cinsel rol

advertisement
CİNSELLİĞİN
PSİKOLOJİSİ
Doğan Şahin
İstanbul Tıp Fakültesi
Sosyal Psikiyatri Servisi
Cinsel Yaşam ve Cinsel Sorunlar Programı
• Cinsellik kuşkusuz her şeyden önce
biyolojimizin gereği olarak var olan bir
şeydir. Türün devamı dolayısıyla insanlığın
devamı iki cins arasındaki cinsel ilişkilere
bağlıdır.
• Ancak, evrim basamağını yukarı doğru
çıktıkça bebekle bakıcısı arasındaki psikososyal etkileşimlerin cinsel davranışın
belirlenmesinde artan oranda bir önemli rol
oynadığını ve genetik ve hormonal
etkenlerin etkisinin göreli olarak azaldığını
görürüz.
• Çocuğun daha döllenme ile başlayan ve
yaşamının özellikle ilk yedi yılında
belirlenen ama son biçimini büyük ölçüde
ergenlikte alacağı, bir cinsel kimliği, cinsel
rol kimliği ve cinsel tercihi ve tüm bunların
çok zengin ve bireysel şekillenmesi
gerçekleşecektir.
• Cinsel davranış geniş bir yelpazede çeşitli
faktörlerin karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Kişinin
etrafıyla ilişkisinden, yaşam çevresinden ve içinde
yaşadığı kültürden etkilenir. Kişinin cinselliği
biyolojik faktörler yanında diğer kişilik faktörleri
ve genel kendilik algısı ile iç içedir. Dişi veya
erkek olarak algılamayı içerir ve yaşam siklusu
boyunca cinsellikle ilgili gelişimsel deneyimleri
yansıtır.
• Cinsel eylem için temel motivasyonu cinsel
dürtü sağlar. Ancak cinsellik sadece cinsel
dürtünün bir uzantısı değildir. En azından
agresyon ve belki ilişki kurma gereksinimi
de önemli rol oynarlar.
• Freud, içgüdü kavramı yerine dürtü kavramını
önermişti. Bu değişiklik psikolojinin kurucu ilk
adımını oluşturmuştur diyebiliriz.
• Bugün hayvanlar aleminde de içgüdülerin eskiden
bilindiklerine göre daha değişebilir özelliklerinin
olduğunun bilinmesine karşın, iç güdü ile dürtü
arasındaki bu ayrım insan ruhsal yapısını
hayvanlardan en önemli ayırım noktalarından
biridir.
• İçgüdü: Özel bir uyarıcı topluluğuna uygun
ve değişmez bir biçimde tepki gösterme
zorunluluğu veya olanağı olup doğuştan
getirilir.
• Dürtü: Bir uyaran ve bu uyarana karşı merkezi
bir uyarılma durumu söz konusu olup, belli bir
motor yanıt veya tepki biçimi yoktur. Bu uyarılma
durumunu izleyen hareket etkinliği ego tarafından
tayin edilir, şekillendirilir ve uygulanır. Ego
hayvanların içgüdülerinde olduğu gibi önceden
belirlenmiş bir yanıt yerine deney ve düşünce ile
değiştirilebilen tepkiler verme olanağına sahiptir.
• İnsanda da cinsel uyarılmanın belli bir aşamasında
orgazmın gerçekleşmesi ya da ejekülasyonun
olması gibi motor etkinlik ve tepkiler genetik
olarak belirlenmiş bazı temel eğilimler gösterirler,
ama aradaki süreç, yani cinsel uyarılmanın
hissedilmesiyle, orgazma ulaşma arasında nelerin
nasıl olacağının önceden belirlenmişlik derecesi
insanda, hayvanda olduğunu göre çok daha azdır.
İçgüdü/ Dürtü
Gerilim
genetik olarak belirlenmiş eylem
gerilimin kalkması
Gereksinim
çeşitlilik gösteren eylem biçimleri
doyum
Dürtünün bileşenleri
•
•
•
•
•
1.Kaynağı
2.Amacı
3.Objesi
4.Enerjisi ( baskısı)
5. Doyum Biçimi
• 1.Kaynağı: Bir organda ya da bedenin bir
bölümünde gerçekleşen bir süreçtir. Bu
bedensel süreç içinde ortaya çıkan uyaran
ruhsal yaşamda dürtü olarak algılanır.
