Uluslararası Sermaye Yatırımlarının

advertisement
International Journal of Public Finance
E-ISSN: 2548-0499
Vol./Cilt: 2 | Issue/Sayı: 1 | (2017), pp. 109 – 123
jou rn a l h o m ep ag e : h t tp :/ /d er gip a rk. go v .tr /ij p f
Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde
Tarafsızlık İlkesi
Tax Neutrality on International Capital Investments
Gizem KAPUCU1
ARTICLE INFO
ABSTRACT
Received: 11.07.2017
Received in revised
form: 12.09.2017
Accepted: 14.09.2017
Available online:
15.09.2017
The tax policies which states follow with regard to developing technology
and capital investments with raising mobility due to globalism are need to
be discussed in its legal basis. The principle of tax neutrality has the aim of
being legal foundation for these policies. According to this, the neutrality
principle in taxation of international capital investments is provided with
two measures, namely; not effecting the investment decision and not
discriminate between investments. In this paper, initially focused on the
conceptual framework and the foundations of the tax neutrality principle
and later capital export neutrality and capital import neutrality are
considered and explained with regard to international capital movements.
Moreover, conformity and diversion to the principle of the current situation
and regulations in OECD, EU and Turkey are examined.
JEL classification:
F21, K34
Keywords:
Tax Neutrality, Capital
Export Neutrality,
Capital Import
Neutrality
MAKALE BİLGİSİ
ÖZET
Alındı: 11.07.2017
Gözden geçirilmiş
alındı: 12.09.2017
Kabul: 14.09.2017
Yayın: 15.09.2017
Gelişen teknoloji ve küreselleşme sonucu hareketliliği artan sermaye
yatırımları bakımından devletlerin izlediği vergi politikaları, hukuki bir
temelde tartışılmaya muhtaçtır. Vergi tarafsızlığı ilkesi bu politikalara hukuki
bir zemin sağlama amacı taşır. Bu ilkeye göre uluslararası sermaye
yatırımlarının vergilendirmesinde tarafsızlık ilkesi; yatırım kararını
etkilememe ve yatırımlar arasında ayrımcılık yapmama şeklinde iki ölçütle
sağlanır.
Çalışmada öncelikle vergi tarafsızlığı ilkesinin kavramsal çerçevesi ve
temelleri üzerine odaklanılmış, ardından uluslararası sermaye hareketleri
bakımından sermaye ihraç tarafsızlığı ve sermaye ithal tarafsızlığı ele alınıp
açıklanmıştır. Çalışmada ayrıca OECD, AB ve Türkiye bakımından mevcut
JEL Kodu:
F21, K34
Anahtar Kelimeler:
Vergi Tarafsızlığı
İlkesi, Sermaye İhraç
1
Araş. Gör., Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Anabilim Dalı,
[email protected]
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
Tarafsızlığı, Sermaye
İthal Tarafsızlığı
durum ve düzenlemeler ilkeye uyum ve ilkeden sapma durumları
incelenmiştir.
1. Giriş
Vergilendirmede tarafsızlık (tax neutrality) ilkesi en genel tanımıyla, vergi
sisteminin; mükellefin kararı üzerinde etkisinin minimum seviyede tutulması ve her
mükellef için aynı şekilde oluşturularak uygulanmasıdır. Mükellefin kararı üzerinde
minimum etkisinin olması, seçim özgürlüğü teorisi ile; her mükellef için aynı şekilde
uygulanması ise eşitlik ilkesi ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle, eşitliği bozucu ve
mükellefin kararları üzerinde etki yaratıcı vergi uygulamaları, tarafsızlık ilkesinden
sapma oluştururlar.
Küreselleşme sonucu hareketlenen ve vergiye duyarlı hale gelen uluslararası
sermaye yatırımları bakımından vergi sonrası getiri oranları farklılaştığında (Furman,
2008:9) bu ilke daha önemli bir hal alır. Bunun nedeni böyle bir durumda mükellefin
sermayesi için yatırım yerini ve türünü belirlerken vergiyi bir etken olarak
düşünmesidir. Devletler yatırımcıları etkilemek için vergi sistemlerini bir faktör olarak
kullanma eğilimi içindedir. Bu eğilime hukuki bir sınır çizilmesi ve devletlerin bu sınır
içinde kalmasının sağlanması uluslararası vergi hukukunun en önemli konularından
birini oluşturur. Günümüzde devletler ekonomik istikrar ve büyüme hedefleri
doğrultusunda hareketliliği üst seviyede olan sermayeye büyük önem vermektedirler.
