Uploaded by User10196

Birey ve Toplum Gelişiminde Öğretmenlik Mesleğinin Önemi

advertisement
Recep Özkan, Milli Eğitim Dergisi, 166. sayı
BİREY VE TOPLUM GELİŞİMİNDE ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN ÖNEMİ
Özet
Milletlerin ruh ve karakterini şekillendirmede etkin rol oynayan öğretmenlerin bu işlevlerini yerine getirebilmesinde
onların üretkenliğinin önemli bir etkisi vardır. Bu işlevini layıkıyla yerine getiren öğretmenler için; “bütün bir toplum
onların eseridir” denilebilir. Öğretmenler, gerekli bilginin kazanılmasını kolaylaştıran, gerekli ortamları hazırlayan
bir rol benimsemek durumundadır. Bunu en iyi biçimde yapabilmek için de öğretmenin çağı yakalamış, gelişme ve
yeniliklere açık, kendini devamlı yenileyen bir yapıda olması gerekmektedir. En az öğrencileri kadar öğrenme ile
aralarının iyi olması beklenir. İstenmeden de olsa insan eğitiminde yapılacak bir hata, sadece yetiştirilen bireye
zarar vermeyecektir. Aynı zamanda toplumun geleceğini de olumsuz yönde etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.
Çünkü bireye yapılan yatırım uzun vadede verim alınacak bir yatırımdır. Bu yatırımda ortaya çıkacak bir hata ya
da yanlışlık toplumları felakete götürecek sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle de günümüzde birey eğitiminde
çok önemli görev üslenen öğretmenlerin çağın ilerisinde bir eğitim anlayışına sahip olması beklenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Öğretmen, öğretmen özellikleri, öğretmenlik mesleği, öğretmen yeterlilikleri, öğretmen
yetiştirme, toplum ve öğretmenlik, eğitim, yaşam öyküleri
Giriş
İnsan yavrusu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, bilinçsiz de olsa etrafını tanıma arzusu içindedir. Zamanla
bu istek bilinçli bir öğrenme faaliyetine dönüşür. İlk bilgileri ailesinden edinmeye çalışır. Burada öğretmen
konumunda anne-baba ya da aile büyükleridir. Büyüdükçe ihtiyacı olan yeni bilgi ve becerileri sistemli, planlı ve
programlı bir şekilde öğrenme gereği ortaya çıkar. Bu durumda bireye ihtiyacı olan bu bilgileri planlı ve programlı
bir şekilde verecek birilerinin rehberliğine gerek vardır. İşte öğretmen, bireylere öğrenmesi gereken bilgileri planlı,
programlı bir şekilde, belli bir ortamda, belirli araç-gereçlerle öğreten kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlığın
varoluşundan günümüze her geçen gün öğrenilmesi gereken yeni şeyler ortaya çıktığı gibi, bu bilgileri öğretecek
öğretmenlerin yetiştirilmesinde, görevlerinde, rollerinde gelişme ve değişmeler olmaktadır.
Batı tarzı modern eğitimin Türk eğitim sistemine girmesiyle birlikte, eğitim siteminin bütün öğelerinde modern
eğitimin gerekleri doğrultusunda yenilikler yapılması yoluna gidilmiştir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte bu süreç
daha da önem kazanmıştır. Eğitim sisteminin her yönüyle modernizasyonunda öğretmen yetiştirilmesi önemli bir
konudur. Öğretmenlerin yetiştirilmesinden, seçimine ve görev sonrası hizmet içi eğitimlerine kadar her alanda
köklü değişiklikler yapılmıştır. Sistemin çok önemli bir öğesi olan öğretmenden günümüzde çok farlı işlevler
beklenmektedir. Tanımından işlevlerine kadar yeni anlam ve görevler yüklenen öğretmen çağımızda çok farlı
görevlerle donatılmış durumdadır.
Öğretmenliğin Tanımı ve Öğretmenlerde Bulunması Gereken Bazı Özellikler
Öğretmen, “... örgün eğitimde bir öğretim görevi ile yükümlü her derecedeki öğreticileri kapsamaktadır”(Akyüz,
1978, 1). Öğretmen, “...devletin eğitim politikasını uygulamaya koyan, uygulama sonuçlarıyla politikaları etkileyen,
uzmanlık çalışmaları ve araştırmalardan yararlanan, aynı zamanda bu çalışmalarla iç içe olup onlara katkı
sağlayan önemli bir kişidir.” (Varış, 1973, 32). Öğretmen bir milletin ruh ve karakter hamuruna şekil veren üretici
bir insandır. Öylesine üreticidir ki, bütün bir toplum öğretmenin eseridir denilebilir. Toplumun her alanında görev
ve sorumlulukla donatılan öğretmenin çeşitli dönemlerde itibarının farklı seyir izlediği ortadadır (Büyükkaragöz,
1998, 1). Öğretmen gerekli bilginin kazanılmasını kolaylaştıran, gerekli ortamları hazırlayan bir rol benimsemek
durumundadır. Bunu en iyi biçimde yapabilmek için de en az öğrencileri kadar öğrenme ile arasının iyi olması
gerekir (Fındıkçı, 1997, 27). Claparede' ye göre; “Öğretmenin en önemli erdemi, çok bilgili olmak değil, şevk
sahibi olmaktır. O kendi mizacından farklı mizaçların ve farklı zihinlerin de bulunduğunu iyi bilmeli, çocuğun
düzeyine inmeli, çocuğun karşısına hasım gibi değil, bir dost gibi çıkmalıdır” (Akyüz, 1983, 16). Öğretmenin kişilik
olarak sağlam bir yapıya sahip olması gerekir. İbn Sina öğretmenin, nefsinin isteklerine uymayan, aşırı öfkeden,
tamah ve hırstan kaçınan, korkmayan bir yapıya sahip olması gerektiğini belirtir. Bütün eğitimcilerin birleştiği bir
özelliği de iyi ahlâk ve kişilik sahibi olmasıdır. Erzurumlu İsmail Hakkı ise, Marifetname adlı eserinde, öğretmenin,
yaramaz çocukları nasihatle eğitme yoluna giden, soru soranları azarlamadan cevap veren özelliklerinden
bahseder.
