yapılan son çalışmalar 786.000 yıl önce Dünya`nın

advertisement
GÜRKAN
SOYLU
COĞRAFYA
İÇİNDEKİLER
1234567891011121314151617-
GÜNCEL COĞRAFYA
HARİTA BİLGİSİ
İKLİM
BİTKİ ÖRTÜSÜ ve CANLILAR
NÜFUS VE YERLEŞME
İÇ VE DIŞ KUVVETLER
TARIM VE HAYVANCILIK
ULAŞIM , TURİZM VE SANAYİ
UZAY
DÜNYA VE ÜLKELER
SU KAYNAKLARI
TÜRKİYE
DOĞAL AFETLER
TEKNOLOJİ
ENERJİ KAYNAKLARI VE MADEN
TARİHİ COĞRAFYA(BULUŞ –İCAT)
COĞRAFİ TERİM
1-GÜNCEL COĞRAFYA
-Kuzey kutbundaki buz dağları ,römorklarla deniz yolu ile taşınarak aden körfezine getirilmesi planlanıyor.amaç bu
bölgede yaşayan devletlerin su sıkıntısını gidermek.
-uçaklardaki karakutular kolay bulunabilmesi için turuncu renklidir.karakutular uçakların genellikle kuyruk kısmına
konulur.
-buzlu yollara tuz atılmasının sebebi; buzun erime sıcaklığını daha da düşürmesidir.suya %10 tuz ilavesi donma
sıcaklığını -6 dereceye indirir.%20 tuz ilavesi ise donma sıcaklığını -16 dereceye düşürür.
-romen rakamları ; x:10 , xx:20 , xxx:30 , xL :40 , L:50 , Lx:60 , Lxx:70 , Lxxx:80 , C:100 , D:500 , M:1000
-siyah renkli kumaşlar ışığın hepsini tuttuklarından , beyaz kumaşlara göre tenimizi 5 derece daha sıcak tutar.peki
öyleyse sina çöllerindeki bedeviler neden siyah renkli giysiler giymeyi tercih ediyorlar.?çünkü siyah renkli giysi , kumaş
ile ten arasındaki havayı ısıtıyor , ama aynı anda havalandırma mekanizmasınında çalışmasını sağlıyor.bu ısınan havanın
yerini alan hava , bedevilerin serinlik hissi duymalarını sağlıyor.
-son zamanlarda yapılan çalışmalar polen seviyesinin her yıl arttığını gösteriyor.bunun nedenlerinden biri iklim
değişikliği.hava sıcaklığı ve ılıman geçen kış mevsimi ,bitkilerin daha erken polen üretmesine ve bu polenleri çevreye
yaymasına neden oluyor.bu ada alerji sezonunun uzun sürmesine neden oluyor.yağmurlu havalarda polen
taşınamadığı için alerjik kişiler rahat nefes alabilirler.
-Yapılan araştırmalar sonucunda dünyanın güneş etrafındaki dönüş hızı yavaşladığı tespit edildi ve 30 haziran 2015’i 1
temmuz 2015’e bağlayan gece ,bununla ilgili bir düzenleme yapılarak zaman 1 saniye duracak. Saatlerin
tam 23.59.59'da 2 kez aynı saniyeyi göstereceğine dikkati çeken Esenoğlu, düzenlemenin 1972 yılından beri 25
kez yapıldığını belirterek, böylece dünya saatine 1 saniyenin daha eklenmiş olacağını, dünyanın yavaşlamasının
yol açtığı gün ve mevsim kaymasından doğan artık zamanın da bu yöntemle kapatılacağını kaydetti. Saniye
sıçramasının gerekli görülen yıllarda haziran ya da aralık ayları sonunda yapıldığını anlatan Esenoğlu,
düzenlemenin bu aylarda yapılmasında, okulların kapalı olması, dünya nüfusunun kuzey ve güney yarım kürelere
dağılımı gibi unsurların etkili olduğunu söyledi.
Esenoğlu, saniye sıçramasının teknolojik sıkıntılara yol açıp açmayacağına ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Her 5 yılda 3 kez yapıla geldiğinden saniye sıçraması olağanlaşmıştır. Henüz küresel boyutta teknolojik sıkıntı
yaşattığı duyulmamış ve elektronik yaşamı felç etmemiştir.
-Araştırmacılar, okyanus dibinden gelen "vakvaklama" sesinin sırrının çözüldüğünü düşünüyor.
Güney Okyanusu'nda kış ve ilkbahar aylarında duyulan seslerin kaynağının ne olduğu sorusu, on yıllardır
araştırmacıları meşgul etti.Akustik kayıt araçları ile yapılan ölçümler, söz konusu sesleri Antarktika minke
balinalarının çıkardığını ortaya koydu.
- Karbon–14 ile yaş tayini, yaklaşık 50.000 yıla kadarki biyolojik orijinli arkeolojik eserlerin yaşını belirlemede kullanılan
bir yöntemdir. Yakın geçmişte insanoğlu tarafından kullanılan kemik, kıyafet, tahta ve bitki fiberleri gibi şeylerin yaş
tayininde kullanılır.
Karbon-14 Nasıl Oluşur?
Dünya atmosferine her gün çok sayıda kozmik ışın girer. Örneğin, bir insana her saat yaklaşık yarım milyon kozmik ışın
çarpar. Kozmik ışınlar genellikle atmosferde atomlarla çarpışarak enerjik nötron formunda ikincil kozmik ışınları
oluştururlar. Bu enerjik nötronlarda nitrojen atomlarıyla çarpışırlar. Nötron çarpıştığında bir nitrojen-14 atomu (7
proton 7 nötron) bir karbon-14 atomuna (6 proton 8 nötron) ve bir hidrojen atomuna (1 proton 0 nötron) dönüşür.
Karbon-14 atomu yarıömrü yaklaşık 5700 yıl olan radyoaktif bir atomdur.
Bir Fosilin Yaş Tayini
Yaşayan bir organizma ölür ölmez yeni karbon alımını durdurur. Ölüm anında karbon-12’ nin karbon-14 oranı her canlı
için aynıdır, fakat karbon-14 bozunur ve yer değiştirmez. Kullanılan örnekteki karbon-12 miktarı sabit kalıyorken
yarıömrü 5700 yıl olan karbon-14 bozunur. İncelenen örnekteki karbon-12’ nin karbon-14’ e oranına bakarak ve bu
değeri canlı bir organizmanınkiyle kıyaslayarak daha önce yaşamış olan canlıların yaşını oldukça hassas bir şekilde tayin
etmek mümkündür.
-deniz ya da okyanus suyu içerisinde çöplerin en fazla biriktiği yerler,denizaltı vadileridir.çöplerin en az
biriktiği yerler ise;kıta sahanlıkları ya da okyanus sırtları.her yıl okyanuslara karışan çöp miktarı 6.4 milyon
ton olarak tahmin ediliyor.çöplerin türlerine bakıldığında %41’i plastik, %34’ü av malzemeleri.denize atılan
plastiklerin %70’i zamanla batıyor.üstelik plastikbalıklar için zehirli olan poliklor barındırır.
-kuzey pasifik okyanusunda çöplerin yoğun olarak bulunduğu bölgeye büyük pasifik çöp bölgesi adı
veriliyor.kuzey pasifik alt tropikal girdabının merkezinde bulunan bu bölge ;hawai ve kalifornia eyaletlerinin
arasında yer alıyor.okyanus girdabı ,rüzgarlardan ve dünyanın dönüşünden kaynaklanan kuvvetler
sonucunda oluşan dairesel okyanus akıntılarına verilen isimdir.girdabın ortasındaki alan hayli sakin ve
kararlıdır.ancak girdabın dairesel hareketi etraftaki çöpleri girdabın ortasına doğru çeker.benzer bir çöp
bölgesi kuzey Atlantik de de vardır.büyük pasifik çöp bölgesindeki çöplerin çoğunluğu canlı organizmalar
tarafından parçalanabilecek şeyler olmadığı için bu bölge giderek genişliyor.ayrıca plastiklerinçoğunun çok
küçük parçalara ayrılması hem temizlenmelerini zorlaştırıyor, hem de deniz canlıları tarafından yutulmalarına
neden oluyor.büyük pasifik çöp bölgesi tekne yarışçısı Charles moore tarafından 1997’deki bir yarış sırasında
hawai’den kalifornia’ya doğru yol alırken keşfedildi.deniz tabanından çıkarılan çöpler arasında 18. Yy’da
kullanılmış olan buharlı gemilerde yakılan kömürlerin kalıntılarına da rastlanmıştır.bu durum son 2 yüzyılda
gemi rotalarının çok fazla gelişmediğini gösteriyor.(k:bt)
-Antik DNA’lar arkeolojik kazılardan ve fosillerden elde edilen materyallerin içerdiği DNA örnekleridir. da önemli bilgiler
sağlar. Antik DNA çalışmalarında kullanılan ilk fosiller nispeten yeniydi. Yaşayan hücrelerde etkin bir DNA tamir
mekanizması var. Ancak ölü hücrelerde bu tamir mekanizması çalışmaz, aksine yı- kım başlar. Çok uzun süre geçtiğinde
devasa DNA zinciri neredeyse tamamen yıkılır. Soğuk ortam DNA’yı en iyi koruyan ortamdır. Aşırı soğuk bölgelerde,
örneğin Sibirya’da 50 bin yıllık mamutlara, 65 bin yıllık bizonlara ait mitokondriyal DNA, 300 bin-400 bin yıllık bitkilere
ait kloroplast DNA’ları, 400 bin-600 bin yıllık bakterilere ait DNA’lar elde edilmiştir. Yüksek tuzlu ve susuz ortamlarda da
DNA’lar korunur, yine de bu ortamlar soğuk ortam kadar etkili değildir. DNA’nın belli bir ömrü var, daha da önemlisi
bekleyen DNA’larda mutasyonlar devam eder. İdeal saklama koşullarında bile 1 milyon yıldan daha eskiden kalma
DNA’ları çoğaltmak pek mümkün değil. Sonuçların güvenilir olması için, alındığı ortam ideal olsa bile, DNA’nın 1 milyon
yıldan daha öncesinden kalma fosillere ait olmaması önemli. Antik DNA araştırmaları sayesinde tarih öncesi
dönemlerdeki canlıların sadece bireysel olarak değil topluluk olarak nasıl yaşadığı, hatta sayıları hakkında da fikir
edinebiliriz. Binlerce yıl boyunca bu canlılarda oluşan genetik değişimleri saptamak da mümkün. Antik DNA, radyoaktif
karbon ve iklim çalışmalarından elde edilen bilgilerin bir araya getirilmesiyle, örneğin Sibirya ve Alaska bölgesindeki
bizon sürülerinin son 150 bin yıllık geçmişleri kısmen de olsa aydınlatıldı. Sibirya, antik DNA araştırmacıları için zengin
bir bölge. Buradaki donmuş topraklarda bulunan bitki ve hayvanlardan alınan DNA örnekleri Sibirya’nın bir dönemine
ışık tutuyor. Batı Alaska ve doğu Sibirya bölgesini kapsayan Beringia bölgesi bir zamanlar zengin otlaklarla kaplıydı. Bu
bölgede başka hayvanların yanı sıra iri hayvanlar, örneğin mamutlarda yaşıyordu. Elde edilen DNA örneklerinden,11
bin yıl önce otlaklarda büyük bir azalma olduğu anlaşılıyor. Bu bulgular, bölgede iklim değişikliği sonucu otlakların
küçüldüğünü ve buna bağlı kitlesel yokoluşların ya- şandığını düşündürüyor. Antik DNA araştırmaları çok yeni olmasına
rağmen araştırmacılar iki yıl önce çok büyük bir başarıya imza attı. 50 bin yıl önce Sibirya’da yaşamış bir insanın
genomunu büyük oranda belirlemeyi başardılar.
-yapılan son çalışmalar 786.000 yıl önce Dünya’nın manyetik kutupları yer değiştirmeden önce yaklaşık 6000 yıl süren
bir kararsızlık dönemi olduğunu gösteriyor. Manyetik kutupların yer değiştirmesi sırasında yaşanan kararsızlık
dönemleri, insanlar için tehlikeli olabilir. Dünya’nın manyetik alanı Güneş’ten gelen yüksek enerjili parçacıkların ve
kozmik ışınların yeryüzüne ulaşmasını engelleyen bir kalkan görevi görüyor. Manyetik alanın büyüklüğünün azaldığı
dönemler sırasında yeryüzüne ulaşan zararlı ışınların miktarının artması, genetik mutasyonlara ve daha çok insanın
kansere yakalanmasına neden olabilir. Yapılan son ölçümler, Dünya’nın manyetik alanının normalden on kat daha hızlı
azaldığını gösteriyor. Bazı araştırmacılar manyetik kutupların önümüzdeki birkaç bin yıl içinde yeniden yer
değiştirebileceğini düşünüyor.
-Volkswagen, bugün yaptığı bir açıklamada egzoz gazı emisyon testlerinde hile yapan yazılım içeren 11 milyon aracı
geri çağırarak onaracağını ve emisyon testlerinde usulsüzlük skandalının ardından şirketin imajını düzeltmeye
çalışacağını duyurdu.Alman otomobil üreticisinin yeni CEO'su Matthias Müller firmanın önümüzdeki"birkaç
gün" içerisinde yasadışı yazılımın bulunduğu dizel araçları geri çağıracağını söylerken, bazı analistler bunun maliyetinin
şirketin skandal için ayırdığı 6.5 milyar dolardan fazla olabileceğini tahmin ediyorlar.
●istanbul’da 6 ilcenin kanalizasyon, mazgal ve rogar yolu ile yeralti sisteminden gelen atik sulari yerin 20 metre altinda
bir haznede birikir. gelen ilk sular kalin izgara denen bir sistemle buyuk pirliklerden suzulur. (bunlar sandalyeden
kazaga kadar pek cok sey olabiliyor.) kalin izgaradan gecip tesis icindeki bir baska haznede biriken sular cok (ama
bayagi cok) guclu pompalar ile (pompa motorlarinin bir tanesi oturma odasi buyuklugunde neredeyse.) yerin 10 metre
yukarisina aktarilir ve ince izgaralara dogru atiksular yonlendirilir. burada da kalin izgaradan kacan kucuk atiklar
ayristirilir. bunlar da jilet, prezervatif, mouse, telefon, kagit para gibi seylerdir. ayristirilan bu atiklar konternerlere
biriktirilir ve her aksam kamyonlarla copluklere goturulur. ince izgaradan gecen atiksulari 4 adet havuzda
yonlendirirler. burada da bok dedigimiz seyler (yani sorunun esas bolumu) dibe coker. aslinda bu dibe inen seyler artik
gotumuzden cikan bok formunda degil de kum haline gelmistir. cunku kilometrelerce yol kateden diskilar incelerek
dagiliyor. her neyse... dibe coken bu kumlar da sintine pompalariyla yukariya aktarilir ve bant sistemiyle ayri
konternırlara aktarilir ve onlar da kamyonlarla copluklerin belirlenmis bolumlerine dokulur.ince kum haline donusmus
olan boklardan arindirilan sular yolculuguna devam ederek tekrar yeraltina gonderilir. baltalimani tesis cikisinda -1
metreden baslayan egim bogaz cikisina dogru -70 metreye kadar iner. bogazda tespit edilmis iki akinti vardir. ust akinti
dedigimiz birinci akinti karadeniz'den marmara'ya dogru, alt akinti dedigimiz ikinci akinti da marmara'dan karadeniz'e
dogru gider. iste -70 metreden denize birakilan atik sular karadeniz'e dogru hizlica yol alir. uzun yolculuktan sonra
karadeniz de -300 metreye kadar inen sular orada takilir. akinti farkindan dolayi da su yuzeyine cikamaz.
2-HARİTA BİLGİSİ
-Türkiye’nin en batı ucu AVLAKA’dır.(Çanakkale İnceburun)
-bahr-i ahmer=Kızıldeniz
--maldivler ,hindistan’ın güney ucunun güney batısında bulunan adalar topluluğu
-masa dağı ,güney Afrika cumhuriyeti ,cape town
-Sumatra (bazen Sumatera) Endonezya'ya ait bir adadır. Sunda Adaları'nın en batıda olanıdır. Yüzölçümü
açısından dünyanın en büyük altıncı adasıdır. Ayrıca tamamıyla Endonezya'ya ait en büyük ada unvanına da
sahiptir . En büyük şehri 2.400.000 nüfusuyla Medan'dır.
3-İKLİM
-Zuhruf suresi 11. Ayet: o gökten bir ölçüye kadar yağmur indirendir.
-Cıva normal basınçta 76 cm yükselmektedir.Bu değeri cıvanın 0 derecedeki özgül ağırlığı olan 13,5951 ile çarpıldığında
1033 gramlık basınç elde edilir.Bu sayı milibara çevrilmek istenirse 0,98062 cm ile çarpıldığında 1013 mb elde edilir.
-İklim değişiklikleri doğal afetlerin sayısını ve şiddetini artırmaktadır.
-Yapılan çalışmada ; 30*üzerindeki gün sayısının Türkiye’nin güney ve batısında belirgin bir şekilde artacağı
belirtilmiştir.
-Etezyen rüzgarları;Yaz mevsiminde Asor YB ve Basra AB etkisiyle kuvvetlenir ya da hafifler.(k: tcd)
-Tropikal gün sayısının Türkiye’de en az olduğu bölge Karadeniz bölgesidir.Bölgede tropikal gün sayısı 10 gündür.(k:tcd)
-Atmosferi oluşturan gazların %75’i yerçekiminin etkisiyle Troposferde bulunur.
-Atmosferdeki ozon miktarını azaltan maddelerin yavaş yavaş kullanımdan kaldırılmasını amaçlayan 1987 tarihli
Montreal protokolünün başarı sağladığına işaret eden Dünya Meteoroloji Örgütü ,ozon konusunda 4 yıl önce yaptığı
son araştırmadan bugüne kadar toplam ozon miktarında küçük bir artış olduğu görülmüştür.(İnternet Haber.Com)
-Ozon gazı bakterileri öldürdüğü için havanın sağlığa elverişli olmasını sağlar.Ozon tabakasındaki seyrelme ;tarımsal
üretimin azalmasına , endüstriyel materyallerin kırılmasına , sararmasına , çatlamasına , neden olur. Ozon
tabakasındaki %10’luk seyrelme ,2 000 000 katarakt hastası ortaya çıkarır.
-Sürekli güneşe bakmak görmeyi azaltır,körlüğe neden olur ve kataraktı tetikler.
-Atmosferin en soğuk katı mezosfer’dir.
-Termosfer katmanında ultraviyole ışınlar ısıya dönüştüğü için sıcaklık 2000* ye kadar çıkabilir.
-Atmosferdeki su buharı toplanabilseydi ; Dünya yüzeyini 2,5 cm kalınlığında bir su tabakası kaplardı.
-Bulutlar yoğunlaşma çekirdekleri diye adlandırılan , mikroskobik su emici partiküller üzerinde toplanan küçük su
damlacıklarından oluşmuştur.
-Şiddetli fırtınalar ;farklı neme sahip hava kütlelerinin karşılaştığı alanlarda görülür.
-Yıldırım düştüğü anda sıcaklık ortalama 30 000* olur.
-Genel kanının aksine kar yağması havayı ısıtmaz , aksine ısınan hava kar yağmasına neden olur.çok soğuk havanın ,
içine su alma kapasitesi çok azdır ve soğuk havanın yükselmesi zordur.Hava biraz ısınınca , su buharı yeryüzünden
yükselebilir ve çok yükseklerdeki soğuk hava tabakalarına ulaşabilir.Bu durumda kar yağışı meydana gelir.Bizde sanki
kar yağdığı için hava ısınmış gibi algılarız.
-Doğal kar tanelerinin ortasında çekirdek olarak toz parçacıkları bulunur.Eğer bunlar olmazsa saf su -40* dahi kar
oluşturamıyor.
-Dolu; ısınan hava ile yükselen su buharı , hava akımları ile daha da yükselerek 12 000 m civarında -50* sıcaklıkta buz
kristallerine dönüşür.Buz taneleri o kadar hızlı düşer ki düşene kadar eriyecek vakit bulamazlar.
-2100 yılında sıcaklıkların bugüne göre 1,8* – 4* artacağı söyleniyor.
-Küresel ısınmadan dolayı 50 yıl sonra Himalaya’ larda buzul kalmayacak.
-Doğu Karadeniz de çay tarımı yapılabilmesinin nedeni ; yağış rejiminin düzenli olması değil , yağış miktarının bol ,
sıcaklık ve nem koşullarının uygun olmasıdır.Çünkü çayın anavatanı olan Hindistan’da yazlar bol yağışlı , kışlar kuraktır.
-Su buharının atmosferdeki miktarı değişmez.
-İngiliz marka çaylar dünyaca ünlüdür.Ancak İngiltere de çay yetişmez.
-Şimşek çakması esnasında hava 28 000*kadar ısınabilir.
-Şimşek saniyede 145 000 km yol alır.
-Yıldırım tarafından çarpılma olasılığımız 600 000’de 1’dir.
-bir sprey kutusuna saf ozon konulduğunu düşünürsek , bu kutu 14 000 kişiyi öldürebilecek bir etkiye sahiptir.
- sera etkisinin artması , atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına , alttaki troposferin ise ısınmasına yol
açar.
-jeologlar er ya da geç bir süper volkanın patlayacağını ve bu patlamanın yerkürede sıcaklığı önemli ölçüde
düşüreceğini ve insanların donarak öleceğini söylüyor.abd ‘de yellowstone süper volkandır ve patlaması gecikmiş
durumda.
-yağmur yağarken yapılan bir deneyde ; bir defter kağıdına , aynı mesafe koşulduğunda 130 damla , 20 saniye
yürünüldüğünde 216 damla isabet ettiği saptanmıştır.
-ultraviyole ışınlar camdan geçemez.çok güneşli bir günde , güneş tam karşıdan gelirken araba kullandığımızda
yüzümüz değil de açık olan pencereye yaslı kolumuz yanar.
-1 milyar yıl önceki oksijen seviyesi , bugünkü oksijen seviyesinin yaklaşık %0,1’i kadardı.o zamanlar dünyanın
atmosferindeki oksijen , canlı çeşitliliğinin oluşmasını destekleyecek seviyeye henüz ulaşmamış.
-çin, 2030 itibariyle sebeb olduğu sera gazı kirliliğindeki artışı durdurmayı ve enerjisinin %20’sini barajlar , nükleer
santraller, güneş ve rüzgar gibi kirlilik yaratmayan kaynaklardan sağlar duruma gelmeyi, abd ise 2025 itibarıyla sebep
olduğu sera gazı kirliliğini %26 altına çekmeyi taahhüt ediyor.ab üyesi 28 ülkede 2030 itibarıyla da sebep oldukları
karbondioksit kirliliğini %40 altına çekmeyi taahhüt etti.sonuçta küresel ısınmaya sebep olan kirliliğin %50’sinden
sorumlu olan ülkeler kirliliği azaltma taahhütünde bulundular.
-kar,aynı elmas ve tuz gibi bir mineraldir.(bt)
-yeni yağmış kar %90-95 oranında hava içerir ki bu kar tanelerine iyi ısı yalıtkan olma özelliğini kazandırır.(bt)
- ortalama büyüklükteki bir kar tanesi saatte 5 km hızla düşer.(bt)
-bağırmak , çığlık atmak ve yüksek ses çığ düşmesini tetiklemez.(bt)
-antarktika’ da ki kar sert ve yassı olduğu için sesi yansıtma özelliğine sahip.bu sayede 1,5 km uzaktaki insanların sesleri
işitilebiliyor.(bt)
-ortalama bir yağmur damlası saatte 36 km hızla düşer.(bt)
-uydu verileri dünya genelinde yılda yaklaşık 1.200.000.000 –yani saniyede 40-yıldırım oluştuğunu gösteriyor. (bt)
-yıldırımların ortaya çıkmasının temel sebebi ,fırtına sırasında bulutların içindeki artı ve eksi elektrik yüklerin
birbirlerinden ayrılmasıdır.elektrik yüklerin ayrılmasının nedeni tam olarak bilinmese de bu durumun bulutların içindeki
donmuş yağmur damlalarının çarpışması sonucu ortaya çıktığı , ayrıca aşağı ve yukarı yönlü düzensiz hava
hareketlerinin elektrik yüklerinin ayrılması için uygun ortam sağladığı düşünülüyor.bu süreçte bulutların üst tarafında
artı yükler yoğunlaşırken, alt kısımları eksi yükle yüklenir.zıt yükler arasındaki elektriksel çekim kuvveti nedeniyle yerin
fırtına bulutlarına yakın kısımlarında artı yükler yoğunlaşır.buluttan yeryüzüne doğru oluşan yıldırımlarda eksi yüklerin
yere ulaşmasını sağlayan bir yol oluşur.elektrik yüklerinin önce buluttan yere sonra yerden bulutlara doğru hareketi
sonucunda yıldırımlar oluşur.
-kutuplardaki buzulların erimesi arktik ile diğer bölgeler arasındaki ısı farkının azalmasına neden oluyor.(geo)
-sıcak hava daha fazla su buharı tutabildiği için yaz aylarında havadaki nem oranı kışa göre daha yüksektir.havadaki su
molekülleri katı parçacıklara tutunarak sis ve bulut oluşmasına neden olabilir.ayrıca ısınan hava yükseldiği için yazın
havadaki katı parçacıklar daha yükseklere taşınır.kışın ise hava daha az nem tutabildiği için daha kurudur ve gökyüzü
daha berraktır.bu etkiler nedeniyle kışın yıldızlardan gelen ışınlar daha az yansıdığı için yıldızlar daha net ve parlak
gözükür.(bt)
-Karbon Ayak İzi; küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak gösterilen, sera etkisine yol açan gazların oluşumuna
neden olan ve fosil yakıtların kullanımıyla atmosfere yayılan karbondiyoksit (CO2) salımının bireyin ve şirketlerin
doğrudan veya kullandığı ürünlerin üretimi açısından enerji kullanımıyla dünyaya bıraktıkları zarar anlamına
gelmektedir. Karbon Ayak İzinizi Azaltmak İçin İpuçları
Tatiller =Uçakla gitmeyin.
Elektrik =Yenilenebilir enerji kullanın.
Doğal Gaz =Isınma için güneş enerjisi kullanının; bu yolla doğal gaz faturanızı yılda yüzde 70 oranında
azaltabilirsiniz.
Seyahat= Mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarını kullanın. Yerel otobüs hizmetlerinizi öğrenin ve
kullanın.
Araba= Paylaşma Yolculuk ayak izinizi azaltmak için işe giderken arabanızı paylaşabilirsiniz.
Et tüketimi =Et tüketmini, özellikle kırmızı et tüketimini azaltın.
Uzak ülkelerden gelen elbiseler =Satın almadan önce elbiselerin etiketlerini kontrol edin. Eğer 1000 milden
daha uzak bir ülkeden gelmişse başka elbise aramaya devam edin.
Fazla ambalajlanmış ürünler =Gereksiz ambalaja sahip ürün ve hizmetlerden uzak durun. Daha fazla söze
gerek var mı?
Uzak mesafelerden gelen yiyecek ve içecekler =Süpermarkete gittiğiniz zaman satın aldığınız yiyeceklerin
hangi ülkeden geldiğini anlamak için etiketine bakınız. İngiltere’de sonbaharda Yeni Zelanda elması almaya
gerek yoktur, ama insanlar buna pek dikkat etmezler. Dünyanın öteki ucundan gelen bir şişe şarabı satın
alırken iki kez düşünün; çok daha fazla, ama çok daha az yol katetmiş yerel şarap bulabilirsiniz.
-Türkiye’nin kişi başına ürettiği CO2 miktarı : 2010 verilerine göre 4,1 ton , 2002 verilerine göre 3 tondur.
ABD’nin kişi başına ürettiği CO2 miktarı : 2010 verilerine göre 17,6 ton , 2002 verilerine göre 19,7 tondur.
- Eğer küresel ısınma konusunda hiçbir şey yapmazsak gelecekte neler olacak ?
İklim modeli simülasyonları, 2100 yılına kadar ortalama yüzey hava sıcaklığının 2.5°C artabileceğini öngörmektedir.
(Kattenberg vd, 1996).
Sıcak mevsimlerdeki "katil" sıcak ısı dalgalarının görülme olasılığı artacaktır. (Karl vd, 1997).
Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Değerlendirme Raporu, deniz seviyelerinin önümüzdeki 100 yıl içinde
yaklaşık 49 cm yükseleceğini, bunun belirsizlik aralığının 20-86 cm olduğunu hesaplamaktadır.
Deniz seviyesinin yükselmesi, doğrudan su baskınları yoluyla kıyı bölgelerinde daha fazla sayıda sel görülmesine ve
fırtınaların artmasıyla da daha geniş ve daha yüksekteki alanların da su baskınlarına maruz kalmasına yol açacaktır.
Küzey kutbundaki buz tabakasının (mevcut hızla) biraz daha erimesi, Golfstrim'i besleyen okyanus akıntılarının
kesilmesi için yeterli olacaktır; Golfstrim'in kesilmesi Britanya'nın 6oC soğumasına yol açacaktır.
-Araçların egzozlarından, uçaklardan ve sanayi kuruluşlarından üretilen parçacıklı maddelerin (sözgelimi is ve karbon
ürünleri) atmosfere girmesi yüzünden yeryüzüne daha az ışığın ulaştığı kanıtlanmıştır ve bu sürece "küresel kararma"
denmektedir. 1950'li yıllarından bu yana Dünya'ya ulaşan güneş ışığı büyük oranda azalmıştır. İlk ölçümlerin yapıldığı
ülke olan İsrail'de güneş ışığı yoğunluğu yaklaşık yüzde 22 oranında düşerken bu rakam Birleşik Krallık'ta yaklaşık yüzde
10 olarak gerçekleşmiştir.
Bu, niçin önemlidir? Küresel kararma, tüm dünyada sıcaklıkta düşüşe yol açar. Bu da mevsim uzunluğu ve özelliklerini
değiştirerek iklimde bozulmaya yol açar ve Dünya'nın muson yağmurları örüntülerini değiştirir. Bilim adamları küresel
kararmanın, 1980'li yıllarda yaşanan Etiyopya kuraklığının temel nedeni olduğuna inanmaktadır.
-KUTUP IŞIKLARI; Güneşteki fırtınaların sebep olduğu manyetik akımlar dünyanın kutup bölgelerinde sıra dışı
ışık gösterilerine neden oluyor. Kuzey kutup dairesi çevresinde, özellikle Baltık ülkelerinde görülen bu ışık
şöleni, Aurora Borealis olarak adlandırılıyor. Romalıların şafak tanrıçası Aurora’nın adıyla Latince’de Kuzey
rüzgarı anlamına gelen Boreas sözcüklerinin birleşimiyle anılan ve gerçekten de bir tanrıçanın güzelliği kadar
etkileyici olan bu doğa olayına tanıklık edebilmek için binlerce kilometre yol kat eden insanlar, her yıl belli
mevsimlerde kuzey ülkelerinde toplanıyor. Aynı olay Güney Kutbu’nda da yaşanıyor ve Aurora Australis
(Güney Işıkları) olarak biliniyor.
Kuzey Işıkları, güneşte meydana gelen patlamalar sonucu oluşan manyetik fırtınanın oluşturduğu solar
rüzgarların taşıdığı elektronların, dünya atmosferiyle etkileşime geçerek oluşturduğu manyetik alanların
görüntüsüne verilen isim. Solar rüzgarlar, güneşten yaklaşık saatte 1 milyon mil hızla uzaklaşırlar. Ve
güneşten ayrıldıktan 40 saat sonra, yeryüzü çekirdeğinin ürettiği manyetik güç çizgilerini izleyerek dünyanın
çevresini saran manyetik zırha yani manyosfere girerler. Bu manyetik alan, gözyaşı damlası biçiminde ve
oldukça yüksek oranlarda yüklü elektrik ve manyetik alanlar bölgesidir. Yeryüzü atmosferinin en üst
tabakasına girmiş olan elektronlar, atmosferde bulunan oksijen ve nitrojen atomlarıyla çarpıştıklarında
aurora olayı gerçekleşir. Aurora’nın rengi, hangi atomla çarpıştığına ve bu çarpışmanın gerçekleştiği
yüksekliğe bağlıdır. Oksijenle çarpışan elektronlar yeşil ve kırmızı renkli auroraları, nitrojenle çarpışanlar ise
mavi ve mor renkli auroraları oluşturur.
-guinnes rekorlar kitabına girmiş en büyük kar tanesi 28 ocak 1887 ‘de montana’da(abd) 38 cm geişliğinde ve
20 cm kalınlığında ölçüldü.
-ortalama bir kar tanesi 180 milyar su molekülünden oluşur.
-kar kristalleri su moleküllerinin havadaki küçük parçacıklara ,örneğin toz tanecikleri üzerine tutunmasıyla
oluşur.bu parçacıklara yoğunlaşma çekirdekleri adı verilir.kutuplarda hava soğuk,kuru ve temiz olduğu halde
buralarda kar yağışının gerçekleşmesi kimyasal maddelerin ,örneğin;bazı kükürt bileşiklerinin bulut oluşumu
için gerekli yoğunlaşma çekirdeği görevi görmesinden kaynaklanıyor.özellikle yüksek enlemlerde buzla kaplı
alanlardaki karın içinde bu bileşiklerin miktarının diğer bölgelere göre yüksek olması bu görüşü destekliyor.
-Karbondioksit homojen olarak dağılmış, mevcut atmosfer koşullarında yoğunlaşmayan bir gaz türü. Karbondioksitin
aksine su buharı ise sıcaklık ve basınçtaki değişimlere hızlı bir şekilde tepki verir ve atmosferin yoğunlaşarak yağışa
dönüşebilen ve tekrar buharlaşabilen bir bileşenidir. Sera gazı etkisinde yoğunlaşmayan gazların katkısı %25 olmasına
rağmen, atmosferdeki yoğunlaşmayan sera gazlarının oranının sıfırlandığı iklim modellemelerinde Dünyanın yüzey
sıcaklığının azalacağı, deniz yüzeyinde buzla kaplı alanların oranının artacağı, atmosfer tarafından yansıtılan güneş ışığı
miktarının artacağı yani Dünyada aşırı bir soğuma (günümüzden yaklaşık 35°C daha soğuk) gözleneceği öngörülüyor.
(k:bt)
-Dünyanın ortalama sıcaklığının azaldığı durumlarda buzulların kapladığı alanın artması nedeniyle kimyasal aşınma hızı
yavaşlar, dolayısıyla atmosferdeki karbondioksit oranı yükselir. Bu, sera gazı etkisinin ve Dünya’nın yüzey sıcaklığının
artmasına sebep olur. Dünya’nın ortalama sıcaklığının yükseldiği durumlarda ise buzullar küçülür, kimyasal aşınma
hızlanır ve atmosferde biriken karbondioksit miktarı azalır ve sıcaklık düşmeye başlar.(k:bt)
- hav kirliliği örümceklerin ağ mimarisini olumsuz etkiliyor.çünkü pek çok örümcek türü, malzemeyi başka bir inşa
projesinde kullanmak için ağlarını geri dönüşüm amaçlı yiyor.bu yolla organizmalarına zararlı maddeler alıyorlar,bu
zehirlenmeninde sonraki ağların biçimlerine ilişkin ayırıcı etkileri oluyor.ağlar zehrin dozuyla orantılı olarak daha da
biçimsizleşiyor.