• 2.Amacı: Dürtünün amacı her koşulda
doyuma ulaşmaktır. Bu dürtünün
kaynağındaki uyarılmanın ortadan
kaldırılmasıyla mümkündür. Dürtülerin son
amaca az çok yakınlığı olan ara aşamaları
olduğu, bunların birbiriyle birleşebildiği ya
da birbirinin yerine geçebildiği görülür.
Dürtünün amacına ulaşmasından
alıkonulması da söz konusu olabilir.
• 3.Objesi: Amacına ulaşabilmesi için
gereken şeydir. Dürtünün objesi en değişken
yanıdır. Dürtü başlangıcından beri bir
objeyle ilintili değildir, objeye bağlılığı da
doyum olasılığı var olduğu sürece devam
etmektedir. Objenin dışsal bir obje olması
şart değildir. Kişinin bedeninin bir parçası
da olabilir.
• Bir objenin bazan bir kaç dürtünün
doyumuna da hizmet edebilir. Fiksasyon ise
dürtünün objesine özel bir bağlılık
gösterdiği durumları açıklamak için
kullanılır. Bu durum sıklıkla dürtü
gelişiminin erken dönemlerinde oluşur ve
ayrılmaya karşı güçlü bir koyuşla objenin
değişkenliği de engellenmiş olur.
• 4.Enerjisi ( baskısı) bulunur: Temsil ettiği
şeyi yapmak için duyulan talebin gücüdür
• 5. Doyum Biçimi: dürtünün boşalması ya
da gereksinimin giderilmesi için yapılması
gereken eylemi anlatır.
İKİ TEMEL DÜRTÜ : LİBİDO
VE AGRESYON
• Freud, her eylemin bu iki dürtünün çeşitli
derecelerinin bir bileşeni olduğunu kabul
eder. Yani en saldırganca eylemin içinde
bile bir miktar cinsel dürtü bileşeni, en
sevgiye dayalı ya da cinsel eylemde de bir
miktar saldırganlık bileşeni vardır.
Cinselliğin Psikolojik Kökenleri
• Dürtü örgütlenmesi çocuğun gelişimi
boyunca devam eder ve erken yaşantılar
cinsel arayışın ilerideki kaynakları
olacaklardır
Oral Dönem
• Libido örgütlenmesinin başlangıç
dönemidir.
• Hoşnutluk ve hoşnutsuzluk yaşantılarının da
temel alanı yemek ve doymak, ya da
yiyememek ya da açlıkla ilgilidir.
• Bunun yanında çok önemli bir başka etken
ise anne ile çocuk arasındaki psikosomatik
birlik ve eş ilişkisidir.
• Bu dönemde çocuğun biyolojik
gereksinimleri ile ruhsal gereksinimleri
arasında sınır çizmek olanaksızdır. Çocuk
oral doyumunu giderirken aynı zamanda
ruhsal ilgi gereksinimini de karşılar
• Parmak emme yeni doğanda bile
gözlemlenebilir bir olgudur.
• Parmak emme anne memesinden veya
biberondan alınan zevkin yalnız açlığın
doyumuna bağlı olmadığını, fakat aynı
zamanda erojen bir doku olan ağız
mukozasının uyarılmasına da dayandığını
gösterir.
• Dolayısıyla cinsel heyecanın başlangıçta
besin gereksinimine ve oral uyarılmaya
bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Erişkinde de
oral mukoza, öpüşme, oral seks gibi yollarla
cinsel heyecanın kaynaklarından biri olarak
kullanılmaya devam eder.
• Oral erotizin amacı önce erojen bölgenin
arzu edilen oto-erotik uyarımı ve daha sonra
objelerin içe alınmasıdır.
• Kişi nesneleri enkorpere etmekle (yemek
suretiyle içine almakla) onlarla birleşir de.
Oral entrojeksiyon aynı zamanda primer
identifikasyonun uygulayıcısıdır. Bir objeyi
yeme ya da bir obje tarafından yenilme
fantezileri, bilinçdışında bir nesneyle tam
birleşme arzusunu da taşır.
ANAL-SADİSTİK DÖNEM (1-3 yaş)
• Anal erojen bölge yaşamın ikinci yılında, bu
sırada dışkılama aracılığıyla deşarj eğilim
gösteren bütün uyarımların uygulayıcısı gibi
görünmektedir. Dışkılama sırasında duyulan
zevk, anal erotizmin primer amacıdır.