Kerschensteiner, öğretmenlerin çocuğun ilgilerini göz önüne almalarını gerektiğini söyleyerek onların ilgi
duymadıkları işlere zorlanmamalarını söyler. Ona göre, “...öğretmenlik, doğuştan getirilen yetenek ve eğilimlere
büyük ölçüde dayanan bir meslektir. Öğretmen olabilmek için her şeyden önce Tanrının insana bazı yetenekler
vermiş olması gereklidir. Bunlar: 1- Gerçek öğretmen saf bir çocuk ruhu taşır, gençlerden kopamaz. 2- Gerçek
öğretmen, kendini çocuğun yerine koyabilir ve çocuğa karşı davranışlarında uyanık ve incelik gösterir. 3- Gerçek
öğretmen, çocukları gözleyip onları bütünlükleri içinde kavrayabilir ve onların kişiliklerini anlayabilir. 4- Gerçek
öğretmen, kendi iradesine sahip ve karakter sahibidir. 5- Gerçek öğretmen, neşeli ve iç huzura sahiptir” (Akyüz,
1983, 43-44). Alain ise, öğretmenle bahçıvanın yaptığı iş arasında benzerlik kurarak şöyle der: “Bahçıvan bir
bahçe yapmak isteyince deli otları, yabanî erikleri, kıvrım kıvrım gürizleri söküp atmakla işe başlar; kuşları
uzaklaştırır, toprağı alt üst eder, kökleri bulup söker, ateşe atar. Sonra yollar ve bitkiler için bölgeler çizer, lahana,
enginar, gül fidanları diker. O zaman tırmığına gururla dayanıp “işte güzel bir bahçe” der.“ Eğitimci böyle bir
bahçıvandır. Kafaların bahçıvanlığı daha çok ihtiyat ister. Toprağın ürünlerini korumak, budamak, aşılamak
gerekir. Söküp atmak değil (Akyüz, 1983, 43-44); insan yavrusunun yetişkin bir birey durumuna gelerek üretici
konumuna geçebilmesi için ortalama yirmi beş yıl ona hizmet etmek gerekmektedir. Dolayısıyla yetiştirilmesi
oldukça zaman alıcı ve itina isteyen böyle bir işle uğraşan kişilerin de işinin ehli olması elbette ki zorunludur.
Bahçede istenmediği halde çıkan yabanî otları söküp atmak kolay, hatta yararlı otları dahi atarak yerine yenilerini
kısa zamanda yetiştirmek mümkünken, insan yetiştirmede durum çok farklıdır. İstenmeden de olsa insan
eğitiminde yapılacak bir hata, sadece yetiştirilen bireye zarar vermeyecektir. Aynı zamanda topluma da zararlı
sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle de, günümüzde birey eğitiminde çok önemli görev üstlenen öğretmenlerin
sorumlulukları oldukça fazladır.
Eğitimcinin insanları sevmesi yeterli değildir, insan üstünlüklerini de doğru olarak anlamasını (Russel, 1996. 41)
ideal edinmelidir. İdealist bir öğretmenin asıl işlevi de gençlerin akıl gelişimlerine yardımcı olmaktır
(Büyükdüvenci, 2000, 140). İdealsiz öğretmen ise en yetenekli öğrencilerini geri zekalı yapar. İdeal sahibi
öğretmen öğrencilerini yetiştirirken yönünü eğitim teorisinden, yöntemini sürekli araştırmalardan almak
zorundadır. Çünkü öğretmen , araştırma sonuçlarına dayanılarak geliştirilen eğitim politika ve teorisini
uygulamaya koyan, uygulama sonuçları ile bir teoriyi etkileyen, eğitimde uzmanlık çalışmalarından ve
araştırmalarından yararlanan, fakat aynı zamanda bu çalışmalara katkı sağlayan en önemli kişidir (Küçükahmet,
1976, 3).
