemekle birlikte son derece
polimorfik ve oldukça yüksek ayrım gücüne sahip olduğu bilinmektedir. Bir
ünitenin ardışık olarak tekrarlanması sonucu oluşan polimorfizm bu bölgelerdeki
dizinden değil tekrar sayısındaki farklılıktan kaynaklananır ve aktarımları Mendel
Yasasına uygun şekilde gerçekleşir[2;17]. Ardışık tekrarlar, tekrar eden ünitenin
büyüklüğüne göre çeşitli gruplara ayrılmaktadır. Minisatelitler (değişken sayıda
ardışık tekrarlar, Variable Number of Tandem Repeats: VNTRler) 15-70 bç'lik,
mikrosatelitler (kısa ardışık tekrarlar, short tandem repeats: STR’ler) 2-5 bç'lik bir
ünitenin tekrarlanmasından oluşmaktadırlar.
STR'lerin adli bilimlerde kullanılmasının nedenleri, küçük parçalar
olmaları nedeniyle oldukça hasar görmüş DNA örneklerinde bile sonuç vermesi,
eldeki çok az miktardaki DNA’dan çoğaltılabilmesi, elde edilen sonuçların
tekrarlanabilir olması, yüksek polimorfizme bağlı olarak ayrım gücünün yüksek,
mutasyon oranının düşük olması ve otomasyona ya da çoklu analize imkan vermesi
olarak sıralanabilir[13;22]. Tüm bu nedenlerden dolayı, tetranukleotid içeren
STR’ler adli bilimlerde kullanılmaktadır. Fakat bu tip kısa tekrarlarda da
sınırlamalar vardır. Çoğaltılması sırasında kontaminasyon olasılığı fazladır, otomatik
aletlerde analizi pahalıdır, dengesiz pikler meydana gelebilir ve karışımların analizi
zor değerlendirilir[2;17;23].
PCR tekniği kullanılarak incelenen STR'ler, daha büyük olan ve southern
blotting teknikleri ile incelenebilen VNTR'lara kıyasla daha avantajlıdır. Daha
küçük olduklarından ayrılabilen net aleller şeklinde elde edilebilmekte, tek baz
çifti farkı bile, incelemelerde yakalanabilmektedir. Netlikleri belli bantlar şeklinde
ayrılabilen
aleller,
sonuçların
farklı
laboratuvarlarla
paylaşılabileceği
laboratuvarlar arası işbirliği yapılabileceği anlamına gelir[2]. Bir
çok
ülkesinde
yapan
ve
ABD'de
adli
amaçlı
DNA
analizi
ve
Avrupa
tüm
laboratuvarlarda aynı STR bölgeleri incelenmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm eyaletler çapında FBI tarafından
1990'da kurulan bir veri bankası olan Combined DNA Index System (CODIS)
tarafından kabul edilen ve yeterli olduğu belirlenen 13 STR lokusu (CSFİPO,
FGA, TPOX, TH01, VWA, D3S1358, D5S818, D7S820, D8S1179, D13S317,
D16S539, D18S51, D21S11) vardır. Bunlardan ikisi hariç diğer hepsi, farklı
kromozomlar üzerinde bulunur. CSFIPO ve D5S818 lokusları ise, aynı kromozom
üzerinde ancak birbirinden uzak noktalarda yer alır[24;25]. 1995-2000 yılları
arasında Avrupa'da (İngiltere, Hollanda, Avusturya ve Almanya'da) yapılan
çalışmalarla bu lokuslardan altısının çok önemli ve ayırıcı özellikte olduğu tespit
edilmiştir.
Bunlar
lokuslarıdır[26].
FGA,
TH01,
VWA,
D8S1179,
D18S51
ve D21S11
2.5. PCR TEKNİĞİNİN ADLİ BİLİMLERDE UYGULANMASI
RFLP (Restriction Fragment Lenght Polymorphism: Sınırlandırılmış
Parça Uzunluk Polimorfizmi) tekniğine göre birçok avantaja sahip olan PCR
tekniği ilk defa 1985 yılında tanımlandı ve bugün adli bilimler alanında yaygın
olarak kullanılmaktadır. PCR; in vitro klonlama ve gen amplifıkasyonu olarak da
adlandırılmaktadır. Bu teknik, DNA'nın primerler (hedef bölgeye bitişik DNA
kısmının komplementeri olan küçük oligonükleotidler) ile belirlenen kısımlarının
çoğaltılmasını
sağlamaktadır. Teknik;
hücre
içinde
gerçekleşen
DNA
replikasyonuna benzerdir. Kısaca, DNA’nın tüp içinde çoğaltılması işlemi
olarak tanımlanabilir. İşlem üç aşamadan oluşmaktadır. İlki; DNA'nın iki
zincirinin ısı etkisi ile birbirinden ayrılması (denatürasyonu), ikincisi primerlerin
denatüre olmuş DNA'ya bağlanması (hibridize olması) ve sonuncu aşaması DNA
polimeraz enziminin (Taq Polimeraz) her bir primerden başlayarak hedef
bölgenin komplementerini sentezleterek zinciri uzatmasıdır. Bu üç aşama bir
PCR döngüsü olarak adlandırılır ve 20 döngü sonuda hedeflenen DNA bölgesinin
yaklaşık bir milyon kopyası sentezlenmiş olur[27].
PCR tekniğ inin bir çok avantajı vardır. Bunlardan en önemlisi, adli
çalışmalar
için
1-2,5
ng
gibi
eser
miktarda
kalıp
DNA’nın
çoğaltılabilmesidir[28;29]. Bu yöntemle, teorik olarak tek bir hücre PCR analizi
için yeterlidir. Örneğin, bir saç telinden ya da sigara izmariti üzerinde kalan
epitel hücrelerinden PCR tekniğini kullanarak
DNA tiplemesi
yapmak
mümkündür[30]. Tekniğin diğer bir avantajı hızlı ve kolay olmasıdır. Analiz
bir gün içinde tamamlanır. Bunlara ek o lar ak P CR t ekniğ i ile DN A
mil yo n ya da d aha faz la k at ı çoğaldığından, görünürleştirme işlemi
radyoaktiv madde içermeyen metodlarla yapılabilmektedir[31].
Bir bölgedeki varyasyonun PCR ve ardından jel elektroforezi ile
belirlenebilmesi için, allel uzunluğu 500 bç'den küçük ve alelleri arasındaki
uzunluk farkı çok olmayan, çok polimorfîk diziler tercih edilmelidir. STR'ler bu
özelliklere en uygun genetik işaretlerdir[20;32]. STR'ların alel büyüklükleri
genellikle 350 bç'den küçüktür. Bu nedenle eski ve iyi korunmamış biyolojik
örneklerde kolaylıkla tipleme yapılabilmektedir[33]. Alellerin boyu birbirine
yakın olduğundan ve heterozigot bir örnekten elde edilen iki alel birbirine yakın
büyüklükte olduğundan alelik atlama çok nadirdir[34].
Çoklu sistemler kullanılarak
birkaç STR lokusun tek bir
PCR
reaksiyonunda çoğaltılması mümkündür. Çoklu sistemler oluşturulurken hedef
mümkün olabilecek en yüksek polimorfizmi elde etmek için
yüksek
polimorfizme sahip lokusları bir araya getirmek değildir. Önemli olan yüksek
ayrım gücüne, kolay ve güvenilir şekilde tanımlanabilme rahatlığına sahip
çoklu sistemler oluşturmaktır[28]. Bu amaçla hazırlanmış birçok PCR
amplifikasyon kiti mevcuttur. Bu çalışmada kullanılan AmpF/STR Identıfıler
PCR Amplifikasyon kiti, tek bir PCR amplifikasyonunda 15 tetranukleotid tekrar
lokusu ve cinsiyet tanımlayıcı işaret olan Amelogenin lokusunu çoğaltır. DNA
konsantrasyonu 0.05 -0.125 ng/µ l arasında olan örneklerden sonuç verebilen kit,
PCR amplifikasyonu sırasında floresan işaretleme yöntemlerinden biri olan 5' ucu
işaretli primerlerle çalışır.
D8S1179, D21S11, D7S820 ve CSFİPO lokusları
mavi ile, D3S1358, THO1, D13S3317, D16S539 ve D2S1338 lokusları yeşil ile,
D19S433, vWA, TPOX ve D18S51 lokusları sarı ile, Amelogenin, D5S818 ve
FGA lokusları kırmızı ile işaretli primerler tarafından çoğaltılır. Ayrıca otomatik
DNA parça analizi için 4 boyalı sisteme ek olarak bir boya daha içermekte ve 5
boyalı floresans sistemini kullanmaktadır. Çok bileşenli analiz, 5 farklı floresan
renkte boyayı, sınırlı spektral bileşenlere ayıran bir olaydır. Örnekleri işaretlemek
için kitte kullanılan 4 boya; 6-FAM (mavi), VIC (yeşil), NED (sarı) ve PET
(kırmızı) boyalarıdır. 5.boya ise, LIZ (turuncu) olup GeneScan 500 Liz Size
Standart'ı (iç standart) işaretler. Bu floresan boyaların her biri, farklı dalga
boylarında kendisinin maksimum floresansını yayar. 6-FAM boyası, en kısa dalga
boyunda ışıma yapar ve mavi olarak görülür, bunu takiben VIC, NED, PET ve LIZ
gelir[35].
2.6. BİYOLOJİK
DELİLLERİN
KİMLİKLENDİRİLMESİ
SIRASINDA
KARŞILAŞILAN SORUNLAR
2.6.1 Amplifikasyon Sırasında Karşılaşılan Sorunlar
PCR reaksiyonunun bileşenleri çok önemlidir. Amplifıkasyonun en
uygun şekilde gerçekleşmesi için, her bileşen, belirli derişimde önceden belirlenen
miktarda ve doğru zamanda eklenmelidir. Hatta özel çoğalma koşulları
(denatürasyon, bağlanma ve uzama sıcaklıkları, bu sıcaklıklarda gerçekleşecek
reaksiyonların süresi ve çoğalma döngülerinin sayısı) geliştirme ve geçerlilik
testleri sırasında artefaktların varlığını en aza indirecek şekilde ayarlanmalıdır[36].
Bu amaçlarla ticari kitler ile yapılan doğruluk testlerinde, kitin her içeriğinin
konsantrasyonu ve döngü parametrelerindeki sıcaklık ve süreler için en uygun
koşullar hazırlanmış ve önerilmiştir[37]. Tüm bu parametreler optimize
edilmesine
rağmen
bazı
faktörler,
PCR’ın
güvenilirliğinin
yani
amplifıkasyon işlemi sırasında elde edilen ürünün orijinal DNA'yı ne kadar
yansıttığının sorgulanmasına sebep olmaktadır. Bunlardan biri primerin
hibridizasyonu sırasında meydana gelen düşük özgüllüktür. Bu durumda istenmeyen
ürünler oluşabilir ve bunlar amplifıkasyonun ilerleyen basamaklarında yeni kalıp
olarak kullanılır. Hibrid izasyo n özgüllüğünde primerlerin uzunluğu ve dizini
önemlidir. Bunun yanı sıra bağlanma sıcaklığı da ayrı bir önem taşır. Hatalı
amplifıkasyonda yanlış bağlanma DNA dizininin özel bir bölümünde ve anlamlı
bir oranda meydana gelebilir. Bu durum kalitatif güvenirliliğini etkilemektedir.
Amplifikasyonun kalitesi hedef dizinin uzunluğuna bağlıdır. Kısa dizinler (100200 bç) amplifikasyonda iyi sonuç verir.
İkincisi tercihli amplifikasyondur. Bu, aynı reaksiyonda diğerinden daha çok
tercih edilen bir alelin çoğaltılmasıdır. Böylece heterozigot bir kişi homozigot olarak
görülür. Bu durum alel düşmesi (allelic drop out) olarak isimlendirilir. DNA'yı bir
arada tutan kimyasal bağlardan G:C arasındakilerin daha güçlü olması, bunları
denatüre etmek için biraz daha yüksek sıcaklığa ihtiyaç duymasına sebep olur. Eğer
iki alelden biri, ortalamadan daha fazla G.C oranı içeriyorsa, denatürasyon
sıcaklığı biraz daha düşük olduğunda tamamen denatüre olmaz. Tamamlanmamış
denatürasyon, amplifikasyon sırasında primerleri engeller ve G:C bakımından
zengin olan alelin geri kalmasına sebep olur. Bu durumda heterozigot bireyler
hatalı bir şekilde homozigot olarak tiplenir[36;38]. Yapılan çalışmalarda, farklı
kitlerle analiz edilen STR lokuslarında tercihli amplifıkasyonun sağlam bir kanıtı
bulunmamıştır. Bu durumun, her lokusta alel boyutlarının küçük (60 bazdan az)
olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir[37;39]. Hatta bazı PCR aletlerinde,
denatürasyon sırasında ısıtıcı birimin dış köşelerindeki bazı bölgeler, iç
taraftakilerle aynı ısıya ulaşmaz. Bu da, örneklerin çoğaltılmasında aynı etkiyi
yaratabilir [36].
Üçüncüsü, stokastik dalgalanmalardır (stochastic fluctuations). Bu
durum, DNA'nın çok seyreltik derişimlerinde (DNA yaklaşık 100 pg’nin altında
ise)
örnekleme
hatalarından
kaynaklanan
farklılıklar
olarak
tanımlanmaktadır[30]. Amplifikasyon için sadece bir kısım DNA çekiti başka bir
tüpe aktarıldığında bu t ip hatalar meydana gelir. Tüm örnekte birkaç hücreden
gelen DNA bulunuyorsa, çekit içinden PCR tüpüne aktarılan örnekte kromozom
çiftleri eşit olarak bulunmayabilir. Bunun sonucu olarak, iki alelden sadece birinin
belirlenmesi, aslında heterozigot olan bir kişiyi homozigot olarak tiplemeye yol
açabilir[36]. DNA’nın çoğaltılması esnasında stokastik etkilerin meydana gelmesi
ihtimalinden dolayı, ürünün yoğunluğunu artırmak için, döngü sayısını artıran PCR
parametreleri
ve
enjeksiyon
süresini
artıran
elektroforetik
koşullar
dikkatli
ayarlanmalıdır.
Dördüncüsü, bazların yanlış eşleşmesine bağlı amplifikasyonun etkilenmesi
durumudur. Yanlış eşleşme, primerin bağlandığı yere yakın ya da primerin bağlandığı
bölgenin iç tarafında gerçekleşiyorsa, primerin bağlanma etkinliğini azaltarak
amplifıkasyonun kalitesini düşürür.
2.6.2 DNA’nın Degredasyonu
Tüm organizmaların DNA içermesi nedeni ile, insan dışı canlılara ait DNA
içerikleri tarafından kontamine edilen delillerin sorun yaratacağı düşünülebilir.
Özellikle, bakteri, mantar gibi mikro organizmaları içeren örnekler, bitki ya da hayvan
kaynaklı DNA kadar, fizyolojik sıvılarda ve toprakta da bulunabilir. Ancak insana ait
olmayan DNA bir sorun yaratmaz, çünkü adli amaçlı kullanılan DNA testleri insana (en
azından en yüksek primata) özgüdür.
PCR işleminde kullanılan primerler insan
DNA’sına spesifiktir. Başka bir deyişle, insan DNA'sı diğer canlı türleri ile
etkileşime girmez ya da en azından diğer türlerle olan herhangi bir reaksiyon insana
özgü sonuçların meydana gelmesi beklenilen bölgenin dışında bir yerde oluşur[36].
Fakat, DNA'ya zarar veren enzimleri (nukleazlar) üreten mikro organizmaların
kontaminasyonu söz konusu ise, bunlar insan DNA'sının degradasyonuna sebep
olacağı için, PCR sonrası sonuç alınamamasına neden olur[36;37].
Bu tür
mikroorganizmalar dışında, DNA’nın degredasyonuna neden olan diğer faktörler de
mevcuttur. DNA vücut dışında herhangi bir dış ortama maruz kaldığında, vücut
içinde olduğu kadar stabil değildir. Çevresel koşulların uygun olmadığı
durumlarda, DNA'nın fızikokimyasal özellikleri değişebilir. DNA, oksidatif veya
hidrolitik hasara uğrar. Oksidatif reaksiyonlar, DNA üzerinde birçok baz
farklılıklarına sebep olurken, DNA analizine etkisi, bazların yanlış birleşmesi ve
DNA ipliğinin uzayamaması şeklinde olur. Hidrolitik reaksiyonlar ise; DNA
üzerinde fosfodiester bağlarının kırılması ile DNA'nın parçalanmasına, N-glikozil
bağlarının kırılması ya da deaminasyon ile bazların yanlış birleşmesine sebep olur.
Tüm bu durumlarda DNA degrade olur, bir başka deyişle örnekteki DNA
parçalarının
ortalama
boyutlarında
bir
azalma
meydana
gelir.
DNA'nın
parçalanması, belirli koşullara bağlı olarak ılımlı ya da şiddetli olabilir[40;41].
PCR amplifikasyonunun olabilmesi için primerlerin DNA’ya bağlandığı
bölgelerin (ve/veya iki bağlantı bölgesi arasında) herhangi bir degredasyonun
olmaması gereklidir. Böyle bir durumun varlığında PCR sonucu başarılı
olmamaktadır. Ayrıca, degradasyon küçük boyutlu aleli sağlam bırakırken, büyük
boyutlu alelin kaybı ile sonuçlanabilir. Dolayısıyla heterozigot bir birey, homozigot
olarak görülebilir. Adli analizde kullanılan STR lokuslarının hepsinde alel boyutları
birbirine çok yakındır, dolayısıyla degradasyondan dolayı heterozigot alel çiftinden
birinin kaybolması pek sık rastlanır bir durum değildir. Alel kaybı, sadece alt belirleme
sınırına yakın ya da bu sınırda olan bant ya da piklerle sonuçlanan, sınırlı DNA miktarı
varlığında meydana gelir[36]. Bu yüzden,
değerlendirilmesi gereklidir.
zayıf DNA profillerinin dikkatli
2.6.3 Kontaminasyon
PCR işleminin çok az miktardaki DNA’yı amplifiye edebilme özelliği, yeterli
özen gösterilmediği takdirde bir dezavantaja dönüşebilir. İncelenen örneğin içine
başka bir DNA kaynağının transfer olması kontaminasyon anlamına gelmektedir.
