Uploaded by aykusmehmetali

borçlar2

advertisement
BORÇLAR GENEL 2
Borç neden doğar?
- sözleşmeden
- haksız fiilden
- sebepsiz zenginleşmeden
- vekaletsiz iş görme (kanunda ele alınmayan)
DOĞRUDAN DOĞRUYA KANUNDAN DOĞAN BORÇ İLİŞKİLERİ
borç ve alacak daha kapsamlı bir tabirle borç ilişkisi tarafların arzu ettiği şekilde değil doğrudan
kanunla doğar. Tarafların açık veya zımni iradesinin bu noktada önemi yoktur.
Haksız fiilden doğan borç ilişkileri bu anlamda doğrudan doğruya kanundan doğan borç ilişkileri
kapsamında yer almaktadır.
Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri ve fiili sözleşmeden doğan borç ilişkileri de bu
kapsamda değerlendirilmektedir. (fiili sözleşmeden kasıt “vekaletsiz iş görme”dir.)
!!! Haksız fiilden doğan borç ilişkileri doğrudan doğruya kanundan doğan borç ilişkilerinin en
önemlisidir. Haksız fiiller TBK 1. KISIM GENEL HÜKÜMLER başlığı altında düzenlenmiştir. (ikinci
ayrım)
Haksız fiili düzenleyen kurallar “Sorumluluk hukuku”nu oluşturur.
Dar anlamda haksız fiil sorumluluğu: kusur sorumluluğu. Kusurlu davranışta bulunan kimsenin bu
kapsamda tazminat sorumluluğu ortaya çıkmaktadır. Tazminat sorumluluğu sonucu zarar faile ödetilir.
Geniş anlamda haksız fiil sorumluluğu: kusursuz sorumluluk. Sebep sorumluluğu halleri
ÖRN: Ev başkanının sorumluluğu geniş anlamda haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde değerlendirilir.
Ev başkanı fiilinden dolayı değil, denetim ve gözetim sorumluluğunu tam olarak yerine
getirmediğinden sorumlu tutulur.
ÖRN: Hayvan bulunduranın, işçi çalıştıranın sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmektedir. Kişi
her ne kadar sorumlu olmasa da tazminat yükümlülüğü doğacaktır.
... ile sorumluluk: borcunu tam veya gereği gibi yerine getirmeyen borçlunun marvarlığına alacaklının
yetkili devlet organlarınca el koyması. (icra daireleri)
... den sorumluluk: bir kişinin hukuk düzeninin koymuş olduğu genel bir hukuki ödevine ya da hukuki
bir ilişkiden doğan özel bir yükümlülüğe aykırı davranışından doğan sorumluluğu ifade eder. (sözleşme
içi sorumluluk – sözleşme dışı sorumluluk)
Doktrine göre dar ve teknik anlamda sorumluluktan anlaşılması geren sözleşme dışı sorumluluktur.
Sözleşme içi sorumluluk bu kapsamda değerlendirilmez.
ÖRN: hakaret, mala zarar verme vs. sözleşme dışı sorumluluk örneğidir.
!!! Sorumluluk hukukunun konusu zarar verenin (failin) zarar görenin (mağdurun) uğradığı zararı
gidermesidir. Bu kapsamda sorumluluk hukukuna tazminat hukuku da demek mümkündür.
- geniş anlamda sorumluluk hukuku
- dar anlamda sorumluluk hukuku
- en dar anlamda sorumluluk hukuku
- Geniş anlamda sorumluluk hukuku akdi (sözleşmesel) ve sözleşme dışı sorumluluğu kapsamaktadır.
Fransız hukukçuları sorumluluk hukuku kavramını geniş anlamda kullanmaktadır.
- Dar anlamda sorumluluk hukuku ise yalnızca sözleşme dışı sorumluluğu konu eder. Alman,
Avusturya, İsviçre hukukçuları ve dolayısıyla TBK, sorumluluk hukukunu dar anlamda ele almaktadır.
Sorumluluk hukuku sözleşme dışı zararlardan doğan tazmin yükümlülüğünü düzenleyen objektif
kurallar bütünüdür.
- En dar anlamda sorumluluk hukuku yalnız özel kanunlarda düzenlenmiş olan kusursuz sorumluluk
yani “SEBEP VE TEHLİKE SORUMLULUĞU” halleridir. İsviçre federal mah. Bir kararında bu hale
örnek oluşturmuştur.
SORUMLULUK İLKELERİ (SEBEPLERİ)
Herkes mal ve şahıs varlığında meydana gelen zarara bizzat katlanmak zorundadır.
Casum Sentit Dominus: Zarara bizzat o zararın meydana geldiği kişi katlanır.
ÖRN: Yüzmek için nehre giren kimsnein nehirde boğularak yaşamını yitirmesi, araba kullanan
kimsenin virajı alamayıp uçurumdan yuvarlanması suretiyle yaşamını yitirmesi...
Bu gibi durumlarda zarara ölen kişinin yakınları katlanmaktadır.
!!! Ancak bazı durumlarda bu ilkenin katı ve mutlak bir biçimde uygulanması haksızlıklara, zarara yol
açabilmektedir.
ÖRN: Havuzda yüzerken işletme içerisinde kurtarma ekibi bulunmaması suretiyle boğularak
yaşaımını yitiren kimse, şehirlerarası bir otobüs ile yolculuk eden kimsenin trafik kazası sonucu
hayatını kaybetmesi hali...
Bu gibi durumlarda ise casum sentit dominus ilkesinin mutlak bir biçimde uygulanması haksızlık
yaratacaktır. Söz konusu ilkeye istisnalar getirilmiştir. Bazı sebeplerin bulunması halinde zarar görenin
uğradığı zararı başka kişilere zarar görenin yükletme (aktarma) imkanı kabul edilmiştir. Başka
kimselerden kasıt yakınşarı dışında kalan kimselerdir.
Zararın başka kişilere yükletilmesini haklı bulduran sebepler sorumluluk sebepleridir. Sorumluluk
sebeplerinden birinin mevcut olması halinde zarar gören, uğramış olduğu zararın tazminini başka bir
kimseden isteyebilir.
SORUMLULUK SEBEPLERİ
1- KUSUR 2- SÖZLEŞME 3- KANUN
Kusur, sorumluluk sebeplerinin başında gelen bir kavramdır.
TBK MADDE 43: Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
Zarar verici, fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile ahlaka aykırı bir fiille başkasına zarar
veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür.
