Uploaded by sleyman.698

endüstriyelleşme ve iç mekan

advertisement
Hazır malzeme ve bileşenlerin birliği ile oluşturulan çok sayıda başarılı örnek olmasına karşın
günümüzde mekânsal bileşenlerin her birinin yapısal çevre bütünü içerisindeki rolü ve anlamının
yeteri kadar irdelendiğini söylemek son derece güçtür. Örneğin, ülkemizde iç mekân bitirişlerinde
kullanılan prekast elemanlar kimi zaman farklı yüzeylerin biraraya gelmesinde ortaya çıkan sorunların
kapatılması için kullanılırken, kimi zaman sadece dekorasyon amaçlı olarak uygulanmaktadırlar.
Sözkonusu elemanların bir bölümü, günümüz yapım sistemleri ve teknolojileri bağlamında
irdelendiğinde yabancılaşan çizgiler taşımaktadırlar. Özellikle Endüstri Devrimi öncesi dönemlerde
kullanılan yapım tekniklerinin doğal sonucu olan formların endüstriyel yöntemlerle üretilen
elemanlarda kullanılması, iç mekânda kimlik tartışmalarını gündeme getirmektedir. Sözkonusu
elemanlar endüstriyel süreçlerden geçmelerine rağmen, insan eliyle üretilen mimari elemanlar gibi
biçimlendirilmektedirler. Oysaki Endüstri Devrimi'nin mekânla ilk buluşması ile gündeme gelen
eğilimler, gereksiz bezemeden arınma, endüstriyel süreçleri ve üretim yöntemlerini mekâna ve
mekân bileşenlerine hâkim kılma yönündedir.
İÇ MEKÂNDA YENİ BİR TASARIM DİLİ
İç mekân yapısal çevrenin ayrılmaz bir parçasıdır ve çevresiyle beraber değerlendirilmesi esastır.
Norberg-Schulz "Genius Loci" kavramını, doğal ve yapay çevrenin tüm fiziksel ve sembolik
değerlerinin insana hissettirdikleri olarak tanımlar. Dünya üzerinde hiçbir yer, bir diğeri ile aynı
özellikleri taşıyamaz ve aynı şeyleri hissettiremez. Yerin topografyası, ışık değerleri, etrafındaki
mevcut doğal ve yapay unsurlar onu eşsiz ve tek kılar. Dolayısıyla çevresiyle kurduğu ilişki anlamında,
her mekân farklı verilerle beslenir. Bu noktadan hareketle, yapısal çevrenin parçası olan iç mekânları
oluşturan bileşenlerin de mekânın çevresiyle kurduğu ilişki bağlamında değerlendirilmesi
gerekmektedir. İç mekânsal bileşenlerin de her çevrede her koşulda uygun olması son derece zordur.
Dolayısıyla çevresel veriler iç mekân bileşenlerinin tasarımında ve seçiminde etkin olarak rol almak
durumundadır.
20. yüzyılın başında katı bir örgütlenmeyle, büyük ölçekte ve standart mal üretimi sağlayan "kitlesel
seri üretim" anlayışı, mekânın kurgulanmasında da standart ürün ve bileşenlerin kullanımını gündeme
getirmiştir. Pek çok yapısal bileşen bölge, ülke hatta küresel ölçekte kullanılmak üzere üretilmiştir.
Ancak aynı yapısal bileşenlerin ve yapım tekniklerinin farklı çevrelerde kullanılması, mekânların
çevresel verilerden bağımsız değerlendirilmesi tehlikesini getirmiş ve eleştiri konusu olmuştur.
1960'ların ikinci yarısından itibaren devletlerin ekonomik krize girmesiyle birlikte bunalım dönemine
giren fordist üretim sistemi, en temel farklılığı esnek bir üretim yapısı ve esnek ilişkilere olanak
sağlaması olan "postfordist" üretim sistemine dönüşmüştür.(3) Günümüzde ise esnek süreçler
kullanarak özgün tasarımlara sahip ürünleri veya hizmetleri yüksek miktarlarda ve düşük fiyatlarda
üretme ve müşteriye ulaştırma becerisi olarak tanımlanan(4) "kitlesel bireyselleştirme" (mass
customization) kavramı önplana çıkmaktadır. Artık pek çok endüstride yaygın olarak kullanılan kitlesel
bireyselleştirme paradigmasının inşaat etkinliklerini de kapsaması sonucunda, gelecekte mimarinin
seri ürünlerin yerel kombinasyonlarının kurgulanması üzerine kurulacağı görüşü giderek yaygınlık
kazanmaktadır.(5) Sözkonusu bilişim kaynaklı üretime de yansıyan değişim, Endüstri Devrimi
sonrasında ortaya çıkan “seri üretim” mimarlığının getirdiği mimarlıktan farklı olarak tasarımcılara
yeni ve esnek tasarımlar yapma olanağı sağlamıştır. Özellikle iç mekânlarda kullanıcıların yaptığı
seçimlerle tek başına bireyselleştirebileceği bütüncül ve esnek sistem çözümleri gündeme gelmeye
başlamıştır. (Resim 5) Bu anlamda iç mekânda özelleşen hazır bileşen niteliğindeki malzemelerin
çeşitliliği, bilinçli şekilde kullanıldığı takdirde olası mekânsal çözümleme şekillerini artıran, çevresel
verilere cevap veren kombinasyonlar oluşturmaya yardım eden bir unsur olarak görülebilir.
