Fransızca Konuşan Avrupa Ülkelerinde (Fransa, Belçika, İsviçre, Lüksemburg) Irkçılık ve İslamofobi Kasım 2013 Raporu Sessizlik… Chez First Business Management Rue de l’Est 6 1202 GENEVE Tel. : +33 (0)3 88 24 45 23 Fax : +33 (0)3 88 34 75 94 Mail : [email protected] www.ORIW.org “Kirli bir hava, ülkemizin üstüne çöker… Adaleti sağlamakla görevli bakan; Adalet Bakanı Christiane Taubira, çoktan geçtiğini düşündüğümüz “karanlık zamanlarda” olduğu gibi ırkçı saldırıların mağduru olmuştur. Ulusal Cephe (Front National) siyasi parti üyesine ait ırkçı sözler, Adalet Bakanını “maymun” yerine koyarak Cumhuriyetimizi utandırmaktadır.” 30 Kasım 2013 tarihinde yayımlanan ve ORIW dâhil pek çok sendika ve sivil toplum kuruluşunun imzasının olduğu ırkçılık karşıtı manifesto, bu sözler ile başlamaktadır. Toplumda pek çok aktörün çabalarına rağmen, ayrımcılık yapan tartışmalar gün geçtikçe çoğalmaktadır. Bu nedenle de ORIW’in amacı; ırkçılığa karşı savaşmak, toplumsal bilinci artırmak ve şiddet eylemleri hakkında bilgi edinerek durumun vahametini ve adaletsizlikleri ortaya çıkarmaktır. I. Kasım Ayı İslamofobi ve Ayrımcılık Raporu Her ay, artık neredeyse görünmez hal almış Vandalizm ile ilgili makaleler bulunabilmektedir. Genk, Limburg, Belçika’da üç farklı Türk camisi saldırıya uğramıştır. Bundan böyle, Türk toplumu başta olmak üzere tüm Müslüman toplum, kendini güvende hissetmemektedir. Müslüman ibadethanelerinin duvarlarında, domuz kafası resimleri ve toplumu küçük düşürücü sloganlar yazılıp çizilmektedir. Peçeli kadınlar üzerinden yürütülen tartışmalar, her zaman gündemde kalmaktadır. Grenoble Fransa’da, “Restos du coeur” adlı sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışmak isteyen peçe takan genç kız, kurum tarafından dini sembol taşıdığı gerekçesi ile reddedilmiştir. Bu olay karşısında “Restos du coeur” iletişim sorumlusu tarafından yapılan açıklama: “Biz peçe takan kadınlara karşı tavır sergilemiyoruz; davranışımızın rencide edici olduğunu da biliyoruz ancak başından itibaren seçtiğimiz tavır, budur” şeklinde olmuş ve tavrın, kurumlarını siyasetten ve dini işlerden korumak amaçlı takınıldığı belirtilmiştir. Öte yandan, “Coexist” (Müslüman kızın çalışmalarını yürüttüğü sivil toplum kuruluşu) genel başkanı Mr. Alaume Houdry, peçeli kadının teklif ettiği gönüllüğün reddedilmesinin ayrımcılık olduğuna inanmaktadır. Ayrıca, “Bu durum, dini özgürlükleri engellemekte, laikliğin yanlış anlaşılmasına ve sosyal uyumun zayıflamasına sebebiyet vermektedir” diyerek görüşlerini ortaya koymuştur. Her ne kadar, “Restos du coeur” tarafından “siyasi ve dini meselelerden uzak durma” tavrının takınıldığı belirtilse de, peçeli bir kadının kurumun tavırlarını tehdit edeceği anlamına gelmemektedir. Çeşitlilik, özgür ve iyi niyet gibi yaklaşımlar ise her zaman için gönüllülük ile birlikte gitmelidir. İsmi açıklanmayan, yalnızca 1990 yılı doğumlu, Fransız kimliğine sahip ve halen Fransa’da yaşadığı bildirilen bir Müslüman kadın, Fransa’da uygulanan peçe yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımıştır. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından, 2011 yılının Nisan ayında, şikâyet mahkemeye bildirilmiştir. