jeofiziksel uzaktan algılama, dış alanlar, yer kabuğunun

advertisement
Grup III
1302150014 Esra Doğukan
1302150023 Kaan Kılıç
1302150024 Merih Türkcan
1302100098 Hüseyin Kayacıoğlu
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Jeofizik, Yer’in içinde ve dışında yer alan enerji
kaynaklarının meydana getirdiği ve getirmekte
olduğu, fiziksel yapısını, fiziksel olayları, fizik
büyüklükler cinsinden ortaya çıkararak, sürekli
ölçü ve kayıtlar yaparak etüd eder (Tezcan, 1973).
 •Jeofizik, Yer'in katı küreleri ve onun sıvı
(hidrosferik) ve gaz (atmosferik) çevrelerinde
oluşan fiziksel süreçler, yerin bütün fiziksel
özelliklerini kapsayan bilimler kompleksidir (Great
Soviet Encyclopaedia).
 •Fiziğin araştırma yöntemlerinin kullanarak
Yerküre'yi incelemektir. İlgi alanının sınırları
binlerce santigrat derece sıcaklıklarda ve 1.500.000
atmosfer basınçta materyallerin bulunduğu yerin
derin içlerinden, onun okyanus havzaları ve şaşırtan
düzensizlikleri ile yerkabuğuna, yukarı atmosfere
değin uzanır (Encyclopaedia Britanica).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016








Levha tektoniği ve
deprem araştırmaları
Sismik yöntemlerle
karada ve denizde
jeolojik yapıların
araştırılması
Jeolojik zamanlardaki yer
manyetik alanının
belirlenmesi
Yeraltı kaynaklarının
araştırılması
Çevre jeofiziği
Arkeolojik araştırmalar
Atmosfer ve uzay
araştırmaları
Termal alan araştırmaları
(tr.m.wikipedia.org)
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Uzaktan algılama, yeryüzünün ve yer kaynaklarının incelenmesinde onlarla
fiziksel bağlantı kurmadan kaydetme ve inceleme tekniğidir.
 Yer ile herhangi bir temas olmaksızın yerin çeşitli özelliklerinin tespiti işidir.
 Uzaktan algılamanın anlaşılabilmesi için kendi beş duyumuzun algı özellikleri
kısaca olsa da bilmekte yarar vardır. Gözlerimiz görüş alanına düşen tüm
cisimleri alır ve değerlendirip tanımlaması için beyine gönderir, beyinde
bunları değerlendirip algının tamamlanmasını sağlar. Aynı şekilde kulak da
etraftan yayılan ses dalgalarını toplayarak anlamlandırması için beyne
gönderi ve beyinde tanımlama işlevini böylece tamamlayarak duyma
dediğimiz olayın gerçekleşmesini sağlar. Tüm bu olayların gerçekleşmesi
içinde ATP enerjisi kullanılır. (tr.m.wikipedia.org).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Uzaktan algılamanın
gerçekleşebilmesi için 7 şartın
yerine gelmesi gerekmektedir:


Enerji kaynağı ya da ışıma
Işınım
veya radyasyon ve atmosfer


(tr.m.wikipedia.org)
Hedef ve interraksiyon

Sensör tarafından kaydedilen
enerji

Transmisyon, alma ve işleme

Yorumlama ve analiz

UA_2016-2017 Güz Dönemi
Uygulama
10.10.2016
Uzaktan Algılamanın Avantajları
Dünyanın sinaptik görüntüsü sağlanır
 Geniş kapsama alanı
 Nesnelerin gözle görülemeyen özelliklerinin
tespiti
 Hızlı, düşük maliyetli ve güncel
 Tehlikeli ve ulaşılması güç/imkansız alanlar
görüntülenebilir
 Periyodik olarak görüntü temini
 Dijital formatlı görüntü ürünleri

