deneysel kafa travma modelinde montelukast sodyum`un oksidan

advertisement
T.C
SAĞLIK BAKANLIĞI
HAYDARPAŞA NUMUNE
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
NÖROŞİRÜRJİ KLİNİĞİ
Şef V. OP. DR. TAYFUN HAKAN
DENEYSEL KAFA TRAVMA MODELİNDE
MONTELUKAST SODYUM’UN
OKSİDAN HASAR VE KAN BEYİN BARİYERİ
ÜZERİNE OLAN ETKİSİ
UZMANLIK TEZİ
Dr. NECAT BİBER
İSTANBUL-2008
I. TEŞEKKÜR
Her türlü fedakarlığa katlanarak bugünlere gelmemi sağlayan aileme
başta olmak üzere; nöroşirürji eğitimim süresince bilgi, birikim ve
desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. M. Zafer Berkman’a, bilgi
ve tecrübelerinden faydalandığım şef yardımcım, ve Op. Dr. Tayfun
Hakan’a; mesleki gelişmemde katkıları olan uzman doktorlar; Doç. Dr.
Kaya Kılıç, Op. Dr. Metin Orakdöğen, Op. Dr. Hakan Somay, Op. Dr.
Mehmet Erşahin, Op. Dr. Hasan Çelik, Op. Dr. Aydın Aydoseli, Op. Dr.
Cezmi Ç. Türk, Op. Dr. Erdoğan Ayan’a; ve bir dönem birlikte
çalıştığımız kliniğimiz uzman doktorları; Op. Dr. Cumhur Özdoğan, Op.
Dr. Serdar Armağan, Op. Dr. Selhan Karadereler ve Op. Dr. M. A.
Göğüsgeren’e, tezimin bu hale gelmesinde önemli katkılarından dolayı
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji AD.’da görev yapan
Yrd. Doç. Dr. Hale Zerrin Toklu başta olmak üzere Prof Dr. Gül Dülger,
Prof. Dr. Göksel Şener ve tüm çalışanlarına; elektron mikroskopisi
incelemelerinde katkıda bulunan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD. Prof Dr. Seyhun Solakoğlu, Asistan
Dr. Mine Gültomruk’a; eğitimim süresince görev yapan hastanemiz
başhekimleri, doktor ve personellerine; birlikte çalışmaktan büyük
mutluluk duyduğum ve herşeyimizi paylaştığımız sevgili asistan
arkadaşlarıma, servisimiz ve ameliyathanemiz hemşire ve personeline
teşekkür ederim.
Her zaman sevgi ve desteklerini hissettiğim, sevili eşim Selgin,
oğlum Kemal ve kızım Defne’ye sonsuz teşekkürler….
Dr. Necat BİBER
I
II. İÇİNDEKİLER
I)
TEŞEKKÜR
II)
İÇİNDEKİLER
III)
KISALTMALAR
1. ÖZET....................................................................................................................1
2. GİRİŞ VE AMAÇ................................................................................................2
3. GENEL BİLGİLER............................................................................................4
3.1. Kafa travması................................................................................................4
3.1.1. Tarihçe............................................................................................4
3.1.2. Deneysel kafa travması modelleri.................................................5
3.1.3. Epidemiyoloji..................................................................................8
3.1.4. Sınıflama.........................................................................................9
3.1.5. Travmatik Beyin Yaralanmalarında Fiziksel Mekanizmalar.11
3.1.6. Primer Beyin Yaralanmaları Tipleri..........................................12
3.1.6.1. Skalp Laserasyonları....................................................13
3.1.6.2. Kafa Kırıkları................................................................13
3.1.6.3. Travmatik intrakranyal kanamalar............................13
3.1.6.4. Kontüzyon ve Laserasyon............................................15
3.1.6.5. Diffüz Aksonal Yaralanma..........................................16
3.1.7. Sekonder Beyin Yaralanmaları..........................................................................17
3.1.7.1. Sebepleri..........................................................................17
3.1.7.2. Fizyopatotoloji...............................................................18
3.2. Beyin Ödemi................................................................................................22
3.2.1. Ödemin sınıflandırılması.............................................................22
3.3. Kan Beyin Bariyeri.....................................................................................24
3.4. Oksidan Hasar ve Savunma Mekanizmaları............................................25
3.4.1. Serbest radikaller ve Oksidan hasar..........................................26
3.4.1.1. Serbest Radikallerin Fizyopatolojik
Olaylardaki Rolü............................................................28
3.4.2. Endojen Antioksidan Sistem.......................................................29
II
3.5. Sistenil Lökotrienler...................................................................................30
3.6. Montelukast Sodyum..................................................................................32
3.6.1. Farmakokinetik Özellikleri.........................................................32
3.6.2. Farmakolojik etkileri...................................................................33
4.
GEREÇ VE YÖNTEM....................................................................................35
4.1. Deney Hayvanları.......................................................................................35
4.2. Kafa Travması Modeli...............................................................................35
4.3. Nörolojik Muayene.....................................................................................37
4.4. Ölçülen Parametreler.................................................................................39
4.4.1. Beyin Ödemi...............................................................................39
4.4.2. KBB Geçirgenliği.......................................................................39
4.4.3. Oksidan Hasar Ve Savunma.....................................................42
4.4.4. MDA............................................................................................42
4.4.5. GSH.............................................................................................43
4.4.6. MPO............................................................................................44
4.4.7. Na+ K+-ATPaz Tayini................................................................46
4.4.8. Histolojik incelemeler ve perfüzyon fiksasyonu....................48
4.5. İstatistiksel Değerlendirme........................................................................49
5. BULGULAR.......................................................................................................50
5.1. Nörolojik Muayene.....................................................................................50
5.2. MDA ve GSH..............................................................................................51
5.3. MPO ve Na-K-ATPaz.................................................................................52
5.4. Kan beyin bariyeri geçirgenliği.................................................................53
5.5. Histolojik incelemeler.................................................................................55
6. TARTIŞMA VE SONUÇ..................................................................................56
7. KAYNAKLAR...................................................................................................61
8. ETİK KURUL RAPORU..................................................................................70
III
III. KISALTMALAR
AD
Atopik Dermatit
ANOVA
Analysis of varience, varyans analizi testi
AQP4
Akuaporin–4
AR
Alerjik Rinit
ATP
Adenozin trifosfat
BOS
Beyin Omurilik Sıvısı
BBT
Bilgisayarlı Beyin Tomografi
CysLT
Sisteinil lökotrien
DNA
Deoksiribonükleik asit
DTNB
Ditiyo nitro benzen
EB
Evans mavisi
FLAP
5-LO aktive eden protein
G6PD
Glukoz–6 fosfat dehidrojenez
GKS
Glasgow Koma Skalası
GPCR
G-proteini ile eşleşmiş spesifik reseptörler
g
Gram
GSH
Glutatyon
GSH-Px
Glutatyon peroksidaz
GSSG
İndirgenmiş glutatyon
HETAB
Hekzadesiltrimetil-amonyum bromid
İL
İnterlökin
ip
İntraperitoneal
iv
İntravenöz
KBB
Kan beyin bariyeri
KİB
Kafa İçi Basınç
LT
Lökotrien
MDA
Malondialdehid
MPO
Myeloperoksidaz
MRG
Magnetik Rezonans Görüntüleme
MS
Multipl Skleroz
IV
NADPH
Nikotinamid adenin dinükleotid
NMDA
N-metil-D-aspartat
NO
Nitrit Oksit
NO2+
Nitronyum iyonu
ONOO-
Peroksinitrit
PARP–1
Poli(ADP-riboz) polimeraz
PARS
Poli(ADP-riboz) sentaz
ROM
Reaktif oksijen metabolitleri
SKA
Serebral kan akımı
SOD
Süperoksit dismutaz
SPB
Serebral perfüzyon basınç
SSS
Santral sinir sistemi
TBA
Tiyobarbitürik asit
TBY
Travmatik Beyin Yaralanması
TCA
Trikloroasetik asit
TNF-α
Tümör nekroz faktör-alfa
VEGF
Vasküler endotelyal büyüme faktörü
V
1. Özet
Nöropatolojik hastalıkların temelinde serbest radikallerin aşırı miktarda
üretiminin rol oynadığı gösterilmiştir. Oluşan serbest radikaller hücre yapısındaki
protein, lipid ve DNA gibi hücresel elemalarda hasara neden olmaktadır.
Montelukast,
sisteinil
lökotrien
(CysLT1)
reseptörlerini
bloke
ederek
enflamasyonu baskılamaktadır. Montelukastın antienflamatuvar etkilerinin yanısıra
antioksidan etkileri olduğu da ileri sürülmektedir. Bu çalışmada 1m yükseklikten 300 g
ağırlık düşürülerek oluşturulan sıçanlardaki kafa travmasında montelukastın kan beyin
bariyeri geçirgenliği, beyin ödemi, malondialdehid (MDA), glutatyon (GSH),
miyeloperoksidaz (MPO), Na/K-ATPaz pompası, histomorfolojik ve nörolojik
değişikliklere etkileri araştırılmıştır.
Travma oluşturulmasından 48 saat sonra yapılan nörolojik muayenede travma
grubunda muayene skorlarında kötüleşme saptanmıştır. Aynı zamanda ödemin
göstergesi olarak beyin su miktarı artarken, kan beyin engeli geçirgenliği de artmıştır.
Montelukast tedavisi ödeme etkisiz olmakla birlikte, kan beyin engelini korumuş, MDA
ve MPO düzeylerini de anlamlı olarak düşürmüştür.
Sonuç olarak, bu çalışmada montelukastın kapalı kafa travması modelinde
görülen beyin hasarına karşı koruyucu etki gösterdiği bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Beyin, Beyin ödemi, Kan beyin engeli, Kapalı kafa travması,
Montelukast, Na/K-ATPaz Oksidatif stress;
1
2. Giriş ve Amaç
Kafa travması 1–44 yaşları arasında ölümlerin en sık sebeplerinden ve
endüstrileşmiş toplumlarda 45 yaşından küçük hastalarda nörolojik hasara bağlı
sekellerin başta gelen nedenidir. Asıl ölüm sebebi kafa travması ile birlikte olan primer
yaralanmadır ve travma sonrası birkaç dakika veya saatler içinde gelişen sekonder
yaralanma ile mortalite ve morbidite artmaktadır.
Kafa travmasının akut etkilerini ya da geç sekonder hasarını azaltmak için yeni
ufuklar açabilecek ve yol gösterici olacak tedavi stratejileri araştırımak için mekanik
beyin yaralanmasını temsil eden hayvan modelleri geliştirilmiştir.
Şiddetli kafa travmasında fokal kitle lezyonu olmaksızın travmaya sekonder
yaygın beyin hasarı olabilir. Primer yaralanma, fokal veya difüz yaralanmaya neden
olan çarpışma esnasında kafatasına uygulanan mekanik güçlerin sonucu iken, sekonder
beyin zedelenmesi esas olarak zarar verici hareket tarafından başlatılan, resusitasyonun
sırasında erken hipoksi ve hipotansiyonun ana risk faktörlerini oluşturduğu bir dizi
karmaşık süreçleri temsil etmektedir.
Sekonder olaylar doğal immün yanıtı, kompleman aktivasyonu ile intrakranyal
kompartman içinde büyük bir konakçı enflamatuvar yanıtını aktive ederek
nöroenflamasyonu başlatır. Nöroenflamasyon, kandaki lökositlerin kan beyin engelini
aşarak subaraknoid boşluğa doğru geçmesine bağlıdır. Nötrofil ve diğer bağışıklık
hücrelerinin aktive olması sonucu açığa çıkan proenflamatuvar sitokinler, kemokinler ve
kompleman anafilatoksinler nöroenflamasyonda rol oynayan endojen mediyatörler
arasında sayılabilir. Ortaya çıkan bu ikincil immün yanıt ile travmaya sekonder olarak
serebral iskemi ve beyin ödemi de gelişebilir. Arişidonik asidin 5-lipooksijenaz
metoboliti olan sisteinil lökotrienlerin (CysLT) iskemi, travma, tümör, multiple skleroz
(MS), ensefalomyelit ve yaşlanma gibi çeşitli santral sinir sistemi (SSS) hastalıklarında
üretimi artar. CysLT’lerin beyinde birikimi serebral iskemide anahtar rol oynayabilir.
Nötrofiller iskemik alana göç ettiğinde reaktif oksijen ürünleri, proteazlar, elastazlar,
myeloperoksidaz (MPO), sitokinler ve doku zedelenmesinde yer alan çeşitli diğer
sitokinleri açığa çıkarırlar. Montelukast, eozinolotik enflamasyonu bu hücrelerden
enflamatuvar sitokin salınımını inhibe ettiği gösterilmiştir.
2
Bu çalışmanın amacı kafa travmasının patojenezinde rol oynayan sekonder
mekanizmalardan beyin ödemi, kan beyin bariyeri geçirgenliği ve oksidan hasar
araştırılması ve başka modellerde (iskemi-reperfüzyon, astım gibi) antioksidan ve
antienflamatuvar etkileri gösterilmiş olan montelukastın bu travma modelinde olası
koruyucu etkilerinin incelenmesidir.
3
3. Genel Bilgiler
3.1. Kafa travması
3.1.1. Tarihçe
Nöroşirürjinin kafa travmasının tedavi edilmesi ile başladığı düşünülmektedir.
Okların sebep olduğu birleşik çökme kırıkları eski Çin hanedanlıklarından beri
bilinmektedir. Travmatik pıhtıların delik açılarak boşaltıldığında iyileştiği, böylelikle
hastaların yaşadığı İnkalar zamanında bulunmuştur. Hipokrat, kafa travmalarını
sınıflayarak bazılarında delik açılmasını önermiştir (53).
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kafa yaralanmalarının tedavisinde iki büyük
gelişme olmuştur. Bunlar, yoğun bakım yöntemleri ile anestezist, kulak burun boğaz
uzmanı ve nöroşirürjiyen gibi uzmanların hastayı birlikte multidisipliner bir yaklaşımla
ele almasıdır. Böylece, şiddetli yaralanmalarda bile hastaların daha hızlı ve kolay
iyileşmesi sağlanmıştır (53).
Bir başka dramatik ilerleme de bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) tetkikidir.
1970’lerin ortalarında BBT’in uygulamaya girmesi, yaşamı tehdit eden kanama
olduğundan kuşkulanılan hastalara araştırma amaçlı açılan burr holeler açılmasına son
vermiştir.
BBT’nin ABD’de çok yaygın olması hem ılımlı hem de şiddetli kafa travmasının
araştırılması ve tedavi edilmesinde erindeki eğilimleri değiştirmiştir. Bu durum sadece
nöroşirürji ve yoğun bakım ünitelerinde görülenden farklı olarak kafa travmalı
hastalarla hastane çapında bir organizasyonla ilgilenilmesine yol açmıştır.
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG), BBT’de görülmeyeni görünür hale
getirerek lezyonlar hakkındaki bilgimizi genişletmektedir. MRG özellikle klinik
standartlara göre sadece hafif yaralı hastalarda beyin hasarının ne kadar yaygın
olduğunu gösterebilmektedir.
Denny-Brown ve Russell’in Oxford’da 2. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında
yaptıkları çalışmada travma esnasında maymunun kafası serbest olduğunda beyin
hasarının daha geniş olduğunu göstermişlerdir. Daha sonra Generalli ve ark.ları da
deneysel primat çalışmalarında bu çalışmaya genişleterek doğrulamışlardır. Oxford’daki
fizikçi Holbourn 1940’ larda beynin jelatin modelleriyle deneyler yapmış ve ak
4
maddede bugün diffüz aksonal yaralanma denilen yırtılma lezyonlarını taklit etmiştir
(28, 53).
Philadelphia ve Glasgow’daki takımların birlikte yaptıkları araştırmaların
sonucu olarak insanlarda bulunan tüm lezyonlar değişen dereceler, süreler ve
akselerasyon ve deselerasyon süreleri ile deneysel olarak yeniden oluşturulabilir. Sinir
lifleri ve kan damarlarına etki eden, yırtılmaya neden olan kuvvetlerin çarpma veya
primer hasara yol açan temel mekanizmalar oldukları konusunda artık kuşku yoktur. Bu
deneyler aksonal hasarın sürekli olabileceğini göstermiştir. Bunun kalıcı bir lezyona
doğru ilerleyip ilerlemeyeceği farmakolojik girişimlerle etkilenebilen faktörlere
dayanabilir. Bu, başlangıçta hasarın maksimal ve geri dönüşümsüz olduğu varsayımına
dayalı çarpışmaya bağlı beyin hasarı felsefesini değiştirmiştir.
Ölen hastaların birçoğunda hipoksik veya iskemik beyin hasarı ve kafa içi basınç
artışının olması, yoğun solunum bakımı ve diğer tıbbi önlemlerden sağlanan faydayı
açıklamaktadır. Yıllarca KİB’ı, steroid ilaçlar, ozmotik ajanlar, hiperventilasyon ve
hipotermi ile beynin metabolik hızını düşürerek kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.
Hasta nöroşirürjikal bakım aldıktan sonra arteryel hipotansiyon ve KİB artışı
epizodlarıyla sık karşılaşıldığı kesinleşmiştir. Bu epizodlar, yaralanma sonrasındaki
erken evrelerde ortaya çıkan epizodlar ile birlikte, sekonder iskemik hasarın neden sık
olduğunu açıklamaktadır. Artık böylesi kötü sonuçları olabildiğince çabuk tespit edip
düzeltmek için monitör sistemleri kullanılmaktadır.
Monitörizasyonların
ve
terapötik
girişimlerin
çoğunun
riskleri
olduğu
bilinmektedir. Sonucun daha iyi olmasının modern yoğun bakım bileşenlerinden
(sıklıkla “agresif tedavi” denilen) bazılarının doğruluğunu gösterip gösteremeyeceği
kesin değildir.
3.1.2. Deneysel kafa travması modelleri
Kafa travmasında hayvan modelleri, insandaki kafa travmasının primer ve
sekonder sebeplerini araştırmak ve insan beyni mevcut sinir hasarını onarmaya yönelik
çeşitli tedavi yöntemlerini geliştirmek için yapılmaktadır (19).
Deneysel model seçimi araştırmanın amacına göre olmalıdır. Modellerin temel
amacı nekrotik ve apitotik nöronal hücre ölümünü ortaya koymak ve travmaya sekonder
gelişen davranış değişikliği, fizyolojik, metabolik, kan doku değişiklikleri, kan beyin
5
bariyeri geçirgenliği, enflamatuvar ve immunolojik cevaplar hakkında bilgi sahibi
olmaktır (19).
Hücre ölümünün temel sebebleri iyonik dengelerin bozulması, ortaya çıkan
serbest radikaller, enflamatuar ve immunolojik cevap, ekstitatör aminoasitlerin
salınması, nörotransmitter ve nöromodülatör sistemlerin bozulması olarak sayılabilir
(19).
Deneysel kafa travmaları, Denny-Brown Russell’in çalışmalarıyla akselerasyon
konküzyon ve perküsyon-konküzyon olmak üzere iki kategoriye ayırmıştır (28).
