finansal yönetim

advertisement
FİNANSAL YÖNETİM ve
FİNANSAL YÖNETİMİN ANA ÇERÇEVESİ
SEMİNERİ 02.ŞUBAT 2011
I. FİNANSIN TANIMI, KAPSAMI ve ÖNEMİ
İşletme, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal veya hizmetleri üretmek
ve/veya pazarlamak ve sahibine kar sağlamak amacıyla faaliyet gösteren
ekonomik birimdir.
Bir işletmeyi kurmak için paraya, (işletmecilik deyimiyle) sermayeye veya
FİNANSMANA gereksinim vardır. İşletme denilince hemen paranın çağrışması
gereklidir.
İŞLETME: Amaçlarını gerçekleştirmek için teknoloji, finansman ve insan
kaynaklarının mal ve hizmet üretimine belirli bir yönetim kültürü çerçevesinde
yönlendirildiği iktisadi yapılara (örgütlere veya kuruluşlara) işletme diyoruz.
Bu tanımı şu şekilde şematize edebiliriz:
İşletmenin Kritik Ögeleri DOMİNANT
- Teknoloji
KRİTİK
- Finansman
ÖGE:
- İnsan Kaynakları
YÖNETİM
İşletme Amaçları
-Karlılık
-Verimlilik/kalite
-Global olmak
-Kalite
-Toplumsal sorumluluk
-Etkinlik
-Yenilik
İşletmeciliğin Klasik ve Modern İşlevleri:
- Genel / Ana işlev: YÖNETİM
- Temel İşlevler: Pazarlama Yönetimi ve Üretim Yönetimi
- Destekleyici ve Kolaylaştırıcı İşlevler: İnsan Kaynakları Yönetimi,
Finansal Yönetim ve Muhasebe, Halkla İlişkiler
- Dönüştürücü/Geliştirici İşlevler: AR-GE Yönetimi, Verimlilik Yönetimi,
Örgüt Geliştirme
GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ FİNANSMAN, İŞLETMENİN HEM KRİTİK BİR
ÖGESİDİR, HEM DE TEMEL İŞLETMECİLİK FONKSİYONUDUR.
Birbiriyle karıştırılan finans ve finansman kavramlarını kısaca açıklamak
gerekirse; Finans ihtiyaçla ilgilidir. Kişi ya da kurumların faydalanabileceği
para, fon ya da sermaye demektir. Finansman ise bunun sağlanması ile ilgilidir.
1
Finansman, işletmenin ihtiyacı olan para, fon veya sermayenin sağlanmasıdır.
Finansal yönetim ise, işletmenin ihtiyacı olan sermayenin, fonun en
ekonomik şekilde sağlanarak en etkin şekilde kullanılması ve
yönetilmesidir.
Bir diğer deyişle FİNANSMAN: İHTİYAÇ DUYULAN FONLARIN EN
UYGUN
ŞARTLARDA
SAĞLANMASI
ve
ETKİN
ŞEKİLDE
KULLANILMASIYLA İLGİLİ FAALİYETLERİ İÇERİR.
Bu Bağlamda, FİNANSAL YÖNETİM: Kurumların gereksindikleri, fonların
belirlenerek en uygun kaynaklardan en ekonomik şekilde sağlanması ve bu
fonların en uygun alanlara kanalize edilerek yönetilmesidir.
Buna göre finansal yönetimin temel kararlarını üç başlık altında toplamak
mümkündür:
1. Yatırım kararları
2. Finansman kararları
3. Dividant kararları
YATIRIM KARARLARI: Finans yöneticisinin vereceği kararların hemen
hemen en önemlisi yatırım kararlarıdır. İşletmeler faaliyet özelliklerine bağlı
olarak çok sayıda kısa ve uzun vadeli reel ve finansal varlıklara yatırım yapmak
durumundadırlar. Gelecekte sağlanacak faydalar için sermayenin uzun süreli
varlıklara yatırılmasını (sermaye bütçelemesini) gerekli kılmaktadır. Ancak,
yatırılan sermayenin sağlayacağı faydalar, sürenin uzunluğu ve gelecekle ilgili
belirsizlikler nedeniyle risk içerir. Dolayısı ile yatırımlardan beklenen getiri ile
bu yatırımın taşıdığı risklerin birlikte değerlendirilmesi zorunludur. İster kısa
vadeli, ister uzun vadeli yatırımlar olsun, kararlar daima yatırımın riski ile
getirisi karşılaştırılarak verilmelidir. Daha riskli yatırımlardan daha fazla getiri
beklenmelidir.
FİNANSMAN KARARLARI: Bir finans yöneticisinden, işletmeye gerekli
olan varlıklara yönelik olarak fon ihtiyacının belirlenmesi, bu ihtiyacın en iyi
şekilde nasıl, hangi fon kaynaklarıyla ve ne zaman finanse edileceğine ilişkin
kararlar alması beklenir. İşletmeler borçlanarak ya da öz sermaye yoluyla
kaynak sağlarlar. İki kaynağın da avantaj ve dezavantajlarına göre riski daha
düşük fonlama nasıl yapılmalıdır? Gerekli sermayenin ne kadarı borçla? Ne
kadarı öz sermaye ile finanse edileceğinin yanında; borçlanmanın ne kadarının
kısa vadeli, ne kadarının uzun vadeli olacağına da karar verilmelidir. İşletmenin
niteliği, sektör koşulları ve ekonominin koşullarına bağlı olarak çeşitli
finansman seçenekleri maliyet ve risk açısından karşılaştırılarak işletmeye en
uygun bir sermaye yapısı oluşturulmalıdır.
2
DİVİDANT KARARLARI: finans yöneticisinin üçüncü önemli karar alanı
dividant ya da kar payı dağıtımı ile ilgilidir. Dividant kararları, faaliyetlerden
sağlanan karın ne kadarının işletmede tutulacağı, ne kadarının ortaklara
dağıtılacağı ile ilgilidir. Yine, kar dağıtım politikası belirlenirken, kar
dağıtılması sonucunda işletmenin azalan fonu yerine sağlanacak ilave fonların
maliyetinin analiz edilmesi gerekir. Karların ne kadarının dağıtılması gerektiği
konusunda karar verirken; karın işletmede tutulmasıyla sağlanacak karlılıkla,
ortaklara dağıtılması durumunda ortakların tatmini karşılaştırılır. Yine, kar
dağıtımında; halka açık olan ve olmayan anonim şirketlerde sermaye piyasası
kanununa göre farklılıklar olmaktadır
II. İŞLETMELERİN FİNANSMAN İŞLEVİ
İşletmelerin, hedeflerini gerçekleştirebilmek için istenilen zamanda, istenilen
miktarda “FON”ların hazır bulunması gereklidir. Öncelikle işletmenin
kurulabilmesi için paraya gereksinim olacaktır. Kurulan işletmenin işlemesi için
de paraya ihtiyaç vardır. Öyleyse, işletmenin her noktasında FON gereksinimi
doğacaktır.
İhtiyaç duyulan fonların uygun zamanlarda uygun kaynaklardan en ekonomik
koşullarda sağlanması ve en iyi şekilde kullanılması gereklidir.
Bu durumda FİNANSMANI, “İŞLETMENİN GEREKSİNİM DUYDUĞU
FONLARIN PLANLANMASI, SAĞLANMASI, YATIRILMASI VE
KONTROLÜ” olarak tanımlayabiliriz.
İşletmede finansman fonksiyonunu yerine getiren Finans Yöneticisi veya Mali
İşler Yöneticisi, temel olarak ihtiyaç duyulan fonları en uygun ve ekonomik
şartlarda elde etmek ve en etkin şekilde kullanmakla görevli kimsedir. Finans
Yöneticisi; işletmede temel politikaların formüle edildiği ve nihai kararların
alındığı Yönetim Kuruluna veya Genel Müdüre yol gösteren biri olarak çalışır.
Baş Finans Yöneticisi genellikle Genel Md. yardımcısı konumundadır ve direkt
olarak mali işlerden sorumlu kişi olarak Genel Md. ile Yönetim Kuruluna rapor
verir.
Finans yöneticisinin nakit akışlarını saptamada, geleceği öngörmede ve
planlamada; ve geçmişi analiz edip değerlendirmede gerekli olan verileri,
bilgileri ve finansal raporları sağladığı disiplin MUHASEBE’dir.
Finans yöneticisinin uzun vadeli yatırım kararlarını almada, nakit, stok ve alacak
yönetiminde faydalandığı disiplin mikro iktisattır. Aynı zamanda; muhasebe,
finansal matematik, finansal piyasalar, genel ekonomik koşullar ve makro
göstergeler, TTK, SPK gibi konularda da bilgili, donanımlı olması beklenir.
3
FON: FİNANSMANIN EN GENEL ARACI OLUP, “PARA”DAN DAHA
GENİŞ KAPSAMLIDIR.
PARA DENİNCE, NAKİT ve BANKADAKİ VADESİZ MEVDUAT AKLA
GELİR.
