İSTANBUL Askere giden İstanbul’u anlatırdı bize Elliden önceki yıllarda Ben daha önlüklü çocukken Kenar mahallesinde Zile’nin Ahırkapı derlerdi Gübre çekilen Büyük kapı gelirdi gözlerimin önüne Günü birlik Bahçekapı derlerdi Evin arkasındaki tek kanatlı Bahçeye açılan Menteşesi meşinden dar kapı belirirdi gözümde Unkapanı derlerdi Unu anlardım da Kapana anlam veremezdim bir türlü Vapur deyip Boğaz dedikçe gözleri ışıyarak Ben babama bakardım hep Yutkundukça Kabaran boğazına Zeytinburnu dendiğinde Anamın sayarak önüme koyduğu Kara şeyleri düşünürdüm Burnunu çıkaramazdım bir türlü Deniz deniz derlerdi ikide bir Halama sormuştum Ne ki diye Kıyısında çimdiğimiz göleti göstermişti Aha böyle bir şeymiş deyip Sonra okul başladı ellili yıllarda Öğretmenler büyük kentleri anlattılar Deniz kavramı İstanbul adı biraz daha ışıdı düşüncelerimde Gün geldi Bir de baktım İstanbul’dayım Masallar ülkesinde çocukluğumun Anlatamazlarmış meğer seni Askerlik için İstanbul’a gidenler Tarih bilmediklerinden Sen bağrında sakladığın Telli Baba Çakır Ağa Merkezi Eyüp Sultan Rüstemî’yle Bir erenler kentisin Sen Depremler geçirmişsin Teodor’un heykeli kırılan Ayasofya kiliseyken kubbesi yıkılan Sen Yangınlar görmüşsün Cibali’de Kadırga’da Cihangir’de Binlerce kişiyi yuvasız bırakan Sen Kültürün de beşiğisin Tarih senin bağrında tarih olduğunu bilir Menkıbeleri seninle başlar padişahların Balıklar sende görmüştür inci yemeyi Saraylar Saray olmanın tadını sende tatmıştır Yalılar yalı olmayı sende Ey camiler kenti Yıldız yıldız ışık yükü yedi tepenin Kız Kulesi’nde efsane Boğaz’da güzellikler zinciri Ne tarifin mümkün senin Ne sözcükler yeterli övmek için Mehmet YARDIMCI