nefret suçlarına, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı sessiz kalmayacağız

advertisement
NEFRET SUÇLARINA, IRKÇILIĞA VE AYRIMCILIĞA KARŞI
SESSİZ KALMAYACAĞIZ
Nefret suçları, ırkçılık ve ayrımcılık Türkiye’de iktidarda olsun veya olmasın burjuva
partilerin onlarca yıldır sürdürdükleri faşist politikaların bir sonucu olarak varlığını
sürdürebilmektedir.
Dünden bugüne ülkemizde ki bazı ırkçı ve ötekileştiren bakış açıları ve
uygulamalarından bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz; 6-7 Eylül olayları, Maraş, Çorum, Gazi,
Sivas katliamları, Alevilere ait ev ve işyerlerinin işaretlenmesi, Kürt işçi ve gençlerinin,
esnaflarının bulundukları yerleşim alanlarını terk etmeye zorlanması, 2007’de Hrant Dink ve
üç ay sonra da Malatya Zirve Yayınevi’nde üç Hristiyanın öldürülmesi, 2006-11 yılları arasında
600’den fazla gayrimüslim mezarlığı, ibadethanesi veya mülküne zarar verilmesi, 24 Nisan
2011’de Ermeni genç Sevag Şahin Balıkçı’nın askerliğini yaptığı Batman’da öldürülmesi,
(Dava bugün Diyarbakır’da Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülecek)
Aralık 2012’de İstanbul Samatya’da 87 yaşındaki bir Ermeni kadının saldırıya uğraması, darp
edilmesi, ziynet eşyaları çalınması ve bunların ardından bir gözünü kaybetmesi, yine Aralık
2012’de, Noel zamanı, 84 yaşındaki Ermeni kadın Maritsa Küçük, evinde yedi yerinden
bıçaklanması ve vücuduna keskin bir aletle haç çizilmesi. 11 Ocak 2013 tarihinde, Kadıköy’de,
Aramyan Uncuyan İlköğretim Okulu‘nda bilgisayar öğretmeni olarak görev yapan İlker Şahin,
yalnız yaşadığı evinde boğazı kesilerek öldürülmesi.
Bunlarla birlikte, farklı kimlik ve kültürlere yönelik ırkçı ve ayrımcı yaklaşımlar
okullarda, eğitim merkezlerinde de yeniden üretilmektedir. Kürt’lere, Alevilere ve Ermenilere
dönük yapılan ayrımcılığın bir benzeri de, Romanlar’a da yapılmaktadır. Bunun en son örneği
Yalova’da bilimsel bir çalışma adı altında yaşanmış ve Roman halkı aşağılanmıştır.
Yukarıda örneklerini sıraladığımız ırkçı ve ayrımcı saldırganlıkları besleyen düşünceler
dün olduğu gibi bugünde bu söylemlerle kendilerini var eden tekçi, ırkçı, milliyetçi ve ayrımcı
politikalarda ısrar edenlerdir.
CHP milletvekili Onur Öymen’in, Dersim katlimını savunan açıklaması, yine bir süre
önce Seyit Rıza'ya iade-i itibarı gündeme getiren CHP'de, Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi
"olmayan itibarın iadesi diye bir konu CHP gündeminde bulunmamaktadır" açıklaması. Ve
Önceki günde CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, ‘Türk ulusuyla, Kürt milliyeti eşit
olamaz’ sözleri, bunlardan bazıları.
Türkiye’de ırkçılık ve şovenizm, iktidarda olsun veya olmasın bu sistemden beslenen
siyasal partilerin günlük politikalarında, farklı etnik ve inanç gruplarına dönük her daim
gündem yaptıkları konuların başında gelmektedir.
Değerli basın;
Trakya, Mezopotamya ve Anadolu’daki halkların, kültürlerin, inançların iç içe geçtiği,
harman olduğu topraklarda yaşıyoruz. Farklı zamanlarda kendini burada var etmiş; kimi
sürgünler, göçler, fetihlerle gelerek bu toprakların yerlisi olmuş diller, dinler, kimlikler.
