Hz.Muhammed(Sav)1

advertisement
HZ.MUHAMMED’İN
ÖRNEK AHLAKI
ADALETLİYDİ
GÜVENİLİRDİ
CESARETLİYDİ
SABIRLIYDI
MERHAMETLİYDİ
HZ.MUHAMMED
SÖZÜNDE
DURURDU
DEĞER VERİRDİ
HOŞGÖRÜLÜYDÜ
ZAMANI İYİ
DEĞERLENDİRİRDİ
GÜVENİLİRDİ
EMROLUNDUĞUN
GİBİ DOSDOĞRU
OL!
(ŞURA 15)
Güvenilirdi
Hz. Muhammed(SAV)gerek peygamberliği
öncesinde gerekse peygamberliğinde son
derece güvenilir bir insandı.Kendisine emanet
edilen şeyleri korurdu.Yalandan,hileden her
zaman uzak durmuştu.Mekkeliler ona
Muhammedül emin(Güvenilir Muhammed) adını
vermiştir.Mekkeliler Peygamberimize çok
güvenirlerdi.Mekke dışına olan yolculuklarında
eşyalarını hep Peygamberimize emanet
ederlerdi.
MERHAMETLİYDİ
EY MUHAMMED! SENİ
ANCAK ALEMLERE
RAHMET OLARAK
GÖNDERDİK…
(ENBİYA 107)
Merhametliydi
Hz Muhammed(SAV) şefkatli ve merhametli bir
insandı.O tüm canlıları çok severdi.Ama
çocuklara ayrı bir ilgisi vardı.Peygamberimiz
çocukları çok severdi.Her seferinde torunlarını
kucağına alır severdi.Yoksul insanları
korur,onların ihtiyaçlarını
karşılardı.Peygamberimiz Müslüman
olmayanlara da merhametli davranırdı.Ama
Mekkeliler ona ilk dönemlerde baskı ve şiddet
uygulamışlardır.İşte bunlar Peygamber
efendimizin yüce merhametliliğinin
sonuçlarıdır.
İNSANLARA DEĞER VERİRDİ
AND OLSUN BİZ
İNSANI ŞEREFLİ
KILDIK
(İSRA 70)
İnsanlara Değer Verirdi
Yüze Allah insanı en kusursuz biçimde
yaratmıştır.Peygamber efendimiz Allah’ın
insanlara değer verdiğinin bilincindeydi.O
insanlara ırk,dil,din,cinsiyet ayrımı
yapmaz,herkesi eşit
görürdü.Peygamberimiz karşılaştığı
insanları saygıyla selamlar, hallerini
hatırlarını sorardı.Başkasının sözünü
kesmez herkesin fikrine değer
verirdi.Topluluk içinde yer ayrıcalığı
yapmaz boş bulduğu yere oturur,anlatılanı
dinlerdi.
Peygamberimiz zamanında Mescit-i Nebi’nin
temizliğini yapan bir kadın
vardı.Peygamberimiz o kadını bir gün
göremeyince oradakilere durumu
sordu.İnsanlar ona kadını öldüğünü
söylediler.Peygamberimiz;Niye bana
söylemediniz! Diyerek sitemde
bulundu.Daha donra kadını mezarına
giderek dua etti.İnsanlar kadının ölümünü
Peygamberimize söylemeye değer olarak
görmemişlerdi.Oysa o Herkesin durumuyla
ilgilenir,insanlara değer verirdi.
Bir gün,Medine sokaklarından bir cenaze
geçiyordu.Peygamberimiz bunu görünce
ayağa kalktı.Yanındakiler cenazenin bir
yahudiye ait olduğunu söylediler.Bunun
üzerine Peygamberimiz ‘O insan değil mi?’
diyerek arkadaşlarının fikirlerinin
yanlışlığını onlara gösterdi.
CESARETLİYDİ
ÜZÜLME
ÇÜNKÜ ALLAH
BİZİMLE BERABER.
