İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

advertisement
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 16
1. HAFTA
DERS NOTU
3 / 16
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ: DERSİN KAPSAMI VE KULLANILACAK OLAN YÖNTEM
1. MS 4. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYANIN SİYASİ PANORAMASI
2. KAVİMLER GÖÇÜ
4 / 16
ÖZET
Dersin kapsamı ve derste kullanılacak olan yöntemlerden kısaca bahsedildikten sonra MS 4.
yüzyıl başlarında dünyanın siyasi panoraması ana hatları ile ele alınacak, bu yüzyılın
sonlarına doğru gerçekleşen Kavimler Göçü hakkında bilgi verilecektir.
5 / 16
GİRİŞ: DERSİN KAPSAMI VE KULLANILACAK OLAN YÖNTEM
Medeniyet bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir ve sanat
çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü ya da insanların daha iyi bir yaşayışa kavuşmaları ve
doğaya egemen olabilmeleri için gösterdikleri çabalardan çıkan düşünsel, teknolojik, bilimsel
ve kültürel sonuçlar şeklinde tanımlanmaktadır.
Kültür ise tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içerisinde ortaya çıkarılan bütün maddi ve
manevi değerler ile bunları ortaya çıkarmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan insanın
doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren amaçların bütünü ya da bir
topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin tamamı şeklinde
tanımlanmaktadır.
Bu tanımlardan yola çıkarak medeniyet ve kültür tarihinin, insanlığın maddi ve manevi
sahalarda ürettiği değerlerin ve elde ettiği kazanımların tamamını kapsadığını söyleyebiliriz.
Ancak sahiplenme arzusu, üretilen bazı değerlerin bir kenara atılmasına ya da görmezden
gelinmesine neden olmaktadır. Dersimizde böyle bir yanılgıya düşmemek ve hata payını en
aza indirmek adına dünya coğrafyası genelinde ilk medeniyetlerden itibaren hangi
dönemlerde hangi değerlerin ortaya çıktığını, hangi kazanımların elde edildiğini, dinî ve etnik
kimliklerine bakmaksızın kimlerin bu noktada ne tür katkılar sağladıklarını açıklamaya
çalışacağız.
Bu noktada Medeniyet ve Kültür Tarihi I dersinde tarihi devirlerin ve dolayısıyla İlk Çağ’ın
başlangıcı olarak kabul edilen yazının icadından İlk Çağ’ın sona erişine kadar geçen dönemde
belirleyici faktör olduğu için yazıdan başlanarak insanlık tarafından ortaya çıkarılan maddi ve
manevi değerler aşağıdaki ana başlıklar altında değerlendirilmiştir:
1. Yazı
2. Devlet Örgütlenmesi
3. Hukuk
4. Ordu
5. Sosyal Yapı
6. Eğitim
6 / 16
7. Dil ve Edebiyat
8. İktisadi ve Mali Yapı
9. Tarım ve Hayvancılık
10.
Ticaret
11.
Zanaat ve El Sanatları
12.
Bilim-Teknik
13.
Sanat, Mimari
14.
Din ve İnanış
Esas konuya geçmeden önce yanlış anlaşılmalara meydan verilmemesi açısından bazı
meseleleri açıklığa kavuşturmakta fayda vardır. Birinci mesele tarihlerle ilgilidir. Bilindiği
üzere İlk Çağ ile ilgili bilgilerin büyük bir kısmı arkeolojik kalıntılara dayandığı için tarihler
sonradan belirlenmiştir. Orta Çağ ile ilgili tarihler biraz daha net olsa da farklı takvim
sistemlerinin kullanılmasından dolayı benzer sıkıntılar devam etmektedir. Dolayısıyla farklı
kaynaklar olaylar hakkında farklı tarihler telaffuz etmektedir. Dersimizi başlattığımız yazının
kullanıldığı tarih konusunda dahi MÖ 3500, MÖ 3200 ve MÖ 3000 gibi üç farklı tarih ileri
sürülmektedir. Bu nedenle notlarımızda yaygın olarak kullanılan tarihler esas alınarak
öğrencilerimizin en azından olay ya da olgunun geliştiği dönemi algılaması hedef alınmıştır.
Sınavlarımızda da kesin olarak kanıtlanmadığı müddetçe notlarımızdaki tarihler esas
alınacaktır.
Bir diğer mesele yer, makam, unvan, kişi vb. özel isimlerle ilgilidir. Kaynaklar bu konuda da
farklı isimler telaffuz edebilmektedir. Bu noktada da notlar hazırlanırken tarih tespiti için
kullanılan yönteme müracaat edilmiştir.
Son olarak şunu vurgulamak istiyoruz; her ne kadar tarihin kendisi statik de olsa tarih bilimi
dinamik bir yapıya sahiptir. Elde edilen yeni bilgi ve bulgular mevcut bilgilerin değişmesine
neden olabilir. Misal olarak MÖ 3200 yılında Mezopotamya’da Sümerlerin değil de MÖ 5000
yılında Orta Asya’da Türklerin ilk yazıyı kullandıklarına dair bir kanıt elde edildiği zaman
mevcut bilgiler ve
İlk Çağ’la ilgili anlayış kökünden değişebilir. Dolayısıyla notlar
hazırlanırken başvurulan kaynaklardaki bilgiler esas alınmıştır. Yeni kaynakların ve yeni
bilgilerin medeniyet ve kültür tarihine farklı bakış ve yaklaşımlar kazandırması dileğimizi
tekrarlayarak Orta Çağ’ın temel karakteristik özelliklerine geçiyoruz.
7 / 16
1. MS 4. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYANIN SİYASİ PANORAMASI
İlk Çağ’da medeniyet ve kültür hayatının gelişmesinde önemli katkıları olan Asya kıtasında
MS 4. yüzyıl başlarında Hun, Çin ve Sasani (II. Pers) İmparatorlukları dikkat çekmekteydi.
Hindistan’da ise yine siyasi karışıklıklar devam ediyor, Gupta İmparatorluğu ülkede birliği
sağlamaya çalışıyordu. Bunun dışında kalan topraklarda Türk, Moğol, Pers, Çin, Hindistan ve
Tibet kökenli ya da farklı kökenlere mensup çok sayıda kavim birbirleri ile mücadele
içerisinde varlıklarını sürdürüyorlardı.
MS. 4. yüzyıl başlarında eski dünyanın en önemli güçlerinden biri olan Roma İmparatorluğu
Akdeniz havzasını içerisine alacak şekilde Avrupa’nın büyük bir kısmını kontrol altında
bulunduruyordu. Buradan itibaren Trakya’nın tamamı Anadolu’nun büyük bir kısmı, Suriye
ve Kuzey Afrika’nın Akdeniz’e bakan kıyıları da Roma İmparatorluğu’na bağlıydı. Geniş
topraklarına rağmen 4. yüzyıl başlarından itibaren Roma İmparatorluğu durağan bir seyir
izlemeye başlamıştı. Britanya dâhil olmak üzere Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti dışında
kalan Avrupa topraklarında (Karadeniz’in kuzeyinden doğu-batı istikametinde Britanya’ya
kadar) siyasi örgütlenmeler devlet düzeyine ulaşamış olup, bu bölgelerde çeşitli kavimler
varlığını sürdürüyorlardı.
Arap dünyasında da karışıklıklar devam etmekte idi ve bölge siyasi birlikten mahrumdu.
Eski dünya kıtaları (Asya, Avrupa ve Afrika) ile yeni dünya kıtaları arasında henüz irtibat
sağlanmamış olsa da Amerika’da Mayalar doğal gelişimlerine ve kendilerine özgü güçlü bir
medeniyete sahiplerdi. Onun dışındaki yeni dünya topraklarında da kabile yaşamının
sürdüğüne dair izlere rastlanmaktadır.
Orta Çağ 476 ila 1453 yılları arasını kapsayan yaklaşık bin yıllık uzun bir dönemi kapsar. Bu
süreçte belirleyici bir etken olarak kabul edilen Kavimler Göçü’nden itibaren dünyanın siyasi,
sosyal, ekonomik ve kültürel yapısında olumlu ya da olumsuz önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Orta Çağ denilince akla genel olarak karanlık bir dönem gelir. Ancak bu dönem sadece
Batılılar açısından karanlık bir dönem olarak nitelendirilebilir. Doğu dünyası doğal tarihi
gelişimini sürdürmeye devam etmiştir. Hatta İslamiyet’in ortaya çıkışı ve geniş kitleler
arasında yayılması medeniyet ve kültür alanında doğu dünyasında yepyeni bir sayfa açmıştır.
8 / 16
Dolayısıyla Orta Çağ Batılıların karanlık çağı iken İslam dünyasının aydınlık çağı olduğu
şeklinde bir ifade hatalı olmayacaktır.
Orta Çağ’ın bir diğer önemli özelliği de bu dönemde milli kimliklerin yapılanmaya
başlamasıdır. Daha çok Batı’da ancak genel olarak dünyada ırklar arası yakınlaşmalar yeni
milli kimliklerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Elbette bu yapılanmanın da hem olumlu hem
de olumsuz sonuçları olacaktır.
Orta Çağ’ın yaygın olarak kabul edilen diğer bir özelliği de feodalizmin (derebeylik
sisteminin), dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin kurulmasında belirleyici olmasıdır.
Oysa Batı’da bu yönde bir eğilim olmasına rağmen genel olarak yaklaşık bin yıllık bir süreçte
farklı coğrafyalarda farklı sistemler ya da düzenler varlığını sürdürmüştür.
Bir diğer düşünce Orta Çağ’a skolastik düşüncenin hâkim olması, kilisenin ve din adamlarının
nüfuz kazanmasıdır ki bu da Batılılar açısından ya da Batılılar baz alınarak yapılan
değerlendirmelerin bir neticesidir. Orta Çağ’da İslam dünyasına skolastik düşüncenin hâkim
olduğunu herhâlde İslam’a karşı olanlar dahi ileri süremezler. Zaten İslam devletlerinde
halifelik kurumu tesis edilmiş olsa da dinin herhangi bir kurumun tekeline geçmesine
müsaade edilmemiştir.
Skolastik düşünce ve kilise baskısı nedeniyle Orta Çağ’da bilimsel ve teknolojik gelişmelerin
yavaşladığı hatta gerilediği şeklindeki değerlendirmeler de eksik ve hatalıdır. Evet, Batılılar
bilimsel ve teknolojik açıdan yerlerinde saymış, hatta geri gitmiş olabilirler ancak İslam
dünyasında bunun tersine son derece önemli gelişmeler yaşanmıştır. Müslüman bilim
adamları Orta Çağ’da bilim ve teknoloji bayrağını devralarak ileriye taşıyacaklardır.
Orta Çağ’a damgasını vuran diğer bir olgu da Haçlı Seferleri olacaktır. Geri kalan Batı ile
gelişen Doğu arasında çatışma kaçınılmaz hâle gelecek, Batılılar siyasi ve ekonomik
gayelerine ulaşabilmek amacıyla dinî ön plana çıkaracak ve çatışma unsuru hâline
getireceklerdir. Toplumsal hayatta düzeni ve huzuru sağlamayı hedefleyen dinler, bundan
sonraki süreçte maalesef çatışmanın kaynağı hâline getirileceklerdir.
9 / 16
2. KAVİMLER GÖÇÜ
MS 4. yüzyılın ortalarından itibaren Asya’da gerek siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlardan
gerekse Çin’in baskılarından kurtulmak ve yeni yaşam alanları bulmak isteyen -aralarında
Hunların çoğunlukta olduğu- kavimler Batı’ya doğru tarihin bilinen en büyük kitlesel göç
hareketini (Kavimler Göçü’nü) başlatmışlardır. Günümüz Moğolistan içlerinden başlayarak
Hazar Denizi ile Ural Altaylar arasında bulunan ve Kavimler Kapısı olarak bilinen yol
güzergâhı üzerinden gerçekleşen bu göç hareketi bilindiğinin aksine sadece Avrupa’nın
siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını değiştirmemiş, sonuçları itibarıyla Asya ve
hatta Afrika dolayısıyla eski dünyanın hemen hemen tamamının bu değişimden nasibini
almasını sağlamıştır.
Hazar Denizi ve hinterlandından başlayan Karadeniz’in kuzeyini takip ederek Karpat
Havzası’nı da içine alacak şekilde Transilvanya Ovaları’na kadar uzanan sahaları doğrudan
etkileyen Kavimler Göçü dolaylı sonuçlarıyla da eski dünyanın hemen hemen tamamını
etkilemiştir.
Kitlesel göçe neden olan ya da bu harekette itici olan temel faktörler incelendiğinde dönemin
siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerinin belirleyici olduğu anlaşılır. Doğal afetler, nüfus
artışı, tarım alanlarının ve otlakların yetersizliği, siyasi çatışmalar ya da anlaşmazlıklar, dış
baskılar ve Türklere cihan hâkimiyeti mefkuresi bir başka deyişle yeni ve verimli topraklar ele
geçirerek bağımsız bir şekilde yaşama/yaşatma güdüsü hemen hemen her alanda kaos yaşayan
toplumları harekete geçiren temel etkendir. 4. yüzyıl ortalarında kitlesel göçü başlatanlar
Hunlardır fakat zamanla Sabarlar, Kutrigurlar, Utigurlar, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar,
Peçenekler, Oğuzlar ve Kumanlar gibi Türk-Moğol kökenli kavimler
göçlerini devam
ettirmişlerdir.
Elbette Türk-Moğol kavimlerinin ulaştıkları Doğu Avrupa’da dönemine özgü bir düzen söz
konusudur. Göç eden kavimlerin kurmak istedikleri yeni sistemle ulaşılan coğrafyada bulunan
mevcut sistemin çatışması da kaçınılmazdır. Çatışmanın, beraberinde siyasi, sosyal ve
ekonomik manada çöküşü getirmesi muhtemeldir. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken
önemli bir husus; çatışmalar devam ederken, tarihi sürecin, doğal akışında değişmeler ve
sapmalar olsa da, devam edeceği gerçeğidir.
10 / 16
Tarihi süreçteki değişmeler ve sapmalar medeniyet ve kültüre ait değerler ve kurumlarda da
benzer değişme ve sapmaların meydana gelmesine yol açacaktır. Bu yargıya dayanarak
Medeniyet ve Kültür Tarihi’nde de yeni bir oluşumun gerçekleşeceğini net bir şekilde
söyleyebiliriz.
11 / 16
ÇALIŞMA SORULARI
1.Aşağıdakilerden hangisi MS. 4. yüzyıl başlarında varlığını sürdüren imparatorluklardan biri
değildir?
a) Hun
b) Sasani
c) Çin
d) Roma
e) Hitit
2. Aşağıdakilerden hangisi Kavimler Göçü’nün nedenlerinden biri değildir?
a) Doğal afetler
b) Nüfus artışı
c) Tarım alanlarının ve otlakların yetersizliği,
d) Roma İmparatorluğu’nun Asya üzerindeki baskıları
e) Siyasi çatışmalar ya da anlaşmazlıklar
Yanıtlar: 1. e, 2. d.
12 / 16
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
13 / 16
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
14 / 16
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
15 / 16
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
16 / 16
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 16
2. HAFTA
DERS NOTU
3 / 16
İÇİNDEKİLER
3. SİYASİ YAPI
3.1. Avrupa’da Siyasi Yapı
3.2. İslam Dünyasında Siyasi Yapı
3.3. Türklerde Siyasi Yapı
3.4. Hindistan ve Çin’de Siyasi Yapı
3.5. Amerika’da Siyasi Yapı
4 / 16
ÖZET
Orta Çağ’da Avrupa, İslam dünyası, Türk devletleri, Hindistan, Çin ve Amerika’da siyasi yapı
ele alınacaktır.
5 / 16
3. SİYASİ YAPI
3.1. Avrupa’da Siyasi Yapı
Geçen haftaki notlarımızda; Orta Çağ’ın yaygın olarak kabul edilen diğer bir özelliğinin de
feodalizmin (derebeylik sisteminin) dünyada; siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin
kurulmasında belirleyici olduğu, oysa Batı’da bu yönde bir eğilim olmasına rağmen genel
olarak yaklaşık bin yıllık bir süreçte farklı coğrafyalarda farklı sistemler ya da düzenlerin
varlığını sürdürdüğü şeklinde bir değerlendirme yapmıştık.
Hakikaten de Batı Roma İmparatorluğunun çöktüğü 5. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar Avrupa
kıtasında merkezî bir güç ortaya çıkmadı. Normal şartlar altında bir devleti başka bir devlet
yıktığı zaman,
galip olan, yıkılan devletin sistem ve kurumlarını ortadan kaldırarak
kendininkileri koyar ya da yıkılan devlete ait sistem ya da kurumlar arasından varlığını
sürdürmesini faydalı gördüklerini özümseyerek kendi siyasi rejimi içerisine entegre etmeye
çalışır. Ne yazık ki Germen kavimlerinin, yıktıkları Batı Roma İmparatorluğu sistem ve
kurumlarının yerini alacak bir yapıları yoktu. Germen kavimlerinin siyasi rejimleri de Roma
kurumlarını özümseyebilecek bir yapıya ulaşamamışlardı. Daha açıkça ifade edecek olursak
farklı kollardan saldırarak Batı Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran Germen kavimleri
Avrupa’da oluşan siyasi boşluğu doldurabilecek kadar güçlü bir örgütlenmeye sahip
değillerdi.