Bu bağlamda yabancı sermayeyi çekmek kadar, yerli sermayeyi elde tutmak da
devletlerin hedefi haline gelmektedir. Bu durumun hukuk bilimini ilgilendiren yönü ise,
birinci olarak; uygulamaların ayrımcılık yasağı kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceği noktasında kendini gösterir. Hukukun konuya dair bir diğer ilgi
noktası ise, devletlerin ticari hayata keyfi müdahalesinin ve ayrımcılık oluşturan
uygulamalarının sınırını belirlemektir. Günümüzde devletlerin egemenlik yetkileri
sınırsız kabul edilmez. Devletler çoğu zaman bu kabülü kendilerini anlaşmalar yoluyla
sınırlayarak ve bu sınırı kayıt altına alarak ortaya koyarlar. Bu bakımdan devletlerin
yükümlülüğü salt bir ulusal hukuk sistemine bağlılık değil; uluslararası hukuk ilkelerine
ve taraf olunan anlaşmalara da uygun davranma yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Devletler vergi aracılığıyla uluslararası sermaye hareketlerine müdahalede
bulunduklarında, bu müdahalenin sınırı da gerek iç hukuk sistemi ile gerekse
uluslararası hukukun ilkeleri ve taraf olunan anlaşmalarla belirlenir. İşte bu sınırın
belirlenmesinde kullanılacak ölçütlerin tespiti uluslararası vergi hukukunun
konularından ve amaçlarından birini oluşturur.
Çalışmanın amacı, mükellefin seçim özgürlüğü ışığında ve eşitlik ilkesi
çerçevesinde vergi sistemlerinin sermaye yatırımları üzerindeki etkisinin ve devletlerin
ticari hayata müdahale etme sınırının incelenmesidir. Böyle bir incelemenin
uluslararası sermaye hareketleri bakımından sermaye ihraç tarafsızlığı ve sermaye ithal
tarafsızlığı olarak iki görünümü ortaya çıkar. Çalışmanın diğer bölümünde ise ilkenin
hukuk düzenlemeleri karşısındaki konumu; ilkeye uyum ve ilkeden sapmalar ele
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
110
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
alınacak ve bu çerçevede OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü), Avrupa Birliği
(AB) ve Türkiye bakımından mevcut durum, hukuki düzenlemeler ve yaklaşımlar
irdelenecektir. İlkeden sapma durumlarının haklı nedeni ve düzenlemelerin bu amaca
uygunluğu da çalışmada tartışılacak olan konulardandır. Bu tartışmanın nihai hedefi ise,
uluslararası sermaye hareketliliği üzerinde vergi sistemlerinin etkisinin hukuken kabul
edilebilir olabilmesi için nasıl bir hukuki sınır çizilmesi gerektiğine dair bir fikir
üretmektir. Bunun gerçekleşebilmesi için ise ilk yapılması gereken tarafsızlık ilkesinden
sapma durumlarının haklı nedenlerini araştırarak, korumanın ölçülü olup olmadığının
tespit edilmesidir.
2. Sermaye Hareketlerinin Vergilendirmesinde Tarafsızlık İlkesinin
Anlamı ve Alt İlkeleri
2.1. İlkenin Anlamı
Uluslararası sermaye yatırımlarının vergilendirmesinde tarafsızlık ilkesi; yatırım
kararını etkilememe ve yatırımlar arasında ayrımcılık yapmama şeklinde iki ölçütle
sağlanabilir. Bu ölçütler ise i) seçim özgürlüğü teorisi ve ii) eşitlik ilkesi çerçevesinde
değerlendirme yapmayı gerekli kılar.
Seçim özgürlüğü teorisi; yatırım kararı üzerinde etkisiz, başka bir deyişle nötr bir
vergi sistemi oluşturulmasını öngörür (Bracewell-Milnes, 1988; 1). Bunu sağlayacak
ölçütlerden biri yatırım yapılan ülke ile mukim olunan ülke arasındaki vergi
sistemlerinin, -asgari seviyede vergi oranlarının- uyumlu olmasıdır. Vergi oranlarının
farklılaştığı durumlarda ise ülkeler iki taraflı anlaşmalar veya kendi kanunlarında
yapacakları düzenlemeler ile oluşması muhtemel uyumsuzları gidererek sermaye
hareketliliğinin vergilendirilmesinde nötr bir sistem oluşturabilirler.