----Kusur sorumluluğu: dar anlamda haksız fiil sorumluluğu
Bir kimse sözleşmeyle bir başkasının uğrayacağı zararı gidermeyi (tazmin yükümlülüğünü üstlenebilir.
Bu kavram ile bahsedilmez. İstenen sözleşmesel sorumluluk değil, bir kimsenin karşı tarafla yapacağı
bir sözleşme ile karşı tarafın zararını gidermeyi (tazmin yükümlülüğünü) üzerine almasıdır. Zararı
yüklenen kişinin zararın doğmasında kusurlu bir davranışı söz konusu değildir.
Sorumluluğunu ve dolayısıyla zarar giderme yükümlülüğnü doğuran sözleşmelerin başında sigorta
sözleşmeleri akla gelmektedir.
Sigortacı ödenecek belli bir prim karşılığında sigorta ettirene karşı sigortalı yönünden tehlikenin
gerçekleşmesi halinde doğacak zararı gidermeyi taahhüt etmektedir.
Kefalet ve garanti sözleşmeleri de bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Bir kanun hükmü de sorumluluk sebebi olabilir. Kanunun sorumluluk sebebi olduğu hallerde zararın
başka bir kişiye yükletilebilmesi için kusur veya sözleşmeden doğması gerekmez. Gerçekleşen zarar,
kusur ve sözleşmeden bağımsız olarak kanun gereği bir başka kimseye yükletilir.
Sorumluluk sebebinin bir kanun veya kanun hükmü olduğu örnekler:
1 – Kusursuz sorumluluk halleri (adam çalıştıran, evcil hayvan bulunduran, yapı maliki, TMK ev
başkanı...)
2- Tehlike sorumluluğu
3- Vekaletsiz iş görme
4- Kanundan doğan zorunlu sigorta hali
HUKUKİ SORUMLULUĞUN TÜRLERİ:
1- KUSUR SORUMLULUĞU
2- KUSURSUZ SORUMLULUK
3- HUKUKA UYGUN MÜDAHALEDEN DOĞAN SORUMLULUK
Sorumluluk türlerinden en yaygın ve en geniş kullanılanı kusur sorumluluğudur. Sorumluluk, zarar
veren kişinin kusurlu davranışına dayanmaktadır. Zarar verici davranış belli bir kimseye bağlandığı için
doktrinde kusur sorumluluğu yerine “subjektif sorumluluk” kavramı da kullanılmaktadır.
Tehlike sorumluluğu: havai fişek fabrikası işletenin sorumluluğu
Kusur sorumluluğunda, sorumluluğun en önemli unsuru kusurdur. Sorumluluğun kurucu unsurudur.
**KUSUR OLMADAN SORUMLULUK OLMAZ** Aynı zamanda sorumluluğun doğması için zarar,
uygun illiyet bağı ve hukuka aykırılık unsurları var olmalıdır. Unsurlar kümülatif olarak gerçekleşmiş
olmalıdır.
Zararı doğuran sebepler açısından kusurlu davarnış dışında bazı sebepler de olabilir: beklenmedik hal,
fans majör, zorlayıcı sebep...
Kusur sorumluluğunda kusur olumlu ve olumsuz bazı etkilere sahiptir.
Kusurun olumlu etkisi sorumluluğun kurucu unsuru olmasıdır. Buna göre zara veren ancak kusurlu
olması halinde zararı gidermekle yükümlü olacaktır.
Kusurun olumsuz etkisi ise kusurun mevcut olmadığı yerde sorumluluğun da bulunmayacağı anlamına
gelmektedir.
Adalet felsefesi açısından bakıldığında kusur sorumluluğu adalet olgularına uygundur. Bunun gerekçesi
kusurun zarar verenin ahlaki verya hukuki yandan kınanabilir bir davranışı olarak nitelendirilmesidir.
Kınanan davranış tazminat sorumluluğu dolayısıyla tazmin edilir, böylece adaletsizlik duygusu
törpülenir.
HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU
Bir kimsenin aralarında bir ilişki mevcut olmaksızın hukuka aykırı bir fiiliyle başka bir kimseye vermiş
olduğu zararları gidermekle (tazmin etmekle) yükümlü olması haksız fiil sorumluluğunu ifade eder.
Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için failin kusurunun bulunması da gerekli
olduğundan bu aynı zamanda kusura dayanan sorumluluktur. Ancak bunun yanında kusurululuğun
aranmadığı bazı istisnai durumlar da vardır ki bunlara da kusursuz sorumluluk (sebep sorumluluğu)
denir.
Haksız fiil TBK 49-76 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanun koyucu belirtilen maddelerde bu
müessesenin tanımını yapmamıştır. Doktrinde ise haksız fiil hukuk düzeninin izin vermediği ve hoş
karşılamadığı zarar verici eylem ve davranışlar olarak tanımlanmıştır.
Haksız fiilin işlenmesiyle birlikte fail ile mağdur arasında borç ilişkisi kurulmuş olur. Haksız fiillerin
borç ilişkisinin kaynağı olması da bundan kaynaklanmaktadır. Bu borç ilişkisi sözleşmesel bir ilişki
olmamakla, faiilin işlenmesiyle hemen kurulur.
HAKSIZ FİİLİN UNSURLARI
1- Dar anlamda haksız fiilin unsurları: fiil, zarar, uygun illiyet bağı, kusur, hukuka aykıırılık (kurucu
unsurlar)
Bu unsurlar somut olayda kümülatif olarak bulunmaktadır.
Fiil: insan davranışı olup hem bir şey yapma anlamındaki olumlu davranışı hem de bir şey yapmama
anlamındaki olumsuz davranışı ifade eder.
Zarar: sorumluluğun ve dolayısıyla tazminat borcunun ve haksız fiilin en önemli unsuru olmakta,
sorumluluk hukukunda tazminat borcunun doğabilmesi için hukuka aykırı bir davranışın sonucunda
zararın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Zararın olmadığı yerde hukuki sorumluluk doğmaz.
Ceza hukukunun aksine sorumluluk hukukunda salt tehlike halinin söz konusu olması bir sorumluluk
doğurmaz. Ceza hukukunda suça teşebbüs halinde failin cezalandırılabilmesi mümkünken sorumluluk
hukukunda zarar vermeye teşebbüs tazminat halini doğurmaz. Zira sorumluluk hukukunun başlıca
amacı cezalandırmak değil, gerçekleşen zararı tazmin ettirmektir. Tazmin borcunun doğması için zarar
da doğmuş olmalıdır.
