5. Ders

advertisement



Avrupa’da bir birlik yaratma düşüncesi bu kıtada
ilk politik birimlerin ortaya çıkması kadar eskidir.
Federalistler Avrupa Birliği’nin (AB) nihai
amacının siyasi bütünleşme olduğunu savunurlar.
Bu bağlamda ortak dış ve güvenlik politikası
(ODGP) siyasi bütünleşmenin gerçekleşmesine
katkı sağlayacak belki de en önemli unsur
olmaktadır.
Birliğin II. Dünya Savaşı’ndan sonra gerek mevcut
üyeler arasındaki entegrasyon derecesi gerek
genişleme konusunda elde ettiği başarıdan, daha
çok ekonomik boyutuyla bahsedilmektedir. Aynı
basarının siyasi bütünleşme ve ODGP’de
gösterilemediği görülmektedir.


Avrupa’da bir birlik kurmaya yönelik
hareketlerin kökeninin çok eski tarihlere
dayandığı görülmektedir.
Geçen yüzyıllarda La Rochefoucauld, Saint
Simon, William Penn, Due de Sully, Augustin
Thierry, Emille de Girardin, Victor Hugo,
Count Coudenhove Kalergi, De Gasperi,
M.Briand gibi düşünürler bir Avrupa Birliği’nin
kurulması gerektiğine inanan kişilerdir

Yunan mitolojisindeki bir prensesin adı olan
“Avrupa”, zamanla Yunan hinterlandını
oluşturan coğrafya için kullanılan bir terim
olmuştur. M.S. 2. yüzyılda Akdeniz ve Don
nehirleri ile sınırlandırılan kavram, Ortaçağ
döneminde “Hristiyan ülkesi” anlamını
kazanmıştır.

Efsaneye göre, pagan Yunanlıların en büyük
tanrıları Zeus, Finikeli genç kıza âşık oluyor.
Beyaz bir boğa şekline giriyor, Prenses Europa’yı
kaçırıyor, Girit adasının batısına getiriyor. Europa
o kadar güzelmiş ki, Zeus onu kaçırdığında
güneş de onunla birlikte gidiyor, Batı
istikametinde prensesin gözden kaybolduğu
yerde kayboluyor. O gün bugün, Doğu Akdeniz’in
Lübnan sahillerinden bakanlar, güneşin
Europa’nın gözden kaybolduğu batıda battığını
görürlermiş. Hatta, Arapça ve İbranicede “gün
batımı” anlamına gelen “ereb” kelimesi de aslında
bu Finike prensesinin isminden türemişmiş.

Şarlman dönemi ve bu dönemde gelişen
Latin Hristiyanlığı, kavramın ifade ettiği
coğrafi alanın sınırlarını batıya doğru
kaydırmıştır. Şarlman’ın kendisi “Avrupa
kralı”, Papa 8. Jean ise “Avrupa lideri” olarak
anılmıştır.
İmparator Şarlman


Hristiyanlıkla Avrupa arasında kurulan bu
kavramsal birlik, bunların fiilen parçalandığı
Reform döneminden sonra da varlığını
korumuştur. “Avrupa’nın birliği”, günümüzde
hala kimileri için Hristiyanlığın yeniden birleşmesi
anlamını içermektedir.
Şarlman dönemindeki Kutsal Roma imparatorluğu
sınırlarının, Avrupa Topluluğu’nun kuruluş
dönemindeki sınırlara büyük oranda tekabül
etmesi de bu açıdan dikkat çekmektedir . Ona bu
anlamı Avrupa’nın dışında kalan siyasetçi ve
düşünürler de atfetmektedir.


Dış ötekiler içinde Doğu ve Ortodoksluk, daha
sonra İslamiyet, özellikle de Türkler,
muhtemelen yakın ve uzun süren savaşlar
sebebiyle önemli yer tutmaktadır.
Avrupalı ülkelerin sömürge yerleşimleri olan
yeni dünya ve Afrika söz konusu olduğunda
paganlık da bunlara eklenebilir. Avrupalı,
uzun süredir kafirlere (Müslümanlar, Türkler)
ve barbarlara (Türkler, Ruslar, Asyalılar,
yerliler) karşı tanımlanmıştır




İç ötekiler ise, Avrupa tarihinde Paganlar
(özellikle cadılar), Yahudiler ve Çingeneler
olmuştur.
Temelde Hıristiyanlığın Musevilikle yarışan bir din
olması sebebiyle Avrupa düşüncesinde antisemitizmin halen bulunduğu ifade edilmektedir.
Günümüzün başat iç-ötekilerinden biri de
Nazizmdir.
Müslüman azınlıkları ve göçmenleri de buna
eklemek, özellikle yabancı düşmanlığının arttığı
son 10-15 yıl için ve 11 Eylül sonrası artan terör
gerçeği ve kaygıları nedeniyle mümkündür.

İlk modern birleşik Avrupa projesinin
temelleri Richard CoudenhoveKalergi’nin1923 yılında yayınlanan
“Paneuropa” adlı eserinde yer alır.


Coudenhove-Kalergi’ye göre Avrupa coğrafi
ve kültürel bir Avrupa değil,siyasi bir
Avrupa’dır. Sınırları görünmez olan,
güvenliğin sağlandığı ve ekonomik olarak
güçlü bir Avrupa fikri eserin öne çıkan
noktalarıdır.
Coudenhove-Kalergi 1934 yılındayayınlanan
“Europe erwacht” adlıeserinde Avrupa’yı
değişebilen bir sosyokültürel varlık olarak
görmektedir.


AristideBriand,1927 yılında, CoudenhoveKalergi’nin inisiyatifiyle kurulan “Avrupa
Birliği” hareketinin şeref başkanı olur.
5 Eylül 1929’da Milletler Cemiyeti Genel
Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada Briand bir
Avrupa birliği projesinden bahseder.
FransaDışişleri Bakanı Aristide Briand ve
Briand-KellogFrank
Paktı (1928)
Amerika Dışişleri Bakanı
Billings Kellog

1930 yılında Briand Avrupa ülkeleri arasında
işbirliği ile ilgili bir memorandum yayınlar.
Ona göre, bu coğrafi bütünlük içinde yer alan
Avrupa devletleri birbirlerine olan ırksal
bağlılıkları ve ortak medeniyet idealleri
sayesinde barışı korumak için diğer
devletlerden bağımsız hareket etmelidir.
Briand’a göre ekonomi ve güvenlik yolunda
ilerleme siyasi birlikle mümkündür.