Mekanik kuvvet amplitüdüne, süresine, hızına ve akselerasyonuna bağlı olarak
hem dinamik hem de statik beyin travmasına neden olur.
Statik modellerdeki mekanik kuvvet belirlenmiş amplitüd ve süreye sahipken,
hız ve akselerasyon önemli değildir. Statik modeller doğal olarak genellikle
yaralanmada yer alan morfolojik ve fonksiyonel süreçlere odaklanır.
Diğer taraftan ise amplitüd, süre, hız ve akselerasyonu iyi belirlenmiş mekanik
kuvvet, dinamik beyin yaralanmasına neden olur. Dinamik beyin yaralanması direkt ve
indirekt beyin yaralanması olarak alt gruplara ayrılır. İndirekt dinamik beyin
yaralanmasında mekanik kuvvet genellikle tüm vücuda yöneliktir, salınım basınç
dalgalarının kinetik enerjisi vücudu geçerek etkilerini beyin dokusu üzerinde açığa
çıkarırlar.
Travmatik beyin yaralanmasının in vivo deneysel hayvan modellerinin şematik
temsili aşağıdaki Şekil 1 de gösterilmiştir.
6
STATİK
MEKANİK KUVVET
İNDİREKT
DİNAMİK
DİREKT
ÇARPMANIN OLMADIĞI
BAŞ AKSELERASYONU
ÇARPIŞMA
PENETRAN YARALANMA/
DİREKT BEYİN DEFORMASYONU
(Baş Hareketi)
ZORLANMIŞ
• Lateral Sıvı
Perküsyonu
• Kontrollü Kortikal
Çarpışma
• Fokal Kortikal
Kompresyon
• Yüksek Hızlı
Titreşimli Hasar
ZORLANMAMIŞ
• Yüksek Hızlı
Titreşimli Hasar
PENETRAN OLMAYAN YARALANMA/
ÇARPIŞMA AKSELERASYONU
(Baş Hareketi)
ZORLANMIŞ
• Kontrollü
Kontüzyon
• Ağırlık Düşürme
Modelleri
ZORLANMAMIŞ
• İlkel Çarpışma
Akselerasyon Modelleri
• Koyun türü Çarpışma
Modeli
(Baş Hareketi)
ZORLANMIŞ
• Minyatür domuzlar
• Tavşanlar
• Sıçanlar
ZORLANMAMIŞ
Primatlar
Şekil:1 Deneysel hayvan modellerinin şematik temsili (19)
7
Marmarou’nun impakt akselerasyon modeli, diğer modellere göre uygulanması
kolay, ucuz, kontrol edilebilir olması nedeniyle popülerdir. Hem apopitik hem de
nekrotik hücre ölüm hasarı ortaya çıkarır. Histopatolojik yaygın bilateral nöron, akson,
dentrit ve mikrovasküler hasarı oluşturur. Özellikle korpuz kallozum, internal kapsülde,
optik traktusta, serebral ve serebellar pedinkülde ve beyin sapında diffüz aksonal
yaralanma olur (67).
İlk 4 saatte serebral kan akımında azalma ve intrakranyal basınçta artma ile
sekonder otoregülasyon bozukluğu oluşur. İlk saatlerde vazojenik ödem daha sonra
yaygın hücresel şişme meydana gelir. İlk 20 dakikada başlayan ve 24 saate kadar devam
eden beyin ödemi oluşur. İlk 4 saatden sonra ise ödemle ilişkili olarak kan beyin
bariyeri geçirgenliğinin bozulduğu gösterilmiştir (19).
3.1.3. Epidemiyoloji
Kafa travmaları toplumda oldukça sık görülen önemli saglık ve sosyo-ekonomik
problemlere neden olmaktadır. Travmatik beyin yaralanması (TBY) ABD’de tahminen
direkt ve indirekt maliyeti 56 milyar doları aşan önemli bir sakatlık nedenidir. Ayrıca
adli, tıbbi ve cerrahi açılardan da önemli bir konudur (45).
Kafa travmalarının epidemiyolojisi sosyo-ekonomik seviye farklılıklarına, yaş,
ırk ve cinsiyete göre değişim göstermektedir. Yapılan araştırmalarda kafa travmalarında
15-25 yaş grubunun risk yüzdesinin fazla oldugu görülürken, kafa travması insidansı
25-60 yaş grubunda düsme egilimine girmekte, 60 yaşından sonra ise tekrar
yükselmektedir. Kadın/erkek oranı ise 1/2-1/2.8 arasında degişmektedir. Sosyoekonomik seviyesi düşük toplumlarda kafa travması görülme oranı daha yüksektir (60).
Genel travmaya bağlı ölümlerin % 50’si kafa travmasına bağlıdır. Kafa
travmasına bağlı ölümlerin % 50’si hastaneye ulaşmadan gelişmekte, hastanedeki
ölümlerin 2/3’ü ise ilk 24 saat içinde olmaktadır. Bu ölümlerin 1/3’ü primer beyin
hasarına bağlı iken, sekonder beyin hasarına bağlı ölümlerin % 90’ı kontrol edilemeyen
KİB artısı ile ilişkilidir (52).
Bebekler, çocuklar ve genç erişkinler TBY açısından yüksek risk altında olsalar
da 75 yaşın üstündekilerin yaralanma yüzünden hastaneye yatmaları ve ölmeleri daha
olasıdır (45).
8
Son yıllarda, kafa travmalarının fizyopatolojisi hakkındaki bilgilerde artmasına,
yoğun bakımdaki hasta izleme ve bakım tekniklerindeki gelişmelere bağlı olarak
mortalite oranı % 20 düzeylerine kadar azalmış ve prognozda belirgin düzelmeler
gözlenmiştir (50).
3.1.4. Sınıflama
Kafa travmasının evrensel olarak bilinen ve kabul edilen ortak bir sınıflaması
yoktur. İdeal sınıflama hangi hastaya BBT tetkiki yapılması, hangi hastanın gözleme
alınması, hangi hastaya acil cerrahi girişimde bulunulması gerektiğini ve hangi hastada
tehlikeli KİB artışı gelişeceğini güvenilir şekilde ön görebilecek esnekliğe sahip
olmalıdır (96).
Sınıflamada
olması
gereken
bilgiler
intrakranyal
anormalliklerin
tipi,
lokalizasyonu ve büyüklüğü ile aynı zamanda kaza öyküsü, kafaya çarpmanın şiddeti,
nörolojik disfonksiyonun derecesi, zamansal seyri, hastaneye gelmeden önceki hali ile
ilişki olmalıdır (96).
Varolan sınıflama sistemleri kategorik, matematiksel, özel amaca yönelik
gruplamalar, değişkenlerin birleşimi olarak ayrılabilir. Matematiksel sınıflamalar
arasında en sık evrensel olarak kabul edilen şiddetin derecesini gösteren Glasgow Koma
Skalası (GKS) kullanılmaktadır (96).
9
GLASGOW KOMA SKALASI (GKS)
Spontan Açık
4
Sözlü emirler ile açar
3
Ağrı ile açar
2
Yanıt yok
1
Sözlü emirlere uyuyor
6
Ağrılı emrleri lokalize eder
5
MOTOR
Fleksör yanıt
4
YANIT
Dekortike yanıt
3
Desebre yanıt
2
Yanıt yok
1
Oryante
5
VERBAL
Konfüze konuşma
4
YANIT
Anlamsız Kelime
3
Anlamsız ses
2
Yanıt yok
1
GÖZ AÇMA
Tablo : 1 Glasgow koma skalası (99).
Liege grubu tarafından GKS’a beyin sapı refleksleri eklenmiştir.
GKS-Liege Sınıflaması
Beyin Sapı refleksleri
Fronto-orbiküler
5
Vertiklaokülovestibüler
4
Pupiller ışık refleksi
3
Horizontal okülovestibüler
2
Okulokardiyak
1
Tablo: 2 GKS-Liege Sınıflaması (14)
10
Bu sınıflamaya göre (44):
•
Hafif-Minör kafa travması; (% 75–80) GKS 14–15, geçici bilinç kaybı (5
dakikadan az), fokal nörolojik defisit yok.
•
Orta kafa travması; (% 10-20) GKS 9-13, fokal nörolojik defisit +/-, bilinç
kaybı (5 dak. fazla ) primer ve sekonder yaralanma eşlik eder yoğun bakım
gerekebilir, sekel kalabilir.
•
Ağır-şiddetli kafa travması;
(% 10–20) GKS 5- 8, komatöz, yoğun bakım
gerekir, mortalite ve morbidite yüksektir, yaşayanlarda sekel vardır.
Travmatik beyin yaralanmaları karmaşık bir süreç olup primer yaralanma, primer
yaralanmanın gelişmesi, sekonder ve ek yaralanma ve rejenerasyonu içine alan üst üste
binen fazlardan oluşur (82) .
Primer beyin yaralanmaları, travma anında ya travmanın direkt etkisi sonucu
beyin parankiminde ya da akselerasyon ve deserelasyon kuvvetlerine bağlı uzun beyaz
cevher traktuslarında meydana gelir. Beyin parankimasına olan direkt travma, beynin
kemik protuberanslara çarpmasının veya beynin kemik fragmanlar ya da yabancı cisim
tarafından penetrasyonu sonucu oluşur. Akselerasyon-deselerasyon kuvvetleri uzun
beyaz cevher traktuslarında kopup ayrılmaya neden olarak aksonal bozulma ve
sekonder hücre ölümlerine yol açarlar (32).
Sekonder beyin yaralanmaları başlangıç travmasını takip eden sistemik ve
intrakranyal olaylardır, primer travmaya bir yanıt olarak meydana çıkarlar ve nöronal
harabiyet ile hücre ölümüne yol açarlar. Primer travma tarafından tetiklenen
enflamatuvar olaylar bir dizi biomoleküler değişikliklerin bir sonucu olup
mikrosirkülasyonun bozulmasına ve nöronal bütünlüğün ortadan kalkmasına yol açar.
Dolayısıyla sistemik hipotansiyon, hipoksi, hiperkapni, artan intrakranyal basınç gibi
sekonder yaralanmalar orijinal beyin travması ya da multipl travmalar tarafından
başlatılan bir seri fizyolojik değişikliklerin biyokimyasal sonuçlarıdır (32).
3.1.5. Travmatik Beyin Yaralanmalarında Fiziksel Mekanizmalar
Travmatik
beyin
yaralanmalarında
fiziksel
mekanizmalar
aşağıdaki
gibi
sınıflandırılırlar:
11
•
Darbenin yüklenmesi (örn. başın solid bir cisimle belirli bir hızla
çarpışması).
•
Tepkisel yüklenme (örn. belirgin fiziksel bir temas olmaksızın ani hareket).
•
Statik ya da hemen hemen statik yüklenme (örn. yüklenmede oluşumun
hızının etkisinin belirgin olmadığı durumlar).
Darbe yüklenmeleri, temas kuvvetleri ile atalet kuvvetlerinin bir bileşimidir.
Atalet kuvvetleri, bir temas kuvveti olsun olmasın başın harekete geçmesi sonucu başın
ivme kazandırması sonrası ortaya çıkan kuvvetlerdir.
Temas kuvvetleri baş istirahat halinde, hareketsiz iken başa yüklenen darbe
sonucu ortaya çıkar.
Statik veya hemen hemen statik yüklenme oldukça ender olup yavaş hareket eden
bir objenin rijit bir yapıda olan başı sabit bir durumda yakalaması ve tedrici sıkıştırması
sonucu meydana gelir.
Kafatası deformasyonuna hatta ölüme yol açabilen pek çok kommünike kırık ile
karakterizedir. Temas veya atalet kuvvetleri beyin dokusunu yapısal toleransının
ötesinde gererek, zorlayarak yaralanmaya yol açar. Gererek zorlama uygulayan mekanik
bir kuvvetin deformasyona uğrattığı 3 temel tip doku deformasyonu mevcuttur:
A) Sıkıştırıcı tarzda (doku kompresyonu)
B) Gerilme tarzında (dokunun gerilmesi-esnemesi)
C) Yırtılma tarzında (doku distorsiyonu) olup bir dokunun diğeri üzerinde
kayması sonucu. (32)
3.1.6. Primer Beyin Yaralanmaları Tipleri
Primer beyin yaralanmaları tipleri fokal (örn. kafatası kırığı, intrakranyal
kanama, laserasyon, kontüzyon, penetre yaralanmalar) ya da diffüz (diffüz aksonal
yaralanmalar) olabilir (32).
12
3.1.6.1. Skalp Laserasyonları
Skalp laserasyonları travmanın yerini işaret ederler. Yoğun kanayabilirler. Eğer
beraberinde çökme kırığı varsa intrakranyal enfeksiyon için giriş yeridir (43).
3.1.6.2. Kafatası Kırıkları
Genelde yaralanma ne kadar şiddetli ise kırık olasılığı o kadar artar. Kafatası
kırığı olan hastaların kafatası kırığı olmayanlara göre intrakranyal kanama olasılığı daha
fazladır. Kafatası kırıkları kubbe veya kaide kırıkları olabilir. Şiddetli kafa
yaralanmasında kubbe kırığı olma insidansı % 62 dir. Bunların % 17 si kaideye uzanım
gösterir. Kaide ile sınırlı olanların insidansı % 4 dür (43).
Şiddetli beyin travmalarına kafatası kırıkları eşlik edebilir. Kanama, kranyal sinir
yaralanmalarına yol açabilir ve Kubbe kırıkları çizgisel karakterde olabilir ve sinüslere
uzanabilir. Yıldızvari, kapalı veya açık kırık tarzında olabilir. Kapalı kırıklarda dış
dünya ile temas yokken açık kırıklarda ise bu temas santral sinir enfeksiyonları için giriş
kapısı oluşturur (32).
Kırıklar, fragmanların içeri doğru yer değiştirip değiştirmediğine göre deprese ya
deprese olmayan kırıklar olarak da tanımlanabilir. Basit kırıkta yalnızca bir kemik
fragmanı söz konusu iken bileşik tarz kırıkda en az iki kemik fragmanı vardır.
Bazal kırıklar ise genellikle dağılan kuvvetlere bağlı olarak meydana gelir ve
beraberinde kranyal sinir yaralanmaları ile otore ve rinore de görülebilir. Rinore, otore
ve pnömosefalinin klinik olarak, enfeksiyon açısından önemlidir. Posttravmatik epilepsi
olasılığını artırır (43).
3.1.6.3. Travmatik intrakranyal Kanamalar
İntrakranyal kanama özellikle kafatası kırığı olan hastalarda sık görülen
komplikasyondur. Tablo 3’de görüldüğü gibi sınıflandırılabilir:
13
Travmatik intrakranyal kanama
1-Ekstradural (epidural ) kanama
2-İntradural Kanama
a-Subdural Kanama
b-İntraserebral kanama
c-İntraventriküler kanama
d-Subaraknoid kanama (SAK)
Tablo:3 Travmatik intrakranyal kanama sınıflaması (43).
Epidural kanama tüm yaralanma tiplerinin % 2 sinde görülür. Ölümcül kafa
yaralanmaların % 5-15’inde bulunur. Kırıkların % 85’inde epidural kanama vardır.
Çocuklarda kırık olmasa da epidural kanama görülebilir. En sık temporal bölgede
görülür (43). Epidural kanama kafatasına gelen darbe sonucu kırığa bağlı olarak,
sıklıkla, dural arter ya da venlerde ve bazen de diploik venlerde oluşan laserasyonlar
sonucu meydana gelir. En sık olarak da orta meningeal arterin yırtığı bu tip bir
kanamaya yol açar. Arteriyel kaynaklı bir kanama sonucu oluşan kan birikimi nörolojik
tablonun hızla bozulmasına neden olur. (32).
Subdural
kanamalar
şiddetli
beyin
travmalarında
genellikle
serebral
hemisferleri dural sinüslere bağlayan ve subdural boşluğu birleştiren kortikal ven veya
pial arterlerin yaralanmaları ile oluşur. Yaklaşık % 13’nde başka beyin hasarına ilişkin
kanıt çok yoktur. Akut, subakut ve kronik olarak tanımlanmaktadır. Mortalite yaklaşık
%60-80’dir. (32, 43).
İntraserebral kanamalar en sık frontal ve temporal loblarda olmak üzere derin
hemisferde de görülebilir. Serebellumda daha az sıklıkla görülürler.
Parankim içi
kanamalar olup aşırı kortikal kontüzyonun eşlik ettiği daha büyük ve daha derin
yerleşimli serebral damar yaralanmalarına sekonder gelişen laserasyon veya kontüzyon
sonrası meydana gelir.
14
İntraventriküler kanamalar çok şiddetli travmatik beyin yaralanmalarının
sonucunda görülür ve prognozu kötüdür (32, 43).
Travmatik
subaraknoidal
kanama
ise
subaraknoid
aralıktaki
yüzeyel
mikrodamar kanamalarıdır. Başka bir serebral patoloji eşlik etmiyorsa bu tip bir kanama
benign kabul edilebilir. Serebral vazospazmı indükleyebilir. Anjiogram yapılan akut
kafa yaralanması olan hastalarda sık görülen vazospazmı indükleyen faktörlerden biri
olabilir (43). Ancak kan yıkım ürünleri araknoid villusları bloke ederse kommünike ve
hatta mevcut kan 3. ya da 4. ventrikülü tıkarsa da nonkommünike hidrosefali oluşur
(32).
3.1.6.4. Kontüzyon ve Laserasyon
Beyin yüzeyinin kaidedeki kemik çıkıntıları ile temasının neden olduğu fokal bir
beyin hasarıdır. Beyin dokusu içinde peteşiyel kanamalar, sıyrıklar ve ezikler
bulunmaktadır, doku ve vasküler sistem yırtılmamıştır. Tanım olarak kontüzyon
yüzeyinde pia-araknoid sağlamdır. Laserasyonda ise pia-araknoid yırtılmıştır (43).
Frontal poller, orbital girus, silvian fissürlerin üst ve altındaki korteks, temporal poller,
temporal lopların lateral ve inferior yüzeylerini etkileyen karakterisitik dağılımı vardır.
Daha az sıklıkla serebellar hemisferlerin inferior yüzeyleri etkilenir (43).
“Kup” ya da “ kontur-kup” kontüzyonlar ise vasküler harabiyet ile doku
harabiyetinin bir birleşimi sonucu oluşur. “Kup” kontüzyon, kafatasına direkt olarak
gelen darbeye bağlı bir kuvvetin etkili olduğu bölgede, beynin deforme olup tekrar eski
şeklini alması sürecinde meydana gelen negatif basıncın sonucu oluşur. Kontur-kup
kontüzyon da benzer düzenek ile oluşmakla beraber darbeye bağlı kuvvetin etkili
olduğu bölgenin zıt tarafında meydana gelir (32).
Herniasyon kontüzyonları, temporal lob medial kısımlarının tentorium serbest
kenarı ile temas ettiği alanlarda veya serebellar tonsillerin foramen magnuma temas
ettiği yerde görülür. Frontal ve temporal lobdaki laserasyonlar sıklıkla intraserebral
kanama ve subdural kanama ile ilişkilidir (43).