Ne yazık ki, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün ikliminde bir halklar bahçesi olabilecek
böyle bir coğrafya, savaş, ölüm ve acılarla örtülmüş çorak bir toprağa dönüşmüş bulunuyor.
Bunun sebebi yıkılan bir imparatorluktan geriye kalan bu çok etnisiteli, çok kültürlü ve çok
inançlı halklar toplamından, ulus devlet persfektifi doğrultusunda tek ferdi “dünyaya bedel”
olan bir “Türk Ulusu” yaratmanın nafile gayretidir.
Bu zorbalıkla “ulus inşası” politikası yüz yıldır kesintisiz devam eden bir insanlık
dramına yol açmıştır. Halklar ve inanç toplulukları, sistemli bir baskı, seyreltme, dağıtma ve
yok etme uygulaması ile ana dillerini, kültürlerini ve inançlarını inkara zorlanmış, asimilasyon
potasında eritilerek egemen Türk kimliği ve Sünni inancı kalıbına dökülmeye çalışılmıştır. Bu
bakımdan, Türkiye’nin uluslaşma tarihi bir taraftan da halkları kendi kimliğine, diline ve
kültürüne yabancılaştırma, birbirine düşman etme ve kırdırma tarihidir de.
Kendisini Müslüman gören halklar artık topyekûn “Türk” olacaklardı. Asimilasyona
yani Türklüğe direnenler ise her türden askeri, politik, sosyal ve kültürel zorbalıkla
ezileceklerdi. Koçgiri, Ağrı, Şeyh Sait ayaklanmalarından Dersim katliamına, oradan
günümüzde Kürt halkına karşı sürdürülen savaşa kadar uzanan politikalar bu istikrarlı çizginin
uzantılarıdır.
Aynı politikalar Pomak, Boşnak, Arnavut, Arap, Laz, Çeçen Adige, Oset, Gürcü,
Roman, Azeri halkları, Pontuslular ve Hemşinlileri Türkleştirmek, gayri müslim olanları da
Müslümanlaştırmak için uygulandı.
Asimile etme imkanı bulamadıkları ve servetlerine göz koydukları gayri müslim
halkların soykırımlar, tehcirler, katliamlarla çoktan başlamış fiziki tasfiyeleri tamamlandı, ya
da varlıkları minimal düzeye indirildi. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler bu başlıkta ele
alındı. 1915 Soykırımı, 1923 mübadelesi, varlık vergisi, 6-7 Eylül olayları ve benzerlerini
hatırlamak yeterlidir.
Halklarımıza bu deli gömleğini giydirebilmek, “tek ulus, tek dil, tek din” cenderesinde
yeni bir şekil verebilmek için yüz yıldır süren işkence, günümüzde de gittikçe şiddetlenen
gerilimler ve çatışmalar ortamında devam ediyor. Bu ülkede “Türk-İslam” olandan başkası hala
“sözde vatandaş” olarak niteleniyor. Anadilini özgürce kullanamıyor. Kimliğini, kültürünü
istediği gibi geliştiremiyor. Şoven baskılar altında kimliğini gizlemek zorunda kalıyor. İnandığı
yerde inandığı şekilde ibadet edemiyor, hatta ölülerini bile inandığı gibi defnedemiyor.
Alevilik, Zerdüştlük, Ezidilik inancına sahip olanlar bizzat bu ülkenin Başbakanı tarafından
nefret suçu işlenerek, toplumun ırkçı ve bağnaz şiddet eğilimleri kışkırtılarak aşağılanmaya
çalışılıyor. Halklar arasına nefret tohumları saçmaya çalışan başbakan ve önceki gün
açıklamalarda bulunan CHP milletvekili v.b açıklamalarda bulunanlar bu davranışlarıyla
aslında insanlık suçu işliyorlar ve toplumsal bir bölünmenin kışkırtıcılığını yapıyorlar.
