Document

advertisement
MİLLET YARATMA TEKNİKLERİ VE TARİHSEL BİR
YAKLAŞIM
Nation Building Techniques and a Historical Approach
ÖZ
P r o bl e m D ur u mu : M i l l e t ya r a t m a t e kn i kl e r i , mi l l i y e t ç i l i k t e o r i s i i ç i n d e e l e a l ı n d ı ğı n d a ,
iddia edildiği gibi, sığ teoriler midir?
A r aş t ı r ma n ı n A ma c ı : B u ç a l ı ş m a d a t a r i h b o yu n c a ku l l a n ı l m ı ş m i l l e t ya r a t m a
t e kn i k l e r i n i n n e l e r o l d u ğu o r t a ya ko n u l m a ya ç a l ı ş ı l m ı ş t ı r .
Y ö n t e m: D e t a yl ı l i t e r a t ü r t a r a m a s ı ya p ı l d ı kt a n s o n r a , t a r i h t e n ö r n e kl e r d e r l e n e r e k,
ö z e l l i k l e u l u s a l m i t l e r i n ya r a t ı l m a s ı s ü r e ç l e r i i n c e l e n m i ş v e “ h a ya l i c e m a a t l e r ” o l a r a k
n i t e l e n d i r i l e n m i l l e t l e r i n n e d e r e c e d e h a ya l i o l d u kl a r ı t e s p i t e d i l m e ye ç a l ı ş ı l m ı ş t ı r .
B ul g u l a r : A r a ş t ı r m a s o n u c u n d a u l u s - d e vl e t l e r i n ve m i l l e t l e r i n u z u n v a d e l i t a r i h s e l
m i t l e r e s a h i p o l d u kl a r ı g e r ç e ği n d e n yo l a ç ı k a r a k, “ h a y a l i c e m a a t l e r ” t e o r i s i n i n g e n e l
ge ç e r u ygu l a n a b i l i r b i r t e o r i o l m a d ı ğı ka n a a t i n e v a r ı l m ı ş t ı r .
Ö ne r i l e r : M i l l e t ya r a t m a t e kn i k l e r i ko n u l u m i l l i ye t ç i l i k t e o r i l e r i , a r g ü m a n l a r a d a ya l ı b i r
yö n t e m ç e r ç e ve s i n d e ye n i d e n e l e a l ı n m a l ı d ı r .
A na h t ar K e l i me l e r : M i l l e t , T a r i h , M i t l e r , K ü l t ü r e l U l u s ç u l u k.
ABSTRACT
P r o bl e m S t a t e me n t : A r e t h e n a t i o n - b u i l d i n g t e c h n i q u e s s h a l l o w a s t h e y a r e c l a i m e d t o
be, considered within the nationalism theories?
R e s e a r c h A i ms : I n t h i s r e s e a r c h , i t i s a i m e d t o d i s c u s s a n d a n a l yz e t h e n a t i o n - b u i l d i n g
t e c h n i q u e s d u r i n g t h e h i s t o r y.
M e t h o d : A f t e r a d e t a i l e d l i t e r a t ı r e r e vi e w , h i s t o r i c a l f a c t s w e r e c o l l e c t e d . E s p e c i a l l y, t h e
c r e a t i o n o f n a t i o n a l m yt h s h a v e b e e n a n a l yz e d a n d t h e l e v e l o f “ i m a gi n a t i o n ” fo r t h e s o c a l l e d “ i m a gi n e d c o m m u n i t i e s ” w a s t r i e d t o b e d e t e r m i n e d .
F i n d i ng s a n d R e s ul t s : I t h a s b e e n c l a i m e d t h a t , a s t h e n a t i o n - s t a t e s a n d t h e n a t i o n s
t h e m s e l v e s p o s s e s s l o n g - t e r m n a t i o n a l m yt h s , “ i m a g i n e d c o m mu n i t i e s ” t h e o r y c i s n o t o n e
t h a t c o u l d b e a p p l i e d u n i v e r s a l l y.