Doktrin ve uygulamada zarar, geniş ve dar anlamda tanımlanmakta, kanun koyucu herhangi bir tanım
yapmamıştır.
Dar anlamdaki zarar teknik anlamdaki maddi zararı ifade eder. Maddi zarar: bir kimsenin iradesi
dışında meydana gelen malvarlığında eksilmeye yol açan zarardır. Maddi zarara bu sebeple “malvarlığı
zararı” da denmektedir.
Geniş anlamda zara ise kişinin malvarlığında uğradığı zararla birlikte şahıs varlığında uğradığı manevi
zararı da kapsamaktadır. Manevi zarar bir kişinin kişilik değerlerinde (kişi varlığı, manevi değerler)
iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri ifade eder. (objektif eksilme)
Türk ve İsviçre hukukunda zarar kavramından daha çok maddi zarar anlaşılmaktadır. Avusturya, alman
ve fransız hukukları ise geniş anlamda zarar anlaşılmaktadır.
Uygun illiyet bağı: aslında bu bir teori olmakta, Türk hukukunda şart teorisi kabul edilmemekte. Uygun
illiyet bağı teorisi kabul edilmektedir.
İlliyet bağı sorumluluğun asli şartı ve tazminat hukukunun temel ilkesidir. İlliyet ortaya çıkan zararla
söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç bağı bulunmasıdır.
A, B’yi silahla vurmak suretiyle öldürmüştür. Bu noktada bir haksız fiil sorumluluğu meydana
gelmekte, taraflar arasında bir borç ilişkisi doğmaktadır. Öldürme sebep unsuru iken ölümden doğan
zararlar sonuç unsurunu oluşturur. Sebep ile sonuç arasındaki bağ ise illiyet bağıdır.
Bugün Türk, Alman, İsviçre hukukuna hakim olan teori uygun illiyet bağı teorisidir. Bu teoriye göre
olayların normal akışına ve genel hayat tecrübelerine göre ortaya çıkan sonucu meydana getirmeye
elverişli olan sebep sorumluluğunu doğuran sebeptir.
Faile yüklenen davranışın her şeyden önce zararlı sonucun zorunlu şarkı olması gerekmektedir.
-Uygun İlliyet Bağının Yokluğu Halleri: İlliyet bağını kesen sebepler
illiyet bağı olmazsa zarar veren sorumluluktan kurtulur.
İlliyet bağını kesen sebepler
1- mücbir sebep (fors majör)
2- zarar görenin kusuru
3- üçüncü kişinin kusuru
mücbir sebep (zorlayıcı sebep): kanunda bir tanımı olmamakta, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve
işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun ya da borcunun ihlaline mutlak ve
kaçınılmaz bir şekilde yol açan (kaçınılmazlık unsuru) öngörülmesi ve karşı konulması mümkün
olmayan (öngörülemezlik ilkesi) olağanüstü olaya mücbir sebep denir.
Mücbir sebep: haricilik unsuru + kaçılınmazlık unsuru + öngörülemezlik unsuru
!!kümülatif olmalı
mücbir sebep doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insandan kaynaklı (beşeri) bir
davranış da olabilir.
Yıldırım düşmesi, deprem, yer çökmesi vs.
doğal
savaş, darbe, ihtilal
beşeri
siyasi amaç (grev vs.)
sosyal
ithalat ve ihracak kısıtlamaları vs.
hukuki
mücbir sebep halleridir.
Zarar veren (borçlu, fail) mücbir sebebi ispat ettiği takdirde doğan zararlardan sorumlu olmayabilir.
İspat külfeti failin üzerindedir.
Zarar görenin kusuru: illiyet bağını kesmiş ise zarar veren sorumluluktan kurtulur. Bu noktada zarar
görenin tam kusurundan bahsedilmelidir. Zara görenin kusuru illiyet bağını kesmemiş, sadece zararın
doğumuna diğer sebeplerle birlikte katkıda bulunmuşsa bu durumda sorumluluktan kurtulmadan değil,
tazminatta indirim halinden söz edilmelidir. Zarar, zarar görenin kusuru sonucu doğmuş olmalıdır.
Motosiklet sürücüsünün kamyona çarpmak suretiyle yaralanması: zarar görenin kusuru. Bu durumda
kamyon sürücüsü sorumlu olmayacaktır.
Tren gelirken kendini demir yoluna atmak suretiyle intihar eden kişi: zarar görenin kusuru. İlliyet bağı
makiniste bağlanamayacaktır.
Üçüncü kişinin kusuru: üçüncü kişinin davranışı kusurulu olabileceği gibi kusursuz bir davranış da
olabilir. Üçüncü kişinin kusurlu davranışı illliyet bağını kesecek yoğunlukta ise fail sorumluluktan
kurtulacaktır. Üçüncü kişinin kusuru ile zarar görenin kusurunun illiyet bağının kesilebilmesi için
gereken yoğunluğu karşılaştırmasında 3. kişinin daha yoğun kusuru bulunması gerketiği ifade edilir.
A, evinin kapısının önüne yağ dökmüştür. Apartman görevlisi olan B de yağ lekesi bulunan yeri
temizlemeyi ihmal etmiş ve burada düşerek bacağını kırmıştır. B’nin A’ya tazminat davası açması
halinde A, B’nin kusurlu davranışını öne sürerek kendirinin gerçekleştirdiği ilk sebeple zararlı sonuç
arasındaki illiyet bağının B’nin kusurlu davranışı sonucu kesildiğini ve bu nedenle sorumluluktan
kurtulması gerektiğini ileri sürebilir (zarar görenin kusuru)
Bu örneği A’nin yağ dökmesi, B’nin temizlemeyi ihmal etmesi ve C’nin yağ dolayısıyla düşüp bacağını
kırması şeklinde değerlendirirsek A, B’nin ihmalini ispatlamak suretiyle sorumluluktan kurtulabilir.
Bir yaya, otomobilin çarpması suretiyle yaralanmıştır. Bu yaralanma pek tehlikeli olmamakla birlikte
ağır kan kaybına neden olmuştur. Kaldırıldığı hastane personelinin kusurlu davranışı neticesinde yaya
hayatını kaybetmiştir. Ölüm ile trafik kazası arasındaki illiyet bağı hastane personelinin kusurlu
davranışı sonucu kesilmiştir ve dolayısıyla sürücü yalnızca vücut bütünlüğünün ihlalinden sorumlu
olacaktır. Hastane personeli ise ölümden sorumlu tutulacaktır. Hastane personelinin kusuru illiyet
bağını kesecek yoğunlukta değilse bu noktada ortak illiyet hali söz konusu olacaktır.