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
journals.edu.tr
10.10.2016
UYDU - Uydular hava olaylarını küresel olarak inceleme olanağı sağlar ve dünya
çevresindeki yörüngelerinde hareket ederken, sensörleri (radyometre) tarafından
kaydedilen verileri belirli aralıklarla yer istasyonlarına gönderirler. Uyduların en
önemli özelliklerinden birisi de, yer gözlem istasyonlarının kurulamadığı ve
böylece verilerin toplanamadığı okyanus, çöl, dağlık alanlar, kutup bölgeleri vs.
gibi çok geniş alanlardan meteorolojik bilgilerin elde edilmesidir.
Tüm uyduların uzaktan algılama sistemleri cisimler tarafından yansıtılan ve
cisimlerin vücut sıcaklığına bağlı olarak yaydıkları elektromagnetik radyasyonun,
uzaya yerleştirilen platformlar (uydu) üzerinde bulunan radyometreler tarafından
ölçülmesi (pasif algılama) ve radar (aktif algılama) sistemlerine dayanır. Bulutluluk,
ozon miktarı ve konsantrasyonu, buzul alanlarının, atmosferik sıcaklık ve nem
profillerinin, yağış miktarının tespiti, kara ve deniz yüzeyi sıcaklıklarının
belirlenmesi pasif algılamaya, okyanus dalga boyu, dalga yüksekliklerinin ve deniz
yüzeyi rüzgar hızı ve yönünün tespiti aktif algılamaya örnek teşkil etmektedir.
Meteorolojik amaçlı uydular (METEOSAT, GOES,GMS, NOAA vs.) pasif algılama
yöntemlerini kullanırken, ERS-1 gibi uydular aktif algılama yöntemlerini
kullanmaktadır. Meteorolojik uydular yörüngelerine göre temel olarak iki kısma
ayrılırlar:
1) Geostationary (Sabit Yörüngeli ) Uydular
2) Polar (Kutupsal Yörüngeli) Uydular
UA_2016-2017 Güz Dönemi
tr.m.wikipedia.org
10.10.2016
Meteorolojik ekipmanla donatılarak uzaya fırlatılan ilk uydu Vanguard-2
olup, 17 Şubat 1959’da uzaya fırlatılmıştır.
Ne yazık ki, uydu kendi ekseninde salınarak dataların kullanışsız hale
gelmesine neden olan çapraşık ekran çizgileri oluşturdu.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Meteorolojik amaçlı ilk uydunun atmosfere
fırlatıldığı günden bu yana geçen 30 yılı aşkın
bir sürede uydular, dünya ve atmosferi ile ilgili
çalışmalarda vazgeçilmez bir öneme sahip
olmuşlardır. Özellikle meteorolojik gözlem
ağının yokluğunun veya eksikliğinin hissedildiği
(okyanuslar, kutup bölgeleri, dağlık alanlar,
ormanlar ve çöller) alanlar başta olmak üzere,
dünya ve atmosferi hakkında vazgeçilemez
bilgi kaynakları durumuna gelmişlerdir.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
SPOT
SPOT uydusu Fransız Uzay Merkezi (CNES) tarafından
planlanarak Fransa , Belçika ve İsveç tarafından üretildi. İlk kez 22
Şubat 1986 ‘da işlev kazandı. Bu da Landsat uyduları gibi kutup
doğrultusuna yakın , güneşle eş zamanlı 98.7 derece eğimli , yer
yüzeyinden 832 km yükseklikte bir görüntüye sahiptir. İki farklı
modda çalışan yüksek çözünürlüklü iki görüntüleme cihazına
(HRV) sahiptir. Çok bandlı spektral modu (MSm) 20*20 m 2
geometrik çözünürlüklü tayfın yeşil (.50-.59 mm), kırmızı(.61-.68
mm) ve yakın kızılötesi (.79-.89 mm) bölümünü kaplayan 3
banddan oluşur. Pankromatik (siyah- beyaz) modu sadece
görünür bölgeyi örten tek band (.51-.73 mm) ve 10*10 m2 yüksek
geometrik çözünürlüğe sahiptir. Her iki algılayıcı seti birlikte
aralarında 3 km’lik örtme bulunan 117 km’ lik tarama genişliğini
kapsar.
Landsat’la kıyaslandığında SPOT uydusunun geliştirilmiş daha
yüksek geometrik çözünürlüğü olduğu kadar, düşey
doğrultusunun her iki yanından 27 dereceye kadar dik olmayan
görüntüleme olanağına da sahip olaması bazı gelişmiş
özellikleridir. Uydunun tekrar döngüsü 26 gün olmasına rağmen
dünya yüzeyinin belirli bir alanının, ekvator üzerinde ise uydunun
her farklı geçişinde 7, 45 derece enlemi üzerinde ise 11 uygun
durumda veri elde etme olanağı vardır. Dik olmayan görüntü olma
olasılığı nedeniyle jeomorfoloji, jeoloji ve toprak vs. amaçlı
görüntü yorumlamaları için özellikle kullanışlı olan dünya
yüzeyinin stereoskopik (üç boyutlu) görüntülerini alabilir.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
Nasa.gov
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
LANDSAT
Bu uydu ilk olarak 23 Temmuz 1972 yılında (USA)
Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi Başkanlığınca
fırlatıldı ve daha sonra ERTS (Dünya Kaynakları
Teknoloji Uydusu) olarak isimlendirildi. Uydular iki
ayrı set algılayıcı taşımaktaydı, yüksek
çözünürlüklü televizyon görüntüsü oluşturabilen
geliştirilmiş vidikon televizyon kamerası; returnbeam vidikon (RBV) ve çokbandlı spektral
tarayıcıdır; Landsat 1, 2 ve 3’ün kutup doğrultusuna
yakın 99.09 derecelik eğimle, güneşle birlikte
hareket eden 919 km yükseklikte bir yörüngeye
oturtulmuştur. Tekrar devri ise 18 gündür. (18
günde bir aynı yeri algılar) Tarama uzunluğu (bir
kerede tarayabildiği uzunluk) 185 km ve tam
görüntü büyüklüğü ise 185*185 km 2 ’dir. Landsat
uydularının ikinci serisi 16 Temmuz 1982 ve 1 Mart
1984 yılında fırlatıldı. Nasa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
mta.gov.tr
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
METEOSAT
Landsat ve SPOT’ tan farklı olarak Meteosat’ ın
dünyaya olan konumu sabittir (değişmez
konumlu) yani uydu dünyanın hızına eşit hızla
döner. Yeryüzünden 36000 km uzakta, ekvator
üzerinde 0o boylamında yer alır. İlk olarak 14
Mayıs 1979 ‘da yörüngeye oturtuldu ve hala
çalışır durumdadır. İkincisi de Haziran 1981’de
fırlatıldı. Algılayıcıları her 15 saatte bir veri
kaydeder. Geometrik çözünürlük; Spektral
banda, enleme ve boylama bağlı olarak 2.5*2.5
km2 ‘den 8*8 km2 ‘ye kadar değişebilir.
Meteosat'a ait veriler meterolojik çalışmalarda
olduğu kadar arazi örtü tiplerinin haritalanması
ve doğal afetlerin gözlenmesinde de kullanıldı.
Ayrıca bu veriler Afrika’da çölleşme
çalışmalarında da kullanıldı.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Eylül
1999’da
GeoEye firması
tarafında
kullanılmaya
başlandı. 1m yersel
çözünürlüğe sahip
görüntü sağlayan ilk
uydudur.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
NOAA
Bunlar iki grup algılayıcı
taşımaktadır; ileri çok yüksek
çözünürlüklü radyometre (AVHRR) ve
TIROS (Televizyon Kırmızı Ötesi
Gözlem Uydusu), düşey ses dalgası
vericisi (TVOS:TIROS). AVHRR 1.1*1.1
km 2 çözünürlüğe sahip ve
elektromanyetik spektrumun, görünür
kırmızı (R), yakın kızılötesi ( NIR) ve 3
bandda termal kızıl ötesi ( t IR)
bölgesinde olmak üzere 5 band içerir.
TVOS temel olarak 3 set algılayıcıdan
oluşmuştur.
NOAA uydusunun
temel avantajı tekrarlamalı kaplama
aralığıdır ( günde iki kez). Bu özelliği
meterolojik çalışmalar için ( hava
tahminleri v.s.) çok kullanışlıdır. Diğer
uygulama alanları ise geniş boyutlu
olayları; volkanik püskürmeleri,
bölgesel su taşkınları, orman
yangınları, denizlerin yağ, petrol
kirlilikleri v.s. içerir.
UA 2016-2017 Güz Dönemi
nasa.gov
10.10.2016

1994 yılında Kanada Uzay Ajansı tarafından fırlatılmış
ve dünyanın yerden işletilebilir ilk radar uydusu
olduğu ifade edilmiştir. 5.3 GHz frekansında
çalışmakta ve değişik dalga boyu seçme şekilleri
verilerin çok çeşitli tarama genişliklerinde,
çözünürlüklerde ve yatay açılarda algılanmasını
sağlar. Uydu işletilebilir olduğunda veriler; arazi
kullanım haritalanması, toprak neminin saptanması,
ormanların izlenmesi, kıyı gözlemleri gibi çok çeşitli
amaçlarla kullanılabilir.
nasa.gov

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Seasat 26 Haziran 1978 yılında fırlatıldı , fakat 10
Ekim 1978’de çalışmaz duruma geçti. Sentetik
Aralıklı Radar (SAR) 1.275 Gigahertz (GH z) frekans
ve 25 cm dalga genişliğinde çalışır. En önemli
avantajı sürekli bulutlarla kaplı tropik bölgelerde
olduğu kadar bazı ılıman bölgelerde çok kullanışlı
olan bulutlardan geçebilme (süzülebilme)
yeteneğidir. Bu yeteneği nedeniyle radar verileri
daha da önem kazanmaya başladı. Gelecekte uydu
jenerasyonları radara sahip olacaklardır