FON İSE, NAKİT, VADESİZ MEVDUAT, NAKTE ÇEVRİLEBİLİR
DEĞERLER ve GEREKTİĞİNDE PARA GİBİ GÖREV YAPABİLECEK
UNSURLARI KAPSAR.
Bütün bu açıklamalardan sonra İşletmelerde “FİNANSMAN İŞLEVİNİN”
kapsamına giren konuları şöyle sıralayabiliriz:
1. FİNANSAL ANALİZ,
2. FİNANSAL İHTİYAÇLARI PLANLAMA,
3. FİNANSAL
İHTİYAÇLARI
KARŞILAYACAK
BULUNMASI VE ELDE EDİLMESİ (FON SAĞLAMA),
4. FONLARIN YATIRIMI (FONLARIN KULLANIMI)
5. FİNANSAL DENETİM,
6. KAR DAĞITIMI.
FONLARIN
III. İŞLETMELERİN FİNANSAL YAPISI ve SERMAYE KAVRAMI
İşletmenin Finansal Yapısı; İşletmelerin finansal yapısı, bilançonun pasifidir.
Toplam sermaye kaynaklarının veya tüm işletme varlıklarının nerelerden
sağlandığı gösterir. Başta kredi kurumları olmak üzere işletme ile iş ilişkisi olan
müşteriler ve işletme hakkında fikir sahibi olmak isteyenler işletmenin finansal
yapısını incelerler.
Finansal Yapı ile sermaye yapısı çoğu zaman aynı anlamda kullanılmasına
karşılık, ikisi aynı şeyi ifade etmez. FİNANSAL YAPI; işletmenin pasifini
tamamen içine alır. SERMAYE YAPISI ise, pasif kalemlerden sadece uzun
vadeli borçlar ile öz kaynak sermayesini kapsar. Örn, Hisse senetleri,
dağıtılmayan kar, tahvil borcu, orta ve uzun süreli kredi borcu; bir işletmenin
sermaye yapısının unsurlarıdır. O halde, “FİNANSAL YAPI, SERMAYE
YAPISINA GÖRE DAHA GENİŞ KAPSAMLIDIR” diyebiliriz.
Finans yöneticisinin temel görevlerinden biri, toplam sermaye kaynakları
içerisinde yer alan tüm sermaye unsurlarının toplam sermaye içindeki payını
doğru belirlemektir. Ancak böylece her bir sermaye unsurunun ağırlıklı ortalama
sermaye maliyeti ve ortalama sermaye maliyeti hesaplanabilmektedir.
SERMAYE KAVRAMI: Sermaye, İktisat ve İşletme Bilimi ile Muhasebe
dilinde farklı anlamlarda kullanılmaktadır. İktisat Bilimi sermayeyi, üretilmiş
4
üretim araçları olarak tanımlar. Bir işadamı ise, bir girişimin başlaması ve
yürütülebilmesi için gerekli bütün unsurları sermaye sayar. Muhasebede
sermaye, bir pasif hesaptır ve varsa ödenmemiş sermaye düşüldükten sonra
işletme sahiplerinin işletmeye tahsis ettikleri para ve diğer (maddi ve maddi
olmayan) varlıklardır.
IV İŞLETMELERİN FİNANSMAN KAYNAKLARI: Tüm işletme
varlıklarının (yani, aktiflerin) finansmanında kullanılan kaynaklar, başlıca iki
grupta toplanır:
1. Öz kaynaklar (öz sermaye)
2. Yabancı Kaynaklar (yabancı sermaye/borçlar)
1. ÖZ KAYNAK SERMAYESİ (ya da öz sermaye): Kuruluş aşamasında
işletmeyi faaliyete geçiren girişimci ya da ortaklar tarafından kendi öz
varlıklarından işletmeye tahsis ettikleri maddi ve maddi olmayan ekonomik
değerlere o işletmenin öz sermayesi denir. Faaliyet halindeki bir işletmede ise,
dağıtılmayıp işletmede bırakılan faaliyet karları ile yedekler (ihtiyatlar) da öz
sermaye kapsamında yer alır. Böylece mülkiyeti işletmeye ait sermaye ve öz
varlıkların tümü öz sermayedir. Ekonomik ve hukuki açıdan işletmenin riskini
taşıyan ÖZ SERMAYE, borçlanmadan çalışıldığı düşünülürse; toplam varlıklara
eşittir. (toplam varlıklar = öz sermaye şeklinde). Öz sermayenin yanında ayrıca
borç alınarak üretim ve/veya satış faaliyetleri durumunda ise;
“ÖZ SERMAYE = Toplam Net Aktifler – Toplam Borçlar” olur.
ÖZ SERMAYE;
1. Temel kapital,
2. Yedek kapital ve,
3. Dağıtılmamış kar olmak üzere üç bölümden oluşur
Temel kapital: İşletmenin kuruluşunda işletme sahip ya da sahipleri tarafından
işletmeye getirilen veya getirilmesi taahhüt edilen fonlardır. Bu sermaye para
olabileceği gibi, karşılığı para ile ifade edilen değerler de olabilir.
Yedek kapital: İşletmenin çalışmaları sonucu elde edilen kazançtan ayrılarak
işletmede alıkonulan kısımdır. Yedek kapital, OTOFİNANSMAN kaynağı
olması açısından önemlidir. Yedek kapital, Kanuni yedekler ve İhtiyari yedekler
olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanuni yedekler: Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddesi gereğince, sermaye
şirketlerinde elde edilen yıllık kazancın bir bölümünün yedek sermaye olarak
ayrılması zorunludur. Bu yedeklere “kanuni yedekler” denir ve kanuni yedekler,
5
işletmenin ödenmiş sermayesinin 1/5’i (beşte biri) tutarında olmalıdır. Yeni
kurulan işletmelerde bu amaçla, her yıl elde edilen kazancın 1/20’i (yirmide biri)
yedek sermaye için ayrılır ve bu ayırma işlemi, işletmenin ödenmiş
sermayesinin beşte birine ulaşıncaya kadar devam eder.
İhtiyari yedekler (ihtiyatlar): İşletmelerin belli harcamaları finanse etmek ve
riskleri karşılamak amacıyla (ve kanuni yedekler dışında), kendi arzusu ile
kazancından ayırdığı fonlar ise ihtiyari yedeklerdir.
2. DIŞ KAYNAK SERMAYESİ / YABANCI KAYNAKLAR
Yabancı Kaynaklar, işletmenin BORÇLANMA yoluyla sağladığı kaynaklardır.
İşletmelerin dış kaynaklardan sağladıkları bu fonlara yabancı sermaye de denir.
Yabancı kaynaklar, yalnızca para olarak değil, maddesel değerler de olabilir
(finasal kiralama yoluyla elde edilen maddi varlıklar gibi).
Yabancı sermaye, kullanım süresi bakımından;
a) Kısa süreli yabancı kaynaklar (kısa süreli borçlar),
b) Uzun süreli yabancı kaynaklar (uzun süreli borçlar) olarak ikiye ayrılır.
a) Kısa Süreli Yabancı Kaynaklar: Muhasebe ve finansal dilde “cari pasifler”
olarak adlandırılan kısa süreli borçlar, geri ödeme süresi 1(bir) yıla kadar olan
borçlardır. Kısa süreli, borçlar, 1 yıl veya daha az süreli olarak çalışma
sermayesinin finansmanında kullanılırlar. İşletmelerin genellikle kısa vadeli
finansmanda kullandıkları yabancı kaynaklar;
- ticari krediler,
- ticari banka kredileri,
- finansman bonoları,
- repo,
- faktoring ve,
- ödenmesi gereken vergi, resim, harçlar; ücretler, ikramiyeler,
- alınan teminat, depozit ve avanslar ve tahakkuk etmiş giderler gibi…
kendiliğinden oluşan fonlardır.
b) Orta ve Uzun Süreli Yabancı Kaynaklar: Geri ödeme süresi 2, 5, 10, 15 ve
20 yıl gibi ödeme süreleri olan yabancı kaynaklar, genellikle duran varlıkların ya
da devamlılık arz eden faaliyetlerin finansmanında kullanılır. Orta ve uzun süreli
yabancı kaynaklar arasında;
- Orta/uzun vadeli banka kredileri,
- tahvil ihracı,
- finansal kiralama (leasing),
- forfaiting sayılabilir.
6
Bu bilgiler ışığında, günümüzde işletmelerin finansman sorunlarının çözümünde
yararlandıkları kısa ve uzun vadeli finansman kaynakları şöyle sıralanabilir:
- ticari krediler,
- kısa ve orta vadeli banka kredileri,
- öz sermaye,
- dağıtılmamış karlar,
- halk Bankası ve Eximbank kredileri,
- alacak senetleri iskontosu,
- faktoring, leasing ve forfaiting.
V. FİNANSMAN YÖNTEMLERİ
HATIRLAYINIZ: İşletme varlıklarının finansmanında kullanılan kaynaklar
başlıca iki gruptur: Öz kaynaklar (öz sermaye) ve Yabancı kaynaklar (borçlar).