Hukuka uygunluk sebeplerinin bulunduğu hallerde davranış başından itibaren hukuka uygun kabul
edilir.
Kanunun verdiği yetkinin kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin
zarara razı olması (bu rıza zımni de olabilir.) buna örnektir.
Zarar görenin zarara sonradan razı olması halinde (icazet, onama) fiilin hukuka aykırılığı ortadan
kalkmaz. Yalnızca tazminat talebi ortadan kalkar.
Vekaletsiz iş görme: vekaletsiz iş gören kişinin fiili hukuka uygunluk sebebir. Bunun için vekaletsiz iş
görmenin “gerçek” bir vekaletsiz iş görme olması gerekmektedir. Vekaletsiz iş görenin başkasının işini
görme iradesiyle hareket etmesi, o kişinin çıkarına ve muhtemel menfaatine uygun davranması
vekaletsiz iş görmedir.
...bilincini kaybetmiş şekilde hastaneye kaldırılan hastanın ameliyat edilmesi gerçek vekaletsiz iş
görmedir.
Gerçek olmayan vekaletsiz iş görme: işin görülmesi iş sahibinin muhtemel iradesi ve çıkarına uygun
değilse iş gören kişinin fiili hukuka aykırı olmakla birlikte haksız fiil oluşturmaz. Bu durumda
vekaletsiz iş görme tesis eden hukuki ilişkinin ihlali söz konusu olur.
Vekaletsiz iş görmeden kaynaklı bir zarar doğmuşsa haksız fiil hükümlerine göre tazmini sağlanamaz.
Vekaletsiz iş görme hükümleri çerçevesince tazmin sorumluluğu yerine getirilir.
...ünlü bir kişinin fotoğrafını kendisinin haberi olmaksızın bir derginin kapağına basmak suretiyle
kazanç elde edilmesi gerçek olmayan bir vekaletsiz iş görmedir.
Haklı savunma: bir kimsenin kendisinin veya bir başkasının hukuki varlığını bir kişinin mevcut vveya
çok yakın hukuki saldırısından kurtarmak için zorunlu bir savunma fiilidir.
Haklı savunmanın olabilmesi için gerekli bazı şartlar vardır ve bu şartlar kümülatif olarak var olmalıdır.
Haklı savunmada bulunan kişinin kendisinin veya 3. kişinin şahıs ya da malvarlığına karşı yönelmiş bir
saldırı olmalıdır. Saldırı devam ediyor olmalıdır. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır. Savunmayla saldırı
arasında uygun bir oran (denge) bulunmalıdır. Savunma fiili saldırgana karşı yapılmalıdır. Saldırının
hukuka aykırı olması: polise, icra memuruna vs. kamu görevinden dolayı kullandığı yetki çerçevesinde
hareketi dolayısıyla haklı savunmada bulunmasından söz edilemez.
Saldırıda bulunan kişi zorunluluk (iztırar) hali veya haklı güç kullanmak durumunda ise işlenen fiil
saldırı sayılmamakla haklı savunma kabul edilmez.
Aşkın savuna fiilleri hukuka aykırılık teşkil edecektir. Savunma ile saldırı arasında denge bulunmalıdır.
Şartların gerçekleşmesi halinde haklı savunma hukuka uygun olacaktır.
Zorunluluk hali: (sadece malvarlığına zarar verilebilir.) bir kimsenin kendisine ya da diğer bir kişinin
şahıs veya malvarlığına açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için başkasının malvarlığına
zarar vermesi zorunluluk halidir. Zorunluluk halinde işlenen fiil üstün yarar ilkesinin bir uygulama türü
olarak karşımıza çıktığından hukuka aykırılık teşkil etmez.
...Köpek saldırması sonucu kişinin evin bahçesinde bulunan sandalyeyi kırmak suretiyle korunmak için
tahtayı kullanması.
Bu durumda zorunluluk hali söz konusu olduğundan tazmin sorumluluğu doğmaz.
Zorunluluk halinin şartları:
- şahsa ya da mala yönelmiş açık ya da yakın bir zarar tehlikesi
- zarar tehlikesinin kaynağı malına zarar verilecek kişi olmamalıdır
- haklı savunma olur
- zarar tehlikesinden korunmak için yalnızca mala zarar verilmiş olmalıdır. Denge olmalıdır.
- zarar tehlikesinden korunma, mala zarar vermeden mümkün olmayacak nitelikte olmalıdır.
Tazminat hakimin takdirine bırakılır
kişinin hakkını kendi gücüyle koruması: kural ihkak-ı hak yasağı olsa da istisnalar vardır. Bir hakkın
kamu makamlarının müdahalesi ile korunmasının mümkün olmadığı hallerde gü kullanma yoluyla
hakkın korunmasına izin verilmektedir.
Hakkaniyet sorumluluğunun doğması için gerekli bazı şartlar vardır.
1 – zarar veren ayırt etme gücünden yoksun olmalı. Geçici ve sürekli yoksunluk bu hususta fark etmese
de ayırt etme gücünden geçici yoksun olan kimse bu yoksunlukta kendi kusuru olmadığını ispat ederse
TBK madde 59’a göre sorumluluktan kurtulabilme imkanına da sahiptir.
Ayırt etme gücünden yoksun olan kimsenin hakaret etmek suretiyle verdiği manevi zarar karşılanmaz.
Kendi kusuruyla ayırt etme gücünden yoksun kalmışsa TBK 49 çerçevesinde (kusur sorumluluğu)
verilen zararın tazmini sağlanır.
2 – hakkaniyet tazminat verilmesini gerektirmelidir. Bu noktada zarar verenin ekonomik durumu önem
arz etmektedir. Hakim gerekli takdir yetkisini kullanır. Zarar veren ekonomik açıdan güçlü, zarar gören
de güçsüz olmalıdır.
ÖZEN SORUMLULUĞU:
1 – Adam çalıştıranın sorumluluğu
2 – hayvan bulunduranın sorumluluğu
3 – yapı malikinin sorumluluğu
4 – ev başkanının sorumluluğu (TMK)
5 – taşınmaz malikinin sorumluluğu (TMK)
TBK 66: Adam çalıştıran, çalışanın kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı
gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran; çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken
zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz (KURTULUŞ
KANITI)
bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli
olduğunu ispat etmedikçe o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle
yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için zarar veren çalışana ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde
rücu hakkına sahiptir.
Adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için çalışıtırılan kişinin fiilinin
haksız fiilin unsurlarını bulundurması gerekir. İş sırasında olması gerekir (fonksiyonel bağlılık)
zamanaşımı hususu: haksız fiil sorumluluğu kapsamında olduğunda 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresi
öngörülmüş, madde 116 ise sözleşmesel sorumluluk olduğundan 10 yıllık zamanaşımı süresini
öngörmüştür.
Sorumluluktan kurtulabilme imkanı: kurtuluş kanıtı
SORUMLULUĞUN YARIŞMASI: Aynı olayda her iki sorumluluğun şartları gerçekleşince taleplerin
yarışması hali söz konusu olabilir. Böyle bir durumda sözleşmeden doğan bir borcun ihlali aynı
zamanda genel bir davranış normunu ihlal ediyorsa (haksız fiil) zarar gören isterse madde 66’ya göre
zararını tazmin edebileceği gibi isterse sözleşmesel sorumluluk kapsamında 116’ya başvurarak oluşan
zararı talep edebilir.
TBK, hayvan bulunduranı bu hayvanın verdiği zararlardan sorumlu tutmaktadır.
Fiili hakimiyet = zilyetlik = elde bulundurma
zilyetlik hakka dayanmayabilir. (örn. Hırsızlık)
hayvan bulunduran kurtuluş kanıtı ile sorumluluktan kurtulabilir. Hayvan başka birinin hayvanı
tarafından ürkütülmüş olursa rücu hakkı saklıdır.
Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınması üzerinde bir zarar verdiği takdirde taşınmazın zilyedi o
hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilir, hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa
hayvanı diğer yollarla etkisiz hale getirebilir. (öldürme)
bu durumda taşınmazın zilyedi derhal hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini bilmiyorsa onun
bulunması için gerekli girişimleri yapmak zorundadır.
Yapı malikinin sorumluluğu: bina yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan
zararı gidermekle yükümlüdür.
İntifa ve oturma hakkı sahipleri de binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan malikle
birlikte müteselsilen sorumludurlar.
Sorumluların bu sebeplerde kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakları saklıdır
tehlike sorumluluğu ya da özen sorumluluğu olarak da nitelendiren iki farklı görüş vardır.
Taşınmaz malikinin sorumluluğu TBK’da değil, TMK’da düzenlenmiştir. Kusursuz sorumluluk halidir.
TEHLİKE SORUMLULUĞU ve DENKLEŞTİRME
MADDE 71: önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde bu
zararın işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
Müspet zenginleşme: bir malın veya hakkın malvarlığına katılması
belirli bir tehlike hali için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır. Önemli ölçüde tehlike arz
eden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile zarar görenler bu
işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararların uygun bir şekilde denkleştirilmesini isteyebilirler.
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN BORÇ İLİŞKİLERİ
Kanunen borç neden doğar?
- sözleşme
- haksız fiil
- sebepsiz zenginleşme
sebepsiz zenginleşme tbk 77-82 arasında düzenlenmiştir. Sebepsiz zenginleşme dolayısıyla zenginleşen
taraf ile fakirleşen taraf arasında kanundan dolayı hemen bir borç ilişkisi doğar.
Bağışlama sözleşmesi tbk 295 halinde sebepsiz zenginleşme olur
Sebepsiz Zengileşmenin Şartları (borç ilişkisinin doğması için)
1 – zenginleşmenin olması (bir başkasının malvarlığından veya emeğinden)
2 – fakirmleşmenin olması
3 - zenginleşme ve fakirleşme arasında illiyet bağının olması
4 – haklı bir sebebin bulunmaması
malvarlığı artışı şart değil. Eksilmesi gerekirken eksilmeme durumu da olur
işçi maaşlarının ödenmemesi sebepsiz zengileşme olmaz. Sözleşmesel ilişkidir
zenginleşme malvarlığı veya emek kaynaklı olabilir.
İlliyet bağı olmalıdır.
Eğer mutlak butlan sonucu sözleşme geçersiz hale gelmişse taraflar edimlerini sebepsiz zenginleşme
davası ile talep edebilirler
bazı edimler geri istenemez
- hukuka ahlaka aykırılık
- zamanaşımı
- ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi
borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse ancak kendisini borçlu sanarak yerine
getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.
Aynen geri verme mümkün değilse nakden geri verme gerekir.
MASRAFLARIN ÖDENMESİ
sebepsiz zenginleşen söz konusu şey üzerinde birtakım masraflar yapmış olabilir. Geri isteme hakkı
doğar (iyiniyetli ve zorunlu giderler)
yararlı giderler iyiniyetli değilse zorunlu ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut
olan değer artışını isteyebilir
zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın diğer giderlerin ödenmesini isteyemez. Ancak
kendisine karşılık önerilmişse o şey ile birleştirildiği ve zararsızca ayrılması mümkün olan eklemeleri
geri vermeden önce ayırıp alabilir.
Zenginleşenin iyiniyetli olmaması halinde:
1 – sadece yaptığı zorunlu masrafları talep edebilir
2 – geri verme zamanında o şeyde meydana gelen fazlalık oranında faydalı masraflarını isteyebilir.
Geri verme talebi fakirleşen tarafın zenginleşen tarafa karşı açacağı sebepsiz zenginleşme davası ile
sağlanır.
Sebepsiz zenginleşme tek taraflı hukuki işlemle, yenilik doğurucu hakla değil, muhabbak surette
davayla gözetilmelidir.
İFA
Borcun İfası
İfa, edime uygun fiili davranıştır. Borç ilişkisinin konusunu oluşturan edimin borçlu tarafından
alacaklıya karşı yerine getirilmesi ve böylelikle de borç ilişkisinin sona erdirilmesidir.
!!! İFA BORCU SONA ERDİRİR, ANCAK; bir borç ilişkisinin sona ermiş olması için o ilişkiden
doğmuş olan ayni ve fer’i bütün borçların ifa edilmiş olması şarttır.
Her borç ilişkisinin bir amacı vardır: ifa.
İfanın konusu ile borcun konusu aynı olmalıdır.
Alacaklı üçüncü kişinin ifa teklifini kabul etmek zorunda değildir.
Alacağın icrası söz konusuysa borçlu, icra dairesine ödeme yapar.