P r o po s al s : N a t i o n a l i s m t h e o r i e s , b a s e d o n n a t i o n b u i l d i n g t e c h n i q u e s , s h o u l d b e r e e x a m i n e d w i t h a m e t h o d d e p e n d i n g o n mo r e a r gu m e n t a l vi e w s .
K e y w or d s : N a t i o n , H i s t o r y, M yt h s , C u l t u r a l N a t i o n a l i s m
GİRİŞ
Milliyetçilik modern bir kavram ve ideol oj i olarak iki yönlü bir
okumaya tabi tutulabi lir. Bunlardan biri, tarihte özellikle Fransız modeli
olarak, far klı etni k, dinsel ya da kültürel aidiyetlerin üzerinde, bir üst
ki mli k olarak ulusu kuran; bir yan dan aydı nlanma felsefesinin sonuçlarını
taşıyan, di ğer yandan burj uvazinin pazar ve toprak egemenliğini pekiştiren,
bir başka deyişle yukarıdan aşağı ya işleyen bir sürece gönder me yapar.
İkinci okuma ise Alman modeli olarak belirginleşir ve ulusun kan, kül tür ve
ırk bağına ve bu ulusun tarih içinde devamlılı ğına işaret eder. Bu ulusla
birlikte varolan milliyetçili k ise o ulus içinde yaşayan bireyler in aşağıda
paylaştı kları ve besledikleri bir duygudur. Milliyetçilik, sınıflararası güç
ilişkileri ya da devle t ve toplum ilişkileri içinde, hegemoni k yapı yı, egemen
ideoloj iyi yansıtırken, aynı zamanda o topl um içinde kültürel ve tarihsel
bağlar, bireyler arasında beslenen ortak kodlar, mitler ve duygularla
beslenerek evrilen bir ideoloj idir.
MİLLET YARATMA TEO RİSİ
Milliyetçilik teorileri arasında göze çarpan en önemli teorilerden biri
Millet Yaratma Teorisi ’dir. (Nation-Buil ding Theor y) Karl Deutsch ve
Charles Tilly gibi akademisyenler tarafından öne sürülen bu teoriye göre;
hem karar
vericiler tarafından bili nçli olarak uygulanagel en hem de
toplumun kendili ğinden ortaya çı kardı ğı bir ulus -devletten ya da ulustan
bahsedilebilir. Modern devlet öncesi geleneksel toplum, tabanda bi rbirinden
kopuk ve izole edil mi ş kitlelerle yukarıda onları yönettiğini iddia eden b ir
idari sınıftan oluşmaktaydı. Millet yarat ma sayesinde, birbirinden kopuk bu
iki kesi m birbiriyle i lişki içine gir miş ve ortak bir bilinç kazandırılmaya
çalışılmıştır. Eğiti m ve siyasal katılı m yoluyla, yerel toplulukların üyeleri
devletle ilişki içine gir miş ve ulusun bir parçası haline getirilmişlerdir.
Monark’ın özneleri, ul us -devletin vatandaşı olarak dönüştürül müştür.
Rej ai’ye (1969, s.146) göre u lusal onur, kendi kaderini tayin et me ve
ulusal
egemenli k
gi bi
üç
temel
milli yetçiliğin
kavram
en
önemli
tamamlayıcılarıdır. Fr ansız Devri mi ile birlikte tüm dünyaya yayılan bu
kavramlar, tüm ulusçulukların gelişi minde etkili ol muşlardır. İmal edilmiş
olan
ulusçuluklara
içselleştirildiğini
baktı ğı mı zda,
ve
toplumun
bu
üç
organi k
kavramın
birer
ne
b ütünleyicisi
şekilde
haline
getirildiklerini gör memi z mümkündür . Daha çok Fransı z ulusçuluğunun
yayıl masına
başladıkları
tepki
olarak
Avrupa’nın
diğer
ül kelerinin
geliştirmeye
kendi ulusçuluklarına bakarsak, zorlamaları ve hayallerin
gerçeğe dönüştürül mesi çabalar ını daha net görebiliriz. Al man Ulusçuluğu,
Herder’le birlikte “ kültürel ulusçuluk ” adı altında gelişmeye başl adı. Rej ai
(1969,
s.148),
Her der’in
insanlığı
her biri
farklı
gelenekl erden
ve
kültürlerden oluşan bi r topluluk olarak tanımla dı ğını söyler. Bu kültürlerin
parçaları; dil, müzi k, gelenekler, edebi yat ve “ ruh”tur. Herder, bu ulusal
kültürlerden farklı ulus -devletlerin kurul masını öner m iş ve ulusalcılığı
romanti k bir idealizm olarak tanı mlamıştır. Hegel, Herder’in tanı mladı ğı
farklılıkları siyasal boyu tlara taşımayı hedeflemiş il k düşünürdür. Hegel,
devleti Tanrısal bir varlı k olarak tanı mlamış ve bireyin varlı ğının temel
koşutu
olarak
ifadelendirmiştir.