DNA kontaminasyonunu engellemek için onaylanmış laboratuvar protokolleri
kullanılmalıdır. Kontaminasyonun gerçekleşmesi durumunda, incelenen materyalin
DNA profilinin çıkarılamamasına sebep olabilir. Bu durumda suçlunun lehine bir
sonuç doğurur.
2.6.3.1 Kontaminasyonun Nedenleri
Delil niteliği taşıyan bir biyolojik materyal aşağıda anlatılan durumlarda
kontamine olabilir [42].
1) Olay yerinde bulunan ve genomik DNA içeren delillerin toplanması
sırasında ;
a) Farklı biyolojik materyallerin usulune uygun toplanmaması
nedeni ile birbirini kontamine etmesi.
b) Olay yerinde bulunan kişilerin gerekli önlemleri almaması veya
özeni göstermemesi nedeniyle kendi DNA’ları ile kontaminasyona
sebep olmaları
2) Laboratuvarda biyolojik materyalin analize hazırlanması ve/veya analizi
sırasında örneklerin birbirleriyle kontaminasyonu
3) Laboratuvar personelinin kendi DNA’sı ile biyolojik mateyali kontamine
etmesi
4) Bir önceki PCR işlemi sırasında amplifiye olan DNA’nın, bir sonraki
örneğe kontaminasyonu.
Kontaminasyonun ilk kaynağı genellikle olay yeri ve inceleme ekibidir. Olay
yerinde meydana gelen kontaminasyonun kontrolü ve engellenmesi zordur. Ancak,
laboratuvar kaynaklı kontaminasyon, uygun laboratuvar prosedürleri uygulanır ve
uygun çalışma alanları dizayn edilirse kontrol edilebilir.
Bu amaçla, DNA’nın ekstraksiyonundan PCR işlemine kadar olan tüm
aşamalarda, kullanılan tüplerin ve kimyasal malzemelerin test edilmesi amacı ile
negatif kontroller kullanılmalıdır. Örneğin, PCR işleminde kullanılan negatif kontrol,
DNA dışında diğer tüm içeriği içeren PCR tüpleridir. DNA yerine aynı miktarda saf
su konulmalıdır. Eğer negatif kontrolde PCR sonucu herhangi bir DNA profiline
rastlanırsa, kontaminasyonun kaynağı tespit edilmeli ve mümkünse kontaminasyon
elimine edilmelidir.
Bazı araştırmacılar, PCR işlemi sırasında oluşabilecek kontaminasyonun 4
genel nedenini incelemiştir. Bunlar, PCR amplifikasyon düzeneği, PCR ürünleri
üzerinde yapılan çalışmalar, laboratuvar havalandırması ve DNA’nın saklanması
şeklinde sıralanmaktadır. Araştırmalar, PCR kontaminasyonlarının, basit bir
dikkatsizlik sonucu olmadığını ve kontaminasyonu engelleyen temel protokollerden
toplu bir sapma sonucu oluştuğunu göstermektedir [43].
Laboratuvar
laboratuvarda
personelinden
kullanılan
kaynaklanan
tüplerin
neden
kontaminasyonunun
olduğu
kontaminasyon
yanında,
(sporadik
kontaminasyon) karşılaşılan bir diğer sorundur. Forensic Science Service (FSS)’in
yaptığı bir araştırmada, amplifikasyonun gerçekleştirildiği PCR tüplerinin, DNA
kontaminasyonuna neden olabileceği, kullanılan PCR tüplerine negatif kontrol ve
kalite kontrol testleri yapılarak gösterilmiştir[44].
Kontaminasyon
üzerine
yapılan
araştırmalar,
personel
kaynaklı
kontaminasyonun tespit edilmesinde, laboratuvar personeli databazı oluşturulmasının
oldukça etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir. Oluşturulan bu databazı, sıklıkla,
PCR sonucu elde edilen DNA profilinin delilden mi yoksa laboratuvar personelinden
mi elde edildiğinin anlaşılması sırasında kullanılır [44]. Bunun dışında çapraz
kontaminasyonun
belirlenebilmesine
yardımcı
olması
amacı
ile
bilgisayar
programları geliştirilmiştir. Bu programa, çalışılan tüm genotipler kaydedilerek
karşılaştırma
yapmak
ve
çapraz
kontaminasyonu
tespit
etmek
mümkün
olmaktadır[45].
Ayrıca, otomatik robotik sistemlerin kullanılmaya başlaması ile laboratuvar
personelinin örnekler ile direkt temasının azalmasından dolayı, kontaminasyon riski
de azalmıştır[45].
2.6.3.2 Kontaminasyonun Araştırma Sonuçlarına Etkisi
Kontaminasyonun yapılan çalışmanın sonuçlarına etkileri Peter Gill ve
Amanda Kirkham tarafından araştırılmış ve ‘‘STR çalışmalarında kontaminasyonun
olay üzerinde olan etkisinin değerlendirilmesinde simulasyon modellerinin
geliştirilmesi’’ adlı makalede sonuçları yayınlanmıştır[46]. Bu araştırmaya göre,
laboratuvarda kontaminasyonun belirlenebilmesi için kullanılan tekniklerden birisi
negatif kontroldür.
Fakat,
PCR kontaminasyonu,
kullanılan tüpe spesifik
olacağından, aynı parti numarasına sahip bir tüpte kontaminasyon varken
diğerlerinde olmayabilir. Bu nedenle,
PCR tüplerine uygulanan negatif kontrol
testleri, aynı partide bulunan tüm tüpler için kontaminasyon içermez sonucuna
varılmasını sağlayamaz[46]. Aynı çalışmada, kontaminasyona neden olan materyalin
DNA’sı, delilden elde edilen orijinal materyalin DNA’sına göre çok az oranda
amplifiye olduğu durumlarda, kontaminasyona neden olan DNA’nın dışlanabileceği
sonucuna varılmıştır. Bu durumun tersine, kontaminasyona sebep olan DNA orijinal
materyalin DNA’sına göre daha fazla oranda amplifiye olmuşsa , suçlunun DNA
profilini maskeleyebilmekte ve suçluya ait DNA profilinin elde edilmesini
engellemektedir.
Günümüzde,
kontaminasyon olasılığı, dikkatli çalışan laboratuvarlarda
nadiren etkiye neden olmakla beraber, belirgin etkilerinin eski olgularda ortaya
çıkması beklenmektedir. Bu amaçla Amerika Birleşik Devletlerinde, ‘suçsuzluk
projesi’ adı altında bir proje başlatılmış ve hapiste bulunan insanların karıştığı
suçluların delilleri tekrar incelenmiştir. DNA çalışmalarının ilk yıllarında
kontaminasyonun önemi bilinmemekte ve olay yerinde delil toplanması sırasında
eldiven kullanılmamaktaydı. Bunun sonucunda gerçek suçlunun DNA profili, delili
toplayan görevlinin DNA profili tarafından maskelenebilmekte, yani, gerçek suçlu
yerine, delili toplayan kişinin DNA’sı belirlenmekteydi. Başka bir delilin olmadığı
durumlarda, olay yerinden gelen delilde gerçek suçlunun DNA’sı çıkmadığı için,
cezaevine girmesi gereken bir kişi, yanlış olarak masum ilan edilmekte idi. Bu
senaryo, DNA kanıtının araştırmanın bir parçası olduğunu, masum ya da suçlu
ayırımında
tek
göstermektedir[45].
ve
mutlak
kanıt
olmadığının
düşünülmesi
gerektiğini
DNA delillerinin laboratuvar çalışmalarında kontaminasyon problemlerini
minumuma indirmek için, PCR öncesi ve PCR sonrası tüm amplifikasyon işlemleri
ayrı yerlerde yapılmalıdır. Ayrıca, negatif kontrollerin kullanılması ve çalışanlara ait
databazı kullanımı gereklidir. Fakat, kontaminasyon alınan tüm önlemlere rağmen
tamamen engellenebilecek bir sorun değildir. Orijinal DNA örneğinin kontamine
olması durumunda, karışım DNA profili elde edilmekte ve çıkan sonucun ona göre
yorumlanması gerekmektedir [46].
2.7. KARIŞIM (MİX) DNA PROFİLLERİ
DNA profillerinin karışımı, 2 veya daha fazla kişinin DNA içeriklerinin
karışması sonucu ortaya çıkar. Karışım DNA profillerinin ortaya çıkarılması ve
yorumlanması, gerekli tecrübe ve dikkat eksikliğinde oldukça zordur. Ancak,
floresan ölçümleri ile duyarlılığı arttırılmış PCR kullanımı ile ufak miktarlarda
bulunan karışım DNA profillerinin tespiti çok daha kolaylaşmıştır[47].
2.7.1. Karışım DNA Profili İçeren Örnekleri Çözümlemede Yüksek Polimorfik
İşaretlerin Önemi
Karışım örneklerdeki DNA profillerini tespit etmek bazen çok kolay olmasına
rağmen bazı durumlarda oldukça zordur. Bu durum her bir kaynağın karışıma
sağlamış olduğu DNA miktarının oranı, genotiplerin spesifik kombinasyonları ve
amplifiye olmuş toplam DNA miktarı ile ilgilidir. Ayrıca, karışım DNA profilini
tespit edebilme olasılığı, yüksek heterozigot oranına sahip lokusların ve genetik
işaretlerin kullanılması ile artar. Örneğin, yüksek polimorfizmli STR markırlarının
kullanılması, karışımın komponentleri arasındaki farkları görme şansını arttırır.
Şöyleki, D18S51 lokusu 51 olası alele sahipken, TPOX aleli sadece 15 bilinen alele
sahiptir. Bu durum D18S51 lokusunu, karışımların tespiti için daha avantajlı hale
getirmektedir. Ayrıca, multipleks STR amplifikasyonu ile daha fazla genetik işaretin
incelenebilmesi, karışımlardaki çoğul profillerin tespit şansını arttırır.
Karışım örneklerde, karışımı oluşturan DNA’ların miktarı, onların tespit
edilebilme özelliğini direk belirlemektedir. Mesela, karışımı oluşturan iki farklı
DNA’nın miktarları birbirine yakın ise, bunların tespiti oldukça kolaydır. Eğer,
karışımı oluşturan DNA’lardan birinin miktarı diğerine göre oldukça az ise onun
tespiti zorlaşmaktadır. Bir karışımda, toplam DNA miktarının %5’inden daha az
miktarda DNA varsa, eser miktardaki bu DNA’nın kaynağı genellikle belirlenemez
[48;49]. Kullanıma hazır amplifikason kiti AmpFlSTR ile karışımları oluşturan az
miktardaki DNA kaynağının 35pg’ın üzerinde olduğu durumlarda güvenilir genotip
sonuçları elde edilebileceği belirtilmektedir[49].
Karışım DNA profilleri belirlenirken ekstra (artefakt) piklere dikkat etmek
gerekir.
2.7.2 Ekstra (artefakt) Pikler
STR profilleri, izlenmesi beklenen alellerin yanında ekstra yani artefakt
pikler de içerebilir. Artefakt pikler, STR’ların biyolojisine ve floresan ile işaretlenen
amplifikasyon ürünlerinin teknolojisine bağlı olarak izlenebilir. Önemli olan
örnekteki bu tür artefakt pikleri tanımak ve yanlış bir sonuca varmamaktır.
2.7.2.1 Biyolojik Artefakt Pikler
Stutter Pikler
‘‘Stutter’’ ürünler, bir STR profilinde en fazla artefakt pike neden olan
kaynaklardır. "Stutter", temel S T R pikinden bir tekrar birimi (n-4) daha az olan
küçük bir piktir. Fazla miktarda DNA'dan ya da DNA sentezi sırasında iplik
kaymasından dolayı meydana gelir. Bu pikler, gümüş boyamalı poliakrilamid
jellerde koyu renkli ana bantın yakınlarında gölge bantlar olarak görülür.
Stutter’ların varlığı, kısa tekrar birimlerinde daha aza indirgenmiştir. Bununla
birlikte, bazı STR lokusları stutter’lara diğerlerinden daha fazla eğilimlidir ve
yüksek sayıda tekrar içeren alellerde daha yüksek yüzdede stutter'lar görülür.
Hatta fazla DNA miktarı ve seçilen analiz sınırı da stutter miktarını etkiler.
Özellikle karışımlarda piklerin alel mi, yoksa sadece bir stutter mı olduğu
kararının verilmesi çok önemlidir. Stutter oranı; stutter yüksekliğinin, esas alelin
yüksekliğine bölünmesi ile belirlenir. Adli sistemlerde stutter için sınır,
genellikle esas pikin %5-15 arası kadardır[39;50;51]. En yüksek oranda stutter
görülen lokuslar; D18S51 (%17.0), FGA (%14.7) ve D19S433 (%13.3) iken, en
düşük yüzdede stutter verenler TPOX (%4.8) ve THO1 (%5.1) lokuslarıdır[37].
Split Pikler
Örneğe bağlı olmayan ("non-template directed") nükleotid eklenmesi
sonucunda,
ayrı
pikler
("split
peak")
oluşabilir.
Taq
enzimi,
uzama
tamamlandıktan sonra her amplifıkasyon bölgesinin sonuna (3' ucuna) genellikle
Adenin (A) olan tek bir nükleotid ekler. Bu, ipliği istenilen orijinal diziden bir baz
çifti daha uzun yapar. Adenilasyon etkisi, yaratılan primere bağlı olduğu için, kite
özgüdür. Identifiler kitinde de primer dizileri A bazı eklenmesini artıracak şekilde
hazırlanmıştır. Ayrıca PCR döngüsü, enzimin her ipliğe son bir A bazı eklemesini
sağlayan son uzama süresine sahiptir. Bu amaçla, 30-60 dakika boyunca 60°C
sıcaklık uygulanır. Bu son eklenme aşaması tamamlanmazsa ya da PCR'da fazla
miktarda DNA kullanılması ya da Taq polimerazın bir inhibitörünün varlığı gibi
nükleotid eklenmesini önleyen koşullar ortaya çıkarsa, -A ürünler meydana gelir
ve zayıf çözünürlükte iki bant ya da pik görülür[36;39;52].
Üç Alelin İzlenmesi
Karışım olmadığı halde, bazı lokuslarda üç pik görülmesi de rastlanabilir bir
durum olarak tespit edilmiştir. Bu üç pik, iki farklı şekilde meydana gelebilir.
Bunlardan biri, D21S11 ve TPOX lokuslannda görülen üç eşit boyda ve oranda
piklerdir. Bir diğeri ise,
D18S51 lokusunda görülen iki pikin boy veya oran
toplamının, üçüncü pikin boy veya oranına eşit olduğu piklerdir. Bu pikler trizomi
gibi ekstra kromozom fragmanlarının varolması durumunda ya da herhangi bir
kromozomdan bir tanesinin primer bağlanma bölgesinde duplikasyon olması
durumunda izlenebilir[52].
Mikrovaryant aleller
STR analizinde bir başka önemli konu da varyantların varlığıdır.
Mikrovaryant aleller, temel tekrar biriminden farklı dizi içeren alellerdir. Bu
farklılıklar insersiyon, delesyon ya da baz değişikliği şeklinde olabilir.
Dizilerdeki değişiklikler tekrar birimlerinin içinde olabileceği gibi, primerlerin
bağlandığı bölgede de görülebilir[52].
Primerler,
çalışacakları
bölgeye
uygun
özelliklerde
oluşturulur.
Popülasyonun çoğu, primerlerin bağlanacağı alanda aynı diziye sahiptir. Ancak
bazı durumlarda, insanların çok küçük bir yüzdesi primerin bağlandığı bölgede
mutasyona sahiptir. Eğer primer belli bir diziye tamamlayıcı ise, mutasyonu
içeren alternatif bir diziye etkili bir şekilde bağlanamayabilir. Böylece istenilen
STR bölgesi de çoğaltılamaz. Heterozigot bir kişide bir kromozom normal
primer dizisine sahipken, homolog kromozomdaki primer bölgesi mutasyonlu
ise, PCR ve analiz sonunda bu kişinin homozigot olarak görülmesi
mümkündür[52].
Mikrovaryant alelleri tespit etmek için en uygun çözünürlük ve kesinlik ile
metodlar geliştirilmelidir[53]. Daha çok örnek çalışıldıkça belirlenebilen ve
doğrulanabilen
mikrovaryantlardan
dolayı,
bu
durum
giderek
önem
kazanmaktadır[54].
2.7.2.2 Teknolojiye Bağlı Artefakt Pikler
Matriks Pikleri (Pull Up Pikler)
Genetik Analizör cihazlarında, DNA parçalarını belirlemede kullanılan
dört ya da beş floresan boya, spektral bir çakışma yaratır. Ancak bu durum, özel
bilgisayar yazılımları ile telafi edilir. Bilgisayar, bu çakışmayı ortadan kaldırmak
için bir algoritm uygular ve her renk için analiz sınırını normale indirger. Bazen
bilgisayar spektral çakışmayı telafi etmede başarılı olamaz ve farklı renklerin
aynı yerinde artifakt pikler ortaya çıkar. Bunlara "pull-up peak" adı verilir. Bu tip
bir sorun fazla miktarda DNA’dan da meydana gelebilir. Küçük miktardaki pullup'lar, örnek sonuçlarının yorumlanmasında bir sorun oluşturmaz, ancak büyük
miktarlardaki pull-up'lar, bilgisayarın spektral çakışma miktarını yanlış hesapladığı
anlamına gelir. Bu durumda, yazılım kalibre edilmeli ve örneğin tekrar
kullanılmasına gerek kalmadan, elektronik veriler tekrar analiz edilmelidir[55].
Çalışmaları sırasında pull-up peak'lerle karşılaştığını belirten araştırmacılar
vardır[41;51;55].