Bu gün özellikle Kürt Halkının bu imhacı, asimilasyoncu politikalara karşı yürüttüğü
direnişin yarattığı imkanlarla, tüm ezilen milliyetler ve inanç toplulukları içinde demokratik
taleplerin yükseldiği ve dayanışma ruhunun geliştiği de görülüyor.
Değerli basın;
Bütün emek ve meslek örgütlerine, yüreği insanlıktan ve emekten yana atan tüm siyasal,
toplumsal, yapılara, çevrelere, platformlara buradan bir kez daha sesleniyoruz.:
Biz, bütün dünyada ekilen nefret tohumlarına, halklar arasında yaratılan düşmanlığa
karşı barış istiyoruz, dostluk ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz, halkların kültürel ve insani
haklarına saygı gösterilmesini istiyoruz.
Biz, savaşa, işgale ve talana ortak olmayan, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliğine
sahip, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, eşit haklara sahip yurttaşlar
olarak yaşayabileceğimiz, ülkemizin ve toplumumuzun bir daha savaş ve şiddeti yaşamaması
için öncelikle demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği, bağımsız, demokratik ve
barış içinde bir Türkiye istiyoruz.
Tekçi anlayış, farklılıkları kabul etmeyen ve ortadan kaldırmaya çalışan yaklaşım bu
ülkede nefretle işlenmiş toplu cinayetlere hep imza atmıştır. Devlet destekli ırkçı ve bağnaz
şiddet, toplumları hep karşı karşıya getirmiştir.
Türkiye halkları, farklı inanç ve kültürlerden insanlarımız bu anlayışlara karşı barışı,
kardeşliği, eşit haklara sahip olarak birlikte yaşamayı her zaman öne çıkaracaklar ve bunun
mücadelesinden vazgeçmeyeceklerdir.
Irkçılığı, Ayrımcılığı Ortadan Kaldırabilecek Bazı Taleplerimiz Şunlardır.
1- Bütün Halkların eşit haklar ve eşit yurttaşlık temelinde, adil ve demokratik
koşullarda, kimliğini özgürce yaşaması, kültürünü özgürce geliştirmesi, anadilinde
eğitim yapması ve kendi kendisini yönetmenin idari, iktisadi, siyasi ve güvenlik
koşullarının yaratılmasının önündeki her türlü engel kaldırılmalı,
2- Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmeli, devlet okullarında din dersleri kaldırılarak
devlet bütünüyle din işlerinden elini çekmeli, bütün inaçlara eşit biçimde
yaklaşmalı, bütün inançlara, ibadetlerini özgürce yapabilecekleri, inançlarını
istedikleri gibi yaşayabilecekleri koşullar sağlanmalı,
3- “Nüfus cüzdanı” ve benzer belgelerden “din hanesi” bölümü kaldırılmalı,
4- Devlet, sorumlusu olduğu her türlü inançsal, etnik baskı, zulüm ve katliamlardan
dolayı halklardan özür dilemelidir. Sürgün, zorunlu göç politikalarına tabi tutulan
halklarımızın kendi köylerine, yaşam alanlarına dönüşlerinin yolu açılmalı, el
konulmuş olan malvarlıkları iade edilmeli,
5- Romanlar, Ermeniler, Rumlar, Ezidiler, Aleviler ve tüm ötekileştirilen halklarımızı
aşağılayan, küçük düşürmek isteyen dil, üslup ve yaklaşım, başta eğitim – öğretim
ve medya olmak üzere yaşamın tüm alanlarından temizlenmeli, bu kapsamdaki
politikalar “nefret suçu” olarak nitelenmeli.
Saygılarımızla. 25.01.2013
Tarih: 26.01.2013
adana evrim gazetesi
http://adanaevrimgazetesi.com/
Download