Germen kavimlerinin merkezî olmaktan uzak, kendilerine mahsus bir siyasi yapıları vardı. 5.
yüzyılda yerleşik hayata yeni geçmiş, savaşçı karaktere sahip Germen kavimleri, gelişmişlik
düzeyleri dikkate alındığında Roma’ya oranla oldukça geride sayılırlardı. Halkın güvenini
kaybettikleri andan itibaren Gemen kavimleri yöneticilerinin siyasi iktidarları da tehlikeye
girerdi. “Devletin yükselen teorisi” ya da “devletin popülist teorisi” olarak da adlandırılan ve
kulağa demokratikmiş gibi gelen bu yapı aslında kavim içerisindeki çatışmaların, dengelerin,
gelenek ve göreneklerin belirleyici olduğu bir sistemden ibaretti. Aslında bu sistem derebeylik
(feodalite) adı verilen yönetim biçimi idi. Tabii, yönetim biçimi feodalite olunca sosyal,
ekonomik ve kültürel yapılar da böyle bir düzenin gereklerine uygun bir şekilde yapılanmaya
başlayacaktı. Sadece feodal düzenin kurulamadığı ya da nüfuz edemediği bölgelerde bazı
kavimler merkezî yönetim anlayışını esas alarak küçük krallıklar kurmaya çalışacaklar ancak
6 / 16
bu kavimler dışından gelen baskılara karşı direnecek güce sahip olamayacaklardı. 8. yüzyılda
Frank Kralı olan Şarlman’ın temellerini attığı Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu bu
çabaların bir ürünü idi.
Karolenj İmparatoru Kısa Pepin ülkesinin topraklarını oğulları arasında paylaştırır. Kardeşi
ölünce Frank Kralı olan Şarlman, Lombardia ve Saksonya’yı da topraklarına katar. Bir
taraftan Müslüman-Arap Endülüs Emevileri ile mücadele eden Şarlman diğer taraftan Türk
kökenli Avarlar ve Macarlarla savaşarak topraklarını daha da genişletir. Bu savaşlar
neticesinde çok sayıda prensliği ve dükalığı topraklarına katan Şarlman böylece Kutsal Roma
Cermen İmparatorluğu’nu kurmuştur. Amsterdam, Rotterdam, Frizye, Gelderland, Frankfurt
ve Münih gibi stratejik öneme sahip bölgeleri de ele geçiren Şalman, siyasi başarılarını
Papalığın dinî desteği ile pekiştirmeye karar verir. Bu amaçla Papa’ya müracaat eden
Şarlman, Papalığın da desteğini arkasına alır. Artık Papalık, Şarlman’ın Roma
İmparatorluğu’nun varisi olduğunu kabul etmiştir. Papalığın desteği Kutsal Roma-Cermen
İmparatorluğu’nun kısa bir süre içerisinde Almanya topraklarının büyük bir kısmında
denetimi sağlar. Küçük krallıklar, prenslikler, kontluklar ve dükalıklar bir bir ele geçirilir.
Ayrıca Sakson, Anglo, Germen ve Got kabileleri de bu imparatorluğun gücünü kabul ederek
vergi ve asker gönderirler. Siyasi ve dinî gücüyle birlikte ekonomik ve askerî gücü de artan
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu Avusturya ve Fransa topraklarını da ele geçirir. 9. yüzyıl
başlarına gelindiğinde Şarlman artık, Frankların, Cermenlerin, Anglo-Saksonların ve Gotların
hükümdarı hâline gelmiştir. Şarlman’ın ölümünden sonra Kutsal Roma Cermen İmparatoru
olan I. Otto, 962 yılında Alman Kralı olarak taç giyer. Milli kimliklerin oluştuğu süreçte
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu da kavimler, ırklar veya devletler üstü ya da bunların
birliğine dayalı konfederal bir yapıya kavuşur. Bu yapı iç ve dış dinamiklerin sürekli
değişmesi nedeniyle zaman zaman ciddi darbeler almış olsa da hatta bazı dönemlerde birlik
yapısından tamamen uzaklaşılmış olsa da 1806 yılına kadar devam edecektir. Tarihi süreçte
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu bünyesinde Habsburg(Avusturya, Bohemya ve İspanya),
Hohenzoller (Brandenburg ve Franken), Wettin (Albercht ve Ernst), Wittelsbach (Bavyera,
Pfalz), Oldenburg (Danimarka Holstein-Golttorp) gibi çok sayıda hanedan ortaya çıkacak ve
konfederal yapıya rağmen bu hanedanların menfaatleri birbirleri ile kesişecektir. Bazı
dönemlerde konfederasyona bağlı hanedanlar arasında çatışmalar yaşanırken, bu tartışmalar
dışarıdan müdahalelere açık hâle gelecekti. Şunu da hatırlatmakta fayda vardır ki; Kutsal
Roma-Cermen İmparatorluğu konfederal yapıya tam anlamıyla hâkim olamadığı gibi özel
7 / 16
şahıslara ya da kiliselere ait -özel statüye sahip- topraklarda hiç bir zaman denetimi ele
geçirememiştir.
Roma İmparatorluğu’nun kurularak dünyaya yayıldığı İtalya’da da önce Venedikliler daha
sonra Ceneviz, Pizza ve Floransa gibi diğer şehirler Cermenlerin çok fazla ilgi göstermediği
deniz aşırı ticarete yönelerek zenginleşmiş ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun
baskısını çok fazla hissetmeden özgürce ancak siyasi birlik ruhundan uzak bir şekilde
yaşayabilmişlerdir.
“Doğa boşluğu affetmez.” şeklindeki bilimsel klişeyi Orta Çağ Avrupa’sının siyasi yapısı için
kullanırsak herhâlde yanılmış olmayız. Zira Roma sonrası merkezî yönetimin çökmesinden
kaynaklanan boşluğu dolduracak yeni bir merkezî yapı kurulamadığı için yerel idareciler
kendilerine mahsus nüfuz alanları belirlemeye teşebbüs ettiler. Öte yandan Germenlerin
sağlam bir siyasi yapı kuramayacağının bilincinde olan Vatikan Kilisesi (Papalık) etki ve
hâkimiyet alanını genişletme fırsatı buldu.
Vatikan’a bağlı örgütlü dinî kurumlar, siyasallaşarak Batı yaşamına yön vermeye başladılar.
Burada tabii ki merkez Vatikan güçlü örgütü sayesinde her geçen gün gücünü ve nüfuzunu
artıracak, adeta devletler üstü bir güç hâline gelecekti.
Avrupa’da siyasi birliği sağlamaya yönelik en önemli teşebbüslerden biri de Haçlı
Seferleridir. Haçlı Seferleri, Avrupa açısından olumlu ve olumsuz özellikleri ile tartışılmaya
devam etmektedir. Siyasi birliği sağlamaya yönelik çabalar kısa vadede kilise baskısının daha
da yakından hissedilmesine neden olacak, ancak başarısızlık uzun vadede kilise ve ona bağlı
kurumların sorgulanmasına yol açacaktır. Haçlı Seferleri ile Doğu’nun refahını ve
zenginliğini gören Avrupalılar savaşlarla ele geçiremedikleri bölgelerdeki zenginliklere ticaret
yoluyla sahip olmak isteyecekler bu sayede Avrupa Doğu’nun gelişmişliğinden payına düşeni
alacaktır. Doğu ile Batı’nın etkileşimi neticesinde Avrupalılar barut, matbaa, kâğıt ve pusula
gibi dönemin önemli buluşlarıyla tanışma imkânına sahip olacaklardı.
8 / 16
3.2. İslam Dünyasında Siyasi Yapı
İslam öncesinde dağınık kabileler hâlinde çatışma içerisinde yaşayan Arap kabileleri Hz.
Muhammed’in rehberliğinde ve önderliği altında kurulan İslam Devleti çatısı altında bir arada
yaşama kültürüne sahip olmuşlardır. Hz. Muhammed, Peygamber ve aynı zamanda İslam
Devleti’nin lideri olarak bu devletin gelişmesini sağladıktan sonra vefat etmiş ve Hz.
Peygamberden sonra yerine kimin geçeceği ile ilgili tartışmalar ortak bir uzlaşma ile
sağlanmış ve bundan sonra halkın temsilci kabul ettiği kişilerin oylarıyla halifeler işbaşına
gelmişlerdir. İlk halife olarak seçilen Hz. Ebubekir’in ardından sırayla Hz. Ömer, Hz. Osman
ve Hz. Ali bu şekilde halife seçilmişlerdir. Bir yönüyle demokratik sayılabilen bu sistem
Emevilerden itibaren terk edilecek, halifelik babadan oğula dönüşen adeta bir hanedan hâline
getirilecektir. Abbasilerde ve onlardan halifeliğin geçtiği Memlüklerde de bu sistem devam
edecektir.
Persler ve Türkler de Müslüman olduktan sonra mevcut sistemlerini İslam’ın gereklerine
uygun şekilde yeninden inşa sürecine gireceklerdir.
3.3. Türklerde Siyasi Yapı
Kavimler göçünden sonra Batı’ya doğru göç eden Türk kökenli kavimler son derece geniş bir
coğrafyada bağımsız bir şekilde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Hunların bir nevi mirasçısı
olan Göktürkler Asya’da Hunların mirasına sahip çıkarken Batıya doğru giden Avarlar ve
Avrupa Hunları güçlü merkezî devletler kurmuşlardır. Henüz İslamiyeti kabul etmemiş olan
Türklerin ve Müslümanların merkezî devletlere sahip oldukları dönemlerde Avrupa’da
feodalite varlığını sürdürmektedir. Türkler Müslüman olduktan sonra da güçlü merkezî
devletler kurmaya devam edeceklerdir. Türk-İslam sentezinin bir mahsülü olan bu
devletlerden ilki Karahanlılardır. Onları Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Anadolu
Selçukluları gibi güçlü devletler izleyecek, 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti varlığını
hissettirmeye başlayacaktır.
9 / 16
3.4. Hindistan ve Çin’de Siyasi Yapı
Orta Çağ’da Türk ve Perslerden başka Asya kıtasındaki diğer güçler Çin ve Hindistan
krallıkları idi. Siyasi karışıklıkların devam ettiği Hindistan’da Gupta İmparatorluğu birliği
sağlamaya çalışıyordu. Çin’de ise Sui, Tang, Song ve Yuan hanedanları siyasi birliği sağlama
yolunda atılımlar yapmışlardır.
3.4. Amerika’da Siyasi Yapı
Amerika’da Orta Çağ’ın güçlü tek devleti olan Maya İmparatorluğu gelişmiş olmasına karşın
belki de imparatorluk özelliğinden dolayı tek bir ulus hâline gelemedi. Bunun sonucu olarak
Mayalar ayrı hükümetler tarafından yönetilen şehir-devletler hâlinde yaşadılar. Bununla
beraber Mayaları bir arada tutan ortak kültürleri, sosyal yapıları, dilleri, takvimleri, dinleri ve
yaşam biçimleri idi.
Maya şehir devletlerinde yerel krallara halach unic (asıl adam) adı veriliyordu. Halach unic
devleti danışmanlarının yardımıyla yönetirdi ancak savaşa girme kararı da dâhil bütün
konularda son sözü söyleme hakkına sahipti. Maya hükümdarları tanrı-krallar olarak
düşünülmekteydi. Dinî törenleri de yöneten krallar bu törenler sırasında halktan üstün
olduklarını gösterecek ihtişamlı kıyafetler giyerlerdi. Yerel krallar kendilerine bağlı
kasabaların yöneticileri olan batabları (batabob) seçerler ve bu yöneticiler de bir danışma
meclisi rehberliğinde bulundukları yeri yönetirlerdi. Yürütme ve yargı yetkisine sahip
batablar askerî yetkilerini ise nakom adı verilen ve üç yıllığına atanan nakomlarla
paylaşırlardı.
Yerel kral öldüğü zaman oğlu ya da onun yakın erkek akrabalarından biri yerine geçerdi.
Bütün Maya kralları erkek olmasına karşın araştırmacılar, kadınların da ailedeki fonksiyonları
itibarıyla önemli bir nüfuza sahip olduklarını ileri sürmektedir.
10 / 16
ÇALIŞMA SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’na asker gönderen
kavimlerden biri değildir?
A) Sakson
B) Hun
C) Anglo
D) Germen
E) Got
2. Amerika’da Orta Çağ’ın güçlü tek devleti aşağıdakilerden hangisidir?
A) Maya
B) Aztek
C) İnka
D) Toltek
E) Olmek
Yanıtlar: 1. b, 2. a.
11 / 16
12 / 16
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
13 / 16
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
14 / 16
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
15 / 16
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
16 / 16
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 16
3. HAFTA
DERS NOTU
3 / 16
İÇİNDEKİLER
4. DİN VE İNANIŞ
4.1. Roma İmparatorluğu’nda Din ve İnanış
4.2. İran’da Din ve İnanış
4.3. Türklerde Din ve İnanış
4.4. Çin’de Din ve İnanış
4.5. İslamiyet’in Doğuşu
4 / 16
ÖZET
Roma İmparatorluğu, İran’da, Türklerde ve Çin’de din ve inanış özelliklerinden
bahsedildikten sonra ana hatlarıyla İslamiyet’in doğuşu ele alınacaktır.
5 / 16
4. DİN VE İNANIŞ
Orta Çağ denilince genel olarak ilk akla gelen skolastik düşüncenin* hâkimiyetidir. Bu
düşünce daha çok Avrupa’yı ilgilendirmekle birlikte günümüzde gelişen Batı medeniyetinin
bilimsel ve teknolojik gelişmelerde belirleyici olması,
Orta Çağ için de aynı
değerlendirmelerin yapılması gibi bir yanılgı içerisine düşülmesine yol açabilir.
Bilindiği üzere İlk Çağ’ın başlangıcından itibaren medeniyet ve kültür Doğu’da hızla
gelişerek dünyaya yayılmıştı. Ancak yaklaşık 3,500 yıl sürdüğü düşünülen İlk Çağ’ın sadece
son 600-700 yılında Yunan şehirleri ve Roma İmparatorluğu dengeyi sağlayabilmiş bir nebze
olsun medeniyet ve kültür alanında ileri gidebilmişlerdi. Roma İmparatorluğu’nun
parçalanması ve İslamiyet’in doğuşu ile birlikte Doğu dünyasında yeni bir canlanma
başlayacaktır. Öte yandan siyasi sorunlarına rağmen Çin, Hindistan, İran ve Türk dünyasında
medeniyet ve kültür sahasında atılımlar devam etmektedir. Amerika’da da Mayalar
kendilerine özgü medeniyetleri ile yol almaktadırlar. Dolayısıyla salt Batı’ya yoğunlaşmak bu
gelişmelerin göz ardı edilmesine neden olabilir. Bu noktada sadece kronolojik karmaşaya
düşmemek adına Batı’dan başlayarak dünya çapındaki gelişmeleri ve dinin siyasete nasıl
nüfuz ettiğini, insanların sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarını nasıl etkilediğini ele
almaya çalışacağız.
4.1. Roma İmparatorluğu’nda Din ve İnanış
Hatırlatma: İlk Çağ’ın sonlarına doğru Yunanlıların da etkisiyle Roma tanrıları önce cismani
daha sonra karma bir yapıya sahip olmuşlar. Bu süreçte Hz. İsa ortaya çıkarak Hristiyanlıkla
ilgili öğretileri çevresine yaymaya çalışmıştı. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra
havariler MS 1. yüzyıl içerisinde Roma topraklarında Hristiyanlığı yaydılar. Roma
yöneticileri başlangıçta Hristiyanlığı engellemeye çalıştılar. Ancak zamanla bazı devlet
adamları hatta imparatorlar Hristiyanlığa ilgi duymaya başladılar. 313 yılında Roma
İmparatoru Konstantinus yayınladığı Milano Fermanı ile Hristiyanlığın serbest bir din
olduğunu ilan etti. İmparator Theodosius’un 380 yılında vaftiz olmasıyla Hristiyanlık Roma
İmparatorluğu’nda resmi din olarak kabul edildi.
*
Evren ve doğanın kurallarını din kurallarına göre açıklamaya çalışan düşünce biçimidir.
6 / 16
Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığın resmen ilan edildiği sıralarda Kavimler Göçü’nün
olumsuz etkileri hissedilmeye başlanmıştı. Karadeniz’in kuzeyinden gelen Türk kavimleri
Doğu Avrupa’yı etkileri altına almışlar, Kuzey ve Doğu Avrupa’da bulunan kavimler de
Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaki Orta Avrupa’ya doğru baskı yapmaya
başlamışlardı.
Cermen kavimlerinin baskısıyla Roma İmparatorluğu’nun çökmesi Avrupa siyasi hayatında
ciddi bir boşluk doğurmuştu. Siyasi boşluk Avrupa’da ekonomik, sosyal ve kültürel
sahalardaki çöküşle eş zamanlı olarak yaşanıyordu. Bu durumda örgütlü bir yapıya sahip olan
Papalık etkin bir güç olarak ortaya çıkacaktı.
