Oğuz NY. Psikiyatrist-Hasta İlişkisinde Cinsellik Sorunu. In. Ünal S.

advertisement
PSİKİYATRİSİ HASTA İLİŞKİSİNDE
CİNSELLİK SORUNU
N. Yasemin OĞUZ
Tıpta hekim-hasta ilişkisinin temel dayanaklarından biri, hastanın
hekimine güvenmesidir. Bu güvenin sağlanması açısından en önemli
etkenlerden birinin Hipokrat'ın hekimlere yönelik olarak yapılandırdığı
hekimlik kuralları olduğu düşünülür. Gerçekten de Hipokrat öncesi
dönemde hekimlik, eğitim ve uygulama açısından ölçütleri yerleşmemiş
olan bir uygulama alanıydı. Hekimliğin bir meslek olarak ayrışmasında
Hipokrat'ın katkısı önemlidir. Onun oluşturduğu kurallar, hekimle hasta
arasındaki güvenin de temeli olmuştur(l). Hipokrat'ın kendi adıyla
anılan and metninde hekimle hasta arasındaki ilişkinin cinsel bir
özellik kazanmasına hekim tarafından olanak tanınmayacağı
belirtilmektedir. Onun bu konudaki sözlerini doğrudan aktarmak
gerekirse;
"Hangi eve girersem gireyim, hastanın yararı için gireceğim, ve
istemli her türlü kötü ve zararlı davranıştan kaçınacağım. İster hür, ister
köle olsun, kadınların ve erkeklerin vücutlarını kötüye kullanmaktan
sakınacağım."(2) Bu tek taraflı söz verişin ilginç yanı, Hipokrat
döneminin kültürel normlarının böyle bir söz vermeyi gerekli
kılmamasına karşın, onun güven temelli bir ilişki için bunu gerekli
görmesidir.
Benzeri bir kaygıyı psikiyatrinin bir uzmanlık alanı olarak
ayrışmasında önemli kişiliklerden biri olan Freud'un, psikiyatriste
yönelik olarak yapılandırdığı kurallarda da görüyoruz. Burada da
Freud'un amacı, psikiyatrist ile ruh hastası arasında güven temeline
dayalı bir ilişki oluşturmaktır. Freud klasik metinlerinde psikiyatristi
uyarıcı bir dil kullanır. Ona göre hasta, elinde olmaksızın hekimine karşı
güçlü duygular geliştirebilir. Bu duygular hekimin içinde bulunduğu
konumun bir fonksiyonudur; onun kişiliğinin büyüsüne
yorulmamalıdır(3). Felsefe konularına ilgili ve etik konusunda duyarlı
bir uygulamacı ve kuramcı olarak Freud'da bilmektedir ki, hastadan
savunma düzeneklerini sorgulamasını ve terk etmesini talep eden,
bunu tedavi için isteyen bir uygulama; böylesi bir talebi etik açısından
haklı çıkarabilmek için üstün bir ahlâklılık içermek durumundadır.
Amerikan Tıp Birliği’nin etik kodunun psikiyatri alanına özel
168
bölümünde, psikiyatristin hastası ile cinsel ilişki kurması açıkça etik
dışı olarak nitelenmektedir. Buradaki etik dişilik ahlâksızlık
anlamındadır. Bu kodla ilgili olarak vurgulanması gereken, hiç bir
kuralın böyle açıklıkla "unethical" olarak isimlendirilmemiş olmasıdır.
Böylesi bir ilişkinin tedavi ilişkisinin bitiminden sonra yalanmasına ya
da tedavi mekanı dışında yalanmasına da olumlu
bakılmamaktadır.(Once a patient, always a patient.) (4)
Psikiyatrist ile hasta arasındaki ilişkinin cinsel bir boyut kazanması,
yukarıdaki ilkeler tarafından etikdışı bulunmakta, çeşitli yaptırımlarla
karşılaşmaktadır. Ancak bu yaptırımların dayanakları çoğu kez
tartışmalı, böylesi bir edimin suç olarak kanıtlanması güç ve
yaptırımların etkinlikleri sınırlıdır. Kısaca yaptırımları ele alacak
olursak;
1. Psikiyatrist-hasta cinsel ilişkisinin, psikiyatristin sanık durumunda
bulunduğu bir tecavüz olayı olarak kabul edilmesini savunan bir
yaklaşımdan söz etmek gerekir. Bu yaklaşım, bu konudaki en köktenci
görüştür. Bu suçun kandırarak ve baskıyla tecavüz suçu olduğunu
savunanların karşısına çıkan en önemli sorun, böylesi bir davanın hem
kanıtlama hem de kazanma açısından güç oluşudur. Çünkü buradaki
baskı fiziksel değil, ruhsaldır(4).