Al man
ve
Fransı z
ulusçuluklarını
karşılaştırdığı mı zda, Fransa’da devletin ulusu, Al manya’da ise ulus un
devleti yarattı ğını gör ürüz.
Stein Rokkan’a gore, millet yarat manın dört aşaması sözkonusudur.
Il k aşama sonucunda, elitler ekonomi k ve kültürel olarak birleşmişlerdir.
Ikinci aşamada, toplumun büyük kat manları orduda askerlik yapmak ya da
ulusal eğiti min parçası ol mak gi bi yollarla sisteme entegre edil mişlerdir. Bu
aşamada,
kitle
güçlendir mesi
medyasının
de,
toplumun
bireylerin
bireyleri
kendilerini
ulusun
arasında
bir
iletişimi
parçası
olarak
gör melerinde işlevsel bir rol oynamıştır. Üçüncü aşamada kitleler siyasal
sistem için çalışır hale getiril mişler ve aktif katılı mları sağlanmıştır.
Dördüncü ve son aşamada ise, devletin idari gücü arttırılmış ve toplum
içinde ekonomi k açıdan denge sağlamak amacıyla, refah sağlayıcı hizmetler
yoğunlaştırılmıştır. (Rej ai, 1969, s.154)
Öte yandan, Benedict Anderson ” Hayali Cemaatler ” ismini verdiği
kitabında,
(Anderson,
1995)
modern
ul uslardan
bahseder ken
” hayali
cemaatler” kavramını kullanmayı yeğlemi ştir. Anderson’a göre millet,
üyelerinin birbirini gerçekte tan ı madı ğı fakat ortak değerler ve ülküler
etrafında
birleştiklerini
hayal
ettikleri
bir
kavramdır.
Anderson,
bu
tanımlamayı yapar ken milletlerin üretilmiş kavramlar değil, sadece üyeleri
tarafından varlığı hayal edilerek oluşmuş kavramlar olduğunu net olarak
belirtmekte ve
ulusun/ milletin yaratıl ması sürecinde yapayl ığı kabul
etmemektedir.
Karl Deutsch’a (1966, s. 42) gö re Avrupa’da yaşanan belirli “ siyasal
bütünleşme”leri
taki ben,
böl gesel
gelişme
süreci
yaşanmış;
yeni
yerleşmelerin oluşması, yol ağları nın zenginleşmesi ve i yileşmesi, daha
fazla iletişim ve daha fazla iktisadi hareket birçok nüfus grubunu birbirine
bağlamış ve bu yolla belli bir ülke hal kı, o ül keye aidi yetlerine dair bir
bilinç geliştir mişti. Özelli kle büyük ır mak vadileri ve onların ar talanları
arasındaki bağlantılar ile trafiğin yoğunlaşması, bu bütünleşmede, özelli kle
geç
Ortaçağ’dan
sonra,
büyük
rol
oynamıştı.
Deut sch’un
bütünleşme
sürecinde hayati önem atfettiği bir di ğer süreç “ dillerin bütünleşmesi ”dir.