(TEVBE 40)
Cesaretliydi
Hz.Muhammed(S.A.V.) efendimiz 610 yılında Hira
dağında peygamberlik ile
görevlendirilmişti.Yaklaşık 23 yıl peygamberlik
yaptı.İnsanlara putlara tapmanın yanlış
olduğunu sadece tek bir yaratanın olduğunu
anlatmaya çalışmıştır.Peygamberimiz görevini
yaparken mekkeliler tarafından baskı ve işkence
görmüş,ama görevinden asla
vazgeçmemiştir.Güçlüklere cesaretiyle göğüs
germiştir.Mekkeliler Peygamberimize
mal,mülk,mevki teklif ettiler ama Peygamberimiz
yüce görevini yerine getirmekte çok kararlı
davrandı.
Mekke’de İslamiyet’in yayılamadığını gören
Peygamber efendimiz,Medine’ye göç
etmeye karar verdi.Gizlice Ebu Bekir ile
Mekkeden kaçtılar.Sevr Mağarasında
saklandılar.Ebu Bekir çok
endişeliydi.Peygamber Efendimiz ona
‘Korkma Allah bizimle beraber’ dedi ve
korkularını dindirdi.
Peygamber efendimiz savaşlarda da çok
büyük cesaretler göstermiştir.Uhut
savaşında iki dişi kırılmış ve yaralanmış
olmasına rağmen kafirlerin hışmından
kurtulmuştur.
ADALETLİYDİ
İNSANLARIN
MALLARINI
VE
HAKLARINI
EKSİLTMEYİN
(ŞUARA 183)
Adaletliydi
• Hakkı gözetmek demek; adil olmak herkesin hakkını
vermek demektir.
• Hz. Muhammed (sav) Peygamberlikten önceki dönemde
Mekke’de yapılan haksızlıkları ortadan kaldırmak amacı
ile kurulan Hılful Fudul (Faziletliler Antlaşması)
cemiyetinde bulunmuştu. Peygamberliği döneminde yine
böyle bir topluluğa davet edilse katılacağını belirtmiştir.
Kureyş kabilesinden saygın bir aileye mensub bir kadın
hırsızlık yapmıştı. Kureyşliler bu kadının ceza görmesini
istememişler ve Üsame b. Zeyd'i aracı kılmışlardı. Bunun
üzerine Allah Resulü “ Ey İnsanlar sizden önceki
milletlerin yıkılmalarının sebebi şudur: Onların aralarında
makam mevki sahibi kimselerden biri hırsızlık yapınca
gereken ceza verilmezdi. Şayet makam ve mevki sahibi
olmayan biri hırsızlık yapınca onu hemen
cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, kızım Fatıma
aynı suçu işleseydi gereken cezayı verirdim”
buyurmuştur.
• Vefatından önce hastalanmıştı. Bu esnada Ashabına şöyle buyurmuştur. “
İşte malım kimin malını aldıysam alacağı varsa gelsin alsın. İşte sırtım kime
vurdu isem gelsin vursun”
• Hz. Peygamber (sav) asla haksızlıklara tahammül edemez ve haksızlık
karşısında susanı dilsiz şeytan olarak nitelendirirdi.
• Bir bedevi Rasûlullah (sav)’e gelerek, Efendimiz de bulunan alacağını istedi
ve bunu yaparken sert davrandı. Hatta: "Borcunu ödeyinceye kadar seni
tâciz edeceğim" dedi. Ashab-ı Kiram hazretleri bedeviyi azarlayıp: "Yazık
sana! Kiminle konuştuğunu bilmiyorsun galiba!" dediler. Adam: "Ben hakkımı
talep ediyorum" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm, ashabına: "Sizler niçin hak
sahibinden yana değilsiniz?" buyurdu ve Havle Bintu Kays radıyallahü
anhâ'ya adam göndererek: "Sende kuru hurma varsa benim borcumu
ödeyiver. Hurmamız gelince borcumuzu sana öderiz" dedi. Havle: "Hay hay!
Babam sana kurban olsun Ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Kadın, Rasûlullah
(sav)'a borç verdi, O'da bedeviye olan borcunu kapadı ve ayrıca yemek
ikram etti. (Bu tavırdan memnun kalan) bedevi: "Borcunu güzelce ödedin.
Allah da sana mükafatını tam versin" diye memnuniyetini ifade etti.