- Atmosferle uzay arasındaki sınır tam olarak belirgin olmamasına rağmen atmosferin kalınlığı yaklaşık 100 kilometre
olarak kabul ediliyor. Atmosfer, Dünya’nın kutle cekim etkisi ve güneş ışığı ile atmosferi oluşturan maddeler arasındaki
fotokimyasal etkileşimler nedeniyle katmanlı bir yapıdadır. Örneğin Dünya’nın kutle cekim etkisi nedeniyle havadaki
moleküllerin oranı düşük irtifalarda daha yüksektir. Atmosferin yoğunluğu her yerinde aynı değildir ve irtifa arttıkça
yoğunluğu azalır. Atmosferin ağırlığının yarısını 5,6 kilometre irtifanın altındaki bölgeler oluştururken, %90’ı 16
kilometrenin, %99,99997’si 100 kilometrenin altında bulunan bölgelerden kaynaklanır. Atmosfer basıncı birim alana
etki eden havanın ağırlığıdır. Atmosferin yüzeydeki ortalama basıncı 98.550 pascal’dır. Yani 1 metrekare alana 98.550
Newton kuvvet etki eder. Bu değer Dünya’nın yüzey alanıyla çarpıldığında atmosferin toplam ağırlığı bulunabilir.
Atmosferin toplam kütlesi yaklaşık 5,1 katrilyon tondur.
-Küresel ısınma ile ilgili olarak dünyayı uyaran ilk kişi olan Prof. Wally Broecker atmosferdeki CO2’nin yakalanarak
yeraltında depolanması gerektiğini söylüyor. Broecker’e göre önümüzdeki 50 yıl küresel ısınmanın kontrolden
çıkmaması için en iyi yol bu.
-ingiltere Meteoroloji Kurumu’ndan Nicole Gedney, havadaki küçük parçacıkların yeryüzüne ulaşan güneş ışığı miktarını
azalttığı ve “gün ışığı kararması” adı verilen olay nedeniyle yoğun şekilde endüstrileşmiş bölgelerde nehir akışının
önemli miktarda etkilendiğini tespit ettiklerini söylüyor. “Hava kirliliğine neden olan aerosollerin en fazla miktarda
bulunduğu 1980’li yıllarda Orta Avrupa nehir yataklarındaki su akış miktarının %25 kadar arttığını tahmin ediyoruz”
diyor. 1970’lerin sonlarına kadar artarak devam eden kükürtlü kömür yakılması atmosferde fazladan aerosol
birikmesine neden oldu. Yönetmelik değişiklikleri ve daha temiz yakıtlara geçilmesiyle birlikte bu etki Avrupa ve Kuzey
Amerika’da gerilemeye başladı. Yapılan bu çalışmada araştırmacılar gün ışığı azalmasının yüzey buharlaşma hızını
etkilediği için nehir akışlarını artırdığını buldu. Kararma olayı tersine döndüğünde ise nehir akışları azalmış. (k:bt)
-Dünya’nın ortalama sıcaklığındaki artışın daha ılıman kışlara, dolayısıyla daha az kar yağışına neden olabileceği
düşünülebilir. Ancak Nature dergisinde yayımlanan araştırma küresel ısınmadaki artış nedeniyle, kış mevsimi boyunca
daha az yağış gerçekleşse de şiddetli kar yağışlarının görülmeye devam edeceğini gösteriyor. (k:bt)
-İklim değişikliği ve etkileri konusunda artan kamuoyu bilinci, sürdürülebilir karbon yönetimi, emisyon ticareti ve temiz
teknolojilerin geliştirilmesine yönelik çalışmaların, sera gazlarının azaltılması için gerekli önlem stratejileri olduğu
gerçeğinin kabul görmesini sağladı. Son IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) Raporu’nda iklim değişikliğinin
ciddi tehdit oluşturmaya başladığı ve bu nedenle hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde sera gazı
emisyonlarının azaltılması gerektiği önemle vurgulanıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) son yıllarda
atmosferdeki ozon miktarında artış olduğu ve ozon deliğinin kapanmakta olduğu yolundaki açıklamaların umut verici
olduğunu belirterek, “Ozon tabakası belki eski haline döndürülemeyebilir, ama bizlere düşen görev sürdürülebilir ve
çevreye duyarlı politikalar uygulamak. Çünkü ozondaki iyileşme yüz yıllar sürebilir” dedi. yerden 40 kilometre yükseğe
çıkıldığında, ozon miktarında gerçekleşen artışın net bir şekilde görülebildiği belirtildi. (k:bt)
-Hipoksi, beden dokularında oksijen oranının azalması.Oksijenin azalması, özellikle pilotlar için bir kaygı kaynağı
oluşturur; daha alçak yüksekliklerde oksijenin azalmasının yol açtığı etkilere, genel olarak "dağ tutması" ya da "dağ
çarpması" adı verilir. 2.750 m yükseklikte, solunumun derinliği ve hızı ile kalp atışının artması gibi ve baş ağrısı, baş
dönmesi, dikkat toplayamama gibi belirtilere yol açar. 4.570 m'nin üstünde yargılama yeteneği bozulur ve görme
bozuklukları ciddileşir. 6.400-7.000 m arasında bilinç yitimi ortaya çıkar ve hızla aşağı yükseltilere inilmez ya da hemen
oksijen verilmezse, ölümle sonuçlanır.
-insanlar normal olarak günde 2500 litre oksijen soluyoruz.vücudumuzun her bir hücresi yaşamak için buna muhtaç.
Yüksekte ise atmosferin basıncı düşüyor,buna bağlı olarak da vücudun kullanabileceği oksijen miktarı, her 1000
metrede yaklaşık %10 oranında azalıyor.yani daha 5000 m yüksekte bile vücut her nefes alışta deniz seviyesindekinin
ancak yarısı kadar enerji elde edebiliyor.
-Ordu'dan Artvin'e kadar meydana gelen hava kütleleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğünce Trabzon'un Akçaabat
ilçesinde kurulan meteoroloji radarı sayesinde takip ediliyor.Trabzon Meteoroloji 11. Bölge Müdürü Mehmet Latif
Gültekin, yaptığı açıklamada, yaklaşık 3 yıl önce Akçaabat ilçesinde 578 rakımlı bir tepeye, 20 metre yüksekliğinde
meteoroloji radarı kurulduğunu bildirdi.Meteoroloji radarlarının, 2 ile 8 saat aralığındaki kısa süreli hava tahminlerini
veren gelişmiş bir sistem olduğunu belirten Gültekin, "Bunlar ani seller, kuvvetli fırtınalar ve kar yağışları dediğimiz
kuvvetli meteorolojik olayları son 8 saate girdiğinde, bize çok ayrıntılı bir şekilde veren sistemlerdir" dedi.
-Türbülans en basit şekliyle düzensiz hava hareketi olarak tanımlanabilir. Güneş’ten gelen enerjideki değişimler
nedeniyle atmosfer basıncında ortaya çıkan farklılıklar, farklı hızlarda hareket eden hava kütlelerinin çarpışması,
havanın bir dağ kütlesi çevresindeki hareketi, fırtınalar, jet akımları gibi farklı nedenlerle oluşabilir. Türbülans suyun
içinde oluşan girdaplara benzetilebilir. Normal bir doğa olayı olması ve sık sık görülmesine rağmen bazı durumlarda
tehlikeli olabilir. Çünkü türbülans açık ve bulutsuz havalarda da ortaya çıkabilir, çoğunlukla tahmin edilmesi ve
uçakların radarları tarafından tespit edilmesi mümkün değildir. Genellikle yüksek irtifalarda görülür. Bu nedenle uçaklar
beklenmedik şekilde türbülansa girebilir ve bu durum emniyet kemerlerinin takılı olmadığı durumlarda yolcuların
yaralanmasına neden olabilir.
-Yeryüzündeki ilk hayvansal yapıların da Proterozoik dönemin sonlarına doğru ortaya çıkmaya başladığı biliniyor. Ancak
bu dönemden yaklaşık 1,8 milyar yıl önceki süreçte yeryüzünde oksijen olduğunu düşünen Yale Üniversitesi
araştırmacıları neden hayvanların daha önce ortaya çıkmadığını inceliyor. Science dergisinde yayımlanan çalışmanın
sonuçları, milyar yıl öncesi dönemdeki oksijen seviyesinin günümüzdeki değerin yaklaşık %0,1 kadarı olduğunu
gösteriyor. Yani o zamanlar Dünya’nın atmosferindeki oksijen, canlı çeşitliliğinin oluşmasını destekleyecek seviyeye
henüz ulaşmamış. Uzmanlar bu bulguya Çin, Avustralya, Kanada ve Amerika’dan aldıkları fosil kayaç örneklerinde
yaptıkları krom (Cr) izotopu analizleri sonucu ulaşmış. Krom yerkürenin kıtasal kabuğunda bulunur ve kromun
oksitlenmesi ise doğrudan atmosferde serbest oksijenin bulunmasıyla bağlantılı bir durumdur. Alınan sonuçlar,
hayvanların ortaya çıkmasında birtakım genetik ve çevresel faktörlerin yanı sıra atmosferde yeterli miktarda oksijen
bulunması- nın da etkili olduğunu gösteriyor.
-Uydu verileri dünya genelinde yılda yaklaşık 1,2 milyar -yani saniyede 40- yıldırım oluştuğunu gösteriyor. Yıldırımların
gökyüzünde oluşturduğu şekiller ise nasıl oluştukları ile ilişkili. Yıldırımların ortaya çıkmasının temel nedeni fırtına
sırasında bulutların içindeki artı ve eksi elektrik yüklerin birbirinden ayrılmasıdır. Elektrik yüklerinin ayrılmasının nedeni
tam olarak bilinmese de, bu durumun bulutların içindeki donmuş yağmur damlalarının çarpışması sonucu ortaya çıktığı,
ayrıca aşağı ve yukarı yönlü düzensiz hava hareketlerinin elektrik yüklerinin ayrılması için uygun ortam sağladığı
düşünülüyor. Bu süreçte bulutların üst bölümlerinde artı yükler yoğunlaşırken alt kısımları eksi yükle yüklenir. Zıt yükler
arasındaki elektriksel çekim kuvveti nedeniyle yerin fırtına bulutlarına yakın kısımlarında artı yükler yoğunlaşır.
Buluttan yeryüzüne doğru oluşan yıldırımlarda eksi yüklerin yere ulaşmasını sağlayan bir yol oluşur. Ancak bu, her biri
yaklaşık 50-100 metre uzunluğunda farklı parçalardan oluşan bir hattır ve farklı yönlere doğru yayılabilir. Yerin
yüzeyinde yoğunlaşan artı yükler ise özellikle yüksek cisimlerin, örneğin ağaçların ve binaların üzerinde toplanarak
yukarı doğru hareket eder. Bu iki hat yerin yüzeyinden 30-100 metre yukarıda birleşir. Elektrik yüklerinin önce
bulutlardan yere, ardından yerden bulutlara doğru hareketi sonucu yıldırımlar oluşur. Bulutların üst kısımlarındaki artı
yüklerin hareketi sonucu oluşan yıldırımlar ise gökyüzünde yatay olarak birkaç kilometre hareket ettikten sonra
yeryüzüne ulaşır. Yıldırımların yaklaşık yarısı yere ulaşmadan bir bulutun içinde ya da bulutların arasında oluşur. Bazı
durumlarda bulutların içinde elektriksel olarak yüklü bölgeler oluşur. Elektrik yüklerinin bu bölgeler arasındaki hareketi
sonucu oluşan yıldırımlarda gökyüzünde yatay şekilde yayılan ışık parlamaları ortaya çıkar. Bulutlar arasında oluşan
yıldırımlar ise gökyüzünde örümcek ağı şeklinde yayılır.
●isviçre’de “kötü hava yoktur, yanlış giyim tercihleri vardır”derler.
●hava durumu da günleri değiştirebilir.el nino sırasında güçlü rüzgarlar dünyanın dönüş hızını her 24 saatte
birsaniyenin binde biri kadar yavaşlatıyor.
●colorado’daki ulusal standart ve teknoloji enstitüsünün saati dünyanın en doğru saati.cıvanın tek bir atomunun
titreşimlerini dahi ölçebiliyor.
●Venezuela’da bulunan Catatumbo nehri neredeyse sabit olarak şimşek ve yıldırımlar tarafından aydınlatılıyor. Bu
nedenle eskiler buraya “gökyüzündeki ateş” nehri diyorlar.Catatumbo bölgesi kilometre kare başına düşen 250 şimşek
ile Guinness rekorlar kitabına da girmeyi başardı. Daha önceki rekor kilometre kare başına düşen 158
şimşekle Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bulunan Kikuka’da idi.Catatumbo Nehri ile Marakaibo Gölü’nün
buluştuğu yer üzerinde oluşan bulutların çarpışması sonucu şimşek fırtınası meydana geliyor.5 kilometre yüksekte
oluşan yüksek voltaj nedeniyle yılda 160 gece boyunca, her gece 10 saat boyunca şimsekler çakıyor.
Bu şimşeklerin oluşmasının sebebi ise And Dağlarından gelen rüzgarlar ile bölgenin bataklıklarından yükselen metan
gazı olarak açıklanıyor.Şimşekler bazen saatte 280 kez tekrarlanıyor ve bu nedenle bölge dünyada ozon oluşturan tek
yer olarak kabul ediliyor. Şimşek fırtınası 400 km mesafeden izlenebildiği için gemiler yön tayin etmekte şimşekleri
kullanıyor.
●Azot elementi ise, proteinin oluşmasındaki temel bileşendir. Sadece buradan düşünüldüğünde, protein hücreyi
meydana getirir ve azot olmasa canlı olmaz denilebilir.Yani azot elementi canlıların yaşamı için oldukça önemli bir
elementtir.Azot elementinin canlı vücudundaki oranına bakıldığında ise, vücutta yer alan vitaminlerin, nükleik asitlerin
ve proteinlerin yapısında %15 oranına azot yer almaktadır.
4-BİTKİ ÖRTÜSÜ ve CANLILAR
-O , yeşil bitki örtüsünü çıkaran , sonradan onları çürüyüp kararmış çer çöpe çevirendir.
- kar örtüsü ;kar yağmadan önce ısınmış olan toprağın ısı kaybını önler.kar çiçekleri alttaki sıcak toprakta yetişme şansı
bulur.
-hava içerisinde bulunan nem miktarı , hacim olarak havanın % 4 ‘ünü geçemez.
-muson ormanlarında görülen en yaygın tür teak ağacıdır.
-iğne yapraklı ağaçların yapılarında bol miktarda reçine vardır. Çünkü reçine kış döneminde ağaçları düşük sıcaklığa
karşı korur.
-aspirinin ham maddesi söğüt ağacıdır.
-Maraş dondurmasının meşhur olmasında “orkide” bitkisinden elde edilen “sahlep” önemli rol oynamaktadır.
-evdeki çiçekler ve süs bitkileri geceleri oksijen alır , karbondioksit verir.
-süveyş kanalının 1869 yılında açılmasıyla birlikte bazı canlı türleri yavaş yavaş kanaldan geçmeye başladı.bunlardan biri
“deniz çayırı” denilen bitki.deniz çayırı , Süveyş kanalı vasıtasıyla kızıldeniz’den akdeniz’e geçiş yapmıştır.
-Bir kayın ağacı,saatte 1,7 kg oksijen üreterek,64 kişinin günlük oksijen gereksinimini karşılıyor. Saatte yaklaşık 2,3 kg CO2
emerek,bir yılda 800 evin çıkardığı CO2’i dengelediğini...
- Dendrokronoloji ,Ağaç halkaları kullanılarak yapılan tarihlendirmedir. Ağaçlar ömürleri boyunca her yıl için iki
parçadan oluşan bir halka oluşturur. Bu halkaların kalınlıkları o yılın iklim şartlarına bağlı olarak değişir. Bu yöntem son
derece isabetli sonuçlar vermesine rağmen sadece son 10.000 sene için kullanılabilir.
-MALÇLAMA NEDİR?Bitkilerin daha iyi gelişme gösterebilmeleri için toprağın fiziksel özelliklerini (sıcaklık,nem, vb)
artırmak,kaliteli erkenci ve bol ürün almak amacıyla toprak yüzeyinin ince bir tabakayla kaplanmasıdır.Malçlama
materyali olarak çam pürü,bitki sapları,saman balyaları,çam kabuğu ve değişik kalınlıklardaki plastikler
kullanılabilirMALÇLAMANIN YARARLARI
1- Malçlama toprak yüzeyinde buharlaşmayı önlediğinden daha az sulamaya ihtiyaç duyulur.
2- Malçlamada toprak sıcaklığı 3-5 derece daha fazla olduğundan bitki kökleri daha iyi gelişir.
3- Yabancı ot kontrolünde faydalıdır.
-Okaliptüs dünyanın en uzun boylu ağaçlarından olup 100 metrenin üzerinde boya sahip bireyleri olduğu
bilinmektedir. Uzun ve iri gövdeleri sayesinde diğer ağaç türlerinden farklı olarak yetişkin bir okaliptüs ağacı
bünyesinde 200 ila 1000 litre su bulundurabilir. Bu özelliğinden dolayıda bazı bataklık alanlara dikilerek o bataklık
kurutulabilir.
-Amenajman, ormanların nasıl, ne zaman ve ne ölçüde kullanılacağını, ormanların sürekliliğinin sağlanması için
ormancılık faaliyetlerinin (biyolojik, ekonomik, teknik ve sosyal) tümüne ve ormanlardan daha fazla nasıl verim
alırız sorusuna yanıt arayan bilim dalı. Orman İşletme Şeflikleri'nce uygulanmak üzere hazırlanan Amenajman
Planları 10 yıllık hazırlanır.(k:geo)
-türkiye80’li yıllarda dünyada en fazla ormanı olan 33. Ülke iken 90’lı yıllarda 55.sıraya gerilemiştir.halen dünyada
ormanları en fazla tüketen 2. ülke konumunda bulunuyoruz. (k:geo)
-Anıt ağaçların bilimsel tanımı "Yaş, çap ve boy itibariyle kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip
olan, yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında
iletişim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlar, anıt ağaçlardır." biçiminde yapılmaktadır .anıt
ağaçların görsel güzellikte taşıması gerekiyor.bu yüzden şimşir ağacı uzun ömürlü olmasına rağmen anıt ağaç
sayılmıyor.ayrıca kavak , söğüt , gibi ağaçlar kısa ömürlü olduğu için yine anıt ağaç olamıyor.(k:i)
-ERZURUM’un Uzundere İlçe Belediye Başkanı Halis Özsoy, temeli atılan yeni hükumet konağı arsası
üzerinde bulunan 170 yıllık anıt dut ağacın ömrünü tamamladığı için kesildiğini söyledi. Ana cadde üzerindeki
dut ağacının kökünün çürüdüğünü ve ikiye ayrıldığını belirten Özsoy, “Ayakta duracak hali kalmamıştı. Her
an büyük bir kazaya neden olabilirdi. (k:i)
- Böcekkapan bitki ailesi (Droseraceae) Yeni Zelanda ve Avustralya başta olmak üzere tüm dünyada birçok bölgede
yayılış gösteriyor. Aile üyelerinin en önemli özelliği ihtiyaçları olan azotlu bileşikleri böceklerden sağlamaları. Bunun için
yaprakların üst yüzeylerinde salgı bezleri bulunur. Salgı bezleri bazı enzimler (proteolitik ve ribo-nükleaz) salgılayarak
böceklerde bulunan azotlu bileşiklerin alınmasını sağlar.
- günümüzde neredeyse her on günde bir, yeni bir bitki türü keşfediliyor. Bu durum yabani bitkilerimizin hâlâ
keşfedilmeye açık olduğunun, bitki sistematiği araştırmalarının bitmeyeceğinin göstergesi. Yeni keşfedilen bitkilerimizin
çoğu endemik. Yani Dünya üzerinde başka hiçbir yerde yaşamıyor. Anadolu’da çok sayıda endemik bitkinin merkezi
kabul edilen bölgeler var. Akdeniz Bölgesi 800 civarında endemik türle en zengin bölgemiz. Sonra 380 türle Doğu
Anadolu, 280 türle İç Anadolu bölgesi geliyor. Bozkır gibi yaşam ortamlarında da endemizm oranı çok yüksektir.
Özellikle jipsli (alçıtaşı) ve jipsten kaynaklanan tuzlu bataklık yerlerde endemizm oranı daha da yükselir. Bu gibi yerlere
en iyi örnek Tuz Gölü ve çevresidir. Tuz Gölü ve çevresinde yaşayan her 3 bitkiden biri endemiktir. Tuz Gölü bilindiği
gibi ülkemizin en büyük ikinci gölü. Yer hareketleri sırasındaki kırılma, kıvrılma, yükselme ve çökme hareketleri sonucu
oluşmuş tektonik bir göl. Bulunduğu alanın çok az yağış alması, gölü besleyen suların çok az olması, yazın tamamen
kuruması ve aşırı buharlaşma gibi nedenlerle göl hayli sığ. En derin yeri 70 cm (bazen kışın çok yağış olduğunda 150 cm)
kadar. Gölün tuz oranı ise %32 civarında. Bu haliyle dünyanın en tuzlu gölleri arasında yer alıyor. Tuz oranının yüksek
olması nedeniyle Tuz Gölü’nde su içi bitkiler bulunmaz. Göl çevresinde, özellikle gölün güneyindeki Eskil (Aksaray)
taraflarında, bataklık bölgelerde bitki örtüsü bulunur. Prof. Dr. Ergin Hamzaoğlu bize Tuz Gölü ve buradaki tuzcul
bitkilerle ilgili bilgi veriyor. Tuz Gölü ve çevresinde yer alan tuzcul bitkiler diğer bir deyişle halofitler, çok sıcak ve çok
soğuk ortam özelliklerine, kuraklığa, yüksek tuzluluğa, mineral yetersizliğine, yüksek radyasyon gibi sert iklim
koşullarına uyum sağlamış türler. Birçok canlının yaşamasına imkân vermeyen bu tuzlu topraklar, bölgeye uyum
sağlamış bitkilerin tek yaşam alanı. Buradaki tuzlu topraklarda yaşayan birçok bitki başka hiçbir yerde yaşayamıyor. Tuz
Gölü’nün endemik bitkileri özellikle göle sınırı olan tuzlu bataklıklarda yaşar. Bu türlerin yaşamını sürdürebilmesi,
habitatın korunmasına bağlıdır. Kısaca Tuz Gölü etrafında bir “tuzlu bataklık” olursa bu bitkiler yaşamaya devam eder.
Bataklık habitatını korumanın en basit yolu ise, taban suyunu korumaktır. Bu amaçla, bölgede yer alan artezyen
kuyularının etkinliğine derhal son verilmelidir. Ancak bunu yapmadan önce, bölgeye havza dışından su getirilmelidir. Bu
elbette söylemesi kolay yapması zor bir iştir. Ancak “büyük ülke olacağım” diyorsanız insanınızı korumalısınız. Bölgeye
su getirmeden, artezyen kuyularını kapattırmak yöre insanını çaresizliğeve fakirliğe itecektir.
- Tuzcul bitkilerin gövde yaprakları da kuraklığa uyum sağlamak için değişikliğe uğramış. Yapraklar güneş ışınlarının yakıcı
etkisinden korunmak için genellikle tüylerle kaplı. Bazılarının gövdeleri ve yaprakları da zor elde edilen suyu tutmak ve depolamak
için etli bir yapı halini almış.
-bambu,2.dünya savaşında Japonya’ya atılan atom bombası sonrası dayanıklı olması nedeniyle ayakta kalan tek
ağaç. Bambu, Altı haftada 27 metre uzuyor. Bir günde en hızlı büyüyen ölçülebilmiş bambu örneğiyse yaklaşık 40
santimetre civarında büyümüştür.
-Dünya’nın hacimce en büyük canlıları olan Sekoya ağaçlarının kütlesi 2000 tona ulaşabilir. Ağaçların bu devasa
kütlelerinin kaynağının genellikle topraktan aldıkları besinler ve su olduğu düşünülür. Ancak türüne göre değişse de
ağaçların kütlelerinin yaklaşık %50-%80’i yapılarındaki karbondan kaynaklanır.
-Ağaçlar ürettikleri hidrokarbon bileşiklerini yakarak enerji elde ederken karbondioksit açığa çıksa da ağaçların havadan
aldığı karbondioksit miktarı atmosfere saldıkları karbondioksit miktarından daha fazladır. Yeryüzündeki ağaçlarda
depolanan karbon miktarı atmosferde bulunan toplam karbon miktarı kadardır. Yani ağaçların karbon depolama
konusunda uzman olduğu söylenebilir.
- Dünya palm yağı üretiminin gelecek yüzde 90'ını Malezya ve Endonezya (Malezya yüzde 49, Endonezya yüzde 41) karşılıyor. Palm
yağı, dayanıklı ve özellikle de ucuz bir yağ olduğu için kullanılıyor, ama kalitesiz ve doymuş yağ barındırdığı için de kalp
hastalıkları ve obezite ile ilişkilendirilebiliyor. Ayrıca üretimi için geniş alanlara ihtiyaç var, bunun için de, iklimi uygun
olan Güneydoğu Asya'daki yağmur ormanları talan ediliyor. Oradaki yaşam, kontrolsüz tarım arazilerinden dolayı tehdit
altında: orangutanlar, maymunlar, filler, gergedanlar ve çok daha fazla hayvan ve bitkinin nesli tükeniyor. İçimize
çektiğimiz oksijenin önemli bir kaynağı harap ediliyor. (k:geo)
-türkiye’de 161 memeli , 456 kuş , 12 000 bitki , 364 kelebek , 141 sürüngen , 405 balık türü yaşamını sürdürmekte. (k:geo)
-İ lkbaharda ve sonbaharda yapraklar ağacın büyümesi için gerekli olan besinlerin çoğunun üretildiği bir fabrika gibi
görev yapar. Bu besin üretme süreci yapraklardaki klorofil içeren pek çok hücrede gerçekleşir. Su ve besinler köklerden
dallar aracılığıyla yapraklara ulaşır. Fotosentez ile ortaya çıkan şeker (karbonhidrat) yapraklardan ağacın diğer
bölümlerine iletilir. Sonbaharda günlerin kısalması ve gecelerin soğumasıyla beraber ağaçlarda da değişim başlar.
Klorofil seviyesinin düşmesi ve fotosentezin azalmasıyla bitkinin ihtiyaç duyduğu enerji karşılanamaz, bitki ölmeye,
yapraklar da dökülmeye başlar. Bu süreç olgunlaşma yani yaşlanma olarak da bilinir. Mevsime bağlı olarak ağaçların
yaprak dökmesi, aslında kı- şın kökler donmuş topraktan su alamadığı için, ağacın kurumaması için bir önlemdir. Çünkü
ağaçlar yapraklardan terleme yoluyla önemli miktarda su kaybeder. Sonbaharda, gün ışığının süresindeki ve sıcaklıktaki
değişimler nedeniyle yapraklar besin üretme işlemini durdurur, klorofil parçalanır, ye- şil renk kaybolur ve yapraklar
farklı renklere bürü- nür. Sonuçta karşımıza çıkan kırmızımsı, morumsu ya da turuncu yapraklar bize sonbahar
mevsiminin en güzel renklerini sunar. Bazı ağaçların yapraklarının rengi sadece sarıya döner, bazılarının örneğin
meşeninki de çoğunlukla kahverengiye. Tüm renkler yapraklardaki değişen miktarlardaki klorofil kalıntılarının ve diğer
pigmentlerin karışımının sonucudur. Eğer yaprak huş ve ceviz ağaçlarında olduğu gibi karoten içeriyorsa klorofil
azaldıkça yeşil renk parlak sarıya dönüşür. Klorofil yaprağa yeşil rengini veren pigmenttir. Klorofil güneş ışığından
kırmızı ve mavi ışığı emer. Yapraklardan yansıyan mavi ve kırmızı ışık az oldu- ğu için de yeşil görünür. Kararlı bir bileşik
olmayan klorofil parlak gü- neş ışığında parçalanır. Yapraklarda sürekli belli bir miktarda klorofil olması için bitkiler
sürekli klorofil sentezler. Klorofil sentezi için güneş ışığı ve yüksek sıcaklık gerekir. Bu yüzden yaz boyunca ağaçların
yapraklarında klorofil sürekli parçalanır ve tekrar üretilir. Sonbaharın başlamasıyla güneş ışığı azaldı- ğından bitkilerde
klorofil sentezi de azalır ve yapraklar yeşil rengini kaybetmeye başlar. (k:bt)
-İnsanların kıyı bölgelerini yaşamak, tatil yapmak ve gemi taşımacılığı için tercih etmesi nedeniyle, bu bölgelerde yabani
yaşam tehdit altındadır. Kıyı kumulları ve bu kumullarda yaşayan canlılar da bu tehditten en fazla etkilenen gruptur.
Özellikle kumullardaki kumun kaçak olarak alınması kumul canlılarına en çok zarar veren etkendir.
-Sümbüllerin anayurdunu doğuda İran ve Türkmenistan'a kadar dağılım gösteren doğu Akdeniz bölgesi
oluşturmaktadır. Hyacinthus, Yunan mitolojisinde Sparta Kralı'nın genç oğlu olup yeniden doğuşu
simgelemektedir.
-melastomataceae bitkisi üremek için saldırgan bir yöntem uyguluyor.ekvator ve kostarika’da bulunan bu bitkiye
kuşlar konup yapraklarını yemeye başladığında bitki polen fırlatmaya başlıyor.üzerine polen bulaşan kuşlar bu
polenleri başka bitkilere ulaştırıyor.(k:geo)
-ıhlamur ,kayın gibi nemli topraklarda yetişen ağaçlar,kalp kök sistemine;çam ve köknar gibi görece kuru
topraklarda yetişen ağaçlar kazık kök sistemine;ladin , huş , dişbudak gibi ağaçlar ,su oranı yüksek topraklarda
saçak kök sistemine sahiptir.
-160 yaşındaki bir meşe ağacı , gövdesine yılda yaklaşık 30 bin litre su pompalar.mümkün olabildiğince fazla suya
ve su içindeki çözünmüş haldeki besin maddesine erişim sağlayabilmek için meşe ağaçlarının kökü 9 metreye
varan derinliğe kadar iner.
-ağaçlarda su,kökten gövde ve dallara doğru akarken ;fotosentez sonucu üretilen şeker aşağıya yani köklere
iletilir.
-meşe ağaçlarında suyun kökler vasıtasıyla emiliş hızı saatte 10 metredir.
- Ksilem:kılcal köklerde ağaca su pompalayan sistem
Floem:gövdeden köklere şeker pompalayan sistem.
-fotosentez: Yeşil bitkiler, topraktan aldıkları madensel tuz ve suyu odun borularıyla yapraklara kadar taşır.
Yapraklardaki klorofiller, Güneş ışığını emerler ve kloroplastlarda fotosentez reaksiyonları gerçekleşir. Bu
reaksiyonlar sonucunda besin (glikoz) oluşur ve oksijen açığa çıkar.
-ağaçlar ,ışıkla temas eden yaprak yüzeyini artırmak için mümkün olduğunca yükseğe ulaşmaya çalışır.kimi
ağaç türlerinin çok geniş yapraklara sahip olmasının nedeni de budur.yaprak yüzeyine temas eden ışığın bir
kısmı emilirken ,bir kısmı da geriye yansıtılır,diğer bir kısmı ise ısı enerjisine dönüşerek kaybolur.bu nedenle
yaprak,yüzeyine temas eden güneş ışınlarının sadece %5’ini şekere dönüştürüp depolayabilir.
-yapılan bir araştırmada bitkilerin de güneşin zararlı ışınlarından korunmak için bir savunma mekanizması
geliştirdiğini ortaya koydu.bitkiler maruz kaldıkları morötesi ışınlara karşı özel moleküller üretiyor.ardından
bu molekülleri yapraklarının dış katmanına göndererek doğal bir kalkan oluşturuyorlar.güneş ışınları
bitkilerin besin üretmesini sağlıyor olsa da bitkinin dna’sına önemli ölçüde zarar vererek gelişiminin
yavaşlamasına neden olabiliyor.bitkiler bu savunma mekanizması sayesinde güneş ışınlarının yapraklarının
derinliklerine işleyerek normal gelişim süreçlerini etkilemesine engel oluyor.
-ağaçlar ,gövde uzunluğu 3 metrenin üzerinde olan odunsu yapıdaki bitkiler olarak tanımlanabilir.
-belli bir yükseltiden sonra ağaç yetişmemesinin bazı nedenleri vardır:yüksek bölgelerde özellikle soğuk
mevsimlerde ulaşılan düşük sıcaklıklar hücrelerin zarar görmesine neden olabilir.gövde uzunlukları diğer
bitkilere göre daha yüksek olan ağaçlar,bu durumdan daha fazla etkilenir.düşük sıcaklıklar suyun donmasına
neden olarak topraktan alınan su miktarının da azalmasına neden olur.ayrıca yoğun karın ve şiddetli rüzgarın
sebep olduğu mekanik aşınma, mikroorganizmaların ağacın dokusuna zarar vermesine imkan tanır.filizlenme
yeni ağaçların oluşmasında en büyük etkendir.sıcaklığın düşük olduğu alanlarda filiz oluşumu yavaşlar.
-ülkemizin kuşların göç yolu üzerinde olması,kuş türleri için çok uygun yaşam alanlarının varlığı ,çok farlı kuş
gruplarına sahip olmamızın nedenidir.
- Denizatları, başlarını yukarı ve aşağı hareket ettirebilmektedirler. Fakat sağa ve sola çeviremezler. Dünyada bilinen
erkek hamileliğinin olduğu tek canlı türüdür. Dişlerin yumurtaları, erkeğin kesesine geldikten sonra erkek tarafından
döllenirler. Denizatlarının gözleri birbirinden bağımsız şekilde ayrı ve farklı yönlere hareket edebilmektedirler. Bu
sayede kafalarını döndürmelerine gerek kalmadan çok geniş alanları rahatlıkla gözlemleyebilirler. Yapılan
incelemelerde denizatlarının çok sert bir zırha sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu o kadar sert bir zırhdır ki ölü ve
kurumuş bir denizatını elinizle kırmak neredeyse imkânsızdır. Günümüzde denizatının birçok türü kolaylıkla
yakalanmakta ve pet shoplarda satılmaktadır. Akvaryum meraklıları bu ata benzeyen kafa yapısı ile denizatı adını alan
balıklara akvaryumlarında yer vermektedirler. Hatta bazı meraklıları sadece denizatları ile bir akvaryum
oluşturmaktadırlar.Denizatları, Uzakdoğu ülkelerinde özellikle de Çin’de alternatif tıpta sık bir şekilde kullanıldığından,
bazı bölgelerde soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
-kızıl som balığı her yaz yumurtlamak için büyük okyanustan kamçatka yarımadasına yüzüyor.
-türkiye’de vaşakların boyunlarına gps kemeri takılarak , gelen verilerle vaşakların hareketleri izleniyor.tasma bir yıllık
izlemenin ardından kendiliğinden düşecek. Verilere göre vaşak ormandan dışarı çıkmıyor.
-foça , Akdeniz foklarının önemli yaşam alanlarından biridir.
-hayvanlardaki boynuzların içi boştur.boynuzlar genellikle keretin içerir.yalnız geyiklerin boynuzları kemiktendir.
-geyiklerin boynuzları her sene diplerinden koparlar ve yenilenirler.her sene çıkan yeni boynuzda , bir fazla dal
oluştuğu için , bunlardan hayvanın yaşı tespit edilebilir.
-somon balığı , hem tatlı hemde tuzlu su da yaşayabilir.
- golyat orfoz’u denilen balık türünün bir kısmı dişi doğup , erkeğe dönüşüyor.