2. Psikiyatrist-hasta arasındaki cinsel ilişkinin, psikiyatristin sanık
durumunda olduğu bir malpraktis davası olarak kabul edilmesini
savunan görül daha ılımlıdır. Ancak burada da psikiyatristin edimini
terapötik bir eylem olarak savunması güçlük yaratmaktadır(4).
3. Bir tıp kurulunun konuyu değerlendirmesi bir başka öneridir. Bu
tıp kurulu psikiyatristin hekimlik yetkisini elinden alabilir ya da başka
türden bir ceza verebilir(4).
4.. Ya da uzmanlık derneği denetleme görevi üstlenir. Söz konusu
psikiyatristin görebileceği hasta türünü sınırlayabilir ya da kariyerine
engel olabilir. Bu sayılan yaptırım türlerinin hiçbiri uygulamada
belirleyici ve yardımcı olamamaktadır(4). Her birinin farklı
uygulamaları dünyada olmakla birlikte, sonunda hastanın zarar gördüğü
cinsel ilişki örnekleri engellenememektedir. Halen "Birlikte jakuziye
girme teklifini kabul etmekte hiçbir sakınca görmedim, sonuç olarak
ben ona yalnızca antidepresan yazıyorum." ya da "Birbirimiz için
özel şeyler hissettiğimizi düşündüm." biçiminde savunma veren
psikiyatristlere sık rastlamak olanaklıdır(4).
Ancak bu sunuşta bu yaptırımların ayrıntılarıyla anlatılmasından çok,
neden bu ilişkinin etik açısından olumsuz bulunduğu tartışılacaktır.
Önemli olan etik kurallardan çok, o kuralların altında yatan ilkelerin
169
ayırdına varılmasıdır. Psikiyatrist-hasta ilişkisinin cinsel bir ilişkiyi de
içermesine yönelik eleştiriler birkaç temel sava dayanmaktadır,
Bunlardan biri, hastanın tedavi sırasında ve sonrasında psikiyatristini
bir model olarak benimsemesidir. Bu durum tedavideki araçlardan biri
olarak kabul görmekle birlikte, psikiyatriste de kimi sorumluluklar
yüklemektedir. İkinci sav, cinsel bir vurgunun tedavideki nesnelliği ve
yansızlığı ortadan kaldıracağıdır. Bunun ne denli doğru bir yargı
olduğunu uygulamada çalışanların daha iyi değerlendireceklerine
kuşku yoktur. Üçüncü bir sav, psikiyatristin hastası ile cinsel ilişkiye
girmesinin transferans ilişkisinin açık bir kötüye kullanımı ve
zedelenmesi olarak kabul edilmesinin gerektiği savıdır. Freudian
kuramda hastanın hekimine yönelik bir duygu geliştireceği ve hekimin
tedavide bunu etkin bir araç olarak kullanacağı açıkça belirtilmektedir.