Finansman şekilleri de fonların kaynağına göre bu çerçevede ikiye ayrılır:
1. Öz kaynaklarla finansman,
2. Yabancı (dış) kaynaklarla finansman
1. ÖZKAYNAKLARLA FİNANSMAN
- Bir işletme kurarak faaliyete geçiren işletme sahip ya da ortaklarının işletmeye
tahsis ettikleri maddi ve maddi olmayan ekonomik değerlere o işletmenin öz
kaynakları denir. İşletme faaliyete geçtikten sonra ayrılan kanuni yedekler ve
ihtiyatlar da öz kaynak sayılmaktadır.
- Öz kaynaklar, ortakların koyduğu ve mülkiyeti işletmeye ait olan maddi ve
maddi olmayan öz sermayedir. İşletme faaliyete geçtikten sonra ayrılan kanuni
yedekler ve ihtiyatlar da öz sermayeden sayılır.
- Öz sermaye kapsamına; para, mal, bina, arsa, makineler, aletler, stoklar, patent
hakkı, işletme adı, marka vb varlıklar girer.
BİR İŞLETMENİN SAHİP veya SAHİPLERİNİN GEREK KURULUŞ
AŞAMASINDA GEREKSE DAHA SONRA SERMAYE ARTIRIMI
YOLUYLA, YA DA KARDAN DAĞITMAYARAK ŞİRKETE FON TAHSİS
ETMELERİNE ÖZ KAYNAKLARLA FİNANSMAN DENİR.
Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde ve anonim ortaklıklarda
ihtiyaç duyulan özkaynaklar, genellikle hisse senedi ihraç edilerek sağlanır.
Ayrıca işletme faaliyetleri sonucunda oluşan karların tamamının veya bir
7
kısmının gerek yasal gerekse işletme yönetiminin zorunlu kıldığı nedenlerle
dağıtılmayarak işletmede bırakılması (Otofinansman) yoluyla fon ihtiyacı
karşılanmaktadır.
Dağıtılmayan kar, işletme içinde yedekler ve karşılıklar biçiminde alıkonur.
Yedekler, öngörülmeyen risklere karşılık kar payının bir kısmının işletmede
tutulmasıdır. Yedekler, yasal ve isteğe bağlı (ihtiyari) olarak iki türdedir. Yasal
yedekler, TTK’ya göre sermaye şirketlerinin ödenmiş sermayelerinin % 20’sini
buluncaya kadar, her yıl net kardan % 5 yasal yedek akçe ayırmalarıdır. İsteğe
bağlı yedek akçeler ise zorunlu sınırın üstünde, gelişme ve genişleme amacıyla
ayrılan yedeklerdir.
Karşılıklar, hesap dönemi sonunda karşılaşılması muhtemel giderler için ayrılır.
Sabit varlıkların eskime, yıpranma gibi nedenlerle değer kayıplarına karşılık
“amortismanlar” ve “şüpheli alacaklar karşılığı” başlıca karşılık türlerindendir.
Vergiden sonraki karı yedekler ve karşılıklar olarak işletmede tutmanın yanı sıra
işletmeler; yasaların izin verdiği ölçüde aktif varlıklarını yeniden değerleyerek,
bu yeniden değerlemeden doğan farkları işletmenin pasifinde “yeniden
değerlemeden doğan farklar” adıyla tutarak bunları öz kaynaklarına eklerler.
Hisse senedi, anonim şirketler tarafından çıkartılan ve sermayesine katılma
payını temsil eden, yasal koşullara uygun olarak düzenlenmiş bir menkul kıymet
belgesidir. Hisse senedi fiyatları nominal fiyat ya da piyasa fiyatı biçiminde
tanımlanır. Nominal fiyat, hisse senedinin üzerinde yazılı fiyat olup, en az 500
TL’dir. Piyasa fiyatı ise piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlenen ve
borsa fiyatı olarak adlandırılan fiyattır.
- Öz kaynaklardan finansman üstünlüğü; İşletmeye tahsis edilen fonların süresiz
olarak işletmenin emrine verilmiş olmasıdır. Herhangi bir faiz söz konusu
olmayıp, faaliyetlerden doğacak kar tümüyle işletme sahiplerine aittir. Öte
yandan, işletmelerin dışarıdan borç alabilme imkanları da öz sermaye ile
yakından ilişkilidir. Zira öz sermaye, alacaklılar için alacaklarına karşılık bir
güvenlik unsuru ve kredi veren kişi ve kuruluşlar için önemli bir ölçüdür. Bu
yöntemle özellikle sermaye tedarikinin zor olduğu veya sermaye maliyetinin
yüksek olduğu dönemlerde işletmeye kaynak sağlanmaktadır.
2. YABANCI KAYNAKLARLA (BORÇLARLA) FİNANSMAN
Yabancı kaynak sermayesi de denilen dış kaynaklar, belirli bir faiz karşılığında
işletmenin dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan sağladığı sermayedir. Bu
sermaye banka ve diğer finansal kuruluşlardan kredi şeklinde sağlanır. Yabancı
kaynaklarla sağlanan fonlar, ödeme süresine göre kısa vadeli yabancı kaynaklar
ve uzun vadeli yabancı kaynaklar olarak ikili bir ayırıma tabi tutulurlar.
8
KISA VADELİ YABANCI KAYNAKLAR: İşletmelerin en fazla bir yıl içinde
geri ödemeleri gereken dış finansman kaynaklarına kısa vadeli yabancı
kaynaklar denir. Genel kural olarak bu kaynaklar, işletmelerin kısa vadeli
varlıklarının finansmanında kullanılmaktadır. Çalışma sermeyesinin özellikle
sabitlik özelliği göstermeyen kısmının finansmanında kısa vadeli dış kaynakların
kullanımı, işletmenin riskini artırmaması açısından önemlidir. İş hacmindeki
dalgalanmaların gerektirdiği fon ihtiyacının kısa vadeli dış kaynaklarla
giderilmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Kısa vadeli dış kaynaklar genellikle
çalışma sermayesinin finansmanı için kullanılmakla birlikte, zaman zaman bu
kaynakların duran varlıkların finansmanı için de kullanıldığı görülmektedir.
Kısa vadeli yabancı kaynakların, duran varlıkların finansmanında kullanılması,
işletmeler açısından risk artıran bir durumdur.
İşletmelerin kısa vadeli finansmanda kullandıkları yabancı finansman
kaynaklarını kısaca şöyle açıklayabiliriz:
-Ticari krediler: ticari krediler, herhangi bir ödeme olmaksızın satıcının malı
(malzemeyi vb) teslim etmesi ve alıcıya ödeme için belirli bir süre tanıması
sonucunda oluşur. Ticari kredi kullanan bir işletme, nakit iskontosundan
yararlanmamaktadır. Ticari kredi satıcı işletme açısından ise, satış artırma
çabalarını destekleyen bir durumdur.
-Finansman bonoları: ihraççının borçlu sıfatı ile düzenleyip sattıkları emre
veya hamiline yazılı menkul kıymetlerdir. Finansman bonoları, anonim
ortaklıklar, özelleştirme kapsamına alınanlar dahil kamu iktisadi teşebbüsleri,
mahalli idareler ile bu idarelerle ilgili özel mevzuat uyarınca faaliyet gösteren
kuruluş, idare ve kredi değerliliği yüksek işletmeler tarafından ihraç edilirler.
-Banka kredileri: işletmeler, ticari faaliyetlerinde ihtiyaç duydukları çalışma
sermayesi yatırımlarının finansmanında kısa süreli banka kredilerinden
yararlanırlar. Banka kredilerinin işletme faaliyetlerinde kullanımı, bankacılık
sisteminin sağlamlığına, etkinliğine ve bankacılık sisteminde yaşanan
gelişmelere bağlı olarak değişebilmektedir.
-Repo: işletmelerin kısa süreli fon ihtiyaçlarını karşılamada kullandıkları bir
yöntem de “geri satın alma” anlaşmalarıdır. Bu anlaşma ile işletmeler,
ellerindeki menkul değerleri belirli bir süre sonunda geri almak üzere satarak
fon sağlamaktadır. Repo işleminde kısa süreli borç verme söz konusu
olduğundan, bu işlemde menkul kıymetler teminat anlamında kullanılmaktadır.
-Faktoring: son yıllarda önemli bir fon sağlama aracı olarak görülen faktoring;
kredili satış yapan işletmelerin, bu satışlardan doğan alacak haklarını faktör veya
faktöring şirketi olarak adlandırılan finansal kuruluşlara devretmesi yoluyla, bu
kurumdan alacakların tahsili, takibi, muhasebe ve ön ödeme şeklindeki
hizmetlerden yararlanılması işlemidir. Faktoring işlemi, sadece kısa vadeli
alacaklar için söz konusu olup, bu işlemde vadeler genellikle 30 ile 120 gün
9
arasında değişmekle birlikte, bazen vadeler daha uzun bir süreyi de
kapsayabilmektedir.
