Tıklayınız.

advertisement
Hepimiz dünyaya kız ya da oğlan olarak geliriz. Bu bizim seçtiğimiz bir şey değildir. Hangi
kültürde, çağda yaşarsak yaşayalım, kız ya da erkek olarak doğmak, tıpkı ölümlü olmak gibi, biyolojik
varlığımızın bir niteliğidir. “Cinsiyet” kavramı genel olarak bir bireyin biyolojik, fizyolojik ve genetik
niteliklerini açıklamada kullanılmaktadır. Bu bağlamda bireyler arası yapılan ayrım; kadın ve erkek
olarak tanımlanır. Bu özellikler kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik değil, sadece bir cinsiyet farkı
yaratmaktadır. Daha doğmadan kız bebeklerin eşyaları için pembe, erkek bebeklerin eşyaları için mavi
rengin tercih edilmesiyle aslında cinsiyet farklılıkları başlar. Toplumsal cinsiyet (gender) ise kadının
ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade etmektedir, biyolojik farklılıklardan
kaynaklanmaz ve toplumun kadın ve erkek olarak bireyleri nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl
düşündüğü ve onlardan ne tarz davranış beklentisi içinde olduğu ile ilişkili bir kavramdır.
Cinsiyet eşitliği, her iki cinsiyetin de tüm kamusal ve özel yaşam alanlarına eşit seviyede
katılımı ve bu alanlarda eşit seviyede görünür olması anlamına gelir. Her iki cins hak, özgürlük ve
sorumluluk açısından insan olarak eşittir. Bu açıdan toplumsal cinsiyet eşitsizliği insan haklarına
aykırıdır. Duygusal olmak, cesur olmak, ağlamak, gülmek, sevinmek, kendine güvenmek gibi insani
özellikler kadın ve erkekler arasında ayrımcılık veya ayrıcalık nedeni olamaz. Bir toplumun
kalkınması ve güçlenmesi ancak toplumdaki bireylerin birlikte hareket etmesiyle mümkündür.
Kadınların ve erkeklerin toplum hayatına eşit ve etkin katılımı toplumun güçlenmesine katkı sağlar.
Kadın-erkek eşitliği kadınların ve erkeklerin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması ve herkesin
toplum içinde aynı fırsatlara sahip olması demektir.
Cinsiyet rolleri kadın ve erkek olmanın biyolojik farklarının dışında, kadın ya da erkek olmaya
toplumun ve kültürün yüklediği anlam ve beklentilerdir. Cinsiyet rolleri sosyo-ekonomik, siyasi ve
kültürel ortamlara bağlıdır. Bu roller ırk, etnik köken, sınıf, cinsel yönelim ve yaş da dahil olmak üzere
bir çok öğenin etkisi altında kalır. Toplumsal cinsiyet rollerinde toplumların kalıplaşmış yargıları
vardır. Örneğin bayanların hemşire olması yadırganmaz da, erkeklerin hemşire olması yadırganır.
Kadınların çocuk bakıcısı olması yadırganmaz, erkeklerin çocuk bakıcısı olması yadırganır.
Kalıplaşmış roller insanların yaşamlarını sınırlıyor ve eşitsizliklere neden oluyor. Kız çocuklarının
okula gönderilmemesi buna bir örnektir. Bu bakımdan, insan haklarında olduğu gibi cinsiyet eşitliği
için de sürekli mücadele verilmesi, eşitliğin korunması ve özendirilmesi gerekir. Eğitim, toplum
normlarının geliştirilmesinde rol oynadığı için, cinsiyet eşitliği anlayışının geliştirilmesinde temel
araçtır. Cinsiyet temelli şiddetle mücadele edilmesi ve cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi, eğitime ve
toplumun her katmanından insanın aktif ilgisine ihtiyaç duyar.
Download