(www.hasanbalik.com) 
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016


UZAKTAN ALGILAMA İLE DEPREMLERİN
İZLENMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Uygulamalı jeofiziğin alt bölümü olan Sismoloji’nin uzaydan
gözlemlenebilmesinin imkanı yoktur. Sismometrelerin
yüzeyde olması şarttır. Fakat InSAR (İnterferometrik Yapay
Açıklıklı Radar) yöntemi ile uçak veya uydulardan
deprem öncesi ve sonrası yer hareketleri değişimleri
gözlemlenebilir. Yer yüzeyindeki yükselme ve
çökelmeleri, güç değişimlerini saptayabilen InSAR;
magnitüd değeri ölçememekte veya erken uyarı
sistemi olarak kullanılamamaktadır (mta.gov.tr).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Fay,Çizgisellik,Kırıkların Tanımlanması
 Jeotermal
Araştırmalar
 Deprem Araştırmaları
 Volkanik Araştırmalar
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Fay,Çizgisellik,Kırıkların Tanımlanması
UZAKTAN ALGILAMA YÖNTEMİ KULLANILARAK FETHİYE VE ÇEVRESİNİN
JEOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ DETERMINATION OF GEOLOGICAL
FEATURES OF FETHIYE AND SURROUNDIN
Bu çalışmada, Türkiye’nin güneybatısında yer alan Muğla iline bağlı Fethiye ve
çevresinde hem saha gözlemleri hem de uzaktan algılama teknikleri birlikte
kullanılarak jeolojik birimlerin ayırdımı yapılarak jeoloji haritası hazırlanmıştır
(Şekil 1). Ayrıca, aktif tektonik hatların izlenmesi amacıyla çizgisellik analizi
yapılmıştır. İnceleme alanının, Türkiye’nin aktif fay zonlarından FethiyeBurdur
Fay Zonu (FBFZ) içerisinde yer alması nedeniyle bölgede, birçok fay
düzleminin topoğrafyada oluşturduğu çizgisellikler bulunmaktadır. Bu
çizgiselliklerin bölgesel dağılımı uydu görüntüsü kullanılarak yapılırken,
Fethiye ve çevresindekilerin dağılımları ise hem uydu görüntüsü yardımıyla
hem de arazi gözlemleri ile belirlenmiştir. Bu çizgiselliklerden elde edilen
veriler yardımıyla gül diyagramı hazırlanmış ve çizgiselliklerin bölgedeki
baskın konumları belirlenmeye çalışılmıştır. Bölgenin çizgisellik haritası uydu
görüntüleri kullanılarak ortaya çıkarılmış ve gül diyagramları yapılmıştır.
Uzaktan algılama için 30.07.2001 tarihinde alınmış olan Landsat ETM+ (pathrow: 179-34) uydu görüntüsü kullanılmıştır. Öncelikle çalışma alanı, bütün
çerçeve içerisinden kesilerek çıkarılmış ve geometrik düzeltmesi yapılmıştır.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
ÇİZGİSELLİK ANALİZİ İnceleme alanı ve çevresi, Fethiye-Burdur Fay Zonu içinde bulunmaktadır.
Güneybatı Anadolu’da aktif bir fay zonu olarak bilinen (Barka vd., 1995; Yağmurlu, 2000; Bozcu vd., 2007) bu
zon içinde değişik büyüklüklerde ve yönelimlerde faylar bulunmaktadır. Çizgisellik analizi, jeoloji
araştırmalarında sıkça kullanılan bir araştırma yöntemidir (Süzen ve Toprak, 1998; Över vd., 2004) ve
sadece kırık hatlarını temsil etmemektedir. Bu terim ilk kez Hoobs (1904) tarafından “Atlantic Sınır
Bölgesinin Çizgisellikleri” adlı çalışmasında kullanılmıştır. Aktif fay zonlarının belirlenmesinde uzaktan
algılama tekniği, önemli bir kolaylık ve üstünlük sağlamaktadır. Uydu görüntüleri kullanılarak yapılan
çizgisellik analizleri, farklı yapısal unsurlar ile mineralizasyon zonlarının belirlenmesinde de
araştırmacılara yardımcı olur gibi çizgisellik haritası, herhangi bir bölge için önemli bilgiler sunar (Rowen
ve Bowers, 1995; Zakir vd., 1999). Uydu görüntüleri üzerinde çeşitli görüntü iyileştirme yöntemleri
kullanılarak çizgiselliklerin ön plana çıkarılması mümkündür. Çalışma alanı ve çevresinde bulunan çizgisel
yapıları belirlemek için Landsat ETM+ uydu görüntüsü kullanılmıştır. Bu çalışmada, görsel yöntemler ve
görüntü işleme teknikleri birlikte kullanılarak çizgiselliklerharitalanmıştır. Çizgiselliklerin görsel
değerlendirmeleri bazı kriterlere bağlıdır. Bunlar; renk tonu ve doku gibi fotoğrafik özellikler, drenaj
örgüsü ve yoğunluğu, arazi şekli ve tabakalanmanın gelişimi, bitki örtüsü, fay yüzeyinin varlığı, doğrusal
vadiler, üçgen yüzlerin dizilimi, nehir gidişlerinin yer ve yön değiştirmesi, göllerin dizilimi, sıcak su çıkış
noktaları, su kaynakları, heyelanlar, nehir taraçalarının yatay veya düşey doğrusal yer değiştirmesi gibi
jeomorfolojik özelliklere dayanmaktadır. Bu özelliklerin bilinmesinden yola çıkılarak çalışma alanı ve yakın
çevresinin drenaj ağı haritası ve sayısal yükseklik modeli çizgiselliklerin belirlenmesi için hazırlanmıştır.
Şekil 10’da, bölgenin uydu görüntüsü ve yükseklik verileri kullanılarak hazırlanan üç boyutlu arazi modeli
ile eğimin değiştiği yerler, vadi ve sırtların tam yerleri rahatlıkla görülebilmektedir. Dolayısıyla oluşturulan
üç boyutlu görüntü ile incelemek istediğimiz fay 58 çizgiselliklerini daha net olarak görebilme imkanı
sağlanmış olur. Bu şekilde, iki boyutta çalışırken, çizgisellikler ile vadi ve sırtların karıştırılmasından
kaynaklanabilecek hatalar azalmaktadır.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Jeotermal alanların araştırılması için yürütülen keşif çalışmalarında, temel olarak, jeolojik ve hidrolojik
teknikler, keşif sondajları, jeokimyasal teknikler, jeofiziksel teknikler, uzaktan algılama teknikleri
kullanılmaktadır. Uzaktan algılama teknikleri içerisinde, termal anamolilerin belirlenmesi, mineral aramalar ve
çizgiselliklerin belirlenmesi jeotermal alanların belirlenmesinde kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan
çalışmalarda jeotermal alana etki eden faktörler CBS tabanında incelenerek, sonuca ulaşılmaktadır (Noorollahi
vd. 2006). Kratt vd. (2010) Kuzeybatı Nevada’da yapmış oldukları çalışmada, jeotermal potansiyeli olan
bölgelerde, coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemlerini kullanarak hidrotermal alterasyona
uğramış mineralleri tanımlamıştır. Çalışmada HyMap görüntüleri, Advanced Spaceborne Thermal Emission and
Reflection Radiometer (ASTER) uydu görüntüleri, kuyu ve su kaynakları lokasyonları, sondaj derinlikleri ve
kuyu ısı dereceleri, gravite verileri, Landsat termal gece görüntüleri, Dördüncü dönem (Quertnary) fay
lokasyonları, topografik ve hava fotoğraflarından elde edilen altlık haritalar, hiperspektral görüntü ve türetilmiş
mineral hartaları kullanılmıştır. Aster uydu görüntülerinin görünür bölge ve kısa dalga kızılötesi bantlarına
fokus olunup, hidrotermal alterasyon kayaları ve tüf kalıntıları incelenmiştir. Detay elde etmek için
hiperspektral haritalama yapılarak, bölgede mineral haritalama yapılmıştır. Alunit, karbon kayaları, kireçtaşı,
kaolinit, halosit, montmorillonite/illite minerallerine ve tüf malzemelerine rastlanmıştır. Şekertekin vd. (2013)
Zonguldak ilinde yapmış oldukları uzaktan algılama verileri ile yer yüzey sıcaklığının belirlenmesi isimli
çalışmasında, Landsat 5 TM uydu görüntülerini ve Zonguldak Meteoroloji Müdürlüğünde alınan görüntünün
alındığı tarihteki sıcaklık ve nem verilerini kullanmıştır. Tek pencere algoritmasını kullanarak, uydu
görüntüsünün parlaklık değerleri, Kelvin cinsinden yer yüzey sıcaklık değerlerine dönüştürülmüştür. Sıcaklık
değerleri radyans değerleri ile ilişkilendirilmiş ve %97’lik bir korelasyon elde edilmiştir. Çalışma ile geniş
alanlar için uydu görüntüleri yardımıyla, sıcaklık değişimlerinin izlenebileceği ve elde edilen sıcaklık
haritalarının iklim modellerinin oluşturulmasında kullanılabileceği kanaatine varılmıştır.Yousefi vd. (2009),
İran’da jeotermal kaynakların geliştirilmesine yönelik yapmış oldukları çalışmada, CBS ile termal uygunluk
haritası oluşturmuşlardır. Çalışmada öncelikle veri katmanları seçilmiş, kriterler geliştirilmiş, katmanlar
sentezlenmiş çalışma alanı özellikleri belirlenmiş ve muhtemel jeotermal alan öncelikleri belirlenmiştir. Buna
göre 18 adet jeotermal potansiyele sahip alan önerilmiştir.