Bu duygunun terapötik amaçlar dışında kullanılması etik açısından
yanlış bulunmaktadır. Görüldüğü gibi hekimle hasta arasındaki ilişki
yasağı bir tür tabu niteliğinde olup, bu tabunun varlığıyla ortaya çıkan
güven duygusu seksüel duyguların tedavide açıkça ya da örtük biçimde
ve yapıcı olarak kullanılmasını sağlar. Birçok cinsel tedavinin temelini
de bu güven oluşturmaktadır. Bunun zedelenmesi aynı zamanda
tedaviyi olanağını da zedeler. Yalnızca hastanın değil, aynı tedavi
yöntemini kullanarak başka hastaları tedavi eden uğraşdaşların da
zarar görmesine neden olur(5). Bu arada hekim-hasta ilişkisinde,
hekimden yana bir güç dengesizliği olduğu ve bunun hastada
bağlanma, kendini güvende hissetme, anlatıldığını düşünme gibi iç
yaşantılara neden olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Benzer durum
bu sunuşun bir bölümünü oluşturmamakla birlikte, tıpta eğitim verenle
eğitimi alan, ekip çalışmasında liderle ekibin öteki üyeleri arasındaki
ilişkilerin cinsel bir özellik kazanması ve bunun sürmesinde söz konusu
olduğunu söylemek gerekir. Burada da etik açısından bakıldığında
gücü elinde bulundurana yönelik olarak bir baskı ile zorlama suçlaması
yapılabilir.
Son bir yaklaşım olarak etik uslamlamada çok önemli yer tutan
amaç-araç ilişkisinden söz edilebilir. Tıp uygulamasında amaç, hastanın
yararını sağlamak, zararına engel olmak, özerkliğini korumak ve ona adil
davranmaktır. Bu niyetle yola çıkan hekimin davranışı sağlığı elde
etmede her zaman başarıya ulaşmasa bile toplum tarafından haklı bir
eylem olarak görülür ve kurumsallaşır. Hekim, hasta ile ilişkisinde onu
herzaman bir amaç olarak görmek ve bu önkabul doğrultusunda
eylemini belirlemek zorundadır(6). Oysa hasta ile açık bir cinsel ilişki
söz konusu olduğunda, hekim açısından duygusal bağlanma ve kişisel
170
doyum gündeme gelmekte, hasta hekim için amaç olmaktan çıkıp araç
konumuna gelmektedir. Bu durum hastanın böyle bir ilişkiyi istemesi,
hatta bu tür ilişki kurma talebinin hastadan gelmesi halinde bile
değişmez. Açık cinsel ilişki söz konusu olduğunda hastanın etkin
profesyonel yardım alması ile bağdaşmayan, dolayısıyla hekim-hasta
ilişkisinin amacından uzaklaşan bir durum ortaya çıkacaktır. Tedaviye
olanak bulunması için hastadan savunmalarını azaltması istendiğinde
ortaya çıkan etkilenebilirlik (vulnerability) buradaki eylemi etik
açısından tümüyle kabul edilemez hale getirmektedir. Bu durumda
hastanın hem yararı, hem de özerkliğini ortaya koyma hakkı
zedelenmektedir(4). Ayrıca bu tür ilişkilerin çoğunda, hastanın uzun
erimde zarar gördüğü bildirilmektedir(7). Bu da hastaya zarar vermeme
ilkesini zedelemektedir. Sonuç olarak, etik açıdan yapılan
yargılamalarda temel dayanak, tedavide geçerli bir yöntemin kötüye
(amaç dışı) kullanımı, hastanın etik açısından haklı çıkarılabilir nesne
konumundan farklı bir konuma geçmesidir.
Hekimle hasta arasındaki cinsel ilişkinin, hasta açısından yarar
sağlayıcı olabileceği savına yönelik en temel eleştirilerden biri de, bu
tür ilişkilerin genellikle erkek hekimlerle genç ve güzel kadın hastalar
arasında gerçeklettiğini gösteren araştırmalardır. Çirkin, yaşlı, engelli ya
da şişman bir hastayla bu tür ilişkilerin yaşanmayışı böylesi ilişkilerin
hastaya yönelik bir yarar anlayışına dayandığı yönündeki söylemleri
geçersiz kılmaktadır(4). Ayrıca hekimle hasta arasındaki güç
dengesizliği ve ilişkinin genellikle hekimin kontrolünde oluşu adil olma
ilkesini de zedelemektedir. Tüm bu uslamlamalara karşın yapılan
araştırmalar ve elde edilen yeni veriler psikiyatristlerin kendilerinde
ve başkalarında bu tür cinsel ilişkiye giderek daha hoşgörü ile bakma
eğiliminde olduklarını göstermektedir. Bir yanda bu giderek artan hoş
görme eğilimi, bir yanda hekimin hangi davranışının cinsel anlam
taşıdığının belirlenmesindeki güçlük konuyu iyice karmaşık hale
getirmektedir. Gerçekten de hangi davranışın cinsel bir eylem olarak
yorumlanacağı tartışma konusudur. Etik açısından değerlendirmede en
önemli bilgilerden biri hekimi davranışa yönelten motiflerle ilgilidir.