İki savaş arası dönemde yaşanan 1929 Dünya
Ekonomik Buhranı, Briand’ın ölümü ve projeye
karşı çıkan İngiltere ve İtalya’nın tutumu
nedeniyle Avrupa Birliği projesi bu dönemde
başarılı olamaz.
Gördüğümüz gibi bugün anladığımız
anlamıyla Avrupa’da birlik düşüncesi, iki
savaş arası dönemde ve II. Dünya Savaşı
sırasında, kıtada bir kere daha barışın tehdit
edilmesini engellemek için ortaya çıkmıştır.



Savaş sırasında da birleşmiş Avrupa yönünde
çalışmalar devam eder. Örneğin İtalya’daHaziran
1941’de Spinelli’nin önderlik ettiği ve tutuklu
bulunan İtalyan antifaşistler bir “Avrupa
Federasyonu” manifestosu yazarlar;
1942’de Hollanda ve Belçika gizli sosyalist
örgütleri bir “birleşik Avrupa” kurulmasıyla ilgili
program hazırlarlar.
Aynı yıl Fransa’da Combat ve Le Populaire adlı
direniş yayın organları bir “Avrupa Birleşik
Devletleri” fikrini ortaya atarlar.

Avrupa Birliği’nin kurucularından Jean Monnet
ve Monnet’den sonra Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu yöneticisi René Mayer de, Fransa
direniş hareketinin önde gelen figürleriydi.

Bu konu hakkında 1946 yılında Zürih’te konuştuğumdan ve
İngiliz Birleşik Avrupa Hareketi 1947 yılında faaliyete
geçirildiğinden beri, gelişen olaylar, başarılarımızı
beklentilerimizin çok ötesine taşımıştır. Bu sebep, açıkçası ya
hayati ya da sadece akademikti. Eğer akademik olsaydı, yol
kenarında solardı, ama eğer bu karanlık dönemde Avrupa’nın ve
dünyanın hayati bir ihtiyacı idiyse, o zaman bir kıvılcım, birçok
ülkede kadınların ve erkeklerin kalbi ve zihninde daha kuvvetli ve
parlak olarak alevlenecek bir yangın başlatırdı. Aslında meydana
gelen budur. Büyük devletler, kendilerini bütün yönetim
güçleriyle birlikte bağlamışlardı. Birleşik Devletlerin kudretli
cumhuriyeti, Marshall Planını desteklemişti. On altı Avrupa
Devleti, şimdi ekonomik amaçlarla ortaktır; beşi, yakın ekonomik
ve askeri ilişkiler kurmuştur. Umuyoruz ki bu öz, ulusların
birliğinde eski yerine artık kavuşması gereken İtalya gibi,
İskandinav ve İber Yarımadası halkları tarafından da zamanla
benimsenecektir. (…)

Birleşik Avrupa fikrinin kimden çıktığıyla ilgili
çatışmalarla zamanımızı boşa harcamamalıyız. Pek
çok geçerli modern patentler söz konusudur. Bu fikre
hayat verilmesi ve onun sunumuyla alakalı pek çok
ünlü isim mevcuttur fakat sanırım hepimiz, hak
iddialarımızı Fransa Kralı Navarre’li Henry’ye
bırakmalıyız. O ve büyük Bakanı Sully, 1600 ve 1607
yılları arasında, önde gelen on beş –şimdi on altıHıristiyan Avrupa Devleti’ni temsil etmek için daimi
bir komite kurmaya çalıştılar. Bu kuruluş, dini
çatışmalar, milli sınırlar, içteki karışıklıklarla ilgilenen
bütün meselelere bir hakem ve Doğu’dan gelen–o
günlerde bu, Türkler demekti- herhangi bir tehlikeye
karşı ortak bir eylem olarak hareket etmeliydi.

Kendisi [Fransa Kralı Henry], buna “Büyük Proje”
derdi. Bu kadar uzun bir zamandan sonra bizler,
“Büyük Proje”nin hizmetkârlarıyız. Bu kongre,
Avrupa’nın tüm özgür ülkelerinden düşünce ve eylem
liderlerini bir araya getirmiştir. Tüm politik partilerin
devlet adamları, tüm Kiliselerin liderleri, güzide
yazarlar, meslek gruplarının liderleri, avukatlar,
sanayi liderleri ve ünlü sendikacılar burada hep
beraberler. Aslında, Avrupa’nın siyaset, sanayi,
kültürel ve ruhani hayatının en etkili unsurlarının
temsili grupları, şu an burada bu eski salonda bir
aradadır. Ve her ne kadar herkes buraya kendi
bireysel yetkinliğiyle davet edilmiş olsa da, bu Kongre
ve ulaşılması mümkün olan her sonuç, hakkaniyetle
Avrupa’nın sesi olarak kabul edilebilir.

Aslında, bu sesin, geçmişin hataları ve kinleri sebebiyle
oluşmuş, bugün karşımızda olan tehlikelerin ortasındaki,
geleceğimizi karartan kargaşa ve bezginlik sahnesine
çıkma zamanı gelmiştir. Bölünmelerimizi şiddetlendiren ve
yoğunlaştıran sınırları ve engelleri kademeli olarak bozarak
yaklaşan tehlikelerden kendimizi geçmişin kinlerini
unutarak, milli intikamların ve garezlerin ölmesine izin
vererek korumalıyız. Avrupa’nın gerçek mirası olan büyük
edebiyat hazinemizle, romantizmimizle, ahlakımızla,
düşüncelerimizle ve hepimize ait müsamahamızla,
dahilerinin anlatımları ve onuruyla hep beraber
neşelenerek kendimizi tehlikelerden korumalıyız. Ne var ki
tüm bunlar, bizlerin savaş ve zulümlerle yayılan kavgaları,
aptallıkları, korkunç savaşları ve acımasız ve çirkin
fiiliyatları sebebiyle neredeyse fırlatılıp atılmıştır. (…)