Baltacıoğlu yetersiz öğretmenlere ve eğitim sistemine ağır eleştiriler getirdiği ve çözüm yolları önerdiği “Talim ve
Terbiyede İnkılap” adlı eserinde; öğretmenin dersini en verimli hale nasıl getirmesi gerektiğini ve dersin
özelliklerini; “yalnız hafızayı birtakım bilgilerle dolduran, yalnız hayal gücünü şişiren, bütün kuvvetleri hareketsiz
bırakan bir ders; eğitim açısından yetersiz bir derstir. Bir ders hem bilgi veriyor, hem de bu bilgiyi verirken, eli,
gözü, dikkati, muhakemeyi eğitiyor, duyguları geliştiriyor, iradeyi harekete geçiriyor, girişimciliğe, azim ve
dayanıklılığa alıştırıyorsa o ders eğitim açısından yararlı bir derstir” (Baltacıoğlu, 1995, 24) şeklinde
açıklamaktadır.
Sadece bilgiyle doldurulmuş kafalar yerine eğitimin amacı, zekâyla duyguları birleştirerek kişinin kendisini
gerçekleştirmesini hedef almalı, kafa ve kalbi birleştirecek bir eğitim süreci planlanarak gerçekleştirilmelidir. Bunu
sağlayacak olan eğitim, bireyde bilinçli bir kişisel gelişim sağlamalı, eğitim insanın kendine özgü olduğu görüşü
üzerine kurulmalı, karşılıklı ilişkiler içerisinde yaşamaya özen gösterilecek şekilde işe ve eyleme istekli kılınmalı,
onur ve erdem sahibi insanlar yetiştirmelidir (Bilen, 2000, 91) Bunun yanısıra Baltacıoğlu yetersiz öğretmenlerin
topluma verebileceği zararları anlatmak için şöyle seslenmektedir: “Hoca efendiler, dövün, korkutun, ezberletin;
eğer bu ülkenin katili olmakta çıkarınız varsa bundan daha etkili bir hançer bulamazsınız” (Baltacıoğlu, 1995, 37).
Eğitimimizin içinde bulunduğu kısır döngü ve tarihî yanılgı, bir ülkede ekonomik, siyasal, hukuksal alanlarda ne
kadar reform yapılırsa yapılsın, o ülkenin en büyük hazinesi olan insan unsuru kendi kendine düşünebilen,
yaratabilen, girişimci, yüksek nitelikli yurttaşlar olarak tüm yönleriyle eğitilmeden yapılan çalışmaların çıkmaza
gireceği gerçeğinin göz ardı edilmesinde yatmaktadır. Bu yönde yapılacak eğitim uygulamalarında “el”e değil
“kafa”ya ve “gönül”e yönelmek önem taşımaktadır (Büyükdüvenci, 2000, 86). Bunu yaparken “öğretmen tarafsız
kalabilen, doğruları gösteren” (Türkoğlu, 1996, 195) kişi olmalıdır.
Öğretmen-Birey ve Toplum İlişkisi
Eflatun kaç çeşit insan varsa o kadar devlet şekli vardır demektedir. Burada bütün sistemlerin temel öğesinin
insan olduğu vurgulanır. Bütün sistemler insan öğesi üzerinde gelişir, hayatiyet bulur (Doğan, 1997, 6).
Dolayısıyla eğitim sistemlerinin de temel öğesinin insan olduğu ve de insanların toplumları meydana
getirdiklerinden hareketle her toplumun kendine özgü bir eğitim sisteminin olması gerekmektedir. Bu sistem
içerisinde görev yapan öğretmen sistemin içinden gelen ve sistemin girdisi olan insanı iyi tanıması gerekmektedir.
Her sistem işleyişini sağlıklı sürdürebilmek için girdisini iyi tanımalı ki çıktı olarak tekrar topluma sunacağı ürününü
toplumla uyumlu olarak yetiştirebilsin. Bunu yapabilmek için de, içinde yetiştiği toplumun özelliklerini taşıyan
insanı toplumuyla birlikte düşünerek ele almalıdır. “İnsanın her hangi bir var olanla ilişki koruması ancak onu
tanıması ile mümkün olur. Bir eylemin başarıya ulaşması, kullanılan bilginin varolana uygunluğu ölçüsünde olur”
(Öner, 1990. 5).
Toplum bireylere kendi kültür mirasını aktararak onları yetiştirir. İnsanı tanıyabilmek için toplumu tanımak
gereklidir. Bu durumu Doğan, “Eflatunun yaratılış ile açıkladığı insan tabiatı, karakter ve alışkanlıklardır. Elbette ki
bütün bu özellikler insanın mensubiyetleri ile beraber düşünüldüğünde anlamlı ve işlevseldir. Önceki yaşamı ile,
ait olduğu grup ve kültürü ile düşünüldüğünde insanın bunlar dışında toplumsal sistem denilen üst sorumluluk
alanlarına gerçekte belirli bir birikim ve yeterlilik düzeyi ile katıldığı görülür. Yeni bir sisteme bir tabular arası
olarak değil de belirli bir deney ve yaşantıya sahip olarak katılmaktadır. Kentlidir, köylüdür, okur-yazardır, ya da
değildir. Varlıklı ya da dar gelirlidir. Geniş bir çevrenin ya da dar bir çevrenin insanıdır. Bütün bu statüler ve
bunlara bağlı rol ve işlevler toplumsal sistemin hangi yön ve doğrultuda nasıl bir nitelikte gelişeceğini belirleyen
etmenlerdir” (Doğan, 1997, 8) diye açıklar. İşte bu noktada öğretmenin sınıf-okul dışı görevleri açıkça ortaya
çıkmaktadır. Öğretmen gittiği yerde görev alanını, sadece okulla sınırlı tutmamalı, okul dışı etkinliklerle, toplumu
bilgilendirme, yeniliklerden haberdar etme, geleceğe hazırlama, insanlara rehber ve önder olma gibi görevlerle
genişletmelidir.