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Coolbaugh vd., (2007) Nevada Churchill şehrindeki Bradys sıcak su
kaynakları bölgesinde, yüzey sıcaklıkları anamolisi üretmişlerdir.
Çalışmada, ASTER uydu görüntülerinin termal kızılötesi bandı ve
sayısal yükseklik modeli kullanılmıştır. Termal anomalideki
topografik etkiyi elemine etmek için sayısal yükseklik modeli ve
üretilen eğim haritası kullanılmıştır. Uydu görüntülerinden elde
edilen yüzey sıcaklığına düzeltme getirmek için yersel sıcaklık ölçer
aletleri ile 24 saat aralıklarla ölçümler gerçekleştirilmiştir. Çapar
(2009), Ankara il sınırları içerisinde Landsat uydu görüntüleri
kullanılarak jeotermal kaynakların araştırılması ile ilgili çalışmasında
radyant sıcaklık haritaları oluşturmuş olası faylar ve 100 yıllık
deprem verilerini kullanarak jeotermal alanları incelemiştir
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
VOLKANİK ARAŞTIRMALAR
Gölcük Volkanik Alanının Jeomorfolojisi, Isparta ‐ Türkiye
Güneybatı Anadolu’da Isparta ve Burdur şehir merkezleri arasındaki volkanik
alan; Gölcük Kalderası, kaldera içindeki ve dışındaki volkan konileri ile pomza,
tüf, andezit‐trakiandezit kayaçlardan oluşmuş volkanik unsurlar ile dikkat
çekmektedir. Bu çalışmada; Gölcük volkanizması; jeomorfolojik özellikleri ile
değerlendirilerek araştırılmıştır. Böylece volkanizmanın oluşum ve gelişim
özellikleri açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışma kapsamında XRD – SEM analizleri,
OSL tarihlendirmeleri, Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleriyle
desteklenmiş olan arazi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Arazi, yükselti, eğim,
bakı özellikleri açısından incelenmiş, topoğrafik analizler yapılmıştır.
Çalışma ile Gölcük volkanik alanındaki volkan jeomorfolojisi unsurları olan
koniler, dom yapıları, vadiler, kaldera ve paleokalderalar haritalanmıştır.
Çalışma sahasının 1/25000 ölçekli jeomorfoloji haritası üretilmiştir. Yapılan
araştırmalarda; volkanik faaliyetlerin, plaka hareketleri sonucunda ve
özellikle sahanın Pliyosen’de tektonik açılma rejimine girmesi sonucu
gerçekleştiği, volkanizmanın değişik aralıklarla 5‐6 bin yıl öncesine kadar
devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca volkanik faaliyet süreciyle iç içe
değişik kaldera yapılarının oluştuğuna, volkanik koni ve dom yapılarının
geliştiğine, bazen de ortadan kalkmasına neden olduğuna ait bulgulara
ulaşılmıştır.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
(Özçep, F.)
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
SİSMİK DALGALAR
 Yer içerisinde meydana gelen bir deprem ya da patlatma
anında çok büyük miktarda enerji açığa çıkar. Bu enerjinin
bir kısmı faylanma ile kayaçların deformasyonu için
kullanılırken, kalan kısmı ise ortamın özelliklerine bağlı
olarak yer içerisinde elastik dalgalar şeklinde yayılır. Sismik
dalgalar olarak bilinen bu elastik dalgalar, depremi
oluşturan kırılma ve faylanma nedeniyle kaynaktan
uzaklaşacak şekilde tüm yönlere doğru farklı türlerde
yayılırlar.


Bunlar,
 Cisim dalgaları
Yüzey dalgaları (Budak 2015)


UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016

• Cisim Dalgaları


Cisim dalgaları, kaynaktan bütün yönlere doğru
yayılarak, yer içerisinde seyahat ederler.
 P (Primary veya Pressure) Dalgası
 S (Secondary veya Shear) Dalgası


• Yüzey Dalgaları


Yüzey dalgaları ise hemen hemen yer kürenin
yüzeyine paralel bir şekilde yayılırlar.

