Maddeyi Oluşturan Tanecikli Yapı

advertisement
Maddeyi Oluşturan Tanecikli Yapı - Atom Teorileri - Bileşik ve
Element Özellikleri (Konu Anlatımı
a) Saf Madde :
Kendine özgü fiziksel ve kimyasal özellikleri olan, ayırt edici özellikleri bulunan ve bu
ayırt edici özellikleri sabit olan maddelere saf madde denir.
Elementler ve bileşikler saf maddelerdir. Karışımlar ise (homojen ya da heterojen) saf
madde değillerdir.
Örnek : Saf su bileşik, tuzlu su karışımdır. Saf suyun kaynama sıcaklığı sabit, tuzlu
suyun kaynama sıcaklığı ise sabit değildir, karışımda bulunan tuz miktarına göre değişir.
b) Karışım :
İki ya da daha fazla farklı maddenin kendi özelliklerini kaybetmeden istenilen her oranda
(miktarda) bir araya gelmesiyle oluşan maddeye karışım denir.
Örnek : Su – Tebeşir tozu, Su – Yağ, Su – Talaş, Su – Şeker, Su – Asit, Hava, Su – Tuz
2- Maddelerin Katı, Sıvı ve Gaz Olarak Sınıflandırılması :
Madde, doğada fiziksel özelliklerine göre katı, sıvı ve gaz olarak 3 halde bulunur.
(Plazma ve likit kristalik hal 4. ve 5. hal kabul edilir). Madde hangi halde olursa olsun
bütün maddeler taneciklerden oluşmuştur ve bu taneciklerin arasında boşluk bulunur.
a) Maddenin Katı Hali :
• Katı haldeki maddelerin belirli kütle hacim ve şekilleri vardır.
• Katı haldeki maddeyi oluşturan tanecikler birbirlerine sıkıca bağlıdır ve taneciklerin
arasındaki boşluk çok azdır.
• Katı tanecikleri birbirlerine sıkıca bağlı oldukları için oldukça düzenli taneciklerdir.
• Katı tanecikleri arasındaki boşluk çok az olduğu için katılar sıkıştırılamazlar.
• Katı haldeki maddeyi oluşturan tanecikler sadece oldukları yerde titreşme hareketi
yaparlar.
• Katı tanecikleri birbirlerine sıkıca bağlı oldukları için belirli şekilleri vardır ve sert
cisimlerdir. (Molekül Çekimi=Kohezyon Kuvveti).
• Akışkan değildirler.
b) Maddenin Sıvı Hali :
• Sıvı haldeki maddelerin belirli kütle ve hacimleri olup konuldukları kabın şeklini alırlar.
• Sıvı haldeki maddeyi oluşturan tanecikler (arasındaki boşluk katılara göre fazladır)
katılara göre birbirlerine daha zayıf bağlarla bağlıdır ve tanecikler birbirlerine daha
uzaktır.
• Sıvı tanecikleri arasındaki boşluk katılara göre daha fazla olmasına rağmen sıvılar
sıkıştırılamaz kabul edilirler.
• Sıvı tanecikleri hem titreşme hem de birbirleri üzerinden kayarak dönme hareketi
yaparlar.
• Sıvı tanecikleri birbirleri üzerinden kayarak dönme hareketi yaptıkları için sıvılar
akışkan maddelerdir.
• Sıvı tanecikleri katılara göre daha düzensizdir.
c) Maddenin Gaz Hali :
• Gaz halindeki maddelerin belirli kütleleri olup konuldukları kabı tamamen doldurarak
kabın hacmini ve şeklini alırlar.
• Gaz halindeki maddeyi oluşturan tanecikler arasındaki boşluk katı ve sıvılara göre daha
fazladır ve gaz tanecikleri birbirlerinden tamamen bağımsız olup gelişigüzel (rast gele)
hareket ederler.
• Gaz tanecikleri arasındaki boşluk çok fazla olduğu için gazlar sıkıştırılabilirler.
• Gaz tanecikleri katı ve sıvılara göre daha düzensiz taneciklerdir.
• Gaz tanecikleri hem titreşme, hem birbiri üzerinden kayarak dönme hem de bulunduğu
kabın duvarlarına çarparak sıçrama (difüzyon=yayılma) hareketi yaparlar.
• Gazlar da sıvılar gibi akışkan maddelerdir.
NOT :
1- Katı, sıvı ve gazların belirli kütleleri vardır.
2- Katı ve sıvıların belirli hacimleri olup, gazlar konuldukları kabın hacmini alırlar.
3- Katıların belirli şekli olup, sıvı ve gazlar konuldukları kabın şeklini alırlar.
4- Katı ve sıvı tanecikleri sıkıştırılamayıp gazla sıkıştırılabilirler.
5- Taneciklerin düzensizliği katılardan sıvılara, sıvılardan da gazlara gidildikçe artar.
6- Taneciklerin hareket enerjisi katılardan sıvılara, sıvılardan da gazlara gidildikçe artar.
7- Maddeler ısıtıldıklarında ya da soğutulduklarında maddelerde üç türlü değişiklik
gözlenebilir. Bunlar;
• Sıcaklıkları değişimi.
• Hal değişimi.
• Boyut değişimi (Genleşme veya büzülme).
8- Katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerin ısı enerjisi etkisiyle bir halden diğerine
dönüşmesine hal değişimi denir.
1. Etkinlik : Alışveriş Listesi
Amaç : Öğrencilerin maddenin halleri ile ilgili ön bilgilerini tespit etmek.
Yapılacaklar : • Metin okunarak metne göre sorular cevaplandırılır.
• Çalışma kitapları değiştirilir ve cevapları kontrol edilir.
• Öğrenciler kendi yanlış ve cevaplarını kontrol eder.
• Ön bilgilerinde eksiklik varsa tamamlanır.
1. Alternatif Etkinlik : Haydi Gruplandıralım
Amaç : Öğrencilerin maddeleri görsel olarak katı, sıvı ve gaz hallerine göre
sınıflandırmalarını pekiştirmek.
Yapılacaklar : • Verilen maddeler tablolarda uygun yerlere yazılır.
2. Etkinlik : Nereden, Nereye, Nasıl Geldim?
Amaç : Öğrencilerin ünitenin başındaki ve sonundaki durumlarını karşılaştırarak
kendilerini değerlendirmelerini sağlamak. Ayrıca ünite ile ilgili ön bilgilerini hatırlayarak
bu ünitede ne öğrenmek istediklerini ve öğrenmek istediklerine nasıl ulaşacaklarını
belirlemek.
Yapılacaklar : • Çalışma kitabının 1. ünitesinde sayfa 11’deki 2. etkinlikteki tablo
kullanılır.
• Çizelgenin 1. bölümündeki sorular üniteye başlamadan cevaplandırılır.
• Ünitenin işlenişi sırasında neyi, ne kadar öğrendiklerinin farkına varmaları için 2.
bölümdeki sorular cevaplandırılır.
1. Etkinlik : Hangisi Sıkışır?
Amaç : Maddenin farklı hallerinin sıkışabilme özelliklerini incelemek. Maddenin katı
ve sıvı hallerinin sıkışmadığını gaz halindeki maddelerin sıkışıp genleştiklerini görmelerini
sağlamak.
Yapılacaklar : • Gazların sıkışma – genleşme özelliklerinden yola çıkarak maddenin
gaz halinde boşluk olduğu çıkarımı yapması istenir.
• Kullanılan şırınganın plastik kısmının esnek olduğu için demir parçasını sıkıştırırken
plastik kısmın sıkıştığı, demirin sıkışmayacağı belirtilir.
• 15 mlt lik üç şırıngadan birine demir parçası atılır, birine hava çekilir, birine su çekilir.
• Şırıngaların ucu parmakla kapatılarak piston itilir ve ne olacağı tahmin edilir ve sonra
gerçekleştirilir.
• Tahminler hazırlanan çizelgeye yazılır.
• Gözlem sonuçları hazırlanan çizelgeye yazılır.
• Tahminler ve gözlemler karşılaştırılarak çizelgeye yazılır ve açıklama yapılır.
• Sünger, pamuk gibi maddelerin sıkışmasına rağmen gaz olmadıkları belirtilir.
• Sonuca varalım kısmında;
– Şırıngadaki maddeler katı, sıvı ve gaz hallerinde bulunur.
– Maddelerin sıkışma özelliklerinin farklı olmasının nedeni tanecikleri arasındaki boşluk
miktarının farklı olmasıdır.
– Gaz halindeki maddenin tanecikleri arasındaki boşluk miktarının fazla olması.
– Hava genleşebildiği için.
– Sünger, pamuk gibi maddelerdeki boşluklarda hava bulunur ve hava sıkışır.
2. Alternatif Etkinlik : Maddelerin Özellikleri
Amaç : Öğrencilerin madde konusunda ön bilgilerini ölçmek ve maddelerin
sıkışabilme özelliklerine dikkat çekmek.
Yapılacaklar : • Verilen şemanın içine katı, sıvı ve gazların ortak ve farklı
özellikleri yazılır.
• Bir balon, kavanozun içine girecek şekilde şişirilir ve kavanozun içine yerleştirilir.
• Diğer balonun ağzı kesilip kavanozun ağzına sıkıca geçirilir.
• Kavanozun ağzındaki gergin balon yukarı aşağı çekilerek kavanozun içindeki balonun
hareketi gözlenir ve neler olduğu ile ilgili gözlem sonuçları kaydedilir.
• Aynı etkinlik kavanozun içine 20 mlt su konarak tekrarlanır.
• Kavanozdaki suyun hacminin değişip değişmediği gözlenir.
• Aynı etkinlik kavanozun içine taşlar konup tekrarlanır.
• Kavanozdaki taşların hacminin değişip değişmediği gözlenir.
Maddenin Tanınması Oyunu :
Amaç : Maddenin halinin belirlenmesi.
Yapılacaklar : • Sınıfta dörder kişilik gruplar oluşturulur.
• Her gruptan gönüllü bir ebe seçilir.
• Ebe aklından bir madde tutar ve maddenin ne olduğunu kimseye söylemez.
• Diğer grup üyeleri ebeye madde ile ilgili cevabı “Evet, Hayır” olan sorular sorarlar.
• Grup üyeleri ebenin verdiği cevapları değerlendirip maddenin ne olduğunu bulmaya
çalışırlar.