15
3.1.6.5. Diffüz Aksonal Yaralanma
Diffüz aksonal yaralanma beynin beyaz cevherinde oluşan geniş
kapsamlı, jeneralize harabiyettir. Yüksek hıza bağlı akserelasyon ve
deserelasyon esnasında başın lateral hareketlerine bağlı olarak falks ve
tentoriyumdaki aşırı esneme bu tip yaralanmaya yol açabilir (42).
Diffüz aksonal yaralanma iskemi sonucu da meydana gelebilir.
Travmayı takip eden bir kaç gün içerisinde, şişen aksoplazmaya ait amorfbelirgin bir şekle sahip olmayan ve retraksiyon topları olarak adlandırılan
beyaz cevher içerisine dağılmış aksonal parçalanmalar, diffüz aksonal
yaralanmaların karakteristik özellikleri olarak, primer beyin travmasında
görülürler. Bu lezyonların dağılımının sentrum semiovaleden beyin sapına
doğru olması, travmayı oluşturan ve giderek artan akselerasyon veya
deselerasyonun mekanizmasının belirgin bir göstergesi olarak darbenin etkisinin
merkeze doğru yaklaşan karakterde olduğunu düşündürür (32).
Travmaya bağlı olarak meydana gelen beyindeki hareket bir aksonal
yanıtın meydana çıkmasını tetiklemekte ve birbirini takip eden olaylar
başlangıçdan itibaren tam ve en son şeklini alarak değil, aksine 6 saate kadar
varan bir süreç içinde oluşmaktadır (65, 69). Bu olaylar aksolemmanın
katlanması ve aksoplasmik akımın kesilmesi ve de akson halen canlılığını,
devamlılığını korurken herhangi bir devrede aksonda lokalize şişme ile
karakterizedir. Sürecin devamı halinde aksondaki ayrılmayı distalde Wallerian
dejenerasyonu takip eder. Bu nedenle, travmayı takip eden ilk bir kaç saat
içerisinde, en azından, bazen diffüz aksonal yaralanma tablosunu düzeltebilmek
mümkün olabilir. Fokal ve polar kontüzyonunu oluşturan süreç, beyin
nekrozunu da meydana getirmek üzere saatlerce devam eder (32).
Sitotoksik işlemler serbest oksijen radikallerinin özellikle yüksek
reaktif
hidroksil
radikal
tarzında
salınımı,
hücre
zarlarının
lipid
peroksidasyonu, iyon kanallarının kalsiyum akımına açılması, sitokinlerin
salınımı ve serbest yağ asitlerinin vazokontrüksiyon ve iskemiye neden
olabilen aşırı vazoreaktif maddelere dönüştüren metabolik değişikliklere
uğraması şeklinde özetlenebilir (32, 65).
16
Diffüz aksonal yaralanma Gennarelli ve ark. tarafından 3 dereceye
ayrılmıştır: İlkinde lezyon, başlıca, serebral hemisferlerin parasagital beyaz
cevherinde iken ikincisinde ek olarak korpus kallozumda da görülür. Üçüncü
derecede ise bunlara serebral pedinküllerdeki fokal lezyonlar da eşlik eder (37).
Diffüz aksonal yaralanmada BBT başlangıçda % 50–80 inde normaldir.
Başlangıç karakteristik bulgular korpus kallozum ve beyin sapında gri-beyaz
cevher bileşim bölgesinde küçük peteşiyel kanamalardır. Daha sonra çekilen
BBT’de ödem veya atrofi gözlenebilir. Yırtılma-ayrılma yaralanmalarının
olduğu bölgelere işaret eden küçük, fokal, düşük dansiteli alanlar görülebilir.
Serebral hemisferlerde 2 cm’den küçük tek ya da multipl intraparankimal
hemorajiler, intraventriküler hemoraji, korpus kallozumda hemoraji, 3.
ventrikül komşuluğunda 2 cm’in altında fokal küçük kanama odakları, beyi sapı
kanaması ile karakterizedir.
Diffüz aksonal yaralanmada en sık gözlenen MRG bulguları ise korpus
kallozumun spleniumunda veya beyaz cevherde temporal ya da parietal
kortikomedüller kavşakda multifokal anormal sinyaller (T2 ağırlıklı imajlarda
parlak) ve dorsolateral rostral midbrain ve korona radiata da dâhil olmak üzere
diğer
bölgelerde
sıklıkla
anormal
sinyaller
ile
nonspesifik
atrofik
değişikliklerdir. (32).
3.1.7. Sekonder Beyin Yaralanmaları
3.1.7.1. Sebepleri
Sekonder beyin yaralanmaları primer travmanın etkileriyle daha ileri
hücresel harabiyetler sonucunda oluşur. Primer travmayı takiben saatler ya da
günler içinde meydana gelir. Hemen, daima, bütünüyle iskemik tipte olup %
80’in üzerinde fatal seyreder (42).
Travmatize beyni sekonder olarak etkileyen sistemik olaylar hipoksemi,
arteriyel hipotansiyon, hiperkapni, şiddetli hipokapni, ateş, hiponatremi, anemi,
diffüz
intravasküler
koagülopatidir.
İntrakranyal
olaylar
ise
kanama
17
(ekstradural, subdural, intraparankimal), beyin şişmesi-ödemi, intrakranyal
hipertansiyon, serebral vazospazm, intrakranyal enfeksiyon, epilepsidir.
Sekonder beyin harabiyetinde major üç neden olarak hipoksi % 30
(PaO2 < 65 mmHg), hipotansiyon % 13 (sistolik kan basıncı < 90 mmHg ) ve
anemi % 12 (hematokrit < % 30 ) bulunmuştur (32).
3.1.7.2. Fizyopatotoloji
Travmatik beyin yaralanması sonrasında serebral yaralanamanın ilk evreleri
direkt doku hasarı ile serebral kan akımı (SKA) ve metabolizmanının regülasyonunun
bozulması ile karakterizedir. Bu “iskemi benzeri” model anaerobik glikolize bağlı laktik
asit birikimi, membran permeabilitesinin artması ve sonuçta ödem oluşumuna yol açar.
Anaerobik metabolizma hücrenin enerji durumunu devam ettirmesi için yetersiz
olduğundan adenozin trifosfat (ATP) depoları boşalır ve enerjiye bağlı membran iyon
pompaları
bozulur
(71).
Fizyopatolojik
kaskadın
ikinci
basamağı
eksitatör
nörotransmitterlerin (glutamat, aspartat) fazla salınımı, N-metil-D-aspartat, α-amino-3hidroksi-5-metil-4-izoksazolpropionat ve voltaja bağımlı Ca+2 ve Na+ kanallarının
aktivasyonuyla birlikte terminal membran depolarizasyonu ile karakterizedir. Sonuçta
Ca+2 ve Na+ içakımı kendi kendini tüketen (katabolik) intrasellüler süreçlerin
başlamasına yol açar. Ca+2 lipit peroksidazlar, proteazlar ve fosfolipazları aktive ederek
serbest yağ asitlerinin ve serbest radikallerin intrasellüler konsantrasyonunu arttırır (76).
Kaspazlar (ICE benzeri proteinler), translokazlar ve endonükleazların aktivasyonu
biyolojik membranlar ve nükleozomal deoksiribonükleik asit (DNA)’da (DNA
fragmantasyonu ve DNA tamirinin inhibisyonu) ileri yapısal değişiklikleri başlatır. Bu
olaylar birlikte vasküler ve sellüler yapıların membran parçalanmasına ve sonunda
programlanmış hücre ölümüne (apoptozis) yol açar (105).
Laboratuvar hayvanları ve insanlardaki çalışmalar ile TBY’nin SKA üzerindeki
etkilerini araştırılmıştır. TBY sonrası çok erken evrelerden geç evrelere kadar belirli bir
zaman aralığında SKA’nı değerlendirmek için
sabit xenon BBT ve
133
Xe sintilasyon saptaması,
133
Xe BBT,
15
O2 pozitron emisyon BBT kullanılarak gerçekleştirilen birçok
araştırma fokal veya global serebral iskeminin sıklıkla ortaya çıktığını göstermiştir (15,
22, 51, 77).
18
Toplam iskemik beyin hacmi ortalama % 10’dan az olabilir. Serebral iskemi,
ölüm veya vejetatif durum ile ilişkilidir (22, 51, 77).
Serebral hipoperfüzyonun sıklıkla kötü sonuç ile ilişkili olması TBY ve iskemik
inmenin aynı temel mekanizmaları paylaştığını akla getirmektedir. Bu varsayım bir yere
kadar doğru olsa da bu iki primer yaralanma tipi arasında ana farklılıklar vardır.
Örneğin, geri dönüşümsüz doku hasarının gelişmesi için SKA eşiği TBY’li hastalarda
15 ml/100g/dak iken iskemik inmeli hastalarda 5–8,5 ml/100g/dak’dır (24).
Serebral iskemi esas olarak metabolik stres ve iyonik karmaşaya yol açarken,
kafa travmasında buna ilaveten beyin dokusu yırtılma güçlerine maruz kalır, nöron
hücre gövdeleri, astrositler ve mikrogliada ardışık yapısal yaralanma ve serebral
mikrovasküler ve endotel hücre hasarı olur (16, 29, 84).
Mekanik yer değiştirme sonucu morfolojik yaralanma (örn. vasküler
distorsiyon), otoregülasyonun bozulunca hipotansiyon, nitrik oksit veya kolinerjik
nörotransmitterlerin yetersizliği ve prostaglandinin indüklediği vazokonstriksiyonun
artması posttravmatik iskeminin mekanizmaların içinde yer alır (3, 29, 105).
Travmatik beyin yaralanması olan hastalarda yaralanmanın erken evrelerinde
serebral hiperperfüzyon (>55 ml/100g/dak. ) gelişebilir. Benzer şekilde posttravmatik
iskemiyi hemen hiperemi izleyebilir. (58, 70)
SKA’ndaki artışlar serebral kan hacminde artış ve bunun sonucunda KİB artış ile
birlikte vazoparaliziye neden olur. Bu durum metabolik gereksinim ötesinde iskemi
kadar zararlı görünmektedir (57).
Hem serebral iskemi hem de hiperemi SKA ve serebral metabolizma arasında
uyumsuzluk demektir. Örneğin, metabolik hız normal veya yüksekken akımın düşük
olması iskemik bir durum olup, metabolik hız normal veya düşükken SKA’nın yüksek
olması halinde serebral hiperemi olur. (58, 105).
Herhangi
bir
zamanda
yeterli
SKA
sağlanmasında
serebrovasküler
otoregülasyon ve CO2- tepkisi önemli mekanizmalardır. Her ikisi de serebral perfüzyon
basıncı (SPB) ve KİB’ın devam ettirilmesinin temelidir. Bu düzenleyici mekanizmaların
bozulmaları halinde sekonder beyin hasarı riski artar (1).
Travmatik
beyin
yaralanmasından
sonra
hastaların
çoğunda
SKA
otoregülasyonu bozulmuştur veya ortadan kalkmıştır. SKA otoregülasyonu travmadan
19
hemen sonra ya da daha sonra,
geçici veye sürekli olarak bozulabilir. SKA
otoregülasyonundaki bozulma hasarın şiddetinden etkilenmez ( 29).
Serebrovasküler CO2- tepkisi (yani, hipo- veya hiperkapniye yanıt olarak
serebrovasküler konstriksiyon veya dilatasyon) serebral kan akımı otoregülasyonu ile
karşılaştırıldığında daha güçlü bir etkidir. Şiddetli beyin yaralanması oaln hastalarda
travmadan sonraki erken evrelerde CO2- tepkisi azalmıştır. Hiperemik durumlarda KİB
tedavisinin hedefi olarak bu fizyolojik prensibin gösterildiği diğer hastaların çoğunda
CO2- tepkisi sağlamdır veya artmıştır (61).
Serebral metabolizma (serebral oksijen ve glukoz tüketimi) ve serebral enerji
durumu (fosfokreatin ve ATP nin dokudaki konsantrasyonu veya indirekt olarak
laktat/piruvat oranı) sıklıkla TBY’den sonra azalır (24, 40).
Metabolik bozulmanın hızı primer sebebin şiddetine bağlıdır. Metabolik
disfonksiyonu olmayan veya çok az olanlarla karşılaştırıldığında metabolik hızları
düşük
olan
hastalarda
sonuçlar
daha
kötüdür.
Travma
sonrasında
serebral
metabolizmada azalma solunum hızının ve ATP üretiminde azalma, mevcut nikotinik
koenzim havuzunda ve intramitokondriyal Ca2+ yükünde azalma ile mitokondriyal
disfonksiyona yol açan primer nedene bağlıdır (98, 103).
Metabolik bozulmayı düzeltme girişimi olarak hiperoksi kullanımı tutarsız
sonuçlar ortaya çıkarır (66). Serebral metabolik gereksinimdeki azalmalar SKA’nda
azalma ile ilişkili olabilir veya olmayabilir (24).
Alternatif bir fizyopatolojik olay olarak glukoz hipermetabolizması olabilir.
Bunu geçici de olsa ardışık nöroeksitasyonlar ile birlikte SKA’daki artışların yeterince
karşılayamadığı (eş zamanlı) masif transmembran iyon içakımları yönetir. Bu tip akım
metabolizmasındaki eşleşmeme sekonder iskemik sebeplerin gelişimini destekler.
Travmatik beyin yaralanması beyine gelen oksijen ve serebral oksijen tüketimi
arasındaki dengesizlik ile karakterizedir. Bu uyumsuzluğu çok sayıda vasküler ve
hemodinamik mekanizma indüklemekteyse de kesin son nokta beyin dokusu
hipoksisidir.
Travmatik beyin yaralanması olan hastalarda doku hipoksisinin insidansı, süresi
ve genişliği sonucun kötü olması ile uyumludur. Beyinde oksijen yoksunluğu ardından
sekonder beyin hasarı SPB veya KİB normal olsa bile ortaya çıkabilir. Beyin dokusu
oksijen basıncı parametresini KİB veya SPB kılavuzluğundaki tedavi algoritmaları ile
20
birleştiren klinik protokoller oksijen taşınması ve oksijen ihtiyacı arasındaki etkileşim
hakkında önemli bilgiler sağlamış, tedavi kişiye göre kritik beyin dokusu
oksijenasyonuna dayandırıldığında sonuçların iyileştiğini göstermiştir (54, 97).
Travmatik beyin yaralanması iskemik reperfüzyon yaralanması ile benzerlikler
gösteren karmaşık bir immünolojik/enflamatuvar doku yanıtı yelpazesine neden olur.
Hem primer hem de sekonder nedenler proenflamatuvar sitokinler, prostaglandinler,
serbest radikaller ve kompleman dahil olmak üzere hücresel mediyatör salınımını aktive
eder. Bu süreçler kemokinleri ve adezyon moleküllerini indükler ve sonrasında immün
ve glial hücreleri paralel ve sinerjik olarak harekete geçirir (64, 79).
Aktive polimorfonükleer lökositler adezyon moleküllerinin aracılığı ile hem
defektif hem de sağlam endotel hücre tabakalarına yapışır. Bu hücreler makrofajlar ve
T-hücre lenfositlerinin yanı sıra yaralı dokuya sızarlar (109). Bu enflamatuvar süreçle
yanıt olarak yaralı ve komşu doku yok edilir, saatler, günler ve haftalar içinde astrositler
mikrofilamantler ve nötrofinler üreterek skar dokusu sentez ederler.
Yaralanmadan sonraki saatler içinde tümör nekroz faktörü, interlökin-1-β ve
interlökin-6 gibi proenflamatuvar enzimlerin miktarı artar. Doku hasarının ilerlemesi
direkt olarak nörotoksik mediyatörlerin salınımına veya indirekt olarak nitrik oksit ve
sitokinlerin
salınımına
bağlıdır.
Vazokonstriktörlerin
biraz
daha
salınması
(prostaglandinler ve lökotrienler), lökosit ve trombosit adezyonu ile mikrovasküler
yapının obliterasyonu ve ödem oluşumu doku perfüzyonunu daha da azaltır ve ardından
sekonder beyin hasarını şiddetlendirir (105).
Travmatik beyin yaralanmasından sonra iki farklı hücre ölümü tipi görülebilir:
nekroz ve apoptoz (programlanmış hücre ölümü).
Nekroz, eksitatör amino asid nörotransmitterlerin aşırı salınımı ile birlikte
şiddetli mekanik veya iskemik/hipoksik doku hasarına ve metabolik yetmezliğe yanıt
olarak ortaya çıkar. Sonrasında fosfolipazlar, proteazlar ve lipid peroksidazlar biyolojik
membranları otolize uğratır. Sonuçta ortaya çıkan hücre artığı ‘antijen’ olarak algılanır
ve enflamatuvar süreçler tarafından arkada skar dokusu kalacak şekilde ortadan
kaldırılır.
Apoptoza uğrayan hücreler travmadan hemen sonraki dönemde fizyolojik
membran potansiyeli sağlayan yeterli ATP üretimi ile morfolojik olarak sağlamdırlar.
Apoptoz primer nedenden saatler veya günler sonra görülebilir hale gelir. Fosfatidilserin
21
translokasyonu nükler membranların parçalanması, kromatin kondansasyonu ve DNA
parçalanması ile birlikte membran bütünlüğünün farklı, ilerleyici şekilde bozulmasını
başlatır. Yoğunlaşmış intrasellüler materyalden türeyen çok küçük partiküller (apoptotik
cisimler) eksitotoksik mekanizmalar ile küçülmekte olan hücreden temizlenir.
Apoptozun doğası için genelde enerji kaynağına ve doğal olarak var olan pro- ve antiapoptotik proteinler arasında dengesizliğe ihtiyaç vardır. Programlanmış hücre
ölümünün en önemli mediyatörlerinin interlökin dönüştürücü enzim ailesinin spesifik
proteazlarını temsil eden kaspazların ardışık aktivasyon ve deaktivasyonu olduğu
saptanmıştır. (31).
Apoptozun klinik anlamlılığı hücresel yıkımın geç başlangıcına, terapötik girişimler
açısından da gerçekçi fırsat pencerelerinin açılması imkânını sunulmasına bağlıdır.
3.2. Beyin Ödemi
Travma, beyin tümörü, toksik, anoksik, metabolik ve enfeksiyon kaynaklı
olabilen beyin ödemi, morbidite ve mortaliteyi olumsuz yönde etkileyen bir durumdur.
Beynin sıvı hacmindeki bu artış, kafa içi basıncı artırmanın yanı sıra perfüzyon ve
oksijenasyonun bozulmasına neden olur. Diğer organlardan farklı olarak beyin, su
içeriğinin artışına çok daha duyarlıdır ve beyin ödemi yaşamı tehdit eden bir durumdur
(59).
3.2.1. Ödemin sınıflandırılması
Beyin ödemi sınıflandırması ilk kez 1967’de yapılmıştır. Buna göre vazojenik ve
sitotoksik olmak üzere iki tip ödem mevcuttur. 1975’de bu sınıflamaya hidrosefalik
hastalarda gözlenen interstisyel ödem ve osmotik dengenin bozulmasından kaynaklanan
ozmotik ödem de eklenmiştir (102). Ozmotik ödemde özellikle sodyum (Na+) gibi
elektrolitlerin dengesindeki bozulma ve hücre içine su girişindeki artış söz konusudur.
