Globülinler ve Fibröz Proteinler

advertisement
Globülinler ve Fibröz
Proteinler
Globüler Hemoproteinler



Hemin Yapısı
Hem bir protoporfirin IX ve iki değerli demir (
Fe2+ ) kompleksidir. Demir porfirin halkasının dört
azotuyla bağlanarak hem molekülünün ortasında
tutulur.
Hemin Fe2+’i her biri düzlemsel porfirin halkasının
ayrı tarafında olan iki tane daha bağ yapar. Örneğin,
miyoglobin ve hemoglobinde bu pozisyonlardan biri
globin molekülünün bir histidin kalıntısının yan
zincirine bağlanırken, diğeri ise oksijen bağlamaya
uygun olarak bulunur.
Methemoglobinin oluşumu

Miyoglobinin ve hemoglobinin hem kısmının
ferik hale ( Fe3+ ) oksidasyonu sırsıyla
metmiyoglobin ve methemoglobin oluşturur.
Bu okside proteinler oksijen bağlayamaz,
bunun yerine Fe3+ ‘ün altıncı koordinasyon
pozisyonunda su taşırlar
Methemoglobinin indirgenmesi

Hemoglobin demirinin normal, rastlantısal
oksidasyonu eritrositte var olan NDAHsitokrom b5redüktaz enzimi tarafından
düzeltilir. ( yeni doğanların eritrositlerinin
methemoglobini indirgeme kapasitesi
erişkinlerdekinin yarısı kadardır. Bu yüzden,
yeni doğanlar methemoglobin- oluşturan
bileşiklerin etkilerine daha çok maruz kalırlar).
Siyanür zehirlenmesinde
methemoglobinin rolü




Miyoglobinin yapısı ve fonksiyonu
α- Heliks içeriği: Miyoglobin, polipeptit zincirlerinin
yaklaşık % 80’i sekiz tane α- heliks olarak katlanıp
sıkıca bir araya gelmiş bir moleküldür.
Polar ve polar olmayan amino asit kalıntılarının
yerleri: Miyoglobin molekülünün iç kısmı hemen
hemen tamamıyla polar olmayan amino asit
kalıntılarından oluşmaktadır.
Hem grubunun bağlanması:
Hemoglobinin yapısı ve fonksiyonu
Hemoglobinin kuaterner yapısı
Hemoglobin terameri iki benzer dimerden
( α β )1 ve ( α β )2 den meydana gelmiş gibi
düşünülebilir. Dimerin elemanları arasında
iyonik ve hidrojen bağları da meydana gelir.
Buna karşılık iki dimer polar bağlarla bağlı
olarak birbirine göre hareketli olabilir. Bu
mobil dimerler arasındaki daha zayıf bağlar
iki dimerin deoksihemoglobinde
oksihemoglobindekinden farklı pozisyonlarda
bulunmasına neden olur.



T formu: Hemoglobinin deoksi formuna ‘T’ veya
taut (gergin) form denir. T formuna iki αβ dimeri
polipeptit zincirinin hareketini sınırlayan bir iyonik
ve hidrojen bağları ağı ile bağlanmış durumdadır.
T formu hemoglobinin oksijene ilgisi düşük
formudur.
R formu: Hemoglobine oksijen bağlanması αβ
dimerleri arasındaki bazı iyonik bağların ve
hidrojen bağlarının yıkılmasına neden olur.
Bunun sonucunda polipeptit zincirlerinin daha
fazla hareket özgürlüğüne sahip olduğu ‘R’ veya
relaks form denen yapı meydana gelir. R formu
hemoglobinin oksijene ilgisinin yüksek olduğu
formdur.
Oksijenin miyoglobine ve hemoglobine
bağlanması

Oksijen dissosiasyon eğrisi: Farklı parsiyel
oksijen basınçlarında (pO2) ölçülen Y’lerin
grafiğine oksijen dissosiasyon eğrisi denir.
Miyoglobin ve hemoglobinin eğrileri önemli
farklılıklar gösterir. Bu grafik miyoglobinin oksijene
ilgisinin hemoglobinden daha fazla olduğunu
göstermektedir. Bağlanma bölgelerinin yarısının
doyurulması için gereken parsiyel oksijen basıncı
(P50) miyoglobin için ortalama 1mmHg ve
hemoglobin için 26 mmHg’dir. [Oksijene ilgi ne
kadar fazlaysa (yani, oksijen ne kadar sıkı
bağlanıyorsa) P50 o kadar düşüktür.]

