Uploaded by User11243

BİTKİ FUNGAL HASTALIKLARI (2)-converted (3)

advertisement
BİTKİ FUNGAL
HASTALIKLARI
Hazırlayan
Prof.Dr. Figen YILDIZ
2012
2
İÇİNDEKİLER
Genel Bilgiler
Taphrinomycetes
T.deformans
T.pruni
Ascomycetes
Erysiphales
Erysiphe necator
Blumeria graminis
Golovinomyces orontii
Erysiphe pisi var pisi:
Leveillula taurica:
Podosphaera fuliginea
Diaportales
Cryphonectria parasitica
Gnomonia leptostyla
Phomopsis viticola
Eutypa lata
Microascales
Ophiostoma ulmi
Hypocreales
Nectria galligena
Nectria cinnebarina
Claviceps purpurea
Incertae sedis
Gaumannomyces graminis
Xylariales
Rosellinia necatrix
Myringiales
Elsinoe ampelina
Capnodiales
Septoria apiicola
Pleosporales
Venturia sp.
Alternaria sp.
Helotiales
Sclerotinia sp.
Botrytis cinerea
Monilinia laxa
Hypocreales
Fusarium oxysporum
Incertea sedis
Verticillium sp.
Pleosporales
Ascochyta
Eurotiales
Penicillium
Botryosphaeriales
Macrophomina
3
BİTKİ FUNGAL HASTALIKLARI
ANAMORPHIC FUNGUSLARDAN ASCOMYCOTA ŞUBESİ
FUNGUSLAR
Taksonomik Sınıflandırma
Phylum ASCOMYCOTA
Class TAPHRINOMYCETES
Sub class
TAPHRINOMYCETIDAE
Ordo TAPHRINALES
Fam. Taphrinaceae (Taphrina)
Class ASCOMYCETES
Sub class ERYSIPHOMYCETIDAE
Ordo ERYSIPHALES
Fam. Erysiphaceae (Blumeria, Erysiphe, Leveillula,Microsphaera, Phyllactinia, Podosphaera,
Sphaerotheca, Uncinula)
Sub class
SORDARIOMYCETIDAE
Ordo DIAPORTHALES (Cryphonectria ,Cryptosporella, Diaporthe, Endothia, Gnomonia, Leucostoma,
Eutypa,Phomopsis,Valsa)
Ordo MICROASCALES (Ceratocystis)
Ordo HYPOCREALES (Ceratostoma, Claviceps, Hypocrea, Calonectria, Gibberella, Nectria,Fusarium)
Ordo INCERTAE SEDIS (Glomerella, Gaeumannomyces, Magnaporthe,Verticillum)
Ordo XYLARIALES (Eutypa, Rosellinia)
Ordo OPHIOSTOMATALES (Ophiostoma)
Ordo PHYLLACHORALES (Phyllachora, Polystigma)
Ordo SORDARIALES (Neurospora , Sordaria )
Ordo TRICHOSPHAERIALES (Khuskia
Sub class DOTHIDEOMYCETIDAE
Ordo MYRIANGIALES (Elsinoë, Myriangium)
Ordo CAPNODIALES (Fumajin yapan funguslar bu takımda yer alır Septoria)
Ordo PLEOSPORALES (Didymella , Leptosphaeria,Ophiobolus , Trichometasphaeria, Cochliobolus,
Pleospora, Setosphaeria , Dibotryon, Venturia,Alternaria)
Ordo DOTHIDEALES (Guignardia, Dothidea, Phyllachora)
Ordo MYCOSPHAERELLALES (Micronectriella,Mycosphaerella, Pseudosphaerella, Sphaerella)
Sub class EUROTIOMYCETIDAE
Ordo HE LOTIALES (Diplocarpon, Botryotinia, Monilinia, Sclerotinia, Whetzelinia)
Sub class
Ordo EUROTIALES (Carpenteles , Emericella, Eupenicillium, Eurotium)
LEOTIOMYCETIDAE
Ordo RHYTISMATALES (Hypoderma, Hypodermella, Lophoderma, Lophodermium, Rhytisma)
Sub class
MELIOLOMYCETIDAE
Ordo MELIOLALES (Meliola)
4
Ascomycetes
Ascomycetes, funguslar aleminde en fazla sayıda fungus türüne sahip sınıf olarak
bilinmektedir. Bu sınıftaki fungusların en önemli belirleyici özelliği ascus adı verilen
keseler içerisinde hareketsiz ve eşeyli karakterde ascosporlar oluşturmalarıdır.
Ascomycota içerisindeki bazı fungusların eşeyli üreme dönemleri bulunmadığı için bu
funguslar aseksüel (eşeysiz) funguslar olarak bilinirler ve ascus ile ascospor
oluşturmazlar. Bu funguslar önceki taksonomik sınıflandırmada Deuteromycetes
içerisinde yer almaktaydı ancak günümüzde, bu funguslar DNA sekanslarına göre ascus
oluşturan taksonların morfolojik ve fizyolojik benzerliklerine göre sınıflandırılmaktadır.
Ascomycetes sınıfı funguslarda haploid karakterde bölmeli hifler bulunmaktadır.
Bu grubun üyeleri yaprak lekesi, yanıklık, kanser, meyvelerde leke ve çürüklük,
antraknoz, sap ve kök çürüklüğü veya yumuşak çürüklükler şeklinde ortaya çıkan bitki
hastalıklarına neden olurlar.
Ascomycetes sınıfı funguslarda ascospor adı verilen eşeyli sporlar bulunmaktadır.
Mitosprik funguslarda spor oluşumu mitoz ile olmakta mayoz bölünme görülmez. Bu
nedenle eşeyli spor oluşumuna rastlanmaz. Doğada bazı Ascomycetes’lerde ascospor
oluşumu nadiren görülmektedir. Bu funguslar konidiler ile çoğalmakta ve miselleri ile
kışlamaktadır.
Bazı
antraknoz
fungusları
eşeyli
üreme
dönemlerine
göre
isimlendirilmelerine rağmen (Glomerella) çok nadiren ascospor ve peritesyum
oluşturmaktadırlar.
Yine benzer olarak sürekli olarak eşeysiz sporları üreten bazı
antraknoz funguslarında bu döneme göre isimlendirilmektedir. Colletotrichum bunlara
örnek olarak verilebilir. Bu eşeyli döneme göre oldukça farklı bir isimle anılmaktadır.
Ascomycetes üyelerinde eşeyli dönemde haploid karakterdeki ascosporlar ascus
adı verilen bir kese içerisinde oluşur. Ascomycetes içerisinde eşeyli veya ascus’lu devreye
teleomorf veya perfekt devre; konidilerin oluştuğu eşeysiz döneme ise anamorf veya
imperfekt devre denmektedir. Bitki patojeni olan hemen tüm Ascomycetes üyeleri
vejetasyon döneminde miselyum halinde varlığını sürdürken bol miktarda konidi de
oluşturur ve hastalık bu yolla yayılır. Eşeyli veya perfekt devre hastalıklı yaprak, meyve
veya dallar üstünde veya dokularında genellikle vejetasyon döneminin sonlarında besin
5
sağlama güçlüğü ortaya çıktıktan sonra oluşur. Perfekt dönem bir kışlama dönemi olarak
da düşünülebilir. Ascospor oluşumu ve olgunlaşması genellikle kış sonunda veya ilkbahar
başında tamamlanır. Fakat fungus çoğunlukla miselyum veya bazen de konidi formunda
kışı geçirir. Ascosporlar genellikle primer inokulum görevi yapar ve her yılın
ilkbaharındaki ilk enfeksiyonlardan (primer enfeksiyon) sorumludur. Bundan sonra
oluşan konidiler sekonder inokulum olarak iş görür ve vejetasyon boyunca süregelen
sekonder enfeksiyonlardan konidiler sorumludur.
Ascomycetes’lerin çoğunda ascuslar, dişi eşey organı (dişi gametangium) yani
ascogonium’un erkek gametangium yani antheridium tarafından veya erkek karakterli
küçük hücreler (spermatium) yoluyla döllenmesi sonunda oluşur. Döllenmiş ascogonium
dikaryotik nitelikte bir veya birden fazla ascogen hif oluşturur. Ascogen hiflerin içinde
birisi dişi diğeri erkek karakterde iki nukleus oluşur. Daha sonra her ascogen hücre bir
ascus oluşturmak üzere gelişerek çekirdekler birleşir ve zigor oluşur. Bunu izleyen mayoz
bölünme ile 4 haploid nukleus oluşur. Bu hücrelerin bulunduğu ascus uzar ve Ascomycetes’lerin
çoğunda haploid karakterdeki bu dört hücre mitoz bölünme ile sekiz haploid çekirdek oluşturur.
Her bir nukleus bir kısım sitoplazma ile çevrilir ve bir çeper ile çevrelenir. Bu şekilde ascus
içerisinde 8 adet ascospor oluşur (Şekil 1).
Şekil 1. Ascomycetes üyelerinde eşeyli üreme şeması, ascusların açıkta veya değişik ascocarplar içerisinde
oluşumu An: antheridium; Asc:ascogonium; T: trichogyne; Asc H, Ascogenous hyphae ( Agrios.,2005)
6
Bazı Ascomycetes’lerde çıplak ascuslar oluşur. Yani bu funguslarda ascuslar özel bir
organ içinde değil, açıkta meydana gelir. Diğerlerinde ascuslar teker teker veya gruplar halinde
özel eşeyli üreme organları yani ascocarp’lar içerisinde bulunur. Bazı üyelerde örneğin külleme
hastalığı yapan funguslarda ascocarp tamamen kapalı ve küresel bir yapıdadır ve cleistothecium
adını alır. Pyrenomycetes’lerde Ascocarp az veya çok küresel, armut veya testi biçimindedir,
önceleri kapalı olan bu yapılar olgunlaştığında özel bir açıklığa sahip bir ascocarp formuna
dönüşür. Bu ascocarp formuna Perithecium denmektedir. Discomycetes’lerde ascus’lar eşeyli
üreme organında tabak veya kase biçiminde bir organın konkav olan yüzeyini kaplarlar. Bu
yapıya da Apothecium denir. Ascuslar Loculoascomycetes’lerde stromatik doku boşluklarında
bulunur. Ascostroma veya pseudothecium denilen bu ascocarpların diğer ascocarp tiplerinde
olduğu gibi kendine özgü pseudoparankimatik yapıda ascocarp duvarı yoktur.
Ascomycetes üyelerinin tanınmasında ve sınıflandırmasında ascocarp, ascus ve ascospore
özellikleri dikkate alınır. Fakat bunlar vegetasyon mevsimi içinde, hatta yılın büyük bir
bölümünde oluşmadığı için hastalıklı dokularda da görülmeleri pek mümkün olmaz. Hastalıklı
dokularda vegetasyon süresi boyunca etmenin miselyumu ve eşeysiz sporları olan konidiler
bulunur. Bu grup funguslar konidi özellikleri yanı sıra konidiofor biçimleri, konidioforlarda
oluşan düzen, konidiofordan oluşan konidi şekillerine göre tanılanmaktadır. Pek çok fungusun
konidileri hifler üzerinde serbest ve bir kurala bağlı olmaksızın ayrı ayrı oluşan konidioforların
ucunda teker teker veya zincir formunda oluşur. Bazı funguslarda konidioforlar ve bunların
ucunda konidiler yastık biçimi bir miseliyal stroma üzerinde oluşmaktadır. Bu eşeysiz yapıya
Spodochium denir. Konidioforlar bazı funguslarda sıkı bir demet halinde bir arada birbirine
yapışmış şekildedir. Bu yapılar Synnema adını almaktadır (Şekil 3). Pek çok fungusun eşeysiz
üreme organı pycnidium’dur. Bu yapılar içi oyuk küresel veya şişe biçiminde ve hif
hücrelerinden oluşmuş bir duvara sahiptirler. Duvarın iç yüzeyi konidiofor’larla kaplanmıştır ve
burada oluşan eşeysiz sporlara pycnidiospor denir. Pycnidium’lar bitkinin hasta organları
üzerinde veya hastalıklı dokuya gömülü olarak bulunur. Bazı Ascomycetes ve mitısporik
fungusta eşeysiz sporlar, Acervulus adlı üreme organı içerisinde oluşur. Acervulus, bitkinin
hastalıklı kısımlarında bol miktarda konidiofor ve konidi oluşması ve basınç gören bitki üst
dokularının parçalanmasıyla meydana gelen bir eşeysiz üreme organıdır.
7
Şekil 2. Ascomycetes genuslarında üreme organlarının ascus ve ascospor’larının değişik morfolojik özellikleri
8
Şekil 3. Ascomycetes fungusları içerisinde değişik tipte konidiofor, konidi ve eşeysiz üreme
organları
Şekil 4. Mitosporik funguslarda ana genusların piknidium ve konidi morfolojileri (Agrios.,2005)
9
Ascomycetes üyeleri kış dönemini olgunlaşma sürecinde bulunan veya olgunlaşmış
ascocarp’lar halinde geçirir. Kış sonu veya ilkbahar başındaysa ascus ve ascosporlar olgunlaşır.
İlkbahar başlarında serbest kalıp doğaya dağılan ascosporlar çim borusu vererek çimlenir ve
konukçuda ilk (primer) enfeksiyonları yaparlar. Bitki dokusunda bölmeli miselyum halinde
gelişen ve hastalık belirtilerini oluşturan patojen, inkubasyon dönemi sonunda konidiofor ve
konidiler meydana getirir. Hastalıklı dokuda miselyum, koşullar uygun olduğu sürece devamlı
olarak yeni konidi generasyonları oluşturabilir. Konidiler sekonder enfeksiyonlardan, hastalığın
sürekli yayılmasından ve epidemilerden sorumludur. Eşeysiz sporların oluşumu vegetasyon
mevsimi boyunca sürer gider. Mevsim sonunda uygun koşulların kaybolmasıyla birlikte hasta
dokuda bulunan miselyum eşey organlarını meydana getirir. Ascogonium’un döllenmesi ile
başlayan bir dizi olay sonunda ertesi ilkbaharda ascosporlar oluşur.
10
ASCOMYCETES
Sub Class : TAPHRINOMYCETIDAE
ORDO: TAPHRINALES
FAM: TAPHRINACEAE
Hastalık etmeni: Taphrina deformans
Taphrinales Familyasında fitopatolojik önemi olan tek familya Taphrinaceae’dir.
Familyanın tek genusu Taphrina, bitkilerde patojen 100 kadar türe sahiptir. Sert çekirdekli meyve
ağaçları ve bazı orman ağaçlarında yaprak, çiçek ve meyve deformansları,
ayrıca “cadı
süpürgesi” denilen çalılaşma görüntüleri, Taphrina türlerinin yaptığı tipik hastalık belirtileridir.
Türkiye’de saptanmış Taphrina türlerinden T.deformans, şeftali ve bademde yaprak kıvırcıklığı;
T.pruni erikte cep hastalığı; T.cerasi kirazda; T.insititae erikte cadı süpürgesi; T. bulata armut;
T.coerolucens meşe yapraklarında “kabarcık hastalığı”; T.alni-incanae kızılağaçta meyve
deformasyonu ve T.aurea kavakta altın lekesi hastalığı etmenidir.
Taphrina’nın neden olduğu hastalıktan ileri gelen kayıpların daha yüksek oranda şeftali,
nektarin ve erikte olduğu görülmektedir
ŞEFTALİ ve BADEMDE YAPRAK KIVIRCIKLIĞI (KLOK)
Yaprak kıvırcıklığı özellikle şeftali için tipiktir ve dünyanın şeftali yetiştiren tüm
ülkelerinde yaygındır. Ülkemizin her bölgesinde görülür; Ege ve Marmara bölgelerinde çok
zararlıdır. İlkbahar sonunda zamanından önce yaprak dökülmeleri görülür ve bu nedenle
zayıflayan ağaç verimden düşmektedir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık yaprakta bir kızartı halinde başlar Giderek yaprağın bir kısmı, hatta tamamında
hipertrofi niteliğinde deformasyon, kıvırcıklaşma, dokuda kalınlaşma ve gevrekleşme görülür.
Yapraklar içe ve aşağıya doğru bükülür. Kıvırcıklaşan bölgenin rengi önce kırmızımsı-morumsu
iken daha sonra oluşan sporlar nedeniyle, sarıdan kahverengine döner ve yapraklar kuruyarak
dökülür. Hastalık çok şiddetli ise, Ege bölgesinde Haziran ayında ağaç tamamen yapraksız kalır
ve dallar kamçı gibi görünür. Bu durumda ağaç yeniden yapraklanma çabasına girerek ertesi yılın
tomurcuklarını kullanır. Böylece de kış mevsimine zayıflamış olarak girer ve soğuktan çok fazla
11
zarar görür. İlaçlanmadığı taktirde hastalığa her yıl bir önceki yıldan çok daha şiddetli olarak
yakalanıp verimini tümden kaybedebilir. Hastalık sürgünleri de yakalar ve kızarıp
kalınlaşmalarına neden olur. Çağlalar üzerinde kabartı ve kızarıklıklara da rastlanır. Hasta
sürgünlerin boyu normalden kısadır, böyle sürgünler yaz mevsimi içinde kurur.
Hasta yaprakların tipik, melas kokusunu andıran bir kokusu vardır. Bu koku, hastalıklı
şeftali bahçelerinin yakınından geçerken bile fark edilir.
Hastalık bademlerde de aynı belirtilere neden olur. Badem çağlaları üzerindeki irili ufaklı
siğiller kalitenin düşmesine yol açar.
HASTALIK ETMENİ
Hastalık etmeni bütün Taphrina türlerinde olduğu gibi hifleri bölmelidir ve her hücresinde
iki çekirdek bulunur. İntersellüler veya kütikula altında bulunan bu dikaryotik hifler önce ascogen
hücreleri, sonra da ascusları oluşturur. Ascus’lar konukçunun yüzeyinde yaprak parankima
hücreleri gibi yan yana ve düzgün bir tabaka halinde bulunurlar. Belirtilere mumsu görünüş
kazandıran bu ascuslar tabakasıdır. Ascosporlar hem ascus içindeyken hem de ascustan çıktıktan
sonra tomurcuklanarak sekonder ascosporları oluşturabilmektedir. Fungusun tipik dikaryotik
hiflerinin 2 haploid ascosporun birleşmesi veya haploid ascosporun oluşturduğu çim borusu
hücrelerinde çekirdek bölünmesi sonunda oluştuğu düşünülmektedir (Şekil 5).
Şekil: 5 Şeftali yapraklarında kıvırcıklaşma şeklindeki belirti ve Enfekteli şeftali yaprağının
kesitinde görülen çıplak ascuslar (Agrios.2005)
12
YAŞAM ÇEMBERİ
Hastalık etmeni bir yaşındaki hastalıklı sürgünlerin tomurcuklarında miselyum halinde
kışlar. İlkbaharda tomurcukların sürmeye başlamasıyla aktivite kazanan fungus, ilk oluşan
yapraklarda ilk belirtileri meydana getirir. Bu primer enfeksiyonlardan sonra yapraklar üstünde
oluşan ascosporlar yayılarak sekonder enfeksiyonları gerçekleştirir. Hastalığı esas yayılışı ve
epidemik hale gelişi bu yolla olur.
Çim borusunun kütikulayı delip dokuya girmesiyle başlayan enfeksiyon, dikaryotik
hiflerin parankima hücreleri arasında yoğun olarak yayılmasıyla ilerler. Fungus parankima
hücrelerinde anormal irileşme ve bölünmeye, bunun sonucunda da hastalıklı dokularda hipertrofi
ve deformasyona neden olur. Daha sonra hifler epidermis ile kütikula arasında yoğun bir tabaka
oluşturur. Dikaryotik hifin her hücresi chlamydospor oluşumu şeklinde farklılaşır.
Ascogen hücre denilen bu farklılaşmış hücrelerde karyogami olur ve diploid çekirdek bu
kez mitoz bölünme ile iki diploid çekirdek haline gelir. Bu çekirdeklerden biri bu sırada
uzamakta olan ascogen hücrenin dip kısmına yerleşirken diğeri uca doğru gider. Ortada oluşan
bir bölme ascogen hücreyi ikiye ayırır; alttaki sap hücresidir ve bir süre sonra çekirdek ve
sitoplazması parçalanarak boş kalır, Üstteki ascus ana hücresinin diploid çekirdeği önce meiosis
ile haploid olur, sonra mitoz ile 8 haploid çekirdek oluşur. Çekirdeklerin sitoplazma ile
kuşatılması ve zar oluşumu sonunda ascosporlar oluşur. Ascosporlar ascus içindeyken veya
ascustan çıktıktan sonra tomurcuklanabilir ve sekonder ascosporları meydana getirir. Olgunlaşan
ve irileşen ascusların yaptığı basınç sonunda epidermis ve kütikula parçalanır ve yoğun, düzgün
bir tabaka halindeki ascuslar hasta dokunun üstünü bir mum tabakası gibi kaplamış olarak görülür
(Şekil 6 ve 7).
Şekil 6. Kütiküla üzerinde ascuslar
13
C Diploid
aşama
B Dikaryotik
aşama
D Ascus
gelişimi
A Haploid
aşama
1 ascosporlar
Şekil 7. Taphrina’nın yaşam çemberi 1: ascospores ve blastosporların tomurcuklanması (konidi);
2:dikaryotizasyon 3: bitki hücrelerinde dikaryotik misel, ascogen hücre katmanı oluşumu;
4: karyogamy; 5: diploid çekirdeğin mitoz bölünmesi, proascus ve basal hücre oluşumu;
6:meiosis oluşumu sonrası ascus gelişimi; 7: haploid hücrede mitoz bölünme ve ascospor
oluşumu; 8: bitki hücreleri üzerinde spor tabakası oluşumu
SAVAŞIM
Hastalık ilkbahar başlarında tomurcuklar kabarmaya başladığı zaman yapılan tek fungisit
uygulaması ile kontrol altına alınabilir.
Kullanılacak fungisitler ve dozları şöyledir.
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Bakır sülfat %98 +
Sönrnemiş kireç
Bakır oksit %50
Bakır oksiklorür %50
Folpet % 50
Dodine 500 g/l
Cyproconazole + Captan
% 1 + % 75
Bordo bulamacı
2 kg + 1 kg
W.P.
W.P.
W.P.
F.W.
W.P.
800 g
800 g
300 g
175 ml
125 g
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
14
ERİKTE CEP HASTALIĞI
Erik meyvelerinde görülen Cep hastalığı, özellikle Caneriği çeşidinde dikkati çeker.
Öünkü Caneriği meyveleri yeşil dönemde yenir ve hastalıklı meyveler de sağlamlarlarla birlikte
hasat edilip piyasaya çıkarılır. Hasta meyveler daha sonraki dönemde kuruyup döküldüğü için
olgun erik tezgahlarında hasta meyvelere rastlanmaz. Ülkemiz için önemli bir hastalık değildir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Küçük, yeşil meyveler üstünde önce beyaz yeşil kabarcıklar belirir. Bunlar hızla büyür ve
tüm meyveyi kaplar. Bu arada meyve anormal bir irileşme ve uzama gösterir; deforme bir cep
şeklini alan ve yassılaşan hasta meyvelerde çekirdek de yoktur.Meyve eti gevşek, susuz ve
lezzetsizdir. İleri dönemde meyvenin üstü beyazımsı bir pudra örtüsü ile kaplanmış gibi görünür.
Bu görüntü doku üstünde bulunan ascus ve ascospor tabakasından ileri gelir. Hasta meyvelerin
rengi zamanla esmerleşir, büzülüp kuruyan meyveler sonunda dökülür.
Şekil 8: Erik meyvelerinde cep hastalığının belirtisi
HASTALIK ETMENİ
Hastalık etmeni, Taphrina pruni’dir. Bu türün konukçu dokularında gelişimi, ascus ve
ascospor oluşturma özellikleri T.deformans’dan farksızdır.
YAŞAM ÇEMBERİ
Kesin olarak bilinmemekle beraber, fungusun hastalıklı ağacın genç sürgünlerinde
miselyum halinde kışladığı zannedilmektedir. Buradan çiçek tomurcuklarını yakalayan fungusun
ilk hastalık belirtilerini oluşturduğu, bunlar üzerinde oluşan ascosporların sekonder yayılmada rol
oynadığı kayıtlıdır. Başka bir görüşe göre de; fungus ascospor veya konidi halinde ağaç üstünde
15
ya da tomurcuk pulları arasında kışı geçirmekte, ilkbaharda oluşan miseller çiçekte yumurtalığı
delerek hastalığı başlatmaktadır. Her iki görüşte ortak olan nokta enfeksiyonun çiçekten
olduğudur. Hastalığın bir bahçede sadece belli ağaçlarda her yıl çıkması, hızlı ve geniş alanda
yayılma göstermeyişi, kışlamanın sürgünde veya tomurcuk pulları arasında miselyum halinde
gerçekleştiğinin ve sekonder enfeksiyonların fungus hayatında pek önemli olmadığının bir
göstergesi sayılabilir.
Hastalık serin yerlerde ve yağışlı yıllarda daha çok zarar yapar. İlkbaharın az yağışlı
geçtiği ve birden sıcakların arttığı yıllar hastalık pek az görülür.
Şekil 9: Taphrina deformans ve T.pruni’nin hastalık gelişim süreci (Agrios.,2005)
SAVAŞIM
Hastalık etmeninin sürgünler içinde miselyum halinde kışlayacağının ve ertesi yıl bunların
enfeksiyon kaynağı oluşturacağının bilinciyle, o yıl çok sayıda hasta meyve taşıyan sürgünlerin
özellikle kesilerek yakılması önerilir. Ayrıca, ağaç üzerinde kalan ve yere dökülen hasta
meyveler toplanıp yok edilmelidir.
16
1. İlaçlama: Tomurcuklar kabardığı dönemde,
2. İlaçlama: Çiçek taç yapraklarının % 80 döküldüğü dönemde yapılmalıdır
Hastalığı kontrol altına alabilecek fungisitler ve dozları şöyledir.
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Bakır sülfat %98 +
Sönmemiş kireç
Bakır oksiklorür %50
Bakır oksit %50
Captan %50
Thiram %80
Bordo bulamacı
2 kg - 1 kg
W.P.
W.P.
W.P.
W.P.
800 g
800 g
300 g
300 g
KÜLLEME FUNGUSLARI
SUB CLASS : Leotiomycetes
ORDO: Erysiphales
FAM: Erysiphaceae
Erysiphales Takımı içerisindeki tek Familya olan Erysiphaceae içerisinde 28 genus ve
yaklaşık 100 kadar tür bulunmaktadır. Bu takım içerisinde Külleme hastalıklarını yapan obligat
parazitler bulunur. Bütün dünyada yaygın olan küllemelerden bazıları epidemik nitelikte büyük
ekonomik kayıplara neden olurlar.