-Kendiliğinden oluşan fonlar: ödenmesi gereken vergilerin, harçların,
ücretlerin, faiz borçlarının vb ödemelerin belirli bir süre geciktirilmesiyle oluşan
fonlar, işletmelerin o dönemde serbestçe kullanabileceği kaynaklar olmaktadır.
-Alınan teminat, depozit ve avanslar.
UZUN VADELİ YABANCI KAYNAKLAR: Uzun vadeli yabancı kaynaklar
ise, geri ödeme süresi bir yıldan daha uzun süreli yabancı kaynaklar olup, ödeme
süresi, orta ve uzun vadede, 2, 5, 10, 15 ve 20 yıl gibi süreler olabilmektedir.
Daha çok duran varlıkların (sabit sermayenin) ya da devamlılık arzeden
faaliyetlerin finansmanında kullanılan uzun vadeli dış kaynaklar en çok şu
yollarla sağlanmaktadır:
- banka ve diğer finansal kuruluşlardan sağlanan orta ve uzun vadeli
banka kredileri,
- tahvil ihracı,
- finansal kiralama (leasing),
- forfaiting,
- kar ve zarar ortaklığı belgesi satışı
Günümüzde, uzun vadeli dış borçlanma yollarından biri olan tahvil çıkarmada;
kişileri şirkete hisse sahibi yapmadan, satın aldıkları tahviller için ödedikleri
paralara karşılık önceden belirlenmiş oranda faiz ödenerek uzun vadeli
finansman sağlanmış olur. Halka açık şirketlerde tahvil çıkarma sınırı, ödenmiş
sermaye ve yedek akçeler toplamıdır.
VI. FONLARIN KULLANIMI
İşletmelere sağlanan fonların kullanımı başlıca iki şekilde gerçekleşir:
1. Duran varlık yatırımları (sabit sermayeye yatırım),
2. Dönen varlık yatırımları (İşletme sermayesine yatırım)
1. DURAN VARLIK YATIRIMLARI
Duran Varlıklar: Şekil değiştirmeden kalan ve birden fazla üretim dönemine
katılarak uzun süreler kullanılan ve bu süreler sonucunda giderek kullanılamaz
hale gelen sermaye unsurlarıdır. Duran varlıklar, işletmeninin normal
faaliyetlerinde paraya çevrilmeyen, periyodik olarak alım-satım konusu olmayıp
süreklilik gösteren varlıklardır. Duran varlık kalemleri, işletmenin olağan
faaliyeti sırasında “satılan malın maliyetlerine” aşınma payı (amortisman) olarak
eklenerek tasfiye edilirler.
10
Duran varlık unsurları içinde; arazi, bina, makine gibi daha işletmenin
kuruluşunda veya sonradan genişletilmesi sırasında ele geçirilen ve usun süre
kullanılan varlıklar önemli bir yer tutar. Ancak, bu maddi duran varlıklar
dışında;
- uzun vadeli alacaklar ve fonlar
- iştirakler (diğer işletmelere finansal katılım payları) ve,
- marka adı, ticari unvan, patent hakkı gibi maddi olmayan varlıklar da duran
varlık kapsamındadır.
Duran varlık yatırımları, ÖZ KAYNAKLARDAN; işletmenin kuruluşunda
sağlanan öz sermayenin yanı sıra; sonradan sermaye artırımına gidilerek
ortaklardan sağlanan duran varlıklarla ve hisse senedi satışıyla sağlanır.
DIŞKAYNAKLARDAN ise; uzun vadeli yabancı kaynaklar (banka yatırım
kredileri, leasing, tahvil ihracı) ile sağlanır.
2. DÖNEN VARLIK YATIRIMLARI (Çalışma ya da işletme sermayesi)
- Kısa Açıklama: İşletmelerde, normal şekilde yürütülen faaliyetler çerçevesinde
sürekli olarak işletmeye fon giriş-çıkışları söz konusudur. Böylece, tüm olağan
işletme faaliyetlerini kapsayan bir “nakdi sermaye”;
Üretim faktörleri ►yarı mamul ►mamul ►satış ►nakit şeklinde bir devir
içindedir. Bu devir, nakit şeklindeki parasal sermaye ile başlayıp, naktin
işletmeye dönüşü ile son bulur. İşte bu olağan işletme faaliyetlerinin
yürütülmesinde DÖNEN VARLIKLAR, (ya da işletme sermayesi veya çalışma
sermayesi) önemli rol oynar. Bu fon ihtiyacı, kısa süreli yabancı kaynaklarla
sağlanacak fonlarla karşılanır.
Çalışma veya işletme sermayesi de denilen döner varlıklar: İşletmenin normal
faaliyet dönemi (olan bir yıl) içinde sahip olduğu para ve paraya çevrilebilir
varlıkları kapsar. Banka ve kasadaki paralar, yarı mamul ve mamuller, kısa
vadeli alacaklar, peşin ödenmiş giderler gibi kalemlerden oluşan çalışma
sermayesi, mal/hizmet olarak piyasaya girer ve para olarak tekrar işletmeye
döner. Sürekli bir akış ve değişim içinde olan çalışma sermayesi unsurları:
- kasa ve bankadaki nakit,
- mamuller (stoklar),
- yarı mamuller,
- hammaddeler,
- yardımcı madde ve malzemeler,
- yakıt maddeleri,
- süreleri 1 (bir) yıldan kısa ticari alacaklar ve alacak senetleri,
- peşin ödenmiş giderler ve,
- sermayenin ödenmemiş kısmıdır.
11
- Döner varlıklar toplamından kısa vadeli borçlar toplamı çıkarıldıktan sonra
kalan miktar; “Net Çalışma Sermayesi”dir. Diğer bir ifadeyle “Net İşletme
Sermayesi”dir.
Net İşletme Sermayesi = Döner Varlıklar – Kısa Vadeli Borçlar
-Üretilen mal ve hizmetler satılıp, karşılığı işletmeye dönünceye kadar
hammadde, malzeme vb satın alabilmek, çalışanlara ücret ödeyebilmek, kira
giderlerini, sigorta giderlerini ödeyebilmek, taşıma-depolama-dağıtım-reklam
giderlerin karşılayabilmek için paraya ve kısa sürede paraya çevrilebilir
değerlere ihtiyaç vardır. Bu gibi ihtiyaçları karşılayan sermayeye işletme
sermayesi denir.
-Dönen varlıklar toplamında kısa vadeli borçlar çıkarıldığında elde edilen net
işletme sermayesi ile hem yukarıda sayılan giderler karşılanacak, hem de kısa
vadeli borçlar ödenecektir. Bu yüzden net işletme sermayesi işletmeyi, üretim
faaliyeti sonucu elde edilen çıktılar paraya dönüşünceye kadar ayakta tutan
sermayedir. Kullanıma hazır çok önemli bir güvenlik marjı niteliğindedir.
- İşletmelerde çalışma sermayesinin en uygun veya optimum bir düzeyde
tutulması son derece önemlidir. Bazen yeterli çalışma sermayesi bulunmadığı
için işletmelerin üretim faaliyetleri aksamaktadır. Gereğinden fazla fonun elde
tutulması ise atıl fonların elde tutulması demektir ve bu maliyetleri yükseltir.
- Yeterli çalışma sermayesi ihtiyacı işletmeden işletmeye değişir. Toptancı ve
perakendeci gibi ticari işletmelerde ve hizmet işletmelerinde dönen varlıklar
(yani çalışma sermayesi) toplam varlıklar içinde önemli boyutlara ulaşırken,
özellikle büyük sanayi işletmelerinde duran varlık (sabit sermaye) unsurları
çalışma sermayesine göre daha ağırlıklıdır.
FİNANSAL ANALİZ
FİNANSAL ANALİZ, FİNANSAL TABLOLARDAKİ ÇEŞİTLİ HESAPLAR
ARASINDAKİ
İLİŞKİLERİN
KURULMASI,
ÖLÇÜLMESİ
VE
YORUMLANMASINI
KAPSAYAN
BİR
DEĞERLENDİRME
FAALİYETİDİR. FİANANSAL ANALİZ, FİNANSAL PLANLAMA VE
FİNANSAL DENETİMİN ÖN KOŞULUDUR. SAĞLIKLI BİR PLANLAMA
YAPILABİLMESİ İÇİN İŞLETMENİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM İYİ
ANALİZ EDİLMELİ; İŞLETMENİN FİNANSAL AÇIDAN GÜCÜNÜN NE
OLDUĞU, ÖNLEM ALINMASI GEREKEN ZAYIF YANLARININ NELER
OLDUĞU ORTAYA KONMALIDIR.
FİNANSAL ANALİZİN TEMEL AMAÇLARI:
12
-İŞLETMENİN VARLIKLARI İLE FON KAYNAKLARI ARASINDA
SÜREKLİ BİR DENGE SAĞLAMAK,
-FAALİYET DÖNEMİNDE TOPLAM GELİR - TOPLAM GİDER
ARASINDA OLUMLU BİR FARK VE SERMAYEYE YETERLİ BİR
KARLILIK SAĞLAYARAK ÖZSERMAYENİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ VE
GÜVENLİĞİNİ KORUMAK,
-BORÇLARINI ZAMANINDA ÖDEYEBİLMEK
FİNANSMAN YAPISINI DEĞERLENDİRMEK,
İÇİN
İŞLETMENİN
ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARA, İLGİLİ KURULUŞLARA VE İŞLETME SAHİP VE
YÖNETİCİLERİNE İŞLETMENİN DURUMU HAKKINDA BİLGİ VE
GÜVEN VERMEKTİR.
