Yeme bozukluğu ergenlik döneminde başlıyor

advertisement
Yeme bozuklukları, obezite, çok yemek yeme, yemek yiyememe, kilo
alma, çok kilo verme, diyet yapıp kilo verememek… Herkesi hayatının bir
döneminde mutlaka etkiliyor…
Yeme bozuklukları ve obezitenin nedenleri nelerdir? Tedavisi nasıldır?
Nasıl başa çıkmalı neler yapmalıyız? NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez ve Beslenme-Diyet Uzmanı Gizem Köse
anlattı…
'Yeme bozukluğu ergenlik döneminde başlıyor'
Yeme bozukluğunun önemli nedeni ergenlik döneminde
meydana gelen fiziksel ve ruhsal değişikliklerdir. Vücudun
değişiyor olması ve yağlanmanın artışı önemli bir tetikleyici
etkendir.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez: Yeme bozukluğunun önemli nedeni
ergenlik döneminde meydana gelen fiziksel ve ruhsal değişikliklerdir. Vücudun
değişiyor olması ve yağlanmanın artışı önemli bir tetikleyici etkendir.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi'nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr.
Aslıhan Dönmez, yeme bozukluğunun önemli nedeninin, ergenlik döneminde
meydana gelen fiziksel ve ruhsal değişiklikler olduğunu belirtti.
Dönmez, yaptığı yazılı açıklamada, beslenme davranışında görülen bozukluklarla
seyreden hastalıkların "yeme bozukluğu" şeklinde adlandırıldığını hatırlattı.
Yeme bozukluğu başlığı altındaki iki temel bozukluk bulunduğuna değinen Dönmez,
Anoreksiya nervozada günlük alınan kaloride belirgin kısıtlama yapma, kilo almaktan
aşırı korkma ve zayıf olduğu halde kendini kilolu görme (beden algı bozukluğu),
Bulimiya nervozada ise tıkınma ve çıkarma (kusarak, idrar sökücü ve laksatif ilaç
kullanarak, aşırı egzersiz yaparak) atakları bulunduğunu anlattı.
Dönmez, çoğunlukla ergenlik döneminde başlayan yeme bozukluğunun nedenlerini
şöyle açıkladı:
"Bunun en önemli nedeni ergenlik döneminde meydana gelen fiziksel ve ruhsal
değişikliklerdir. Vücudun değişiyor olması ve yağlanmanın artışı önemli bir tetikleyici
etkendir. Sosyal alanda kabul edilmek ve beğenilmek bir ergen için giderek daha
önemli olmaya başlar ve fiziksel görünüm bunun önemli bir belirleyicisi haline gelir.
Bu dönem arkadaş çevresinden görünüm veya kiloyla ilgili bir eleştiri almak yeme
bozukluğunu tetikleyebilir."
Ergenlik dönemindeki yeme bozukluğunun bazı belirtilerini, "yemekler hakkında
takıntılı bir hale gelmek", "kilo ve görünümle ilgili aşırı uğraşlara başlamak", "çok sıkı
diyetler yapmak", "tuvalette uzun süreler kalmak", "yiyecek saklamak", "takıntılı bir
şekilde kalori saymaya başlamak", "saatler süren spor aktivitelerinde bulunmak" ve
"özellikle yedikleri konusunda yalan söylemeye başlamak" şeklinde sıralayan
Dönmez, "akademik başarının düşmesi", "sosyal ilişkilerde bozulma", "odadan dışarı
çıkmamak", "öfkede artış" ve "içe kapanmak" gibi genel belirtilerin olabileceğine
işaret etti.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Yeme bozukluğu tedavisinde psikoterapi yöntemleri ve psikiyatrik ilaçlar
kullanıldığını, hastalığın ilerlemiş olduğu vakalarda bir süre hastaneye yatış
gerekebildiğini belirten Dönmez, tedavinin en önemli aşamasının hastayı tedavi
olmaya ikna etmek olduğunun altını çizdi.
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, çocuğunda yeme bozukluğu olduğunu düşünen anne
babalara şu tavsiyelerde bulundu:
"Onu denetlemeyi bırakın. Ne yediğini, çıkarıp çıkarmadığını denetlenmeyi bırakın.
Denetleme davranışınız onun kendini daha fazla baskı altında hissetmesine ve bu
davranışları arttırmasına neden olacaktır. Üstelik yalan söylemesini de arttıracaktır.