Rayleigh Dalgası
 Love Dalgası (Budak 2015)

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Yer içerisinde en hızlı yayılan ve deprem kayıt
aletleri tarafından ilk algılanan dalgalardır. P
dalgalarında, titreşim hareketi yayılma
doğrultusu ile aynıdır. P dalgaları, hareketleri
sırasında kayaları itip çekerek, yani dalgaların
ilerleyiş yönüne paralel olarak hareket ederler. P
dalgaları, yaptıkları bir partikül hareketinden
dolayı, geçtikleri ortamın hacimsel değişimine
neden olurlar. Ortam üzerinde herhangi bir şekil
bozukluğu gözlenmez. P- dalgaları, hem katılar,
hem sıvılar hem de gazlar içerisinde kolayca
yayılabilirler. Yayılım hızları, S- dalgası hızının
yaklaşık 1.7-1.8 katı kadardır (Budak 2015).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
DALGA DOĞRULTUSU
jeofizik.org.tr
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
S
dalgaları kayıt aletlerinde ikincil olarak
görülen ve titreşim hareketi yayılma
doğrultusuna dik olan dalgalardır. S- dalgaları
yayılırken tanecikler, yayılma doğrultusuna dik,
aşağı-yukarı veya sağdan-sola doğru titreşirler.
Şekil değişimine neden olan S dalgaları, ancak
şekil değişimine direnci olan ortamlardan
geçebilirler. Sıvı ve gazların şekil değişimine
karşı herhangi bir direnci olmaması nedeniyle,
S dalgaları bu ortamlardan geçemezler (Budak
2015).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
DALGA DOĞRULTUSU
jeofizik.org.tr
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Yüzey dalgaları cisim dalgalarına göre daha yavaş
yayılırlar, ancak genlikleri daha büyüktür. Sismik
dalgaların ikinci türü olan yüzey dalgaları, en yavaş
ilerleyen sismik dalgalar olmakla birlikte, genelde
cisim dalgalarından daha fazla hasara neden olurlar.
Çünkü bu dalgalar daha fazla yer hareketi yaratır, daha
yavaş hareket ettiği için de etkisi daha uzun sürer.
Yüzey dalgaları, cisim dalgalarından daha düşük
frekans içeriğine sahiptir. Düşük frekansa ve büyük
genliklere sahip olmalarından dolayı yüzey dalgaları
bir çok depremde yapılara zarar veren dalga türüdür.
Hızı daha fazla olan Love ve genliği daha büyük olan
Rayleigh dalgaları olarak ikiye ayrılırlar (Kadakal
2016).
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi

 Rayleigh
dalgaları tıpkı bir su birikintisinde
(göl, deniz) yayılan dalgalar gibi yerin yüzeyi
boyunca yuvarlanarak ilerleyen dalgalardır.
Rayleigh dalgaları yerkürenin yüzeyi boyunca
yayılırken bir çeşit yuvarlanma hareketi
yaptıklarından dolayı, geçtikleri ortam
içerisinde bulunan tanecikler, yayılma
doğrultusu boyunca ters bir elips hareketi
çizerler (Kadakal 2016).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
DALGA DOĞRULTUSU
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Love
dalgaları, Rayleigh dalgalarından daha
hızlıdır. Bu yüzden sismogramlarda Rayleigh
dalgalarından daha önce görülür. Bu iki dalga
arasındaki hız farkı sismogramlar üzerinde
gözlenemeyecek kadar küçüktür. Love
dalgalarının geçtiği ortamda tanecikler
tamamen yayılma doğrultusuna dik yatay
düzlemde titreşirler (Kadakal 2016).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
DALGA DOĞRULTUSU
jeofizik.org.tr
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
jeofizik.org.tr
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
sciencedirect.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
En büyük yer genlikli sismik dalgalar yüzey dalgaları
ve özellikle Rayleigh dalgalarıdır. Dalganın yayılım hızı,
atmosferde ses hızından çok daha yüksek olduğundan,
Rayleigh dalgalarının yüzeydeki konumuna neredeyse
dik bir açıyla hava dalgaları oluşur. Büyüklüğü 7 ve
üzeri depremlerde, iyonosferdeki elektronlar 10-30
m/s hızıyla titreşir ve bir kaç yüz metre yer değiştirir.
Yüzey dalgalarının kazandırdığı yatay hız ile oluşan
şiddetli iyonosferik dalgalar uzaktan algılama ile
gözlenir (Budak 2015).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
sciencedirect.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
sciencedirect.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
geography.about.com
10.10.2016

Toprak sıcaklığı, toprak yüzeyi modelleme, sayısal hava
tahmini ve iklim tahmin gibi enerji dengesi
uygulamalarında önemli bir parametredir. Aynı
zamanda, uydu sensörleri ile arazi yüzey özelliklerinin
alınması, özellikle mikrodalga sensörler ile yüzey nem
değerlerinin alınmasında, ışınım transferi
uygulamalarında da önemlidir. Arazi yüzey sıcaklığı
kızıl ötesi ve mikrodalga teknikleride dahil olmak
üzere çeşitli uzaktan algılama yöntemleri ile elde
edilebilir. Bu teknikler nispeten doğru tahminler
oluşturuyor olsada, ölçümler yalnızca çok yakın
yüzeyin sıcaklığını gösterebilmektedir
(geography.about.com).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
geography.about.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
nasa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
nasa.gov
10.10.2016
 Jeomanyetizma, Dünya'nın
manyetik alanını
inceleyen jeofizik dalıdır.
 MÖ 13. asırda Çin'de pusula kullanılmaktaydı.
Yunanların MÖ 800 yıllarında manyetizma
hakkında bilgileri vardı. Manyetit taşının
(Fe3O4) demir parçalarını çektiğini keşfettiler.
Efsaneye göre Manyetit adı, sürüsünü otlatırken
ayakkabısının çivileri ve sopasının ucu büyük
manyetit parçalarına yapışıp kalan Magnes adlı
çobandan gelmektedir (bilimsehri.com).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016

1269'da Pierre de Maricourt, doğal küresel bir mıknatıs
yüzeyinin çeşitli noktalarına bir iğne yerleştirerek
iğnenin aldığı yönlerin haritasını elde etti. Yönlerin,
kürenin çap boyunca karşılıklı iki noktasından geçen
ve küreyi kuşatan çizgiler oluşturduklarını gördü. Bu
noktalara mıknatısın kutupları adını verdi. Daha sonraki
deneyler, şekli ne olursa olsun her mıknatısın kuzey ve
güney kutup denen iki kutbu olduğunu gösterdi. Bu
kutuplar, elektrik yükleri gibi birbirleri üzerine kuvvet
etki ettirirler (bilimsehri.com).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016

Yerin manyetik alanı, dünyanın sıvı dış çekirdeğindeki
konveksiyon akımları ile oluşur. Dış çekirdekteki
konveksiyon hareketleri, zaman içinde manyetik alanı
oluşturur. Bu konveksiyon hareketlerinin dünyanın
oluşumundan beri meydana geldiği düşünülmektedir.
Yeryüzü çekirdeğinin içi katı , dışı sıvı demir termal
hareketlerle kendi manyetik alanlarını oluşturur.
Atomların yeterli bir güçle ve düzenli bir şekilde yer
değiştirmesi ve yönlendirmesi kalıcı mıknatıslanmaya
neden olduğundan dünyanın kabuğunda kalıcı
mıknatıslanma yaratır. Dünyayı, etrafı manyetik alanla
çevrelenmiş büyük küresel bir mıknatıs gibi
düşünebiliriz (bilimsehri.com).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Dünya manyetik alanı, kuzey ve güney kutupları olan, merkezde
yerleşmiş bir dipol mıknatıs çubuk olarak da tanımlanır. Dünyanın
dönüş ekseni ile dipolün ekseni arasında yaklaşık olarak 11
derece fark vardır. Bu kuzey ve güney coğrafi kutuplarla, manyetik
kutupların üst üste gelmediğini gösterir. Herhangi bir noktadaki
yer manyetik alanı, ölçülen bileşen ve yön ile belirtilir. Yerin
içindeki dev mıknatıs Coğrafi kuzey-güney doğrultusuyla yaklaşık
11-15 derece lik bir açı yapacak şekilde konumlandığından
pusulanın gösterdiği yön tam olarak coğrafi kuzey yönü olmayıp
11-15 derece arasında sapma yapar. Dünyanın manyetik alanı için
gözlem; gemi gözlemleri, uydu bazlı manyetometre, yer bazlı
manyetometre ölçümleri ile her 5 yılda bir yapılır
(bilimsehri.com).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Jeomanyetik ölçüler ilk olarak Amerikan uyduları
Explorer, Pioneer 1 ve 5, IMP-I ve bazı Rus uyduları
tarafından elde edilmiştir. Ama en önemli ve en
kapsamlı jeomanyetik anomaliler MAGSAT uydusu
tarafından elde edilmiştir.