BU DURUMDA DOĞRU YAPILAN BİR FİNANSAL ANALİZ SAYESİNDE,
İŞLETMENİN FİNANSAL YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRME,
KARLILIK,
LİKİDİTE
DURUMU,
FİNANSMAN
YAPISI
VE
VARLIKLARIN
ETKİNLİĞİ
KONULARINDA
DOĞRU
DEĞERLENDİRMELER YAPILABİLMEKTEDİR.
FİNANSAL ANALİZ YAPILIRKEN, İŞLETMENİN TEMEL MALİ
TABLOLARI
OLAN
BİLANÇO
VE
GELİR
TABLOSUNDAN
YARARLANILIR.
BİLANÇO VE GELİR TABLOSU DIŞINDA İŞLETMELERDE
KULLANILAN DİĞER MALİ (FİNANSAL) TABLOLAR İSE ŞUNLARDIR:
1. KAR DAĞITIM TABLOSU
2. NAKİT AKIM TABLOSU
3. FON AKIM TABLOSU
4. ÖZSERMAYE DEĞİŞİM TABLOSU
5. NET İŞLETME SERMAYESİ DEĞİŞİM TABLOSU
Finansal analizin iki türü vardır: Statik Analiz ve Dinamik Analiz. Statik
Analizde belli bir döneme ait finansal verilerle faaliyet sonuçları analiz edilir.
Dinamik Analizde ise; işletmenin cari dönem verilerinin geçmiş yıllar veya
rakip işletmelere ait verilerlerle karşılaştırması yapılır.
ANALİZ YÖNTEMLERİ
1. KARŞILAŞTIRMALI FİNANSAL TABLOLAR ANALİZİ
2. EĞİLİM YÜZDELERİ (TREND) ANALİZİ
3. DİKEY YÜZDE ANALİZİ YÖNTEMİ
13
4. ORAN (RASYO) ANALİZİ YÖNTEMİ
5. FON AKIM ANALİZİ
6. BAŞABAŞ NOKTASI ANALİZİ
KARŞILAŞTIRMALI (FİNANSAL TABLO) ANALİZİ
Karşılaştırmalı mali tablolar analizi, bir işletmenin birbirini izleyen en az iki
veya daha fazla faaliyet dönemine ait mali tabloların karşılaştırmalı olarak
düzenlenmesi ve bu tablolarda yer alan kalemlerin zaman içinde göstermiş
olduğu gelişmelerin ve değişikliklerin tespit edilip incelenmesidir.
Karşılaştırmalı mali tablolar analizinde birden fazla döneme ait bilgilerin
karşılaştırılması ve değerlendirilmesi öngörüldüğü için, bu analiz yöntemi
dinamik bir yapıya sahiptir. Karşılaştırmalı mali tablolar analizinde analist,
işletmenin birkaç döneme ait mali tablolarını yan-yana koymak suretiyle
inceleyerek, işletmenin iktisadi ve mali yapısındaki, karlılığındaki,
verimliliğindeki gelişmeler konusunda önemli bilgiler elde eder. Bu yöntemle
işletmenin geçmişteki durumu ile bugünkü durumu karşılaştırılmak suretiyle
elde edilen bilgiler, işletmenin geleceği ile ilgili finansal kararlara ışık tutar.
EĞİLİM YÜZDELERİ (TREND – YATAY YÜZDE) ANALİZİ
Bu yöntemde, birbirini izleyen dönemlere ait mali tablolarda yer alan kalemlerin
baz (temel) alınan mali tablo kalemlerine göre gösterdiği artış ve azalışlar yüzde
olarak hesaplanır. Bu şekilde işletmenin mali tablolarında yer alan her bir
kalemin kabul edilen yıla göre yüzde olarak gelişme trendi bulunur. Baz (temel)
yıl olarak mali tablo serisinin ilk yılı kabul edilebilir. Baz (temel) yıla göre
hesaplanan yüzdeler, belli tarih veya dönemler arasındaki mali durumu ve
faaliyet sonuçlarında meydana gelen değişimleri açık olarak gösterir ve
karşılaştırması yapılan mali tablolara ait verilerin yatay olarak analizine imkan
verir. Mali analist, mali tablo kalemlerindeki artış ve azalış eğilimlerinin olumlu
veya olumsuz olduğunu belirlerken, aralarında anlamlı ilişkiler kurulabilecek
kalemleri birlikte değerlendirir.
DİKEY YÜZDE ANALİZİ
Bu yöntemle her bir mali tablo kaleminin bulunduğu grup toplamı içinde yüzde
payı ile mali tablo toplamı içindeki yüzde payı hesaplanır. Örneğin, bilanço bu
yöntemle analiz edilirken; bir aktif kalemin, toplam aktifler içindeki payı ve
bulunduğu grup içindeki payı yüzde olarak hesaplanır. Gelir tablosunda ise, her
bir gelir tablosu kaleminin net satışlar içindeki payı ve her kalemin ait olduğu
grup içindeki payı hesaplanır. Dikey yüzdeler yöntemine göre düzenlenmiş mali
tablolar, farklı büyüklükteki işletmeler arası karşılaştırmalar için ortak bir baz
oluştururlar. Bu yöntemle işletmenin mali tabloları rakip işletmelerin mali
tabloları ile karşılaştırılabilir. Dikey yüzde yöntemi ile tek bir döneme ait mali
tablolar analiz edilebileceği gibi, birden fazla döneme ait mali tablolar da analiz
14
edilebilir. Bu nedenle dikey yüzde yöntemi, hem dinamik hem de statik bir
analiz yöntemi niteliği taşır. Bu yöntem, işletmenin sektör içindeki yerini
belirlemesi açısından ve mali yapısında meydana gelen değişiklikleri izleme
açısından yararlı bir araç niteliğindedir.
ORAN (RASYO) ANALİZİ
Oran Analizi, mali tabloların analizinde kullanılan en yaygın tekniklerden
biridir. Oran, mali tablolarda yer alan iki kalem arasındaki matematiksel
ilişkinin bir ifadesidir. Hesaplanan oranlar, yüzde veya katı şeklinde ifade
edilebilir. Bir oran tek başına bir şey ifade etmez. Oran, herhangi bir standartla
karşılaştırıldığında ve doğru yorumlandığında bir anlam kazanır. Bu nedenle
oranlar, doğru ve amaçlara uygun olarak yorumlanmalıdır. Rasyolar yardımıyla
finansal analiz, ancak iki tür karşılaştırmayı içermesi durumunda anlamlı
sonuçlar verebilir: Bunlardan ilki, işletmenin cari dönem oranları ile geçmiş
döneme ait aynı oranların kıyaslanmasıdır. İkincisi ise, işletmenin elde ettiği
analiz sonuçlarını faaliyette bulunduğu iş kolundaki başka işletmelerin aynı
sonuçlarıyla ve sektör ortalamasıyla karşılaştırmasıdır.
Bilanço ve gelir tablosu verilerinin analizinde kullanılan oranlar beş grupta
toplanmaktadır:
1.
2.
3.
4.
5.
Likidite Oranları
Faaliyet Oranları
Mali yapı (Kaldıraç) Oranları
Karlılık oranları
Borsa performansını değerlendirmede kullanılan Borsa Performans
Oranları
1. LİKİDİTE ORANLARI: Likidite, bir varlığın düşük maliyetle ve hızlı bir
şekilde nakte dönüşme yeteneğidir. Likidite Oranları bir işletmenin kısa vadeli
borçlarını zamanında ödeyebilme gücünü gösterir. Üç likidite oranı söz
konusudur. Bunlar Cari Oran, Hassas Oran (Asit Test Oranı veya Likidite Oranı)
ve Nakit Oranıdır.
- Cari Oran = Dönen Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar
Dönen varlıkların kısa vadeli borçlara bölünmesiyle bulunan cari oranın yüksek
olması işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeme gücünün yüksek olduğunu
gösterirken, çok yüksek olması işletmenin elinde verimli kullanılmayan atıl
fonlar olduğu anlamına gelir. Finansal analistler Cari Oranın “3” civarında
olmasını savunmuştur. Ancak bugün gelişmekte olan ülkelerde bankaların kısa
vadeli borç vermeyi tercih etmesi nedeniyle cari oran daha düşük değerler
alabilmektedir. Günümüzde bir çok finansal analiste göre Cari Oran değerinin
15
“2” veya “1,5” civarında olması iyidir. Ancak “1,5”değerinin altındaki bir cari
oran, hele de “1”in altındaki bir cari oran değeri, işletmenin kısa vadeli
borçlarını ödeme zorluğunu ve ciddi bir likidite tehlikesini haber verir.