Pile’a göre,(6) 20. yüzyıl tasarım ortamındaki en önemli ihtiyaç, yeni teknolojiler ve yaşam biçimi ile
uyumlu yeni bir tasarım dilinin geliştirilmesi olarak görülebilir. Bu anlamda, sayısal teknolojideki
güncel gelişmeler, analiz, tasarım, üretim süreçlerini birbirleriyle bütünleştirerek özgün değerler
yaratmada anahtar rol oynamaya ve yerel, kültürel verileri de gözeten yeni bir dil yaratma konusunda
belirleyici olmaya başlamıştır.
İÇ MİMARLIK VE DEĞİŞİM
Myzelev ve Potvin’e göre,(7) iç mimarlık moda ve mimarlık arasında bir alan olarak görülebilir. İç
mimarlık, mimarlığa göre daha hızlı, modaya göre ise daha yavaş bir değişim gösterir. 20. yüzyılda iç
mekânlarda güncellik, aktüellik önem kazanmış ve modanın iç mekân bileşenleri üzerindeki etkisi
gitgide artmıştır. Kişisel mekânlarda özellikle de konutlarda tüm iç mekânsal unsurlar birer gösterge
olarak değerlendirilerek, kimliğin dışa vurulması için birer araç olmuşlardır. Tanınmış tasarımcıların ya
da itibar sahibi firmaların ürünü olan mobilya ve donatılar bu anlamda gösterge niteliği taşımaya
başlamışlardır. (Resim 6) Baudrillard’a göre,(8) yaşanılan çevre, ev, sahip olunan mobilya, araba, hobi
ve benzeri her türlü gösterge ile amaçlanan, kimlik farklılığını görünür kılmaktır. 21. yüzyıl toplumu
genel olarak tüketimi bir kişisel tatmin aracı olarak görmekte ve ekonomik sistem her şeyin
tüketilmesini, atılmasını ve yenilenmesini gerekli kılmaktadır.(9) Ürünler, pazarlama teknikleri ve
tüketici beklentileri inanılmaz bir hızla değişmektedir. Bu anlamda iç mekânlar, kişisel ve kurumsal
kimliği dışa vurmak, değişen ihtiyaçları, beklentileri karşılamak ve yeniyi, güncel olanı yakalamak
adına sık sık yorumlanmaya başlamıştır.
Ülkemizde de son yıllarda iç mekânlarda büyük değişimler yaşanmıştır. Özellikle konutlarda
“evladiyelik” olanın yerini, moda ve güncel olan almış, 10-15 yaşını aşan binalarda banyo ve mutfaklar
başta olmak üzere iç mekânlar yenilenmiş, yapı marketler haftasonlarının başlıca uğrak yerleri haline
gelmiştir. Yapı marketler ve ev ürünleri marketleri (house market) aracılığı ile hazır bileşenlerden
oluşan sistem çözümleri birebir kullanıcıya sunulmaya başlamış ve kullanıcı yaşadığı iç mekânları
kendi kurgulama imkânı bulmuştur. (Resim 7) Bu marketlerde özellikle mutfak ve depolama
sistemleri, kullanıcının seçimleri ile bireyselleştirebileceği birbiri ile uyumlu pek çok hazır ürün ve
bileşenden oluşan yarı açık sistemler olarak kurgulanmaya başlamıştır. Bu durum kullanıcının
ihtiyaçlarına yönelik düzenlemeleri yapabilmesi anlamında olumlu sonuçlar doğurmuştur. Ancak iç
mekâna yaşamsal değer katan bileşenlerin bütüncül olarak değerlendirilmesi pek çok durumda
kullanıcının birikimini aşan bir durumdur. Tüm bu değişimler sonucunda, artık mekânsal bileşenlerin
uzun yıllar eskimeden kalacak kadar dayanıklı ve nitelikli olması, satın almada ağırlıklı kıstas olmaktan
çıkmıştır. Ticari iç mekânlarda da değişim ve yenilik marka kimliğinin gücünün bir dışavurumu olarak
görülmeye başlamıştır. Bu anlamda genel olarak iç mekânlar değişimin ve farklılaşmanın ifade aracı
olarak görülmekte, sezonluk değişen ürünlerle beraber iç mekân kurguları da değişmekte, iç mekân
modanın hem arkaplanı hem de tamamlayıcısı olmaktadır.