Peygamberimiz (sav), adaleti uygularken din farkı gözetmezdi. Hak sahibi bir
Yahudi de olsa, Müslümandan hakkını alır, ona verirdi.
• Sahabîlerden Ebû Hadrad, bir Yahudiden bir miktar borç almıştı. Vade
dolmuş, Yahudi de ısrarla parasını istiyordu. Fakat Ebû Hadrad'ın sırtındaki
elbisesinden başka bir malı yoktu. O sırada Peygamberimiz (sav) Hayber
Savaşı için hazırlıkta bulunuyordu. Bu sefer Yahudilerin üzerineydi.
• Mesele Peygamberimiz (sav)’e iletildi. Ebû Hadrad, Yahudiden biraz süre
istediyse de, Yahudi buna razı olmamıştı. Sahabîyi kolundan tutup
Peygamberimiz (sav)’in huzuruna getirdi. Alacağını tahsil etmesini istedi.
• Ebû Hadrad, verecek bir şeyinin olmadığını, Hayber'in
fethinden sonra eline ganimet olarak bir şey geçerse vereceğini
söyledi, ancak Yahudi diretiyordu. Sonunda Peygamberimiz
(sav) fakir Sahabîsine sırtındaki elbisenin bir kısmını satarak
borcunu ödemesini söyledi. Ebû Hadrad da öyle yaptı.
• İşte Peygamberimiz (sav) Yahudilerin üzerine bir sefer hazırlığı
yaptığı sırada, gözü gibi koruduğu, evlatlarından daha fazla
üzerlerine düştüğü Sahabîlerinden birine karşı, hak sahibi
olduğu için Yahudinin hakkını arıyordu.
• Ebû Said el-Hudri'nin anlattığına göre, Peygamberimiz (sav) bir
seferinde savaşta ele geçen malları Sahabîleri arasında
paylaştırıyordu. Müthiş bir izdiham vardı. Çok kalabalıktılar.
Öyle ki, Sahabîlerden birisi Peygamber (sav)’in sırtına
çıkarcasına üzerine abanmıştı. Peygamberimiz (sav), elinde
bulunan ince hurma çubuğuyla o kişiye işaret ederek bir tarafa
çekilmesini istedi. Çubuğun uç kısmı adamın yüzüne gelerek
birazcık çizdi. Bunun farkında olan Peygamberimiz (sav)
elindeki sopayı o kişiye verdi ve, "İşte yüzüm, gel, sen de
benden hakkını al" dedi.
• Fakat Resulullah (sav)’i canından fazla seven Sahabî, "Ya
Resulallah, ben hakkımı helâl ediyorum, sizi bağışlıyorum" dedi
ve vazgeçti.
• “ Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan,
kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de
olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun.
(Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar,
fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha
yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın,
(şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez),
yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki)
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa Suresi
135
SABIRLIYDI
ŞÜPHE YOK Kİ
ALLAH,
SABREDENLERLE
BERABERDİR.
(BAKARA 153)
• Sabır; beklenmedik olaylar karşısında yılmamak, tedirgin
olmamak, ümitsizliğe kapılmamak ve tahammül göstermektir.
Allahu Teala sabredenlere mükafatını hesapsızca vereceğini
müjdelemiştir.
• Hz. Muhammed (sav) yetim olarak dünyaya gelmiş, küçük
yaşta anne ve dedesini kaybetmişti. Yedi çocuğundan altı tanesi
sağlığında vefat etmiş bütün bunları sabırla karşılamıştı.
• Peygamberliği döneminde çok sıkıntı çekmiş, üzerine pislik
atılmış, öldürülmek istenmiş, geçeceği yollara dikenler atılmış,
ilk Müslümanlar da sayısız işkencelere tabi tutulmuş, aç susuz
bırakılmış ve hatta öldürülmüşlerdi. Ama Yüce Resul bunların
hepsine tahammül göstermiş ve sabretmiştir. Taif seferi
dönüşünde taşlanmış, her tarafı kan revan içinde kalmış, Uhud
Savaşında mübarek yüzünden yaralanmış ve dişi kırılmıştı.
Ama o yinede hepsine tahammül göstermiş ve bunları yapanlar
hakkında bedduada bulunmamış, Mekke fethedildiği zaman
hepsini affetmişti.