• İlk aşamada maddenin halini bulmak için bir tane soru yöneltilir.
• İkinci aşamada maddenin diğer özelliklerini belirlemek için ebeye üçer tane soru
yöneltilir.
• Üçüncü aşamada maddenin çeşitli değişimlere uğraması sonucu (ısıtma, kırma, kesme,
parçalama) ne gibi değişikliklere uğrayacağı sorulur.
• Doğru cevabı bulan ilk kişi oyunu kazanır.
3- Maddelerin Ortak Özellikleri:
Bütün maddeler için ortak olan ve maddeleri ayırt etmek için kullanılamayan özellilerdir.
Kütle, hacim, eylemsizlik ve tanecikli yapı maddeler için ortak özelliklerdir.
a) Kütle :
Maddenin değişmeyen miktarına kütle denir. Kütle m sembolü ile gösterilir.
b) Eylemsizlik :
Bir cismin hareketine devam etme isteğine eylemsizlik denir. Bir cisim başlangıçta
duruyorsa durmaya, hareket halinde ise hareketine devam etmek ister.
c) Tanecikli Yapı:
Bütün maddeler atom (veya bazen molekül) denilen taneciklerden oluşmuştur.
d) Hacim :
Bir maddenin boşlukta kapladığı yere hacim denir.
4- Maddelerin Sıkışma – Genleşme Özellikleri :
Doğada bulunan maddeler göründüğü gibi bütünsel (bütün gibi görünen) yapıda değildir.
Doğada bulunan bütün maddeler taneciklerden oluşur ve bu taneciklerin arasında boşluk
bulunur. Maddedeki tanecikler arasında bulunan boşluk miktarı maddenin haline göre
değişir.
Katı haldeki maddeyi oluşturan tanecikler birbirlerine sıkıca bağlıdır ve taneciklerin
arasındaki boşluk çok azdır. Katı tanecikleri arasındaki boşluk çok az olduğu için katılar
sıkıştırılamazlar.
Sıvı haldeki maddeyi oluşturan tanecikler katılara göre birbirlerine daha zayıf bağlarla
bağlıdır ve tanecikler birbirlerine daha uzaktır. Sıvı tanecikleri arasındaki boşluk katılara
göre daha fazla olmasına rağmen sıvılar sıkıştırılamaz kabul edilirler. Gaz halindeki
maddeyi oluşturan tanecikler arasındaki boşluk katı ve sıvılara göre daha fazladır ve gaz
tanecikleri birbirlerinden tamamen bağımsız olup gelişigüzel (rast gele) hareket ederler.
Gaz tanecikleri arasındaki boşluk çok fazla olduğu için gazlar sıkıştırılabilirler.
Maddelerin sıkışma özelliği taneciklerinin arasında bulunan boşluk miktarına göre değişir.
Maddenin taneciklerinin arasında bulunan boşluk miktarı da maddenin haline göre
değişir. Katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerin taneciklerinin arasında boşluk bulunmasına
rağmen gazların taneciklerinin arasındaki boşluk miktarı fazla olduğu için sadece gazlar
sıkıştırılabilirler. Katı ve sıvı haldeki maddelerin taneciklerinin arasındaki boşluk miktarı
fazla olmadığı için katı ve sıvılar sıkıştırılamazlar.Gaz halindeki maddeyi oluşturan
tanecikler sıkıştırılabildikleri için tanecikler serbest kaldıklarında tekrar genleşebilirler
(eski hallerine geri dönerler). Katı ve sıvı haldeki maddeyi oluşturan tanecikler
sıkıştırılamadığı için tanecikler serbest bırakıldıklarında tekrar genleşemezler.
NOT : 1- Sünger, pamuk, yün gibi maddeler sıkıştırılabilmelerine rağmen bu maddeler
katı haldedir. Maddelerin sıkıştırılabilmelerinin nedeni ise bu maddelerin yapısında
bulunan boşluklarda havanın bulunması ve havanın sıkıştırılmasıdır. Hava sıkıştırıldığı
için madde sıkıştırılmış gibi görünür.
2- Katı ve sıvı haldeki maddeler hal değiştirerek gaz haline geçebildikleri için katı ve sıvı
haldeki maddeler de taneciklerden oluşur.
3- Günlük hayatta kullanılan yangın söndürücüler, mutfak tüpleri, toplar, deodorantlar
sıkıştırılmış gaz içerirler.
4- Maddeler bütünmüş (tek parça) gibi görünmesine rağmen bütünsel yapıda değildir.
Bina tuğlalardan, tuğlalar kum yığınlarından, kum yığınları kum taneciklerinden, kum
tanecikleri atomlardan oluşurlar.
5- Katı iyodun alkol çözeltisi mikrop öldürücü (antiseptik) özellik taşır ve tentürdiyot
olarak kullanılır. Ayrıca, iyot denilen madensel tuz vücut için gereklidir. Fakat iyot,
kimyasal madde olduğu için doğrudan tüketilemez. Vücuda besinler yoluyla alınması
gerekir. (Deniz ürünleri, tahıl, yumurta, et, süt, ve iyotlu tuzlarda bulunur). İyot
eksikliğinde büyüme yavaşlar, zeka geriliği ve guatr hastalığı oluşur.
6- İyot – alkol çözeltisinde, alkolü oluşturan tanecikler iyodun çevresini sarar ve iyodun
alkole dağılmasını sağlar. Çözünme olayında iyot, taneciklerine ayrılarak alkolün her
tarafına yayılır ve böylece alkol renklenir. Alkolün renklenmesi, renkli iyot taneciklerinin
alkolün her tarafına yayılmasının sonucudur ve katılar da bu nedenle taneciklerden
oluşurlar.
SORU : 1- Maddelerin sadece sıkışma özelliği ile madde tanınabilir mi?
2- Şırıngadaki hava sıkışıyorsa hava, bütünsel yapıda mıdır?
3- İçinde hava varken sıkıştırılan pistonun serbest bırakıldığında eski konumuna
gelmesinin nedeni nedir?
4- Hava bütünsel yapıda olsaydı, içinde hava varken sıkıştırılan piston serbest
bırakıldığında eski konumuna gelebilir miydi?
5- Araçlarda kullanılan hava yastıklarında gazların sıkışma özelliğinden nasıl yararlanılır?
6- Araçlardaki hava yastıklarının yaşam açısından önemi nedir?
3. Etkinlik : Maddelerin Özelliklerini Bulalım
Amaç : Maddenin halinin özelliklerinin belirlenmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen özellikler incelenerek maddenin hangi halinin bu özelliğe
sahip olduğunu tespit etmek.
• Bir özelliğin maddenin farklı hallerinde de bulunabileceği belirtilir.
4. Etkinlik : Şırıngadaki Hava
Amaç : Maddenin bütünmüş gibi görünmesine rağmen taneciklerden oluştuğu fikrine
ulaşmalarını sağlamak.
Yapılacaklar : • Önce sıkıştırılmış havayı oluşturan tanecikler çizdirilir.
• Daha sonra pistonu çekilmiş şırıngaya, ilk şırıngada bulunan tanecikler çizdirilir. Bu
taneciklerin sayısı ve büyüklüğünün önceki şırıngadakilerle aynı olmasına dikkat edilir.
• Gazların tanecikli yapıda olmasının ve tanecikler arasında fazla boşluk bulunmasının ne
gibi yararlar sağladığı açıklanır.
5. Etkinlik : Maddeleri Modelleyelim
Amaç : Maddelerin katı, sıvı ve gaz hallerini oluşturan taneciklerin
modellendirebilmelerinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Evde kullanılan boncuk, ip, lastik gibi malzemelerle maddenin katı,
sıvı ve gaz hallerinin modelleri oluşturulur.
2. Etkinlik : İyot Dağılınca Ne Olur?
Amaç : Katı maddelerin taneciklerden oluştuğunu gözlemlemek.
Yapılacaklar : • Sınıfın yapısı ve malzeme miktarına göre gruplar oluşturulur.
• İyot ve alkolün kimyasal madde olduğu için koklanmaması ve dokunulmaması gerektiği
belirtilir. İyot pens veya spatula ile alınır.
• Deney yapılmadan sonucun ne olacağının tahmin edilmesi istenir.
• Katı iyottan kopan küçük parçaların alkolü renklendirmesi gözlenir ve iyot ile alkolün
taneciklerden oluştuğu fikrinin oluşması beklenir.
– Sıvının renklenmesinin sebebi nedir?
– Alkol içine atılan katı iyot aynı büyüklükte kalıyor mu?
– İyot, alkole konulduğu bölgede kalıyor mu?
• Alkole dağılan renkli maddenin iyot tanecikleri olduğu, taneciklerin iyottan koptuğu, bu
taneciklerin görülemiyor olmasının iyodun da görünemeyen taneciklerden oluştuğu
sonucuna ulaşılır.
3. Etkinlik : Şekere Ne Oldu
Amaç : Katı maddelerin taneciklerden oluştuğunun fark edilmesini sağlamak.
Yapılacaklar : • Dereceli silindire yarısına kadar su konur ve suya şeker atılır.
• Şeker atılmadan su seviyesi işaretlenir.
• Şeker atıldığında su seviyesinin değişip değişmediğine bakılır.
• – Küp şeker aynı büyüklükte kaldı mı?
– Şeker suyun içinde nerede bulunuyor?
• Sonuca varalım kısmında;
– Şeker suda çözününce onu göremeyiz.
– Şeker çözündükten sonra dereceli silindirdeki su seviyesi değişmedi.
– Şeker tanecikleri, su taneciklerinin arasına girdi.
• Ders kitabındaki şekil inceletilir, şekerin suya konduğu ilk durum ve çözünmeden
sonraki durumu karşılaştırılır.
• Su taneciklerinin şeker taneciklerinin etrafını sararak şeker taneciklerini birbirinden
ayırdığı ve şeker taneciklerinin su taneciklerinin arasına girdiği belirtilir.
3. Alternatif Etkinlik : Bu Bardak Dolu mu? (Öğretmen Kitabı – 90)
Amaç : Çakıl ve kum tanesi ile maddeyi oluşturan tanecikler arasında
benzetme yapmak.
Yapılacaklar : • Bardağa çakıl taşları doldurulur.