Papalık, Tanrı kaynaklı iktidarın Hz. İsa aracılığıyla Saint Paul’e dolayısıyla kiliselere
devredildiği şeklinde bir düşünce sistemini benimsemişti. Bu düşünce kilisenin, Tanrı
iktidarının yeryüzündeki tek temsilcisi olduğu ifadesiydi. Dolayısıyla önce Hristiyan dünya
daha sonra da tüm dünya iktidarları kiliseye tabi olmak zorundaydı. Başka bir ifadeyle
dünyada mevcut bütün iktidarlar, kiliselerin merkezî olan Vatikan ve başındaki Papa’ya bağlı
olmak durumundaydı. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü bu düşüncenin yerleşebilmesi için
uygun bir zemin hazırladı. 5. yüzyıldan itibaren Batı dünyasında gücünü hissettiren Papalık,
kurumsallaşarak ve örgütlenerek etki alanını her geçen gün daha da artırdı. Birkaç yüzyıl
içerisinde Papalık, Batı’daki siyasi iktidarlardan daha güçlü merkezî bir mekanizmaya sahip
olmuştu.
Hristiyanlığı yorumlayarak kendilerine göre içtihatlar yapan Papa’nın buyrukları temel
alınarak özel bir hukuk sistemi tesis edildi. Papalık, Batı’da adeta en üst yasama organı hâline
gelmiş, hukuk sistemi ile yargı yetkisini de ele geçirmişti. Batı’da bulunan siyasi iktidarlar ise
Papalık tarafından alınan kararları uygulayacak ya da yürütecek merciler hâline getirilmek
isteniyordu. Doğal olarak bu düşünce Papalıkla siyasi birimleri karşı karşıya getirecek ve Orta
Çağ boyunca taraflar birbirlerine üstünlük sağlama arayışı içerisine gireceklerdi. Papalığın
yerel güçleri pasifize etmesi kısmen daha kolaydı. Ancak Papalık, Orta Çağ’da merkezî bir
güç olma yolunda ilerleyen Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nu iktidarına karşı bir tehdit
olarak görmekteydi. Aynı düşünce Kutsal Roma Germen İmparatorluğu yöneticilerinde de
hâkimdi. Bu düşünceler XI. yüzyılda Kutsal Roma Germen İmparatoru IV. Heinrich ile Papa
VII. Gregorius arasında sert, yetki tartışmalarının yaşanmasına neden olacaktı. Fakat ibre
Papalıktan yanadır. Bu sıralarda düzenlenen Haçlı Seferleri, Papalığın gücünü zirveye
7 / 16
çıkarmıştı. Siyasi iktidar ancak Haçlı Seferleri’nde alınan yenilginin hissedilmesi ve
Avrupa’da 15. yüzyıldan sonra gerçekleşen Rönesans ve Reform hareketleri neticesinde kilise
karşısında kaybettiği gücünü geri alma fırsatına sahip olacaktı.
4.2. İran’da Din ve İnanış
Hatırlatma
Başlangıçta çevre ülkeler gibi çok tanrılı bir inanış biçiminin benimsendiği İran’da MÖ
3000’lerden itibaren Zerdüştlük inancının şekillenmeye başladığı düşünülmektedir. İyilikle
kötülüğün mücadelesini esas alan Zerdüştlük inancı MÖ 600’lerde yaşadığına inanılan III.
Zerdüşt’ün mevcut inanç sistemini, tek tanrının kabul edildiği Mazdeizm adı altında
sistemleştirmesi ile yeni bir boyuta ulaşmıştır. Böylece artık tek tanrının kötülükleri
affetmeyeceğine ve tanrının kötülüklere karşı savaşmayı emrettiğine inanılır.
Zerdüştlük’te su, toprak ve ateş kutsal kabul edilmekle birlikte ateşe, aydınlığa ve güneşe
bakılarak dua edilir. Ateş, ışık ya da aydınlığın Tanrı Ahura Mazda’yı temsil ettiğine inanılır.
Canlı cansız bütün varlıkların özünde ateş vardır ve üstün, kutsal bir ateş Ahura Mazda ile
insan arasında bulunur. Zerdüştlük inancına ait metinlerin derlenmesi ile kutsal kitap Avesta
oluşturulmuştur.
Sasani (II. Pers) İmparatorluğu hükümdarı III. Yezdigirt 632-51 yılları arasında İslam Devleti
ile mücadele içerisine girer. İslam Devleti’nin bu savaştan galip gelmesi üzerine Sasanilerin
hakimiyet kurdukları İran, Irak, Kafkasya ve Afganistan’a kadar olan topraklarda İslamiyet
hızla yayılır.
4.3. Türklerde Din ve İnanış
Hatırlatma:
Bozkır kültürü Türk toplumunda farklı inanç sistemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Eski Türklerde ata gibi görülen kurda karşı saygı duyulması ve ona bir nevi kutsallık
atfedilmesi Totemciliğin; tabiat kuvvetlerine atfedilen güçler Şamanlığın; ölmüş büyüklere ve
atalara saygı Atalar Kültü’nün benimsendiğini göstermektedir. Bozkırda yaşayan Türk
8 / 16
topluluğu arasında en fazla tercih edilen din ise Gök-Tanrı dinî idi. İlk Çağ’daki diğer
medeniyetlerden farklı olarak Türklerin inanç sistemi içerisinde, yaratıcı ve tam iktidar sahibi
Tengri (Tanrı) en yüksek varlık olarak merkezde yer alırdı. Türk inanç sistemi içerisinde
yaratıcı semavi yönünden dolayı Gök-Tanrı diye anılırdı.
Ayrıca Türk toplulukları dinî inanç ve ibadet konusunda özgür bir yapıya sahip olup tarih
içerisinde çevre uygarlıklar tarafından kabul edilen din ve inanışları da benimsemişlerdir.
Budizm, Maniheizm, Musevilik, Hristiyanlık ve son olarak da İslamiyet Türk toplulukları
tarafından kabul edilmiştir.
Daha çok Gök-Tanrı inancını benimsemekle birlikte farklı din ve inanışları benimseyen Türk
topluluklarının büyük bir kısmı İslamiyet’le tanıştıktan sonra eski inanış sistemlerini terk
edeceklerdir. Kama Irmağı civarında kurulan İtil Bulgarları’nın 920 yılından önce Almış Han
zamanında İslamiyet’i ilk defa kabul eden Türk devleti olduğu düşünülmektedir. Kaynaklarda
genel olarak Karlukların ve onlar tarafından kurulan Karahanlıların İslamiyet’i benimseyen
ilk Türk topluluğu ve devleti olduğu iddia edilir. Herhâlde iki devlet birbirlerine yakın
tarihlerde belki de eş zamanlı olarak İslamiyet’i benimsediler. Burada kesin olan, Türklerin
10. yüzyıl içerisinde kitleler hâlinde İslamiyet’e geçmeye başladığıdır. İslamiyet’e geçiş 11.
ve 12. yüzyılda hızlı bir ivme kazanacak ve 13. yüzyıla gelindiğinde Türklerin büyük bir
kısmı artık Müslüman olacaktır. Gazneliler ve Selçuklular tarafından kurulan çok sayıda
devlet İslamiyet’i benimsemekle kalmayıp, İslam’ın öncüsü olacaklar ve İslamiyet’i geniş
alanlara yayacaklardır. Türkler, İslamiyet’i Orta Asya, Uzak Doğu, Kafkasya, Anadolu ve
Balkanlara taşıyacaklardır.
4.4. Çin’de Din ve İnanış
Hatırlatma:
Çin’de Shang’lar da çok tanrılı din ve inanışlara sahiplerdi. İmparatorların Tanrı adına halkı
yönettiğine inanılırdı. Chou’lardan itibaren Türklerin de etkisiyle Gök-Tanrı dinî yayılmaya
başladı. Bu Taoizim şeklinde formüle edilecekti. MÖ 771 yılından itibaren derebeyleri
üzerinde siyasi otoritesini kaybeden imparatorlar, dinî otoritelerini sürdürmek amacıyla din
alimlerini çevrelerine topladılar. Din alimlerinin sayısı her geçen gün arttı. Münferit
derebeyleri de bir yandan alimleri yanlarına alarak çocuklarına ders verdirirken diğer
9 / 16
yandan kurban ve diğer merasimleri idare ettirdiler. Bu alimlerden biri olan Konfüçyüs’e
(K’ung-tze) ayrı bir yer ayırmak gerekir. MÖ 551 yılında Shantung eyaletine bağlı Lu
derebeyliğinde Shang sülalesinin papaz ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya gelen
Konfüçyüs dinî bilgilerle donatıldıktan sonra asil ailelerin çocuklarına ders vermeye
başlamıştı. Yüksek vazifelere girmeye çalışan Konfüçyüs elde ettiği hizmetlerde başarılı
olamadığından işten uzaklaştırılmıştı. Bundan sonra doğduğu Lu’ya giden Konfüçyüs
hayatının sonuna kadar burada ders vermiştir. Eberhard, Konfüçyüs’ün kendisi tarafından
hazırlanmamış Çin’in yüksek tabakası için geçerli dinî ve ahlaki akideleri talebelerine
öğretme yeteneğine sahip olduğunu iddia etmektedir. Aristokratik bir yaklaşımla üst tabakaya
hitap eden Konfüçyüs, mevcut gök tanrı dini ile ilgili bilgileri sistemleştirmiştir.
Han sülalesi döneminde Çin Budizm’le tanıştı. Budizm derin felsefi fikirler ve akideler altında
ezilmiş halka hitap ediyordu. İyilik ve kötülük kavramlarının detaylı bir şekilde işlendiği
Budizm halka eziyet eden memurların ahirette cezalandırılacaklarını ve ezilen halkların ise
mükafatlandırılacağını savunuyordu. Bu fikirler özellikle ikinci Han sülalesi döneminde
ezilen halk için umut oldu. Budizm MS 220 yılından itibaren Çin’de önem kazandı. Budist
manastırları banka, borsa ve depo olarak kullanan tüccarlar, mabed için para ve toprak
teberru edebiliyorlardı. Bu topraklara fakir köylüler kabul edildiklerinden onlar da Budizm’i
rahatlıkla benimsediler. Budizm’le birlikte özellikle köylerde bir nevi şamanistik ve bereket
dinî yaşamaktaydı. MÖ 3. yüzyıldan itibaren Taoizm ve kısmen Konfüçyanizm bu dinin
etkisinde kalmıştı. İşte bu aşamada eski Taoizim inancından farklı olarak rahip/şamanlar
Taoist dini adında yeni bir inanış geliştirdiler. İlerleyen dönemde bu din Budizm’i taklit
ederek rağbet gördü. Böylece Gök dini adeta resmi din, Şamanizm ise gündelik hayatın dinî
hâline geldi.
Çin’de İlk Çağ’da etkili olan din ve inanış sistemleri Orta Çağ’da da etkisini sürdürdü. Aynı
şekilde Konfüçyanizm, Budizm, Taoizim gibi din ve inanışlar yayılmaya devam etti.
4.5. İslamiyet’in Doğuşu
Son ilahi din olan İslamiyet, Hz. Muhammed tarafından 613 yılından itibaren Mekke’de
insanlara tebliğ edildikten sonra inanılmaz bir ilgi ve teveccühle karşılanarak kısa süre
içerisinde yayılmıştır. Önce Arap Yarımadası’nda daha sonra yakın çevresinde yayılan
10 / 16
İslamiyet, insan hak ve hürriyetleri ile ilgili düzenlemeler getirmiş, sosyal adaleti sağlama
yolunda oldukça ilgi çekmiştir.
İslam kültür ve medeniyetinin merkezinde Araplar olsa da zamanla İranlılar, Persler, Türkler
ve daha birçok millet kültür ve medeniyet sahasına önemli katkılarda bulunmuşlardır.
11 / 16
ÇALIŞMA SORULARI
1. Hristiyanlık ilk defa aşağıdaki devletlerden hangisi tarafından resmi bir din olarak kabul
edilmiştir?
a) Pers
b) Roma
c) İskender
d) Mısır
e) Makedonya
2. Türkler kaçıncı yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde İslamiyet’i benimsemeye başlamışlardır?
a) 7
b) 8
c) 9
d) 10
e) 11
Yanıtlar: 1.b, 2.d.
12 / 16
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
13 / 16
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
14 / 16
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
15 / 16
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
16 / 16
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 20
4. HAFTA
DERS NOTU
3 / 20
İÇİNDEKİLER
5. HUKUK
5.1. İslam Hukuku
5.2. İslam Hukukunun Tarihi Gelişimi
5.3. Türklerde Hukuk
5.4. Batı’da Hukuk
4 / 20
ÖZET
İslam hukuku ve tarihi gelişimi ele alındıktan sonra Türklerde ve Batı’da hukuk
sistemlerinden bahsedilecektir.
5 / 20
5. HUKUK
Batı Roma’nın çöküşünden sonra Batı’da merkezî bir gücün kalmaması kilisenin etkisini ve
baskısını her geçen gün artırmasına yol açmıştı. Bu şartlar altında toplumda düzeni ve huzuru
sağlamak adına Papa tarafından belirlenen ilkeler doğrultusunda kiliseler kurallar belirlemeye
başladılar. Kilisenin feodal beyler üzerindeki etkilerini de hissettirmeye başlamaları üzerine
bu kurallar yasa hâline geldi. Böylece Batı’da kiliseye bağlı bir hukuk sistemi gelişti.
Çin’de ise Çeng (Çe Huang-di) döneminde yapılan hukuki düzenlemeler değişiklikler
yapılarak devam edecekti. Hindistan’da da İlk Çağ’da hazırlanan mecelleler kast sisteminin
dışına çıkılmamak kaydıyla yenileneceklerdi.
Doğu’da ise İslam’ın yükselişi ile birlikte yeni bir hukuk anlayışı ortaya çıktı. Toplum
hayatında radikal değişiklikler getiren İslam hukuku önce Araplar, daha sonra İranlılar,
Berberiler ve Türkler tarafından benimsenerek ya da kendi yaşam tarzlarına uyarlanarak tatbik
edilecekti.
5.1. İslam Hukuku
Fıkıh ve şeriat kavramları ekseninde gelişen İslam hukuku, Orta Çağ’da ayırt edici özellikleri
ile ön plana çıkar. Şeriat, Allah’ın toplum hayatının düzenlenmesi amacıyla peygamberleri
aracılığıyla bildirdiği hükümlerin tamamıdır. Tabii ki bu tanımdan yola çıkılarak şeriatin
sadece toplum hayatını düzenlemek için ahkaki hükümlere bağlı olduğunu iddia edemeyiz.
Şeriat itikadi hükümler adı verilen inançla ilgili hükümleri ve insanlarla Allah arasındaki
münasebetlere dair ameli hükümleri de ihtiva eder. Dolayısıyla şeriata göre bir insanın sadece
toplum hayatını düzenleyen temel kurallara uyması yeterli değildir. Kişinin özünde de bu
kurallara bağlı kalması, benimsemesi ve hayatının her anında bunları tatbik etmesi gerekir.
İşte bu yönüyle şeriat, diğer hukuk sistemlerinden ayrılmaktadır. O hâlde akla şöyle bir soru
takılabilir; normalde toplumsal şartların ve yaşam biçiminin değişmesine paralel olarak hukuk
sistemlerinin değişmesi ya da yenilenmesi gerekir, ancak itikadi ve ameli hükümlere bağlı
olan şeriat nasıl yenilenebilir? Bu sorunun cevabı son derece açıktır. Şeriat, itikadi ve ameli
hükümlerin özüne bağlı kalmak kaydıyla toplumsal yaşamdaki değişikliklere uygun
6 / 20
düzenlemeler yapılmasına müsaade eder. Bu konuda kısıtlayıcı ya da yasaklayıcı hiçbir
hüküm yoktur.
Fıkıh, kişinin ibadet, ceza ve muamelelere ilişkin şeri hükümleri bilmesidir. Günümüzde fıkıh
eksik değerlendirmelerle İslam hukuku yerine kullanılmaktadır. Oysa fıkhın sınırı daha geniş
olup temizlik ve ibadete ilişkin meseleler de fıkhın kapsamı dâhilindedir. Ceza gerektirmeyen
fiili davranışlarla ilgili kurallar fıkha dâhildir. Namaz kılmak, yemek yeme-içme gibi kişinin
yapması gereken ve fıkhı ilgilendiren fiiller bu kapsamda değerlendirilebilir. Keyfi olarak
namaz kılmadığı için bu dünyada kişiye bir ceza verilmesi söz konusu değildir. Ancak bu
durum ahiret için geçerli değildir.
Bu açıklamalardan hareketle bugünkü manada İslam hukukunun karşılığının şeriat değil fıkıh
olduğunu söyleyebiliriz. İlahi bir sisteme sahip İslam hukukunun kendine mahsus birtakım
özellikleri bulunmaktadır:
a) İslam hukukunun temel kaynakları Kur’an, sünnet ve ikisine uygun içtihadi
kaynaklardır. Neticede İslam hukukunun temelinde Allah’ın iradesi vardır. Beşerî
hukuk sistemleri ise insan iradesini temel alır. Bütün insanlara gönderildiği için
özünde eşitlik olan İslam hukuku ilahi olduğu için meşruiyetini dine dayalı manevi
duygularla pekiştirmektedir.
b) İslam hukukunun diğer bir özelliği de yukarıda vurguladığımız üzere maddi
müeyyideleri kadar manevi müeyyidelerinin de bulunmasıdır. Öyle ki bazen manevi
müeyyideler maddi olanlardan daha ağır basar.
c) Yine İslam hukuku sadece insanla-toplum arasındaki hukuki münasebetleri
düzenlemez. Allah ile insan arasındaki değişmez ve değişmeyecek olan kulluk
münasebetleri de fıkhın kapsamı dâhilindedir.