Seçim özgürlüğü kapsamında tarafsız bir vergi sistemi oluşturulabilmesi için bir
diğer ölçüt ise, Adam Smith’in uygunluk prensibi olarak karşımıza çıkan, vergi
zamanının mükellefe en uygun zaman olarak belirlenmesidir (Smith, 2014: 928-929).
Bu ölçüt uluslararası sermaye yatırımlarının vergilendirilmesine uygulandığında şu
sonuç ortaya çıkar: yatırıma ev sahipliği yapan ülke ve yatırımcının mukimi olduğu
ülkenin vergilendirme zamanı mükellefe en uygun zaman -aynı zaman- olmalıdır. Buna
göre, ev sahibi ülke yabancı yatırımcıyı gelir elde ettiğinde değil de, bu geliri ülkesine
götürdüğü zaman (gelir ülkeden çıktığında); mukim olunan ülke ise, elde edilen gelir
ülkeye girdiği zaman vergilendirmelidir (Abbasov, 2005: 91). Uygunluk prensibi ve
ülkeler arası uyum; mükellefin karar alma sürecine etkinin nötrleşmesini sağlayacak
ölçütlerdir.
Tarafsızlık ilkesi, vergi sistemlerinin her mükellefe aynı şekilde uygulanması
gerektiği şeklinde ortaya konduğunda da eşitliğin bir alt ilkesi olarak değerlendirilir. Bu
bağlamda tarafsız bir vergi sistemi oluşturulması için önerilecek olan ölçüt -asgari
seviyede- ayrımcılık yasağı olarak karşımıza çıkar. Uluslararası yatırımlar arasında
ayrımcılığa yol açan ve eşitlik ilkesini zedeleyen 4 durum vardır: (i) sermaye girişini
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
111
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
kısıtlama (inbound restrictions) (ii) sermaye çıkışını kısıtlama (outbound restrictions) (iii)
yerel yatırımcının yabancı yatırımını teşvik etme (outbound preferences) (iv) yabancı
yatırımcıyı yerel yatırımcıya göre destekleme (inbound preferences) (Warren, 2001:
150). Daha genel bir gruplandırma yapmak gerekirse bu ayrımcılık türlerini kısıtlama
yoluyla yapılan ayrımcılık (i, ii) ve teşvik yoluyla yapılan ayrımcılık (iii, iv) olarak 2 ana
grupta ele almak da mümkündür. Bu noktada sermaye hareketliliği üzerinde etkisi olan
vergi uygulamalarından; sermaye kontrolü ve devlet yardımları üzerinde durmak
gerekir. Sermaye kontrolleri, kısıtlamalar yoluyla ayrımcılık oluştururken; devlet
yardımları da teşvik yoluyla ayrımcılık oluşturan uygulamalardandır.
Sermaye kontrolleri, ülkelerin piyasalarından çıkan veya piyasalarına giren
sermayeyi kontrol etmek için kullanabileceği işlem vergileri, diğer sınırlar veya
tamamen yasaklama şeklinde kendini gösteren düzenlemeler ve/veya kısıtlamalardır.
Konumuz bakımından sermaye hareketlerine getirilen vergisel kısıtlamalara
odaklanmak gerekir. Bu konuyla bağlantılı bir vergi sistemi önerisi, uluslararası menkul
sermayeyi spekülatif olarak gören Keynes tarafından, bu sermaye üzerine konulacak bir
vergi ile uzun dönemli istikrar sağlanacağı savıyla ortaya atılmıştır
(http://www.ab.gov.tr/files/EMPB/finansal_islem_vergisi_empb_print_version.pdf,
Erişim Tarihi: 31.03.2017). Ardından James Tobin, döviz alım satımları üzerine bir vergi
konulması fikrini ortaya atmıştır (Tobin, 1994). Tobin bu suretle kurlarda bir istikrar
sağlamayı hedeflemesinin yanı sıra, elde edilecek gelirin küresel kalkınma için
oluşturulacak bir fona aktarılmasını da önermiştir (http://www.ab.gov.tr/files/EMPB/
finansal_islem_vergisi_empb_print_version.pdf,
Erişim
Tarihi:
31.03.2017).