Avrupa Birliği Hareketi, olumlu bir kuvvet olmak zorundadır ve
gücünü bizlerin ortak ruhani değerlerinden almalıdır. O,
demokrasi inancının ahlaki kavramlara dayanan ve görev hissiyle
ilham alınmış dinamik bir anlatımıdır. Hareketimizin merkezinde
özgürlük tarafından himaye edilen ve yasalar tarafından
desteklenen bir İnsan Hakları Beratı fikri vardır. Ekonomi
ilkelerini ve savunma politikalarını, genel siyasi yapıdan ayırmak
mümkün değildir. Ekonomik alanda ortak amaç ve ortak askeri
savunma, kaçınılmaz olarak adım adım daha yakın bir siyasi
birlik paralel siyasetiyle birlikte ilerlemelidir. Gerçekçi olarak
söylemek gerekir ki bu, bazı fedakârlıklar veya ulusal
egemenliklerin birleşmesini gerektirir. Ama tek başına birçok ve
ayırıcı geleneklerini ve karakter özelliklerini, Nazi, faşist ya da
komünist olsun totaliter sistemler altında kesinlikle sonsuza dek
ortadan kalkacak ulusal geleneklerini tek başına koruyabilecek
daha büyük bir egemenliği umursayan tüm uluslar tarafından
tedrici bir varsayım olarak kabul edilmesi uygundur ve aynı
zamanda mümkündür.

Bir süre önce ifade ettiğim gibi, Almanların
elini tutmak ve onları tekrar Avrupa ailesine
dahil etmek, muzaffer ulusların gurur
duyulması gereken görevleridir. En güçlü ve
güzide Fransızların bazılarının da bu şekilde
düşünüyor olmasından son derece
sevinçliyim.

Avrupa’yı yıkıntılarından yeniden inşa etmek ve onun
ışığının dünyayı tekrar ileriye doğru aydınlatması için,
öncelikle kendimizi fethetmeliyiz. Bu şekilde, maddi
şeylerin olağanüstü değişimiyle, yücelik, günlük
hayatımıza dahil edilebilir. Avrupa, Fransızların ve
Almanların hepsinin, hepimizin verebileceğini talep ediyor.
Ben, bu sebeple, davetlimiz olan Alman Delegasyonuna
burada hoş geldiniz diyorum. Bizler için Alman sorunu,
Almanya’nın ekonomik hayatını yeniden eski haline
getirmek ve Alman ırkını eski ününe, eski gücüne
kavuşturmaktır. Ama bunları, geçmişten kalan kötü
etkilerini halen unutamadığımız Alman askeri gücünün
yeniden yapılanmasına veya tekrar iddialı hale gelmesine
komşularını ve kendimizi maruz bırakmaksızın
gerçekleştirmeliyiz. Birleşik Avrupa, bu iki taraflı soruna
tek bir çözüm sunmaktadır ve gecikme yaşanmaksızın
uygulanabilecek tek çözüm de zaten budur. (…)

Burada yaptığımız veya planladığımız hiçbir şey,
Birleşmiş Milletlerin dünya organizasyonunun
üstün yetkisiyle çelişmez. Aksine, savaşta da ilan
ettiğim gibi, her zaman inanmışımdır ki, bir
Avrupa Konseyi, ikincil olmakla birlikte dünya
organizasyonunun önemli bir bölümüdür. Büyük
sorumluluklarım olduğu zamanlarda, ikincil
olmak koşuluyla, birçok bölgesel konsey olması
gerektiğini ve bunların, dünya organizasyonunun
ihtişamlı ve sarsıntısız şekilde kurulmasını
sağlayacak muazzam sütunları şekillendirmesi
gerektiğini düşünmüşümdür. Benim üç ya da dört
sene önceki temennilerimin ve düşüncelerimin
istikameti bu yöndedir.

Zorlu tecrübelerimizin bizleri bir aile yaptığı
askeri alandan bir örnek vermek gerekirse, bir
dünya hükümeti tasarısında, üç ya da daha fazla
ordu gruplu bir sistemin -ama bu defa barış
orduları- tek bir üst merkeze tabi olması
gereklidir. Buradan hareketle, bu büyük
gruplardan birini şekillendiren geniş Sovyet
Birliğini gördüm. Avrupa Konseyi de,
İmparatorluğu ve Refahıyla Büyük Britanya da
dahil olmak üzere, bir diğeridir. Üçüncüsüyse,
tüm büyük kazanç ve etki alanlarıyla birlikte Batı
Yarımküredeki kardeş cumhuriyetleriyle Birleşik
Devletlerdir. (…)

Hadiseler, belli bir ölçüde bu yönde ilerlemiştir
ancak bu, ihtiyaç duyulan ruhla veya şekilde
gerçekleşmemiştir. Batı Yarımküre, zaten
kendisini bir birlik gibi temsil etmektedir. Bizler
Lahey’de hükümetlerimize yeni Avrupa’yı
oluşturmalarında yardım etmek üzere toplandık.
Ama üçüncü büyük ve eşit ortağımızın uyumsuz
davranışları ve politikaları yüzünden hepimiz
kederliyiz, hepimizin aklı karışık ve tehlike
içerisindeyiz. Üçüncü ortağın aktif katılımı
olmaksızın dünya organizasyonu işleyemez ve
aynı şekilde savaşın gölgesi insanların ve
ulusların kalbinden ve aklından çıkmaz. (…)

Yeni atlattığımız ikinci Otuz Yıl Savaşlarından
sonra bende oluşan his, insanoğlunun bir
dinlenme dönemine ihtiyacı olduğu ve bu
yöndeki istediğidir. Unutulmamalıdır ki,
burada temsil edilen Avrupa’daki milyonlarca
evin soru soruyor olması çok az bir şeydir.
Tüm bu ücretlilerin, yetenekli zanaatkârların,
askerlerin ve toprak çalışanlarının talep
ettikleri, hak ettikleri ve belki de ısrar
ettirildikleri nedir?