Ticaret yollarındaki canla nma ve hareket yoğunluğu, daha ö nce geçerli olan
yerleşi k i zole hayat tarzı nedeni yle far klılaşmış olan lehçe ve ağı zları,
siyasal ve i ktisadi bakı mdan başat hale gelen yörenin lehçesi ya da ağzı
etrafında standartlaştır mıştır. (Deutsch, 1966, s. 57) Bu standar t “ulusal”
ağı z, seçkinler ve aydınlar için bir model çerçevesi sağlamış ve böylece
seçkinler
bütünleşmi ştir.
Zincirleme
yaşanan
bütünleşme
süreçleri
akrabalı ğa, kan bağına ve aşiret ilişkilerine dayalı tutunum ilişkilerini de
çözmeye başlayacak, bunla rın yerine “halk ” kavramı geçecektir. Belirli bir
halka
ait
ol mak
önem
ve
değer
kazanınca,
bireyler
davranışlarının
anlamlarını ve di ğer bireylerin davranışlar ı ile koordineli hareket et meyi
öğrendiler. Yeni kült ür kodları oluştu ve b u yeni toplumsal eşiği n üyeleri
birbirlerine güven ör güsü etrafında birleştiler. İletişi min kitleselleşmesinin,
ekonominin parasallaşmasının, okur -yazarl ık artışının, tarı msal ol mayan
mesleklere kayışın, ücretli emeği n yaygınl aşmasının ve iç göç sürecinin
destekledi ği toplumsal hareketlilik, kişileri bir “ ulus”un siyasal hayatına
sokar. (Deutsch, 1966, s. 95)
Benedict Anderson’a gö re (Anderson, 1995) ulus i mgesini or taya
çıkaran şey, özel bir kapitalist gelişme biçi mi dir. Eğer “matbaa kapitalizmi ”
doğmasaydı,
Deutsch’un
beli rttiği
dillerin
bütünleşmesi ,
seçkinlerin
bütünleşmesi ve ortak kültür kodlarının oluşması mümkün ol mayacaktı.
Yine Anderson’a gore toprak bütünlüğü olan bir devlet içinde seyahat eden
uyruklar, bu olanak sayesinde tanıdı kları kültürdaşları ile özdeşleşmiş ler;
böylece
oluşan
ortak
tecrübe
ve
birleştirici
devlet
dili,
kendilerini
“ötekiler”den ayrı bir cemaat olarak “ tahayyül etmeleri ”ne yol açmıştır.
KÜLTÜR DEVLETİ YARATMA
“Kültür devleti ”, bir etnik grubu , bir anadili ve bir anayurdu esas
alır. Iki nci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bu türden devlet deneyi mleri,
genelli kle milliyetçi tek parti iktidarlarını n önderli ğinde “ ulusal birliği ”
inşa sürecini yaşamışlardır. Böyle bir devlet modeli içinde “ ulusal birlik ”,
kültür birliği anlamındadır ve hem mevcut ülke içinde bu birliğin tesisi
mücadelesini hem de o kültürün yayıl ma al anı olduğu farzedilen ama henüz
siyasal sınırların dışı nda bulunan böl geler e doğru yayıl manın, bu açıdan
meşru
sayıl masına
dayanan
bir
dış
mücadele
potansi yelini
içinde
barındır maktadı r. Al man Nazi zmi’nin ve İtal yan Faşi zmi’nin iç ve dış
tecrübesi bunun en uç örnekleridir. Devlet için uygun ki mli ğin inşası, bir
tür “gelenekler yarat ma ” çabası yla ya da “ kitlelerin uluslaştırılması ” ve
“ulusal mutabakat ”ın sağlanması yla başarılabilir. (Anthony D. Smith, 1996,
s. 191)
İnsanları bir ulusa ai t, yani kültür sahibi bir varlı k, yapan ulusun
doğuş ya da kurtu luş mücadelesinin başarısıdır. İ şte “ulus”u kuran ya da
özgür kılan bu kutsal mücadeledir. Doğal olarak ulusal tarih de, bu kutsal
mücadelenin tarihidir .