Temel özelliklerinden bahsettikten sonra şimdi de tarihi süreç içerisinde İslam hukukunun
nasıl geliştiğinden bahsedelim.
7 / 20
5.2. İslam Hukuku’nun Tarihi Gelişimi
Hz. Muhammed’in peygamber olmasından Hicret’e kadar geçen süreçte Mekke’de bulunan
Müslümanların toplumsal hayatta ne kadar ciddi sıkıntılar yaşadığından herhâlde bahsetmeye
dahi gerek yoktur. Mekke döneminde tebliğ edilen ayetlerde genel olarak ibadet ve hukukla
ilgili temel prensipler yer almıştır. Mekkelilerin İslam’a karşı sert tutumları birlikte yaşama
imkânı vermediğinden Hz. Muhammed ve Müslümanlar Medine’ye hicret etmeye karar
vermişlerdi.
Medine’ye giden muhacirler ile Medineli ev sahipleri ve farklı dünya görüşlerine sahip ahali
insanların bir arada yaşayabilecekleri bir düzen tesis etmek gerekiyordu. Aksi hâlde beklenen
huzur ortamının yerine çatışmalar yaşanabilirdi. Peygamber olmasına rağmen istişareye
oldukça fazla önem veren Hz. Muhammed, Medine’de yaşayan bütün grupların temsilcilerini
bir araya getirerek onlarla “Medine Sözleşmesi” olarak bilinen antlaşmayı imzaladı. Antlaşma
inanç ayrımı gözetilmeksizin Medine’deki bütün grupların barış ve huzur içerisinde
yaşamalarını sağlamayı hedefliyordu. Medine Sözleşmesi’nin temel özellikleri dikkate
alındığında aşağıdaki maddeler dikkat çeker:
1. Yahudiler kendi dinlerinin gerekliliklerini serbestçe yerine getirebileceklerdi.
2. Müslümanlarla Yahudiler barış içerisinde yaşayacaklardı.
3. Dışarıdan Medine’ye yönelik bir saldırıya karşılık toplu müdafaa yapılacaktı.
4. İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaştığı takdirde diğer taraf rakiplere yardım
etmeyecekti.
5. Müslümanlarla Yahudiler arasında bir anlaşmazlık çıktığı takdirde Hz.
Muhammed hakem olarak kabul edilecekti.
Gerek Mekke’den Medine’ye giden gerekse Medineli Müslümanlar tarafından Peygamber
kabul edilen Hz. Muhammed’in hakemliğinin geçmişte birçok milletle sorunlar yaşayan
Yahudiler tarafından da kabul edilmesi son derece önemli idi. Bu güven Hz. Muhammed’in
Medine şehir devletinde hem peygamber hem devlet başkanı hem başkomutan hem de
başyargıç gibi yetkilere de sahip olacaktı. Hz. Muhammed, güvendiği ve liyakat sahibi yakın
arkadaşlarını toplum içerisinde karşılaşılan sorunların çözümü için kurulan mahkemelerde
görevlendirmiştir.
8 / 20
Hz. Muhammed’in vefatından sonra yaşanan hulafa-i raşidîn döneminde toprakların
genişlemesine paralel olarak nüfus artmış ve bununla orantılı olarak toplumsal sorunlar
artmaya başlamıştır. Bu sorunlar Hz. Ali döneminde iman ve fıkıh düşüncesinde farklı
yorumları da beraberinde getirmiştir. Hulafa-i raşidîn döneminde fıkhın kaynakları
değişmemekle birlikte toplum-zaman-mekân-yaşam tarzı ilişkisine dair yeni yorumlar
yapılmasına neden olmuştur.
Emeviler dönemi birçok alanda olduğu gibi hukuk alanında da bozulmanın başladığı
dönemdir. Bu dönemde hadis uydurmak artık gelenek hâline gelmiştir. Hukukun sağlam
temeller üzerinde inşa edilebilmesi açısından uydurma hadislerin ayıklanması gerekiyordu.
Önde gelen din alimleri belli merkezlerde toplanarak hadisleri tespit ederek derlemeye
başlamışlardır. Bu da kuramsal hukukun gelişmesine katkı sağlamıştır. Zeyd b. Ali’ye
atfedilen el Mecmû’ fil-fıkh bu devirden kalan ilk fıkıh kitabı olarak kabul edilmektedir.
Abbasiler, Emevilerin düştükleri hatalara düşmemek için gayret etmişler, siyasi, sosyal
ekonomik ve dinî sahalarda gelişme kat etmişlerdir. Bu gelişmelerden hukuk da nasibini almış
ve hem kuramsal hem de uygulamalı hukuk ilerlemeye başlamıştır.
Din alimleri Abbasiler döneminde de istişarelerde bulunarak hukuki meselelere çözüm
getirmeye çalışmışlardır. Bu dönemin önde gelen hukukçularından İmam Ebu Hanife’ye,
çalışmalarının hedefi sorulduğunda “Bela gelmeden hazırlanıyoruz.” karşılığını vermiştir.
Yine bu dönemde İslam hukukçuları İslam’ın benimsendiği farklı bölgelerdeki millet ve
kültürlerle temas etmek ve İslam hukukunun bu bölgelerde nasıl uygulanabileceğini tespit
edebilmek amacıyla çalışmalar yapmışlardır. Mesela Ebu Hanife, Kıbti ve İranlıların yoğun
olduğu Irak’ta, Bizans kültürünün hakim olduğu Suriye’de El-Leys b. Sa’d ve Şâfii, Mısır’da
ise Malik Hicaz hukuk alanında incelemeler yapmışlardır. Bütün bu çabalara karşın farklı
fıkıh alimleri (müçtehidler) tarafından farklı içtihadlar yapılıyordu.
Bundan sonraki dönemlerde içtihad yerini taklitçiliğe bırakmıştır. Daha açık bir şekilde izah
edecek olursak genel anlamda içtihad durmuş hukuki bir mesele ile karşılaşıldığında eski fıkıh
alimlerinin söyledikleri taklit edilerek tekrarlanıyor ya da onların söyledikleri dikkate alınarak
yeni değerlendirmeler yapılıyordu. Bütün bu çabalar İslam’da ayrılıkların ve mezheplerin
ortaya çıkmasına sebep olacaktı.
9 / 20
Bağdat’ı ele geçirerek Abbasilere son veren İlhanlılar kısa bir süre de olsa (1271-1304) işgal
ettikleri topraklarda Cengiz Yasalarını tatbik ettiler. Ancak Memluklerin hilafete sahip
çıkarak bu makamı himaye altına almaları İslam hukukunun kaldığı yerden yoluna devam
etmesini sağladı.
5.3. Türklerde Hukuk
Hunlardan sonra kurulan Göktürkler ve Avarlar gibi Türk devletlerinde gelenek, görenek ve
ananelere bağlı sözlü örfi hukuk (töre) sistemi devam etmiştir. Ancak Türklerin İslamiyeti
benimsemeye başlamasıyla birlikte İslam hukukunun etkileri yavaş yavaş hissedilmeye
başlanmıştır. İslamiyeti kabul eden Türk devletleri bir yandan şeri hukuk kabilinden İslam
hukukunu benimsemiş diğer yandan İslam hukukuna uygun olmak koşuluyla örfi hukuk
sistemini devam ettirmişlerdir. İslamiyeti ilk kabul eden Türk devletlerinden Osmanlı
Devleti’ne kadar bu sistem sürdürülecektir.
5.4. Batı’da Hukuk
Batı Roma İmparatorluğu’nun çökmesinin ardından Batı’da devlet (yöneticileri) ile kilise ya
da dünyevi olanlarla ruhani olanlar arasında başlayan yetki karmaşası düalist (ikili) bir
yapının ortaya çıkmasına neden olmuştu. Düalist yapı Orta Çağ’da Batı hukuku üzerinde de
etkisini hissettirmiştir. Buna göre bazı bölgelerde yöneticilerin örf, gelenek ve göreneklere
göre belirledikleri kurallar bazı yerlerde ise papalık tarafından bildirilen kurallar yasa hâline
gelmeye başlamıştır.
Aslında meselenin kökenine bakıldığında sıkıntıların Roma döneminde Hristiyanlığın resmen
kabul edildiği tarihlere kadar dayandığı anlaşılacaktır. Hristiyanlığı kabul eden Roma
Devleti’nde, dinî meseleleri çözüme kavuşturabilmek maksadıyla kiliselerin mahkemeler
kurmasına müsaade edilmişti. Kilise mahkemelerinde kaynağı Papalık olan ve kanonik hukuk
(canon law) olarak adlandırılan bir hukuk sistemi ortaya çıktı. Böylece Roma devlet hukuku
ve kilise hukuku denilen iki tip hukuk sistemine sahip oldu. Elbette bu ikili yapı, ileride ciddi
sorunlara ve çatışmalara yol açacaktı.
Roma’nın Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasını engelleyen I. Theodosius döneminden (347395) itibaren devlet ile kilise arasında hukuki tartışmalar başlamıştır. I. Theodosius, Milano
10 / 20
Psikoposu Ambrosso’dan katedral kilisesini imparatorluğa devretmesini talep ettiğinde hiç
beklemediği bir cevapla karşılaşır. Psikopos sarayların imparatora kiliselerin psikoposa ait
olduğunu ileri sürer. Kilise, imparator dâhil bütün yöneticilerin Tanrı’ya bağlı kilisenin
içerisinde olduğunu ileri sürmeye başlarlar. Neticede I. Theodosius’un ardından Roma
parçalanır ve kilise, Tanrı Devleti’nin temsilcisi olarak Dünya Devleti’nden üstün olduğunu
iddia eder. Başlangıçta bu ayrım derinden hissedilmez ancak 9. yüzyıldan itibaren üstünlük
yavaş yavaş kiliseye geçer. Özellikle 800 yılında Kutsal Roma-Cermen İmparatoru
Şarlman’ın Papa III. Leo’nun elinden hükümdarlık tacını giymesi bu bağlamda kırılma
noktasıdır. Bundan sonra Papalık devlet yönetimi içerisindeki ağırlığını her geçen gün daha
da artıracaktır.
Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun çöküşü Papalığın gücünü daha da artırmasını sağlar.
11. yüzyıla gelindiğinde iktidar artık devletten kiliseye doğru geçmeye başlamıştır. Bu
döneme kadar gerek merkezi gerekse yerel yöneticiler psikoposları tayin edebiliyor ve
onlardan vergi alabiliyorlardı. Ancak 11. yüzyıldan itibaren Papalık, elinden geldiğince buna
izin vermeyecektir.
Cluny tarikatının öncülüğünde Papalık reformu gündeme gelir. Papalık devlet otoritesinden
çıkarak bağımsız bir güç hâline gelmeyi amaçlamaktadır. Gregoryen devrimi olarak da bilinen
bu çabalar neticesinde kilise devlet karşısında konumunu güçlendirir. 1075 yılında toplanan
Roma Konsil’inde dinî kimliği olmayan kişiler tarafından atanmayı kabul eden din
adamlarının görevden alınacağı ve bu atamayı yapanların da afaroz edileceği ilan edilir.
Artık devlet ve kilise çatışmanın eşiğine gelmişti. Fakat taraflar Haçlı Seferleri’nin de devam
ettiği bir dönemde çatışmayı göze almayarak Worms’da bir araya geldiler. Neticede taraflar
Worms Antlaşması’nı imzalayarak uzlaşmaya vardılar. Uzlaşma yetki karmaşasını çözüme
kavuşturamamış sadece çatışmaları önlemişti ama Papalığın gücü ve otoritesi bundan sonra
daha etkili olarak hissedilecekti.
Yetki karmaşası 13. ve 14. yüzyılarda daha da arttı. 1296-1303 yılları arasında Fransa Kralı
IV. Philip ile Papa VIII. Bonifacius kendilerini böyle bir tartışmanın içerisinde buldular. Bu
tartışma esnasında düşmanı İngiltere Kralı’nın dahi desteğini alan IV. Philip’e bağlı Fransız
kuvvetleri İtalya’ya girerek Papa’yı tutuklayacak kadar ileri gittiler. Gerçi Papa kısa bir süre
sonra serbest bırakıldıysa da bu vakada devlet gücünü hissettirmişti.
11 / 20
Bir süre sonra Papalık Fransa’da bulunan Avignon’a taşındı. Böylece Fransızlar Papalığı
kontrol etme imkânına sahip oldular. Bu dönemde Alman tahtı için yeğenlerinden biri ile
mücadele eden Bavyera Kralı IV. Louis ile Papa XXII. John arasında bir tartışma yaşandı.
Fransızların etkisindeki Papa, Alman tahtı için IV. Louis ve yeğenini değil çözüm olarak
üçüncü bir aday belirledi. IV. Louis bu kararı tanımayarak kendini imparator ilan ederken
Papa onu aforoz ettiğini açıkladı. Dolayısıyla mesele çözümsüz kalırken bu tür tartışmalar
devam etti.
1309-1376 yılları arasında Avignon’da yaşanan Papalar serbest hareket etme kabiliyetlerini ve
prestijlerini kaybettiler.1 1378 yılında Papa XI. Gregor’un Papalığı yeniden Roma’ya
taşımasıyla birlikte kilise tekrar nüfuz kazanmaya başlayacaktı. Gregor’un ölümünün
ardından kardinaller VI. Urban’ı Papa seçtiler. Ancak başta Fransızlar olmak üzere Batılılar
bu seçimi tanımadıklarını açıklayarak Avignon’da kardinalleri bir araya topladılar.
Avignon’da toplanan heyet de VII. Clement’i Papa seçti. Böylece biri Roma da diğeri
Avignon’da olmak üzere iki Papa ortaya çıktı. Bunun zararlarını sezen çevrelerin çabalarıyla
1409 ylında Pisa’da bir uzlaşma konsili toplandı. Bu konsil Roma ve Avignon’daki papaları
tanımayarak üçüncü bir Papa seçti. Ancak uzlaşma çabaları bölünmeye yol açtı ve Papa sayısı
üçe çıktı. Alman İmparatoru Sigusmund’un çabalarıyla toplanan Constance Konsili (14141418) V. Martin’i Papa seçti ve büyük bölünmeye son verdi. Konsil hareketi Papalığı sınırlı
ve sorumlu bir makam haline getirdi.
Bu şekilde yetki tartışmaları hukuki tartışmaların da Orta Çağ boyunca sürüp gitmesine neden
olacaktı. Bu tartışmalar arasında kilise, Katolik mezhebine karşı olanların sorgulanması
amacıyla
Engizisyon
Mahkemelerini
kurmuştu2.
Kısa
süre
içerisinde
Engizisyon
Mahkemeleri sadece sorgulamanın değil işkencenin de uygulandığı kurumlar hâline geldiler.
1184 yılında Papa III. Lucius’un çabalarıyla düzenlenen Verona Konsili, afaroz sırasında
yerel yöneticilerin maddi ve manevi olarak kiliseyi desteklemek zorunda olduklarına, dinden
çıkanların ve dine karşı mücadele edenlerin ihbar edilmesine dair kararlar aldı. Papa III.
Innocentus ve III. Honorius dönemlerinde Engizisyon Mahkemeleri kurumsallaşmaya ve
teşkilatlanmaya başladılar. İlk dönemlerde bu mahkemeler sorgu yapar cezayı devlet
mahkemeleri verirdi. Ancak Papa IV Alexander döneminde Engizisyon Mahkemeleri
Bu döneme Yahudilerin Babil’de 70 yıl sürgün yaşamalarına atfen “Babil Tutsaklığı” adı verilmektedir.
İlk Engizisyon Mahkemesi’nin 1183 yılında Papa III. Lucius döneminde dini muhafaza düşüncesiyle kurulduğu
iddia edilir.
1
2
12 / 20
bağımsız hâle gelerek sorgulama ile birlikte yargılama da yaptılar. 13. yüzyıla gelindiğinde
Engizisyon Mahkemeleri Müslüman ve Yahudileri ya da bu dinlere sempati duyanları da
Hristiyanlık düşmanı kabul ederek işkencelerden geçirdiler, sorguladılar, yargıladılar ve
cezalandırdılar. 1255 yılında İman Fermanı’nın yayınlanması bu mahkemelerin gücünü daha
da pekiştirdi.
14. yüzyıl başlarından itibaren Engizisyon Mahkemeleri’ne karşı tepkiler yükselmeye başladı.
Papalık tepkileri yatıştırabilmek amacıyla kilise mahkemelerinin devlet mahkemeleri ile
müşterek kararlar almasını teklif etti.
1483 yılında Castilla Kraliçesi Isabella’nın talimatıyla kurulacak olan Engizisyon
Mahkemeleri’nin gazabından Yahudiler ve Müslümanlar kurtulamayacaklar, mahkeme
binlerce Yahudi ve Müslüman’ı ağır işkencelerden geçirerek katledecektir. Katliam Osmanlı
Devleti’nin yardıma yetişmesiyle bir nebze olsun önlenebilecektir.