• Daha sonraki denemeler, dışkı kitlesinin
tutulmasıyla rektal mukoza uyarımlarının
artabileceğini öğretir.
• Rektal mukozadan daha şiddetli bir uyarım
elde edebilme olanağı ve dolayısıyla
retansiyon geriliminin artması oluyla daha
kuvvetli bir his duyulması, anal erotizmde,
bütün erotizmlerden daha büyük olan
gerilim zevkinden sorumludur. Zevklerinde
ön zevki uzatmaya ve son zevki
geciktirmeye çalışan kimseler en azından
latent olarak anal erotiktirler.
• Anal erotizm çocuğun bir obje, yani dışkı
karşısında birbirine zıt iki biçimde
davranışına yol açar. Bu maddeyi hem
vücudundan atar, hem de sevilen bir obje
gibi tutar. Anal ambivalansın fizyolojik
kökü budur.
• Rektum bir yandan içi oyuk, dolayısıyla
içine giren bir cisim tarafından uyarılabilen
bir organken, diğer yandan aktif bir biçimde
dışkıyı dışarı atabilen bir organdır.
• Anal erotizmle biseksüalite arasınaki
ilişkinin fizyolojik köklerinden biri de
budur.
• Çocuk cinselliği döneminin sonunda, bütün
cinsel heyecanların genital yoğunluğu
kazanılır. Cinsel organlara ilgi ve genital
mastürbasyon üstün bir önem kazanır, hatta
genital bir orgazm türünün ortaya çıktığı
görülür.
• Genital erotojenlik, anal ve ürtal erotik öğeler
kadar primerdir ve bu öğelerin bir deplasmanı ile
yaratılmamışlardır.
• Bununla birlikte pregenital enerji yükleri genital
dürtüler üzerine deplase olur ve genital
erotojenliği artırırlar. Cinsel uyarılma hali,
kaynağı neresi olursa olsun, giderek genital
organlar üzerinde yoğunlaşır ve sonunda genital
yolla deşarj olur.
• Zaten libido oral, anal ve genital libido olarak ayrı
şeyler değildir ve bir erojen bölgeden diğerine
deplase olan tek bir libido söz konusudur. Fakat
bazı fiksasyonlar gelişince bu deplasmanlara
direnç oluşturan güçler faaliyete geçerler; öyle ki,
örneğin nevrotiklerdeki pregenital
fiksasyonlar,cinsel birleşme sırasında uyarılma
halinin progresif genital yoğunlaşmasını engeller.
• Fallik dönemdeki çocukluk genitalitesinin erişkin
genitalitesi ile bazı farkları vardır. Söz gelimi çocuk
genitaitesi mastürbasyon üzerinde temellenmiştir. Bu
yaştaki çocuk için özellikle karakteristik olan, yeterince
gelişmemiş olduğu, penisinin babasınınkinden ya da diğer
bir erişkin erkeğinkinden daha küçük olduğu düşüncesinin
sınırlandırdığı, erkekçe bir gurur incinmesidir. Bu gerçek,
şiddetli bir narsisistik yaradır; çocuk, çocuk oluşuna içerler
ve çok küçük bir penisi olduğu fikri, daha ileriki yaşlarda
aşağılık duygularının anlatımı olabilir, ki gerçekte bu
duygular odipal rekabet sırasında babasından daha aşağı
olduğu izlenimine bağlıdır.
• Fallik dönemde çocuk kendisini penisi ile
identifiye eder. Bu organın aşırı narsisistik
değerlendirilmesi, tam bu dönmede penisin
duyumlardan yana son derece zengin hale
gelmesi ve bu organla aktif şekilde etkili
olma eğilimlerinin belirgin şekilde ön plana
çıkmasıyla açıklanabilir.
• Bu değerli organa bir şey olacağı korkusuna, kastrasyon
anksiyetesi denir. Erkek çocuğun tüm gelişiminde bu
derece önemli bir rol tanınan bu korku, bu aşırı narsisistik
değerlendirmenin nedeni değil, sadece onun sonucudur.
Kastrasyon anksiyetesinin etkinliğini, yalnız bu dönemdeki
penise aşırı enerji yatırımı açıklar, kastrasyon
anksiyetesinin oral ve anal anksiyetelerindeki öncülleri
olan memelerin ya da dışkıların yitirilmesi anksiyetesi,
fallik kastrasyon anksiyetesinin karakteristiği olan dinamik
güçten yoksundurlar.
