KAMU, ECZACILIK VE TUM TOPLUM ĐCĐN STRATEJĐK YOL

advertisement
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ 37.DÖNEM
III.BÖLGELERARASI
TOPLANTI RAPORU
“Seçime Giderken Sağlık, İlaç ve Eczacılık Alanında Akılcı
Politikaların Uygulanması İçin Tespit Ve Öneriler”
KAMU, ECZACILIK VE TÜM TOPLUM İÇİN STRATEJİK YOL HARİTASI:
AKILCI İLAÇ KULLANIMI
Eczacılık alanı global bir dönüşüm geçiriyor. Elbette bu dönüşüm salt eczacılıkla sınırlı değil.
Bütün profesyoneller acısından dünya artık eskisi gibi bir yer değil.
Bu dönüşümün nedenlerinin basında, sosyal refah devleti uygulamalarının ciddi biçimde
zayıflatılması gelmektedir. Refah devletinin çözülüşü ile birlikte halkı için çalışan
devletlerden, piyasa için çalışan devletlere doğru tüm dünyada çok hızlı bir yol alınmaktadır.
İhtiyaçların tespitini yapan merkezi kurumlar, artık rotalarını topluma göre değil, borsaya göre
belirlemektedir. Ekonomik kriz bu süreci derinleştiren bir işlev görmektedir. Kriz, tüm
dünyada issizlik ve yoksullukta büyük artışlar yaşanmasına neden olmuş, üstelik gıda ve suya
erişimin kısıtlanması sonucunda temel sağlık parametrelerini değiştirmiştir. Bunun yanında
sağlık hizmeti sunanlar da, bu hizmetin sınırlanmasının karşılığını, yaşamaya zorlandıkları
profesyonel dönüşümde bulmaktadırlar.
Diğer yandan, dünyanın her yerindeki parlamenter demokrasilerde hükümetler, 1980’lerden
itibaren halkın en yoksun olduğu hizmetlerin başında gelen sağlığı, piyasa baskısı altında
sürekli olarak daha ucuza mal etmek için çalışma eğilimdedir. Artan ve yaşlanan nüfus ile
birlikte yükselen talep, bu hizmetlerin maliyetleri üzerinde ağır bir baskı meydana
getirmektedir. Hizmet sektöründeki her alanda olduğu gibi sağlık alanı da bu alandaki
profesyonellerin emek gücüne dayalı, yani emek-yoğun bir sektör olarak karsımıza
çıkmaktadır. Dolayısıyla alanda, ücretleri ya da doğrudan-dolaylı gelirleri baskılamak,
sağlığın maliyetini azaltmak için en uygun piyasa bakış acısına göre en rasyonel yöntem;
sağlık çalışanlarının kamu üzerinde oluşturduğu maliyetleri azaltmaktır.
Maliyeti azaltmanın temel iki yolu söz konusudur: Birincisi, kamunun yükünü azaltmak için
sağlık alanını çalışanları ile birlikte daha fazla özel sektöre kaydırmak, ikincisi ise kamuda
çalışanların ücretlerini baskılamak.
Ücreti baskılamak için ise, her zaman kullanılan klasik yöntem; meslekleri
değersizleştirmektir. Bunun için arzı arttırmak, yani daha fazla fakülte açmak; diğer yandan
da kamuoyunun gözündeki mesleki imajlar ile oynamak her yerde kullanılan belirgin
stratejiler olarak görünmektedir. Bugün, hemen bütün sağlık meslek çalışanları; eczacılar,
hekimler, hemşireler kısacası tüm sağlık profesyonelleri, mesleki değersizleştirme ile karsı
karşıyadır.
Elbette bu dönüşüm her meslek için farklı yollardan yaşanmakta ve bütün bu farklılıklar farklı
‘başa çıkma’ ve direnme stratejileri üretilmesini gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda, meslek
örgütleri de bu genel çerçeve içinde kalarak kendi alanlarının özgün sorunlarını tespit etmek
ve özgün çözüm yollarını geliştirmek için caba harcamaktadır.