Ek1.
MEDİNE SÖZLEŞMESİ
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1. Bu yazı Peygamber Muhammed tarafından Kureyşli ve Medineli müminler, Müslümanlar, bunlara tabi
olanlara sonradan katılanlar ve onlarla beraber cihat edenler içindir.
2. İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet oluştururlar.
3. Kureyş’den olan muhacirler, kendi aralarında adet olduğu üzere, kan diyetlerini ödemeye iştirak ederler.
Savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini müminler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet ölçülerine göre
ödemeye iştirak edeceklerdir.
4. Beni Avflar, kendi aralarında adet olduğu üzere, önceki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye iştirak
edeceklerdir. Müslümanların teşkil ettiği her zümre savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini müminler arasındaki iyi
ve makul bilinen esaslara ve adalet ölçülerine göre ödemeye iştirak edeceklerdir.
5. Beni Harisler, kendi aralarında adet olduğu üzere …
6. Beni Saidler…
7. Beni Cuşemler…
8. Beni Neccarlar…
9. Beni Amr b.Avfler…
10. Beni Nebitler…
11. Beni Evsler…
12. Müminler, kendi aralarında ağır mali mesuliyetler altında bulunan hiç kimseyi bu durumda
bırakmayacaklar. Kurtuluş fidyelerini veya kan diyeti gibi borçlarını iyi ve makul bilinen esaslara göre
vereceklerdir.
12B. Hiçbir mümin diğer müminin dostu ile onun aleyhine bir anlaşma yapmayacaktır
13. Takva sahibi müminler, kendi aralarında, saldırgana, haksız bir fiili tasarlayana, bir suça veya bir hakka
tecavüze ya da müminler arasında bir karışıklık çıkarma kastını taşıyan kimseye karşı olacaklar ve bu kimse
onlardan birinin evladı bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır.
14. Hiçbir mümin, bir kafir için, bir mümini öldüremez ve mümin aleyhine hiçbir kafire yardım edemez.
15. Allah’ın himaye ve teminatı tektir. Müminlerin en önemsizlerinden birinin himayesi, onların hepsi için
bağlayıcı bir hüküm ifade eder. Zira müminler, diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin dostu durumundadır.
13 / 20
16. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramaksızın ve onlara karşıt olanlarla yardımlaşmazlarsa, yardım
ve desteğimize hak kazanacaklardır.
17. Sulh müminler arasında bir tektir. Hiçbir mümin Allah yolunda girişilen bir harpte, diğer müminleri hariç
tutarak, bir barış anlaşması yapamaz. Bu sulh ancak müminler arasında genellik ve adalet esasları üzere
yapılacaktır.
18. Bizimle beraber savaşa katılan bütün askeri birlikler, birbirleriyle nöbetleşeceklerdir.
19. Müminler birbirlerinin Allah yolunda akıtılan kanlarının intikamını alacaklardır.
20. Takva sahibi müminler en iyi ve en doğru yolda bulunurlar.
20B. Hiçbir müşrik, bir Kureyşlinin mal ve canını himayesi altına alamaz, hiçbir mümine bu
hususta engel olamaz.
21. Herhangi bir kimsenin bir müminin ölümüne sebep olduğu kati delillerle sabit olur da, ölenin velisi rıza
göstermezse, kısas hükümlerine tabi olur. Bu halde, bütün müminler ona karşı olurlar. Bunlara sadece bu
kuralın tatbiki için hareket etmek helal olur.
22. Bu yazının muhteviyatını kabul eden, Allah’a ve Ahiret Gününe inanan bir müminin bir katile yardım etmesi
ve ona sığınak temin etmesi helal değildir. Ona yardım ve yataklık eden, kıyamet günü Allah’ın lanet ve
gazabına uğrayacaktır. O zaman artık kendisinden ne bir para ve ne de bir taviz kabul edilecektir.
23. Üzerinde ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir.
24. Yahudiler, müminler gibi savaş devam ettiği sürece harp masraflarını karşılamak mecburiyetindedirler.
25. Beni Avf Yahudileri müminlerle birlikte bir ümmet (toplum) teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine,
müminlerin dinleri kendilerinedir. Buna, dostları da dahildir.
25B. Yalnız, kim haksız bir harekette bulunur veya bir suç işlerse, o sadece kendine ve
aile efradına zarar vermiş olacaktır.
26. Beni Neccar Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.
27. Beni Haris Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.
28. Beni Saide Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.
29. Beni Cuşem Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.
30. Beni Evs Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.
31. Beni Salebe Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.
32. Cefne ailesi Salebenin bir koludur. Bu sebeple Salebeler gibi kabul edileceklerdir.
33. Beni Şuteybe de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahip olacaklardır. Kurallara mutlaka riayet edilecek
ve bunlara aykırı davranılmayacaktır.
34. Salebelerin dostları bizzat Salebeler gibi kabul edilecektir.
35. Yahudilere sığınanlar bizzat onlar gibi kabul olunacaklardır.
36. Yahudilerden hiç kimse Muhammed’in izni olmadan, Müslümanlarla birlikte bir askeri sefere
çıkamayacaktır.
36B. Bir yaralamanın intikamını almak yasak edilmeyecektir. Biri bir adam öldürecek
olursa neticede kendini ve aile efradını mesuliyet altına sokar. Aksi halde haksızlık
olacaktır. Allah bu yazıya en iyi riayet edenlerle beraberdir.
37. Bir savaş sırasında Yahudilerin masrafları kendi üzerine ve Müslümanların masrafları kendi üzerinedir.
Bu sahifede gösterilen kimselere harp açanlara karşı, onlar birbirleriyle yardımlaşacaklardır. Onlar arasında
iyi davranma olacaktır. Kaidelere mutlaka riayet edilecek, bunlara aykırı davranış olmayacaktır.
37B. Hiç kimse müttefiklerine karşı bir suç işleyemez. Zulmedilene mutlaka yardım
edilecektir.
38. Yahudiler Müslümanlarla birlikte harp ettikleri sürece masrafta bulunacaklardır.
39. Bu sahifenin gösterdiği kimseler için Medine vadisi mukaddes bir yerdir.
40. Himaye altındaki kimse himaye eden kimse gibidir. Ne zulmedilir ne zulmedebilir.
41. Himaye verme hakkına sahip olanların dışında hiç kimse himaye veremez.
42. Bu sahifede yazılı kimseler arasında zuhurunda korkulan bütün öldürme ve tartışma vakalarının Allah’a ve
Resulüne götürülmeleri gerekir. Allah, bu yazıya en iyi riayet edenlerle beraberdir.
43. Kureyşliler ve onlara yardım edecekler, himaye altına alınmayacaklardır.
44. Müslümanlar ve Yahudiler Medine’ye saldıracaklara karşı yardımlaşma yapılacaktır.
45. Yahudiler, Müslümanlar tarafından sulh yapmaya veya bir sulh aktine iştirake davet olunurlarsa, bunu
doğrudan doğruya aktedecekler veya ona iştirak edeceklerdir. Şayet Yahudiler, Müslümanlara aynı şeyleri teklif
edecek olurlarsa, müminlere karşı aynı haklara sahip olacaklardır. Din konusunda girişilen harp vakaları
müstesnadır.
45B. Her zümre, kendine ait mıntıkadan sorumludur.
46. Bu sahifede gösterilen kişiler için ortaya konan şartlar, aynı şekilde Evs Yahudilerine, yani onların
dostlarına ve bizzat kendilerine, yine bu sahifede gösterilen kimseler tarafından sıkı ve tam bir şekilde tatbik
olunur. Kurallara mutlaka uyulacak, bunlara aykırı hareket edilmeyecektir. Haksız yollarla kazanç temin
14 / 20
edenler, sadece kendilerine zarar ermiş olurlar. Allah, bu sahifede gösterilen maddelere en doğru ve en
mükemmel riayet edenlerle beraberdir.
47. Bu yazı, bir haksız fiil veya cürüm işleyenin ceza görmesine engel olamaz. Harbe çıkan da Medine’de kalan
da emniyet içindedir. haksız bir fiil işlemek müstesnadır. Allah ve Rasulü Muhammed himayelerini,
bu sahifeyi tam bir sadakat ve dikkat içinde muhafaza edenler üzerinde tutacaklardır.
Kaynak: http://www.eravsar.de/Islam%20Tarihi/Medine%20Sozlesmesi.htm (aynen alınmıştır).
15 / 20
ÇALIŞMA SORULARI
1. Allah’ın toplum hayatının düzenlenmesi amacıyla Peygamberleri aracılığıyla bildirdiği
hükümlerin tamamına ne ad verilir?
a) Fıkıh
b) Farz
c) Hadis
d) Şeriat
e) Sünnet
2. Aşağıdakilerden hangisi Fıkhın tanımıdır?
a) Allah’ın toplum hayatının düzenlenmesi amacıyla Peygamberleri aracılığıyla
bildirdiği hükümlerin tamamı
b) Kişinin ibadet, ceza ve muamelelere ilişkin şerî hükümleri bilmesidir.
c) Hz. Muhammed’in sözleridir
d) Hz. Muhammed’in uygulamalarıdır
e) İslam felsefesidir.
Yanıtlar: 1. d, 2. b
16 / 20
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
17 / 20
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
18 / 20
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
19 / 20
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
20 / 20
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 17
5. HAFTA
DERS NOTU
3 / 17
İÇİNDEKİLER
6. HAÇLI SEFERLERİ
6.1. Haçlı Seferleri’nin Nedenleri
6.2. Haçlı Sefeleri’nin Başlaması
6.3. I. Haçlı Seferi (1096-1102)
6.4. II. Haçlı Seferi (1147-1109)
6.5. III. Haçlı Seferi (1189-1192)
6.6. IV. Haçlı Seferi (1200-1204)
6.7. Haçlı Seferleri’nin Sonuçları
4 / 17
ÖZET
Haçlı Seferleri’nin nedenleri kısaca ele alındıktan sonra Haçlı Seferleri’nde yaşanan
gelişmelerden ve Haçlı Seferleri’nin sonuçlarından bahsedilecektir.
5 / 17
6. HAÇLI SEFERLERİ
Hristiyanlık ve İslamiyet gibi özünde toplumsal düzeni, kardeşliği ve huzuru sağlamaya
yönelik ilkeler bulunan iki dinin nasıl ve neden karşı karşıya getirildiğinin anlaşılabilmesi için
Haçlı Seferleri’nin siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi boyutlarıyla çok iyi bir şekilde tahlil
edilmesi gerekir.
6.1 Haçlı Seferleri’nin Nedenleri
Siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi boyutları olan Haçlı Seferleri, Papalığın dinî motifleri itici
bir güç olarak kullanması neticesinde Hristiyan ve Müslüman dünyalarını karşı karşıya
getirmiştir.
Siyasi boyutlarıyla değerlendirilecek olursa; bir kere Papalık, Batı’daki merkezî ve yerel
güçlerle bir hâkimiyet mücadelesi içerisine girmişti. Bu bağlamda Haçlı Seferleri Papalığın
Batı dünyasını birleştirerek Doğu’ya hâkim olma emellerinin bir parçasıydı. Papalığın
önderliğinde kazanılacak bir galibiyet Batı’nın kiliseye bağlılık sürecini hızlandıracağı gibi
kilisenin hâkimiyet alanını Doğu’ya doğru genişletmesini sağlayacaktı.
Bizans İmparatorluğu’nun Papalıktan yardım taleplerinin de siyasi bir boyutu bulunmaktadır.
Zira 11. yüzyıldan itibaren Türk-Müslüman kuvvetleri Doğu’dan Batı’ya doğru ilerlerken,
İspanya ve çevresine yerleşmiş olan Araplar, Güney Batı Avrupa’dan Avrupa’yı tehdit
etmektedirler. Batılılar, Müslüman kuvvetler arasında kalma ya da sıkışma tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Bu durumu ortadan kaldırmanın tek yolu savaştır.
İktisadi boyutlarıyla ele alınacak olursa daha çarpıcı birtakım unsurlar dikkat çeker.
Kazanılacak galibiyetin Orta Çağ’da Doğu’ya oranla çok fazla geride kalmış olan Batı’nın
iktisadi gelişimine önemli katkılarda bulunması kuvvetle muhtemeldir. Galibiyet neticesinde
elde edilecek topraklardan ve ticaret yollarından sağlanacak gelir, para ya da ganimet
Batılıların iktisadi sıkıntılarına çare olabilecektir.
Orta Çağ’da Batı’da sosyal hayattaki sıkıntılar da Haçlı Seferleri’ne olan ilginin artmasında
rol oynamıştır. Yoksul ve toprağı olmayan köylüler, savaşın kazanılması hâlinde ekonomik
6 / 17
sıkıntılarından
kurtulacaklarına
ve
dolayısıyla
sosyal
statülerinin
değişeceğine
inandırılmışlardır.
Haçlı
Seferleri’nin
dinî
nedenlerinden
bahsedecek
olursak
öncelikle
Bizans
İmparatorluğu’nun yardım taleplerine değinmek gerekir. Siyasi nedenlerini yukarıda
vurgulamış olsak da aslında dinî açıdan Bizans İmparatorluğu’nun Batı’dan yardım istemesi
de oldukça önemli idi. Zira Katolik Papalık, Ortodoks Bizans İmparatorluğu’na yapılacak
yardımın ve elde edilecek başarının Ortodoksların itaatiyle sonuçlanacağını düşünmektedir.
Başka bir deyişle savaş, iki mezhebe bölünen Batı dünyasını birleştirecek bir vasıta olarak
görülmektedir. Aslında burada başarı ya da başarısızlığın çok da önemi yoktur. Papalığın
düşüncesi, karşılıklı iyi niyet gösterilerinin birleşme için bir umut yaratması, galibiyetin ise
birleşmeyi sağlamasıdır.
Haçlı Seferleri’nin dinî gerekçeleri ise Müslümanların hâkimiyetindeki kutsal toprakların
(Kudüs, Urfa, Antakya) ele geçirilmesidir. Oysa Haçlı Seferleri başladığı sıralarda yaklaşık
500 yıldır Kudüs, Müslümanların hâkimiyetindedir, Urfa ve Antakya da Müslümanlar
tarafından uzun süre önce ele geçirilmiştir. Dolayısıyla hemen şöyle bir tezat dikkat çeker,
madem Kutsal topraklar bu kadar değerli idi; Papalık neden Batı’nın güçlü olduğu
dönemlerde değil zayıf olduğu bir dönemde Haçlı Seferleri’ne kalkışmıştı?
6.2. Haçlı Seferleri’nin Başlaması
1074 yılında Bizans İmparatoru VII. Mikhail Türkleri Anadolu’dan atmak amacıyla Batı’dan
ücretli asker toplayabilmek için Papa VII. Gregorius’a müracaat eder. Papa VII. Gregorius bu
müracaata cevap veremez. Ondan sonra Papa seçilen II. Urbanus bu mesele ile yakından
ilgilenir bu arada Bizans tahtında değişiklik olmuş VII. Mikhail’in yerine Aleksios Komnenos
geçmiştir. Aleksios Komnenos da VII. Mikhail ile hemen hemen aynı görüşlere sahip
olduğundan taraflar arasında bir yakınlaşma başlar.
1089 yılında toplanan Melfi Konsili’ne Bizans elçileri de katılırlar. Müzakereler Hristiyan
dünyası için umut yaratır. 1095 yılında düzenlenen Piacenza Konsili’nde ise Bizans’ın yardım
taleplerine olumlu cevap verilmesi için her şey hazırdır. Aynı yılın kasım ayı içerisinde Papa
Urbanus bir kez daha Türk ve Müslümanlara karşı bir haçlı seferi çağrısı yapar.
7 / 17
Bu arada Norman Kralı Roger, Sicilya ve İspanya topraklarının Müslümanlardan alınması
amacıyla Reconquista adı verilen bir savaş başlatmıştı. 1085 yılında Hristiyanların Toledo’yu
ele geçirmeleri büyük sevinç ve beklentiler yaratır. Bu beklentileri maddi ve daha çok manevi
motivasyonla harekete geçirme zamanı gelmiştir. Papa manevi motivasyonun Hristiyanlar
üzerinde daha etkili olacağının bilincinde olduğundan Haçlı Seferleri’nin hedefinin mezalime
maruz kalan Doğu Hristiyanlarına yardım etmek ve kutsal toprakların kurtarılması olduğunu
vurgular. Papa’nın altını çizdiği diğer bir husus da Reconquista hareketi ile eşzamanlı olarak
yürütülecek Haçlı Seferleri sayesinde Batı’da ve Doğu’da Müslüman tehlikesinin
önleneceğidir.
Papa’nın bakış açısıyla siyasi anlamda Müslümanlar Batı için bir tehdit ya da tehlike olarak
değerlendirilebilir. Ancak Doğu Hristiyanlarının mezalime maruz kaldıklarına dair iddialar
tamamen bir ajitasyondan ibaretti. Çünkü Kudüs’ü 7. yüzyıldan beri elinde tutan
Müslümanlar, Hristiyanların temel hukuki yükümlülükleri yerine getirmek kaydıyla başta hac
olmak üzere bütün dinî vecibelerini yerine getirmelerine müsaade ediyorlardı. Müslümanların
Hristiyanlara yönelik bir mezalimi söz konusu olmadığı gibi aksine Engizisyon Mahkemeleri
başta Müslümanlar olmak üzere farklı din ve inanışlardan olan insanlara zulmetmeye devam
ediyorlardı.