Hidrosefalik/ interstisyel ödemde beyin-omurilik sıvısının akışında sorun vardır.
Vazojenik ve sitotoksik ödem oluşumunda ise birçok faktörün rolü vardır. Bunlar
arasında glutamat, NO, araşidonik asit ve metabolitleri, histamin, kininler, interlökinler,
vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), laktat, serbest oksijen radikalleri,
potasyum (K+), hidrojen (H+) ve kalsiyum (Ca2+) sayılabilir. Ödem sınıflandırması ve
bu ödem tiplerinin özellikleri, oluşum mekanizmaları Tablo 4’de özetlenmiştir (100).
22
Neden
Vazojenik
Sitotoksik
KBB hasarı,
İskemi, Anoksi,
Akut: travma,
İntoksikasyon
inme, hemoraji,
arteriyel
hipertansiyon
Kronik: Tümör,
apse, ensefalit
Ozmotik
Metabolik
bozukluk:
Diyaliz,
Dehidratasyon,
Diyabetik koma
Interstisyel
Obstriktif
hidrosefali
Oluşumu
Doku hasarı
sonucu kapiller
endotel
hücrelerinin
geçirgenlik
artışı
1.
Hücre Ozmotik
zarında
gradient
Na/K
(plazma→doku)
geçirgenliğinde
artış
2. Na/K-ATPaz
pompasında
bozukluk
3. Osmotik
maddelerin
alımında artma
Beyinomurilik
sıvısının geri
emilimi ya da
efluksunun
bozulması
Geçirgenlik
Ödem
sıvısının
özelliği
Artar
Proteinden
zengin
Değişmez
Protein yok
Elektrolitten
zengin
Değişmez
Protein yok
Elektrolit oranı
çok
yüksek veya çok
düşük
Değişmez
Normal beyin
omurilik
sıvısı
Morfoloji
Interstisyel
boşlukta
genişleme,
hücreler
şişmez;
çoğunlukla
beyaz madde
etkilenir,
sekonder
olarak
astrositlerde
şişme gözlenir.
Hücreler şişer;
interstisyel
boşluk
azalır
Hücreler şişer;
interstisyel
boşluk
azalır
Sıvı hücreler
arasıdır;
Interstisyel
boşlukta
genişleme
Tablo:4 Ödem sınıflandırması (59, 100, 102)
23
Son TBY çalışmalarının sonuçları bu yaralanmalarda hakim olan ödem tipinin
hücresel ödem olduğunu göstermiştir. Bu sonuçları başka araştırmalar doğrulamıştır
(102).
Travmatik beyin yaralanmasında iyonik disfonksiyon olduğu ve mekanik zarar ile
eş zamanlı olarak ortaya çıkan depolarizasyon sonucunda ekstrasellüler K+’un geçici
süre ile arttığı kanıtlanmıştır. Bu iyonik homeostaz kaybına beraberinde sodyum
hareketi eşlik etmelidir (102).
Travmatik beyin yaralanmasının mekanik deformasyon, nörotransmitter salınımı
mitokondri disfonksiyonu ve membran depolarizasyonu normal iyon gradiyentlerinde
değişikliğe neden olabilecek olaylar kaskadını tetiklediği düşünülmektedir. Mekanik
deformasyon ile eksitatuvar amino asidler salınır ve membran depolarizasyonu
iyonların elektrokimyasal gradiyentlerinden aşağıya doğru hareketine izin veren ligand
kapılı iyon kanallarını aktive edebilir. İyon akımı ve travma sonucu membran
depolarizasyonu voltaja duyarlı iyon kanallarını tetikleyebilir, sonrasında iyon
hareketine başka yollar sağlar. Bu iyonik bozukluklar ekstrasellüler K+’da artış,
beraberinde ekstrasellüler Na+, Ca+2 ve Cl-‘da azalma ile belirlenir. İyonik homeostazın
yeniden sağlanması Na+-K+ adenozin trifosfataz, Na+/K+/2Cl- cotransporter, Na+-H+
transporter Na+-Ca+2 değiştiricisi gibi enerjiye bağlı co- ve counter (birlikte ve
karşılıklı) işlemler veya vasküler ya da BOS kompartmanına basit sürüklenme yolu ile
olabilir. Beyin yaralanmasına eşlik eden iyonik hareketteki net dengenin ekstrasellüler
boşluklardan hücrelerin içine katyon hareketine neden olduğundan kuşkulanmak
mantıklıdır. Na+ ve Ca+2 hareketini elektronötraliteyi korumak için pasif olarak Cl- ve
bunu da izoozmotik olarak su takip eder. Devam ederse bu iyonik bozukluklar KİB
artışının esas katılımcısı olduğu gösterilen hücre şişmesi ve sitoksik ödeme neden
olabilir (68).
3.3. Kan Beyin Bariyeri
Kan beyin bariyeri (KBB) beyindeki vasküler endotel hücrelerinin oluşturduğu
bir yapıdır. Endotel, astroglia, perisit hücreleri ve bazal laminanın oluşturduğu bu sistem
dolaşımdaki maddelerin beyne geçmesini kısıtlar. Astrositlerin glial ayakları ve perisit
adı verilen ve endotel hücrelerinin büyümesini kontrol eden kontraktil hücreler bazal
laminaya tutunan serebral endotel hücrelerini sıkıca sararlar. Bunlarla birlikte sıkı
24
bağlantıları olan tek sıra hücreler KBB’ni oluşturmaktadır. Pinositik veziküllerin
eksikliği ve pencere bulunmaması da geçişi kısıtlamaktadır (27), Sıkı bağlantılar
paraselüler geçişi kısıtlar. Ancak lipofil bileşikler çözünerek ya da difüzyonla geçebilir.
Polar bileşikler ise özel taşıyıcılarla taşınır. KBB’nde 20’den fazla spesifik taşıyıcı
pompanın varlığı saptanmıştır (95).
Beynin yaklaşık % 1’inde KBB’nin bulunmadığı bazı bölgeler vardır.
Sirkümventriküler organlarda (medyan eminens, area postrema, subfornikal organ,
subkomissural organ, hipofiz bezi, nörohipofiz ve organum vasculosum) KBB yoktur
(95).
3.4. Travma sonrası Oksidan Hasar ve Savunma Mekanizmaları
Travmatik
beyin yaralanması primer ve sekonder olarak özellikle glutamat
olmak üzere eksitatör amino asit nörotransmitterlerin masif salınımı ile ilişkilidir (17,
83). Ekstrasellüler glutamattaki bu fazlalık nöronları ve astrositleri etkiler, iyonotropik
ve metabotropik glutamat reseptörlerinin aşırı uyarımının ardından Ca+2, Na+ ve K+
akımlarına neden olur. Bu olaylar kan beyin bariyerinin yıkılması, Na+ / K+ - ATPaz
aktivitesini ve sonrasında metabolik ihtiyacı arttıran iyonik gradiyentleri kompanse
etmeye yönelik hücre girişimi dahil katabolik süreçleri tetiklese de hücre ile eşleşmeyen
kötü akım-metabolizması döngüsü oluştururlar. (29, 75).
Oksidatif stres travmatik beyin yaralanmasına yanıt olarak reaktif oksijen
türlerinin (oksijen serbest radikalleri ve süperoksidler, hidrojen peroksit, nitrik oksit ve
peroksinitrit dahil ilişkili varlıklar) oluşumu ile bağlantılıdır. Eksitotoksisite ve endojen
antioksidan sistemin (süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz ve katalaz)
tükenmesine bağlı olarak reaktif oksijen türlerinin aşırı üretimi hücresel ve vasküler
yapıların peroksidasyonu, protein oksidasyonu, DNA parçalanması ve mitokondriyal
elektron transport zincirinin inhibisyonunu indükler. Bu mekanizmaların hemen hücre
ölümüne katılımı yeterli ise de oksidatif stres enflamatuvar süreçler ile erken veya geç
apoptotik programları indükler (7, 20, 92).
25
3.4.1. Serbest radikaller ve Oksidan hasar
“Serbest radikal”, eşlenmemiş elektron içeren atom veya moleküldür. Genelde
elektronlar atom veya molekülde eşlenik olarak bulunmaları nedeniyle molekül stabildir ve
reaktif değildir. Ancak moleküle bir elektron ilavesi ya da bir elektron kaybı onu kararsız ve
reaktif hale getirir.
Tablo 5: Başlıca reaktif oksijen metabolitleri ve yarılanma ömürleri
Radikal
Sembol
37 ºC de yarılanma ömrü (saniye)
Alkoksil radikali
Hidroksil radikali
Lipit peroksid
Moleküler oksijen
Peroksil radikali
Singlet oksijen
Süperoksit anyon radikali
RO •
OH•
ROOH
O2
ROO•
1
O2
O2− •
1x10-6
1x10-9
>102
>10
1x10-2
1x10-6
1x10-6
Organizmanın aldığı O2’in % 95’i enerji oluşumunda kullanılırken, % 5’den fazlası da
reaktif oksijen metabolitlerine, yani bir başka deyişle oksijen türevi radikallere dönüşür. O2-•,
oksijen (O2) molekülüne bir elektron ilavesi ile oluşur ve serbest radikal hasarına karşı
koruyucu antioksidan bir enzim olan ve oksidan hasar oluşumu ile birlikte artan süperoksit
dismutaz (SOD) aracılığı ile H2O2’ye indirgenir.
eO2 -------------- ► O2SOD
2 O2-• + 2H+
------------------------ ► H2O2 + O2
H2O2 eşlenmemiş elektron içermediği için tek başına radikal değildir. H2O2’in
metabolizması hücre içinde birkaç şekilde olabilir:
1- H2O2, katalaz veya glutatyon peroksidaz (GSH-Px) tarafından toksik olmayan
ürünlere (su ve indirgenmiş glutatyon, GSSG) dönüşür; o da NADPH
(nikotinamidadenindinükleotidfosfat) ile birleşerek glutatyon (GSH) oluşturur.
26
katalaz
a) 2 H2O2 ----------------------- ►2 H2O + O2
GSH-Px
b) H2O2 + 2 GSH
------------------------------- ► 2 H2O + GSSG
GSH-redüktaz
GSSG + NADPH + H+
-------------------------------- ► NADP+ + 2 GSH
2- H2O2 geçiş metallerinin varlığında toksik •OH radikaline dönüşür.(Fenton reaksiyonu)
Fe+2-----------------►Fe+3
H2O2
--------------------------------------------------------------------------------------------------------- ►
•
OH
H2O2’nin •OH’e indirgenmesi Fe+2 ve Cu+2 gibi geçiş metalleri varlığında olur. Bu
metaller hücrede serbest değildir. Serumda demir transferin, bakır ise seruloplazmin şeklinde
depolanır ki; depo halinde iken serbest radikal oluşturamaz. Dolayısı ile antioksidan enzimler
ve serbest radikal süpürücülerinin yanı sıra geçiş metallerini bağlayan proteinler de
organizmanın total antioksidan kapasitesinin bir bölümünü oluşturur (106).
•
OH ise oldukça reaktif ve toksik bir radikaldir. Büyük molekül yapısı ve
elektronegativitesi nedeni ile DNA, protein, karbonhidrat ve lipidler gibi makromoleküllerle
reaksiyona girerek bu yapılarda oksidatif hasara neden olur. Makromoleküller hücrelerde
kısıtlı miktarlarda bulunduklarından bu yapılarda oluşan hasar oldukça önemlidir (36).
O2-•’e bağlı olan toksisite •OH’e bağlı olanla karşılaştırıldığında daha hafiftir. Ancak
bazen radikaller diğer radikallerle etkileşerek stabil moleküller verir. Böyle bir durumda her
radikaldeki eşlenmemiş elektronlar kovalan bağ oluşturur. Örneğin, O2-• endojen NO ile
tepkimeye girerek peroksinitrit (ONOO-) oluşturur. Oluşan ONOO- protein ve peptitlerin
metiyonin rezidülerini ve tiyol gruplarını oksitleyerek hasar oluşturabilir ve ayrıca NO2•, OH•
ya da nitronyum iyonu (NO2+) gibi toksik ürünlere dönüşebilir (100).
O2- • + NO------------------------ ►
ONOO-
27
“Oksidatif hasar” organizmada oluşan toksik oksijen türevi metabolitlerin neden olduğu
hücre, doku ve organ hasarını tanımlamaktadır. Oksidatif hasarın göstergeleri olarak
kullanılan başlıca parametreler radikallerin hedef aldığı makromoleküllerdeki hasarı
yansıtırlar (36). Bu parametreler başlıca;
•
8-okso,dihydro-2-deoksikuanosin tayini (DNA hasarı)
•
Malondialdehit (MDA), hidroksialkenal ve dien konjugatlarının tayini
(Lipidlerde oksidasyon)
•
Karbonil tayini (proteinlerin oksidatif hasarı) dir.
3.4.1.1. Serbest Radikallerin Fizyopatolojik Olaylardaki Rolü
Serbest oksijen radikalleri fizyolojik şartlarda endojen olarak oluşurken aynı zamanda
hava kirliliği, pestisitler, UV radyasyon, X-ışını gibi ekzojen faktörlerin etkisi ile de
oluşumları artmaktadır (36).
Serbest radikallerin artrit, hemorajik şok, atheroskleroz, yaşlanma, iskemi/
reperfüzyon hasarı, enfeksiyonlar, sepsis, Alzheimer ve Parkinson hastalığı, gastrointestinal
disfonksiyonlar, tümör oluşumu, karsinogenez ve AIDS gibi hastalıklarda işe karıştığı
gösterilmiştir (20). Güçlü serbest radikal süpürücü etkiye sahip olan çok sayıda sentetik ve
doğal antioksidanın insan sağlığında ve hastalıkların önlenmesinde faydalı etkilerinin olduğu
bilinmekte ve bundan yola çıkılarak reaktif oksijen metabolitleri (ROM)’ne bağlı gelişen pek
çok hastalıkta kullanılabileceği bildirilmektedir (100). Bu konuda özellikle son yıllarda
çalışılmasına rağmen, özellikle nörolojik bozukluklarda kullanılmak üzere KBB’ni geçebilen
antioksidanlara ihtiyaç vardır (39).
Serbest radikaller yüksek oranda reaktif bileşiklerdir. Sahip oldukları bu reaktivite ile
hücre membranın yapısında bulunan çoklu doymamış yağ asitleri, DNA’daki nükleotitler ve
proteinlerin sülfidril grupları ile reaksiyona girerek doku hasarına neden olurlar. (25, 26).
Poli(ADP-riboz) sentaz (PARS) ya da diğer adıyla poli(ADP-riboz) tranferaz olarak da
bilinen poli(ADP-riboz) polimeraz–1 (PARP–1) enzimi ökaryotlarda bulunan nükleer bir
enzimdir. Çevresel uyarılar, hidroksil, süperoksit ve peroksinitrit gibi serbest radikaller,
iyonizan radyasyon ve genotoksik ajanların PARS enzimini aktive etmesi DNA sarmalında
kırılmaya neden olur. PARS enziminin inhibisyonu birçok enflamatuvar hastalıkta koruyucu
etki göstermektedir (25, 26).
28
3.4.2. Endojen Antioksidan Sistem
Serbest oksijen radikallerinin ciddi hasar yapma potansiyellerine karşı hücreler, bu toksik
ürünleri hızla metabolize edecek savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Hücre ve dokuları
serbest oksijen radikallerine karşı korumada oksijen radikallerinin yapımlarının inhibisyonu
önemlidir.
SOD enzimi O2-"in H2O2’ye dönüşümünü katalize ederek oksijen toksisitesine karşı ilk
savunma basamağını oluşturur. Sitozolik SOD bakır-çinko içeren metalloenzimdir ve
mitokondride bulunan formu ise manganez içerir. Süperoksitin H2O2 ve moleküler oksijene
dönüşümünü katalize eder. Peroksizomlarda bulunan H2O2 yine aynı organelde bulunan katalaz
enzimi tarafından metabolize edilir. Katalaz, sitoplazma içinde ve peroksizomlarda ve hemen
her hücrede bulunan enzimdir. Sitozolde ve mitokondrilerde bulunan H2O2 metabolizmasında
rol alan bir diğer enzim GSH-Px’dır. Organizmada bulunan tüm bu antioksidan enzimler
endojen veya hastalık durumunda oluşumu artan serbest radikallere karşı vücudun antioksidan
savunma sisteminin önemli bir kısmını oluşturmaktadırlar.
Bir diğer önemli antioksidan savunma yöntemi ise Fenton reaksiyonu ile hidroksil
radikali oluşumunun engellenerek, redoks aktif metallerin (bakır, demir gibi) transport veya
depo proteinlerine bağlanarak ortamdan uzaklaştırılması ve serbest radikallerin lipidlerle
olusturduğu zincirleme reaksiyonların durdurulmasıdır.
Farklı bir koruma mekanizması da antioksidan etkili vitaminler ile serbest oksijen
radikallerinin detoksifiye edilmesidir. E vitamini lipidden zengin membranlarda, C vitamini su
bazlı ortamlarda temel korumayı oluşturur. E vitamini (α-tokoferol) lipid peroksidasyonunda
oluşan zincirleme reaksiyonu, yapısındaki hidrojen atomunu lipid peroksiline vererek önler.
Kendisi ise oksidasyon sonucu α-tokoferoksil radikaline dönüsür. C vitamini (askorbik asit)
ise bir elektron vererek dehidroaskorbat’a indirgenirken tokoferoksil radikalinin α-tokoferole
dönüşümünü gerçekleştirir.
Diğer antioksidan maddeler α-lipoik asit, ürat, γ-glutamil-sisteinil-glisin (glutatyon,
GSH) gibi hidrofilik radikal süpürücüler, flavonoidler, karotenoidler, ubiquinol gibi lipid
radikal süpürücüler ve GSH redüktaz, dehidroaskorbate redüktaz gibi küçük moleküler
antioksidanların okside formlarının indirgenmesinde etkili enzimler, protein tiyollerin
devamlılığından sorumlu olan tiyoredoksin redüktaz, GSSG’un GSH’a dönüşümünde elektron
donörü olarak kullandığı NADPH yenileyen glukoz–6 fosfat dehidrojenez (G6PD) enzimi
gibi enzimler antioksidan savunmaya katkıda bulunmaktadır.
29
Beyin KBB ile korunmuş olmakla birlikte oksidan hasara karşı çok daha duyarlıdır.
Bunda endojen antioksidan kapasitenin azlığı ve beynin yağ asidi, askorbat ve demirden
zengin olması gibi yapısal faktörlerin rolü vardır (20).
3.5. Sisteinil Lökotrienler
Lökotrienler araşidonik asitten türeyen kuvvetli lipit mediyatörlerdir. Proenflamatuvar
etkileri vardır. Çeşitli immün ve enflamatuvar uyaranlara yanıt olarak sentez edilirler.