Alacaklı iflas etmişse borçlu, iflas masasına ödeme yapar.
Borçlu mahkeme kararıyla üçüncü bir kişiye ödeme yapabilir.
İfa yeri: sözleşme serbestisi çerçevesinde taraflarca belirlenir. Bunun yanında ifa yeri özel kanun
hükümlerince yapılacak işin özelliklerine göre de belirlenmiş olabilir (satış sözleşmesi vs.)
para borçları tbk 99 gereğince esas olarak nakit olarak ve memleket parasıyla ödenir.
Para borcunun çek, bono, polişe veya alacaklının bankadaki hesabına para yatırılması suretiyle
ödenmesi ancak alacaklının bunu kabul etmesi şartıyla geçerli bir ifa olarak kabul edilir. Para
borçlarının posta havalesi suretiyle ifa edilmiş sayılabilmesi için konutta veya başka bir tabirle
ikametgahta ödenmesi havale yoluysa gönderilmiş olması gerekmektedir.
Para borçlarının ifa yeri ile ilgili bir istisna da vardır: kıymetli evrat
kimi yazarlara göre borçlar doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ifa edilir.
Alacaklı veya temsilci borçlunun yerleşim yerine gelerek orada ifa isteminde bulunacaktır. Bu tür borca
aranacak borç denir.
İfa zamanı:
muacceliyet denir. Bu anın gelmesiyle borç muaccel borç, alacak da muaccel alacak adını alır.
Her borç doğduğu anda muaccel olur ve hemen ifası istenebilir. (kural olarak)
bazen bir borç kanun tarafından süreye bağlanmış olabilir. Borç muaccel olmadan (müeccel iken)
borcun ifası alacaklı tarafından istenemeyecektir. Bu sürenin sonunda borçlunun ileride ifayı
gerçekleştirmekle yükümlü olduğu ana “vade” denir. Bu anın gelmesiyle müeccel borç muaccel borç
halini alır ve hemen ifası istenebilir.
Vadenin taraflarca kararlaştırılma şekillerince vade olarak bir ayın başı veya sonu belirtilmişse bundan
ayın 1. ve sonuncu günü anlaşılır. Ayın ortasından anlaşılması gereken ise ayın 15. günüdür.
Borcun ifasi için gün belirtilmemişse, sadece ay belirtilmişse bundan o ayın son günü anlaşılır.
Borcun bağlandığı süre gün, ay, yıl olarak ifade edilmişse m. 92.
vadenin kanunda tatil olarak kabul edilen bir güne rastlaması halinde kendiliğinden bu günü izleyen ve
taitl olmayan ilk güne geçer
borç, alışılmış iş vaatlerinde ifa ve kabul edilir.
İfanın konusu:
borçlunun neyi ifa etmekle yükümlü olduğu taraflar arasındaki borç ilişkisi gözetilmek suretiyle tespit
edilir. Buna göre borçlu taraf bu ilişkide ne vereceğini ne yapacağını ya da yapmayacağını yüklenmişse
onu ifa etmekle yükümlü olacaktır.
Verme borcu, yapma borcu, yapmama borcu, yapmama borcu
borçlu taraf yüklendiği edimden başka bir edimi ifa ederse kural olarak ifa yükümlülüğünü yerine
getirmiş olmayacağı gibi bu davranışı bir tür borca aykırılık hali oluşturacaktır.
Aliud: yanlış edimle ifa
Alacaklı taraf aliud’u kabul etmek zorunda değildir. Aliud borçluyu ifa yükümlülüğünden kurtarmaz.
Maddi edimlerin konusunu oluşturan borçlar parça borcu ve cins borcu olmak üzere iki türden ibarettir.
“cins telef olmaz.” fakat sınırlı cinste de parçadaki gibi edimin imkansızlaşması söz konusu olabilir.
Cins = çeşit
kural olarak memleket parasıyla ifa edilir ancak aynen ifa sözleşmede belirlenmişse uygulanır. (örn
yabancı para birimi)
İfa ikameleri:
ifa ikamesi borcun borçlanılan edim dışında başka bir edimle ifa edilmesidir.
Borçlunun kararlaştırılan edim dışındaki başka bir edime ifa talebinde bulunması durumunda
borcundan kurtulabilmektedir. Bu durum alacaklı tarafından kabul edilmesi şartına bağlıdır. Bu
anlamda borçlu eğer kararlaştırılıan edimin dışındaki başka bir edimle ifa talebinde buılunuyorsa
borcundan kurtulabilmesi alacaklı tarafından kabul edilmesi gerekir. Alacaklının muvafakat ettiği edim
asıl edimin yerine geçmekte ve bu edimin ifası ile borç sona ermektedir. İfa ikamesi kanundan veya
tarafların iradesinden kaynaklanabilir. Tarafların yapmış olduğu bir kararlaştırma hali sözz konusuysa
bu kararlaştırma borç ilişkisi kurulurken yapılabileceği gibi daha sonra da yapılabilir.
İfa ikamesi noktasında ikili bir ayrım yapılır
1- ifa amacıyla edim
2- ifa yerine edim
3- seçimlik yetki
ifa amacıyla edim: bazen borçlu alacaklıya borcunun yerine başka bir şey vermek suretiyle bunu bir
değer olarak kabul etmesini isteyebilir.
İfa yerine edim: edimlerin miktar ya da değer bakımından eşit olması gerekmez.
Seçimlik yetki: bunun söz konusu olduğu durumlarda alacaklı ve borçlu arasında edim kararlaştırırken
asıl edimin yanında bir de yedek edim kararlaştırılır. Seçimlik yetkinin kaynağı kanun olabileceği gibi
sözleşme de olabilir.
İfa ikamesinin mahiyetinde tereddüt: ifa amacıyla ve ifa yerine edim konusunda düzenlenmemiş ikame
türleridir. Her ikisi de borcun ifası esnasında alacaklının kabulüne bağlı olarak kararlaştırılmalıdır.
Bu ifa ikamelerinin sayılan 3 tür ikame çeşidinden hangisi olduğu noktasında tereddütün oluşması
halinde somut olayda ifa amacıyla edim türünün olduğu kabul edilir.
Buna ifa ikamesinin tespiti adı verilir.
Kısmi ifa:
eğer borcun tamamı muaccel olmuşsa kural olarak tamamının borçlu tarafından ifa edilmesi gerekir.
Alacaklı taraf kısmi ifayı kural olarak kabul etmek zorunda değildir. Ancak dilerse kabul edebilir.