Tam bu noktada, eczacılık mesleğinin geçirdiği özgül dönüşümü tarif etmek özel bir önem
taşımaktadır. Devam eden bölümde, eczacılık mesleğine özgü görünen sorunlar, bu
yukarıdaki bağlam çerçevesinde detaylandırılacaktır.
GİRİŞ
Bugün eczacılık mesleğindeki sorunları yapısal ve dönemsel olarak iki grupta incelemek
mümkündür.
Yapısal sorunların basında; herhangi bir biçimde orta ya da uzun dönemli istihdam stratejisi
belirlenmediği halde sürekli olarak eczacılık fakültesi sayısının ve kontenjanların
arttırılması yer almaktadır. Bu durum hem sağlık gibi kritik bir alanda sunulan eğitimin
niteliğini düşürmekte hem de buradan mezun olan kişilere yeterli istihdam olanağı
sağlanmadığı için, büyük bölümünün serbest eczacılığa yönelmesi sonucu, eczacılık alanının
ciddi biçimde sıkışmasına neden olmaktadır.
Diğer yandan, eczane açmanın önünde herhangi bir nüfus ve/veya coğrafi sınırlandırma
bulunmaması eczanelerin ülke genelinde dağılımında ciddi eşitsizlikler oluşmasına neden
olmaktadır. Bugün Hakkâri’de 12.565 kişiye 1 eczane, Muğla’da ise 2.085 kişiye bir eczane
düşmektedir. Türkiye’de eczane dağılımı açısından asimetrik bir denge(sizlik) olduğu
ortadadır. Bu soruna çözüm olabilecek tek yol, yardımcı eczacı istihdamını da içerecek bir
biçimde, eczane açımının belirli ilkelere göre sınırlandırılmasıdır. Bu nedenle eczacılık
yasasında gerekli değişiklikler bir an evvel yapılmalıdır.
Bunun yanında eczacılık sistemi tümüyle ilaç fiyatlarına bağımlı bir biçimde sürdürülmeye
çalışılmaktadır. Eczacı, ağır bürokratik yükler ve ekonomik baskılar nedeniyle, bir sağlık
danışmanı olarak kamuya ve topluma sunacağı hizmetleri gerçekleştiremez hale gelmiştir.
Eczacılık alanında var olan sorunların çözüme kavuşturulması yalnızca eczacıların daha
üretken, verimli, daha ‘sağlıklı’ koşullarda ilaç ve eczacılık hizmeti üretmesi anlamında
değil, aynı zamanda sağlık politikalarının daha doğru bir zemine taşınması ve halk
sağlığının korunması anlamına gelmektedir.
Bugünkü eczacılık modelinde, ağır bürokratik ve ekonomik yükler nedeniyle, eczacılar bir
sağlık danışmanı olarak hizmet sunamaz hale gelmiştir. Beş yıllık ağır bir eğitim alan
eczacıların, ilacın yalnızca sunucusu konumuna getirilmiş olması her şeyden önce bu zorlu ve
uzun eğitimin toplumsal maliyeti acısından rasyonel görünmemektedir. Eczacıları, aldıkları
eğitim ile doğru orantılı bir sağlık hizmet danışmanı rolüne kavuşturmak, hem kamu hem de
toplum yararının ve elbette mesleki faydanın arttırılması anlamına gelecektir.
Bu nedenle sağlık hizmet danışmanları olan eczacıların talepleri, salt mesleki faydayı arttıran
talepler olmaktan öte, tüm toplumu ilgilendiren talepler olarak görülmeli ve gündeme getirilen
sorunların çözümünün, kamu yararı ve halk sağlığı üzerinde olumlu bir etki yaratıp
yaratmadığı, yani bir bütün olarak toplumsal faydayı arttırıp arttırmadığı üzerinden
değerlendirilmelidir.
SAĞLIK POLİTİKALARI ÜZERİNE GENEL DEĞERLENDİRME
Yalnızca Anayasal düzeyde değil, uluslararası ölçekte tanımlanmış sağlık hakkını tüm toplum
için gerçek kılmak, kamunun birincil sorumlulukları arasındadır. Çünkü sağlık alanı, evrensel
olarak sosyal devletin sorumluluğunda tanımlanmıştır. Buna karşın özellikle son on yıllarda
sağlık hakkının herkes için gerçekleştirilmesi ilkesi, devletler açısından yalnızca bir maliyet
kalemi olarak değerlendirilmektedir. Özellikle küreselleşme süreci, bu hakkı ciddi oranda
tahrip etmiş ve sağlığı piyasa eli ile gerçekleştirerek, kamu acısından düşük maliyetli hale
getirme çabalarını gündeme getirmiştir.