2
Günümüzde de gerek AB düzeyinde (bkz. EC COM (2013) 71 final) gerek IMF nezdinde
(bkz. a Fair and Substantial Contribution by the Financial Sector Final Report for The G20, 2010) konu güncel şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Tartışmaların odağında
finans sektöründe oluşan ekonomik krizleri çözmek için bir fon oluşturma hedefinin
ağır bastığı görülür.
Yerel sermayenin yurtdışına çıkışını önlemek adına, bir sermaye kontrolü aracı
olarak “çıkış vergisi (exit tax) uygulaması” da gündeme gelir. Çıkış vergisi birazdan daha
ayrıntılı açıklanacağı üzere Avrupa Birliği düzenlemelerinde de karşımıza çıkmaktadır.
Bu vergi türü, yerleşik bir mükellefin (gerçek veya tüzel kişinin) yabancı ülkeye göçü
veya varlıklarını yabancı ülkeye transfer etmesi durumunda, çıkış yapılan devletin kendi
topraklarında yaratılan sermaye kazançlarının ekonomik değerini, çıkış anında serbest
piyasa üzerinde henüz kazanılmamış olsa bile vergiye tabi tutabilmektedir. Bu suretle
mükellefin yurtdışına sermaye çıkarmasına bir sınırlama getirilmiş olur.
2
2016 sonlarında Avrupa Komisyonu'nun ekonomik ve parasal işlerden sorumlu üyesi Pierre Moscovici,
finansal işlem vergisi için (financial transaction tax-FTT) çok önemli ilerlemeler kaydedildiğini
söylemiştir.
Bu
konuda
bir
taslak
metin
üzerinde
çalışıldığını
belirtmiştir
(http://www.cityam.com/251202/eu-financial-transaction-tax-unveiled-year,
Erişim
Tarihi:
12.04.2017). Avrupa düzeyinde bir finansal işlem vergisine destek veren ülkeler ise şunlardır: Almanya,
Avusturya, Belçika, Estonya, Fransa, İspanya, İtalya, Postekiz, Slovakya ve Slovenya.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
112
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
Sermaye üzerinde ayrımcılık oluşturabilecek diğer uygulama ise vergi
teşvikleridir. Vergi teşvikleri, 20. yüzyılda küreselleşme ile önem kazanmıştır; 21.
yüzyılda ise bu durum önemini daha da artırmıştır. Serbest piyasa ekonomisinin
kısıtlamaları kaldırma yönündeki eğilimi nedeniyle, teşvikler devletlerin en önemli
piyasaya müdahale araçlarından biri haline gelmiştir (Eser, 2011:1).
Anılan ayrımcı uygulama ve düzenlemelere karşı 2 ilke geliştirilmiştir. Bunlar
sermaye ihraç tarafsızlığı ve sermaye ithal tarafsızlığıdır.
2.2. Sermaye Hareketliliğinin Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesinin Alt İkeleri
2.2.1. Sermaye İhraç Tarafsızlığı
Sermaye ihraç tarafsızlığı, bir ülkede yerleşik kişinin nerede yatırım yaparsa
yapsın, aynı şekilde vergilendirilmesini savunur. Bu nedenle ikamet ilkesine göre
vergilendirilmeyi esas alır (Griffith vd. 2010: 926) ve yurtiçinden elde edilen gelir ile
yurtdışından elde edilen gelire aynı muameleyi yapar. Bu şekilde vergi sistemleri göz
önünde bulundurulmaksızın, sermayenin en etkin olarak kullanılacağı yere tahsis
edilmesini amaçlar (Weisbach, 2015: 637). Bu ilke yerli yatırımcının yabancı yatırımı ile
yerli yatırımı arasında ayrım yapılmamasını sonuçlar. Örnekle açıklamak gerekirse,
Türkiye’de % 20 oranında uygulanan kurumlar vergisine karşılık, Amerika Birleşik
Devletleri’nin % 15 oranında, Avrupa Birliği ülkelerinin ise % 30 oranında kurumlar
vergisi öngördüğünü varsayalım. Böyle bir vergi sisteminde, Türkiye’den çıkacak olan
bir sermaye akışı bakımından sermaye ihraç tarafsızlığının sağlanabilmesi için, Türk
yatırımcıların; AB’de yapacağı yatırım ile ABD’de yapacakları yatırımın ve sermaye
çıkışının olmadığı bir durumda Türkiye’de yapacakları yatırımın aynı şekilde