Erysiphales üyelerinde miselyum endoparazitik veya ektoparazitik özellik gösterir.
Eşeysiz üreme basit yapılı konidioforlar üzerinde genellikle zincir formunda, bazen de teker teker
konidiler şeklindedir. Eşeyli üreme organı Cleistothecium (Chasmothecium)’dur. İçinde bir veya
daha çok sayıda ascus bulunur. Ascosporlar tek hücrelidir.
Erysiphe familyasındaki külleme etmenlerinin miselyumu konukçunun tamamen dışında
bulunur. Yani ektoparazit olduğu için beslenme haustoriumları aracılığıyla epidermis
hücrelerinden gerçekleşir. Basit yapılı konidioforların ucunda basipetal zincir halinde oval veya
yuvarlak konidiler oluşur. Çevre koşullarının elverişsiz olduğu durumlarda fungus, bir veya
birkaç ascus içeren cleistothecium oluşturabilir.
17
Şekil 10. Yaprak epidermis hücresinde fungusun haustoryumu ve konidilerin görünümü
(Agrios,2005)
Külleme hastalıklarında çok sayıda bitki türünde hastalığa neden olmaktadır.
Erysiphaceae familyasında ana genuslar belli gruplar altında toplanmaktadır. Bu gruplarda yer
alan funguslar, Cleistotechium içerisndeki ascus sayıları ve cleistothecium dış çeperinde yer alan
tutunucuların morfolojilerine göre ayrılmaktadırlar. Buna göre ana gruplar Çizelge 4’de
görülmektedir:
Çizelge 4: Külleme funguslarının taksonomideki grupları
Sınıf (Tribe)
Yeni holomorfik
Anomorfik
Eski
teleomorfik
genus
genus
genus
Phyllactinia
Ovulariopsis
Phyllactinia
Tür ve konukçu
Phyllactinia spp.
Ağaç ve ağaçsılarda külleme
Phyllactineae
Leveillula
Oidiopsis
Leveillula
Leveillula taurica
Domates küllemesi
Golovinomyceteae
Golovinomyces
Erysiphe section
Oidium
Oidium
Erysiphe
Erysipheae
Erysiphe section
Oidium
Erysiphe section
Oidium
Golovinomyces
domateste. Kabakgillerde külleme
Erysiphe section
Erysiphe, Erysiphe cichoracearum
Erysiphe
kabakgillerde külleme
Microsphaera
Microsphaera alni
Süs bitkilerinde külleme
Microsphaera
Erysiphe section
Uncinula
neolycopersicum
Oidium
Uncinula
Ağaç ve çalı bitkilerinde külleme
18
Blumeriae
Blumeria
Oidium
Blumeria/Erysiphe
Blumeria, Blumeria graminis
Hububatta külleme
Podosphaera
Cystotheceae
Oidium
Podosphaera
Oidium
Sphaerotheca
Gül küllemesi
sec.
Podosphaera
Podosphaera
sec.
Sphaerotheca
ERYSIPHE, UNCINULA ve MICROSPHAERA
Konidiler tek başına oluşur. Cleistothecium’lar içinde çok sayıda ascus bulunur. Her ascus
içinde 2-8 ascospor vardır. Bu grupta tutunucular basit ve hifsi yapıda ise (Erysiphe section)
Erysiphe olarak isimlendirilir. Tutunucular kıvrık ve uçta kanca biçiminde bükük ise Uncinula,
Tutunucuların uçlarında bir veya birkaç kat halinde dikotom dallanma varsa Microsphaera adını
alır.
Uncinula
Erysiphe
Microsphaera
19
PHYLLACTINIA ve LEVEILLULA
Miseller ve konidiler yaprağın alt yüzeyinde bulunur. Cleistothecium oldukça iri ve
gruplar halindedir ve çok sayıda ascus içerir. Ascuslar 2-3 sporludur. Tutunucular cleistothecium
üzerinde ekvatoryal kısımda bulunur, sert ve düzgün yapılı dip kısmı şişkindir (Phyllactinia).
Tutunucular basit ve hife benzer şekildedir (Leveillula). Leveillula miselyum endoparazittir,
mezofil hucrelerine gönderdiği haustoryumları aracılığıyla beslenir. Konidioforlar bazen
stomalardan çıkar, bazen de doku üstündeki hifler üzerinde oluşur. Konidiler zincir oluşturrmaz,
cleistotecium’laryaprağın alt yüzünü kaplayan fungal örtü içinde bulunur.
Phyllactinia
Leveillula
SPHAEROTHECA ve PODOSPHAERA
Cleistothecium tek ascusludur. Ascus içinde 6-8 ascospor bulunur. Tutunucular basit
hifsel görünüştedir, ender rastlanan basit dallanma belli bir kurala bağlı değildir ( Sphaerotheca)
Tutunucular düzgün yapılı ve sert, uçları dikotom dallanmıştır (Podosphaera).
Sphaerotheca
Podosphaera
20
BLUMERIA ve GOLOVINOMCES
Konidiler zincir formundadır. Cleistothecium birden fazla ascus içerir. Tutunucular kısa,
basit ve hife benzer yapıdadır (Blumeria). Tutunucular hife benzer yapıda, kıvrımlı, basit veya
düzensiz biçimli bir dallanma gösterir (Golovinomyces).
Blumeria
Golovinomyces
KÜLLEME HASTALIKLARI
Küllemeler, bitki hastalıkları arasında belki de en iyi tanınan ve yaygın olan hastalıklardır.
Külleme yüzünden bitkilerin tamamen kuruduğu pek görülmez, fakat hastalıklı bitkilerde
fotosentez ve gelişme sekteye uğrar, ürün miktarı ve kalitesi düşer. Çok yıllık bitkiler yıldan yıla
daha güçsüz ve daha veimsiz olur.
Türkiye’de otuzu aşkın külleme türü 120 civarında bitki türünü hastalandırmaktadır. Bu
bitkilerin çoğu kültür bitkisidir. Hastalığın şiddetli olması halinde zarar daha yüksek olur.
Ülkemizde en yaygın ve en zararlı olanlar; asma, arpa, bamya, buğday, kabakgiller, meşe, şeftali,
şekerpancarı ve yonca küllemeleridir.
Külleme fungusları ülkemizin her tarafına yayılmışttır. En yaygın görüldüğü böklgemiz
ise İç Anadolu’dur.
KÜLLEME HASTALIKLARININ GENEL BELİRTİLERİ
Külleme, konukçunun yeşil olan tüm organlarında (yaprak,genç sürgün, çiçek ve mayve
salkımları, çiçek ve meyve sapı, genç ve yeşil meyveler) önce sınırlı sonra tüm organı kaplayacak
kadar yaygın beyazımsı gri, pudra veya kül örtüsünü andıran fungal bir örtü ile karakterize edilir.
Zamanla bu fungal örtü içinde küçük, toplu iğne başı büyüklüğünde ve siyah renkli üreme
organları (Cleistothecium) belirir.
21
Külleme örtüsü yaprakların genellikle üst yüzeyinde, bazen her iki yüzünde, Phyllactinia
ve Leveillula türlerinin yaptığı küllemelerde ise, genellikle stomaların yer aldığı yaprağın alt
yüzünde bulunur.
Şekil 11. Buğday ve kabak yapraklarında görülen hastalık belirtileri
KÜLLEME FUNGUSLARINDA GENEL YAŞAM ÇEMBERİ
Külleme etmenleri kışı iklime ve fungus türüne bağlı olmak kaydıyla konidi,
Cleistothecium ve sürgün dokularında misel halinde geçirir. Buna göre ertesi yılın ilk primer
enfeksiyonlarını ya kışı canlı halde geçirebilmiş konidiler ya da Cleistotheciumlardan çıkan
ascosporlar veya sürgün dokularında kışlamış miselin aktivite kazanması ile oluşmuş yeni
konidiler yapar.
Vegetasyon döneminin başında oluşan ilk belirtilerden yayılan konidiler sekonder
enfeksiyonları başlatır. Yeni belirtilerin ve yeni konidi generasyonlarının oluşumu vejetasyon
boyunca sürüp gider.
Konukçuya ulaşan konidi 2 saat içinde çimlenir, 6 saat sonra appresoryum oluşumu
başlar, 15 saat sonra enfekteli dokuda haustoryumları ve yeni hifleri görmek mümkündür. Daha
sonra dokudaki hiflerin artışı logaritmik düzene göre olur. Üç gün içinde konidiofor oluşumu
başlar, enfeksiyonun beşinci günü konidiler doğaya yayılır. Konidioforlar düzenli bir şekilde her
gün yeni konidiler oluşturmaya devam eder.
Külleme etmenlerinin inkubasyon süresi uygun koşullarda çok kısa olduğundan kolayca
epidemi yapabilirler. Konidilerin su içeriği fazla olduğu için %70 gibi düşük hava neminde ve
kuru bitki yüzeylerinde de çimlenip enfeksiyonu gerçekleştirebilirler. Bu nedenle külleme
22
hastalıkları, diğer pek çok hastalık için uygun olmayan kurak koşullarda da problem yaratır.
Ayrıca, sıcaklık isteği yönünden de birçok etmenden daha toleranslıdır.
Vejetasyon mevsiminin sonuna doğru konidi oluşumu yavaşlar, sonra durur. Fungal örtü
içinde Cleistothecium’lar belirmeye başlar. Bazı türlerde ascuslar ekim-kasım aylarında
olgunlaşır, bazılarında ise olgunlaşma ertesi ,ilkbahara kadar sürer.
KÜLLEMELERİN GENEL SAVAŞIMI
Hastalıklı organların kesilip yakılması ertesi yıla geçecek inokulum kaynaklarını
yoketmek açısından çok önemlidir.
Külleme hastalıklarından en fazla etkilenen bitki grupları arasında yer alan buğdaygillerde,
kimyasal savaşımın zor olması, uygulanma zorlukları ve etkisiz olmaları nedeniyle en kesin
çözüm yolu dayanıklı çeşit yetiştirmektir. Diğer bitki türlerinden kabakgiller, şeker pancarı, çilek,
asma, süs bitkilerinde hastalıkla savaşımda kükürtlü bileşiklerin kullanımı yaygındır. Yine son
yıllarda sistemik etkiye sahip , tohuma veya yeşil aksama uygulanabilen fungisitler
kullanılmaktadır. Elma gibi ağaçlarda hastalıkla savaşımda sterol biyosentezini engelleyen
fungisitler etkili olmaktadır.Küllemeler ile savaşımda bazı biyolojik etki gösteren fungal
antagonistler
(Ampelomyces
quisqualis)
ve
bazı
bitki
aktivatörleri
ile
de
savaşım
yapılabilmektedir.
BAĞ KÜLLEMESİ
Asma küllemesi yaklaşık 150 yıldan beri tanınan ve dünyanın her tarfına yayılmış bir
hastalıktır. Avrupa’ya ilk kez 1845 yılında giren hastalık, Türkiye’de 1851’den beri bilinmektedir.
Yurdumuzda küllemenin girmediği bağ alanı yoktur. Asma küllemesi kurak iklim bağ alanlarının
bir numaralı hastalığı olarak önemini korumaktadır. İlaçlanmayan bağlarda zararın bazen %70’e
kadar çıktığı görülebilir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık asmanın bütün yeşil kısımlarında, başta yapraklar olmak üzere, salkımlarda,
çiçekte, çubuklarda, sülüklerde, salkım saplarında ve danelerde görülür. Yapraklar çok genç ve
küçükken belirtileri farketmek zordur. Yer yer sarımsı, küçük, belli belirsiz lekeler şeklinde
başlar. Bir süre sonra yaprağın rengi donuklaşır, parlaklık kaybolur ve genellikle her iki yüzünde
kül veya toz serpilmiş gibi kirli beyaz bir örtü oluşur. Yaprağın normal yumuşaklığı gider;
23
kalınlaşır ve sertleşir. Hastalıklı yapraklar üstündeki fungal örtü parmakla silinirse, ölü epidermis
hücrelerinden ibaret, yaygın noktacıklar halinde esmerleşme göze çarpar.
Yaşlı yaprakların kenarlar kıvrılır ve normal görünümlerini kaybederler. Salkımlar
çiçeklenme öncesinde, çiçek zamanı veya daha sonra hastalığa yakalanabilir. Hastalık ne kadar
erken başlarsa o kadar çok zarar verir. Henüz çiçeklenmemiş genç salkımların hastalık nedeniyle
tamamen kuruması mümkündür. Benzer şekilde, çiçek zamanı yakalanan salkımlarda meyve
tutumu sekteye uğrar. Küçük taneler yakalanırsa, normal büyüyemezler; olgunlaştıklarında da
enfekteli taneler çatlar. Çatlaklik uzunlamasınadır ve buradan tanenin çekirdeği görünür.
Küllemeli salkımlar üzerinde hastalığı tipik özelliği olan kirli beyaz, pudramsı fungal örtü gelişir.
Danelere ben düştükten sonra artık yeni enfeksiyon meydana gelmez. Küllemeli taneler nakliyeye
dayanamaz ve çabuk çürürler. Hasta taneler kurutulursa, siyahımsı kırmızı bir renk alır ve Pazar
değeri düşük olur. Hastalıklı üzümlerden yapılan şarapların kalitesi düşüktür.
Şekil 12: Tane ve yaprak üzerinde külleme hastalığının oluşturduğu belirtiler
Külleme taze sürgünleri de yakalar ve tipik belirtileri oluşturur. Vejeatasyon mevsiminden
sonra böyle sürgünler üstünde, fungusun beslenmesi sonucu ölen hücre gruplarından ibaret, önce
siyah sonra kızıl hahve, püskürtme görüntüsünde lekeli alanlar dikkati çeker. Bu tipik görüntü,
asmanın önceki vejetasyon döneminde küllemeli olduğunun en iyi işaretidir. Çubuklar yaşlanınca
artık bu tipik belirti farkedilmez olur.
24
HASTALIK ETMENİ
SUB CLASS:Leotiomycetes
ORDO:Erysiphales
FAM:Erysiphaceae
Etmen: Erysiphe necator Schwein. (Uncinula necator)
YAŞAM ÇEMBERİ
Fungus kışı hastalıklı sürgün dokularında veya hastalıklı tomurcuklarda misel halinde
geçirir. İlkbaharda gözler uyanırken misel de aktivite kazanır ve taze filizlerdeki ilk yapraklara
ulaşır. Biri iki hafta içerisnde bu yapraklarda külleme belirtileri, yani konidiofor ve konidiler
meydana gelir ve hastalık yayılmaya başlar. Primer enfeksiyon kaynakları hastalıklı sürügün ve
tomurcuklardır; sekonder enfeksiyonlar ise; ilk yeni beliritilerde oluşan konidiler tarafından
başlatılır ve yeni konidi generasyonları tarafından bütün vejetasyon mevsimi boyunca sürer gider.
Fungus sonbahar-kış döneminde cleistothecium da oluşturur, fakat primer enfeksiyonlarda
ascosporların pek önemi yoktur.
Bağ küllemesi serinliği diğer küllemeler kadar sevmez. Konidi çimlenmesi 10-350C’ler
arasındadır. Optimum çimlenme sıcaklığı ise; 25-28 0C’dir. Konidiler 400C’de 24 saat içinde
ölürler.
Konidi çimlenmesi için belli bir nemliliğe de ihtiyaç vardır. Hava nemi %20’yi bulunca
konidilerin %15’i çimlenir. Nem arttıkça çimlenme oranı da yükselir. Fakat yağmur ve ıslaklık
bağ küllemesi için uygun değildir. Yağmurdan önceki ve sonraki nemli havalar ise enfeksiyon
için uygun sayılır.
25
Fungus dormant
gözlerde kışlar
Enfekteli gözlerden gelişen
fungus tüm sürgünü kaplar
Baharda
ascosporlar
oluşur
Bulaşık
salkım
Bulaşık yeni
sürgünler
Fungus yeşil
aksamda sporlanır
Yaz sonunda yaprak ve
sürgünlerde
cleistothecium oluşur
Yaprak,sürgün ve
tanelerde oluşan
konidiler rüzgarla
yayılır
Konidi ve ascosporlar bitki
dokusunu enfekte eder
Şekil 13: Asma küllemesi hastalığının yaşam döngüsü
SAVAŞIM
Bağ küllemesi ile savaşım budama zamanı başlar. Hastalıklı çubuklarda ve tomurcuklarda
kışlayan misel, kısa budama yapılarak yok edilmelidir. Ayrıca asmaların optimal koşullarda
yetiştirilmesi ile ilgili kültürel işlemler uygulanmalı, omcaların iyi havalanabilmesi ve içte kalan
çubukların da güneş alabilmesi sağlanmalıdır.
1. Külleme ile savaşımda birinci ilaçlama sürgünler 25-30cm olunca,
2. İkinci ilaçlama ise çiçek taç yaprakları dökülünce yapılmaladır.
3. ve diğer ilaçlamalar ikinci ilaçlamadan sonra kullanılan ilacın etki süresi ve çevre
koşullarına bağlı olarak tanelere ben düşmeye kadar devam edilmelidir.
Asma küllemesi ile savaşta toz kükürt eskiden beri başarı ile kullanılır. Ayrıca hazır
kükürtlü preparatla ve değişik etkili maddeler içeren hazır ilaçlar da küllemeye lkarşı çok etkilidir.
Ülkemizde ruhsatlı bağ küllemesi ilaçları ve dozlarından bazıları şunlardır:
26
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Kükürt
WP/WG
400 g
Kükürt
SC
400 ml
Azoxystrobin 250g/l
SC
75 ml
Penconazole 100g/l
EC
25 ml
Kresoxim methyl+boscalid(100+200g/l)
SC
30 ml
Ampelomyces quisqualis izolat M-10
WG
5g
TAHIL KÜLLEMESİ
Graminae familyasından 100’ü aşkın genus içinde pekçok tür küllemeye yakalanır.
Ülkemizde buğday ekilen bölgelerin tümünde ratlanırsa da en yaygın olduğu yerler kıyı şeridi ile
bu şeride geçiş alanlarıdır. Çok nemli yerler hariç, hastalığın pek zararlı olduğu söylenemez.
Türkiye’de arpa küllemesi daha yaygın ve daha zararlıdır. Özellikle başak tutumundan önce çıkan
külleme arpa rekoltesinde önemli düşüklük yapar. Hastalığın çıkışı ne kadar gecikirse verim
üzerindeki dolaylı zararı, o kadar az olur. Hastalık yulafta, ender olarak da çavdarda görülür.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Tahıl küllemesi yaprakların her iki yüzünde, küçük, beyaz renkli ve ancak dikkatle
bakıldığında farkedeilen püstüller halinde başlar. Hızla büyüyen ve renkleri kirli beyaza,
sonradan hafif pembeye dönen lekeler pudra serpilmiş gibi bir görüntüye sahiptir. Bir süre sonra
bu fungal örtü içinde küçük, siyahımsı noktacıklar halinde cleistothecium’lar belirir. Hastalığa
şiddetli yakalanan yapraklar kurur. Kuruyan yaprakların az veya çok oşuşu bitkide başak verimini
bununla doğru orantılı olarak azaltır.
Ayrıca etmen, sadece alt yapraklarda zarar yapmışs, hastalık önemsiz sayılır, ancak üst
yapraklar ve başaklar yakalandığında verim kayıpları ortaya çıkar.
27
Şekil 14. Buğday yaprakları üzerindeki hastalık belirtisi
HASTALIK ETMENİ
SUB CLASS:Leotiomycetes
ORDO:Erysiphales
FAM:Erysiphaceae
Etmen: Blumeria graminis (DC.) Speer
YAŞAM ÇEMBERİ
Vejetasyon döneminin sonuna doğru fungal örtü içinde etmenin cleistotheciumları fark
edilmeye başlar. Etmen yaz mevsimini ve konukçusunun vejetasyon dönemi haricindeki zamanı
cleistothecium halinde geçirir. İlkbahar başında doğaya dağılan ascosporlar henüz çok genç
durumdaki bitkileri enfekte eder. Bu primer enfeksiyonlar sonunda ortaya çıkan yeni yeni konidi
generasyonları hastalığın hızla yayılmasını sağlar.
Pratikte cleistothecium oluşumunun, hastalığın ilk çıkışı üzerinde pek etkili olmadığı
bilinir. Aslında etmen güzlük tahılları enfekte eder. Kışı misel halinde, yapraklarda geçirir ve
ilkbaharda konidi vererek aktif üreme dönemine geçer. Ilıman bölgelerde fungus taze yaprak
dokusunda misel halinde kışlar. İlkbaharda hızla konidi oluşur ve bu yeni konidiler rüzgarla uzun
mesafeler kat ederek, yakından uzağa birçok tarlada ve oradan da yeni bölgelerde hastalığın
başlamasına neden olurlar.
Enfeksiyon için serin havalar uygundur. Örneğin İzmir’de arpalar Ocak ayında
hastalanmaya başlar ve bu durum Mart’a kadar sürer. Bu süre içerisinde sıcaklık ortalaması 9-
28
110C arasındadır. Konukçunun fenolojik durumu hastalık üzerinde çok etkilidir. Enfeksiyonlar
arpa kardeşlendikten sonra, ancak henüz kaleme kalkmadan olmaktadır. Başaklanan arpalar artık
hastalığa yakalanmaz. Dengesiz beslenen özellikle tek taraflı azot gübrelemesi yapılan bitkiler
küllemeye daha duyarlıdır. Bunlarda epidermis çeperi ince olur. Sık ekim de hastalığı arttırıcı etki
yapar.
Konidilerin optimum çimlenme sıcaklığo 100C’dir. Konidiler 0-350C arasındaki
sıcaklıklarda çimlenebilir. Enfeksiyon için optimal sıcaklık 15-200C, cleistothecium’ların
oluşması için ise, 10-200C’dir. Etmenin inkubasyon süresi bir haftadır.
SAVAŞIM
Tahıl küllemesine karşı en güvenli yol dayanıklı çeşitler yetiştirmektir. Ayrıca, bitkileri
uygun tekniklerle yetiştirmek, sık ekimden ve fazla azotlu gübrelemeden kaçınmak, ekim tarihini
geciktirerek kış soğuklarından kurtulup bir an önce gelişmelerini sağlamak gereklidir.
Hastalık belirtileri görülmeye başlandığında fazla yoğunluk kazanmadan ilaçlamaya
başlanmalıdır. İlaçlar önerilen dozlarda yaprak alt ve üst yüzlerinin kaplanması sağlanarak
uygulanmalıdır.
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) dekara
buconazole EW 150
Difenoconazole+ Propiconazole 150+150 g/l
EC
40 ml
Epoxiconazole+ Carbendazim
SC
100 ml
Triadimenol 250 g/l
EC
50 ml
Propiconazole 250 g/l
EC
50 ml
Tebuconazole 250 g/l
EC
75 ml
EC
60 ml
Spiroxamine+Tebuconazole+
Triadimenol 240+167+43 g/l
29
ÇEŞİTLİ SEBZELERDE KÜLLEME
Sebze küllemeleri, sebze çeşitleriyle dünyanın her tarafına yayılmıştır. Türkiye’de de çok
yaygındır. Akdeniz, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde daha belirgin olarak görülür.İç Anadolu’nun
kurak ikliminde kabak ve hıyarda her yıl mutlaka çıkar, fakat vejetasyonun sonlarında görüldüğü
için büyük ürün kayıpları oluşturmaz. Hıyar küllemesi serada hıyar yetiştiriciliğinin önemli
sorunlarından birisidir. Yaygın ve zararlı sebze küllemelerinden biri de bamya küllemeleridir. İç
Anadolu’da salgın halini aldığı yıllarda verimi yarıya düşürdüğü kayıtlıdır.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Sebzelerde külleme belirtileri de diğer konukçulardakinden farklı değildir. Bitkinin yeşil
renkli tüm toprak üstü organları hastalanabilir. Sebze grubu içine pek çok bitki türü girdiği için,
külleme belirtilerinde iki ana görüntü dikkat çeker. Külleme etmenlerinin büyük bir kısmı bitki
dokularının sadece üstünde gelişir ve epidermis hücrelerine gönderdiği emeçlerle beslenir.
Parankimatik dokuda fungus hifleri bulunmadığı için de hastalıklı kısımda belirgin sarı veya
esmer lekeler oluşmaz. Hasta kısım pudra veya tebeşir tozu serpilmiş gibi yüzeysel, beyazımsıkirli bir fungal örtüyle kaplıdır.
Yapraklar parlaklığını ve yumuşaklığını kaybeder, yaşlı yaprak görüntüsünü alır, uçları
hafifçe kıvrılır. Hastalığa şiddetle yakalanmış bitkiler normal büyüyemez, çiçek ve meyve
veremez. Küçük meyveler yakalanırsa asimetrik ve kalitesiz olurlar, bazen meyve dökümü
görülebilir. Sebzelerden domates, biber ve patlıcan dışındakilerde külleme belirtileri bu
anlatılanlara uyar.
Domates, patlıcan ve biber küllemesi etmeni Leveillula taurica’nın hifleri parankima
dokusunda intersellüler olarak gelişir ve tıpkı mildiyö hastalığındaki gibi, parankima hücrelerinin
bozulmasına bağlı olarak, yaprağın üst yüzünde sarımsı, yeşil, yağ lekesine benzer lekeler
oluşturur.Bu lekelerin alt yüzünde yine mildiyö belirtisini hatırlatan, konidiofor ve konidilerden
oluşan kadifemsi bir fungal örtü vardır. Bu nedenle Leveilula’nın yaptığı külleme belirtileri,
genel olarak külleme belirtilerinden farklıdır.
Külleme hastalığını sebzelerdeki zarar şekli fotosentez yüzeyinin azalması ve bitkinin
zayıflaması şeklinde dolaylı, ya da çiçekleri yakalayıp meyve tutumuna engel olmak veya meyve
dökümüne yol açmak şeklinde doğrudan olarak düşünülebilir.
30
HASTALIK ETMENLERİ
Golovinomyces orontii (Erysiphe cichoracearum): Kabakgiller, marul, bamya, tütün,
kolza, ayçiçeği, Compositae, Malvaceae, Cucurbitacaea ve diğer familyalardan bir çok bitkide
külleme yapar.
Erysiphe pisi var pisi: Bezelye,mercimek ve Papilionaceae familyasından bazı genuslara
giren bitkilerde külleme etmenidir.
Leveillula taurica: Domates, patlıcan, biber, patates, ayrıca Leguminosae, Malvaceae ve
Euphorbiaceae familyasından birçok bitkide görülür.