Lökotrienlerin üretimi nötrofiller, eozinofiller, makrofajlar ve mast hücreleri gibi
enflamatuvar hücrelerin nükleer membranlarında başlar, burada araşidonik asit 5lipooksijenaz enzimi ile araşidonik asit gliserofosfolipitlerden ayrılır. 5-lipooksijenaz
araşidonik asidin unstabil LTA4’e dönüşümünü aksesuvar protein 5-lipooksijenazı aktive
eden protein (FLAP) yardımı ile katalize eder. LTA4, LTA4 hidrolaz etkisi ile LTB4’e
metabolize olur veya glutatyon ile konjuge olarak sistein içeren LT’lere (sisteinil
lökotrienlere, yani LTC4, LTD4 ve LTE4’e) dönüşür. LTC4 sentezinin alternatif bir yolu da
transsellüler metabolizme olarak bilinen hücreden hücreye kooperasyon yoludur (6, 18).
Burada, vasküler endotel hücreleri ve trombositlerde, LTA4 üretimi için enzimatik bir
mekanizma yoktur. Nötrofilden türeyen LTA4’den hücresel ortamda LTC4 üretilmesi bir
avantaj olabilir.
Şekil 2: Lökotrienlerin üretimin şematik gösterilmesi (18)
30
Sisteinil lökotrienlere yanıt veren iki reseptör kopyalanmıştır, CysLT1 ve CysLT2
olarak adlandırılırlar (21, 33). Her ikisi de klasik G-proteinine bağlı reseptörlerdir, yedi
transmembran bölgeleri vardır. Sisteinil LTler G-proteini ile eşleşmiş spesifik reseptörleri
(GPCRler) aktive ederek biyolojik etkilerini gösterirler. CysLT reseptörleri lökositler ve
dalakta mevcuttur. Diğer organlarda varlıkları özelliklidir. CysLT1 reseptörü solunum ve
gastrointestinal sistemlerde mevcut iken CysLT2 reseptörü esas olarak kardiyovasküler sistem
ve beyin dokusunda bulunur. (18, 108)
Northern blot ile tespit edildiği üzere CysLT1 dalak ve periferik kan lökositlerinde
büyük miktarda varken, beyin, akciğer, kolon, kalp, pankreas, prostat, iskelet kası, böbrek,
karaciğer, plasenta ve ince bağırsakta azdır (108).
Sisteinil lökotrienler LTC4, LTD4 ve LTE4 periferik organlarda ve merkezi sinir
sistemindeki çeşitli hastalıklarda yer alan güçlü enflamatuvar mediyatörlerdir. CysLT ler düz
kas kontraksiyon unu, mikrovasküler sızıntıyı, eozinofillerin olay yerine gelmesini, astım ve
rinit gibi enflamatuvar hastalıklarda diğer yanıtları başlatırlar. SSS’de serebral iskemi, beyin
travması ve tümörleri dâhil beyin hasralarında CysLT lerin düzeyleri yükselir. Sıçan
modelinde CysLT lerin beyin travması sonrasında yükseldiği, 4. saat ve 7. günde pik yaptığı,
bunun da ödeme ve hücresel enflamatuvar yanıta bağlı olduğu bildirilmiştir (108).
Akut enflamasyonun özelliği olarak dokuya PMN lokösit infiltrasyonu kemotaktik
mediatörlerin kolektif etkisinin var olduğunu işaret eder. Çeşitli kemokinler ve bir lipit
mediatör metoboliti olan CysLT’ler iskemide güçlü inflamatör mediatörlerdir. Nötrofiller
iskemik alana göç ettiğinde reaktif oksijen ürünleri, proteazlar, elastazlar, MPO, sitokinler ve
doku zedelenmesinde yer alan çeşitli diğer sitokinleri salarlar. Montelukast eozinolotik
enflamasyonu bu hücrelerden enflamatuvar sitokin salınımını inhibe eder (107).
LTD4’ün bağlanması montelukast gibi yapısal olarak farklı CysLT1 antagonist
sınıfları tarafından kuvvetle ve yarışmalı olarak inhibe edilir (85). Beyinde varlıklarının az
olduğu bildirilmişse (18) de TBY veya tümörün olduğu insan beynin de oldukları daha sonra
kanıtlanmıştır (108). CysLT2’nin mRNA’sı özellikle hipotalamus, talamus, putamen, hipofiz
ve medullada olmak üzere beynin çeşitli bölgelerinde oldukça fazla miktarda mevcuttur (85).
Beyin parenkiminde granülositler ile hem travmatik yaralanmanın geç evresinde hem de
tümörleri çevreleyen alanda, TBY sonrasında rejenere olan mikrodamarların endotel
hücrelerinde mevcut oldukları bildirilmiştir (48).
31
3.6. Montelukast Sodyum
MK-0476 (1-(((1(R)-(3-(2-(7-chloro-2-quinolinyl)-(E)-ethenyl)phenyl)(3-2-1(1-hydroxy1-methylethy)phenyl)propyl)thio)methyl)cyclopropane asetik asit sodyum tuzu olarak da
bilinir. Montelukast sodyum, LTD4 ün kuvvetli ve selektif bir inhibitörüdür. Biyokimyasal ve
farmakolojik biyoanalizlere dayanarak CysLT1 reseptörüne yüksek bir afinite ve seçicilikle
bağlanır (55).
Montelukast, herhangi bir agonistlik aktivite göstermeksizin CysLT1 reseptörüne LTC4,
LTD4 ve LTE4’ün fizyolojik etkilerini kuvvetle inhibe eder (55).
Şekil:3 Montelukast Sodyum’un moleküler yapısı (10)
3.6.1. Farmakokinetik Özellikleri
Oral uygulamadan sonra montelukast hızla ve hemen hemen tümüyle emilir. Doruk
plazma konsatrasyonuna (Cmax) 3 saatte ulaşır. Montelukast plazma proteinlerine % 99’dan
fazla bağlanır. Montelukast karalı durum dağılım hacmi ortalama 8-11 litredir. Montelukast
büyük oranda metabolize olur. Montelukastın metabolizmasında sitokrom P450 3A4 ve 2C9
un rolü olduğu gösterilmiştir. Montelukastın plazma klerensi ortalama 45 ml/dk’dır.
Montelukastın metobolitlerinin hemen hemen tümü safra ile atılmaktadır. Montelukastın
ortalama plazma yarılanma ömrünün 2,7–5,5 saat arasında değiştiği gösterilmiştir (6).
Oral uygulamadan sonra montelukast hızla ve hemen hemen tümüyle emilir. Ortalama
oral biyoyararlanım, %64’tür. Tedavi dozlarıyla yapılan çalışmalarda, erişkin ve çocuk
hastalarda montelukastın metabolitlerinin plazma konsantrasyonları kararlı durumda
saptanamaz.
32
3.6.2. Farmakolojik Etkileri
Montelukast sodyum sisteinil lökotrien CysLT1 reseptörünü spesifik olarak inhibe
eden, selektif ve oral yoldan etkin bir lökotrien reseptör antagonistidir.
Sisteinil lökotrienler ( LTC , LTD , LTE ) mast hücresi ve eozinofiller dâhil çeşitli
4
4
4
hücrelerden salınan güçlü enflamatuar eikozanoidlerdir.
Bu önemli pro-astmatik mediatörler, insanın solunum yolunda bulunan CysLT
reseptörlerine bağlanır. CysLT1 reseptörü, solunum yolu düz kas hücreleri ve solunum yolu
makrofajları da dâhil olmak üzere insan solunum yolunda ve diğer pro-enflamatuar hücrelerde
(eozinofiller ve belirli miyeloid kök hücreler dâhil) bulunur. Astım ve alerjik rinitin
patofizyolojisiyle, CysLT’ler arasında ilişki vardır. Astımda lökotrien aracılı etkiler;
bronkokonstriksiyon, müköz sekresyon, damar geçirgenliği ve eozinofil birikimi gibi bir dizi
solunum yolu aktivitesini içerir.
Alerjik rinitte, CysLT’ler hem erken hem de geç fazlı reaksiyonlar sırasında alerjene
maruz kaldıktan sonra burun mukozasından salgılanır ve alerjik rinitin semptomlarıyla
ilişkilidir. CysLT’lerin intranazal yoldan uygulanması sonucu, nazal solunum yolu direncinin
ve nazal tıkanma semptomlarının arttığı gösterilmiştir.
Montelukast, astıma bağlı enflamasyon parametrelerini anlamlı derecede iyileştiren,
güçlü oral yoldan etkin bir bileşiktir. Biyokimyasal ve farmakolojik biyoanalizlere dayanarak
CysLT1 reseptörüne (prostanoid, kolinerjik veya β-adrenejik reseptör gibi diğer farmakolojik
açıdan önemli havayolu reseptörleri yerine) yüksek bir afinite ve seçicilikle bağlanır.
Montelukast herhangi bir agonist aktivite göstermeksizin CysLT1 reseptöründe LTC , LTD ,
4
4
LTE 'ün fizyolojik etkilerini kuvvetle inhibe eder (6).
4
Sisteinil LTler astımın akut ve kronik belirtileri ile alerjik rinit (AR) ve diğer nasal
hastalıkların fizyopatolojisinde önemli rol oynarlar. Sisteinil LT’lerin astım ve AR’in klinik
belirtilerindeki önemi Lökotrien reseptör antagonistlerinin tedavideki faydaları gösterilerek
anlaşılmıştır. Kolon kanseri, atopik dermatit (AD) ve ürtiker dâhil diğer enflamatuvar
durumların fizyopatoljisinde sisteinil LT lerin oynadığı rol üzerine yazılan güncel yazılar LT
reseptör antagonistlerinin bu hastalıkların tedavisinde potansiyel etkisi olduğuna dikkat
çekilmesi için yeterlidir (18).
İskemi, travma, tümör, MS, ensefalomyelit ve yaşlanma gibi çeşitli SSS
hastalıklarında yer alan güçlü enflamatuvar mediatörlerdir. İskemik beyinlerde CysLT’lerin
üretimi artar. Artan CysLT’ler kan-beyin bariyer disfonksiyonu ve beyin ödemi ile
33
uyumludur. Bu nedenle CysLT’lerin beyinde birikimi serebral iskemi anahtar rol oynayabilir
(107).
Sisteinil LT1 reseptör antagonisti olan montelukastın, iskemik reperfüzyonun
indüklediği nötrofil birikmesini, oksidatif hasarı ve renal disfonksiyonunu azalttığını kesin
olarak gösterilmiştir. Montelukastın reperfüzyonun neden olduğu hasarı önleyici bu etkileri en
azından nötrofil infiltrasyonunu inhibe etmesine, oksidan-antioksidan durumu dengelemesine
ve enflamatuvar mediyatör oluşumunu düzenlemesine bağlanabilir (90).
Spinal kord yaralanması modelinde nöroproteksiyon etki yaptığını gösterilmişdir. (38)
34
4. Gereç ve Yöntem
Bu çalışma S.B. Haydaypaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Deney Hayvanı
Etik Kurulu aldıktan sonra yine aynı hastanenin Deneysel Araştırma ve Hayvan Laboratuarı
ve Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Laboratuarında gerçekleştirilmiştir.
4.1. Deney Hayvanları
Bu çalışmada S.B. Haydaypaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Deneysel
Araştırma Laboraturarından temin edilen
64 adet ortalama ağırlıkları 300 g olan Spraque-
Dawley soyu erişkin erkek sıçanlar kullanıldı. Deneyler Marmara Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi Farmakoloji A.B.D. laboratuarlarında gerçekleştirilmiştir.
4.2. Kafa Travması Modeli
Kafa travması modeli oluşturmak üzere Marmarou’nun impakt akselerasyon modeli
modifiye edilerek kullanıldı (35, 67, 101). Bu modelde iç çapı 18 mm ve dış çapı 19 mm olan
silindir tüp kullanıldı (Resim 1).
Resim 1: Kafa travmasın oluşturulmasında kullaılan düzenek
35
Kafa travması oluşturmak üzere cerrahi girişim yapılacak ratlara ketamin ve
klorpromazin perkütan intraperitoneal (ip) verildi ve ratlar mantar bloklar üzerinde prone
pozisyonda yerleştirildi (Resim 2).
Resim 2: Sıçanların travmaya hazırlanması
Kafatasında oluşacak çökme kırıklarını önlemesi açısından koronal ve lamdoid sütür
arası cilt insizyonu takiben 10 mm çapında 3mm kalınlığında çelik disk konuldu (Resim 3).
Resim 3: Çelik disk yerleştirilmesi
36
Bir metre yükseklikten 300 g ağırlığındaki kitle, serbest düşüş yapacak şekilde
düşürülerek kafa travması oluşturuldu.
Kafa travması oluşturulan 3. grup ratlara 10 mg/kg intraperitoneal montelukast verildi.
Hemostazı takiben tabakalar usulüne uygun olarak kapatıldı. Ratlar normal oda ısısında
normal olarak uyandırıldı. Uygun ortam ısısının sağlandığı ısıtılmış bölümde herbiri ayrı
kafeste olmak üzere standart fare yemi ile beslendi.
Sıçanlar 4 gruba ayrıldı:
Grup 1 (n:8 rat) Kontrol grubu
Grup 2 (n:8 rat) Montelukast kontrolü
Grup 3 (n:8 rat ) Kafa travması uygulandı
Grup 4 (n:8 rat) Kafa travması uygulandı ve 10 mg/kg intraperitoneal montelukast
verildi.
4.3. Nörolojik Muayene
Hayvanlara travma oluşumunu takip eden 48. saatte nörolojik muayene yapılmıştır.
Nörolojik muayene Toklu ve arkadaşlarının oluşturduğu modifiye Bederson nörolojik
skorlaması ile yapılmıştır (9, 100). Bu skorlamada bilinç durumları, tırmanma yetenekleri,
ekstremite tonusları ve ağrılı uyarana yanıtları değerlendirilmiştir.
Puanlama sisteminde düşük skor (asgari 0) hayvanın uyanık, aktif ve reflekslerinin
normal olduğunu göstermektedir. Artan skorlar (azami 20) nörolojik bozukluğun meydana
geldiğine işaret etmektedir. Ayrıntılı puanlama sistemi Tablo 6’de gösterilmiştir.
37
Normal
0
Huzursuz
1
Letarji
2
Stupor
3
Nöbet
4
Koma
5
Tırmanıyor
0
TIRMANMA
Arka bacak üzerinde duruyor
1
PLATFORMU
>5s asılı kalıyor
2
<5s asılı kalıyor
3
Yakalama refleksi yok
4
EKSTREMİTE
Normal
0
TONUSU
Zayıf
1
YÜRÜME
Normal
0
Hipomobilite
1
Pençe addüksiyon
2
Paretik tarafa dönme
3
Ayakta duramıyor
4
>1s 180 derece
0
<1s 180 derece
1
1-3s 90 derece
2
<1s 90 derece
3
1-3s 45 derece
4
<1s 45 derece
5
<1s uyarıya normal
0
>1s uyarıya hipoaktif
1
BİLİNÇ
ROTASYON TESTİ
AĞRI YANITI
TOPLAM
0-20 arası
Tablo 6: Modifiye Bederson nörolojik muayene skorlaması (9, 100)
38
4.4. Ölçülen Parametreler
4.4.1. Beyin Ödemi
Beyin ödeminin değerlendirilmesi için beynin ıslak/ kuru su içeriği oranından
yararlanılmıştır (100). Bu amaçla dekapitasyon ile çıkarılan beyinler darası alınan bir porselen
kapsüle konularak hassas terazide (Mettler AE50) tartılır. Daha sonra 1000C etüvde 24 saat
kurutulup tekrar tartılır.
% su içeriği= (ıslak-kuru)/ ıslak x100 formülü ile hesaplanır.
4.4.2. KBB Geçirgenliği
Travma oluşturulduktan sonraki 48. saatte ketamin-klorpromazin anestezisi altında
sıçanlara juguler venden %2’lik evans mavisi (EB) çözeltisi 4ml/kg dozda verilerek 30 dakika
beklenmiştir (Bkz. Resim 4).
Daha sonra damar içindeki boya transkardiyak (sol ventriküle girilip, sağ atriyuma
çentik atılır) olarak verilen 110mmHg basınçlı yaklaşık 250 ml SF perfüzyonu ile 15 dakika
yıkanmıştır. Sağ atriyumdan berrak sıvı geldiğinde perfüzyon sonlandırılmıştır. Beyinler
hemen çıkarılarak tartıldı. Örnekler 2.5 ml pH 7.4 fosfat tamponu ile homojenize edilerek
aşağıdaki prosedüre göre çalışıldı (Toklu ve ark. 2008).
Gerekli Çözeltiler:
Standart Çözeltisi: Evans mavisinin (Sigma E2129) 10 µg/ml’lik stok çözeltisinden farklı
seyreltmeler yapılarak standart çözelti hazırlandı.
0.1M Fosfat tamponu: 13.6g KH2PO4, 14.4g Na2HPO4, 2g KCl ve 9g NaCl suda çözülerek
1000 ml’ye tamamlandı. Daha sonra pH 7.4’e ayarlandı.
% 60 TCA çözeltisi
Deneyin Yapılışı:
Kör
Standart
2.5 ml pH 7.4 fosfat tamponu
2.5 ml standart çözeltisi
Numune
2.5ml numune
+ 2.5 ml %60 TCA Vorteks (Ika-VF2) ile karıştırıldı.
39
Üst fazda çalışıldı, çökelti atıldı.
Buzdolabında 40C’de 30 dakika bekletildi.
30 dakika 1000 G devirde santrifüj (Hettich Universal) edildi.
Buzdolabında 40C’de 30 dakika bekletildi.
30 dakika 1000 G devirde santrifüj (Hettich Universal) edildi.
Üst faz alınarak oluşan rengin absorbansı spektrofotometrede (Shimadzu UV-1208)
620 nm’de okundu.
40
Resim 4: Evans mavisi enjeksiyonu takiben 30 dakikalık bekleme sürecindeki sıçanlar
41
4.4.3. Oksidan Hasar ve Antioksidan Savunma
Travma oluşturulduktan 48 saat sonra dekapite edilen sıçanların beyin dokusunda
oksidan hasarın bir göstergesi olarak lipid peroksidasyonu tiyobarbitürik asitle reaksiyona
giren madde MDA miktarı üzerinden ölçülmüştür. Antioksidan savunma mekanizması ise
indirgenmiş glutatyon GSH üzerinden ölçülmüştür.
4.4.4. MDA
Lipid peroksidasyonunun göstergesi olan beyin dokularındaki MDA miktarı, Buege
yöntemine göre tayin edilmiştir (11). Dekapitasyondan hemen sonra çıkarılan beyinler serum
fizyolojik ile yıkandıktan
sonra
filtre
kağıdı
ile kurutuldu, tartıldı.
Ika
Werk
homojenizatöründe buz üstünde 150 mM KCl çözeltisiyle %10’luk homojenatı hazırlandı.
Gerekli Çözeltiler
TBA (2-Tiyobarbitürik asit, Sigma T5500 ) çözeltisi: % 0.375 g TBA ve % 15’lik TCA
(Trikloroasetik asit) içeren çözelti, 0.25N HCl (Hidroklorik asit) ile hazırlandı.