Korku, derebeylik, canavarca eylemler veya
sömürüler olmaksızın, bir yuva kurabilmek,
emeklerinin karşılığını görmek, karılarını
bağırlarına basmak, çocuklarını terbiyeli bir
şekilde yetiştirmek ve barış ve güven içinde
yaşamak, eşit bir şans değil midir? Fakat belki
de bu, onlara empoze edilendir. Bu onların
kalbindeki arzudur. Bu, onlar için kazanmayı
düşündüğümüz şeydir.

aşkan Roosevelt, Dört Hürriyetten bahsetti ama
bugün en önemli olan Korkudan hür olmaktır. Neden
bu çok çalışan aileler, ilk olarak geçmiş günlerde
hanedan kavgaları ve dini kavgalar tarafından,
sonrasındaysa ulusal hırslar ve en nihayet ideolojik
fanatizm tarafından tartaklanmak durumundadır?
Neden şimdi onlar, hepsi kötü olan insanlarca
kışkırtılmış, başkalarının ıstırapları ve yurttaşlarının
boyun eğdirilmeleri altında üstünlüklerini inşa eden
totaliter zulmün birçok damgalanmış biçimi
tarafından birbirlerine karşı savrulmak ve tasnif
edilmek durumundadırlar? Muvafık oyu, aydınlanması
ve kültürüyle neden Avrupa’daki milyonlarca
mütevazı ev, polislerin darbesi korkusuyla neden tir
tir titresin?

Burada cevaplamamız gereken soru budur.
Burada belki de cevaplayacak gücümüzün
olduğu soru budur. Unutulmamalıdır ki,
Avrupa’nın tek yapması gereken kendi
görkemi, sadakati ve değerleri içerisinde
yerinden kalkmak ve ayakta durmaktır ve eski
ya da yeni, Nazi veya Komünist olsun zulmün
tüm biçimlerine zapt edilemez ve eğer
zamanı gelince ileri sürülürse bir daha hiçbir
zaman meydan okunamayacak güçlerle göğüs
germektir. (…)

Burada, bu öğleden sonra yeniden doğmaya
çabalayan bir Avrupa Kongresi’nde üzerimize
önemli ve ciddi bir sorumluluk düşmektedir. Eğer
önemsiz ihtilaflar ve küçük şeylerle ayrılır,
düzenimizi kendimiz bozarsak, hareket ederken
cesaret veya bakış açımızın açıklığında başarısız
olursak, paha biçilemez bir fırsat sonsuza dek
kaybedilebilir. Ama eğer birlikte olur, şans ve
dostluğu bir araya getirirsek- ki bu yolda beraber
ilerleyeceksek, küçük bir şansa değil tamamıyla
dostluğa ihtiyacımız olmalı- ve insanlığın daha
büyük umutlarını kesin olarak kavrayacaksak,
ancak bundan sonradır ki daha mutlu ve güneşli
bir çağa girmiş oluruz.

İşte böyle bir çağda, bu işkence gören
dünyada büyüyen bütün küçük çocuklar,
kendilerini, bir ülkenin diğerine karşı yıkıcı
savaşının kanlı çalkantılarındaki kısa süreli
zaferlerin galip ve mağlubu olarak değil de
geçmişin bütün mirasının vârisi, bütün
bilimlerin, geleceğe ait bütün bolluk ve
yüceliğin efendileri olarak bulurlar.

Savaş sonrası Alman-Fransız düşmanlığını
aşabilmek için Almanya şansölyesi Konrad
Adenauer’ın teklifi ile Jean Monnet’nin kaleme
aldığı deklerasyon Fransız Dışişleri Bakanı
Schuman tarafından 9 Mayıs 1950
tarihinde açıklanır.

Fransız hükûmetinin önerisi, diğer Avrupa
ülkelerinin de katılımına açık bir kuruluş
çerçevesinde, Fransız-Alman kömür ve çelik
üretiminin bir bütün olarak ortak bir yüksek
merci altında bir araya getirilmesidir.
Kömür ve çelik üretiminin bu şekilde bir araya
getirilmesi, ekonomik gelişme için gerekli ortak
temellerin derhâl atılmasını sağlayacak, böylece
uzun süredir savaş mühimmatı üretimi yapan ve
bundan hep zarar gören bölgelerin kaderini
değiştirecektir.

Bu şekilde sağlanacak üretim dayanışması, Fransa ile Almanya
arasında savaş çıkması ihtimalini düşüncelerden sileceği gibi
madden de imkânsız kılacaktır. Katılmaya istekli bütün ülkelere
açık olacak ve nihai olarak tüm üye ülkelere sınai üretimin temel
unsurlarını aynı şartlarla sağlayacak olan bu güçlü ve üretken
birim, ülkelerin iktisadi birleşmesinin gerçek temelini atacaktır.
Yaşam standartlarının yükseltilmesine ve barışçı kazanımların
geliştirilmesine katkı yapmayı amaçlayan bu üretim, herhangi bir
ayrım veya istisna olmaksızın tüm dünyanın istifadesine
sunulacaktır.
Fransız Dış İşleri Bakanı Schuman'ın önerisiyle dokuz ay süren
uzun müzakerelerden sonra, "Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu"
kurulması konusunda ortaya atılan tasarı (Schuman Planı) Batı
Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya
Dışişleri Bakanlarının katıldığı Paris konferansında kabul edildi.


1969 yılındaki Avrupa Toplulukları devlet başkanları
toplantısında alınan kararlarda, Avrupa Toplulukları
üyesi diğer devletler arasında ortak bir savunma
politikası oluşturulması haricindeki konularda, siyasi
iş birliğinin geliştirilmesini sağlayarak, yeni katılacak
üyelerle genişleyecek olan topluluğa siyasi birlik
niteliği kazandırmak için uygulanacak yöntemler
araştırılmıştır.
1–2 Aralık 1969 da Lahey konferansı sonunda
yayınlanan bildiride, savunma dışında kalan
konularda topluluk ülkeleri arasında siyasi işbirliğinin
geliştirilmesi gereği vurgulanmış, bu amaçla dış işleri
bakanlarının bir araya gelip rapor hazırlamaları
istenmiştir.