-golyat orfoz’u üreme zamanında binlerce yumurtayı suya bırakıyor.aynı anda binlerce başka tür balıklarda bu
yumurtalardan ziyafet çekiyor.
-biraya acılık veren bitki şerbetçi otudur ve biranın baharatı olarak bilinir.
-Koala (Phascolarctos cinereus), Avustralya'ya özgü otçul ve ağaçta yaşayan
bir keseli memeli hayvan türüdür. Koalalar genel olarak okaliptüs ağaçlarından oluşan alanlarda yaşar ve
gıdalarının büyük bölümünü bu cins ağaçların yaprakları oluşturur. Bu yaprakların besin değeri ve kalori içeriği
sınırlı olduğu için koalalar genellikle hareketsiz bir yaşam sürer ve günde 20 saat kadar uyurlar.
-Çöl tilkisi , Fennek tilkisi olarak da bilinir, Çöl yaşamına çok iyi uyum sağlamış, Kuzey Afrika'da ve Arap
yarımadasında rastlanılabilen bir tilki türüdür. 40 cm'ye varan vücut uzunluğuna ters orantılı olarak 15 cm'ye varan
kulakları çok uzundur. Bu özel durum kendisini çölde yaşamasını sağlar, çünkü vücut sıcaklığını kulakları vasıtası
ile dengede tutar. Çölün öldürücü sıcaklığından dolayı, sadece gece aktif olan bir hayvandır.çölde kum altına
saklanmış avlarını dahi kulakları sayesinde rahatlıkla bulabilir.fotoğraf makinesinin deklanşör sesini 150 m
duyabilir.çöl tilkisi su ihtiyacının neredeyse tamamını avladıkları hayvanlardan bünyesine alırlar.çünkü yaşadıkları
bölgede su kaynakları çok kıt.ayrıca terlemezler.(geo)
-çukurova deltası ,Türkiye üzerinden göç eden turnaların kışı geçirmek için uğradığı en önemli duraklardan biri.
-yerin yaklaşık 3 – 4 km altında yaşayan ve bizden önce de var olduğuna inanılan yuvarlak solucanlardan birisi,
çok daha yüksek ısı ve basınç altında yaşamına devam edebiliyor. Şeytan solucanı olarak da adlandırılan bu
nematod, bizden önce var olan ve bizden sonra da var olmaya devam edecek yegane canlı türlerinden biri olarak
görülmekte.(p.sic)
-ölü deniz(lut gölü) bakterileri, oldukça yüksek tuz oranına sahip olan ve neredeyse hiç yaşam belirtisinin
bulunmadığı dip bölgelerde taze su ağızlarının yakınlarında yaşıyor. Normalde tuzlu ortamda yaşayan
organizmalar olsa da bu canlılar, tatlı – tuzlu su uyumunu sağlamış gibi görünüyor.
-Olağan üstü ortam koşullarına dayanıklıdır. Genlerinin incelenmesi sonucu, önce tatlı suda ortaya çıkan
tardigrad'in yüksek adaptason becerisiyle toprak üzerine de sıçradığı anlaşıldı.Uzayda yaşayabildiği keşfedilmiştir.
●Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü liderliğinde Google, BM Çevre Programı, BM Küresel Çevre Programı ve 40′tan fazla
ortağın bulunduğu bir konsorsiyum, uydu verileri diğer bilgilerle derlenen Küresel Orman Takip ve Uyarı Sistemi
kapsamında Ocak 2000-Aralık 2012 tarihlerine ilişkin bir rapor yayımladı. Bu raporda, Türkiye’de net orman kaybının
164 bin 222 hektar olduğu tespit edildi.Bu tarihler arasında Türkiye çapında 342 bin 571 hektar orman kaybı olduğu,
yine aynı sürede 178 bin 349 hektarlık alanın ormanlaştırıldığı belirtildi. Sonuçta ortaya çıkan 164 bin 222 hektarlık net
orman kaybı miktarı, Kayseri ilinin yaklaşık yüzölçümüne denk geliyor. Türkiye’de yaygın ağaçlandırma çalışmalarına
rağmen kontrolsüz şehirleşme, turizm, otoyol, maden ve diğer yapılaşma projeleri yüzünden 2000 yılından bu yana
gerçekleşen en çok orman kaybının Antalya ve İstanbul’da olduğunu, bu iki ili Adana, Mersin, Muğla ve Yozgat’ın
izlediğini kaydetti. raporda net orman kazancının ise en çok Çanakkale’de gerçekleştiğinin görüldüğünü belirterek,
“Orman artışının gerçekleştiği diğer bölgeler arasında Kırklareli, Tekirdağ ve İstanbul’un batısı göze çarpıyor.
●“Dünya çapında sadece 2012 yılında 20.8 milyon hektar orman yok oldu. Bu da Türkiye yüzölçümünün dörtte birinden
daha fazla bir alan. Dünyada orman kaybının en çok yaşandığı bölgeler, ne yazık ki yüzbinlerce canlı türünün yaşadığı
Brezilya, Güneydoğu Asya ve Orta Afrika’nın tropik ormanları.”
5-NÜFUS VE YERLEŞME
-Bilinen en eski yerleşim merkezi , bugünkü ırak sınırları içinde bulunan Mezopotamya ovasındaki UR şehridir.
-Yeryüzünde yerleşik hayatın olmadığı tek kıta Antarktika’dır.
- Dünyanın en kuzeyinde yer alan şehir DİKSON şehridir.
-kutuplarda kar ve buz kullanılarak yapılan meskenlere iglo denir.
-ilk periyodik nüfus sayımı 1748 yılında isveç’te yapılmıştır.
-avustralya kıtası ; nüfus miktarı ve nüfus yoğunluğu en az olan kıtadır.
-türkiye , en çok beyin göçü veren ülkeler sıralamasında 24. Sıradadır.
-dünyada geçmişten bugüne kadar yaşamış insan sayısı 70 milyardır.bugün dünyada yaklaşık 7 milyar insan var, yani
toplam sayının %10’u şuan yaşıyor.
-saatlerin sağa dönmesi eski mısırlılara dayanır.güneş saatini ilk yapanlar mısırlılardır.mısır kuzey yarım kürede ve
ekvatora yakın olduğundan , güneş ilk doğduğunda tam doğudan doğuyor , gölge ise tam batıda oluşuyordu.güneş
hareket ettikçe gölgede kuzeye doğru yani saat yönünde hareket ediyordu.dolayısıyla bugünkü saatler soldan sağa
doğru hareket ediyor.ilk saat Avustralya gibi güney yarım küredeki bir ülkede keşfedilseydi, saatler sağdan sola hareket
edecekti.
- dünyadaki en eski ayakkabı izine mezopotamya’da rastlanılmıştır.
-GÖBEKLİ TEPE; urfa yakınlarındaki göbekli tepede yapılan kazılarda ,yalnızca dünyanın bilinen en eski ve en büyük
kutsal alanı gün yüzüne çıkarılmış olmadı .aynı zamanda anıtsal inşa ile tapınma amaçlı ilk sosyal örgütlenme ve iş
bölümü , tarımın ve hayvan evcilleştirmenin doğuşundan önceye çekilmiş oldu. Göbekli tepe kazı alanı 12 futbol sahası
büyüklüğünde.göbekli tepede sıkça rastlanan teker biçimindeki boncuklar ve düğmeler sadece birkaç erken yenitaş
yerleşimde görüldü.az olmaları elit bir grup tarafından kullanıldıklarını gösteriyor.göbekli tepede 240 litre kapasiteli
kapların çıkarılması buranın festival alanı olabileceğini gösteriyor.kaplardaki malzemelerin karıştırılmasında eşeğe ait
kürek kemiği kullanılmış.
-
Neolitik Çağ'ın bir diğer önemli yerleşimi de Nevali Çori'dir. Şanlıurfa'nın Hilvanlı ilçesinde yer alan Nevali Çori'nin tarihi M.Ö.
10000 yılına dayanmaktadır. 1993 yılında Atatürk Barajı suları yükselmeden önce 1980 yılında başlatılan kurtarma çalışmalarına
Prof. Harald Hauptmann başkanlık etmiştir.Nevali Çori, Anadolu'da inşa edilmesi güç dikdörtgen yapıların ilk görüldüğü yerleşimdir.
- dünyanın şu anda bilinen gerçek boyutlarda en eski heykeli ,12.000 yaşındaki “Balıklıgöl Adamı” dır.
-Ekoköyler; kendi içlerinde ahenk içinde yaşarken, yaşadığımız dünya ile ve evrendeki canlı/cansız tüm oluşumlar ile de
uyum içinde sürdürülebilir bir yaşam biçimi oluşturmaya öncülük eden insan topluluklarıdır. Destekleyici sosyalkültürel bir çevre oluşturmayı amaç edinmişlerdir. Yeni bir sosyal yapı olarak ekoköyler, günümüzün ikilemi olan
kentselleştirilmiş kırsal yaşamın çok ötesine geçer. 21. yüzyıldaki insan yerleşiminin planlanabilmesi, yeniden organize
edilebilmesi ve geniş çaplı olarak uygulanabilecek yeni bir model yaratılmasını teşkil eder.
-2014 yılında yapılan son istatistik çalışmalarına göre ,77 milyonluk Türkiye’nin 6.8 milyon vatandaşı yut dışında
yaşıyor.nüfusuna göre yurt dışında en fazla göçmen bulunduran ülke Türkiye.zira yurt dışındaki göçmenlerin toplam
nüfustaki payı %9’u buluyor.türklerin en çok göç ettiği ülkeler ;Almanya ,Fransa , Hollanda , Avusturya , abd(k:geo)
-iran’daki İsfahan meydanı ,pekin’deki tiannanmen meydanından sonra dünyanın en büyük 2. Meydanı.
-İran nüfusunun dini yapısının %90'ını Şii Müslümanlar, %8'ini Sünni Müslümanlar, kalan %2'sini ise diğer dinlere
mensup insanlar (Bahailer, Sâbiîler, Hindular, Ezidiler, Ahli-Hak,Zerdüştçüler, Museviler ve Hıristiyanlar)
oluşturmaktadır.
-arizona’daki evlerin %80’i kerpiçtendir.(k:ng)
-hakkaride erkek mülkiyeti %87 , mardinde %82 ,siirt’te %81. Yani kadınlara pek fazla mal verilmiyor.
-Şerpalar (Tibetçe:ཤར་པ། «doğu halkı» < şar «doğu» + pa «halk»), Nepal'in dağlık kesiminde,
özellikle Himalayalar'da yaşayan halk. Nepal'deki Şerpaların 2001 yılındakki sayıları 150.000 kadardır.
-Nature dergisi Ekim ayı başlarında “Endonezya’nın Madagaskar’ı” da denen Sulawesi Adası’nda bulunun bir mağaranın
duvarındaki el izini, fotoğrafıyla birlikte dünyaya tanıttı. Bilim insanları, mağaranın duvarına bastırılmış bir elin
çevresine aşı boyası püskürtülerek yaratılmış izin 40,000 yıldan bile eski olabileceğini düşünüyor. Böylece, eski
insanların Avrupa’daki çeşitli mağaraların duvarlarına bıraktığı iz ve çizimlerin, bilinen ilk sanat örnekleri olduğu görüşü
terk ediliyor.(k:bt)
-mexico city Latin amerikanın en kirli kentlerinden biridir.
-büyükşehirlere bakıldığında okuma yazma bilmeyen kadın oranının en yüksek olduğu ilk üç ilin Diyarbakır
(%22),Erzurum (%16) ve Gaziantep (%14)olduğu görülüyor.
-14-17 yaş aralığında okuma yazma bilmeyen kız çocukları oranının en yüksek olduğu il %4,1 ile van.aynı ilde 50 yaş
üstü kadınlarda okur yazar olmayanların oranı ise %53,5.
-kız çocuklarının ortaöğretimde okullaşma oranının en düşük olduğu il %30,59 ile ağrı.ağrı’yı sırasıyla muş(%30,78) ve
van(%35,38)izliyor.
- büyükşehirlere bakıldığında kız çocuklarında ortaöğretimde okullaşma oranının en yüksek olduğu il(%85,63) ile
Eskişehir, en düşük olduğu büyükşehir (%50,35 ) ile Erzurum.erzurum’da erkek çocuklarında bu oran(%59,38)
-büyükşehirlerde üniversite mezunu kadın ve erkek oranları arasının en çok açıldığı iller sırasıyla;Diyarbakır(%7,35) ,
Konya(%7,19) ve Erzurum(%7,14)
- İstatistiklerle Kadın, 2014
Türkiye nüfusunun %49,8’ini kadın nüfus oluşturdu
Türkiye nüfusunun (77 695 904 kişi) %50,2’sini erkek nüfus (38 984 302 kişi) ve %49,8’ini kadın nüfus (38 711 602 kişi) oluşturdu.
Türkiye’de 2014 yılında toplam kadın nüfusun %71,3’ü 18 ve daha yukarı yaşta iken bu oran erkek nüfusta %69,9’dur. Kadın nüfus
oranı, 65 ve daha yukarı yaşlarda erkek nüfus oranını geçti.
Kadınlarda doğuşta beklenen yaşam süresi 79,4 yıldır
Doğuşta beklenen yaşam süresi, 2013 yılında Türkiye geneli için toplamda 76,3, erkeklerde 73,7 ve kadınlarda 79,4 yıldır. Genel
olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşamakta olup, doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,7 yıldır.
Ülkemizde, kadınlarda doğuşta beklenen yaşam süresinin en fazla olduğu il 82,2 yıl ile Giresun iken erkeklerde 76,3 yıl ile
Karaman’dır. Doğuşta beklenen yaşam süresinin en az olduğu il ise kadınlarda 74 yıl ve erkeklerde 70,2 yıl ile Erzurum‘dur.
Okuma yazma bilmeyen kadın nüfus oranı erkeklerden 5 kat fazladır
Türkiye’de 2013 yılında 25 ve daha yukarı yaşta olan ve okuma yazma bilmeyen toplam nüfus oranı %5,7 iken bu oran erkeklerde
%1,9, kadınlarda %9,4’tür.
Lise ve dengi okul mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştakilerin toplam nüfus içindeki oranı %18,2 iken bu oran erkeklerde %22,2,
kadınlarda %14,4’tür. Yüksekokul veya fakülte mezunu olan toplam nüfus oranı %12,9 olup bu oran erkeklerde %15,1 kadınlarda
ise %10,7’dir.
Cinsiyete göre seçilmiş göstergeler, 2013
Evlenen çiftlerin %74,9’unda damadın yaşı büyüktür
Evli çiftlerin yaş farkı incelendiğinde, Türkiye genelinde 2012 yılında resmi nikahla evlenen çiftlerin %75,2’sinde gelinin yaşı
damadın yaşından küçük iken, bu oran 2013 yılında %74,9 oldu. Evliliğini 2013 yılında yapmış olan çiftlerin %13,8’inde gelinin yaşı
damadın yaşından büyük olup, %8,2’sinde gelin ve damadın yaşları eşit oldu.
Evlenen çiftler arasında damadın yaşının gelinin yaşından 11 yaş ve daha büyük olduğu evliliklerin oranının en yüksek olduğu il,
2013 yılında %12,8 ile Hatay’dır. Damat ve gelinin yaşlarının eşit olduğu evliliklerin en yüksek oranda olduğu il %11,3 ile Karabük
olup, gelinin yaşının büyük olduğu evliliklerin oranının en yüksek olduğu il ise %21,8 ile Hakkari’dir.
Kadınlarda ilk evlenme yaşının en küçük olduğu il Ağrı ve Yozgat oldu
Resmi olarak ilk evliliğini 2013 yılında yapmış olan kadınların ortalama evlenme yaşı 23,6 iken, bu yaş erkeklerde 26,8’dir. İlk
evlenme yaşının en yüksek olduğu il, erkeklerde (29,1) ve kadınlarda (26,4) Tunceli’dir. İlk evlenme yaşının en düşük olduğu il ise
erkeklerde Afyonkarahisar (25), kadınlarda Ağrı ve Yozgat (21,5) illeridir.
Evlilik kararı çoğunlukla eşlerle birlikte alındı
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması kapsamında, 2013 yılında evli kadınlara evliliğe kimin karar verdiği sorusu yöneltildi. Kadınların
%48,8’i evliliğe eşleriyle birlikte karar verdiklerini, %39,6’sı kadının onayı ile ailelerin kararıyla, %6,9’u ise kadının onayı olmadan
ailelerin kararı ile evlilik kararı aldıklarını belirtti.
Doğum öncesi bakım alan kadın nüfus oranı %98’dir
Sağlık Bakanlığı verilerine göre; 2002 yılında doğum öncesi bakım alan kadın nüfus oranı %70 iken 2013 yılında bu oran %98’e
yükseldi. Benzer şekilde sağlık kuruluşlarında gerçekleşen doğumların tüm doğumlar içindeki oranı da artış göstererek 2013 yılında
%98 oldu. İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması 1. Düzey’e göre bu oranın en düşük olduğu bölgenin 2013 yılında %89 ile Kuzeydoğu
Anadolu (Erzurum, Erzincan, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan) olduğu görüldü.
Erkeklerin istihdam oranı kadınların istihdam oranının 2,4 katı oldu
Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 2013 yılında, Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde istihdam oranı
%45,9 olup, bu oran erkeklerde %65,2, kadınlarda ise %27,1 oldu.
Avrupa Birliği üye ülkelerinin istihdam oranı incelendiğinde; 2013 yılında kadın istihdam oranının en yüksek olduğu ülke %72,5 ile
İsveç iken en düşük olduğu ülke %39,9 ile Yunanistan’dır. Avrupa Birliği üye ülkelerinin (28 ülke) ortalama kadın istihdam oranı ise
%58,8’dir.
Avrupa Birliği üye ülkelerinde 2013 yılında erkek istihdam oranının en yüksek olduğu ülke %78,7 ile Hollanda iken en düşük olduğu
ülke %56,5 ile Hırvatistan’dır. Avrupa Birliği üye ülkelerinin (28 ülke)
ortalama erkek istihdam oranı ise %69,4’tür.
Eğitimli kadınların işgücüne katılma oranı daha yüksek oldu
İşgücünün önemli bir göstergesi olan işgücüne katılma oranı, 2013 Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre Türkiye genelinde
%50,8, kadınlarda %30,8, erkeklerde ise %71,5 oldu.
Eğitim durumuna göre işgücüne katılım oranı incelendiğinde, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları
görüldü. Okur-yazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı %17,4, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılım oranı %26,3, lise
mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %32,1, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %39,3 iken
yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %72,2 oldu.
Üst düzey kadın yönetici oranı %9,4 oldu
Türkiye’de 2014 yılında kamusal alanda üst düzey kadın yönetici oranı 2013 yılına göre önemli bir değişiklik göstermeyerek %9,4
oldu. Kadın hakim oranı %36,9, kadın profesörlerin oranı ise 2013-2014 öğretim yılı için %28,7 oldu. Kadın polis oranı daha önceki
yıllara göre önemli bir değişiklik göstermeyerek 2014 yılında da %5,5 oldu.
Kadınlar siyasi alanda erkeklere göre daha az yer aldı
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı 1935 yılında %4,5 iken, 79 yıl sonra bu oran %14,4'e yükseldi.
Türkiye'de 2014 yılında toplam bakan sayısı 25 olup kadın bakan sayısı 1’dir. Ülke karşılaştırmalarına bakıldığında, 2013 yılında
kadın bakan oranının en yüksek olduğu ülkeler; %54,2 ile İsveç ve %50 ile Norveç‘tir.
Mutlu olduğunu beyan eden kadın oranı düştü
Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre; mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2013 yılında %59 iken 2014 yılında
bu oran %56,3’e düştü. Kadınlarda mutluluk oranı 2013 yılında %61,9 iken bu oran 2014 yılında %60,4, erkeklerde ise 2013 yılında
%56,1 iken 2014 yılında %52 oldu.
Kadınlar kendi geleceklerinden daha umutlu
Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014 yılı sonuçlarına göre, kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı
%73,8 oldu. Kendi geleceklerinden umutlu olan kadınların oranı %74,7 iken erkeklerde bu oran %72,9 oldu.
Kadınları ve erkekleri en çok aileleri ve sağlıklı olmak mutlu etti
Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014 yılı sonuçlarına göre, kendilerini en çok ailelerinin mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı %73,3
olurken, bu oran kadınlarda %69,3 erkeklerde %77,3 oldu. Kadınları ailelerinden sonra en fazla, sırasıyla; %18,5 ile çocukları, %5,3
ile eşleri ve %2,2 ile anne/babaları mutlu etti. Erkekleri ise ailelerinden sonra en fazla, sırasıyla; %8 ile çocukları, %4,5 ile eşleri ve
%4 ile anne/babaları mutlu etti.
Kadınları ve erkekleri 2014 yılında en çok sağlıklı olmak mutlu etti. Kendisini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade eden
kadınların oranı %73,4 iken bu oran erkeklerde %63,9 oldu. Kadınları sağlıktan sonra en fazla %16,8 ile sevgi, %5 ile başarı ve %2,8
ile para mutlu etti. Erkekleri ise sağlıktan sonra en fazla %13,9 ile sevgi, %12,2 ile başarı ve %5,8 ile para mutlu etti.
Kadınların %75’i siyasette kadınların daha fazla yer alması gerektiğini belirtti
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2013 yılı sonuçlarına göre, kadınların toplumsal cinsiyet rollerine yönelik tutumları
incelendiğinde; kadınların %75,2’si “yemek, bulaşık, çamaşır, ütü ve temizlik gibi ev işlerini erkekler de yapmalıdır” ifadesine, %75’i
“kadınlar siyasette daha çok yer almalıdır” ifadesine, %52’si “küçük çocuğu olan kadınlar çalışmamalıdır” ifadesine katıldıklarını
belirtti.
Kadınların %10,1’i “ailede önemli kararlar sadece ailenin erkekleri tarafından alınmalıdır” ifadesine katıldıklarını belirtirken %9,7’si
ise “erkek çocuğun eğitimli olması kız çocuğun eğitimli olmasından her zaman daha iyidir” ifadesine katıldıklarını belirtti.
-cinsiyet arası eşitsizliğin en az olduğu ülkeler ;İzlanda, Finlandiya , Norveç ,İsveç.(kuzey ülkeler)
cinsiyet arası eşitsizliğin en çok olduğu ülkeler ;yemen , Pakistan ,çad , Suriye(Müslüman ülkeler)
-Fransa’nın güneyinde 1994 yılında keşfedilen Chauvet Mağarası tarih öncesi döneme ait yer altı sanatını yansıtan en
ünlü eserlerden biri.Mağaradan alınan örneklerle yapılan karbon testler sonucu içeride bulunan çizimlerin 32 bin yıllık
geçmişi olduğu bulgusuna ulaşıldı.U N E S C O dünya mirası listesine alınan mağaranın doğal yapısını korumak amacıyla
mağara ziyaretçilere açılmıyor.Ancak ziyaretçiler için mağaranın aynısını yansıtan bir replikası yapıldı.
-insanlar eskiden hayvanların göç zamanlarını takip ederek zaman ölçümünde bulunuyorlardı.
-Hong Kong (Çince: 香港), Çin Halk Cumhuriyeti'nin güney kıyısında bulunan, 1 Temmuz 1997 tarihine
kadar Britanya Krallığına bağlısömürge ve adalar grubuyken, bu tarihten itibaren Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı
özel yönetim bölgesi olmuştur. Hong Kong; Hong Kong Adası, Kowloon Yarımadası ve 235 kadar küçük adadan
meydana gelmiştir. Hong Kong, Asya'nın en büyük serbest pazarı ve limanı, en
işlek ticaret, endüstri ve turizm merkezidir. Nüfusun hemen hepsi Çinlidir ve büyük bir kısmı Budisttir. Nüfus
yoğunluğu bakımından km² başına 1108 kişi ile dünyada 27. sırayı alır.
●1800 yılında dünya nüfusunun %3’ü şehirlerde yaşarken 2008’de %50’i geçti. 2007’de nüfusu 1 milyondan fazla 468
şehir vardı, Tokyo’nun nüfusu 40 milyona yaklaştı. 2013’de dünyada nüfusu 10 milyondan fazla 23 megaşehir varken,
2025’de bu rakam 37’e çıkacak. Kentli göçebe olacak insanların çoğu, on milyondan fazla nüfusu olan şehirlerde
yaşayacak. 2050’de Afrika’nın %50’si şehirlerde yaşayacak. İklim değişikliği, kaynak dağılımı, artan nüfus ve enerji
ihtiyacı gibi sorunlar enerji, ulaştırma ve altyapısı ile akıllı şehirler gerektirecek. (k:İ)
●1900 yılında Dünya’nın en büyük şehri Londra’ydı ve henüz Mega şehir de değildi. (Mega şehir eşiği 10 milyon nüfus
olarak belirtilmiştir ki o zaman ki Londra nüfusu 6.5 milyon olarak tespit edilmiştir.)1900 deki en büyük 10 şehir
sıralamasındaki hemen hemen bütün şehirler Amerika ve Avrupa kıtasındaydı. Tek istisna dışında: TOKYO.
Tokyo o zamanlar Dünya’nın 7. Mega şehriydi ve nüfusu sadece 1.5 milyondu.Şu anda Tokyo Dünya’nın 1.
Mega şehri ve nüfusu 35.2 milyon. Fakat Tokyo’nun nüfus artış hızı yavaşlıyor.
1900 yılında dünyanın en kalabalık 10 kenti
1. Londra 6.5 million
2. New York 4.2 million
3. Paris 3.3 million
4. Berlin 2.7 million
5. Chicago 1.7 million
6. Viyana 1.7 million
7. Tokyo 1.5 million
8. St. Petersburg 1.4 million
9. Manchester 1.4 million
10. Philadelphia 1.4 million
Forbes dergisi, nüfusbilimcilerin World Resource Institute için yaptıkları bir çalışmayı yayınladı. Araştırmaya göre, 2025
yılında dünyanın en büyük 10 mega şehrinin çoğunluğu Asya kıtasında olacak (k:i)
●Antik Yunan şehirleri 100.000 civarında idi (Kıray, 1998: 9). Günümüzde ise mega kent olarak adlandırılan şehirlerin
nüfusu 35 milyona ulaşmıştır. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre, dünya nüfusunun 1900 yılında kentlerde yaşayan
kısmı toplam nüfusun % 13’üne denk gelen 220 milyondu. Aynı oran 1950’de % 29’a (732 milyon), 2005’te % 49’a (3,2
milyar) ulaşmıştır. Yine Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre, 2030 yılında kent nüfusu toplam dünya nüfusunun %
60’ına (4,9 milyar) ulaşacaktır.
●Sanayi devriminin bütünüyle yeni bir toplum türünü ortaya çıkarması; ancak, tüm toplumsal alanları radikal biçimde
değiştiren oldukça kapsamlı ve karmaşık bir süreç olması nedeniyledir. Örneğin, aile yapısı açısından geniş aileden
çekirdek aileye dönüşüm, sanayi devriminin ortaya çıkardığı yeni ekonomik yapılanmanın ve üretim tarzının tipik bir
sonucudur. Feodal dönemin emeğe dayalı tarım sektöründe üretim birimini geniş aileler oluşturur. Yeni tarım teknikleri
ve ticari tarımın başlaması ile birlikte, kırsal alanda ortaya çıkan fazlalık nüfusun sanayileşmenin ortaya çıkardığı
manifaktür sektörünün ihtiyacı olan işgücünü karşılamak üzere yeni oluşan kentlere göç etmesiyle birlikte, geniş aileler
dağılmaya ve kentlerde çekirdek aileler ortaya çıkmaya başlamıştır.(k:bilimsel makale)
●Amerika kentlerinin varoşlarında yaşayanlar üzerine yaptığı çalışmalarında bu gruplarda yaygın “güçlü bir marjinallik,
çaresizlik, bağımlılık ve ait olmama duygusu” tespit etmiştir. “Kendi ülkelerinde yabancı gibi” hisseden bu fakirler
“mevcut kurumların kendi çıkarlarına ve ihtiyaçlarına hizmet etmediğine kanaat getirmişlerdir”. Ayrıca, “bu güçsüzlük
duygusu yanında yaygın bir aşağılık, kişisel değersizlik duygusu” vardır. Yapılan çalışmalar Bu duyguların Mexico
City’nin varoşlarının sakinlerinde de gözlemlendiğini belirtir. Türkiye’deki gecekondularda yapılan çalışmalar, genel
olarak gelirin düşüklüğüne rağmen, “fakirlik kültürü”nün ortaya çıkmadığını göstermektedir. Türkiye’de kentleşme
süreci kırsal alandan gelen nüfusu dönüştürememiş tam tersine göç edenler kentleri dönüştürmüştür. Göçün hızlı ve
kısa sürede gerçekleşmesi göç edenlerin kent tarafından asimile edilmesini ya da kentlileştirilmesini engellediği gibi
kendilerini yabancı hissetmelerini de engellemiştir. (k:bilimsel makale)
●dünya nüfusunun M.Ö. 10.000 yıllarında ziraat devrimi başlarken 2 ila 20 milyon arasında olabileceğini belirtmiştir. Bu
20 milyon ziraat devriminden önce dünya nüfusunun azami miktarıdır. Asgâri miktarın 2 milyon civarında olduğu
düşünülmektedir. (k:bilimsel makale)
●Sanayi devriminin başlarında M.S. 1750 yılında dünya nüfusu 650 ila 850 milyon arasında bulunuyordu. Bu nüfusun
büyük ihtimalle %80 civarında bir bölümü Avrasya'da yaşıyordu
●1978 yılında Birleşmiş Milletlerin nüfus faaliyetleri alanında yapmış olduğu araştırmaya göre tüm dünya, içinde 100
kişinin yaşadığı bir şehir olarak kabul edilecek olursa, bunun 58'inin Asyalı, 13'ünün Afrikalı, 10'unun Güney Amerikalı,
9'unun Avrupalı, 5'inin Rus, 5'inin A.B.D. vatandaşı olacağı açıklanmaktadır .
●Tokyo(35 milyon), açık ara dünyanın en büyük metropol şehri. Büyüklüğüne ve karmaşıklığına rağmen, Tokyo
halk ulaşımını yüzde 80 oranında karşılayan hızlı ve güvenilir bir ulaşım ağına sahip.
●Seul (24 milyon )1950-1953 yılları arasında olan Kore savaşından sonra çok hızlı bir gelişim gösterdi. Günümüzde
Güney Kore nüfusunun hemen hemen yarısı Seul'de yaşamakta. Devamlı gelişim içinde. Son yıllarda Seul, ulaşım
ağlarını modernize etti ve halka açık yeşil alan miktarını daha da arttırdı.
●Mexico City (22 milyon)1940 yılından bu yana tam 10 kat büyümüş. Mexico City şu anda ülke gelirlerinin
yaklaşık yüzde 25'ini tek başına karşılıyor. Bununla birlikte nüfustaki 0,99 oranındaki küçük artış nedeniyle, gelecek
yıllarda yaşlı nüfusun oldukça hızlı bir şekilde artacağı hesaplanıyor.
● New York şehri(22 milyon), özellikle Manhattan bölgesi, dengeli büyümesi ve düzgün işleyen ulaşım ağıyla diğer
şehirlere model olabilecek düzeyde. Diğer Amerikan şehirlerinden farklı olarak çoğu New Yorklu'nun kendine ait bir
arabası bulunmamakta. İstediğiniz yere, istediğiniz zaman daha kısa sürede gitmek dururken niye bir
araba sahibi olasınız ki?
● Mumbai (21 milyon)1995 yılında Bombay adı devlet tarafından Mumbai olarak değiştirildi– dünyanın nüfus
yoğunluğu en fazla olan şehri. Yüksek doğum oranları ve devamlı göç alması sonucu olarak, Mumbai nüfusunun
önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 20 oranında artacağı hesaplanmakta.
● sao paulo (21 milyon)Brezilya'nın en zengin şehri ve Latin Amerika'nın en önemli finans
merkezi. Yoksulluk ve yüksek suç oranı en önemli sorunları. Her yıl ortalama 6.000 kişi silahlı saldırı sonucu
hayatını kaybediyor.
●şanghay(18 milyon) Çin'in en önemli finans ve ticaret merkezi. Dünyanın en işlek limanına ve 1.000
hat seferine yakın en geniş otobüs ulaşım ağına sahip şehri.
● Moskova(13 milyon), 2007 yılında ikinci defa ülkede yaşayan yabancılar için en pahalı şehir seçilmiş. Günlük 9
milyon yolcuyla dünyanın en işlek metrosuna sahip.
Hanehalkı Bütçe Araştırması'nın 2012-2013-2014 yıllarına ait verilerinin birleştirilmiş sonuçlarına göre; toplam
tüketim harcamasının yüzde 24,5'i İstanbul'daki hanehalkları tarafından yapıldı.
●-
6-İÇ VE DIŞ KUVVETLER
-Nahl suresi 15.-16.ayet; sizi sarsmaması için yeryüzünü sağlam dağlar ; yolunuzu bulmanız içinse nehirler , yollar ve
nice işaretler meydana getirdi.insanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
-neml suresi 88. Ayet: Dağları görürsün , onları hareketsiz sanırsın.halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket
ederler.bunu her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan ALLAH yapmıştır.
-fussilet suresi 10. Ayet: o dört gün içinde ,yeryüzünde yükselen (orojenez) sabit dağlar yarattı.
-karstik şekiller ilk defa hırvatistan’da yer alan karst platosunda keşfedilmiştir. Dünyaya ismi buradan yayıldığı için bu
tür şekiller , bu platonun adıyla anılır.
-dünyanın en büyük mağarası abd’deki mammoth ‘dur.
-türkiye’de bir yılda erezyonla kaybedilen toprak miktarı 1 milyar ton civarındadır.
-kalanklı kıyılar , kalkerli arazilerde bulunan sarp kenarlı küçük kayalara denir.
-volkan tipi kıyı ;volkan adalarının kıyılarıdır.
-mercan resiflerinin kalıntılarının uzun yıllar boyunca üst üste birikerek meydana getirdikleri kara parçasına “atol”
denir.
-mercanların 25 m’den daha derinde yaşayamadıkları halde resif tabanlarının 600 m derine inmesi , bunların yerleşmiş
bulundukları , volkan konilerinin sonradan alçalmış olmasından kaynaklanır.okyanus dibindeki bu alçalma esnasında
mercanlar üst üste birikmeye devam eder.dünyada mercanların en fazla görüldüğü bölgeler;Endonezya
çevresi,Meksika körfezi ve İngiltere çevresi.
-dünyanın en büyük kanyonu kalorado kanyonu’dur.
- ege denizi’nde santorini adında volkanik dağ vardır.en son 1950 yılında püskürme olmuştur.adanın su üstünde kalan
bölümü kalderadır.son 200 000 yıl içinde en az 12 büyük püskürme olmuştur.m.ö 1628 yılındaki santorini püskürmesi
de bunlardan biridir.yapılan araştırmalarda bu püskürmenin küllerine ;nil deltasında , karadenizde Sinop açıklarında ,
doğu Akdeniz’de ve türkiye’deki bazı göllerin tabanlarında rastlanmıştır.bu küller yapılan sondajlarla tespit edilmiştir.
-dünyanın merkezindeki basınç ,atmosfer basıncının yaklaşık 3 milyon katıdır.
-dünyanın merkezine gönderilen sismik dalgalar dış çekirdeğin sıvı ;iç çekirdeğin katı olduğunu gösteriyor.(bt)
-dünyanın çekirdeği çoğunlukla demirden oluşmakta ,%4 oranında da nikel içermektedir.