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından kimi İnsan Hakları savunucuları, yasayı kınamışlardır. Örneğin Uluslararası Af Örgütü, kadınların “ifade etme özgürlüklerinin ve din özgürlüğünün” ihlal edildiğini savunmuştur. Mahkemeye başvuruda bulunan Müslüman kadın, peçe ve tüm bedeni kaplayan türbanın, “dini inanç, kişisel ve kültürel gereklilik” olduğunu belirtmektedir ve kişiyi savunan İngiliz avukat Ramby de Mello; yasanın, müvekkilinin dinini, özgürce konuşmasını ve kişisel haklarını ihlal ettiğini belirtmekte; müvekkilinin kendisini “kendi ülkesinde bir mahkûm gibi” hissettiğini bildirmektedir. Önceki raporumuzda da belirtilen, “Baby Loup” adlı kreş çalışanı Fatima Afif’in peçe takması sebebiyle işten çıkarılışı davasında yeni gelişmeler olmuştur. 2013 yılının Mart ayında, Yargıtay tarafından, özel bir kreş olması sebebiyle, Fatima Afif’in çalıştığı kurum olan “Baby Loup”un, çalışanına “dini inançları sebebiyle ayrımcılık” yaptığı kararına varılmıştır. Ancak, 27 Kasım 2013 tarihinde; Yargıtay kararına karşılık, Paris Temyiz Mahkemesi tarafından, peçeli kişinin işten çıkarılma kararı haklı bulunmuştur. II. Irkçılık ve Adalet Bakanı’na Yapılan Saldırı 17 Ekim 2013 tarihinde, Fransa’nın Ardannes kenti “Front National” parti üyesi belediye başkanı adayı, France 2 adlı televizyon kanalında yayınlanan “Özel Röportaj” adlı programda, Adalet Bakanı Christiane Taubira ile bir maymunun resminin karşılaştırmasını yapmıştır. Ardında, 25 Ekim 2013 tarihinde, eşcinsel evliliklere karşı olan bir genç, bakanı “maymun” olarak nitelendirmiştir. Bir diğer olayda ise, Ulusal Cephe’nin (FN) sahibi olduğu haftalık gazetede, (13 Kasım’da yaşanan olayın ardından yayımlanan gazetede) herhangi bir kişinin bu türde bir skandal yaratabileceği yönünde açıklamalar yapılmıştır. Gazetede, Christiane Taubira’nın resminin yanında: “Bir maymun kadar akıllı, aradığı muzu buldu” yazıldığı görülmüştür. Gazetesinin içinde yer alan haberde ise editör, Adalet Bakanı’nın, ayrımcı eylemlere karışmayarak bu olayın atlatılması gerektiğini yazmıştır. Bu saldırılar, medyada ve internette çok sayıda konuyu tatışmaya açmış, Adalet Bakanı’nı destekleyici sözler kullanılmış ancak bu destek, Christiane Taubira’nın çalışma arkadaşlarından gelmemiştir. Bu saldırılar, gereken siyasi tepkilerin gösterilmesinde öncü olmamıştır. Adalet Bakanı, şikâyetçi olmak fikrine karşı çıkmakla birlikte, “Libération” gazetesinde meslektaşlarını, gösterilen tepkilerin “hafif kaldığı” gerekçesi ile kınamıştır. Fransa’nın Brétigny-sur-Orge kenti Sosyalist Parti Milletvekili Gustave Steevy, saldırıları henüz kimse kınamamışken, “Fransa, topla kendini” başlıklı ırkçılık karşıtı bir imza kampanyası düzenlemiştir. Ülkede, genel bir kayıtsızlık havası hüküm sürmektedir. Fransız siyasilerine karşılık olarak, Fransa toplumunda “kendini toparlama” durumu gözlemlenmektedir. Şu anda imza kampanyasına destek verenlerin sayısı, 110.000 kişiyi bulmuştur. Kampanya, “SOS Racisme” adlı örgüt ve diğer ayrımcılık karşıtı örgütler tarafından da desteklenmekte, vatandaşların tepkileri de giderek büyümektedir. 