27 Ekim 1970 Lüksemburg raporunda “Paris ve Roma
antlaşmalarının
dibacesindeki ruha uygun olarak belirtilmesi gereken
ilk gerçek şudur ki, siyasi birlik ifadesi Avrupa
Topluluklarının ilerlemesinde her zaman itici güç
olmuştur” denilmektedir. Böylece Avrupa Siyasi
Topluluğu’nun ulus üstü özellik taşıması öngörülmüş,
AT ülkelerinin, dış politika alanında işbirliği
yapmasını amaç edinmiştir
İngiltere oluşumun ulus üstü bir yapıda olmasına
karşı çıkarken, Fransa, üye ülkeler arasında öncelikle
dış politikada birlik sağlanması gerektiğini öne
sürmüştür.
.

Avrupa Birliği’nin ilk ve en önemli ticari
ortaklarından olan Akdeniz Bölgesi ile ilişkileri,
ikili anlaşmalar kapsamında 1960’lı yıllara
uzanmaktadır. Akdeniz’in güney ve kuzey
kıyısındaki ülkeler arasında artan dengesizlikler
Avrupa’da yeni stratejilerin geliştirilmesine neden
olmuştur. 1970’lerin ikinci yarısında “Global
Akdeniz politikası” benimsenmiş, ABD
politikalarına karşı rolün yeniden tanımlanarak
çok taraflı bir Akdeniz politikası oluşturulması
üye ülkeler tarafından kabul edilmiştir.

Söz konusu zaman diliminde ortaya çıkan
petrol krizi ve İsrail ile petrolü İsrail’e karşı
bir koz olarak Arap devletleri arasında güçler
dengesinin sağlanması mevcut politikaların
oluşumunu hızlandıran önemli bir olay
olmuştur. Global Akdeniz Politikası’nın sanayi
mallarının serbest ticareti, bazı tarım
ürünlerinde gümrük tarifelerinin indirilmesi
ile teknik ve sanayi alanlarında işbirliğinin
sağlanması olmak üzere üç temel yönü vardır.

1989 yılında Berlin duvarının yıkılmasına neden
olan politik değişimler, Avrupa Birliği’nin stratejik
ve jeopolitik önceliklerini yeniden gözden
geçirerek, güneye doğru derinleşme sürecinin
başlamasına neden oldu. 1990 yılında Avrupa
Konseyi, 1992-1996 dönemini içerecek olan
“Yenilenmiş Akdeniz Politikası” (YAP)
doğrultusunda kararlar almıştır. YAP ile birliğin
kendisine en yakın komşularını hedef alınarak,
IV.Mali Protokoller, yatay finansal işbirliği, ticaret,
insan hakları ve çevrenin korunması konularını
içeren temel prensipler belirlenmiştir

Akdeniz ülkeleriyle ortaklık fikri Avrupa
Komisyonu tarafından 1995 Cannes
toplantısında sunulan “Avrupa-Akdeniz
Ortaklığı Önergesi”’nin kabul edilmesiyle
benimsendi. Avrupa Akdeniz mali işbirliği
kapsamında 1995-1999 yılları arasında
komisyon bütçesinden 4.6 milyon Euro
ayrılmıştır.



Barselona Zirvesinde Akdeniz bölgesinin önemi üzerinde
durularak, Avrupa Yatırım Bankası içinde güçlendirilmiş bir
Avrupa-Akdeniz yatırım mekanizmasının oluşturulması ve bu
anlamda bölgede bir ofis açılması yönünde kararlar alınmıştır.
Bu çerçevede Barselona Bildirgesi gerçekleştirilecek serbest
ticaret bölgesi sayesinde ortak bir refah alanı yaratmak, istikrar
barış ve kültürel alış verişin sağlanması esasları üzerine
kurulmuştur. Bu hedeflere ulaşmak üzere ikili ortaklık
anlaşmaları ve bölgesel diyalogların geliştirilmesi öngörülmüştür.
Bu doğrultuda Tunus, İsrail, Fas ve Filistin yönetimleri ile ortaklık
anlaşmaları imzalanmıştır. Bildirge kapsamında bulunan tarım,
çevre, turizm, enformasyon, sanayi, bilim ve teknoloji, sağlık ile
terörizm, uyuşturucu madde ile mücadele gibi alanlarda işbirliği
sağlanması amaçlanmaktadır.
A.
23 Aralık 1991’de Almanya Slovenya ve Hırvatistan’ın
bağımsızlığını tanıyor.
A.
AT 15 Ocak 1992’de Slovenya ve Hırvatistan’ı
tanıyor.
B.
AT 6 Nisan 1992’de Bosna Hersek’i tanıdı.
C.
Yugoslavya krizine AT’nin tutumu Avrupa’nın
ergenlik çağı olarak nitelendirildi.
D.
1994’te ABD, Rusya Federasyonu, Fransa, Almanya,
İngiltere’den oluşan Temas grubu kuruldu.
A.
B.
C.
D.
E.
F.
Rayaumont sürecinin başlatılması.
Barış, demokrasi ve işbirliği için İstikrar ve İyi
Komşuluk Deklarasyonu’nun başlatılması.
1996 Bölgesel Yaklaşım politikası
1998 Avrupa Konseyi’nin kararı ile Ortak Dış
Güvenlik Politikası kapsamına alındı.
1999 İstikrar Paktı’nın imzalanması.
Koşulluluk stratejisinin geliştirilmesi.
 Concordia
 Althea
 AB
Operasyonu
Operasyonu
polis misyonları
 Proxima
Operasyonu
 Bosna
Hersek,Hırvatistan,
Makedonya, Arnavutluk ve Sırbistan’ı
kapsamaktadır.
A.
B.
Kosova krizinin sonrasında Güney Doğu
Avrupa’nın Geleceği çalışma grubu
oluşturuldu.
CEPS Planı kabul edildi.
 SAP
Batı Balkan ülkelerinin AB’ye üye
olmalarını amaçlamaktadır.
 İstikrar
ve entegrasyon surecini kapsayan iki
aşamalı bir süreçtir
A.
İstikrar ve Ortaklık Anlaşmaları
B.
AB yardım programları (CARDS)
C.
Tek Taraflı Ticari Ödünler
D.
Haziran 2000 AB Batı Balkan Zirvesi Zagreb
E.
AB Batı Balkan Zirvesi Selanik
F.
Batı Balkan ülkeleri için Selanik Gündemi
 2001
Hırvatistan’la İstikrar ve Ortaklık
Anlaşması’nın imzalanması.
 2003 AB üyelik başvurusu
 2004 Aday ülke kabul edilmesi
 2005’te 105 milyon Euro’luk yardım yapıldı.
 Temmuz 2013 tarihinde tam üye oldu.
 Sırbistan
2002 yılında 2.9 milyar Euro mali
yardım almıştır.
 Sırbistan
iç siyasal değişimleri sonrasında AB
ile ilişkileri geliştirmiştir.
 İstikrar
ve Ortaklık Anlaşması imzalanmıştır
 1996
PHARE Programına dahil olmuştur.
 2001’de
İstikrar ve Ortaklık Anlaşması
imzalayan ilk Batı Balkan ülkesidir.
 2005’te