Miyoglobin: Miyoglobinin oksijen dissossiasyon
eğrisi hiperbolik şekildedir. Bu miyoglobinin bir
oksijen molekülünü geri dönüşümlü olarak
bağladığını gösterir. Bu yüzden, oksijenlenmiş
(MbO2) ve deoksijene (Mb) miyoglobin basit bir
denge halindedir.
Sisteme oksijen eklenip çıkarıldıkça denge sağa veya
sola doğru kayar.
Hemoglobin
Allosterik etkiler

Hem- hem etkileşimleri: Sigmoidal oksijen
bağlanma eğrisi bir hem grubunda
başlatılan ve hemoglobin molekülündeki
diğer hem gruplarına geçen spesifik yapısal
değişiklikleri yansıtır. Net etki, hemoglobinin
bağlanan son oksijene ilgisi ilk bağlanan
oksijene olandan yaklaşık 300 kat daha
fazladır.

Oksijenin bağlanması ve ayrılması:
Oksijen kooperatif bağlanması, oksijen
parsiyel basıncındaki küçük değişikliklere
cevap olarak hemoglobinin dokulara daha
çok oksijen taşımasını sağlar. Bu etki,
akciğer alveollerindeki ve doku
kapillerindeki parsiyel oksijen basıncının
(pO2) gösterildiği (Miyoglobin ve
hemoglobinin oksijen dissosiyasyon eğrileri
ni gösteren şekilde) açıklanmıştır.

Sigmoid O2- dissosiasyon eğrisinin önemi:
Oksijen dissosiasyon eğrisinin akciğerler ve
dokular arsında meydana gelen oksijen
konsantrasyonu alanındaki dik eğimi hemoglobinin
yüksek pO2’li bölgelerden düşük pO2’li bölgelere
oksijeni etkili olarak taşıyıp vermesini sağlar.
Miyoglobin gibi hiperbolik oksijen dissosiasyon
eğrisi olan bir molekül, oksijen parsiyel basıncının
bu alanı içinde aynı derecede oksijen
serbestlenmesi sağlayacaktır. Bunun yerine, bu
oksijen basıncı alanında oksijen için maksimum
ilgiye sahip olacak ve bu yüzden dokulara hiç
oksijen bırakmayacaktır.

CO2 bağlanması: Metabolizma sırasında
oluşan karbon dioksitin çoğu suyla birleşerek
bikarbonat iyonu olarak taşınır. Ancak,
CO2’nin bir kısma, hemoglobinin yüksüz α
amino gruplarına bağlı karbamat olarak
taşınır. Ve şematik olarak aşağıdaki gibi
gösterilir.
CO2’nin bağlanması hemoglobinin T (taut) veya
deoksi formunu stabilize ederek oksijene ilgisini
azaltır.

CO’in bağlanması: Karbon monoksit (CO)
hemoglobinin demirine sıkıca (fakat geri
dönüşümlü olarak) bağlanarak
karbonmonoksi hemoglobin,(HbCO)
oluşturur. Karbon monoksit bir veya daha
fazla hem bölgesine bağlanınca hemoglobin
relaks konformasyona kayarak geri kalan
hem bölgelerinin oksijeni yüksek ilgiyle
bağlanmasına neden olur.