Bir diğer önemli husus da Bizans İmparatoru ve Papa’nın beklentileri ile ilgilidir. Bizans
İmparatoru, alacağı askerî yardımla kaybettiği toprakları Müslümanlardan geri almayı
planlamaktadır. Papa ise bu toprakların Hristiyan dünyasına kazandırılmasını daha açık bir
ifade ile kendi egemenliğine bırakılmasını beklemektedir. Bu nüans uzun vadede iki taraf
arasında ayrılıkları da kaçınılmaz hâle getirecektir.
Papa’nın yapılacak seferi, günahların affedileceği bir hac ziyareti olarak nitelendirmesi de
ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü sefere sadece şövalyeler, genç ve sağlıklı askerler davet
edilmekteydi. Dolayısıyla herkese açık olması gereken hac daveti sadece savaşçılara hitap
ediyor, toplumun diğer kesimlerini bundan mahrum bırakıyordu. Papa’nın bu çağrıda da
samimi olmadığı gayet net bir şekilde anlaşılıyordu.
Papa’nın bir başka beklentisi de Avrupa’da yaşanan iç çatışmalara son vermekti. Şöyle ki 11.
yüzyıla gelindiğinde Batı’da feodal yönetimler arasında çatışmaların şiddeti gittikçe artmıştı.
Papa’nın barış ve itidal çağrıları Şövalyeler arasında çok da etkili olmamıştı. Ancak
8 / 17
Müslümanlar hedef olarak gösterildiğinde yapılacak çağrının tesiri daha fazla olabilirdi.
Şövalyelerin savaşçı doğaları ve yaşam biçimleri bu çağrı için son derece uygundu.
Papa’nın vurguladığı bir noktada ekonomik sıkıntılar içerisindeki Batı’da yaşanan
çatışmaların kaynakların daha da tükenmesine neden olacağıdır. Oysa Haçlı Sefeleri’nin
kazanılması hâlinde Batı, Doğu’nun zengin kaynaklarına sahip olabilecektir.
Dikkat edileceği üzere Papa dinî hassasiyetler üzerinden siyasi, ekonomik ve sosyal hedefler
çizerek Haçlı Seferleri’ni formüle etmişti. Artık harekete geçme zamanıdır. Doğu’da yaşanan
siyasi sorunlar Batı’da uzlaşma sağlanması için gerekli siyasi zemini de oldukça müsait hâle
getirmiştir.
Haçlı Seferleri için hazırlıkların yapıldığı sıralarda Batılılar açısında bir tehdit olarak görülen
Türkler ve Müslümanlar arasında siyasi birlik ve beraberlik noktasında sıkıntılar ortaya
çıkmıştır. Sultan Melikşah’ın vefatının (1092) ardından Büyük Selçuklu Devleti içerisinde
otorite boşluğu yaşanmaktadır. Anadolu’da Danişment, Mengücek, Saltuk, Artuk ve Anadolu
Selçuklu devletleri arasında siyasi birlik sağlanacağına dair emareler ortada henüz yoktur. Bu
ortam içerisinde Haçlı Seferi’nin başlatılması uygun görülecekti.
6.3. I. Haçlı Seferi (1096-1102)
Papa’nın çağrısının ardından belli bir askerî disiplinden geçmemiş, başı bozuk halk kütleleri
Fransa ve Almanya’da toplanarak buradan Doğu’ya doğru harekete geçtiler. Yaklaşık olarak
250,000 kişiyi buldukları söylenen bu kafileler gittikleri yerlerde yağma ve talan eylemlerine
giriştiler. İstanbul’a ulaştıklarında dahi bu kütleler benzer eylemlerini sürdürdüler. İznik’e
geçtiklerinde ise bu kafileler, düzenli Türk birlikleri karşısında tutunamayarak ağır kayıplar
verdiler. Bu operasyon Haçlıların sistemli ve düzenli birliklerle harekete geçmelerinin elzem
olduklarını gösterdi.
Fransa’da toplanan düzenli birliklerin başına Godefroy de Bouillon getirildi. Bu kalabalık
birliklerin İznik’e doğru ilerlediklerini gören Anadolu Selçukluları, İznik Kalesi’ni Bizans’a
teslim etmeye razı oldular ve başkentlerini Konya’ya naklettiler. Bizanslıların, Haçlıları
İznik’e almamaları taraflar arasında güvensizlik sorunu olduğunu gösteriyordu.
9 / 17
1096 yılı ortalarında Baudoin komutasındaki Haçlılar Urfa’yı ele geçirerek burada
Anadolu’daki ilk Frenk prensliği olan Urfa Haçlı Kontluğu’nu kurdular. Bir süre sonra
Haçlılar Antakya’yı da ele geçirerek burada Beomondu’nun başında bulunduğu Antakya
Prensliği’ni kurdular. 15 Temmuz 1099 tarihinde de Kudüs Haçlılar tarafından ele geçirildi.
Burada kurulan Kudüs Krallğı’nın başına ise Godefroy de Bouillon getirildi. 1102 yılında da
Haçlılar Trablus Kontluğu’nu kurdular.
I. Haçlı Seferleri esnasında siyasi birlikten mahrum olan Türkler ve Müslümanlar, Haçlılara
karşı ortak bir cephe kuramayarak Urfa, Antakya, Kudüs ve Trablus gibi stratejik öneme sahip
merkezleri kaybetmişlerdi. Ancak kısa süre içerisinde neden yenildiklerinin bilincinde olan
Türkler ve Müslümanlar ittifaklar kurarak bundan sonra düzenlenecek Haçlı Seferleri’ne karşı
ortak cephe kuracaklardı.
6.4. II. Haçlı Seferi (1147-1109)
Musul Atabeyi I. İmaeddin Zengi I. Haçlı Seferi sırasında kaybedilen Urfa’yı 1144 yılında
Haçlılardan almayı başardı. Bunun üzerine Haçlı birlikleri yeni bir sefer hazırlıklarına
başladılar. Ancak bu kez karşılarında siyasi birlikten mahrum Türk ve Müslüman kuvvetleri
yoktu. Türk ve Müslüman kuvvetleri birleşerek Haçlı kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdiler.
Avrupa’dan hareket eden çok az haçlı kuvveti Kudüs’e ulaşarak canını kurtarabildi.
6.5. III. Haçlı Seferi (1189-1192)
2 Ekim 1187 tarihinde Selahaddin Eyyubi’nin, Haçlıların işgali altındaki Kudüs’ü geri alması
üzerine III. Haçlı Seferi düzenlendi. III. Haçlı Seferi’ne Alman İmparatoru Frederic
Barberousse, Fransa Kralı Philippe Auguste ve İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard
katılmışlardı. Ancak Haçlılar bu seferde de başarılı olamadılar.
6.6. IV. Haçlı Seferi (1200-1204)
III. Haçlı Seferi’nde Kudüs’ü ele geçirmeyi başaramayan Haçlılar yeni bir sefer için bir plan
yaptılar. Buna göre Haçlı birlikleri önce Mısır’ı ele geçirerek üs hâline getirecekler sonra
Kudüs’ü işgal edeceklerdi. Ancak bu planın hayata geçirilemeyeceğini anlayan ve ümitsizliğe
kapılan Haçlılar hedef değiştirerek yardım için geldikleri Bizans’ın başkenti İstanbul’u işgal
10 / 17
ettiler. 1204 yılında Haçlılar İstanbul Latin Krallığı’nı kurdular. Çanakkale Boğazı’ndan
Korfu’ya kadar olan adaları da ele geçirdiler. Ortodoks Bizanslılara eziyet etmeye başlayan
Katolik (Latin) Haçlılar, İstanbul’u adeta talan ettiler. Şehirde özgür bir biçimde
yaşayamayacaklarını anlayan Bizanslılar gittikleri İznik ve Trabzon’da Rum İmparatorlukları
kurdular. 1261 yılında Bulgarların ve İznik’e giden Rumların taarruzları neticesinde Haçlılar
İstanbul’u terk etmek zorunda kaldılar. Adalardaki Latin egemenliğine ise ancak Osmanlı
Devleti tarafından son verilecekti.
İstanbul’u işgal eden Haçlıların gerçek niyetleri anlaşılmış, Doğulu Hristiyanlara yardım ya
da din uğruna hareket etmedikleri ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bundan sonra düzenlenen Haçlı
Seferleri etkili olamayacaktı. İstanbul’u işgal ettikten sonra dört büyük Haçlı Seferi daha
düzenleyen Haçlılar, son olarak 1343 yılında Aydın ve Saruhanoğullarının denetimi altındaki
İzmir kıyılarına saldıracaklar, bir ara şehri işgal edecekler ancak 1346 yılında bir ticari
antlaşma imzalayarak şehri Türklere terk etmek zorunda kalacaklardı.
6.7. Haçlı Seferleri’nin Sonuçları
Haçlı Seferleri için hazırlıklar yapılırken başta Papa olmak üzere hem Katolik hem de
Ortodoks Hristiyan din adamları büyük beklentilere kapılmışlardı. Ancak sonuç tam bir hayal
kırıklığı oldu. Prestij ve nüfuz kazanmayı hedefleyen kilise, seferler sırasındaki hatalarıyla
beklediğinin aksine prestij ve nüfuzunu kaybetmeye başladı.
Yine Doğu’nun zenginliklerine ulaşarak zenginleşmeyi hedefleyen derebeylerinin büyük bir
kısmı seferlerde hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin topraklarına el koyan büyük
krallar, ateşli silahlara da sahip olarak merkezî devletler kurdular. Merkezi krallar seferlerden
dönen derebeylerinin topraklarını dahi geri vermediler. Böylece Batı’da siyasi yapı değişmiş
feodalite büyük ölçüde yıkılırken, yerine merkezi krallıklar kurulmuştur.
Haçlı Seferleri Avrupa’nın ekonomik, sosyal ve kültürel yapısında da önemli değişikliklere
yol açtı. Doğu’nun zenginliklerine ulaşmayı hedefleyen Haçlılar umutlarını kesince
Müslümanlarla ticaret yapmaya başladılar. Böylece Akdeniz limanları ticari açıdan büyük
önem kazanırken, zenginleşen tüccarlar Burjuva sınıfını oluşturarak Avrupa’daki sosyal
hareketlerde başat rol oynadılar.
11 / 17
Seferler Batılıları, öz değerlendirme yaparak geri kalış sebeplerini araştırmaya da
yöneltmiştir. Bilim, teknik ve teknoloji alanında Müslümanların geliştiğini gören Avrupalılar,
onları başarıya ulaştıran yöntem ve vasıtaları araştırarak barut, pusula, matbaa ve kağıdı
öğrenerek Batıya taşımışlardır. İleriki süreçte barut, feodal yönetimin yıkılmasında ve
merkezi krallıkların kurulmasında yani Avrupa siyasi yapısının değişmesinde; pusula,
denizciliğin ilerlemesinde; matbaa ve kağıt da kültürel hayatın canlanmasında önemli katkılar
sağlayacaktır.
Öte yandan Türk ve Müslümanlar maddi kayıplar vererek ağır hasarlar almış ve Batı’ya doğru
ilerlemekte gecikmişlerse de topraklarını muhafaza etmeyi başarmışlardır.
12 / 17
ÇALIŞMA SORULARI
1.Aşağıdakilerden hangisi Haçlı Seferleri başladığı sıralarda Anadolu’da bulunan Türk
devletlerinden biri değildir?
a) Danişmentler
b) Mengücekler
c) Saltuklar
d) Artuklar
e) Karahanlılar
2.Aşağıdakilerden hangisi I. Haçlı Seferi neticesinde Haçlılar tarafından işgal edilen
şehirlerden biri değildir?
a) Kudüs
b) Urfa
c) Antakya
d) Konya
e) Trablus
Yanıtlar: 1. e, 2. d
13 / 17
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
14 / 17
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
15 / 17
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
16 / 17
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
17 / 17
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 20
6. HAFTA
DERS NOTU
3 / 20
İÇİNDEKİLER
7. BİLİM, TEKNİK VE TEKNOLOJİ
7.1.- İslam Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji
7.1.1. Hârizmî (yaklaşık 780-850)
7.1.2. Abdülhamid İbn Türk (Ölümü yaklaşık 847)
7.1.3. Sabit Bin Kurrâ (yaklaşık 821-900)
7.1.4. Ebû Kâmil (yaklaşık. 850-930)
7.1.5. Kerecî (Ölümü. Yaklaşık. 1019)
7.1.6. Fergâni (yaklaşık 800-865)
7.1.7. Battâni (858-929)
7.1.8. Abdurrahman es-Sûfî (903-986)
7.1.9. Ebu’l Vefa el-Buzcâni (940-998)
7.1.10. Fârâbî (874-950)
7.1.11. İbnü’l Heysem (yaklaşık 965-1040)
7.1.12. Ebû Mûsa Câbir bin Hayyân (721-815)
7.1.13. Ebû Yusuf Yâkub İbn İshak el-Kindî (Kindî)-(yaklaşık. 801-873)
7.1.14. Ebû Bekir Muhammed İbn Zekeriya El Râzî (Râzî)- (yaklaşık 864-925)
7.1.15. Ebu Osman Amr bin Bahr bin Mahbûb el-Câhiz el-Kinani- (Yaklaşık
777-869)
7.1.16. Ebû’l Hasen Alî bin el-Hüseyn bin Alî el Mes’ûdî El-Hüzelî- (Yaklaşık
891-956)
7.1.17. Muhammed İbn Rüşd (1126-1186)
7.1.18. Ebülkasım Mansur bin Hasan Firdevsi (yaklaşık. 930-1020)
7.1.19. Ebu Reyhan el- Birunî (Beyruni)
7.1.20. İbn-i Sina (980-1037)
7.1.21. Kaşgarlı Mahmut (1008-1105)
7.1.22. Yusuf Has Hâcib (1017-1077)
7.1.23. Edib Ahmet Yükneki
7.1.24. Gıyaseddin Ebûl Feth Ömer İbni İbrahim’el Hayyam (Ömer Hayyam)(1048-1131)
7.1.25. Nasîrüddin El-Tûsî (1201-1274)
7.1.26. İbn-i Haldûn (1332-1406)
4 / 20
7.1.27. Mehmet Torgay (Uluğ Bey) - (1393-1449)
5 / 20
ÖZET
İslam dünyasında bilim, teknik ve teknolojiden bahsedildikten sonra ilim dünyasına katkı
yapan bilim adamlarından kısaca bahsedilecektir.
6 / 20
7. BİLİM, TEKNİK VE TEKNOLOJİ
7.1- İslam Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji
Hz. Muhammed bilimin temeli olan eğitime önem vermiş, Müslümanların iyi bir eğitim
alarak yetiştirilmelerine yönelik tavsiyelerde bulunmuştu. Dört Halife döneminde de
Müslümanlar eğitime ve bilime gereken değeri verdiler. Müslümanlar öncelikle Batı ve
Doğu’ya ait bilimsel eserleri kendi dillerine tercüme ederek işe başladılar. Bu sayede bir
yandan Müslüman dünyasında aydınlanma gerçekleşirken diğer yandan bilimin hangi
seviyede olduğu anlaşılıyordu. Bilimsel çeviriler yapılırken eser sahiplerinin din, dil, ırk ya da
mezhep farklılıkları gözetilmedi. İnsanlığın gelişimine katkı sağladığı düşünülen eserler
Müslümanlar tarafından tercüme edildi. Bu manada Aristo, Platon, Hipokrates, Eukleides,
Galenos ve Batlamyus gibi müelliflerin eserleri ile birlikte Hindistan ve Çinli müelliflere ait
eserler tercüme yoluyla İslam dünyasına kazandırıldı.
Emeviler döneminde sık sık görülen bulaşıcı hastalıklara karşı tedbir alma ihtiyacı hissedilmiş
bu amaçla Şam’da ilk hastane kurulmuştur. Bu hastanenin yanında eğitim öğretim
faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla bir de medrese kurulmuştur. Emeviler ve sonrasındaki
İslam devletlerinde de medreselerin sayıları hızla artacaktır. Fatimi halifesi El Hakim
döneminde 988 yılında Mısır’da kurulan El Ezher Medresesi eğitim alanında zirveye
çıkılmasını sağlayacaktı. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün teşebbüsleriyle Bağdat’ta
kurulan Nizamiye Medresesi de eğitim kurumlarının sistemli hâle getirilmesi noktasında
önemli işlevlere sahip olacaktı.
İslam devletlerinde kurumsal ilk bilim ve kültür merkezi olarak kabul edilen Beyt’ül
Hikme’nin (Hikmet ya da Bilgelik Evi) kim tarafından kurulduğu tartışmalıysa da Abbasi
Halifesi Memun döneminde Cundişapur Akademisi model alınarak Bağdat’ta kurulan Beyt’ül
Hikme’nin alanında ilk olduğu kabul edilmektedir. Hemen hemen aynı tarihlerde yine Halife
Memun döneminde Bağdat’ta kurulan Şemmâsiye Rasathanesi (gözlemevi) ise İslam
tarihinde bilinen ilk rasathanedir. İslam dünyasındaki bilim ve kültür kurumlarının sayıları ve
nitelikleri her geçen gün artacak ve Orta Çağ’a damgalarını vuracak olan bilim adamları bu
kurumlardan yetişeceklerdir. Şimdi bu şahsiyetlerden ve bilim dünyasına yaptıkları
katkılardan kısaca bahsedeceğiz.