Tüm dünyada sağlık alanında, hem hizmet üretim hem de hizmetten faydalanma biçimleri
açısından, 1990 sonrası bir paradigma değişimi yaşanmıştır. Sağlık alanındaki bu değişimin
temel belirleyicisi, yalnızca Türkiye’ye özgü olmayan bir biçimde, neo-liberal politikaların
sağlık üzerindeki etkisinin artmasıdır. Bu sürecin temel taşıyıcı ayakları; sağlık hizmet
sunumu ile finansmanının ayrıştırılması, devletin sağlıktaki rolünün azaltılması, düzenleyici
rolünün arttırılması ve sonucunda sağlıkta özelleştirmelerin artmasıdır.
Bugün sağlık sistemi ‘verimlilik’ ve ‘performans’ üzerinden değerlendirilmektedir. Bu iki
kavram, bugüne kadar özel sektör alanının kavramları olarak hayatımızdayken, bugün kamu
sağlık alanını bu iki ilkeye göre planlama yoluna gitmektedir. Bununla uyumlu bir biçimde,
bugüne kadar sağlık alanında değerlendirilmeyen finansal sürdürülebilirlik, kalite gibi yeni
yaklaşımlar sonucunda, hastalar neredeyse bir bütün olarak müşteriye dönüşmüştür. Sağlık
hizmet sunucuları ise birey ya da toplum yararına göre karar veren kişiler olmaktan çıkarak,
hastaları memnun etmesi gereken, performansı doğrultusunda gelir elde edebilen
bireylere/işletmelere dönüştürülmüştür. Kısacası, bu değişimin hem sağlık hizmet sunucuları
hem de sağlık hizmetinden yararlanan acısından belirli farklılıklar getirdiği ortadadır. Türkiye
dâhil birçok ülkede bu doğrultuda belirli reformlar hayata geçirilmiştir.
Sağlık politikalarındaki bu küresel yönelime ilişkin somut adımlar 2004 yılından beri
Türkiye’de de atılmaktadır. Bu kapsamda 2004 yılından bu yana uygulanmakta olan sağlıkta
dönüşüm sürecinin temel ayakları; birinci basamakta, sağlık finansmanında, sağlık hizmet
sunumunda ve sağlığa ilişkin ödeme yöntemlerinde yapılan reformlar ile hayata
geçirilmektedir.
Sağlıkta dönüşüm sürecinin temel sonuçları su şekilde özetlenebilir:
• Sağlık finansmanı ile sağlık hizmet sunumunun ayrıştırılması
• Devletin sağlık alanında, özellikle sağlık hizmet sunumu acısından, düzenleyicilik rolünün
artması.
• Özel sektörün sağlık alanındaki rolünün ciddi biçimde, hem niteliksel hem de niceliksel
acılardan artması
• Bir geri ödeme kurumu olan Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı’nın rollerinin
ayrıştırılması ve SGK’nın sağlığa etkisinin arttırılması,
• Sağlık hizmetinden faydalanan kişilerin reformlar ve doğal yollar ile (nüfusun artması ve
yaslanması gibi) niteliksel ve niceliksel acılardan artması sonucu, sağlık harcamalarında artış
• Sağlık harcamalarının artısı karsısında sürekli maliyet sınırlama ve kontrol stratejilerinin
geliştirilmesi
İLAÇ POLİTİKALARINDAKİ DEĞİŞİM
Sağlığın yeniden tesisinde tartışmasız bir öneme sahip ilaçlar, sağlık politikaları acısından da
farklı biçimlerde, ancak kuskusuz çok önemli bir yere sahiptir. Önlemeye değil tedaviye
dayalı bir yaklaşım benimseyen, genellikle önleme stratejileri geliştirememiş, bunun için
yeterli altyapısı olmayan ülkelerde, ilaç harcamaları sağlık harcamalarının çok önemli bir
kısmını oluşturmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, bu yine de ilaç harcamalarının gelişmiş
ülkelere kıyasla yüksek olduğu anlamını taşımamaktadır.