-Atmosferdeki karbondioksit yağmur suyunda çözünerek karbonik aside dönüşür. Oluşan karbonik asit kayaçlara temas
ettiğinde onları çözerek aşındırabilir. Bu süreç sonucunda nehirlerle denizlere ve okyanuslara taşman atmosfer kaynaklı
karbon, deniz tabanında, mercanlarda ve deniz canlılarının iskeletlerinde ve kabuklarında depolanır. Bu canlılar öldükten
sonra kalıntıları ve deniz tabanındaki çökeltiler zamanla kayaçları oluşturur. Yani karbon tekrar ka-yaçlarda birikir.
Kimyasal aşınma sonucu her yıl 300 milyon ton atmosfer kaynaklı karbon okyanuslarda ve denizlerde depolanmasına
rağmen, küresel iklim değişikliği modellemelerinde kimyasal aşınmanm etkisi çoğunlukla dikkate alınmıyor. Bu nedenle
kimyasal aşınma karbon döngüsünün önemli bir basamağıdır.Kimyasal aşınma birçok değişkenden etkilenen karmaşık bir
süreç. Araştırmalar kimyasal aşınmanın hızının karbonik asit içeren yağmur sularının topraktaki kayaçlarla ne kadar süre
temas ettiğine, yağmur sularının asitlik derecesine, erozyona, bitki örtüsüne ve toprağm sıcaklığına bağlı olduğunu
gösteriyor. (k:bt)
-Mercanları tanımayan biri, onları gördüğünde ya büyük bir kaya ya da bir su altı bitkisi zanneder. Ancak mercanlar, ne bir
kaya parçası ne de bitki olup gerçekte birer hayvandır. Mercanların her bir bireyine "polip" denir. Milyonlarca polipin bir
araya gelmesiyle mercan kolonileri oluşur. Mercanların vücut yapıları, görünüşte çok karmaşık olmasına rağmen aslında çok
basittir. Silindir biçimindeki vücutlarının uç kısımlarında dokunaçlar bulunur. Vücutlarının alt kısımlarındaysa bulundukları
zemine yapışmalarını sağlayan organlar vardır. mercanlar yapışkan bir madde salgılayarak, avlarının buna yapışmasını bekler.
Mercanlar, genel olarak gece beslendiği için dokunaçları gündüz kapalı, gece ise açıktır. Gece beslenmelerinin nedeni,
hayvansal tek hücrelilerin geceleri su yüzeyine doğru göç etmesidir. zamanla deniz yüzeyine kadar yükselerek meydana
getirdikleri uzun mercan kayalarına resif denir. Bazen de halka şeklini alarak ortası deniz olan adalar meydana
getirirler. Bunlara da atol denir.
-Büyük Okyanus’taki balıkların ve mercanların kötü koku yayan, zarar görmüş kayalıklara yerleşmekten kaçındığı
belirlendi. Araştırmanın sonuçları zarar gören mercan kayalığı yaşam alanlarından çevreye değişik bir kimyasal koku
yayıldığını, yavru balıkların ve mercan larvalarının bu kokunun geldiği alanlardan uzaklaştığını gösteriyor.
Okyanuslardaki mercan kayalıklarının sayısı ve kapladığı alan gittikçe azalıyor. Aşırı derecede avlanma özellikle su
yosunlarını yiyen balıkların azalmasına ve dolayısıyla mercan kayalıklarında mercanların yerine deniz yosunlarının
hâkim olmasına neden oluyor. Bu durumda mercan kayalıkları balık ve mercan yönünden değil de yosun yönünden
zengin bir yaşam alanı görüntüsü yansıtıyor. Yosunların fazlaca yayılış gösterdiği alanlardan çevreye yayılan kimyasal
sinyaller genç mercanların ve balık larvalarının buraya yerleşmesini engelliyor.
-Ölüm Vadisi Kuzey Amerika’nın en kuru, en sıcak ve en derin bölgesi. Ölüm Vadisi’ndeki Racetrack Gölü’nün kurumuş
yüzeyinde, sürüklenme sonucu oluşmuş gibi görünen ve uzunluğu yüzlerce metreyi bulabilen izler bırakan yüzlerce taş
var. Ancak on yıl boyunca hareket etmeden kalabilen bu taşların hareket ederken gözlemlenebileceği
düşünülmüyordu. Sonuçları PLOS ONE dergisinde yayımlanan çalışmada araştırmacılar harekete duyarlı GPS cihazları
ve zaman atlamalı görüntüleme yapabilen kameralar kullanarak taşları uzaktan görüntülemeye karar verdi.
Araştırmacılardan Richard Norris herhangi bir değişim gözlemlemeksizin yıllarca bekleyebileceklerini düşünürken,
araştırmaya başladıktan iki yıl sonra taşların hareketine tanık olduklarını söylüyor. Kış döneminde kurumuş göl
tabanının yaklaşık üçte birlik kısmı yağış nedeniyle suyla kaplanıyor. Sıcaklığın sıfır derecenin altına düştüğü kış
gecelerinde suyun yüzeyi donuyor. Araştırmada taşların sıcaklığın sıfır derecenin altına düştüğü geceleri takip eden açık
ve güneşli günlerde hareket ettiği gözlemlendi. Güneş ve esen hafif rüzgâr buzun erimesine ve buz tabakasının
çatlamasına neden oluyor. Rüzgârın da etkisiyle hareket etmeye başlayan buz levhaları taşları göl tabanında
sürüklemeye başlıyor. Biriken suyun derinliği taşların hareketini etkileyen en önemli etkenlerden. Suyun, yüzeyi soğuk
kış gecelerinde buz tabakası ile kaplanacak kadar derin ancak oluşan bu buz tabakasının taşlara temas etmesine olanak
verecek kadar sığ olması gerekiyor. Taşların hareketi buz tabakasının altında gerçekleştiği için gözlemlemek zor olsa da
GPS verilerinden taşların dakikada en az 2-5 metre hızla hareket ettiği anlaşıldı.
-En son yaklaşık 100 yıl önce patlayan Bardarbunga Yanardağı İzlanda’nın en büyük buzulu olan Vatna (Vatnajökull)
Buzulu’nun altında bulunuyor. Bardarbunga, yaklaşık 30 yanardağ bulunan İzlanda’nın en yüksek ikinci dağı. Son
yıllarda sismik olarak etkin olan bu bölgede volkanik patlamalarla birlikte çok sayıda deprem de meydana geliyor.
-ABD’nin New Mexico şehrindeki Carlsbad Mağaraları’nın 488 metre altındaki Lechuguilla Mağarası ülkenin en derin
kireçtaşı mağarası. 220 km’lik uzunluğu ile de dünyanın en uzun mağaraları arasında yer alıyor. Bu mağara aynı
zamanda kükürt, demir ve manganez ile beslenen, kaya yiyen bakterilere ev sahipliği yapıyor. (k:bt)
-Denizli’nin Honaz ilçesine bağlı Kaklık kasabasındaki Kaklık Mağarası, çok farklı özellikleri olan mağaralardan biridir.
Kaklık Mağarası’nın en önemli özelliği içinde traverten oluşumların bulunması. Bununla birlikte mağara aslında bir
obruk oluşumu gibi çökme sonucu ortaya çıkmış. Mağaranın hemen yanında Kokarhamam Pınarı olarak bilinen
jeotermal sular bulunur. Bu sular mağaranın içine akarak içeride traverten basamakların oluşmasına neden olmuştur.
Bu nedenle konunun uzmanları burayı “yeraltındaki Pamukkale” olarak da adlandırıyor. Mağaranın tepesi açık olduğu
ve içeri gün ışığı girdiği için duvarlarda yosunlar yaşıyor. (k:bt)
-ülkemizde 40.000 civarında mağara vardır.bunların sadece 2500’ü incelenmiş.
-Camın ana maddesi silisyum dioksit (SiO2 ) yani silikadır. Silika saf kum olarak da bilinir. Bu yüzden de cam üretmek
için öncelikle iyi kalitede, yabancı maddelerden arındırılmış kum gerekir. Cam, amorf katı bir maddedir. Amorf katıların
özelliği katılar gibi esnemeyen bir yapıda olmalarına karşın sıvılardakine benzer bir moleküler dağılıma sahip
olmalarıdır. Katı maddelerde atomlar belirli bir düzende dizilir ve birbirlerine yakın duracak şekilde bağlıdır. Sıvılarda
ise atomlar rastgele dağılmış haldedir ve aralarındaki bağ katılara göre çok daha zayıftır. Molekül yapı- sı bakımından
sıvılara benzeyen camın saydam olmasının nedeni de budur. Böylece ışık, camın serbest halde dağılmış molekülleri
arasından geçebilir. Yüksek sıcaklıklarda ısıtıldığında camın esnemeyen yapı- sı tamamen değişir ve tıpkı su gibi akışkan
hale gelir. Bu da camın kolayca şekillendirilebilmesini sağlar. Saf kumu akışkan hale getirmek için gereken sıcaklık
1600°C’nin üzerindedir. Ancak cam üfleme tekni- ğinin ustaları saf kumu neredeyse 1000°C’de eritmeyi başarıyor. Nasıl
mı? Erime sıcaklığı yüksek olan saf bir maddenin içine, erime sıcaklığı daha düşük olan başka bir madde karıştırırsanız
saf maddeyi daha dü- şük sıcaklıkta eritebilirsiniz. Böylelikle daha az enerji harcayarak daha ucuza üretim yapmış
olursunuz. Bu yüzden de cam üfleme ustaları saf kumun içine, elde etmek istedikleri camın özelliklerine göre, farklı
malzemeler katıp özel bir fırında ısıtır.
-gallerdeki bluestone (dolerit)kayaları çekiçle vurulduğunda çan sesine benzer bir ses çıkarır.araştırmacılar , taşların tını
özelliklerini ide taşların yoğunluğuna ve içerdikleri demir ve magnezyum oranlarının yüksekliğine bağlıyor.
-yeryüzünün en büyük yanardağı olan tamu masif yanardağı,japonyanın 1600 km doğusunda ,pasifik okyanusunun
derinliklerinde yer alır.
-marstaki sönmüş yanardağ olan olimpus,güneş sisteminin en büyük yanardağıdır.
- yeryüzünün en büyük aktif yanardağı ise;hawai’deki mauna loa’dır.
-magmanın yer altındaki sıcaklığı 3000 dereceyken yüzeye çıktığında sıcaklığı 1000 dereceye iner.
-grönland başta olmak üzere kuzey kutbundaki geniş çaplı buzullaşmanın yaklaşık 5 milyon yıl önce başladığı
biliniyor.ancak bu tarihten önceki 500 milyon yıl boyunca buzla kaplı olmadığı tahmin ediliyor.grönland’ın buzullarla
kaplanmasının nedeni;grönlad’ın altında 5 milyon yıldan fazla zamandır devam eden manto tabakasındaki sıcak
kayaçların hareketi.bu hareketin,grönland’ın doğu bölümlerinin deniz seviyesinden yaklaşık 3000 metre yükselmesine
ve sıcaklığın düşük olduğu irtifalara ulaşmasına neden olduğu belirlendi.ayrıca araştırmacılar, grönland’ın doğu
bölümlerinde litosfer tabakasının görece ince olmasının yukarı yönlü hareketi kolaylaştırdığını belirledi.grönland’ın
yerkabuğu hareketlerinin etkisiyle kuzeye doğru kaymasının –daha yüksek enlemlerde güneşten gelen enerjiden daha
az yararlanılması nedeniyle- bölgenin buzullarla kaplanmasında etkili olduğu düşünülüyor. (k:bt)
-eksen eğikliği ,dünyanın dönüşü sırasında kutupların coğrafi konumunun değişmesine ve grönland’ın daha yüksek
enlemlere kaymasına neden oluyor. (k:bt)
-nasa’nın calipso adlı ,atmosferik aerosoller üzerine gözlem yapan uydusunun 2007-2013 yılları arasındaki gözlemleri
değerlendirilmiş.buna göre sahra’dan amazon’a atmosferik yolla yılda ortalama 182 milyon ton toz taşınabiliyor. (2575
km boyunca , atlas okyanusu)bunun 22 bin tonu ise fosfor.bu sürekli yağış alan amazon ormanlarının bir yılda
erezyonla kaybettiği fosfora neredeyse eşdeğer.
7-TARIM VE HAYVANCILIK
-Nahl suresi 5. Ayet: hayvanları da yarattı.onlardan sizin için bir ısınma ve bir çok fayda vardır.hemde onlardan yersiniz.
-bir yerde hayvanlar yağış durumuna göre süt veriyorsa ; orada mera hayvancılık yapılmaktadır.
●Bir yerde her mevsim yağış varsa ;buğday , arpa , mercimek , nohut orda yetişmez.
-sürekli yağış seven bitkiler ; pirinç , çay , mısır , kahve , muz’dur.
-yaz yağışlarını seven hayvanlar sığırlardır.
-türkiye’de 18 000 arı yetiştiricisi vardır.üretilen bal miktarı 81 000 ton ile dünyada önemli bir yerde bulunmaktadır.
-arılar 1kg bal için 50 000 çiçeği dolaşmak zorundadırlar.
-2010 yılı itibariyle 62 milyon arı kovanı bulunduğu tahmin edilmektedir.ülkeler içerisinde çin 8 milyon kovan ile ilk
sırada yer alırken , bu ülkeyi 5 milyon 300 bin kovan ile Türkiye izlemektedir.
-türkiye dünyada en fazla bal üreten 2. Ülkedir.birinci sırada çin yeralmaktadır.
-dünyada kovan başına ortalama bal verimi 25 kg dolayındadır.bu rakam çin’de 47.8 kg’dır.
-dünyada bal ihracatında Arjantin , Meksika ve Hindistan ilk üç sırayı paylaşmaktadır.
-küresel ısınmayla beraber dolu yağışları artacak. Bu durum tarım ürünlerinin yanmasına ve kıtlığa neden olacak.
-kasım ve mayıs aylarında serada yetiştirilen tarım ürünlerinin hemen hepsi hormonludur.
-seralarda kavun yetiştirilmesi için arıların kullanılması , hormon kullanımını sınırlandırır.
-çilek ve hıyarlarda kesinlikle hormon kullanımına gerek yoktur.çünkü bünyesinde varolan hormon , meyve
yetiştirilmesi için yeterlidir.
-kiraz , kayısı , badem , buğday , nohut , incir gibi tarım ürünleri türkiye’den dünyaya yayılmıştır.
-türkiye’de kauçuk , kakao , kahve ve tropikal ürünler yetişmez.
-ispirto şeker pancarının melasından elde edilir.
-havuç ilk defa afganistan’da yetiştirilmiştir.havuç ilk üretildiği zaman turuncu renkli değildi.havuç içerisinde karoten
vardır ve vücut bunu A vitaminine çevirir.
-(2014)Osmanlı Devleti'nin toprak rejiminde arazi bölünmesi bulunmadığını, bugün dünyanın gelişmiş ülkelerinin hiç
birinde de olmadığını belirten Gıda Tarım ve Hayvancılık, 'Arazileri bölünmeye müsait hale getirilirse nüfus arttıkça
mirasçılar arasında bu araziler sürekli bölünür. Bu bölünme beraberinde küçük parselleri getirir. Ekonomik olarak
işletilebilir verimsel bir faaliyette bulunma özelliğini kaybeder' dedi. Bakan, 'Tarım arazileri, 1926'dan itibaren Medeni
Kanun gereği menkul mallar gibi miras yoluyla bölünmesinin önü açılmıştır. Bu geçen zaman içinde Türkiye'nin tarım
arazileri babadan oğula geçerken daima bölünmüştür. Verimlilik düşüklüğünün en büyük sebebi arazi bölünmesidir'
şeklinde konuştu. Dünyanın gelişmiş bir çok ülkesinde farklı yöntemler uygulansa bile topraklar bölünmüyor.
İngiltere'de miras olan araziler en büyük kardeşe veriliyor. Fransa'da bir kişi toprakları alıyor ve piyasa değerini diğer
kardeşlerine ödüyor. Almanya'da kardeşlerden birisi diğer kardeşlere cüzi bir miktar ödeme yapıyor toprakların tamamı
bir kişide kalıyor. İspanya'da topraklar ehil olan mirasçıya devrediliyor. İtalya'da İspanya gibi ehil olan kişiye devrediyor.
Amerika'da da bedeli karşılığında satılma mümkün olabiliyor ama arazi bölünmüyor. Bizde ise mirasçılara payları
oranında bölünme yapılıyor.
-ipek böceklerinin larvalarını korumak amacıyla etraflarına ördükleri kozalar ipek liflerinden oluşur.
-Dünya yaş kayısı üretiminde Türkiye birinci sıradadır. Malatya’da kayısıların çoğunluğu kurutulmakta ve bu bölge
dünya kuru kayısı üretiminin yaklaşık % 85-90’nını karşılamaktadır. Kayısı Halen dünyada en yaygın olarak
Anadolu'da (özellikle Malatya ve çevresinde) bulunur. Yağmurlama sistemiyle 10-12 gün aralıklarla sulanan
kayısının % 85 gibi büyük kısmı kuru kayısı olarak dünya piyasasına verilir.
-Dünya ceviz üretiminin yarısını çin karşılar.sırasıyla iran, abd ve Türkiye önemli üreticilerdir.
-Kivi meyvesi, Çin'in güneyindeki Yangtse Vadisine özgü bir bitkidir.
-2009 yılı ananas üretiminde Brazilya 2,206,492 ton ile birinci sıradadır. 2,198,497 ton ile Brazilya'yı Filipinler takip
etmektedir.
-Kestane Türkiye'de en çok Aydın ilinde yetiştirilmektedir ve buradan hasat edilen kestaneler iç ve dış pazarda
tüketilir. Ayrıca özellikleAydın ilinden ihraç edilen kestaneler çok kaliteli olup; Bursa ilimizde Kestane Şekeri adıyla
bilinen bir tatlı çeşidi olarak da imal edilmektedir. Kerestesi, İtalya'da fıçı yapımında kullanılmaktadır. Araştırıcılar
ilk zamanlarda Alp yöresinde yaşayan insanların 4 – 6 aylarını kestane ağırlıklı beslenme ile geçirdiklerini
belirtmektedirler. Bu yörede kişi başına kestane tüketiminin yılda 150 kg dolaylarında olduğu ifade edilmektedir.
Bu nedenle kestane meyvesi fakirin ekmeği, ağacı da ekmek ağacı olarak tanımlanmaktadır. Kestane, doğada
tamamen doğal şartlar altında yetiştirilen, tarımsal ilaç, suni gübre kullanılmayan organik tarım ürünüdür
-azotlu gübrelerin fazla kullanılması durumunda yapraktaki nitrat miktarı özellikle yaprağı yenen sebzelerde insan
sağlığını tehdit edecek düzeye ulaşmaktadır.
-tarımsal alanlara uygulanan yüksek dozdaki azotlu gübrelerin, toprakta mikroorganizmalar tarafından
nitrifikasyonla nitrata dönüştürülmeleri ve nitratın negatif yüklü olması nedeniyle toprakta yıkanarak taban
suyunda önemli miktarlarda azot bulunmasına neden olmaktadır.
-Uygulanan gübreden beklenen yararı elde etmek için gübrenin verilme zamanı, metodu, bitki çeşidi, toprak
özellikleri, iklim ve topraktaki bitki besin maddesi miktarı gibi verileri de bilmek gerekir.
-Antalya İlinde yapılan çalışmada, seralarda özellikle kış aylarında kimyasal gübrelerin çok yoğun olarak
kullanıldığı, bu nedenle su kaynaklarının özellikle kuyu sularının tehlikeli boyutlarda kirlenebileceği, bitkisel
üretim miktarının ve ürün niteliğinin olumsuz olarak etkilenebileceği sonuçlarına ulaşılmıştır.
-Bitkilerdeki büyüme ve gelişme olaylarını yönlendiren, çok düşük yoğunluklarda bile etkili olabilen bitkilerde
sentezlenerek taşınabilen organik maddelere hormon denir. Hormonlar Türkiye de ilk defa 1960’lı yıllarda
GA3 (Giberallic Acid) çekirdeksiz üzümde kullanılmaya başlanmıştır.
-tarımsal gübrenin gereğinden fazla kullanılması küresel ısınmaya neden olmaktadır.küresel ölçekte gübrelerin sera
gazı salınımının %8-14’üne neden olduğu düşünülüyor.N2O (diazot monoksit)karbondioksitten ve metandan sonra
küresel ısınmaya en çok neden olan gazdır.azot içeren gübreler ,toprakta yaşayan küçük canlıların daha çok N2O
üretmesine yol açarak sera gazı miktarını arttırıyor.
-bir bölgeden başka bir bölgeye insanlar tarafından getirilip yerleştirilen, sonra o bölgede doğal yaşamın bir parçası
olan türler için “tanıştırılmış tür”ifadesi kullanılır.ör: farenin büyük bir türü olan su maymunu denen hayvanın
türkiye’de yaşaması gibi…(k:bt)
-papua yeni gine de yapılan bir araştırmada ,okyanuslardaki asitlenmenin,mercan balıklarının sinir sistemlerini olumsuz
etkilediğini ortaya koydu:bu haldeki balıklar düşmanlarına gereğinden fazla yaklaşıyor.araştırmaya göre bu duruma
denizlerin ph değerini düşüren dünya çapındaki karbondioksit salınımı neden oluyor.
-kompost:Bitkisel ve hayvansal atıkların nemli-oksijenli ortamda bozunarak organik gübreye dönüşmesi olayına
kompostlaşma denir.Kompost değişik şekillerde ve değişik araçlar kullanarak elde edilebilir. Doğal ortamdakine benzer
şekilde bitkisel artıklar koku yapan anaerobik bozunmaya izin vermeyecek şekilde oksijenli bozunmaya uğratılır.
böylece hızlı ve temiz bir gübre elde edilmiş olur.
-Karidesler, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan on ayaklı eklembacaklılardır. Avrupa denizlerinde ve Kuzey
Amerika kıyılarında yaşayan, kabuklular sınıfındandır.
-Midye, birbirine eklemlenmiş iki parçalı kabukları olan yumuşakçalar. Denizlerin kıyıya çok yakın
kesimlerinde kayalara ve birbirlerine sıkıca tutunmuş binlerce midye görülebilir. Çenet denen bu kabuk parçaları
gerçek midyelerde düz yüzeyli, siyaha yakın koyulukta, oval, birbirine benzer biçim ve iriliktedir. Bünyelerinde
bulundurdukları sedef sayesinde zararlı maddelerden kendilerini korumak için onu inciye dönüştürürler. Midyeler
sindirim yapmazlar.
-Gırgır ağları alttan büzülen çevirme ağlarıdır. Çevirme ağları, balıkların etrafını çevirmek ve bunları ağ içerisinde hapsetmek
suretiyle yakalanmalarını sağlayan su ürünleri av vasıtasıdır. Ticari amaçlı yapılan bu av çeşidi Türkiye’de çok yaygın olarak
yapılmaktadır.Bu avcılık ile sürü halinde gezen pelajik ve küçük balıkların avcılığı yapılmaktadır. Hamsi, sardalye, kolyoz, palamut,
uskumru, lüfer ve orkinos gibi balıklar hedef türlerdir. Tek tekne ile ya da iki tekne ile gırgır avcılığı yapılabilmektedir. Bu tip avcılıklar
çevirme ağlar olarak geçerler.Prensip olarak, belli uzunluk ve boydaki ağlar sürü içine bırakılır. Bu ağların alt kısımlarında istigne
halatı denilen bir ek halat bulunur. Bu halat donam içine yerleştirilmiştir. Sürünün etrafı ağ ile çevrildikten sonra istigne halatlarının iki
ucu bir araya getirilip toplanır ve torba şeklinde büzülür. Sonuç olarak altı kapalı bir havuz elde edilir. Üst halatlardan yavaşça av
tekneye çekilir ve havuz içinde kalan balıklar teknede toplanır.
-Trol; Bir tür sürütme ağıdır. Dip ve orta su balıkçılığında kullanılır. Trol kökeni çok eskilere dayanan bir ağdır. Eskiden sandallarla
çekilerek yapılan trol avcılığı, şimdi girgin motorlarından yapılmaktadır. "Deniz Balıkları Üretiminin % 90’dan fazlası pelajik (yüzeysel)
balıkları avlayan gırgır balıkçılığına dayanmaktadır. Sahil balıkçılığı içerisinde yer alan balık üretiminin % 90’dan fazlası trol avcılığı ile
elde edilmektedir. Ülkemizde yaklaşık 544 adet gırgır teknesi ve 441 adet trol teknesi bulunmaktadır. Trol teknelerinin en yoğun
olduğu bölgemiz Karadeniz’dir. Karadeniz’de trol sahaları sınırlı olup bu dar bölgede avlanan trol gemilerinin av gücü kapasitelerinin
anormal artışı, denizsel stoklara zarar vermiştir."
-Kahvenin keşfi En fazla anlatılan efsaneye göre, Habeşistan (Etiyopya) orijinli olan kahveyi ilk keşfeden canlılar
“keçi”lerdir. Rivayete göre, keçi ve deve sürülerinin çobanları güttükleri hayvanların garip bir ağacın meyvelerini
yedikten sonra, daha canlı, hareketli olduklarını görünce, ”bunda bir hikmet var” diyerek durumu dervişleri Şazili’ye
bildirmişler. Bu meyvenin suyunu kaynatıp içen Şazili’nin kendisi de aynı canlılığı duymuş ve kahvenin meziyetleri
böylece anlaşılmış. (k:geo)
-kahve bitkisi, Çiçekleri beyaz ve hoş kokulu, kirazı andıran kırmızı meyvesinin içinde iki çekirdek bulunan,
dikildikten yaklaşık 3 yıl sonra meyve vermeye başlayan ve 30-40 yıl boyunca aralıksız meyve veren bir ağaç
türüdür. Doğal haline bırakıldığında 8-10 metreye kadar uzayan ağaç, meyvelerin kolay toplanabilmesi için sürekli
budanarak 4-5 metre uzunluğunda bir çalı boyutunda tutulur. Kahvenin defne yaprağına benzer derimsi ve
kenarları dalgalı kışın dökülmeyen koyu, parlak ve sivri uçlu yaprakları vardır. Bol yağış alan, ortalama sıcaklığın
18-24°C arasında bulunduğu ve don olayının görülmediği, ekvatorun 25 Kuzey'i - 30 Güney'i arasındaki kuşakta
yetişir. Soğukta ağaç ölür, ayrıca ani ısı değişiklikleri de ağaca zarar verir. Nemli ortamı sevdiğinden, kahve
ağacının düzenli yağışın olduğu tropik bölgelerde yetiştirilmesi gerekir. Doğada pek çok yetişen türü olmasına
rağmen yalnızca coffea arabica ve coffea robusta adındaki türlerin tarımı yapılmaktadır.türkiye’de ise mersin ve
anamur’da arabica türünü yetiştirme çabaları var.
-Eğer kahve yanardağın eteğinde yetiştiriliyorsa kül kokuyor. Muz ağaçlarının gölgesinde yetişiyorsa daha
aromatik bir tadı oluyor. Brezilya kahve üretiminde dünya birincisidir. Onu Vietnam veKolombiya takip eder.en
fazla kahve tüketen ülkeler Hollanda ,Finlandiya ,İsveç .
- Doğal, faydalı ve tatlı bir gıda olan balın tam olarak ne zaman ve nasıl keşfedildiğini bilmiyoruz, ama arıların yaklaşık
30 milyon yıldır var olduğunu, o günden beri de bal yaptığını biliyoruz. Arılar çiçeklerden, meyve tomurcuklarından
veya bazı ağaçların gövdesinde yaşayan böceklerin salgılarından toplayarak yuttukları nektarı (bitki özü) bal midesi
denilen organlarında invertaz enzimi sayesinde kimyasal değişime uğrattıktan sonra kovandaki petek gözlerine kusar.
Kovandaki gözlere yerleştirilen ve üzeri ince bir zarla örtülen bal, arıların kanat çırpmasıyla sağlanan özel havalandırma
sistemi sayesinde olgunlaşarak bildiğimiz tat ve kıvama gelir. Ham maddesi nektar olan bal, kaynağına göre çiçek balı
ve salgı balı, elde ediliş şekline göre de petekli bal, süzme bal ve pres balı olarak sınıflandırılır. Çiçek balının nektarı
çiçeklerden gelir. Ihlamur balı, yonca balı, narenciye balı ve yayla balı en önemli çiçek balı çeşitleri olarak bilinir. Salgı
balının nektarı ise arıların emici bazı böceklerin salgıladığı sıvıyı ağaç gövdelerinden ya da yapraklardan toplamasıyla
elde edilir. Bitki kaynağına göre çam balı, meşe balı, köknar balı ve yaprak balı gibi çeşitleri bulunur. Türkiye, dünya bal
üretiminde dördüncü sırada yer alıyor ve dünya çam balı üretiminin de yüzde 90’ından fazlasını sağlıyor. Balların
renkleri, şeker dengeleri ve tatları arasındaki farklar toplanan nektarlardan kaynaklanır. Balın kokusunu, çiçeklerdeki
kokuyu sağlayan aromalı volatin yağı verir. Balın özellikleri mevsime, balın elde edildiği bitkiye, çiçeklere, yöreye,
hatta arıların cinsine göre değişir. Bu nedenle kıvamı, akışkanlığı, aroması ve lezzeti bakımından, standart bir baldan
söz edilemez. Bal içerdiği şekerler nedeniyle tatlı bir gıda maddesi. Balın özünde fruktoz (%34), sakkaroz (%2) ve levuloz
(meyve şekeri, %40) başta olmak üzere 15 şeker molekülü tespit edilmiş. Balın bileşimindeki bu şekerler tüketim
anında hemen kullanılabilen enerjiye dönüşüyor. Balın %17 ‘si su, geri kalan %7’lik bölümü ise demir, sodyum, kükürt,
magnezyum, fosfor, polen, manganez, alüminyum, gümüş, albumin, dekstril, azot, protein ve çeşitli asitlerden
oluşuyor. Balda minerallerin, şekerlerin ve birçok vitaminin (B ve C grubu) yanı sıra birtakım hormonlar, çinko, bakır ve
iyot da bulunuyor. Balın glikoz oranı bakımından doymuş hale gelmesi sonucu içeriğindeki doğal şeker molekülleri,
özellikle kış aylarında ve 14ºC civarında muhafaza edildiğinde zamanla kristalleşebilir yani şekerlenebilir. Bu durum
bazen halk arasında bala şeker şurubu katılmış olduğu şeklinde yorumlanır. Ancak şeker şurubu ilave edilmiş sahte bal,
içeriğinde doğal özler bulunmadığı için kristalleşmez. Kristalleşen doğal bal, su dolu bir kabın içinde, suyla doğrudan
temas ettirilmeden, 45°C’yi geçmeyen sıcaklıkta ısıtıldığında tekrar eski kıvamına döner. Kristalleşmiş balın
tüketilmesinde, sağlık açısından hiçbir sakınca olmadığı belirtiliyor. Uzmanlar, kıvamına ve rengine bakarak, koklayarak
hatta tadarak balın gerçeğini sahtesinden ayırt etmenin mümkün olmadığını belirtiyor. Balın hileli olduğunu ya da
içeriğinde zararlı bir kimyasal madde olup olmadığını anlamanın tek yolunun uluslar arası kabul görmüş bir laboratuvar
analizi olduğu özellikle vurgulanıyor. Sadece 500 gram ham nektar toplayabilmek için tam 900 bin arının bir gün
boyunca çiçekten çiçeğe uçtuğu, 1 kg bal üretmek için de yaklaşık 30 bin arının, 20 milyon çiçekten nektar toplaması
gerektiği belirtiliyor. Tüm bu zorlu çabaya rağmen, toplanan nektarın ancak bir kısmı bala çevriliyor.(k:bt)
-bhutan 2013 ‘te ülke tarımını %100 organik hale getirme kararı aldı.(k:ng)
-hindistan’ın sillim eyaleti 2006’da kimyasal gübrelere ağır kısıtlamalar getirdi.amaç organik tarıma geçişi sağlayıp
dünyaya organik ürün ihraç etmek. Hindistan 600 bin organik çiftçi ile dünyanın en büyük üreticisi.(k:ng)
-türkiye yaklaşık 61.000 organik çiftçi ile avrupa’da birinci ve dünyada altıncı. (k:ng)
-gezegenimizin doğal kaynakları yenilenme hızından %35 daha büyük bir hızla tüketiliyor. (k:ng)
-dünyada 100 milyon ton azotlu gübre kullanılıyor. (k:ng)
-organik tarım dünya genelinde 64 milyar dolarlık bir Pazar oluşturuyor. (k:ng)
-dünya genelinde tüketilen kalorilerin sadece %1’i organik tarımdan geliyor. (k:ng)
-avrupa’da her yıl ortalama 500.000 hektarlık tarım alanı daha organik hale geliyor. (k:ng)
-Keçe: koyun, tavşan, deve, lama gibi memeli hayvanların yünleri ile tiftik keçisinin kıllarının su, sabun ve ısıyardımıyla
oluşturulan alkali bir ortamda liflerinin birbiri arasına girmesi ile elde edilen atgısız-çözgüsüz
sıkıştırılmıştekstil örneğidir.
-Dokuma ürünlerinin hammaddesi. Bitki, hayvan ve madeni kaynaklardan elde edilen tabii elyafların yanında çeşitli kimyevi
usullerle yapılan elyaflar da vardır. Pamuk, kapok, keten, kenevir, jüt, rami, manila, alfa, sisal, koko, bitkilerden elde edilen
belli başlı elyaflardır. Yün, moher, deve tüyü, kaşmir, lama, angora (tavşan tüyü) alpaka, ipek ise hayvani kaynaklı tabii
elyaflardır. Isıya dayanıklı bir madde olan asbest madeni kaynaklı tek tabii elyaftır
-Kapok, pamuk gibi bitki tohumundan elde edilen bir elyaf türü. Kapok ağacı; Hindistan, Cava Adası, Sumatra, Afrika
gibi tropik iklimin hakim olduğu bölgelerde yetişir.
-Cıva çok az miktarlarda dahi canlı sağlığını ciddi şekilde tehdit eden bir element. Doğadaki cıva miktarı insanoğlunun
kömür yakma, çimento üretimi ve madencilik gibi etkinlikleri ile devamlı olarak artıyor. İnsanların cıva ile ilgili maruz
kalabileceği ciddi risklerden biri de tükettikleri deniz canlıları. Çevreye yayılan cıva okyanuslara ve su yollarına
dağıldığında tükettiğimiz balıkların ve deniz canlılarının bünyesine girerek bizler için ciddi tehlike oluşturuyor. En çok
risk altında olanlarsa çocuklar ve kısırlığa neden olma ihtimali yüzünden kadınlar. Daha büyük balıklar küçük balıkları
tükettikçe cıva besin zincirinde ilerliyor. Vücutta giderek miktarı artan cıva ton balığı, kılıç balığı, köpekbalığı, orkinos
gibi balıkların vücutlarında, yaşadıkları çevrenin 10.000 katı daha yoğun hale gelebiliyor. Bu yüzden cıva bulaşmış balığı
yiyen insanlar yüksek miktarda cıva tüketme riski ile karşı karşıya. Cıva kokusuz, görünmez olduğundan ve balığın
etinde biriktiğinden tespiti kolay olmuyor. Çok düşük miktarda cıva dahi çocuk gelişimini etkileyip yürümeyi ve
konuşmayı geciktirip dikkat süresinin kısa olmasına neden olabiliyor. Doğum öncesi veya bebekken yüksek miktarda
cıvaya maruz kalmak zekâ geriliği, beyin felci, sağırlık ve körlük gibi rahatsızlıklara neden olabiliyor. Yetişkinlerde cıva
zehirlenmesi üreme ve kan basıncını olumsuz etkileyip hafıza kaybı, görme kaybı ve parmaklarda uyuşma gibi çe- şitli
rahatsızlıklara neden olabiliyor. Araştırmada elde edilen sayısal sonuçlar daha önce kullanılan modellerle kabaca
uyumluluk gösterdi, yani okyanuslar 60.000 ila 80.000 ton arasında insan etkinliği kaynaklı cıva içeriyor. Ayrıca 100
metreden daha sığ okyanus sularında cıva derişiminin Endüstri Devrimi’nden bu yana 3,4 kat arttığı ve okyanuslarda
Endüstri Devrimi öncesine göre cıva miktarının genel olarak %10 arttığı görüldü.