14 Kasım 2013 tarihinde, Bordeaux Adliyesi önünde 150 kişi, Adalet Bakanı ile dayanışma içinde olduklarını göstermek üzere bir gösteri düzenlenmiştir. Bu etkinlik, Adalet Bakanı’na yapılan ayrımcılığa karşı öfkelerini belirtmek için “La Fondation du mémorial de la traite des noirs” derneği üyeleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Libération gazetesi köşe yazarlarından Christine Angot, Adalet Bakanı’na yapılan saldırının Fransız toplumuna yaşattığı utancı yazmış ve entelektüel çevrelerin tepkisizliği sebebiyle de okurlarından özür dilemiştir. Asıl gerçek ise, siyasiler bu tür aşağılayıcı olay ve durumları, olayların aslında ciddi bir noktada olmadığını belirtmek için tepki göstermemektedirler. Pek çoğumuz da Ulusal Cephe (FN) partisinin reklamını yapmamak için sessizliğimizi korumak zorundayız. III.Eşitlik ve Irkçılık Karşıtı Yürüyüşün 30. Yılı Aşırı sağ düşünce ile Ulusal Cephe’nin (FN) yükselişi içinde, hükümetin önemli bir bölümünün başkanlığını yapan kişiye yöneltilen saldırıda solun sessizliğini koruması, yalnızca bu olayda görülmemektedir. Günümüzde görevlerini devam ettiren liderler, Cumhuriyet tarihinde yaşanan kimi zorlukları ifade etmede güçlük çekmektedirler. Fransa’da 2013 yılının Kasım ayı, "La Marche des Beurs" adlı Eşitlik ve Irkçılıkla Karışı Yürüyüş ’ün 30. yıl dönümüdür. Fransa’ya gelen göçmenlerin çocukları olan, ikinci kuşak olarak adlandırılan, kişilerce düzenlenmiş olan bu gösteri ve yürüyüş, eşitlik için Fransa’da gerçekleştirilen ilk girişim niteliğini taşımaktadır. 15 Ekim günü Marsilya’dan yürümeye başlayan Eşitlik ve Irkçılık karşıtı “Beurs1” grubu, Minguettes/Lyon’da ırkçı saldırılar konusuna dikkat çekmek istemişler ve 3 Aralık günü Paris’e ulaşmışlardır. Yürüyüş, siyasi anlamda tamamıyla bağımsız ve huzurlu geçmiştir. Sosyal konutlarda sıkışıp kalmış, yoksulluk için hayatlarına devam eden bu gençler, polisin başına buyruk davranışlarına, adaletsizliğine ve şiddet eylemlerine karşı seslerini yükseltmek istemişlerdir. 2008 yılında, "Trajectories and origins (TeO)2” adında INED3 ve INSEE4 tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 10 yaşından önce Fransa’ya gelen ya da Fransa’da doğup aslen Fransız olmayan anne babaya sahip; 40-50 yaş arasında olan ikinci kuşak göçmenler; tüm Fransız olmayan kökenliler toplam, Fransız nüfusunun %12’sini temsil etmekte, bu nüfusun %28’ini Kuzey Afrikalı göçmenler oluşturmaktadır. İkinci kuşak göçmenlerin %29’u hiçbir okulun diplomasına sahip değildir. Günümüzde kentlerde, göçmenlerin yaşadığı sosyal konutların durumunda fazla bir değişiklik olmamış, Kuzey Afrika kökenli nüfusunun %40’ı halen sosyal konutlarda yaşamaktadırlar. Günümüzde Fransız sosyal hayatında gergin bir hava mevcuttur. Halen, 1983 yılının Eylül ayında yükselişe geçen ve PRP5 partisi ile ittifak kuran Ulusal Cephe (FN) partisinin protestolarının sesini duymaktayız. Siyasi ve sosyal sınıflaşma, göçmenler ve onların çocukları sıfatları ile ayrılmış durumdadır. Yürüyüşün sonunda, otuzdan fazla protestocu, aynı konulardan ilham alan 100.000 kişilik bir grupla buluşmak üzere Paris’e “girmiştir”. Bunun yanında, yürüyüşçüler Fransa Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile bizzat görüşmek için fırsat bulmuşlardır. OpinionWay’in LICRA için yapmış olduğu anket çalışmasına göre, ankete katılan kişilerin yalnızca %19’u "March of the Beurs"un ne olduğunu bildiğini söylemiştir. Bu sene de, ayrımcılık ve ırkçılık karşıtı çalışmalar yürüten pek çok organizasyon, yürüyüşün 30. yılı ve konuya dikkat çekmek için yürüyüş organize etmişlerdir. SOS Racisme, International League of Human Rights, MRAP, LICRA , France Terre d’asile, CGT, CFDT, UNSA, FSU ve 35’ten fazla sivil toplum örgütü, “ırkçılık karşıtı yürüyüş” deklarasyonunun altına imza atmışlardır. Fransız şehirleri, 