• Çakıl taşı konan bardağa kum eklenip eklenemeyeceği sorulur.
• Çakıl taşı bardağı doldurduğu halde, kumun bardağa nasıl dolabileceği sorulur.
• Çakıl taşı ve kumun bardağı tamamen kaplayıp kaplamadığı sorulur.
• Bardağa su eklenip eklenemeyeceği denenir.
5- Atom :
Boşlukta yer kaplayan, hacmi, kütlesi ve eylemsizliği olan her şeye madde denir.
Maddeyi oluşturan ve maddenin kendi özelliğini taşıyan en küçük yapı birimin atom
denir. Katı, sıvı ve gaz halindeki maddeler atom denilen taneciklerden oluşmuşlardır.
Atomun içerisinde de daha küçük tanecikler bulunur.
Canlı ve cansız varlıkların tamamı atomlardan oluşmuştur. Canlıların en küçük yapı
birimleri olan hücreler, çok sayıda atomdan oluşan protein, karbonhidrat ve yağlardan
oluşmuştur.
Atom küre şeklindedir ve elektrikli yapıya sahiptir. Atom, kelime anlamı olarak
bölünemez, parçalanamaz anlamındadır. Atom, çıplak gözle ya da en gelişmiş elektron
mikroskobu ile bile görülemez.
Atom, bir maddenin sahip olduğu bütün özellikleri taşır. Bu nedenle maddenin kütlesi
varsa atomun kütlesi de vardır. Madde sürtünme, dokunma ya da etki yoluyla
elektriklenirken elektron alıp verebiliyorsa atomda elektron alıp verebilir.
6- Atom Hakkında Ortaya Konan Görüşler ve Atom Teorileri :
Atom hakkında Democritus, Dalton, Thomson, Rutherford, Bohr ve De Broglie isimli bilim
adamları ve filozoflar görüşlerini ortaya koymuşlar ve günümüzdeki atom modeli ortaya
çıkmıştır.
a) Democritus Atom Teorisi :
Atom hakkında ilk görüş M.Ö. 400’lü yıllarda Yunanlı filozof Democritus tarafından ortaya
konmuştur. Democritus, maddenin taneciklerden oluştuğunu savunmuş ve bu
taneciklere atom adını vermiştir. Democritus, atom hakkındaki görüşlerini deneylere
göre değil varsayımlara göre söylemiştir. Democritus’ a göre;
• Madde parçalara ayrıldığında en sonunda bölünemeyen bir tanecik elde edilir ve bu
tanecik atomdur.
• Bütün maddeler aynı tür atomlardan oluşur.
• Maddelerin farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların sayı ve dizilişi
biçiminin farklı olmasıdır.
• Atom görülemez.
• Atom görülemediği için bölünemez.
NOT :
1- Democritus, Teos’ta doğmuş Anadolulu düşünürdür. Günümüzden 2500 yıl kadar
önce M.Ö. 500’ lü yıllarda yaşamıştır.
2- Maddedeki değişmelerin bölünemeyen bu taneciklerin sayı; biçim ve dizilişlerindeki
değişmeye bağlı olduğunu kabul etmiştir.
b) John Dalton :
Atom hakkında ilk bilimsel görüş 1803 – 1808 yılları arasında İngiliz bilim adamı John
Dalton tarafından ortaya atılmıştır. Dalton’ a göre;
• Maddenin en küçük yapı taşı atomdur. (Maddeler çok küçük, bölünemez, yok edilemez
taneciklerden oluşur.)
• Atomlar parçalanamaz
• Atom içi dolu küre şeklindedir.
• Bütün maddeler farklı tür atomlardan oluşmuştur.
• Maddelerin birbirlerinden farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların farklı
özellikte olmasıdır.
• Bir maddeyi oluşturan atomların tamamı birbirleriyle aynı özelliklere sahiptir.
NOT :
1-Madde fiziksel veya kimyasal değişmeye uğradığında atomlar varlıklarını korurlar,
parçalanmaz ve yeniden oluşturulamazlar.
2- Kimyasal olaylar atomların birleşmesi veya ayrılması sonucu oluşur. Atomlar
birleşerek molekülleri oluşturur. Bir bileşiğin molekülleri tamamen birbirinin aynısıdır.
3- Dalton İngiltereli bir kimyacı olup daha çok maddenin yapısını açıklayan atom teoriyle
ün kazanmıştır. Bunun yanında gazların bir takım özellikleriyle ve özellikle kısmi
basınçlarıyla alakalı çalışmalarda yapmıştır.
4- Birçok elementin atomlarının ağırlıklarını kendi ilkel ortamında çalışarak ölçmeye
çalışmış ve bu ağırlıklarla alakalı bir tablo yapmıştır. Ancak daha sonra gelişen teknik ve
teknolojiyle bilim adamları tarafından atomların ağırlıklarını yeniden ölçülmüş ve
maalesef Dalton’un hazırladığı bu tablonun hatalı olduğu ortaya çıkmıştır.
5- Sabit oranlar kanunu ve katlı oranlar kanunu olarak gördüğümüz bileşiklerdeki
kütlesel ilişkilere bakarak 1803 yılında John Dalton, maddelerin çok çok küçük yapı
taşlarının topluluğu halinde bulunduğu, fikrini ileri sürdü Dalton atom teorisi olarak
ortaya konular temel özellikler şunlardır.
6- Aynı elementin atomları biçim, büyüklük, kütle ve daha başka özellikler bakımından
aynıdır. Ancak bir elementin atomları başka bir elementin atomlarından farklıdır.
7- Atomlar belli sayılarda birleşerek molekülleri oluştururlar. 1 atom X ile 1 atom Y den
XY, 1 atom X ile 2 atom Y den XY2 bileşiği oluşur. Oluşan bileşikler ise standart
özellikleri moleküller topluluğudur.
8 Farklı cins atomlar farklı kütlelidir.
9- Atomla ilgili günümüzdeki bilgiler dikkate alındığında Dalton atom teorisinde üç
önemli yanlış hemen fark edilir:
• Atomlar içi boş küreler değildir. Boşluklu yapıdadırlar.
• Aynı cins elementlerin atomları tam olarak aynı değildir. Kütleleri farklı (izotop) olanları
vardır.
• Maddelerin en küçük parçasının atom olduğu ve atomların parçalanamaz olduğu doğru
değildir. Radyoaktif atomlar daha küçük parçalara ayılarak daha farklı kimyasal özellikte
başka atomlara ayrışabilir; proton, nötron, elektron gibi parçacıklar saça bilirler.
c) John Joseph Thomson :
Atomun yapısı hakkında ilk model 1898 yılında Thomson tarafından ortaya konmuştur.
Thomson atom modeli bir karpuza yada üzümlü keke benzer. Thomson’ a göre;
• Atom küre şeklindedir. (Çapı 10–8 cm)
• Atomda (+) ve (–) yüklü tanecikler bulunur.
• Thomson’a göre atom; dışı tamamen pozitif yüklü bir küre olup negatif yüklü olan
elektronlar kek içerisindeki gömülü üzümler gibi bu küre içerisine gömülmüş haldedir.
1- İngiliz fizik âlimlerinden biri olup, elektronlar hakkındaki çalışmalardan dolayı 1906 da
Nobel fizik ödülünü almıştır. 1885’te
içi boş bir cam tüp içerisinden elektrik akımları üzerinde çalışırken ışınları tüpün negatif
(katot) kutbundan geldiğini görmüş ve ilk defa katot ışınlarını bulmuştur. Böylece
elektronları da bulmuştur. Ve sonuç olarak elektronların her atomun tabiatında var olan
temel parçacıklar olduğunu söylemiştir
2- Dalton atom modelinde (-) yüklü elektronlardan ve (+) yüklü protonlardan söz
edilmemiştir. Yapılan deneyler yardımıyla; katot ışınlarından protonun varlığını ortaya
koymuştur. Thomson atom altı parçacıklar üzerinde çalışmalar yaparken icat ettiği katot
tüpü yardımıyla 1887 yılında elektronu keşfinden sonra kendi atom modelini ortaya attı
3- Elektronların kütlesi pozitif yüklerin kütlesinden çok küçüktür. Bu nedenle atomları
başlıca pozitif yükler oluşturur.
4- Atomda elektriksel dengeyi sağlamak için pozitif yük sayısına eşit sayıda elektron
küre içinde dağılmıştır.
5- ELEKTRON’UN KEŞFİMaddenin yapısına ilk olarak modern yaklaşım Thomson’un
katot ışınlarını inceleyerek elektronun keşfi ile başlar. Thomson : elektriksel gerilim
uygulanan katot ışınlarıtüpünde katot ışınların negatif kutup tarafından itildiğini pozitif
kutba doğru çekildiğini tespit etti.
Aynı cins elektrik yüklerinin bir birini itmesi ve farklı yük elektrik yüklerinin birbirini
çekmesi nedeniyle Thomson katot ışınlarının negatif elektrik yüklerinden olduğu sonucu
çıkardı.
Thomson deneyinde katot için farklı madde kullandığında ve deney tüpünün farklı gazla
doldurulduğunda da katot ışınlarının aynı davranışta bulunduğunu gördü. Böylece
elektronun maddenin cinsinin karakteristik bir özelliği olmadığını bütün atom cinsleri için
elektronun her birinin aynı olduğunu neticesini ortaya koydu.
Elektron negatif yüklü olduğundan elektriksel alanda pozitif kutba doğru saparlar.
Elektriksel alandaki bu sapmalar taneciğin yükü (e)ile doğru, kütlesi(m) ile ters
orantılıdır. Yükün kütleye oranı (e/m) bir elektrik alanı içinde elektronların doğrusal
yoldan ne kadar sapacağını gösterir.
6- PROTONUN KEŞFİ
Katot tüpleriyle elektron elde edildiği gibi, elektrik deşarj (boşalma ) tüpleri ile de pozitif
iyonlar elde edilir. Bu tüplerde uygulanan yüksek gerilim sonucunda atomdan elektronlar
koparılarak pozitif iyonlar oluşturulur. Oluşan bu pozitif iyonlar bir elektriksel alanda
elektronun ters yönünde hareket ederek negatif elektrota (katota) doğru ilerler. Bu
iyonların büyük bir kısmı hareketleri sırasında ortamdaki elektronlara çarparak nötral
atomlar oluştururlar. Çok az bir kısmı ise yollarına devam ederek katota erişirler. Eğer
ortası delikli bir katot kullanılırsa, pozitif parçacıklar delikten geçerler. Bu ışınlara pozitif
iyonlar ya da kanal ışınları denir.