AB Konseyi adaylık statüsü tanımıştır.
Yunanistan’la yaşadığı isim sorunu nedeniyle
müzakerelere başlayamamıştır.
 2003’te

SAA müzakereleri başlatıldı.
2006’da Ortaklık ve İstikrar Anlaşması
İmzalandı.
A.
B.
C.


2000 Yılından itibaren AB’nin bağımsız ticari
tedbirlerinden yararlanmaktadır.
2006’da Konsey anayasal reform sürecini olumlu
görmüştür.
Komisyon piyasa ekonomisine geçiş aşamasını
eleştirmiştir.
Polis teşkilatı kurulamamıştır. Polis hizmetini
EUROPOL görmektedir. Respublica Srrpska’nın
ayrılıkçı politikaları nedeniyle devlet yapısında
sorunlar yaşamaktadır.
Günümüzde sistemin işleyemez hale gelmesi
nedeniyle şiddet içeren gösterilere sahne
olmaktadır.


AB üyesi ülkeler, Kosova'nın bağımsızlığı
konusunda tek sesli olamamıştır.
İspanya, Yunanistan, Romanya, Kıbrıs ve
Slovakya Kosova’nın bağımsızlığını hala
tanımamaktadır.


Avrupa Birliği, 1 Mayıs 2004’te on yeni
ülkenin birliğe üye olması sonucu, 1991
yılında Sovyetler Birliği’nin çökmesinden bu
yana dolaylı olarak ilgilendiği Doğu ve Orta
Avrupa ülkeleriyle komşu olarak daha da
yakınlaşma imkanına sahip olmuştur.
Avrupa’da birliğin yeni komşularını da içine
alacak şekilde genişlemesi, Avrupa ülkelerini
bütünleşme sürecinin tehlikeye girmesi
sonucunda kaygılandırmıştır.

Birliğe üye olmak isteyen bu komşu ülkeler,
ekonomik, siyasi ve sosyal azgelişmiş
olmaları nedeniyle Avrupa Birliği’nin yakın
gelecekte üye olamayacaklarını düşündüğü
ülkelerdir. Bu gerekçeler de Birliği doğudaki
ve güneydeki eski ve yeni komşularıyla
ilişkilerin nasıl yürüteceğini ortaya koymak
için bir Komşuluk Politikası geliştirmeye
yöneltmiştir.

2004 ve 2007 yıllarında 12 yeni üyenin AB’ye
üye olmalarıyla beraber genişlemenin doğu
boyutu önemli ölçüde tamamlanmıştır. Ancak
son genişleme dalgası ile komşu olunan bu
bölgeler, Avrupa Birliği için bir takım fırsat ve
tehditler içermektedir.

AB’nin Komşuluk Politikası, Rusya gibi eski ve
Ukrayna, Belarus ve Moldova gibi yeni doğu
Avrupalı komşuları ( Bu üç ülke belgede Batılı
Yeni Bağımsız Devletler (Western Newly
Independent States-WNIS) olarak
nitelenmektedir) ile Cezayir, Mısır, İsrail,
Ürdün, Lübnan, Libya, Fas, Filistin Yönetimi,
Suriye ve Tunus gibi güney Akdenizli
komşularını kapsamaktadır.




2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye
olması ile, çok kısa bir süre zarfında Avrupa
Birliği ve Çin arasındaki ticari ilişkiler önemli
derecede artış gösterdi.
Avrupa Birliği ve Çin arasındaki ticaret hacmi
2012 yılında yaklaşık 434 milyar avroya ulaştı.
Ancak, Avrupa Birliği’nin Çin ile olan ticaret ve
yatırım ilişkilerinin, potansiyelin altında kaldığı
düşünülüyor. Örneğin iki bölge arasındaki hizmet
ticareti 2012 yılında 49.8 milyar avro ile sınırlı
kalmıştır.
Avrupa Birliği’nin Çin ile yaklaşık 146 milyar avro
değerinde bir ticaret açığı kaydetmesi, Avrupa
yetkilileri için büyük bir endişe konusudur.




Çin’in kendi para birimi olan Renminbi’yi
düşük değerde tutması;
Çin’in fikri mülkiyet haklarını ihlal etmesi;
Çin’de uygulanan bazı bürokratik işlemlerin
Avrupalı yatırımcıların Çin pazarına erişimini
zorlaştırması;
Çin’in damping ve sübvansiyon uygulaması
yer alıyor.






Obama döneminde AB’ye karşı yürütülen olumlu
politikayı anlamak için ABD’nin 2008 sonrası ulusal
güvenlik stratejisine bakmakta fayda var. Beş ana
hedef etrafında şekillenen stratejide;
Irak’taki savaşı sorumlu bir şekilde sonlandırmak,
El Kaide ve Taliban’la savaşı bitirmek,
Teröristlerin ve kötü niyetli devletlerin nükleer silah
ve maddelere erişimini engellemek,
Enerji güvenliğini sağlamak ve 21’inci yüzyılın
zorluklarına karşı ABD’nin ittifaklarını yenilemek yer
aldı.
Tüm bu hedeflerin başarıya ulaşabilmesi için AB’nin
güçlü desteğine ihtiyacı olan Obama, AB’ye yönelik
politikasını buna göre belirlemiştir.