Kısmi ifaya imkan veren istisnai haller de söz konusu olabilir.
Cinsiyle tayin edilmiş edimler: cins borcu kısım kısım ifa edilebilen edimlerdendir kısmi ifaya söz
konusu olabilir. Zira bu tür edimlerin bölünerek ifası onların niteliklerini etkilemeyecektir.
Borçlunun iflas etmesi veya hakkında icra talebinin başlatılması hallerinde dekısmi ifa söz konusu
olabilir.
Edimin niteliği gereği bir anda ifasının mümkün olmadığı hallerde de kısmi ifa geçerli olacaktır.
Alacaklı kısmi ifayı kabul ederse borçlu, borcun kendisi tarafından ikrar olunan kısmını ifadan
kaçınamaz.
Kısmi ifanın söz konusu olabilmesi için borçlanılmış olan edimin bölünebilen edim olması şarttır.
Bölünemez edimlerde edimin kısmen ifasına imkan yoktur.
İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ifa (karşılıklı ifa)
satış, kira, hizmet gibi sözleşmeler
aynı anda ifa zorunluluğunun söz konusu olduğu durumlarda alacaklı kendi edimini ifa etmemiş veya
ifa önerisinde bulunmamış olduğu halde borçludan edimini ifa etmesini isterse borçlu ona karşı
ödemezlik def’i öne sürebilir. Ancak borçlu bu defi yi öne sürmekle borcundan kurtulmuş olmaz. Zira
ödemezlik defi yalnızca ifayı geciktiren bir defidir. İtirazı ortadan kaldıran bir defi değildir.
Önceden ifa ile yükümlü olan borçlu alacaklının borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas
etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin sonuçsuz kalması sebebiyle diğer tarafın haklı tehlikeye
girmesi durumunda kendi edimini ifadan kaçınma hakkına sahiptir. Uygun bir sürede istediği güvence
verilmezse sözleşmeden dönebilir. (ifa güçsüzlüğü)
Para borcu:
para bir kıymetli evraktır
taşınır bir eşyadır
kendine özgü sınırlı bir cins borcudur (sınırlı cins borcu telef olabilir.)
para borcunda da kendine özgü bir telefleşme, imkansızlaşma hali söz konusu olabilir.
Dar anlamda para: türk lirası
geniş anlamda
enflasyon durumunda ahde vefa ilkesinden ayrılabilme söz konusu olabilir. Sözleşmenin uyarlanması,
aşırı ifa güçlüğü ilkesi denir.
Çek poliçe bono kambiyo senedi ile ödeme ifa amacıyla edime örnektir. İfa ikamesi sayılır.
Faiz borcu:
faiz asıl borcun yanında fer’i borçtur.
Faiz borcu asıl borçtan ayrı şekilde tek başına dava konusu olabilir.
Faiz borcu kanundan veya sözleşmeden doğabilir.
Faiz karinesi: adi işlerde taraflarca kararlaştırılmadıysa faiz yok kabul edilir, ticari işlerde faizin olduğu
varsayılır.
Ticari iş için akdedilen cari hesap sözleşmesi ve ticari tüketim ödüncü sözleşmesi istisnadır (bunlarda
bileşik faiz uygulanmaz)
Faiz oranları:
faiz oranları tarafların iradeleri veya kanun hükmü ile belirlenebilir. Belirtmek gerekir ki taraflar oranın
belirlenmesinde tam bir serbesti içinde değillerdir. Zira kanuni faiz ve temerrüd faizine ilişkin kanun
hükmü tarafların kararlaştırabileceği faiz oranına sınır getirmiştir.
Ticari işler hususunda belirli bir serbesti alanından bahsedilmekle beraber sınırsız bir serbesti alanı
bulunmamaktadır. Zira burada da belirlenecek olan borçlunun kişilik hakkını ortadan kaldıracak
düzeyde olamaz.
Kanunun öngördüğü %12 olmakla beraber kanunun bakanlar kuruluna tanıdığı yetkiyle %10’a kadar
indirilebilir veya iki katına kadar çıkarılabilir. Kanuni faiz oranı %9’dur
iradi faiz oranı
adi işler için geçerli olan sınırlayıcı hükümler:
1.5 katından fazla olamaz. Yıllık Yüzde elli fazlasını aşamaz (9un yarısı 4.5 sonra 4.5+9=13,5 bunu
aşamaz.)
bunu aşan durumlardaki geçersizlik kısmi geçersizliktir %20 belirlenmişse 6.5 geçersiz olur
ticari işlerde faizde üst sınır yok
temerrüd faiz oranı
adi işler için yüzde yüz fazlasını aşamaz. Temerrüd faizi zorunludur. Sözleşmede belirtilmemişse
kanuni olan aynen işlenir. Taraflar belirlemişse bu oran yüzde yüz fazlasını aşamaz (max %18 min %9)
kapital faiz
adi işler için taraflarca kararlaştırılabilir. Kapital faiz yani ana para faizi kararlaştırılmış ise bu
kararlaştırılan oran temerrüd faizi yerine geçer. Temerrüd faizinden vazgeçilemez. (max 13.5)
ticari işler bakımından: faiz konusuna değinilmemişse temerrüde düşen borçlu kanuni faizi (%9)
ödemekle yükümlü olur. Adi işlerden farkı temerrüd faizine ilişkin farklı bir oranın daha kanunda
belirtilmiş olmasıdır. Bu oran avans faizidir. Buna göre temerrüd faizi tespit edilir.
Yabancı para borçlarında faiz oranı:
bu durumda kararlaştırılmamış ise, devlet bankalarından en yüksek faizi veren bankanın oranı baz
alınır.
Faiz borcunun ifası ve sona ermesi:
kısmi ifa söz konusu olduğunda, borcun konusu olan ana para miktarı da düşeceği için yani faizin
işleyeceği ana para miktarı azalacağı için daha az bir faiz borcunun ödenmesi söz konusu olacaktır.
Alacaklının ana para alacağını ödediğine dair bir makbuz vermesi halinde faiz borcunun ödenmiş
olduğu karine olarak kabul edilir.
Asıl borç ödenirken alacaklı tarafından faiz alacağı saklı tutulmamış ise faiz işlese de sona erdiği kabul
edilir.