30 Kasım 2013’te gerçekleşecek yürüyüşe katılmaları için halkı davet etmiştir. Yürüyüşü düzenleyen kişilere göre 25.000 kişi, şehir yöneticilerine göre ise 3.900 kişi, 30 Kasım 2013 günü Paris’teki etkinliğe katılmış ve Adalet Bakanı Christiane Taubira’ya yapılan ırkçı saldırıları kınamıştır. Yaklaşık 300 gösterici de Strasbourg sokaklarında yürümüştür. Aileleri Fransa’ya göç etmiş, Kuzey Afrikalı kişileri tanımlamak için kullanılan terim. Ref: http://beurgeoisie.fr/ http://teo_english.site.ined.fr/ 3 http://www.ined.fr/ 4 http://www.insee.fr/fr/ 5 http://www.france-politique.fr/rassemblement-pour-la-republique.htm 1 2 Belçikalı yönetmen Nabil Ben Yadir, 27 Kasım 2013’te Fransa’da gösterime giren “La Marche” adlı filmini, bu tarihi olay esinlenerek yaratmıştır. ORIW koordinatörlerimizden birisi, filmin açılış gösteriminde bulunmuştur. “Nabil Ben Yadir, ırkçılık sorunlarında derin bilgiye sahip bir yönetmendir ve uzun bir süredir bu konu hakkında bir film yapma hayalini kurmaktaydı. Yürüyüşün esin kaynağını hissedebilmek ve olayları kamaralarında canlandırabilmek için, yönetmen ve ekibi 1983 yılında Toumi Djaïdja tarafından düzenlenen ve toplamda 1.500 km olan yürüyüş yolunu kat etmişlerdir. Filmin açılış gösterimine gelen kişiler, yalnızca film yönetmeni değil, aynı zamanda Toumi Djaïdja’ın kendisi ile de görüşme fırsatını yakalamışlardır. Toumi Djaïdja, izleyicilerden pek çok soru almış; ancak en çok sorulan ve merak edilen soru: ‘Olayların hepsi de filmde yansıtıldığı gibi mi oldu?’ sorusudur. Toumi Djaïdja’nın yapmış olduğu açıklamaya göre, olaylar tam olarak filmde yaşandığı gibi olmuş ve film her şeyi net bir şekilde yansıtmıştır. Yapılan açıklamaya göre filmde, bir ya da iki sahnede abartı vardır ancak o sahneler de kesinlikle yaşanılabilecek olaylardan alınmıştır. Yönetmenin seçtiği birbirlerine benzemeyen on farklı protestocu, filme büyük bir avantaj sağlamıştır. Bu on kişinin tamamı, başrol oyuncularıdır ve filmde her biri de bir diğeri kadar rol almışlardır. 21. yüzyılda ırkçılığın formları değişmiştir. Göçmenlere uygulanan şiddet, artık gerçek silahlardan çıkmamaktadır. Ancak ayrımcılık, düşünceler, fikir ve jestler düzeyinde kalmaktadır. Görünüşe göre, Nabil Ben Yadir’in filmi yalnızca yürüyüşün 30. yıldönümü kutlamamakta, aynı zamanda göçmen kökenli gençlerin uyanışını sağlayacak ve genç neslin hakları ve özgürlüklerini savunması onları uyandıracak bir girişimi olmuştur.6 Filmi izledikten sonra kendimize sorduğumuz soru, geçtiğimiz 30 sene içerisinde nelerin değiştiğidir. 30 sene önce gördüğümüz olayların tekrarlanmakta olduğunu söyleyebiliriz. Dört ay önce gerçekleşen belediye seçimlerinin ilk turunda görülmüştür ki Ulusal Cephe’nin (FN) oyları yükselmektedir. Lowy Institute adlı araştırma şirketinin, Fransa’daki Yahudi Öğrenciler Birliği (UEJF) adına yapmış olduğu ve 18 Kasım 2013 tarihinde yayımlanan araştırmasına göre, Fransız halkının %42’si gerekli olması halinde belediye liste seçimlerinde Ulusal Cephe’ye oy vermeye karşı değildir. Şu anda, sol görüşlerin hâkim olduğu bir hükümet, popülerliğini koruyamamaktadır. Fransız vatandaşları, hem sol kanat hem de sağ kanat partileri tarafından hayal kırıklığına uğratılmışlardır. Bu nedenle de Ulusal Cephe, çok önemli bir avantaja sahiptir: gerçekten yeni bir şey olma avantajına. 6 http://www.oriw.org/marchons-contre-le-racisme/