Pozitif iyonlar için e/m nin saptanmasında katot ışınlarının incelenmesinde kullanılan
yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı. Katot ışınlarında katot maddesi ne olursa olsun
elde edilen ışınların e/m oranı hep aynı bulunmuştu. Oysa pozitif ışınlarda elde edilen
e/m oranı tüpteki gazın oranına göre farklı olduğu bulundu Protonlar ve elektronlar yüklü
parçacıklardır. Bunlar yük bakımından eşit, işaretçe zıttılar. Protonlar +1 birim yüke,
elektron ise –1 birim yüke eşittir.
Nötr bir atomda proton sayısı elektron sayısına eşit olduğundan yükler toplamı sıfıra
eşittir. Atom yarı çapı 10-8 cm olan bir küre şeklindedir. Söz konusu küre içerisinde
proton ve elektronlar atomda rasgele yerlerde bulunurlar.
Elektronun küre içindeki dağılımı üzümün kek içindeki dağılımına benzer. Elektronların
kütlesi ihmal edilebilecek kadar küçüktür. Bu nedenle atomun ağırlığını büyük ölçüde
protonlar teşkil eder.
• Nötron denilen parçacıklardan bahsedilmemesi Thomson atom teorisinin
eksikliklerinden biridir.
• Proton ve elektronların atomda rasgele yerlerde bulunduğu iddiası ise teorinin hatalı
yönüdür.
d) Sir Ernest Rutherford
Atomun çekirdeğini ve çekirdekle ilgili birçok özelliğin ilk defa keşfeden bir bilim adamıdır
Atom kütlesinin tamamına yakını merkezde toplanır, bu merkeze çekirdek denir.
• Elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörüngelerde sürekli dolanırlar. (Yörünge daire
şeklinde değil, enerji seviyesine karşılık gelen orbitallerde dolanır.)
• Elektronların bulunduğu hacim çekirdeğin hacminden çok büyüktür.
• Çekirdekteki yük miktarı bir maddenin bütün atomlarında ayın, farklı maddenin
atomlarında farklıdır.
• Çekirdekteki yük sayısı, elektron sayısına eşittir.
• Çekirdekteki pozitif yüklerin kütlesi yaklaşık atom kütlesinin yarısına eşittir.
NOT :
1- Yeni Zellanda’da doğmuş ve başarılı bir öğrenci olduğundan 1894 yılında
İngiltere’ye gelmiştir. İlk önceleri elektromanyetik
radyasyon hakkında çalışmalar yapmıştır. Daha sonraları ilgisini X ışınlarına ve
radyoaktiviteye çevirmiştir. Farklı tipte ve,elektromanyetik radyasyonların
varlıklarını ortaya atmış bunlara ilk defa  ışımasının helyum çekirdeği, 
sembolleri ve isimlerini vermiştir. Devamla  ışımasının ise elektron içerdiğini
bulmuş ve bu çalışmasından dolayı 1908 yılında kimya Nobel ödülü almıştır.
2- 1911 yılında atomun kütlesinin çoğunu içine alan çok küçük bir merkezinin
olduğunu ortaya attı, ve buna çekirdek adını verdi.
3- Atomun yapısının açıklanması hakkında önemli katkıda bulunanlardan biride
Ernest Rutherford olarak bilinir. Rutherford’dan önce Thomsan atom modeli
geçerliydi bu kurala göre atom küre şeklindedir. Ve küre içerisinde proton ve
elektronlar bulunur. Acaba bu proton ve elektronlar atom içerisinde belirli bir yere
mi yoksa rast gele mi dağılım içerisinde mi bulunuyordu? Bu sorunun cevabı daha
bulunamamıştı. Rutherford bu sorunun cevabı ve Thomson atom modelini
parçacıkları deneyinde birdoğruluk derecesini anlamak için yaptığı alfa modelini
geliştirdi.
ışını kaynağıdır. Rutherford
Polonyum ve radyum bir - taneciklerini bir demet halinde iğne ucubir radyoaktif
kaynaktan çıkan büyüklüğündeki yarıktan geçirdikten sonra kalınlığı 10-4 cm kadar olan
ve arkasında çinko sülfür (ZnS) sürülmüş bir ekran bulunan altın levha üzerin
parçacıkları ekranagönderdi. Altın levhayı geçip ekran üzerine düşen -sürülen ZnS
üzerine ışıldama yaparlar. Böylece metal levhayı geçen parçacıklarını sayma imkanı elde
edilmiş olunur. Rutherford yaptığı deneyde 99,99 kadarının ya hiç - parçacıklarının
metal levha üzerine gönderilen yollarında sapmadan ya da yollarında çok az saparak
metal levhadan geçtiklerini, fakat çok az bir kısmının ise metale çarptıktan sonra büyük
bir açı yaparak geriye döndüklerini gördü. Rutherford daha sonra deneyi altın levha
yerine kurşun, bakır ve platin levhalar üzerinde denedi. Hepsinde de aynı sonuç ortaya
çıktığını gördü.
Kinetik enerjisi çok yüksek olan çok hızlı olarak bir - parçacıklarının geriye dönmesi
için;kaynaktan çıkan
1- Metal levhada pozitif kısmın olması
2- Bu pozitif yüklü kısmın kütlesinin (daha doğrusu yoğunluğunun) çok büyük olması
gerekir.
Bu düşüncelerden harekele Rutherford bu deneyden şu sonucu çıkardı tanecikleri atom
içerisinde ki bir Eğer elektrona çarpsaydı kinetik enerjileri büyük olduğu için elektronu
yerinden sökerek yoluna devam edebilirdi. Ayrıca a - taneciği pozitif, elektron
olduğundan söz konusu almaması gerekliydi. Bu düşünceyle hareket eden Rutherford
metale çarparak geriye dönen a - parçacıklarının sayısı metal levhadan geçenlere oranla
çok küçük olduğundan atom içerisinde pozitif yüklü ve kütlesi büyük olan bu kısmın
hacmi, toplam atom hacmine oranla çok çok küçük olması gerektiğini düşünerek, bu
pozitif yüklü kısma çekirdek dedi.
Rutherford atomun kütlesini yaklaşık olarak çekirdeğin kütlesine eşit olduğu ve
elektronlarda çekirdek etrafındaki yörüngelere döndüğünü ileri sürmüştür. Buna göre
Rutherford atomu güneş sistemine benzetmiş oluyor. Rutherford atom modelini ortaya
koyduğunda nötronların varlığı daha bilinmiyordu Günümüzde ise çekirdeğin proton ve
nötronlar içerdiği ve bunların çekirdeğin kütlesini oluşturduklarına inanılmaktadır.
Rutherford’un ortaya koyduğu atom modelinin boyutlarını da anlamak önemlidir. Bunu
şu şekilde ifade edebiliriz. Eğer bir atomun çekirdeği Bir tenis topu büyüklüğünde
olsaydı, bu atom büyük bir stadyum büyüklüğünde olurdu.
d) Niels David Bohr
Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak açıklanır. Bohr’ a göre;
• Elektronlar çekirdek etrafında belirli enerjiye karşılık gelen belirli uzaklıklarda bulunur.
• Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine geçerse fotonlar
halinde ışık yayarlar.
• Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörünge izlerler.
Bohr, Danimarkalı bir fizikçidir. Doktorasını bu şehirde bitirdikten sonra 1911 yılında J.J.
Thomson ile birlikte çalışmak için
İngiltere’ye gitti. Birkaç yıl içinde ciddi ve başarılı çalışmalarda bulunarak atomların
yapısını ve spektrumların açıklanışı hakkında teorisini ortaya koymuş ve kitap halinde
yayınlamıştır. Daha sonra Kopenhag’a geriye dönmüş ve orada teorik fizik enstitüde
yöneticilik yapmıştır. Bu enstitüde gerek kimya ve gerek fizik dalında birçok Nobel ödülü
kazanmış olan W. Heisenberg, W.Pouli ve L. Pauling gibi birçok genç bilim adamı
yetiştirmiştir. Atomun ilk kuantum modelini önerdi. Kuantum mekaniğinin ilk
gelişmesinde aktif olarak katıldı ve bu konuda pek çok felsefi çalışmalar yaptı. Çekirdek
fiziğine, çekirdeğin sıvı damlası modelinin geliştirilmesinde büyük rol oynadı. Atomların
yapısı ve onlardan yayılan ışınım üzerine yaptığı çalışmalar için 1922'de fizikte Nobel
ödülünü kazandı.
Buraya kadar anlatılan atom modellerinde atomun çekirdeğinde (+) yüklü proton ve
yüksüz nötronların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların
dolaştığı ifade edildi. Bu elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı,
hızı ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bir netice ortaya konmadı. Bohr ise atom
teorisinde elektronların hareketini bu noktadan inceledi.
• Bir atomdaki elektronlar çekirdekten belli uzaklıkta ve kararlı hâllerde hareket ederler.
Her kararlı halin sabit bir enerjisi vardır.
• Her hangi bir enerji seviyesinde elektron dairesel bir yörüngede (orbitalde) hareket
eder. Bu yörüngelere enerji düzeyleri veya kabukları denir.
• Elektronlar kararlı hallerden birinde bulunurken atomdan ışık (radyasyon) yayılmaz.
Ancak yüksek enerji düzeyinden daha düşük enerji düzeyine geçtiğinde, seviyeler
arasındaki enerji farkına eşit bir ışık kuantı yayınlar. Bunlara E=h.ν bağıntısı geçerlidir.
• Elektron hareketinin mümkün olduğu kararlı seviyeler K, L, M, N, O gibi harflerle veya
en düşük enerji düzeyi 1 olmak üzere her enerji düzeyi pozitif bir tam sayı ile belirlenir
ve genel olarak “n” ile gösterilir. (n : 1,2,3, ...∞ )
Bugünkü atom modelimize göre : Borh kuramını elektronların dairesel yörüngelerde
hareket ettiği, ifadesi yanlıştır.