Oidium lycopersici: Domates,patlıcan, biber
Podosphaera fuliginea (Sphaerotheca fuliginea): Cucurbitaceae familyası sebzeleri,
ayrıca başka familyalardan birçok bitkide külleme etmenidir. P.fuliginea ve G.orontii kabakgiller
familyası sebzelerinde külleme yapan iki türdür. Bitki üzerinde oluşan fungal örtünin rengiyle
pratik olarak bu iki türü ayırmak mümkün olur. Golovinomyces, yoğun, beyaz, pudramsı bir
görünüşte olduğu halde, Podosphaera’nın oluşturduğu fungal örtü daha zayıf, kirli beyazsarımsı,kahvemsi renktedir.
Hıyar Küllemesi (Golovinomyces orontii)
31
Şekil 15. Golovinomyces orontii’ninn bitkide oluşturduğu belirtiler ve mikroskobik yapıları A:
Chasmothecium, C: ascus E: konidiler
Sphaerotheca fulliginea
32
Domates Küllemesi (Oidium lycopersici)
Konidioforda tek
konidi oluşumu
Erysiphe pisi
YAŞAM ÇEMBERİ
Sebze külleme etmenleri de kışı teorik olarak Cleistothecium formunda geçirir. Ancak kışı
ılık geçen yörelerde konidiler ölmeden kışı geçirip, ilkbaharın ilk enfeksiyonlarını başlatabilirler.
Ayrıca, seracılık yapılan yerlerde vejetasyon kış boyunca devam ettiğinden, seralar devamlı bir
enfeksiyon kaynağı oluşturur. Bundan başka, sebzelerde külleme yapan türlerin yabancı otlardan
da konukçuları vardır. Kışın söz konusu sebze türünün yetişitrilmediği dönemde etmen diğer
konukçuların üstünde aktif üremesini veya misel olarak canlılığını sürdürebilir. Fungus, kış
boyunca cleistothecium oluşumunu tamamlayıp ilkbaharda ascospor verse de ilkbaharın ilk
enfeksiyonları açısından genellikle pratik bir önemleri yoktur.
33
Bütün diğer küllemeler gibi sebze küllemeleri de bitki yüzeyinin ıslak olması enfeksiyon
oranını arttırmaz. Enfeksiyon hava neminin yükselmesi ile artsa bile ıslak bitki yüzeyinde
enfeksiyon görülmez. Nem oranı %50’nin altına düştüğünde de sporulasyon görülmez.
Kabakgillerin genç, taze yaprakları küllemeye dayanıklıdır. Ancak belli bir olgunluğa
eriştikten sonra duyarlılık artar.
Şekil.16. Külleme funguslarında yaşam çemberi
SAVAŞIM
Hastalığı kontrol altında tutabilmek için hasattan sonra hastalıklı bitki artıklarını
tamamaen toplayıp yakmak etkin bir kültürel önlemdir. Ayrıca, etmenlerin konukçuları arasında
olan yabancı otlar da civarda bulundurulmamalıdır.
Hastalıkla kimyasal savaş ilk beliritilerin görülmesi ile başlar. Sistemik ilaçlar 18-20 gün
arayla, dieğerleri 10 günde bir uygulanır.
34
Domateste küllemeye ruhsatlı bazı fungisitler
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Kükürt 800g/l
SC
400 ml
Penconazole 100g/l
EC
50 ml
Boscalid+pyraclostrobin
WG
60g (sera)
Azoxystrobin+difenaconazole
Bacillus subtilis QST
100ml
SC
Ampelomyces quisqualis
1400 ml sera
5g
Kabakgillerde küllemeye ruhsatlı bazı fungisitler
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Azoxystrobin
SC
75mg
Carbendazim %50
WG
50g
Kresoxim-methyl
WG
400g
Triadimenol
EC
20ml/sera
jjjjjjjjjaKabakgillerde külleme hastalığı B
A
KESTANE KANSERİ
SUB CLASS: Sordariomycetes
ORDO:Diaporthales
FAM:Cryphonectriaceae
HASTALIK ETMENİ
Cryphonectria parasitica (Murrill) Barr.’dır.
İlk kez 1904’de New York Citry’de görülen hastalık 1940 yılında Amerika’daki doğal
kestaneliklerin büyük bir kısmını yoketmiştir. 1. Dünya savaşı sırasında Avrupa’ya bulaşan
patojen özellikle İtalya’da zor büyük zarar vermiştir. Yayılma hızı çok yüksek olan ve her yaştaki
kestane ağacını kurutabilen bu hastalık Türkiye’de ilk kez 1967 yılında farkedilmiştir. Bugün
35
Marmara ve karadeniz bölgelerimizde yaygındır, ayrıca Marmara bölgesindeki meşe ağaçlarında
da bu hastalığa rastlanmaktadır. Hastalığın Marmara bölgesindeki yaygınlığının %31.8 olduğu
bildirilmektedir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Kestane kanseri belirtileri çok genç, yeşil ve çapı 1 cm den az sürgünler ve kök hariç
ağacın bütün sürgün, dal ve gövdesinde görülmektedir. Önceleri kabukta bir esmerleşme, daha
sonra çatlamalar meydana gelir. Yapraklar solar, dallar kanserli bir görünüş alır. Kurak havalarda
hastalıklı sürgün ve dallarda kızarma ve büzülmeler dikkati çeker, nemli havalarda ise ödemler ve
şişkinlikler meydana gelir. Kabuğun üstü küçük kabarcıklarla dolar. Bunlar etmenin
pycnidiumlarından ibarettir. Kabuk altında, kabukla odun arasında beyaz renkli misel tabakasının
bulunuşu hastalık için tipiktir. Hastalık daha sonra ağacı tamamen kurutabilir.
Şekil 17. Kestane ağacı gövdesinde görülen çatlamalar ve piknit oluşumu
HASTALIK OLUŞUMU ve ETMENİN YAŞAM ÇEMBERİ
Patojen obligat yara parazitidir. Enfeksiyon için mutlaka yara gereklidir. Yaradan kabuk
içlerine ve kambiyum dokusuna ilerler. İnkubasyon süresi 2-6 hafta veya daha uzundur. Sıcak yaz
günleri enfeksiyonlar için çok uygundur. Nem yüksek ise, yazın inokulasyondan 2 hafta sonra ilk
ve sonbaharda ise 3-5 hafta sonra ödemler oluşmaya başlar. Kurak periyotlarda ise enfekteli
kısımların kızardığı ve büzüldüğü saptanmıştır. Kanserli kısımda kabuk rengi kırmızımsı
turuncudan, sarımsı yeşile kadar değişir. Pycnidia önce silik noktalar halinde görülür,
olgunlaştıkça birer sivilce görünümünü alırlar. Olgunlaşmaları enfeksiyondan 8 hafta kadar
sonradır. Pycnidium’lar nemli havalarda uzun turuncu ve portakal renkli uzantılar içerisinde
36
konidileri oluşturur. Bu konidiler kuşlar, böcekler ve soçrayan yağmur damlalalrı ile yayılırlar.
Aynı yerlerde, yani pycnidiumların bulunduğu stromalarda daha sonra perithecium’lar oluşur.
Kanserli doku üstünde pycnidium’lara her mevsimde, perithecium’lara ise kış mevsiminde daha
çok rastlanır.
A
B
C
Şekil 18. Peritesyum, ascus ve ascosporlar(A). Pycnidium, konidiofor ve konidiler (B).Pycnidium (C)
Patojen asıl zararını iletim demetlerinde oluşturur. Misel, ksilemde tıkanmaya neden
olduğundan bitkide su iletimi durmakta ve enfeksiyon yerinin üst tarafı (sürgün ve dal) tamamaen
kurumaktadır. Bu sırada ksilemde meydana gelen tylosis ve zamklanma neden olan patojenin
oluşturduğu toksinlerdir.
Perithecium’lardan hızla fırlatılarak doğaya çıkan ascosporlar rüzgarla taşınır. Bu
sporların 30-100 mil uzaklığa taşınabildiği ve epidemilerin kaynağını oluşturdukları
bildirilmektedir. Pycnidiosporlar ise yapışkan bir madde ile bulaşık olarak pycnidium’dan
çoktıkları için taşınmaları ancak yağmur, kuş, böcek ve diğer hayvanlar ile alet v.b. ile mümkün
olabilir. Pycnidiosporlar ne ıslakken ne de kitle halinde kurudukları zaman rüzgarla taşınır.
Bir stromada pycnidium oluşup içi boşaldıktan sonra aynı stromada Ağustos sonuna
doğru olgunlaşır ve pycnidiosporlar doğaya dağılır. Cryphonectria parasitica fungusu, yılın her
zamanında kanserli dokuda her şekilde aktif olarak bulunmaktadır.
37
Konidiler enfekteli
bitkilerden kuş, böcek ve
yağmur ile fidanlara
taşınır
Ağacın üst kısmı meyve
vermeden kurur. Kökler
immundur
Sarı-turuncu renkli
yapışkan konidiler
piknitten atılır
Peritesyumlardaki
ascuslardan
ascosporlar atılır ve
rüzgarla yayılır
Kanserli bölgelerde sarı renkte
iğne ucu şeklinde piknitler ve
peritesyumlar oluşur
Fungus yaralardan
girerek şişkin ve
gömük kanserleri
oluşturur.Bu kısımda
sürgün ölür
Şekil 19. Kestane kanserinde yaşam çemberi
SAVAŞIM
Bu hastalıkla etkin bir savaş yolu yoktur. Jhastalığın yeşil, taze sürgünlerde görülmeyişi
bir yara paraziti oluşundan, köklerde görülmeyişi de tanin’e olan duyarlılığındandır. Yüksek tanin
dozları fungusa toksik etki göstermektedir. Kestane köklerinde yüksek oranda tanin bulunduğu
için fungus kökleri hastalandıramaz. Aynı nedenle tanin oranı yüksek çeşitler bu hastalığa karşı
daha dayanıklıdır. Islah çalışmalarında kabuktaki tanin oranını yükseltme yolu denenmektedir.
Bu hastalığa karşı uygulanacak kültürel önlemler arasında iç ve dış Karantina önlemleri,
bulaşık bölgelerde tüm kestane ağaçlarının kesilmesi, konukçu olmayan orman ağaçlarının
yetiştirilmesi (kestane dışındaki konukçular: meşe, sumak) sayılabilir.
Etmen iletim demetlerinde zarar oluşturduğu için klasik fungisitler etkisizdir. Sistemik
fungisitlerin de etkili olmadığı görülmüştür. Ayrıca, patojenin kimyasallara karşı dayanıklılık
kazanabilmesi de olasıdır.
38
1950 yılında bir İtalyan araştırıcı bazı ağaçlarda miselyumun kortekse geçemediğini, hatta
tamamen kaybolup gittiğini görmüştür. Bu tip “iyileşebilir kanser” niteliği taşıyan kısımlardan
yaptığı izolasyonlarda C.parasitica’nın hipvirulent ırkını elde etmeyi başaran araştırıcı kestane
kanseriyle biyolojik savaş düşüncesinin doğmasına neden olmuştur.
Hipovirulent ırkın anastomosis yoluyla virulent ırka taşındığı ve onun virulensini
düşürdüğü saptanmıştır. Virulent ırk tarafından başlatılan ve ilerlemekte olan kanserin çevresi
hipovirulent ırkla inokule edildiğinde kanserin ilerleyişinin durduğu ve iyileşme eğilimi
gösterdiği
anlaşılmaktadır.Hipovirulent
ırktaki
hipovirulenslikten
dsRNA
içeren
bir
hyphovirusun sorumlu olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu özellikte bulunan bir ırkta, virulent
izolattan farklı olarak, turuncu renk yerine beyaz renkli bir pigmentasyon görülmektedir.
Hipovirulent ırkla inokule edilmiş kestane ağaçlarında 2 yıl boyunca yapılan gözlemlerde
kanserli ağaçlar izlenmiş ve kanserli ağaçlarda iyileşmeler görülmüştür.
Şekil 20. Hipvirulent ırkın virulnt ırkla hifsel teması sonucu, virulent özelliğin değişmesi
CEVİZ ANTRAKNOZU
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO:Diaporthales
FAM: Gnomoniaceae
HASTALIK ETMENİ
Gnomonia leptostyla (Fr.) Ces.et de Net.
Dünya’da ve Türkiye’de yaygın bir hastalıktır. Ülkemizde en zararlı olduğu yerler
Karadeniz sahilleriyle Kafkasya’ya geçit bölgelerimizdir.
Antraknoz ceviz ağaçlarını hemen kurutmaz. Fakat hasta ağaç yıldan yıla zayıflar ve
verimsizleşir. Ayrıca meyveler de küçük ve kalitesiz olur.
39
HASTALIK BELİRTİLERİ
Yaprak ve meyvelerde görülen hastalık beliriileri tipik birer nekrozdur. Yapraklarda 3-5
mm çapında siyah lekeler belirir. Lekelerin etrafında kahverengi bir hale bulunur. Lekeler bazen
birleşir ve yaprakta önemli bir alanı kaplarlar. Kurak yerlerde ve yaz aylarında hasta yapraklar
kenarlardan başlayararak kurur. Kuruyan kısımların üstünde Temmuz’dan itibaren stromatik spor
yatakları (acervulus) ve konidiler oluşur. Bu spor yatakları lekeler üzerinde konsantrik halkalar
oluşur. Bu spor yatakları lekeler üzerinde konsantrik halkalar halinde dizilmişlerdir ve siyahımsı
renktedir.
Meyveler üzerinde siyahımsı renkte, içeri çökük antraknoz lekeleri oluşur. Lekeler bazen
meyvenin yarısını kaplayacak kadar gelişebilir. Erken hastalanan meyveler, hastalık şiddetli
olduğu zaman dökülebilir.
Hastalıklı ağaçlar yaz aylarında uzaktan bile dikkati çeker. Yapraklar kavruk görünümlü,
kıvrık ve az sayıdadır. Sürgünler kısa, meyveler küçüktür. Ağaçta genel bir sağlıksızlık hali
vardır. Nemli yerlerde dallar üstünde yosunlar gelişir. Bu tablo ağaçtaki gelişme geriliğinin
ifadesidir.
Şekil 21. Ceviz antraknozu hastalığının meyve ve yapraklardaki belirtileri ile etmenin konidileri
40
YAŞAM ÇEMBERİ
Hastalık etmeni hastalıklı bitki artıkları üzerinde saprofitik formda canlılığını sürdürür.
Kış boyunca perithecium oluşumu sürer. Olgunlaşan ascosporlar İlkbaharda doğaya dağılarak
primer enfeksiyonları başlatır. İnkubasyon süresi sıcaklığa bağlı olarak, 14-30 gün kadar sürer.
Hastalığın salgın haline geçmesi Nisan yağmurlarıyla ilgilidir. Çeşitli çalışmalarda sekonder yaz
enfeksiyonlarının, hastalıklı yapraklarda oluşan konidilerle olduğu ortaya konmuştur.
SAVAŞIM
Yere dökülmüş, hastalıklı yapraklar fungusun kışlamasını sağladığından Ceviz
antraknozunun kontrol altına alınabilmesi büyük ölçüde, bu inokulum kaynaklarının yokedilmesi
ile mümkün olmaktadır. Ağaç altında bulunan hastalıklı yaprakların toplanıp yakılmalı veya
derince gömülmelidir. Üzerinde hastalık belirtilerini taşıyan dallar kesilmesi ve budanıp
uzaklaştırılmalıdır.
Kimyasal savaşımda ilaçlama zamanları
1. ilaçlama: tomurcukların yeni patlamaya başladığı, yaprakların kedi kulağı olduüu
dönemde
2. ilaçlama: yaprakçıkların yarı büyüklüğünü aldığı dönemde
3. ilaçlama: Meyvelerin fındık büyüklüğünü aldığı dönemde
4. ve diğer ilaçlamalar: meteorolojik koşullar ve ilacın etki süresi dikkate alınarak
yapılmalıdır.
Kimyasal mücadele kullanılacak ilaçlar ve dozları:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Maneb %80
WP
300 g
41
ASMADA ÖLÜKOL
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO:Diaporthales
FAM:Diaportaceae
HASTALIK ETMENİ: Phomopsis viticola (Sacc.) Sacc.
Yaygın ve zararlı bir bağ hastalığı olan ölükol Türkiye’de ilk kez 1967 yılında Manisa’da
tanılanmıştır. Bugünkü bilgilere göre Ege Bölgesi bağlarında, özellikle taban bağlarda yaygındır.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Ölükol’a şiddetle yakalanmış asmaların bir veya birkaç kolu ilkbaharda sürmez. Bazen
tüm asma sürmeyebilir. Çünkü hastalık nedeniyle kollar üstündeki tomurcuklar ölmüştür.
Hastalığın adı bu tipik beliritiye göre verilmiştir.
Hastalık belirtileri asmanın bütün yeşil kısımlarında, sürgünlerde, salkım ve yaprak
saplarında, yaprak ve tanelerde görülür. Ege’de Mayıs ayında hastalıklı omcalar küçük, sarı,
kıvırcık ve kenar kısımları yırtık yapraklarla dikkati çeker. Bu yapraklar yakından incelenirse
küçük, milimetrik, siyahımsı lekeler taşıdığı ve yaprak kenarlarındaki yırtıklığın da birbiriyle
birleşip belli bir yaprak alanını öldüren ve yaprak gelişiminde düzensizlik yaratan bu lekeler
nedeniyle meydana geldiği farkedilir. Mevsim ilerledikçe, yeni hastalanmalar olmadığı için,
sonradan gelişen sağlıklı yapraklar, bu tipik görünüşlü hasta yaprakları örter ve belirti kamüfle
edilmiş olur.
Hastalığın sürgündeki belirtileri başlangıç döneminde, sürgünün dip kısımlarında siyah
merkezli, küçük lekeler halindedir. Zamanla bu lekeler özellikle uzunlamasına büyür, birbiriyle
birleşir ve hasta dokuyu öldürerek sürgünün o kısımlarında çatlak, kanserleşmiş bir görüntü
meydana getirir. Çatlaklık odun dokusuna kadar iner, hatta odun da çatlayabilir. Böyle lezyonlara
genellikle sürgünün sadece dipteki boğum aralarında rastlanır. Çünkü yakalanma ilk
tomurcuklardan başlar. Beşinci tomurcuktan sonra sürgün belirtileri yarı yarıya azalır.Aynı
şekilde, hastalıklı bir sürgünde ertesi yıl sürmeyecek gözlerin sayısı, dipten itibaren uca doğru
azalır.
42
Hasta çubuklar kışın beyaz renkte görünürler. Beyazlaşan kısımların üzerinde küçük,
kabarık ve sık noktacıklar vardır. Sürgün rengiyle tam bir kontrast teşkil eden bu noktacıklar,
etmenin pycnidium’larıdır.
Koruklar üzerinde yuvarlak veya oval, nekrotik lekelerin görüldüğü ve bu lekelerin,
tanenin suyunu kaçırarak buruşukluk yarattığı, ayrıca koyu gri bir renk almasına yol açtığı
saptanmıştır.
Yayılma ve ilkbaharda inokulasyon
İlkbahar ve yazın
hastalık oluşumu
Gövdede piknit
formunda kışlama
Şekil 22. Asmada ölükolun belirtileri
YAŞAM ÇEMBERİ
P.viticola, kışı hastalıklı sürgün dokularında misel formunda geçirir. Dokudaki misel,
asmanın dinlenme döneminde son derce aktiftir. Sonbaharda beyaz renkleriyle dikkati çeken
hastalıklı sürgünler üstünde pycnidium oluşmaya başlar. Pycnidiosporlar olgunlaşması ise, ertesi
ilkbaharı bulur. Pycnidium’lardan spor çıkışının sadece Mayıs ve Haziran aylarında olduğu, daha
sonra görülmesiği kayıtlıdır.
İlkbahar yağmurları, hem pycnidium’lardan spor çıkışı, hem yayaılmaları, hem de
enfeksiyonların gerçekleşebilmesi açısından son derce önemli ve gereklidir. Zaten bu hastalıkta
sekonder enfeksiyonlar söz konusu değildir. Pycnidia Sonbahar-Kış dönemi boyunca gelişimini
43
sürdürü; içindeki sporlar ise, ancak İlkbahar’da olgunlaşıp doğaya yayılır. Bunların yaptığı
enfksiyonları izleyen aktif vejetasyon döeneminde hasta dokularda yeni sporlar oluşmadığına
göre, bir sekonder enfeksiyondan söz edilemez. Bir vejetasyon döneminde görülen tüm
enfeksiyonlar primer enfeksiyon sayılır ve geçen yılların hasta sürgünleri üzerindeki
pycnidium’lardan çıkan Pycnidiosporlar tarafından yapılır.
P.viticola, sadece yaralardan ve doğal açıklıklardan penetrasyon yapabilir. Hastalığın
inkubasyon süresi 30 gündür. Yani enfeksiyondan bir ay sonra hastalık belirtileri görülür.
Hastalığın yayılışı serin havalarda ilerler, sıcaklar artınca yavaşlar.
Uzun süreli
nemli dönem
Yaprakta küçük
sarı lekeler
Boğumlarda
uzunlamasına
siyah çatlaklar
Uzun süreli
nemli dönem
Beyazlaşmış
kollarda
kışılama
Şekil 23. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Budama zamanı hastalıklı sürgün ve kolların dikkatle seçilip, kesilerek yokedilmesi,
kışlayan inokulumu oradan kaldırması açısından son derece önemlidir. Budama yaralarına yara
macunu sürülmelidir. Budama zamanının erkene alınması hatta hemen sonbaharda yapılmasının
daha yararlı olacağı bildirilmektedir.Hastalıklı omcalardan aşı kalemi alınmamalıdır.
Kimyasal savaşımda ilaçlamalarda uyulması gereken kuralla şunlardır:
Kış ilaçlaması: Budamadan sonra, gözler uyanmadan hemen önce yapılmalıdır.
44
Yaz ilaçlaması:
1. ilaçlama: Sürgünler 2-3 cm olduğunda
2. Sürgünler 8-10 cm olduğunda
3. Sürgünler 25-30 cm olduğunda yapılmalıdır.
Kimyasal mücadele kullanılacak bazı ilaçlar ve dozları:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Azoxystrobin
SC
75 ml
Bakır hidroksit
SC
100 ml
Bakır sülfat
suda çözünenkristal
%4lük bordo bulamacı (kış)
Pyraclostrobin+metiram
WG
150 g
Propineb
WG
200 g
Captan
WP
250 g (yaz uygulaması)
EUTYPA KANSERİ
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO:Diaporthales
FAM:Diaportaceae
HASTALIK ETMENİ: Eutypa lata (Pers:Fr)Tull.
Türkiye bağlarında bulunuşu ilk kez 1982 yılında Onoğur ve Atilla tarafından
bildirilmiştir. Aslında bu hastalık dünya bağlarının da dikkatini ancak son yıllarda çekmeye
başlamıştır. Hastalığın gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerde çok daha önceden beri var
olması, ancak belirtilerinin kısa boğum ve ölükol gibi diğer belirtilerle karıştırılarark farkına
varılmamış olması mümkündür.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık beliritileri 5-6 yıldan genç bağlarda genellikle görülmez. On yaşını aşmış
bağlarda daha yoğun olarak ortaya çıkar. Hasta omcaların bağdaki dağılımı belirli bir düzene
göre değil, rastgeledir. Belirtiler, özellikle tele alınmış bağlarda göze çarpar. Böyle bağlardaki
omcalarda gövdenin bir yönündeki kollara ait sürgünler, tamamen sağlıklı görünümde iken, diğer
45
yöndeki bir veya iki kolda bir anormallik gözlenir. Bu anormallik İlkbaharda sürgün gelişiminin
hızlı olduğu dönemde belirginleşir. Sağlıklı kolların sürgünleri 25-40 cm boya ulaştığı halde,
hasta olanlarda sürgünler zayıf ve kısadır. Ayrıca, uyur gözlerin aktivite kazanması sonunda
çalılaşma da ortaya çıkar. Yapraklar sarı renkli, küçük ve biçimsizdir. Yaprak kenarlarında ve
damar aralarında kurumalar görülebilir, ancak solgunluk belirtisi yoktur.
Mevsim ilerledikçe yapraklar parçalanmış ve kavrulmuş bir görünüm alır ve vaktinden
önce dökülürler. Eğer enfeksiyon şiddetli değilse, sürgündeki alt yapraklar hastalık belirtilerini
taşırken üst yapraklar normal görünümde olabilir. Salkımlar genellikle çiçeklenmeden önce
kurur. Tane bağlayabilen salkımlarda ise, taneler küçük kalır. Hasta sürgünlerden ürün alma şansı
ya yoktur veya çok azdır.
Hastalık kolda önce bir veya iki sürgünde görülür; ertesi yıl diğer sürgünlerde de belirir.
Hasta sürgünler o yaz yaşamlarını devam ettirir. Fakat ertesi yıl artık sürmezler. Zamanla tüm kol
canlılığını yitirir.Henüz sağlıklı olan gövde ise, çok sayıda obur sürgün meydana getirir.
Hastalığı tanımaya yarayan en tipik belirti, hasta koldan kesit yapılarak ortaya çıkar.
Kesitte özden kenara doğru açılan üçgen şeklinde kahverengi bir alan vardır. Kol belirli
aralıklarla kesilip bu kahverengileşmenin kol boyunca yayılması izlenirse, bunun eski budama
yerinden başladığı ve buradan aşağı ve yukarı ya da sadece tek yönde ilerlediği farkedilir.
Kahverengileşme gövdeye yakın geniş bir budama yarasından başlamışsa gövdeye de ulaşabilir
ve gövdede geniş bir kuşak halinde kök boğazına doğru ilerleyebilir. Bu belirtiye, yabancı
kaynaklarda “gövde kanseri” belirtisi denmektedir. Bu belirtiyi gösteren omcalarda canlı odun
kısmı ancak dar bir şerit halinde kalabilir.
Şekil 24. Gövde kesitlerinde üçgen biçiminde
46
HASTALIK ETMENİ
Eytypa lata fungusu polifag bir fungustur. Ve değişik familyalardan 60 dan fazla bitki
türünde hastalık yapar. Konukçuları arasında kayısı, badem, ceviz, elma, armut, şeftali gibi
meyve ağaçları, çeşitli orman ve park ağaçları ile asma yer alır. Ülkemizde asmadan başka erik
ve kirazlarda da saptanmıştır. Kayısı ve bademde de bulunmaktadır.
HASTALIĞIN OLUŞUMU ve YAŞAM ÇEMBERİ
Etmen bir yara parazitidir. Budama sırasında kesik yüzeylere ulaşan ve çimlenen sporlar
enfeksiyonu başlatır. Önce odun dokusu zarar görür ve su iletimi sekteye uğrar. Etmen daha
sonra hem öze hem de kabuğa yayılır ve tipik üçgen biçiminde kahverengilşeşmeye neden olur.