“Ulusları
doğal
Ernest
saymak
Gellner’a
ve
onları
(Gellner, 1992, s.
Tanrı’nın
94)
belirlediği
göre;
şekilde
sınıflandırmak, ve onların doğuştan varolan ancak uzun süre ertel enmiş bir
siyasal kaderi olduğunu savunmak bir efsaneden ibaretti r. Bazen önceden
varolan kültürleri al ıp onları uluslara dönüştüren ulusçuluk, bazen de
ulusları kendi yaratır ve çoğu kez de önceden varolan kültürleri yokeder. İyi
de olsa kötü de olsa gerçek olan budur ve genellikle kaçınılmazdır.(…)
Fakat
biz
ulusçuluk
efsanesini
kabul
etmemeliyiz.
Uluslar
eşyanın
tabiatında varolan ve doğal türler doktrininin siyasal uyarlaması olan
şeyler değildir. Ulusal devletler, etnik veya kültürel grupların belirgin ve
nihai kaderleri de değildir .”
“Halk ruhu” ile özdeşleştirilen “ ulusal karakter ”i en iyi taşıyan
kesi m, kozmopolitizme b ulaşmadan dış et kilerden yalıtılmış olarak yaşayan
“köylülük”tür.
olmayan”,
“Köyl ülük”
daha
“evrensel ”
ile
ya
“halk”
da
özdeştir,
kozmopolit
zira
bir
kentlil er
“yüksek
“ ulusal
kültür”ün
tüketicisidirler. Har ke’ye ( Har ke, 1995, s. 54) göre ö zelli kle Al manya’da
görülen bu 18. yüzyı l Al man romantizmi, etnoloj i, folklor araştırmaları,
Al man filoloj isi ve Alman tarihi başta olmak üzere “ beşeri biliml er ”in önem
kazandı ğı bir dönemi temsil eder. Bu gel enekten hareketle, ul us -devlet
for munun bir ayağı kapitalist dünya sisteminin dayattı ğı nesnel bir zemine
basarken, di ğer ayağı masalsı ve mitoloj ik bir tarih kur gusunda ya da
saflığını korumuş hal ka ilişkin olduğu var sayılan ama devlet tar afından
“millileştirilen” folklorik bil gide dur maktadır diyebiliriz. ( Fontana, 2003, s.
74) Modern bir ol gu olan ulus, böyleli kle tarihin diplerinde yeniden
yaratıl makta ve bu yaratım süreci çeşitli ideoloj ik yazın türler i yoluyla
sağlanarak, yine modern ç ağın bir olgusu ol an kitlesel iletişim i mkanları yla
yayıl makta ve böylelikle yurttaş, yeni ki ml iğini kendisi yaşamadan, kendi
hayatının dışında öğrenmektedir.
Aydın’a ( Aydın, 1998, s. 57) göre e tni kli k, ulus -devlete temel olan ve
onu
kuran
bir
unsur
değil
tersine
ulus -devlet
tarafından
varlı ğını
meşrulaştır mak ve belirli bir seküler sadakat çerçevesi oluşturmak için
kur gulanan bir üründür. Ulus -devletin oluşumu sürecinde başvur ulan etni k
ki mli k ile reel ki mli kler çoğu kez örtüşmemekte , bu yüzden ulus -devletin
kültür ve eğiti m pol itikasının temeli bu ki mli ği beni mset me ekseninde
şekillenmektedir. Sonuç olarak, etni k ya da ulusal ki mli ğin öznel yanı her
zaman ağır basmaktadır. İnsanların belirli bir “ ulus”la ilişkileri, onların
pasaportları, doğum yerleri, konuştukları dil, mensup oldukları din, ırk ya
da kökenden bağı msı z olarak, “ öteki”nce algılanmaları ile kendilerini ne
olarak
hissettikleri
arasındaki
ilişkini n
kırıl ma
noktaları nda
ortaya
çıkmaktadır.