vergilendirilmesi gerekir. Ülkelerin vergi oranları farklılaştığında vergi sonrası getiri de
farklılaşacağından, tarafsızlığın sağlanabilmesi için; yatırımcı ikamet ilkesine göre –
örneğimizde Türkiye’de uygulanan orandan- vergilendirildiğinde her durumda %20'lik
bir yük ile karşı karşıya kalacaktır. Yatırım yapılan ülkenin de vergilendirme yapması
durumunda ise, indirim ya da istisna yönteminin uygulanması gerekir. Böylece vergi
sonrası getiriler eşitlenerek, sermaye hareketliliği üzerinde verginin etkisi ortadan
kaldırılmış olur. Sermaye ihraç tarafsızlığının arkasındaki normatif amaç, yatırımcının
yatırım yapacağı yer konusunda seçim yaparken vergileri değil, ticari amaçları göz
önünde bulundurmasıdır (Mason, 2010: 6). Nitekim yukarıda verdiğimiz örnekte 3 farklı
ülke ve 3 farklı vergi oranı söz konusu olduğunda;
- yatırımcı sermayesini ihraç edip etmeme konusunda ve
- ihraç edecek ise hangi ülkeye ihraç edeceği konusunda;
vergi sistemlerini göz önünde bulundurmadan bir tercih yaparsa sermaye ihraç
tarafsızlığı sağlanmış olur. Böylece yatırımcı vergi dışı faktörleri göz önünde
bulunduracak ve sermaye, en etkin kullanıldığı yere tahsis edilmiş olacaktır. Sermaye
ihraç tarafsızlığına getirilebilecek eleştirilerden birisi de esasında budur. Vergi dışı
faktörlerin sermayeyi çekmeye başlaması, doğrudan yatırımlar bakımından bazı riskler
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
113
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
içerir. Doğrudan yatırımlarda işçi maliyeti gibi birtakım sosyal konuların yatırım kararı
üzerinde etki etmesi, başka sorunlara yol açabilecektir (Gedikli, 2011: 108)3. Ancak
finans sektörü bakımından böyle bir risk söz konusu olmadığından, bu sektör için
sermaye ihraç tarafsızlığının sağlanmasına yönelik olarak bu yönde bir eleştiri getirmek
mümkün değildir.
Sermaye ihraç tarafsızlığı ilkesine göre, sermaye ihracına konulacak kısıtlamalar
ve yine sermaye ihracı için yapılacak olan teşvikler ayrımcılık yaratarak, bu ilkeden
sapma durumları meydana getirir. Sermaye ihracına konulacak kısıtlamalar için güncel
bir örnek olarak çıkış vergisi uygulaması gösterilebilir4. Sermaye ihracı teşvikleri için ise
yurtdışı iştirak kazançları istisnası örnek olarak verilebilir.
2.2.2. Sermaye İthal Tarafsızlığı
Sermaye ithal tarafsızlığı, tüm yatırımların, yatırımcının yerleşim yerine
bakılmaksızın, aynı şekilde vergilendirilmesi gerektiğini savunan bir ilkedir. Buna göre,
sermayenin kaynak ilkesine göre vergilendirilmesini (Griffith vd. 2010:926) esas alır.
Örnek vermek gerekirse Türk yatırımcılarının her bir pazarda AB yatırımcılarıyla aynı
oranda vergi ödemelerini şart koşar. Bunun somutlaşmış hali şudur: Avrupa
Birliği'ndeki AB ve Türk yatırımcıları % 30 oranında vergi ödemelidir. Benzer şekilde,
sermaye ithal tarafsızlığı Türkiye’de yatırım yapan AB merkezli yatırımcıların, Türkiye’ye
% 20 oranında vergi ödemelerini gerekli kılar. Bu oran, Türk yatırımcıların iç pazarda
yapacakları yatırım üzerinden ödedikleri vergi oranı ile aynıdır. Böyle bir vergi sistemi
sermaye ithal tarafsızlığını sağlayacaktır.
Sermaye ithal tarafsızlığı yabancı yatırımcı ile yerli yatırımcı arasında ayrımcılığa
karşı çıkar. Bu şekilde yatırım tasarrufunda (Weisbach, 2015: 637) ve rekabette etkinlik
(Vail, 2011: 180) sağlamayı amaçlar. Bu suretle mukim yatırımcılar, yatırım yaptıkları
ülkedeki tüm yatırımcıların aynı şekilde vergilendirilmesi nedeniyle eşit vergi
koşullarında rekabet edebilir (OECD Tax Policy Studies: Tax Effects on Foreign Direct
Investment – No. 17 Tarih yok).
