C. Senatosu B : 34 okulunda söyledikleri sayı yanlıştır. Düzgününü veri­ yorum: 310 öğrenci, 10 öğretmen, 29 da personel vardır burada. Yani o çarpıklığı biz hemen düzelttik. 310 öğrenciyi 10 öğretmenle idare ediyoruz. Onun dışındaki yüksek görüşlerini saygıyla karşılıyorum. Kabili tatbik olanlar elbette doküman olarak, bilgi olarak değerlendirilecektir. Sayın Kaplan'a da arzı şükran ediyorum. Eğitim­ le uzun süre meşgul olduklarını zaten biliyordum. Kendilerine bir rakam sunmak isterim. Klasik lisele­ rimizde 564 bin öğrencimiz vardır. Mesleki teknik öğretimde ise 592 bin öğrenci vardır. Aşağı yukarı denge, arzu buyurdukları biçimde bir dönüşme kaydetmekte'dir. Üniversitelerle akademiler arasındaki konuya gir­ mek istemem. Muhtelif kanunlarla akademilerin özerk­ liğini teyit etmiş Yüce Meclisler, üç defa, «Özerksin, özerksin, özerksin» demişler akademilere. Biz zaten 1946Man beri üniversite muhtariyetini savunup gelen insanlarız. Onlar da özerk. Milli Eğitim Bakanının burada sadece onların bütçelerinin rakamlarının sa­ hibi olmasının ötesinde rolü ve fonksiyonu yok; ama bir taraftan da, «Üniversitelerde eğitim ve öğretim Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır» hükmü var. Devlet namına bu işi kim gözetip denetecek?.. Devletin icrada Hükümetten başka gözü, teşrii tasar­ rufta Yüce Meclislerden başka gözü var mı? Yani bunların hepsine Reisicumhur mu bakıverecek?.. Ama, böyle bir muallak hüküm konulmuş; ben Milli Eği­ tim Bakanı olarak bunca meseleyi açmaya uğraşır­ ken üniversitelerimize şöyle parmağımla dokunuversem, «Özerkliğimize keder geldi» diye yıkamet ko­ par. Bu taraftan akademilere bir şey söylesem, «Size ne oluyor, biz kendi işimizi yaparız?» derler; ama iki­ si de üç seviyede bir anarşinin içerisinde bulunduk­ larını kabul etmezler. Bu üç seviyede anarşidir. Bunu evvelâ böylece tespit etmek lâzım. Bana hepsi geldi, misafir alarak kabul ettim. Kanunen etkim ve yetkim olmadığını kendilerine beyan ettim. Var iken, hep be­ raber bazı siyahi kuruluşlar derli toplu Anayasa Mah­ kemesine gittiler, bu yetki alındı. «YÖK» diye Yüksdk Öğretim Kuruluşu diye bir Kurul kuruldu. İşte bu gibi meseleler oraya gelecekti, bu gibi meseleler orada çözümlenecekti, bunlar karşı karşıya oturacaklafdı; bu ortadan kalktı. Anayasa Mahkemesi, «özerk­ liğe keder düşürür, böyle kurum olmaz.» dedi. Şimdi, ne akademileri bir tarafa oturfturâbiliyorsunuz, ne üniversiteleri bir tarafa oturtturabiliyorsunuz. Biz de özerkliğe engin saygımız dolayısıyla sa- 9 . 2 . 1980 j ; I i î j ; j \ i ! ; j j | i i | ' i > i I O : 2 m ün sıfatıyla bu meselelere muttali oluyoruz. Size de gelip, ancak onlar bu kürsüye çıkma imkânına sahip olmadıkları için, bunları söyleyebiliyoruz. Bunu latife olarak söylemiyorum, ciddi olarak ifade ediyo­ rum. Kendilerine söyledim, «,Ne yapabiliriz?..» dedim. Bir üniversiteler kanunu te'klif etmişler. Bir arka­ daşım dedi ki, «Niye geri aldınız?..» Hiç biri muta­ bık değil. Bana bunu geri alıvermekten başka bir görev kalmadı. Çünkü ben, «Bu kanunu komisyonda müzakereye başlıyoruz» demiş olsa idim, 19 üniversittmizin 19 rektörü de ayrı fikirleri ifade etmek suretiyle bu kanunu çıkmaz hale getireceklerdi. Bunun tecrübesini de yakından yaşadığım için bilirim. O itibarla kendilerinin yetkili kurulları, Üniversitelerarası Kurul'a bu kanun tasarısını iade ettim, «Düzenleyip, derleyip toparlayıp getirin. Ne getirirseniz başımızın tacıdır, hiç bir noktasına dokunmadan Yüce Meclise götürürüz.» dedik. Bu tasarının 4 - 5 senede geleceğine de kani değilim; ama bugün bir gerçek ortaya çıkmıştır ki, Devlet gözetim ve denetimi üniversiteler ve akademiler üzerinde ne surette ve ne yolda yapılacaktır? Bunu Yüce Parlamento tespit etme durumuna gelmiştir. Bizden nasıl yapıIacağı sorulduğu zaman; biz nokta i nazarımızı açıklarız. Ancak, bugün bu konuda duygu önde, akıl arkadadır. Kendilerine ifade ettim; «Evvela duyguyu Î İ \ ! | ] j j 1 | geri çeker, aklı öne koyarsınız. Zamanın müsekkin hapını alınız.» dedim, «Zaman içerisinde teskin olunuz» ve hiç bir günahı olmayan öğrencilerimize hoca vermemek gibi kabule şayan olmayan bir tasarruf içinde bulunmamalarını da rica etmiş olmama rağmen, beni dinleyenler bunu makul karşıladıkları halde senatoları hoca verme konusunda; yani, «İlmi yardımı da kesiyoruz.» dediler, akademileri kendi ka•de.ieriyle başbaşa bıraktılar. Ama bu mesele; yani «Tıp fakültesi açar mı, eczacılık açar mı?» Aslında özel yüksek okulların Anayasa Mahkemesi tarafın­ dan iptal edilmiş olması muvacehesinde üni ve rs itelere Parlamentoca yapılan halisane tekliflerin, üniversi­ teler tarafından kabul edilmeyişinin bugün verdiği bir patlamadır. Biz o zaman kendilerine, «Lütfen fen bi­ limlerini alınız, sosyal bilimleri de akademiler alsın, bu iş böyle yürüsün» teklif iride bulunduğumuz zaman şiddetle küfürle kavgayla bu reddedilmiştir. Akademi başkanları ayağa kalktılar, «:Biz alıyoruz» dediler, Ege Üniversitesi, «Alıyoruz» dedi, biz de bu çocuklar sokakta kalmasın diye bunlara, bunları verdik, aka­ demilerin bünyesine fen bilimleri girdi. Şimdi, ecza­ cılık, dişçilik girer de, tıbbiyeye neden girmez?.. O tartışmanın içerisine de ben girmem.