• Fallik dönmedeki erkek çocuktaki
kastrasyon anksiyetesi, oral dönmein yenme
korkusu veya anal dönemin vücut içeriğinin
çalınacağı korkusu ile kıyaslanabilir;
kastrasyon anksiyetesi fallik dönemin
misilleme korkusudur; bu korku, vücudun
zarar göreceği fantastik korkularının en son
derecesini temsil eder.
• Bununla birlikte çocuğun çevresi onun böyle
fantastik cezalandırılma beklentilerinin yarıdan
çoğunu gerçekleştirir. Bir çok erişkin, bir çocuğun
mastürbasyon yaptığını gördüğünde, onun orasını
kesmekle tehdit eder. Genellikle tehdit çok daha
dolaylıdır, fakat ister ciddi, ister şaka yollu olsun
çocuğun kastrasyon tehdidi olarak yorumladığı
diğer cezalar telkin edilir.
• Hiç bir objektif tehdit içermeyen yaşantılar bile
suçlu bilinci olan bir çocuk tarafından yanlış
olarak tehdit edici gibi yorumlanabilir; örneğin
dişi genital organlarını görünce, gerçekten penisi
olmayan insanların bulunduğunun sanılması..
bazan bu tür bir gözlem, vaktiyle ciddiye
alınmamış tehditlere ciddi bir nitelik
kazandırabilir. Diğer bazı vakalarda, tek başına
fallik döneme ulaşılması, pergenital dönemler
boyunca fazla etki yapmamış eski tehditleri
canlandırmaya yetebilir.
• Bu dönemde kızlarda klitoris genital aygıtın
duyumlarından en zengin, bütün cinsel uyarımları
çeken ve deşarj eden bölümüdür. Mastürbatuar
etkinlikerin ve psişik ilginin merkezi buradır.
İkinci olarak kız çocukların da varlıkları fallik ve
kastre edilmiş olarak ayırdığını belirtir; yani bir
penisi olan yaratıkların bulunduğunun
bilinmesine, sadece tipik olarak ben de ondan
isterim tutumuyla değil; benim de ondan vardı,
yitirdim fikri ile de tepki gösterilir.
• Hem anatomik hem de sosyal farklılık kızların
kendilerini eksik ve dezavantajlı hissetmesine yol
açar. Penis kolay işeme ve uyarılma yanında,
bağımsızlık içinde avantajlı görülür. Bu duygu
belki de bu dönemde bütün cinsel duyumların
klitorise yoğunlaşmasıyla ve klitorisin penisle
karşılaştırılmasıyla ilgilidir. Klitoral cinsellikte
aktif bir yanın ve anneyle birlikte bir çocuğa sahip
olma arzularının bulunmasına sık rastlanır. Vaginal
cinsellik babaya ve pasiviteye yönelmeyle başlar.
• Kızlar penislerinin olmamasından annelerini
sorumlu tutarlar . Amaç annenin vermeyi
reddettiği “destekleri “ babadan almaktır.
Kızların fantazilerinde “ penis” fikri
“çocuk” fikriyle yer değiştirir ve üstün
bölge olarak, klitorisin yerini bir şekilde
anal ve özellikle oral, yani reseptif istekler
alır.
• Kamışa imrenme duygusu farklı derecelerde
bulunabilir. Erkek olma arzusunun çok
belirgin ve açık olduğu kızların
yaşamlarının ilk yıllarında çok güçlü bir
baba saplantısı yaşadıkları bilinmektedir.
• Bu evredeki bir kızın kendisine zarar
vermeden kamışa imrenme kompleksinin
üstesinden gelebileceği iki yol olduğunu
biliyoruz. Anneyle özdeşleşmenin tam
gücünü kullanarak kamışa yönelik otoerotik narsisistikçe arzuyu geride bırakıp,
kadının erkeğe (ya da babaya) yönelik
arzusuna ya da nesnel çocuk (babadan)
arzusuna geçebilir.
CİNSEL KİMLİK (GENDER
IDENTITY)
• Kişinin dişilik veya erkeklik algısıdır. İki
veya üç yaşlarında hemen herkesin ben
erkeğim veya ben kızım diye katı bir fikri
vardır.