Bohr etkisi: pH düşürüldüğünde veya
hemoglobin yüksek CO2 parsiyel basıncında
bulunuyorsa oksijenin hemoglobinden
ayrılması kolaylaşır. Her iki halde de
hemoglobinin oksijene ilgisi azalır ve bu
yüzden oksijen dissosiasyon eğrisinde sağa
doğru kayma meydana gelir. Oksijen
bağlanmasındaki bu değişikliğe Bohr etkisi
denir. Tam tersine, pH’ın artması veya CO2
konsantrasyonunun azalması oksijene ilginin
artmasına ve oksijen dissosiasyon eğrisinde
bir sola kaymaya neden olur.
pH’ı düşüren protonların kaynağı

Bohr etkisinin mekanizması: Bohr etkisi
hemoglobinin deoksi formunun protonlara ilgisinin
oksihemoglobinden daha fazla olduğunu yansıtır.
Bu etki N-terminal α-amino grupları ve
deoksihemoglobinde oksihemoglobine göre daha
yüksek pKa ları olan spesifik histidin yan zincirleri
tarafından sağlanır. Bu yüzden, proton
konsantrasyonundaki bir artış (pH’da bir azalmaya
neden olarak), bu grupların protonlanmasına
(yüklü hale geçmesine) ve iyonik bağlar (tuz
köprüleri) oluşturabilmesine neden olur. Bu bağlar
tercihen hemoglobin deoksi formunu stabilize
ederek oksijene ilgisinde bir azalmaya neden olur.
Bohr etkisi şematik olarak aşağıdaki gibi
gösterilebilir:
Burada protonlardaki bir artış (veya düşük pO2)
(deoksihemoglobini tercih ederek) dengeyi sağa
kaydırırken, pO2 deki bir artış (veya
protonlardaki bir azalma) dengeyi sola doğru
kaydırır

2,3- Bisfosfogliseratın oksijene ilgisi
üzerine etkisi: 2,3 Bisfosfogliserat (2,3-BPG)
oksijenin hemoglobine bağlanmasında önemli
bir düzenleyicidir. Konsantrasyonunun
kabaca hemoglobine eşit olduğu alyuvarlarda
miktarca en fazla bulunan organik fosfattır.
2,3-BPG glikoliz yolundaki bir ara üründen
sentezlenir.


2,3- BPG’nin deoksihemoglobine
bağlanması:
2,3-BPG
deoksihemoglobine bağlanıp
oksihemoglobine bağlanmayarak
hemoglobinin oksijene ilgisini azaltır. Bu
tercihi bağlanma deoksihemoglobinin taut
konformasyonunu stabilize eder.
2,3-BPG’ nin bağlanması şematik olarak
aşağıdaki gibi gösterilebilir
2,3-PBG’ nin bağlanma bölgesi: Bir 2,3- BPG molekülü
deoksihemoglobin tetramerinin merkezinde iki β –globin
zinciri tarafından oluşturulan bir cebe bağlanır

Oksijen- dissosiasyon eğrisinin
kayması: 2,3-BPG ayrıldığı
hemoglobinin oksijene ilgisi yüksektir.
Ancak, alyuvarlarda görüldüğü gibi 2,3BPG ‘nin varlığı hemoglobinin oksijene
ilgisini anlamlı olarak azaltarak oksijendissossiasyon eğrisinin sağa kaymasına
neden olur


2,3- BPG düzeylerinin kronik hipoksi
veya anemiye cevabı:
Kan transfüzyonunda 2,3-BPG’nin rolü:
Minör hemoglobinler
Fetal hemoglobin (HbF)
Hemoglobindeki gelişime bağlı değişiklikler


Gelişim sırasında HbF sentezi
2,3-BPG’nin HbF’e bağlanması: 2,3-BPG
hemoglobinin oksijene ilgisini azalttığı için 2,3BPG ile HbF arasındaki zayıf etkileşim HbF’nin
oksijene ilgisinin HbA’ya göre daha yüksek
olmasını sağlar. Buna karşılık, eğer hem HbA
hemde HbF 2,3-BPG’l erini kaybederlerse,
oksijene ilgileri aynı olur. HbF’in oksijene ilgisinin
yüksek olması oksijenin maternal dolaşımdan
plasentaya geçerek fetusun alyuvarlarına
ulaşmasını kolaylaştırır.