Floresan Boya Artefaktları
Primerlere bağlı olan floresan boyalar, ait oldukları primerlerden ayrılıp
kapillerler içinde bağımsız olarak hareket etmeleri sonucu floresan boya artefektları
oluşur. Bu artefaktlar STR profilinde ufak pikler olarak izlenir. Floresan boya
artefaktlarından, PCR sonrası kullanılan filtrasyon kolonları ile kurtulmak
mümkündür[55].
Hava kabarcıkları, üre kristalleri veya voltaj sapmaları
Bu pikler genellikle keskin ve tüm 4 renk için aynı şiddette izlenir. Tekrar
edilen pikler olmadıkları için, aynı örneğin tekrar çalışılması durumunda izlenmezler.
Örnek’te Floresan Kirliliği
Floresan spektrumun görünebilir bölgesinde (~ 500-600 nm) materyal içeren
örnekler, STR profilinde pik olarak izlenir. ‘Forensic Science Servise’ (FSS)
tarafından,
birçok
floresan
madde
poliakrilamid
jel
elektroforezi
ile
incelenmiştir[55].
Antibiyotikler, vitaminler, polycyclic aromatikler, floresan parlatıcılar ve
tekstil boyaları gibi floresan kirliliğine neden olan maddeler, hücrelerden DNA’nın
ekstraksiyonu
için
kullanılan
fenol/kloroform
izolasyon
yöntemi
ile
ayrıştırılabilirken, Chelex yöntemi ile yapılan izolasyonlarda başarılı sonuçlar
alınamamaktadır[55]. Floresan kirliliğine bağlı olan pikler, normal STR piklerine
göre daha geniş izlenir.
2.7.3 Floresan Ölçümlerden Kuantitatif Bilgilerin Elde Edilmesi
Gerek ABI 310, 377, 3100 ya da 3130 XL sekanslama cihazlarının gerekse
FMBIO II floresan tarayıcılarının kullanıldığı durumlarda, elekroforez işlemi sonrası
elde edilen piklerden kuantitatif bilgi elde edebilme özelliği, göreceli pik
yüksekliklerinin ya da STR alel alanlarının ölçülebilmesine bağlıdır. Piklerden elde
edilen bilgiler, karışım örneklerdeki farklı DNA kaynaklarının olası genotiplerini
çözmede kullanılabilir. Pik şekillerindeki varyasyonlardan dolayı, pik alanları, pik
yüksekliklerine göre
üstündür[56].
Fakat,
karışımı oluşturan DNA kaynaklarının tespitinde daha
birçok
laboratuvarda
pik
yükseklikleri
başarıyla
kullanılmaktadır.
Şekil 2.1: a: Tek kaynaktan gelen STR profili b: Karışım örnekteki STR profili
Şekil 2.1’de tek kaynaktan elde edilen DNA ile karışımdan elde edilen
DNA’nın STR profillerinin farkları gösterilmektedir. Özellikle karışımlarda piklerin
alel mi yoksa sadece bir ‘‘stutter’’ mı olduğu kararının verilmesi çok önemlidir.
Genellikle, heterozigot örnekler için, STR alel piklerinin %15’inden daha ufak pikler
‘‘stutter’’ olarak değerlendirilir. Ayrıca, tek kaynaktan geldiği düşünülen STR
profilinde, en alçak pik yüksekliğinin en yüksek pik yüksekliğine bölünmesi ile elde
edilen oranın %70’den büyük olması gerekir. Sonuçta, bir STR lokusu için, en
yüksek pikin %15 ile %70’lik kısmı arasında izlenen pikler varsa, iki veya daha fazla
kaynağın kontaminasyonu düşünülebilir. Birden fazla STR lokusunda aynı durumla
karşılaşılması bir karışım örneği ile karşı karşıya kalınmasının güçlü bir kanıtıdır.
Ayrıca, iki farklı cinsiyet arasında olan karışım örneklerinde, Amelogenin
lokusundaki aleller arasında farklı oranların izlenmesi karışımın göstergesidir[49;57].
2.7.4. Karışım Örneklerinde Genotiplerin Tanımlanması
Bir veya daha fazla STR lokusunda 3 veya daha fazla belirgin pikin izlenmesi
karışım örneğin göstergesidir. İki kaynaktan oluşan bir karışım örnekte, bir STR
lokusu için, olası genotip kombinasyonlarına göre 1, 2, 3 veya 4 pik izlenebilir
(bkz şekil 2.2, şekil 2.3).
4 pik:
•
Heterozigot + Heterozigot , çakışan aleller mevcut değil (genotipler kişilere
özgü).
3 pik:
•
Heterozigot + Heterozigot , bir çakışan alel.
•
Heterozigot + Homozigot , çakışan aleller mevcut değil (genotiler kişiye
özgü).
2 pik:
•
Heterozigot + Heterozigot , iki çakışan alel (genotipler aynı).
•
Heterozigot + Homozigot , bir çakışan alel.
•
Homozigot + Homozigot , çakışan aleller mevcut değil (genotipler kişiye
özgü).
Tek pik:
•
Homozigot + Homozigot , çakışan aleller (genotipler aynı).
Şekil 2.2: İki erkek şahısa ait karışım profili
Şekil 2.3: Bir erkek bir kadın şahısa ait karışım profili
Adli incelemelerde, iki veya daha fazla kişinin DNA’sından oluşan
karışımlarla karşılaşma sıkça karşılaşılan bir durumdur ve elde edilen DNA
profillerinin doğru yorumlanması gerekir. Kanıtın değerlendirilmesinde, analizi
yapan kişi, araştırılan materyaldeki DNA’nın bir kişiden mi yoksa birden fazla
kişiden mi geldiğine karar vermelidir. Bu durum, araştırılan her bir lokustaki alel
sayısı ve pik yükseklik oranları ile belirlenir. Zaman zaman izlenen ekstra pikler
(artifakt pikler) gerçek aleller ile karıştırılmamalıdır.
2.8. DNA ANALİZ LABORATUVARLARINDA KALİTE KONTROL
Bir suç işlendiğinde suçlunun bulunması ve cezalandırılması veya suçsuz bir
kişinin haksız yere suçlanmasının önlenmesinde delillerin doğru değerlendirilmesi
önemlidir. Bu işlem sırasında olaya ve delilin niteliğine göre farklı inceleme
teknikleri uygulanır. Günümüzde DNA tiplemesi bu amaçla kullanılan önemli bir
bilimsel yöntemdir. DNA tiplemesi, çok basamaklı bir teknik işlem olmasından
dolayı, her basamakta sonuçları doğru bir şekilde elde edecek ve yorumlayabilecek,
kalifiye ve iyi yetişmiş teknik personel varlığını gerektirmektedir.
Doğru bilimsel sonuçların elde edilebilmesi için 2 önemli faktör
bulunmaktadır. Bunlar, kalite güvencesi ve kalite kontrolüdür. Kalite güvencesi, bir
ürün ya da hizmetten beklenen toplam kalitenin elde edilebilmesi için gerekli olan
planlı ya da sistematik çalışmalardır. Kalite kontrol ise, kalite güvencesini sağlamak
için gerekli olan günlük teknik işlemler ve aktiviteler olarak tanımlanabilir.
Bu yüzden, DNA çalışmaları yapan laboratuvarlar kalite güvencesi sistemi
ve kalite kontrol yöntemleri geliştirmek zorundadır. İlk olarak, laboratuvarda
uygulanan testler tüm dünya tarafından onaylanmış, yani, sağlıklı, güvenilir ve tekrar
edilebilir özellikte olmalıdır. Başka bir deyişle, elde edilen sonuçlar doğru ve
çalışılan örneğe ait olmalı, herhangi bir zamanda tekrar çalışılması durumunda da
benzer veya aynı sonuçlar elde edilmelidir[58].
İkinci olarak, DNA analiz laboratuarında çalışan her personel, laboratuvarın
uyguladığı kalite güvence sisteminine uygunluğunun belirlenmesi amacı ile yeterlilik
testinden geçirilmelidir. Bu amaçla, önceden DNA profili belirlenmiş standart
örnekler kulanılabilir. Laboratuvarın her çalışanı, standart protokolleri kullanarak,
önceden belirlenmiş DNA profillerinde benzer ve uyumlu sonuçlar elde etmelidir.
Ayrıca,
laboratuvar
akreditasyonunun gerçekleşmesi
için,
bir
akreditasyon
kurumunun yetkilileri tarafından tüm laboratuvar tetkik edilmelidir. Bu aşamada,
laboratuardaki tüm cihazlar, olanaklar, teknik elemanlar, prosedürler, dökümanlar ve
sonuç raporları akreditasyon kurumunun yetkilileri tarafından incelenmelidir[58].
2.8.1 Kuzey Amerika’da Kalite Kontrol Organizasyonları
ABD’de, DNA laboratuvarlarında kalite kontrolünün gerçekleştirilmesi amacı
ile, FBI laboratuvarlarının sponsorluğu ile 1988 yılında DNA analiz yöntemlerinde
teknik çalışma grubu (The Technical Working Group on DNA Analysis Methods:
TWGDAM) kurulmuştur. Bu grubun ilk toplantısı, ABD ve Kanada’da faaliyet
gösteren 16 adli tıp laboratuvarını ve araştırma enstitüsünü temsilen 31 laboratuvar
çalışanının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu toplantılar FBI tarafından
rutin olarak, Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere yılda 2 defa yapılmaya
başlanmış ve grubun adı, DNA Analiz Yöntemlerinde Bilimsel Çalışma Grubu
(Scientific Working Group on DNA Analysis Methods: SWGDAM) olarak
değiştirilmiştir. SWGDAM tarafından, RFLP, PCR, CODIS (Combined DNA Index
System), mitokondrial DNA, STR, validasyon, Y kromozom ve kalite güvence alt
grupları oluşturulmuştur. Alt grupların yaptığı çalışmalar sonucu, DNA analizinde
kalite güvencesini sağlamak amacı ile 1989, 1991 ve 1995 yılında rehberler
oluşturulmuş ve son olarak 2003 yılında güncelleştirilmiştir[58].
1994 yılında, ABD kongresi tarafından çıkartılan bir kanunla kurulan DNA
danışma kurulunun (The DNA Advisory Board: DAB) ilk toplantısı 12 Mayıs 1995
yılında yapılmıştır. DAB, adli tıp laboratuvarlarında görev yapan 13 üye, adli tıp
laboratuarları ile herhangi bir bağlantısı olmayan moleküler genetikçi ve popülasyon
genetikçisi, TWGDAM’ın başkanı ve bir yargıçtan oluşmaktadır. Bu kurul, DNA
laboratuvarlarında standartları oluşturmak amacı ile 5 yıllık periyotlar için
oluşturulmaktadır.
Amerikan Suç Laboratuvarları Direktörleri Derneği (The American Society
of Crime Laboratory Directors: ASCLD) ve ona bağlı laboratuvar akreditasyon
kurulu (ASCLD / LAB), hem ABD’de hem de uluslararası anlamda, laboratuvarların
akreditasyonu için önemli bir role sahiptir. Bu kurul tarafından oluşturulan suç
laboratuvarı akreditasyon programı, laboratuvarların yönetim, çalışma, personel ve
cihaz gibi kriterlerinin standardizasyonu için çalışmaktadır. Nisan 2004 itibarı ile 265
suç laboratuvarı ASCLD/LAB tarafından akredite edilmiştir[59].
ABD’de, Ulusal Adli Tıp Çalışma Merkezi (The National Forensic Science
Training Center: NFSTC), laboratuvarların,
SWGDAM ve DAB tarafından
belirlenen kurallara uymasını sağlamak amacı ile akreditasyon programları
geliştirmiştir[60].
Amerikan kan bankacılığı derneği (The American Association of Blood
Banks: AABB), DNA nesep testinin yapılabilmesi için gerekli olan ulusal
standartları belirler ve gerekli akreditasyon şartlarını oluşturur[61]. Amerikan
patologlar birliği (The Collage of Amerikan Pathologists: CAP), adli tıp ve babalık
testi
laboratuvarları
oluşturmaktadır[62].
ile
Bir
klinik
DNA
test
laboratuvarlar
için
yeterlilik
laboratuvarı
olan
Orchid
testleri
Cellmark,
laboratuvarlara yeterlilik testi hizmeti sunmaktadır. Bu amaçla uluslararası kalite
değerlendirme projesi (International Quality Assesment Scheme: IQAS) kapsamı
altında, DNA yeterlilik test programı oluşturmuş ve DNA analizi yapan tüm
laboratuarlara hizmet vermeye başlamıştır[63].
Ayrıca, Collaborative Testing Services, Inc. (CTS), Human Identity Trade
Association (HITA), National Institute of Standards and Technology (NIST), Quality
Forensic, Inc. ve Serological Research Institute (SERI ) gibi yeterlilik testi hizmeti
sunan merkezler bulunmaktadır[64].
2.8.2 Avrupa Birliğinde Kalite Kontrol Organizasyonları
Uluslararası Adli Tıp Genetiği Derneği (International Society for Forensic
Genetics: ISDG), adli tıp amaçlı kullanılan genetik işaretlerle ilgili bilimsel
çalışmaların teşvik edilmesi için kurulan uluslararası bir organizasyondur ve 50
ülkeden 800’den fazla üyesi vardır. ISDG’nin düzenli toplantıları yılda 2 kez olmak
üzere uluslararası düzeyde yapılmaktadır. Konferansla ilgili bilimsel yayınlar ‘’Adli
tıp genetiğinde gelişmeler’’ başlığı altında yayınlanmaktadır. Ayrıca, ISDG
bünyesinde kurulan DNA Komisyonu, STR lokuslarının kullanımı[65], mitokondrial
DNA[66], ve Y kromozomu lokusları[67] ile ilgili önerilerde bulunmaktadır.
1995 yılında kurulan Avrupa Adli Tıp Enstitüleri Birliği (The European
Network of Forensic Science Institutes: ENFSI), Avrupa Birliği ülkeleri arasında
bilgi alışverişi ve laboratuvarların akreditasyonu amacı için kurulmuştur. ENFSI
bünyesinde, DNA çalışma protokollerini tartışmak amacı için yılda iki kere toplanan
DNA çalışma grubu bulunmaktadır.
Avrupa DNA profili grubu (European DNA Profiling Group: EDNAP), STR
markırları ile ilgili, aynı örneklerde fakat laboratuvarlar arası çalışmalar yapmakta ve
bu sayede laboratuvarlar arası kalite kontrol ölçüleri oluşturmaktadır[64].
Bir diğer Avrupa Birliği kuruluşu olan DNA profilleme teknikleri
standardizasyon organizasyonu (Standardization of DNA Profiling Techniques in the
European Union: STADNAP), adli tıp DNA metodlarının standardizasyonu için
kurulan bir organizasyonudur. STADNAP’ın amacı, Avrupa Birliği ülkeleri arasında
DNA tipleme sistemlerinin kriterlerini belirleme, farklı metodlar arasında bilgi
alışverişi ve değişimi sağlama ve Avrupa populasyonu arasında referansların ve alel
frekans databazlarının kulanımını sağlamaktır[64].
2.9. VALİDASYON
Günümüzde, adli tıp amaçlı DNA tiplemesi yapan labotatuvarlar için
validasyon çok önemli bir konu haline gelmiştir. Bu yüzden, laboratuvarlarda
kullanılan prosedürlerin incelenen örneği doğru bir biçimde yansıtmasından emin
olabilmek için, kullanılan tekniklerin ve teknolojilerin validasyonu gerekmektedir.
Ayrıca, tüm laboratuvarlar örneklerin uygun bir şekilde çalışıldığının ispat
edilebilmesi için kullandıkları teknik prosedürleri ve elde ettikleri sonuçları
dokümante edebilmelidir.
2.9.1. STR Validasyonu
Genellikle
iki
çeşit
validasyondan
bahsedilebilir.
Bunlar,
geliştirici
validasyon ve internal validasyon. Geliştirici validasyon, STR alellerinin tespit
edilebilmesi için, yeni STR lokusları ya da kitleri, primer setleri ve yeni
teknolojilerin testlerini kapsamaktadır. İnternal validasyon ise daha önce geliştirici
validasyon tarafından oluşturulan prosedürlerin bir diğer laboratuvarda düzgün bir
şekilde çalışıp çalışmadığının tespiti olarak tanımlanabilir. Geliştirici validasyon,
STR kiti üreticileri ya da FBI laboratuvarı gibi büyük laboratuvarlar tarafından
yapılırken,
internal
validasyon
ise
daha
ufak
laboratuvarlar
tarafından
gerçekleştirilir[64].
2.9.2. Geliştirici Validasyon Çalışmaları
Bir STR kitinin, DNA Analiz Yöntemlerinde Bilimsel Çalışma Grubu
(SWGDAM) tarafından onay alabilmesi için gereken standartlar 1995 yılında
belirlenmiş ve Temmuz 2003’te revize edilmiştir[68]. Buna göre aşağıdaki testlerden
olumlu sonuçlar elde edilmelidir[64;68].
1)
Standart Örnekler: Aynı kişiye ait farklı dokulardan ve vücut sıvılarından DNA
izole edilmeli ve aynı sonuçlar elde edilmelidir. Çünkü, rutin bir çalışmada,
suçlu kişiden alınan kan ile olay yerinden elde edilen semen ya da deri hücresi
gibi örneklerin birbirine uyumlu sonuçlar vermesi gerekmektedir.
2)
Tutarlılık: Kullanılan tekniklerin aynı ya da farklı laboratuvarlarda, değişik
zamanlarda tekrar çalışılması sonucunda aynı sonuçlar elde edilmelidir.
3)
Populasyon
Çalışmaları:
Adli
tıp
laboratuvarının
görev
bölgesindeki
populasyonun alel frekanslarını belirlemek için, kimliği belirsiz kişilerden elde
edilen örnekler çalışılır. Elde edilen alel frekansları daha sonra yapılacak olan
populasyon istatistiği çalışmalarında kullanılır.
4)
Benzerlik: Aynı kişilere ait kurumuş kan ve semen örneklerinden elde edilen
DNA profilleri ile taze kan ve semenden elde edilen DNA profilleri
karşılaştırılır. Aynı kaynaktan elde edilen sonuçların birbirleri ile uyumlu
olması gerekmektedir.