Öğretmen birey ve toplum üzerinde “...yaz ortasında rehavete düşmüş yarı uykulu insanlar üzerine dökülen buzlu
su gibi” (Yalçın, 1997, s.10) öğrencilerini ve çevresini devamlı uyanık tutan ve olaylar karşısında duyarlı bir yapıda
olmalarını sağlayacak bir etki bırakmalıdır. Nasıl ki Mimar Sinan taşları yontmadaki ustalığı ve bilgisi ile hââa
insanları hayrete düşüren eserler vererek “taşların şairi” unvanını almışsa, Türkçe'yi dünyaya tanıtan Yunus
gönüllere taht kurmuşsa ve hâlâ anlaşılabiliyorsa, öğretmende bilgisi, becerisi ile ellerine teslim edilen öğrencileri,
her çağa ve her ortama cevap verebilecek şekilde yetiştirmeli, geleceğe hazırlamalıdır. Akyüz öğretmenlerin
toplumu ve bireyi çeşitli yollarla etkilediklerini şu şekilde sıralamaktadır: 1-Okul kanalıyla, 2-Toplumsallaştırma
yoluyla, 3-Davranış değişikliği oluşturarak, 4-Önder ve Aydınlar yetiştirerek (Akyüz, 1978, 3-4).
Japon eğitim felsefesini oluşturan şu sözler toplumların öğretmene neden değer verilmesi gerektiğini açıkça
ortaya koymaktadır: “Yetiştirdiği her insanı yeniden kullanabilen toplum, akılcı, uygar, ileri bir toplumdur. Ancak,
yetişkin insanların en iyilerini öğretmenlik mesleğine seçebilen toplum en güçlü toplumdur.” Toplumun güçlü
olması bireyin güçlü olmasıyla orantılıdır. Bireyin güçlü olması ise onun bireysel yeteneklerini kullanabilen,
bağımsız karar verebilen, kişiliğini bulmuş, başkalarına bağımlı olmadan yaşayabilen bir kişi olarak yetiştirilmesi
ile sağlanabilmektedir. “Eğitim alanında da amaç, kişinin eleştirel güçlerinin gelişimine destek olmak ve kişiliğinin
yaratıcı açılımlarına ortam sunabilmektir. Başka bir deyişle, idare edilmeye ve başkalarının çıkarı, keyfi adına
etkilenimlerinin sömürülmesine karşı dirençli, özgür bir insan yetiştirmektir (Fromm, 2001, 99).
Bilgi Toplumu ve Öğretmen
Eğitim kurumlarının ve beraberinde öğretmenliğin ortaya çıkışından günümüze, her alanda olduğu gibi bu
alanlarda da çok hızlı bir gelişme ve değişme süreci yaşanmaktadır. Değişen ve gelişen şartlara göre eğitim
kurumlarının işlevlerindeki farklılaşmalar öğretmenlerin rollerinde de farlılıklar ortaya çıkarmıştır ve bundan
sonrada çok farlı işlevler ortaya çıkaracak şekilde ilerlemeler olmaktadır. Sanayi öncesi toplumlarda bireyler,
öğrenmeleri gereken bilgileri aileden özellikle anne ve babalarından öğrenmekteydiler. Oysa bugün anne ve
babaların bildikleri bilgiler, çocukların hayatta kendi başlarına ayakta durabilmeleri için yetersiz kalmaktadır.
Ayrıca öğrenilmesi gereken bilgilerin sistemli, planlı ve programlı bir şekilde, uzman kişiler aracılığıyla öğrenilmesi
gereği ortaya çıkmıştır.
Bilgi toplumunda, her alanda meydana gelen baş döndürücü gelişmeler, bir insanın bilmesi gereken mevcut bilgi
birikiminin en fazla iki yılda bir iki kat arttığı bir gelişim çağında öğretmenin bu gelişmeleri takip ederek kendisini
yenilemesi kaçınılmaz bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu gelişmeler öğretmenlerin
görevlerinde de değişiklikler meydana getirmiştir. Okul içiyle sınırlı bir görev alanının olduğuna inanılan
öğretmenin, sınıf ortamı kadar önemli olan okul dışında, topluma karşı görevleri de önem kazanmıştır. Bunun
yanında “... okullarda programlı eğitime tabi tutulan çocukların öğretimi yalnızca okul veya sınıf içinde kalmayıp,
her vesile ile okul dışında da onlara çeşitli öğrenim tecrübeleri kazandırmalıdır” (Sezgin, 1991, 69). Toplumlarda
meydana gelecek değişimler öğretmenler aracılığıyla halka çok daha rahat bir şekilde anlatılabilmektedir.