-Hamsi küçük boylu (18 cm kadar olabilen), kısa ömürlü (en fazla 3 yıl kadar yaşar), dibe bağımlı olmadan su kütlesi
içinde yüzeye yakın yerlerde ve orta su kütlesi içinde yaşayan bir balık. Ülkemizde avlanan deniz balığının %60’ını hamsi
oluşturur. Karadeniz’de kuzeygüney doğrultusunda kışlar, beslenir ve üremek için göç eder. Anadolu, Kafkasya ve Kırım
sahillerinin ılık alanlarında sürüler oluşturur ve kışlar. Karadeniz dışında Marmara, Ege ve Akdeniz’de de yaşar.
Marmara Denizi hamsileri beslenmek ve yumurtlamak için yazın Karadeniz’e çıkar, kışın yeniden Marmara’ya döner.
Ege ve Akdeniz’de sayıları çok azdır. Besinlerini genel olarak planktonlar oluşturur. Hamsi ülkemiz dışında da çok
avlanan bir türdür. En çok avlananları aşağıdakilerdir. Bunlardan en fazla ürün Peru hamsisinden, en az ürün ise
ülkemizdeki hamsiden elde edilir. (k:bt)
-en uzun dilimli patates kızartmaları en gürbüz patateslerden kesiliyor.çevreci tüketicilere göre tam da bu bağlantı
sorun oluşturmaktadır.çünkü çok uzun dilimli patates kızartmalarına yönelik talebin karşılanabilmesi için toprağında
çok uzun süre gübrelenmesi gerekiyor.diğerlerine göre daha uzun sürede yetişen şişman patatesler toprağı aşırı
emiyor.fakat bu sürede bitkinin köküne ,toprağa ve yer altı suyuna giren nitrat oranı da artıyor.üstelik patateslerin
yetişme sürecide bu denli uzayınca topraktaki nitrat oranını emecek başka ekinlere de fırsat kalmıyor.patates meselesi
bu günlerde özellikle prens Edward adasında ,kanada’ nın en büyük patates üreticilerinin olduğu bölgede büyük sorun
yaratıyor.patates köyü olarak adlandırılan bölgedeki sıkıntı o denli büyük ki yüksek miktarda nitrat northumberland
boğazı’na kadar ulaştı.öte yandan bu sorunun çözümü çok basit:bundan böyle kısa dilimli patates kızartması yemek.
(geo)
-sığırların otladığı otlak arazilerde tür çeşitliliği daha fazladır.çünkü sığırlar çayırda gezinip otlarken arkalarında farklı
yüksekliklerde ot öbekleri bırakıyor.bu öbekler de börtü böcekler için önemli bir yaşam alanıdır. (geo)
-hayvan yetiştiriciliğinde hem tedavi hem hastalıktan korunma hem de büyümeyi destekleme amacıyla kullanılan
antibiyotikler, gübre olarak kullanılan hayvan dışkısı vasıtasıyla toprağa taşınıyor.(k:bt)
-dünya turunç üretimi;portakal 69 milyon ton,mandalina 21 m.ton,limon 14 m.ton , greyfurt 7 m.ton
Türkiye turunç üretimi;portakal 1.7 milyon ton,mandalina 860 bin.ton,limon 788 bin.ton , greyfurt 214 bin.ton
● -İstanbul'da 2012 yılında günlük 9 bin ton meyve ve sebze tüketildi.
-İstanbul'da 2011 yılında toplam olarak 3 milyon 460 bin 312 ton meyve sebze tüketildi. Bu rakam her yıl 150
bin ton artıyor.
-istanbulda bir günde 1100 kamyon dolusu meyve-sebze üretiliyor.
- Bayrampaşa ve Kadıköy hali,yılda 300 gün mesai yapıyor.Bayrampaşa ve Kadıköy halleri dünyanın en
büyük 10 hali içerisinde yer aldı
8-ULAŞIM, TURİZM VE SANAYİ
-dünyanın 7 harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser keops piramididir.
-Jet A1, ana maddesi kerosen olan ve günümüzde dünya genelindeki jet motorlu yolcu ve kargo uçaklarında kullanılan
yakıt türüne verilen addır.Jet A1’in ana maddesi olan kerosen aslında, yanıcı özellikte bir hidrokarbon sıvısıdır. “parafin
yağı” diye tabir edilen gaz yağıdır.150°C ile 270°C arasında, petrolün çok ince bir şekilde damıtılmasıyla elde edilir.
Genellikle ısıtma ve aydınlatma alanında kullanılır.Benzine nispeten daha zor alev alır ama benzinden daha fazla ısı
verir. Parlama derecesi 38°C dir. Bu derecenin altında herhangi bir ateş temasında alev almaz.Ancak kerosenin, yani bir
bakıma Jet A1’in buharı son derece kolay parlayabilir ve tahminlerin ötesinde bir yangına sebebiyet verebilir.Böyle
durumlarda yangını söndürmek için köpük, kimyasal ve su sisi kullanılmalıdır.Kerosenin donma noktası ise -47°C
civarındadır.Bu özellikleri dolayısıyla; yani yüksek irtifadaki düşük ısılarda kolay kolay donmaması ve bir kaza
durumunda yangın çıkma riskini mümkün olan en az seviyeye indirmesi sebebiyle “uçak yakıtı” olarak tercih
edilmektedir.
-Yaklaşık 50 yıldan beri yolcu uçaklarının hızında belirgin bir artış gözlenmese de yakıt tüketimi %70 azaldı. Günümüzde
kullanılan yolcu uçakları yolcu başına 100 kilometrede yaklaşık 4 litre yakıt tüketiyor. Uçağın harcadığı enerji miktarı
havanın uçağa uyguladığı dirençle doğrudan ilişkili. Bu nedenle uçağın ağırlığı, irtifası ve hızı yakıt tüketimini etkileyen
en önemli faktörler. Ses hızı aşıldığında oluşan şok dalgaları uçağa etki eden hava direncini önemli ölçüde artırdığı için
yolcu uçakları genellikle ses hızından daha düşük hızda hareket ediyor.
-gürültü problemi nedeniyle bir çok ülke kendi sınırları içinde sesten hızlı ulaşıma izin vermiyor.
-Aspendos veya Belkıs Antalya ili Serik ilçesinde bulunan Belkıs köyünde yer alan amfi tiyatrosuyla meşhur bir
antik kenttir.
-Bursa’nın İznik ilçesinde göl dibinde bulunan bazikila su altı arkeolojik müzesine dönüştürülecek.
2014 yılının en önemli 10 keşfi arasında üçüncü sırada yer alan İznik gölündeki bazilikanın turizme açılması
konusunda ilk adım atıldı. Bazilika’nın turizme kazandırılması için çalışmalar başladı. Kültür ve Turizm
Bakanlığıonaylı projenin sponsoru Bursa Büyükşehir Belediyesi olacak.
-JAPON IHI-Itochu Konsorsiyumu, Türkiye'nin batısındaki Çanakkale Boğazı'nda dünyanın en uzun asma köprülerinden
birinin inşası için fizibilite çalışmalarına başladı. DÜNYANIN EN UZUNU OLACAK Kuleler arası açıklığın 2 bin metreden
uzun olması planlanan köprünün dünyanın en uzun köprüsü olan Hyogo'daki Akashi Boğazı Köprüsünü (Akashi Kaikyo
Bridge) geride bırakması bekleniyor. Yıl içinde maliyetleri hesaplanarak Türkiye'ye rapor verilecek. İhalenin 2016 yılı
sonrasında gerçekleşmesi bekleniyor.Otobanlara bağlanacak Lapseki-Gelibolu arasına yapılacak Çanakkale Köprüsü,
otobanlarla hem İstanbul'a hem de İzmir'e bağlanacak.(haber 2015 temmuz k:i)
-Pisa Kulesi, İtalya'nın kuzeyindeki Pisa şehrinde Piazza dei Miracoli'de (İtalyanca Mucizeler Meydanı) yer alan
ve 1063-1090 yıllarında yapılan şehir katedralinin çan kulesi, ana yapıdan ayrı olarak 1173'te yapılmıştır. Kule üst
üste bindirilmiş yuvarlak 6 sütun dizisinden meydana gelmiştir. 56 metre yüksekliktedir. Üzerine 294 basamaklı bir
merdivenle çıkılır. En üstteki çanların bulunduğu 8. kat silindir biçimindedir. Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren
güneye doğru eğilmeye başlamıştır. Bunun sebebi temeldeki yumuşak zemindeki bir çökmedir. Günümüzde,
kulenin tepesinden güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül 4,3 metre açığa inmektedir. Ancak yapının ağırlık
merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir. Kule her yıl milimetrenin
onda yedisi kadar (100 yılda 0.7 cm) eğilmektedir. Kulenin şu andaki eğimi 5,5° kadardır. Galileo'nun, bütün
cisimlerin aynı hızla ve aynı fizik kanununa uyarak düştüklerini farklı ağırlıklardaki iki top güllesini bu kuleden aşağı
bırakarak gözlemlediği iddia edilmiştir. Bilginin kaynağı Galileo'nun bir öğrencisi olmasına rağmen bu iddia geniş
çevrelerce bir efsane olarak kabul edilir.
-Şose (Fr: chaussée), kırık taş veya çakıl döküldükten sonra üzerinden silindir geçirilerek hazırlanan basit bir
tür karayolu. Asfalt yollardan farkı, zift vs. gibi yapıştırıcı ve birleştirici malzemelerin kullanılmamasıdır. Bazen
taşların üzerine kum da dökülür.
-“Akıllı yol” ve “akıllı ulaşım sistemleri” son yıllarda sıkça karşımıza çıkan terimler. Birçok ülkede akıllı yol projeleri
tasarlanıyor. Hatta pilot uygulamaları 2013 yılından beri devam eden bir proje, Hollanda’nın bazı otoyollarında hayata
geçirildi. Akıllı yol projesinde sürücülerin hayatını kolaylaştı- rarak çok ilginç bir sürüş deneyimi yaşatacak birtakım
uygulamalar ve yeni nesil teknolojiler otoyollara uygulanıyor. Akıllı ulaşım sistemleri ise bilgi ve ileti- şim
teknolojilerinin altyapıdan araçlara ve sürücülere, yol durumundan trafiğin her yönden kontrol ve idare edilmesine
kadar ulaşımın her alanında kullanılmasını kapsıyor. ABD’deki George Washington Üniversitesi Gü- neş Enerjisi
Enstitüsü ve Solar Roadways isimli firmanın birlikte geliştirdiği akıllı yol projesi örneklerine baktığımızda, karşımıza daha
çok fotovoltaik yani güneş ışınlarından güneş gözeleri yardımıyla elektrik enerjisi elde edilen asfaltlar çıkıyor.
Fotovoltaik asfalt panelleri kaldırımlara, otoparklara, bisiklet ve yürü- yüş yollarına ve bazı otoyollara döşeniyor. Elde
edilen enerji, ısıtma ve aydınlatma sistemlerinde kullanılıyor. Özellikle bazı yollarda karlanma ve buzlanma
engelleniyor, yollar ve sokaklar güneş enerjisiyle aydınlatılıyor. Elektrikli otomobilleri şarj eden yol şeridi Studio
Roosegaarde Dr. Özlem Kılıç Ekici TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Hollandalı sanatçı Daan Roosegaarde’ın, bir mühendislik ve inşaat firmasının yöneticilerinden Hans Goris ile birlikte tasarladığı akıllı yol projesi ise karayollarında
devrim yaratacak cinsten. Dünyanın ilk gerçek “akıllı yol” projesinin hayata geçirildiği Amsterdam’ın yaklaşık 100
kilometre güneyindeki Oss kentinden geçen N329 otoyolunda şerit ve yol işaretleri fosforlu ışıklarla aydınlatılıyor. Pilot
uygulamanın denendiği 500 kilometre uzunluğundaki otoyolda trafik kazalarının azaltılması ve enerji tasarrufu
sağlanması amaçlanıyor. Proje kapsamında otoyolların üzerindeki uyarıcı yol işaretlerine ve yol şeritlerine uygulanan
boyalara karıştırılan fotoluminesans özellikteki ve kristal yapı- daki tozlar, gündüz güneş ışığını emerek gece yeşil bir ışık
veriyor. Fotoluminesans özellikteki malzemeler doğal ışı- ğın enerjisini veya yapay elektrik enerjisini emerek yani
soğurarak depolar ve karanlıkta görünür ışık olarak yavaşça dışarıya verir. Gün ışığını soğurma, depolama ve ışık verme
döngüsü sonsuz bir şekilde devam eder.
-Airbus’lar dört Avrupa Birliği ülkesi tarafından tasarlanıp üretiliyor: Almanya, Fransa, İngiltere ve İspanya. Genelde
uçakların kanatları ve iniş takımları İngiltere’de, kuyrukları ve kapıları İspanya’da, gövdeleri Almanya’da, burunları ve
orta bölümleri Fransa’da üretiliyor. Avrupa’nın farklı ülkelerindeki uçak parçası üreticilerinin ürettiği parçalar Airbus’ın
farklı ülkelerdeki üretim tesisleri arasında, yine Airbus yapımı olan ve adını beyaz balinagillerden alan Beluga adlı
uçaklarla taşınıyor. Pilot kabini Almanya’nın Hamburg kentinde tasarlanan ve üretilen A380’in diğer üretici ortaklardan
gelen tüm parçaları en son olarak yine Fransa’nın Toulouse kentindeki dev üretim tesislerinde birleştirildikten sonra
farklı iklim ve hava şartlarında haftalarca hatta aylarca sürebilen test uçuşlarına baş- lanıyor (çapraz rüzgâr eserken
kalkış ve iniş, yoğun dolu ve kar yağışında uçuş, yıldırım çarpması, buzlu pistlerde iniş ve kalkış, tam kapasite kalkış
sırasında son anda yapılan ani bir frenle kalkışın iptali vb.). Bu test uçuşlarının ardından A380, Hamburg’da veya
Toulouse’da sahibine teslim ediliyor. Tahmin edileceği gibi A380’in başlıca müşterileri Singapur Havayolları, Lufthansa,
Kore Havayolları, Emirates ve Qantas gibi özellikle uzun menzilli uçuşlara yoğunlaşmış havayolları.
-boeing ,airbustan farklı olarak uçak parçalarını sadece kendi bünyesindeki yan kuruluşlara değil
Mitsubishi(Japonya),alenia aeronautica(İtalya) ve tai(Türkiye) gibi birbirinden bağımsız firmalara ürettiriyor ve daha
sonra aynı Airbus gibi bunları ana üretim tesislerinde birleştirerek uçağı inşa ediyor.parçaların taşınması için özel bir
kargo uçağı kullanılıyor.
-A380’ler büyüklükleri yüzünden her havaalanına inemiyorlar. Bu nedenle A380’leri filosuna katacak havayolu
şirketlerinin daha önceden kendi ülkelerinde hangi havalimanlarını kullanaca- ğını belirlemesi ve daha sonraki aşamada
da bu havalimanları- nın hatırı sayılır bir yatırımla A380’lerin inişi ve kalkışı için gerekli şartları yerine getirmesi
gerekiyor. Bu kapsamda söz konusu havaalanlarındaki uçak park alanları genişletiliyor, pist uzunlukları tekrar gözden
geçirilip gerekiyorsa uzatılıyor, yolcu terminalleri yüzlerce kişi taşıyan iki katlı bu uçağın yolcularını en kı- sa zamanda
indirmesi ve alabilmesi için en uygun hale getiriliyor.
- Hollanda hükümeti ,1970’li yıllarda:trafik ,ölümlü kazalar ve petrol fiyatlarının artmasından ötürü bisiklet kullanımını
destekleyen kararlar aldı.
- Kerosen, genellikle sanayide kullanılan bir petrol türevidir. Kerosen halk dilinde gazyağı diye geçen maddenin daha
gelişmiş ve içerik olarak süzülmüş olanıdır. 150 °C ile 270 °C arasında petrolün çok ince bir şekilde damıtılmasıyla elde
edilir. Parlama derecesi 40 °C'dir. Kerosenin parlama derecesi olan 40 °C'nin altında herhangi bir ateş temasında
yanmamasından ötürü “Uçak yakıtı” olarak da kullanılmaktadır. Böylece herhangi bir kaza/kırım anında yangın
çıkartma riski asgari seviyeye indirgenmektedir. Kerosen yakıtının donma noktası -47 °C ila -49 °C olduğundan dolayı,
içerisinde su yoksa, benzin tank manifoldlarından donmadan kolayca motora akar. Kerosen yakıtı havacılık alanında “
JET-A1” yakıtı olarak da bilinir.
-Zigana Dağı’nda yapımı planlanan tünel 12 bin 900 metre uzunluğunda olacak. Birbirine paralel aralarında 24
metre olan 2 tüp geçit ile temellendirilen tünelde 11 tane yaya geçidi, 12 araç geçidi, 24 sığınma cebi, 2 kavşak, 2
u dönüş, 1 de kaçış tüneli mevcut.
-Ölüdeniz, Muğla ilinin Fethiye ilçesine bağlı bir beldedir. Ölüdeniz kumsalı yüzde seksen iki oyla 2006 yılında
Dünya'nın en güzel kumsalı seçilmiştir.
9-UZAY
-Nahl suresi 15.-16.ayet; sizi sarsmaması için yeryüzünü sağlam dağlar ; yolunuzu bulmanız içinse nehirler , yollar ve
nice işaretler meydana getirdi.insanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
-furkan suresi 45. Ayet:rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin.isteseydi onu sabit kılardı.sonra biz güneşi gölgeye
delil kıldık.
-yasin suresi 38. Ayet:güneşte kendi yörüngesinde akıp gitmektedir.
- yasin suresi 39. Ayet:ay’ın dolanımı içinde konak yerleri belirledik.nihayet o eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.
-En’am suresi 97. Ayet: o , kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır.
-mülk suresi 5. Ayet: andolsun biz en yakın göğü kandillerle donattık.(yıldızlar kastediliyor)
-rahman suresi 33.ayet: ey cin ve insan toplulukları göklerin ve yerin uclarından ,bucaklarından geçip gitmeye gücünüz
yeterse geçip gidin.büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.(yani uzayın ve yerin derinliklerine ulaşabilmek güçtür)
-jüpiterin uydusu olan europa’nın çatlaklarla dolu donmuş yüzeyinin altındaki saklı halde bulunan deniz, yaşam için
tüm gerekli öğeleri barındırıyor olabilir.europa devasa bir okyanusa ve muhtemelen denizaltı volkanlarına sahip.
-nasa;2005 yılında satürn’ün uydusu olan enceladus’tan su fışkırdığını saptadı.bu durum uyduda yer altı su
kaynaklarının olduğunu gösteriyor.enceladus ,diğer gök cisimlerinin yer çekimsel etkisiyle bir büzüşüp bir genişliyor.
-satürn’ün en büyük uydusu olan titan’ın yüzeyinde nehirler , göller ve yağmur görülüyor.
-europa’nın boyutu yaklaşık ay kadardır.ancak dünyadaki denizlerin hepsinin toplamından daha fazla suya sahiptir.
-gezegenlerde yaşam oluşabilmesi için boyut da önemlidir.çok küçük bir gezegende atmosfer oluşamıyor. Çok büyük
olan gezegenlerde ise ezici bir atmosfer oluşuyor.
-perseid göktaşı yağmuru , en bilinen göktaşı yağmurlarından biridir.her yıl haziran başı – temmuz sonu civarında
gözlemlenmektedir.ancak en yoğun olduğu zaman 12 ağustosu 13 ağustosa bağlayan gecedir.
-nasa tarafından geliştirilen en büyük uzay roketi olacak olan sls 2018 ‘fırlatılacak. 117 metre uzunluğunda olacak olan
bu roket,astronotları asteroidlere , marsa ve ötesine taşıyacak.
-dünyadan sadece 7.3 ışık yılı uzaklıkta su ve buz yüklü bulutlarla çevrili olduğu düşünülen dev bir gök cismi
gözlemlendi.
-gökbilimciler , satürn’ün en büyük uydusu olan titan’ın yüzeyi altında lut gölü kadar tuzlu bir olabileceğine dair
delillere ulaşıldı.
-satürn gezegeninin yoğunluğu (0.687) , suyun yoğunluğundan (0.998) daha az olduğu için suya atılsa batmaz.
-Dünya çekirdeğindeki gelgit olaylarından dolayı oluşan yerçekimi yüzünden ay hersene dünyadan 3.8 cm uzağa
gitmektedir.bununda bir sonucu olarak dünyanın dönüş hızı her yüzyılda 0.0002 saniye azalmaktadır.
-şu anda gördüğümüz güneş ışığı aslında 30 000 yaşında . bu ışığın enejisi güneşin çekirdeğinde 30 000 yıl önce
üretilmiştir.ışınlar güneş yüzeyinden kurtulduktan sonra 8 dk’yeryüzüne ulaşıyor.
-uzayda kaplama yapılmamış iki metali birbirine bastırdığımızda bu iki metal birbirine kaynar.
-uzayda , her insan dünyada olduğundan 5 cm daha uzundur.
-güneşteki patlamalar neticesinde , güneş yüzeyinden her saniyede 1 milyar kg kaybolur.
-ay’ da hava olayı olmadığı için bir ayak izi bozulmadan yıllarca kalabilir.
-venüs gezegeninin 1 günü 1 yılından daha uzundur.
-venüs diğer gezegenlere göre terse dönen bir gezegendir.
-venüs dünyanın ikizi olarak adlandırılır.
-samanyolu galaksisi kendi çevresindeki dönüşünü 250 milyon yılda tamamlar.
-uzayda yüksek ısıya sahip hareketli gaz kütlelerine “nebula” denir.
-ışık saniyede 300 000 km yol alır.
-yıldızzlar çok büyük ve sıcak gaz kütleleridir.
-güneş bize en yakın yıldız olduğu için büyük görünüyorç
-güneşin yapısında %71 oranında hidrojen , %26 oranında helyum yer alır.
-güneşin çekirdeğinde 15 000 000* sıcaklık vardır.
-güneşin çıplak gözle gördüğümüz kısmına “fotosfer” denir.
-güneş batıdan doğuya doğru döner.dönme hızı ekvator ve kutuplarda farklıdır.bu da katı olmadığını gösterir.dönme
hızı güneş üzerindeki lekelerden anlaşılır.güneş ekvatordaki dönüşünü 25 günde , kutuplardaki dönüşünü 34 günde
tamamlar.
-ay’ın dünyaya uzaklığı 380 000 km’dir.
-jüpiter güneş sistemi içerisindeki en büyük gezegendir.
-en parlak gezegen venüstür.
-ay dünyamızın çevresindeki dönüşünü 27.7 günde tamamlar.
-bir yıl içerisinde ay ,dünya etrafında 12 kez dolanır.dolayısıyla , eğer ay’ın yörünge düzlemi , dünya ile çakışık olsaydı
,bir yılda 12 kez güneş tutulması gerçekleşirdi.fakat durum böyle değildir.ay’ın yörünge düzlemi ile dünyanınki arasında
yaklaşık 5*9 dk’lık bir açı vardır.bu açı dolayısıyla dünya , ay ve güneş ; ay’ın dünya etrafındaki her dolanımında tam
olarak aynı doğrultuda bulunmazlar.böylece her ay , bir güneş tutulması önlenmiş olur.nitekim bir yılda en az iki , en
çok 5 güneş tutulması meydana gelir.
-gökyüzünün mavi renkte görünmesi ozon gazı sayesindedir.
-1 mg ozon solumak dahi öldürücü olabilir.
-ay’ın dünyaya ortalama uzaklığı 384.000 km’dir.(en uzak 407 000 km ; en yakın 356 000 km)
-ay’ın dönmesi ile dünyanın dönmesi arasında her 25 saatte 12 ˚ lik bir fark olduğundan , ay’ın doğuşu her gün 48 dk
gecikir.
-uzaya 6 kez giderek , en çok uzaya gitme rekorunun sahibi john young’dur.
-john young ve neil Armstrong ;çin seddinin uzaydan görünmediğini belirtmişlerdir.çin Seddi bulunduğu arazide farklı
bir renk oluşturmadığı için ppek belli olmuyor.uzaydan görülebilenler:piramitler , rusya’daki uzay merkezi , karla kaplı
düzlüklerde temizlenmiş yollar seçilebiliyor.yine uzaydan;bulutlar , denizler , çöller ve geniş ormanlık araziler
görülebiliyor.
-ay’a ilk ayak basan astronot olan neil Armstrong’un ayakkabıları , dönüş yolculuğunda herhangi bir hastalık ya da
bilinmeyen bir kirlenme tehlikesine karşı , dünyaya getirilmeyip uzaya bırakılmıştır.
-gps uyduları yeryüzünden 20200 km uzaklıkta konumlandırılmıştır.
-uzayda yerçekimi olmadığı için astronotlar ağlayamaz.çünkü gözyaşları aşağı düşmez.
-van allen kuşağı: Dünya, Güneş Sistemi'ndeki gezegenler arasında en yüksek yoğunluğa sahiptir. Bu geniş nikel-demir
çekirdeği büyük bir manyetik alandan sorumludur. Bu manyetik alan Van Allen radyasyon koruyucu tabakasını
meydana getirir. Bu tabaka yeryüzünü radyasyon bombardımanından korur. Eğer bu koruyucu tabaka olmasaydı
Dünya'da hayat mümkün olmazdı.Manyetik alanı olan ve kayalık bölgelerden oluşan diğer tek gezegen Merkür'dür.
Fakat bu manyetik alanın gücü Dünya'nınkinden 100 kat daha azdır. Van-Allen radyasyon koruyucu tabakası Dünya'ya
özeldir.Geçtiğimiz yıllarda tespit edilen bir parlamada açığa çıkan enerjinin, Hiroşima'ya atılanın benzeri 100 milyar
atom bombasına eş değer olduğu hesaplanmıştır. Parlamadan 58 saat sonra pusulaların ibrelerinde aşırı hareketler
gözlenmiş, Dünya atmosferinin 250 km üstünde sıcaklık sıçrama yapıp 2500° C'ye yükselmiştir.
-avrupa uzay ajansına ait rosetta uzay aracının on yıl süren uzay yolculuğu sonunda 2014 yılında gerasimenko kuyruklu
yıldızının yörüngesine ulaştı.rosettaya ait philea inceleme aracı kuyruklu yıldızın yüzeyine güneş görmeyen bir yere
indi.güneş enerjisinden faydalanamadığı için pili tükendi.2015 yılının ağustosunda kuyruklu yıldız güneşe yaklaşıp,
phila’nın üzerine güneş düştüğünde tekrar çalışmaya başlayacak. Philae’nin iniş manevrası son derece hassas ve hata
payının sıfıra yakın olduğu bir dizi eylemden olu- şuyordu. Bunlar için belirlenen zaman çizelgesinde eylemin başarıyla
gerçekleştiğine dair sinyalin Dünya’ya ulaştığı an esas alındı. Yani zaman çizelgesini okurken, manevranın 28 dakika 20
saniye önce gerçekleştiğini düşünmeliyiz. Bu, bizden 510 milyon kilometre uzaklıktaki Rosetta’nın sinyallerini Dünya’ya
ulaştırabilmesi için gereken süre (bt)
- uluslar arası uzay istasyonu, uzay mekikleri ve bir çok uydu dünyadan 350 km yüksekte hareket eder.
-Uluslararası Uzay İstasyonu , alçak Dünya yörüngesine yerleştirilmiş bir uzay üssü, başka bir tabirle üzerinde yaşanabilen
yapay bir uydudur. Bir araya getirilen modüllerin birleştirilmesiyle inşa edilmiş olan istasyonun ilk kısmı 1998 yılında
fırlatılmıştır.[1] İstasyonun yapısı temel olarak basınçlı modüller, destekleyici dış iskelet ve güneş panellerinden meydana
gelmektedir. Dünya yörüngesinde bulunan en büyük yapay uydudur.[2] Uygun saatlerde yeryüzünden bakıldığında çıplak
gözle görülebilmektedir.
-venüs’ün atmosferinin %96’sı karbondioksitten oluşur.bundan dolayı güneş ışınlarının %80’e yakınını yansıtır.venüs, güneş
ışınlarının büyük bir kısmını yansıttığı ve dünyaya en yakın gezegen olduğu için güneşten ve ay’dan sonra gökyüzündeki en
parlak gök cismidir.(bt)
-Hubble Uzay Teleskobu (HUT), ismi Amerikalı astronom Edwin Hubble'ın anısına verilmiş; Nisan 1990'da STS31Görevi esnasında Uzay Mekiği Discovery tarafından Dünya etrafındaki yörüngesine taşınmış bir uzay teleskopudur.
İlk uzay teleskopu olmamasına rağmen, HUT en büyüklerindendir ve birçok üstün özelliğe sahiptir. Ayrıca hem hayati
öneme sahip bir araştırma aracı olması hem de astronomi için etkili bir halkla ilişkiler unsuru olması nedeniyle çok
tanınmıştır. HUT, Dünya atmosferinin dışında konumlanması sayesinde, yeryüzündeki teleskoplara kıyasla pek çok
avantaja sahip olabilmektedir: Atmosferin olumsuz etkilerinden (Görüntüde bulanıklık ve havadaki partiküllerden
yansıyan ışığın oluşturduğu arka-plan kirliliği gibi) bağımsız görüntü elde edilmesinin yanı sıra, Ozon
tabakası tarafından tutulan morötesiışığın gözlemlenmesi ancak bu şekilde mümkün olabilmektedir. HUT, uzayda
bakımı astronotlar tarafından yapılacak şekilde tasarlanmış tek teleskoptur.(k:wikipedi)
- Ay'a ayak basan ilk insan Neil Armstrong'un 46 yıl önceki "Apollo 11" uçuşu anıları evdeki bir dolabının köşesinden
çıktı. NASA evde bulunan gereçlerin aslında Ay yüzeyinde bırakılmasının planlandığını açıkladı. Armstrong'un gereçleri
dünyaya getirme ve saklaması gizemini koruyor. ABD'li astronot Neil Armstrong 1969'da Ay'a ayak basan ilk insan.
2012'de yaşamını yitiren Armstrong'un büyük bir sır gizlediği ortaya çıktı. Çantada Ay'a inişi görüntüleyen kamera ve
objektifi, uzay modülünün bazı iç parçaları, kablolar, astronot miğferinin kopçaları, Armstrong'un dar kabinde uyumak
için kendisini bağladığı kancalı kablo ve kırılmayan ayna bulunuyor.Ay'a ayak basan ilk insan Neil Armstrong'un çantayı
içerisindeki eşyalarla Ay'ın yüzeyine bırakması gerekiyordu. Ancak öyle yapmadı ve dünyaya getirerek evinin bir
köşesinde gizledi. Armstrong söz konusu çantadan biyografisini yazanlara bile bahsetmedi.(k:i)
-uzay teknolojisinin yeni yeni geliştiği dönemde füzeler sadece tek yön uçuşler için tasarlandı.o yüzden uzaya çıkan ilk
canlılar hayvanlar olmuştur.bu uçuşlar insanlı uçuşlara da ön ayak olmuştur.
-uzaydaki ilk hayvan 1947 yılındaki meyve sinekleridir.yeryüzünden 109 km yükselerek karman sınırını geçtiler ve
kapsül içinde balonla tekrar canlı olarak yeryüzüne indiler.
-uzayda üreyen ilk hayvan 2007 yılında hamam böceği olmuştur.
- Uluslararası kabul gören tanıma göre "uzayın sınırı", yirminci yüzyılın en önemli aerodinamik kuramcısı Theodore von
Karman'ın adıyla anılan "Kármán çizgisi"dir, Dünya'nın deniz seviyesinin 100 km üstündeki bu irtifanın ötesi "uzay"
sayılır. Neden mi?
Her atmosfer gibi bizim gezegenimizinki de belli bir yükseklikte zınk diye bitmez, yükseldikçe seyrelir, ve "şimdi bitti"
denilebilecek bir nokta yoktur. Kármán tanımını uçaklarla uzay gemilerinin uçuşları arasındaki temel farka
dayandırmıştır. Uçakların yeryüzüne paralel uçabilmeleri için kanatlarının çevresindeki hava akımına ihtiyaçları vardır.
Hava seyreldikçe uçağı taşıyacak kuvveti sağlamak için akımın, yani uçağın hızlanması gerekir. Kármán atmosferin
seyrelmesi nedeniyle yaklaşık olarak 100 km yükseklikte bir uçağın havada kalabilmek için o irtifadaki uzay araçlarının
yörüngede kalmak için gereksindiği hızla gitmesinin gerektiğini, yani artık uzay aracı sayılabileceğini hesaplamış, ve
"yuvarlak hesap 100 km'ye uzayın sınırı diyelim" diye önermiştir. 100 km'nin üzerine çıkan insanlara astronot denir.
Karman sınırı dış uzayın başlangıcı sayılır.
-mezosfer katmanının en üst kısmında yer alan mezopoz dünya atmosferinin en soğuk olduğu kısmıdır.bu tabaka -90˚
sıcaklığı ile meteoroloji balonları için çok yüksek , uzay araçları için çok alçak olduğundan ötürü hakkında çok fazla
araştırma yapılamamıştır.
-dünyadan fırlatılan uydular ve hubble uzay teleskopu ekzosfer katmanında yer alır.
-uzaya ilk kediyi fransa gönderdi.adı felicette’dir.
-uzaydaki ilk örümcek ağını 1973 yılında anita ve arabella isimli örümcekler ördü.
-iran 2013 yılında uzaya maymun göndermiştir.
-1957 yılında uzayda ölen ilk canlı laika isimli bir köpektir.
- Kara delik, uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen bir nesnedir de
denilebilir. Bu tür nesneler ışık yaymadıklarından kara olarak nitelenirler. Kütlesi Güneş'in kütlesine eşit olan bir
kara deliğin yarıçapı yalnızca yaklaşık 3 km'dir Yıldızlar arası (milyonlarca km) uzaklıklar söz konusu olduğunda,
bir kara delik, herhangi bir kozmik cisim üzerinde, kendisiyle aynı kütleye sahip bir kozmik cisminkinden daha fazla
bir çekim kuvveti uygulamaz; yani, kara delikleri karşı konulamaz bir kozmik “aspiratör” olarak düşünmemek
gerekir. Örneğin Güneş’in yerinde onunla aynı kütleye sahip bir kara delik bulunsaydı, Güneş
Sistemi’ndeki gezegenlerin yörüngelerinde herhangi bir değişim olmayacaktı.(vikipedi)
-süpernovalar çok miktarda enerji yayan yıldız patlamalarıdır.genellikle birkaç hafta sürerler ve bu sürede içinde
bulundukları galaksinin aşırı miktarda aydınlanmasını sağlarlar.bir süpernova patlaması sırasında güneşin tüm
ömrü boyunca yayacağı kadar enerji salınabilir.süpernova patlamalarından arda kalan gaz ve toz bulutlarına
süpernova kalıntısı denir.ne zaman süpernova olacağının önceden tahmin edilmesi çok zordur.ayrıca spernova
patlamaları nadir gerçekleşen olaylardır.samanyolunda her 50 yılda bir süpernova patlaması olduğu tahmin
ediliyor.süpernova isimlendirilmesi yapılırken önce yıl yazılır;sonra o yılda kaçıncı spernova olduğunu belirten
harflendirme yapılır.