Onu suçlamayın. Bazı aileler yeme bozukluğunun bir 'şımarıklık' göstergesi olduğunu
düşünerek hastayı suçlarlar. Unutmayın ki yeme bozukluğu tedavi gerektiren bir
psikiyatrik hastalıktır, şımarıklıkla bir ilgisi yoktur. Aşırı müdahaleci davranmayın.
Bazı ergenler için yeme bozukluğu hayatından kendi kontrolü altında tutabildiği tek
alan, bir özgürlük mücadelesi olabilir. Ona kilo aldırmaya çalışmayın. Unutmayın ki
hayatta en korktuğu şey kilo almak. Çünkü buna bir başlarsa durduramayacağını
düşünüyor. Bu nedenle ona zorla yüksek kalorili bir şeyler yedirmeye çalışmayın.
Onu tedaviye ikna etmeye çalışın. Fakat bunu yaparken zorlayıcı bir tutum içerisinde
olmayın. Zorla götüreceğiniz tedaviden fayda görmeyecektir. Bunun yerine onunla
sakin bir şekilde konuşun, onunla ilgili kaygılarınızı dile getirin ve tedaviye başvurma
konusunda cesaretlendirin."
Obezitenin adı değişiyor
Dünyayı tehdit eden sağlık sorunlarının başında gelen obezite ile
mücadele her geçen gün önem kazanıyor. Obezitenin yeni adının
“Yağlanmaya Bağlı Kronik Hastalık" olabileceğini belirten uzmanlar,
özellikle bel çevresindeki yağlanmanın iç organların yağlanma
riskini ve kandaki yağların profillerini artırdığına dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı
Gizem Köse, en büyük sağlık sorunlarının başında gelen obeziteyle mücadelede her
geçen gün yeni çalışmaların yapıldığına dikkat çekti.
Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasına göre obez sayısının son 35 yılda neredeyse üç
katına çıktığını belirten Gizem Köse, bununla beraber yapılan çalışmalarda obezitenin
çeşitlerinin de belirlenmeye başlandığını söyledi.
Obezitenin özellikle vücuttaki yağ oranı ve yanında getirdiği hastalıklar göz önüne
alınarak salgın bir hastalık olarak kabul edilmeye başlandığını ifade eden Köse,
“Obezitenin çeşitlerine baktığımızda çocukluk çağından gelen obezite ile başlayan
yetişkinlikte devam eden obezite en riskli grup olarak karşımıza çıkıyor. Yağ
hücrelerinin sayısının fazlalaşma süreci çocukluk çağında gerçekleşiyor ve yetişkinliğe
geçişte müdahalede bulunulmadığı takdirde hayatına obez bir birey olarak devam
edebiliyor” diye konuştu.
Yağlanmaya Bağlı Kronik Hastalık
Amerikan Klinik Endokrinoloji Derneği ve Amerikan Endokrinoloji Üniversitesi’nin son
çalışmalarında obezitenin literatürdeki yeni adını “Adiposity-Based Chronic Disease”
(ABCD) yani "Yağlanmaya Bağlı Kronik Hastalık" tanımıyla birleştirmek istediklerini
belirten Köse, “Özellikle sonradan gelişen ve beslenme ile çevresel faktörlere bağlı
hızlıca yayılan bu hastalığın ne kadar yaygın aynı zamanda da önlenebilir bir kronik
hastalık olduğu tekrar hatırlanmış oldu” dedi.
Bel çevresindeki yağlanmaya dikkat!
Vücuttaki yağ oranının yanında kan değerlerine de bakılarak saptanan bu hastalığın,
bel çevresindeki yağlanmaya odaklandığını kaydeden Gizem Köse, “Bel çevresindeki
yağlanma ne kadar fazlaysa iç organların yağlanma riski ve kandaki yağların profilleri
o kadar artıyor. Bu durumda iç organların yağlanmasının dışında bir de kan dolaşımını
yavaşlatıyor ve dokular beslenemiyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, bel çevresinin
kontrol altında tutulması gerekiyor. Bel çevresi ölçülerine baktığımızda kadınlarda
88cm, erkeklerde ise 102cm'yi aşmaması gerekiyor. Bu durumda kilonuzdan çok bel
çevrenizdeki yağlanmaya dikkat etmekte fayda var. Ve yine Dünya Sağlık Örgütü'nün
önerisi ile günde yarım saat yürüyüş yapıldığı takdirde bel çevresinin kontrol altında
tutulmasının daha kolay olduğu gösteriliyor” diye konuştu.
Download