- Hassas Oran = Dönen Varlıklar – Stoklar / Kısa Vadeli Borçlar
Bu oranın genellikle “1” veya “1” den büyük olması gerektiği kabul edilirken,
ülkemiz işletmelerinde “0.6” ve “ 0.7” civarındadır.
- Net İşletme Sermayesi = dönen varlıklar – kısa vadeli borçlar
Net işletme sermayesi cari aktiflerin cari pasifleri aşan kısmını ifade ettiğinden,
likidite açısından bir güvenlik marjı niteliğindedir.
- Nakit Oranı = Hazır Değerler / Kısa Vadeli Borçlar
İşletmenin alacaklarını tahsil edememesi ve elindeki stokları nakte
çevirememesi durumunda kısa vadeli borçlarını ödeyebilme yeteneğini gösterir.
Para ve paraya çevrilebilecek menkul kıymetlerin kısa vadeli borçlara
bölünmesiyle bulunur. “ % 20” ve üzerinde olması iyidir.
2. FAALİYET ORANLARI: Faaliyet oranları, işletmelerin sahip oldukları
varlıkları ne derece etkin kullandıklarını gösteren oranlardır. Bu oranlar,
varlıkların devir hızı olarak bilinir ve varlıkların her bir lirasının sağladığı geliri
ölçer. Faaliyet oranları, bilanço ve gelir tablosunun her ikisinden aynı anda
yararlanılarak elde edilen oranlardır. Faaliyet oranlarının payında satışlar rakamı
kullanılmaktadır. Bu yüzden satışlar hangi süreyi kapsıyorsa ( 3 ay, 6 ay, 1 yıl)
oranlar o dönem üzerinden ifade ediliyor demektir. Faaliyet oranlarının payında
gelir tablosundaki satışlar, paydasında ise ilgili bilanço kalemleri yer alır.
Faaliyet Oranları 6 tanedir. Bunlar, Alacak Devir Hızı ve Stok Devir Hızı
başta olmak üzere Öz-sermaye Devir Hızı, Aktif Devir Hızı, Döner Sermaye
Devir Hızı ve Sabit Varlık Devir Hızı oranlarıdır.
Alacak Devir Hızı = Kredili satışlar / Ticari Alacaklar
Alacak devir hızı, bir faaliyet dönemindeki (3 ay, 6 ay, 1 yıl gibi) kredili
satışların ticari alacaklara bölünmesi suretiyle hesaplanır. Ancak, analist
işletmenin kredili satış tutarını belirleyemiyorsa, pay’da net satışlar tutarına yer
verilerek oran hesaplanır.
Alacak Devir Hızı rakamı arttıkça alacakların likidite değeri artar. Oranın
büyümesi vadelerin kısaldığını, küçülmesi ise vadelerin uzadığını gösterir. Yani,
bu oranın yüksekliği işletmenin kredili satışlarda kısa süreli, düşüklüğü ise uzun
süreli kredili satış politikası izlediği anlamına gelir.
16
Alacak devir hızı rakamı kullanılarak alacak tahsil süresi bulunur. Bu
rakam alacakların ne kadar bir sürede paraya çevrilebileceğini gösterir.
Örneğin alacak devir hızı “6” olursa, bir yıl 360 gün hesabıyla alacakların
tahsil süresi: 360 / 6 = 60 gün olarak bulunur. Alacak Tahsil Süresi, 360
rakamını Alacak Devir Hızı rakamına bölerek bulunur.
- Alacak Tahsil Süresi = 360 / Alacak Devir Hızı
Alacak Tahsil Süresi, işletmenin alacaklarını ortalama ne kadarlık sürelerde
tahsil edeceğinin takibi açısından son derece önemlidir. Ayrıca alacakların tahsil
süresinin bilinmesi, borçların ödenme süresi ile alacakların tahsil süresi arasında
denge kurulmasına olanak vermektedir. Alacak Tahsil süresi 60 gün olan bir
işletme borç ödeme vadelerini bu rakamın altında belirlerse ödeme veya likidite
sıkıntısına düşecektir.
- Stok Devir Hızı = Satılan Malın Maliyeti / Ortalama Stoklar
- Stok Devir Hızı = Net Satışlar / Ortalama Stoklar
Yukarıda görüldüğü gibi iki şekilde hesaplanabilen Stok Devir Hızı, stokların
satışlar yoluyla alacaklara dönüşüm hızı hakkında bilgi verir. Stok Devir Hızının
yüksekliği başarılı bir stok yönetimini ifade eder ve daha az sermayenin stoklara
bağlandığını gösterir. Ancak Stok Devir Hızının normalin üstünde çıkması
yetersiz stokla çalışıldığını ve üretimin zaman zaman kesintiye uğrayabileceğine
işaret eder. Stok devir hızı aynı zamanda cari rasyonun yorumlanmasına da
yardımcı olur. Yüksek cari rasyoya karşılık düşük bir stok devir hızı; stoklarda
bir birikim olduğu, yüksek cari rasyoya rağmen likidite düşüklüğü demektir.
- Sabit Varlık Devir Hızı = Net Satışlar / Net Sabit Varlıklar
Sabit Varlıkların Devir Hızı, satışlarla sabit değerler arasındaki orandır ve
işletmenin aşırı yatırıma gidip gitmediği ve aynı zamanda işletmenin
kapasitesinden ne ölçüde yararlandığı konusunda bilgi verir. Sabit varlık devir
hızının yıllara göre artması kapasitenin büyük oranlarda kullanıldığını, düşmesi
ise atıl kapasitenin arttığını gösterir. Bu oran, Toplam Varlıkların Devir Hızı ile
kullanıldığında aşırı yatırıma gidilip gidilmediğinin ölçülmesinde ve
değerlendirilmesinde daha anlamlı hale gelir.
- Toplam Varlık Devir Hızı = Net Satışlar / Toplam Varlıklar
İşletmenin karlılık durumu ile yakından ilgili bulunan bu oran, toplam varlık
değerlerinin rasyonel kullanılıp kullanılmadığını gösterir. Belli satış düzeyleri
hedeflendiğinde, mevcut aktiflerin bu satış düzeylerine göre yeterli olup
olmadığı yine bu rasyo ile belirlenir. Rasyonun yüksek çıkması, işletmenin tam
17
kapasite veya ona yakın bir düzeyde faaliyette bulunduğunu; düşük çıkması ise
aktiflerin atıl bırakıldığını belirtir. Atıl bırakma konusu, stokların veya borçlu
hesapların çok ağır işlediğini veya sabit varlıkların gereği gibi işletmenin
amaçlarına göre kullanılamadığını ifade eder. Rasyo aynı zamanda karlılık
analizinde de kullanılır.
3.MALİ (FİNANSAL) YAPI (KALDIRAÇ) ORANLARI: Mali Yapı
Oranları, işletmenin ne ölçüde borçla finanse edildiğini ve borçla finansmanın
işletme için ne derece doğru olup-olmadığını değerlendirmeye yarayan
oranlardır. Mali Yapı Oranlarıyla işletmenin finansmanında kullanılan yabancı
fonların oranı ölçülmeye ve işletmenin gelirleriyle sabit ödemelerini kaç defa
karşıladığını belirlemeye çalışılır.
Toplam Borç Oranı = Toplam Borç / Toplam Varlıklar (Aktifler)
Bu oran “kaldıraç oranı”dır ve işletmenin ne ölçüde borca bağımlı olduğunu
gösterir. Yani, işletmenin toplam aktif değerlerinin yüzde kaçının dış
kaynaklarla finanse edildiğini gösterir. Yüksek bir kaldıraç oranı riskli bir
firmayı ifade eder. Bu oranın “% 50” ve altında olması iyidir. Ancak, yaşanan
enflasyonun bilançoların pasif yapısı üzerindeki etkisi sonucu ülkemizde bu
oranın” % 70”lere kadar çıktığı görülmektedir. Hesaplanan rasyonun analizinde
toplam borçlar içerisinde kısa ve uzun süreli borçların tutarları da dikkate
alınmalıdır. Toplam borçlar içerisinde kısa süreli borçların tutarının uzun süreli
borçlardan çok olması, işletmenin likidite sıkıntısına düşmesine yol açabilir.
-
Toplam Borçların Öz sermayeye Oranı = Toplam Borç / Öz sermaye
Bu oran, işletmenin borçlanma yoluyla sağladığı yabancı sermaye ile kendi sermayesi (öz
sermaye) arasındaki ilişkiyi gösterir. Ayrıca bu oran, işletmenin tasfiyesi durumunda öz
sermayenin borçlarını karşılayıp karşılayamayacağı konusunda fikir verir. Bu oranın “1” olması öz
kaynak – borç dengesi açısından yeterli görülür. Demek ki bu oranın “1” olması veya “1”den
küçük olması iyidir. Bu oranın “1”den büyük olması ise, işletmenin kendi öz kaynaklarından daha
çok yabancı kaynak kullandığını gösterir. Bu durum kredi bulma riskini artırır. Öz kaynak-yabancı
kaynak dengesi bozulan işletme borç baskısı altında mali kriz yaşar.