• Cinsel kimlik davranışın maskülinite veya
feminite ile ilgili psikolojik yönlerini
yansıtır. Kişinin cinsiyeti ile cinsel kimliği
çoğu zaman iç içe girmiştir. Fakat bazan
cinsel kimlik ve cinsiyet çatışmalı ya da zıt
yönlerde gelişebilir. Cinsel kimlik aile
üyeleri, öğretmenler ve çalışma
arkadaşlarıyla yaşanan sonsuz deneyimden
köken alır.
• Doğum öncesi hormonal patoloji bebeğin
saldırganlık ve aktivite düzeyinde etkilerde
bulunsa bile çekirdek cinsel kimliği
etkilemez. Ayrıca hermafrodik çocuklar da
çekirdek cinsel kimliklerini, genetik ve
biyolojik özelliklerine göre değil ona nasıl
davranıldığına ve nasıl yetiştirildiğine göre
geliştirirler.
CİNSEL ROL (GENDER ROLE)
• Cinsel rol davranışı cinsel kimlikle ilişkili
olan ve bir anlamda ondan kaynaklanan bir
şeydir. John Money cinsel rol davranışını,
kişinin bir oğlan veya erkek, kız veya kadın
statüsüne sahip olmak üzere söylediği veya
yaptığı bütün her şey olarak tanımlar.
• Cinsel rol doğumda kurulmamıştır fakat, tesadüfi
ve planlanmamış öğrenmeyle yaşanılan
deneyimlerle, örnek almalarla, özdeşleşmelerle ve
bir dizi duygusal süreçler tarafından belirlenir.
• Standart ve sağlıklı sonuç cinsiyet kimlik ve rolün
uyumlu olmasıdır. Biyolojik faktörler belirli
olmasına rağmen kişinin biyolojik cinsiyetine
uygun rolü kazanmasındaki majör faktör
öğrenmedir.
• Toplumsal ve kültürel farklılıklar cinslerin
üsteleneceği rolleri de farklılaştırır. Bazı
kültürlerde erkeğin mutfakta ya da banyoda
herhangi bir iş yapması erkek cinsel rolü ile
bağdaşmaz iken başka kültürlerde ev
işlerinin paylaşılmaması bencillik ve
olgunlaşmama belirtisidir.
• Çeşitli kültürlerde erkek ve kız çocukları
için kalıplaşmış toplumsal farlılık inançları
vardır. Sözgelimi kız çocukları daha uysal,
daha söz dinleyen, daha güvensiz, daha
yardıma ihtiyaç duyan, başarıya daha az
önem veren, daha duygusal , ezbere ve
tekrar dayalı işlerde daha yetenekli iken,
yüksek bilgi işlem düzeyi ve yaratıcılık
gerektiren işlerde daha başarısızdırlar.
• Oğlanlara gelince daha saldırgandırlar,
başarıya da ha çok önem verir, çevreden
daha etkilenirler, bağımsız davranmaya
meyillidirler, görsel ve matematiksel
görevlerde daha başarılıdırlar
• Yapılan araştırmalarda erkeklerin görsel mekansal
yeteneklerinin daha fazla olduğu ve daha saldırgan
olduklarına dair epeyce veri bulunmaktadır.
Muhtemelen saldırganlık düzeyi ile cinsiyet
hormonları arasında bir ilişki bulunmaktadır.
• Ancak geriye kalan cinsiyetler arası farklılıklara
dair görüşler daha çok yetiştirilme koşulları ve
kültürel olarak belirleniyor görünmektedir.
• Seks rolleri doğumdan itibaren sosyalleşen
ve sosyal çevre tarafından sürekli olarak
pekiştirilen cinsiyet üzerinde şekillenmiş
insan davranışlarına ilişkin stereo tipik
norm ve beklentilerdir.
• Kadının sosyalleşmesinin geleneksel etkisi
çocuklukta ve adölesan çağda kadının cinsel
deneyimlerini sınırlamakta ve seksüel
davranışların uygun sosyal bağlamına
ilişkin katı normlar koymaktadır. Örneğin
mastürbasyon kadınlar arasında erkekler
arasında olandan daha az yaygındır.
• Erkek seks rol deneyimleri daha çok
otoerotik deneyimleri kapsar ve aktif
bağımsız bir rolün kabul edilmesini
kolaylaştırır. Aksine, kadın seks rol
sosyalleşmesi edilgenliği ve başkalarının
gereksinim ve taleplerini yanıt verir olmayı
destekler.