• İnsan geçici olan musibetlere dayanabilir, fakat peş peşe, arka
arkaya gelen zincirleme felâketlere sabretmesi oldukça güçtür.
İşte Peygamberimiz (sav), hayâtı boyunca her çeşit musibete
uğradığı halde, sabır ve azminden, tevekkül ve itimadından
hiçbir şey kaybetmemiştir. Felâketler arttıkça onun da dayanma
• Bu sabrı sonunda düşmanlar dize gelmiş, yılmışlar,
bazıları da düşman oldukları İslâmı kabul ederek,
sonunda Peygamber safında yer almışlardır.
• O Yüce Resul şahsına yapılan her şeyi affetmiştir. Ama
dine ve Allah’a yapılan bir hürmetsizlik söz konusu ise, o
zaman insanların en şiddetlisi olurdu. “ Doğrusu kim
Allah’tan korkar ve düştüğü felakete sabrederse
muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatını boşa
çıkarmaz” Yusuf Suresi 90
• “ Ey iman edenlere sabır ve namazla Allah’tan yardım
isteyin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” Bakara
Suresi 133
• “ Muhakkak ki sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve
ürünlerden eksiltme gibi şeylerle imtihan ederiz,
sabredenleri müjdele.” Bakara Suresi 155
• “ Müminin hali ne güzeldir. Onun her işi kendisi için bir
hayırdır. Bolluk içinde olur şükreder bu onun için bir
hayırdır. Darlığa düşer sabreder bu onun için bir hayırdır.”
Hadisi Şerif
•
•
•
•
•
•
•
•
Peygamber Efendimiz bu inancı ile olaylar karşısında elinden gelen tüm çabayı
göstermiş ancak sonucun Allah'a ait olduğunu her zaman bilerek, O'na dayanıp
güvenmiştir. Allah, onun bu güzel tevekkülü karşısında onu daima güçlü ve başarılı
kılmıştır.
Allah, zorluk çıkaranlara karşı Peygamberimiz (sav)'e tevekkül etmesini bildirmiştir ve
Peygamberimiz (sav) de hayatı boyunca Rabbimizin bu emrine uygun olarak
davranmıştır. Ayette şöyle buyrulur:
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup,
karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda
kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil
olarak Allah yet
onu ile ilgili başka bir ayette de şöyle buyrulmaktır.
Hacı Nazif Bey. Kuran'dan bir ayet yazılı; "Sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından
habersiz sanma..." (İbrahim Suresi, 42)
Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi
Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim
oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz
çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla
görendir. (Al-i İmran Suresi, 20)
Peygamberimiz (sav) bir sözünde ise tevekkül edenlerin görecekleri karşılığı şöyle bir
örnekle açıklamıştır:Siz Allah'a hakkı ile tevekkül etseniz kuşlar gibi
rızıklanırdınız. Onlar aç gider, tok dönerler."
Müminler için en güzel örnek Peygamberimiz (sav)'in sözleri ve tavırlarıdır. Bu
nedenle, herhangi bir zorlukla, nefsinin hoşlanmadığı bir durumla karşılaşan her
mümin, Kuran ayetlerini, herşeyi yaratanın Allah olduğunu düşünerek, Peygamber
Efendimizin tevekkülünü örnek almalı, her olayda Allah'ın yarattığı kadere teslim
olduğunu zikretmelidir...
SÖZÜNDE DURURDU
…VERDİĞİNİZ
SÖZÜ DE
YERİNE
GETİRİN…
(İSRA 34)
• Kuran'da Peygamberimiz (sav)'le ilgili olarak anlatılan olaylarda onun
tevekkülü ve Allah'a teslimiyeti açıkça görülmektedir. Örneğin
Peygamberimiz (sav)'in, Mekke'den çıktıktan sonra arkadaşı ile birlikte
gizlendiği bir mağaradaki sözleri tevekkülünün en güzel örneklerinden biridir.
Ayette şöyle bildirilmektedir:
• Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir.
Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi
mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma,
elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik
duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş,
inkara edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa
Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve
hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40).Peygamberimiz (sav) hangi koşullarda
olursa olsun, daima Allah'a teslim olmuş, O'nun yarattığı herşeyde bir hayır
ve güzellik olduğunu bilmiştir. Kuran'da Peygamberimiz (sav)'e, kavmine
söylemesi bildirilen şu sözler de bu tevekkülün bir göstergesidir:
• Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince
ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp
giderler. De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle
hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca
Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 50-51)
•
•
•
•
•
Peygamberimiz (sav), tevekkülü ile tüm Müslümanlara örnek olmuş ve insanın
Allah'tan gelecek bir şeyi değiştirmeye asla güç yetiremeyeceğini şöyle hatırlatmıştır:
"Bir nefse takdir edilmiş şey mutlaka olur."
"... Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım
dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya
gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı
sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar."Peygamberimiz
(sav)'in sünnetine uyan her müminin de, musibet gibi görünen olayları onun gibi
tevekküllü karşılaması, herşeyde bir hayır ve güzellik olduğuna iman etmesi gerekir.
Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah'ın en takva kullarından biri olan Peygamberimiz
Hz. Muhammed (sav), çok büyük zorluklarla ve şedid olaylarla denenmiştir.
Herşeyden önce tebliğ yaptığı kavimde her türlü zorluğu çıkarmaya hazır olan
insanlar bulunmaktadır: İki yüzlü davranarak Peygamberimiz (sav)'e tuzak kurmaya
çalışanlar, atalarının dinini değiştirmeyi kabul etmeyen müşrikler, peygamberden
nefislerine uygun ayet getirmesini isteyenler, Peygamberimiz (sav)'i öldürmek,
sürmek veya tutuklamak isteyenler ve daha birçokları sürekli olarak Peygamberimiz
(sav)'e zorluk çıkarmaya çalışmışlardır. Peygamberimiz (sav) inkarcıların bu
tavırlarına daima sabretmiş, büyük bir kararlılıkla Allah'ın dinini tebliğ etmiş ve
Müslümanları tehlikelerden koruyarak onları Kuran ile eğitmiştir. Onun bu azminin,
başarısının ve cesaretinin temelinde Allah'a olan güçlü imanı, tevekkülü ve teslimiyeti
yatmaktadır. Peygamberimiz (sav), mağarada olduğu gibi her durumda Allah'ın
kendisi ile birlikte olduğunu bilmiş, her olayı Allah'ın yarattığına ve Rabbimizin herşeyi
en güzel ve en hayırlı şekli ile sonuçlandıracağına iman etmiştir. Peygamberimiz
(sav)'in şu hadis-i şerifi onun herşeyde hayır gören tevekkülüne bir örnektir:
"Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır.
Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir
şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır."
HOŞGÖRÜLÜYDÜ
EĞER KABA VE
KATI YÜREKLİ
OLSAYDIN,
ONLAR
ETRAFINDAN
DAĞILIP
GİDERLERDİ
(AL-İ İMRAN
159)
•
•
•
•
Hoşgörü bir şeyi anlayışla karşılamak, hoş görmektir. İnsanın
kendisine yapılan kusur ve kabahatleri, kabalık ve görgüsüzlükleri
insanların hatalarını onları kırmadan düzeltmeye çalışmaktır.
Hz. Peygamber (sav) kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi, affeder,
bağışlar ve hoş görürdü. Hiç kimseye beddua etmez herkesin iyiliğini
isterdi. Hiç kimsenin kusurunu açığa çıkarmaz, kimsenin ayıbını ortaya
koyup utandırmazdı. Bir kimsede uygunsuz bir davranış gördüğü
zaman o kişinin adını anmaksızın düzeltmeye çalışırdı. “Bazılarına ne
oluyor ki şöyle şöyle diyorlar, şöyle şöyle yapıyorlar” diyerek onun
kaçınılması gereken bir davranış olduğunu belirtirdi.
O Yüce Rasul “Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah’ta Kıyamet
günü onun ayıbını örter” buyurmuştur.
Hz. Aişe Validemiz şöyle buyuruyor: ” Ben Hz. Peygamber (sav)’in
kendi şahsına yapılan bir haksızlığın öcünü aldığını hiç görmedim.