Bu arada floem de etkilenmiş ve asimilatların iletimi zarar görmüştür.Etmenin salgılşadığı toksin
niteliğindeki maddelerin zararlı etkisi de eklenince hastalığın dıştan göze çarpan tipik belirtileri
ortaya çıkar.
Hastalığın yıldan yıla ilerleyiş durumu asmanın beslenmesiyle yakından ilgilidir. İyi
koşullardaki bağda hastalık ancak 7-12 yıl sonra ortaya çıktığı halde, zayıf bağlarda bu süre
kısadır.
Etmen yaşlı ve hastalıklı kol ve gövdelerde perithecium’lar oluşturur. Ascosporlar
budama yaralarından penetrasyon yaparak uzun yıllar sürecek bir hastalığı başlatırlar.
47
Enfekteli odun
Enfekteli asmada geriye
doğru ölüm
Ölü odun dokusu üzerinde
Perithecium oluşur
Kanser belirtisi
Sporlar odun
üzerinde
çimlenir
Peritheciumdan bahar,yaz
ve sonbaharda sporlar
oluşur
Taze budama
yarası
Sporlar nemli havada
bırakılır
Şekil 25. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Hastalığın savaşımında kültürel önlemlerin büyük önemi vardır. Dikkat edilmesi gereken
en önemli nokta hastalık belirtilerinin en iyi göze çarptığı İlkbahar aylarında hasta omcaların
belirlenmesi ve bunların hasta kollarının kesilerek uzaklaştırılmasıdır. Eğer bu işlemde geç
kalınırsa, hasta kola komşu kollarda oluşan bol sürgün ve yaprak hasta kısımların gözden
kaçmasına neden olabilir. Hasta kolların budanması sırasında dokudaki üçgen biçimli
kahverengileşme dikkatle izlenmeli, renk değişiminin tamamaen kaybolduğu yerin daha altından
budanmalıdır. Budama sırasında havanın yağışsız olması gerekir. Aksi halde yağmurla taze
budama yaralarına spor taşınması tehlikesi ortaya çıkar. Ayrıca, normal budama işlemleri
sırasında budamanın tam dipten değil de dirsekli yapılmasının hastalığın gövde içine geçişini
yavaşlatacağı düşünülebilir. Hastalığın omcada çok ilerlemiş olması ve ana gövdeye kadar
erişmesi durumunda hasta gövde çıkarılmalı ve alttan gelecek obur sürgünlerden yararlanmalıdır.
48
KARAAĞAÇ ÖLÜMÜ
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO:Microascales
FAM:Ceratocystidaceae
HASTALIK ETMENİ:
Ophiostoma ulmi (Buisman)Nanf.,in Melin Nannfeldt 1934
Dünyanın her yerinde görülen, son derec tehlikeli bie karaağaç hastalığıdır. “Hollanda
Karaağaç Hastalığı” (Dutch Elm Disease) adıyla tanınmasının nedeni, ilk kez 1921 yılında
Hollanda’dan bildirilmiş olmasıdır. Türkiye’de de 1940 yılındandan beri görülmektedir. Hastalık
karaağacın bazı dallarının veya tümünün birkaç hafta içinde kurumasına neden olur.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık ilk belirtilerini ağacın bazı dallarında veya tümünde yaprakların aniden veya
yavaş yavaş solması ile belli eder. Solan yapraklar çoğunlukla kıvrılır, önce sarasır sonra
esmerleşir ve sonunda da normal yaprak dökümü zamanı gelmeden dökülürler. Hastalıklı dalların
yaprak dökümünün hemen ardından kuruduğu görülür. Hastalık genellikle ağacın bir veya birkaç
dalında başlar ve sonradan diğer taraflarına yayılır. Böylece de belirtiler ya ağacın belli
kısımlarında, ya da hemen hemen her tarafında dikkati çeker.
Hasta ağaçların dalları birer ikişer ve birkaç yıl içerisinde kuruyabilir. Bazen yeniden
iyişeşme görülebilir. Bazen hastalık birdenbire ortaya çıkar ve ağacı birkaç hafta içinde
tamamaen kurutabilir. İlkbaharda veya yaz başında enfekte olamuş ağaçlarda ölüm genellikle ani
olur. Yaz sonunda gerçekleşen enfeksiyonlar ise, daha az zarara yol açar, hatta zamanla iyileşme
de olabilir.
Hasta dalların kabuğu geriye doğru soyulursa odunun dış tabakasında şeritler veya
benekler halinde esmerleşme görülür. Hasta dalların enine kesitinde odunun dış halkalarının
kesik kesik veya tam halka şeklinde esmerlik vardır. Bu görüntü trakelerin etmen tarafından
yakalanması ve zarar görmüş olduğunu ifade eder.
49
Şekil 26. Etmenin sürgün, odun dokusu ve gövde kesitinde neden olduğu belirtiler
HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ
Hastalık, bir fungus ile bir böceğin alışılmamış işbirliği sonucunda ortaya çıkar ve gelişir.
Gerçi, O.ulmi, hastalığın tek ve gerçek etmenidir ve böceğin yardımı olmadan da hastalık
oluşturabilir. Ancak, fungusun hasta bie karaağaçtan alınıp sağlam olan bir başkasına
bulaştırılmasında böcek vazgeçimez bir vektör olarak rol oynar. Hastalık etmeninin vektörü olan
böcekler Scolytus multistriatus ve Hylurgopinus rufipes isimli kabuk böcekleridir. Fungus
larvaların açtığı galerilerde konidi oluşturur ve bu sporlar ağacın içinde ve dışında yine böcek
aracışığı ile yayılır. Trakelere giriş böceğin beslenme döneminde, galeriler açılırken gerçekleşir.
Fungus aşı yoluyla da taşınabilir. Sporların hava yoluyla taşınıp doğrudan enfeksiyon
yapmaları teorik olarak mümkün ise de doğal koşullarda hiçbir önemi yoktur.
Fungus kurumak üzere veya tamamen kurumuş ağaçların kabuğu içinde misel veya aktif
spor verme döneminde coremium halinde kışlar. Kabuk böceklerinin yumurta bırakmak için de
en çok tercih ettikleri yerle kurumuş kabuk altlarıdır.Ergin dişiler, buradan tüneller açar ve tünel
boyunca yumurta bırakır. Yumurtalardan çıkan larvalar, erginlerin açtığı galeriye dik olarak yeni
galeriler açıp beslenmeye başlar.
Ağaçlar enfekteli iseler, fungus bu galerilerde misel ve konidi oluşturur. Bu arada
böcekler erginleşir ve vucudu binlerce sporla bulaşık olarak hasta ağaçtan çıkıp, beslenmek üzere
sağlam ağaçlara gider. Ergin böcekler canlı ve sağlıklı odunla beslenirler. Bu arada odunda yara
50
ve oyuklar açarak taşıdıkları sporları da buraya bırakırlar. Sporlar çimlenir ve misel hızla
gelişerek yaralı kabuk ve odun içinde ilerler. Fungus ksileme ulaşınca mayamsı tipte sporlar
oluşturur. Bu sporlar özsu akıntısına karşıp ağaç içinde yol kateder, çoğalır ve yeni enfeksiyonlar
yaparlar.
Ağaç üzerinde belirti gösteren, solup kuruyan dalların sayısı bu süregelen enfeksiyonlarla
bağlantılıdır. Enfeksiyonun ilk döneminde fungus öncelikle trakeler ve trakeidlerde yerleşir. Bu
arada yakındaki parankima hücrelerine ilerler. Dokunun fungus tarafından tümüyle istila
edilmesi, parankimada intersellüler olarak yayılması döneminde dalların geriye doğru ölüm
tablosu ortaya çıkar. Ana iletim sisteminde tyllosis ortaya çıkar, zamk oluşur ve özsu iletimi
tamamen durur. İletim demetlerinin tamamaen tıkanması tyllosis ve zamk oluşumu ile trakelerde
fungusun yoğun olarak bulunmasının ortak bir sonucudur. İletim sisteminin kısa zamanda fungus
tarafından işgal edilmesi ile ağaç kısa bir süre içerisinde kurur
Konidileri taşıyan
böcekler
Ksilemde misel ve
sporlar
Enfekteli dalların
ksileminde renk
değişimi
Graphium tipinde
konidiler
Perithecium’dan
ascospor çıkışı
Dişi böceklerin açtığı
tüneller
.
Şekil 27.Hastalığın yaşam döngüsü
51
SAVAŞIM
Bu hastalığı önlemek için dayanıklı çeşitler en önemli korunma yoludur. Asya kökenli
bazı dayanıklı çeşitler varsa da bunlar diğer özellikleri yönünden makbul çeşitler olmadığından
melezleme çalışmalarında kullanılmaktadır.
Bu hastalığın en yaygın olduğu ABD’de en yaygın kullanılan yöçntem vektör böceklerle
kimyasal savaşım yapmaktrı. Ayrıca zayıflamış ve kurumuş karaağaçları kesip uzaklaştırmak,
kabuk böceklerinin yumurta bırakmasını önlediği gibi, odun içinde bulunan ergin öncesi
dönemler de yokedilmiş olur. Ağaçta farkedilen hasta dalların kesilmesi ağaçta hastalığın
ilerleyişini bazen durdurmaktadır.
Basınçlı enjektörlerle gövdeye sistemik fungisit uygulanması, deneysel aşamada başarılı
bulunmuştur. Ayrıca Pseudomonas veya bazı avirulent Ophiostoma izolatları ile yapılan
denemelerde, bu hastalığın biyolojik savaşımının mümkün olabileceğini düşündürmektedir.
NECTRIA KANSERLERİ
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO: Hypocreales
FAM: Nectriaceae,
HASTALIK ETMENİ:
Neonectria galligena (Bres.) Rossman & Samuels, in Rossman, Samuels, Rogerson & Lowen 1999
Nectria cinnebarina (Tode) Fr., Summa veg. Scand
Bu hastalık başta elma ve armut olmak üzere çeşitli meyve ağaçlarında, orman ve park
ağaçlarında görülür. Elma ve armutun en önemli hastalıklarından birisidir. Türkiye’de yaygınlığı
ve zarar derecesi konusunda yeterli bilgi yoktur.Hastalık özellikle genç ağaçlarda çok zarar yapar
Kanser nedeniyle ağacın tüm gövdesinin kuruması sözkonusudur. Yaşlı ağaçlarda kanser
nedniyle bazı dallar kaybedilir. Eğer kanser yaşlı bir ağacın gövdesinde gelişmişse, ağacın
zayıflamasına ve verimden düşmesine neden olur.
52
HASTALIK BELİRTİLERİ
Belirtiler, genellikle ağacın genç sürgünlerinde başlar.Dolu ve böcek yaraları, dökülen
yaprakların daldaki izleri, dalların kırılmasıyla veya budama ile açılan yaralar hastalığın
başlangıç yerleridir. Önceleri sağlam dokudan ayrılan belli belirsiz bir renk değişikliği olur. Daha
sonra leke koyulaşır, siyahlaşır ve çatlar. Leke büyüklüğü birkaç milimetreden 50 mm’ye kadar
değişik büyüklüklerde olabilir. Zamanla lezyonun etrafında şişme ve kabarma meydana
gelir.Hipertrofiye neden olan sağlam dokulara doğru ilerleyen fungustur. Konukçu yara
iyileştirme dokusu (kallus) oluşturarak lezyonu çepeçevre kuşatır. Fakat kallus sonunda etmen
tarafından parçalanır ve kanserin büyümesi devam eder.
Ertesi yıllarda da yeni kallus oluşumu ve onun yeniden parçalanması olayları devam eder.
Bunun sonunda ortası odun dokusu içlerine kadar çökmüş ve kabuğu parçalanarak dökülmüş,
kenarında konnsantrik halkalar halinde hipertrofik oluşumlar bulunan ve dal için ne kadar zararlı
olduğu ilk bakışta anlaşılan, tipik “açık kanserler” oluşur. Kanser merkezini çevreleyen kabarık
halkaların sayısı, hastalığın kaç yıllık olduğunu gösterir. Bu tipik belirtiler bazı konukçularda ve
çevre koşullarının konukçu için uygun olması halinde oluşur. Eğer çevre koşulları etmen için çok
uygun ise, dalın şişkinleştiği ve kabuğun çatladığı görülür. Yıllık kallus halkaları da birbirine çok
yakın değil, mesafeli olarak gelişir.
Etmen bir yıllık dalları yakalamışsa, kurumalarına neden olur. Böylece ağaçta bir “geriye
doğru ölüm” tablosu ortaya çıkar. Enfeksiyon kalın dallarda ise, ya da ince dal kanser nedeniyle
kurumamışsa, yıldan yıla gelişen ve tipik görünüm alan “açık kanserler” ortaya çıkar. EkimKasım aylarında kallus katmanalrının genellikle çukur kısımlarında gruplar halinde küçük, kırmız
renkte perithecium’lar görülür.
Elma ve armut meyvelerinde de çürüklük oluşabilir, yuvarlak, esmer ve çökük bire leke
halinde başlayan çürüklük meyve etine doğru ilerler. Çürüyen kısmın üzerinde etmenin
konidilerinden ibaret beyaz-sarımsı fungal püstüller görülür. Aynı küflenme görüntüsü dallardaki
kanserli bölgelerde de rastlanır.Buna neden olarak konidilerin burada da oluşmasıdır.
53
Nectria cinnabarina
Neonectria parasitica
Şekil 28. Gövde ve dallar üzerinde kanserler ve yara üzerinde perithecium’lar
HASTALIK ETMENLERİ
Neonectria galligena ve Nectria cinnabarina, hastalığın etmenleridir. Birinci türün
konukçuları arasında elma, armut, ayva, kayın, gürgen, akçaağaç, Amerikan cevizi, söğüt,
kavak,fındık ve bazı sert çekirdekli meyve ağaçları; ikinci türün konukçuları arasında elma,
yabani elme, kayısı, akçaağaç, dişbudak, böğürtlen,yabani kiraz, kayın, gürgen, karaağaç, at
kestanesi, Amerikan cevizi, mimoza, ıhlamur, armut, şeftali, dut, ceviz ve meşe bulunur.
YAŞAM ÇEMBERİ
Nectria kanserleri çok yıllıktır ve etmen kanserli bölgede misel halinde yıllarca canlılığını
kour. Sonbahar aylarında (Ekim-Kasım) peritheciumlar oluşturur.Bunlardan doğaya dağılan
ascosporlar üstünde eşeysiz üreme yapısı olan sporodochium’lar ve konidiler meydana
gelir.Makrokonidiler de, tıpkı ascosporlar gibi enfeksiyon yapabilir.
Enfeksiyon sadece yaralardan olur. Ağaç üzerindeki her çeşit yara, fungusun
penetrasyonu için uygundur. Sonbaharda yapraklar dökülürken bağlantı noktalarında oluşan
küçük yaralar, bu hastalık için özel bir önem taşır. Yarasız ve kuvvetli gelişim gösteren dallarda
enfeksiyon olmaz. Ağacın zayıf düşmesi sonunda zayıflamış, solmuş ve kurumaya yüz tutmuş
dallar da enfeksiyon için uygundur.
Hastalığın yayılmasında rüzgar ve yağmurun büyük rolü vardır. Yaprak bitleri, karınca ve
böcekler de sporların yayılmasında önemli bir rol oynarlar.
Nectria kanserleri sonbaharda havaları ılık, ilkve sonbahar mevsimleri çok yağışlı geçen
yer ve yıllarda ciddi sorunlar yaratır. Böyle iklim koşulları Sonbahar sonu ve İlkbahar başı
54
enfeksiyonları için uygundur. Bu dönemlerde patojen, ağaç dokularında daha iyi tutunur ve
er, Nectria galligena
ilerleme kaydeder. Konidi ve ascosporlar 2-300C arasında çimlenir. Kurağa karşı duyarlı olmakla
beraber, kısa süren kuraklık hastalığı durduramaz. Fungusun optimal gelişme sıcaklığı 18240C’dir. Hızlı büyüyen ve azotlu gübrelerle fazla beslenen ağaçlarda hastalığa duyarlılık artar.
ascosporlar
Genç kanser yarası
Perithecium, ascuslar ve parafizler
konidi
Sporodochium ve
konidiler
Bir yıllık
kanserler
Ölü dal üzerindeki kanserlerde kışı
geçiren misel ve peritheciumlar
Dal veya sürgün üzerinde gelişen kallus
tabakalı yaşlı kanserler
Şekil 29. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Hastalığın kontrol sltına alınmasında kültürel önlemlerin çok büyük önemi vardır.
Hastalık etmeni gerek misel halinde, gerekse konidi ve ascospor halinde kanserli bölgelerde
bulunur. Kanserli bölgelerin ve genç dalların tamamaen kesilerek yakılması, kanser gövdede ve
gözden çıkarılamayacak dallarda ise, hasta bölgenin iyice ovulup uzaklaştırılması ve yara yerine
dezenfektan bir madde sürülmesi önerilir.
55
Enfeksiyonların çoğu, yaprak bağlantı noktasından olduğu için sonbaharda yaprak
dökümünden hemen sonra %2’lik Bordo bulamacı veya %04 oranında bakırlı bir ilaç atılması
tavsiye edilir.
Özellikle ilk birkaç yıl içinde ağaçlara fazla gübre vermemeli, kış donlarına duyarlı çeşit
yetiştirmekten kaçınmalıdır. Meyve ağaçlarının hastalığa duyarlılığı değişiktir. Elma çeşitleri
arasında Nectria’ya çok dayanıklı çeşitler bilinmemektedir.
TAHILLARDA SİYAH BACAKLILIK
SUB CLASS: Sordariomycetes
ORDO: Incertae sedis
FAM: Magnoporthaeae
Hastalık etmeni: Gaemannomyces graminis (Sacc.) Arx & D.L. Olivier 1952
G.graminis var graminis, G.graminis var tritici, G.graminis var. avenae gibi fizyolojik
özelleşeme gösteren tipleri vardır.
Siyah bacaklılık hastalığı (Take all), dünyanın en tanınmış ve önemli tahıl
hastalıklarından birisidir. Ilıman kuşak ülkelerinde çok yaygındır. Hastalığın serin ve nemli
bölgelerde olduğu kadar, sıcak ve kurak yerlerde de önemli olduğu bildirilmektedir. Türkiye’de
bulunuşu ilk kez 1971-1972 yıllarında Güneydoğu Anadolu’da kaydedilmiştir (İren,1981).
Hastalığın İç Anadolu, marnmara ve Trakya bölgelerinde de görüldüğü kayıtlıdır. Siyah
Bacaklılık hastalığı üzerinde ülkemizde pek az çalışma buluduğu için yayılış durumu hakkında
fazla bir bilgi bulunmamaktadır.
Siyah bacaklılık hastalığının görüldüğü başlıca tahıl türleri; buğday ve arpadır.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık etmeni bir toprak patojeni olduğu için bitkileri kök sisteminden yakalar ve
hastalandırır. Hasta bitkilerin kökleri giderek siyahlaşır ve çürüyerek fonksiyonunu kaybeder.Bu
nedenle bitkinin toprak üstü kısımlarının gelişimi geri kalır, bodurlaşma ve yaprakalarda sararma
ortaya çıkar. Bu belirtiye tarlada tek tek ocaklar halinde rastlanır. Olgunlaşma dönemine
ulaşabilen hasta bitkiler vaktinden önce ölür ve nemli havalarda üzerlerini siyah bir fungal örtü
kaplar. Ölecek derecede etkilenmemiş bitkilerin başakları anormal beyazımsı görünümleri
nedeniyle kolayca fark edilir, bunların daneleri ya çok azdır veya hiç yoktur. Hastalığın daha
56
hafif seyrettiği durumlarda hasta bitkilerin başaklarında normalden küçük ve cılız görünüşlü
daneler bulunur. Hastalığın tanıtıcı diğer belirtileri, tahıl kökleri üzerinde koyu kahverengi
miseliyal ipliklerin görülmesi, kök gelişiminin çok zayıf ve asimetrik oluşudur.
Pertithecium ve ascosporlar
Şekil 30. Karabacaklılık hastalığının köklerdeki belirtisi ve başaklarda beyaz renk oluşumu
HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ
Perithecium’lar hasta bitkilerde yaprakalrın dip kısımlarında veya hasattan sonra geride
kalan sap artıkları üzerinde oluşur. Ascosporların toprakta canlılıklarını sürdürüp ertesi yılın
bitkilerinde enfeksiyon yapmaları pratik olarak mümkün görünmemektedir. Çünkü bu fungus
topraktaki antagonizma olaylarına karşı son derecede duyarlıdır. Diğer funguslarla rekabet edip
saprofit yaşayacak kadar da güçlü değildir.
Hastalığın primer enfeksiyon kaynağı 1 yıl önceden tarlada kalmış hastalıklı artıklardır.
Fungus buralarda canlılığını 1 yıldan uzun bir süre koruyabilir. Sıcaklığı uygun, yeterli neme
sahip, iyi havalanan ve azotça zengin topraklarda fungusun inokulum yoğunluğu artar. Etmen
57
tarlada bulunan herhangi bir yabani buğdaygil bitkisinin köklerinde de canlılığının sürdürebilir.
Fungusun toprakta uzun süre varlığını korumasında çok yıllık otların köklerinde yaşama şansına
sahip olmasının büyük rolü vardır. Enfeksiyon genç-yaşlı tüm köklerin epidermisinden doğrudan
gerçekleşir. Hifler, kabuktan geçip iletim dokusuna ulaşır. Floemde bozulma, kalbur borularında
tıkanıklık ve çeperlerinde çatlamaya neden olur. Hifler aynı zamanda ksilem içinde de gelişir ve
tıkanmasına yol açar. Bütün bunlar sonucu asimilat ve iyonların enfeksiyon bölgesinin aşağısına
taşınması zorlaşır. Böylece kök gelişimi durur, karbonhidratlar köklerin hastalıksız kısımlarına
normalden fazla gider ve sonunda yan kök oluşumu uyarılmış olur. Ilıman iklime sahip yerlerde,
İlkbaharda toprağın ısınmasından önce hastalık zarar yapamaz, ancak daha sonra hastalığın
şiddeti vejetasyon periyodu süresince devamlı artar.
Bu hastalık üzerinde yapılan yayınların çoğunda nemli, iyi havalanabilen ve alkali
reaksiyona sahip topraklarda siyah bacaklılık şiddetinin arttığı kayıtlıdır. Ayrıca toprakta drenajın
kötü olması, yüksek toprak sıcaklığı ve köklerde herhangi biri nedenle oluşan yaralar hastalığı
arttırıcı role sahiptir.
58
Ascus ve
ascosporlar
Yaprak
kınından
ascosporların
girişi
Siyah
miselyum
Perithecium ve
Ascuslar
Köklerde gelişen
miselin kök
temaslarıyla
yayılması
Sıyahlaşan kökler ve
bitkinin ölümü
Kök ve kök tacında
enfeksiyon
Şekil 31. Karabacaklılık hastalığının yaşam çemberi
SAVAŞIM
Hastalığın kontrol altına alınmasında kültürel önlemler son derece önemlidir. Bilinen
dayanıklı bir çeşit ve önerilebilecek bir fungisit bulunmamaktadır.
En önemli kültürel önlem konukçusu olmayan bitkilerle ekim nöbeti uygulamaktır.
Graminae familyasından yabancı otları tarlada bulundurmamak, veya tarlada kendiliğinden
buğday v.s.gelişmesine izin vermemek, yeterli potasyum, fosfor ve amonyum (nitrat formunda
olmayan) gübrelemesi yapmak, etmene karşı tolerant buğday çeşitleri yetiştirmek gerekir.
Triadimenol etkili maddeli fungisit ile tohum ilaçlamasının hastalığı %60-75 oranında azalttığı
saptanmıştır.
59
Son yıllarda siyah bacaklılık hastalığının savaşımında biyolojik savaş araştırmalarına
ağırlık verildiği görülmektedir. Bazı topraklarda G.graminis’i baskı altında tutucu, hastalık
yapmasını önleyici doğal bir özellik olduğu saptanmıştır. Bu engelleyici özelliğin bir topraktan
diğerine nakledilebildiği bilinmektedir. Engelleme özelliğinin biyolojik kökenli olduğu ve
buğday köklerinde kolonize olan ve etmene antagonistik etki gösteren pseudomonas genusundan
bakterilerin rolü olduğu saptanmıştır.
Buğdayın kök salgıları bu bakterilerin gelişimini uyarmakta ve buğday tarlalarında
yoğunlukları zamanla hızla artmaktadır. Böylece zamanla toprakta “suppressivite” yani baskı
altında tutma özelliği oluşmaktadır. Bu bakterilerin deneysel başarıları bulunmakla beraber,
tohuma uygulanması ile tarlada hastalığı önlemek açısından başarı sınırlı kalmaktadır.
ÇAVDAR MAHMUZU
SUB CLASS: Sordariomycetes
ORDO: Hypocreales
FAM: Clavicipitacae
Hastalık Etmeni: Claviceps purpurea (Fr) Tull
Ergot adıyla da tanınan bu hastalık dünyanın her tarafında görülür. Kültür bitkilerinden
özellikle çavdarda yaygındır. Fakat buğdayda ve ender olarak da arpa ve yulafta rastlanır. Yabani
kültürü yapılan Gramineae türü çayır bitkilerinde de bu hastalık yaygındır.
Ülkemizde de görülen Çavdar Mahmuzu hastalığının önemi verimi azaltmasından değil,
etmenin oluşturduğu sklerotların zehirli alkoloidler içermesinden ileri gelir. “Ergot alkoloidleri”
olarak tanınan bu maddelerin farmokoloji ve toksikolojide önemli bir yeri vardır.
Çavdar Mahmuzu çok eski devirlerden beri insanlar tarafından tanınan bir hastalıktır. M.Ö.
600 yıllarında Asurlular “zehirli taneler”in varlığını bildirmişlerdir. M.Ö. 300-400 yıllarında
yazılmış bir kitapta kadınlarda düşüklere neden olan ve tahıllarda bulunan esmer renkli tanecikler
tarif edilmiştir. Orta çağda insanların el ve ayak parmaklarında şiddetli yanma ile başlayan ve
kuru gangrene kadar ilerleyen bir hastalığın bazı yıllar epidemik hal aldığı kayıtlıdır. Bu hastalığa
ergot içeren un yenmesi neden olmaktadır. Günümüzde de Ergot salgınları görülmüştür. 1926’da
60
Rusya’da, 1929’da İrlanda’da, 1951’de Fransa’da ergot zehirlenmeleri salgın niteliği
taşımaktaydı.