Geçtiğimiz aylarda CIA’nin eski ajanı Edvard Snowden’in ortaya çıkardığı
ve Amerika Milli Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Prism programı çerçevesinde
AB’nin tüm iletişim ağı üzerinde dinleme faaliyetinde bulunduğu iddiası
ilişkileri gerdi. Amerika’nın Avrupa’da casusluk yaptığı iddiaları Atlantik
okyanusunun iki kıyısında yer alan müttefiklerin ilişkilerini gölgelemeyi
sürdürürken, AB Amerika’nın dost ülkelerde casusluk yapmasını kabul
edilemez olduğunu belirtti.
Amerika’nın söz konusu casusluk faaliyetlerini terör saldırılarını
engellemek için değil de, iktisadi çıkarlar doğrultusunda yaptığının
ortaya çıkmasının ilişkileri daha da gerdiği gözleniyor. NSA’nın AB
ülkelerinde casusluk yapması ve özellikle Snowden’ın belirttiğine göre
bunu en çok AB’nin uluslar arası ticareti ve iktisadi istikrarı üzerinde
yapmış olması konuyu daha da önemli hale getirdi.
TTIP müzakerelerinin başladığı ve stratejik olarak büyük öneme sahip
olan bu anlaşmanın sürdüğü ortamda AB kendisini Amerika’nın dijital
sınırları dışında görüyor ve arkadan vurulmuş gibi hissediyor.


AB ve ABD 28 Haziran 2010 tarihinde uluslararası
terörle mücadele kapsamında, ABD’nin Terörizm
Finansmanı Takip Programı’nın (Terrorist Financing
Tracking Programme – TFTP) AB vatandaşlarının
Belçika merkezli Uluslararası Bankalararası Finansal
Telekomünikasyon Kurumu SWIFT (Society for
Worldwide Interbank Financial Telecommunication)
tarafından muhafaza edilen banka bilgilerine
erişimine izin veren anlaşmayı imzaladı.
1 Ağustos 2010 tarihinde yürürlüğe giren anlaşma ile
ABD, AB vatandaşlarının Avrupa bankalarındaki isim,
adres ve uluslararası havale detayları gibi bilgilerine
TFTP ile erişim sağlayabiliyor.


11 Eylül saldırıları, Mart 2004’te Madrid’de ve
Temmuz 2005’te Londra’da yaşanan patlamalar
sonucu harekete geçen AB, terörle mücadele
kapasitesini güçlendirmek ve koordine etmek için
çaba gösterdi. AB bu alana olan ilgisini artırırken,
ABD ile AB ülkeleri arasındaki ikili istihbarat
paylaşımı ve güvenlik alanlarındaki işbirliği
terörist eylemlere sekte vurmakta ve bunlara
karışanları cezalandırmakta önemli etkenler
olarak yer aldı.
Uzmanlara göre Avrupa halen radikal İslamcı
örgütlerin başlıca hedefi ve aynı zamanda ABD’ye
karşı saldırılar düzenlemek isteyen yapılanmalar
için muhtemel üs konumunda bulunuyor.

Anlaşmazlıklara rağmen AB ve ABD hala
birbirleri için vazgeçilmez önemlerini koruyor.
Teröre karşı işbirliği, TTIP gibi yeni girişimler
iki tarafı giderek daha fazla birbirlerine
bağlarken, yükselen yeni güçler karşısında da
güçlerini birleştirmek ihtiyacını daha fazla
hissediyorlar.

AB ile ABD toplam günümüz dünya ticaretinin
%40’ını oluşturuyor. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
verilerine göre, 2001 yılında değeri 5 trilyon
doları aşan dünya ithalatının 1 trilyon 100 milyar
dolarlık bölümü ABD, 915 milyar dolarlık bölümü
ise AB ülkeleri tarafından gerçekleştirildi. Aynı
dönemde, toplam 4 trilyon 800 milyar dolarlık
dünya ihracatının %19’u AB, % 16’sı ise ABD
tarafından yapıldı. İki blok arasındaki mal ticareti
hacmi de yine 2001 yılında 560 milyar dolar
olarak kaydedildi. Bir diğer deyişle ABD ile AB
arasındaki günlük ticari alışverişin değeri 1 milyar
doların üzerinde.

Rusya-AB ilişkisinin temelinde Rusya’nın AB’ye “üye
olmayacağı” fikri yatıyor… Rusya’nın AB’ye üye olmak gibi
bir arzusu olmadığı gibi, AB’nin de böyle bir düşüncesi
mevcut değil. Rusya kendisini AB karşısında “eşit” ortak
olarak görmekte ve AB ile ilişkileri daha çok bir dış politika
konusu olarak değerlendiriyor. AB’nin “koşulluluk” esasına
dayalı “genişleme” ve daha dar kapsamlı da olsa “komşuluk
politikası” kuralları Rusya için uygulanabilir değil.
Dolayısıyla AB’nin, Rusya’nın iç işleri, özellikle de içeride
uyguladığı siyasi ve ekonomik politikalar ile Çeçen
sorununa yaklaşımı konusundaki eleştirileri Rusya
tarafından rahatçı göz ardı edilebilmekte. Rusya, AB ile
ilişkisini, egemenliğinden feragat etmeden ve bulunduğu
durumundan taviz vermeden yürütmek istiyor…

Mayıs 2004’den itibaren eski Sovyet alanından
bazı ülkelerin AB üyesi olması ve bu genişleme
sonrasında da AB’nin komşu olduğu ya da coğrafi
olarak yakınlaştığı Ukrayna, Beyaz Rusya,
Moldova, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı
“Komşuluk Politikası”’na dâhil etmesi AB ve
Rusya’nın “yakın çevrelerinin” çakışmasına sebep
olmuş ve bu durum, eski Sovyet alanında taraflar
arasında yeni bir jeopolitik rekabete yol
açabilecek bir ortam da yarattı. Nitekim son
dönemde Rusya-Gürcistan, Rusya-Polonya ve
Rusya-Estonya arasında yaşanan tüm gerginlikler
AB’nin müdâhil olduğu sorunlar haline geldi…