Yerin manyetik alanı
yaklaşık bir çift kutuptur.
Coğrafi olarak da kuzey ve
güney kutuplar olarak
adlandırılırlar.
nasa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
sciencedirect.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Kutuplar ile Ekvator arasındaki manyetik yoğunluk farkı
UA_2016-2017 Güz Dönemi
sciencedirect.com
10.10.2016
bilimsehri.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Güneş Sistemi
 Güneş sistemi kapsamındaki gezegenler ve onların
uyduları hakkında bilgi sahibi olma arzusu çok eski
devirlerde başlamıştır. Teleskopla başlayan ve halen
içinde bulunduğumuz uzay çağında Güneş Sistemi
kapsamındaki gezegenler ve onların uyduları üzerinde
yapılacak bilimsel çalışmalarda kullanılan görüntüler
uzaktan algılama teknikleri ile sağlanmıştır. Ayrıca
asteroitler ve kuyruklu yıldızlar hakkında bilgi de
uzaktan algılama aracılığıyla elde edilmiştir (nasa.gov).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
nasa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
nasa.gov
10.10.2016
UA_2016-2017 Güz Dönemi
nasa.gov
10.10.2016
 ATMOSFERİN
ETKİSİ
 Atmosferin neden olduğu
elektromagnetik sinyallerin yayınım
gecikmeleri, sınırlayıcı hata
kaynaklanndan biri olarak bilinir.
 Atmosferik yayınım gecikmelerini,
iyonosferik ve troposferik gecikme
olarak inceleyebiliriz (Mekik Ç.(1999)).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
İyonosfer tabakası yer yüzeyinden itibaren atmosferin
50.km’den 1000. km’sine kadar olan tabakadır. Bu
tabakadaki serbest elektronlar yüzünden uydu sinyalleri bu
bölgeyi tam ışık hızında geçemez. ‹Sonuçta ölçülen kod
uzunluk ölçüsü olması gerekenden daha uzun buna karşılık
ölçülen faz ölçüsü olması gerekenden daha kısadır. ‹
İyonosferdeki gecikme sinyal yolu boyunca iyonosferdeki
toplam elektron miktarına ( Total Electron Content, TEC)
bağlı olup metreküpteki elektron sayısının fonksiyonu olarak
hesaplanır. TEC zamana, sezona, enleme ve büyük ölçüde
güne ş hareketlerine ve manyetik alan bağlı olarak hızlı bir
değişim gösterir. ‹Bu etkinin aşırı olduğu durumlarda alıcının
başucu doğrultusunda gelen sinyal 50 m kadar, alıcının
yatayında gelen sinyal ise 150 m kadar bir gecikmeye sebep
olur. Bu etki dikkate alınmazsa hesaplanan baz uzunlukları
gerçek değerinden kısa olacaktır(Mekik Ç.(1999)).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Farklı
frekanstaki dalgaların farklı
dirençle karşılaşacağı gerçeğinden
hareket ederek iyonosferik gecikmeler
modellendirilir. Uzun bazların hesabında
bahsedilen modelleme için çift frekanslı
alıcı kullanılmalıdır. Bu modelleme için
veri işleme aşamasında iyonosferden
bağımsız (ionosphere-free) kombinasyon
(L3) oluşturulur ve kullanılır(Mekik
Ç.(1999)).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Troposfer tabakası yer yüzeyinden itibaren
atmosferin 50.km’ye kadar olan tabakadır. Bu tabaka
radyo frekanslarını dağıtıcı bir özelliğe sahip değildir.
Bu nedenle troposfer tabakasında radyo dalgalarının
yayılması frekans bağımlı olmayıp faz ve kod uzunluk
ölçülerine etkisi aynıdır. Troposferik gecikme
alıcının rakımı ve uydu yükseklik açısının bir
fonksiyonudur. Bu gecikme atmosferik basınç,
sıcaklık ve su buharı oranına bağlıdır. Troposferik
gecikme alıcının başucu doğrultusunda gelen
sinyallerde yakla şık 2m kadar, alıcının 10 derecelik
yükseklik engel açısında gelen sinyal ise 20 m kadar
bir gecikmeye sebep olur(Mekik Ç.(1999)).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Troposferik Etkiyi azaltmak için 1. Troposferik
gecikmeyi tahmin etmek amacıyla pek çok
standart troposfer model (tropospheric mapping
functions) kullanılabilir. Troposferik modellerin
kullanılmasıyla elde edilen troposferik gecikme
de ğerleri ölçülere düzeltme olarak
getirilmektedir. Burada amaçlanan, üretilen ve
veri işlemede kullanılan modellerin gerçekçi
gecikme değerleri üretebilmesidir. Ancak,
uygulamada bu durum geçerli olmayabilmektedir.
Bu konudaki temel sorun troposferin ya da bütün
olarak atmosferin doğasının tam olarak
anlaşılamamış olmasıdır (Mekik Ç.(1999)).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016