Yalnız Allah’a hürmetsizlik ifade eden durumlar hariç. Eğer biri Allah’a
hürmetsizlikte bulunmuş ise Allah Resulü bu konuda insanların en
öfkelisi olurdu.”
•
•
•
•
•
Enes b. Malik şöyle anlatıyor: “ Allah’ın Resulüne on sene hizmet
ettim. Bana hiçbir zaman öf bile dememiştir. Yanlış bir iş yapsam niçin
yapmadın demezler. Lüzumlu bir işi terk ettiğim zaman niçin terk ettin
demezlerdi. Rasulullah (sav) insanların en güzel ahlaklısı idi”
Hz. Enes, bir ihmalinden dolayı Peygamberimiz (sav)’in kendisini ikaz
edişini şöyle anlatır:
" Resulullah (sav), bir gün beni bir iş için bir yere gönderdi. Ben
'Vallahi gitmem' dedim. Halbuki içimden Resulullahın beni gönderdiği
yere gitmek geliyordu. Dışarı çıktım, çocukların yanına uğradım, onlar
sokakta oynuyorlardı. Ben de aralarına karıştım, oynamaya başladım.
Derken Resulullah (sav) geldi, arkamdan başımı tuttu. Yüzüne baktım,
gülüyordu:
" Enescik, seni gönderdiğim yere gittin mi?' diye sordu. "Evet,
gidiyorum yâ Resulallah' dedim."
Bu üstün vasıflardır ki, düşmanları tarafından bile takdir edilmiş,
sevilmiş ve sevgisini onların kalbine de ulaştırarak, ebedî
kurtuluşlarına vesile olmuştur.
•
•
•
•
Peygamberimiz (sav) savaş dışında, düşmanlarından kendine sığınan,
teslim olan ve bağışlanmayı dileyenleri yüz üstü çevirmemiştir.
Ricalarını kabul ederek affetmiştir.
Peygamber Efendimizin güzel ahlâkından birisi de affedici ve
bağışlayıcı olmasıdır. Peygamberimiz kendi yakınlarına ve Sahabîlerine
devamlı hoşgörülü olduğu gibi, düşmanlarını da, özellikle onlar güçsüz
bulundukları ve teslim oldukları zaman bağışlamış, suçlarını affetmiş,
sonunda da pekçoğunun iman etmesine vesile olmuştur.
Hz. Aişe validemizin de buyurduğu gibi, Peygamberimiz yaratılışı icabı,
kendisine kötülük edene kötülükle karşılık vermez; affeder ve intikam
almaya da yanaşmazdı.
Peygamber (sav) savaş dışında, düşmanlarından kendine sığınan,
teslim olan ve bağışlanmayı dileyenleri yüz üstü çevirmemiştir.
Ricalarını kabul ederek affetmiştir.
•
•
•
•
Peygamberimiz (sav) kalabalık ordusuyla Mekke'nin fethi için yola
çıktığı, Mekke'ye yaklaştığı ve şehre girdiği sırada, düşmanlarının pek
çoğu çaresiz kalarak eline düşmüş, zelil bir vaziyette önüne
yığılmışlardı. Fakat Peygamberimiz (sav) imkânı olduğu, gücü yettiği
halde, rahmet Peygamberi olduğunu bir sefer daha göstermiş,
düşmanlarım affetme büyüklüğünü ilan etmiştir.
Zaten Rabbi de kendisine böyle tavsiye etmiyor muydu?
"Kolaylık göster, affa sarıl, iyiliği tavsiye et, cahillerden de yüz çevir."
(Araf Sûresi, 199.)
Peygamberimiz (sav)’in Mekke'yi fethe çıkan ordusunun şehre
yaklaştığını öğrenen Mekke müşriklerinin içini bir korku sardı.
Mekke'nin eski reisi Ebû Süfyan yanına iki kişi daha alarak ordu
hakkında bilgi edinmek istedi. Ancak yolda giderken Müslüman
askerleri tarafından yakalandı. Peygamberimiz (sav)’in amcası Hz.
Abbas ellerinden alarak onu Peygamberimiz (sav)’in huzuruna getirdi.