Kuskusuz sağlık harcamalarındaki artış, ilaç harcamalarındaki artısı da beraberinde
getirmektedir. Özellikle yeni nesil ilaçlar ve biyoteknoloji ürünü ilaçlara doğru yaşanan yeni
göç dalgası, ilaç fiyatlarını artıran bir işlev görmektedir. Diğer yandan, yaslanan nüfusla
birlikte özellikle kronik hastalık sıklığındaki artış, yine ilaç bütçelerini baskılayan bir
unsurdur.
2004 yılından bu yana uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı, temel olarak sağlık hizmeti
alanların sayısını genişletmek ama aldıkları sağlık hizmetinde hem katılımcı olarak ödedikleri
payı artırmak hem de temel sigorta paketleri yaratarak bu maliyeti azaltmak amacını
taşımaktadır. İlaç alanında ise bu dönüşüm temel olarak SGK’nın kurulması ile ete kemiğe
bürünmüştür. Bedeli geri ödenecek ilaçlar, ilaç fiyatlarının düşürülmesi, ilaç firmalarının
kamuya yaptıkları iskonto aracılığıyla hem eczacı kârının azaltılması hem de kamunun ilaç
alım fiyatlarının kontrol altında tutulması, global bütçe uygulaması ile firmalara neredeyse
pazar payları kadar sabit ödeme yapılması, ilaç yazım koşullarının ağırlaştırılması gibi
tedbirler, Sağlıkta Dönüşüm’ün ilaç maliyetlerini azaltmak yönünde attığı adımlardır.
Tabii sağlık politikaları denince ya da sağlıkta tasarruf denince yukarıda saydığımız tüm bu
nedenlerle, ilaçta tasarruf akla gelmektedir. Sağlık politikaları ile uyumlu bir biçimde, ilaç
politikaları da ciddi değişime konu olmuştur. İlaç alanında da bu geçtiğimiz dönem içinde
hem fiyatlandırma, hem de geri ödeme politikaları radikal bir biçimde değişmiştir.
Bu sürecin ülkemizde merkezi bir politika olarak gündeme gelmesinin en somut
göstergelerinden biri, global bütçe uygulamasıdır. Artan sağlık harcamaları gerekçe
gösterilerek 2009 yılından beri uygulanmakta olan global bütçe modeli, sağlık harcamalarını
yönetmekten ziyade, sağlık sisteminin riskini hizmet sunucularına devretme amacındadır. Bu
uygulamadaki temel sorun; sağlık hizmetinin tümüyle vatandaşlardan elde edilen ‘gelirler’
yoluyla sağlanmasıdır. Bu gelirlerin temelinde primler ve cepten ödemeler bulunmaktadır.
Sistem kendisini koşullar ne olursa olsun yılın başında belirlenen hedefleri gerçekleştirme
üzerinden kurgulamaktadır. Ekonomi politikaları açısından rasyonel olabilecek bu yöntem
sağlık söz konusu olduğunda ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Çünkü sağlık
politikalarında akılcılık, toplam kaynak aktarımı kadar, kaynakların ne biçimde aktarıldığı ile
de yakından ilgilidir. Global bütçe uygulaması ilaç maliyetleri üzerinde bir baskı
oluşturmakta, bu baskıyı ortadan kaldırmaya yönelik politikalar genelde sağlık hizmetini
aksatacak etkiler göstermektedir.
Diğer yandan, bu adımlarla birlikte çokça tartışılan, adına OTC denen bazı ilaçların tamamen
eczane, dolayısıyla da geri ödeme sisteminin dışına çıkartılması, marketlerden ya da
drugstore’lardan satılmaya başlanması ve ilaçta reklâmın serbest bırakılarak bu kalemdeki
ilaçların satısının pompalanması, böylelikle de ilaç şirketleri için hala cazip bir pazar olmayı
korumaya yönelik tedbirler alınmasına yönelik girişimler söz konusudur.