Standart Çözeltisi: 1,1,3,3 tetraetoksipropan (malonaldehid bis [dietil asetal], Sigma
T9889)’ın 10 mM’lık stok çözeltisinden farklı seyreltmeler yapılarak standart çözelti
hazırlandı.
Deneyin Yapılışı:
Kör
0.5 ml 150 mM KCl
Standart
0.5 ml standart çözeltisi
Numune
0.5 ml böbrek homojenat
1 ml % 0.375 TBA
15 dakika kaynar su banyosuna bırakıldı ve sonra tüpler oda sıcaklığında soğutuldu
42
10 dakika 3000 devir/dakikada santrifüj (Hettich Universal) edildi.
Üst faz alınarak oluşan pembe rengin absorbansı spektrofotometrede (Shimadzu UV–1208)
532 nm’de okundu.
4.4.5. GSH
Dokuda GSH tayini Ellman yöntemine göre yapıldı (12, 13). GSH tayininde MDA
tayini için hazırlanan % 10’luk homojenatlar kullanıldı.
Gerekli Çözeltiler:
0,3M Na2HPO4 (Disodyum hidrojen fosfat, Carlo Erba 480137)
10mM DTNB (Ditiyo nitro benzen, Ellman, Sigma D8130): 39.63 mg DTNB % 1’lik
sodyum sitrat ile 10 ml’ye tamamlandı.
% 20’lik TCA çözeltisi : Trikloro asetik asit (Carlo Erba 411525)
Standart glutatyon çözeltisi: 50 mg glutatyon (Sigma G4251) distile suda çözüldü, 5 ml’ye
tamamlandı. Bu stoktan farklı seyreltmeler yapılarak standart çözelti hazırlandı.
Deneyin Yapılışı:
0.4 ml % 10’luk homojenat
+
0.2 ml % 20’lik TCA
Karıştırıldı.
15 dakika 3000 devir/dakikada santrifüj (Hettich Universal) edildi.
Üst fazda GSH çalışıldı, çökelti atıldı.
43
Kör
Standart
0.2 ml 150mM KCl
0.2 ml standart çözeltisi
Numune
0.2
ml üstfaz
1 ml 0.3 M Na2HPO4 + 0.05 ml Ellman çözeltisi ilave edilerek karıştırıldı.
5 dakika bekleildi ve oluşan sarı rengin absorbansı spektrofotometrede (Shimadzu UV–1208)
412 nm.’de okundu.
4.4.6. MPO
Dokuda Myeloperoksidaz (MPO) Aktivitesi Tayini:
Dokuda MPO tayini Hillegas yöntemi ile yapıldı (47). Dekapitasyondan hemen sonra
çıkarılan serebral doku, kan ve çevre artıklarından temizlenmesi için serum fizyolojik ile
yıkandıktan sonra filtre kağıdı ile kurutuldu ve ağırlıkları alındı. Böbrek dokusu 50 mM
K2HPO4 (pH : 6 ) ile homojenize edildi. % 10luk homojenat hazırlandı.
Gerekli çözeltiler
50 mM K2HPO4 (pH : 6 )
% 0.5’lik HETAB (Hekzadesiltrimetil-amonyum bromid) : 0.5 g HETAB, 50 mM
K2HPO4 ile çözüldü. pH 6’ya ayarlandı ve hacmi 50 mM K2HPO4 ile 1 lt’ye tamamlandı.
o-Dianizidin-2 HCl: 100 mg o-Dianizidin-2HCl distile suda çözülerek hacmi 5 ml’ye distile
su ile tamamlandı.
%2’lik sodyum azid
20 mM H2O2 (Hidrojen peroksit)
Deneyin Yapılışı :
3 ml % 10 luk böbrek homojenatı
41400 g de 4 °C lik sıcaklıkta 10 dakika santrifüj edildi.
44
Üst faz atıldı, çökelti + 3 ml % 0.5’lik HETAB
Homojenizasyon
3 kez donduruldu – çözündürüldü – sonike edildi
41400 g de 4 °C lik sıcaklıkta 10 dakika santrifüj edildi.
0.3 ml üst faz ile çalışıldı.
Bu aşamadan sonraki işlemler 37 °C lik su banyosunda yapıldı.
Kör
Numune
2.9 ml 50 mM K2HPO4 (pH: 6)
2.9 ml 50 mM K2HPO4 (pH: 6)
0.2 ml 20 mM H2O2
0.2 ml 20 mM H2O2
0.2 ml o-Dianizidin-2 HCl
0.2 ml o-Dianizidin-2 HCl
0.3 ml 50 mM K2HPO4 (pH: 6)
0.3 ml üst faz
3 dakika beklendi.
.
0.2 ml % 2’lik sodyum azid ile renk reaksiyonu durduruldu
37°C lik su banyosundan alındı, karıştırıldı. Oda sıcaklığında bekletildi. 3000 devir/dakikada
10 dakika santrifüj edildi.
Üst faz alınarak oluşan rengin absorbansı spektrofotometrede 460 nm de okundu.
45
4.4.7. Na+ K+-ATPaz Tayini
Reading yöntemine göre yapılmıştır (81).
0.32 M sukroz çözeltisi ile % 10’luk homjenat hazırlanır. 3000 rpm’de 5 dakika santrifüj
edilir.
KÖR
A çözeltisi
Mg+2-ATP az
TOTAL ATPaz
0.75 ml
0.75 ml
-
B çözeltisi
-
-
0.75 ml
Ouabain
-
-
0.5 ml
Distile su
0.5 ml
0.5 ml
-
0.1 ml
0.1 ml
-
Üst faz
Distile su
0.1 ml
-
37 ° C’de 5 dk inkübasyon
ATP
0.1 ml
0.1 ml
0.1 ml
0.1 ml
0.1 ml
37 ° C’de 10 dk inkübasyon
TCA
0.1 ml
A çözeltisi
0.58 g NaCl, 0.037 g KCl, 0.122 g MgCl2, 0.0037 g EDTA, 0.472 g Tris-HCl 100ml distile
suda çözülerek pH 7.4’e ayarlanır.
B çözeltisi
0.061g MgCl2 50 ml distile suda çözülür.
ATP çözeltisi
0.206 g disodyum ATP distile suda çözülerek 5ml’ye tamamlanır.
46
FOSFOR TAYİNİ
Fiske ve Subbarrow yöntemine göre yapılmıştır (34).
Std Körü
Std
Num, körü
Total ATP az
Mg-ATPaz
0.5 ml TCA
0.5 ml std.
0.5 ml üst faz
0.5 ml üst faz
0.5ml üst faz
1 ml amonyum molibdat çözeltisi
0.4 ml Fiske-subbarow çözeltisi
3.1 ml distile su
5 dk. beklet
Spektrofotometrede 690 nm’de oku.
PROTEİN TAYİNİ
Protein tayini Lowry metodu (63) ile yapılmıştır.
Kör
0.5 ml serum fizyolojik
Standart
Numune
0.5 ml standart protein çözeltisi
0.01ml böbrek homojenatı
+
0.49 ml serum fizyolojik
+ 3 ml C çözeltisi
karıştırıldı
ve
10
dakika
oda
sıcaklığında
bekletildi.
+ 0.1 ml folin çözeltisi
karıştırıldı ve 30 dakika bekletildi.
47
Oluşan rengin absorbansı spektrofotometrede 500 nm de okundu.
C protein çözeltisi için 50ml Protein çözeltisi I, 1ml Protein Çözeltisi II ile karıştırılır.
Protein Çözeltisi I
2g NaHCO3 0.1N NaOH içinde çözülerek 100ml’ye tamamlanır.
Protein Çözeltisi II
% 1 CuSO4 çözeltisi, % 2 Na-K-tartarat çözeltisi ile 1:1 oranında karıştırılır.
4.4.8. Histolojik incelemeler ve perfüzyon fiksasyonu
Perfüzyon aparatı bir litrelik iki adet intravenöz serum şişesi ve bunlara bağlı üç yollu
iv kanülden oluşmaktadır. (Caire klempli Venoset; 150 cm., 15 damla/ml). İntravenöz serum
şişeleri sıçanların perfüze edileceği tezgahın yaklaşık 120-125 cm yukarısına asıldı.
Şişelerden birisinde %0.9 sodyum klorür diğerinde ise PBS tamponu içinde %2,5’lik
glutaraldehit kondu (pH = 7.4)). Üçlü vananın çıkışına, distal ucunda 18-gauge iğne
bulunan, iç çapı 3.0 mm ve boyu 15-30 cm olan propilen bir boru bağlandı (Şekil 4).
Şekil 4: Perfüzyon düzeneği. Iki adet birer litreli serum şişesinden (A),
birinde serum fizyolojik, diğerinde ise tamponlu glutaraldehit bulunmaktaydı. Bu
şişeler üç yollu vanaya (C) takılmış bir iv sete (B) bağlanmıştı. Şişeler tezgahtan
120 cm yukarıya asıldı. Vana çıkışına bağlı tüpün uzunlığı 15-30 cm arasında
tutuldu (D). Bu tüpün ucuna da 18-guage iğne (E) bağlandı.
48
Sıçanların Hazırlanması
Perfüzyon tespitinini başlamasından 15 dakika önce, 300 gramdan daha ağır
olan sıçanlara anestezi öncesi 150U/kg intraperitoneal heparin verilerek 10 dk süreyle
etkisinin oluşması beklendi. Daha sonra intraperitoneal uygulanan 2 mg/kg ketamin ve
klorpromazin ile anestezi gerçekleştirildi. Anestezinin gerçekleştiği doğrulandıktan sonra
sıçanların ekstremiteleri ve kuyrukları kesim panelleri üzerine geniş yapışkan bantlarla tespit
edildi. V kesi ile sternum kaldırılarak toraks boşluğu açıldı. Kalbin tepesinden 18 gauge
kelebek iğne ile girilerek sol ventriküle dikkatli bir biçimde yerleştirildi. Daha sonra sağ
atriyum kesildi ve üç yollu kanülden önce 10 dk süreyle % 0,9 NaCl verildi. Sağ atriyumdan
akan sıvının berraklaştığı görüldüğünde kanülün vanası diğer girişe çevrilerek fosfat tamponu
içinde % 2.5 glutaraldehid çözeltisi 35 damla/15 sn olacak şekilde verilmek suretiyle 25 dk
süreyle perfüzyon tespiti gerçekleştirildi. Her sıçan için yaklaşık 300 ml tespit sıvısı kullanıldı
8, 72).
4.5. İstatistiksel Değerlendirme
Bu çalışmanın verileri ortalama ± standart hata olarak verilmiştir. Tüm testlerde
P<0.05 hata istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Testler bilgisayarda Graph-Pad Prism
4.0 (GraphPad Software, 2003, San Diego; CA; USA) bilgisayar istatistik programı
kullanılarak yapılmıştır. Grupların karşılaştırılmasında ise tek yönlü
ANOVA testi
kullanılmıştır. Doğrulama testi olarak da Tukey’in çoklu karşılaştırma testi yapılmıştır.
Nörolojik muayene skorlaması için nonparametrik Kruskal-Wallis Testi ve takiben Dunn’s
çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır.
49
5. Bulgular
5.1 Nörolojik Muayene
Dekapitalize edilmeden önce yapılan nörolojik muayene skorlamasında travmaya göre
montelukast verilen sıçanların nörolojik muayene skorlarının daha iyi olduğu gözlenmekle
10
***
8
*
6
4
2
tr
au
m
a+
m
on
te
tr
au
m
a
nt
co
m
on
te
0
ro
l
neurological examination score
birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (Şekil 5).
Şekil 5: Bederson nörolojik muayene skorlamaları. Gruplar 6-8 hayvandan
oluşmaktadır. Kruskal-Wallis çoklu karşılaştırma testini takiben doğrulama testi olarak
Dunn’s testi kullanılmıştır. *p<0.05, *** p<0.001 kontrole göre.
50
5.2. MDA ve GSH
Lipid peroksidasyonunun ve oksidan hasarın bir göstergesi olan MDA düzeyi travma
oluşturulmasını takiben artış gösterirken (p<0.001), GSH düzeyi de paralel olarak azalmıştır
(p<0.001). Montelukast uygulaması lipid peroksidasyonunu anlamlı olarak azaltmıştır. Ancak
GSH düzeylerine etki etmemiştir. (Şekil 6a ve 6b)
a)
60
***
MDA (nmol/g)
50
+
40
30
20
10
m
on
te
a
um
tr
a
um
a+
tr
a
m
on
te
co
nt
ro
l
0
b)
GSH (μmol/g)
2.0
1.5
***
1.0
0.5
on
te
a
tr
au
m
a+
m
m
tr
au
on
te
m
co
nt
ro
l
0.0
Şekil 6: Deney hayvanlarının travma sonrasında beyin dokusunda a) malondialdehid
(MDA), b) Glutatyon (GSH) içeriği. Gruplar 6-8 hayvandan oluşmaktadır. Tek yönlü
ANOVA testi; ***: p<0.001, kontrol grubu ile karşılaştırma; +: p<0.05, travma ve
travma+montelukast grubunun karşılaştırılması
51
5.3. MPO ve Na-K-ATPaz
Travma sonrası myeloperoksidaz aktivitesinde anlamlı bir artış görülürken (p< 0.005) Na+
K+-ATP az etkinliğinde anlamlı azalma tespit edilmiştir (p< 0.001). Montelukast
uygulamasını takiben myeloperoksidaz aktivitesinde anlamlı azalma olmuştur (Şekil 7a).
Ancak Na+ K+ az etkinliğinde fark bulunamamıştır. (Şekil 7b)
a)
MPO activity (U/g)
9
*
+
6
3
tr
au
m
a+
m
on
te
a
tr
au
m
m
on
te
co
nt
ro
l
0
b)
Na-K-ATPase activity ( μmol/mg/h)
10.0
7.5
5.0
***
2.5
on
te
tr
au
m
a+
m
a
tr
au
m
on
te
m
co
nt
ro
l
0.0
Şekil 7: Deney hayvanlarının travma sonrasında beyin dokusunda a) Myeloperoksidaz
(MPO), b) NA+ K+ az tayini. Gruplar 6-8 hayvandan oluşmaktadır. Tek yönlü ANOVA
testi; * p<0.05, ***: p<0.001, kontrol grubu ile karşılaştırma; +: p<0.05, travma ve
travma+montelukast grubunun karşılaştırılması
52
5.4. Kan beyin bariyeri geçirgenliği
Evans mavisi ekstravazasyonu ile değerlendirilen kan beyin bariyeri geçirgenliğinde
travma sonrası makroskopik olarak da gözlenebilen bir artış ortaya çıkmıştır. (Resim 5, 6)
Makroskopik olarak gözlenen bu boyanma kesitsel olarak incelendiğinde daha da belirgindir.
Geçirgenlikteki değişmenin kantitatif tayininde de travma grubunda anlamlı (p<0.001) bir
artış saptanmıştır. Montelukast tedavisi sonrası evans mavisi ekstravazasyonu halen anlamlı
(p< 0.05) olarak yüksek olmakla birlikte travma grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı (p<
0.05) olarak azalmıştır (Şekil 8a). Ödem açısından ise tedavi ve travma grupları arasında bir
fark bulunmamıştır (Şekil 8b).
SF
montelukast
kontrol
travma
Resim 5: Evans mavisi enjeksiyonu sonrası makroskopik görünüm
SF
montelukast
kontrol
travma
Resim 6: Kesitsel görünüm
53
a)
5
***
EB mg/g tissue
4
*
+
3
2
1
on
te
a
tr
au
m
a+
m
tr
au
m
m
on
te
co
nt
ro
l
0
b)
brain water content %
100
95
90
*
85
80
75
te
tr
au
m
a+
m
on
a
m
tr
au
m
on
te
co
nt
ro
l
70
Şekil 8: Deney hayvanlarının travma sonrasında beyin dokusunda a) Evans mavisi
ekstravazasyonu, (b) Beyin su içeriği. Gruplar 6-8 hayvandan oluşmaktadır. Tek yönlü
ANOVA testi; * p<0.05, ***: p<0.001, kontrol grubu ile karşılaştırma; +: p<0.05,
travma ve travma+montelukast grubunun karşılaştırılması
54
5.5. Histolojik İncelemeler
kontrol
a
a
travma
b
monte
c
Resim 6: A) Elektron mikroskopik değerlendirme ile kontrol grubunda nöronların
ince yapısı ve dendritik, aksonal, glial çıkıntıların karmaşık görünümünün sağlam
olduğu görüntülenmiştir. Aksonal çıkıntıların etrafındaki miyelin kılıf, beyin
bariyeri ve nörofiller sağlam görünmektedir. B) Travma grubunda nöron hücre
gövdeleri ve nörofillerde (aksonlar, dendritler ve glial çıkıntılar) hidrofik
dejenerasyonun bir bulgusu olarak şiddetli şişme gözlemlenmiştir. C) Astrositler ve
endotel hücrelerinde ödem olsa da nukleolus sağlamdı ve nukleusta kromatin
dağılması gözlemlenmedi.
55
6. Tartışma ve Sonuç
Gelişmiş modern tanı ve tedavi yöntemlerine karşın, kafa travmalarına bağlı ölüm
günümüzde hala problem oluşturmaktadır (23). Kafa travmalarının en sık nedeni trafik
kazalarıdır. Düşmeler, spor yaralanmaları, iş kazaları, darp ve terör yaralanmaları diğer
nedenlerdir. Travmatik beyin yaralanması primer ve sekonder beyin yaralanlaması olarak
ikiye ayrılır (41).
İnsanda ki kafa travmasının primer ve sekonder sebeplerini araştırmak ve insan beyni
mevcut sinir hasarını onarmaya yönelik çeşitli tedavi yöntemlerini geliştirmek için kafa
travması hayvan modelleri yapılmaktadır. Deneysel modellerin temel amacı nekrotik ve
apoptotik nöronal hücre ölümünü ortaya koymaktır (46). Temel olarak iyonik dengelerin
bozulması, ortaya çıkan serbest radikaller, enflamatuar ve immunolojik cevap, ekstitatör
aminoasitlerin salınması, nörotransmitter ve nöromodülatör sistemlerin bozulması olarak
sayılabilir (19).
Deneysel kafa travmaları, Denny-Brown Russell’in çalışmalarıyla akselerasyon
konküzyon ve perküsyon-konküzyon olmak üzere iki kategoriye ayırmıştır ( 28).
Çalışma için seçilen deneysel model, diğer modellere göre uygulanması kolay, ucuz,
kontrol edilebilir bir model olan Marmarou’nun impakt akselerasyon modelidir. Bu model
hem apopitozik hem de nekrotik hücre ölüm hasarı ortaya çıkarmaktadır. Histopatolojik
olarak yaygın, bilateral nöron, akson, dentrit ve mikrovasküler hasarı ve diffüz aksonal
yaralanma oluşur. İlk 4 saatde serebral kan akımında azalma ve intrakranyal basınçda artma
ile sekonder otoregülasyon bozukluğu oluşur. İlk saatlerde vazojenik ödem daha sonra yaygın
hücresel şişme meydana gelişir. İlk 20 dakikasında başlayan ve 24 saatten sonra devam eden
beyin ödemi oluştuğu, ilk 4 saatten sonra kan beyin bariyeri geçirgenliğini bozulduğu
gösterilmiştir (19, 68).