Devletlerin, ulusal ni teliklerle kendilerini meşrulaştır ma sürecinde
kendi “muhayyel ulus ” anlayışlarını temellendirirken başvurdukları etniklik
anlayışı kur gusal ve ideoloj iktir. Bu etnik temel, tarih yazıcılığı yoluyla
kur gulanarak yurttaşlara standart bir ki mli k kodu sunul maktadır.
TARİH YAZICILIĞI VE YARATILAN MİTLER
Tarihçilik,
“muhayyel
ulus ”un
inşası nda
en
önemli
rolü
üstlenmektedir. Yarat ılmaya çalışılan tarih senaryolarla doldurulur ve
programa
dayanır.
Bu
inşa
sürecinde
tarih
yazıcısı,
kendi
tezlerini
çürütebilecek iddialardan ve olaylardan ar ındırılmış bir tarih yaratmaya
çalışır. Amaç, devleti meşrulaştır mak olduğundan, kitlelerin kafalarında
soru işaretleri doğuracak tarihsel sapmalara yer veril mez.
Milliyetçi
girişirler.
tarih
Aydın’a
yazıcılıkları,
(Aydın,
1998,
genelde
s.
89)
i lkçi
göre
bir
bu
tarih
inşada,
inşasına
tarihin
derinliklerinden bu yana tarihsel düşmanlarını alt ederek günümüze gel miş
modern ulusun çekirdeği olan bir etnik birimin mitoslarına inilir ya da
uygun mitoslar icat edilir. Örneğin; bir kabile ya da boy birliğinin şefi
“ulusal idealler ” peşinde koşan bir öndere dönüştürülebilir; kabil e ve aşiret
ki mli ğinin ötesine tarihsel olarak geçemeyecek kategoriler “ ulusal bilinçle ”
ve ideallerle yüklenir.
İmal ( ya da tahayyül) edilen ulusların yaratılması sürecinde kuşkusu z
ki mitlere ( mitoslar) büyük önem atfedil mişt ir. Gellner (1992, s. 78) ul usal
miti bir ulusun tarihi hakkı nda ilham verici bir hikaye ya da anekdot olarak
tanımlar. Gerçek olayl arı abartarak anlat ma, kanıtlanamayacak bazı verileri
hikayeleştir me, ya da ki msenin inanmadı ğı kur gusal bir hi kayeyi anlatmak
gibi çeşitleri bulunabilir. Liberal devletlerde bile ulusal mitler önemlidir,
çünkü böylece devlete bağlılık ve ortak ül küler pekiştirilir. Bazı uluslardan
örnekler ver mek, mitlerin ulus bilincinin oluşmasın da ne derecede etkili
olduklarını göster mesi açısından faydalı olacaktır.
Arnavutluk için, İskender Bey önemli bir mitosdur. Kendi ulusal
kahramanları olan Kas trioti (1405-1468)’ ye İskender Bey di yen Arnavutlar,
kendisini
Osmanlı’ ya
karşı
bağı msı zlı k
müc adelelerinde
ve
ulusal
ki mli klerinin oluşumunda bir mihenk taşı ol arak gör mektedirler. Osmanlı’ ya
karşı savaşmış ol masından dolayı , Arnavutlar’ın gözünde önem taşı yan
İskender
Bey;
bir
dağ
zir vesinden
di ğerine
atlayabilen,
tek
vuruşta
düşmanını ortadan iki ye bölen ve savaşlar boyunca hiç yaralanmamış bir
muci zevi varlı k olarak tanı mlanmaktadır.
Japonya ör neğine baktı ğı mı zda, ilk Japon i mparatoru ve Japon
ulusunun
kurucusu
olarak
adlandırılan
İmparator
Jimmu’nun,
Güneş
tanrıçası Amaterasu’nun soyundan geld i ğine inanılır. Bu soybili m sayesinde
Japon İmparatoru’nun Japon halkı içindeki üstünlüğü de meşrulaştırılmıştır.