Oysa OTC denen ilaçlara ilişkin öncül varsayım; bunların küçük rahatsızlıklar için kullanılan,
piyasada denenmiş, zararı olmadığı gösterilmiş ilaçlar olmasıdır. Bu tanımlamanın kendisinin
bilimsel olmadığı açıktır. Günümüzde ilaçların hastaya özgü mekanizmaları olduğu
gösterilmiş, kanıtlanmış bilimsel bir gerçektir. Yani her bir ilaç her bir hastada farklı etki
gösterir. Aynı biçimde, ilaçların diğer ilaçlarla ve besinlerle etkileşimi her zaman kontrol
altında tutulması gereken bir etmendir. O nedenle, eczacılar OTC tanımını kabul
etmemektedir. Hiçbir ilaç, hasta tarafından kendi kendine tedavi amacıyla kullanılamaz.
Bunun yarattığı tedavi maliyeti genellikle kamu için daha ağır olduğu gibi, hasta sağlığı
acısından da çoğunlukla geri döndürülemez sonuçlar doğurmaktadır.
İlaç Politikalarının Belirlenmesinde Akılcılık
Sağlık politikalarının belirlenmesinde iki temel öncelik bulunmaktadır: bunlardan ilki ve en
önemlisi toplum sağlığının bugün ve gelecekte tam ve eksiksiz bir biçimde korunması, ikincil
olarak ise kamu kaynaklarının bu amaca hizmet edecek biçimde etkin ve akılcı kullanımının
sağlanmasıdır.
İlaç ve eczacılık alanında bu iki hedefin bilimsel olarak gerçekleştirilmesini sağlayacak
olan kişi eczacıdır. Çünkü eczacı, hem kamu politikalarını uygulayan hem de ilacın
sonuçlarını izleyen kişidir. Dolayısıyla eczacının olmadığı bir sistemde sağlıklı bir ilaç ve
eczacılık politikası ortaya çıkarmak mümkün olmaz.
Bir ilacın seçilmesi ve reçete edilmesinde hekimlerin dört temel kriter gözettiği
varsayılmaktadır: Etkinlik, güvenilirlik, uygunluk ve maliyet. Bir ilacın, ister reçeteli ister
reçetesiz olsun, etkin ve güvenilir olduğunu kanıtlasa ve maliyet etkili olsa da, bu ilacın
hekim veya eczacı denetiminde verilmediğinde, uygunluğunun bilinmesi mümkün
olmayacaktır. Bilimsel yaklaşıma göre, bir ilacın “uygunluğu” kişiye özgüdür, bu bakımdan
hiçbir zaman tam olarak /mutlak bir biçimde kanıtlanmış sayılamaz. Son zamanlarda özellikle
gen tedavisi ve kişiye yönelik ilaç tedavisi konusunda giderek artan çalışmalar, bir ilacın her
bir birey üstünde çok farklı etkiler gösterebileceğini kanıtlamıştır. Bu bakımdan, ilaç çok uzun
süredir piyasada olsa bile, bir ilacın yan etkisi / advers etkisi kişiye özgü biçimde açığa
çıkabilmektedir.
Bu etkilerin sağlıklı bir biçimde izlenebilmesi için ilacın, reçeteli olsun ya da olmasın, geri
ödeme listesinde olsun ya da olmasın, kayıt altına alınması ve eczacı tarafından verilmesi
gerekmektedir. Diğer yandan, toplumumuzun ilaç kullanım alışkanlığı temel sorunlardan biri
olarak durmaktadır. Yapılan araştırmalar, Türkiye’de ilaç kullanım alışkanlığı davranışının
rasyonel olmadığını acık bir biçimde göstermektedir. Hastaların danışmanlık hizmeti almadan
ilaç kullanımına yönelmesi, hasta sağlığı ve kamu maliyesi acısından da önemli baksa
sonuçlar doğuracaktır.