İÇ MEKÂN ÇEPERİNİN KATMANLAŞMASI
İç mekânların bu denli hızlı yenilenmesi ihtiyacı, iç mekân çeperinin katmanlaşmasına neden olmakta,
mimari ve yapısal bütün korunarak, iç mekânlar yorumlanmaktadır. Karmaşık bir hal almaya başlayan
bina sistemleri, fiziksel çevre kontrolüne yönelik sistemler ve strüktürün gizlenmesine yönelik eğilim
de gitgide yaygınlaşmakta, yükseltilmiş döşemeler, asma tavanlar, çeşitli özelliklere sahip duvar
sistemleri gibi endüstri ürünü bileşenler ve sistemler iç mekân çeper karakterini belirleyici unsurlar
olarak öne çıkmaktadırlar. (Resim 8) Sözkonusu bileşenler çoğu zaman mimar tarafından kurgulanan
mekânların ikinci bir çeper ile yeniden yorumlanması durumunu gündeme getirir. Bu anlamda,
mimari bütünün parçası olan bir mimari çeper ve bunun içinde kurgulanan ikincil bir iç çeperden
bahsedilebilir. Mimari çeper, mekâna ilişkin daha az değişken unsurları içerirken, iç çeper daha esnek
ve değişken bir yapıya sahiptir ve iç mekândaki tüm unsurların kontrol altına alınması anlamında
tasarımcıya yardımcı olabilir. Mekânda zaman içinde sözkonusu olabilecek her türlü fiziksel ve işlevsel
değişiklik iç çeperin yeniden yorumlanması ile gerçekleştirilebilir.
İkincil çeperin oluşturulmasında yaygın olarak kullanılan hazır bileşenler, alanında uzmanlaşmış
firmalar tarafından üretilmekte ve birbirini tamamlayan ürünlerden oluşan bütüncül sistem çözümleri
olarak sunulmaktadırlar. Diğer taraftan teknolojik gelişmeler iç mimara mekânda istediği etkileri
yaratmada özgürlük sağlamaktadır. İstenilen formun kazandırılabildiği malzemeler, CAD/CAM
teknolojilerinin sağladığı olanaklar iç mekân çeperinin biçimlenişinde etkin rol oynamaya başlamıştır.
Bu durum, çoğunlukla iç mekân bitirişlerindeki kaliteyi ve mekânın fiziksel performansını artıran bir
unsur olarak görülebilir. Ancak kimi zaman sözkonusu yeni teknolojiler ve sistemler, çevresinden
soyutlanmış apayrı bir ortam yaratma çabası ya da yeni ve farklı form arayışları içinde kullanılmakta,
iç mekân çeperi sadece strüktür ve alt sistemleri gizlemeye yönelik bir maske ya da dekoratif bir
arayüz olarak değerlendirilmektedir. İç çeperi tanımlayan elemanların mevcut mimari oluşum ve
çevre ile kurduğu ilişki son derece önemlidir. Yeni teknolojiler, özgün iç mekânlar kurgulamaya
katkıda bulunmalarına karşın, kimi zaman iç mekânların bağlamından kopmasına neden
olmaktadırlar.
Mimari dil ve mimari bütünden gelen veriler iç mekân karakteri üzerinde belirleyici olmalıdır. Yaşanan
mekânların çeperlerinin katmanlaşması, mimarlık ürününü bir bakıma “bütünsel sanat eseri”
olmaktan uzaklaştırmaktadır. Çünkü katmanlaşma aynı zamanda mimari bütünün dili ile iç mekân
tasarım dilinin farklılaşmasına neden olabilmektedir. Öncelikleri farklı olan tasarım dillerinin biraraya
gelmesi de yapı bütününde bir dil karmaşasına neden olmakta ve yapının mimari karakterini
zedelemektedir. Bu anlamda, ikincil çepere gerek duyulmaksızın kurgulanan yapıların bütüncül ve
kalıcı bir dil sergilediğini, iç mekânlarla mimari yapının doluluk boşluk ilişkisi bağlamında birbirini
tamamladığını söylemek yanlış olmaz. Peter Zumthor’un Therme Vals yapısı, (Resim 9) benzer bir
bütünlük dahilinde ikincil çeperlere ihtiyaç olmaksızın mekânda gerekli tüm konfor koşullarını
sağlayan bir yapı olarak değerlendirilebilir.