• Kültürümüz kadını geleneksel olarak
seksüel ve romantik ilgilerinin yaşamlarının
merkezi olması gerektiğine inandırarak
sosyalize etmekte fakat hem kognitif hem
de davranışsal olarak bunların kontrol
alanlarının dışında olduğuna
inandırmaktadır.
• Kadınlara seksüel uyanmanın seksüel
terimlerden çok romantik terimlerle
nitelendirilmesi öğretilmektedir. Kadınların
sıklıkla cinselliklerinin kontrol alanlarının
içinde olmadığı bir öğrenme tarihleri vardır.
Kadınlar aynı zamanda kendi seksüel
uyanmalarının daha az farkındadır,
psikolojik olarak erkeklerde olan
biyofeedback araçları, bir penisleri yoktur.
• Orgazmı kadın için önemli gören
toplumlarda kadının orgazmını sağlayan
sevişme teknikleri öğrenilecek ve hayata
geçirilecektir. Kadın orgazmı önemsiz
olarak değerlendirildiğinde ise o kültürün
üyeleri orgazm için gerekli teknikleri
uygulamayacaklar ve böyle bir kültürde
kadınlar muhtemelen anorgazmik olacaktır.
• Hite, kadınlarda seks sırasında en büyük zevkin “
emosynel yakınlık” “ yumuşaklık”, “sevilen
biriyle derin duyguların paylaşımı” yanıtlarını
almıştır. Bir çok araştırmada kadınarın cinsel
ilişkinin en çok yakınlık veya partnerle bir olma
duygusundan hoşlandıkları gösterilmiştir. Bu
bulgular kadınların öncelikle seksüel aktivitenin
duygusal ve kişlerarası yönlerine değer
verdiklerini ve bunlardan en büyük hazzı
aldıklarını göstermektedir.
• Erkekler dış dünya ile akılcı ve pratik bir
bakış açısıyla ilişkiye girmeyi öğrenirler.
Toplumsallaşma süreci erkeklere gösteri
yapmak, kendilerini isbat etmek veya
başarmak için çevrelerini kontrol etmeyi
öğretir. Böyle öğrenilmiş performans
kuralları cinsel yakınlık ve ilişki sırasında
da kendini gösterir.
• Erkelere mastürbasyon izni direk ifade
edilmeden adeta bahşedilir. Çok az tensel
duygu ile yapılır, tümüyle amaca
yönelmiştir, izin genellikle sonundaki
suçluluk ile çifte bir mesaj içerir. Bunun
sonucunda aceleye getirilmiş cinsel ilişkiyle
denk düşen “ üstesinden gelme” eğilimidir.
• Littewa, erkeğin seksüel öğrenme gelişiminde sürekli
olarak 3 elementin görüldüğünü söyler.
• 1. Nesnelleştirme: Genç yaşlardan itibaren erkekler,
kadınları bir kavram obje veya bireysel olmayan bir
kategori olarak nesnelleştirme ve genelleştirmeyi
öğrenirler.
• 2. Fiksasyon: Ekekler seksüel başlangıçlarının bir parçası
olarak kadın anatomisinin bölümlerine odaklanmayı
öğrenirler.
• 3. Fethetme(elde etme) Seksüel konularda erkek, bir kadını
bir “şey”e indirgemeyi başardığında ve seksüel doyuma
ulaştığında elde etmiş olur.
• Böylece kadının ve erkeğin seksüel
sosyalizasyonu dramatik olarak birçok
boyutta ayrışır: kontrole karşı- acizlik;
genital olarak sekse odaklaşmaya karşı/
genelleşmiş tensel haz; nesnelleştirmeye,
fiksasyona ve fethetmeye karşı/ aşk veya
romantik bağlılık; performansa karşı/ süreç.
Mutluluk ve haz yaratan temel ruhsal
gereksinimler
1.Pregenital arzular (sevilme, sevme, bakılma,
esirgenme, beslenme, güven)
2. Genital arzular (arzulanma, cinsel arzular,
cinsel aşk)
3. Narsisistik arzular (onaylanma, beğenilme)
4. Sevgi ya da saldırganlığın süblimasyonu ile
geliştirilmiş arzular (estetik, sanatsal, bilimsel
uğraşılar)
Download