- güneş sistemi ;bir bulutsusunun yani devasa bir toz ve gaz bulutunun kütle çekim etkisiyle içe çökmesi sonucu
oluşmuştur.
-dünyanın bugünkü iç ısısı,oluşumu sırasında sahip olduğu enerjinin kalan kısmından ve bileşimindeki radyoaktif
elementlerin parçalanması sonucu açığa çıkan enerjiden kaynaklanıyor.ancak yüzeyi ile iç kısmı arasındaki
sıcaklık farkı,volkanik etkinlikler ve levha hareketleri nedeniyle dünya ısı kaybetmeye devam ediyor.
-Merkür (Utarit), Güneş Sistemi'nin Güneş'e en yakın gezegenidir. Büyüklük açısından 8 gezegen arasından son
sırayı alır. Yüzey ısısı uzun süren Merkür günü sırasında 457 °C üzerindeki düzeylere çıkabilirken, etkili
bir atmosferin yokluğu nedeniyle gece -172 °C'ye kadar düşmektedir.bu sıcaklık farkının çok olmasının nedeni
atmosfer tabakasının çok ince olmasıdır. Merkürde yaşasaydık bir günümüz bir dünya yılından daha uzun olurdu.
-merkür ile ilgili en önemli keşif,güneşe yakın olan bu sıcak gezegende buza rastlanmasıydı.buz kutuplardaki
krater diplerinde bulunuyor.üstelik az miktarda da değil.istanbul’u 60 metre kalınlığında bir tabaka halinde
kaplayacak kadar.merkürde eksen eğikliği olmadığı için kutup noktalarındaki krater içleri güneşi yıl boyunca hiç
almıyor.
-kutup yıldızından gelen ışık 425 yıl önce yola çıkmış olan ışıktır.
-satürn’ün en büyük uydusu olan titanınyüzeyi altında lut gölü kadar tuzlu bir okyanus bulunduğuna dair deliller
elde edildi.(k:atlas)
-dünyayı ve ay’oluşturan büyük çarpışma,güneş sisteminin oluşumundan yaklaşık olarak 40 milyon yıl kadar sonra
gerçekleşmiş.
-yıldızların yapısındaki hidrojen füzyon tepkimeleri sonucu helyuma dönüşür.güneş ülçeğindeki yıldızlardaki
hidrojen tükenmeye başladığında ,yıldızın çekirdeği kütle çekim etkisiyle içe doğru çökerek beyaz cüceye
dönüşürken yıldızın dış katmanları uzaya saçılır.yıldızın kütle kaybetmesine neden olan bu süreç sonucunda
yıldızın etrafı gezegenimsi bulutsu adı verilen toz ve gaz bulutuyla çevrelenir.kütle çekim etkisiyle küçüldükçe
sıcaklığı artar.bu nedenle yıldızdan yayılan ultraviyole miktarı artar.
-Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) uzay aracı New Horizons (Yeni Ufuklar), bugün Plüton gezegeninin
yüzeyine yapacağı şu ana kadarki en yakın uçuşunu gerçekleştirecek. New Horizons, gezegenden yakın çekimler geçen
ilk uzay aracı olacak.New Horizons, 1930 yılındaki keşfinden bu yana gizemini koruyan Plüton ile ilgili bugüne kadarki
en detaylı görüntülerini geçecek.NASA'dan yapılan açıklamada, New Horizons'un bugün gezegenin yüzeyine net bir
şekilde görüntüler gönderebilecek kadar yaklaşacağını bildirildi.Geçen hafta güneş sisteminin en dıştaki gezegeni
Plüton'un yörüngesine giren New Horizons'un, yakın çekimlerinin yaklaşık 12 bin 500 kilometre uzaklıktan
gerçekleştirileceği belirtildi.Plüton'un daha önceki görüntülerini Hubble Uzay Teleskobu çekmişti.New Horizons, güneş
sistemindeki yolculuğuna 19 Ocak 2006'da Florida'daki Cape Canaveral uzay üssünden saatte 58 bin 536 kilometre
hızla ilerleyerek başlamıştı.(k:bt)
-Samanyolu, içinde Güneş Sistemi'nin de bulunduğu gök ada. Gözlemlenebilir Evren'deki milyarlarca gök adadan
sadece bir tanesidir.
-Hubble uzay teleskopu ile yapılan gözlemler ,tüm evrendeki gökada sayısının kabaca bir tahminle yaklaşık iki yüz
milyar civarında olduğunu gösteriyor.bu tahmin uzayda herhangi bir yıldız ya da gök cisminin görünmediği en
karanlık bölgelerden birine odaklanarak yapıldı.(k:bt)
- güneş sistemimizin en büyük gezegeni ulan Jüpiter aynı zamanda en büyük uyduya da sahiptir.(ganymede-1610
yılında Galileo tarafından keşfedildi.)güneş sisteminde gök bilimciler tarafından keşfedilen uydu sayısı 146.ayrıca
27 tanede varlığı resmen onaylanmamış uydu bulunuyor.ay da güneş sistemindeki en büyük 5. Uydudur.(k:bt)
-Kozmik ışınlar kütleli ve yüksek enerjili tanecikler içeren madde demetleridir. Genellikle Güneş Sistemi’nin dışından
gelirler. Kozmik ışınların kökeninin ne olduğu konusunda bir uzlaşma yoktur, fakat büyük çoğunluğunun büyük yıldızların
süpernova patlamalarından kaynaklandığı düşünülüyor.
- On iki astronotun katılımıyla ger-çekleştirilen yeni bir çalışmaya gö- re uzayda yerçekimsiz ortama uzun sü- re maruz
kalan astronotların kalpleri biraz daha küresel bir şekil alıyor. American College of Cardiology’nin 63. Bilimsel
Oturumu’nda yapılan açıklamada araştırmacılar bu değişimin kalp problemlerine yol açtığını söylüyor. Araştırma ekibi
öncelikle astronotlara Uluslararası Uzay İstasyonu’nda ultrason kullanarak kendi kalp görüntülerini alabilmeleri için
eğitim verdi. Bu eğitime 12 astronot katıldı ve uzay uçuşu öncesinde, uçuş sırasında ve sonrasında kalp şekilleriyle ilgili
veriler topladılar. Elde ettikleri sonuç- lara göre uzayda kalp şeklinin küreselliğinin %10 civarında arttığını gözlemlediler.
Uzay uçuşunun kalbe pek çok etkisinin olduğu biliniyor. Astronotların kalbinde meydana gelen şekil değişikliği geçici,
Dünya’ya döndükten kısa bir sü- re sonra kalp normal haline dönüyor. Bilim insanları şekil değişikliğinin uzun dönemde
ne tür etkileri olacağının tam olarak bilinmiyor olmasına rağmen bu şekil değişikliğini kalbin uzayda daha az verimle
çalışmasına bağlıyor. Astronotlar Dünya’ya döndükten sonra genellikle sersemlik ya da ayağa kalktıklarında kan
basıncının hızla ve aşırı derecede düşmesi yani ortostatik hipotansiyon nedeniyle bayılma gibi sorunlar yaşar. Uzay
yolculukları sırasında da düzensiz kalp atı- şı gözlenir. Astronotların maruz kaldı- ğı radyasyonun damar sertliğini
hızlandırdığına dair endişeler de var.
-NASA, Kepler uzay teleskobunun “Dünya’nın daha büyük ve yaşlı kuzeni”ni keşfettiğini duyurdu. Şimdiye kadar
11 “yaşanabilir gezegen” bulunmuştu. Ancak “Kepler 452b” adı verilen gezegen, Dünya’ya en çok benzeyeni.
1400 ışık yılı uzaktaki gezegen, Güneş benzeri bir yıldızın etrafında şimdilik sessizce turluyor...(2015 temmuz) (k:i)
-Yüzyılda 5 kez meydana gelen doğa olayı Mavi Ay’ı bu gece göreceğiz.nadir bir doğa olayı olan 'Mavi Ay', 2012 yılının
Ağustos ayından sonra bu gece tekrar kendini gösterecek.Dünya'da meydana gelen volkanik patlama ve orman
yangınlarının neden olduğu toz bulutlarının hareketi sırasında mavi tonlarında görünen dolunay, ilk kez 1883 yılında
belirgin bir şekilde görüldü. Aslında Ay'ın renginin değişmediğini, toz bulutları sebebiyle öyle göründüğünü bildiren
gökbilimciler, mavi tonuna en yakın dolunayın 1991 yılında görüntülendiğini açıklıyor.Bir dahaki Mavi Ay'ın 2018 ve
2020 yıllarında yaşanması bekliyor.
-Ay yüzeyindeki çukurların gelecekte Ay’a gidecek astronotlar için korunaklı bölgeler olabileceği düşünülüyor. Bir
çukurun içinde oluşturulacak bir ortamın, astronotları radyasyondan, meteoritlerden, tozdan ve gece ile gündüz
arasındaki büyük sıcaklık farklarından koruyabileceği belirtiliyor.
- Paralaks, uzaydaki gök cisimlerinin Dünya’dan uzaklıklarını belirlemek için kullanılan matematiksel bir yöntemdir.
-Ay yüzeyindeki tek ışık kaynağı güneş değildir. Güneş ışığı, ay yüzeyinden yansıyarak farklı açılardan gelen bir
ışık kaynağı oluşturur. gökyüzünde bulunan Dünya da Ay yüzeyini aydınlatan kuvvetli bir ışık kaynağıdır. Dünya,
Ay yüzeyini Ay'ın Dünyada görünen ışığından daha kuvvetle aydınlatır.
-Apollo uzayaraçları'nın Van Allen kuşağından geçme süresi 4 saatti. Bu süre içinde
uzaygemilerinin aluminyum alaşımlı gövdesi, uzayadamlarını korudu. Apollo araçlarının rotası da uzayadamlarının
radyasyona asgari miktarda maruz kalmasını sağlayacak şekilde hesaplandı. Bunların sonucu olarak Apollo
programına katılan bir kişinin aldığı ortalama radyasyon miktarı, 1 rem'in (10 mSv) altında kaldı. Bu doz, deniz
seviyesinde yaşayan birinin üç yılda aldığı radyasyona eşittir.
-CERN Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi . Bu kurum, İsviçre ve Fransa sınırında yer alan dünyanın en
büyük parçacık fiziği laboratuvarıdır. 1954 yılında 12 ülkenin katılımıyla kurulmuş olan CERN'in günümüzde 21
tam üyesi ve 2 tam üyelik adayına ilaveten Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 3 ortak (asosiye) üyesi vardır.
Türkiye'nin ortak üyelik kararı TBMM'den geçtikten sonra etkin hale gelecektir.
-Karanlık madde, kozmoloji ve astronomi ile ilgili gözlemleri açıklamak için öne sürülen bir madde türüdür. Karanlık
madde parçacıkları, ışıkla etkileşmediği için doğrudan gözlemlenemez, ancak çevrelerinde sebep oldukları etkiler
sayesinde varlıkları anlaşılabilir. Evrendeki toplam madde miktarının yaklaşık %84’ünün karanlık madde olduğu
düşünülüyor.
-Mars’ın kızıl gezegen olarak isimlendirilmesinin nedeni gökyüzünde kırmızı-turuncu görünmesidir. Mars’ın bu renkte
görünmesinin temel nedeni yüzeyinde bulunan çok miktardaki demir oksit bileşikleridir. Demir büyük kütleli yıldızların
çekirdeğinde füzyon tepkimeleri sonucu oluşur ve yıldızlar ömürlerinin sonuna geldiğinde süpernova patlamaları
sonucu uzaya yayılır. Daha sonra yıldızlararası ortamda bulunan diğer maddelerle karışarak farklı yıldız sistemlerinin
oluşumunda yer alabilir. Yerkabuğunda en bol bulunan dördüncü element olan demir, Mars’ın yüzeyinde de çok
miktarda bulunur.
-Güneş Sistemi’nin gözlemlenen kı- sımları üç bölgeye ayrılabilir. Birinci bölgede Güneş’e yakın katı çekirdekli
gezegenler (Merkür, Venüs, Dünya, Mars) ile asteroitler bulunur. Güneş Sistemi’nin ikinci bölgesinde katı çekirdekli
olmadıkları için gaz devleri olarak adlandırı- lan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün bulunur. Güneş’ten çok uzaklıkta yer
alan üçüncü bölge ise Kuiper Kuşağı olarak adlandırılır. Daha önceleri gezegen olarak sınıflandırılan Plüton ve çok
sayıda başka gökcismi bu bölgede yer alır. (k:bt)
-Ay Dünya’ya en yakın konumunda (363.118 km); Ay Dünya’ya en uzak konumunda (404.897 km) (k:bt)
-Evren hızlanarak genişlemeye devam ettiği için gökadalar birbirinden uzaklaşır. Ancak gökadaların oluşturduğu gökada
kümelerinde çok sayıda gökada bulunur ve iki gökada birbirine yeterince yakınsa aralarındaki kütleçekim etkisi
nedeniyle çarpışabilir. Bu süreç yaşam döngüsü içinde gökadanın ömrünün sonuna gelmesi olarak kabul edilebilir.
(k:bt)
-Uzay çalışmalarında önde olan ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ülkelerinin uzay ajansları, Ay’da do- ğal kaynak ve maden
bulunması ve kullanılmasına yönelik projelerini hayata geçirmek için adeta bir yarış içinde. Bu jeopolitik yarışın 21.
yüzyıl boyunca daha da hareketleneceği ve Ay’ın insan kolonizasyonuna uygun olacak şekilde ıslah edilmesine yönelik
çalışmalar düzeyinde devam edeceği ileri sürülüyor. Ruslar Ay’a Yerleşiyor TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Dr. Özlem
Kılıç Ekici 76 Bilim ve Teknik Kasım 2014 Daha önceki araştırmalar Ay kayaçlarında alü- minyum, demir ve titanyum gibi
birçok değerli element olduğunu göstermişti. Bu elementlerin Ay yüzeyinde inşa edilecek üslerin ve yaşam
merkezlerinin yapımında kullanılabileceği belirtiliyor. (k:bt)
-Kutupyıldızı Dünya’nın dönme ekseni doğ- rultusunda yer alır. Bu nedenle gezegenimiz dönerken gökyüzündeki her
şey onun çevresinde dolanıyor gibi görünür. Kutupyıldızı yer değiştirmediğinden gökyüzünde hep aynı yerde görünür.
Bir fotoğraf makinesini Kutupyıldızı’na çevirip gece boyunca fotoğraf çekerseniz yıldızların onun çevresinde dairesel
çizgiler çizdiğini görürsünüz. Kutupyıldızı’na yakın olan yıldızlar hiç- bir zaman ufkun altına inmez. Durmadan
Kutupyıldızı’nın bulunduğu kuzey gök kutbu çevresinde dolanıp dururlar. Bu yıldızların oluşturduğu takımyıldızları yılın
herhangi bir zamanı, herhangi bir saatte gökyüzünde gö- rebiliriz. Yalnız, Kutupyıldızı’na göre konumları farklı olur.
Gökyüzünün hiç batmayan belirgin bazı takımyıldızlarını kısaca tanımaya ne dersiniz? Büyük Ayı hemen hemen
herkesin tanıdığı bir takımyıldız. Bu takımyıldız bir tavaya ya da cezveye benzeyen şekliyle ve parlak yedi yıldı- zı
sayesinde gökyüzünde kolayca bulunur. Bü- yük Ayı, sonbahar aylarında ufkun üzerinde iyice alçalır. Hatta ülkemizin
kuzey bölgelerinde kepçenin altındaki yıldızlar ve kepçenin sapının ucu ufku neredeyse sıyırarak geçer. Güney
bölgelerdeyseniz ya da ufkunuz tam olarak açık değilse bu yıldızları yılın belli bir dönemi (örneğin kasım ve aralık
aylarında akşam saatlerinde) göremezsiniz. Bu durumda Büyük Ayı’yı gökyüzünde bulmak da zor olabilir. Kutupyıldızı,
Küçük Ayı’nın bir üyesi. Bu takımyıldız da Büyük Ayı gibi bir kepçeye ya da cezveye benzetilir. Ancak kepçeyi oluşturan
bazı yıldızlar sönük olduğundan takımyıldızı seçmek Büyük Ayı’yı seçmekten daha zordur. Sapının ucunu oluşturan
Kutupyıldızı ve kepçenin kenarını oluşturan iki yıldızı kolayca seçilebilir. Kraliçe, yüzünüzü kuzeye döndüğünüzde
hemen gözünüze çarpan, M biçimindeki (yılın başka zamanlarında konumuna göre W olarak da algılanabilir)
takımyıldız. Kraliçe, Samanyolu kuşağı üzerinde bulunduğundan, derin gökyü- zü cisimleri bakımından zengin. Bunlar
arasında açık yıldız kümeleri başta geliyor. Bir dürbünle hatta çıplak gözle takımyıldızda gezintiye çıkarsanız bunlardan
birkaçına denk gelirsiniz. Kral, Kraliçe’ye göre sönük yıldızlardan olu- şuyor ve bulunması biraz zor. Ancak Kraliçe’de
olduğu gibi, birbirine yakın parlaklıktaki yıldızlardan oluşan bu takımyıldız bu sıralar hava karardığında en yüksek
konumunda, neredeyse tam tepede bulunuyor. Takımyıldızı yukarıdaki haritanın da yardımıyla gökyüzünde
bulabilirsiniz. Hiç batmayan takımyıldızlar arasında bulunan Ejderha, gökyüzünde geniş bir alana yayılan ama pek de
parlak olmayan yıldızlardan oluştuğu için çok da tanınmayan bir takımyıldız. Ejderha’nın şeklini bir “S”ye benzetebiliriz.
Ejderha’yı gökyüzünde bulurken, başını oluşturan dörtgenden başlamak en iyisi. Bu dörtgen Küçük Ayı’nın kepçesinin
kenarını oluşturan iki yıldız ile Vega’nın arasında yer alıyor. Dörtgeni bulduktan sonra haritadan yararlanarak
ejderhanın gövdesini bulabilirsiniz. (k:bt)
-Bir uzay ve bilim merkezi olan Uzay Kampı Türkiye, gençleri bilim, matematik ve teknoloji alanında kariyer yapmaları
için motive etmeye odaklanmıştır. Hem çocuklar hem de yetişkinler uzayla ilgili interaktif simülasyonların kullanıldığı
dinamik ve eğlenceli bir ortamda; iletişim, takım çalışması ve liderlik alanlarında da eğitim alırlar.Uzay Kampı Türkiye
programlarında,katılımcılara uzayda yaşama ve çalışma hissini veren simülatörler kullanılmaktadır. Uzaya gitmek 8,5
dakika sürer ancak gerçek bir uçuş görevinin hazırlıkları yıllar alır. Yıllarca süren bu görev eğitimleri Uzay Kampı
Türkiye’de 2 günlük, 5 günlük ve 6 günlük programlarla sunulmaktadır.12 Haziran 2000’de açılan eğitim ve eğlence
merkezi Uzay Kampı Türkiye’yi, 50'nin üzerinde ülkeden 120 bini aşkın genç ve yetişkin ziyaret etmiştir. Son teknoloji
ile donatılmış tesisimiz farklı uluslardan gençlerin bir araya gelip uzun süreli arkadaşlıklar kurabilecekleri ve diğer
kültürleri anlayabilecekleri ideal bir ortam sunmaktadır.Uzay Kampı Türkiye; İzmir’de, çağdaş bir endüstri merkezi olan
Ege Serbest Bölgesi’nde ESBAŞ tarafından işletilmektedir. Uzay Kampı Türkiye dünyadaki üçüncü; Türkiye, Ortadoğu,
Güneydoğu Avrupa ve Batı/Orta Asya’da bulunan tek uzay kampıdır.Uzay Kampı Türkiye, Uluslararası Adnan Menderes
Hava Limanı’na 5 dakika, şehir merkezine 15 dakika uzaklıktadır.Bilimsel eğitim veren Uzay Kampı Türkiye, Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından da tanınmaktadır. Kampımız; merkezi Hunstville Alabama’da bulunan Amerika Uzay Bilimleri Sergi
Komisyonu Lisansına sahiptir ve ayrıca Türkiye Kamplar Derneği üyesidir.
-Dünyadaki üç uzay kampından birisi olan Uzay Kampı Türkiye’nin kurucusu merhum iş adamı Kaya Tuncer’in adı,
dünyanın en büyük uzay müzesi olan ABD’nin Alabama eyaletindeki, Huntsville şehrinde bulunan Uzay ve Roket
Merkezinde düzenlenen bir törenle “Şeref Listesi”ne yazıldı.
-Baykonur Uzay Üssü .[1]
Kazakistan'ın Baykonur kasabasının 320 km kadar güneydoğusunda, Seyhun (Sırderya) nehrinin kıvrımındaki
bozkırda kurulmuş olan üs, dünyanın en eski ve en büyük uzay fırlatma üssüdür. Sovyet yönetimi üsse güvenlik
nedeniyle yanıltıcı olarak 320 km uzaktaki Baykonur'un adını vermiştir.[1]
Baykonur Uzay Üssü , birçok fırlatma rampası , 5 adet kontrol kulesi , 9 adet kontrol merkezi ve 1.500 km uzunlukta bir
füze deneme alanına sahiptir. 2 Haziran 1955'te hizmete giren üssün genişliği kuzeyden güneye 80 km , doğudan
batıya 130 km kadardır. Askerlerin çalıştırıldığı yapım işleri yaklaşık iki buçuk yılda tamamlanmıştır.[1]
Üs yakınlarına çalışanların ve ailelerinin kalmaları için Tyuratam şehri (o zamanki adı ile Leninsk) şehri kurulmuştur.
Tüm Sovyet insanlı uzay araçları , ay ve gezegen sondaları bu üsten fırlatılmıştır.[1]
Uzay çalışmaları tarihinin birçok önemli uçuşu Baykonur Uzay Üssü'nden yapılmıştır: ilk insan yapımı uyduSputnik 1'in
fırlatılması (4 Ekim 1957), ilk insanlı yörünge uçuşunu gerçekleştiren Yuri Gagarin'in aracı Vostok 3KA-2 ya da bilinen
adıyla Vostok 1'in fırlatılması (12 Nisan 1961), uzaya çıkan ilk kadın Valentina Tereşkova'yı taşıyan uzay
aracının(Vostok 6) fırlatılması (1963).[1]
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Kazakistan Сumhuriyeti sınırları içinde kalan Baykonur Uzay Üssü , Rusya
Federasyonu tarafından yıllık 115 milyon dolar kira ile 2050 yılına kadar kiralanmıştır.[1]
Baykonur'dan, yapımından günümüze kadar yaklaşık 1100 kadar fırlatma yapılmıştır. 1980-1990 yılları arasında Mir
uzay programını destekleyen üs ,Columbia felaketinden sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin uzay
mekiği programına ara vermesi ile Uluslararası Uzay İstasyonu'nun tek destekleyici üssü haline gelmiştir.[1]
Baykonur, 14 Şubat 2014 Tarihinde Türkiye'nin 6. Haberleşme Uydusu Türksat 4A nın Fırlatılmasına Ev Sahipliği
Yapmıştır. Türkiye saati ile 23:09'da Gerçekleşen Fırlatmanın ardından Uydu ertesi Sabah 08:09 da 50 Derece Doğu
Boylamındaki Görevine Başlamıştır.
-Yıldızlar enerjilerini hidrojen çekirdeklerini nükleer füzyon tepkimeleri sonucu helyum çekirdeklerine dönüştürerek
elde eder. Ancak enerji elde etmek için kullandıkları hidrojenin büyük kısmını tüketen yıldızların çekirdekleri kendi
kütleçekimleri nedeniyle çöker ve artan sıcaklık ve basınç, karbon ve oksijen gibi daha ağır elementlerin oluşmasına
imkân verir. Ancak bu süreç demir ve nikel atomlarına kadar devam eder. Demir ve nikelden daha ağır elementler
yıldızların çekirdeklerinde nükleer füzyon tepkimeleri sonucu oluşamaz. (k:bt)
-Yıldızların yakıtları tükendiğinde meydana gelen nükleer füzyon tepkimeleri sonucu açığa çıkan enerji yıldızın kendi
kütleçekimini dengeleyemez. Bunun sonucunda kütlesi belirli bir değerin üzerinde olan yıldızlarda bir süpernova
patlaması meydana gelir. Atom numarası demirden daha büyük olan atomların süpernova patlamaları sonucu oluştuğu
düşünülüyor.
-Evrenin genişlemesinin tam olarak ne anlama geldiği, somut benzetmelerle daha iyi anlaşılır. Örneğin uzayın bir
boyutlu elastik bir ip olduğunu var sayalım. Bu uzayda hareket eden cisimler, ileriye ya da geriye doğru yol alırken
elastik ip esneyerek uzar. Ancak cisimlerin uzunluğu değişmez. Benzer biçimde iki boyutlu bir uzayı da her yönde
esneyen elastik bir düzlem gibi düşünebiliriz. Uzay genişlerken cisimlerin arasındaki mesafeler artar ancak cisimlerin
boyutları değişmez. Evrenin genişlediğine işaret eden pek çok veri vardır. Bunların en önemlilerinden biri, uzak
galaksilerin gözlemlenmesi ile elde edilen sonuçlardır. Edwin Hubble 1929’da yaptığı gözlemler sonucunda, istisnasız
her yöndeki uzak gökcisimlerinin Dünya’dan uzaklaştığını ve Dünya’ya olan mesafe arttıkça uzaklaşma hızının arttığını
göstermişti. Bu veriler, genişleyen evren modeli ile uyumludur. bugün aralarında büyük mesafeler olan noktaların 13,8
milyar yıl önce birbirine çok yakın olduğunu gösterir. Özel görelilik kuramı hiçbir cismin ışıktan daha hızlı hareket
edemeyeceğini söylese de, bu durum evrenin genişleme hızına herhangi bir sınır koymaz. Örneğin bize 4,5 milyar
parsekten daha uzak olan galaksilerin bizden uzaklaşma hızı, ışık hızından daha büyüktür. Eğer evrenin genişleme hızı
gelecekte azalmazsa, bugün bu galaksilerden yayılan ışık hiçbir zaman Dünya’dan gözlemlenemez. Ancak bu
galaksilerden uzak geçmişte yayılan ışığın Dünya’ya ulaşması mümkündür. Ölçümler, evrenin genişleme hızının 5 milyar
yıl öncesine kadar azaldığını daha sonra ise artmaya başladığını gösterir. (k:bt)
-Orion Bulutsusu, gökyüzündeki en parlak bulutsu. Bunun nedeni, içinde bulunan çok genç ve çok parlak yıldızlar.
Bunlardan özellikle Trapez olarak adlandırılan ve bulutsunun merkezinde bulunan dördü, bulutsunun temel ışık
kaynağını oluşturuyor. Trapez, en az 2000 yıldızdan oluşan bir küme. Bu kümeyi oluşturan yıldızlar, bulutsudaki gazın
ışık yaymasına neden oluyor. Orion Bulutsusu, gökyüzünde bulunması en kolay gökcisimlerinden biri. Bulutsu, parlaklığı
sayesinde şehir içinden bile, ışık kirliliğinden fazla etkilenmeyen bölgelerde çıplak gözle seçilebilir. Bunun için, Orion
Takımyıldızı’nı gökyüzünde tanımak gerekir, ki bu da zor değildir. Orion Bulutsusu’nu görmek için, Orion’un kemerini
oluşturan parlak üç yıldızın biraz altına bakmak yeterli Orion Bulutsusu’nun görünen bölümü bile gökyüzünde geniş bir
alana yayılır. Genişli- ği, dolunayın çapının yaklaşık 4 katını bulur. Bu nedenle amatörler bulutsuyu bir dürbünle
izlemeyi sever. Bulutsunun merkezindeki Trapez’in dört parlak yıldızını ayırt edebilmek için en azından küçük bir
teleskop gerekir(k:bt)
-Mars’a gönderilen Viking 1 uzay aracının Mars’ın yüzeyinden aldığı toprak örnekleri ısıtılarak organik moleküllerin
parçalanması sağlandı ve oluşan gaz halindeki maddeler analiz edildiğinde klor içeren organik bir madde olan
klorometan tespit edildi. Ancak bu sonuçların Dünya’dan gelen kirleticilerden kaynaklandığı düşünülüyordu. Mars’ta
bulunan organik maddenin Dünya ve Mars dışında farklı bir kaynağı daha olabilir: Mars’a düşen meteoritler. 1969
yılında Avustrulya’ya düşen Murchison Göktaşı incelendiğinde meteoritlerde organik maddelerin bulunabileceği
anlaşılmıştı.
-Nihai amacı astronotları Mars’a ulaştırmak olan Orion ilk uzay yolculuğunda Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan 15 kat
daha uzağa yani 5800 kilometre irtifaya ulaştı; yoğun bir radyasyon bölgesi olan Van Allen Kuşağı’ndan iki kez geçti.
Deneme uçuşu sırasında saatte yaklaşık 32.000 kilometre hızla atmosfere giren Orion’un ısı kalkanının 2000 santigrat
dereceyi aşan sıcaklığa dayanıklı olduğu görüldü. Orion’un yeryüzüne güvenli bir şekilde inmek için yavaşlamasını üç
ana paraşüt ve iki yardımcı paraşüt sağladı. Büyük Okyanus’a inen Orion’un ilk deneme uçuşu sorun çıkmadan
tamamlandı.
-Uluslararası Uzay İstasyonu, uzay mekikleri ve birçok uydu Dünya’dan yaklaşık 350 kilometre yüksekte hareket eder.
Kamera ya da dürbün gibi bir cihaz kullanmaksızın, Dünya üzerindeki insanlar tarafından yapılan bazı yapılar (örneğin
Keops Piramidi, bazı barajlar) bu mesafeden çıplak gözle görülebilir. Çin Seddi’nin, Ay’dan görülebilen Dünya üzerindeki
insan yapımı tek yapı olduğu bilinir. Ancak bu yanlıştır. Hatta Uluslararası Uzay İstasyonu’nun, uzay mekiklerinin ve
birçok uydunun hareket ettiği yörüngeden dahi Çin Seddi’nin çıplak gözle görülmesi mümkün değildir. Günümüzde
ayakta kalan kısmı yaklaşık 8000 kilometre uzunluğunda olan Çin Seddi ortalama 6 metre genişliğinde olduğu için
uzaydan, örneğin Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan fark edilmesi mümkün değildir. Atmosfer koşulları, ışık miktarı gibi
şartlar ne kadar uygun olsa da bu mesafeden, bu büyüklükteki bir yapının ayırt edilebilmesi için, gözün normal bir insan
gözününkinden yaklaşık 10 kat daha yüksek hassasiyete sahip olması gereklidir.
-bir saniye bir günün 1/86 400’ü olarak tanımlanıyor.ancak güneşten ve ay’dan kaynaklanan gel-gir olaylarının sebep
olduğu sürtünme dünyanın dönme hızını yavaşlatıyor ve bir günün uzunluğu her yüzyılda 3 milisaniye artıyor.bu demek
oluyor ki dinozorların yaşadığı dönemlerde bir gün sadece 23 saatti.
-yaşama elverişli bölge ,genel olarak bir gezegenin yüzeyinde sıvı suyun bulunmasına uygun koşullara sahip bölge
olarak tanımlanır.
-jüpiter bir gaz devi ve büyük oranda gazlardan oluşuyor.gezegenin erişilebilir bir yüzeyi yok.gaz yapısı nedeniyle
gezegenin bulutları çok hareketli .bunun nedenlerinden biri de çok büyük olmasına karşın ekseni çevresindeki
dönüşünü 10 saatten kısa bir sürede tamamlaması.bu hareketlerin sonucunda oluşmuş bir fırtına sistemi olan büyük
kırmızı lekenin genişliği dünyanın çapından daha büyük.jüpiter atmosferi hareketli olsa da fırtınalar yüzyıllarca
sürdüğünden gezegenin bulut yapısında genelde çok büyük değişimler gözlenmiyor.
●samanyolunun bir ucundan diğerine gitmek istiyorsak 100.000 ışık yılı boyunca seyahat etmemiz gerekiyor.(ps)
●güneş sistemimizin samanyolundaki yörüngesinin tam bir turu 225 milyon yıl sürüyor.bir önceki turda aynı yerdeyken
,dünya üzerinde dinozorlar yürüyordu. (ps)
●güneş sistemimiz Samanyolu galaksisi içerisinde saatte 828 000 km hızla hareket ediyor. (ps)
●galaksimiz 30 ‘dan fazla galaksiyi içeren yerel grup adlı bir bölgede yer almakta .bu galaksilerden bize en yakın olanı
andromeda .4 milyar yıl sonra andromeda ile çarpışacağız.yerel grup bir uc dan diğer uca 10 milyon ışık yılı boyunca
uzanıyor. (ps)
● yerel grup 15 milyon ışık yılı boyunca uzanan başak süper kümesi içerisinde bulunuyor.burada 1 milyondan fazla
galaksi mevcut(ps)
●satürn’e en yakın olan halkalar saatte 80 000 km hızla dönmekte.halkaları oluşturan şey ise ;buz parçaları ve yer yer
aralarına karışmış olan kayalar.farklı büyüklükte olan bu kayalar dönerken birbirlerine çarpabiliyor.bu halkaların
satürnün uydusunun parçalanması neticesinde oluştuğu düşünülüyor. (ps)
●satürn’ün 60’dan fazla uydusu var.bu yüzden ona mini güneş sistemi deniyor.bunların bir tanesi de halkaların içine
gizlenmiş olan 400 km çapındaki küçük uydu enceladus.enceladus’un yüzeyi altında sudan oluşan donmuş okyanusların
bulunduğu düşünülmekte.enceladus’un güney yarım küresindeki gayzerler ,eriyen okyanustan yüzeye buz parçacıkları
ve sıcak su fırlatıyor. (ps)
●satürn’ün uydularından olan hyperion,çok fazla kraterden dolayı süngerimsi ve biçimsiz bir şekle sahip. (ps)
●şu ana kadar inmeyi başardığımız iki uydu var ;ay ve titan.titan’ı önemli yapan şey ise;büyük oranda azot,ufak
miktarlarda metan ve diğer gazlardan oluşan atmosferi.tüm güneş sistemi içerisinde dikkat çekecek oranda bir gaz
bulutu altında saklanmış tek uydu titan. (ps)
●titan ;yanardağları ,sıvı metandan oluşan göl ve nehirleri,rüzgarları,yağmurları, mevsim değişiklikleriyle uydudan çok
bir gezegene benziyor. Burada sıcaklık 0 derecenin altında. (ps)
●titan,satürne uzaklık sıralamasında 21.uydu.uydunun atmosfer basıncı,dünya’ya oranla %60 daha fazla.bu basınç
yüzme havuzunun dibinde hissedilene eşit. (ps)
●titanda 400 km boyunca akarak denize dökülen bir nehir keşfedildi.ayrıca uydunun yüzeyinin altında gizlenmiş bir
okyanus varlığı tespit edildi. (ps)
●titanın bir günü dünyanın 16 gününe eşit. (ps)
●jüpiter gezegeninin adı:tanrıların kralı zeus ,roma’da Jüpiter olarak bilindiği için gezegene bu isim verildi. Büyük
ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşmakta ve gaz devlerisınıfına girmektedir.bu özelliği ile güneşin atmosferine çok
benziyor. (ps)
●jüpiter güneş sistemindeki tüm diğer gezegenlerin toplamından 2 kat daha ağır.hacmi açısından 1300 dünyaya
bedeldir.manyetik alanı ise dünyanınkinden 20 000 kat daha güçlü.gezegenin kütle çekim gücü çok fazla olduğu
için dünyayı da meteor bombardımanından korumaktadır.gaz devi Jüpiter kuvvetli doğu-batı rüzgarları
nedeniyle,farklı renklerde olan şeritli bir görünüme sahip.gezegeni saran mavi bulutlardan satürn’de olduğu gibi
elmas yağıyor.dev gezegenin 69 uydusu var.yani Satürn gibi kendi içinde ayrı bir sistem. (ps)
●jüpiter’in en olağan dışı özelliği dev kırmızı lekesi. tüm kasırgalardan daha kuvvetli esen fırtınalar nedeniyle
oluşan bu leke,son 300 yıldır orada bulunuyor.en geniş bölgesi dünyanın 3 katı kadar olan bu leke saatte 360 km
hızla dönüyor.bu leke zaman zaman boyut değiştirebiliyor.hubble uzay teleskopu ile yapılan gözlemler 2012
yılından bu yana lekenin küçülmeye başladığını doğruladı.2014 yılındaki sonuçlar lekenin yarı yarıya küçüldüğünü
gösteriyordu.gezegenin dev lekesine 1998-2000 yıllarında bir kızıl ve 3 beyaz leke eklendi. (ps)
10-DÜNYA VE ÜLKELER
-en uzun sınırı olan iki ülke ABD-KANADA ‘dır. (8891 km)
-en çok dil konuşulan ülke papua yeni gine’dir.3’ü resmi olmak üzere 850 farklı dil konuşuluyor.