1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (1885-1962), hidrojen atomunun tayf
çizgilerini kuantum kuramına dayanarak açıkladı. Buna göre çekirdek çevresindeki
elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu. En düşük enerjili
durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom
denir. Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer,
bu sırada ışık yayınlanır. Bohr modeli hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu
helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerine
başarıyla uygulandı.Ancak bu model çok elektronlu atomların davranışlarını
açıklayamadığından yaklaşık 12 yıl geçerli kaldı. Bununla birlikte,kuram çok elektronlu
atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı Daha sonra yerini
Modern atom modeli aldı.
Bohr’a göre elektronlar çekirdek belirli uzaklıklarda dairesel yörüngeler izler. Çekirdeğe
en yakın yörüngede bulunan ( n = 1 ) K tabakası en düşük enerjilidir Çekirdekten
uzaklaştıkça tabakanın yarı çapı ve kabukta bulunan elektronun enerjisi artar.Elektron
çekirdekten sonsuz uzaklıkta iken ( n = ∞ ) elektronla çekirdek arasında çekim kuvveti
bulunmaz. Bu durumda elektronun potansiyel enerjisi sıfırdır. Elektron atomdan
uzaklaşmış olur. Bu olaya iyonlaşma denir
Elektron çekirdeğe yaklaştıkça çekme kuvveti oluşacağından, elektronun bir potansiyel
enerjisi oluşur. Elektron çekirdeğe yaklaştıkça atom kararlı hale gelir, potansiyel enerjisi
azalır. Buna göre elektronun her enerji düzeyindeki potansiyel enerjisi sıfırdan küçük
olur. Yani negatif olur. Bohr hidrojen atomunda çekirdeğe en yakın enerji düzeyinde K
yörüngesi ) bulunan elektronun enerjisini –313,6 kkral/mol olarak bulmuştur.
f) De Broglie Atom Teorisi :
NOT :
1- Bohr’ın atom modeli elektronların yörüngeler arası geçişlerinin mümkün kılan“enerji (
kuvantum ) sıçramalarını “ açıklamakta
yetersiz kalmaktaydı . Bunun çözümü Fransız fizikçi Prens Victor De Broglie tarafından
teklif edilmişti. De Broglie bilinen bazı taneciklerin uygun koşullar altında tıpkı
elektromanyetik radyasyonlar gibi bazen de elektromanyetik radyasyonlara uygun
şartlarda tıpkı birer tanecik gibi davrana bileceklerini düşünerek elektronlara bir sanal
dalganın eşlik ettiğini öne sürerek bir model teklif etti . Bu modele göre farklı elektron
yörüngeleri çekirdeğin etrafında kapalı dalga halkaları oluşturmaktaydı.
h) Born Heisenberg’ in Atom Teorisi :
NOT :
1- Almanyalı kuramsal bir fizikçi olan Born Heisenberg’in ilkesini katlamakla beraber bir
takım olasılık ve istatistikî hesaplar
neticesinde bir elektronun uzaydaki yerini yaklaşık olarak Born Schrödinger’in dalga
mekaniği ile kuvantum teorisi arasında bir bağıntı kurdu. Böylece elektronun uzayın bir
noktasında bulunması ihtimalinin hesaplana bilineceğini göstermiş oldu.
ı) Modern Atom Teorisi
1- Bohr, elektronu hareket halinde yüklü tanecik olarak kabul edip, bir hidrojen
atomundaki elektronun sadece bazı belirli enerjiye
sahip olacağını varsayarak teorisini ortaya attı. Bu teori hidrojen gibi tek tek elektronlu
He+ , Li+2 iyonlarına da uymasına rağmen, çok elektronlu atomların ayrıntılı
spektrumlarının, kimyasal özelliklerini açıklanmasına uymamaktadır. Yine de modern
atom modelinin gelişiminde bir basamak teşkil etmiştir.
2- Modern atom teorisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:
• Atomda belirli bir enerji düzeyi vardır. Elektron ancak bu düzeyden birinde bulunabilir .
Elektron bir enerji düzeyindeki hareketi sırasında çevreye ışık yaymazlar.
• Atoma iki düzey arasındaki fark kadar enerji verilirse elektron daha yüksek enerji
düzeyine geçer
• Atoma verilen enerji kesilirse elektron enerjili düzeyinde kalamaz daha düşük enerji
düzeyinden birine geçer. Bu sırada iki düzey arasındaki fark kadar enerjiyi ışık şekline
çevreye verir
3- Modern atom modeli dalga mekaniğimdeki gelişmelerin elektronun hareketine
uygulanmasına dayanmaktadır. Bu modelin öncüleri Werner Heisenberg ve Erwin
Schrödlinger gibi önemli bilim adamlarıdır.
Erwin Schrödlinger (1887–1961) Avusturya’nın Viyana şehrinde doğmuş ve 1939
yılından 1956 yılına kadar İrlanda da çalışmıştır. 1926 yılında henüz İsviçre de çalışırken
Heisenberg tarafından ortaya atılıp formüllendirilen kuvantum teorisine alternatif olarak
kendi adıyla anılan (Schrödlinger eşitliği ) dalga mekaniği teoremini ortaya atmıştır.
Schrödlinger teoremi kısaca elektronların gerek atom içerisinde gerekse moleküllerdeki
hareketini dalga cinsinden matematiksel bir şekilde açıkladı. Bu çalışmalarından dolayı
1933 yılında fizik Nobel ödülünü İngiliz fizikçi Paul Dirac ile paylaştı.
Werner Heisenberg (1901 – 1976) Atomların yapısını ve elektron gibi atom altı
parçacıkların davranışlarını açıklayan quantum mekaniği teorisinin kurucusu olan bir
Alman fizikçidir. 1927 yılında kendi adı il anılan belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır.Bu
ilkesinde Heisenberg kısaca ”elektron kadar küçük olan bir parçacığın hem pozisyonunu
hem de momentumunu kesin olarak bulmak mümkün değildir” demektedir. Bu
çalışmalarından dolayı 1932 yılında Nobel fizik ödülü almıştır.
1924 yılında Louis De broglie ışı ve maddenin yapısını dikkate alarak küçük tanecikler
bazen dalgaya benzer özellikler gösterebilirler şeklindeki hipotezi elektron demetlerinin
bir kristal tarafından X – ışınlarına benzer biçimde saptırılması ve dağılması deneyi ile
ispatlandı.
1920’li yıllarda Werner Heisenberg, atomlardan küçük taneciklerin davranışlarını
belirlemek için ışığın etkisini inceledi. Bunun sonucunda Heisenberg belirsizlik ilkesi
olarak anılan şu neticeyi çıkardı:
“Bir taneciğin nerede olduğu kesin olarak biliniyorsa, aynı anda taneciğin nereden geldiği
ve nereye gittiğini kesin olarak bilemeyiz. Benzer şekilde taneciğin nasıl hareket ettiğini
biliyorsak onun yerin kesin olarak bilemeyiz”
Buna göre elektronun herhangi bir andaki yeri ve hızı aynı anda kesin olarak bilinmez.
Bir taneciğin yerini ve hızını ölçebilmek için o taneciği görmek gerekir. Taneciğin
görünmesi de taneciğe ışın dalgası göndermekle olur. Elektron gibi küçük tanecikleri
tespit etmek için düşünülen uygun dalga boyundaki ışık, elektronun yerini ve hızını
değiştirir. Bu yüzden aynı anda elektronun yeri ve hızı ölçülmez. Bu nedenle de
elektronların çekirdek etrafında belirli dairesel yörüngeler izledikleri söylenemez.
Yörünge yerine elektronun ( yada elektronların ) çekirdek etrafında bulunma
olasılığından söz etmek gerekir.
Modern atom modeli atom yapısı ve davranışlarını diğer atom modellerine göre daha iyi
açıklamaktadır. Bu model atom çekirdeği etrafındaki elektronların bulunma olasılığını
kuvantum sayıları ve orbitaller ile açıklar.
Kuvantum sayıları bir atomdaki elektronların enerji düzeylerini belirten tam sayılardır.
Orbitaller ise elektronun çekirdek etrafında bulunabilecekleri bölgelerdir.
Elektron tanecik olarak düşünüldüğünde; orbital, atom içerisinde elektronun bulunma
olasılığı en yüksek bölgeyi simgeler. Elektron maddesel bir dalga olarak düşünüldüğünde
ise; orbital elektron yük yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgeyi simgeler. Yani,
elektron tanecik olarak kabul edildiğinde elektronun belirli bir noktada bulunma
olasılığından, dalga olarak kabul edildiğinde ise elektron yük yoğunluğundan söz edilir.
6. Etkinlik : Hikaye Haritası
Amaç : Atom ve yapısı hakkında yorum yapılmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Okuma parçasına göre tablolardaki sorular cevaplandırılır.
• Bölme işleminin taneciğe ulaşıncaya kadar devam edeceği sonucuna
ulaşmaları beklenir.
7. Etkinlik : Gösterin Kendinizi
Amaç : Atom hakkında bildiklerini kullanarak şiir yazmalarını sağlamak.
Yapılacaklar : • Atom kavramının ilk harflerinin kullanılarak şiir yazılması sağlanır.
8. Alternatif Etkinlik : Bitkiden Atoma
Amaç : Bitkilerin de diğer canlılar gibi karmaşık yapılardan ve bu karmaşık
yapıların da atomlardan oluştuğunun fark edilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Şekil üzerinde soru işareti olan kısımların neleri ifade ettiği belirtilir.
9.Etkinlik : Doğru mu, Yanlış mı?
Amaç : Madde ve atomla ilgili bilgilerini kontrol etmek.
Yapılacaklar : • Öğrencilerin verdiği cevaplar kontrol edilir ve dönüt verilir.
10. Etkinlik : Geçmişe Yolculuk
Amaç : Öğrencilerin farklı zeka türlerini ortaya çıkarmak.
Yapılacaklar : • Becquerel ile tanışan öğrencilerin bilgi edinmesi ve bu bilgileri not
etmesini sağlamak.
• Tanışma için ön hazırlık yapılması ve nelerin sorulacağının
belirlenmesi gerekir.
Kendimizi Değerlendirelim :
1- Doğru çıkış, 5. çıkış.
2- Atomlardan oluşmuş olmaları.