Kuşkusuz değerlendiren kadar hekim de kendi davranışının motifleri
konusunda emin olmalıdır.
Etik değerlendirme açısından önemli noktalardan biri de, hekimle
hasta arasındaki ilişkide cinselliğin en açık biçimde fiziksel temasla
ortaya çıkmasına karşın bunun zorunlu olmadığının kabul edilmesidir.
Sözel ya da sözel olmayan tutum da baştan çıkarıcı ya da cinsel açıdan
171
anlamlı bulunabilir. Hekimin hastayı sorgulama biçimi, önerileri, belirli
hastaları tedaviye alma ya da reddetme biçimi bu açıdan
değerlendirilebilir. Burada hekimin eylemini haklı çıkarmada en
önemli dayanağı, hastanın gereksinimlerini, tedavi amaçlarını ve ona
uygun tedaviyi terapötik ilişkinin başında belirlemesi, belirlenen bu
hedeflerin tıbbi gerçeklerle ve hastanın özellikleriyle uyuşmasıdır.
Konunun bir başka boyutunu hastanede yatmakta olan hastalarla
onlara sağlık hizmeti veren çalışanlar arasındaki cinsel ilişki
oluşturmaktadır. Bu tür ilişki özellikle hasta zorla hastaneye
yatırılmışsa önemli bir etik soruna ve hukuksal bir duruma neden
olmaktadır. Bir örnek verecek olursak;
Serviste yatmakta olan bir hasta, o serviste görevli bir psikiyatristin
kendisi ile cinsel ilişki kurduğunu aynı serviste görevli olan size
bildiriyor. Bu hekimin bu davranışı gösterdiği ilk kişinin kendisi
olmadığını, aynı durumun defalarca o serviste yaşanmış olduğunu
söylüyor. Bu durumda ne yaparsınız? Kuşkusuz öncelikle hastanın bu
bilgiyi kendisinin ilgili yerlere duyurması umulur. Belki bunu yapması
için hasta yüreklendirilebilir ya da ikna edilebilir. Ancak çoğu kez hasta
için böylesi bir eylem çok riskli bulunur ve kaçınma davranışı yeğlenir.
Bir hekim böyle bir bilgiyi gizli tuttuğunda mesleki bir dayanışma değil,
bir tür suç ortaklığı içindedir. Bu nedenle bu bilginin açıklanması
zorunludur. Öncelikle ilgili (suçlanan) hekime, bir etik danışmana ya da
hastane etik kuruluna, servis sorumlusuna ya da yönetime
başvurulması gerekir. Her türlü duyurudan önce, hasta bu duyurunun
yapılacağı konusunda bilgilendirilmelidir. Ancak bu tür bir edimin,
sorumluluk üstlenen hekime yönelik kimi olumsuz getirileri olabilir. Bu
da etik her türlü eylemin doğasında bulunmaktadır(4).
Bu noktaya kadar yaptığımız vurgulamalar tümüyle heteroseksüel
ilişki açısından konunun ele alınışını odaklamaktadır. Ancak bu savların
homoseksüel izdüşümleri de göz önüne alınmalıdır.
Son söz olarak, yasal ve etik yaptırımların, hekimin hastayı cinsel bir
nesne olarak kullanmasına engel olamadığını, hastaların kendilerini
tedavi olmak üzere teslim ettikleri kilinin ahlâklı bir karaktere sahip
olduğuna güvenmekten başka yapabilecekleri bir şeyin olmadığını
söyleyebiliriz. Hasta açısından durum böyleyken, hekimlerin kendi
uğraşlarını korumak adına yine de uğraşdaşlarını eğitmeleri,
denetlemeleri ve uyarmaları yararlıdır. Bu nedenle bize düşen, bu
konuda neyin, neden ahlâklı, neden ahlâksız olduğunu ortaya koymak,
değerli eyleme yönelik önerilerde bulunmaktır.
172
Download