-2013 mutluluk raporuna göre ;dünyanın en mutlu ülkesi danimarka’dır.
-başkenti en soğuk ülke ulanbatur (Moğolistan) dır.şehirde ölçülen en düşük sıcaklık -49* dir.
-endonezya 147 volkan ile en fazla volkana sahip ülkedir.
-en çok gölü olan ülke ;yaklaşık 3 milyon göl sayısı ile kanada’dır.tüm dünya göllerinin %60’ı kanada’dadır.
-insanları en fazla yaşayan ülkeler ;Japonya , İsviçre ve san marino’dur.ortalama yaşam süresi 83 yıldır.
-en çok endemik türe sahip olan ülke madagaskar’dır. Ülkedeki sürüngenlerin % 95’i , memelilerin %92’si ve bitkilerin
%89’u dünyanın başka yerinde yok.
-en okur yazar ülkeler ; andorra , Finlandiya , Norveç ve vatikan’dır.
- en çok asker sayısına sahip olan ülke çin’dir.
-genç nüfusu en fazla olan ülke uganda’dır.ülke nüfusunun %49’u 0-14 yaş aralığındadır.
-en uzun boylu insanlara (kadın-erkek)sahip ülke hollanda’dır.
-en kısa boylu erkeklere sahip olan ülke endonezya’dır.
- en kısa boylu kadınlara sahip olan ülke bolivya’dır.
-topraklarında en fazla göçmen bulunan ülke ABD’dir.
-en doğurgan ülke nijerya’dır.kadın başına çocuk sayısı 7’dir.
-%64 ile en çok kadın milletvekili oranına sahip ülke ruanda’dır.meclisteki 80 koltuğun 51’inde kadınlar oturuyor.
-en uzun sahil şeridine sahip olan ülke kanada’dır.(200 000 km)
-en köpeksever ülke ABD’dir.ülkede yaklaşık 76 milyon köpek var.
-en çok ateist barındıran ülke çin’dir.halkın %47’si ateist.
-kişi başına en çok doktor düşen ülke monaco’dur.
-erkek nüfusun , kadın nüfusa oranının en fazla olduğu ülke katar’dır.
-%88’lik oranı ile kadınların ,doğum kontrol yöntemini en fazla uyguladığı ülke norveç’tir.
-sealand; 550 m2 ‘lik yüzölçümü ile , dünyadaki en küçük ülkedir.
-nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu ülke bangladeş’tir.
-en çok komşuya sahip ülke çin’dir.14 komşusu vardır.
-2013’te antarktika’da buzulun 800 m altındaki whillians gölünden çıkarılan bir mikroorganizma , yaşamın en ekstrem
ortamlarda dahi gelişebileceğini gösterdi.
-dünyanın en kuzeyinde yer alan başkent; norveç’e bağlı özerk bölge olan sualborg adalarındaki longyearbyen şehridir.
-suudi Arabistan yiyecek ihtiyacının %80’ini ithal eder.
-2009’da Mozambikli yetkililer , terk edilmiş bir devlet çiftliğinin 10 000 hektarlık alanını , hükümetle bağları olan bir
Portekiz şirketine kiraladı.portekizli idareciler ,köyün önde gelenleriyle oturup , onlara başka bir yerde iki katı
büyüklükte bir tarım arazisinin yanı sıra ,bir okul ,bir sağlık ocağı ve yeni kuyular açma sözü verdiler.bu sözlerin çoğu
tutulmadı.
-iki başkenti olan ülke güney Afrika cumhuriyetidir.
-asya kıtasının en geniş ve en yüksek platosu Tibet platosu’dur.
-asya kıtasında turfan havzası dünyanın en alçak havzasıdır.(-154 m)
-asya kıtasının en uzun akarsuyu obi’dir.
-grönland buz katmanı , antarktika’dan sonra ikinci büyük buz katmanıdır.
-arktik ; kuzey kutup bölgesine verilen isimdir.
-dünyanın en büyük havalimanı Suudi arabistan’dadır. (k:tv)
-en fazla böcek tüketen ülke meksika’dır.
-eiffel kulesi , adını inşa eden mühendis alexsandre Eiffel’den alır.fransız devriminin 100. Yılında 20 yıllık bir süre için
yapıldı.
-eiffel kulesinde lokantalar ve sergiler vardır.
-peru-lima dünyanın en kurak yerlerinden biri olan atakama çölünün kıyısında yer alıyor.çok az yağış almasına rağmen
yaz mevsiminde aralık-şubat arası nem oranı %90’dır. Peru üniversitesi yol kenarında kurduğu reklam panosu ile
havadaki nemi yoğunlaştırarak su elde ediyor.günde 96 litre su üretiyor.
-dünyanın merkezinde cisimlerin ağırlığı yoktur.çünkü cisimleri dünyanın merkezine çeken yer çekimi bu noktada her
yöne aynı olduğu için ağırlık ‘0’olur.
- hindistan’da 800’den fazla dil konuşulmaktadır.bu ülkede 12 km yol aldıkça lisan değişmektedir.
-en çok insanın konuştuğu dil , çin’deki mondarin dilidir.
-hicaz,Mekke ve medineyi içinde bulunduran bölgedir.
-gelişmiş devletlerin büyük şirketleri , afrika’nın geri kalmış ülkelerinden toprak kiralayarak , bu topraklar üzerinde
tarımsal faaliyetlerde bulunup, kendi halkını besliyor.
- çek cumhuriyeti dünyada en fazla içki tüketen ülkedir.ülkede bir kişi ortalama 160 litre bira tüketiyor.
- belücistan ; Pakistan , Afganistan ve iran ülkelerinin bir kısmını kaplayan bölge.
- dünyada yaşamış en büyük canlı , arjantin’in pentagon bölgesinde yapılan kazılarda bulundu.bu dinazor, 65 ton
ağırlığında ve 26 m uzunluğundadır.(k:ih)
-Hicaz (Arapça: ‫)ز ا ِجحْ لَا‬, Arap Yarımadası'nda günümüz Suudi Arabistan'ının batısında bir bölgedir.
Hicaz bölgesi, kutsal şehirleri Mekke ve Medîne'yi ihtivâ ettiği için İslâm âleminde önemli bir yere sâhiptir. Bölgenin
bir zamanlar altın madenciliğine dayalı olan ekonomisinin temelini bugün hac gelirleri, özellikle Cidde'de
yoğunlaşmış olan hafif sanayiler, ticaret, sınırlı hurma ve tahıl üretimi ve Arabistan'ın doğusundaki petrol
yataklarından elde edilen zenginlik oluşturur.
-Sina Yarımadası 'da yer alan, kuzeyde Akdeniz'le ve güneyde Kızıldeniz'le çevrili kabaca üçgen şekilli yarımada.
-2009’da Mozambikli yetkililer terk edilmiş bir devlet çiftliğinin 10.000 hektarını , hükümetle bağları olan bir Portekiz
şirketine kiraladı.oysa yerli halk yıllardır o topraklarda aileleri için yiyecek yetiştiriyorlardı.portekizli idareciler köyün
önde gelenleriyle oturup, ,onlara başka bir yerde iki katı büyüklükte tarım arazisinin yanı sıra bir okul bir sağlık
ocağı ve yeni kuyular açma sözü verdi.bu sözlerin çoğu tutulmadı.okulla sağlık ocağı inşa edilmediama şirket ,
hastaları bir saatlik mesafedeki hastaneye götürecek bir ambulans satın aldı.çiftlikte 40 kadar erket düşük ücretle
çalıştırılırken ,yüzlercesi yerlerinden oldu.toprak verilenlerin tarlaları ise evlerinden uzakta, bataklık halde ve otlarla
kaplıydı.
-Lut Gölü veya Ölüdeniz (Arapça: ‫ ال م يت ال بحر‬Bahr'ül-meyyit, İbranice: ‫ המלח ים‬Yām Ha-Melaḥ), yeryüzü'nün en
alçak ve üçüncü en tuzlu gölü.
Günümüzde akarsularla beslenmeyen ve 600 km² civarında bir alanı kaplayan Lut Gölü, Afrika-Suriye ayrımındaki en
alt noktada yer alır. Lut Gölü'nün tabanı, su derinliği çok fazla olmasa da (yaklaşık 376 metre), göl seviyesi deniz
seviyesinden 422 metre aşağıdadır. Bu büyük tuzlu göl, karşılıklı uzak noktalarından 80 km/18 km genişliktedir. Aslında
göl, eski Lisan Denizi’nin bir parçasıdır.
Su seviyesindeki çekilme eski zamanlarda yılda ortalama 18 cm iken, bugün bu değer İsrail ve Ürdün'ün artan içme
suyu ihtiyacı nedeniyle, yıllık 50 cm civarına yükselmiştir. Lut Gölü %28 ile %33 arasında değişen tuz oranıyla
(Akdeniz %3) Antarktika'daki Don Juan Gölü (%40'ın üzerinde) ve Asal Gölü'nden (%35) sonra dünyadaki en tuzlu
üçüncü göldür.
- bereketli hilal mezopotamya ile doğu akdeniz kıyılarını(lübnan, filistin,antakya vs) kapsar ve hilalin ortası
bizimharran ovasına denk gelir. ilk muhteşem uygarlıkların geliştiği bu bölgenin hilal şeklinde olmasının nedeni
suriye ve ırak arasındaki bölgeden başlayıp ürdün'e ve arabistan'a doğru uzanan çöldür.
-Tüm Amerikan eyâletlerinden en güneydeki olan Hawaii, birçok açıdan diğer eyâletlere göre çok farklıdır. Tek ada
eyâletidir. Volkanlardan çıkan lavdan dolayı alan olarak hep büyümektedir. Bugün bildiğimiz Hawaii, su altı
volkanlarından çıkan lavların katılaşıp kayalara dönüşmesiyle oluşmuştur. Bu takımada yaklaşık 18 küçük
adacıklardan ibarettir. Fakat bunların sekizi ana adalar olarak tanımlanır. Bu adalar yüksek ve volkanik dağlarıyla
ünlüdürler. İklimi ve volkanik toprağı bitki yetişimine çok elverişlidir. Lavların içindeki minerallerle oluşan toprak,
dünyanın başka yerlerinde görülmemiş bitkilerin ve hayvanların oluşmasını sağlamıştır. O'hau
adasındaki Honolulu şehri Hawaii'nin başkenti ve en büyük şehridir. Uzun otoyolların, yüksek binaların ve
fabrikaların kurulmalarına karşı olup doğayı kirletmemeye özen gösterirler.
-1990’larda afrikanın yağmur ormanlarında yaban hayatı süren şempanzelerin sayısı 2 milyonken, 2014 yılında bu
sayı 200.000’e kadar düştü.
-abd’de her sene 90 milyon ton besin maddesi şekli bozuk,üzerinde leke var ,kabuğu kararmış diye çöpe atılıyor.
-dünya üzerinde toplam 206 ülke bulunmaktadır. Ancak bu ülkeler arasında G.A.C’ni diğer
ülkelerden farklı kılan özelliği ise 3 başkenti, 11 resmi dili ve 5 farklı dilde sözleri olan bir ulusal
marşının olmasıdır. Dünya'da birden fazla başkenti olan tek ülke Güney Afrika Cumhuriyeti'dir.
-Güney Afrika cumhuriyeti, dünyadaki en uzun sürekli kaplumbağa gözleme programına sahip ülke.
-Rusya’nın kuzey kıyıları genellikle buzlarla kaplı. Bu nedenle, bazen karanın nerede bitip, okyanusun nerede
başladığını tahmin etmek bile zor.Bölgenin kış mevsimindeki ortalama sıcaklığı -34 derece. Yazın ısı yükselse de,
örneğin Haziran ayında kar yağışına rastlanabilir. Rus kutup bölgesinde 5 milyondan fazla insanyaşıyor. Ruslar uzay
turizminden sonra kutup turizmini de başlatmışlar.
-İnuitler ise Doğu Sibirya’da yaşayan bir halk. Eskiden yazın hayvan derilerinden yapılmış çadırlarda, kışın
da iglu denen buz evlerde yaşıyorlarmış. Ulaşım için köpeklerin çektiği kızaklar, “kayak“ denilen kayıklar ya da ağaç
ve deriden botlar kullanıyorlarmış. Şimdi motorlu taşıtlar var tabii. Anlamı “ev” olaniglu, sıkıştırılmış çok sert kardan
tuğlalarla örülen bir yapı.
-Büyük Okyanus’un belki de en bakir takımadası içinde yer alıyor. Daha çok Millennium (Milenyum) diye bilinen
Caroline, Flint, Vostok, Malden ve Starbuck adlı beş küçük adacık, topluca Güney Line Adaları olarak anılıyor.
Hawaii’nin 2–3 bin kilometre kadar güneyinde kalan bu insansız mini toprak parçalarını çevreleyen sular, aşırı
sömürülmüş bir okyanustan geriye kalan en son gerçek yabanıl doğa örneklerinden biri olma özelliğini taşıyor.
Ve şimdi bu bölge koruma altına alınıyor. Kiribati hükümeti, kısa bir süre önce her bir adanın çevresinde 12
deniz millik balık avlama yasağı kuşağı ilan etti. 2009 keşif gezisi sırasında, dalgıçlar beş adanın sualtı
dünyasında bin saatten fazla zaman geçirmiş ve gördükleri karşısında şaşkına dönmüş. Bazı resiflerde mercanlar
o kadar yoğunmuş ki, deniz tabanının yüzde 90’ını kaplıyorlarmış –ki bu, Karayipler’de görülen yüzde 5 ila 10
arasındaki mercan oranından önemli ölçüde yüksek bir rakam.yükselen deniz seviyesi küçük ada uluslarının
varlığını tehdit ediyor.
-line adalarının adı, ekvatorun üzerinde olmalarından geliyor.ekvator denizciler tarafından line=çizgi o larak
adlandırılıyor.
- Ölüm Vadisi, Güney Kalifornia'da yer alan bir çöl vadisidir, Mojave Çölü'nün bir parçasıdır, Kuzey Amerika'daki
en alçak (-86 m), en kurak, ve en sıcak yerdir. Death Valley'de bir kasaba olan Furnace Creek 10 Temmuz 1913
yılında ölçtüğü 56.7°C ile; ölçülmüş en yüksek hava derecesi rekorunun sahibidir.(k:viki)
-nijerya 165 milyonluk nüfusuyla afrikanın en kalabalık ülkesi.ülkenin güneyinde yaşayan nüfusun büyük
çoğunluğu hristiyan ve animistik dinlere mensup.kuzeyde ise Müslümanlar ağırlıkta.petrol kuyularıyla dolu devasa
alanlar ve ticaret merkezleri ağırlıklı olarak ülkenin güneyinde yer alıyor.petrol ihracatından elde edilen gelirler
eyaletlere eşit dağıtılsa bile bu para toplam nüfusun sadece %10’unun cebine giriyor.yıllık ortalama 95 milyar
civarındaki petrol gelirlerine rağmen ülkenin kuzeyinde yaşayan nüfusun dörtte üçü , mutlak bir yoksulluk içinde
yaşamaktadır.ülkenin güneyinde ekonomik canlılık patlama halinde yükseliş içindeyken;kuzeydeki insanlar aç
bırakılıyor.
-Dünyanın en aktif volkanların bulunduğu Endonezya'daki Kelimutu volkanik krateri dünyada görülmesi gereken eşsiz
yerlerden sadece biri. Kelimutu volkanik kraterini ilginç kılan ise 3 farklı renkteki krater gölü.
Volkanik aktivitelerden sonra göller renk değiştirir. Hangi renk olacağı ve ne zaman değişeceği tahmin edilemez.
-dünyanın en geniş ceviz ağacı ormanları kırgızıstan’da bulunur.(geo)
-tanrı dağları , kırgızıstan’ın doğusunda çin ile sınırını oluşturur.tanrı dağları Kırgız topraklarının büyük bir kısmını
oluşturur.bu özelliği ile orta asyanın isviçresi olarak anılır. (geo)
-ıssık gölü, Güney Amerika'daki Titicaca gölünden (Bolivya-peru arası )sonra dünyanın ikinci en büyük dağ
gölüdür.Karla kaplı dağlarla çevrelenmiş olmasına rağmen, gölün suları hiçbir zaman donmaz; bundan dolayı gölün adı
" sıcak göl" anlamına gelen Kırgız Türkçesi'nde "Isık Köl"dür. Kırgız Türkleri bu göl için "Kırgızistan'ın bermeti (incisi)"
diye adlandırmışlardır. (geo)
-kırgızıstan’ın Bişkek kentinin tamamı , kışın tek bir merkezden ısıtılıyor. (geo)
-Antarktika Antlaşması, yerli halkı olmayan tek kıta olan Antarktika'nın uluslararası durumunu düzenleyen bir
anlaşmadır. 1959'da imzalanmış, 1961'de uygulanmaya başlamıştır. Bugüne kadar 50 ülke tarafından imzalanarak
onaylanmıştır.Antlaşma, Antarktika'nın bilimsel çalışmalar için özgürce kullanılabileceğini ve askeri bir amaçla
kullanılamayacağını belirtir.
- Benelüks, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un coğrafî olarak birlikteliğini anlatan, politik ve resmi bir işbirliği
temeline oturan birliktir. 'Benelüks' adı da, bu üç ülkenin kendi dillerindeki adlarının ilk iki (BElgie, NEderland) ya
da LÜKSsemburg durumunda olduğu gibi ilk üç harfinin birleşmesinden oluşur.
● Japonya’da 1992’de başlatılan ve yapımı 2009’un ilk yarısında tamamlanan bir proje ile, Tokyo şehrinde, yağış ve
tayfun zamanlarında yaşanan sel felaketlerinin önüne geçilmesi hedeflendi. “Metropolitan Bölgesi Harici Deşarj Kanalı”
projesi ya da bilinen adı ile “G-Cans” projesi şehir altında devasa tüneller ve depolardan oluşan sistemlerden meydana
geliyor.
1.5 milyar euro’ya mal olan bu taşkın kontrol projesi, Tokyo’nun kuzeyinde Saitama bölgesine kuruldu. Sistem, 32
metre çapında ve 65 metre yüksekliğinde 5 tane dehliz şaftının, yerin 50 metre altında giden 6.5 km’lik tünellerle
birbirine bağlanmasıyla oluşuyor.
G-Cans’in “yeraltı tapınağı” adı verilen ana yağmursuyu deposu 177m uzunluğunda, 78m genişliğinde ve 25m
yüksekliğinde.
Depoda her biri 500 ton gelen 59 tane kolon bulunuyor. Bu kolonlar 10MW gücünde bir pompaya bağlı olarak saniyede
200 ton suyu Edogawa nehrine deşarj edebilecek kapasitede.
Kanallar içinde toplam 44milyon litre su hareket ediyor. Bu sisteme 14000 türbin ile enerji sağlanıyor ve her türbin bir
Boeing 737 motoru kadar enerji kullanıyor.
Tokyo afet yönetim merkezine göre, Tokyo’da 3 gün boyunca toplam 550 mm’lik bir yağış düşmesi halinde Arakawa
nehrinde yaşanacak taşkın ile 97 metro istasyonda su baskınları yaşanma ihtimali var. 200 yılda bir olabilecek böyle bir
afet durumunda, G-Cans projesi ile böyle bir felaketin önüne geçilebilecek.(k:hürriyet)
11-SU KAYNAKLARI
- Nahl suresi 15.-16.ayet; sizi sarsmaması için yeryüzünü sağlam dağlar ; yolunuzu bulmanız içinse nehirler , yollar ve
nice işaretler meydana getirdi.insanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
-inkar edenlerin amelleri derin denizlerdeki karanlıklara benzer.
-karadeniz’in derinlerinde kükürtlü hidrojen gazının bulunmasından dolayı 200 m altında canlı yaşamı yoktur.
-atatürk barajı gap’a dahil iken; Keban ve karakaya barajları gap’ dahil değildir.çünkü;Keban ve karakaya barajları
gap’tan önce yapılmışlardır.
- gap kapsamına giren barajlar;Hasankeyf , batman , ılısu , kralkızı , atatürk’tür.
-%23 oranında tuzlu su ;-21*’ye kadar donmayabilir.
-okyanus suyu 1,9* ‘de donar.
-nereus denilen bir makine;okyanus diplerini inceleyen bir robot, gittiği yerin fotoğrafını çekiyor , bilgiler sağlıyorve bu
bilgileri yüzeye ulaştırıyor.kendine bağlı olan misina kalınlığında bir tel ile kontrol edilebiliyor ve bu tel sayesinde
istenilen bilgiler sağlanıyor.bu robot titanik ve bismark gemilerinin enkazını bulmuştur.ayrıca petrol aramalarında da
bu robot kullanılıyor.
-türkiye hidroelektrik potansiyeli bakımından Rusya ve norveç’ten sonra 3.sıradadır.
-dünyadaki buzulların %90’ı güney kutbundadır.buzlar denizin altında 600 m derinliğe kadar iner.kuzey kutbu , altında
hiçbir kara kütlesi olmaksızın denizin üstünde yüzen bir buz kütlesidir.kuzey kutbunda bulabileceğiniz her taş
göktaşıdır.
-deniz suyunun rengi , güneş ışınlarının su molekülleri tarafından emiliş ve yansıtma özelliklerine bağlıdır.
-deniz suyunda mavi tonların görülmesi; sıcaklık , derinlik , tuzluluk , su canlıları ve dip tabiatının özelliklerine bağlı
olarak değişir.
-fırat nehri; türkiye’nin en verimli ve su potansiyeli en yüksek ırmağıdır.
- fırat ve dicleniin birleştiği yere şattül arap adı verilir.
-türkiye’de 600’e yakın baraj gölü vardır.
-van gölü dünyanın en büyük sodalı gölüdür.
-en güçlü gelgitler yeniay ve dolunay zamanlarında görülür.
-fizik kurallarına göre bir madde ısıtıldığında genişler ,genleşir.soğutulduğunda da büzüşür.yani hacmi azalır.ancak su
bu kurala uymaz.çünkü su ;sıfır derecenin altında soğutulduğunda donar ve buz olarak hacmi azalacağına artar.saf su
buza dönüşürken hacminin %9’u oranında genişler.buz içerisinde su molekülleri gevşek bir yapı içerisinde yer
alırlar.buz arada deliklerin kaldığı bir yapıya sahiptir.işte bu fizik kurallarına aykırı özellik dünyamızdaki yaşamı
sağlar.eğer buz sudan daha yoğun daha ağır olsaydı, suyun içinde dibe batardı.soğuk bölgelerde dibe batan
buzlar,güneş ışığı alamayacaklarından eriyemeyeceklerdi.böylece yıllar süren birikimlerde her tarafı buzlar kaplayacak
ve buzullar devri başlayacaktı.
-yeryüzeyinin 520-660 km derinliklerindeki katmanlarda bulunan ringwoodite adlı bir mineral var.bir volkan
patlamasının ,dünyanın derinlerinden yeryüzüne taşıdığı bir elmasın içindeki ringwoodite mineralini inceleyen
araştırmacılar , malzemenin içinde %1,5 oranında su olduğunu buldu.mantonun büyüklüğü ve ringwoodite mineralinin
mantoda bulunma oranı göz önüne alındığında ,bu durum mantodaki su miktarının tüm okyanuslardaki su miktarından
daha fazla olabileceği belirlendi.(k:bt)
-Güney Okyanusu ya da Antarktika Okyanusu bazı coğrafya ve çoğu hidrografi kaynaklarına göre Antarktika
Kıtası'nı çevreleyen su kitlesidir .Bu okyanus dünyanın dördüncü büyük ve en son tanımlanmış okyanusudur.
-rüzgar kendi şiddetini denize aktarıyor.su parçacıkları , dönme gücünü neredeyse hiç enerji kaybına uğramadan
komşu parçacıklara aktarır.dalgalar su değil salt enerji aktarırlar.su molekülleri yerinde durur ve sadece dönerek
ileri geri hareket ederler.daha önce rüzgarsız denizin üzerindeki bir topu gözlemlediyseniz, bu fenomen size
yabancı gelmeyecektir.dalgalar onun altından süzülürken top neredeyse hiç yerinden oynamaz. (k:geo dergisi)
-dalgalar kumsala yaklaştığında fizikçilerin refraksiyon olarak tanımladığı bir olay meydana gelir.sığ sularda yani
karaya yakın yerlerde dalgaların hızı derin sulara göre daha yoğun şekilde durdurulur.yani kıyıya yakın bölgedeki
dalga ,uzaktakine göre daha yavaş ilerler. Böylece kıyıya uzak olan dalga , yakınındakini geçer;böylece dalgaların
daha hızlı olan kısmı,yavaş olanın etrafında döner.sonunda tüm dalga cephesi, kıyıya çapraz akacağı yerde, tam
kumsal istikametine yönelir.(k:geo dergisi)
-kuzey buz denizinin su sıcaklığı o derecenin altında;çünkü deniz suyu içerdiği tuz nedeniyle ancak – 1,8
derecede buz tutuyor.
-okyanuslar her gün havadan yaklaşık olarak 30 milyon ton karbondioksit emerler.bu miktar ,insanoğlunun
günde ürettiği sera gazlarının üçte birine tekabül ederler.bu işlevleriyle okyanuslar,küresel ısınma
süreçlerinde her ne kadar tampon olma özelliği taşıyorsa da söz konusu sürecin bir dezavantajı da
vardır:okyanuslar tarafından emilen karbondioksitin bir kısmı kimyasal reaksiyona girerek suyun asiditesini
artırır. Okyanuslar karbondioksiti büyük miktarlarda emen bir “karbon lavabosu” olarak hareket ederler. Deniz
sularında eriyemeyen karbondioksit karbolik asite dönüşür ve bu da asitlenmeye neden olur. Bilim adamları
okyanusların şimdi, 250 yıl önce sanayi devriminin başında olduğundan % 30 oranında daha fazla asidik olduğunu
söylüyor.Sularda asit birikmesine karşı en hassas olan deniz canlısı, asit, kalsiyum kabuklarının gelişmesini engellediği
için, deniz kabuklularıdır. Alaska’nın somon stokları; beslendikleri canlı olan küçük kabuklular tehdit altında olduğu için
risk altındadır.
-“sera gazları önceki dönemlerde olduğu gibi artmaya devam ederse yüzyıl sonuna kadar Antarktika’nın okyanus
yükselmesine etkisi, şu ana kadar gerçekleşene ek olarak, 1-37 santimetre arasında olabilir” (k:bt)
-Bilim insanlarının araştırmalarına göre şu an için Antarktika’daki buzul tabakalarının deniz seviyesinin yükselmesine
etkisi %10’dan düşük olsa da, uzun dönemde Grönland ve Antarktika’daki buzulların deniz seviyelerinin yükselmesine
neden olan en büyük faktörler olacağı düşünülüyor. Örneğin Batı Antarktika’daki buzul tabakalarının birkaç yüzyıl
içinde deniz seviyesini metrelerce yükseltme potansiyeli var. Ortalama sıcaklık artışının 2o C’de tutulmasını sağlayacak
katı kurallar uygulansa dahi bu artışın deniz seviyesinde 0 cm-23 cm arasında bir yükselmeye neden olacağı
öngörülüyor.
-Mersin'deki Alaköprü Barajı'nda(Anamur) tutulan suyu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) ulaştıracak, "Asrın Projesi"
olarak nitelendirilen "KKTC SuTemin Projesi" kapsamında 66,5 kilometrelik Deniz Geçiş İsale Hattı, son parçanın
eklenmesiyle 7 Ağustos 2015’te tamamlandı. İletilecek suyun yaklaşık 38 milyon metreküpünün içme, 37 milyon
metreküpünün ise sulama amaçlı kullanılması planlanıyor. Projenin su sıkıntısı çeken KKTC'nin gerek içme gerekse sulama
amaçlı 50 yıllık su ihtiyacını karşılaması ve özellikle sulama suyunun ülkenin zirai gelirlerini artırması öngörülüyor. Projenin
teknik detayları hakkında bilgi veren Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkilileri, deniz dibindeki basınç düzeyinin borularla su
aktarımını imkansız kılması sebebiyle projede özel bir teknik kullanıldığını belirtti. 80 kilometrelik deniz geçişi boru hattıyla,
denizin dibinden değil deniz yüzeyinden 250 metre derinlikte kurulan askılarla KKTC'ye su taşınacağını ifade eden yetkililer,
en uzun halatın uzunluğunun 1 kilometreyi bulacağını kaydetti.
-Kuzey Buz Denizi, Kuzey Kutbunu çevreleyen, 2-3 metre kalınlıktaki buzlarla kaplı sığ bir
okyanus.
-Güneş Sistemi’ndeki su 4,6 milyar yıl önce içinde Güneş’in oluştuğu toz ve gaz bulutundan miras. Geçmişte Dünya’daki
suyun kaynağının kuyrukluyıldızlar olduğu düşünülüyordu. Ancak araştırmalar Dünya üzerindeki suyun sınırlı bir
kısmının kuyrukluyıldızlardan geldiğini gösteriyor. Dünya üzerindeki suyun tamamının tek bir kaynaktan sağlandığını
gösteren yeterli bir açıklama henüz bulunmuş değil. Bilim insanları Güneş Sistemi’ndeki karasal gezegenlerdeki,
örneğin Dünya’daki suyun kaynağının kuyrukluyıldızlar, asteroitler ve Güneş Sistemi’nin oluştuğu bulutsunun içindeki
toz parçacılarının yüzeyinde tutunmuş katı haldeki su olduğunu düşünüyor. Kuyrukluyıldızlar ve asteroitler Güneş
Sistemi’nin en eski üyeleri olarak kabul ediliyor. Bileşimleri Gü- neş Sistemi’nin oluştuğu bulutsunun bileşimini yansıtan
bu gök cisimleri, suyun izini takip eden bilim insanları için zaman makinesi gibi görev yapabilir. Ancak bu cisimlerin
içindeki suyun ne zaman oluş- tuğu tam olarak bilinmiyor. Araştırmada ayrıca Dünya’nın okyanuslarındaki suyun
yaklaşık yarısının, kuyrukluyıldızlardaki suyun ise tamamına yakınının kaynağının yıldızlar arası ortam olduğu anlaşıldı.
Bu Güneş Sistemi’ndeki suyun önemli bir kısmının Güneş’ten daha yaşlı olduğu anlamına geliyor. (k:bt)
-Acıgöl, Konya ili, Karapınar ilçesi sınırları içinde yer alan volkanik maar gölüdür. Meke Krater Gölü'nün
kuzeydoğusunda yer alır. Karapınar-Ereğli yolu üzerinde 8. km'dedir. Denizden yüksekliği 988 m, alanı 400 hektar olan
göl elips biçimlidir. Genişliği 1750 m-1250 m kadardır.[1]
Acıgöl, Karacadağ'ın güneydoğu kenarında volkanik alanda patlamayla oluşan bir çukurda oluşmuştur. Göl kıyıları
oldukça diktir.Magnezyum sülfatdan dolayı suları acı-tuzludur. Bu nedenle mikroskobik de olsa içinde canlı yaşamaz.
-2010 yılında Meksika Körfezi’nde patlayarak batan Deepwater Horizon isimli açık deniz petrol sondaj platformu
kontrol edilemeyen miktarda petrolün okyanusa yayılmasına neden oldu. Sızan petrolün yaklaşık 5 milyon varil yani
600 milyon litre olduğu tahmin ediliyor. Bu miktar dünya genelinde bir günde üretilen toplam petrolün yaklaşık %5’i
kadar. Sızan petrol suda dağılırken, genellikle çok ince bir tabaka oluşturarak suyun yüzeyinde kalır. Ancak Meksika
Körfezi’ne yayılan petrolün yaklaşık üçte biri hiçbir zaman suyun yüzeyinde görülmedi. İki milyon varil kayıp petrolün,
okyanusun içinde yaklaşık 1000 metre derinlikte bir katman oluşturduğu düşünülüyordu. Ekim ayında yayımlanan bir
araştırma suyun içindeki petrolün, bir kısmı biyolojik olarak parçalansa da, önemli bir kısmının okyanus tabanına çöküp
3200 kilometrekarelik bir alanda biriktiğini gösteriyor. Bu daha önce tahmin edilenden onlarca kat daha geniş bir alan.
-insanlar derin sulardan sakınır.derinliklerdeki artan basınç kemiklere ,dokulara ve akciğerlere yüklenir,sonunda oksijen
tüpüyle bile soluk alınamayacak hale gelir.ancak bazı canlı türleri derin denizlerde yüzebilir.bu hayvanların içi genellikle
suyla dolu .bu nedenle iç ve dış basınç dengede kalır.
-yapılan bir araştırmaya göre tropikal kuşaktaki baraj göllerinden yılda 100 milyon ton zehirli metan gazı yayılıyor.gaz
,sulara gömülen ve oksijensiz ortamda bakteriler tarafından bozulan bitki örtüsü tarafından yayılıyor.akıntıların
üzerinde yeniden çıkan bitkilerse,bu döngünün sürmesine neden oluyor.
-Tarihi İpek Yolu ve dünyanın en uzun yapay suyolu olan Çin’deki Büyük Kanal, Dünya Mirasları Listesi’ne girdi.
-Etiyopya'nın yapımına 2011 yılında başladığı ve 2017 yılında tamamlanması beklenen Rönesans Barajı'nın,
tamamlandığında elektrik üretim kapasitesi açısından Afrika'nın birinci, dünyanın 10'uncu büyük barajı olacağı ifade
ediliyor.Mısır, Rönesans Barajı'nın Nil'den gelen su miktarını düşüreceğini savunuyor ve İngiltere'nin işgalci olduğu
dönemde 1929 tarihli Nil sularının yüzde 80'inin kullanımının kendisine verdiği anlaşmanın halen geçerli olduğunu ileri
sürerek, kendisinden izinsiz Nil Nehri üzerine baraj yapılamayacağını iddia ediyor.