Asıl alacak zamanaşımına uğrarsa ona bağlı olarak faiz borcu da zamanaşımına uğrar. (fer’i lik sonucu)
İFANIN İSPATI:
FAİZ BORÇLARI TANIM: Faiz, alacaklının alacak olarak istemeye yetkili olduğu bir miktar parayı
kullanmaktan belirli bir süre mahrum kalması sebebiyle kendisine ödenen bir karşılıktır. Hukuki
Niteliği:
1. Faiz yan edimdir, asıl alacağı genişleten bir yan haktır. Faiz borcunun varlığı ve devamı, asıl
alacağın varlık ve devamına bağlıdır.
2. Asıl alacak sona ererse faiz de sona erer. Alacaklı, işlemiş faiz alacaklarını isteyebilmek için. Bu
hakkını saklı tutmak zorundadır. 157
3. Asıl alacak zamanaşımına uğrarsa işlemiş faiz de zamanaşımına uğrar.
4. Alacaklı, asıl alacağı devrettiği zaman faiz alacaklarını da devretmiş olur.
5. Faiz asıl alacağın bir parçası değildir, sadece ona bağlı bir yan haktır. Doğmuş faiz alacağı asıl
alacaktan bağımsız bir nitelik taşır.
6. Alacaklı, faiz alacağını asıl alacaktan bağımsız olarak talep ve dava edebilir, takip konusu yapabilir.
7. Alacaklı, doğmuş faiz alacağını tek başına üçüncü bir kişiye devredebilir.
8. Faiz alacağı, bağımsız olarak haczedilebilir, rehin edilebilir.
9. Asıl alacak yönünden zamanaşımının kesilmesi, faiz alacağı yönünden zamanaşımının kesilmesi
sonucunu doğurmaz. Faiz alacağı 5 yıllık zamanaşımına bağlıdır. Faiz borcunun kaynakları: Hukuki
işlemden veya kanundan doğar. Taraflar sözleşmede faiz borcunu kararlaştırabilirler. Hukuki işlemden
doğan faiz borcu, tüketim ödüncü sözleşmelerinde önem arz eder. Adi tüketim ödüncü sözleşmesinde
faiz istenebilmesi, tarafların bunu kararlaştırmalarına bağlıdır, aksi halde faiz istenemez. Ticari tüketim
ödüncü sözleşmesinde kararlaştırılmasa bile faiz istenebilir. Faiz oranı: Taraflar sözleşmede faiz oranını
kararlaştırabilirler, buna akdi faiz oranı denir. Belirlememişlerse kanunda öngörülen faiz oranı
uygulanır, kanuni faiz oranı denir. a. Anaparada faiz oranı 1) Ticari olmayan işlerde kanuni faiz oranı
TBK mad. 88/1’e göre, faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, kararlaştırılmamışsa,
mevzuata göre belirlenir. Başlıca mevzuat 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin
Kanundur. Bakanlar Kurulu, ticari olmayan işlerde yıllık kanuni faiz oranını % 9 olarak belirlemiştir. 2)
Ticari işlerde kanuni faiz oranı Bakanlar Kurulu, ticari işlerde yıllık kanuni faiz oranını % 9 olarak
belirlemiştir. 3) Ticari olmayan işlerde akdi faiz oranı Taraflar ticari olmayan işlerde akdi faiz oranını
serbestçe belirleyebilirler. Ancak kanuni faiz oranının % 50’sini aşamaz, yani % 13.5’i geçemez. 4)
Ticari işlerde akdi faiz oranı Taraflar ticari işlerde akdi faiz oranını serbestçe belirleyebilirler.
Yasaklayıcı, sınırlayıcı bir hüküm yoktur. Ancak ekonomik özgürlük ve kişilik hakları ile ahlaka,
dürüstlük kuralına aykırı veya aşırı yararlanma ya da yanılma hükümlerinin uygulanmasını
gerektirecek derecede yüksek faiz oranı kararlaştırılmışsa, borçlu bunun kanuni sınıra indirilmesini
dava edebilir. b. Temerrüt faizi 1) Ticari olmayan işlerde temerrüt faiz oranı TBK mad. 120/1’e göre,
temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata göre belirlenir. Bugün
ticari olmayan işlerde kanuni temerrüt faiz oranı % 9, akdi temerrüt faiz oranı % 18 olarak
belirlenmiştir. TBK mad. 120/2’ye göre, sözleşme ile belirlenecek yıllık temerrüt faiz oranı, birinci
fıkrada belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. TBK mad. 120/3’e göre, sözleşmede
akdi faiz oranı var ancak akdi temerrüt faiz oranı yoksa ve akdi faiz oranı ilk fıkrada belirtilen faiz
oranından fazla ise, temerrüt faiz oranı hakkında akdi faiz oranı geçerli olur. 2) Ticari işlerde temerrüt
faiz oranı Temerrüde düşen borçlu için geçerli temerrüt faiz oranı % 9’dur. Ancak şartların
gerçekleşmesi halinde % 9 yerine başka oran uygulanır ve bu oran % 10,5’tir. Merkez bankasının
önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı % 9’dan fazla ise, sözleşme
olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Bu oran % 10,5 olarak tespit
edilmiştir. Avans faiz oranı 30 Haziran günü 31 Aralık’taki orandan 5 puan farklı ise, yılın ikinci
yarısında bu oran geçerli olur. 158 Akdi temerrüt faiz oranı yoksa bu oran akdi faiz oranından az
olamaz. Taraflar akdi temerrüt faiz oranını serbestçe belirleyebilirler. Ancak sözleşmede temerrüt
faizine temerrüt faizi kararlaştıramazlar, böyle bir sözleşme geçersizdir. Tarafların faiz ve temerrüt
alacağını sözleşme ile anapara alacağına dönüştürmeleri mümkündür. Bu takdirde anapara alacağına
dönüşen eski faiz ve temerrüt faizi alacağının ödenmemesi halinde temerrüt faizine tabi tutulacağını
öngören sözleşmeler geçerli olur. c. Yabancı para borçlarında faiz Sözleşmede daha yüksek akdi veya
temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa, yabancı para borcunda faizinde devlet bankalarının ödediği en
yüksek faiz oranı uygulanır. Bileşik faiz Faize faiz yürütülmesine bileşik (mürekkep) faiz denir.
Ticari olmayan işlerde bileşik faiz Ticari olmayan işlerde bileşik faiz yasaktır. Ticari işlerde bileşik
faiz Ticari işlerde bileşik faiz ilke olarak yasaktır. Ancak iki istisnai halde bileşik faize izin verilmiştir.
Bunlar cari hesap ve ticari tüketim ödüncüdür
Download