Rusya-AB ilişkisinin hukuki temelini oluşturan ve bu
yıl itibarıyla yenilenmesi gereken 1997 tarihli Ortaklık
ve İşbirliği Anlaşması’nın yerine geçecek anlaşmanın
müzakerelerine başlanamıyor, enerji konusu dahil
ilerleme sağlanamıyor…çünkü AB üyesi olan
Polonya’nın et ve diğer tarım ürünlerinin kendi
ülkesine girmesini yasaklayan Rusya’ya karşı tavrını
AB’nin Rusya ile müzakerelere başlamasını veto
ederek ortaya koyuyor … Rusya da masum değil
çünkü eski etki alanındaki ülkelere karşı her türlü
yıldırma taktiğini uyguluyor, özellikle de Gazprom
vasıtasıyla gücünü kullanarak yakın çevresindeki
ülkelere blöf yapıyor, AB ülkeleri arasındaki
bütünlüğü bozuyor…

Rusya ile AB “demokratikleşmenin” tanımı,
kapsamı ve uygulama biçimi konusunda da
anlaşabilmiş değil. AB Rusya’da muhalefetin
bastırılış yöntemi konusunda eleştirel
yaklaşımını artırarak sürdürüyor, Rusya AB
üyesi olan Estonya ve Letonya’daki etnik Rus
azınlığa uygulanan muameleden şikayetçi.

Tüm bu zorlanmalar aslında Rusya-AB ilişkisini daha
gerçekçi bir zemine çekiyor. AB’ye üyelik
süreçlerinde, NATO’ya giriş aşamasındaki kadar
sesini yükseltmeyen Rusya, eskiden “etkisi alanındaki”
ülkelerin kaybını telafi etmenin yollarını ararken, AB
ise artık yeni üyelerinin hassasiyetlerini de dikkate
alarak Rusya ile başka bir “zeminde” ilişki geliştirmek
zorunda olduğunun yeni yeni farkına varıyor…Bu
arada karşılıklı olarak gelişen ekonomik bağımlılık ise
tarafları birbirlerine mecbur kılmaya devam ediyor.
Ancak bu üç gerçeğin kesiştiği noktadan hareketle
oluşabilecek en gerçekçi ilişki biçimini geliştirmek ise
tarafların iradesi, çabası, marifeti ve kararlılığına
kalıyor…Bugün yaşanan zor dönem ise ilişkideki
“normalleşmenin” zorunlu bir parçası…


Rusya’nın AB ülkeleriyle gerçekleştirmiş
olduğu ticaret toplam dış ticaret hacminin
%36’sını oluşturmaktadır.
AB dünyanın en büyük enerji ithalatçısı.
Enerjide dışa bağımlılık oranı %55. Petrolünün
%84'ünü ve doğal gazının %64'ünü ithal
ediyor.










2011'de AB nin genel enerjisinin%24'ü doğalgaz'dan
üretilirken , %37'si Petrolden , %18'i
Kömürden , %12'si de Nükleer'den elde edildi. AB'de 2011
'de %24 olan enerji üretiminde
doğalgaz kullanım oranının 2030 yılına kadar %30'a
çıkması bekleniyor. Avrupa komisyonu
2030 yılına kadar AB 'nin doğal gaz talebinin % 80 'ini ithal
edeceğini açıkladı.
AB 2012'de 396 milyar m3
gaz ithal etmiĢ . Bu ithalat mevcut eğilim senaryosuna
göre
2030'da 520 milyar m
3
'ü aĢacak.Ancak bu konuda daha düĢük tahminler de var.


28-29 Kasım 2013 tarihindeki Vilnus zirnesine
yaklaşık 10 gün kala AB ile vize sözleşmesinin
tek taraflı olarak Ukrayna tarafından
imzalanmayacağı kulislere yayıldı.
21 Kasım tarihinde hem Başbakan hem de
Cumhurbaşkanı tarafından anlaşmanın askıya
alındığının teyit edilmesi ile birlikte insanlar
tepkilerini, 23 Kasım’da muhalefet partilerinin
liderliğinde turuncu devrimin sembolu
Bağımsızlık Meydanı’na çok yakın mesafedeki
Avrupa Meydanı’nda toplanarak dile getirmeye
başladılar.

29 Kasım akşamı zirvenin Ukrayna tarafında
sözleşmenin imzalanmaması ve sona ermesi
ile birlikte bu duruma tepkili insanlar mesai
saatlerinden itibaren Bağımsızlık meydanına
yöneldiler. Bu arada belirtmek gerekir ki, bu
meydan her sene bu dönemde büyük bir çam
ağacı ve etrafında çok sayıda süslemeler ile
renklendirilir. Ukrayna çevik kuvveti bu
çalışmaların yapılmasını sebep göstererek
Cumartesi sabaha karşı saat 4’te bu
meydandaki kalabalığa müdahale etti.

18 Şubat gecesi yaşanan olaylarla ilgili
Ukrayna Sağlık Bakanlığı, çatışmalarda
aralarında polis ve gazetecilerin de
bulunduğu en az 25 kişinin hayatını
kaybettiğini açıkladı. Bakanlık, başkent
Kiev'de 241 kişinin ise yaralanarak hastaneye
kaldırıldığını belirtti.

Ukrayna'da haftalardır devam eden
gösterilerde hükümet karşıtı protestocular,
Kasım ayında Rusya ile ilişkileri güçlendirmek
için Avrupa Birliği (AB) ile ticaret anlaşmasını
son anda imzalamaktan kaçınan
Cumhurbaşkanı Başkan Viktor Yanukoviç'in
istifası çağrısında bulunuyor.

Bu olaylar Rusya ile AB arasında yeni bir
gerginliğin fitilini ateşleyebilir.
Download