Ergot alkoloidlerin yaptığı hastalıklara “Ergotizm” denir. Akut zehirlenmelerde bulantı,
kusma, ishal, baş dönmesi, sara nöbetleri, göğüste sıkışma ve güç nefes alma, uyuşukluk, görme
bozukluğu ve kısa zamanda da ölüm meydana gelir. Bazen de el ve ayak parmakları ile burun ve
kulaklarda gangren görülür. Kronik zehirlenmelerde ise, klinik tabloya hakim olan gangrenlerdir.
Parmaklarda kuru gangrenler ortaya çıkar, parmaklar kendi kendine kopup düşebilir. Çiftlik
hayvanlarında ergotizm belirtileri; düşük yapma, kuyruk ve tırnakların kopup düşmesi, sinir
sisteminde felç ve sindirim sistemi bozukluğu şeklindedir.
Çavdar Mahmuzu etmeninin konukçuları arasında buğday, arpa ve triticale (buğday ve
çavdar melezi) de vardır. En önemli Ergot alkoloidleri Ergotamin, Ergotoksin ve Ergonovin’dir.
Bunlar Tıp alanında yararlı biçimde kullanılır. Ergot alkoloidlerinden hazırlanan preparatlar
özellikle doğum olaylarında kan durdurucu olarak başarı ile uygulanmaktadır. Alkoloidler
damarlarda daraltıcı bir etkiye sahiptir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Ergot çavdarın çiçek döneminde ilk belirtilerini oluşturur. Hasta başaklarda çiçeklerden
krem-altın sarısı renkte yapışkan damlacıklar sızar. Önceleri pek farkedilmeyen bu sızıntı ve
beyazımsı renkli misellerin yerini çok geçmeden sert, boynuz veya mahmuz görünüşünde
morumsu, siyah renkli kitleler alır. Uzunlukları 0.2-2.5 cm olan bu kitleler etmenin, hastalığa
adını veren sklerotlarıdır.
Şekil 32. Ergotlu başaklar ve sklerot üzerinde gelişen peritheciumlar
61
YAŞAM ÇEMBERİ
Hasta başaklardan dökülen sklerotlar toprakta uzun süre, hiç zarar görmeden kalır. Aktif
hale geçip çimlenebilmeleri için en az 3 aylık bir bekleme dönemi gerekir. Dinlenme devresini
tamamlayan sklerotlar, İlkbahar’da birçok sapçık vererek çimlenir. Bunların ucunda et kırmızısı
renginde birer başçık oluşur. Başçıklar aslında pseudoparankimatik yapıda bir stromadır. Stroma
içinde, hemen perithecium oluşumu başlar. Her perithecium stroma içinde, fakat çevreye yakın ve
ostiol’ü dışa açılacak şekilde yer alır. Olgunlaşan perithecium’dan ascosporlar doğaya yayılır.
Ascospor oluşumu ve dağılımı çavdarın çiçek zamanına rastlar. Çiçeğe ulaşıp çimlenen
sporlar ya stigma yoluyla veya doğrudan ovariumu enfekte eder. Yumurtalık dokularında gelişen
fungus, bir hafta içinde bol miktarda konidi oluşturan sporodochium’lar oluşturur. Konidi, ballı
ve yapışkan bir sıvı ile bulaşık durumdadır. Nektara benzetilen bu sıvının orjini bilinmemektedir.
Böcekleri cezbedici nitelikte olan bu nektar, böcekler aracılığı ile çiçekten çiçeğe hastalığın
yayılmasını sağlar. Hastalık yağmur damlalarıyla da yayılır. Çiçek dönemi boyunca süregelen
sekonder enfeksiyonların sorumlusu konidilerdir. Enfekteli yumurtalıklardan normal daneler
yerine önce misel kitlesi, sonra da mahmuz şeklinde sklerotlar oluşur. Sklerotlar toprağa
karıştıran hastalığın yıldan yıla geçişini sağladığı için, hasat zamanı sağlam tanelere karıştıran
insan ve hayvan sağlığı için tehlike teşkil eder.
Hastalığın çıkışı nemle yakından ilgilidir. Özellikle sekonder enfeksiyonların meydana
gelişinde neme olan ihtiyaç daha fazladır. Bu nedenle İç Anadolu’da problem olduğu bugüne
kadar hiçgörülmemiştir.
62
Şekil 33. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Çavdar Mahmuzunun görüldüğü yerlerde yapılması gerekenler şunlardır.
1. Sklerotları tamamen ayıklanmış temiz tohumluk kullanmak
2. Çavdarı ekim nöbetine almak ve bir süre tahıl tarımı yapmamak
3. Tarla kenarında etmene konukçuluk edebilecek yabani Graminae’leri temizlemek
4. Toprağa düşmüş sklerotların aktivite kazanmasını engellemek için derin bir sürüm
uygulamak
5. Hayvan yemi olarak veya insan beslenmesinde kullanılacak ürünü sklerotlardan
tamamaen ayırmak veya bulaşık yemeklik çavdarı 3 saat beklettikten sonra içinde %18-20
oranında sofra tuzu bulunan suya koyarak, su üzerinde yüzen sklerotları tamamen ayırıp
uzaklaştırmak.
63
BEYAZ KÖK ÇÜRÜKLÜĞÜ
SUB CLASS: Sordariomycetes
ORDO: Xylariales
FAM: Xylariacae
Hastalık Etmeni: Rosellinia necatrix Berl. ex Prill .’dir
Dünyanın pekçok ülkesinde bulunduğu bilinen Beyaz kök çürüklüğü ülkemizde Ege
Bölgesi bağlarında yaygın ve zararlı bir hastalıktır. Yine Ege Bölgesi incir yetiştirme alanlarında
pekçok ağacın kurumasına neden olduüı bilinmektedir. Üreticiler tarafından “ İncir kök uyuzu”
adı verilen hastalık yüzünden bir kısım incirler köklenerek yerine zeytin dikilmiş, bir süre sonra
zeytinlerde de aynı hastalığın meydana geldiği görülmüştür. Kiraz ve kayısı ağaçlarının
köklerinde de bu hastalığın zararına rastlanmıştır. Hastalık etmeni polifagdır. Bu nedenle de
yaşama ve yayılma alanı geniştir. Ekonomik açıdan en çok zararlı olduğu bitkiler ise, asma ve
meyve ağaçlarıdır.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Beyaz kök çürüklüğüne yakalanan bitkilerde görülen belirtiler, genelde diğer kök
hastalıklarındaki gibidir. Bitkilere karşıdan bakarak hastalık nedenini anlamak mümkün değildir.
İlk belirtiler yapraklarda görülen sararmadır. Sararma bazen ağacın bir tarafında, bazen de
tamamında olabilir. Etmen ağacın sadece bir tarfındaki kökleri yakalamışsa, o taraftaki dallarda
belirti ortaya çıkar. Sararıp solan yapraklar bir süre sonra döküldüğünde ağaçta normale oranla
bir yaprak azlığı dikkati çeker. Hastalığa birkaç yıl önce yakalanmış asma ve meyve ağaçlarında,
yapraklarda küçülme ve gelişmede durgunluk da vardır. Hatta hastalığın daha ileri dönemlerinde
geriye doğru ölüm tablosu da görülür. Hasta ağacın tacı yıldan yıla küçülür, yeteri kadar
tomurcuk oluşturamaz ve meyve veremezler, meyveleri kalitesiz olur veya irileşip olgunlaşmadan
dökülürler.
Hasta bitkinin kökleri açılıp incelendiğinde, ince köklerin çürüyüp esmerleştiği görüşlür.
Kalın köklerin üzeri ve çevresindeki toprak beyaz renkli miseller ile sarılmış haldedir. Bu
köklerin ölümüyle, üzerlerindeki misel esmerleşir, koyu renkli ve sert kitlecikler halini alır. Bu
kitleler sklerot olarak nitelenebilir. Sklerotlar uygun koşullarda aktivite kazanarak beyaz renkli
misel ve eşeysi üreme yapısı olan coremium’ları oluşturur. Çürümeye başlamış kökler üzerinde
beyaz, saç görünümündeki fungal örtü hastalıklı köklerin kabuğu altında da görülür.
64
Rosellinia’nın yaptığı bu beyaz kök çürüklüğünü, şapkalı mantarlardan Armillaria
mellea’nın yaptığı kök çürüklüğü ile karıştırmamak gerekir. Armillaria çürüklüğünde kök
üzerinde belirgin ve kuvvetli rizomorflar bulunur. Rosellinia kök çürüklüğünde ise gevşek yapılı
ve ince pamuk ipliklerini andıran miseller bir süre sonra esmerleşerek, sklerotlara dönüşür ve
tipik görüntüsü yok olur. Ayrıca Rosellinia hiflerini oluşturan tipik armut şeklindeki hücreler
tanımada büyük rol oynarlar.
Hastalık bir asmada veya meyve ağacında tipik belirtilerini oluşturduğunda enfeksiyon
başlangıcı üzerinden birkaç yıl geçtiği düşünülmelidir.
Şekil 34. Kabuk üzerinde misel ve sklerotlar
HASTALIK ETMENİ
Etmen Rosellinia necatrix Berl.ex Prill.’dir.
Konukçularından bazıları, asma, zeytin, turunçgil, armut, elma, kiraz, kayısı, şeftali, erik,
ayva, cevia, Antep fıstığı, kestane, incir, orman ağaçlarından karaağaç,meşe,söğüt,kavak,süsü
bitkilerinden gül, begonya, yasemin, nergis,lale,ayrıca; fasülye, yonca, arpa, pancar, patates, çilek
vs. dir.
HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ
R.necatrix’in miselyumu kuraktan ve diğer mikroorganizmalardan zarar görmeden
toprakta yıllarca kalabilir. Hastalıklı kök artıkları fungusu yıllar boyu canlı olarak taşır. Bir
denemede, laboratuarda tutulan ve ara sıra sulanan elm ağacı köklerinde fungusun 8 yıl canlı
kaldığı saptanmıştır. Hastalık etmeninin kışlamasında ve yayılmasında, hatta enfeksiyon
yapmasında ne perithecium ve ascosporların ne de conidilerin pratik bir önemi vardır. Hem
yayılmada hem de enfeksiyonlarda etkin tek şey misellerdir.
65
Hastalığın yayılması çok yavaş ve zordur. Çünkü bütün toprak fungusları gibi, R.necatrix
de toprak içinde, hastalıklı köklerden ancak 5-10 cm kadar ilerleyebilir. Bu sırada da rastladığı
kökleri enfekte eder. Fungus tercihan genç kökleri ve kök uçlarını yakalar. Çünkü buradan
penetrasyon daha kolaydır. Enfeksiyondan sonra kök kabuğunu sararak uzunluğuna ilerler, odun
ile kabuk arasında da yayılır. Ancak oduna geçip zarar veremez, zarar kabuk ve kambiyumdadır.
Hem genç fidanlar hem de olgun ağaçlar aynı şekilde hastalanır. Fakat hastalık belirtileri
genç ağaç ve fidanlarda daha erken görülür. Çünkü bunlarda kök sitemi henüz çok iyi
gelişmemiştir ve hastalık sonucu görev yapamayan kök sayısı az da olsa ağacı etkiler, sararma ve
kurumalar ortaya çıkar.
Hastalık etmeni nemli ve sıcak toprakları sever. Bu yüzden taban arazilerde hastalık daha
çok görülür. Sel baskınlarından sonra zayıflayan kökler de hastalığa çabucak yakalanır.
SAVAŞIM
Hastalıktan korunmak ve kontrol altında tutmak için yapılması gerekenler şunlardır:
1. Ağır ve su tutan topraklarda bahçe kurulmamalı, havalandırma ve drenaj sağlanmalıdır.
Sel suları ile gelen toprak yığınlarının kök boğazından uzaklaştırılıp dağıtılması gerekir.
2. Sulama suyu ve gübre ağacın dibinden değil, taç izdüşümünden verilmelidir.
3. Toprak işleme aletleri ile köklerde yara açılmamalı, bulaşık bahçelerde İlkbaharda
ağaçların kök boğazını ana köklere kadar açarak havalanması sağlanmalı, çürüyen kökler
dikkatle seçilip çıkarılmalı, bulaşık kısımları çevreleyen toprak da uzaklaştırılmalıdır.
4. Çürümüş ve köklenmiş ağaçlar kendi çukurunda yakılarak imha edilirken, bulaşık
toprağın da sıcaklıkla dezenfeksiyonu sağlanmış olur. Ayrıca çukurlara 1 m3 için 3 kg
hesabıyla sönmemiş kireç tozu dökülerek, ardından % 35’lik karaboya (FeSO4) eriyiği
dökülmelidir. Bu kısma yeni fidan dikimi için en az 1 yıl beklenmelidir.
5. Hastalık yeni bulaşmışsa, çürüyen kökler iyicie temizlendikten sonra yara yerlerine yara
macunu (750 g ardıç katranı+250 g göztaşı) sürülmeli veya açılan yerlere, 2-5 litre FeSO4
eriyiği dökülmelidir. Bulaşık bahçelerdeki sağlam ağaçları korumak için ağaç diplerine
m2’ye 10 litre hesabıyla %4 FeSO4, veya %1 göztaşı dökülmelidir.
6. Dayanıklı çeşitler yetiştirilmelidir.
66
BAĞ ANTRAKNOZU
SUB CLASS: Dothideomycetes
ORDO: Myringiales
FAM: Elsinoaceae
Etmen: Elsinoe ampelina Shear
Avrupa bağlarının en eski hastalıklarındandır. Asma yetiştirilen her ülkede varlığı
bildirilmiştir. Hastalığın Türkiye’de yayılış alanı ve zarar derecesini belirleme amacıyla yapılmış
kapsamlı bir çalışma bulunmamakla birlikte hastalığın yurdumuzda yaygın olduğu, nemli yıllarda
ve nemli mikroklimalarda ekonomik öneme sahip, zararlı bir hastalık olduğu bilinmektedir.
Hastalığa bağcılar Çelik marazı, Kömür Marazı ve Antraka adlarını da vermektedir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Asmanın bütün yeşil kısımları hastalığa yakalanabilir. En çok görüldüğü yerler yapraklar,
yeşil sürgünler ve meyvelerdir. Yaoraklara önce küçük, gayrimuntazam milimetrik lekeler belirir.
Zamanla orta kısımları gri, kenarları koyu kahverengi bordürlü olan bu lekelerin ortası, mevsim
donunda genellikle delinir. Sürgünlerin boyu 5 cm’den küçükken yapraklardan daha da
duyarlıdır. Önce açık hahverengi ve yuvarlak bir leke halinde başlayan belirti giderek eliptik,
ortası çökük ve gri, kenarı kabarık ve koyu renkli bir lezyon halini alır. Fazla sayıda lezyon
birbirleriyle birleşip kanser görünümü kazanabilir ve çok sayıda lezyon bulunan sürgün zamanla
kuruyabilir.
Bazen etmenin kambiyuma kadar olan dokuları tahrip ettiği görülür. Yaz ortalarında,
nemli havalarda lezyonun çökük olan orta kısmında, etmenin sporlarından ibaret pembemsi
ıslaklıklar dikkati çeker. Hasta sürgünlerin yaprakları küçüktür, hastalık şiddetli ise sürgünlşer
gelişemez ve kurur. Yaprakların orta damarları ve saplarıyla, sülüklerde görülen lezyonlar da
sürgünlerdekine benzer.
Tanelerde “kuşgözü” denen tipte belirtiler oluşur. Merkezleri gri olan bu lekelerin kenarı
kırmızımsı kahverengi bir kuşakla çevrilmiştir. İlk başlarda bu lekeler küçük ve koyu kırmızıdır.
Bir tane üzerinde değişik sayıda leke bulunabilir. Büyüklükleri çoğunlukla 6-7 mm kadardır.
Lekeli meyvenineti bozulmaz, fakat lekenin altındaki hücrelerin ölmesine karşılık çevredeki
dokular gelişmeye devam ettiği için tanenin şekli bozulur, bazen de çatlama görülür. Hastalıklı,
olgun taneler uyuzlu bir görünüm alır.
67
Şekil 35. Hastalık belirtileri
HASTALIK ETMENİ
Elsinoe ampelina Shear.’dır. Lezyonların ortasındaki acervuluslarda vejetasyon devresi
boyunca, fakat yalnız yağmurlu havalarda bol miktarda konidi oluşur. Konidi kitle halindeyken
pembemsi renkte görünür. Konidi renksiz, tek hücreli ve uzunca ya da yumurta biçimindedir.
Eski kanserler üzerinde kış dönemi boyunca oluşan ascocarplarda 3 bölmeli ve renksiz
ascosporlar bulunur.
YAŞAM ÇEMBERİ
Etmen çubuk lezyonlarında misel halinde kışlar. İlkbaharda aktivite kazanarak konidi
oluşturur. Daha ender olarak fungusun çubuklardaki eski lezyon bölgelerinde ascocarp
oluşturduğu ve ilkbaharda olgunlaşan ascosporların primer enfeksiyonlar yaptığı kayıtlıdır. İlk
enfeksiyonlardan sonra sürgünlerde gelişen lezyonların orta kısımlarında oluşan ilk konidi
generasyonu yaprak ve salkım sapı, sülük ve koruklardaki enfeksiyonları başlatır. Sekonder
enfeksiyonlar vejetasyon süresi boyunca devam ederse de, genellikle en uygun zaman İlkbahar ve
yaz başlangıcındaki yağışlı dönemdir.
Antraknoz için en önemli iklim faktörü nem, daha doğrusu yağıştır. Total yağıştan ziyade
İlkbahar ve yaz başlarındaki yağışların bu hastalık için özel bir önemi vardır. Bu dönemlerde
devamlı çiğ düşen taban bağlarda hastalık her yıl zarar verir. Buna karşılık yağış durumunun
yıldan yıla değiştiği yerlerde sadece yağışlı yıllarda tehlike sözkonusudur. Yayılma yağmurla
olur.
68
SAVAŞIM
Etmen hastalıklı çubuklarda kışladığından bunların dikkatle budanıp imha edilmesi çok
önemlidir. Hasta çubuklar dikkatle seçilerek budanmalı ve bağdan uzaklaştırılarak yere dökülmüş
hasta bitki artıkları ile birlikte imha edilmelidir. Kimyasal savaşımında uygulananlar şu
şekildedir.
Kış ilaçlaması: Bu ilaçlamalar bağlar budandıktan sonra gözlerin henüz uyanmadığı devrede
uygulanmalıdır.
Yaz ilaçlaması: Bağ mildiyösü için sürekli ilaçlı savaşım yapılan yerlerde bağ antraknozu için
ayrıca yaz ilaçlamasına gerek yoktur.
Birinci ilaçlama Sürgünler 5–10 cm olduğunda.
İkinci ve diğer ilaçlamalar: 1. ilaçlamada kullanılan ilacın etki süresi dikkate alınarak taneler yarı
büyüklüğünü aldığı döneme kadar ilaçlamalara devam edilir. Çiçeklenme döneminde ilaçlama
tavsiye edilmez.
Kimyasal mücadele kullanılacak bazı ilaçlar ve dozları:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Bakır oksi klorid %50
WP
300 g 1.ilaçlama
500 g diğer ilaçlamalar
Bakır Sülfat %25
suda çözünen kristal
%3 lükBordo bulamacı (kış müc.)
KEREVİZDE SEPTORİA HASTALIĞI
SUB CLASS: Dothideoycetes
ORDO: Capnodiales
FAM: Mycosphaerellaceae
Etmen: Septoria apiicola Speg
Septoria Hastalıkları dünyada, çok sayıda bitki türü üzerinde görülmektedir. Yapraklarda
leke ve yanıklıklara neden olmaktadır. Bu bitki türleri içerisinde buğday ve diğer graminae
türlerinde yapraklarda kızarma, kerevizde, domateste vd. yaprak lekelerine neden olan önemli ve
yaygın bir hastalık olarak bilinmektedir.
69
HASTALIK BELİRTİLERİ
Sebzeler üzerinde görülen hastalık, yapraklarda küçük sarımsı benekler biçiminde
başlamakta, daha sonra genişleyerek, soluk kahverengiye veya sarımsı gri renge dönmekte ve
sonunda da çoğunlukla etrafı dar bir sarı alan ile çevrili koyu kahverengi bir renk oluşmaktadır.
Lekeler, konukçu ve fungusun türüne bağlı olmak üzere büyüklüğü belli belirsiz bir büyüklükten
1-2cm ye kadar ulaşan büyüklüklere ulaşmaktadır. Lekelerin etrafında yuvarlak bir halka
olabildiği gibi, sınırları belirsiz de olabilmektedir. Hastalıktan etkilenen yapraklarda renk sarıya
dönmekte ve yapraklar kurumaktadır. Yapraklar üzerinde oluşan lekelerde küçük noktacıklar
şeklinde siyah renkli piknitler oluşmaktadır. Hastalık bitkinin alt kısımlarında başlayıp, yukarıya
doğru ilerlemektedir.
Şekil 36. Kereviz yaprakları üzerinde leke oluşumu, piknitler ve piknidiosporlar
HASTALIK ETMENİ
Septoria fungusu, koyu renkli piknitlerin içerisinde, uzun, renksiz, saç teli gibi, içerisinde
bir veya birden fazla hücre bulunan konidiler bulunmaktadır.
HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ
Piknitler nemli koşullarda şişmekte ve uzun baca dumanı biçiminde spor kitlelerini
doğaya bırakmaktadır. Konidiler yağmur, sulama suyu, aletler gibi pek çok yolla çevreye
dağılmaktadır. Fungus, tarlada kalan bitki artıklarında ve tohum içerisinde bulunan misel veya
piknitler içerisinde konidi formunda kışlar. Fungus tohum içerisinde taşındığında, gelişen
fidelerde çökerten belirtisi görülmektedir. Tüm Septoria türleinde enfeksiyon oluşumu için
yüksek nemli koşullar gerekmektedir. Hastalık gelişimi için 10-27 0C aralığındaki sıcaklık koşulu
bulunmaktadır.
70
Konidiler bitki
dokularını enfekte eder
Konidiler yağmur vd
yollarla dağılır
Fungus doğrudan veya
stomalardan penetrasyon yapar
Kereviz yaprağı
Lekeler üzerindeki piknitlerden
konidiler dağılır
Konidiler yağmur, sulama
suyu ile piknitlerden atılır
Fungus misel veya
piknitlerde ve enfekteli
tohum ve artıklarda
kışlar
Şekil 37. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Hastalıkla savaşımda temiz tohum ve tarlanın kullanılması, 2-3 yıl ekim nöbeti yapılması,
hastalıklı bitki artıklarının toplanıp yok edilmesi, dayanıklı çeşitlerin kullanılması önerilmektedir.
Kimyasal savaşımında önerilen bazı fungistler şunlardır:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Bordo bulamacı
sıvı
Dekara 750+1500 g (fidelik)
Ziram %80
WP
400g
71
ELMA,ARMUT ve YENİDÜNYADA KARA LEKE HASTALIĞI
SUB CLASS: Dothideomycetes
ORDO: Pleosporales
FAM: Venturiaceae
Etmen: Venturia spp.(Cooke) G. Winter
Kara leke hastalığı, konukçularının yetiştirildiği bütün ülkelerde vardır. Elma, armut ve
yenidünyanın en önemli hastalığı sayılır. Çok kurak ve sıcaklık ortalaması yüksek yerler dışında,
konukçuları için her yıl büyük bir tehlike yaratır.
Elma karalekesi Türkiye’de çok yaygındır. Nemli yerlerde çok zarar verir. Örneğin 1952
yılında Konya Ereğlisi’nde %66 ürün kaybına neden olduğu kayıtlıdır. Ülkemizin başlıca elma
yetiştirilen bölgeleri olan Kastamonu, Samsun, Amasya,Çorum, Tokat, Gümüşhane, Niğde,
Ereğli, Kocaeli ve Artvin’de yer yer büyük zararlar yaptığı görülmüştür.
Hastalık armutlarda da çok yaygındır. İklimin uygun olduğu yıllarda İç Anadolu’nun
vadilerinde, akarsu çevrelerinde ve nemin yüksek olduğu her yerde daima görülür. Örneğin
Sakarya, Porsuk, Kızılırmak havzalarında hastalığın görülmediği yıl yoktur. Karadeniz,marmara
ve Ege bölgeşlerimizde de her yıl çıkar ve zarar yapar.
Karaleke hastalığının zararı hem meyve üzerinde doğrudan, hem de ağacı zayıflatıp ürünü
azalttığı için dolaylı olarak görülür.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Elmada karalekenin en belirgin ve tahripkar belirtileri, yaprak ve meyvelerde görülür.
Yaprağın her iki yüzünde, ama genellikle önce alt tarafta lekeler gelişir. Bunlar yaprak ayasından
biraz daha koyu, zeytin yeşili renktedir. Yaşlandıkça koyu kahverengine hatta siyaha döner ve az
çok kadifemsi bir görünüş kazanır. Daha sonra lekeler grileşir ve nekrotik bir hal alırlar.
Yaprağın üst yüzünde görülen lekeler daha dikkat çekici ve belirgin kenarlı olduğu halde alt
yüzdeki lekelerde hasta dokudan sağlama dereceli bir geçiş vardır.
Yaprağın alt yüzünde konkav, üst yüzünde konveks olan lekeler, yaprakta hafif bir şekil
bozukluğu da oluşturur. Elma meyvelerinde önce siyah denecek kadar koyu renkli, kadifemsi
küçük lekeler belirir. Zamanla irileşen lekelerdeki kadifemsi örtü kaybolur, kahverengileşir ve
72
süberinleşerek gergin derimsi bir görünüş alırlar. Gençken yakalanan meyvelerde lekeli
kısımlarda, merkezden kenara ışınsal derin yarıklar belirir.
Bazı duyarlı çeşitler ve özel çevre koşulları bir yana bırakılırsa, elma karalekesinin
sürgünlerde belirti (dal sıracası) oluşturmadığı söylenebilir. Bu nedenle da elma sürgünleri primer
enfeksiyon kaynağı olarak önem taşımaz.
Şekil 38. Elma karalekesinin yaprak ve meyvede oluşturduğu lekeler
Armutta karalekenin belirtileri, yaprak,dal,meyve ve çiçeklerde görülür. Yaprak belirtileri
elmadakilere uyar. Dallarda “Sıraca veya Uyuz” denilen belirti oluşur. Bir yıllık taze sürgünler
üzerindeyara tipinde lezyonlar belirir ve bunlar dal yaşlandıkça büyür ve iyileşme olanağı
bulamaz. Etmen kabuk bölgesine yerleştiği için sürekli aktif halde olduğundan yaranın
kapanması mümkün olmaz. Böylece yıldan yıla gelişen dal yaralarının bulunduğu kısımlarda
kabuk parçalanır, kavlamış uyuzlu bir görünüm alır. Sıracalı dallar gelişemez ve zayıflar.