5)
Karışım Örnek Çalışmaları: DNA tipleme sisteminin, karışım örnekleri
oluşturan farklı komponentleri ortaya çıkarma özelliği araştırılır. Bu amaçla,
genotipi bilinen 2 farklı kaynağa ait genomik DNA örnekleri, 50:1’den 1:50’ye
kadar farklı oranlarda karıştırılır.
Bu sayede karışımın tespit edilebileceği
minimum oran bulunabilir. Ayrıca, heterozigot alellerin pik yükseklik oranı ve
her bir lokusa ait alelin stutter yüzdesi tespit edilebilir. Elde edilen göreli pik
yükseklik oranları, karışım örneğin tek bir kaynağa ait stutter üründen
ayrılabilmesi için yol gösterici olur.
6)
Çevresel Faktörler: Genotipi bilinen örnekler güneş ışığı, nem ya da sıcaklık
dalgalanmaları gibi çevresel faktörlere maruz bırakılır. Daha sonra aynı
genotipin elde edilip edilmediği test edilir.
7)
Matrik Çalışmaları: Genotipi bilinen kan ya da semen örneği, adli bir olayda
karşılaşılabilecek, işlenmiş deri, kot, cam, metal, yün ya da pamuk gibi
materyallere bulaştırılır ya da boya veya toprak ile karıştırılır. Daha sonra
tekrar DNA profili elde edilir ve non-spesifik artifaktların varlığı ve herhangi
bir lokusta olan amplifikasyon başarısızlığı araştırılır.
8)
Daha önce çalışılmış ve sonuçlanmış olan gerçek bir adli vakada, yeni DNA
tipleme sistemi çalışılır ve sonuçların uyumuna bakılır.
9)
İnsan Dışı Çalışmalar: Test edilen DNA tipleme sistemi, farklı türlere ait DNA
varlığının sonuçlara etkisini görmek için, insan dışı canlıların DNA örneği ile
birlikte çalışılır. Bu amaçla goril ve şempanze gibi primatlar ile at, sığır, köpek
ya da kedi gibi evcil hayvanlar kullanılır. Ayrıca, suç bölgesinde bulunabilecek
ve sonuç almayı engelleyecek bakteri ya da mantarlarda kullanılır.
10) Minimum Örnek: Güvenilir bir sonuç elde etmek için gerekli olan minimum
genomik DNA miktarını tespit edebilmek için, genotipi bilinen bir örnek farklı
miktarlarda kullanılır. Örneğin, 10ng, 5ng, 2ng, 1 ng, 0.5ng, 0.25ng ve 0.1ng
miktarda DNA değerlendirilebilir. Birçok protokol, PCR amplifkasyonu
sırasında alelik drop-out’u engellemek veya düşük duyarlılıktan kaçınmak için
en az 0.25-0.5ng genomik DNA gerekliliği bildirilmektedir.
2.9.3 Validasyon Çalışmalarının Sunumu
Geliştirici validasyon çalışmalarının sonuçları gerek bilimsel toplantılarla
gerekse bilimsel dergiler aracılığı ile ilgililere bildirilir. En önemli bilimsel dergiler
‘Journal of Forensic Sciences’, ‘International Journal of Legal Medicine’, ‘Forensic
Science International’, ve ‘Legal Medicine’ dır. Bilimsel toplantılar ise her
sonbaharda düzenlenen ‘International Symposium on Human Identification’, her
şubatta düzenlenen American Academy of Forensic Sciences’, iki yılda bir
düzenlenen ‘Congress of the International Society of Forensic Genetics’ ve üç yılda
bir düzenlenen ‘International Association of Forensic Sciences’ toplantılarıdır[64].
2.9.4 Laboratuvarlar Arası Testler
Laboratuvarlar
arası
testler,
farklı
laboratuvarların
sonuçlarını
karşılaştırmasını ve bir laboratuvarda kullanılan metodun bir diğer laboratuvara
uygun olup olmadığının test edilmesi amacı için kullanılır. Bu tür testler, özellikle
farklı laboratuvarlar tarafından oluşturulan DNA databazlarının kullanıldığı
durumlarda daha fazla önem kazanmaktadır[69].
DNA databazları, gerek suçluların tespiti gerekse kontaminasyonun
belirlenmesi için en önemli bilgi kaynaklarıdır.
2.10. DNA VERİ BANKASI VE ÖNEMİ
DNA veri tabanı, adli bir olay sonucu laboratuvara intikal eden tüm DNA
profillerinin saklandığı, sürekli genişleyen ve profiller arasında karşılaştırmaya
olanak sağlayan bir bilgi deposudur. DNA veri tabanındaki bilgiler, suç ve suçlulukla
mücadele ve yargılama bakımından çok büyük bir önem taşımaktadır. Özellikle,
öldürme, cinsel suçlar, aynı kişiler tarafından farklı zaman ve mekanlarda işlenen seri
suçların soruşturma ve yargılama faaliyetlerinde çok başarılı sonuçlar elde
edilmektedir. Bu özelliği nedeniyle suçların işlenmesinde bir caydırıcılık fonksiyonu
da icra etmektedir.
DNA veri tabanı, yargılama dışı amaçlarla da kullanılabilmektedir. Örneğin;
deprem, sel, tsunami, maden göçmesi gibi doğal afetlerde çoğu zaman ölenlerin
cesedi bozulduğundan bu kişilerin kimliklerinin tespitinde DNA bilgisinden
yararlanılmaktadır. Türkiye’nin de bir deprem ülkesi olması gerçeği konuyu daha da
önemli kılmaktadır. Türkiye’de gelişmekte olan turizm aktivitesi nedeniyle, bir çok
ülke vatandaşlarının belirli merkezlerde birlikte bulunabilmeleri söz konusudur.
Dolayısıyla, böyle bir ortamda meydana gelebilecek doğal afetlerde kimliklendirme
açısından da oldukça önem taşımaktadır. Kayıp kişilerin aileleri, bunların hayatta
olup olmadıklarını bilmediği durumlarda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. DNA
teknolojisi sayesinde bu kişilerin kimliklerinin daha önce verdikleri örneklerden veya
kendilerine ait eşyalardan ya da anne babalarından elde edilen örneklerin
eşleştirilmesi suretiyle tespit edilmesi mümkündür.
Ayrıca sınırların açılması ve serbest dolaşım ile birlikte suçlar giderek
uluslararası boyutlara ulaşmıştır. Gelecek yıllarda bunun daha da artacağı açıktır
Uluslararası anlamda suçla mücadele, değişik ülkelerde gerçekleştirilen DNA
çalışmalarının birbiriyle mukayese edilebilir olması gerekir. Bu nedenle Avrupa'nın
ve giderek tüm dünyanın kriminal laboratuarlarının DNA’nın aynı bölgesini analiz
etmeleri zorunlu olmuştur. Ancak bu şekilde farklı ülkelerde suç işlemiş kişilerin
bulunması mümkün olacaktır. Nitekim Avrupa Topluluğu ülkeleri ile Amerika,
Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya aynı DNA lokuslarını analizi
etmekte, gerek Europol ve Interpol gerekse FBI bünyelerinde bulunan DNA veri
bankaları aracılığı ile bu bilgileri paylaşmaktadırlar. Alınan karar uyarınca üye
ülkelerin tamamında aynı biçimde çalışması sağlanmaktadır. Bu amaçla ABD’de
CODIS (Combined DNA Identifıcation System) sistemi oluşturulmuştur. Bu
sistem çerçevesinde ABD’de incelenen bölge sayısı 13’tür. Elde edilen
DNA
profilleri Interpol bünyesindeki merkez DNA veri tabanına gönderilmektedir.
ABD’de 50 eyaletten elde edilen DNA sonuçları Washington, DC dışındaki
gizli bir yerdeki FBI’ın ulusal veri tabanında toplanmaktadır Gerek Avrupa
ülkelerinin ulusal veri tabanlarında gerekse FBI"in DNA bankasında hem olay
yerlerinden elde edilen biyolojik kalıntıların DNA profilleri, hem de belirli bazı
suçlardan mahkum olanların DNA profilleri yer almaktadır.
Avrupa ülkelerinin tamamında tecavüz, suçlularının DNA profilleri mutlaka
bankalanmaktadır. Ulusal DNA veri bankası bulunan her ülkede yasalarla
düzenlenmiş
bir
suçluluk
listesi
hazırlanmıştır.
İngiltere
hırsızlık
dahil
olmak üzere tüm suçluların DNA profillerini bankalamaktadır. Bu sayede İngiliz
polisi yalnız DNA profiline dayanarak ülke genelinde
haftada
300-500
olay
aydınlatabilmiştir. İskoçya'da trafik suçlarında dahi DNA profili alınmaktadır. ABD
de ise eyaletten eyalete değişen bir uygulama yürütülmektedir. Kaliforniya’da
hemen her suçtan mahkum olanın, hatta umumi yerlerde açığa idrar yapanların bile
DNA profilleri bankalanmaktadır. Öte yandan, kimliği meçhul cesetlerin DNA
profilleriyle, kayıp kişilerin doğrudan ya da akrabalarının kanı incelenerek dolaylı
biçimde belirlenen DNA profilleri de bu bankalarda tutulmaktadır[11;69].
2.10.1. DNA Veri Bankasındaki Profillerin Karşılaştırılması
DNA veri bankasında insan vücuduna ait doku ya da kan örnekleri veya
bunlardan elde edilen izolatlar değil, bu izolatların değerlendirilmesi neticesi elde
edilen DNA verileri elektronik ortamda saklanır.
Ceza Muhakemesi Kanununun 79 uncu maddesine göre moleküler genetik
incelemeler yapılmasına hâkim tarafından karar verileceği, yine incelenecek
örneklerin bilirkişiye ilgilinin adı ve soyadı, adresi ve doğum tarihinin
bildirilmeksizin verileceği öngörülmüştür. Türkiye’de henüz bir DNA veri bankası
bulunmamaktadır. Ancak, hazırlanan DNA Veri Bankası Kanunu tasarısına göre,
alınan örneklerin kişisel veri olma niteliğini göz önünde tutarak ve kötüye
kullanılmasının önlenmesi bakımından bir suç soruşturması veya kovuşturması
kapsamında DNA örnekleri alınan kişilere ait veriler banka bünyesinde oluşturulan
sisteme kodlanarak girilmesi, bu
kişilerin kimlik bilgileri ile tanınmalarını
sağlayacak diğer bilgilerin hiçbirinin sistemde yer almaması ön görülmektedir.
Laboratuvarlar tarafından elde edilen DNA profilleri ile adlî merciler
tarafından sisteme kaydedilmesi istenen DNA profilleri, Cumhuriyet savcısının talebi
ile banka tarafından sisteme kaydedilir. DNA veri tabanında tutulan profillerin
karşılaştırılması veya eşleştirilmesi ile DNA verilerinin elde edilmesine ilişkin
yapılan her türlü işlemler gizlidir. DNA veri bankası sistemi, adlî amaçlı ve diğerleri
olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Adlî amaçlı DNA profilleri, ancak adlî amaçlı
ana dizinde yer alan DNA profilleri ile karşılaştırılabilir. Bunun dışındaki profiller de
ancak diğerleri dizini içindeki verilerle karşılaştırılabilir. Örneğin, bir yakınının
kimliğinin tespiti için örnek veren bir gönüllüden elde edilen profiller bir suç
soruşturması veya bir babalık davasında kullanılamaz. Banka tarafından sistemdeki
DNA profillerinin karşılaştırılması ve eşleştirilmesi sonucunda elde edilen DNA
profillerinin anlaşılır yorumu, istemde bulunan mercie gizlilik kaydı içeren bir rapor
olarak gönderilir. Yapılan karşılaştırma sonucunda bu profillerin yapılmakta olan
soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan, ancak başka bir suça ilişkin eşleşme
çıkması halinde bu durum Cumhuriyet savcılığına bildirilir[70].
DNA veri tabanına eklenen yeni bir profil, kişi ve olay yerine ait DNA
verileri ile farklı şekillerde uyum verebilir [11]. Bunlar;
1. Olay yeri-olay yeri arasında bir uyum bulunabilir. Aynı kişinin farklı
yerlerdeki olayların suçlusu olduğu anlaşılır
2. Kişi-Kişi arasında bir uyum bulunabilir. Böylelikle farklı kimliklerle suç
işleyen kişilerin aslında aynı kimse olduğu anlaşılır.
3. Kişi-olay yeri arasında bir uyum bulunabilir. Bu durum, olay yerindeki
biyolojik delili şüphelinin bıraktığını veya farklı olaylarda aynı DNA profilinin
tespiti olayların aynı kişi tarafından gerçekleştirildiğini gösterir.
2.10.2. DNA Veri Bankasında Yer Alması Gereken Bilgiler
DNA verileri ve milli DNA veri bankası kanunu tasarısında da belirtildiği
üzere,
Ulusal
DNA
Veri
Bankasında
yer
alacak
bilgiler
şu
şekilde
sınıflanabilir[11;70]:
1. 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda belirlenen esas
ve usûller çerçevesinde gönüllü kişilerin ve belirli suçlardan mahkum olmuş
olanların DNA profilleri
2. Bir suç sebebiyle olay yerinden elde edilen ve faile ait olduğu düşünülen
delillere ait DNA profilleri
3. Mağdurların üzerinden ve vücut boşluklarından elde edilen ve saldırgana ait
olduğu düşünülen biyolojik materyalin DNA profili
4. Hukukî ve fiilî sebeplerle kimliği tespit edilemeyen kişilerin DNA profili
5. Kimliği tespit edilemeyen cesetler ile vücut parçalarına ait DNA profilleri
6. Görevleri sebebiyle hayati risk taşıyanların DNA profilleri
2.10.3 Türkiye’de DNA Profillemesi ve Bankacılığı
Türkiye’de Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı, Adli
Tıp Kurumu, Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal
Laboratuvarı, İstanbul
Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü ve bazı üniversitelerin tıp fakültelerinin adli tıp ana
bilim dallarında DNA analizleri yapılmaktadır. Her kriminal laboratuvar DNA
üzerinde kendi tercih ettiği bölgeleri çalışmakta olduğundan, ve bu bilgiler hiç bir
merkez bilgisayara girilmediğinden ülke içinde dahi bilgi paylaşımı olmamakta ve
pek çok olay bu nedenle aydınlatılamamaktadır. Türkiye'de öncelikle usulüne
uygun, insan hakları ve genetik bilginin gizliliğine saygılı ve farklı kurumlar arasında
koordinasyonu sağlayacak DNA veri bankasının kurulması gereklidir. DNA veri
bankası tamamen bağımsız, bilimsel, idarî ve malî özerkliğe sahip, hesap verebilir ve
şeffaf bir organ tarafından yönetilmesi ve denetlenmesi gerekir.
Bu amaçla DNA verileri ve Türkiye milli DNA Veri Bankası kanunu tasarısı
hazırlanmıştır. Tasarı, sekiz bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tasarının
getiriliş amacı, kapsamı ve tasarıda kullanılan bazı terimlerin tanımlarına yer
verilmiştir. Tasarının ikinci bölümünde ise, DNA analizi sonucu elde edilen verilerin
nitelikleri ve bu işlemlerin yapılış amacı göz önünde tutulmak suretiyle temel ilkeler
sayılmıştır. Tasarının üçüncü bölümünde ise DNA analizi yapma yetkisi başta olmak
üzere hakkında DNA analizi yapılanların hak ve yetkileri, yükümlülükler ve DNA
verilerinin aktarılmasına ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Tasarının dördüncü
bölümünde, bu tasarı bakımından en önemli sayılabilecek bir konuya yer verilerek
DNA veri tabanının oluşum şekline ve bu veri tabanında tutulan profillerin
karşılaştırılmasına ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Tasarıda getirilen en
önemli yenilik, Türkiye Millî DNA Veri Bankası’nın kurulmasının öngörülmesidir.
Bu amaçla, Tasarının beşinci bölümünde Türkiye Millî DNA Veri Bankası’nın
kuruluş ve görevlerine ilişkin hükümler düzenlenmiştir, Altıncı bölümünde ise
bankanın tasarıyla verilen görevleri gerektiği gibi yerine getirilmesini sağlamak
amacıyla öngörülen malî hükümler düzenlenmiştir. Tasarının yedinci bölümünde
ceza ve usül hükümlerine, sekizinci bölümünde ise tasarıyla ilgili çeşitli hükümlere
yer verilmiştir.
Kurulması öngörülen banka ile, DNA profillerinin saklanması ve işleme tabi
tutulmasında uygulama birliği sağlanması ve halen Adli Tıp Kurumu, Emniyet ve
Jandarma Kriminal Daireleri bünyesinde tutulan profillerin bankada birleştirilerek
ortak bir veri tabanının oluşturulması amaçlanmıştır. Ortak bir veri tabanı kurulması
ve bankada saklama ve işleme tabi tutma esaslarının belirlenmesiyle de DNA
profillerinin uluslararası standartlara uygun olarak korunması da gerçekleşmiş
olacaktır[70].
3. MATERYAL ve METOD
Bu çalışmada, İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı bünyesinde çalışan tüm
personelden alınan ağız içi sürüntü örneklerinden (buccal swab) elde edilen DNA
profilleri bilgisayar ortamında laboratuar arşivine kaydedilip, personel kaynaklı
kontaminasyonun tespiti için personel veri tabanı oluşturuldu. 2005-2006 ve
2007’nin ilk altı ayında Marmara bölgesinden, İstanbul Emniyet Müdürlüğü,
Kriminal Polis Laboratuvarı, Biyolojik İncelemeler Şube Müdürlüğü’ne intikal eden
13365 olaya ait 50449 numune incelendi. Bunlar içerisinde kontamine olabileceği
düşünülen ve bu yüzden ekspertiz raporlarına verilememiş tüm zayıf ve mix genotip
özellikler, DNA veri arşivinden retrospektif taranarak, kontaminasyon oranları ve
sebepleri araştırıldı.
Ayrıca, 2000 yılından itibaren çalışılan ve rapor edilen tüm numunelere ait
genotip bulgulara laboratuarın DNA veri arşivinden ulaşıldı. Biyoloji Şubesinde
çalışanlara ait genotip bulgular, bilgisayar ortamındaki veri arşivinden elde edildi.