Kore ulusunun yaratılması mitosu da ilgi çekicidir. Mite göre; bir
mağarada yaşayan bir kaplan ve ayı , gökl er tanrısı Hwanin’e kendilerini
insan yapması için dua ederler. Tanrı, ayı ve kaplana 100 gün boyunca
güneş ışı ğına çı kmamalarını ve bu 100 gün boyunca sadece 20 dal sarı msak
ve pelin yemelerini söyler. Kaplan vazgeçer ama ayı kalır ve Hwanin ayı yı
bir kadına dönüştürerek onunla evlenir. Çocukları Dangun da, Kore’nin il k
kralı olur. Bu mitos da, Kore milli yetçiliğinin temel dayanağı olarak
literatüre gir miştir. İnanç, sabır ve bağlılı ğa vur gu yapar ve Kore ulusunun
temellerini bu kavraml ar çerçevesinde atar.
Meksika ulusunun mi tosu ise, Hıristiyanlı ğın ülkede yayıl ması için
geçerli ve yeterli tek sebebi oluşturur. İnanışa göre Mer yem, bi r Meksi ka
yerlisine görünmüş ve kendi teninin de Meksika yerlileriyle aynı olduğunu
söylemiştir.
Meryem’in
Meksi kalılar,
oğlunun
dinine
kendi
soylarından
sadakatle
bağlanmış
kökenlerini Hıristiyan mitoloj isinde bul muşl ardır.
geldi ğine
i nandı kları
ve
uluslarının
kendi
Sırp ulusunun mitosu da, 1389 Kosova Savaşı sonrasında savaş
alanında gezinmekte olan I. Murat’ı öldür en Milos Obilic’in kahramanlı ğı
ve
bas kı ya,
yaratıcılarına
otoriteye
göre,
karşı
Obilic’in
dur ması
olarak
gerçekleşti rdiği
kur gulanmıştı r.
sui kast,
Sırp
Mitos
ulusunun
bağı msı zlığa ve özgür lüğe olan düşkünlüğünü si mgelemesi açısından büyük
önem taşı maktadır.
Görüldüğü
tanrıların
üzere;
çocukları
gördüğümüz
gibi,
Japonya
olan
ilahi
ve
uluslar
güçler
Kore
savı
zaman
örneklerinde
güçlüdür .
zaman
tanrısallı k
ve
Meksi ka
örneğinde
sömür geciler
tarafından
sömür ge topraklarına götürülen dinlerden esinlenerek ulusların doğmasında
önemli rol oynamaktad ır. Arnavut ve Sırp örnekleri ise bizlere, Osmanlı gibi
imparatorluklara karşı verilen bağı msı zlık ve özgürlük mücadeleleri ve
kahramanların
tüm
bir
ulusun
atası
oldukları
ve
ulusun
karakterini
biçimlendirdiklerini göster mektedir.
1960 SONRASI ULUS YA RATMA TEK NİKLERİ
Pek
çok
tarihçi,
sömür gelerden çı kmaları
1960
sonrası
dönemde
sömür ge
devletlerinin
sonucu sözkonusu böl gelerde ulus -devletlerin
ortaya çı kabil meleri için, ulus yarat ma tekniklerinin daha sistematik bir
şekilde kullanılageldi ğini anlatır lar. Jochen Hippler’a (2003, s. 7) göre;
1960 sonrası dönemde üç aşamalı bir ulus yarat madan bahsedil ebilir. İlk
aşama, bütünleştirici bir ideoloj i kur maktır . Bir ulusun üyeleri kendilerini
belli bir kabilenin ya da boyun üyeleri olarak gör mekten çı karılır lar. Bunun
için de, tüm ulus üyelerini birarada tutabilecek bir üst ideoloj i yaratılır.
Sözkonusu ideoloj i, önceki ideoloj ileri ya da ki mli kleri ortadan kaldır maz
fakat
hepsinin üstünde
olduğunu ulusun
tüm üyelerine kabul
ettirir.