Travmatik beyin yaralanamasının farmakolojik tedavisi antienflamatuvarlar, glutamat
antagonistleri, katyon homeostazı modülatörleri, endokannobinoidler, serbest radikal
temizleyicileri, immünsupresanlar, apopitoz ve kaspaz inhibitörlerleri, nörotropik faktörler
kullanılmaktadır (86).
Travmadan sonra beyin kan akımında azalma ile doku oksijen düzeylerinde iskemiye
neden olacak kadar düşüş ve sonuçta sekonder yaralanma ve beyin ödemine yol açan ilerleyici
fizyopatolojik değişikler olduğuna ilişkin bulgular vardır. Çok sayıda klinik ve deneysel
çalışma sekonder beyin yaralanmasının TBY’na yanıt olarak sıklıkla artan serbest radikal
oluşumu, enflamasyon, adhezyon molekülleri, sitokin ve kemokinlerin ortaya çıkması, ile
56
sekonder beyin yaralanmasının daha da ilerlediğini göstermiştir (56, 74). Yaralanmış beyin
dokusunda IL-1β, TNF-α, IL-6 ve intersellüler adezyon molekülü-1 gibi moleküllerin serebral
hasar, hücre ölümü ve KBB disfonksiyonuna katkıda bulunduğuna inanılmaktadır (2).
Travmaya sekonder olarak serebral iskemi ve beyin ödemi gelişir. Arişidonik asidin 5lipooksijenaz metoboliti olan sisteinil lökotrienler travma yanısıra iskemi, tümör, MS,
ensefalomyelit ve yaşlanma gibi çeşitli SSS hastalıklarında da artar (94). Artan CysLT’ler
kan-beyin bariyer disfonksiyonu ve beyin ödemi ile uyumludur. Bu nedenle CysLT’lerin
beyinde birikiminin serebral iskemi anahtar rol oynayabilecaği düşünülmektedir (107).
Akut enflamasyonun özelliği olarak dokuya olan PMN lokösit infiltrasyonu
kemotaktik mediatörlerin kolektif etkisinin var olduğunu işaret etmektedir. Nötrofiller
iskemik alana göç ettiğinde reaktif oksijen ürünleri, proteazlar, elastazlar, myeloperoksidaz,
sitokinler ve doku zedelenmesinde yer alan çeşitli diğer sitokinleri salarlar (87, 88, 110).
Çeşitli kemokinler ve bir lipit mediatör metoboliti olan Sisteinil LT’ler iskemi oluşmasına
sebep olan güçlü inflamatör mediatörlerdir (107).
Yapılan araştırmalarda sıçan modelinde SisteinilLT lerin beyin travması sonrasında
yükseldiği, 4. saat ve 7. günde pik yaptığı, bunun da ödeme ve hücresel enflamatuvar yanıta
bağlı olduğu bildirilmiştir (108).
Bu çalışma sıçanlarda travmatik beyin hasarında gelişen sekonder yaralanmada
Sisteinil LT reseptör antagonisti montelukastın etkisini araştırmak için yapılmıştır.
Montelukast eozinolotik enflamasyonu bu hücrelerden enflamatuvar sitokin salınımını inhibe
eder (73).
Orta şiddetli beyin yaralanmasının yaygın lipit peroksidasyonunu indüktediğini
göstermişlerdir. (80)
Oluşturulan deneysel kafa travması, 48. saatte dekapitalize edilen hayvanlarda lipid
peroksidasyonun ve oksidan hasarın göstergesi olan MDA nın anlamlı olarak artmıştır. Bu
artışa GSH düzeylerinde paralel olarak azaldığı ve dokuya nötrofil infiltrasyonu olduğunu
işaret eden MPO artış eşlik etmiştir. Montelukast tedavisi sisteinil LT1 antagonizması
üzerinden antienflamatuar etkileri ile MDA ve MPO’yu belirgin olarak hemen hemen kontrol
düzeylerinin altına çekmiştir. Bu nedenle, montelukastın etkisinin beynin endojen antioksidan
içeriğini etkilemediği için antioksidan etkinliğe değil antienflamatuar etkinliğe bağlı
görünmektedir. Montelukastın GSH düzeylerini korumak, MPO ve MDA’yı düşürmek sureti
ile antioksidan dengeyi sürdürerek iskemi reperfüzyon yaralanmasına karşı faydalı etki ortaya
koyduğu daha önce gösterilmiştir (90, 91). GSH düzeyleri travma grubunda daha yüksek
görünse de istatistiksel olarak anlamlı değildir. Ancak bu çalışmada yalnızca antienflamatuvar
57
etkisiyle oksidan hasarı azalttığını, antioksidan savunma sistemine etki etmediğini
söyleyebiliriz. Ya da hasar o kadar fazla oluşmuş olabilir ki, GSH çok fazla tükenmiş ve
montelukast buna yetişememiş olabiliir.
Travmadan sonra ortaya çıkan ilerleyici fizyopatolojik değişikliklerin beyin kan
akımında azalmaya, iskemiye yol açan doku oksijen seviyelerinde düşmeye ve sonuçta da
sekonder yaralanmaya ve beyin ödemine neden olduğuna ilişkin bulgular vardır. İskemik
durumlar ve TBY’na bağlı SSS patolojilerinde Na-K ATPaz yetmezliği sık görülür (105, 62).
Düşük O2 ‘de Na/K ATPaz net şekilde azalır ve bu durum beyin ödemini tetikleyerek
KBB’nin yıkılmasına yol açar (4, 78, 102) TBY’nin pompa aktivitesinde anlamlı inhibisyon
yaptığını ve oksidatif stres ile yakından ilişkili olduğunu gösteren sonuçlar mevcuttur.
Montelukast, pompa fonksiyonunun yeniden kazanılmasında etkisiz olduğu bulunmuştur. Bu
nedenle Montelukast’ın ödeme de etkisiz olduğu, dolayısıyla ödemi azaltmamasına Na/K
ATPaz pompasına etkili olmamasından kaynaklanacağı ileri sürülebilir. Önceki çalışmalar ile
tutarlı olarak TBY pompa aktivitesinde montelukast tedavisi ile düzelmeyen anlamlı
inhibisyona neden olmuştur.
Nörolojik muayene skorları da montelukast tedavisi ile düzelmemiştir. Lima ve
çalışma arkadaşlarının belirttiği gibi montelukast tedavisi ile nörolojik durumun
korunmaması, pompa fonksiyonunu düzeltememesine ve beyin ödemi oluşumunu
önleyememesine bağlı olabilir. Montelukast tedavisi beyin ödemi oluşumunun azaltılmasında
etkisiz olmuşsa da KBB geçirgenliğini anlamlı olarak azaltabilmiştir (62). EB’nin
ekstravazasyonu kontrollerden anlamlı derecede fazla olmuştur. Enflamatuvar mediyatörlerin
KBB’nin yıkılmasını arttırdığı iyi bilinmektedir.
Montelukast, muhtemelen hem serbest radikalleri hem de bunların antienflamatuvar
etkilerini
azaltarak
KBB
geçirgenliğini
azaltmaktadır.
Montelukast
tedavisi
KBB
geçirgenliğini tam değil kısmen azaltıyor görünmekte, histolojik değerlendirme ile de
gösterildiği gibi KBB bütünlüğünü tam sağlayamamaktadır.
Histolojik bulgular travmanın hem vazojenik hem de sitotoksik beyin ödemine neden
olduğunu doğrulamaktadır. Ayrıca travma hücresel elemanlarda sitotoksik ödemin varlığına
işaret eden şişmeye de sebep olmuştur. Vazojenik ödemde KBB’nin yıkılması plazma benzeri
sıvının ekstrasellüler boşluğa ekstravazasyonuna izin vermektedir. Diğer taraftan, sitotoksik
ödem esas olarak Na/K-ATPaz akativitesinin bozulmasına bağlı ekstrasellüler boşluğun
daralması ile karakterizedir (4). Bozulan pompa fonksiyonunu düzeltemediği için
monteklukastın sitotoksik ödeme karşı etkisiz olduğu ileri sürülebilir. Histolojik
bulgularımızın biyokimyasal bulgularımız ile tutarlı görünmektedir.
58
Yapılan çalışmalarda nötrofil perfüzyonuna uğramış beynin formillenmiş tripeptide maruz
bırakılmasının anlamlı sisteinil LT artışının sonucu olduğu ve kan-beyin bariyerinde bozulma
ile sonuçlandığını bulunmuştur. Çift yönlü sisteinil LT1 ve sisteinil LT2 reseptör antagonisti
ile tedavinin beyin geçirgenliğini önlemede tek yönlü sisteinil LT1 reseptör antagonisitine
göre daha etkili olduğunu gösterilmiş ve elde edilen snuçların beyin damar yapısında endotel
ve nötrofillerin sisteinil LT’lerin lokal sentezinde birlikte yer aldığı ve bunun da serebral
ödem oluşumundaki patojenik mekanizmalara katkıda bulunduğunu öne sürülmüştür (30)
Beyin ödemi oluşumunu arttıran enflamatuvar mediyatörler, serbest radikaller, proteazlar,
VEGF, bradikinin, araşidonat metabolitleri gibi çok sayıda faktör vardır (4, 102).
Başlangıçtaki yüksek LT düzeyinin vazojenik ödem bileşenin arttırmaktan çok sitotoksik
ödeme katkıda bulunduğu daha önce gösterilmiştir (89). CysLT1 reseptörlerinin
mikrovasküler endotel hücrelerinde bulunduğu daha önce gösterilmiştir. Beyindeki hakim
CysLT2 reseptörü TBY’nda ve beyin tümöründe nöronlarda ve glia hücrelerinde
indüktlenmektedir (108). Montelukastın ödemi etkileyememiş olmasının nedeni seçici
sisteinil LT1 antagonizması özelliğine bağlı olabilir. Yakın zamanda LTD4’ün sitotoksik
ödemin AQP4 (akuaporin 4) aracılı CysLT2 reseptörü yolu ile indüklediği gösterilmiştir
(104). Sheng ve ark (93) CysLT1 ve CysLT2 reseptörlerinin oksijen-glukoz tükenmesinin
indüklediği hücre ölümünde de farklı rolleri olduğunu göstermişlerdir. Vurgulanan çalışmada
sisteinil LT1 antagonisti montelukast apopitozu etkilemezken seçici olmayan sisteinil LT
antagonisti olan Bay u9773 ise özellikle CysLT2 reseptörlerinin fazla olduğu hücrelerde
apopitozu inhibe etmiştir (93). CysLT1 ve CysLT2 üreten 5-lipooksijenazın astrositlerde
iskemi tarafından aktiflenmesinin CysLT1 aracılıklı proliferasyona ve CysLT2 reseptör
aracılıklı ölüme yol açtığını göstermiştir (49).
İki reseptörün farklı rollerinin olması monteukastın bu çalışmada değerlendirilen bazı
parametreler üzerinde farklı etkiler göstermesini açıklayabilir. Daha önce iddia ettiğimiz üzere
histolojik bulgularımızın biyokimyasal bulgularımız ile tutarlı olduğu düşünülebilir.
Histolojik gözlemlere göre travma, KBB’nin yıkılmasının yanısıra ödem ve nöron
dejenerasyonuna da neden olmaktadır. Montelukast ile tedavi edilen sıçanların beyinlerinde
nukleolusun sağlam olduğu ve kromatin dağılmasının olmadığı görülmüştür. Diğer
araştırmacılar da montelukastın fokal serebral iskemi modeli (107) ve spinal kord yaralanması
modelinde (38) nöroproteksiyon etki yaptığını göstermişlerdir.
59
Sonuç olarak TBY’dan sonraki 48 saat içinde uygulanan montelukast tedavisinin nöron
dejenerasyonunu önlediği ve yavaşlattığı ileri sürülebilir. Bu etki, muhtemelen montelukastın
antienflamatuvar özelliklere bağlıdır. Bozulan Na/K-ATPaz aktivitesinin korunmasında ve
sitotoksik ödem oluşumunun önlenmesinde etkisiz olmuştur.
Na/K-ATPaz pompasının
yetersizliği ile yakından ilişkili olduğu gösterilen nörolojik muayene skorları bu sebeple
düzelmemiştir. Bu çalışmanın hassas noktası, etkilerinin tek bir zaman noktasında
değerlendirilmiş olmasıdır. Montelukastın zamana bağlı etkilerini değerlendirmek ve
TBY’ndaki etki mekanizmasını aydınlatılabilmek için başka çalışmalar yapılmalıdır.
Montelukastın etkilerinin diğer sisteinil LT2 antagonistleri ile karşılaştırılması da faydalı
olabilir.
60
7. Kaynaklar
1. Allan SM, Rothwell NJ. Inflammation in central nervous system injury. Philos Trans
R Soc Lond B Biol Sci 358(1438): 1669–1677, 2003.
2. Ansari MA, Roberts KN, Scheff SW. Oxidative stress and modification of synaptic
proteins in hippocampus after traumatic brain injury. Free Radic Biol Med 45(4): 443–
452, 2008.
3. Armstead WM. Differential activation of ERK, p38, and JNK MAPK by
nociceptin/orphanin FQ in the potentiation of prostaglandin cerebrovasoconstriction
after brain injury. Eur J Pharmacol 529: 129–135, 2006
4. Ayata C, Ropper AH. Ischaemic brain oedema. J Clin Neurosci 9(2): 113–124. 2002
5. Bäck M. Leukotriene Receptors: Crucial Components in Vascular inflammation.
ScientificWorldJournal 7: 1422–1439, 2007
6. Balani SK, Xu X, Pratha V, Koss MA, Amin RD, Dufresne C, Miller RR, Arison BH,
Doss GA, Chiba M, Freeman A, Holland SD, Schwartz JI, Lasseter KC, Gertz BJ,
Isenberg JI, Rogers JD, Lin JH, Baillie TA. Metabolic profiles of montelukast sodium
(Singulair), a potent cysteinyl leukotriene1 receptor antagonist, in human plasma and
bile. Drug Metab Dispos 25(11): 1282–1287, 1997
7. Bayir H, Kagan VE, Borisenko GG, Tyurina YY, Janesko KL, Vagni VA, Billiar TR,
Williams DL, Kochanek PM. Enhanced oxidative stress in iNOS-deficient mice after
traumatic brain injury: support for a neuroprotective role of iNOS. J Cereb Blood
Flow Metab 25: 673–684, 2005
8. Beach TG, Tago H, Nagai T, Kimura H, McGeer PL, McGeer EG.
Perfusion-fixation of the human brain for immunohistochemistry: comparison with
immersion-fixation. J Neurosci Methods 19(3):183-92, 1987.
9. Bederson JB, Pitts LH, Tsuji M, Nishimura MC, Davis RL, Bartkowski H. Rat middle
cerebral artery occlusion: evaluation of the model and development of a neurologic
examination. Stroke 17(3): 472–476, 1986
10. Bernstein PR. Chemistry and structure-activity relationships of leukotriene receptor
antagonists. Am J Respir Crit Care Med 157: 220–225, 1998
11. Beuge JA, Aust SD. Microsomal lipid peroxidation. Methods Enzymol 52: 302–311,
1978
12. Beutler E, Duron O, Kelly BM. Improved method for the determination of blood
glutathione. J Lab Clin Med 61: 882–888, 1963
61
13. Beutler, E. Glutathione in red blood cell metabolism. A Manuel of Biochemical
Methods, Grune & Stratton New York s.112-114, 1975
14. Born JD, Albert A, Hans P, Bonnal J. Relative prognostic value of best motor
response and brain stem reflexes in patients with severe head injury. Neurosurgery
16(5): 595–601, 1985
15. Bouma GJ, Muizelaar JP. Cerebral blood flow, cerebral blood volume, and
cerebrovascular reactivity after severe head injury. J Neurotrauma 9: 333–348, 1992
16. Bramlett HM, Dietrich WD. Pathophysiology of cerebral ischemia and brain trauma:
similarities and differences. J Cereb Blood Flow Metab 24: 133–150, 2004
17. Bullock R, Zauner A, Woodward JJ, Myseros J, Choi SC, Ward JD, Marmarou A,
Young HF. Factors affecting excitatory amino acid release following severe human
head injury. J Neurosurg 89: 507–518, 1998
18. Capra V, Ambrosio M, Riccioni G, Rovati GE. Cysteinyl-leukotriene receptor
antagonists: present situation and future opportunities. Curr Med Chem13(26): 3213–
3226, 2006
19. Cernak I. Animal models of head trauma. NeuroRx 2(3): 410–422, 2005
20. Chong ZZ, Li F, Maiese K. Oxidative stress in the brain: Novel cellular targets that
governsurvival during neurodegenerative disease. Prog Neurobiology 75: 207–246,
2005
21. Ciana P, Fumagalli M, Trincavelli M.L, Verderio C, Rosa P, Lecca D, Ferrario S,
Parravicini C, Capra V, Gelosa P, Guerrini U, Belcredito S, Cimino M, Sironi L,
Tremoli E, Rovati G.E, Martini C, and Abbracchio MP. The orphan receptor GPR17
identified as a new dual uracil nucleotides/cysteinyl-leukotrienes receptor. EMBO J
25: 4615–4627, 2006
22. Coles JP, Fryer TD, Smielewski P, Rice K, Clark JC, Pickard JD, Menon DK.
Defining ischemic burden after traumatic brain injury using 15O PET imaging of
cerebral physiology. J Cereb Blood Flow Metab 24: 191–201, 2004
23. Crooks CY, MD, Zumsteg JM, Bell KR. Traumatic Brain Injury: A Review of
Practice Management and Recent Advances. Phys Med Rehabil Clin N Am 18: 681–
710, 2007
24. Cunningham AS, Salvador R, Coles JP, Chatfield DA, Bradley PG, Johnston AJ,
Steiner LA, Fryer TD, Aigbirhio FI, Smielewski P, Williams GB, Carpenter TA,
Gillard JH, Pickard JD, Menon DK. Physiological thresholds for irreversible tissue
62
damage in contusional regions following traumatic brain injury. Brain 128: 1931–
1942, 2005
25. Cuzzocrea S, Wang ZQ. Role of poly (ADP-ribose) glycohydrolase (PARG) in shock,
ischemia and reperfusion. Pharmacol Res 52: 100–8, 2005
26. Cuzzocrea S. Shock, inflammation and PARP. Pharmacol Res 52: 72–82, 2005.
27. De Vries HE, Kuiper J, De Boer AG, Van Berkel TJ, Breimer DD: The blood-brain
barrier in neuroinflammatory diseases. Pharmacol Rev 49: 143–155, 1997.
28. Denny-Brown D, Russell WR. Experimental cerebral concussion. J Physiol 99(1):153,
1940.
