Document

advertisement
Cumhuriyet
Döneminde Coğrafya

Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine geçişte, Türk bilim
tarihinde önemli bir değişim yaşanmıştır. Bu değişim harf devrimidir.
Sözkonusu bu devrim ile, kurulan genç Cumhuriyet, Batı Bilim
dünyası ile yakınlaşırken, Osmanlı Bilim Dünyası’ndan oldukça
uzaklaşmıştır. Harf devriminin ardından, cumhuriyetin ilk yıllarında,
diğer tüm bilimlerde olduğu gibi, Coğrafya bilim alanında da,
Osmanlıca yazılmış eserlerin çok az bir kısmının Yeni Türkçe’ye
çevrilmiş olduğunu görmekteyiz. Çünkü kısa bir süre içinde, 600 yıllık
bir birikimin hemen yeni kuşağa aktarılması imkansızdır. Bu nedenle
Yeni Türkçe’ye çevrilen eserlerin çoğunluğunu okul ders kitabları
teşkil etmiştir. Özellikle bu alanda, Faik Sabri’nin çalışmaları kayda
değerdir. Faik Sabri, Osmanlıca olarak yazmış olduğu, Türkiye
Coğrafyası ve Kıtalar Coğrafyası ile ilgili eserlerini, harf devriminden
sonra Yeni Türkçe’ye çevirmiştir. Ancak hayatta olmayan ve çok eski
dönemlerde yaşamış coğrafyacıların eserleri, arşiv ve
kütübhanelerde, uzun yıllar bir daha açılmamak üzere tozlu raflara
kaldırılmıştır.

Cumhuriyet döneminin ilk coğrafyacıları, 1915 yılında
açılan İstanbul Darülfünun içindeki Coğrafya
Darülmesaisi’nde yetişmişlerdir. Bunlar; Faik Sabri Duran,
Ali Macit Arda, Selim Mansur ve Hamid Sadi Selen’dir.
1933 yılındaki Üniversite reformları neticesinde, İstanbul
Darülfünun’u İstanbul Üniversitesi olarak eğitim ve
öğretime başlamıştır. Coğrafya Darülmesaisi de, Edebiyat
Fakültesi içinde Coğrafya Enstitüsü olarak yeniden
yapılandırılmıştır. Bu Enstitünün yetiştirmiş olduğu ilk
coğrafyacılar, ülkemiz coğrafya biliminin öncüleri olarak
kabul edilir. Bunlar arasında İbrahim Hakkı Akyol (18881950), Besim Darkot (1903-1990), Ali Tanoğlu (19041974) ve Ahmet Ardel (1902-1978) bugün hayatta
olmayan, ancak eserleri ile coğrafyacılar arasında
yaşatılan coğrafyacı bilim adamlarıdır.

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Enstitüsü, 1935
yılına kadar, yüksek öğrenim olarak ülkemizin tek coğrafya bölümü
olarak kalmıştır. 1935 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi bünyesi içinde Coğrafya Bölümü (Enstitü)
açılmıştır. Bu bölümün ilk yetiştirdiği coğrafyacı bilim adamlarından
bugün hayatta olmayanları arasında, Cemal Arif Alagöz, Danyal
Bediz, Cevat Rüştü Gürsoy ve Mecdi Emiroğlu, günümüz genç
coğrafyacılarını eserleri ile aydınlatmaktadırlar.
Türkiye genelinde, İstanbul ve Ankara’daki Coğrafya bölümleri, 1974
yılına kadar, coğrafya alanında bilimsel araştırmalar yürüten iki
önemli kurum olarak kalmışlardır. Ancak bu iki kuruma, 1974 yılında
bir üçüncüsü Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
bünyesinde kurulan Coğrafya bölümü eklenmiştir. Bu alandaki
gelişmeler, daha sonraki yıllarda hızla devam etmiştir. 1980’de Ege
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, 1990’da Fırat Üniversitesi, FenEdebiyat Fakültesi bünyelerinde Coğrafya bölümleri açılmıştır.

1981 yılında 2547 sayılı Yüksek Öğrenim Yasası ile,
Eğitim Enstitüleri Fakülteye dönüştürülürken, Enstitülerin
bünyesinde yeralan Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümleri
içinde Coğrafya Anabilim dalları oluşturulmuştur . Bu
anabilim dallarının bir kısmı daha sonra, bağımsız bölüm
haline gelmişlerdir. Öte yandan iki yıllık Eğitim Yüksek
Okulları da 4 yıllık Eğitim Fakülteleri’ne dönüştürülünce,
bu fakülteler içinde de yeni coğrafya bölümleri
kurulmaya başlanmıştır. Kuşkusuz yakın gelecekte,
Türkiye’nin her ilinde bir coğrafya bölümü kurulacak ve
coğrafya ilminin gelişmesine büyük katkılar
sağlayacaklardır.

Bugün ülkemizde mevcut olan Coğrafya
bölümleri ve anabilim dallarında görev yapmakta
olan çok sayıda coğrafya bilim adamı
bulunmaktadır. Bunlar, coğrafi alandaki
araştırmalarına halen devam etmektedirler.
Mevcut araştırmalar gözden geçirildiğinde,
ülkemiz coğrafyasında hayli mesafeler katedildiği
açıkça görülür. Özellikle son yıllardaki coğrafya
alanındaki akademik çalışmalar (Yüksek lisans ve
doktora tezleri, makaleler, kitaplar) bu gelişmeyi
açıkça ortaya koyar.

Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine
uzanan yaklaşık 700 yıllık bir süre içinde
Coğrafya ilmi gerçekten çok büyük bir gelişme
kaydetmiştir. Ancak bugün gelinen nokta, yine
de arzu edilen gelişmeyi gerçekleştirememiştir.
Özellikle son dönemlerde, devletin bilimsel
çalışmalar üzerinde uyguladığı maddi
kısıtlamalar, diğer ilimlerde olduğu gibi coğrafya
ilmine de büyük bir darbe indirmiştir.

Bugün Coğrafi alandaki çalışmalar, mevcut
coğrafyacıların engin özverileriyle yürütülmektedir.
Özellikle arazi gözlemlerine yönelik araştırmalar, durma
noktasına gelmiş, sadece akademik alandaki ilerlemenin
sağlanabilmesi için, kişisel özverilere dayanarak, büyük
sıkıntılar içinde ve zorlukla yürütülmektedir. Yapılan
araştırmalar, binbir güçlükle ve araştırıcıların bizzat kendi
maddi katkılarıyla yayınlanabilmektedir. Yayın
masraflarının yüksek meblağlar teşkil etmesinden ötürü,
yayınlar çok az sayıda basılmakta ve dar bir çevreye
hitap etmektedir. Bu da, yapılan araştırmaların
uygulanabilirliğine gölge düşürmektedir.

Kâtip Çelebi’nin eserlerinde vurguladığı noktalar
bugün için de geçerlidir. Coğrafya ilminden
yoksun yöneticiler, ülkeyi gereği gibi yönetmekte
zorluk çekmektedirler. Gerek ülkenin iyi
yönetilmesi ve gerekse dünya ülkeleri arasında
özlenen yerini alması bakımından, coğrafya
ilmine gereken önem verilmelidir. Yoksa
geçmişte Balıkçı ünvanıyla meşhur Venedik
taifesi’nin, Osmanlı Devleti’ninboğazına gelip ve
garba hükmeyleyen şanlı devlete karşı koyduğu
gibi; bugün de her tarafında hazır bekleyen
düşman, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin boğazını
sıkıverir. Boğazının sıkılmaması için Türkiye
Cumhuriyeti, Coğrafya ilmine gereken önemi
vermelidir.

Tarih bir tekerrürden ibarettir. Bu söz gerçekten
doğrudur. Geleceğe ümidle bakmak isteyen bir nesil
tarihini ve özellikle tarihi coğrafyasını çok iyi bilmek
zorundadır. Çünkü bugünün coğrafyası, tarihi coğrafya
üzerine oturmuştur. Bu nedenle, satır aralıklarıyla sözünü
ettiğimiz tarihi coğrafyamız çok iyi bir şekilde
incelenmelidir. Özellikle, tüm dünya ülkelerinin
dikkatlerini çeken ve yıllardır araştırmakla bitiremedikleri
Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait coğrafi eserlerin
hepsi, Günümüz Türkçesi’ne çevrilmelidir. Böylece
bugünün coğrafyası, tarihi coğrafyadan aldığı ışık ile
geleceğe bir köprü oluşturacaktır. Köprünün geçmişteki
ayağını oluşturan Tarihi Coğrafya, çok iyi bir şekilde
araştırılmalıdır. Bu da Osmanlıca bilen coğrafyacılar ile
mümkün olabilir. Bu sebeble, Üniversitelerimizin Tarih ve
Türk Dili Edebiyatı bölümlerinde olduğu gibi, Coğrafya
bölümlerinde de Osmanlıca öğretilmeye başlanmalıdır.

Bugün Ortadereceli okullarımızda okutulan
coğrafya ders kitapları, özet bilgileri
içermektedir. Öğrenciler bu özet bilgileri okurken
tekrar özet çıkarmakta ve alınan bilgiler özetin
özetini teşkil etmektedir. Sonuç olarak, orta
öğretimdeki coğrafya öğretmenleri, öğrencilerine
bu özetin özeti olan dar ve kısır bilgileri, test
yoluyla imtihan etmekte ve öğrencileri
ezberciliğe yönlendirmektedir. Özetin özetini
içeren bilgiler, dağ, şehir, nehir adlarından ibaret
olacaktır. Bu adlar, sadece bulmaca çözmede
yardımcı olur. Coğrafya, bulmaca bilimi olmaktan
çıkarılmalıdır.

Bugün, ortaöğretim ders kitapları hazırlanırken,
Sultan II.Mahmut (1808-1839) dönemindeki ders
kitaplarındaki uygulanan kısaltma metodu
yeniden uygulama aşamasına getirilmiştir. Bu
uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından hazırlanan ortaöğretim
coğrafya ders kitaplarındaki sayfa ve konu
sınırlandırmaları derhal kaldırılmalıdır. Bundan
böyle hazırlanacak olan ders kitapları, oldukça
hacimli hazırlanmalıdır. Çünkü yorum yapmak ve
akıl yürütmek, ancak hacimli kitapları okumakla
mümkün olur.

Bir ilmin geçerliliği ve faydalı olması, uygulanabilirliği ile
doğru orantılıdır. Coğrafya ilmi de böyledir. Coğrafya
ilminin geçerli ve faydalı olabilmesi için, uygulanabilirlik
derecesini yükseltmek gerekir. Bu sebeple Osmanlı
Devleti’nin yükselme dönemlerinde olduğu gibi, devletin
en üst yetkilisinden en alttaki görevlisine kadar, Türkiye
ve Dünya Coğrafyası hakkında bilgilendirmek gerekir.
Ayrıca devletin özellikle kalkınmasını ilgilendiren Devlet
Planlama Teşkilâtı gibi kuruluşlarda coğrafyacıların
araştırmalarına büyük ölçüde ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın
giderilmesi için, devletin kalkınması ile ilgili Bakanlık ve
Teşkilâtlarda uzman coğrafyacıların görev yapması, ülke
geleceği açısından son derece faydalı olacaktır.
Download