Buna karşın, diğer şube çalışanlarına ait genotip bulgular bilgisayar ortamındaki veri
arşivinde bulunmaması nedeniyle, bu çalışma sayesinde 2007 yılının başında
oluşturuldu. Dolayısıyla, her bir personele ait genotip bulgu bilgisayar ortamına
kaydedildikten sonra, rapor edilen tüm genotip bulgular ile de aralarında herhangi bir
irtibat olup olmadığı bilgisayar ortamında otomatik olarak tarandı.
Çalışmaya katılan tüm personelden ağız içi sürüntü örnekleri steril pamuklu
çubuk ile alındı.
DNA çekitleme yöntemi olarak QIAGEN Mini Kit kullanıldı. PCR
yönteminde, Multiplex AmpF/STR Identifıler PCR Amplifıkasyon kiti ve Gene
Amp PCR System 9700 Applied Biosystem amplifikasyon cihazı kullanıldı.
Tek bir AmpF/STR Identifiler PCR Amplifikasyon kiti ile, 2., 3., 4., 5., 7.,
8., 11., 12., 13., 16., 18., 19., 21., X ve Y kromozomları üzerindeki 15 tetranükleotid
tekrar lokusu ve cinsiyet tanımlayıcı işaret olan Amelogenin lokusu çoğaltıldı. Bu
lokuslar sırasıyla, D2S1338, TPOX, D3S1358, FGA, D5S818, CSFİPO, D7S820,
D8S1179, THO1, vWA, D13S3317, D16S539, D18S51, D19S433, D21S11 ve
Amelogenin dir.
Elektroforez işleminde, 16 kapillerli AB Applied Biosystem HITACHI 3130
XL
Genetik Analizör cihazı kullanıldı. “GeneMapper ID V3.2” programında
örnekler tiplendirildi. Daha sonra, tüm laboratuar personeline ait genotip bulgular,
laboratuarın DNA veri arşivine girildi. Yöntemlere ait ayrıntılı basamaklar Ek-1’de
verildi.
Çalışmaya katılan personelin görev yeri ve sayısı bulgularda belirtilmiş olup,
personele imzalatılan bilgilendirilmiş onay formu Ek-2’de sunuldu.
İstatistiksel analizde ki- kare testi uygulandı, P<0.05 istatistiksel olarak
anlamlı kabul edildi. Bu analizlerin hesaplanmasında SPSS 11.5 for Windows (SPSS
Inc., Chicago, IL) kullanıldı.
Ayrıca özellik gösteren dört adet olgu seçilerek sunulmuş ve tartışılmıştır.
4. BULGULAR
Çalışmaya katılan toplam 110 personelin görev yeri ve sayısı aşağıda
belirtildiği gibidir (Tablo 4.1).
Tablo 4.1 Genotip bulguları karşılaştırılan personelin görev yerlerine
göre dağılımı.
Görev yeri
Sayı
Laboratuvar Müdürü
1
Özel Kalem Büro Amirliği
3
İdari Büro Amirliği
3
Bilgi İşlem Büro Amirliği
2
Teknik Fotografi Büro Amirliği
1
Balistik İnceleme Şube Müdürlüğü
25
Belge İnceleme Şube Müdürlüğü
15
İz İnceleme Şube Müdürlüğü
8
Kimyasal İnceleme Şube Müdürlüğü
19
Biyolojik İnceleme Şube Müdürlüğü
22
Personel ve Eğitim Şube Müdürlüğü
3
Araştırma-Geliştirme ve Destek Şube Müdürlüğü
4
Diğer Hizmetler -Temizlik görevlileri
4
İstanbul Emniyet Müdürlüğü; Kriminal Polis Laboratuvarında 2005, 2006 ve
2007 yılının ilk 6 ayında çalışılan 13.365 olaya ait 50.449 numunede, toplam 671
adet kontamine olduğu düşünülen numune saptandı (Tablo 4.2). Kontaminasyon
sayıları açısından yıllar arasındaki farka bakıldığında; 2005 yılında 4600 olaya ait
17943 numunede 225 kontaminasyon (% 1,25), 2006 yılında 5609 olaya ait 20266
numunede 289 kontaminasyon (%1, 42) saptanmıştır. 2005 ve 2006 yılları arasında
kontaminasyon oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (kikare test p= 0,159). 2007 yılının ilk 6 ayında 3156 olaya ait 12240 numunede 157
kontaminasyon (% 1,28) saptanmış olup; 2006 yılı ile arasında kontaminasyon
oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamış (ki-kare test p=
0,306) olmakla birlikte, 2007 yılı sonundaki değerler kullanılarak hesaplama
tekrarlandığında bu sonucun değişme ihtimali muhtemeldir.
Tablo 4.2 Yıllara göre olay, toplam numune ve kontaminasyon sayılarının
dağılımı.
Kontaminasyon
Çalışılan
Olay Sayısı
*TNS
*KNS
KNS/*TNS
2005
4.600
17.943
225
% 1,25
2006
5.609
20.266
289
% 1, 42
2007 ilk 6 ay
3.156
12.240
157
% 1,28
Toplam
13.365
50.449
671
*KNS: Kontamine olduğu düşünülen numune sayısı,*TNS: Toplam numune
sayısı, *KNS/TNS: Kontamine olduğu düşünülen numune sayısının incelenen
toplam numune sayısına oranı
Tablo 4.2’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Kriminal Polis Laboratuvarında,
2005, 2006 ve 2007 yılının ilk 6 ayında incelenen ve kontamine olduğu düşünülen
toplam 671 numune sayısının (*KNS) yıllara göre dağılımı ve yüzde oranları
görülmektedir.
Tablo 4.3 Toplam kontaminasyon sayısının yıllara göre dağılımı.
Yıl
Kontaminasyon
P
Sayısı
Yüzde
2005
225
33,5
2005-2006
2006
289
43,1
p: 0,159
2007 ilk 6 ay
157
23,4
2006-2007
Toplam
671
100
p: 0,306
Tablo 4.4’te, toplam kontaminasyon sayısının numune türüne göre dağılımı
incelendiğinde, kontaminasyon oranı en fazla tükürük (%37.9), ter (%35.9)’de
belirlenmiş olup, bunu kan (%17.1) ve diğer numuneler takip etmektedir.
Tablo 4.4 Toplam kontaminasyon sayısının numune türüne göre dağılımı.
Numune Türü
Kontaminasyon Sayısı
Yüzde
Kan
115
17,1
Tükürük
254
37,9
Ter
241
35,9
Kepek
52
7,7
Meni
9
1,3
Toplam
671
100
Çalışılan
numunelerdeki
toplam
671
kontaminasyonun
kaynakları
incelendiğinde laboratuvar çalışanı (kişinin kendi genomu) kaynaklı 17 (% 2,5) adet,
diğer olay (olaylar arası cross kontaminasyon) kaynaklı 20 (% 3) adet ve kaynağı
belli olmayan 634 (% 94,5) adet kontaminasyon olduğu saptandı. Bunların
kontaminasyon türüne ve yıllara göre dağılımı tablo 4.5’ de verilmiştir.
Tablo 4.5 Olguların kontaminasyon kaynağı ve yıllara göre dağılımı.
YIL
2005
2006
2007
İlk 6 ay
Toplam
Sayı
Kontaminasyon Kaynağı
Kaynağı
Laboratuvar *Diğer Olay
Belli
Çalışanı
(OAÇK)
Olmayan
3
7
215
Toplam
225
%
1,3
3,1
95,6
100,0
Sayı
8
3
278
289
%
2,8
1,0
96,2
100,0
Sayı
6
10
141
157
%
3,8
6,4
89,8
100,0
Sayı
17
20
634
671
%
2,5
3,0
94,5
100,0
*Diğer Olay: Olaylar arası çapraz kontaminasyon (OAÇK)
Tablo 4.6’da, diğer olay (OAÇK) kaynaklı kontaminasyon türünün,
laboratuarda yürütülen analizler aşamasında, laboratuar çalışanları tarafından
oluşturulduğu düşünülerek, tüm kontaminasyon kaynakları, kaynağı bilinen ve
kaynağı belli olmayan şeklinde 2 temel gruba ayrıldı. Buna göre, kontaminasyonların
% 5.5’inin kaynağının belli olduğu, %94.5’inin ise kaynağının belli olmadığı
belirlendi. Numune türüne göre kaynağı bilinenler arasında, kepek ve kanda
kontaminasyon oranın daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 4.6 İki temel kontaminasyon kaynağının, numune türlerine göre dağılımı
Kontaminasyon Kaynağı
Numune Türü
Kan
Tükürük
Ter
Kepek
Meni
Toplam
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Kaynağı Bilinen
12
10,4
11
4,3
7
2,9
7
13,5
37
5,5
Kaynağı Belli
Olmayan
103
89,6
243
95,7
234
97,1
45
86,5
9
100
634
94,5
Toplam
115
100,0
254
100,0
241
100,0
52
100,0
9
100
671
100,0
Tablo 4.7’de, kaynağı bilinen kontaminasyon oranları açısından, numune
türleri arasında fark olup olmadığına bakıldığında; 115 kan kontaminasyonun 12
tanesinin (% 10,4) ve 254 tükürük kontaminasyonunun 11 tanesinin (% 4,3) personel
kaynaklı oluştuğu saptandı. Buna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde personel
tarafından; kan numuneleri tükürük numunelerine göre daha fazla kontamine
edilmiştir (ki-kare test p= 0,044). 241 ter kontaminasyonunun 7 tanesinin (% 2,9)
personel kaynaklı olduğu ve kan (% 10,4) ile kıyaslandığında; istatistiksel olarak
anlamlı bir şekilde kanın tere göre personel tarafından daha fazla oranda kontamine
edildiği belirlenmiştir (ki-kare test p= 0,006). 52 kepek kontaminasyonun 7 tanesinin
(% 13,5) personel kaynaklı olduğu ve tükürük (% 4,3) ile kıyaslandığında istatistiksel
olarak anlamlı bir şekilde kepeğin tükrüğe göre personel tarafından daha fazla
kontamine edildiği belirlendi (ki-kare test p= 0,019). Ter (% 2,9) ile kepek (% 13,5)
kıyaslandığında ise, istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde kepeğin tere göre personel
tarafından daha fazla kontamine edildiği belirlendi (ki-kara test p= 0,004). Personel
kaynaklı meni kontaminasyonuna saptanmadı. Sonuç olarak kan ve kepeğin kaynağı
bilinen kontaminasyon grubu tarafından, diğer numune türlerine göre istatistiksel
olarak anlamlı bir şekilde daha fazla kontamine edildiği saptandı. Kan ve kepek
arasında ise kaynağı bilinen kontaminasyon açısından istatistiksel anlamlı fark
bulunmadı (ki-kare test p= 0,758).
Tablo 4.7 Kaynağı bilinen kontaminasyonlu olguların ki-kare ile
karşılaştırması.
Kaynağı Bilinen
Numune Grupları
Kontaminasyonun
Ki-Kare Test
P Değeri
Yüzde Değerleri
Kan – Tükürük
(% 10,4) - (% 4,3)
0,044
Kan – Ter
(% 10,4) - (% 2,9)
0,006
Kepek – Tükürük
(% 13,5) - (% 4,3)
0,019
Kepek – Ter
(% 13,5) - (% 2,9)
0,004
Kan – Kepek
(% 10,4) - (% 13,5)
0,758
(% 4,3) - (% 2,9)
0,475
Tükürük – Ter
Tablo 4.8’de, kaynağı bilinen kontaminasyonların (laboratuvar çalışanı ve
diğer olay (OAÇK) kaynaklı) numune türlerine göre sayı ve oranlarına bakıldı.
Toplam 12 personel kaynaklı kan kontaminasyonun kendi içinde dağılımına
bakıldığında, 3 tanesinin laboratuvar çalışanı kaynaklı olduğu, 9 tanesinin diğer olay
kaynaklı olduğu görüldü. Kepek numunelerinde ise; toplam 7 personel kaynaklı
kepek kontaminasyonunun 6 tanesinin laboratuvar çalışanı kaynaklı olduğu, 1
tanesinin
diğer
olay
kaynaklı
olduğu
görüldü.
Kan
numunelerinin
kontaminasyonunda diğer olay kaynaklı kontaminasyonun, kepek numunelerinin
kontaminasyonunda ise laboratuvar çalışanlarının ön planda sorumlu olduğu
saptanmıştır.
Tablo 4.8 Kaynağı bilinen kontaminasyonlu olguların, numune türüne göre
dağılımı
Laboratuvar Diğer Olay
*K.B.K.O
Çalışanı
(OAÇK)
12
3
9
Sayı
Kan
2,6
7,8
%
11
4
7
Sayı
Tükürük
1,6
2,8
%
7
4
3
Sayı
Ter
1,7
1,2
%
7
6
1
Sayı
Kepek
11,5
1,9
%
Sayı
Meni
%
37
17
20
Sayı
Toplam
2,5
3,0
%
*K.B.K.O: Kaynağı bilinen kontaminasyonlu olgu sayısı
Numune Türü
Toplam
115
100,0
254
100,0
241
100,0
52
100,0
9
100,0
671
100,0
Tablo 4.9’de, kontamine numune türlerinin yıllara göre dağılımına bakıldı.
115 kan numunesinden 39 tanesinin (% 33,9) 2005 yılına, 47 tanesinin (% 40,9)
2006 yılına ve 29 tanesinin (% 25,2) 2007 yılının ilk 6 ayına ait olduğu saptandı. 254
tükürük numunesinden 96 tanesinin (% 37,8) 2005 yılına, 109 tanesinin (% 42,9)
2006 yılına, 49 tanesinin (% 19,3) 2007 yılının ilk 6 ayına ait olduğu saptandı. 241
ter numunesinden 72 tanesinin (% 29,9) 2005 yılına, 106 tanesinin (% 44) 2006
yılına ve 63 tanesinin (% 26,1) 2007 yılının ilk 6 ayına ait olduğu saptandı. 52 kepek
numunesinden 14 tanesinin (% 26,9) 2005 yılına , 24 tanesinin (% 46,2) 2006 yılına
ve 14 tanesinin (% 26,9) ) 2007 yılının ilk 6 ayına ait olduğu saptandı. 9 meni
numunesinden 4 tanesinin (% 44,4) 2005 yılına, 3 tanesinin (% 33,3) 2006 yılına ve
2 tanesinin (% 22,2) 2007 yılının ilk 6 ayına ait olduğu saptandı.
Tablo 4.9 Kontamine numune türlerinin yıllara göre dağılımı
Numune Türü
Kan
Tükürük
Ter
Kepek
Meni
Toplam
Yıl
Toplam
2005
2006
2007 ilk 6 ay
Sayı
39
47
29
115
%
33,9
40,9
25,2
100,0
Sayı
96
109
49
254
%
37,8
42,9
19,3
100,0
Sayı
72
106
63
241
%
29,9
44,0
26,1
100,0
Sayı
14
24
14
52
%
26,9
46,2
26,9
100,0
Sayı
4
3
2
9
%
44,4
33,3
22,2
100,0
Sayı
225
289
157
671
%
33,5
43,1
23,4
100,0
5. ÖRNEK OLGULAR
Örnek Olgu-1
İstanbul Kriminal Polis Laboratuarına incelenmek üzere gönderilen, işyerinde
kesici aletle yaralama ve fiili livata iddiası olayı ile ilgili olarak, olay yerinden elde
edildiği belirtilen 1 ve 3 delil numaralı kıl numuneleri, 2 delil numaralı maket bıçağı,
4 ve 5 delil numaralı sigara izmaritleri olay yeri inceleme ekibi tarafından ayrı ayrı
paketler içerisine toplanmış, mağdur şahsa ait kan örneği ile birlikte CMK 127/3
maddesi gereğince el koyma kararı alınarak laboratuara gönderilmiştir. Olay
yerinden elde edildiği belirtilen maket bıçağının namlu kısmı üzerindeki kan lekesine
ait genotip bulguların, mağdur şahsın genotip bulguları ile aynı olduğu tespit
edilmiştir. Bu sonuca göre, bıçağın sap kısmı üzerinde şüpheli şahsa ait genotip
bulgu elde edebilmek için defaten yapılan analizler sonucunda, elde edilen genotip
bulguların laboratuvarımızın Balistik Şubesinin iş kabulünde çalışan bir personel ile
uyumlu olduğu, DNA veri arşivinden tespit edilmiştir.
Tablo 5.1 ve Şekil 5.1’e mukayeseli olarak bakıldığında; olayda kullanılan
bıçağın sap kısmı üzerinden elde edilen bir kısım genotip özelliklerin,
kontaminasyonu gerçekleştiren şahsın genotip özellikleri ile aynı olduğu tablo ve
elektroforeogram görüntüsünde görülmektedir.
_________________________________________________________________
Tablo 5.1 Örnek olgu-1’deki kontaminasyona neden olan personel ve
kontamine olan delile ait genotip bulgular
LOKUSLAR
PERSONEL
DELİL
D8S1179
10 - 13
10 – 13 – 15
D21S11
30 - 31.2
30 – 31.2
D7S820
8 - 12
8 – 12
CSF1PO
12 - 12
12 – 12
D3S1358
17 - 18
15 - 17 – 18
THO1
7 - 9..3
6 – 7 – 9.3
D13S317
12 - 13
9 – 12 – 13
D16S539
9 - 10
9 – 10 – 11 – 13
D2S1338
17 - 23
17 – 19 – 23
D19S433
15 - 15
13 – 15 – 16
VWA
16 - 18
16 – 17 – 18 – 19
TPOX
10 - 11
8 – 10 – 11
D18S51
13 - 17
12 – 13 – 15 – 17
AMELOGENİN
-
-
D5S818
12 - 12
11 – 12
23 - 24
21 – 23 – 24
FGA
____________________________________________________________________
Olayda kullanılan bıçağın sap kısmı üzerinden elde edilen genotip bulgulara
ait elektroforeogram görüntüsü Şekil 5.1’de verildi.