“Değişme, bir toplumun hayatında önemli yeri olan sınıfların ve genel olarak halk yığınların değişikliği istemesi,
itmesi ve yürütmesi işi haline gelmedikçe o değişme toplumu daha iyiye değil, belki daha kötüye götürür” (Berkes,
1997, 16-17). Değişimim motor gücü olarak kabul edilen eğitim kurumları ve bu kurumları aracılığıyla da
öğretmenlere, değişimin halk tarafından benimsenmesi, bilgi toplumunda gidilen yolda geride kalmamak için
önemli görevler düşmektedir. “Bilgi toplumunda öğretmen, planlayan, organize eden, sürdüren ve sonuçlandıran
insandır. Öğretmene inisiyatif hakkı vermeyerek, bir döneme özgü durağan, meslekî kalıp davranışlar öğretmek,
bilgi toplumunun ortalama insana öngördüğü özellikleri öğretmenden esirgemek demektir” (Doğan, 2000, 153).
Bir toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik alandaki gelişmişlik düzeyini ortaya çıkarmak için o toplumda
öğretmenin sosyal, kültürel ve ekonomik alandaki durumuna bakmak toplumu anlamak açısından yeterli bir
gösterge olabilir. Öğretmen toplumların aynası durumundadır. Toplumların öğretmene ve öğretmenlik mesleğine
verdikleri değer gelişmişlik düzeyleriyle orantılıdır. Öğretmen toplumun motor gücü durumundadır. Bireylerin
hayata hazırlanmasında temel bir rol üstlenmiş durumdadır. Öğretmen, eğitiminden yaşam tarzına, giyiminden
hareket ve tavırlarına, aile hayatından bireysel ilişkilerine kadar her alanda çevresine mesajlar vermekle kendini
sorumlu hissetmektedir. Öğretmen bilgi toplumunun gereklerini önce kendisi yerine getirerek, daha sonra da
ailesi, çevresi ve öğrencilerine bu gerekliliklerin yerine getirilmesi noktasında rehberlik etmelidir.
Öğretmenlerin Yetiştirilmesi
Öğretmenin üniversiteye alınmasından, yetiştirilmesine, atanmasına ve atama sonrası takibine kadar çok önemli
eğitim aşamalarının gerekliliği önemli bir etkendir“. Öğretmenin toplum içindeki görevinin anlamı kavranamamıştır.
Ona sadece okuma yazma öğreten bir memur sıfatıyla bakılmıştır. Sonra da öğretme ve insan yetiştirme işleminin
bir sanat, özel kabiliyet hatta bir aşk meselesi olduğu düşünülmemiştir. Böylece öğretmen seçimi tesadüflere
bırakılmıştır.” (Hacıeminoğlu, 1977, 134). “Günümüzde, yalnız insanların sağlığını değil fakat bitki ve hayvanların
üretim ve ıslahı işini dahi amatör ellere bırakmazken, eğitim hizmetlerinin gelişi güzel ve niteliksiz kadrolara
bırakılması”(Varış, 1985) oldukça düşündürücüdür. Neden hep bir arpa boyu yol gidiyoruz? Neden hep
çağdaşlaşma yolunda yapılan girişimlerimiz sonuçsuz kalıyor? vb. soruların cevabı, öğretmenliğe verilen değer ve
öğretmenlerin bu gelişmelere ayak uyduracak yeniliklerle donatılmamasında yatmaktadır. Üniversite sınavında
öğretmenlik bölümlerinden birini kazanan bir kişi neredeyse emekliliği garantilemiş durumdadır. Okulda
başarısızlıktan atılsa dahi, nasıl olsa belli aralıklarla af çıkmaktadır. İlk seferinde mezun olamazsa aftan sonra
mezun olabilmektedir. Okul bitince de bir şekilde göreve başladı mı emeklilik iyiden iyiye kesinleşmektedir. Çünkü
görevini yapmama ya da yetersizlik durumunda verilen cezaî uygulamaların yaptırımları caydırıcılık niteliğinden
uzaktır. Bazı durumlarda verilen cezalar öğretmene ödül olarak dönmektedir. Ayrıca okuma ve kendini yetiştirme
gereğine inanmayan, görevini sadece ay sonundaki maaş için yapan, yapacak başka iş bulamadığı için bu
mesleği seçen, mezun olduğu bilgi ve notlarla emekli olan öğretmenlerin, her iki-üç yılda bir mevcut bilginin ikiye
katlandığı her şeyin çok çabuk değiştiği ortamda değişime nasıl ayak uyduracakları da önemli bir sorundur.