Hemoglobin A2 (HBA2): HbA2 normal erişkin
hemoglobinin doğumdan yaklaşık 12 hafta sonra ortaya
çıkan ve toplam hemoglobinin yaklaşık %2’sini oluşturan
minör bir bileşenidir. İki α- globin ve iki δ – globin
zincirinden meydana gelir.( normal erişkin
hemoglobinleri)
Hemoglobin A1c: Fizyolojik şartlarda HbA yavaş ve
nonenzimatik olarak glikozillenme derecesi belli bir
hekzosun plazma konsantrasyonlarına bağımlı olacak
şekilde glikozillenir. Glikozillenmiş hemoglobinlerin en sık
rastlanan formu HbA1c dır. Glukoz kalıntıları esas olarak
β- globülin zincirlerinin N- terminal valinlerin NH2
gruplarına bağlı olarak bulunur. HbA1c miktarlarındaki
artış diabetes mellitus hastalarında görülür, çünkü böyle
kişilerde HbA alyuvarların 120 günlük ömründe daha
yüksek konsantrasyonlarda glukoz ile temasa
geçmektedir.
HEMOGLOBİNOPATİLER


Globin genlerin organizasyonu
α- Geni ailesi




β-geni ailesi
globin zinciri sentezindeki basamaklar
Orak- hücre anemisi (hemoglobin S hastalığı)
Orak- hücre anemisi kalıtsal olarak globin
moleküllerinin β-zincirlerinin sentezini kodlayan
(her biri bir ebeveynden gelen) iki mutant geni
olan kişilerde görülen homozigot resesif olarak
geçen bir hastalıktır. (mutant β-globin zinciri βs
olarak gösterilir ve meydana gelen αsβ5s
hemoglobin, HbS olarak adlandırılır) bir bebekte
oraklaşmaya neden olacak kadar HbS, HbF’in
yerine geçmeden hastalık anlaşılamaz.

HbS β-zincirlerindeki amino asit
değişikliği:Bir HbS molekülündeki iki
normal α-globin zinciri ve altıncı
pozisyondaki glutamatın yerine valinin
geçtiği iki mutant β-globin zinciri (βs)
bulunur.



Oraklaşma doku anoksisine neden olur
Oraklaşmayı arttıran faktörler: HbS oranını
yükselten(yani ,HbS’in oksijene ilgisini azaltan )
bütün faktörler ile artar. Yüksek irtifa veya basınçsız
bir uçakta seyahat etmek gibi nedenlere bağlı olarak
azalmış oksijen gerilimi, artmış CO2konsantrasyonu
azalmış pH ve eritrositlerde 2,3-BPG
konsantrasyonunun artması bu faktörler arasında
sayılabilir.
Heterozigotluğun olası selektif yararı: Orak-hücre
geni açısından heterozigot olanlar plasmodium
falciparum parazitinin neden olduğu malaria
hastalığına daha az yakalanmaktadır.




Hemoıglobin C hastalığı
Hemoglobin SC hastalığı
Thalassemialar
α-Thalassemialar : α-globin zincirlerinin
sentezinin olmadığı veya azalmış olduğu
bozukluklardır.her bireyin genomunda αglobin geninin dört kopyası (16.
kromozomların her birinde iki tane)
bulunduğu için α- globin zincir eksikliği çeşitli
derecelerde görülür. Eğer dört genden biri
hatalıysa birey sessiz taşıyıcı veya αthalassemia olarak adlandırılır.çünkü
hastalığa ait hiçbir fiziksel bulgu yoktur.


β- thalasemialarda : β- globin zincirlerinin
sentezi yok veya azalmışken,
α-globin zinciri sentezi normaldir. α-globin
zincirleri dayanıklı tetramerler oluşturamaz ve
çökelerek bu yüzden olgun alyuvar olacak
hücrelerin prematüre ölümüne neden olurlar.
Fibröz Proteinler



Kollagen ve elastin,bağ dokusu, gözün sklera ve korneası
ve damar duvarlarının bileşeni olarak bulunurlar.
a-Kollagen: Kollagen vücutta en fazla miktarda bulunan
proteindir. Bu isim birbiriyle yakın ilişkili, sert ve çözünmez
bir protein ailesinden gelmektedir. Bu moleküller vücutta
yaygın olarak bulundukları halde, tipleri ve
organizasyonları kollagenin belli bir organda üstlendiği role
bağlıdır. Göz sıvısında olduğu gibi yapıyı güçlendirecek
şekilde jel gibi yayılmıştır. Diğer dokularda kollagen
tendonlarda olduğu gibi büyük kuvvet sağlayacak sıkı
paralel demetler halinde bulunabilir. Gözün korneasında
kollagen ışığın çok az bir kırılma ile geçmesini sağlayacak
şekilde istiflenmiştir.
Kemik kollageni birbirine açılı olarak düzenlenmiş lifler
halinde bulunur. Kemiğin ilgili osteoblastlarında ve
kıkırdağın kondroblastlarında oluşur ve ekstrasellüer
matrikste salgılanır.
Kollagenin yapısı