GPS alıcıları ile birlikte kullanılan antenlerin hemen tamamı
tüm yönlerden gelen uydu sinyallerini eş zamanı alabilme
özelliğine sahiptir. Antenin kurulduğu arazı yapısına ve
sinyal yükseklik açısına(cut-of angle) bağlı olarak
kaydedilen uydu sinyallerine arzu edilmeyen sinyal
yansımalarının da karışması söz konusudur. Uydulardan
yayınlanan sinyallerin yeryüzünde herhangi bir noktada
kurulu olan antene, bir veya daha fazla yol izleyerek ve esas
sinyale karışarak ulaşmasın sinyal yansıma etkisi denir.
Anten sinyal yansıma etkisi esas olarak antenin kurulu
olduğu noktanın çevresindeki yüzeylere bağlıdır. Alıcı
antenin çevresinin neden olduğu yansımaların olası
kaynakları yapılar, araçlar, su yüzeyleri ve diğer yansıtıcı
yüzeylerdir (selcuk.edu.tr).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Bilimsehri.com
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Güneş’in de tıpkı bir mıknatıs gibi kutupları
bulunmakta ve bu kutuplar arasında çok büyük
manyetik kuvvetler oluşmaktadır. Bu manyetik
kuvvetler bazen güneşin yüzeyinde siyah
noktaların oluşmasına neden olurlar bu siyah
noktalar güneş lekesi olarak adlandırılırlar.
Güneş lekelerinin olduğu yerlerde diğer bir
güneş etkinliği gerçekleşir ki bu da güneş
patlamalarıdır. Patlamalar Güneş’in ürettiği
yüksek enerjili ışınım ve atomik parçacıkların
aniden boşalması sonucu oluşur (Yelbay
H.İ.(2010)).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
ngdc.noaa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Güneş aktivitesi sırasında artan jeomagnetik fırtınalar ve
mor ötesi ışınım Dünya atmosferinin üst katmanlarını
ısıtmaktadır ve bunun sonucu bu katmanlar
genişlemektedirler. 1000 km yükseklikte dönen uyduların
bulunduğu bölgelere kadar yükselen ısınan hava bu
yüksekliklerde atmosferin yoğunluğunun önemli oranda
artmasına neden olmaktadır. Bu da uyduların hareketinin
yavaşlamasına ve zamanla yörüngelerinde istenmeyen
yükseklik kayıplarına yol açmaktadır. Ömürlerinin daha
uzun olması bakımından uydular gerektiğinden daha
yükseklerde yörüngeye oturtulurlar. Çünkü yukardaki
nedenlerden dolayı zamanla yavaşlayarak atmosfere girip
yanacaklardır(Solar-Terrestrial Predictions).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
bang.lanl.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Dünyanın çekim kuvveti dolayısıyla ay ve diğer meteorlar
dünya ile birlikte düzenli bir dönüş içerisindeler. Uydular,
güneş ve diğer gezegenlerin uyguladığı çekim kuvvetinden
de etkilenirler. Uydular yalnızca dünyanın çekim
kuvvetinden etkilenseydi atmosferin içinden geçmek
mecburiyetinde olurdu. Ayın büyük olması sebebiyle
atmosferden geçemez ve dünyaya çarpar sonucunda ise
kıyamet kopabilirdi. Dünyada çekim kuvveti olmaz ise biz
insanlarda üzerinde duramayız. Çekim kuvveti denen şey
etkili olmasa idi herkes uzayda bulunana meteorlara benzer
şekilde uçar gibi dolanırdık.
Nihayetinde dünyanın etrafından dönen ay ve meteorlar
dünyanın çekim kuvveti ve aynı oranda güneş ve diğer
gezegenlerin çekim kuvvetiyle sistemli olarak hareket
etmektedir. Bu anlamda kainat ince bir denge üzerine
kurulmuştur.

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
sec.noaa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016

Yörüngede dolaşan bir uyduya iki kuvvet etki eder;
dünyanı yerçekimi ve uydunun kendi motorlarıyla
sağladığı itiş gücü. Bu iki kuvvetin oluşturduğu
bileşke kuvvet kusursuz(çok az kusurlu) bir daire
çizdiğinde uydu yörüngeye girmiş olur. Başka bir
bakış açısıyla; uydu ileriye gitmek ister ve dünya da
onu kendine çekmek ister bu iki kuvvet birbirine
diktir. Uydu dünyaya yaklaştıkça daha yüksek hızlara
ulaşmak zorundadır çünkü dünyanın çekim kuvveti
artar ve onu dengelemek için daha fazla itiş gücü
gerekir(en başta sağlanan itiş gücü yeterlidir çünkü
uydu uzayda sürtünmeye maruz kalmaz ve ilk hızında
seyreder).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
ngdc.noaa.gov
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Depremler sonucu oluşan veya bilim adamlarının oluşturduğu yapay sismik
dalgaların, farklı yapılardaki katmanlarda farklı davrandıkları biliniyor.
Yerküre içinde hareket eden bu dalgaların davranışlarının incelenmesi
sonucunda Yerkürenin iç yapısı anlaşılabiliyor.
 Yerkürenin merkezinde katı haldeki nikel ve demirden oluşan iç
çekirdek bulunuyor. Bu çekirdeği çevreleyen dış çekirdek ise,
içindeki kükürt ve oksijen nedeniyle erime noktası düştüğü için sıvı halde
bulunan nikel ve demirden oluşuyor. 4.5 milyar yıldır soğumasına karşın hala
çok sıcak olan çekirdek, Yerkürenin manyetik alanının oluşmasındaki etken.
 Daha sonra gelen Alt Manto ve Üst Manto diye ikiye ayrılan Manto ise;
kısmen ya da tümüyle eriyik durumdaki kayaçlardan oluşan magmayı
içeriyor. Demir, magnezyum, silikon ve oksijence zengin mineralleri içeren
Mantodan sonra, bu katmanların en incesi olan ve okyanuslar ile kıtaları
barındıran Yerkabuğu bulunuyor. Oksijen ve silikonca zengin Yerkabuğunda,
okyanus tabanlarını oluşturan bazalt, en çok bulunan kayaç. Kıtalardan
oluşan kabuk kısmı ise bazalt ile daha az yoğun olan granit, kumtaşı, kireç
taşı gibi kayaçları barındırıyor (Dirik, K.).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
tr.wikipedia.org
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Okyanusal
kabuk
 Yoğunluk 3.9 gr/cm3
 Ortalama kalınlık 6km
 Kıtasal
kabuk
 Yoğunluk 2.7 gr/cm3
 Ortalama kalınlık 30-40km
 Yüksek dağ zincirlerinde 60-70 km (DİRİK, K.)
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Kabuk ile manto arasındaki sınır, bir süreksizlik yüzeyi olup, 1909 da
Yugoslav jeofizikçi Andrija Mohorovicic
 tarafından saptanmıştır. Bu süreksizlik Mohorovicic süreksizliği yada
MOHO (M) süreksizliği olarak
 bilinmektedir .
 P ve S dalga hızlarındaki değişimler farklı kayaç türlerinin varlığına
işarettir.
 Kabukla beraber mantonun bu en üst bölümüne Litosfer denir. Litosferin
altında ise
 Astenosfer yer almaktadır. Astenosfer okyanuslar altında 70-100 km,
kıtalarda ise 900 km derinliğe kadar
 uzanmaktadır. Astenosfer litosfere nazaran daha az rijid ve zayıf, kolaylıkla
plastik deformasyona
 uğrayabilen bir malzemeden oluşmaktadır.
 Yerkürenin 900-2900 km derinlikleri arasında kalan bölgesine alt manto
adı verilmektedir. Bu bölgede yer
 alan kayaçlar daha yoğun ve elastiktir.
 (Dirik, K)

