Kurumlarda zarar mahsubu Kurumlar Vergisi

advertisement
Kurumlarda zarar mahsubu
16.08.2007 / Bumin Doğrusöz
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 9. Maddesi'ne göre, Kurumlar Vergisi beyannamesinde, her
yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek ve 5 yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş
yılların beyannamelerinde yer alan zararlar, kurum kazancından indirilebilecektir.
Mükelleflerce bir hesap dönemi içerisinde oluşan zararın, müteakip 5 hesap döneminde
oluşacak kârlarla mahsup edilememesi halinde mahsup imkanı ortadan kalkmaktadır. Zarar
mahsubu bu süre içinde gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar işletme zararı olarak
değerlendirilmemekte ve sermayede meydana gelen zarar olarak dikkate alınmaktadır.
Geçmişte birden fazla yılın zararlı olması halinde, zarar mahsubuna en eski yıldan başlanır.
Aksi halde 5 yıllık sürenin kullanımı mümkün olmayabilir. Buradaki beş yıllık sürenin
hesabında, zararın oluştuğu yıl nazara alınmayacak, izleyen beş yıl hesaplamaya dahil
edilecektir.
Zarar mahsubu, bir seçimlik hak değildir. Yani mükellefler, kâr dağıtım politikaları veya
başka sebeplerle, belli bir dönemde geçmiş zararlarını mahsup etmedikleri takdirde, bu
haklarından vaz geçmiş kabul edilirler ve izleyen dönemde artık bu haklarını kullanamazlar.
Benzeri olarak, zarar mahsubunda yıl atlanmaması, en eski yılın zararından başlanarak
sırasıyla düşülmesi gerekmektedir. Yıl atlanması halinde de, atlanılan yıla ait zararın mahsup
hakkından vaz geçildiği sonucu ortaya çıkacaktır.
Geçmiş yıl zararları yıllık beyannamede düşülebileceği gibi, aynı zamanda geçici vergi
beyannamelerinde de mahsup konusu yapılabilir.
Geçmiş yıl zararları, kanunun 10/1c maddesinde belirtilen bağış ve yardımların indirilebilecek
üst sınırının tespiti açısından da önem taşımaktadır. Zira üst sınırın hesabına esas kurum
kazancı, giderlerin ve geçmiş yıl zararlarının düşülmesinden sonraki (iştirak kazançları hariç
indirim ve istisnalar düşülmeden önceki) tutardır.
Özellikli durumlar
Geçmiş yıl zararının tespiti açısından önem taşıyan bir konu da, yıllara yaygın inşaat ve
onarım işleridir. Bu gibi işlerde kâr veya zarar Gelir Vergisi Kanunu'nun 42 - 44. maddeleri
hükümlerine göre, işin bittiği yıl itibariyle saptanmakta ve işin bittiği yıl
vergilendirilmektedir. Dolayısıyla, işin zararla sonuçlandığı hallerde, işin süresinin beş yıldan
uzun olup olmadığına bakılmaksızın, zararın tamamı işin bittiği yıl kazancından indirilmek
durumundadır. Kazancın yetersizliği nedeniyle bu zararın indirilememesi halinde ise, izleyen
beş yıl içerisinde indirim konusu yapılması mümkündür. Bu süre içerisinde de indirim konusu
yapılamayan zararlar, artık indirilemez.
Benzer bir yorum ve sonuç, tasfiye için de söz konusudur. Tasfiye döneminin beş yıldan uzun
sürüp sürmediği önem taşımaksızın, tasfiye dönemi içerisindeki dönemlerde oluşan zararının
tamamının tasfiye bitimi dolayısıyla verilecek beyannamede indirim konusu yapılması
gerekir.
Uygulamada bazen Şirketlerin bilançolarında geçmiş yıl zararları, onların sermayelerini
yitirmelerine, Türk Ticaret Kanunu'nun 324. maddesi uyarınca bazı tedbirler almalarına yol
açmaktadır. Şirketlerce alınan tedbirler genellikle, şirket zararının ortaklarca “zarar karşılığı
hesabı” yaratılarak kapatılması veya sermayenin yitirilen sermaye kadar azaltılması şeklinde
olmaktadır. Şirketin yetkili organlarının kararı ile açılan ve ortaklarca şirkete zararı kapatmak
üzere nakden konulan tutarı ifade eden bu hesabın veya sermayenin azaltılması sonucu,
bilançolarda geçmiş yıl zararları kapatılmaktadır. Ancak bu işlemler şirketin ticari bilanço ve
yaşamı ile ilgili bir husus olup, şirketin vergi kanunları karşısındaki durumunu etkilemez. Bu
gibi hallerde de, geçmiş yıl zararları, yıllık beyannamelerde gösterilmeye devam olunarak
indirilebilir. Aynı durum ve sonuç, geçmiş yıl zararların, ticari bilançoda yer alan yedek
akçelerle kapatılması halinde de söz konusudur.
Saklama ödevine etkisi
Zarar mahsubunun kullanılması, defterlerin (ve belgelerin) saklama ve ibraz sürelerini
uzatabilir. Vergi Usul Kanunumuzda saklama ve ibraz ödevi, her ne kadar 5 yıllık tarh
zamanaşımı süresi ile sınırlandırılmışsa da, zarar mahsubu bu süreyi uzatan hallerden biridir.
Zira saklama ve ibraz ödevi, vergilendirmeyle ilgili işlemlerin vergi ile ilgisinin kurulduğu
son tarihi izleyen yılbaşından itibaren başlamaktadır. Örneğin 2001 yılı zararını, 2004 dönemi
kazancından indiren bir mükellefin, 2001 yılı defter ve belgelerini saklama ve ibraz süresi,
2001 hesapları sonucunun (zararının) vergi ile ilişkisinin kurulduğu son dönem olan 2004’den
sonraki 5 yıl olacak ve 31.12.2009 tarihinde dolacaktır. Ancak buradaki saklama ve ibraz
ödevi, sadece 2004 yılında indirilen 2001 zararının tevsiki kapsamında söz konusudur. Yoksa
2001 yılına ilişkin tarh zamanaşımı süresi 31.12.2006 tarihinde dolduğundan, 2001 yılı için
bir tarhiyat yapılamaz. Dolayısıyla 31.12.2006 tarihinden sonra ibraz etmeme halinde,
kaçakçılık suçu oluşmaz. Ancak bu 31.12.2006 tarihinden sonra, 2004 dönemi için yapılan bir
vergi incelemesinde, 2001 yılı defterleri isteme rağmen ibraz edilmezse, mükellef 2001 yılı
zararının ticari faaliyetleriyle ilgili olduğunu kanıtlayamamış durumuna düşeceğinden, bu
zararın indirimi, bir inceleme sonucunda reddedilebilir.
Kaynak : http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=76073&YZR_KOD=156&ForArsiv=1
Download