-Kollagen tipleri Kollagen molekülleri α-zincirleri adı
verilen, birbiri etrafında bir üçlü heliks halinde
sarılarak ip- benzeri bir yapı oluşturan üç
polipeptitten meydana gelir. Üç polipeptit zinciri
zincirler arasındaki hidrojen bağlarıyla bir arada
tutulur.α- zincirlerindeki amino asit dizesindeki
farklılıklar aynı boyda (ortalama 1000 amino asit
uzunlukta) fakat hafifçe farklı özellikleri olan yapısal
birimlerin oluşmasına neden olur. En sık rastlanan
kollagen olan
tip I kollagen α1 diye isimlendirilen iki zincir ve α2
diye isimlendirilen bir zincir içermektedir.
Amino asit dizesi:Kollagenin primer yapısı,
polipeptit zincirindeki her üç pozisyondan
birinde en küçük amino asit glisinin
bulunması açısından değişiktir. Glisin heliksin
üç zincirinin bir araya geldiği kısıtlı alana
sığabilmektedir. Glisin kalıntıları Gly –X-Y
olarak tekrarlayan, X’in genellikle prolin
olduğu ve Y’in sıklıkla hiroksiprolin veya
hidroksilin olduğu dizenin parçasıdır. Bu
yüzden, molekülün büyük bir kısmı dizesi
(-GlyX-Y)333 olarak gösterilebilen bir
politripeptid gibi kabul edilebilir.



Üçlü-heliks yapısı:
Hidroksiprolin ve hidroksilizin: Kollagen
diğer bir çok proteinde bulunmayan
hidroksiprolin ve hidroksilizin içerir. Bu
kalıntılar belli prolin ve lizin kalıntılarının
polipeptit zinciri içine yerleştikten sonra
hidrosillenmesiyle oluşur. Bu yüzden
hidroksillenme posttranslasyonel
modifikasyona bir örnektir. Hidroksiprolin
kollagenin üçlü- heliks yapısının
dayanıklılığını sağlamada önemlidir.


Glikozillenme: En sık olarak glukoz ve
galaktoz üçlü-heliks oluşumundan önce sıralı
olarak polipeptit zincirine bağlanır.
Kollagen biyosentezi

Pro-α- zincirlerinin oluşumu: Kollagen normalde
hücre dışında fonksiyon gösteren bir çok
proteinden biridir. İhraç edilmek üzere sentezlenen
çoğu protein gibi kollagenin olgunlaşmamış
polipeptit zincirleri de N- terminal uçlarında özel bir
amino asit dizesi içerirler bu sentezlenen
polipeptittin hücreyi terk edeceğini gösteren bir
işaret gibi davranır. İşaret dizesi ribozomların
pürtüklü endoplazmik retikuluma (RER)
bağlanmasını kolaylaştırır ve polipeptit zincirini
RER’in sisternalarına girmek üzere yönlendirir.
Endoplazmik retikulumda işaret dizesi hızla
ayrılarak pro -α zinciri adı verilen kollagen
öncüsünü oluşturur.

Hidroksilasyon: Pro-α-zincirleri polipeptitler halen
sentezlenirken pürtüklü endoplazmik retikulumun
lümeninde çok sayıda enzimatik basamak ile
işlenirler. –Gly-X-Y- dizesindeki Y- pozisyonunda
bulunan prolin ve lizin kalıntıları oluşturabilir. (bu
hidroksilasyon reaksiyonları moleküler oksijen ve
eksikliğinde prolil hidroksilaz ve lizil hidroksilazın
fonksiyon gösteremediği C vitamini (askorbik asit)
gibi bir indirgeyici ajan gerektir. Askorbik asit
eksikliğinde ( ve bu yüzden propil ve lizil
hidroksilasyonu eksikliğinde), kollagen lifleri çapraz
bağ oluşturamaz ve meydana gelen lifin gerilme
kuvvetini büyük ölçüde azaltır. Sonuç olarak
meydana gelen hastalık skorbüt olarak bilinir.