“Değişen toplumda belli bir formasyonla ömür boyu yetinmek artık çok güçtür. Bu olgudan hareketle mezuniyet
formasyonlarını geliştirmeleri, yeni bilgi ve kültürlerle sürekli iletişim halinde olmaları gereken kişilerin başında
öğretmenler gelmektedir.” (Doğan, 1998, 339). Kendini yenilemeyen, bilgi dağarcığını sürekli yeni bilgilerle
doldurmayan öğretmen, aktarmacılıktan başka bir iş yapamayacaktır. Dolayısıyla “aktarmacı öğretim ezberlemeyi
beraberinde getirecektir. Özgür ve yaratıcı düşünmenin önündeki en büyük engelin burada aranması gerektiği
düşünülmektedir. Gelişim denilen şey, onaylatmalarla ya da benimsetmelerle değil, bilinçlendirmelerle
gerçekleştirilebilir (Büyükdüvenci, 2000, 9-10). Bu noktada, “...öğretmen yetiştiren kurumların, kuramsal temellerin
aktarılmasına dayanan eğitim yerine, pratik becerilerin kazandırılmasına dayalı öğretime yer verilmesi daha
işlevsel olacaktır.” (Erdoğan, 1995, 221). Evinde bilgisayarının karşısında dünyanın her yerindeki kütüphanelere
istediği gibi ulaşarak kendini yetiştirebilen öğrenci karşısında yetersiz duruma düşen öğretmen bu yetersizliğini
baskıcı ve sindirmeci eğitimle gidermeye çalışmakta, bilgisizliğini ve aczini otoriteyle telafi etmektedir. Bu
durumda da araştırmayan, sormayan, merak etmeyen ya da daha doğru bir ifadeyle merak ettirilmeyen bireyler
yetiştirilmektedir. Sonuçta; konuşmaktan, sormaktan uzak tamam efendimci, olur efendimci, anlaşıldı efendimci
kuşaklar ortaya çıkmaktadır.
Eğitim fakültelerinde istenilen puanı sınavda alan her öğrenci fakülteye kaydını yaptırabilmektedir. Öğrencinin
psikolojik durumu, olumsuz alışkanlıkları (hırsızlık, uyuşturucu, vs.) dikkate alınmamaktadır. “ İnsanın kişilik
özellikleri uğraşı alanına kuşkusuz yansır. Onu olumlu yada olumsuz yönde etkiler. Eğitim alanında da böyledir.
Öğretmenin olumsuz nitelikleri varsa başarısını engeller. Alanında gelişimini belirli düzeyde sınırlar (Ercan, 1999,
50). Birkaç yılda bir sistem değişikliği, programlarda sık sık meydana gelen değişiklikler, atamalardaki düzensizlik
öğretmenliğin statüsünün düşmesinde etkili olmaktadır. Bu durum öğretmenliği sıradan bir meslek durumuna
düşürmüştür. Bir dönem adeta tayin pazarlarının kurulduğu, “Hakkari alınır Ankara satılır, her yerle becayiş
yapılır” yazılarının yazıldığı günler pek de hafızalardan silinmiş değildir. 1851 yılında Ahmet Cevdet Paşa'nın
hazırladığı Öğretmen Okullarının İlk Nizamnamesi'nde “öğrenim süresini tamamlayan bir öğrencinin ataması
yapıldığında görev yerine gitmemezlik etmesi durumunda elinden öğretmenlik diploması alınarak bir daha eğitimle
ilgili bir hizmette bulunamayacağı yönünde hükümler bulunması” (Akyüz, 1990) bugünkü uygulamalarla yaklaşık
150 yıl önceki uygulamaların öğretmenliğe verilen önem açısından ilginç bir mukayesesini ortaya koymaktadır. Bu
nizamname, öğretmenlik mesleğine seçilecek kişilerin, öğretmenliği severek ve isteyerek yapacak kişilerden
oluşması gereğini de göstermektedir.
Bugün öğretmen meselesi iki açıdan büyük bir dert halindedir. Bunlardan biri iktisadî, diğeri bir zihniyet meselesi
olarak karşımıza çıkıyor. İktisadî mesele öğretmenlik mesleğini itibarsız kılan ve öğretmeni karnını doyuramaz
hale getiren büyük değişme ile ortaya çıkmıştır. Sabit gelirlilerin ağırlaşan hayat şartlarıyla baş edemediği iktisadî
değişme çağında öğretmenler gitgide sefilleşen memur kitlesinin başında yer almışlardır. Bu sefalet öğretmenliği
cazip olmaktan çıkardığı için, genellikle başka mesleklere ait tahsile imkan bulamayanların öğretmenliği tercih
etmelerine neden olmuştur. Cemiyetin kıymet sisteminde tahsil ve öğretmenlik çok yüksek bir yer işgal ederken,
fiilen yaşanan hayatta bunların hiçbir değer ifade etmeyişi (Güngör, 1982. 66), toplumda kıymet ve itibarın bilgi ve
eğitimle değil, parayla ölçülür hale gelmesi, değerler sistemini alt üst etmiştir. İnsanların cebindeki parası kadar
değerinin olduğu anlayışının hakim olduğu günümüzde öğretmenlik sadece açıkta kalmamak, devlet dairesinin
garanti hayat için bir çıkar yol olduğu, bu nedenle öğretmenliğin tercih edilir duruma geldiği görülmektedir.
Bütçeden eğitime ayrılan payın miktarı, hükümet programlarında eğitime verilen önem, belirli aralıklarla yapılan
MillîEğitim Şuraları kararlarının ciltler dolusu kitaplar halinde raflardaki yerini alması, devletin ve dolayısıyla
hükümetlerin eğitim ve de öğretmenlik konusuna yaklaşımı bu durumu daha da açıkça ortaya koymaktadır.
