Gerçek kullanışlı mı

advertisement
Gerçek kullanışlı mı?
Çetin Balanuye
Richard Rorty
Philosophy and Social Hope
Penguin, 1999, 320 s.
VİRGÜL 31, Haziran 2000, s. 51
Sanırım uzun uzun açıklamaya gerek yok; başlıktaki ‘gerçek’, mutfakta yakalanmış
yumurcağa “doğru söyle, dolaptaki son kurabiyeyi sen mi yedin” diye soran annenin
aradığı şey değil. Mahkemede bizden istenen türden ya da “Picasso’nun gerçek çizimleri”
derken kastettiğimiz türden bir gerçek de değil. Daha eski, yaşlı ve yıpranmış bir şeyden
söz ediyoruz; felsefede gerçek ya da hakikat, Platon’dan bu yana “görünenin ötesinde
uzanan ve her çeşit kuşkudan arınmış bir Tanrısal kesinlik düzlemi” anlamına geliyor.
Felsefenin ereği olan “bilgi” başından beri işte böyle bir düzleme karşı sınanıyor; felsefî
soruşturma, nesnesi ne olursa olsun, içten içe bu hakikat düzlemine erişmeye
koşullanıyor; hakikat felsefeyi kendine kelepçelemiş, felsefe o gün bu gündür tutuklu…
Richard Rorty bu kelepçenin anahtarını ilk kez Philosophy and the Mirror of Nature’da
(Felsefe ve Doğanın Aynası) gösterdi ve felsefenin “gerçek”le bağının kaçınılmaz
olmadığını, üstelik bu ikisinin ayrılmasının yalnızca olanaklı değil, gerekli de olduğunu
vurguladı. Ona göre “gerçek” her şeyden önce “kullanışlı” değildi. Post-modern söylemle
yaygınlık kazanan “büyük anlatılara ilişkin çağcıl kuşku”, bir anlamda, Rorty’nin sözünü
ettiği “hakikatin işe yaramazlığı ve oyalayıcılığı” argümanıyla dile getirilene benzer bir
tedirginliğin dışavurumuydu. Rorty Platon ve Kant metafiziğinin özellikle “moral” alanda
yarattığı o soyut ve ulaşılmaz ‘gerçek erdem’e yönelik tutkudan, James ve Dewey’in
“pragmatik” ve dolayısıyla “kullanışlı” insan anlayışına yönelişinin ilk işaretlerini de bu
kitapta verdi.
Philosophy and Social Hope (Felsefe ve Toplumsal Umut), Rorty’nin son kitabı. XX.
yüzyılın son günlerinde piyasaya çıkmış olması, kitabın içeriği ile yayın tarihi arasındaki
örtüşme bakımından ilginç bir durum. Geçtiğimiz yüzyılda felsefe, hakikatin olanaklılık ve
istenirliğine ilişkin pragmatik ve Nietzsche’ci kuşkularla tanıştı. Politikada ise büyük
kurtuluş ümitleri boşa çıktı. Dünü tümden kaldırıp atmak ve her şeye ‘yeniden’ başlamak,
‘yepyeni bir insan ya da dünya yaratmak’ biçiminde basitleştirilebilecek dev politik
projeler yolda kaldı. Rorty’ye göre bütün bu yaşananlar, aslında, hayatın hiç de öyle
‘tümden’ ve belli bir ‘kuramsal temele göre’ değiştirilebilir olmadığını gösterdi.