Glikozilasyon: Bazı hidroksilizin kalıntıları
glukoz veya glikozil –galaktoz ile
glikozillenerek modifiye olurlar.
d- Birleşme ve sekresyon:Hidroksillenme
ve glikozillenmeden sonra pro-α zincirleri
propeptidler olarak adlandırılandırılırlar.
Prokollagenin oluşumu pro-α-zincirlerinin Cterminal uzantıları arasındaki zincirler arası
disülfit bağlarının oluşmasıyla başlar. Bu, üç
zinciri heliks oluşumuna uygun konuma
getirir. Prokollagen molekülleri Golgi aletine
taşınarak burada sekretuar veziküller içine
yerleşirler. Veziküller hücre membranı ile
birleşerek protokollagen moleküllerinin
ekstrasellüler alana verilmesini sağlar.


-Prokollagen moleküllerinin ekstrasellüler
parçalanması: Ekstrasellüler alana salgılanan
prokollagen molekülleri terminal propeptitleri ayırıp
üçlü- heliks kollagen molekülünü serbestleştiren Nve C- prokollagen peptidazlar ile parçalanır.
Kollagen liflerinin oluşumu:Tek tek kollagen
molekülleri spontan olarak birleşerek lifler
oluştururlar.bunlar komşu kollagen moleküllerinin
her bir komşusuyla yaklaşık molekülün dörtte üçü
uzunluktaki kısımları üst üste gelecek şekilde,
düzenli ve paralel bir yapı oluştururlar.

Çapraz bağ oluşumu: Kollagen moleküllerinin
lifsel yapısı lizil oksidaz için bir substrat gibi
davranmalarına neden olur. Bu ekstrasellüler
enzim kollagendeki bazı lizil ve hidroksilizil
kalıntılarını oksidatif olarak deamine eder.
Meydana gelen reaktif aldehidler (allizin ve
hidroksiallizin) komşu kollagen moleküllerindeki
lizil ve hidroklsilizil kalıntılarıyla birleşerek
kovalent çapraz- bağlar oluştururlar. (bu çapraz bağlar bağ dokusunun işlerliği için gereken gerilim
kuvvetinin sağlanmasına yarar. Bu yüzden,
kollagenin çapraz- bağlı lifler oluşturmasını
etkileyen herhangi bir mutasyon kollagenin
dayanıklılığını da etkiler

Kollagenin yıkımı: Normal kollagenler yarı
ömürleri aylarca olan oldukça dayanıklı
moleküllerdir. Buna karşılık bağ dokusu
dinamiktir ve genellikle büyümeyle veya doku
yaralanmasıyla sürekli olarak
yenilenmektedir. Ekstrasellüler matrikste
kollagen yıkımı, bütün halindeki kollagen
liflerini, fagosite edilebilen ve lizozomal
enzimlerle bileşimlerindeki amino asitlere
yıkılabilen küçük parçalara ayıran
kollagenazlar ailesi tarafından
gerçekleştirilmektedir.



Kollagen hastalıkları: Kollagen lifi sentezindeki
basamaklardan herhangi birindeki bozukluk
sonucu kollagenin uygun olarak lifler
oluşturamaması ve böylece dokulara normalde
kollagen tarafından sağlanan gerekli esnekliği
verememesine bağlı genetik hastalık meydana
gelir.
Ehler –Dantos sendromu: Bu bozukluk kollagen
molekülündeki kalıtsal bozukluklar sonucu
meydana gelen bağ dokusu hastalığı cilt ve eklem
gevşekliği ile karakterizedir.
Osteogenezis imperfekta: Brittle bone
sendromu da denir.
Elastin