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Manto, yerkabuğunda
gelişen olayların
oluşumuna neden olan kuvvetlerin ve
enerjinin kaynağı durumundadır.
 Bknz: Yanardağ
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Kabuktan mantoya geçişte olduğu gibi mantodan çekirdeğe
geçişte bir süreksizlik zonu ile belirlenmektedir.
 Yeryüzünden 2900 km derinlikte yer alan bu süreksizlik
zonuna Wiechert-Gutenberg zonu adı verilmektedir.
 Yer içinde önemli bir geçiş zonu olan bu zonda cisimlerin
fiziksel özelliklerinde büyük değişiklikler
 olmaktadır. Mantodan çekirdeğe geçerken cisimlerin
yoğunluğu artmakta, P-dalgalarının hızı düşmekte, Sdalgaları
 sınır bölgesini geçememektedir. Çekirdek levhaların
hareketlerinde rol oynamakta ve yerin
 manyetik kaynağını oluşturmaktadır. Çekirdeğin asıl
maddesini Fe/Ni oluşturmakta olup dış çekirdek sıvı iç
 çekirdek ise katı haldedir(Dirik, K).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 KONVERJANS
- Yaklaşan
 DİVERJANS - Uzaklaşan
 TRANSFORM – Yanal hareket
 Levhalar ortalama olarak yılda birkaç cm
ölçeğinde hareket ederler (Bu kayma en
uç örnek olan Pasifik levhası için yılda 15
cm’ye ulaşmaktadır)(Zeydan, Ö.).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Yaklaşan
levhaların ikisi de okyanussal
levha ise biri diğerinin altına doğru kayar,
bu durum 'dalma-batma' olarak
adlandırılır.
•
Bir okyanus levhası, bir kıta levhası ile
karşılaştığında, daha ağır olduğu için
onun altına doğru kayar, yine dalmabatma durumu gerçekleşir (Zeydan, Ö.).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
•

Dalma-batma söz konusu olduğunda manto
tabakasının sıcak derinliklerine inen taş küre
dilimi ısınarak erir ve akışkan halde yükselir. Bu,
yaklaşma sınırlarındaki yanardağ etkinliğinin
ve dağ oluşumunun temelidir.
İki kıtasal levhanın yaklaşması ise çarpışma ile
sonuçlanır, her iki levha da manto içine
batamayacak kadar hafif ve kalın olduğundan
büyük bir deformasyonla yüksek dağ sıraları ve
platolar ortaya çıkar (Himalaya dağları
ve Tibet yaylası gibi) (Zeydan, Ö.).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
(fenci.gen.tr)
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
tr.wikipedia.org
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
tr.wikipedia.org
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Zeydan, Ö
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Zeydan, Ö
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 ALFRED WEGENER
 Alman bir meteorolog
olan Alfred
Wegener genellikle kıtaların kayması
 varsayımını geliştiren kişi olarak tanınır.
Wegener, The Origin of Continents and
 Oceans (Kıtaların ve Okyanusların Kokeni)
adlı tarihi kitabında (ilk baskısı 1915
 yılında), butun kara parcalarının
başlangıçta Yunanca anlamı “bütün
karalar” olan
 Pangea adlı tek bir superkıtanın içinde
birleşmiş olduğunu önermiştir.
 (DİRİK, K.)
10.10.2016

Pangea, 175 milyon
yıl önce varolmuş
son süperkıta
tr.wikipedia.org
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Günümüzdeki Yeryüzünün aksine,
bu süperkıtanın daha fazla bir
kısmı güney yarıkürede
bulunuyordu ve etrafı süper okyanus
Panthalassa ( yunanca: bütün
okyanus, yek okyanus) ile çevriliydi
(DİRİK, K.).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Pangea
magma tabakasındaki
konveksiyonel hareketler sonucunda
güneyde Gondvana ve
kuzeyde Laurasia olarak ikiye
bölünmüştür. İlerleyen evrelerde bu 2
kıta daha fazla parçaya ayrılarak
günümüzdeki kıtalara dönüşmüştür.
 Gondvana ve Laurasia arasında Tetis
denizi bulunmaktaydı(Zeydan, Ö).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Gondvana'nın
•
•
•
•

parçalanmasıyla:
Antarktika,
Güney Amerika,
Avustralya ve
Afrika Kıtaları
Lavrasya'nın parçalanmasıyla
• Kuzey Amerika ve
• Avrasya (Asya ve Avrupa) kıtaları ortaya
çıkmıştır(Zeydan, Ö).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Bu
parçalanma süreci içinde Kuzey
Amerika ile Güney
Amerika ve Avrasya ile Afrika kıtaları
birbirine oldukça yaklaşırken, Hindistan
levhası ile Avrasya çarpışmış ve
sonucunda Himalaya Dağları oluşmuştur.
Ayrıca bu süreç içinde Okyanusya kıtası
da Antarktika'dan ayrılmıştır (Zeydan, Ö).
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Aynı tür bitki hayvan fosillerinin farklı kıtalar
üzerinde bulunması
 Timsah benzeri bir canlı olan Mesosaurus’un
fosillerinin hem Brezilya’da hem de Güney
Afrika’da bulunması
 Afrika, Hindistan ve Antarktika gibi üç farklı
kıtada; aynı yaşlı kayaçların içinde fosilleri
bulunan sürüngen Lystrosaurus
 Aynı yaşlı buzul çökellerinin; Güney Amerika’da,
Afrika’da, Madagaskar’da, Arap Yarımadası’nda,
Antarktika’da ve Avusturalya’da
bulunması( Wegener, A. (1966)).

UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
en.wikipedia.org
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
 Mesosaurus en.wikipedia.org
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016






























Zeydan, Ö., 2016, Bülent Ecevit Üniversitesi Çevre Mühendisliği ders notu.
Plate Tectonics and Crustal Evolution, Third Ed., 1989, by Kent C. Condie, Pergamon Press (pangea).
Dirik, K., 2016, Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği ders notu.
[Yelbay H.İ.(2010),Güneş Patlamaları,ODDÜ Amatör Astronomi Topluluğu ]
Koca, B., 2005, Elastik Dalgalar Kullanılarak Yeriçinin Üç Boyutlu Hız Yapısının Belirlenmesi, Ankara Üniversitesi
Mekik Ç.(1999),GPS’e Atmosfer Etkileri,Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Dergisi ,86.Sayı,sy.14-20]
Wegener, A. (1966) [1929], The Origin of Continents and Oceans, Courier Dover Publications
Budak, M., 2015, Kartal Kuyu İçi Sismik Çalışmalar, İstanbul Üniversitesi.
Kadakal, S., 2016, Jeofizikte Sismik ve Elektrik Yöntemin Esasları, İstanbul Üniversitesi.
Tezcan, 1973, Jeofizik olarak Jeotermal Sistemler Jeotermal Enerji Alanları, Türkiye Birinci Jeofizik Bilimsel ve Teknik
Kongresi Tebliğleri.
Özçep, F., 2015, Jeofiziğin Tarihsel Gelişimi, İstanbul Üniversitesi
Mekik Ç.(1999),GPS’e Atmosfer Etkileri,Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Dergisi ,86.Sayı,sy.14-20]
Solar-Terrestrial Predictions-IV Proceedings of a workshop at Ottowa, Canada May 18-22, 199
Great Soviet Encyclopaedia, V. 6, McMillan Inst.
Encyclopaedia Britanica, 1962, vol. 10.
Nasa.gov.
Mta.gov
ngdc.noaa.gov
sec.noaa.gov
bang.lanl.gov/solarsys/sun
Sciencedirect.com.
fenci.gen.tr
Jeofizik.org.tr.
pangaea.org
deu.edu.tr
earthobservatory.nasa.gov
crustal.usgs.gov
Geography.about.com.
tr.wikipedia.org
Bilimsehri.com.
UA_2016-2017 Güz Dönemi
10.10.2016
Download