29. DeWitt DS, Prough D. Traumatic cerebral vascular injury: the effects of concussive
brain injury on the cerebral vasculature. J Neurotrauma 20: 795–825, 2003
30. Di Gennaro A, Carnini C, Buccellati C, Ballerio R, Zarini S, Fumagalli F, Viappiani
S, Librizzi L, Hernandez A, Murphy RC, Constantin G, De Curtis M, Folco G, Sala A.
Cysteinyl-leukotrienes receptor activation in brain inflammatory reactions and
cerebral edema formation: a role for transcellular biosynthesis of cysteinylleukotrienes. FASEB J 18(7): 842–844, 2004.
31. Eldadah BA, Faden AI. Caspase pathways, neuronal apoptosis, and CNS injury. J
Neurotrauma 17: 811–829, 2000
32. Ergüngör MF. Kafa travmalarında patofizyoloji, Temel Nöroşirürji. Türk Nöroşirürji
Derneği Yayınları. Ankara 27: 298–305. 2005
33. Fang SH, Wei EQ, Zhou Y, Wang ML, Zhang WP, Yu GL, Chu LS, Chen Z.
Increased expression of cysteinyl leukotriene receptor–1 in the brain mediates
neuronal damage and astrogliosis after focal cerebral ischemia in rats. Neuroscience
140(3): 969–979, 2006
34. Fiske CH, Subbarow Y. The colorimetric determination of phosphorus. J Biol Chem
66: 375–400, 1925
35. Foda MA, Marmarou A. A new model of diffuse brain injury in rats. Part II:
Morphological characterization. J Neurosurg 80(2): 301–313. 1994
36. Gate L, Paul J, Ba G.N, Tew K.D, Tapiero H. Oxidative stress induced in pathologies:
the role of antioxidants. Biomed Pharmacother 53: 169–180, 1999.
37. Gennarelli TA, Thibault LE, Adams JH. Diffuse axonal injury and traumatic coma in
the primate. Ann Neurol 12(6): 564–574, 1982
63
38. Genovese T, Rossi A, Mazzon E, Di Paola R, Muià C, Caminiti R, Bramanti P,
Sautebin L, Cuzzocrea S. Effects of zileuton and montelukast in mouse experimental
spinal cord injury. Br J Pharmacol 153(3): 568–582, 2008
39. Gilgun-Sherki Y, Melamed E, Offen D. Oxidative stress inducedneurodegenerative
diseases: the need for antioxidants that penetrate the blood brain barrier.
Neuropharmacology 40: 959–975, 2001
40. Glenn TC, Kelly DF, Boscardin WJ, McArthur DL, Vespa P, Oertel M, Hovda DA,
Bergsneider M, Hillered L, Martin NA. Energy dysfunction as a predictor of outcome
after moderate or severe head injury: indices of oxygen, glucose, and lactate
metabolism. J Cereb Blood Flow Metab 23: 1239–1250, 2003
41. Graham DI, McIntosh TK, Maxwell WL, Nicoll JA. Recent advances in neurotrauma,
J Neuropathol Exp Neurol 59 641– 651, 2000
42. Graham DI, Adams JH, Doyle D, Teasdale GM, Lawrence AE, McLellan DR.
Ischaemic brain damage is still common in fatal non-missile head injury. J Neurol
Neurosurg Psychiatry 52: 346–350, 1989
43. Graham DI, Neuropathology of the head injury. In: Narayan RK, Wilberger JE,
Povllishock JT. eds. Neurotrauma. Mc Graww Hill: New York; p.43–58, 1996
44. Greenberg MS, Handbook of Neurosurgery. Sixth Ed. Florida: Thieme p.632–637,
2006
45. Hall ED, Braughjer JM. Central nervous system and stroke. II. Physiological and
pharmacological evidence for involvement of oxygen radicals and lipid peroxidation.
Free Radic Biol Med 6: 303–313, 1989
46. Hausmann R, Biermann T, Wiest I, Tübel J, Betz P. Neuronal apoptosis following
human brain injury. Int J Legal Med 118(1): 32–36, 2004.
47. Hillegass LM, Griswold DE, Brickson B, Albrightson-Winslow C. Assessment of
myeloperoxidase activity in whole rat kidney. J Pharmacol Methods 24: 285–295,
1990
48. Hu H, Chen G, Zhang JM, Zhang WP, Zhang L, Ge QF, Yao HT, Ding W, Chen Z,
Wei EQ. Distribution of cysteinyl leukotriene receptor 2 in human traumatic brain
injury and brain tumors. Acta Pharmacol Sin 26: 685–690, 2005
49. Huang XJ, Zhang WP, Li CT, Shi WZ, Fang SH, Lu YB, Chen Z, Wei EQ. Activation
of CysLT receptors induces astrocyte proliferation and death after oxygen-glucose
deprivation Glia 56(1): 27–37, 2008
64
50. Iacoangeli M, Roselli R, Pompucci A, Scerrati M. Acute menagement of head injury.
Contemp Neurosurg 22: l–8, 2000
51. Inoue Y, Shiozaki T, Tasaki O, Hayakata T, Ikegawa H, Yoshiya K, Fujinaka T,
Tanaka H, Shimazu T, Sugimoto H. Changes in cerebral blood flow from the acute to
the chronic phase of severe head injury. J Neurotrauma 22: 1411–1418, 2005
52. Jennett B, Bond M. Assessment of outcome after severe brain damage. A practical
scale. Lancet 1: 480–484, 1975
53. Jennett B, Historical perspective on head injury. In: Narayan RK, Wilberger JE,
Povllishock JT. eds. Neurotrauma. Mc Graww Hill: New York; p.3–12, 1996
54. Johnston AJ, Steiner LA, Coles JP, Chatfield DA, Fryer TD, Smielewski P,
Hutchinson PJ, O'Connell MT, Al-Rawi PG, Aigbirihio FI, Clark JC, Pickard JD,
Gupta AK, Menon DK. Effect of cerebral perfusion pressure augmentation on regional
oxygenation and metabolism after head injury. Crit Care Med 33: 189–195, 2005
55. Jones TR, Labelle M, Belley M, Champion E, Charette L, Evans J, Ford-Hutchinson
AW, Gauthier JY, Lord A, Masson P, McAuliffe M, McFarlane CS, Metters KM,
Pickett C, Piechuta H, Rochette C, Sawyer R, Rodger IW, Yoyng RN, Zamboni R,
Abraham WM. Pharmacology of montelukast sodium (Singulair), a potent and
selective leukotriene D4 receptor antagonist. Can J Physiol Pharmacol. 73(2): 191–
201, 1995
56. Kelley BJ, Lifshitz J, Povlishock JT. Neuroinflammatory responses after experimental
diffuse traumatic brain injury. J Neuropathol Exp Neurol 66(11): 989–1001, 2007
57. Kelly DF, Kordestani RK, Martin NA, Nguyen T, Hovda DA, Bergsneider M,
McArthur DL, Becker DP. Hyperemia following traumatic brain injury: relationship to
intracranial hypertension and outcome. J Neurosurg 85 (5): 762–771, 1996
58. Kelly DF, Martin NA, Kordestani R, Counelis G, Hovda DA, Bergsneider M,
McBride DQ, Shalmon E, Herman D, Becker DP. Cerebral blood flow as a predictor
of outcome following traumatic brain injury. J Neurosurg 86 (4): 633–641, 1997
59. Kempski O. Cerebral edema. Semin Nephrol 21(3): 303–307, 2001
60. Kraus JF, McArthur DL, Silverman TA, Jarayaman M, Epidemiology of brain injury
In: Narayan RK, Wilberger JE, Povllishock JT. eds. Neurotrauma. Mc Graww Hill:
New York; p.13–30, 1996
61. Lee JH, Kelly DF, Oertel M, McArthur DL, Glenn TC, Vespa P, Boscardin WJ,
Martin NA. Carbon dioxide reactivity, pressure autoregulation, and metabolic
65
suppression reactivity after head injury: a transcranial Doppler study. J Neurosurg 95:
222–232, 2001
62. Lima FD, Souza MA, Furian AF, Rambo LM, Ribeiro LR, Martignoni FV, Hoffmann
MS, Fighera MR, Royes LF, Oliveira MS, de Mello CF. Na+, K+-ATPase activity
impairment after experimental traumatic brain injury: relationship to spatial learning
deficits and oxidative stress. Behav Brain Res 193(2): 306–310, 2008
63. Lowry OH, Rosenbrough NJ, Farr AL, Randall RJ. Protein measurements with the
folin phenol reagent. J Biol Chem 193: 265-75, 1951.
64. Lucas SM, Rothwell NJ, Gibson RM. The role of inflammation in CNS injury and
disease. Br J Pharmacol 147 Suppl 1: 232–240, 2006
65. Maas AI, Dearden M, Servadei F, Stocchetti N, Unterberg A. Current
recommendations for neurotrauma. Curr Opin Crit Care 6 (74): 281– 292, 2000
66. Magnoni S, Ghisoni L, Locatelli M, Caimi M, Colombo A, Valeriani V, Stocchetti N.
Lack of improvement in cerebral metabolism after hyperoxia in severe head injury: a
microdialysis study. J Neurosurg 98: 952–958, 2003
67. Marmarou A, Foda MA, van den Brink W, Campbell J, Kita H, Demetriadou K. A
new model of diffuse brain injury in rats. Part I: Pathophysiology and biomechanics. J
Neurosurg 80(2): 291–300, 1994
68. Marmarou A. A review of progress in understanding the pathophysiology and
treatment of brain edema. Neurosurg Focus 22(5): E1, 2007
69. Marshall LF. Head injury: recent past, present, and future. Neurosurgery 47(3): 546–
561, 2000
70. Martin NA, Patwardhan RV, Alexander MJ, Africk CZ, Lee JH, Shalmon E, Hovda
DA, Becker DP. Characterization of cerebral hemodynamic phases following severe
head trauma: hypoperfusion, hyperemia, and vasospasm. J Neurosurg 87: 9–19, 1997
71.
Miller JD, Piper IR, Jones PA, Pathophysiology of head injury. In: Narayan RK,
Wilberger JE, Povllishock JT. eds. Neurotrauma. Mc Graww Hill: New York; p.61–
69, 1996.
72. Miller DC. Use of perfusion fixation for improved neuropathologic examination. Arch
Pathol Lab Med. 122(11):949, 1998.
73. Moos MP, Mewburn JD, Kan FW, Ishii S, Abe M, Sakimura K, Noguchi K, Shimizu
T, Funk CD. Cysteinyl leukotriene 2 receptor-mediated vascular permeability via
transendothelial vesicle transport. FASEB J 22(12): 4352–4362, 2008
66
74. Morganti-Kossmann MC, Satgunaseelan L, Bye N, Kossmann T. Modulation of
immune response by head injury. Injury 38(12): 1392–1400, 2007
75. Obrenovitch TP, Urenjak J. Is high extracellular glutamate the key to excitotoxicity in
traumatic brain injury? J Neurotrauma 14: 677–698, 1997
76. Oliver I. Schmidt, Christoph E. Heyde, Wolfgang Ertel, Philip F. Stahel. Closed head
injury—an inflammatory disease? Brain Research Reviews 48: 388– 399, 2005
77. Overgaard J, Tweed WA. Cerebral circulation after head injury. J Neurosurg 59: 439–
446, 1983
78. Park Park E, Bell JD, Baker AJ. Traumatic brain injury: can the consequences be
stopped? CMAJ 178(9): 1163–1170, 2008
79. Potts MB, Koh SE, Whetstone WD, Walker BA, Yoneyama T, Claus CP, Manvelyan
HM, Noble-Haeusslein LJ. Traumatic injury to the immature brain: inflammation,
oxidative injury, and ironmediated damage as potential therapeutic targets. NeuroRx
3: 143–153, 2006
80. Praticò D, Reiss P, Tang LX, Sung S, Rokach J, McIntosh TK. Local and systemic
increase in lipid peroxidation after moderate experimental traumatic brain injury. J
Neurochem 80(5): 894–898, 2002
81. Reading HW, Isbir T. The role of cation activated ATPase in transmitter release from
the art iris. Q J Exp Physiol Cogn Med Sci 65: 105–116, 1980
82. Reilly PL. Brain injury: the pathophysiology of the first hours. 'Talk and Die revisited'.
J Clin Neurosci 8(5): 398–403, 2001
83. Robertson CL, Bell MJ, Kochanek PM, Adelson PD, Ruppel RA, Carcillo JA,
Wisniewski SR, Mi Z, Janesko KL, Clark RS, Marion DW, Graham SH, Jackson EK.
Increased adenosine in cerebrospinal fluid after severe traumatic brain injury in infants
and children: association with severity of injury and excitotoxicity. Crit Care Med 29:
2287–3393, 2001
84. Rodriguez-Baeza A, Reina-De La Torre F, Poca A, Marti M, Garnacho A.
Morphological features in human cortical brain microvessels after head injury: a threedimensional and immunocytochemical study. Anat Rec Part A 273: 583–593, 2003
85. Rovati GE Capra V. Cysteinyl-leukotriene receptors and cellular signals.
ScientificWorldJournal. 7, 185: 1375–1392, 2007
86. Royo NC, Shimizu S, Schouten JW, Stover JF, McIntosh TK. Pharmacology of
traumatic brain injury. Curr Opin Pharmacol 3(1): 27–32, 2003
67
87. Sala A, Folco G. Neutrophils, endothelial cells, and cysteinyl leukotrienes: a new
approach to neutrophil-dependent inflammation? Biochem Biophys Res Commun
283(5): 1003–1006, 2001
88. Schoettle R.J, Kochanek P.M, Magargee M.J, Uhl M.W, Nemoto E.M, Early
polymorphonuclear leukocyte accumulation correlates with the development of
posttraumatic cerebral edema in rats, J Neurotrauma 7: 207– 217, 1990
89. Schuhmann MU, Mokhtarzadeh M, Stichtenoth DO, Skardelly M, Klinge PM, Gutzki
FM, Samii M, Brinker T. Temporal profiles of cerebrospinal fluid leukotrienes, brain
edema and inflammatory response following experimental brain injury. Neurol Res
25(5): 481–491, 2003
90. Sener G, Sehirli O, Toklu H, Ercan F, Alican I. Montelukast reduces ischaemia/
reperfusion-induced bladder dysfunction and oxidant damage in the rat. J Pharm
Pharmacol 59(6): 837–842, 2007
91. Sener G, Sehirli O, Velioğlu-Oğünç A, Cetinel S, Gedik N, Caner M, Sakarcan A,
Yeğen BC. Montelukast protects against renal ischemia/reperfusion injury in rats.
Pharmacol Res 54(1): 65–71, 2006
92. Shao CX, Roberts KN, Markesbery WR, Scheff SW, Lovell MA. Oxidative stress in
head trauma in aging. Free Radic Biol Med 41: 77–85, 2006
93. Sheng WW, Li CT, Zhang WP, Yuan YM, Hu H, Fang SH, Zhang L, Wei EQ.
Distinct roles of CysLT1 and CysLT2 receptors in oxygen glucose deprivationinduced PC12 cell death. Biochem Biophys Res Commun 346(1): 19–25, 2006
94. Slemmer JE, Shacka JJ, Sweeney MI, Weber JT. Antioxidants and free radical
scavengers for the treatment of stroke, traumatic brain injury and aging. Curr Med
Chem 15(4): 404–414, 2008
95. Smith QR. Transport of glutamate and other amino acids at the blood-brain barrier. J
Nutr 130 (4S Suppl): 1016–1022, 2000
96. Stein SC, Clasification of head injury. In: Narayan RK, Wilberger JE, Povllishock JT.
eds. Neurotrauma. Mc Graww Hill: New York; p.31–41, 1996
97. Stiefel MF, Udoetuk JD, Spiotta AM, Gracias VH, Goldberg A, Maloney-Wilensky E,
Bloom S, Le Roux PD. Conventional neurocritical care and cerebral oxygenation after
traumatic brain injury. J Neurosurg 105: 568–575, 2006
98. Tavazzi B, Signoretti S, Lazzarino G, Amorini AM, Delfini R, Cimatti M, Marmarou
A, Vagnozzi R. Cerebral oxidative stress and depression of energy metabolism
correlate with severity of diffuse brain injury in rats. Neurosurgery 56: 582–589, 2005
68
99. Teasdale G, Jennett B. Assessment of coma and impaired consciousness. A practical
scale. Lancet 2(7872): 81–84, 1974
100.
Toklu HZ. Doktora tezi. Danışmanlar: Prof. Dr. Meral Keyer Uysal, Doç. Dr.
Levent Kabasakal. Sıçanlarda sepsise bağlı ensefalopatide erken ve geç dönemde
riluzolün etkilerinin araştırılması [The effects of riluzole in early and late phase of
sepsis-induced encephalopaty in rats] Yapıldığı Yer: Marmara Üniversitesi · Sağlık
Bilimleri Enstitüsü · · Farmakoloji Anabilim Dalı . YÖK Tez no: 193720, 2006.
101.
Ucar T, Tanriover G, Gurer I, Onal MZ, Kazan S. Modified experimental mild
traumatic brain injury model. J Trauma 60(3): 558–565, 2006
102.
Unterberg AW, Stover J, Kress B, Kiening KL. Edema and brain trauma.
Neuroscience. 129(4): 1021–1029, 2004
103.
Verweij BH, Muizelaar JP, Vinas F, Peterson PL, Xiong Y, Lee CP. Impaired
cerebral mitochondrial function after traumatic brain injury in humans. J Neurosurg.
93: 815–820, 2000
104.
Wang ML, Huang XJ, Fang SH, Yuan YM, Zhang WP, Lu YB, Ding Q, Wei
EQ. Leukotriene D4 induces brain edema and enhances CysLT2 receptor-mediated
aquaporin 4 expression. Biochem Biophys Res Commun 350(2): 399–404, 2006
105.
Werner C, Engelhard K. Pathophysiology of traumatic brain injury. Br J
Anaesth 99(1): 4–9, 2007
106.
Wu G, Fang Y.Z, Yang S, Lupton J.R, Turner N.D: Glutathione metabolism
and its implications for health. J. Nutr, 134: 489–492, 2004
107.
Yu GL, Wei EQ, Zhang SH, Xu HM, Chu LS, Zhang WP, Zhang Q, Chen Z,
Mei RH, Zhao MH.Montelukast, a cysteinyl leukotriene receptor–1 antagonist, doseand time-dependently protects against focal cerebral ischemia in mice. Pharmacology
73(1): 31–40, 2005
108.
Zhang WP, Hu H, Zhang L, Ding W, Yao HT, Chen KD, Sheng WW, Chen Z,
Wei EQ. Expression of cysteinyl leukotriene receptor 1 in human traumatic brain
injury and brain tumors. Neurosci Lett 363(3): 247–251, 2004
109.
Zhang Z, Artelt M, Burnet M, Trautmann K, Schluesener HJ. Early infiltration
of CD8 macrophages/microglia to lesions of rat traumatic brain injury. Neuroscience
141: 637–644, 2006
110.
Zhuang J, Shackford S.R, Schmoker J.D, Anderson ML. The association of
leukocytes with secondary brain injury. J Trauma 35: 415– 422, 1993
69
8. Etik Kurul Raporu
70
Download