Meyvelerdeki belirtiler de elma için anlatılanlara uyar. Yalnız armut meyveleri hastalığa daha
erken yakalandığından hasta meyvelerdeki deformasyonlar daha belirgin, çatlaklıklar daha uzun
ve derin olur.
Çiçek zamanı taç yaprakların uç kısımlarından başlayarak esmerleştiği kayıtlı ise de, bu
belirti bir başka etmen tarafından meydana getirilmiş de olabilir.
73
Şekil 39. Armut meyveleri ve dallarında karaleke belirtileri ve konidiler
Yenidünyada karaleke belirtileri de elma ve armutta anlatıldığı gibidir. Hastalık yüzünden
bazen ya hiç meyve alınamaz veya meyve kalitesi çok düşük olur. Hastalığın meyvelerde
özellikle çok zararlı olmasının nedeni, meyvenin gelişip olgunlaştığı yağışlı İlkbahar mevsiminin
etmenin enfeksiyonu ve gelişmesi için son derece uygun olmasıdır. Yendünya dallarında sıraca
belirtisi de olağandır.
Şekil 40. Yenidünya’da meyve belirtileri
HASTALIK ETMENLERİ
Elmada hastalık yapan türün ismi Venturia inaequalis (Cooke)F. Winter. Armutta
V.pyrina Aderh. Yenidünyada ise, V.inaequalis var eriobotryae Scal. Karaleke hastalığını yapar.
Bu etmenlerin konukçuya özelleştiği saptanmıştır.
Karaleke belirtilerinden preparat yapıldığında konidi ve konidioforlar görülür. Konidiler,
elma ve armutta görülen türler benzerlik göstermektedir. Elma ve yenidünyada görülen etmenin
konidileri lamba şişesini andırır. Alt ucu kesik, üst ucu daha uzun ve sivricedir. Yeşilimsi
kahverengi,
bazen
bölmesiz,
bazen
1
bölmeli
olur.
Elma
karalekesinin
sporları,
74
yenidiünya’dakinden daha büyüktür. Armutta karaleke etmeninin konidioforu üzerinde zigzaglı
görünüm karakteristiktir ve konidiler elmadakinden biçimsel olarak biraz farklıdır. Bu fungusun
konidileri alt uç kesik görünüşlü değildir, her iki ucu sivri, geniş mekik şeklindedir.
Sonbahar ve kış döneminde oluşan ascosporlar içinde çok sayıda ascus ve ascusların
içerisinde birbirinden farklı görünüşte 2 hücreli 8 ascospor bulunur. V.inaequalis’te ascosporun
büyük olan hücresi ascusun sap tarafına, V.pyrina’da ise uç tarafına bakar. Ascosporlar her iki
etmende de ayakkabı tabanına benzetilebilir.
Hem elma hem de armut karalekesi etmenlerinde birçok fizyolojik ırk saptanmıştır.
Şekil 41. Elma karalekesinde konidi, ascus ve ascosporlar
YAŞAM ÇEMBERİ
Elma karalekesi etmeni kışı yere dökülmüş hastalıklı yaprak dokularında saprofit halde
geçirir.Ascocarp oluşumu ve olgunlaşması ertesi İlkbahara kadar sürer. Türkiye’de olgun
ascosporların doğaya dağılmaya başlaması 2-18 Nisan tarihleri arasındadır. Ascospor dağılımı
37-53 gün sürer, bu süre içerisinde havada en yoğun ascospor bulunuşu tomurcuk patlaması ve
çiçeklenme dönemine rastlar. Bu dönemde elma yaprakları son derece duyarlıdır, olgunlaştıkça
dayanıklılıkları artar.
Ascosporların çimlenmesi için gerekli nem %99, sıcaklık optimumu ise, 13-210C’dir. Bu
koşullar primer belirtiler üzerinde konidi oluşumu için de uygundur. Lekeler henüz çıplak gözle
rahatça görülmeden üzerlerinde konidi oluşumu başlar ve yağmurla etrafa dağılır. Epidemiler için
en kritik zaman çiçek tomurcuklarının açılmasından petallerin dökülmesine kadar olan dönemdir.
75
Genç meyve enfeksiyonları bu mevsimdeki koşullara bağlıdır. Çünkü bu dönemde gerçekleşen
çanak yaprak enfeksiyonları sonunda oluşan konidiler, genç meyve enfeksiyonları için sekonder
inokulumu sağlar.Aynı yılın Sonbahar periyodu da çok önemlidir. Bazı duyarlı çeşitlerde meyve
enfeksiyonu hasada kadar devam eder ve hastalık depoda da gelişebilir. Konidi çimlenmesi için
optimum sıcaklık 220C’dir. Penetrasyon için yara vs. gerekmez. Fungus doğrudan penetrasyon
yapabilir. Türkiye için ascospor enfeksiyonları, konidi enfeksiyonlarıdan daha önemlidir.
Elma karaleke etmeninin kışlaması sadece toprağa dökülmüş hastalıklı yapraklarda olmaz.
Fungusun sürgünlerde stromalaşmış misel halinde, ya da tomurcuk pulları arasında konidi
halinde kışalyabildiği de kayıtlıdır.
Armut karalekesinde durum daha farklıdır. Bu etmenin kışlaması 1. derecede sıracalı
dallarda misel halinde olur. İlkbaharada aktivite kazanıp konidi veren etmen, böylece primer
enfeksiyonlarını başlatmış olur. Yere dökülmüş yapraklarda oluşan ascosporlardan yayılan
ascosporlar da primer enfeksiyonlar yapar.
Hastalığa dayanıklılık bakımından çeşit reaksiyonları değişir. Ancak bir bölgese dayanıklı
gibi görünen bir çeşit, bir başka bölgede hastalığa yakalanabilir. Yani dayanıklı olma özelliği
sadece bölgeseldir.
V.inaequalis, elmadan başka diğer bazı Malus türlerinde, V.pyrina ise, armuttan başka
ayvada da hastalık yapar.
76
Çimlenen
ascosporların
penetrasyonu
Ascus ve ascosporlar
Çimlenen konidinin
penetrasyonu
enfeksiyon
konidi
Ascus ve
ascospor içeren
olgun
pseudothecium
Pseudothecium
oluşumu
Elma
üzerinde
lezyonlar
Yaprak
üzerinde
lezyon
konidiofor
Yapraklarda
hücrelerearası miseller
Yere düşen enfekteli
yapraklar
Şekil 42. Hastalığın yaşam devresi
SAVAŞIM
Her üç konukçuda hastalığın savaşımında ilk düşünülmesi gereken kültürel önlemlerdir.
Yere dökülmüş hasta yapraklar vs.nin iyice tırmıklanarak toplanması ve yakılıp imha edilmesi
gerekir. Ayrıca armutta ve varsa yenidünyada suracalı dalların dikkatle budanarak yakılması çok
önemlidir. Yenidünya’nın meyve döneminde iklim koşulları etmenin enfeksiyonları için çok
uygun olduğu için, ağaçta dal seyreltmesi yaparak havalanma ve güneşlenmeyi arttırmaya
çalışmak gerekir.
Karaleke hastalıklarıyla ilaçlı savaşın başlaması ve sürdürülmesi bazı farklılıklar gösterir.
Örneğin, elma ve armutta ilk ilaçlama çiçek gözleri kabardığı zaman (dal sıracası bulunan
yerlerde 3-5 gün önce), yani İlkbaharda, Yenidünyada ise, yine çiçekler açmadan, fakat
Sonbaharda yapılır. İkinci ilaçlama elmada pembe rozet tomurcuğu (çiçekler ayrı ayrı
77
görüldüğünde), armutta beyaz rozet döneminde yapılır. Yenidünyada yine aynı fenolojik
dönemde ilaçlama yapılmalıdır.
Her üç konukçuda 3. ilaçlama çiçek taç yapraklarının çoğunluğu (%70-80) döküldüğü
zaman yapılır. Koşullar hastalık için uygun gittiği sürece 10-12 günde bir ilaçlamalara devam
edilir. Meyve ilaçlamaları özellikle armut ve yenidünya için çok önemlidir. Karaleke savaşımında
İlaçlamalarda özellikle dikkat edilmesi gerekenler şunlardır;
a) Dal sıracası bulunan yerlerde:
1. İlaçlamada, %2’lik Bordo Bulamacı veya hazır bakırlı preparatlardan birisi %0,8 dozunda
2. İlaçlamada hazır bakırlı preparatlardan birisi %0,4 dozunda veya diğer ilaçlardan birisi
önerilen dozlarda kullanılmalıdır.
3. ve diğer ilaçlamalarda bakırlı ilaçlar dışındaki ilaçlardan birisi kullanılmaldır
b) Dal sıracası bulunmayan yerlerde:
1. İlaçlama %1’lik Bordo Bulamacı veya hazır bakırlı preparatlardan birisi %0,4 dozunda
kullanılmalıdır. Diğer ilaçlamalar dal sıracası bulunan yerlerde olduğu gibidir.
Kimyasal savaşımında önerilen bazı fungistler şunlardır:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Captan 500g/l
SC
150ml
Carbendazim %50
WP
30g
Chlorothalonil 500g/l
SC
200ml
Dodine 500g/l
FW
80g
Flusilozol 400g/l
EC
5ml
Kresoxim methyl %50
WG
15 g
Mancozeb %75
WG
200g
Pyraclostrobin+boscalid
WG
30g
Pyraclostrobin+dithianon
WG
100g
Bacillus subtilis QST
SC
1500ml
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
78
PLEOSPORA ÇÜRÜKLÜK ETMENLERİNDEN
ALTERNARIA HASTALIKLARI
SUB CLASS: Dothideomycetes
ORDO: Pleosporales
FAM: Pleosporaceae
Etmen: Alternaria sp.
Dünyada yetiştirilen pek çok bitkisel üründe en yaygın olarak bilinen hastalık
etmenlerinden birisi de Alternaria türleri tarafından oluşturulmaktadır. Fungus, yaprak, sap, çiçek
ve meyve gibi, başta tek yıllık bitki türlerinde olmak üzere, süs bitkileri ve turunçgiller, elma gibi
meyve ağaçlarında hastalık yapmaktadır.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Alternaria hastalıkları genellikle yaprak lekeleri ve yanıklık belirtilerine neden olmaktadır.
Etmen aynı zamanda fidelerde çökerten, sap çürüklükleri, yumru ve meyve çürüklüğü gibi
değişik bitki kısımlarında da belirtiler yapmaktadır. Domates ve patateslerde Alternaria
solani’nın neden olduğu hastalık erken yanıklık adını almaktadır.
Şekil 43.A.solani’nin yaprak, sap ve meyvede oluşturduğu lezyonlar
79
Yaprak lekeleri genellikle koyu kahverengi-siyah renkte, sayıca fazla ve çapı genişleyen
ve genellikle hedef tahtası görünüşünde konsantrik halkalar halinde gelişir. Bitkinin en alttaki
yaşlı yaprakları genellikle ilk enfekte olan kısımlardır. Hastalık daha sonra yukarıya doğru ilerler
ve yapraklar sararır, yaşlandığında ya kuruyarak bitki üzerinde kalır veya düşer.
Sap üzerinde koyu renkli çökük lekeler gelişir. Sap lezyonları görülen fideler üzerinde
kanserler oluşur ve bu kanser yaraları genişleyerek tüm sapı kaplar ve bitkinin tümünü öldürür.
Patates gibi bitkinin toprak altında kalan kısımlarında koyu renkli içeriyer çökmüş lezyonlar
2cm’ye kadar genişleyebilir ve lezyon çapları 5-6 mm derinlikte olabilir.
Şekil 44. A.alternata ve A.solani sporları
Alternaria bazı konukçularında meyve olgunlaşmasına yakın çiçek burnu çürüklüğü
belirtisi yapabilir. Lekeler küçük, çökük olarak başlar ve tüm meyveyi kaplayacak kadar genişler
ve lekelerin üzerinde derimsi,siyah kadifemsi fungal sporlarla kaplanır. Turunçgil ve domates
gibi bazı meyvelerde yüzeyde küçük lezyonlar meyvenin iç kısmına doğru enfeksiyonun
yayıldığını gösterir.
HASTALIK ETMENİ
Alternaria spp.’nın koyu renkli miselleri vardır. Hastalıklı dokular üstünde kısa, basit, dik
konidioforlar oluşur. Bu konidioforlar üzerinde basit veya dallanmış zincir şeklinde konidiler
oluşur. Konidiler büyük, koyu renkli, uzun veya armut biçimli, çok hücreli, enine boyuna bölmeli
bölmelidir.Konidiler kolayca birbirinden ayrılır ve hava akımlarıyla çevreye dağılırlar.
80
Alternaria dünyada pekçok bitki türünde hastalık yapmaktadır. Sporları, havada,toprakta
bulunur,en yaygın alerji yapan funguslardandır. Pekçok Alternaria türü saprofitiktir. Bu nedenle
fungusun peköok türü, yaşayan canlı dokular yerine bitkilerin ölü veya çürümekte olan
dokularında ve en fazla da yaşlı petaller, yapraklar ve olgun meyvelerde enfeksiyon
yapmaktadır.Bu nedenle, hasta dokuda bulunan Alternaria fungusunun hastalık nedeni mi, yoksa
sekonder bulaşıklık nedeni mi olduğuna karar vermek zor olmaktadır.
Pekçok Alternaria türü toksin üretmektedir. Bazı Alternaria türleri pekçok bitki türünü
etkilerken, bazıları da konukçuya özelleşmiştir.
HASTALIK GELİŞİMİ
Hastalık etmeni Alternaria, enfekteli bitki artıklarında spor veya misel halinde, tohumların
içinde ve üzerinde kışı geçirmektedir. Tohum içinde taşınan fungus, çıkış sonrası çökerten, sapta
lezyonlara ve kök boğazında çürüklüklere neden olmaktadır. Etmen ile enfekteli bitki artıklarında
nemli hava veya yağmurların etkisiyle çok sayıda spor oluşumu görülmektedir. Çimlenen sporlar
duyarlı dokuları doğrudan veya yaralardan penetre etmekte veya kısa sürede oluşan yeni
konidiler,rüzgar ve sıçrayan yağmur damlaları ile yayılmaktadırlar.
YAZ
Hastalık önce toprağa yakın
gelişmiş yapraklarda başlar
Yapraktaki lekeler
yuvarlak veya köşeli
olabilir
Konidiler suda çimlenir doğrudan
veya yaralardan bitkiye giriş yapar
YAZ SONU
İLKBAHAR
Mevsim içinde çok
sayıda devre vardır
Konidiler yağmur ve
rüzgarla yayılır
Sporlar bulaşık
bitki
artıklarında
çoğalır.
Sporulasyon
ardışık olarak
nemli ve kuru
havada uyarılır
Konidiler komşu bitkilere
sekonder olarak yayılır
ERKEN YANIKLIKTA
HASTALIK DEVRESİ
Patojen enfekteli patates
yumrularında kışlar
Şekil 45. A.solani’nin yaşam çemberi
Yaşlı ve stres
altındaki
bitkiler
konukçuluk
eder
Konidiler bitki
dokularını enfekte eder
SONBAHAR
Yumrular hasat
sırasında bulaşır.
enfekteli yumrularda
çökük lezyonlar görülür
81
SAVAŞIM
Hastalık, dayanıklı çeşitlerin kullanılması, temiz tohumluk materyali ve kimyasal
önlemlerle kontrol altına alınabilir. Azotlu gübreleme hastalık gelişimini geriletmektedir. Ürün
rotasyonu, enfekteli bitki artıklarının yakılması ve yabancı otların eradikasyonu hastalığın duyarlı
konukçulara bulaşmasını önler.
Patojene karşı çeşitli mikoparazitik fungusun Alternaria üzerinde parazitik etkisi
bilinmekle birlikte bu güne kadar etkili bir biyolojik savaş yapılamamıştır. Serada yetiştirilen
bitkilerde Alternaria türlerinin sporulasyonunu önlemek amacıyla UV işığı absorblayarak
filtreleyen film kaplamalar etkili olabilmektedir.
Kimyasal savaşıma ilk belirtiler görülür görülmez başlanmalıdır. Bitkinin tüm yüzeyi
ilaçlanmalı, serin ve rüzgarsız havalarda 7-10 gün arayla fungisit uygulamaları yapılmalıdır.
Kimyasal savaşımında önerilen bazı fungistler şunlardır:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Azoxystrobin 250g/l
SC
75 ml (açık domates)
Bakır kalsiyum oksiklorit
WP
1000g
Bazik bakır oksiklorit+maneb
WP
300g
Propineb %70
WP
300g
Tebuconazole
WP
50g
Mancozeb%80
WP
200g
Chlorothalonil+bakıroksiklorid
WP
300g
Bacillus subtilis QST
SC
1400ml
82
SCLEROTINIA ÇÜRÜKLÜKLERİ
SUB CLASS: Leotiomycetes
ORDO:Helotiales
FAM:Sclerotiniaceae
Etmen: Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de Bary
Beyaz çürüklük hastalığı sıcak, tropik bölgeler dışında dünyanın hemen her yerinde
görülen bir hastalıktır. Özellikle serin iklim alanlarında her zaman yaygın olarak ortaya çıkar.
Hastalığın çok yaygın olmasının en önemli nedeni etmenin polifag özellik taşımasıdır. Asma,
ayçiçeği, bakla, bamya, bezelye, biber, domates, enginar, fasülye, hardal, havuç, hıyar, kabak,
karnabahar, karpuz, kavun, kereviz, kimyon, kolza, kuşkonmaz, lahana, çeşitleri, marul,
maydanoz, pancar, patates, patlıcan, soğan, şalgam, turp, süs bitkileri, konukçuları arasındadır.
En duyarlı bitkiler, lahanagiller familyasına ait olanlarla, kereviz,havuç, fasülye, enginar,
maydanoz, marul ve hıyardır.
Hastalık belirtilerinin değişik olabi,lmesi nedeniyle farklı isimlerle tanınır. Örneğin
pamuksu çürüklük, beyaz çürüklük, yaş-yumuşak çürüklük, sap çürüklüğü, çökerten, gövde
kanseri, kök ve kök boğazı çürüklüğü gibi.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalığın en karakterisitik belirtisi hastalanan kısım üstünde önceleri beyaz, pamuksu
misel gelişmesi ve daha sonra bu miselin yer yer iri ve sert koyu renkli, düzgün biçimli olmayan
sklerotlar haline dönüşmesidir. Sklerotlar oluşumlarının başında beyaz renkli, yumaklaşmış hif
kitleleri halindedir. Daha sonra siyahlaşır ve çok sertleşirler. Büyüklükleri fungusun ırklarına
göre değişmek kaydıyla 0.5-30mm arasında olabilir. Sklerotların biçimi genellikle düzgün,
küresel, dah çok da yassılaşmış ve uzunca şekillidir.
Hastalık belirtileri yakalanan organlara göre bazı farklılıklar göstermektedir. Bunlar:
Gövde ve dallarda:
Otsu, sukkulent (bol su içeren) bitkilerde sapın toprağa yakın kısmında açık veya koyu
kahverengi lezyonlar belirir. Lezyonların üstü çok kısa bir süre içinde beyaz-pamuksu misel ile
kaplanır. Bu erken dönemde bitkinin genel görünüşünde belirgin bir değişme ve hastalık hali
83
yoktur. Çürüklük sapı tamamen sarıp, dokuların görevini yapmasını engelleyince bitkinin üst
tarafı birdenbire (ya da kısa bir süre sonra) solar ve kurur. Enfeksiyon bazen bir yapraktan başlar
ve yaprak sapı yoluyla gövdeye atlayarak çürütür. Çürüyen gövdenin öz kısmında ya da üzerinde
sklerot oluşur. Sklerotlar sadece öz kısmını doldurmuşlarsa dıştan farkedilmeyebilir.
Şekil 46. Ayçiçeği ve domateste gövdede hastalık beliritileri
Yaprak ve yaprak sapında:
Marul, kereviz, pancar gibi bitkiler sap dibinden ya da alt yapraklardan enfekte olurlarsa
birdenbire solup kurular. Marul tipinde, baş teşkil eden konukçularda çürüme dış yapraklardan
göbeğe doğru ilerler. Dipten çürüyen yapraklar birer ikişer solup toprağa yatarlar. Hastalığın ileri
döneminde bir marul veya lahana tarlasında bitkilerin sadece birkaç göbek yaprağı henüz
konumlarını muhafaza edebilir. Böyle bitkileri topraktan çıkarmak mümkün olmaz. Bitkiye
dokunur dokunmaz toprak seviyesinden kopar. Dikkatle bakılırsa yaprakların dip kısımlarının
pamuksu bir misel kitlesi ile ya da daha ileri dönemde irili ufaklı sklerotlarla sarılmış olduğu
görülür.
Enfeksiyon başladıktan sonra hava kurak giderse etmen tipik yumuşak çürüklüğünü
oluşturamaz. Sapı kanserleşmiş görünüşte lezyonlar kaplar ve sonunda bitki kurur. Kerevizde
hastalık, yaprak saplarının dip kısımlarında pembe veya kırmızımsı kahverengi lekeler halinde
ortaya çıkar. Haşlanmış görünümlü bu kısımların üzeri çoğunlukla beyaz misel ile kaplanır.
Çürüklük kısa zamanda ilerleyip bütün bitkinin kurumasına neden olur.
84
Şekil 47. kereviz.brokkoli ve marulda yaprak belirtileri
Yumru ve gövdelerde:
Havuç, pancar vb. yumrularında henüz tarlada iken veya hasattan sonra depodai, üzeri
beyaz pamuksu misel ile kaplı çürüklük gelişir. Daha sonra da çok sayıda sklerot oluşur.
Hastalıklı dokular yumuşak ve sulu bir görünümde olup, renkleri sağlıklı dokudan daha koyu ve
esmerdir. Çürüklük depoda da gelişir ve hastalıklı yumrulardan sağlamlara da bulaşır.
Şekil 48. Yumru ve meyvelerde hastalık beliritileri
Etli meyvelerde:
Hıyar, kabak, patlıcan meyveleri ya da fasülye tipi bitkilerin taze tohum kapsülleri
toprakla temas ettikleri noktadan veya toprağa en yakın tarafından ya da çiçek ucundan enfekte
olur. Fungus, bu noktadan kısa zamanda meyvenin büyük bir kısmına yayılarak dokuları bozar ve
çürütür. Bazen meyvenin tümünün de çürümesi olağandır. Hastalıklı meyve tohum kapsüllerinin
üzerinde ve içinde önce beyaz-pamuksu misel, sonra irili ufaklı tipik sklerotlar görülür.
85
Çiçeklerde:
Çiçek enfeksiyonları özellikle kamelya ve sümbülde önem taşır. Petaller üzerinde değişik
sayıda küçük, haşlanmış görünüşlü, açık kahverengi lekeler oluşur. Lekeler irileşerek birbiri ile
birleşerek bütün petali sarar. Sonunda, çiçek tümüyle esmerleşir ve dökülür. Dökülen çiçekler
hemen çürür, nemli havalarda bunların üzeri önce misel ile kaplanır, sonra sklerotlar oluşur.
Şekil 49. Çiçek ve meyvelerde görülen hastalık belirtileri
HASTALIK ETMENİ
Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de Bary ve
S.minor Jagger olarak iki önemli tür
bulunmaktadır.
YAŞAM ÇEMBERİ
Hastalığın bir yıldan diğerine geçişi canlı bitki üzeinde veya hastalıklı bitki artıklarında
aktif misel halinde ya da sklerot formunda olabilir. Sklerot halinde kışlama özellikle iklimi soğuk
olan yerlerde önemlidir. Sklerotlar tarla toprağında 7-10 yıl canlılığını korur. Fakat çok nemli ve
ıslak topraklarda bir yıldan fazla dayanmazlar. Sklerotların çimlenmesi iki şekilde olur; ya
aktivite kazanıp misel oluştururlar ya da apothecium oluşumu ile sonuçlanan bir dizi olayı
başlatırlar. Apothecium oluşabilmesi için sklerotun belli bir dinlenme dönemini tamamlaması ve
en önemlisi de belli bir hava değişimi şokuna maruz kalmış olması gerekir.
Bu nedenle sklerotlar, İlkbahar ve yaz başlarında çimlenip apothecium oluşturabilir. Önce
sklerot üzerinde bir veya daha çok sayıda ince-uzun (dikiş iğnesi gibi) uzantılar oluşur. Bunların
ucunda 5-15mm çapında önce küresel, olgunlaştıkça huni veya tabak şeklini alan birer
apothecium vardır. Apothecium’daki binlerce ascospor olgunlaştıkça hızla fırlatılarak
apothecium’u terkederken toz bulutunu andırırlar.Ascospor çıkışı 2-3 haftadan fazla sürer.
Ascosporlar, birinci derecede rüzgarla taşınır ve konukçunun çeşitli organlarında hastalığı
86
başlatırlar. Enfeksiyon için yaşlanmış bitki organları, örneğin yaşlanan çiçekler özellikle çok
uygundur. Apothecium’u terketmiş ascosporların canlı kalabilme süresi ancak birkaç saattir,
sonra kuraktan zarar görüp ölürler. Işıksız ve nemli yerlerde ise, biraz daha uzun yaşayabilirler.
Fungusun taşınmasında sklerotlar da büyük rol oynar. Tohum içine karışmış ya da bitki
artıklarında tutunmuş olarak ya da tarım aletleri ve toprak yoluyla bir yerden diğerine taşınırlar.
Fungusun optimal gelişme sıcaklığı 19-240C’dir. Optimal senfeksiyon sıcaklığı ise 15210C olarak saptanmıştır. İnkubasyon süresi 4 gündür.
Şekil 50. Sklerot ve sklerotlardan ascospor çıkışı
Yeşil kısımlara bulaşma
Spor çıkışı
Miselin kök ve kök
boğazını enfekte etmesi
Ölü bitkiler üzerinde
sklerotlar toprağa
karışır
Çimlenen
sklerotlardan
gelişen
apotheciumlar
Çimlenen sklerotlardan gelişen
miseller
Şekil 51. Hastalığın yaşam çemberi
Toprakta
sklerotlar
Sklerotlar çimlenir
87
SAVAŞIM
S.sclerotiorum ile savaşta kültürel önlemlerin çok önemli bir yeri vardır. Örneğin,
toprakta fazla nem bulunmasını önlemek için iyi bir drenaj sağlanması, hava neminin fazla
yükselmesine yol açan yağmurlama sulamadan kaçınılması, hastalıkla bulaşık toprakta uzun
süreli bir ekim nöbeti programı uygulanması (en az iki yıl mısır, tahıllar, çayır bitkileri, pancar,
soğan veya ıspanak yetiştirilerek toprakta Sclerotinia’nın inokulum potansiyeli zararsız düzeye
getirilebilir), tohumluğun sklerotlardan ayrılmış, temiz tohumluk olması, toprakta bulunan
sklerotların havasızlıktan çürüyüp ölmesi için tarlanın 23-45 gün gibi uzun bir süre su altında
bırakılması(ekim nöbetinde çeltik varsa, bu işlemi ayrıca uygulamaya gerek kalmaz), hasattan
sonra bitki artıklarının tümüyle toplanarak yakılması veya derin gömülmesi, seralarda nem ve
sıcaklığın kontrol altında tutulması ve havalanmaya özen gösterilmesi, ekim-dikim sıklığının iyi
ayarlanması gibi kültürel önlemlerdir. Ürünlerin depoda zarar görmesini önlemek için depoya
alınan ürünün ıslak olmamasına özen gösterilmeli ve depo nemi hastalığın gelişme
gösteremeyeceği oranda tutulmalıdır.