Öğretmenlerin aldığı maaşlar açlık sınırının altında kalmaktadır. Ülkenin aydın sınıfı olarak nitelendirilen ve bilgi
çağında kendini devamlı olarak yenilemek durumunda olan öğretmenlerin kitap almak değil, gazete dahi alamaz
duruma geldiği görülmektedir. “ Bu gün örnek almaya çalıştığımız pek çok endüstrileşmiş ülke ulusal eğitim
sistemlerinde köklü değişimler gerçekleştirdiler veya gerçekleştirme yolundadır. Her bakımdan bizden önde
olmalarına karşın eğitime verilen bu önemin nedeni nedir? (Şimşek, 1997, 80) sorusunun cevabı, o ülkelerin
gelişmeye verdikleri önemin, insana verilen önemden ve bunun da eğitimden geçtiğinin bilincinde olmalarıdır.
“Hayatta en hakikî mürşit ilimdir” sözüyle Cumhuriyetin kurucusu Atatürk eğitime verdiği önemi her fırsatta dile
getirmiştir. Birçok konuşmasında öğretmenlerin milletler için önemini anlatmıştır. Kurtuluş savaşından sonra
ülkenin ilmî anlamda kurtuluşu için öğretmen ordusunun önemine dikkat çekmiştir.
Öğretmenlik Mesleğinin Birey ve Toplum Üzerinde Olumlu ve Olumsuz Etkilerini Gösterir Gerçek Yaşam
Öyküleri
Müfettiş teftiş amacıyla sınıfa girer. Sınıfa girer girmez karşılaştığı manzara oldukça hayret vericidir. Öğrenciler
önlerindeki kitap ve defterlerden bir şeyler yapmaya çalışmaktadırlar. Öğretmen ise önünde bir bardak rakı ve
mezesiyle masasında kendi alemine dalmış, müfettişin geldiğinin farkında bile değildir. Müfettişin ikazı üzerine
hiçbir şaşkınlık ya da endişe belirtisi göstermeden yerinden kalkarak müfettişi karşılar. Müfettiş yaptığı şeyin ne
anlama geldiğini sorduğunda ise oldukça pişkin bir tavırla “hocam öğrencilere içkinin insan üzerindeki etkisini
uygulamalı olarak gösteriyorum”, diye cevap verir.
Bir başka müfettiş ise, küçük bir kasabaya teftiş için gider. Öğretmenlerin her öğrenci için tuttukları kişisel
dosyaları incelerken, ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinden birinin dosyasında “geri zekalıdır” ifadesini görünce
öğretmenden bilgi almak ister. Öğretmen ise, “hocam birinci dönemin sonuna kadar okuma ve yazmayı
öğrenemedi” diye cevap verir. Bir başka birinci sınıf öğrencisinin dosyasında ise,”hırsızdır” ifadesini öğretmen,
öğrencinin arkadaşının kalemini alması nedeniyle yazdığını söyler.
Bir başka örnek ise öğretmenin olumsuz tutumunun öğrenci üzerindeki etkisinin çok açık bir göstergesidir. “Artık
adet olmuş öğretmenler gününde öğretmenlere çiçek almak. Ortaokul 3. sınıftaydım bir hafta biriktirdiğim harçlıkla
çok da mükemmel olmayan bir kır çiçekleri buketi aldım ve büyük bir heyecanla öğretmenime yöneldim. Çiçeği
benden soğuk bir gülümsemeyle aldı ve aynı soğuklukla yanaklarımdan öptü. Ben de öğretmenler gününü en
nazik şekilde kutladım. Masanın üzeri çiçekten çok hediye doluydu. Ben çiçeğimi iki teneffüs sonra çöp kovasında
görünce ağlamaktan kendimden geçtim. Bunu hâlâ da hazmedemedim, edemem de”. “Öğretmen defterimi eline
aldı. Uzun uzun inceledi ve 10 dakika kadar sonra bana baktı ve “sende bu kapasite yok bu ödevleri sen yapmış
olamazsın bunların tekrarını istiyorum” dedi ve defterimi önüme fırlattı.“* 2 Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak
mümkün.
ABD'de bir lise müdürünün her yıl okulun açılışında öğretmenlerine gönderdiği mektup oldukça düşündürücüdür.
“Bir toplama kampından sağ kurtulabilen insanlardan biriyim. Gözlerim, hiçbir insanın görmemesi gerekenleri
gördü; iyi eğitilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi
bilen hemşirelerin öldürdüğü bebekler, lise ve üniversite mezunu insanların vurduğu, yaktığı kadın ve çocuklar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba
harcayın. Çabalarınız, bilgili canavarlar, becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma, yazma, matematik,
çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa, yalnızca o zaman önem taşır.” sözleri tertemiz bir
yapıda dünyaya gelen insan yavrusunun istenirse bir zalim, istenirse yararlı bir birey olarak topluma
katılabileceğinin örneğidir. Bireylere “… verilecek eğitimin kalitesini belirleyecek en önemli etken öğretmenlerin ne
ölçüde çağın gereklerine uygun olarak yeni roller üstlenebilecek biçimde yetiştirilebildiklerine bağlı olacaktır.”
(Özden, 1998, 38). Uygur kitabelerinde geçen şu sözler bu durumu açıkça ortaya koymaktadır: “Bilgili insan beline
taş bağlasa kaş olur. Bilgisizin yanına altın koysan taş olur.”