Ayrıca işletmeler; Faiz Karşılama Oranını ve Sabit Ödemeleri Karşılama
Oranını da hesaplamak durumundadır. Faiz Karşılama Oranı iki şekilde
hesaplanabilir:
- Faiz Karşılama Oranı = Faiz ve Vergiden Önceki Gelir / Faiz
Sonucun “8/1” veya “7/1” olması iyidir.
18
- Faiz Karşılama Oranı = Vergi Sonrası Gelir + Faiz / Faiz
Bu yolla hesaplanan faiz karşılama oranının ise “4/1” olması iyi bir sonuçtur.
- Sabit Ödemeleri Karşılama Oranı = Vergi Öncesi Gelir + Kira +
Amortismanlar / Faiz + Kira + Anapara Taksitleri
Sabit Ödemeleri Karşılama Oranının ise “2/1” olması iyi bir durumdur.
4. KARLILIK ORANLARI: Karlılık Oranları, işletmelerin faaliyetleri
sonucunda elde ettikleri başarıyı ölçmeye yarayan oranlardır. Kar miktarının
değerlendirilmesinde şu faktörler göz önünde bulundurulur:
1.Sermayenin alternatif getirisi,
2.Önceki yıl karlarının gelişim seyri,
3.Genel ekonomik koşullar,
4.Aynı endüstrideki işletmelerin kar oranları
Genel olarak Karlılık Oranları; Satışlar, Özsermaye ve Varlıklar üzerinden
hesaplanır.
- Brut Karlılık Oranı = Net Satışlar – SMM / Net Satışlar x 100
Bu oran, işletmenin satış karlılığını gösterir. Her 100 TL’lik satışın işletmeye
sağladığı katkıyı ortaya koyar. Oranın, işletmenin içinde bulunduğu endüstri
ortalamasının üzerinde çıkması başarıdır.
Net Kar marjı (Sürüm Rantabilitesi) ise, vergiden sonraki net kazancın net
satışlara oranlanmasını ifade eder.
- Net Kar Marjı = Net Kar / Net Satışlar x 100
Net Kar Marjında işletmenin faaliyet dışı gelirleri de dikkate alınır. Bu oran,
işletmenin içinde bulunduğu endüstri ortalaması ile karşılaştırılarak yorumlanır.
- Öz sermayenin Karlılığı = Net Kar / Özsermaye
Özsermayenin karlılığı oranı, işletme sahiplerinin işletmeye tahsis ettikleri
özkaynakların ne ölçüde karlı – etkin ve verimli kullanıldığını gösterir. Bu
oranın yüksek olması olumludur.
Toplam aktiflerin (varlıkların) karlılık oranı ise, öz ve yabancı sermaye ile
alımı yapılan varlık değerlerinin ne ölçüde verimli kullanıldığını gösterir. Gelir
gücü olarak ta adlandırılan bu rasyo, işletmenin kullandığı aktiflerin gelir
oranını oluşturur
Toplam Aktiflerin (Varlıkların) Karlılığı = Net kar / toplam aktifler x 100
19
FİNANSAL PLANLAMA
İşletmede finans yöneticisi yapacağı finansal planlama ile gelecekteki
gelişmeleri tesadüfe bırakmamak için bir takım tahmin ve değerlendirmeler
yapar. Gelecekte beklenen gelirlerin, harcamaların, giriş ve çıkış halindeki nakit
akışlarının düzenini belirler. Finansal plan, bu yolda gereken tedbirleri önceden
almaya yarayan bir hesap sistemidir. Finansal planlamanın amaçları şunlardır:
1. İşletme faaliyetleri için gerekli fonları sağlamak,
2. Fon temininde finansman maliyetini minimum kılmak,
3. İşletmenin finansal yapısını değişen koşullara uydurmak, sağlanacak nakit
fazlalıklarını verimli kullanmak, muhtemel mali açıklar için önceden
tedbir almak ve finansal dengeyi korumak.
Finans yöneticisi yaptığı finansal planlama çerçevesinde firmasının değerini
maksimum kılmak için finansal yönetim politikaları kararlaştırır ve uygular. Bu
politikalar; yatırım politikaları, finansal politikalar ve temettü (yani, kar payı
dağıtım) politikalarıdır. Yönetici, bu politikaları ayrı ayrı veya hepsini bir arada
uygulayabilir.
Finansal planların hazırlanmasında uygulanan yöntemlerden birisi
BÜTÇELEMEDİR. Bütçe ile planlama birbirini tamamlayan kavramlardır.
BÜTÇE PLANLARIN RAKAMLARLA İFADESİDİR. BÜTÇELEME İSE
İŞLETMELERİN
BELİRLEDİKLERİ
HEDEFLERİN
SAYILARLA
GÖSTERİLMESİDİR.
İşletme bütçeleri işletme amaçlarını gerçekleştirmek üzere kısa vadeli bütçe ve
uzun vadeli yatırım bütçesi olarak iki türlü hazırlanabilir.
Finansal planlama vade yönünden iki grupta ele alınabilir:
1.Kısa vadeli finansal planlama
2. Uzun vadeli finansal planlama
Bunlarda kısa vadeli planlama kısa vadeli bütçeler ile ilgili iken, uzun vadeli
finansal planlama yatırım bütçeleri; diğer bir ifadeyle sermaye bütçelenmesi ile
ilgilidir.
20
KISA VADELİ PLANLAMA VE NAKİT BÜTÇELERİ
Bir yılı aşmayan süreler için hazırlanan işletme bütçelerine kısa vadeli işletme
bütçeleri denir. İşletmelerin kısa süreli finansman ihtiyaçları hazırlanan kısa
dönemli planlarla çözülmektedir. Bu planlar yıllık, üç aylık olabileceği gibi,
haftalık ve günlük olarak ta yapılabilir. KISA VADELİ FİNANSAL
PLANLAMA İŞLEMLERİNE NAKİT BÜTÇELERİ de denir. Kısa süreli bu
bütçelerin yapılmasının temel amacı; planlanan dönemde (yıllık, üç aylık, aylık,
haftalık) para giriş ve çıkışlarıyla ilgili olup; ihtiyaç duyulacak paranın ne
zaman, nerelerden, nasıl ve hangi maliyetle elde edileceğini araştırmak ve ortaya
koymaktır.
Kısa süreli planlamanın; yani nakit bütçesi hazırlamanın iki temel amacı vardır:
Birincil amaç, işletmenin nakit ihtiyacının zamanında belirlenmesidir. Nakit
bütçesi sayesinde işletme ne zaman nakit ihtiyacı ile karşılaşacağını, ödeme
güçlükleri ile karşı-karşıya kalmadan belirlemiş olur. Nakit bütçesinin diğer bir
amacı da, işletmenin fazlası olacağı günleri önceden belirlemektir. Nakit bütçesi
düzenlemenin diğer bir amacı ise, işletmenin geleceğini planlayarak ve de
yeterli nakit tutarak alımlarda peşin alım iskontosundan yararlanmaktır.
Kısa dönemli işletme bütçe çeşitlerine örnek olarak (mesela pazarlama
fonksiyonu ile ilgili olarak) satış bütçesi ve satış giderleri bütçesi örnek
verilebilir. Üretim fonksiyonu ile ilgili bütçeler ise; direkt ilk madde ve malzeme
giderleri bütçesi, direkt işçilik giderleri bütçesi ve genel üretim giderleri
bütçesidir.
NAKİT BÜTÇESİNİN DÜZENLENMESİ
Nakit bütçesinin düzenlenmesinde ilk yapılması gereken bütçenin kapsayacağı
süre ve süre içindeki zaman dilimlerinin belirlenmesidir. Bütçe, bir yıl, altı ay
gibi süreleri kapsıyor ise bu süreler içindeki dilimler ay, ya da hafta olabilir.
İşletmelerin en önemli nakit kaynağı, yani nakit girişleri satışları ve önceki
kredili satışlarında doğan alacaklarıdır
İşletmenin nakit çıkışları ise; hammadde alımları, borçların ödenmesi, maaş ve
ücret ödemeleridir. Bu nakit çıkışları direkt işçilik bütçesinden, üretim
giderlerini üretim bütçesinden, satış giderleri ise satış bütçesinden elde ederek
belirlenir.
Nakit bütçesinin hazırlanmasındaki diğer bir aşama, işletmenin çalışması ile
doğrudan ilişkisi olmayan ve nakit giriş ve çıkışı sağlayan etmenleri
belirlemektir. Bu anlamda en çok karşılaşılan nakit girişleri bankalardan
sağlanan krediler, tahvil satışları, işletmenin iştiraklerinden sağlanan kar payları
ve satın alınan tahvillerin faizlerinden kaynaklanır. En çok rastlanan nakit
çıkışları ise, borçların ödenmesi, tahvillerin ana para ve faizlerinin ödenmesi ve
hisse senedi sahiplerine kar payı ödemeleri yoluyla gerçekleşir.