-durgun gibi gözüken Ölüdeniz(Türkiye), gözle görünmeyen üç nedenle kendini hemen hemen her gün
yenilemektedir. Bunlardan ilki, Ölüdeniz'de mevcut yoğun kaynak suyu çıkışları, dipte içeriden açıkdenize doğru
bir akıntı yaratmaktadır. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açıkdenizden içeriye ve dışarıya
devamlı bir sirkülasyon oluşmasıdır. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile iki-üç günde bir deniz ortalama yarım metre
yükselir ve alçalır. Bu da büyük miktarda deniz suyu giriş ve çıkışı sağlamaktadır.
-Bentik bölge, deniz ekosistemlerinde sahilden başlar, en derin çukurlara kadar olan tüm deniz dibini içeren
bölgedir.
-Pelajik bölge ise bentik bölgeyi örten tüm su kütlesidir. Pelajik bölge kendi içinde epipelajik (0-50 m arası), mezopelajik
(50-200 m arası), infrapelajik (200-600 m arası), batipelajik (600-2500 m arası), abissopelajik (2500-7000 m arası) ve
hadopelajik (7000 m den sonraki bölge) olmak üzere altı katmanda incelenir.
-Pelajik bölgede serbest halde yaşayan, hareket organları olsa bile bunlarla çok sınırlı hareket edebilen ve bu nedenle
su hareketlerinin etkisiyle pasif olarak yer değiştiren canlılara plankton denir. Planktonik organizmalar biyolojik
özelliklerine göre fitoplankton (bitkisel plankton) ve zooplanton ( hayvansal plankton) olararak iki grupta incelenir.
●golf stream sıcak su akıntısı 97 km hızla bütün nehir sularının yaklaşık 100 katı civarında bir su kütlesini hareket ettirir.
●
12-TÜRKİYE
-gap’tan en fazla yararlanan ilimiz şanlıurfa’dır.
-türkiye’nin en büyük termik santrali Afşin Elbistan termik santralidir.
-akdeniz bölgesindeki geçitler: çubuk , sertavul, gülek , belen
-türkiye demiryolu teknolojisi bakımından avrupa’da 4. , dünyada 8. Sıradadır.
-avrupa birliğinin türkiye’yi birliğe almasının şartlarından biri ; şayet birliğe katılırsan , Fırat ve Dicle havzasına giren
bölgelerdeki suların idaresi yalnız senin elinde olmayacak , ab ülkeleri ve israil’in içinde bulunduğu konseryuma
devredilecek.(Soner yalçın-köşe yazarı)
-gap’ta sulama projeleri yıllardır İsrail , ABD , AB ülkeleri tarafından engelleniyor.
-alanına oranla ekili dikili alanı en fazla olan bölge marmara’dır.
-yünlü ve pamuklu dokumada ilk sırada yer alan bölgemiz marmara’dır.
-akdeniz bölgesinde karstik arazi nedeniyle kaplıca turizmi yoktur.
-türkiye yüzölçümü bakımından dünyada 33. Sıradadır.
-türkiye’nin kara sınırı 2753 km; deniz sınırı 8333 km’dir.
-Güneydoğu Anadolu bölgesinde doğal göl yoktur.
-1950’ye kadar türkiye’de :ikisi istanbul’da (İstanbul üni ve itü) biri ankara’da(Ankara üni) olmak üzere 3 tane üniversite
vardı.
-kilikya , mersin çevresi topraklardır.
-sur içi İstanbul:haliç , İstanbul boğazı ve Marmara denizi ile çevrili olan ;İstanbul şehrinin ilk kurulduğu ve geliştiği
bölgedir.
-Erzincan’ın Kemaliye İlçesi’nde bulunan ve dünyanın sayılı kanyonları arasında yer alan Karanlık Kanyon üzerine
’Sırat on Fırat’ adı verilen asma köprü yapılacak. "Sırat on Fırat’ dünyada en yüksek asma köprü olacak. Asma
köprünün genişliği 3, yüksekliği 550, uzunluğu ise, 600 metre olacak. Köprü, Guinness rekorları arasında yer
alacak ve bu yönüyle de bölgenin tanıtımına büyük katkı sağlayacak.Karanlık Kanyon Fırat Nehrinin kolu
olan Karasu’nun üzerinde bulunuyor.
-2014 yılında gap yatırımlarının payı tüm kamu kurumları içinde %12,5 olmuştur.gap’a 2014 yılında 4,8 milyar
dolar harcama yapıldı.gap’da 22 baraj , 19 hes planlanırken şu ana kadar 19 baraj 13 hes yapıldı.gap da 24 milyar
dolar tutarında 403 milyar kw/h enerji üretildi.gap da bugüne kadar 971 km uzunluğunda sulama kanalı yapıldı.gap
ile birlikte 2014 yılında 403.000 hektar(1 hektar yaklaşık 1 futbol sahası kadar) alan sulandı.hedef ise 1,1 milyon
hektar alanı sulamak.
-Ramsar alanı, Ramsar(de•en•fr) sözleşmesiyle koruma altına alınmış alanları ifade eder. Ramsar, İran'da
bir şehirdir. Sözleşme Ramsar'da imzalandığından bu adla anılır.doğu Anadolu bölgesinin ilk ramsar alanı karskuyucuk gölüdür.burası doğu anadolunun en zengin kuş cennetidir.
-Avusor Gölü, Kaçkar Dağları üzerinde, Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi sınırları içinde, Avusor Yaylası yakınında
bulunuyor. Avusor Yaylası 2 bin 300 metrelerde. 2 bin 600 metrelerde bulunan Avusor Gölü’ne bir parkuru takip
ederek ulaşıyoruz. Göle ulaştığımızda ise karşımızda büyüleyici ihtişamı ile buzul gölü ve 2 bin 900 rakıma sahip
Kemerli Kaçkar Dağı bulunuyor.
- Fosil bir mağara olan Gilindire, 555 metre yatay uzunluğa, 46 metre derinliğe sahip bulunuyor. Girişten
itibaren 450 metre kadar yatay ilerleyen ana galeri daha sonra büyük boyutlu bir gölle son buluyor. Bu
noktada su kotunun yaklaşım -47 metre seviyesinde olduğu ve mağaranın deniz seviyesinin altında da devam
ettiği anlaşıldı. Mağaranın sonundaki gölün, dördüncü zaman başındaki son iklim değişikliği ile buzul sonrası
döneme geçişte Akdeniz’in 70 metre yükselmesi ile oluştuğu belirlendi. Bu hidrolojik rejim değişikliğiyle,
mağarada bulunan sarkıt-dikit gibi oluşumların su altında kalarak, atmosferik değişimlerden etkilenmeden
günümüze kadar ulaştığı tespit edildi.Su altında kalan oluşumların, küresel iklim değişikliği öncesinde
oluştuğu, bünyelerinde önceki buzul dönemine ilişkin bütün hidrolojik ve atmosferik verileri saklı tuttuğu
tespit edildi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, içerindeki oluşumların buzul dönemine ait emarelere sahip olması
sebebiyle Doğu Akdeniz’deki son iklim değişikliğe ilişkin tek kayıt noktası kabul edilen Mersin Aydıncık
Gilindire Mağarası’nı tabiat anıtı ilan etti. İlmi açıdan “tek ve eşsiz” kabul edilen mağara, böylece koruma
altına alınmış oldu.(k:bt)
13-DOĞAL AFETLER
-rum suresi 41.ayet:insanların kendi işledikleri sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.dönmeleri için
ALLAH yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır.
- Borçka Tabiat Parkı’nda yer alan Karagöl bin 800’lü yıllarda Aralık Deresi'nin, oluşan heyelan sonucu önünün
kapanmasıyla oluştu.
- Türkiye’deki havzaların dijital analizi ile her noktadaki yağmur ve su birikiminin diğer noktalara ne kadar zamanda
ulaşacağı tahmin edilebilir. Bu şekilde küçük havzalarda saatler, büyük havzalarda günler öncesinden taşkın ile ilgili
hareketlilik tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması için yeterli zaman bulunabilir. Bunun yanı sıra radarlardan gelen
anlık yağmur verileri sayesinde, bulutların hareket yönüne bağlı olarak, yağmurun ilgili havzalara ulaşmasından saatler
önce nehirlerin olası etkinlikleri tahmin edebilir.
-Araştırmacılardan Christine Wiedinmyer açık alanda çöp yakma işlemi gerektiği kadar takip edilmediği için bu
durumun dünya genelinde neden olduğu hava kirliliğinin olduğundan daha düşük tahmin edildiğini söylüyor.
Wiedinmyer çöplerin kontrolsüz yakılmasının önemli derecede hava kirliliğine neden olduğunu, insan ve çevre sağlığı
için zararlı olan bu meselenin üstüne daha fazla eğilmek gerektiğini belirtiyor. Yapılan çalışmaya göre günde 1,1 milyar
ton çöp kontrolsüz bir şekilde yakılıyor ve bu duruma gelişmekte olan ülkeler daha çok neden oluyor. Örneğin en çok
atık oluşturan ülkeler Çin, ABD, Hindistan, Japonya, Brezilya ve Almanya iken çöp yakarak en çok hava kirliliğine neden
olan ülkeler Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Pakistan ve Türkiye.
-artvin seli 2015 , Karadeniz Bölgesi; yağışların oluşum şekli, topografik yapısı, bitki örtüsü gibi doğal özellikleri
itibariyle sel, heyelan, erozyon açısından hassas bir bölgedir. Geçmiş dönemde yaşananlar da bu durumu ortaya
koymaktadır. Bölgenin doğal özelliklerini göz ardı eden yapılaşmalar, HES’ler, yol çalışmaları bu hassasiyeti
felakete çevirmektedir. İklim değişikliği ile birlikte ani ve şiddetli hava olaylarının daha sık yaşanmasının beklendiği
de düşünülecek olursa, bu felaketlerin tekrarlanması kaçınılmazdır. Dolayısıyla, ekosistem temelli, havza
ölçeğinde planlama ile bölgedeki uygulamalar hayata geçirilmelidir.” “Karadeniz sahil yolunun neden olduğu risk
hala devam etmektedir. Yolun yapım aşamasında, suların denize akmasını sağlayacak sistemler aşırı yağışlarda
oluşacak yüksek debi düşünülerek yapılmamıştır ve bu tür yağışlarda yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden sahil yolu
bir bent vazifesi görerek kıyı yerleşimlerinde su baskının riskini artırmaktadır. Yakın bir zamanda Sürmene’de
meydana gelen su baskını da buna bir örnektir. Sahil kesiminde bent vazifesi gören sahil yolu ile birlikte, yukarı
havzalarda HES inşaatları, yol yapımları gibi faaliyetlerle yamaçların tahrip edilmesi sonucunda benzer olaylar
yaşanmaya devam edecektir.” bölgede gerçekleştirilen yol ve HES inşaatları, bitki örtüsünü bozacak, değiştirecek
faaliyetler, yanlış planlama, dere ıslah çalışması adı altında derelerin kanallar içerisine alınması gibi müdahaleler
sonucunda bölgenin var olan kırılganlığı daha da artırılmış, bunun sonucunda da ağır yıkıma neden olan seller
gözlenmiştir.
-Karaya bitişik yapılan Akyazı dolgu alanı yamaçlardan rahatlıkla denize boşalan suyu engellemekte veya denize
boşalmasını geciktirmektedir.
Denize rahatlıkla boşalamayan su, yamaçta birikerek yeraltı su seviyesinin yükselmesine neden olmaktadır.
Kanıt?Akyazı dolgu sahasında yapılan sondajlar 70cm derinliğinde yeraltı su seviyesini tespit edildiğini göstermektedir.
Bunun anlamı nedir?
1- Aşırı yağışlarda yüzeyde akan su, yeraltında depolanamayacak, yüzeyde serbest akarak Akyazı dolgu alanında
sellere neden olacaktır.
2- Yükselen yeraltı su seviyesi denize bakan Akyazı yamaçlarında derin heyelanlara neden olacaktır.
ÇÖZÜM: Kara ile deniz dolgusu alanı arasında yamaç sularının denize boşalabileceği bir deniz koridoru oluşturmaktır.
Tıpkı tüm dünyanın yaptığı gibi
14-TEKNOLOJİ
-şura suresi 32.ayet: denizde dağlar gibi yüzen gemiler , onun varlığının delillerindendir.
15-ENERJİ KAYNAKLARI VE MADEN
-Güneşten gelen enerji yılda 80 000 ton petrole eş değerdir.
-“peridotide” adlı kayaç türü iklim değişikliğine yol açan önemli gazlardan olan karbondioksitin emilmesini sağlıyor. Bu
kayaç manto kayacı olmasına rağmen , yerkabuğunda da bulunuyor ve en fazla umman’da yer alıyor.
-ham petrol türkiye’de ilk defa 1940 yılında ramandağı’nda bulunmuştur.
-trona madeni , soda mineralleri barındıran bir kayaçtır.miktar olarak bor’dan daha fazla bulunur.kimya sanayisinin ara
maddelerindendir.en fazla Ankara / beypazarı’ nda çıkarılır.
-üzüm bağlarının ilaçlanmasında kükürt kullanılır.
-elmastan sonra en sert mineral zımpara taşıdır.
-türkiye barit rezervi bakımından ilk sırada yer alır.barit suda erimez.
-mavi akım hattının uzunluğu , 1200 km ‘dir.mavi akım projesi , Ankara ile Moskova arasında 1997 yılında imzalanan
anlaşmaya göre ; 25 yıl boyunca türkiye’nin rusya’dan yılda 16 milyar metreküp doğalgaz satın almasını öngörüyor. Bu
boru hattının 380 km’si karadeniz’in altından geçmektedir. Deniz altındaki boru hattı 2140 m derinlikte , yeryüzünün en
derindeki boru hattıdır.türkiye bu boru hattından 2002 yılı sonundan bu yana gaz almaktadır.
-türkiye’de 10 m den daha derin kuyular, tıpkı maden yataklarında olduğu gibi kamu malı kabul etmiş ve yer altı
suyundan istifadeyi izne bağlamıştır.izin dsi ‘den alınır.
-altın magma denilen eriyik kayanın ,katı kayanın içinde katılaşmasıyla oluşur.
-azot:orman yangınları , şimşek ve yanma sonucunda meydana gelir.
●Bor elmastan sonra en sert a metal maddedir.
- deneysel anlamda ilk nükleer reaktör,1942 yılında enrico fermi tarafından chigago üniversitesi bahçesindeki tesiste
gerçekleştirilmiştir.
-nükleer enerji kaynaklarından ilk eneji üreten ülkeler: 1955 yılı sonunda ABD ve RUSYA’dır.
-1 kg kömürden 3 kwh , 1 kg petrolden 4 kwh elektrik üretilmekteyken , 1 kg uranyumdan 50 000 kwh elektrik enerjisi
üretilmektedir.
-nükleer reaktörler , 2,5 metre kalınlığındaki beton bloklar arasında bulunmaktadır.büyük bir kaza halinde radyoaktif
buhar bu duvar içinde kalacaktır.
- nükleer reaktörün çevresindeki 1000 m yarıçap alanında halkın dolaşması yasaktır.ayrıca 8 km çaplı bir alanda nüfus
yoğunluğunun az olması gerekir.
-nükleer santral atıkları zehirliliğin % 99’unu 600 yıl sonra kaybetmektedir.
-uranyum madeninin çıkarılması esnasında ,çok fazla arazi işlendiği için dev miktarlarda atık madde ortaya çıkarır.1 ton
uranyum elde edilmesinden sonra geriye 20 000 ton atık madde kalır.
-uranyum ve toryum stratejik madenler grubunda yer alır.
-uranyum 1789 yılında alman kimyager kloproth tarafından keşfedilmiştir.
-uranyum bir metaldir.
-toryum uranyuma göre daha pahalıdır ve daha teknolojik işlemleri gerektirir.
-türkiye 380 000 ton toryum rezervi ile dünyanın en zengin toryum rezervine sahip ülkesidir.(%41)
-nükleer tesis sayısı en fazla olan ülke ABD’dir.
-türkiye’de ilk nükleer tesisin kurulması 1967 yılında planlanmıştır.bu santrale yer seçimi çalışmaları 1976 yılında
tamamlanmış ve “akkuyu” için lisans alınmıştır.yapımı üstlenecek firma için ihaleye çıkılmış ve İsveçli bir firma ihaleyi
kazanmıştır.yapılan sözleşmenin son safhasında gerek %5’lik ön ödemenin karşılanamaması ve gerekse 1980 ihtilali
nedeniyle istenilen sonuç alınamamıştır.
-karadeniz ve vangölü tabanlarında uranyum bulgularına da rastlanılmıştır.
-fosfat yataklarında da bir miktar uranyum bulunmaktadır.
-nükleer santraller geçmişin teknolojileridir.yenileri; güneş , su , rüzgar , biyokütle . . .
-günümüzde toryum ile çalışan nükleer santral yoktur.dolayısıyla Türkiye yapacağı nükleer santral için uranyumu da
petrol gibi dışarıdan alacaktır.çünkü uranyum tek başına kullanılmaz, zenginleştirilmesi gerekir.bu da dış ülkelerde
yapılır.
-ABD’de reaktörlerin 80 km çevresinde yaşayan kadınlarda meme kanseri vakaları %40 artmıştır.
-kaza riski olmadığı iddia edilen ve en son teknoloji ile donatılmış Japonya reaktörlerinde bile 1992 yılında 222 kaza
meydana gelmiştir.
- bor madenini ilk kez babilliler altın elde etmek amacıyla kullanmışlardır.bor , bitki gelişimi için önemli olan 16 temel
bitki besininden biridir.toprağın üst kısımlarındaki bor’un çoğunluğu çürümüş bitki dokularından kaynaklanmaktadır.
- Piroliz, organik maddelerin oksijensiz ortamda ısıtılarak gaz, katı veya sıvı ürünlere dönüşmesi işlemidir. Her
geçen gün daha da fazla tüketilip daha da çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri de enerji. Piroliz sayesinde naylon poşetler
ve diğer plastik ürünler de yakıta dönüştürülebiliyor. Araştırmalar Amerikalıların yılda 100 milyar naylon poşet
kullandığını ve bunun sadece % 13’ünün geri dönüştürülebildiğini gösteriyor. Poşetlerin geri kalan kısmı ise katı atık
sahasına gidiyor veya doğaya karışıyor. Dünyanın diğer kesimlerinde de durum bundan daha iç açıcı değil. Hatta su
kaynaklarına karışan plastik poşet miktarı maalesef o kadar fazla ki kuşların, balıkların ve deniz memelilerinin
bağırsaklarında tehlikeli miktarlarda plastik tespit edilmiş. Illinois Sürdürülebilir Teknoloji Merkezi’nde çalışan araştırmacı
Brajendera Sharma ham petrolün ancak % 50-55’inin yakıta dönüştüğünü, naylon poşetlerin ise petrolden üretildikleri
için %80 oranında yakıta çevrilebildiğini söylüyor. Sharma ve ekip arkadaşlarının naylon poşetlerden elde ettiği yakıt,
çok düşük kükürt içeren dizel yakıtlarla aynı özelliklerde.
-Mostra, jeolojide herhangi bir jeolojik birimin (anakaya, sığ çökeltiler ya da değişik minerallenmelerin) herhangi bir
kazı yapmadan yüzeyde gözlenebilen kısmına verilen isimdir.Mostralara genellikle erozyonun yoğun olduğu bölgelerde
daha sık rastlanır. Bunun yanında insan kaynaklı mostralara da rastlamak mümkündür (yol yapımları sırasında ya da
herhangi bir madencilik faaliyetinin olduğu bölgelerde). Mostralar sayesinde mostranın bulunduğu bölgenin yapısal
jeolojisi hakkında önemli bilgiler elde edilir.
-Açık ocak madenciliği; yer altında bulunduğu saptanmış ya da mostra vermiş madenin ekonomik olarak, yer altına
inilmeden üzerindeki örtü tabakasının kaldırılarak kazanılması işlemini anlatan madencilik yöntemidir.
Açık ocak işletmeciliği, işletilmesi ekonomik olarak uygun bulunan maden yataklarının, mostra verenlerinin doğrudan
kazılarak üretilmesi ya da üzerini kaplayan örtü tabakasının alınarak açılması ve sonrasında cevherin üretilmesi şeklinde
yapılan işletme yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde dünya maden üretiminin yaklaşık %70'i açık işletmecilik
yöntemleriyle yapılmaktadır. Metalik cevherlerin yarısı, kömürün 1/3'ü ve metal dışı yapı malzemelerinin tamamı açık
ocak işletmeciliği ile üretilmektedir. ayrıcaToprak tahribatı çok büyük boyutlardadır. Amerika’da, 1930-2000 yılları
arasında kömür madenciliği 2.4 milyon hektardan daha çok orman alanını tahrip etti. Madencilik tarafından yok
edilmiş alanları yenilemek oldukça zordur çünkü madencilik süreçleri toprağa ciddi anlamda zarar verir. Örneğin,
Montana’da yeniden ağaçlandırma projelerinin başarısı %20-30 oranında, Kolorado’da ise bazı eski maden
alanlarında dikilen meşe ağaçlarının sadece %10u hayatta kaldı. açık madencilik doğa alanlarını, ormanları ve yaban
yaşam alanlarını tahrip eder. Bu da erozyona ve tarım alanlarının tahribatına sebep olur.
-Dünyadaki kömürün çoğunluğu yeraltı madenciliği yoluyla elde edilir. Kömür şirketlerinin yerin derinliklerinden
kömür çıkarmasını sağlayan yeraltı madenciliği açık madenciliğe göre daha az tahrip edici olarak değerlendirilse de
hala çevreye çok ciddi zararlar verir.
-Tarihte bilinen en eski maden Svaziland’daki Aslan Mağarası'dır. 43.000 yıllık olduğu radyokarbon tarihleme
yöntemiyle tespit edilen bu sahada, paleolitik dönem insanları demir ihtiva eden hematit madeni çıkarmışlardır.
-yer altından çıkarılması mümkün olan kömür kaynaklarının toplam miktarı , 861 milyar ton.bu miktar, 2012 ‘deki
üretim göz önüne alındığında 109 yıllık kömür üretimine eşdeğer. yer altı madenciliği ile kömür yatağındaki
cevherin ancak %40’ı çıkarılabiliyor.açık ocak madenciliğinde bu oran yaklaşık %90.kömür aynı zamanda en fazla
karbon salınımına sahip fosil yakıttır. (k:bt)
-Yeraltı kömür gazlaştırma yöntemi kömürün çıkarılmasını zorlaştıran jeolojik kısıtlamalardan etkilenmeyen ve kömür
santralleriyle karşılaştırıldığında daha az sera gazı salımına neden olan bir yöntem. Bu yöntemde kömürün çıkarılmasına
gerek yok. Kömür yeraltında gazlaştırılıyor ve açığa çıkan gaz borularla yüzeye taşınıyor, üretim sahasında enerjiye
dönüştürülüyor ve bu işlemler kömürün taşınmasına gerek olmadan kömür yatağının bulunduğu alanda
gerçekleştiriliyor. Bu yöntemde kömür yatağının bulunduğu katmana iki sondaj kuyusu açılıyor. Bu kuyulardan biri enjeksiyon diğeri
üretim kuyusu. Enjeksiyon kuyusundan kömürün gazlaşmasını sağlayan maddeler (örneğin hava, oksijen, su buharı/hava ya da su
buharı/oksijen) gönderilirken gazlaşma sonucu oluşan yüksek sıcaklık ve basınçtaki yanıcı gazlar ikinci kuyudan yüzeye ulaşıyor. Dikey
kuyular yeraltında yatay bir hatla birleştirilebiliyor. Kömürün yanma tepkimesini başlatan ilk ateşleme, kömürün normal şartlarda
yanması için gerekli olan sıcaklığa ısıtılması ile sağlanıyor. Daha sonra kömür yatağına gönderilen gazlaştırıcı maddeler yanma
sürecinin devam etmesini sağlıyor. Ancak yanma tepkimesi için gerekli olan oksijen miktarı sınırlı olduğu için kömür tamamen yanmak
yerine kısmen yanarak sonuçta ısı, karbon dioksit ve çoğunlukla karbon monoksit, hidrojen ve metan gazlarının bir karışımı olan
sentez gazı oluşuyor. Üretim borusu ile yüzeye taşınan sentez gazı yakılarak enerji elde ediliyor. Ancak bu haliyle kirletici özelliği olan
bir yakıt. Kirletici özelliğini azaltmak için gaz soğutulduktan sonra filtre edilerek kül benzeri parçacıklar uzaklaştırılabilir. Ayrıca içindeki
hidrojen diğer bileşenlerden ayrılarak tam anlamıyla temiz bir yakıta dönüştürülebilir. Ancak bu maliyeti artıran bir seçenek. Kömürün
yeraltında gazlaştırılması fikri ilk defa Sir William Siemens tarafından yaklaşık 150 yıl önce kayıtlara geçirildi.
-danimarka 2050 yılına kadar elektrik ve ısı üretiminde fosil yakıtlardan tümden vazgeçmeyi amaçlıyor.şu anda
yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriğin oranı %26.
-Laboratuvar kaplarının, bozunmaya dayanıklı gereçlerin, tellerin ve ısıluçların yapımında, kuyumculukta, diş
hekimliğinde ve elektrik kontaklarında kullanılır. Platin-kobalt alaşımları güçlü manyetik özellik gösterir. Platin
rezistans telleri, çok yüksek sıcaklıklarda çalışan elektrikli fırınların yapımında kullanılır. Arabalarda hava
kirliliğini önleyici donanımların yapımında, füzelerin uç konilerinin ve jet motorlarının ağızlıklarının
kaplamasında, büyük gemilerin, denizaltı boru hatlarının ve çelik desteklerin katodik koruma sistemlerinde de
platinden yararlanılır. Sülfürik asit eldesinde ve petrol ürünlerinin işlenmesinde katalizör olarak platin
kullanılmaktadır. [1] Platin dirençlitermometreler, elektrolizde kullanılan elektrotlarda da yer alıyor.
-2008 yılı-Maden zengini olmamıza rağmen bu potansiyeli ekonomiye kazandıramadığımızın en son örneği kromda
ortaya çıktı. Türkiye, 2 milyon ton krom ihraç ediyor; ancak ayrıştırma merkezi bulunmadığı için cevherindeki platin
bedavaya veriliyor. İhmalin yıllık faturası ise 15 ton altına denk.Değerli maden çeşitliliği bakımından oldukça zengin
durumdaki Türkiye'nin bu konudaki Ar-Ge eksikliği ve tesis yetersizliğinin faturası gittikçe kabarıyor. Yurtdışına satılan
krom cevheriyle birlikte 1 gramı 3 gram altına denk gelen platinin bedavaya verildiği tespit edildi. Krom madeni
sahalarında araştırma yapan jeoloji mühendisi Dr. Hatice Kozlu Erdal, ilginç verilere ulaştı. Erdal, Kahramanmaraş'taki
kromitit (krom cevherleri) yataklarından aldığı numunelerde yüksek miktarda platin ve platin grubu elementlerinin
bulunduğunu tespit etti. Yapılan elektron mikroprob analiz verilerine göre, bölgeden çıkarılan 1 ton krom cevheri
içerisinde 2,5 gram platin var. Dünyadaki genel uygulamaya göre maden sahalarının açılımında 1 ton içinde 1,5 gram
platinin bulunması ekonomik olarak değerlendiriliyor. Geçen yıl 2 milyon ton krom satıldığı göz önüne alınırsa, bu
cevherle birlikte adeta hediye edilen platinin değeri yıllık 15 ton altına denk geliyor. Bu da 40 milyon dolarlık gelir kaybı
demek. Oysa aynı tutarda bir yatırımla bu iki değerli madeni ayrıştırmak mümkün. Platin zengini Anadolu kromunun
taliplileri arasında Çin ve Rusya ilk sıraları paylaşıyor. Türkiye'de çıkan krom cevheri daha limana inmeden alıcı
buluyor. (k:i)
-Pirinç, bakıra çinko katılarak elde edilen sarı renkteki alaşımların genel ismi.
-Tombak ,%85-88 bakır, %12-15 oranında çinko içeren, altın sarısı renkli pirinçtir. Bileşiminde çinko oranı
yükseldikçe alaşımın rengi soluklaşır. Oldukça sünek ve dövülgen bir malzemedir. Ayrıca Tombak, altın, civa
karışımı ile harmanlanmış bakır eşyadır.
-dünyanın hacminin %38’ini magnezyum demir silikat mineralinin yüksek yoğunluklu bir çeşidi olan bir
mineralin oluşturduğu biliniyor. (k:bt)
-abd enerji bakanlığı gün ışığından daha fazla yararlanıldığında elektrik ihtiyacının % 0,5 oranında azaldığını ve
bununda 3 milyon varil yakıta eş değer olduğunu belirtiyor.
-plastik malzemeler ham petrol ,doğal gaz ve kömür gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarından elde ediliyor.bu da
enerji kaynaklarının giderek azalmasında rol oynuyor.ayrıca plastikler mor ötesi ışınlara ve doğadaki bakterilere
karşı dayanıklı olduklarından doğada yok olma süreleri uzundur.
- günümüzde yılda yaklaşık 2500 ton altın üretiliyor.en büyük altın üreticisi ülke ise g.a.c..onu sırasıyla abd Latin
Amerika, Avustralya , kanada , çin, Endonezya ve Rusya izliyor.altının bugüne dek yeraltından çıkarılıp işlenen
miktarının 174 000 ton olduğu , yer altında kalan miktarının ise 51 000 ton olduğu tahmin ediliyor.çoğu kanda
olmak üzere insan vucüdunun 0,2 miligramında altın bulunur.ayrıca okaliptüs ağaçlarının yapraklarında yine altın
bulunmaktadır.bir alyansın yıl boyunca takılıp çıkartılması 6 miligram erimesine neden olur.
-Cehennem kapısı - Türkmenistan 1971'de Rus yer bilimi uzmanları doğalgaz araması yaparken tesadüfen buldukları uzun bir
kuyudur. Çapı 70 metreyi bulan bu kuyudan Metan Gazı çıktığı için bilim insanları çevreyi korumak adına bu kuyuyu ateşe verdiler
ve o zamandan beri kuyu sürekli yanmaktadır.
16-TARİHİ COĞRAFYA-BULUŞ –İCAT)
-ilk teleskop “hanslippershey”tarafından 1608 yılında icat edilmiştir.ilk astronomi teleskopu ise 1609 yılında Galileo
tarafından icat edildi.
-ilk canlı hayatının başladığı ortam su ortamıdır.
-coğrafi keşlifler; 15. Yy sonlarına doğru yapılmıştır.
-avrupa’nın Uzakdoğu uygarlıklarını tanımasını sağlayan kaşif makro polo’dur.
-büyük iskender’in hellepontus (Çanakkale boğazı) nı m.ö 334 yılında geçmesiyle hellenistik dönem başlamıştır.
-günümüzden 12 000 yıl öncesi ve daha öncesi: paleolitik çağ
12 000-10 000 yıl önceleri
: mezolitik çağ
10 000-8 000 yıl önceleri
: neolitik çağ
8 000 -3 000 yıl önceleri
: kalkolitik çağ
-fethiye ilçesinin ismi ;Osmanlı devleti , zamanında Fransa menşeili bir uçak alır.uçağı kullanacak pilot olarak da
tayyareci fethi bey çağrılır ve bu uçakla şam’a ve kahire’ye gitmesi istenir.10 günde ine kalka şam’a vardı.şam’dan
kahire’ye gitmek için tekrar havalanınca uçak düştü ve fethi bey şehit oldu.(1917) 1934 yılına gelince Atatürk , mezarı
sınır dışında bulunan fethi bey’in adını muğlanın ilçesine verdi.
-pusulanın ucu tam kuzeyi göstermez.gösterdiği noktaya magnetik kutup denir.bu nedenle ;pusulanın gösterdiği kuzey
yönü devamlı takip edilirse , kuzey kutbuna hiçbir zaman ulaşılamaz.
- katip çelebi; doğuda hacı halife , batıda ise hacı kalfa olarak tanınır.katip çelebi’nin “cihannüma” sıdünyanın kıtaları ve
birçok ülkesi hakkında bilgi vermektedir.
-katip çelebi 1609 yılında doğmuştur.
-cihannüma’da güneş ve ay tutulması ile gezegenlerin dünyaya uzaklıklarına göre sıralanışı vardır.yine dönenceleri ve
kutup dairelerini gösteren temsili bir şekil , kuzey ve güney yarım küreyi gösteren şekil , dünyanın hareketlerini
gösteren şekil , iklimler ve mevsimleri gösteren şekil , rüzgar yönleri ile rüzgar güllerini gösteren şekil , dünyanın doğu
ve batı yarım kürelerini gösteren şekil , kıtaların birebir şekilleri ve kutup noktalarını gösteren şekiller mevcuttur.
-ilk dağcılık kulübü 1857 yılında Alplerde kurulmuştur.
- titanik 1912 yılında batmıştır.
-anglo saksonlar , ingiltere’de yaşamış olan germen halkıdır.
-papirüs, bir su bitkisinin gövdesinden hazırlanan yazı kağıdının adıdır.
- Parşömen, üzerine yazı yazmak veya resim yapmak için kullanılan özel hazırlanmış hayvan derisidir.Parşömen ismi
Bergama'dan gelmektedir. Yaygın bir antik söylenceye göre Mısır Kralı, Bergama Kütüphanesi'nin İskenderiye
Kütüphanesini geçmemesi için Anadolu'ya papirüs ihracını yasaklamış. Kâğıtsız kalan Bergama'nın Kralı II. Eumenes yeni
bir kâğıt icat edecek olana büyük ödüller vaat etmiş. O zamanki Kütüphane Müdürü Krates oğlak derilerini işleyerek
yazılabilecek hale getirmiş ve krala sunmuş. Parşömen MÖ II. Yüzyıldan başlayarak Bergama'dan bütün dünyaya
yayılmıştır.
-van gölünde yüzen ilk türk gemisi doğu seferi sırasında mimar Sinan tarafından yapıldı.
- dünyanın en eski küsuratlı hesap makinesi olduğu anlaşılan antik bambu kamışlar, çin’de siyasi birlik kurulmasından
önceye ,m.ö 300’e tarihlenen yaklaşık 2500 parçalık bir çubuk koleksiyonuna ait.(bt)
- abd’de bulunan iki insana ait kalıntılar, Amerikan yerlilerinin 15000 yıl öncesine, o zaman köprü işlevi gören bering
boğazı’ndan geçerek gelen Asyalı bir popülasyona dayandığı kesin olarak belirlendi.
- Su Geri Emilimi (Rehidroksillenme) ,Seramik parçalarını tarihlendirmekte kullanılır. Seramiğin ilk yapıldığı andan sonra
yapımda kullanılan kilin geri emdiği suyun ölçülerek yaşın doğru olarak hesaplanmasında kullanılan etkili ve kullanışlı
bir yöntemdir.
-En eski deniz feneri, MÖ 7. yüzyılda Sigeon'da, bugünkü adıyla, Kumkale'de (Çanakkale) yapılmıştır.(k:geo)
17-COĞRAFİ TERİM
-Tsunami adı ilk defa Japon balıkçılar tarafından kullanılmıştır. Tsu: liman nami: dalga
-med-cezir= kuvvetli – zayıf anlamını taşır.
-karat :pırlantaların ağırlığı ve ölçüsüne verilen isimdir.
-som altın:saf altın
-kanton:bir ülkenin idari alt birimlerinden her birine verilen addır.
-Niş, habitatlar içerisinde kendine özgü olan fiziksel bütünlük taşıyan yerler veya alanlar.
Kaynaklar
1-internet haber.com (ih)
2-bilim ve teknik -ocak 2015
3-atlas –mart 2014
Download