Seralarda buharla toprak sterilizasyonu başarılı sonuç vermektedir. Tarlada ise
sterilizasyon mümkün değildir ve ilaçlamalarla da kesin sonuç elde edilemez.Seradaki bitkilerde
toprak ilaçlaması dikimden önce, yeşil aksam ilaçlaması ise fidelerin şaşırtılmasından sonra
başlanmalıdır.
Kimyasal savaşımda bitki türlerine göre bazı fungisi önerileri şu şekildedir.
Etkili Madde Adı ve Oranı
Bitki türü
Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Iprodione %50
sebzeler(sera)
WP
75g
88
BOTRYTIS HASTALIKLARI
SUB CLASS:Leotiomycetes
ORDO:Helotiales
FAM:Sclerotiniaceae
Etmen: Botrytis cinerea Pers.
Dünyada sebzelerin, süs bitkilerinin, meyve ağaçları ve bağların, hatta tarla bitkilerinin
belki de en tanınmış ve yaygın hastalığı kurşuni küftür. Sera bitkilerinin de en önemli hastalığıdır.
Botrytis türlerinin oluşturduğu belirtilerden başlıcaları Çiçek yanıklığı, meyve çürüklüğü,
çökerten, gövdede kanser veya çürüklükler, yaprak lekeleri, yumru, soğan ve kök çürüklükleridir.
Nemli koşullarda etmenin hastalıklı dokular üzerinde oluşturduğu belirgin gri küf örtüsü
hastalığın karakteristiğidir. Botrytis’in neden olduğu en tehlikeli hastalıklardan bazıları çilekte
kurşuni küf; enginar, fasülye, pancar, lahana, havuç, hıyar ve patlıcan gibi sebzelerde gri küf
çürüklüğü; muz, marul, biber ve kabakta Sap dibi çürüklüğü; elmada çiçek dibi çürüklüğü; çeşitli
süs bitkilerinde yanıklık, çürüklük ve yaprak lekeleri v.s.dir. Botrytis ayrıca, depolama,taşıma ve
pazarlama dönemlerinde de meyve ve sebzelerde zarar verir.
Dünyanın sıcak iklim alanlarından soğuk alanlara kadar her tarafına yayılmış olan bu
fungusun esas yaygınlık gösterdiği alan ılıman kuşaktır. Konukçularının canlı kısımlarından
başka ölü kısımlarında da bulunur. Bazı Batı ülkeleri kurşuni küfe “Asil çürüklük” adını verirler.
Çünkü hasat zamanı Botrytis’e yakanlanan üzümlerde tanenin suyu hızla azldığı için şeker oranı
artar, buna karşılık asit ve azot oranı düşer. Bu üzümlerden çok güzel kokulu doğal şarap yapılır.
İşte bu özelliğinden dolayı Avrupalılar bağlardaki kurşuni küfe Asil çürüklük demektedir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık etmeni değişik konukçularda belirtiler oluşturur. Buna göre de Botrytis
hastalıklarına çok değişik isimler verilse de, isimlerin ortak yanı genellikle Yanıklık veya
çürüklük kelimelerinin de bulunuşudur. Belli başlı belirtileri konukçularına göre şöyledir.
Sebzelerde Botrytis çürüklüğü
Domates, patlıcan, biber, fasülye gibi bitkilerin hem gövde hem de meyvelerinde kurşuni
küf çürüklüğüne rastlanır. Önce toplu iğne başı gibi küçük ve sarı olan lekeler, sonra esmer renkli
89
birer nekroza dönüşür. Epidermis çatlar ve hastalıklı dokular su kaybeder. Buralarda sklerot
oluşabilir. Gövde ve meyve sapı lezyonları meyve dökümüne neden olabilir.
Çiçeklerde taç yapraklar özellikle duyarlıdır. Buradan kolayca penetrasyon olanağı bulan
etmen meyveye geçerek bir meyve çürüklüğ başlatır. Meyvenin herhangi bir yerinden doğrudan
doğruya penetrasyon olması da mümkündür.
Yumrulu bitkilerde lezyonlar büyüdükçe yumuşak bir çürüklük halini alır. Uygun
sıcaklıkta çürük kısımlarda kurşuni küf ve sklerotlar oluşabilir. Soğanlarda tarlada başlayan
çürüklük depoda da devam eder. Yaprak diplerinden başlayan çürüme soğanın katmanları
arasında ilerleyerek bütün soğanın çürümesine yol açar. Çürük kısımlar üzeinde tipik gri küf
örtüsü dikkati çeker.
Şekil 52. Domates, soğan ve fasülyede hastalık belirtileri
Çilekte Kurşuni küf:
Çiçek zamanı çiğ düşen ve havanın sisli olduğu yerlerde daha çok rastlanır. Çnce çiçek
yanıklığı şeklinde başlayan hastalık çiçeklerin aniden solup kavrulmasına neden olur.Buradan
çiçek sapı yoluyla ana sap ve meyvelere geçer. Meyveler toprağa temas ediyorsa etmenin
topraktan meyveye doğrudan geçişi de mümkündür. Hastalık meyvede küçük kahverengi bir
lezyon halinde başlar. Gittkçe yayılan lezyon meyvede kahverengi kuru bir çürüklüğe neden olur.
Nemli havalarda çürük meyve gri küf örtüsü ile kaplanır.
Üzümde Kurşuni küf:
Olgunlaşmaya başlayan taneler, etmene çok duyarlıdır. Nemli havalarda hastalığa
yakalanan taneler üzerinde küçük, yuvarlak, açık kahverengi lekeler belirir. Lekeye parmakla
basınç yapıldığı zaman meyve kabuğunun etten hemen ayrılıvermesi, hastalık için karakteristiktir.
Kabuk kısa sürede çatlar, enfeksiyondan bir hafta kadar sonra çatlaklar üzerinde kurşuni renkli
90
küf örtüsünün geliştirği görülür. Koyu renkli taneleri olan çeşitlerde fungus pigmenti tahrip ettiği
için, hastalıklı üzümlerden yapılan şaraplar bulanık olur. Havaların uzun süreli nemli olması
halinde fungus genç sürgün ve yaprakları da yakalayabilir. Fumige edilmeden depolanan
üzümlerin Botrytis nedeniyle zarar görmesi mümkündür.
Şekil.53. Çilekte, üzümde ve marulda hastalık belirtileri
Marulda Kurşuni küf:
Fide dönemi dahil tüm vejatasyon periyodunda görülebilir. Sık ekimden sonra fazla
sulama da yapılıyorsa kotiledon yapraklarından yakalanan fidelerin gövde ve kök boğazında
gelişen çürüklük çükertene neden olur. Hasta olduğu farkedilmeyen tarlaya şaşırtılan bitkilerde
hastalık ilerlemeye devam eder ve gövdede ya da ilk yaprakların dip kısımlarında lezyonlar
oluşur. Hastalanma doğrudan doğruya tarlada da gerçekleşir. Çürüklük dış yapraklardan içe
doğru ilerler. Dipten çürüyen yapraklar toprak yüzeyine yayılarak kurur. Sonunda marul
başlarında Sclerotinia çürüklüğünde olduğu gibi tam bir çökme ortaya çıkar. Böyle bitkilerin
toprak üstü kısmı hiç zorlanmaya gerek kalmadan kopar. Kök ve kök boğazı kısımlarını sarmış
kurşuni küf örtüsü hastalığın kesin kanıtıdır. Daha sonra buralarda siyah, yassı, ince yapılı
sklerotlar da farkedilir.
HASTALIK ETMENİ
Hastalık etmeni Botrytis cinerea Pers.’dır. Kurşuni küf görüntüsüyle hemen dikkati çeken
fungal örtü mise, konidiofor ve konidilerden ibarettir. Kurşunilik konidiioforlardan ileri gelir.
Konidiler renksiz ve yumurta şeklindedir. Taşıyıcılar üzerinde bulunan sporlarla birlikte bir üzüm
salkımını andırır. B.cinerea pektinaz enzimi salgılamaktadır. Bu nedenle pektik maddelerin
parçalanması ile hücre zarı dağılarak hızla su kaybeder.
91
Şekil 54. B.cinerea konidiofor ve konidileri
HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ
Fungus kışı sklerot halinde geçirir. İlkbaharda aktivite kazanan sklerotlar çimlenerek
misel ve konidi oluşturu. Ender olarak sklerotların çimlenip apothecium verdiği de kayıtlıdır.
Böylece ilkbaharın ilk enfeksiyonlarından genellikle konidi, ender olarak da ascosporlar
sorumludur. Botrytis sporları kurağa çok duyarlıdır. Uygun konukçu bulup penetrasyon
yapamayan sporlar kurak koşullarda iki saatten fazla yaşayamaz. Konukçuya ulaşan konidilerin
çimlenmesi için %92-96 nem, ya da en iyisi ıslaklık gereklidir. Meyve üzerindeki delik, çatlak ve
her türlü yarada gerekli nem koşulları bulunduğundan, böcekler ve diğer nedenlere bağlı olan
doku zararlanmaları Botrytis zararını ok arttırır.
Bir bağ hastalığı olan kurşuni küf salkım güvesi larvalarının zararı ile birlikte ortaya çıkar
ve hızla yayılır. Kurşuni küf hasatı geciktirilen üzümlerde çok görülür. Bunun nedenlerinden
birisi şeker oranı yükselmiş tanelerin daha duyarlı oluşu, idğeri ise sonbahar neminin hastalık için
son derece uygun olmasıdır.
Etmen rüzgar ve böceklerle yayılır. Penetrasyon yaralardan, doğal açıklıklardan veya
doğrudan epidermisten gerçekleşir. Çiçeklerin yaşlanmış taç yaprakları enfeksiyon için çok
elverişlidir. Buralardan henüz genç ve yeşil meyvelere geçerek, çiçek yanıklığından sonra meyve
çürüklüğü de yapar. Arşatırmalara göre kiraz, şeftali ve armut gibi meyveler petaller yoluyla
hastalığa yakalanmaktadır. Patojenin az da olsa anter ve stigmadan enfeksiyon yapabildiği, ancak
sadece aydınlıkta spor verdiği kayıtlıdır.
92
Miselin kök boğazına
bulaşan miseller
Şekil 55. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Kurşuni küfle savaşmak için en etkili yol kültürel önlemlerdir. Toprağı ıslak tutmamak,
ekim veya dikim sıklığını ayarlamak, ürünün iyi havalanmasını ve güneşlenmesini sağlamak,
gerekirse dal ve yaprak seyreltmesi uygulamak, sera neminin düşük tutulması ve böceklerle
savaşarak üründe yara açmalarının önlenmesi vs. sıralanabilir. Botrytis’den en fazla zarar gören
kültür bitkilerinden asma ele alınırsa, savaş yöntemleri şöyle genişletilebilir: Üzüm hasatını geç
bırakmamak, eğer bu gerekli ise uç alma ve yaprak azaltma işlemlerini uygulamak, böylece de
salkımların iyi havalanmasını ve güneşlenmesini sağlamak, uygun insektisitler kullanarak salkım
güvesinin taneleri delmesine engel olmak, hasattan sonra salkımları dikkatle gözden geçirip
enfekteli olanları ayırmak ve depolamadan önce mutlak fümige etmek, depo sıcaklığının 0-50C,
depo neminin %85-90 olmasını sağlamak.
Asmada kurşuni küfe karşı bağlarda ilaç uygulaması da önerilmektedir. İlaçlamaya
hastalıkla mücadeleye üzümlerin olgunlaşma başlangıcından hemen önce başlanmalı, diğer
ilaçlamalar kullanılan ilacın etki süresi dikkate alınarak yapılmalı, ilacın etki süresi göz önünde
bulundurularak son ilaçlama ile hasat zamanına dikkat edilmelidir.
93
Domateste ise ilk hastalık belirtileri görüldüğünde veya bitkiler çiçeklenme devresinde
iken başlanmalıdır. İlaçlamalar 10 gün arayla yapılmalıdır
Kimyasal savaşımda bitki türlerine göre bazı fungisit önerileri şu şekildedir.
Etkili madde adı ve Oranı
Bitki türü
Formülasyonu
Dozu (Preparat) 100 lt. suya
Boscalid %50
bağ
WG
120g
Chlorothalonil+carbendazim
bağ
WG
200g
Cyprodinil+fludioxanil
bağ
SC
50g
Pyrimethanil 300g/l
bağ
SC
100ml
Fenhexamid 500g/l
bağ
SC
100ml
Bacillus subtilis QST
bağ
SC
1500ml
Boscalid+pyraclostrobin
domates
Diethofencarb250+carbendazim250
domates
SC
70ml
Cyprodinil+fludioxanil
domates
WG
60g
Iprodione%50
domates
WP
75g
Streptomyces lydicus
domates
CP
90g sera
150g(sera)
94
MONİLYA HASTALIKLARI
SUB CLASS:Leotiomycetes
ORDO:Helotiales
FAM:Sclerotiniaceae
Etmen: Monilia laxa (Ehrenb.) Sacc. & Voglino
Sert ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçlarında görülen bu hastalık dünyanın her yerinde
yaygındır. Özellikle sert çekirdekli meyve ağaçlarında ekonomik öneme sahiptir. Genç sürgün ve
dallarından başlayarak ağacın tamamen kuruması da söz konusu olabilir. Yumuşak çekirdekli
meyve ağaçlarında ise, sadece meyve çürüklükleri nedeniyle zarar ortaya çıkar. Ağaçta başlayan
meyve çürüklüğü depoda da ilerler. Ayvada ise,çiçek ve sügün enfeksiyonları yaparak büyük
kayıplara neden olur.
Ülkemizde geniş bir yayılma alanı bulunmaktadır. Karadeniz sahilleri ile buraya geçit
bölgede elma, erik,armut ve ayvada görülür. Marmara bölgesinde bunlara ilaveten kiraz ve
şeftaliyi de sayabiliriz. İç Anadolu’da kiraz ve kayısıda; Ege bölgesinde, Doğu ve Güneydoğu’da
çeşitli meyve türlerinde yaygındır. Ayva Monilyası Samsun,Amasya,Kastamonu ve İzmir’de
özellikle önemlidir. Amasya’da çiçek ve sürgün enfeksiyonları yüzünden ayvalardan verim
alınamadığı bildirilmektedir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Monilya hastalığının meyve ağaçlarındaki zararı çiçek, sürgün ve meyvelerde görülür.
Buna göre de sürgün Monilyası (dal ve çiçek monilyası) ve meyve Monilyası olarak adlandırılır.
Hastalığın ilk belirtileri çiçeklerde görülür. Daha sonra çiçeklerden dallara doğru ilerler. Nemli
koşullarda enfekte olmuş bitki kısımları grimsi-kahverengi konidiler ile kaplanır daha sonra da
kıvrılarak kurur. Kuruyan çiçekler dökülmez ağaç üzerinde asılı kalır. Buna neden olarak da
yaşlanarak dökülmenin doğal nedeni olan doku ayırıcı madde bu hastalıkta oluşmaz.
Çiçekler tıpki soğuk vurmuş ve donmuş gibi kavruk bir manzara göstererek dalda kalırlar.
Dal Monilyası yaşlı veya genç tüm ağaçlarda ve çiçek zamanı görülür. Çiçekler şiddetli
hastalandığı zaman fungus, çiçek sapı yoluyla sürgüne geçer.. Sürgünde önce oval, küçük bir leke
oluşur. Zamanla büyüyen ve özellikle kirazlarda zamk akıntısı veren leke, bazen sürgünü
çepeçevre sarar. Böylece de sürügün ucunun tamamen kurumasına neden olur. Sürgün lekeleri
95
zamanla kanser yarası şekline döner. Kanser yaraları sadece çiçek Monilyasında çiçek sapından
sürügüne geçme şeklinde oluşmaz. Meyve monilyasında da meyve sapı yoluyla sürügüne ulaşan
etmen yine sürgün kanserlerine neden olur. Kalın dallardaki büyük kanser yaraları iyileşmez ve
nemli havalarda zamklı ve fungal püstüller taşıyan görünümleriyle tanınırlar.
Dal Monilyasına yakalanmış bir kiraz ağacında hastalık yıllarca sürer. Genç sürgünlerde
başlayan kuruma geriye, yani kalın dallara doğru ilerler. Sıcak ve kurak yaz mevsimi başlayınca,
henüz orta yaşlı kiraz ağaçlarının bir mevsimde bazen solarak kuruyabilir.
Şekil 56. Erik ve kirazda dal monilyası
Meyve Monilyası’nın belirtileri çok tipiktir. Hem sert hem de yumuşak çekirdekli
meyvelerde görülür. Meyveler olgunluğa yaklaşınca üzerlerinde bir-iki noktadan çürüme başlar.
Kahverengi olan çürüklük bir-iki gün içerisinde meyve yüzeyinin yarıdan fazlasını kaplar. Çürük
meyve eti sağlam kısımdan daha yumuşaktır, ancak sulu değildir. Monilya hastalığında meyve
çok hızlı su kaybeder, buruşur ve mumyalaşır. Hastalığa “MUMYA” adı verilmesinin nedeni bu
türlü meyvelerdir. Meyvenin çürük kısmı üzerinde kısa zamanda konsantrik halkalar halinde küf
kabarcıkları (püstül) oluşur. Püstül oluşumunun konsantrik halkalanma göstermesi ışıkla ilgilidir.
Gündüz püstül oluştuğu halde, gece çürüklük sporsuz olarak ilerler. Püstüller erik ve kirazda daha
çabuk ve çok sayıda oluşur.Meyve Monilyası depoda da ilerlemeye devam eder.
96
Şekil 57. Mumyalaşmış meyve ve konsantrik halka oluşumu
HASTALIK ETMENLERİ
Monilya hastalıklarından 3 tür Ülkemizde bulunmaktadır. Bunlar:
1. Monilinia laxa (Aderh. & Ruhland) Honey. Daha çok sert çekirdeklilerde
2. Monilinia fructicola (G.Winter) Honey. Yumuşak çekirdeklilerde
3. Monilinia linhertiana (Prill. & Delacr.) Dennis. Ayvada hastalık yapar.
YAŞAM ÇEMBERİ
Etmen kışı çeşitli şekillerde geçirebilir. Ağaç üzeirnde asılı kalmış veya yere düşmüş
hastalıklı meyveler üstünde konidi halinde kışlama daha ziyade kışı ılık geçen yerlerde
mümkündür. Kışların daha sert olduğu yerlerde fungus, mumyalaşmış meyve dokularında,
hastalıklı sürgünlerde veya kanserleşmiş meyve dokularında, hastalıklı sürgünlerde veya kanserli
dallarda misel halinde kışlar. Sürgün veya dallarda kışlayan misel, ilkbaharda aktif hale geçererek
konidi verir ve böylece primer çiçek ve sürgün enfeksiyonları gerçekleşir.
Ayrıca, toprağa düşmüş mumya meyveler toprağa gömülü ya da yarı gömülü halde belirli
bir istirahat dönemini tamamladıktan sonra İlkbaharda üzerinde 20 kadar kabarıklık belirir. Bu
kabarıklıklar kısa zamanda ince (yorgan iğnesi kalınlığında) sapçıklar haline gelir. Sapçıkların
ucunda önce küresel, sonra üstten basık sonunda huni veya kadeh şeklinde apothecium’lar oluşur.
Bunların konkav olan iç yüzeyi ascuslarla kaplıdır. Ascosporlar olgunlaşınca apotheciumdan
hızla, toz bulutu görünüşünde fırlatılır. İşte İlkbaharda primer enfeksiyonların sorumlularından
birisi bu ascosporlardır.
Hem konidi hem de ascosporlar için rüzgar en uygun taşıyıcıdır. Konukçuya ulaşan
sporlar birkaç saat içinde çimlenip enfeksiyon yapabilirler. İnkubasyon süresi genellikle kısa, 2-3
97
gün kadardır. Çiçek enfeksiyonları, sporun çim borusunun dişicik borusundan aşağı ilerleyerek
yumurtalık dokularını tahrip etmesi şeklinde gelişir. Sürgün dokusuna giriş ise, hastalıklı çiçeğin
sapından ilerleme şeklindedir.
Monilya etmenleri doğrudan penetrasyon yapamazlar. Giriş için mutlaka doğal açıklık ve
yaraya ihtiyaç vardır. Meyve enfeksiyonları için de yara şarttır. Meyve olgunlaştıkça enfeksiyona
duyarlılığı artar.
İlkbaharda çiçek döneminin yağışlı olması hastalığı arttırır. Yağışlı ve ılık İlkbaharda
çiçek solgunluğu fazla görülür. Nem yalnız fungusun gelişimi, spor oluşumu ve çimlenmesi için
değil, meyvenin daha dayanıksız ve sulu olarak çürüklüğe daha uygun olması için de gereklidir.
Enfeksiyon için optimum sıcaklık 20-240C’dir.
Çiçeklerden enfeksiyon
Çiçek
enf.sonra
oluşan
kanser
apotheciumlar
Mumya
meyve
Meyve
enfeksiyonu
Meyveler ağaçta veya
yerde mumyalaşır
Atılan çürük
meyveler
Şekil 58. Hastalığın yaşam çemberi
Enfeksiyonun
yayılışı
Hasat edilmiş
bulaşık meyveler
98
SAVAŞIM
Monilya ile savaşı iki ayrı aşamada düşünmek gerekir: Çiçek ve dal enfeksiyonlarını
önlemek ve meyve enfeksiyonlarını önlemek. Birinci aşamada başarılı olmak için şu noktalara
dikkat edilmesi gerekir. Primer inokulum kaynağı olan kurumuş Monilyalı dalları, kanser belirtisi
gösteren sürgün ve dalları, ağaçta asılı kalmış veya yere dökülmüş mumya meyveleri dikkatle
toplayıp yakarak imha etmek gerekmektedir. Yapılan çalışmalar, toprağın ilk 20cm si içinde
gömülü kalmış mumya meyvelerde fungusun iki yıl canlı kalabildiğini göstermiştir. Bu nedenle
toprak işlemesini daha derin yapmak gerekmektedir.
İlaçlama zamanları ve fenolojik dönemler:
Zaman
Ağaç Türü
Dönem
1.ilaçlama:
Çiçeklenme başlangıcında (%5–10 çiçekte )
Şeftali
1. ilaçlama
Meyvelere ben düştüğünde tek ilaçlama yapılmalıdır.
Kiraz
1. ilaçlama
Tomurcuklar patlayıp yapraklar görülmeye başladığında
ayva
2. İlaçlama
tam çiçeklenmede (%90–100)
şeftali
2. İlaçlama:
ilaçlamada kullanılan ilacın etki süresi sonunda
ayva
3. İlaçlama:
ilaçlamada kullanılan ilacın etki süresi sonunda
ayva
Savaşımda kullanılacak fungisitlerin uygulandığı ağaç türleri ve dozları aşağıda verilmektedir.
Etkili madde adı ve Oranı
Bitki türü
Formülasyonu Dozu (Preparat) 100 lt. suya
Captan%50
şeftali
WP
300g
Boscalid+pyraclostrobin
şeftali
WG
75g
Thiophanate methyl%70
şeftali
WP
60g
Carbendazim%50
ayva
WP
75g
Dodine 500g/l
ayva
FS
100ml
Thiophanate methyl%70
ayva
WP
60g
Cyprodinil %50
kayısı
WG
30g
Iprodione %50
kayısı
WP
150g
99
Carbendazim%50
kiraz
WP
75g
Thiram %80
kiraz
WP/WG
150g
Bacillus subtilis QST
kiraz
SC
1500ml
Pyraclostrobin+boscalid
kiraz
WG
76g
FUSARIUM SOLGUNLUKLARI
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO:Hypocreales
FAM:Nectriaceae
Etmen: Fusarium oxysporum Schltdl.
Fusarium genusuna bağlı birçok tür, fide çökerteninden, değişik bitkilerde kök
çürüklüğüne, hasat sonu ve depo çürüklüklerine kadar pekçok değişik hastalığa neden olur.
Ancak Fusarium denince ilk akla gelen F.oxysporum türüne ait değişik özel formlar (f.spp)
tarafından oluşturulan vasküler solgunluk hastalıklarıdır. Yaklaşık 80 adet spp.in tanımlandığı,
bunların da kendi içlerinde değişik ırklara sahip olduğu bildirilmektedir.
Fusarium
solgunlukları
Graminae
familyası
dışındaki
bütün
kapalı
tohumlu
(Angiosperm) bitki familyalarında ekonomik öneme sahiptir.
GENEL HASTALIK BELİRTİLERİ
Fusarium solgunluğu belirtileri, konukçu bitkiye, patojenin patotipine ve enfeksiyon
koşullarına göre değişir. Fakat genel olarak, önce alt yapraklardan başlamak üzere damarlarda
hafif sararma, sonra tüm yaprağın sararması ve solması, bu belirtilerin bitkinin uç kısımlarına
doğru ilerlemesi, beliritilerin çoğunlukla bitkinin sadece bir dalındaki yapralardan başlaması ve
etkilenen iletim demeti sayısına bağlı olarak diğer kısımlara da yayılması, bu hastalığı
düşündüren tipik belirtilerdir.
Solan kısımlar zamanla esmerleşir ve kurur. Kök, gövde, hatta yaprak sapı kesitlerinde
halka şeklinde esmerlik görülmesi de hastalığın önemli bir özelliğidir. Esmerleşme iletim
sisteminden kortekse doğru yayılır. Fusarium solgunluğu çoğunlukla çiçeklenme veya meyve
100
tutumu döneminde ortaya çıkar. Belli noktalardan başlayan hastalık, tarla veya bahçede yavaş
yayılır ve hastalanan bitkiler birer ikişer kurur.
Hasta bitkilerden F.oxysporum türünü izole etmek, hastalığın Fusarium solgunluğu
olduğunu kanıtlamaya yetmez, izolatın saplıklı bitkilere inokule edilmesi ve hastalanan bu
bitkilerden re-izole edilebilmesi gerekir.