Şekil 5.1 Olayda kullanılan bıçağın sap kısmı üzerinden elde edilen genotip
bulgulara ait elektroforeogram görüntüsü
Örnek Olgu-2
İstanbul Kriminal Polis Laboratuarına incelenmek üzere gönderilen, bıçakla
öldürme olayı ile ilgili olarak, olay yerinden transfer edildiği belirtilen 2,3,4,5,6,7a
delil numaralı kan lekeleri olay yeri inceleme ekibi tarafından toplanmış, şüpheli iki
şahısa ait mukayese kan numunesi CMK’nın 78 ve 79 madde uyarınca moleküler
genetik incelemenin yapılmasına izin verir hakim kararı ile birlikte laboratuara
gönderilmiştir. Olay yerinden elde edilen 2 delil nolu kan lekesi üzerinden elde
edilen genotip bulguların bir kısmının PCR işlemini yürüten personelin genotip
bulguları ile uyumlu olduğu DNA veri arşivinden tespit edilmiştir.
____________________________________________________________________
Tablo 5.2 Örnek olgu-2’deki kontaminasyona sebeb olan personel ve
kontamine delile ait genotip bulgular
LOKUSLAR
PERSONEL
DELİL
D8S1179
12 – 15
10 – 12 – 13 – 15
D21S11
29 – 30
29 – 30
D7S820
9 – 13
9 – 10 – 11 – 13
CSF1PO
10 – 12
10 – 12 – 13
D3S1358
17 – 18
16 – 17 – 18
THO1
6–9
6 – 7 – 9 – 9.3
D13S317
8 – 11
8 – 9 – 11 – 12
D16S539
12 – 12
8 – 12
D2S1338
18 – 19
18 – 19 – 20 – 24
D19S433
12 – 15
12 – 14.2 – 15 – 15.2
VWA
15 – 17
15 – 17
TPOX
9 – 10
8 – 9 – 10
D18S51
12 – 14
12 – 13 – 14 – 15
AMELOGENİN
-
-
D5S818
12 – 13
11 – 12 – 13
FGA
21 – 24
20 – 21 – 22 – 24
____________________________________________________________________
Olay yerinden transfer edildiği belirtilen kan lekesine ait genotip bulguları
gösterir elektroforeogram görüntüsü Şekil 5.2’de verildi.
Tablo 5.2 ve Şekil 5.2’ye mukayeseli olarak bakıldığında; olay yerinden
transfer edildiği belirtilen kan lekesine ait bir kısım genotip özelliklerin,
kontaminasyonu
görülmektedir.
gerçekleştiren şahsın genotip
özellikleri ile aynı olduğu
Şekil 5.2 Olay yerinden transfer edildiği belirtilen kan lekesine ait genotip
bulguları gösterir elektroforeogram görüntüsü.
Örnek olgu-3
İstanbul Kriminal Polis Laboratuarına incelenmek üzere gönderilen,
müştekiye ait otomobilin kimliği belirsiz kişi veya kişilerce çalınması ve aracın terk
halde bulunması olayı ile ilgili olarak, araçta yapılan incelemede üç adet eldiven, bir
adet kar maskesi olay yeri inceleme ekibi tarafından elde edilmiş, CMK 127 madde
uyarınca el koyma ve inceleme kararı alınarak laboratuara gönderilmiştir.Söz konusu
otodan elde edildiği belirtilen bir adet siyah renkli kar maskesi üzerinden tarafımızca
toplanan kepek hücrelerine ait genotip bulguların bir kısmının, kar maskesini
inceleyen personelin genotip bulguları ile uyumlu olduğu DNA veri arşivinden tespit
edilmiştir.
____________________________________________________________________
Tablo 5.3 Örnek olgu-3’deki personele ait genotip bulgular
LOKUSLAR
PERSONEL
DELİL
D8S1179
13 – 13
12 – 13
D21S11
31.2 – 32.2
28 – 29 – 31.2 – 32.2
D7S820
8 – 11
8 – 11 – 12
CSF1PO
12 – 13
11 – 12 – 13
D3S1358
18 – 18
16 – 17 – 18
THO1
6–8
6–8
D13S317
12 – 12
10 – 11 – 12
D16S539
12 – 12
10 – 12 – 13
D2S1338
17 – 21
17 – 19 – 20 – 21
D19S433
12 – 15
12 – 13 – 15
VWA
16 – 18
15 – 16 – 18 – 19
TPOX
8–8
8–9
D18S51
15 – 19
12 – 14 – 15 – 19
AMELOGENİN
-
-
D5S818
11 – 11
11 – 11
FGA
21 – 24
21 – 23 – 24
____________________________________________________________________
Olay yerinden elde edildiği belirtilen kan maskesinde bulunan kepek
numunesine ait genotip bulguları gösterir elektroforeogram görüntüsü Şekil 5.3’de
verildi.
Tablo 5.3 ve Şekil 5.3’ye mukayeseli olarak bakıldığında; olay yerinden elde
edilen kar maskesinde bulunan kepek numunesine ait bir kısım genotip özelliklerin,
kontaminasyonu
görülmektedir.
gerçekleştiren şahsın genotip
özellikleri ile aynı olduğu
Şekil 5.3 Olay yerinden elde edildiği belirtilen kar maskesinde bulunan kepek
numunesine ait genotip bulguları gösterir elektroforeogram
görüntüsü
Örnek olgu-4
İstanbul Kriminal Polis Laboratuarına incelenmek üzere gönderilen ateşli
silahla kavga olayı ile ilgili olarak, olay yerinden, olay yeri inceleme ekibi tarafından
usulüne uygun olarak dört adet kan lekesi transfer edilerek laboratuara
gönderilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda 1 delil numaralı kan lekesi üzerinden
elde edilen genotip bulguların bir kısmının, söz konusu olay ile yakın tarihlerde
laboratuara intikal eden başka bir olayın delillerine ait genotip bulgular ile uyumlu
olduğu arşiv araştırması sonunda belirlendi. Olay yeri deliline tekrar dönülüp, ikinci
kez çalışıldığında ise karışıklığa rastlanmayıp, olaydaki diğer delillere ait genotip
bulguları desteleyen genotip özellikler elde edilmiştir. Bu durum bize olaylar arası
çapraz kontaminasyon olduğunu göstermektedir.
_________________________________________________________________
Tablo 5.4 Örnek olgu-4’te kontaminasyona neden olan bir başka olaya ait
genotip bulgular
LOKUSLAR
İlk Çalışma
İkinci Çalışma
Kontaminasyon
Kaynağı
D8S1179
12 – 13 – 14
12 – 13
14 – 14
D21S11
28 – 29 – 30.2 –
31.2
29 – 31.2
28 – 30.2
D7S820
8 – 10 – 11
8 – 11
10 – 11
CSF1PO
10 – 11 – 12
10 – 12
11 – 11
D3S1358
14 – 15 – 16 – 18
15 – 16
14 – 18
THO1
6 – 9 – 9.3
6–9
9 – 9.3
D13S317
11 – 12 – 14
11 – 12
12 – 14
D16S539
9 – 11 – 12
9–9
11 – 12
D2S1338
18 – 19 – 22
18 – 22
18 – 19
D19S433
14 – 15
14 – 14
14 – 15
VWA
13 – 17 – 18
13 – 17
17 – 18
TPOX
8 – 11
8 – 11
11 – 11
D18S51
12 – 16 – 18
12 – 16
12 – 18
AMELOGENİN
XX – XY
XY
XX
D5S818
11 – 12
11 – 12
12 – 12
FGA
19 – 21 – 22
21 – 21
19 – 22
Olay yerinden transfer edildiği belirtilen kan lekesine ait genotip bulguları gösterir
elektroforeogram görüntüsü Şekil 5.4’te verildi.
Tablo 5.4 ve Şekil 5.4’e mukayeseli olarak bakıldığında; olay yerinden
transfer edildiği belirtilen kan lekesine ait bir kısım genotip özelliklerin,
kontaminasyona neden olan bir başka olaya ait genotip özellikler ile aynı olduğu
görülmektedir.
Şekil 5.4: Olay yerinden transfer edildiği belirtilen kan lekesine ait genotip
bulguları gösterir elektroforeogram görüntüsü
6. TARTIŞMA VE SONUÇ
Deliller; olayla ilgili, olayı anlamaya ve çözmeye yarayacak önemli
bulgulardır. Bir başka deyişle, adli bir olgunun 3 temel unsuru olan mağdur, şüpheli
ve olay yeri arasındaki bağlantı deliller sayesinde kurulur. Çağdaş ceza yargılama
sisteminde, suçun ispatı her türlü delil bilimsel yöntemlerle incelendikten sonra
yapılmaktadır. Bu nedenle, mahkemelerin verdikleri kararların doğruluğu açısından
delillerin güvenilirliğinin
büyük önemi vardır. Olay yeri incelemesinden,
laboratuvardaki analiz aşamasına kadar, delillerin değerlendirilmesinde yapılacak her
türlü hata doğrudan sonucu etkiler.
Adli bilimlerde, kesin, doğru ve güvenilir bir ekspertiz raporu verilebilmesi
için, etkisi en az olan faktörden, en fazla olan faktöre kadar geniş bir çerçevede
düşünerek her aşamada gereken tüm önlemlerin alınması gerekir. Bu faktörlerden en
önemlisi kontaminasyondur. Daha öncede tanımlandığı gibi kontaminasyon, farklı
bir bireye ait DNA içeren fizyolojik bir materyalin ya da DNA’nın, delile yanlışlıkla
bulaşması olarak tanımlanabilir.
Kimliklendirme amacı ile biyolojik materyallerden DNA analizinin çok güçlü
bir araç olmasından ve PCR işleminin duyarlılığı çok yüksek olduğundan, çok az
miktarlarda
ve
degrede
olmuş
biyolojik
örneklerden
DNA
profili
elde
edilebilmektedir. Dolayısıyla delillerin eldesi, toplanması ve taşınması yanında
analiz aşamasında da kontaminasyonun engellenmesi gerekmektedir. Analiz
aşamasındaki en büyük tehlikelerden biri, personele ait DNA kalıntılarının delile
bulaşması ve doğru olmayan DNA profilinin elde edilmesidir. Bunu engellemek için
delil ile teması olan tüm personelin genotipi belirlenmeli ve laboratuvar çalışanları
databazı oluşturulmalıdır. Bu çalışmanın amacı, personelin kendi DNA’sı ile
biyolojik delilleri kontaminasyona uğratma ve olaylar arası çapraz kontaminasyon
oluşturma risklerinin belirlenip, önleme yöntemlerinin araştırılmasıdır. Bu sayede
bundan sonraki çalışmalarda oluşabilecek laboratuvar kaynaklı kontaminasyonun
tespiti ve önlenmesi sağlanmış olacaktır.
Yapılan çalışmada aşağıdaki bulgular elde edilmiştir;
Tablo 4.2’de, çalışılan toplam numune sayısının, kontamine olabileceği
düşünülen numune sayısına oranının yıllara göre dağılımı gösterilmiş ve 2005 yılında
% 1,25, 2006 yılında % 1,42 ve 2007 yılının ilk 6 ayında %1,28 oranında olduğu
saptanmıştır. 2007 yılının ikinci altı aylık periodu da düşünülecek olursa, tüm yılda
kontaminasyon oranının yaklaşık %2.5 olacağı tahmin edilmektedir.
Tablo 4.3’de, 671 kontamine olabileceği düşünülen numunenin yıllara göre
dağılıma bakıldığında,. 2005 yılında 225 adet (%33.5), 2006 yılında 289 adet
(%43.1), 2007 yılının ilk 6 ayında 157 adet (%23.4) olduğu görülmüştür.
Tablo 4.2 ve Tablo 4.3’deki sonuçlara göre kontaminasyon oranı yıllara göre
giderek artmaktadır. Bu artışın nedenlerinin; yıllara göre artan iş yükü, personel
sayısının yetersizliği, hizmet içi eğitimin gerekli düzeyde olmaması, laboratuvarın alt
yapısından kaynaklanan optimal çalışma alanlarının sağlanamaması, A.B.D ve
Avrupa Birliği tarafından kabul görmüş kalite kontrol organizasyonlarının şartlarına
sahip laboratuvar akreditasyonunun sağlanamaması ve uygun
kalite kontrol
politikalarının izlenmemesi olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, DNA tiplemesi, çok
basamaklı bir teknik işlem olmasından dolayı, her basamakta sonuçları doğru bir
şekilde elde edecek ve yorumlayabilecek, kalifiye ve iyi yetişmiş teknik personel
varlığını gerektirmektedir. Atasoy’ un makalesinde belirttiği gibi laboratuarın kalite
güvencesi ancak akreditasyon ve dış kalite kontrolu ile sağlanabilir. Çalışan
personelin bağımsız bir organ tarfından sertifikalandırılması şarttır[11].
Tablo 4.4’de toplam kontaminasyon sayısının numune türüne göre dağılımı
gösterilmiş ve en fazla kontaminasyonun tükürük ve ter numunelerinde en az
kontaminasyonun ise meni numunelerinde izlendiği tespit edilmiştir. Tükürük ve ter
numunelerinin diğer numune türlerine göre daha fazla oranda kontamine edilmesinin
nedeni, ter ve tükürüğün en fazla kontamine olma potansiyeline sahip numune türü
olmasına bağlanabilir. Numuneler üzerindeki kan lekelerini renkten dolayı fark
etmek çoğu zaman mümkünken, ter ve tükürükte ise zordur. Bu nedenle deliller
toplandığı sırada ya da laboratuvarda inceleme aşamasında, delil üzerine doğru
öksürülür ya da aksırılırsa, ayrıca kişi elini ağzına ya da burnuna götürdükten sonra
veya eldiven kullanmadan delile dokunursa bu kontaminasyon gerçekleşir.
Tablo 4.5’te kontaminasyon kaynakları ve yıllara göre dağılımı incelenmiştir.
Çalışılan numunelerdeki toplam 671 kontaminasyonun kaynakları incelendiğinde,
laboratuvar çalışanı (kişinin kendi genomu) kaynaklı 17 (% 2,5) adet, olaylar arası
çapraz kontaminasyon (OAÇK) kaynaklı 20 (% 3) adet ve kaynağı belli olmayan 634
(% 94,5) adet kontaminasyon olduğu saptandı. Buna göre, 2005 yılında 225
kontaminasyonun 3 tanesi (% 1,3) laboratuvar çalışanı, 7 tanesi (% 3,1) olaylar arası
çapraz kontaminasyon kaynaklı, 215 tanesi (% 95,6) kaynağı belli olmayan
kontaminasyon olduğu, 2006 yılına ait 289 kontaminasyonun 8 tanesi (% 2,8)
laboratuvar çalışanı, 3 tanesi (% 1) olaylar arası çapraz kontaminasyon kaynaklı, 278
tanesi (%96,2) kaynağı belli olmayan kontaminasyon olduğu, 2007 yılının ilk 6
ayında 157 kontaminasyonun 6 tanesi (%3,8) laboratuvar çalışanı, 10 tanesinin (%
6,4) olaylar arası çapraz kontaminasyon kaynaklı, 141 tanesinin (% 89,8) kaynağı
belli olmayan kontaminasyon olduğu saptandı. Laboratuvar çalışanı kaynaklı
kontaminasyonun oranı yıllara göre giderek artmaktadır (%1,3 %2,8 %3,8). Bu
durumu engellemek için, öncelikle, analiz aşamasında tüm laboratuvar çalışanları,
mutlaka uygun kıyafetler giymeli, eldiven, maske ve bone takmalıdır. Örnek olgu1’de görüldüğü üzere, kriminal laboratuvarına gelen delillerin biyoloji şubesi ile
birlikte, balistik, kimya, belge ve iz inceleme gibi farklı şubelerce de
değerlendirilmesi gerekliliği varsa, öncelik biyoloji şubesine tanınmalı ve bu sayede,
delillerin diğer şube çalışanları tarafından kontamine edilme olasılığı ortadan
kaldırılmalıdır. Ayrıca, bir olayla ilgili delillerin, analizin ilk aşamasından
sonlandırılmasına kadar tüm işlemlerin (ön inceleme ile numune alma, DNA
izolasyonu, ve PCR) her aşamasında, mümkünse, aynı personel tarafından çalışılması
sağlanmalıdır. Örnek olgu-2’ye bakıldıgında; söz konusu olaydaki kontaminasyon,
ön inceleme ve izolasyon aşamalarını yürüten kişilerden farklı olarak, PCR
işlemlerinden sorumlu personel tarafından gerçekleştirilmiştir.
Örnek olgu-4’de görüldüğü üzere olaylar arası çapraz kontaminasyon içeren
numunelerden elde edilen karışım genotip bulgular, laboratuvarın DNA veri
arşivindeki kayıtlarla mukayese edildiğinde, farklı olayların numuneleri ile uyum
sağladığı görülmüştür. Ayrıca, delilin aynı bölgesinden tekrar örnek alındığında,
sonuç ilk çalışmadan farklı olmuş; söz konusu delil üzerinde karışım genotip
özelliğine rastlanmamış olduğundan olaylar arası çapraz kontaminasyon olduğu
kanaatine varılmıştır.
Tablo 4.6’te, olaylar arası çapraz kontaminasyonun laboratuvarda yürütülen
analizler aşamasında, laboratuvar çalışanları tarafından oluşturulduğu düşünülerek,
tüm kontaminasyonlar, kaynağı bilinen ve kaynağı belli olmayan şekilde iki temel
gruba ayrıldı. Numune türlerinin, bu iki temel kontaminasyon kaynağı ayırımına
göre dağılımı ise şöyledir; 115 kan kontaminasyonun 12 tanesi (% 10,4) kaynağı
belli , 103 tanesinin (% 89,6) kaynağı belli değildir. 254 tükürük kontaminasyonunun
11 tanesi (% 4,3) kaynağı belli, 243 tanesinin (% 95,7) kaynağı belli değildir. 241 ter
kontaminasyonunun 7 tanesi (% 2,9) kaynağı belli, 234 tanesinin (% 97,1) kaynağı
belli değildir. 52 kepek kontaminasyonun 7 tanesi (% 13,5) kaynağı belli, 45
tanesinin (% 86,5) kaynağı belli değildir. Meni lekelerinin analizinde 9
kontaminasyon rastlanmıştır ve hepsinin de kaynağı belli değildir.