21
NAKİT BÜTÇESİ KISA SÜRELİ FİNANSMAN İHTİYACINI KARŞILAR.
ÖDEME VE TAHSİLAT TARİHLERİ BELLİ OLMAYAN NAKİT
HAREKETLERİ NAKİT BÜTÇESİNDE GÖSTERİLMEZ.
NAKİT BÜTÇELERİ FİNANS YÖNETİCİLERİ İÇİN BİR NEVİ KONTROL
ARACIDIR. İLGİLİ DÖNEME AİT İŞLETMENİN EN AZ NAKİT
İHTİYACINI PLANLAR.
NAKİT BÜTÇESİ DÜZENLENİRKEN İLK YAPILMASI GEREKN
BÜTÇENİN KAPSAYACAĞI SÜRE VE BU SÜRE İÇİNDEKİ ZAMAN
DİLİMLERİNİ BELİRLEMEKTİR.
NAKİT BÜTÇESİ DÜZENLERKEN, BELİRLENEN ZAMAN DİLİMLERİ
İÇİN SATIŞ GELİRLERİ (peşin ve kredili satış yüzdelerini dikkate alarak)
HESAPLANARAK TOPLAM TAHSİLAT KALEMİ BULUNUR. BUNA
FAALİYET DIŞI DİĞER GELİRLER DE EKLENEREK TOPLAM NAKİT
GİRİŞİ GÖSTERİLİR.
NAKİT ÇIKIŞLARI BÖLÜMÜNDE İSE MAL ALIŞLARI (peşin ve kredili alış
yüzdeleri dikkate alınarak) HEASPLANIR ve MAL ALIŞLARINDAN
DOĞAN TOPLAM ÖDEME KALEMİ BULUNUR. BU KALEME ÖDENEN
DİĞER NAKİT ÇIKIŞLARI (ÜCRETLER, KİRA, KAR PAYI, VERGİ
BORCU, BÜRO MALZEMESİ ALIMI GİBİ) EKLENEREK TOPLAM
NAKİT ÇIKIŞI BULUNUR.
BU AŞAMALARDAN SONRA NAKİT BÜTÇESİ KALEMLERİ ŞU
ŞEKİLDE SIRALANIR:
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
-Toplam nakit girişi:
-Toplam nakit çıkışı:
-Fark:
-Dönem başı nakit mevcudu:
-Minimum kasa:
-Aylık nakit açığı /veya fazlası:
NAKİT BÜTÇESİNİN SAĞLADIĞI FAYDALAR
İşletmede en az ne kadar nakit bulundurulması gerektiği nakit bütçesi ile
verilerine göre belirlenir. Nakit bütçesinde hangi tarihte nakit noksanı olduğu
görüldüğü için ne zaman borçlanmaya gidileceği en doğru şekilde planlanır.
Kredi verenler nakit bütçesine bakarak alacaklarını zamanında tahsil edip
edemeyeceklerini işletmenin nakit bütçesinden öğrenebilirler. Ortaklara ne kadar
kar payı verileceği de nakit bütçesi ile planlanır.
22
UZUN
DÖNEMLİ
FİNANSAL
PLANLAMA
ve
SERMAYE
BÜTÇELEMESİ YÖNTEMLERİ
Bir yıldan fazla süreler için hazırlanan işletme bütçelerine uzun vadeli işletme
bütçeleri denir. İşletmeler, uzun dönemli kar elde etmek ve büyüme amaçlarına
uygun olarak satışlar, piyasa durumları, personel, duran varlıklar yatırım ve
finansman unsurlarını esas alan uzun vadeli planlar hazırlamaktadır. Bu uzun
vadeli finansal planlara sermaye bütçelemesi denilmektedir.
SERMAYE BÜTÇELEMESİ; Duran varlıklara yapılacak yatırımlarla ilgili
teklifler veya seçenekler arasında belli yöntemlerle en uygun olanı seçme
sürecidir.
Sermaye bütçelemesinde kullanılan yöntemler genel olarak ikiye ayrılır.
1.Paranın zaman değerini dikkate almayan yöntemler,
2.Paranın zaman değerini dikkate alan yöntemler
Paranın zaman değerini dikkate almayan yöntemler, “geri ödeme süresi
yöntemi” (GÖS) ve “yatırımın karlılığı” yöntemidir (YK / ROI).
GERİ ÖDEME SÜRESİ YÖNTEMİ: Geri ödeme süresi, bir yatırımın
sağlayacağı net para girişlerinin yatırım tutarını karşılayabilmesi için geçmesi
geren süredir. Yöntemin cevap aradığı soru şudur: Bir yatırım projesi için
yatırılan para kaç yıl sonra geri alınabilmektedir? Geri ödeme süresi iki farklı
şekilde hesaplanabilir:
GÖS = Yatırımın her yıl sağlayacağı net nakit girişleri zaman içinde değişiklik
gösteriyor ise her yılki net nakit girişleri yatırımın tutarına eşit oluncaya kadar
toplanır. Yatırımın sağlayacağı net nakit girişleri yıllar itibariyle değişiklik
göstermiyorsa yatırım tutarı yıllık net nakit girişlerine bölünür.
GÖS = Yatırım tutarı / yatırımdan beklenen yıllık net gelir.
Her bir yatırım projesinin geri ödeme süreleri hesaplanır, GÖS değeri en düşük
olan proje seçilir.
YATIRIMIN KARLILIĞI YÖNTEMİ: Yatırım projesinin sağlayacağı net kar
toplam proje tutarına bölünür.
YK/ROI= Yatırımın net karı / yatırım tutarı. Karlılık oranı en yüksek olan
proje seçilir.
PARANIN ZAMAN DEĞERİNİ
BÜTÇELEMESİ YÖNTEMLERİ
DİKKATE
ALAN
SERMAYE
23
1.
2.
3.
4.
5.
Net bugünkü değer yöntemi
İç getiri (verim) oranı
Ekonomik katma değer (EVA)
Düzeltilmiş içi getiri oranı
Karlılık endeksi
(aşağıda bu yöntemlerden ilk üç yöntem kısaca açıklanmıştır).
NET BUGÜNKÜ DEĞER YÖNTEMİ: Bir yatırımın net bugünkü değeri;
yatırımın ekonomik ömrü boyunca sağlayacağı nakit girişlerinin önceden
saptanmış iskonto haddi üzerinden bugüne indirgenmiş değerleri toplamı ile
yatırımın gerektirdiği nakit çıkışlarının aynı iskonto oranı üzerinden
hesaplanmış bugünkü değerleri arasındaki farktır.
NBD = Yatırımın nakit girişlerinin bugünkü değerleri toplamı - yatırımın
maliyetinin bugünkü değerleri toplamı
Eğer tek bir yatırım projesi değerlendiriliyorsa, bulunan net bugünkü değer
sıfırdan büyük olmalıdır. Birden fazla proje varsa, NBD’i en yüksek olan
yatırım projesi seçilir.
İÇ VERİM (İÇ KARLILIK/İÇ GETİRİ) ORANI: Yatırımın gerektirdiği
nakit çıkışlarının bugünkü değeri ile ömrü boyu sağlayacağı nakit girişlerinin
bugünkü değerini eşit kılan iskonto oranıdır. (anüite tablosundan yararlanarak
deneme-yanılma yöntemi ile bulunur). İç verim (iç getiri) oranı, yatırım
projelerini karşılaştırmak için kullanılan bir orandır. İç verim oranı en yüksek
olan proje seçilir. Bir yatırım projesinin nakit akımlarının yüksek olması o
projenin yapılabileceğini gösterir.
EKONOMİK KATMA DEĞER: Bir yatırım projesinin finansman
kaynaklarının maliyeti, o projenin sağladığı getiri oranından küçükse, proje
ekonomik katma değer sağlıyor demektir. EKD ile diğer yöntemlerin farkı
şudur: Bu yöntemde sermaye maliyeti, ağırlıklı ortalama sermaye maliyetidir;
dolayısı ile özkaynakların maliyeti de hesaplanmaktadır. Çünkü ekonomik
anlamda kar, özkaynak maliyetini de dikkate alarak hesaplanan kardır. Bu
yöntemde de ekonomik katma değeri (EKD’si) yüksek olan proje seçilir. EKD
şu şekilde bulunur:
EKD =(PGO % - SM %) x YT
PGO %: Projenin yüzde getiri oranı, SM%: Sermayenin maliyet yüzdesi, YT:
Projenin yatırım tutarı
Örnek problem: Yatırım için kullanılan kaynakların (sermayenin) maliyeti % 21
olan yatırım projelerini EKD’ye göre değerlendir:
A Projesi: getiri oranı % 23, yatırım tutar: 15.000 TL
24
B Projesi: getiri oranı %25, Yatırım tutarı: 17.000 TL
A projesi: (0.23 – 0.21) x 15.000 = 300 TL
B projesi: (0.25 – 0.21) x 17.000 = 600 TL. Bu durumda EKD’si yüksek olan B
projesi seçilir.
Yrd. Doç Dr. Hatice SARIALTIN
25
Download