7 / 20
7.1.1. Hârizmî (yaklaşık 780-850)
Horasan’ın Hive şehrinde doğan, asıl adı Ebu Abdullah Muhammed Bin Musa el- Hârizmî
olan ve Türk kökenli olduğu tahmin edilen Hârizmî Bağdat’a gelerek Beyt’ül Hikme ve
rasathanede çalışmalar yapmıştır. Matematik, astronomi ve coğrafya ile ilgilenen Hârizmî,
bilhassa aritmetik ve cebir alanındaki çalışmalarıyla matematiğin gelişmesine önemli
katkılarda bulunmuştur.
Hârizmî tarafından hazırlanan aritmetik kitabı kayıp olup bu eserin Barthlı Adelard tarafından
De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında) adıyla yapılan tercümesi günümüze kadar
ulaşabilmiştir. Bilindiği üzere İlk Çağ’ın sayı sistemleri ile büyük hesaplar yapmak son derece
zordu. Ancak Hint rakamları sayesinde bu zorluk aşılabilmişti. İşte Hârizmî, birden ona kadar
olan ve Hint rakamları ya da Hint-Arap rakamları olarak bilinen rakamların nasıl
kullanılacağını izah ederek İslam dünyasına tanıtmıştır. Avrupalılar, Hârizmî’nin adına atfen
Algorism
olarak
adlandırılan
bu
hesaplama
sistemini
İslam
dünyası
aracılığıyla
öğreneceklerdir.
“El-Kitâbü’l Muhtasar fî Hisâbi’l-Cebr ve’l-Mukâbele” (Cebir ve Mukâbele Hesabının Özeti)
adlı eseriyle Hârizmî cebirin de temellerini atmıştır. Bu sayede birinci ve ikinci dereceden
bilinmeyen denklemlerin çözümü yolunda ciddi adımlar atılmıştır.
Astronomi ve coğrafya alanında Sanskritçe ve Yunanca yazılmış olan eserleri de tercüme
eden Hârizmî İslam dünyasının bu alanlarda da ileri gitmesini sağlamıştır.
7.1.2. Abdülhamid İbn Türk (Ölümü yaklaşık 847)
Asıl adı Abdülhamid İbni Vasi İbni Türk Ebu Fazl olan ve hayatı hakkında detaylı bilgi
bulunmayan Türk kökenli Abdülhamid İbn Türk’ün Hârizmî ile hemen hemen aynı
dönemlerde yaşadığı tahmin edilmektedir. “Kitab-ül Canş fi’l Hisap, Kitab’ül Muamelat ve
Kitab’ül Mesaha” adlı eserleriyle Hârizmî’nin cebir alanındaki çalışmalarını daha da ileriye
taşımıştır.
8 / 20
7.1.3. Sabit Bin Kurrâ (yaklaşık 821-900)
Harran’da doğan Sabit Bin Kurrâ matematik, fizik, tıp, felsefe, geometri ve astronomi ile
ilgilenmiş olup bu alanlarda 79 eser kaleme almıştır. Cebiri geometriye uygulamayı başaran,
pisagor teoreminin genel bir ispatını yapan, küresel trigonometri, yüzey alanı ve cisim hacim
hesapları yöntemini geliştiren, sinüs teoremini tanımlayarak astronomiye uygulayan, parabol
ve paraboloidler hakkındaki çalışmalarıyla dost sayılar kuramını inceleyen Sabit Bin Kurrâ
astronomiyi de ihmal etmemiş Güneş ve Ay’ın hareketleri ile ilgili eserler kaleme almıştır.
7.1.4. Ebû Kâmil (yaklaşık. 850-930)
Tulunoğulları döneminde Mısır’da yaşadığı tahmin edilen ve asıl adı Ebû Kâmil Şücâ’ bin
Eslem bin Muhammed bi Şuca el Mısrî, el-Hâsib el Mısrî olan Ebû Kâmil, başta Kitab elŞamil olmak üzere matematik ve astronomi alanlarındaki çok sayıda çalışmasıyla Hârizmî ve
Abdülhamid İbn Türk’ün vardıkları noktanın biraz daha ilerisine ulaşmayı başarmıştır.
7.1.5. Kerecî (Ölümü. Yaklaşık. 1019)
Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin el-Hasanel-Kerecî el-Kerhî olan Kerecî, Tahran
yakınlarındaki Kerec’de doğduğu sanılmaktadır. “Kerecî, Al-Badi’ fi’l-hisab” (Hesaptaki
Harükûladelik), “Al-Fakhri fi’l-jabr Wa’l-Muqabala” (Cebirdeki Olağanüstülük) adlı
eserleriyle Hârizmî ve Ebû Kâmil’in cebir alanındaki çalışmalarına katkı ve ilaveler yaparak
cebirsel denklemlere yeni çözümler getirmiştir. Bu çalışmalarının yanı sıra mühendis olduğu
da düşünülmektedir.
7.1.6. Fergâni (yaklaşık 800-865)
Ebû el-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Kesir el- Fergâni, astronomi, matematik, coğrafya,
fizik ve mekanik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Fergâni, gök cisimlerinin İlk Çağ
astronomlarının iddia ettiği gibi metafizik cisimler olmadıklarını ve bunların dairesel
hareketler yaptıklarını izah etti.
Gök cisimlerinin hareket, uzaklık, hacim ve birbirlerine uzaklıkları ile ilgili tespitlerinin yer
aldığı eserleri bilhassa “Cevâmî İlm en-Nücûm ve’l-Harekât es-Semâviye” (Astronominin ve
9 / 20
Göğün Hareketlerinin Esasları Unsurları) adlı eseri Batılılar tarafından defalarca tercüme
edilerek Kopernik’e kadar temel kaynak olarak kullanılmıştır.
Diğer gök cisimleri gibi Güneş’in de kendisine göre bir harekete sahip olduğunu ilk defa ileri
süren bilim adamı olan Fergâni, Güneş tutulmalarını önceden belirleyebilmiştir.
Usturlab yapımının da gelişmesini sağlayan Fergâni, fizik ve mekanik alanlarında da
incelemeler yapmış, Nil Nehri’nin hareketlerini takip edebilmek amacıyla “Mikyas’ül Cedid”
adlı bir eser de yazmıştır.
7.1.7. Battâni (858-929)
Ebû Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani, astronomi,
astroloji ve matematik ile ilgilenmiştir. Battâni’nin önceleri yıldızlara inanılan Sabi dinine
mensup olduğu ancak sonradan Müslüman olduğu tahmin edilmektedir.
Güneş yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak hesaplayan Battâni ekliptiğin
eğimini de dakik olarak hesaplayabilmiştir.
Battâni’nin trigonometri alanında da birim değerleri hesaplayarak yeni buluşlara imza attığı
bilinmektedir.
7.1.8. Abdurrahman es-Sûfî (903-986)
Abdurrahman es-Sûfî, de başta yıldızlar olmak üzere gök cisimlerinin parlaklıkları ve
hareketleri ile yakından ilgilenmiştir. Gümüşten yaklaşık 10 kg. ağırlığında bir küre ve çeşitli
model aletler yaparak enstrümantal tekniklerin gelişmesine katkı sağlamıştır.
7.1.9. Ebu’l Vefa el-Buzcâni (940-998)
Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Buzcâni
matematik ve astronomi alanlarında çalışmalar yapmış çok sayıda eser yazmıştır.
10 / 20
Yıldızların eğimlerinin doğru bir şekilde ölçülebilmesi amacıyla bir duvar oklantı geliştiren
Buzcâni, astronomi çalışmalarını trigonometri hesaplarıyla destekledi.
Bu bilim adamlarının yanı sıra Türk asıllı oldukları sanılan Amâcur Ailesi ve İhvân-ı Safa
(Arınmış Kardeşler) adlı bir grup bilim adamı rasathanelerde araştırmalar yaparak astronomi
ilmine katkılar sağlamışlardır.
7.1.10. Fârâbî (874-950)
Asıl adı Muhammed bin Muhammed bin Tahran bin Uzlug olan Fârâbî felsefe ve fizik,
matematik, tıp ve musiki alanında araştırmalar yapmıştır. Kanun adlı enstrümanı icat etmiştir.
Aristo’nun teorilerini geliştirerek onun eksiklerini tamamlamaya çalıştı. Doğanın boşluk
olmadığı şeklindeki görüşünü eksik de olsa formüle etmeye çalıştı.
7.1.11. İbnü’l Heysem (yaklaşık 965-1040)
Felsefe, fizik, astronomi, mühendislik, metalurji ve matematik ile ilgilendi. Nil nehri ile ilgili
çalışmaları ve projeleri Mısır’a hâkim olan Fatimi Devleti yöneticilerinin dikkatini çekti.
Fatimi yöneticileri İbnü’l Heysem’i Mısır’a davet ederek Nil Nehri ile ilgili projelerini hayata
geçirmeye davet ettiler. Ancak projelerini hayata geçiremeyeceğini anlayan Heysem Bağdat’a
döndü.
Işınların gözden değil nesneden çıktığına dair tespiti yansıma ve kırılma hesaplarının
kolaylıkla yapılabilmesine olanak sağladı.
7.1.12. Ebû Mûsa Câbir bin Hayyân (721-815)
İslam dünyasında fen bilimlerinin kurucusu sayılır. Kimya, fizik, eczacılık, metalürji, tıp gibi
fen bilimlerinde çalışmalar yaptığı gibi müzik, felsefe ve coğrafya ile de ilgilenmiştir.
Maddenin oluşumunu Aristoteles gibi hava, toprak, ateş ve su gibi dört elementin birleşmesi
ile açıklama eğilimindedir. Hidrojen klorür ve sülfürik asitin rafine ve kristalize yöntemlerini
bulmuş birçok elementin keşfine katkı sağlamıştır. Arsenik tozunu bulan bilim adamının da
Hayyân olduğu düşünülmektedir.
11 / 20
7.1.13. Ebû Yusuf Yâkub İbn İshak el-Kindî (Kindî)-(yaklaşık. 801-873)
Fizik, kimya, tıp, matematik, astronomi, coğrafya, jeoloji, zooloji alanlarında orijinal eserler
kaleme almıştır. Özellikle uzay geometrisi ile ilgili çalışmaları alanda yeni ufuklar açmış,
sonraki nesiller için de örnek teşkil etmiştir.
7.1.14. Ebû Bekir Muhammed İbn Zekeriya El Râzî (Râzî)- (yaklaşık 864-925)
Kimya ve tıp alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Bilim dünyasına getirdiği en büyük
yeniliklerden bir tanesi kainatın oluşumunu hava, ateş, su ve toprak gibi dört elementin
birleşimi ile değil, atomun birleşmesi ile açıklamaya çalışmasıdır. Damıtma suretiyle yağ, tuz
ve boya gibi çeşitli maddeler üretebilmiştir.
Rey’de bir hastanede doktor olarak çalışan Râzî, tıp bilimine oldukça önemli katkılar
yapmıştır. Bilhassa Ön Asya’da görülen çiçek ve kızamık gibi çocuk hastalıklarının tanılarını
belirlemesi ve bunlar arasındaki farkları tespit etmesi tıp camiası için umut olmuştur.
7.1.15. Ebu Osman Amr bin Bahr bin Mahbûb el-Câhiz el-Kinani- (Yaklaşık 777-869)
Biyoloji, zooloji, felsefe, tarih, edebiyat, psikoloji, siyaset gibi alanlarda çok yönlü çalışmalar
yapmıştır.
7.1.16. Ebû’l Hasen Alî bin el-Hüseyn bin Alî el Mes’ûdî El-Hüzelî- (Yaklaşık 891-956)
Coğrafya, kozmoloji, astroloji, metalurji, gemicilik, tarih, fıkıh, kelam, alanında çalışmalar
yapan Mes’ûdî daha çok coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla ön plana çıkar. İbn
Havkal ve İdrisî de aşağı yukarı aynı alanlardaki çalışmalarıyla ilim dünyasına katkı
sağlamışlardır.
7.1.17. Muhammed İbn Rüşd (1126-1186)
Endülüs Kurtuba’da doğan İbn Rüşd hukuk, tıp, felsefe alanında çalışmalar yapmıştır. İbn
Rüşd, akıl ile vahyin çatışmayacağını bu nedenle aklın ilahî hakikate ulaşmayı sağlayacağını
12 / 20
ifade ederek felsefecilerle kelamcılar arasındaki tartışmalara da katılmış ve bu fikirleri ile
felsefecilerin yanında yer almıştır.
7.1.18. Ebülkasım Mansur bin Hasan Firdevsi (yaklaşık. 930-1020)
İran edebiyatının önde gelen temsilcilerinden Firdevsi 1010 yılında Gazneli Sultan Mahmut’a
sunduğu “Şahname” adlı eseri ile kendisinden söz ettirmiştir.
7.1.19. Ebu Reyhan el- Birunî (Beyruni)
Büyük Türk-İslam bilgini Birunî matematik, astronomi, coğrafya, fizik, tıp, eczacılık, jeoloji,
sosyoloji, felsefe, tarih ve dilbilim alanında çalışmalar yapmıştır. Açı ölçmek, daire ve
gölgeleri izlemek maksadıyla çağının ilerisinde aletler yapan Birunî, dünyanın hem kendi hem
kendi ekseni hem de güneş etrafında döndüğünü açıklamıştır. Birunî’nin bu açıklamaları
Galile ve Kopernik’ten yaklaşık 500 yıl önce yaptığını vurgulamakta da yarar vardır.
7.1.20. İbn-i Sina (980-1037)
Çok yönlü Müslüman bilim adamlarından biri olan İbn-i Sina tıp, fizik, kimya, matematik,
astronomi ve felsefe alanlarında çalışmalar yapmıştır. Mekanik alanında yaptığı çalışmalarla
güdümlenmiş eğim kuramını literatüre kazandırmıştır.
Tıp alanındaki el-Kânûn fi’t-Tıb (Tıp Kanunları) adlı ansiklopedik eserinin de 18. yüzyıla
kadar Batı’da dahi temel kaynak olduğunun altını çizmek gerekir.
7.1.21. Kaşgarlı Mahmut (1008-1105)
Karahanlılar döneminde yaşayan Kaşgarlı Mahmut’un kaleme aldığı “Divan-ı Lügâti’t-Türk”
dilbilimi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Eser Araplara Türkçe öğretmek niyetiyle
yazılmış olsa da o dönemde Türkçe’nin de en az Arapça kadar zengin bir dil olduğunu
kanıtlamıştır. Divan-ı Lügâti’t-Türk sadece Türk dili ve edebiyatı hakkında bilgi vermez,
Türk Tarihi, Türk Coğrafyası, Türklerin yaşam şekli, gelenek ve görenekleri hakkında da
detaylı bilgi verir.
13 / 20
7.1.22. Yusuf Has Hâcib (1017-1077)
Karahanlılar döneminde yaşayan Yusuf Has Hâcib tarafından kaleme alınan Kutadgu Bilig
(Mutluluk Bilgisi) adlı eser de Türk tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Siyasetname ya da
nasihatname özelliği taşıyan bu eser yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkileri çarpıcı bir
şekilde ortaya koyar.
7.1.23. Edib Ahmet Yükneki
İslami dönem Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden biri de Edib Ahmet Yükneki’dir.
Atabetü’l Hakâyık adlı manzum yapıtında sosyolojik ve psikolojik değerlendirmeler
yapmıştır.
7.1.24. Gıyaseddin Ebûl Feth Ömer İbni İbrahim’el Hayyam (Ömer Hayyam)-(10481131)
Matematik, astronomi, edebiyat ve felsefe alanlarında çalışmalar yapan Hayyam edebi
çalışmaları olan rubaileri ile tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Hayyam işlemler
yapılırken rasyonel sayılar kadar irrasyonel sayıların da kullanılabileceğini ispatlamıştır.
Denklemlerin birden fazla kökünün olabileceğini kanıtlayan, üçüncü derece denklemleri terim
sayılarına göre tasnifini yapan da Ömer Hayyam’dır. Sultan Melikşah döneminde takvimleri
düzenlemekle görevli bir heyetin başına atanan Hayyam, günümüze göre hata payı çok az
olan Celâleddin (Celali) takviminin de hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır.
7.1.25. Nasîrüddin El-Tûsî (1201-1274)
Geometri, trigonometri, astronomi ve felsefe alanlarındaki çalışmalarıyla bilinen Nasîrüddin
El-Tûsî, Sinüs Teoremi’ni bularak matematik dünyasında söz sahibi olmuştur.
14 / 20
7.1.26. İbn-i Haldûn (1332-1406)
İbn-i Haldûn, klasik Yunan ve İslam tarihçilerinin hikâyeci anlatımlarına itiraz ederek
bilimsel tarih yazımının temellerinin atılmasında önemli katkılar sağlamıştır.