Sert ve esnemeye dirençli kollagenin aksine elastin lastik
benzeri özellikleri olan bir bağ dokusu proteinidir.
Elastinin yapısı
Amino asit bileşimi: Elastin başlıca glisin, alanin ve valin
gibi küçük, nonpolar amino asit kalıntılarından oluşur.
Prolin ve lizin açısından da zengindir.
Zincirler arası çapraz bağlar: Elastin lifleri düzensiz bir
yapıya sahip çapraz- bağlı polipeptitlerden oluşan bir üç
boyutlu ağ yapı olarak inşa edilmiştir. Çapraz- bağlar lizin
içerir. Örneğin dört lizin yan ziciri (dört ayrı elastin
zincirinden gelip) kovalent olarak birleşerek bir desmosin
çapraz –bağı meydana getirebilir. Bu stres elastikiyetini
veren kendi içinde çok fazla bağları olan, lastiksi bir ağ
oluşturur.
Elastin yıkılımında α1- antitripsin rolü

α1-Antitripsin: Kan ve vücut sıvılarında proteinleri
hidroliz ederek parçalayan proteolitik
enzimleri(proteaz veya proteinaz da denir)inhibe
eden α1-antitripsin (α1-AT)isimli bir protein
vardır.[inhibitöre ilk başta tripsin (pankreas)
tarafından sentezlenen bir proteolitik enzim)
aktivitesini inhibe ettiği için α1-antitripsin denilmiş.
Protein normal plazmada α1-globulin bandının
%90!dan fazlasını tutar]. α1- AT’nin daha önemli
bir fizyolojik rolü ekstrasellüler alana salgılanarak
alveol duvarlarındaki elastini ve çeşitli dokulardaki
diğer yapısal proteinleri yıkan güçlü bir proteaz
olan nötrofil elastazı inhibe etmektedir.


- α1-AT’in kaynağı: Plazmada bulunan α1-AT’in
çoğu karaciğer tarafından sentezlenip salgılanır.
Geri kalan ise monositler ve elastazın neden
olduğu lokal doku hasarının önlenmesinde önemli
olan alveolar makrofajlar gibi çeşitli dokularda
sentezlenir.
c-α1-AT’in akciğerdeki rolü: Normal akciğerlerde
alveolleri aktive olmuş ve parçalanan nötrofillerden
serbestlenen düşük düzeylerde nötrofol elastaza
kronik olarak maruz kalır. Eğer nötrofil elastazın en
önemli inhibitörü olan α1-AT’in etkisiyle
önlenemezse, bu protelitik aktivite alveolar
duvarlardaki elastini parçalayabilir. Akciğer dokusu
rejenere olamadığı için alveoler duvarların bağ
dokusunun bozulması amfizeme neden olur.

α1-AT eksikliğine bağlı olarak amfizem: ABD’de
amfizemli hastaların yaklaşık %2’si hastalığa α1-AT
deki kalıtsal bozukluklar nedeniyle tutulmuştur. Α1AT genindeki bir çok farklı mutasyonun bu proteinin
eksikliğine neden olduğu bilinmektedir. Fakat klinik
olarak en yaygın olanı tek bir purin bazı
mutasyonudur (GAG---AAG, sonuç olarak proteinin
342’inci pozisyonundaki glutamik asit yerine lizin
geçer ). Bir kişinin amfizem için risk altında olması
için iki anormal α1-AT alleli taşıması gerekir.bir
normal ve bir hatalı geni olan heterozigotlarda α1AT
düzeyleri alveolleri hasara karşı korumaya yeterlidir.
[α1-AT eksikliği olan ve sigara için kişilerde akciğer
hasarı daha hızlı gelişir. Ve bu kişilerde sürvi sigara
içmeyen ve eksikliği olanlara göre daha kötüdür..]


α1-AT eksikliğinin tedavisi: Elastaz
inhibitörü eksikliği haftalık intravenöz, α1-AT
takviyesiyle düzeltilebilir. α1-AT kandan
akciğerlere diffize olur ve burada akciğer
epitel hücrelerini çevreleyen sıvıda terapötik
düzeylere ulaşır. Halen değerlendirilen diğer
tedavi yolları oral olarak veya aerosol sprey
gibi inhale edilerek verilen sentetik nötrofil
elastaz inhibitörlerinin kullanımıdır.
α- Keratinler

06-12-2005
Download