Öyle ki;
• Hastanın tedavisinde yetersiz kalınması,
• İstenmeyen etki riskinde artış,
• İlaç etkileşmeleri olasılığında artış,
• Gereksiz tedavi maliyeti, işten kalma ve kazanç kaybı gibi ekonomik zararlar,
• İlaç tedavisinin kalitesinin düşmesi, bunun kaçınılmaz sonucu olarak artan morbidite ve
mortalite,
• Boşa kaynak harcanması, sonuçta temel ilaçlara ulaşılabilirliğin azalması, tedavi maliyetinin
yükselmesi,
• Psiko-sosyal etkiler; hastaların ilaç bağımlısı olması, ihtiyaç olmadığı halde ilaca artan talep
gibi sonuçlar, kendi kendine ilaç tedavisinin ilk akla gelen zararlarını oluşturmaktadır.
Tüm bu açılardan bakıldığında sağlık politikalarının hem kamu hem de halk sağlığı yararı
açılarından oluşturulmasında, akılcı ilaç kullanımı kritik bir öneme sahiptir. Çünkü akılcı ilaç
kullanımı bireye özgü, en doğru, en etkin tedavinin, birey ve toplum açısından en uygun
maliyetle gerçekleştirilmesi demektir. Bu nedenle akılcı ilaç kullanımı yalnızca mesleki ya da
sağlık alanına ilişkin teknik bir strateji değil, aynı zamanda sağlık politikalarına ilişkin politik
bir taleptir.
Sağlık hakkının herkes için en doğru ve sürekli bir biçimde sağlanması önceliğinden
vazgeçilmeyecekse; ilaç ve eczacılık alanı akılcı ilaç kullanımı ilkelerine göre planlanmalıdır.
Kamu kaynaklarının doğru dağılımının sağlanması ve toplum sağlığının iyileştirilmesi
amaçlarına hizmet edecek akılcı ilaç kullanımını, farmasötik ve ekonomik açılardan uygun
ilaç tedavisinin uygulanması ve takip edilmesi açılarından hayata geçirecek olan kişi
eczacıdır. Özetle; akılcı ilaç kullanımının bir ayağı kamu kaynaklarının akılcı kullanımını
dolayısıyla sağlık ekonomisini, bir ayağı değişen koşullarda aktif bir biçimde sağlık
danışmanı olarak hizmet üreten eczacıyı dolayısıyla yeni eczacılık modelini, bir diğer ayağı
ise sağlık hizmetinden en fazla faydayı sağlayabilen toplumu dolayısıyla halk sağlığını
ilgilendirir.
Akılcı İlaç Kullanımının Sağlanması İçin;
İlacın, bir sağlık danışmanı olan eczacı gözetiminde, eczanede sunulması gerekir:
İlaç tüketicinin/hastanın hakkında en az fikir sahibi olduğu ancak aynı zamanda ikame
edilemeyen, zorunlu bir üründür. Diğer yandan her ilaç aynı zamanda bir zehirdir. Bu nedenle
tedavinin nasıl uygulanacağına birer sağlık profesyoneli olarak hekim ve eczacı karar
verebilir. Tedavide ‘doğru’ ilacın belirlenmesi kararı, kişiye ya da konunun uzmanı olmayan
kişilere bırakıldığında doğru kararın verilmesi ihtimali çok azdır ve hatta yoktur.
İster reçeteli ister reçetesiz olsun, ilacın reklâmının yapılmasına izin verilmemelidir:
İlacın reklâmının tek bir amacı vardır: ilacın tüketimini arttırmak. İlacın reklâmının yapılması,
kişinin kar amaçlı reklâmlar yoluyla kendi kendine tedavi yoluna gitmesine neden olur. Ancak
daha önce de belirtildiği gibi yan etkisi olmayan ilaç yoktur. Bu durum, halk sağlığının geri
döndürülemez ve engellenemez bir biçimde bozulması anlamına gelmektedir.
Diğer yandan ilacın reklâmının yapılması ilaç fiyatlarının yükselmesi ve yeni sağlık
ihtiyaçlarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu sağlık harcamalarının orta ve uzun vadede
artması, ilaç fiyatlarının yükselmesi ve güçlü uluslararası sermayenin reklâm yoluyla ulusal
pazarlara daha da hâkim olması dolayısıyla yerli ilaç sanayinin tümden güçsüzleşmesi
anlamına gelir.