•
•
•
•
•
Ebû Süfyan, Hicretten önce Peygamberimiz (sav)’e Mekke'de bulunduğu süre
içinde her türlü işkence ve eziyeti yapmaktan geri kalmamıştı. Medine'ye
hicretinden sonra da onu rahat bırakmadı. Peygamberimize karşı yapılan bütün
düşmanca hareketlerin başında o bulunuyordu.
Kureyş'in başına geçerek müşrikleri devamlı Müslümanların aleyhine geçiriyor,
ordu kurarak savaşa hazırlıyordu. Uhud ve Hendek savaşlarında müşrik
ordusunda başkumandandı. Bu savaşlarda pekçok Müslümanın kanını
dökmüştü.
İşte böyle bir müşrik reisi Peygamberimiz (sav)’in karargâhına getirildi. Bir gece
bekledikten sonra da İslâmı kabul etti. Peygamberimiz (sav) kendisine yaraşan
büyüklüğü gösterdi. Onu affetti. Bununla da kalmayarak, ona bazı imtiyazlar
verdi. "Ebû Süfyan'ın evine kim girerse güvendedir" dedi.
Peygamberimiz (sav)’in affı sayesinde baş düşman, dostlar sınıfına geçti.
Peygamber ordusu Mekke'ye girince, İslâm safına giren pekçok insan
bulunuyordu. Ebû Süfyan'ın hanımı Hind de Kureyş kadınlarıyla birlikte yüzü
örtülü olarak Peygamberimiz (sav)’in huzuruna geldi. Müslüman olarak affını
diledi. Peygamberimiz (sav) onu tanımıştı. Fakat belli etmedi. Yaptıklarını hiç
yüzüne vurmadan affetti.
•
•
•
•
•
O Hind ki, Uhud Savaşında Kureyş kadınlarıyla birlikte def çalıp şarkı
söyleyerek müşrikleri savaşa kızıştıranların başında geliyordu.
Peygamberimiz (sav)’in sevgili amcası Hz. Hamza şehit düşünce, onu
parça parça etmiş, kin ve ihtirasını yenemeyerek ciğerini çıkarıp
dişlemişti.
Bu hali gören Peygamberimiz (sav)’in içi parçalanmıştı. Fakat onun affı
her zaman üstün geldi. En azılı can düşmanını bile, iman ettiği için
affetti. Bu esnada nefreti sevgiye dönüşen Hind, "Bugün senin
meclisinden daha sevimli bir meclis görmüyorum" diyerek takdirini
gizleyememişti.
Hz. Hamza'nın katili Vahşi de Mekke'den kaçarak bir müddet kabileler
arasında gizlendi. Fakat emin bir yer bulamıyordu.
Sonunda birisi kendisine "Sen kendin için en güvenli yeri ancak onun
yanında bulabilirsin; git, Resulullah (sav)’den af dile" dedi.
•
•
•
Vahşi çekinerek ve sıkılarak Resulullah (sav)’in huzuruna girdi.
Peygamberimiz (sav) Vahşi'yi görür görmez başını yere eğdi. Ona
bakamıyordu. O anda amcasını hatırlamıştı. Hz. Hamza'nın al kanlar
içinde bulunan başı gözünün önüne geldi. Mübarek gözlerinden yaşlar
boşandı. Katil, karşısındaydı. Kısas yapabilirdi. Kimse de bir şey
diyemezdi. Fakat o yine büyüklük göstererek Vahşi'yi affetti. Fakat bir
daha gözüne görünmemesini söyledi. Çünkü her gördükçe gözünün
önüne Hz. Hamza geliyor, içi yanıyordu.
Ebû Cehil ve oğlu İkrime, Peygamberimiz (sav)’i her seferinde sıkıntıya
sokan, ona eziyet vermek için elinden geleni yapan iki din düşmanıydı.
Ebû Cehil, Peygamberimiz (sav) Kabe'de namaz kılarken üzerine deve
işkembesi atan, arkasına geçip hücum ederek abasıyla boğmak
isteyen, Peygamberimiz (sav)’i öldürmek için tuzaklar kuran,
Müslümanlardan gelen bütün barış tekliflerini reddederek Bedir
Savaşını körükleyen azılı bir düşmandı. Oğlu İkrime de babasıyla
birlikte hareket ediyor, Peygamberimize düşmanlıkta önde gidiyordu.