7.1.27. Mehmet Torgay (Uluğ Bey) - (1393-1449)
Timur’un soyundan gelen bir hükümdar olan Uluğ Bey aynı zamanda astronomi ve matematik
alanında çalışmaları olan bir bilim adamıdır. Uluğ Bey’in yıldızların hareketini konu alan zîci Uluğ Bey adlı eseri daha önceki çalışmaların yanlış ya da eksiklerini ortaya koymuş daha
sonraki çalışmalar için de kaynak hâline gelmiştir.
15 / 20
ÇALIŞMA SORULARI
1.
Nizamiye
Medresesi
aşağıdaki
Selçuklu
hükümdarlarından
hangisi
zamanında
kurulmuştur?
a) Melikşah
b) Alparslan
c) Tuğrul Bey
d) Çağrı Bey
e) Sencer Bey
2. Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) adlı eser aşağıdakilerden hangisi tarafından kaleme
alınmıştır?
a) İbn-i Sina
b) Mehmet Torgay (Uluğ Bey)
c) Fârâbî
d) Kaşgarlı Mahmut
e) Yusuf Has Hâcib
Yanıtlar: 1. a, 2. e.
16 / 20
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
17 / 20
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
18 / 20
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
19 / 20
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
20 / 20
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM
FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının
içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM:
TARİH
DÖNEM (GÜZ / BAHAR):
BAHAR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI:
DERSİN ADI:
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
2013-2014
MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 15
7. HAFTA
DERS NOTU
3 / 15
İÇİNDEKİLER
7.2. Batı Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji
7.2.1. Skolastik Düşüncenin Ortaya Çıkışı
7.2.3. Skolastik Düşünceden Bilimsel Düşünceye Geçiş Süreci
7.2.4. Orta Çağ’ın Sonlarına Doğru Batı’da Yaşanan Gelişmeler
4 / 15
ÖZET
Batı dünyasında bilim, teknik ve teknolojik gelişmeler kapsamında skolastik düşüncenin
ortaya çıkışından ve bu düşüncenin yıkılmasında emeği geçen bilim adamlarından
bahsedilecek ve Orta Çağ’ın sonlarına doğru Batı’da yaşanan gelişmeler değerlendirmeye tabi
tutulacaktır.
5 / 15
7.2. Batı Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji
Batı’da Yunan, Helenistik ve Roma dönemi bilim, teknik ve teknoloji açısından önemli
gelişmelere şahitlik etmişti. Ancak Roma İmparatorluğu’nun Batı’nın büyük bir kısmına
hâkim olduğu 4. yüzyıldan itibaren bilimsel gelişmeler yavaşlamaya başlamıştır. 5. yüzyıla
gelindiğinde ise Roma’nın çöküşü ile birlikte kilise yükselişe geçmişti. Kilise kurallarının
bilimsel kurallarla karşı karşıya gelmesi Avrupa’da duraklama ve gerileme sürecinin
yaşanmasına neden olacaktı.
Batı’da skolastik düşüncenin ilk belirtileri bilimsel düşünceye ve kurumlara karşı saldırılarla
görülür. Din adamları sadece duanın gücü sayesinde hastalıkların önlenebileceğini ileri
sürmeye,
bilimsel
kuruluşlara
ve
bilim
adamlarına
karşı
saldırılar
düzenlemeye
başlamışlardır. Misal olarak 415 yılında Hipatya adlı bir kadın matematikçinin İskenderiye
kilisesinde öldürülmesi ve İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması gösterilebilir. 519 yılında
Yunanistan’da bilim ve felsefenin gelişmesine büyük katkıları olan Akademi’nin kapatılması
da bilimsel düşünceye vurulmuş önemli bir darbedir.
7.2.1. Skolastik Düşüncenin Ortaya Çıkışı
354-430 yılları arasında yaşayan Augustinus’un fikirleri Orta Çağ Hristiyan felsefesinin
ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Hristiyan olmadan önce eski Yunan felsefesi ile
yakından ilgilenen Augustinus, Hristiyan olduktan sonra dinle felsefeyi uzlaştırmaya
çalışmıştır. Bu çabalar sonraki dönemlerde dinin felsefeye tamamen hâkim olması ve
skolastik düşüncenin mutlak hâkimiyeti ile sonuçlanacaktır.
Skolastik düşünceyi yayan temel eğitim kurumları kilise okullarıydı. Roma’nın açılmasına
izin verdiği bu okullar zamanla eğitim sistemini de tamamen ele geçirdiler. Ancak Batı’da 11.
yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanan üniversitelerin skolastik düşüncenin sorgulanmasına
yol açacaklarını herhalde o döneme hâkim din adamları tahmin etmemişlerdi.
Batı’da ilk üniversite 1000 yılında Bologna’da hukuk öğrenmek isteyen öğrencilerin
kurdukları Universitas adlı kuruluştur. Zamanla tıp ve felsefe fakültelerinin eklendiği Bologna
Üniversitesi’ni Oxford, Cambridge, Padua, Ravenna ve Paris Üniversiteleri izleyecektir.
6 / 15
Din adamlarının üniversitelere karşı başlangıçta bir kuşkularının olmadığını açıkça
vurgulamak gerekir. Zira ilk dönemlerde böyle bir kuşkuya gerek de yoktu. Çünkü ilk dönem
Batı üniversitelerinde eğitim öğretim faaliyetleri din adamlarının tekelinde olup, üniversite
bünyesinde ilahiyat ve kilise hukuku kısımları mutlaka yer alıyor ondan sonra tıp ve genel
meslekler kısımları bulunuyordu.
Genel olarak üniversite programlarında dersler iki ana gruba ayrılmıştı. Birinci grup gramer,
retorik ve diyalektik olmak üzere üç kısımdan (Trivum), ikinci grup ise aritmetik, geometri,
müzik ve astronomi olmak üzere dört kısımdan (Quadrivum) oluşuyordu. Sonraki dönemlerde
felsefe ve mantık da bu programlar içerisinde kendilerine yer bulacaklardı.
Üniversitelerle hemen hemen aynı dönemlerde kurulan Fransisken (Gri Kardeşler) ve
Dominiken (Siyah Kardeşler) tarikatları da eğitim ve bilim faaliyetleri ile doğrudan
ilgilendiler. Dinî hedeflerle kurulan bu tarikatlardan Fransisken bilim, Dominiken felsefeye el
atacak ve bu tarikatlar hem Batı’da hem de Doğu’da teşkilatlanarak misyonerlik hizmetlerini
yürüteceklerdir.
Orta Çağ’ın genelinde Batı’da karanlık bir dönemin yaşandığı ve Rönesansla birlikte bir
aydınlanmanın başladığı şeklindeki görüşün dikkatli bir şekilde sorgulanmasında fayda vardır.
Sayıları az da olsa Batılı düşünürlerin Haçlı Seferleri ile hemen hemen aynı döneme denk
gelen 11. ve 12. yüzyıllarda İslam dünyasının geliştiğini, Batı’nın geri kaldığını hissettikleri
anlaşılmaktadır. Bu düşünceden hareketle 11. yüzyıldan itibaren Batılı düşünürler İslam
dünyasında yetişen bilim adamları tarafından yazılan eserleri Arapça’dan Latince’ye tercüme
etmeye başlamışlardır. Bu manada İbnül Heysem, İbn-i Sinâ, Râzî, Hârîzmi ve daha bir çok
Müslüman bilim adamı tarafından kaleme alınan eserler tercüme edilmiştir. Yapılan
tercümeler sonraki yüzyıllarda Batı’da yazılan eserler için temel kaynak teşkil edecektir.
Ancak bilimsel etik duygusunun henüz yerleşmemiş olması ve sahiplenme duygusu Batılı
bilim adamlarının yazdıkları eserlerde bu kaynakları referans olarak göstermemelerine neden
olacaktır. Daha açık bir ifadeyle Batılı bilim adamları kaynak olarak kullandıkları Müslüman
düşünürlerin eserlerinden kısmen ya da hiç bahsetmeyecekler, ortaya koydukları fikirlerin
tamamen kendilerine ait olduğunu ileri süreceklerdir. Ancak bütün bu gizleme çabalarına
karşın bilimsel ipuçları gerçeklerin geç de olsa anlaşılmasına yol açacaktır.
7 / 15
Batı’da bilimsel faaliyetler 13. yüzyıldan itibaren canlanmaya başlar. Bu dönemden itibaren
yetişen bilim adamları ve yaptıkları çalışmalar bu kanaati desteklemektedir.
7.2.3. Skolastik Düşünceden Bilimsel Düşünceye Geçiş Süreci
(İngiltere) Lincoln’de piskoposluk yapan Robert Grosseteste hem bir din adamı hem de devlet
adamı, filozof ve bilim adamıdır. Çağının din adamlarından farklı olarak bilim ve felsefe ile
ilgilenmiş, hem antik Yunan hem de İslam düşünürlerinden etkilenmiştir. Özellikle
Aristoteles ve İbn-i Sina’dan etkilendiği anlaşılan Grosseteste, bilimsel araştırmalarda çözme
ve birleştirme işlemlerinin yapılması gerektiğini ileri sürerek bilimsel araştırma tekniklerine
yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu yönüyle Descartes metodunun temellerini attığına
inanılmaktadır.
Bu arada Aristoteles’in düşünceleri kilise tarafından yasaklanmışsa da (1209) bir süre sonra
kilise geri adım atmak zorunda kalmıştır.
Grosseteste’nin öğrencisi ve ardılı olan Roger Bacon (1220-1292), Batı’da Doctor Mirabilis
(Olağanüstü Bilgin) olarak anılır. İslam düşünürlerinden etkilendiği açık olan Bacon gerçek
bilgiye ancak akıl ve deney ile ulaşılabileceğini vurgulayarak Batı’da bilimsel araştırma ve
düşünce sistemindeki çarpıklığı gözler önüne sermiştir.
Batı’da skolastik düşüncenin sorgulanmasına ve yeniden bilimsel düşüncenin canlanmasına
yol açan bu bilim adamlarını ve düşünürleri John Pecham (1220-1292), Witelo (yaklaşık
1230-1314), Albertus Magnus (1207-1280), Thomas Aquinas (1225-1274), Ockhamlı
William (1300-1349) gibi bilim adamları ve düşünürler izlemiştir. Yalnız dikkatli olunması
gereken husus, bu dönemde hâlâ kilise etkisinin devam etmesi ve söz konusu düşünürlerin
skolastik düşünce ile bilimsel düşünce arasında bir ara yol aradıkları başka bir ifade ile
felsefe ile kiliseyi uzlaştırma kaygısı taşıdıklarıdır.
Her ne kadar din adamlarının etkisinde olsalar da 13. ve 14. yüzyıldan itibaren Batı
üniversitelerinde düşünce grupları ortaya çıkmaya başlar. Bunlardan ilki Oxford Üniversitesi
çevrelerinde şekillenmeye başlayan Merton Grubu’dur. Aralarında William Heytesbury,
Richard Swineshead ve John Dumbleton’un da bulunduğu Merton Grubu sayısal verileri
8 / 15
kullanarak Batı’da hareket ve ivme konusundaki önyargıların kırılmasında önemli bir rol
oynamışlardır.
Merton Grubu’nun devamı sayılan Paris Okulu da hareket ve ivme kavramlarına yeni bir
boyut kazandıracaktır. Aralarında Buridan, Saksonyalı Albert ve Nicole Oresme’nin
bulunduğu Paris Grubu hareket ve ivme kavramlarını sayısal verilerden çok geometrik
verilerle açıklamaya çalışmıştır.
7.2.4. Orta Çağ’ın Sonlarına Doğru Batı’da Yaşanan Gelişmeler
Orta Çağ her ne kadar Avrupalılar için karanlık dönem olarak bilinse de bu dönemin
sonlarında ve Yeni Çağ’ın başlarında yaşanan teknolojik gelişmeler Avrupa açısından son
derece ümit verici olmuştur. Özellikle denizcilik alanında yaşanan gelişmeler Avrupa’da yeni
arayışlara yol açmıştır. Bir kere okyanusların güçlü dalgalarına karşı koyabilmek amacıyla
gemilerin karinalarında yani geminin su altında kalan dış kısımlarında değişiklikler yapılmış,
yelkenli gemiler geliştirilmiş, zemberekli saat geliştirilmiş, geminin okyanus ortasında nerede
olduğunu saptayabilme imkânı doğmuştur. Haçlı Seferleri esnasında Müslümanlardan
öğrenilen pusula ise denizcilik tarihi açısından bir devrim niteliğindeydi.
Haçlı Seferlerinin ardından denizcilik alanındaki yaşanan gelişmeler Batı’yı, Doğu’nun
gelişmişlik ve refah seviyesinin nedenlerini araştırmaya yöneltmiştir. Marco Polo’nun 12711295 yılları arasında Asya’ya düzenlediği seyahat akabinde kaleme aldığı İl Milione (Marco
Polo’nun Yolculukları) adlı eserde, Doğu’da yaşanan siyasi ve iktisadi gelişmeler net bir
şekilde nakledilmiştir. Marco Polo’nun özellikle ticaret yolları hakkındaki izahatları Batı’da
Doğu’ya olan ilgiyi uyandıracak ve Coğrafi Keşiflerde de itici bir faktör olacaktır.
Batı’da düşünsel anlamda tabuların yıkılmasında ise 1265-1321 yılları arasında yaşamış olan
Dante Alighieri’nin katkıları inkar edilemez. Dante’nin astronomi ve kozmolojiye dair
unsurlar barındıran “İlâhi Komedya ve Convivio” adlı edebi eserleri Batı’da düşünsel
anlamda adeta bir devrime öncülük etmiştir. İlâhi Komedya adlı eserinde Dante, cehennem,
araf ve cennete yaptığı hayali bir seyahati ana tema olarak yansıtsa da esasında Batlamyus’un
evren hakkındaki görüşlerini edebi bir dille nakleder. İlk Çağ Yunan düşünürlerinden
etkilenerek dünyanın evrenin merkezinde ve hareketsiz olduğunu savunmak gibi bir yanılgıya
düşmüş olsa da Dante evren merkezli araştırmalara olan ilgiyi yeniden uyandırır.
9 / 15
Convivio’da ise Dante felsefi, siyasi ve ahlaki temaları yoğun olarak işler. Burada kullanılan
dil de felsefi, siyasi ve ahlaki sahalarda yaşanacak tartışmaların habercisidir.
Yeni Çağ başlarında dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndükleri kuralını
açıklayan Kopernik (1473-1543) Avrupa’da astronomi alanındaki çalışmaların bilimsel
temellere oturtulmasına katkıda bulunacaktır. Esasında bu kural çok daha önceden İslam
coğrafyasında ve dünyanın birçok noktasında bilinmesine karşın Avrupa’da kilisenin itiraz
ettiği bir kuralın açıklanması ve destek bulması baskı altındaki bilim çevrelerinin daha serbest
hareket edebilmelerini sağlayacaktır.
Haçlı Seferleri sırasında öğrenilerek geliştirilen barut ise ateşli silahların geliştirilmesinde ve
askerlik sanatında köklü bir değişime gidilmesine neden olacaktı. 16. yüzyıl başlarından
itibaren Avrupa’da dokumacılık alanında da son derece önemli gelişmeler yaşanacaktı. 1530
yılında Johann Jürgen’in iplik yapımını geliştiren rotatif çıkrığı bulması o dönem için büyük
bir başarı idi. Yine bu dönemde şerit yapma ve örgü makinelerinin icadı 18. yüzyılda
yaşanacak Sanayi devrimi için hazırlık mahiyetindeydi.
Avrupalılar her geçen gün maden çıkarma ve madenleri yüksek dereceli fırınlarda işleme
yöntemlerini de geliştiriyorlardı. Yine Haçlı Seferleri esnasında öğrenilerek geliştirilen
Matbaa, baskı tekniğinin gelişmesini, bilginin hızlı, kolay ve ucuz bir şekilde yayılmasını,
edebiyat alanında önemli gelişmeler yaşanmasını sağlayacaktır.
10 / 15
ÇALIŞMA SORULARI
1. Batıda kurulan ilk üniversite aşağıdakilerden hangisidir?
a) Oxford
b) Bologna
c) Cambridge
d) Padua
e) Ravenna
2. Aşağıdakilerden hangisi Batı’da skolastik düşüncenin gelişmeye başladığını göstermez?
a) Din adamlarının sadece duanın gücü sayesinde hastalıkların önlenebileceğini ileri
sürmeleri
b) Bilimsel kuruluşlara ve bilim adamlarına karşı saldırılar
c) İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması
d) Yunanistan’da bilim ve felsefenin gelişmesine büyük katkıları olan Akademi’nin
kapatılması
e) İlk üniversitelerin kurulması
Yanıtlar: 1. b, 2. e
11 / 15
KAYNAKLAR
Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık.
Ankara.
Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte
Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara.
Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara.
Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi Ders Notları.
Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa.
Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak
Yayınları. İstanbul.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul.
Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara.
12 / 15
Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara.
Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26,
ss. 41-49).
Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul.
Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul.
Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul.
Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul.
13 / 15
Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul.
Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul.
Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil
ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun
Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa.
Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost
Kitabevi. Ankara.
Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara.
Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı.
Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya
Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul.
Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara.
Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul.
Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara.
Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara.
Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor,
edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul.
14 / 15
Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara.
Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf
Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara.
Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi.
Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Çağlar). İstanbul.
Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü.
Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul
Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi. İstanbul
Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul.
Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1,
ss.1-17).
Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul.
Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara.
15 / 15
Download