ATOM VE YAPISI
Hava,su,dağlar,hayvanlar,bitkiler,vücudumuzun koltuk,kısacası en ağırından en
hafifine kadar gördüğümüz ,dokunduğumuz ,hissettiğimiz herşey atomdan meydana
gelmiştir.Elinizde tutuğunuz kitabın herbir sayfası milyarlarca atomdan oluşur.Atomlar
öyle küçük parçalardır ki,en güçlü mikroskopla dahi bir tanesini görmek mümkün
değildir.Bir atomun çapı ancak milimetrenin milyonda biri kadardır.
Bu küçüklüğü bir insanın gözünde canlandırması pek mümkün değildir.O yüzden bunu
bir örnekle açıklamaya çalışalım:
Elinizde bir anahtar olduğunu düşünün. Kuşkusuz bu anahtarın içindeki atomları
görebilmemiz mümkün degildir.Atomları mutlaka görmek istiyorum
diyorsanız,elinizdeki anahtarı dünyanın boyutlarına getirmemiz gerekecektir.Elinizdeki
anahtar dünya boyutunda büyürse,işte o zaman anahtarın içindeki her bir atom bir
kiraz büyüklüğüne ulaşır ve sizde onları görebilirsiniz.
Yine bu küçüklügü kavraya bilmek ve herseyin nasıl atomlarla dolu olabildigini
görebilmek içinbir örnek daha verelim:
Bir tuz tanesinin tüm atomlarını saymak istedigimizi düsünelim.Saniyede bir milyar
(1.000.000.000) tane sayacak kadar eliçabuk olduguuzuda varsayalım.Bu dikkate
deger beceriye karsın bu ufacık tuz tanesi içindeki atom sayısını tam olarak tesbit
edebilmek için besyüz yıldan fazla zamana ihtiyacımz olacaktır.
Peki bu kadar küçük bir yapının içinde ne vardır?
Bu derece küçük olmasına rağmen atomun içinde evrende gördüğümüz sistemle
kıyaslayabileceğimiz derecede kusursuz bir sistem bulunmaktadır.
Her atom, bir çekirdek ve çekirdeğin çok uzağındaki yörüngelerde dönüp-dolaşan
elektronlardan oluşmuştur.Çekirdeğin içinde ise proton ve nötron ismi verilen başka
parçacıklar vardır.
DALTON ATOM TEORİSİ
Kimyasal birleşmenin yukarıdaki iki yasasından yararlanan John Dalton 1803 - 1808
tarihleri arasında bir atom kuramı geliştirdi.Dalton Kütlenin Korunumu Yasası ve Sabit
Oranlar Yasasından yola çıkarak maddeyi oluşturan ve onun bütün özelliklerini
gösteren çok küçük parçacıkların olduğu yorumunu yaparak Katlı Oranlar Kanunu’nu
ortaya atmıştır:
Katlı Oranlar Kanunu, iki element birden fazla bileşik oluşturuyorsa, birinin belli bir
miktarına karşılık, diğerinin değişken miktarları arasında küçük ve tam sayılarla ifade
edilen bir oran vardır, şeklinde tanımlanabilir.
Katlı Oranlar Kanunu, kimyasal elementlerin atom adı verilen parçalanamaz
parçacıklardan oluştuğunu ve her elementin atomlarının kütlesinin aynı olduğunu
gösterir.
Dalton’a göre:
1. Bir elementin bütün atomları şekil, büyüklük ve kütle yönüyle aynıdır.
2. Atomlar içi dolu küreciklerdir.
3. Bilinen en küçük parçacık atomdur.
4. Atomlar parçalanamaz, yeniden oluşturulamaz.
5. Atomlar belirli oranlarda birleşerek molekülleri meydana getirir. Elementin bütün
atomları aynı olduğu gibi bir bileşiğin de bütün atomları aynıdır.
Dalton teorisinde pek çok yanlışlık ve eksiklik olmasına rağmen çok
önemlidir.Kendisinden sonra gelen bilim adamlarına bir kapı aralamış, fikir ortaya
atarak tartışılmasını sağlamıştır. Böylece daha doğruya ulaşma imkanı sağlamıştır.
Dalton Atom Teorisindeki Eksiklik ve Hatalar :
1. Bir elementin bütün atomları aynı değildir. O dönemde nötron tanecikleri tespit
edilemediği için izotop atomların farkına varılamadı. Bir elemente ait bütün atomların
proton ve elektron sayısı aynı olmak zorundadır. Nötron sayısı farklı olsa da aynı
elemente aittir, fakat farklı atomdur.
2. Atomların içi dolu değildir. Aksine boşluklu yapıya sahiptir.
3. Bilinen en küçük parçacık atom değildir. Günümüzde atom çekirdeğini oluşturan 70
çeşit parçacığın var olduğu ve bunların bilinen 50 hareketinin olduğu ifade
edilmektedir.
4. Bir elementin bütün atomları aynı olmadığı gibi bir bileşiğin bütün molekülleri de
aynı değildir.
THOMSON ATOM MODELİ
Havası alınmış tüplerin iki ucuna yerleştirilen elektrotlara (katot ve anot) yüksek
gerilim uygulandığında katottan anoda doğru ışınların yayıldığını ve bu ışınların
manyetik alanda da pozitif kutbun etkisiyle sapmaya uğradığını tespit etmiştir. Katot
ışınları adı verilen bu ışınlar negatif elektrikle yüklüydü.Thomson, bu ışınların
sapmalarından yararlanarak yük/kütle oranlarını hesapladı. Bu oran, iyonların ölçülen
yük/kütle oranlarına göre çok büyüktü.Bu sonuca göre katot ışını birimleri
negatif yüklü, çok küçük kütleli atom içi parçacıklardı. Atomda negatif (-) yüklü
parçacıklar olduğuna göre pozitif (+) yüklü parçacıklarda, yani protonlarda olmalıydı.
Bu tespitlerden sonra Thomson atomda (+) ve (-) yüklü parçacıkların var olduğunu ve
bunların atomda rasgele dağıldığını ifade etmiştir.Rasgele dağılmayı da üzümlü kek
örneğiyle izah etmiştir.
Thomson atom teorisine göre:
1.Atom protonlardan oluşmuş
küre şeklindedir.Protonlar (+1)
birim yüke,elektronlar ise (-1)
birim yüke sahiptir.
2.Elektronlar atomun içinde
homojen olarak dağılmıştır.
3.Nötr atomda proton sayısı
kadar elektron bulunmaktadır.
4. Elektronların kütlesi protonların
kütlesinden çok küçüktür. Bu
nedenle ihmal edilebilir.
5. Protonlar ve elektronlar
atomda rasgele dağılmıştır.
RUTHERFORD ATOM TEORİSİ
Rutherford çok ince (10-6 cm) altın levhaya alfa (α) tanecikleri (Helyum çekirdeği)
göndermiştir. Bu taneciklerin çok az bir kısmı aynen yansırken bazıları belli açılarla
yansımış fakat büyük bir bölümü aynen geçmiştir.
Yapılan deney sonucuna göre :
1. Atomdaki pozitif(+) yükler çekirdek denen çok küçük bir bölgededir.
2. Alfa (α) taneciklerinin sapmasına yol açan yoğun kesim çekirdekte toplanmıştır.
3. Çekirdekteki yük miktarı, bir elementin bütün atomları için aynı, farklı atomları için
farklıdır.
4. Elektronlar çekirdekten oldukça uzakta yer alırlar. Elektronların bulunduğu hacim,
çekirdeğin bulunduğu hacimden çok büyüktür. Atomun büyük bir kısmı boşluklu
yapıya sahiptir.
BOHR ATOM MODELİ
Bohr yaptığı çalışmalarda Rutherford
atom modeline göre,elektronların
çekirdek etrafında dönmeleri ile enerji
yaymaları sonucunda enerjilerinin
azalacağını ve çekirdek üzerine
düşeceklerini hesapladı, fakat böyle bir
elektron düşmesi gerçekleşmediği için
Rutherford atom teorisinin bazı
yanlışlıklarının olması gerektiğini fark
etti ve bu teoriye bazı eklemeler
yaptığı yeni bir atom modeli ortaya
attı.Rutherford, elektronların
çekirdekten oldukça uzakta yer aldığını
ifade etmişti. Bohr da elektronların ne
kadar uzakta yer aldıklarını, çekirdek
etrafındaki hareketlerini ve enerjilerini
incelemiştir.Araştırmaları 1H, 2He ve
3Li+ gibi küçük atom ve iyonlar
üzerinde olmuştur.Elde ettiği sonuçlar
küçük atomlar için doğru iken büyük
atomlar için hatalı olmuştur.
BOHR ATOM TEORİSİNE GÖRE:
1. Elektronlar çekirdek çevresinde rasgele dairesel bir yörüngede değil, çekirdekten
oldukça uzakta sabit bir enerjiye sahip dairesel yörüngelerde hareket ederler.
2. Elektronlar çekirdek etrafında sabit enerjili dairesel yörüngelerde (orbitallerde)
hareket ederler. Bu yörüngelere Enerji Seviyesi adı verilir.
3. Bohr atom kuramına göre, hidrojen atomunun 1 elektronu en düşük enerji düzeyi
olan n=1 de bulunur. Buna Temel hâl denir. Elektron temel hâlden uzaklaştırılırken
n=2, n=3, n=4 hâllerinden birine getirilirse uyarılmış olur. Uyarılmış hâlde elektronun
enerjisi daha fazla olur.Daha az enerjili (uyarılmış) duruma göre kararsızdır. Elektrona
verilen enerji kaldırıldığında düşük enerjili uyarılmamış (kararlı duruma) hâle geçer.
Bu sırada iki enerji seviyesi farkı kadar ışın yayınlar. Elektronlar yüksek enerji
düzeyinden düşük enerji düzeyine geçerken enerji yayarlar. Düşük enerji düzeyinden
yüksek enerji düzeyine geçerken de enerji alırlar.
NOT: Bir atomun elektronları dışardan enerji alarak yüksek enerji düzeyine yükselirse
bu atoma "uyarılmış atom" denir. Bu olaya uyarılma denir.Uyarılmış atom yüksek
enerji düzeyinden düşük enerji düzeyine geçtiğinde iki enerji düzeyi arasındaki enerji
farkına eşit bir ışık (foton) yayınlar.Bu yayınlanan ışınlar her element için karakteristik
özellik gösterir.Yayınlanan ışının şiddetine göre cisimlerin bazılarını mikroskop
bazılarını ise gözümüzle gözlemleyebiliriz.