Tablo 4.5 ve 4.6’da görüldüğü üzere, kaynağı belli olmayan kontaminasyonun
yıllara ve numune türüne göre oranının, kaynağı bilinen kontaminasyon oranına göre
çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Kaynağı belli olmayan kontaminasyonun
sebeplerinin ortaya çıkartılıp oranının azaltılması açısından, ilk olarak olay yeri
inceleme ekibinde görev alan emniyet personelinin DNA profilleri çıkarılıp, DNA
veri arşivine eklenmelidir. Howitt ve arkadaşlarına göre de, delilden elde edilen
DNA profilinin olay ile ilgili mi yoksa personel kaynaklı mı olduğunun ayrımında
DNA veri bankasında, personel DNA veri arşivinin oluşturulmasının önemi
belirtilmiştir[44;45]. Ayrıca, adli bilimlerin olay yerinden başladığını düşünürsek,
kontaminasyonu önlemek için, biyolojik delillerin toplanması sırasında bazı hususlara
dikkat edilmesi gerekmektedir[8-10]. İlk olarak, her delile özgü ayrı eldiven, makas ve
pens gibi aletler kullanılmalıdır. Bone ve özel giysiler kontaminasyonu engellemede
etkindir. Deliller toplanırken aksırıp öksürme veya konuşma nedeni ile meydana
gelebilecek kontaminasyonu etkili bir şekilde önleyebilmek için mutlaka maske
takılmalıdır. Deliller toplanırken el ağıza, buruna götürülmemeli, hiçbir şey yiyip
içilmemelidir. Deliller ayrı ayrı toplanmalı ve uygun şekilde paket edilip
laboratuvara gönderilmelidir. Paketin üstüne, delilin nereden ve kimden alındığı
kaydedilmelidir. Olay yerinden toplanan örnekler ile mağdur ve sanığa ait örnekler
ayrı ayrı paketlenmeli ve birbiri ile teması önlenmelidir. Cinayet olaylarında
maktulün defin işlemi gerçekleşmeden mukayese kan, kıl ya da doku örnekleri
temin edilmelidir. Kişiye kan nakli yapılmış ise laboratuvar bilgilendirilmeli ve
hastaneden nakledilen kanın özellikleri belirlenmelidir. Her türlü delil için
karşılaştırma örneği olarak sanık ya da mağdurdan kan ya da buccal swab (yanak
içi sürüntü), bunların alınamadığı durumlarda kılıflı saç örneği alınıp laboratuvara
gönderilmelidir. Bu konularda olay yeri inceleme ekibine gerekli eğitim verilmelidir.
Poy ve arkadaşları[71] yaptıkları bir çalışmada, laboratuvarda buzdolabı, analiz
cihazların kapak ve düğmeleri, bilgisayar ve klavye tuşları, UV ışık kaynağı gibi
cihazların yüzeylerinde temas sıklığına bağlı olarak zaman içerisinde DNA içeren
materyallerin birikmesine ve dolayısıyla kaynağı belli olmayan kontaminasyona
neden olduğunu göstermişlerdir. Bu araştırmada, ışık kaynağından alınan swaptan
elde edilen DNA profilinin laboratuvar data bazına girildiğinde, üç ay önce delil
olarak incelenen bir ceketten elde edilen DNA profili ile aynı olduğu tespit edilmiştir.
Bu sonuç, laboratuvarda tezgah, cihaz v.b. yüzeylerin düzenli olarak belirli aralıklarla
temizliğinin sağlanmasının, kontaminasyonun önlenmesi açısından ne denli önemli
olduğunu göstermektedir.
Kullanılan sarf malzemelerinin de kaynağı belli olmayan kontaminasyona
neden olduğu gösterilmiştir. Howitt ve arkadaşlarına göre[44] PCR işleminde
kullanılan tüplerin neden olduğu kontaminasyon (sporadik kontaminasyon)
karşılaşılan bir diğer sorundur. ‘Forensic Science Service’ (FSS) , son zamanlarda
DNA testinde kullanılan sarf malzemelerinden kaynaklananan kontaminasyonu rapor
etmiştir.
Ayrıca,
amplifikasyonun
gerçekleştirildiği
PCR
tüplerinin,
DNA
kontaminasyonuna neden olabileceği gösterilmiştir. 3 yıllık periyotta çalışılan, 1
milyondan fazla örneğin 11’inde, kullanılan sarf malzemesine bağlı kontaminasyon
olduğu FSS tarafından rapor edilmiştir. Kontaminasyonun varlığı kullanılan PCR
tüplerine negatif kontrol ve kalite kontrol testleri yapılarak tespit edilmiştir. Tüp
üreticisi firmanın 300 çalışanının DNA profili incelenmiş ve bu yolla 11 olgunun
10’unda, kontaminasyonun kaynağının çalışanlar olduğu tespit edilmiştir[44]. Üretici
firma ile yapılan görüşmeler sonucu kontaminasyonu engelleyici yeni önlemlerin
alınması sağlanmış ve bu sayede firma çalışanlarının neden olduğu kontaminasyon
olaylarının sayısı belirgin olarak azaltılmıştır.
Ayrıca, PCR öncesi ve sonrası örneklerin çalışıldığı alanlar birbirlerinden ayrı
tutulmalı ve PCR amplifikasyon reaksiyonu için ayrı bir mekan ya da çalışma kabini
dizayn edilmelidir. PCR için kullanılan ekipmanlar ve solusyonlar, diğer laboratuvar
malzemelerinden, özellikle de PCR sonrası analizlerde kullanılan ekipman ya da
solusyonlardan ayrı tutulmalıdır. Kullanılan pipet uçları filtreli olmalı ve her
kullanımdan önce değiştirilmelidir. PCR işleminin gerçekleştirildiği mekanlar
kullanılmadıkları zamanlarda ultraviyole ışığa maruz bırakılmalı ve isopropanol,
zefirol, %5’lik çamaşır suyu vb. ile temizlenmelidir. Bu sayede yabancı DNA
artıkları yok edilebilir [72;73].
DNA izolasyonundan başlayarak PCR işlemine kadar tüm aşamalarda
kullanılan tüplerin ve kimyasal malzemelerin test edilmesi amacı ile negatif
kontroller kullanılmalıdır. PCR aşamasındaki negatif kontrol, DNA dışında PCR için
gerekli tüm malzemeyi içeren karışımın bulunduğu çalışma anlamına gelmektedir.
DNA yerine aynı miktarda saf su konulmalıdır. Eğer PCR sonunda negatif kontrolde
herhangi bir DNA profiline rastlanırsa, çalışmada bir kontaminasyon sorunu
yaşandığı sonucuna varılır. Bu durumda mutlaka kontaminasyonun kaynağı tespit
edilmeli ve mümkünse kontaminasyon elimine edilmelidir.
Meni kontaminasyonunun, kaynağı belli olmayan gurupta yer almasının
nedeni ise, delilin olay yerinde DNA içeren farklı materyallerle teması ya da uzun
süre beklemesine bağlı olarak gerçekleşmiş olabilir[36].
Tablo 4.7’de, kaynağı bilinen kontaminasyon oranları açısından numune
türleri arasında fark olup olmadığına bakıldığında; kanın-tükrüğe, kanın-tere,
kepeğin-tükrüğe, kepeğin-tere göre p<0.05 olduğu görüldü. Sonuç olarak kan ve
kepeğin, kaynağı bilinen etkenler tarafından diğer numune türlerine göre istatistiksel
olarak anlamlı bir şekilde daha fazla kontamine edildiği saptandı. Kan ve kepek
arasında ise kaynağı bilinen etkenlerin kontaminasyonu açısından istatistiksel
anlamlı fark saptanmadı (ki-kare test : p>0.05).
Tablo 4.8’de, toplam 12 kaynağı bilinen kan kontaminasyonun kendi içinde
dağılımına bakıldığında, 3 tanesinin laboratuvar çalışanı kaynaklı olduğu, 9 tanesinin
diğer olay kaynaklı olduğu görüldü. Kepek numunelerinde ise; toplam 7 kaynağı
bilinen kepek kontaminasyonunun 6 tanesinin laboratuvar çalışanı kaynaklı olduğu, 1
tanesinin diğer olay kaynaklı olduğu görüldü. Sonuç olarak kan numunelerinin
kontaminasyonunda, olaylar arası çapraz kontaminasyon daha ön planda iken, kepek
numunelerinin kontaminasyonunda ise laboratuvar çalışanlarının ön planda sorumlu
olduğu belirlenmiştir.
Poy ve arkadaşları[71] yaptıkları çalışmada; kontaminasyonun azaltılması
açısından, delile direkt temas eden ve yüksek risk grubu olarak tanımlanan; makas,
pens ve çalışma tezgahlarının sterilizasyon şartlarını sağlaması gerektiğini
belirtmiştir. Ayrıca kullanılan eldivenlerin düzenli olarak değiştirilmesini, bu
konunun özellikle eser miktarda DNA içeren delillerle çalışılırken daha fazla önem
kazandığına dikkat çekmiştir. Bu araştırmada, Tablo 4.7 ve 4.8’deki sonuçlarda, kan
numunelerinin çalışılması sırasında ön planda olan olaylar
arası çapraz
kontaminasyonun önlenmesi açısından, kullanılan eldiven, makas, pens gibi aletlerin
steril ve numuneye özgü olması, işlemlerin yapıldığı tezgah üzerlerinin uygun bir
şekilde temizlenmesi ve numune altı kağıtlarının aynı olaya ait farklı delillerin
incelenmesi esnasında bile düzenli olarak değiştirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Şapka ve bere gibi materyallerden kepek toplama işlemi sırasında poşet
içerisinden çıkartılan delil, siyah bir zemin üzerine konup, iyice silkelendikten sonra
mikroskop altında kepekler toplanır. Yapılan bu çalışmada, kepek numunelerinin
kontaminasyonunda laboratuvar çalışanları (kişinin kendi genomu) ön planda
sorumlu bulunmuştur. Örnek olgu-3’de görüldüğü üzere, kepek kontaminasyonunu
engellemek için laboratuvar çalışanı işlem sırasında mutlak suretle bone
kullanmalıdır. Ayrıca, delildeki kepekleri toplayan laboratuvar personeli, izole bir
yerde ve diğer kişilerin neden olabileceği kontaminasyonu engelleyecek şartlarda bu
işlemi yapmalıdır.
Torres ve arkadaşlarına göre[74] karışım genotipler iki şekilde meydana
gelebilir. Birincisi, karışımdan, olayla ilgisi olan en az iki kişinin sorumlu olabileceği
ve karışımın suçun işlenmesinden önce ya da suçun işlenmesi sırasında oluşmuş
olabileceği, ikincisi ise, karışımın, delillerin toplanması ya da laboratuvarda
çalışılması sırasında meydana gelmiş olabileceğidir. Bu noktada, karışım örnek ve
kontamine olmuş örneği birbirinden ayırmak önemlidir. Pek çok karışım genotip,
laboratuvarda çözüme ulaşmasına rağmen, nadirende olsa yorumlanması pek çok
faktöre bağlı olarak komplike olabilir ve olayın çözümünde önemli hale gelebilir.
Karışım genotipler değerlendirilirken; bir lokusda görülen alel sayısı,
heterozigot pik oranlarındaki dengesizlik ve artefakt piklere dikkat edilmelidir.
Kontaminasyonun belirlenmesinde ise DNA veri arşivinin ve uzman görüşünün
büyük önemi vardır. İstanbul Emniyet Müdürlürlüğü Kriminal Laboratuvarında
çalışan uzman personel de karışım genotiplerinin değerlendirilmesinde büyük
hassasiyet ve özen göstermektedir. Bu sayede, kontaminasyon olabileceği düşünülen
tüm genotip bulguların rapor edilmesi önlenmiştir.
Bu
araştırmanın
sonuçları
kaynağı
bilinen
ve
kaynağı
bilinmeyen
kontaminasyonlar şeklinde iki bölümde değerlendirildiğinde:
A) Kaynağı bilinen kontaminasyonlar incelemeyi yapan kuruluşlar tarafından
alınacak önlemler ile büyük oranda önlenebilir veya kontaminasyon kaynağı
belirlenerek tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınması sağlanabilir. Bu
önlemler aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.
1) Uluslararası geçerliliğe sahip akreditasyon sağlanmalıdır.
2) Gerekli kalite kontrol ve kalite güvencesi protokolleri belirlenmelidir.
3) Laboratuvar, DNA çalışmaları için gerekli teknik altyapıya sahip olmalıdır.
4) Laboratuvar personeli için hizmet içi eğitim programları oluşturulmalıdır..
5) Tüm laboratuvar personelinin DNA veri arşivi oluşturulmalıdir.
6) Çapraz kontaminasyonun belirlenebilmesi için tüm numunelere ait DNA veri
arşivi oluşturulmalı ve sonuçlar rapor edilmeden önce karşılaştırma
yapılmalıdır.
7) Laboratuvar
çalışmalarının
tüm
aşamalarında
negatif
kontroller
kullanılmalıdır.
8) Laboratuvar personelinin örnekler ile direkt temasının azaltılmasını sağlamak
için otomatik robotik sistemler kullanılmalıdır.
B) Kaynağı bilinmeyen kontaminasyonların kaynağı bilinenlerden çok daha fazla
olması oldukça dikkat çekicidir. Bu tür kontaminasyonun bir bölümü çevresel şartlar
nedeniyle olay yeri ekibinin inceleme yapmasından önce, bir bölümünün ise olay
yeri incelemesi ve delil transfer zinciri esnasında gerçekleşmiş olabilir. Olay yeri
incelemesi ve delil teslim zinciri aşamalarının bu konuda özel eğitim almış uzman
kişilerce, usulune uygun yapılması ve olay yeri inceleme personelinin DNA veri
arşivinin oluşturulması, bu bölümdeki kontaminasyonun önlenmesinde etkili
olacaktır.
KAYNAKLAR
(1) James H.H, Nordby J.J. An introduction to scientific and investigative
tecniques. CRC press, Florida: 2003: 115-134.
(2) Saferstein R. Criminalistics: An introduction to forensic science, 8th
edition. Pearson Prentice Hall, New Jersey: 2004: 34-50.
(3) Atasoy S. DNA delilleri hakkında her polisin bilmesi gerekenler. Suç ve
Delil 2000; 1(1): 1-5.
(4) Kalfaoğlu E.A, Yükseloğlu H. Insan Genomu, Suç ve Suçun Önlenmesi.
DEU Tip Fakültesi Dergisi, 2002; 71-81.
(5) Henry C.L, Howard AH. Physical evidence in forensic science.
Lawyers&Judges Publishing Co.İnc, Tucson: 2000: 3-15.
(6) Weedn VW. Forensic DNA tests. Clin Lab Med 1996; 16(1): 187-196.
(7) SweettHaven Publishing Services. Crime Scene İnvestigation. 2006.
Ref Type: Internet Communication
(8) Fisher B.A.J. Technques of crime scene Investigation, 7th edition. CRC
Press LLC, Florida: 2003.
(9) Schiro G. Collection and Preservation of Blood Evidence from Crime
Scenes. 15-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(10) Schiro G. Colection and Preservation of Evidence. 15-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(11) Atasoy S. DNA idantifikasyonu ve Etik. Suç ve Delil 2000; 1(5):1-9.
(12) Jeffreys AJ, Wilson V, Thein SL. Hypervariable 'minisatellite' regions
in human DNA. Nature 1985; 314(6006): 67-73.
(13) Edwards A, Civitello A, Hammond HA, Caskey CT. DNA typing and
genetic mapping with trimeric and tetrameric tandem repeats. Am J
Hum Genet 1991; 49(4): 746-756.
(14) Wallin JM, Holt CL, Lazaruk KD, Nguyen TH, Walsh PS.
Constructing universal multiplex PCR systems for comparative
genotyping. J Forensic Sci 2002; 47(1): 52-65.
(15) Altunçul H. Kemik Dokudan DNA Çekitleme ve Tipleme Yöntemleri.
T.C. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Fen Bilimleri Anabilim
Dalı. 2001.
(16) Çümen Y. 2004-2005 yıllarında İstanbul Kriminal Polis
Laboratuvarına İntikal Eden Hırszılık, Adam Öldürme, Yaralama
Olaylarının Geriye Dönük İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. 2007.
(17) NIJ(2000). Crime Scene Investigation: A Guide for law Enforcement.
Htpp://www.ncjrs.gov/pdffiles1/nij/178280.pdf. 17-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(18) Saferstein R. Criminalistics An Intoroduction to Forensic Science
Prentice Hall upper Saddle River NJ. 07458 USA 1998; 402-420.
(19) Wyman AR, White R. A highly polymorphic locus in human DNA.
Proc Natl Acad Sci U S A 1980; 77(11): 6754-6758.
(20) Yavuz İ. Türk Populasyonunda 15 farklı Dörtlü tekrarlayan Dizi
Lokusunun (STR) Alel Frekans dağılımının Araştırılması.Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Istanbul.
2003.
(21) Urquhart A, Kimpton CP, Gill P. Sequence variability of the
tetranucleotide repeat of the human beta-actin related pseudogene Hbeta-Ac-psi-2 (ACTBP2) locus. Hum Genet 1993; 92(6): 637-638.
(22) Deforce DL, Millecamps RE, Van Hoofstat D, Van den Eeckhout EG.
Comparison of slab gel electrophoresis and capillary electrophoresis
for the detection of the fluorescently labeled polymerase chain reaction
products of short tandem repeat fragments. J Chromatogr A 1998;
806(1): 149-155.
(23) Ellegren H. Microsatellites: simple sequences with complex evolution.
Nat Rev Genet 2004; 5(6): 435-445.
(24) Chakraborty R, Stivers DN, Su B, Zhong Y, Budowle B. The utility of
short tandem repeat loci beyond human identification: implications for
development of new DNA typing systems. Electrophoresis 1999; 20(8):
1682-1696.
(25) Carey L, Mitnik L. Trends in DNA forensic analysis. Electrophoresis
2002; 23(10): 1386-1397.
(26) Martin PD, Schmitter H, Schneider PM. A brief history of the
formation of DNA databases in forensic science within Europe.