SONUÇ
İç mekân tanımlayan ve yaşamsal değer katan çeper bileşenleri, donatılar, donanımlar, mobilyalar ve
aksesuarların çok büyük bir bölümü günümüzde endüstriyel yöntemlerle üretilmektedirler. Daha
önce de vurgulandığı gibi, sözkonusu ürünlerin tasarımcıları bunları belirli bir mekân için değil
herhangi bir mekân için kurgularlar. Mekânı kurgulayan mimar ise belirli bir mekânı kurgularken
herhangi bir mekân için kurgulanmış ürünleri biraraya getirir. Mekân tasarım sürecinde tüm malzeme
ve bileşen alternatiflerinin potansiyellerinin değerlendirilmesi, birbirlerine entegre edilmesi ve
mimari bütün içinde bir dil birliğinin sağlanması son derece zordur. Bu anlamda günümüz
mimarlığının en zayıf noktası, mimari form ve strüktür ile yapısal bileşenlerin ve malzemenin
ilişkisinin kısmen koparılması olarak görülebilir. Bu durum mekânı oluşturan bileşenlerin farklı
tasarımcıların elinden çıkmasının doğal bir sonucu olarak da nitelendirilebilir. Mimarlık temel alanının
ayrışması ve yapısal çevrenin farklı ölçeklerde farklı disiplinlerden tasarımcılar tarafından
yorumlanması da kentsel ölçekten iç mekân ölçeğine tasarım dili bütünlüğünü etkileyen bir unsur
olarak nitelendirilebilir.
Hazır ürünlerle özgün iç mekânlar tanımlamak ve onlara belli bir kimlik kazandırmak iç mimarin
yaptığı seçimlere bağlıdır. Günümüzde yapısal çevreyi oluşturan hazır bileşenlerin çeşitliliği artarken,
bu bileşenlerle kurgulanan mekânın bağlamından kopuk olarak değerlendirilmesi ve özgünlüğün
mevcut yapısal çevreden ve yerel değerlerden bağımsız bir unsur gibi görülmesi sözkonusu
olmaktadır. Oysaki mekân içinde bulunduğu çevrede, o çevrenin değerleri ile anlam kazanır ve ancak
bu durumda özgün bir mekânsal kimlikten söz edilebilir. Dolayısıyla hem endüstri ürünü hazır
malzeme ve bileşenlerin tasarımında hem de bunların iç mekâna entegrasyonunda yerel değerler,
çevre verileri ve mevcut mimari oluşum yönlendirici birer unsur olmalıdır.
KAYNAKLAR
Binet, Hélène, Hauser, Sigrid ve Zumthor, Peter, 2007, Peter Zumthor Therme Vals, Scheidegger &
Spiess, Zürih.
Binggeli, Corky, 2007, Interior Design: A Survey, John Wiley and Sons, New Jersey.
Ediz, Özgür, Erbil, Yasemin ve Akıncıtürk, Nilüfer, 2010, “Günümüz Mimarliğinin Dinamikleri:
Iceberg’in Görünmeyen Yüzü”, Mimarlık, sayı:354, s.49-52.
Harvey, David, 2006, Postmodernliğin Durumu, (çev.) Sungur Savran, Metis Yayınları, İstanbul.
Jodidio, Philip, 2010, Public Architecture Now!, Taschen, Köln.
Kolareviç, Branko, 2003, Architecture in the Digital Age, Spon Press, New York.
Luna, Ian, 2005, Retail: Architecture & Shopping, Rizzoli, New York.
Myzelev, Alla ve Potvin, John, 2010, Fashion, Interior Design and the Contours of Modern Identity,
Ashgate Publishing, İngiltere.
Münz, Ludwig ve Künstler, Gustav,1966, Adolf Loos: Pioneer of Modern Architecture, Praeger, New
York.
McCracken, Grant, 1990, Culture and Consumption, Indiana University Press, Bloomington.
Pile, John, 2009, A History of Interior Design, Laurence King Publishing, Londra.
Norberg-Schulz, Christian, 1979, Genius Loci: Towards a Phenomenology of Architecture, Rizzoli, New
York.
Weinthal, Lois, 2011, Towards a New Interior: An Anthology of Interior Design Theory, Princeton
Architectural Press, New York.
URL1. www.mehrzeller.com [Erişim: 26.09.2013]
URL2. www.jeannouvel.com [Erişim: 26.09.2013]
URL3. http://www.trespa.com/uk [Erişim: 26.09.2013]
NOTLAR
1. Weinthal, 2007.
2. Münz ve Künstler, 1966.
3. Harvey, 2006.
4. Kolareviç, 2003.
5. Ediz, Erbil ve Akıncıtürk,2010.
6. Pile, 2009.
7. Myzelev ve Potvin, 2010.
8. Baudrillard, 1997.
9. McCracken, 1990.
Bu icerik 10484 defa görüntülenmiştir.
Download