Gözümüz yayınlanan bu ışınların sadece dalga boyu(λ ) 7.10−5 cm olan kırmızı ışık ile
4,5.10−5 cm olan mor ışık arasındaki kısmı görür.Daha kısa dalga boylu ışımaları
duyu organlarımızla algılayamayız.
4. Çekirdekten uzaklaştıkça elektronun enerjisi de artar. Elektronlar, bulundukları
enerji seviyesinin enerjisine sahiptir. Enerji seviyeleri atom çekirdeğine yakınlığına
göre n = 1, 2, 3, 4, 5, 6 gibi tamsayılarla veya K, L, M, N, O, P, Q gibi harflerle ifade
edilirler.
Maddenin En Küçük Yapıtaşı Atom mu?
Atom nedir? "Maddenin en küçük yapıtaşı! Peki, "madde" nedir? Elle
tutup gözle gördüğümüz her şey! Aslında, doğru olmasına doğru bu
yanıtların hepsi ama biraz eksik... Örneğin ben bir maddeyim; yani
benim de en küçük yapıtaşım atomlar. Yani atom denen minik
"yaratıklar"dan oluştum. Aynı şekilde yediğimiz elma, oturduğumuz
sandalye, yazı yazdığımız kalem ve hatta onun mürekkebi, içtiğimiz
su, soluduğumuz hava... Bunların hepsi madde ve hepsi de
atomlardan oluşmuş. Peki nedir bu atom? Etrafımızda gördüğümüz
tüm maddelerden sorumlu bu "minik" nesneler neye benzer?
Herşeyden önemlisi, acaba onların da yapıtaşları var mı?
Aslına
bakarsanız,
bu sorular
yüzyıllar
öncesinden
de
sorulmuş.
Hatta
"atom"
sözcüğünü
n ilk ortaya çıkışı İ.Ö.
460 yılına
kadar uzanıyor. O dönemde yaşamış Demokritus
adlı bir
filozof, bir elmayı örnek vererek atomu ve
anlamını
açıklamış: Bir elma alın ve onu ikiye bölün. Sonra
bu yarım
elmalardan birini tekrar ikiye bölün ve böylece sürdürün... Demokritus'a göre, bu şekilde yarım
parçaları bölmeye devam ederseniz, sonunda öyle bir an gelecek ki, artık bölemeyeceğiniz kadar
küçük bir parça elde edeceksiniz (ama bıçağınız kesemediği için değil, bölmek mümkün olmadığı
için!). İşte, bölünmesi olanaksız bu parçaya Demokritus Yunanca'da 'bölünemez" anlamına gelen
"atomos" adını vermiş.
Demokritus, bu kavramı ortaya atmış atmasına ama bunu o dönemin diğer bilim adamlarına
inandıramamış. Özellikle de dönemin en büyük filozofu Aristo'ya. Zaten Aristo reddedince, bir
bildiği vardır diye diğerleri de inanmamış. Hatta Demokritus öldükten yüzyıllar sonra bile kimse
atomdan bahsetmemiş.
Ta ki, 2000 yıl kadar sonraya, yani 1800'li yılların başına kadar. Bilim adamları maddenin doğasını
anlamaya yönelik çalışmaları sırasında ister istemez bu minik parçacıklarla karşılaşmışlar. İngiliz
bilim adamı Dalton, deneyleri sırasında, maddeyi oluşturan ama yapısını tanımlayamadığı bu
temel ögelere ilişkin ilk kanıtları elde etmiş. Ondan sonra da keşifler ardı sıra devam etmiş.
Atomun varlığı kanıtlandıktan sonra da, yapısını anlamaya yönelik bir çok kuram ortaya atılmış.
Bunlardan ilki J. J. Thomson adlı bir İngiliz fizikçi'den geliyor.
Thomson, 1897 yılında atomun bir parçası olan eksi yüklü elektronları keşfetmiş. Thomson'a göre
atomun içinde eksi yüklü elektronları dengeleyecek artı yüklü parçacıklar
olması gerekiyordu. Thomson, atomu bir "üzümlü kek"e benzetmişti:
Üzümler eksi yüklü elektronlar, kekin diğer kısımları ise artı yüklü madde.
Bundan daha doğru bir modeli, 1911 yılında atomun içinde artı yüklü bir
çekirdeğin olması gerektiğini keşfeden Ernest Rutherford geliştirmiş.
Rutherford'un atom modeli, Güneş Sistemi'mizin yapısına benziyor.
Ortada Güneş, yani artı yüklü çekirdek ve çevresinde dolanan
gezegenler, yani eksi yüklü elektronlar. Rutherford'un bu modeline göre
çekirdek atomun çok küçük bir parçası: Örneğin atomun boyutunu Dünya
kadar büyütsek bile içindeki çekirdek en fazla bir futbol stadyumu kadar
kalıyordu. Rutherford daha da
önemli bir adım atarak, çekirdek içinde artı yüklü parçacıkları yani
protonları keşfetmiş ve protonların elektronlardan 1836 kez daha ağır
olduğunu bulmuş.
Fakat bu model de bazı kuramsal sorunlar çıkarmış. 1912 yılında Danimarkalı fizikçi Niels Bohr,
bu kuramsal sorunları çözecek bir model oluşturmuş. Bohr'un atom modelinde, yine ortada artı
yüklü bir çekirdek, fakat sadece belli yörüngelerde dolanabilen eksi yüklü elektronlar var. Bundan
sonraki gelişmeler, Bohr'un atom modelini düzeltmeye yönelik. Bu gelişmelerden biri, çekirdekte
artı yüklü proton dışında, yüksüz "nötron" adı verilen parçacıkların da olduğu. Nötronları da 1932
yılında, James Chadwick, kendisinin yaptığı derme çatma bir detektörle keşfetmiş.
Atomun tam bir modelini oluşturmadaki en önemli yöntem, Kuantum Mekaniği adı verilen fizik
dalının gelişmesiyle oldu. Bugünkü bilgilerimizin tamamı bu fizik dalının gelişmesiyle elde edildi.
Artık bugün atom ve yapısı hakkında epeyce bilgiye sahibiz. Kuantum kuramına göre, atom, artı
yüklü bir çekirdek ve etrafında dalga gibi de hareket edebilen elektronların bulutundan oluşan
minik bir "nesne"...
Atomdan Öte Köy Var Mı?
Aslında, atomlar her ne kadar maddenin yapıtaşları olarak tanımlansa da, gördüğümüz gibi
onların da daha küçük yapıtaşları var. Demokritus'un elma örneğinde
bir bıçak değil de, günümüzün modern mikroskoplarını
kullandığımızı düşünelim. Tabii ki, elmayı keserek değil, büyüterek
yapabiliriz bunu. Elmanın bir parçasının görüntüsünü mikroskop
altında büyütelim. Önce elmanın detaylarına, daha büyütmeye
devam edersek molekül adını verdiğimiz atom gruplarına ulaşırız.
Moleküller, iki ya da daha fazla atomun "kimyasal bağ" adı verilen
işlemle biraraya gelmesi sonucu oluşur. İşte,
madde dediğimiz nesnelerin katı (elma gibi), sıvı
(su gibi) veya
gaz (hava gibi)
olmasını
sağlayan şey,
bu moleküllerin
biraraya geliş
biçimi.
Moleküller birbirleriyle çok sıkı sıkıya bağlanmış ve yerlerinden
kıpırdayamıyorlarsa madde katı halde; atomlar, kopmamak
şartıyla birbirleri etrafında hareket edebiliyorlarsa sıvı halde;
atomların oluşturduğu moleküller serbestçe hareket
edebiliyorlarsa gaz halinde oluyor.
Demek ki, biraz daha büyütürsek
atomlara ulaşacağız. Tanımımız
gereği, atomlar madde değil.
Çünkü madde olabilmesi için en
azından katı, sıvı veya gaz halinde
olabilmeli. Fakat, bu hallerden birisi
için kimyasal bir bağa, yani en az
iki atoma gereksinim var.
Dolayısıyla tek başına bir atom ne
katı, ne sıvı, ne de gaz yani ne de
madde. Ancak biraraya gelirlerse madde oluşturuyorlar. Bu anlamıyla maddenin yapıtaşı! Atomu,
mikroskobumuzda büyütmeye devam ettiğimizde (aslında bunu yapabilecek mikroskoplar yok,
fakat bilim adamları başka işlemlerle bunu yapabiliyorlar. Biz yine de yapabildiğimizi varsayalım)
başta da söylediğimiz gibi, Güneş Sistemi'ne benzer bir yapıyla karşılaşıyoruz. Ortada bir çekirdek
ve etrafında dolanan elektronlar. Elektron bulutundan geçip içeri dalıyoruz ve merkezde yer alan
çekirdeği görüyoruz. Büyütmeye devam ediyoruz ve çekirdeğin içine bakıyoruz. Burada nötron ve
protonlarla karşılaşıyoruz.
Elektronlar eksi yüklü ve hafif, protonlar artı yüklü ve ağır, nötronlar ise yüksüz ve ağır parçacıklar.
Yük ve kütle gibi kavramlar atomları birbirinden ayırdetmekte kullanılıyor. Çünkü çok sayıda atom
var ve bunların hepsinin, elektron, proton ve nötron sayıları farklı. Bir atomdaki elektronların
sayısı, o atomun atom numarasını (AN) veriyor, bu sayı aynı zamanda o atomun çekirdeğindeki
proton sayısına da eşit. Proton ve nötron sayılarının toplamı ise atomun kütle numarasını (KN)
veriyor. Örneğin en basit yapıya sahip atomlardan biri olan helyumun atom numarası 2 ve kütle
numarası 4 (yani 2 proton, 2 elektron ve 2 nötronu var) ve 4He2 şeklinde simgeleniyor. Havada
bulunan oksijen atomunun ise atom numarası 8 ve kütle numarası 16 vb...
Daha sonuna gelmedik. Son bir gayretle proton ve nötronun da içine bakıyoruz ve orada da daha
temel parçacıklar görüyoruz. Bunlara da "kuark" adı veriliyor. İşte, maddenin içine
yolculuğumuzun "şimdilik" son durağı burasıymış gibi görünüyor. Buradan daha ileri gitmemiz
mümkün değil.