GENEL YAŞAM ÇEMBERİ
Fusarium solgunlukları toprak kaynaklı tipik hastalıklardandır. Topraktaki esas inokulum
kaynağı hastalıklı bitki artıklarıdır. Etmenin oluşturduğu chlamydosporlar inaktif formda yıllarca
canlı kalabilir ve koşullar uygun hale geldiğinde konukçunun genç köklerinden aldıkları besin
uyarısıyla çimlennirler. Bu şekilde tekrar aktif hale geçen klamidosporlar önce misel, sonra
konidi ve yeni chlamydosporlar oluştururlar. Dinlenme halinde kalma ve tekrar aktivite kazanma
açısından, patojenik formlarla, diğer Fusarium’lar arasında fark yoktur. Patojen olmayan
F.oxysporum ırkları da kökün kortikal dokularına penetrasyon yapabilir, ancak konukçunun
iletim demetlerine girebilen, sadece o konukçuya özelleşmiş olan f.sp.lerdir.
Penetrasyon genellikle kökün uzama bölgesinden olur ve özellikle Meliodogyne genusuna
ait nematod türleri açtıkları yaralarla penetrayonu kolaylaştırırlar. Hifler daha sonra ksilem
borularına geçer. Konidiler oluşur ve özsu içinde dağılarak yer değiştirirler. Hastalığın son
döneminde, gövde üzerinde artık dışarıdan bakınca da farkedilen nekrozlar oluşur. Hastalığın
tipik belirtilerinin, yani solgunluğun nedeni iletim demetlerinin tıkanması ve fungusun
oluşturduğu enzim ve toksinlerdir. Fusarium solgunluğu etmenleri, konukçu olmayan bitkilerin
köklerine de girer ve kolonize olabilir, ancak onlarda belli belirsiz simptom oluştururlar. Bu tip
bitkiler, hastalığın gizli taşıyıcısıdır ve patojen inokulumunun sürekli artmasına neden olurlar.
F.oxysporum’un konukçularına özelleşmiş önemli forma spesiyales lerin yaptıkları
solgunluk hastalıklarından domates,kavun, karpuz ile ilgili genel bilgiler bundan sonraki
kısımlarda yer almaktadır.
101
Şekil 59. Hastalığın yaşam çemberi
DOMATESLERDE FUSARIUM SOLGUNLUĞU
F.oxysporum f.sp.lycopersici tarafından oluşturulur. Patojenin üç ırkının varlığı
bilinmektedir. Dünyanın domates yetiştirilen her yerinde bulunmaktadır.
Genç bitkilerde görülen ilk beliritiler yapraklarda solma şeklinde başlar. Alt yapraklardan
itibaren yukarıya doğru sarılık gelişir. Böyle yapraklar zamanla kurur. Bitkinin bazen sadece belli
dallarında hastalık görülürken, diğer tarafların sağlıklı olduğu dikkati çeker. Birkaç hafta sonra
iletim demetlerindeki tipik esmerleşme ortaya çıkar. Hastalık ilk bakışta Verticillum solgunluğu
ile karıştırılabileceğinden, kesin tanı yapmak için etmenin izolasyonu ve patojenisite testinden
sonra re-izole edilebilmesi gerekir.
Hastalığın oluşumu ve etkinliği için toprak ve hava sıcaklığı büyük önem taşır. Hastalık
için optimal toprak sıcaklığı 280C’dir. Hava sıcaklığının da aynı derecelerde olması, toprak üstü
102
belirtilerinin çabuk ve şiddetli seyretmesine neden olur. Patojen toprak pH’ından ve toprak
tiplerinden fazlaca etkilenmez. Üstüste yıllarca domates yetiştirilen topraklarda hastalığın zararı
da giderek artar.
Hastalık toprakta hastalıklı bitki parçalarıyla ve hasta fideler aracılığı ile yayılır. Sulama
suyu da yayılmada rol oynar.
Domates solgunluğu ile savaşımda en umut verici yol, dayanıklı çeşitler yetiştirmektir.
Çalışmalar sonunda, patojenin değişik ırklarına dayanıklı hat ve hibritler elde edilmiştir ve bunlar
dış ülkelerde yaygın olarak yetişltirilmektedir. Sınırlşı alanlarda toprak sterilizasyonu veya
fümigasyon uygulanabilir. Tarla üretimlerinde toprak ilaçlaması çok pahalı olur ve ayrıca çok da
iyi sonuç vermemektedir. Bazı araştırıcılar, hastalık çıkmayan topraklardan izole ettikleri
antagonistik organizmalar ile biyolojik savaşım olanaklarını araştırmaktadır.
Şekil 60. Domates solgunluğu belirtileri
KAVUNLARDA FUSARIUM SOLGUNLUĞU
Etmeni F.oxysporum f.sp.melonis olan bu hastalık dünyanın her tarafında görülmektedir.
Etmen doğal olarak sadece kavunu hastalandırabilir. Bazı izolatlarının karpuzda da belirti
oluşturduğu görülmüştür. Etmenin 4 ırkı saptanmıştır.
Kavunlar gelişmenin her döneminde hastalığa yakalanabilir. Hastalık ya yavaş ilerleyen
bir sarılık, ya da ani bir solgunluk şeklinde ortaya çıkar. Birinci durumda, bazı yaprakların bir
tarafında damarlar sararır. Sararma giderek daha belirginleşir ve böyle yaprakların özeli bir koku
çıkardığı,bitkinin gövde kısmında uzunlamasına nekrozlar oluştuğu ve buralardan zamk sızdığı
farkedilir. Bir süre sonra da nekroze olmuş doku üzerinde pembemsi görünüşlü spor kitleleri
oluşur. Gövde kesitlerinde, ksilem borularının bulunduğu kısımlarda esmer bir halka görülür.
103
İkinci durumda, bitkiler herhangibir sararma veya koku yayma belirtisi göstermeden
birdenbire solar ve kururlar.
F.o.f.sp.melonis, hasta konukçu dokularında bol miktarda konidi ve toprakta da
chlamysdospore oluşturduğu için bulaşık alanlarda yoğun inokulum kaynağı bulunur. Yıldan yıla
güçlenen inokulum nedeniyle de hastalık her yıl, tarlada bir önceki yıldan daha şiddetli görülür.
Belirtilerin en şiddetli olduğu sıcaklık 18-220C’dir. Birçok Fusarium solgunluğunun aksine,
kavun solgunluğu serin havalarda ve vejetasyon mevsimini başlarında ortaya çıkar. Aydınlığın
yetersiz olduğu, gün uzunluğunun az ve ortamın kurak olduğu durumlarda hastalığın şiddeti artar.
Yapay inokulasyonlarda, havadaki orantılı nem &50-65 olduğunda belirtiler daha kısa
zamanda ortaya çıkar. Özellikle sera yetiştiriciliğinde fazla azot gübrelemesi hastalığı
şiddetlendirir.
Patojen, konukçusu olmayan bitkilerin köklerinde de kolonize olarak aktif yaşamını
sürdürür, ancak solgunluk oluşturmaz.
Etmen toprakta çok uzun yıllar kalabildiğinden, ekim nöbeti yaparak hastalıktan
kurtulmak pek mümkün değildir. Toprak dezenfeksiyonu sadece, kazancın masraftan fazla
olduğu turfanda yetiştirme alanları için önerilebilir. Dayanıklı çeşit önerilebilir.
Şekil 61. Kavunda yaprak ve gövde belirtileri
104
KARPUZLARDA FUSARİUM SOLGUNLUĞU
F.oxysporum f.sp. niveum’un oluşturduğu bu hastalık, fidelerde çökerten, genç bitkilerde
kök çürüklüğü, olgun bitkilerde de genel bir solgunluk, sararma ve kuruma şeklinde ortaya
çıkar.Solgun bitkilerin iletim demetlerinde sarımsı-turuncu-esmer bir renk değişikliği olur.
Hastalık, özellikle sıcak yaz günlerinde, üzerinde bol ürün olan bitkilerde çok şiddetli seyreder ve
bitkiyi kısa zamanda kurutur.Patojenin toprakta uzun yıllar canlılığını koruduğu, ayrıca tohumla
da taşınabildiği saptanmıştır. Şimdiye kadar üç ırkının varlığı bildirilen fungusa sayanıklı çeşit ve
hatlar bulunmakta, ayrıca ıslah çalışmaları da yapılmaktadır. Cucurbitaceae familyasında
olmayan bitkilerle uzun bir ekim nöbeti de önerilmektedir.
Şekil 62. Karpuzda gövde ve yaprak belirtileri
Değişik kültür bitkilerinde önemli solgunluk ve kök-yumru çürüklüğü yapan diğer
F.oxysporum forma specialis’leri vevkonukçuları:
F.o.f.sp. cucumerinum:
hıyar
F.o.f.sp.dianthi:
karanfil
F.o.f.sp.asparagi:
kuşkonmaz
F.o.f.sp.cepae:
soğan,sarmısak
F.o.f.sp. pisi:
bezelye
F.o.f.sp. vasinfectum:
pamuk,tütün.soya
105
VERTICILLIUM SOLGUNLUKLARI
SUB CLASS:Sordariomycetes
ORDO:Incerae sedis
FAM:Plectosphaerellaceae
Etmen: Verticillum albo-atrum Reinke & Berthold
Verticillium dahliae Kleb.
Dünyada çok yaygın olarak görülen ve zararlı olan hastalıklardan bir diğeri de
Verticillium solgunluklarıdır.
Türkiye’de de yaygın olan hastalık ilk kez Istranca (1952) tarafından pamuklarda
saptanmıştır. Bugün V.dahliae tür adıyla kesinleşen etmen ülkemizde pekçok konukçudan izole
edilmiştir.
Etmenin başlıca konuköuları arasında patlıcan, pamuk, patates, biber, karpuz, kavun, yer
fıstığı, nane, çilek, gül, kaysı, kiraz, şeftali, krizantem, akçaağaç, zeytin sayılabilir.
Verticillium’unkonukçuşarı arasında turunçgiller ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçları
bulunmazken, buğday ve arpa gibi monokotiledon bitkiler, patojeni hastalanmaksızın
taşımaktadır.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Otsu, bir yıllık konukçularda hastalığın tipik belirtisi önce sadece sıcak öğle saatlerinde
farkedilen ve sonra belirsizleşen solgunluk şeklinde başlar. Önceleri günün sadece belli satlerinde
solan bitkilerde daha sonra dönüşümsüz ve kesin bir solma ortaya çıkar. Solgunluk genellikle
bitkinin alt kısımlarından uçlara doğru gelişir ve yaprakların kenar kısımlarıyla damar aralarında
önce sararma, sonra kavrulma belirtisi görülür.
Bu belirti şekli Verticillium solgunluklarının Fusarium solgunluklarından ilk bakışta
ayrılmasına yardımcı bir özelliktir. Hasta bitkilerin yaprakları zamanından önce dökülür ve
zaman içinde tamamen yapraksız kalır. Bitkilerde bodurlaşma da ortaya çıkar. Hastalığın
tanımında önemli olan özel belirtilerden biri de, gövdeden yapılan enine veya çapraz kesitlerde
iletim demetlerinin bulunduğu kısmın genellikle noktalar halinde renk değişikliği göstermesidir.
106
Bu renk değişikliği Cucurbitaceae familyasındaki konukçularda sarı veya turuncu ya da açık
kahverengi; Solanaceae, malvaceae ve diğer familyalardan konukçularda kahverenginin değişik
tonlarında görülür. Acer türlerinin iletim demetlerinin bulunduğu kısmın rengi çoğunlukla koyu
yeşildir. Şiddetli enfeksiyonlarda bitkiler zamanından önce ölür.
Hastalıklı pamuk bitkileri yapraklarını döker ve kozaları tam oluşturmazlar. Oluşan
kozalar küçük kalır ve erken açılır. Sebzeler ise, ilk çiçekleri açıldıktan sonra bir daha
çiçeklenmezler.
Hastalıklı sert çekirdekli meyve ağaçlarında bazı dallarda solgunluk, sararma, yaprak
dökümü ve sonunda ölüm görülür. İletim demetleri çok koyu bir renk alır. Hasta zeytin
ağaçlarının hastalıktan etkilenen dallarında önce yaprakların parlak gümişi yeşil görünümünü
kaybedip donuklaştıkları farkedilir. Donuk griden soluk kahverengiye, sonunda tam kahverengiye
dönerler.Odunsu konukçularda hastalık ya çabuk seyredip ani ölüme, ya da daha yavaş
ilerleyerek giderek artan bir verimsizleşme ve sonunda kurumaya neden olur. Ağacın etkilenen
iletim boruları az sayıda ise, ertesi yıl yeni dallar hastalık tablosunu ortadan kaldırabilir, yani
ağaçta bir iyileşme görülür.
Şekil 63. Pamuk ta gövde kesitinde ve yapraklarda ve zeytinde hastalık belirtileri
HASTALIK ETMENİ
Verticillium dahliae Kleb
Verticillium albo-atrum Reinke & Berthold
Her iki tür de dünyanın her yerinde bulunmakla birlikte, V.albo-atrum sadece ılıman
kuşakta, V.dahliae ise, hem tropik hem de subtropik iklim kuşaklarında önem taşır.
107
YAŞAM ÇEMBERİ
Verticillium hifleri toprakta bulunur ve gerek sağlam kök ve kökçüklerden, gerek yeni
kök oluşumu sırasında ve tarım aletlerinin açtığı yaralardan penetrasyon yapar. Etmen epidermis,
korteks ve endodermiste inter ve intrasellüler olarak ilerleyip ksileme ulaşır. Bu sırada kökte
herhangi bir çürüme ve büzülme belirtisi olmaz. İletim demetlerine ulaşan fungus transprasyonun
etkisi ile aşağıdan yukarıya doğru hareket etme şansı bulur. Bu sırada ksilem içerisinde konidi
oluşumu ve onların da özsu ile taşınması sözkonusudur.
Solgunluğun mekanizması iletim demetlerinde bulunan etmenin fiziksel olarak su akımını
engellemesinden başka, tillosis oluşumu ve iletim borularının reçinemsi maddelerin birikmesine
bağlanabilir. İletim demetlerinin bulunduğu kısımlardaki renk değişikliğinin nedeni ise, fenolik
maddelerin oksidasyonu ve polimerizasyon sonunda melanin oluşumu ve birikmesidir.
Verticillium solgunluğu tek yaşam çemberi olan hastalıklardandır. Çünkü hastalıklı
bitkide meydana gelen inokulum, o yıl hastalığın yeni enfeksiyonlarla yayılmasında etkin değildir.
O yıl hastalanan bitki artıklarında oluşan mikrosklerotlar kötü çevre koşullarına çok iyi dayanırlar
ve ertesi yıllar için tehlike oluştururlar. Sklerotların 12-14 yıl canli kalabildiği bilinmektedir.
Verticillium’un değişik ırklarının virulenslerinin de farklı olduğu kayıtlıdır.
Nematodların hem fungusu taşıyarak hem de köklerde yara açarak hastalık üzerinde etkin
olduğu bilinmektedir. Solgunluk epidemileri üzerinde arttırıcı etkiye sahip başka patojenler de
vardır. Örneğin Rhizoctonia solani, Macrophomina phaseolina vb. gibi patojenler hastalık
tablosunu ağırlaştırır.
Hastalık üzerinde etkili iklim faktörlerinin başında toprak ve hava sıcaklığı gelir.
Ortalama 21-240C arasında devam eden sıcaklıklar V.albo-atrum için uygun iken, 250C yi aşan
sıcaklıklar V.dahliae enfeksiyonlarını kolaylaştırır. Sulama ve yağmur suları konukçuyu olumsuz
hastalığı olumlu etkiler.
Patojen, sulama sularıyla, hastalıklı bitki artıklarıyla ve çeşitli tarım aletleri vs. ile bulaşık
toprağın nakliyle yayılır. Patojenin yayılmasında, aşı materyali ve yumru gibi bitkisel materyalin
de önemli bir rolü vardır. Tohumla taşınma ise, sadece yonca, ayçiçeği için bildirilmiştir.
Açılmayan pamuk tohumlarının da hav tabakasına bulaşan hastalıklı bitki parçacıkları yoluyla
patojeni taşıyabildiği açıklanmıştır.
108
Fungusun toprakta uzun süre canlılığını korumasında V.dahliae’nın mikrosklerotları
V.albo-atrum’un ise dayanıklı istirahat miselleri rol oynar.
Patojenin gelişiminde toprak pH’nın da rolü vardır. V.dahliae 5.3-7.2. pH derecelerinde
mikrosklerot oluşturmaktadır.
Hastalığa karşı önerilen kültürel önlemler arasında nematod ve yabancı ot kontrolu,
hasytalıklı bitki artıklarının yok edilmesi, azot gübrelemesinin dikkatli yapılması (üre tercih
edilmeli) sayılabilir. Verticillium’a duyarlı bir meyve çeşidinin bulunduğu bahçede alt kültür
olarak yine aynımpatojenin konukçusu olan tek yıllık bir bitkinin yetiştirilmesi son derece
risklidir.
İlaçlı savaşımla engellenemeyen hastalıklardan biridir. Koruyucu önlemler çok
yıllıklardan çok tek yıllık konukçular için önem taşır. Sebzeler ve süs bitkileri sınırlı alnalarda
buhar ve fümigantlar kullanılarak korunabilir. Dayanıklı konukçuların yetiştirilmesi en iyi çözüm
yollarından birisidir.
MACROPHOMİNA HASTALIKLARI
SUB CLASS: Dothideomycetes
ORDO:Botryospheriales
FAM:Botryospheriaceae
Macrophomina phaseolina Tassi
Bir toprak fungusu olan M.pheseolina’nın yaptığı hastalığın tek adı yoktur. Patojen
fideleri yakaladığı zaman çökerten belirtilerini meydana gelir. Tütünde bu etmenin yaptığı
hastalık ÖZÜKURU, susamda ise SUSAM SOLGUNLUĞU olarak adlandırılır. Sıcak ve ılıman
iklim bölgelerini seven bu patojenin konukçu dizisi çok geniştir. Dört yüzden fazla olan konukçu
bitkiler içerisinde tek ve çok yıllık olanlar da vardır. Ekonomik önemi olan hastalıklar yaptığı
konukçuların başında, ayçiçeği, kavun, mısır, soya fasülyesi, pamuk, tütün ve susam gelir. Diğer
konukçulardan bazıları turunçgiller, ayva, armut, zeytin, Prunus spp., iğne yapraklılar,
baklagiller,Solanaceae familyası üyeleri, çilek ve karpuzdur.
109
HASTALIK BELİRTİLERİ
Fungus çökerten etmenlerinden birisidir. Çökerten nedeniyle ölmüş fideciklerden R.solani
ve Pythium türlerinden sonra en sık izole edilen patojen, M.phaseolina’dır.Hastalık etmeni olgun
bitkilerde daha değişik ve tipik belirtilerle ortaya çıkar. Hasta bitkilerin köklerinde ve ana kökte
epidermal ve subepidermal tabakanın gümişi bir renk alması hastalığa yabancı literatürde “ashy
blight” külrengi yanıklık denilmesinin nedenidir.
Etmen daha sonra sapın iletim dokularına ve öz kısmına yayılır. Bu kısımlarda küçük,
siyah sklerotlar oluşturur. Milyonlarca sklerotla kaplanan hastalıklı dokular, kömür tozu ile
bulaşmış gibi göründüğünden hastalığın başka bir adı da “Charcoal Rot” yani kömür
çürüklüğüdür.
Hastalıklı bitkilerde öz kısmının boşaldığı, iç dokuların sklerotlarla tamamen kaplandığı
görülür. Hasta bitkiler bodur kalır, zamanından önce olgunlaşır. Örneğin ayçiçeğinde orta
kısımdaki çiçekleri daneye dönmeyen, deforme baş oluşumu söz konusudur, dane verimi, bin
dane ağırlığı ve rekoltesi düşer.
Kök ve kök boğazından yakalanan bitkilerin toprak üstü organlarındaki hastalık belirtileri,
alt yapraklardan başlayan bir sararma ve ilerleyen solgunluğun sonunda kuruma şeklindedir.
Ekonomik düzeyde zarar gören önemli kültür bitkisi konukçularda hastalık çoğunlukla çiçek
döneminden sonra belirgin olarak ortaya çıkar.
Şekil 64. Köklerde hastalık belirtileri ve sklerot oluşumları
110
HASTALIK ETMENİ
M.phaseolina Tassi Goid, ‘dir. Bu patojen, hastalıklı otsu bitki artıklarında ve ender
olarak da kültürde pycnidium oluşturur. Bölmesiz ve renksiz olan pycnidiosporları oldukça
büyüktür.
YAŞAM ÇEMBERİ
Fungus hastalıklı bitki artıklarında çok bol miktarda sklerot oluşturur. Toprağa karışan
sklerotlar 3 yıl kadar canlılığını sürdürebilir. Aslında toprakta saprofitik olarak gelişme özelliğine
sahip olan fungus, diğer mikroorganzimaların sürekli baskısı altındadır. Patojenin tohumla
taşındığını bildiren literatüre rastlanmamıştır.
M.phaseolina, konukçusunun zayıf zamanlarını, stres altında bulunuşunu kollayan firsatçı
bir patojendir. Sulamaya alışkın bitkiler, kurağa maruz kaldıklarında patojene duyarlı hale gelirler.
Etmen, enfeksiyon yapmış bile olsa, sıcaklık ve kuraklık gibi faktörler bitkiyi zorlamazsa tipik
hastalık belirtileri meydana gelemez. M.phaseolina’nın hastalık oluşturması için sıcaklığın 280C
den yüksek olması gerektiği kayıtlıdır. Fungusun optimal gelişme sıcaklığı 300C, pH isteği 7’dir.
Şekil 65. Fungusun oluşturduğu sklerotlar
SAVAŞIM
Kültürel önlemler birinci derecede önem taşır. Sıcaklığın yüksek olduğu yaz periyodu
süresince, bitkilerin düzenli sulanması, su düzeninin bozulmaması gerekir. Hastalıklı bitki
artıklarının titizlikle toplanıp yakılması, inokulum potansiyelinin artmasına engel olur. Toprak
organik maddece zenginleştirilerek su tutma kapasitesi arttıraılabilir. Ayrıca, organik maddece
zengin toprakların mikrobiyolojik açıdan da zengin olduğu ve böylece doğal biyolojik savaş
ortamının yaratıldığı da bilinmektedir. Sık dikimden kaçınılmalıdır.
111
ASCOCHYTA YANIKLIĞI
SUB CLASS: Dothideomycetes
ORDO:Pleosporales
FAM:Incertae sedis
Hastalık etmeni:
Didymella rabiei Kovatsch.ex Arx in Muller&von Arx 1962
(Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.)
Ascochyta yanıklığı hastalığı nohutlarda tüm dünyada en yaygın görülen ve büyük ölçüde
zarar veren bir hastalık olarak bilinmektedir. Hastalık etmeni bitki artıklarında, çevredeki yabancı
otlarda ve tohumda bulunmaktadır. Nohut bitkisi yanında, bezelye, yonca, diğer bazı
baklagillerde hastalık oluşturduğu bilinmektedir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık etmeni bitkinin yaprakları, sapları ve tohum kapsüllerini enfekte ederek bu
kısımlar üzerinde kızıl/kahverenkli yuvarlak lezyonlar oluşturmaktadır. Yapraklardaki ilk
belirtiler soluk yeşil/sarı renkli renk değişikliği ile ortaya çıkmaktadır. Lezyonun ortasına doğru,
yaklaşık 7-10 gün sonra siyah renkli iç içe halkalar biçiminde pycnidiumlar oluşmaktadır. Sporlar
pycnidiumların ucundaki açıklıktan dışarıya doğru çıkar ve yağmurların yardıkıyla doğaya yayılır.
Lezyonlar bitki saplarını çepeçevre kaplayabilir, bu biçimde sap zayıflar ve kolayca kırılır.
Tohum kabukları üzerinde lezyonlar oluştuktan sonra hastalık tohuma da geçmektedir.
Şekil 66. Ascochyta yanıklığının sapta, yaprakta ve kapsüldeki görünüşü
112
YAŞAM ÇEMBERİ
Patojen tohum içerisinde taşınabildiği gibi, aynı zamanda çevredeki yabancı otlar gibi
bitki kısımlarında oluşan ascospor uçuşları ile ilk enfeksiyonlarını gerçekleştirir.Kış boyunca
bitki kısımlarında kışı geçiren bu ascosporlar ilkbaharın gelmesiyle oluşan nemli koşulların da
etkisiyle rüzgarla birlikte taşınmaya başlarlar. Bu taşınma kilometrelerce uzaklıklara kadar
olabilir. Bulaşmaların gerçekleşmesinden sonra belirtilerin oluştuğu bitkilerin üzerinde konidiler
oluşmaya başlar. Konidiler sekonder enfeksiyonlarda hastalığın yayılma nedenidir. Konidiler ile
enfekte olmuş bitki kısımlarıından diğer bitkilere yayılma gerçekleşir.
Şekil 67. Hastalığın yaşam çemberi
SAVAŞIM
Hastalkla savaşımda Kültürel uygulamalar önemlidir bunun için öncelikle tmiz tohum
kullanılmalıdır. En az 2–3 yılda bir ekim nöbeti yapılmalı ve böylece hastalık etmeninin tarladan
bulaşması önlenmelidir. Hasattan sonra, tohumluk 7–8 gün güneş altında yayılarak kurtulduktan
sonra depoya alınmalıdır. Zamanında önlem alınmamış tarlalarda, hastalığın ilk görüldüğü
ocaklardaki hastalıklı bitkiler sökülerek tarladan uzaklaştırılmalıdır. Ekim sırasında tohumların
normal derinliğe düşmeleri sağlanmalıdır. Hastalığa dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır.
113
Hastalıkla kimyasal savaşımda ilaçlamalara yaprak ve dallarda 2–3 mm çapında yuvarlak
veya uzunumsu kahverengi ilk lekeler görülür görülmez başlanmalı ve 7–10 gün aralıklarla
hastalığın şiddetine ve iklim verilerine göre 2–5 uygulama yapılmalıdır
Kimyasal mücadele kullanılacak bazı ilaçlar ve dozları:
Etkili Madde Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu ( Preparat) 100 lt. suya
Chlorothalonil %75
WP
200 g(yeşil aksam ilaçlaması
Mancozeb % 80
WP
200 g/ 100 kg tohuma
Maneb %80
WP
200 g (yeşil aksam ilaçlaması)
Thiram %80
WP
300 g/ 100 kg tohuma, 200 g (yeşil aksam)
Download