Forensic Sci Int 2001; 119(2): 225-231.
(27) Mullis KB. Target amplification for DNA analysis by the polymerase
chain reaction. Ann Biol Clin (Paris) 1990; 48(8): 579-582.
(28) Schumm J.W. New Approches to DNA Fingerprint Analysis. Promega
Notes Magazine 58, 12. 1996. Ref Type: Magazine Article
(29) Krenke BE, Tereba A, Anderson SJ, Buel E, Culhane S, Finis CJ,
Tomsey CS, Zachetti JM, Masibay A, Rabbach DR, Amiott EA,
Sprecher CJ. Validation of a 16-locus fluorescent multiplex system. J
Forensic Sci 2002; 47(4): 773-785.
(30) Gill P, Whitaker J, Flaxman C, Brown N, Buckleton J. An
investigation of the rigor of interpretation rules for STRs derived from
less than 100 pg of DNA. Forensic Sci Int 2000; 112(1): 17-40.
(31) Sjerps M, van der GN, Pieron C, Gajadhar M, Kloosterman A. A
Dutch population study of the STR Loci HUMTHO1, HUMFES/FPS,
HUMVWA31/1 and HUMF13A1, conducted for forensic purposes. Int
J Legal Med 1995; 108(3): 127-134.
(32) Bruford MW, Wayne RK. Microsatellites and their application to
population genetic studies. Curr Opin Genet Dev 1993; 3(6): 939-943.
(33) Lareu MV, Pestoni C, Schurenkamp M, Rand S, Brinkmann B,
Carracedo A. A highly variable STR at the D12S391 locus. Int J Legal
Med 1996; 109(3): 134-138.
(34) Kimpton C, Fisher D, Watson S, Adams M, Urquhart A, Lygo J, Gill
P. Evaluation of an automated DNA profiling system employing
multiplex amplification of four tetrameric STR loci. Int J Legal Med
1994; 106(6): 302-311.
(35) Applied Biosystems. AmpFISTR Identifiler PCR Amplifıcation Kit,
User'sManual. 2001.
Ref Type: Catalog
(36) Rudin N, Inman K. Interpretation of DNA Typing Results. Forensic
DNA Analysis. 2002: 97-131.
(37) Applied Biosystems. AmpFISTR Identifiler PCR Amplifıcation Kit,
User'sManual. 2001.
Ref Type: Catalog
(38) Filoğlu G. 7 Tetramerik STR Lokusunun Kriminal İdantifikasyondaki
Önemi. İsatnbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Fen Bilimleri
Anabilim Dalı. Doktara Tezi. 1999.
(39) Moretti TR, Baumstark AL, Defenbaugh DA, Keys KM, Smerick JB,
Budowle B. Validation of short tandem repeats (STRs) for forensic
usage: performance testing of fluorescent multiplex STR systems and
analysis of authentic and simulated forensic samples. J Forensic Sci
2001; 46(3): 647-660.
(40) Capelli C, Tschentscher F, Pascali VL. "Ancient" protocols for the
crime scene? Similarities and differences between forensic genetics and
ancient DNA analysis. Forensic Sci Int 2003; 131(1): 59-64.
(41) Bender K, Farfan MJ, Schneider PM. Preparation of degraded human
DNA under controlled conditions. Forensic Sci Int 2004; 139(2-3): 135140.
(42) Lygo JE, Johnson PE, Holdaway DJ, Woodroffe S, Whitaker JP,
Clayton TM, Kimpton CP, Gill P. The validation of short tandem
repeat (STR) loci for use in forensic casework. Int J Legal Med 1994;
107(2): 77-89.
(43) Scherczinger CA, Ladd C, Bourke MT, Adamowicz MS, Johannes PM,
Scherczinger R, Beesley T, Lee HC. A systematic analysis of PCR
contamination. J Forensic Sci 1999; 44(5): 1042-1045.
(44) Howitt T, Johnson P, Cartton L, Rowlands D, Sullivan K. Prooceeding
of the 14. İnternational syphosium on human identification. Madison,
Wisconsin: Promega Corpation. Availabele at :
http://www.promega.com/geneticidprooc/ussymp14proc/oralpresentati
ons/howitt.pdf. 2003.
Ref Type: Internet Communication
(45) Butler J.M. Forensic Issues: Degrade DNA, PCR Inhibition,
Cobtamination, Mixed Samples and Low Copy Number. 2005: 145-179.
(46) Gill P, Kirkham A. Development of a simulation model to assess the
impact of contamination in casework using STRs. J Forensic Sci 2004;
49(3): 485-491.
(47) Curran JM, Triggs CM, Buckleton J, Weir BS. Interpreting DNA
mixtures in structured populations. J Forensic Sci 1999; 44(5): 987-995.
(48) Proceending from the sixth international syposium on human
indentification, Madison, Wisconsion: Promega Corporation: 1995.
(49) AmpFISTR Profiler Plus PCR Amplifıcation Kit, User'sManual: 1998.
(50) Frank WE, Llewellyn BE, Fish PA, Riech AK, Marcacci TL, Gandor
DW, Parker D, Carter RR, Thibault SM. Validation of the AmpFlSTR
Profiler Plus PCR amplification kit for use in forensic casework. J
Forensic Sci 2001; 46(3): 642-646.
(51) Moretti TR, Baumstark AL, Defenbaugh DA, Keys KM, Brown AL,
Budowle B. Validation of STR typing by capillary electrophoresis. J
Forensic Sci 2001; 46(3): 661-676.
(52) Butler J.M. Biology of STRs: Stutter Producs, Non-Template Addition,
Microvariant, Null Alleles and Mutation Rates. Forensic DNA Typing.
2005.
(53) Nock T, Dove J, McCord B, Mao D. Temperature and pH studies of
short tandem repeat systems using capillary electrophoresis at elevated
pH. Electrophoresis 2001; 22(4): 755-762.
(54) Ruitberg CM, Reeder DJ, Butler JM. STRBase: a short tandem repeat
DNA database for the human identity testing community. Nucleic
Acids Res 2001; 29(1): 320-322.
(55) Butler J.M. STR Genotyping Issues. Forensic DNA Typing. 2005: 373386.
(56) Gill P, Sparkes R, Pinchin R, Clayton T, Whitaker J, Buckleton J.
Interpreting simple STR mixtures using allele peak areas. Forensic Sci
Int 1998; 91(1): 41-53.
(57) Gill P, Sparkes R, Kimpton C. Development of guidelines to designate
alleles using an STR multiplex system. Forensic Sci Int 1997; 89(3):
185-197.
(58) Butler J.M. DNA advisory board quality assurance standards.
Appendix 4. 2005: 593-611.
(59) American Society of Crime Laboratory Directors / Laboratory
Accreditation Board. http://www.ascld-lab.org/. 24-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(60) National Forensic Science Technology Center. http://www.nfstc.org/.
24-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(61) American Association of Blood Banks.http://www.aabb.org. 24-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(62) College of American Pathologists - CAP Home.
http://www.cap.org/apps/cap.portal. 24-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(63) Orchid Cellmark. http://www.orchidcellmark.com/. 24-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(64) Butler J.M. Laboratory Validation. Forensic DNA Typing. 2005: 389412.
(65) Bar W, Brinkmann B, Budowle B, Carracedo A, Gill P, Lincoln P,
Mayr W, Olaisen B. DNA recommendations. Further report of the
DNA Commission of the ISFH regarding the use of short tandem
repeat systems. International Society for Forensic Haemogenetics. Int J
Legal Med 1997; 110(4): 175-176.
(66) Carracedo A, Bar W, Lincoln P, Mayr W, Morling N, Olaisen B,
Schneider P, Budowle B, Brinkmann B, Gill P, Holland M, Tully G,
Wilson M. DNA commission of the international society for forensic
genetics: guidelines for mitochondrial DNA typing. Forensic Sci Int
2000; 110(2): 79-85.
(67) Gill P, Brenner C, Brinkmann B, Budowle B, Carracedo A, Jobling
MA, de Knijff P, Kayser M, Krawczak M, Mayr WR, Morling N,
Olaisen B, Pascali V, Prinz M, Roewer L, Schneider PM, Sajantila A,
Tyler-Smith C. DNA commission of the International Society of
Forensic Genetics: recommendations on forensic analysis using Ychromosome STRs. Int J Legal Med 2001; 114(6): 305-309.
(68) TWGDAM. Crime Laboratory Digest. 22, 21-43. 1995.
Ref Type: Report
(69) Butler J.M. Combined DNA İndex System (CODİS) and The Use of
DNA Databases. Forensic DNA Typing. 2005: 435-452.
(70) DNA Verileri ve Milli DNA Veri Bankası Kanunu Tasarısı.
http://www.kgm.adalet.gov.tr/dna.htm. 24-1-2008.
Ref Type: Internet Communication
(71) Poy A, R.A.H.van Oorschot. Beware; gloves and equipment used
during the examination of exhibits are potential vectors for transfer of
DNA- containing material. international Coungress Series 2006; 1228:
556-558.
(72) Kwok S, Higuchi R. Avoiding false positives with PCR. Nature 1989;
339(6221): 237-238.
(73) Prince AM, Andrus L. PCR: how to kill unwanted DNA. Biotechniques
1992; 12(3): 358-360.
(74) Torres Y, Flores I, Prieto V, Lopez-Soto M, Farfan MJ, Carracedo A,
Sanz P. DNA mixtures in forensic casework: a 4-year retrospective
study. Forensic Sci Int 2003; 134(2-3): 180-186.
EK-1:
ÇEKİTLEME YÖNTEMİ
QIAGEN Mini Kit ile Ağız İçi Epitel Sürüntüsünden DNA Çekitlemesi
1- 1.5ml’lik bir tüpe sürüntü (swab) örneği ile 400 mikrolitre PBS eklenir.
Kısa bir vortekste yapılır, sonra kısa santrifüj yapılır.
2- Üzerlerine 20 mikrolitte Proteinaz K eklenir. Kısa bir vorteks yapılır.
3- 56 oC su banyosunda 10 dakika bekletilir. Kısa bir santrifüj yapılır.
4- Buffer AL’den 400 mikrolitre eklenir. Hızlı vorteks ve kısa bir santrifüj
yapılır.
5- Etanolden (%96-100) 400 mikrolitre eklenir. Kısa bir vorteks ve santrifüj
yapılır.
6- Karışım
dikkatlice
QIAamp
Spin
Kolon'a
kolonların
kapakları
ıslatılmadan aktarılır.
7- 8000 rpm de 1 dakika santrifüj yapılır ve kolonlar yeni toplama
kaplarına yerleştirilir.
8- Kolonların kapakları ıslatılmadan 500 mikrolitre buffer AW1 eklenir ve 8000
rpm’de 1 dakika santrifüj yapılır ve yeni toplama kaplarına yerleştirilir.
9- Kolonların kapakları ıslatılmadan 500 mikrolitre buffer AW2 eklenir. 14000
rpm’de 3 dakika santrifüj yapılır.
.
.
10- Kolonlar, önceden hazırlanarak üzerlerine numaraları yazılmış eppendorf
tüplerin içerisine yerleştirilir.
11- Kolonların içine 200 mikrolitre buffer AE eklenir, 5 dakika oda sıcaklığında
bekletilir ve 8000 rpm de 1 dakika santrifüj edilir. Kolonlar eppendorf
tüplerden çıkarılarak atılır. Böylece izolasyon aşaması tamamlanır.
PCR YÖNTEMİ
Bu çalışmada, hedef bölgelerin çoğaltılması için Applied Biosystems
tarafından üretilen ve standardize edilerek kullanıma sunulan Multiplex
AmpF/STR Identifıler PCR Amplifıkasyon kiti ve Gene Amp PCR System 9700
Applied Biosystem amplifikasyon cihazı kullanıldı.
PCR Karışımının Hazırlanması
Amplifiye edilecek örneklerle birlikte, biri pozitif diğeri negatif iki kontrol
örnek de göz önüne alınarak, PCR karışımı şu şekilde hazırlandı:
1. PCR Reaksiyon karışımı, Primer Seti ve Taq Gold DNA Polimeraz 5'er
saniye vortekslendi.
2. Kapakta
kalabilecek
miktarları
indirmek
için,
tüpler
kısaca
santrifüjlendi.
3. Steril bir ependorf içine;
Örnek sayısı x 5.5µ l PCR Reaksiyon Karışımı
Örnek sayısı x 2.75µ l primer seti
Örnek sayısı x 0.25uL Taq Gold DNA Polimeraz (5U/µ l) konuldu.
4. Karışım orta hızda 5 saniye vortekslendi.
5. Her bir tüpe karışımdan 8.5µ l dağıtıldı.
6. Üzerlerine 5µl örnek DNA eklendi. Pozitif kontrol için (kit içindeki Kontrol
DNA 9947A ), negatif kontrol (TE tamponu) kullanıldı.
PCR Döngü Parametreleri
PCR döngü parametreleri şu şekilde ayarlandı:
- 95°C 11 dakika çift sarmal DNA’nın denatürasyonu
- Denaturasyon
94°C 1 dakika
- Bağlanma
59°C 1 dakika
- Uzama
72°C 1 dakika
PCR bitiminde son uzama için 60°C’de 45 dakika
PCR ürünleri +4 oC’de bekletilmektedir.
28 döngü
PCR Ürü n leri ni n Den at u ra syo nu
1 - Yürütülecek örneklerle birlikte, biri pozitif diğeri negatif iki kontrol örnek ve
tipleme yapmak için gerekli olan Ladder da göz önüne alınarak, yeterli sayıda tüp
alındı.
2- 4°C
de
saklanan
Liz
ve
daha
önceden
alikotlanarak
derin
dondurucuda saklanan Hi-Di Formamid, oda sıcaklığına geldikten sonra 5
saniye vortekslenip, kısa bir satrifüj yapıldı.
3- Her örnek için tüp içine şu karışım hazırlandı:
10µL Formamid
0.5µL Liz
1µ L DNA örneği (PCR ürünü)
4- Karışım ABI Prism 3130 XL cihazına uygun platelere pipetlendi.
5- Tüpler PCR aletin de 95°C'de 5 dakika denatürasyon yapıldı.
6- Denatürasvon sonunda en az 3 dakika buzda bekletildi.
K APİLLER ELEK TRO FOREZ
Yukarıda anlatıldığı gibi hazırlanan örnekler, 16 kapilerli AB Applied
Biosystem HITACHI 3130 XL
Genetik Analizör aletinin
örnek tablasına
yerleştirildi. Kapiller olarak 3100 Capillary array (36 cm) Applied Biosystem
kullanıldı. DNA molekullerini kapillere almak için 5 saniye 15 kV voltaj
uygulanarak 60 oC’de elektroforez işlemi gerçekleştirildi.
ANALİZİ
TAM AM LANAN
ÖRNEKLERİN
S O NUÇLARININ
G Ö RÜNTÜLENM ES İ
Elektroforez bittikten sonra; “GeneMapper ID V3.2” programında örnekler
tiplendirildi. Daha sonra, tüm laboratuar personeline ait genotip bulgular, laboratuarın
DNA veri arşivine girildi
EK-2:
GÖNÜLLÜLERE VERİLECEK BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM FORMU
Araştırmanın yürütüldüğü kuruluş: İstanbul Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü, Fen
Bilimleri Anabilim Dalı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı
Araştırmanın Adı:DNA Analizinde, Laboratuvar Kaynaklı Kontaminasyonun
Tespiti ve Adli Bilimler Açısından Değerlendirilmesi
Amaç: DNA içeren tüm fiziksel deliller kriminal incelemede önemli hale gelmiştir.
Çünkü şüpheli, mağdur ve olay yeri arasındaki bağlantıyı kurup yüksek ayrım gücü
ile kim sorusunun cevabını verebilmektedir.
İdantifikasyon amacı ile biyolojik
materyallerden DNA analizi çok güçlü bir araç olmasına karşın PCR işlemi örnekte
hangi DNA’lar mevcut ise onları kopyalayıp delil kaynaklı DNA ile başka kaynaktan
karışan DNA’yı ayırt edemez. Bu sebepten ötürü analiz aşamasında doğabilecek tüm
kontaminasyon riskine karşı önlem alınmalıdır.
Bu çalışmada tüm laboratuar
personelinin biyolojik delillerin kontaminasyona uğratma riskleri ve önleme
yöntemlerinin araştırılması hedeflenmiştir.
Bu amaçla tüm çalışanların kendi
onamları ile verdikleri ağız içi svab örneklerinden DNA izole edilerek hiç bir
hastalıkla ilişkisi bulunmayan ve bireyler arasında farklılık gösteren DNA üzerindeki
16 STR lokusu incelenerek
önlenmesi
laboratuar kaynaklı kontaminasyon araştırması ve
planlanmıştır. Elde edilen verilerin kullanımında kişisel gizlilik esas
alınacaktır. Bu araştırmaya katılmak kişiye hiçbir mali yük getirmiyecektir. Kişi
istediğinde araştırmadan ayrılabilir.
Araştırmaya hiçbir baskı olmaksızın kendi arzumla katıldığımı beyan ederim.
Adı ve Soyadı:
İmza:
Cinsiyeti:
Doğum Tarihi:
Doğum Yeri:
Herhangi bir hastalığı var mı ?
Evet
Hayır
Varsa nedir?
Sorumlu Araştırıcı
: Özge Usal Dönmez
İmza:
Tanıklık eden kurum yetkilisi
:
İmza:
ÖZGEÇMİŞ
1973 yılında Ankara’da doğdum. İlk öğrenimimi Tınaztepe ilk öğretim
okulunda, orta ve lise öğrenimimi Kocatepe Mimar Kemal Lisesinde tamamladım.
1997 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji
bölümünden mezun oldum. 1997 ve1999 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi
Çocuk Hastanesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Laboratuvarında biyolog olarak
çalıştım.1998 Aralık ayında Ankara Kriminal Polis Laboratuvarında biyolog olarak
göreve başladım. 2001 yılından itibaren de İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarında
çalışmaktayım. 2005-2006 güz döneminde İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
Fen Bilimleri Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans öğrenimime başladım ve halen
çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Download