Eşdeğer ilaç kullanımını arttırmaya yönelik tedbirler hayata geçirilmelidir:
Sağlık politikalarının ana hedefi halk sağlığının korunması, herkesin eşit, ulaşılabilir, kaliteli
ve etkin sağlık hizmetine ulaşması olmalıdır. Bu hedeflere ulaşırken hasta güvenliği acısından
risk oluşturmayacak maliyet etkili çözümler sunulması ise sağlık sisteminin daha başarılı,
daha geniş kapsamlı ve sürdürülebilir olmasına katkı sağlayacak bir etken olarak düşünülmeli,
asla toplum sağlığının korunması ana hedefinin önüne hiçbir şey geçmemelidir.
Hastanın ilaca ulaşması ile arada bir engel olarak ödeme kapasitesi durmamalıdır. İlaçların
ulaşılabilir olduğu garanti altına alınmalı, eşdeğer ilaç gruplarında piyasada bulunmayan
ilaçların olması gibi nedenlerle ilaca ulaşamama söz konusu olmamalıdır.
Teknik ve bürokratik gerekçelerle, hastanın ilaca ulaşımı geciktirilmemeli/sekteye
uğratılmamalıdır:
İletişim teknolojilerindeki gelişme tüm kamusal hizmetlerin yapısını değiştirmiştir. Eczacılık
hizmeti de bu değişimden etkilenmiştir. Ancak sağlık ve eczacılık alanının öznel koşulları
itibariyle, sistemde yaşanan aksaklıklar hasta mağduriyeti oluşmasına neden olmaktadır. Bu
da sağlık hakkının gerçekleştirilmesi yönünde bir engel olarak durmaktadır. Bu nedenle,
reçete onay sisteminde yaşanan sıkıntılar giderilmelidir.
Diğer yandan ilaca erişim hakkının temel belirleyicisi olan geri ödemeye ilişkin stratejiler,
sağlığın bilimsel anlamda profesyoneli olan insanlar tarafından belirlenmelidir. Evrensel
olarak tanımlanmış olan temel ilaçlara erişim yönünde engel olabilecek uygulamalar sağlık
hizmetine zarar verir. Bu nedenle sağlık ekonomisine ilişkin her türlü konu; geri ödeme
listelerinin belirlenmesi, katkı paylarının belirlenmesi, muayene ücretinin belirlenmesi sağlık
hakkı ile direkt ilişki halindedir. Bu yaklaşımdan hareketle geri ödeme kurumu ile sağlık
otoritesi arasındaki ilişki yeniden kurulmalıdır.
Gerçek bir sağlık danışmanı olarak bireye özgü tedavilerin merkezinde duran eczacı
modelinin hayata geçirilmesi sağlanmalıdır:
Eczacı kamunun ilaç politikalarını pratik hayatta uygulayan ve ilacın sunumundan başlayarak
doğru kullanımının sağlanması ve etkilerinin gözlenmesinden sorumlu kişidir. Yani tedavinin
uygulanması ve takibi konusunda kritik bir öneme sahiptir. Diğer yandan eczaneler toplumun
rahatlıkla, kolayca ulaşabildikleri sağlık merkezleridir.
Eczacıya aldığı eğitim ve bilgisi ile uyumlu bir biçimde, değişen sağlık ihtiyaçlarının
karşılanmasında daha etkin bir rol kazandırmak, hem kamu kaynaklarının daha etkin
kullanımı hem de halk sağlığının arttırılması anlamına gelir. Bu nedenle eczacılık alanı
eğitimden başlayarak, toplumun değişen sağlık ihtiyaçları ile uyumlu bir biçimde planlanmalı,
eczacı istihdam alanları genişletilmeli, nüfusa göre yeni eczane açılması sınırlandırılmalı ve
eczaneler arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Ayrıca özel hastaneler ve devlet hastaneleri bünyesinde bulunan eczanelerin standartları
yeniden düzenlenmeli ve kadro sayısı azami standartlara bağlanarak hastane eczanelerinde
eczacı sayısı arttırılmalı ve ilacın alımından hastaya sunumuna kadar olan süreçte eczacının
etkin rol alması sağlanmalıdır.