(Hippler, 2003, s. 9) Bu bütünleştirici ideoloj i; din, dil, ırk ya da din
mer kezli olabilir. İkinci aşama ; ortak kimli k ve ideoloj inin yanında,
entegre ol muş bir topl um yarat ma aşamasıdı r. İletişi m, ekonomi k temaslar,
trafik v.b. alanlarda yoğunlaşma sağlanarak, toplumun far klı bö l gelerden ve
geçmişlerden gelen gr upları birleştirilmeye çalışılır. Böylece, böl gesel ya da
gruba dayalı i zole edil mişli k ortadan kaldırılır. Bu noktada, kitle medyasına
düşen görev aslidir. Üçüncü aşamada ise; düzgün işleyen bir hükümet ve
devlet mekani zması kurulur. Bu mekani zma, ki mli k oluşumu ve t oplumsal
bütünleşme
olarak
adlandırabileceği mi z
önceki
iki
aşama
gerçekleştiril meden başarılı olamaz. ( Hippl er, 2003, s. 14) Vergi toplama,
sadık bir bürokrasi, güç tekeli (asker , polis v.b.), işleyen bir hukuk sistemi
ve tüm ül ke topraklarında aynı derecede etkin olabil me gibi i şlevler, bu
aşamada gerçekleştirilmesi gereken temel göstergelerdir.
SONUÇ
18.
yüzyılın
sonları nda
ortaya
çı kmaya
başlayan
milli yetçilik
ideoloj isi ve ulus -devletler, kendi uluslarını yaratabil mek için
çeşitli
yöntemler uygulamışl ardır. Bu yöntemler e “ millet yaratma t eknikleri ”
demekteyi z. İşte bu yöntemler, günümüzde pek çok tarihçi tarafından
tartışılmakta
ve
ul usların
da
“ yaratılan”
kavramlar
olduğu
iddia
edilmektedir.
Oysa; moder n anlamda ulus açısından doğr u kabul edebileceği mi z bu
“millet yaratma teknikleri ”nin mitlere daha dikkatli baktı ğı mı zda, 18. yüzyıl
öncesi dönemde, pek çok hal kın kendilerini diğerlerinden ayı r mak için
kullanageldi kleri
söylemler
de
dik kate
alındığında,
önceden
beri
varolduklarını söyleyebiliriz.
Bir
devlet
tarafından
sistemati k
hale
getirilen
ulus
yaratma
tekni kleri, sözkonusu ulusun ulus ol ma özelli klerini ortadan kaldırmaz.
Sözkonusu tekni kler ve oluşturulan uluslar, belli bir birik i m ve tarihin
sonucudurlar. Birbirinden kopuk halde yaşayan, aynı dili konuşan ve aynı
kültürü paylaşan hal kı n biraraya getirilip onlara bir ulus bilinci aşılanması ,
bir deney için laboratuarda bir grup kobayı n biraraya getirilip onlardan yeni
bir tür yarat ma çabası olarak nitelendiril memelidir.
KAYNAKÇA

ANDERSON, Benedict. (1995) Hayali Cemaatler. Metis Yayınları, İstanbul.

AYDIN, Suavi. (1998) Kimlik Sorunu, Ulusallık ve Türk Kimliği. Öteki Yayınevi,
Ankara.

DEUTSCH, Karl. (1966) Nationalism and Social Communications: An Inquiry into
the Foundation of Nationality. Cambridge, Mass: MIT Press.

FONTANA, Josep. (2003) Çarpıtılmış Geçmişe Ayna. Literatür Yayınları, İstanbul.

GELLNER, Ernest. (1992) Uluslar ve Ulusçuluk. İnsan Yayınları, İstanbul.

HARKE, Hermann. (1995) German Archaeology and National Roots.
Oxford
Üniversitesi Yayınları, Oxford.

HIPPLER, Jochen. Ethnicity, State and Nation Building: Experiences, Policies and
Conceptualization. State and Society, Cilt 12, Sayı 2, Aralık 2003.

REJAI, Mostafa. Nation-States and State-Nations. International Studies Quarterly,
Cilt 13, Sayı 2, Haziran 1969.

SMITH, Anthony D. (1996) “Chosen Peoples” içinde Ethnicity. (der.) John
Hutchinson ve Anthony D. Smith, Oxford Üniversitesi Yayınları, Oxford.
Download