Rorty’ye göre felsefenin önündeki yeni ödev hayatı bu tuhaf Platonik beklentinin dışına
çıkarmada politikaya yardımcı olmak. Çünkü bu beklenti, kendini kimi zaman kozmosta
gizli bir anlam ve dengenin varlığına ilişkin animism’e inanmada, kimi zaman ‘insanın
doğası’ biçiminde ifade edilen bir ve değişmez bir ‘temelciliğe’ bel bağlamada, zaman
zaman da kusursuz ve kapsamlı politik kuramlar üretme tutkusunda gösterebiliyor. Bütün
bu ‘insanüstü’ eğilimlere karşı Rorty, tam tersine, insanla olanaklı ve insan için olan,
gündelik, kullanışlı bir “pratik felsefenin” gereğini vurguluyor. Ona göre bir yerlerde gizli
ve tarafımızdan keşfedilmeyi bekleyen bir hakikat ve anlam yerine, içinde bulunduğumuz
gün ve koşullarda bizim yaratacağımız, “işe yarar” bir anlam ve bilgi bütünlüğüne
gereksinim var. Bu bağlamda, Rorty, yaklaşık son on yıllık çabasını felsefe ile toplumsal
umut arasında olumlu bir ilişki kurulabileceğini göstermeye adadığını söylüyor.
Rorty’nin çeşitli kereler vurgulamakta sakınca görmediği “kullanışlılık” ya da “işe
yararlık”, hayatı basit bir teknik konfora indirgeme niyeti olarak anlaşılmamalı. Rorty’de
kullanışlı olan, örneğin doğa bağlamında, canlı ve cansız tüm varlıklar ile türümüzün bir
aradalığına olanak verecek bir bilgi ve felsefî gerçek türüdür. Bu anlamda Rorty,
“doğadaki hakikat nedir?” sorusunu “doğayla ilişkimi nasıl düzenlemeliyim?” sorusuyla
değiştirir; ikinci soru pragmatik olduğu kadar çevreci, teknik olduğu kadar da felsefîdir.
Kitap, Rorty’nin son birkaç yılda çeşitli dergi ve kitaplarda yayımladığı çok sayıda
makalenin derlenmesiyle oluşturulmuş. Bölümler kendi içlerinde yeterli bir tartışma
sunduklarından ayrı ayrı okunmaları olanaklı; kitabın tamamını okuyan bir okuyucu ise
Rorty’nin temel fikirlerinin bütünüyle –bir ölçüde– tanışmış oluyor. Bana kalırsa
Philosophy and Social Hope, en çok, eğitim felsefecileri açısından “kullanışlı”. Kitapta
eğitim üzerine yalnızca bir bölüm var; özellikle bu bölüm ama genelde kitabın tamamı
“eğitim ve değerler”, “eğitim ve bilgi”, “eğitim ve özgürleşme” gibi konulara şaşırtıcı bir
aydınlık getiriyor. Kuşkusuz bu aydınlık büyük oranda Rorty’nin yalın ve anlaşılır
yazabilme konusunda sergiledigi üstün performanstan kaynaklanıyor. Dilde yakaladığı
yalınlık ile geleneksel felsefeye yönelik meydan okuma, eğitim felsefecilerini temel
kavramları üzerinde yeniden düşünmeye yöneltecek nitelikte.
Aslında Rorty’nin Batıya özgü eğitim paradigmasına ilişkin eleştiri ve gözlemleri
Türkiye’ye ne kadar uymakta, emin değilim. Bizde eğitim hiçbir zaman “gerçek”le Batıda
olduğu oranda ilişkilenmemiştir; özellikle Cumhuriyet dönemi eğitim pratiğimizin büyük
oranda “gelişme-ilerleme” amaçlı olduğu bilinir. Bizde tekniğe bürünmemiş bir gerçek de
para etmez, yani “kullanışlı” değildir. Ülkemizdeki eğitim etkinlikleri için adamakıllı bir
eğitim felsefesinin bugün bile tanımlanamıyor olması, bir anlamda, bu ‘gelişme
aciliyetinin’ sonucudur. Rorty’nin pragmatik felsefesi ve onun eğitimsel sonuçları daha
kapsamlı bir yazının konusu olmalı aslında.
Rorty’nin son kitabı çıktığı ilk günden başlayarak Batının entelektüel gündemine oturdu.
Pragmatik gidişin zorunlu olarak kötü bir şey olmayabileceğini ve toplumsal umut için
felsefenin ‘kullanışlı’ olabileceğini gösteren bu birinci sınıf yazılar, Türkiyeli okuyucuyla
buluşturulmalı...
•
Download