Kısacası; eczacılık yasası mesleğin ve toplumun ihtiyaçlarına göre yeniden
şekillendirilmelidir. Eczanelerin yaygınlığını güvence altına almak ve sürdürülebilirliğini
sağlamak için ise; eczacının üzerindeki ekonomik ve bürokratik baskının kaldırılması
ötelenemez, elzem bir ihtiyaçtır. Bu nedenle de; kamunun ilaç harcamalarında sürdürmüş
olduğu tasarruf politikası, farmakoekonomik temellerde ve akılcı ilaç kullanımı ilkeleri
çerçevesinde şekillendirilmelidir. Bu tasarrufun gereği olarak yürütülen ilaç fiyat düşüşleri ve
kamu kurum iskontosu artışları, ilaç fiyatlarına bağımlı olan serbest eczacılık mesleğinin
sürdürülebilirliği açısından yeni bir model ile birlikte düşünülmelidir. Serbest eczacıları
verilecek olan kutu basına sabit ücret ve regresif kar oranı uygulanmasının bir arada
yürütüleceği yeni bir eczacılık modeli gün kaybetmeden hayata geçirilmelidir.
SONUÇ
Ortak toplumsal hayatın önemli bileşenlerinden bir tanesi olan sağlık alanı, sadece tasarruf
amacıyla tasarruf edilemeyecek bir alandır. İlaca ve sağlığa erişememe riskini taşıyan her
türlü tasarruf arkasından çok daha büyük toplumsal ve ekonomik maliyetleri getirmeye
gebedir.
Akılcı ilaç kullanımı yalnızca bir bireyin, o anki doğru ilaç kullanma gerekliliği ile
tanımlanamaz. Akılcı ilaç kullanımı; sağlık ve ilaç alanına ilişkin akılcı politikaların
belirlenmesi, kamu kaynaklarının orta ve uzun vadede en rasyonel olacak biçimde dağıtılması
ve bunu sağlayacak sağlık hizmet sunucularının eğitim, istihdam ve hizmet sunma
biçimlerinin doğru tanımlanması ile anlam kazanabilir.
Bu nedenle önümüzdeki beş yılda sağlık otoritesi tüm bu yaklaşımlarla akılcı ilaç kullanımını
hayata geçirmek için politikalar belirlemeli ve bu politikaların uygulanması için gerekli
tedbirleri almalıdır. Türk Eczacıları Birliği, sağlık otoritesi ya da sağlık alanındaki diğer
düzenleyici kurumlar ile bu yaklaşım çerçevesinde ilişki kurmaktadır ve kurmaya devam
edecektir.
Secim döneminde; sağlıklı bir Türkiye hedefinin, sağlıklı bir ‘sağlık politikası’ geliştirmeye
dayandığı gerçeğini küçümsemeden, sağlık çalışanlarının da sağlığını gözeten, sağlık
mesleklerine hem maddi hem de manevi olarak gereken değeri veren, ilaçta tasarrufu da
sadece ve sadece ilacın akılcı kullanımına bağlayan, çözümü piyasada değil toplumda gören,
insanı politikalarının merkezine koyan bir siyasetin öne çıkmasını diliyoruz.
Sağlık çalışanlarının sesine kulak vermeyen, örgütlülüklerini sindirmeye çalışan ve toplumda
onları değersizleştirmeye çalışan bir siyasal anlayış, eczacılar için; hem insan hem de sağlığı
görmezden gelen bir yaklaşım olarak değerlendirilecektir.
Bizler, toplumun ilaca ve sağlığa, sağlıklı bir biçimde ulaşması için, hem kendi
sağlığımızı, hem de hastalarımızın sağlığını korumak için, sağlık alanında tek mümkün
yapısal dönüşümün; hasta merkezli, akılcı ilaç kullanımına dayalı, ilacın metalaşmasını
ve ticarileşmesini reddeden bir anlayış üzerine inşa edilebileceğine inanıyoruz.
Biz eczacılar olarak bugünümüz ve çocuklarımız için daha sağlıklı bir toplum oluşturma
ideali ile çalışmaya ve üretmeye devam edeceğiz. Ülkemiz, geleceğimiz ve elbette mesleğimiz
için sağlıklı bir seçim süreci ve sonucu diliyoruz.
Download