Artık bir sonuç çıkarabiliriz: Maddenin en küçük yapıtaşı kuarklar. Kuarklar bir araya gelerek
proton ve nötronları, bunlar ve elektronlar biraraya gelerek atomları, atomlar molekülleri,
moleküller de maddeyi (elma örneği gibi) oluşturuyor.
Gördüğümüz kadarıyla atomdan öteye köy var, yani kuarklar! Peki kuarklardan öteye? Bunu
henüz bilemiyoruz. Ancak bu, hiç bilemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Demokritus'tan bugüne
katettiğimiz yol, bilimin, her alanda olduğu gibi, maddenin temel yapısını anlamada da bize
vereceği daha pek çok şey olduğunun bir göstergesi.
Soru ve Cevaplar ile Maddeyi Oluşturan Tanecikler
1.Tüm maddeler nelerden oluşur?
Taneciklerden oluşur.
2.Katı,sıvı ve gaz halde bulunan maddelerin tanecikleri arasında boşluk var mıdır?
Evet vardır.
3.Tanecikleri arasındaki boşluk en az olan madde hangisidir?
Katı maddeler.
4.Tanecikleri arasındaki boşluk en fazla olan madde hangisidir?
Gaz maddeler.
5.Hangi maddeler sıkıştırılabilir?
Gaz maddeler sıkıştırılabilir.
6.Hangi maddeler sıkıştırılamaz?
Katılar ve sıvılar sıkıştırılamaz.
7.Gazlar neden sıkıştırılabilir?
Çünkü tanecikleri arasındaki boşluk çok fazladır.
8.Tüm maddeler bütünsel bir yapıya mı sahiptir?
Hayır. Tüm maddeler tanecikli bir yapıya sahiptir.
9.Maddenin taneciklerden oluştuğu fikrini ilk kez kim ortaya atmıştır?
Yunanlı filozof Democritus (demokritos)
10.Democritus un ortaya attığı tanecik fikri nasıldır?
Democritus görebildiğimiz tüm maddelerin bölünebileceğini,maddeleri oluşturan
taneciklerin ise görülemediği için bölünemeyeceğini ifade etmiştir?
11.Atom sözcüğünü ilk kim kullanmıştır?
Democritus kullanmıştır. Democritus Maddeleri oluşturan tanecdiklere bölünemez
anlamına gelen atomos adını vermiştir. Günümüzde ise bu taneciklere atom
denilmektedir.
12.Atom hakkındaki ilk bilimsel çalışmayı kim yapmıştır?
İngiliz bilim insanı John Dalton (Con Dalton).
13.Dalton un atom hakkındaki fikirleri nelerdir?
Atom bölünemez. Farklı maddeleri oluşturan atomlar birbirinden farklıdır.Atomu
açıklamak için tahta top küreleri kullanmıştır.
14.Atom bölünebilir mi?
Evet. Atom daha küçük parçacıklardan oluşur.
15.Atom hakkında çalışma yapan diğer bilim insanları kimlerdir?
Maria Curie (Meri Kuri) ve Becquerel (Bekerel) dir.
16.Madde nedir?
Kütlesi ve hacmi olan her şey maddedir.
17.Atomlar mikroskopla görülebilir mi?
Hayır.
Fiziksel ve Kimyasal Değişimler (Konu Anlatımı)
FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞMELER :
Günlük hayatımızda çeşitli etkiler sonucunda maddelerde bazı değişimler olduğunu
görürüz. Örneğin bir kağıdı yaktığımızda kağıdın kül olduğunu, bir buz parçasını sıcak
bir yere koyduğumuzda buzun eridiğini, annemizin çeşitli sebzeleri pişirerek yemek
yaptığını hepimiz görmüşüzdür.
Maddelerde meydana gelen değişimler 2 grupta incelenebilir:
• Fiziksel değişmeler
• Kimyasal değişmeler
FİZİKSEL DEĞİŞMELER :
Maddenin yapısı değişmeden sadece dış görünüşünde meydana gelen değişmelerdir.
Fiziksel değişmeler sonucunda yeni maddeler oluşmaz. Sadece maddenin renk, şekil,
büyüklük gibi özellikleri değişir. Fiziksel değişmeler sonucunda maddenin kimliği
değişmez.
ÖRNEKLER :
• Buzun erimesi
• Kağıdın yırtılması
• Tebeşirin toz haline getirilmesi
• Küp şekerin ezilerek toz şeker haline getirilmesi
• Suyun donması
• Çaydanlıktaki suyun buharlaşması
• Camın buğulanması
• Akşamları gökyüzünün renginin maviden kızıla dönüşmesi
• Altından bilezik yapılması
• Odunun kırılması
• Camın kırılması
• Yemek tuzunun suda çözünmesi
• Yoğurttan ayran yapılması
• Bakırdan tencere yapılması
• Havucun rendelenmesi
KİMYASAL DEĞİŞMELER :
Maddenin iç yapısında meydana gelen değişmelerdir. Kimyasal değişmeler sonucunda
maddenin kimliği değişir ve yeni maddeler oluşur. Kimyasal değişmeye uğrayan
maddeler eski haline döndürülemez.
ÖRNEKLER :
• Kömürün yanması
• Sütten yoğurt ve peynir yapılması
• Demirin paslanması
• Meyvelerin çürümesi
• Un ve sudan hamur yapılması
• Kumdan cam yapılması
• Ekmeğin küflenmesi
• Kabartma tozunun üzerine limon sıkılması
• Canlıların ölmesi
• İnsanın sindirim ve solunum yapması
• Bitkilerin fotosentez yapması
• Üzüm suyundan sirke yapılması
• Doğalgazın yanması
• Dişlerimizin çürümesi
• Yumurtanın haşlanması
• Gümüşün açık havada zamanla kararması
NOT : Kimyasal değişmeler sonucunda hem maddenin görünümü değişir hem de yeni
maddeler oluşur.
HAL DEĞİŞİM OLAYLARI
Bir maddenin dışarıdan ısı (enerji) alarak veya dışarıya ısı (enerji) vererek bir halden
başka bir hale geçmesine; “hal değiştirme” denir.
Kütlenin Korunumu ve Kimyasal Değişim
DENEYİN ADI : FeS ELDESİ VE KÜTLENİN KORUNUMU
DENEYİN AMACI : Farklı elementlerin bir araya gelerek yeni saf maddeler( bileşikler )
oluşturduklarını ve bileşikler oluşurken kütlenin korunduğunu kavratmak
hedeflenmektedir.
KULLANILAN MALZEMELER : Demir tozu, kükürt tozu, deney tüpü, terazi ve tartım,
takımı, ispirto ocağı veya bek alevi.
DENEYİN YAPILIŞI, ANALİZİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Boş bir deney tüpüne 3 gram Fe tozu koyunuz. Üstüne 2 gram S tozu ilave ediniz.
Deney
tüpüne koyduğunuz karışımı ve deney tüpünü hassas terazi veya eşit kollu terazi ile
tartınız
2. Deney tüpüne koyduğunuz karışımı ispirto ocağı ile ısıtarak karışımın ısınmasını
sağlayınız.
Isıtmaya devam ederek karışımın tamamen eriyip sıvılaşmasını sağlayınız. Maddeler
tamamen karışıp gaz çıkışı sağlandıktan sonra deney tüpünü soğumaya bırakınız,
soğuduktan
sonra deney tüpünü tekrar tartarak başlangıçtaki kütle ile karşılaştırınız (M2) (şekil
3.4-5-6). 11
3. Deney tüpünü dikkatlice kırarak oluşan yeni ürünü çıkararak tartınız ve başlangıçta
alınan
(Fe +S ) kütlesi ile karşılaştırınız. (şekil 3.7-8-9).
DEĞERLENDİRME SORULARI:
1. Tüp içindeki sert madde ile Fe ve S tozlarını karşılaştırınız?
2. Deney tüpü terazi ile tartılırsa kütlesi ne olur?
3. Birinci tartım ile ikinci tartım birbirine eşit mi?
4. Oluşan tepkimenin denklemini yazınız?
5. Reaksiyon esnasında dışarıdan ısı alınmıştır. Bu şekildeki reaksiyonlara ne ad verilir
Madenler ve Teknoloji
Anahtar kelimeler… MADEN, TEKNOLOJİ…
Maden: Kıymetli kayaç ve mineraller.
Konuyu kolay anlamanız için yapılabilecek etkinlikler :
* Sınıfa çeşitli maden örnekleri getirebilirsiniz.
* Madenlerle ilgili poster hazırlayabilirsiniz.
* Konu ile ilgili araştırma yaparak sunu şeklinde sınıfta sunabilirsiniz.
Yukarıdaki resimlerde kömür,altın-gümüş,kükürt ve bakır madenleri görülüyor.
 Siz de öğretmeniniz yardımıyla kendinize madenler seçip bunlarla ilgili araştırmalar yapıp sınıfta
sunacaksınız.
 Evinizde madenlerle yapılan hangi aletleri ve hangi takıları kullanıyorsunuz?
Tencere,tava,buzdolabı,bilezik,sıra ,masa, gümüş takımları,çivi,pense,çatal,kaşık, vs gibi sayısız
eşyamızın yapımında madenler kullanılır.
*** MADENLER TEKNOLOJİDE BÜYÜK ÖNEME SAHİPTİR.
*** HAMMADDE OLARAK KULLANILIRLAR.
Sanayide otomobil yapımında,silah sanayisinde,teknolojik elektronik aletlerin yapımında madenler
sıklıkla kullanılmaktadır.
Örnek: Bazı madenler ve teknolojide kullanıldığı yerleri bulalım.
Altın ,Gümüş - TAKI SANAYİSİNDE
Bakır,alüminyum - EŞYA VE ELEKTRİK SANAYİSİNDE.
Silisyum - …………………………………….
Civa -………………………………………
Bor -………………………………….
Not: Bor madeni ülkemizde bol bulunmaktadır.Dünya Bor madenlerinin yarısından çoğu ülkemiz
topraklarındadır.
Bu mineralin ülkemiz için önemini kullanıldığı yerleri araştırabilirsiniz.
Aşağıda Bor (değişik yarlerde çıkarılan) madenlerini görüyorsunuz.).
Download