Baltacıoğlu'nun şu sözleri eğitimde rehber olacak niteliktedir: “Yalnız başına eğitim, yalnız başına müteşebbis,
kararlı cesur bir adam; bir varlık bir şeydir, fakat sadece bilgili, hafızası zengin bir adam hiçbir şeydir.” Öyleyse,
toplumda, cesur girişimci, müteşebbis, kararlı ve ileriyi görebilen bireyler mi yoksa hiçbir şey mi yetiştirmek
istenilmektedir? Akyüz ise öğretmenlere verilmesi gereken önemi şu şekilde belirtir: “Nitelikli ve gerçek
öğretmenlere sahip olmayı temel eğitim sorunumuz olarak görmedikçe, eğitimin toplumsal gelişmemize gerçek bir
katkısı olacağını düşünmek hayal olur. Çünkü herhangi bir ülkede, öğretmenler ve öğretmenlik mesleği yeterli güç
ve niteliğe ulaşmadıkça, o ülkede en iyi eğitim sistemi ve en yüce eğitim araçları da bulunsa, bunlar
gerçekleşemez” (Akyüz, 2000).
Kaynakça
AKYÜZ, Yahya (1978). Türkiye'de Öğretmenlerin Toplumsal Değişmeye Etkileri , Doğan Basımevi, Ankara.
____ (1983). “ Çağdaş Eğitimi Kuranlar ”, Çağdaş Eğitim Düşünürleri Ders Notları, A. Ü Eğitim Bilimleri Fakültesi,
Ankara.
____ (1990). “ Darülmuallimin'in İlk Nizamnamesi (1851) Önemi ve Ahmet Cevdet Paşa ”, Millî Eğitim Dergisi , Sayı.95,
Ankara.
____ (2000). Başlangıçtan 2001'e Türk Eğitim Tarihi , Alfa Yayınları, İstanbul.
BALTACIOĞLU, İ. Hakkı (1995). Talim ve Terbiyede İnkılap , Millî Eğitim Basımevi, Ankara.
BERKES, Niyazi (1997). 200 Yıldır neden Bocalıyoruz, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul.
BÜYÜKDÜVENCİ, Sabri (2000). Felsefece Eğitişim , A Yayınevi, Ankara.
BÜYÜKKARAGÖZ, Şavaş Vd. (1998). Öğretmenlik Mesleğine Giriş , Mikro Yayınları, Konya.
BİLEN, MÜRÜVVET (2000). “ Eğitimden Yoksun Kılınmış Duygular ”, Eğitim Araştırmaları Dergisi , Ankara.
DOĞAN, İsmail (1997). Değişen Türkiye'de Bilim ve Kültür , İmaj Yayınları, Ankara.
____ (2000). Sivil Toplum , Sistem Yayıncılık, İstanbul.
____ (1998). İletişim ve Yabancılaşma , Sistem Yayıncılık, İstanbul.
ERCAN, Ahmet Rahmi (1999). Öğrenmeyi Etkinleştiren Başarıyı Yükselten Öğretmen Davranışları ”, Ankara.
ERDOĞAN, İrfan (1995). Çağdaş Eğitim Sistemleri , Sistem Yayıncılı,İstanbul.
FINDIKÇI, İ. (1997). “ Yine Öğretmenler Yeni Öğretmenler ”, Yaşadıkça Eğitim Dergisi içinde,
FROMM, Erıch (2001). İtaatsizlik Üzerine , Çeviren Ayşe Sayın, Kariyer Yayıncılık, İstanbul.
GÜNGÖR, Erol (1982). Dünden Bugüne Tarih-Kültür-Milliyetçilik , Mayas Yay., Ankara.
HACIEMİNOĞLU, Necmettin (1977). Milliyetçi Eğitim Sistemi , Töre-Devlet Yayınevi Ankara.
KÜÇÜKAHMET, Leyla (1976). Öğretmen Yetiştiren Öğretmenlerin Tutumları . A. Ün. Eğitim Fak Yay. Ankara.
ÖNER, Necati (1990). “ Öğretim ve Eğitime Bir Bakış ”, Eğitim Bilimleri Birinci Ulusal Kongresi 24-28 Eylül 1990.
Bildiriler I, II, Ankara.
ÖZDEN, Yüksel (1998). Eğitinde Dönüşü , Pegem Yayınları, Ankara.
RUSSEL, B. (1996). Eğitim Üzerine , Çeviren. Nail Bezel, Say Yayınları, İstanbul.
SEZGİN, Osman (1991). Üçüncü Neslin Eğitimi , Diyanet Vakfı Yay., Ankara.
SPRİNG, Joel (1997). Özgür Eğitim , Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
ŞİMŞEK, Hasan (1997). 21. yüzyılın Eşiğinde Paradiğmalar Şavaşı, Kaostaki Türkiye , Sistem Yayıncılık, İstanbul.
TÜRKOĞLU, Adil (1996). 99 Soruda Eğitim Bilimine Giriş , Memleket Gazetecilik ve Matbaacılık, İzmir.
VARIŞ, Fatma (1985). Eğitim Bilimine Giriş , A.Ü. Eğt. Bil. Fak. Yay., Ankara.
____ (1973). “ Eğitimde Program Araştırmaları ”, A. Ün. Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi İçinde, Ankara.
YALÇIN, Alemdar (1997). Anadolu Ezgisi Deneme
Download