İslâm ordusu Mekke'ye girince İkrime korkusundan Yemen'e kaçtı.
Fakat hanımı Müslüman olmuştu. Peygamberimiz (sav)’in
büyüklüğünü tanıyor, bağışladığı insanları yakından görüyordu.
Kölesini yanına alarak kocasının peşine düştü. Yemen'de buldu.
Peygamberimiz (sav)’den kendisini affedeceği hususunda teminat
aldığını söyledi.
ZAMANI İYİ KULLANIRDI
İKİ GÜNÜ
EŞİT OLAN
ZİYANDADIR.
(HADİS-İ
ŞERİF)
•
•
•
•
Hz. Muhammed (sav) zamanının en iyi şekilde değerlendirirdi. O
gününü üç bölüme ayırmıştı. Bir kısmını ibadet için, bir kısmını aile
bireyleri için, bir kısmını da insanlar için ayırmıştı. Onun hayatı her
zaman planlı ve düzenli idi. Müslümanlarla her konuda sohbet ederdi.
Hatta zaman zaman onlara gönül alıcı şakalar da yapardı. Onun
şakaları bile ders verici, öğretici idi.
O Yüce Rasul şöyle buyurmuştur.
“ İki nimet vardır ki çoğu zaman insanlar onun kıymetini iyi bilmezler.
Sağlık ve Boş vakit ”
“ Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini iyi biliniz. Ölüm
gelmeden önce hayatın, Hasta olmadan önce sağlığın, Meşguliyet
gelmeden önce boş vaktin, İhtiyarlıktan önce gençliğin, Yoksulluktan
önce zenginliğin”
•
•
•
•
Medine'ye geldiler. Peygamberimiz (sav) İkrirne'nin geldiğini duyunca
onu karşılamak için çıktı. Öyle acele etti ki, sırtından hırkası bile yere
düşmüştü. Onu güleryüzle karşıladı. "Merhaba ey süvari muhacir"
diyerek kucakladı ve iltifatta bulundu.
İman eden İkrime, Peygamberimiz (sav)’e yaptıklarından dolayı
mahcuptu. Fakat rahmet Peygamberi, Müslüman olan İkrime'ye şöyle
dua etti:
"Allah'ım, İkrirne'nin bana yaptığı bütün kötülükleri, Senin nurunu
söndürmek için attığı her adımı affet. Yüzüme karşı ve gıyabımda
söylediği sözleri de affet."
Peygamberimiz (sav)’in affı en azılı bir düşmanını bile kuşatmıştı.
•
•
•
•
Hz. Muhammed (sav) zamanının en iyi şekilde değerlendirirdi. O
gününü üç bölüme ayırmıştı. Bir kısmını ibadet için, bir kısmını aile
bireyleri için, bir kısmını da insanlar için ayırmıştı. Onun hayatı her
zaman planlı ve düzenli idi. Müslümanlarla her konuda sohbet ederdi.
Hatta zaman zaman onlara gönül alıcı şakalar da yapardı. Onun
şakaları bile ders verici, öğretici idi.
O Yüce Rasul şöyle buyurmuştur.
“ İki nimet vardır ki çoğu zaman insanlar onun kıymetini iyi bilmezler.
Sağlık ve Boş vakit ”
“ Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini iyi biliniz. Ölüm
gelmeden önce hayatın, Hasta olmadan önce sağlığın, Meşguliyet
gelmeden önce boş vaktin, İhtiyarlıktan önce gençliğin, Yoksulluktan
önce zenginliğin”
DANIŞIRDI
…İŞ HAKKINDA
ONLARLA
DANIŞ…
(AL-İ İMRAN
159)
SEN ELBETTE YÜCE BİR AHLAK
ÜZERESİN…
THE AND
• www.google.com.tr
• www.dindersi.com
•
•
•
•
•
•
•
DERS ÖĞRETMENİ: NECMİ KOBYA
HAZIRLAYANLAR
Nihat Mert ALPER
Uğurcan KEÇELİOĞLU
Ezgi BAYKUL
Melisa YÜCETÜRK
Oğuzhan Mert GÜRKAN
Download