T.B.M.M. B:39 23.11.1995 0:1 sürecinde, kendisine düşen kısmını yerine getirmek üzere. Halbuki, Yüce Parlamento, önce, yasa­ ma organı sıfatıyla bir yasayı yapar, kabul eder; o yasanın öngördüğü koşullar, daha sonra, o mev­ zuat içerisinde, sorumlu olan kurumlar eliyle, varsa, o kurumların ekleyebilecekleri iç düzenleme­ ler -ki, bunlar, normlar hiyerarşisi itibariyle, yasalardan daha altta, düzenleyici işlemlerdir- çıkarıl­ mak suretiyle yapılır; ama, karşılaştığımız tabloya bakınız ki, Yüksek Seçim Kurulu, işte, takvim­ deki sıkışıklık nedeniyle; işte, mevcut siyasal iktidarın, demokrasilerin anayasası sayılabilecek en temel kanunu olan seçim kanununu bile düzenlemedeki basiretsizliği ve bu basiretsizliğin bu ace­ miliğin bu hukuk tanımazlığın bu siyasal iradelere saygı tanımazlığın bir gereği olarak -ve burada itiraf edeyim- daha ziyade de, Doğru Yol Partisi Grubunun dört yıllık süre içerisinde değişik kere­ ler tanığı olduğumuz bir tutumu nedeniyle... Nasıl mı; bakınız, biraz önce, Sayın Yılmaz Ovalı dostumuz, burada "inşallah, Yüce Mahke­ me, bir daha böyle yanlış yapmaz" dedi. Ben, açıkça söylüyorum; bir anayasa hukukçusu olarak, bugüne kadar, gerek Anayasa Komisyonunda gerekse Yüce Parlamento kürsüsünde, Anayasa.Mahkemesinin, bu kadar, âdeta, savunmasız bîr şekildeymişçesine eleştirilmesine tanık olmaktan, şah­ sım adına -eminim ki, bu Parlamento içerisindeki, hukukun üstünlüğüne inanan insanlar da öyle­ dir- hep üzüntü duydum. "İnşallah, Yüce Mahkeme, bir daha böyle yanlış yapmaz" dediğiniz va­ kit, o Yüce Mahkemenin vermiş olduğu kararın yanlış olduğunu düşündüğünüzü söylüyorsunuz. O yanlış karar, eğer sizin siyasal iktidar olarak verdiğiniz bir kararın anayasaya uygunsuzluğu nede­ niyle verilmiş bir kararsa, orada, o kararın yanlışlığını söylemekle yetinmek, hele, bir hukukçu için, Sayın Ovalı, yerine getirilmesi gerekli olan diğer görevlerin, yani, neden yanlış olduğunu da anlat­ manın gereği olsa diye düşünüyorum. « Bugün, normlar hiyerarşisi itibariyle, sadece, şu Yüksek Seçim Kurulu kararı sonrasında Yü­ ce Parlamentonun, böylesi, fiiliyattaki bir hukukî boşluğu doldurma mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmasını bir yana bırakınız, bunun getirdiği ikinci büyük bir tehlike, kurumlar hiyerarşi sidir» Eğer, siz, izlediğiniz yasama teknolojisiyle, yaptığınız yasama faaliyetleriyle, bu ülkede, yüce mah­ kemeyi (Anayasa Mahkemesini) âdeta fiilî bir senato haline dönüştürürseniz ve ondan sonra da o yüce mahkemenin, her seferinde, verdiğiniz kararı âdeta onaylayan bir noter gibi davranmasını beklerseniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Tamamlayın efendim; buyurun. YÜKSEL YALOVA (Devamla) - ...sonrasında hüsrana uğradığınız vakit, o yüce kurumu yan­ lış karar almakla suçlamak sizi belki rahatlatır; ama, bu, ülkede, parlamenter rejim açısından en ze­ deleyici en yaralayıcı karar olur. Sayın Başkanımın hoşgörüsünü suiistimal etmemek için, bu kurumlar hiyerarşisine ve bu ku­ rumlar hiyerarşisi içerisindeki temel hukuk kavramlarına saygısızlığa son bir örnekle konuşmamı bitireceğim. Hem de, kendi yakın dostlarımdan Aydın Milletvekili Sayın Tunç Bilget ye Sayın Ba­ kanımız Miinif Islamoğlu'dan örnek vereyim: Her ikisi de, Bakan olduktan sonra, aslında, yasama organının bir üyesi olarak görev yaptıkları komisyonlardan ayrılmaları gerekirdi. Bu, parlamenter rejimin, yazılı olmayan, belki de, anayasalarda filan hiç olması gerekmeyen bir kuralıydı. Bakanlı­ ğa geçtiler, bakanlık sonrası, oralar öyle tutuldu ve ne yazık ki, Sayın Meclis Başkanlığı da, Doğ­ ru Yol Partisi Grup Başkanlığına yazdığı bir yazıyla, eh, biz ne yapalım; böyle, buraların boşaldı­ ğına ilişkin bir talep gelmemişti... . Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hukuk devleti olduğu iddiasındaysanız -ki, paylaştığımız, öyle olması gerektiği konusunda da her türlü özveriyi görev saydığımız bir kavramdır- yapmanız gereken iş, hukukun, sadece kendimize ait bir araç olduğu basit -pragmatist bile diyemeyeceğimsıradan düşüncesini bir an önce terk etmektir. -344- '