Bu ilkeye göre, sermaye ithaline konulacak kısıtlamalar ve sermaye ithalini
teşvik edecek vergi uygulamaları bu ilkeye aykırılık oluşturur. Sermaye çekmek
amacıyla yapılan ve rekabet bozucu nitelikte olan devlet yardımları bu ilkeden sapma
durumuna örnek olarak verilebilir. Ayrıca sermaye ihracının kısıtlanmasına yönelik
uygulamalar sonucu sermaye yurtiçinde kaldığında, bu durum sermayenin tahsis
edileceği kaynağın belirlenmesine de etki eden bir faktör olarak sermaye ithal
tarafsızlığından sapma olarak nitelendirilebilir.
3
Yazar, işçi haklarının kısıtlı olduğu, grevlerin yasaklandığı ya da işlevsiz hale getirildiği, sosyal
politikaların zayıf olduğu ülkelerin yatırım için daha elverişli olduğunu belirtmektedir.
4
Çıkış vergisi ile ilgili detaylı açıklamalar “3.2 AB’nin Yaklaşımı” başlığı altında verilecektir.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
114
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
3. Somut Hukuki Düzenlemelerin Vergi Tarafsızlığı İlkesi Karşısında
Durumu
3.1. Genel Olarak
Her ülke aynı vergi sitemine sahip olmadığı sürece, sermaye ihraç ve ithal
tarafsızlığı ilkelerinin aynı anda sağlanamayacağına ilişkin yaygın bir görüş mevcuttur
(Knoll, 2011: 107)5. Buna karşın, anılan iki ilkenin bir arada mevcut olup olamayacağına
dair tartışmalar; pratikte ayrımcılık yasağı ve/ veya çifte vergilendirmenin hafifletilmesi
ile ilgili konularda kendini gösterir (OECD/ TPA, 2003: 13). Bu nedenle ülkeler vergi
anlaşmalarında ve uluslararası vergi hukukunun temel düzenlemelerinde sermaye
hareketliliğinin vergilendirilmesinde tarafsızlık ilkesini bu kapsamda ele almaktadır.
3.2. OECD’nin Yaklaşımı
OECD uygulamasında vergi tarafsızlığı, bir amaç olarak dile getirilir (OECD Tax
Policy Studies: Tax Effects on Foreign Direct Investment – No. 17). Gelir ve Servet
Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Model Anlaşma (Model Tax Convention on Income
and Capital) md. 24 ayrımcılık yasağı (non-discrimination) başlığı altında bu ilkeye
normatif bir değer kazandırır. 24. maddenin birinci fıkrasına göre; bir Akit Devletin
vatandaşları, diğer Akit Devlette, bu diğer Devletin vatandaşları ile aynı koşullarda,
özellikle mukimlik yönünden, … daha ağır bir vergilemeye ve buna bağlı
mükellefiyetlere tabi tutulmayacaklardır.” Görüldüğü üzere bu fıkra, uyrukluğa dayalı
ayrımcılığa karşı çıkmaktadır; ancak önemle belirtmek gerekir ki yasaklanan ayrımcılık,
yabancı yatırımcının sermaye girişini kısıtlama şeklinde ortaya çıkan ayrımcılıktır. Buna
karşın yabancı yatırımcının teşvik edilmesi yoluyla ortaya çıkan ayrımcılık, bu maddenin
yasağı kapsamında değildir. Maddenin üçüncü fıkrası ise bir Akit Devlet teşebbüsünün
diğer Akit Devlette sahip olduğu işyerinin aynı faaliyetleri yürüten teşebbüslerin tabi
olduğu vergilemeye göre daha az lehe bir vergilendirmeye tabi tutulmasını yasaklar.
Böylece bir teşebbüsün bulunduğu yere dayalı ayrımcılığın önlenmesi amaçlanır(GİB,
2014:317, parag.33). Böylece uyrukları ne olursa olsun, bir Akit Devletin diğer Akit
Devletteki iş yerine sahip tüm mukimlerini kapsar (GİB, 2014: 317, parag.33).
Belirtmek gerekir ki, 24. madde hükümleri, ayrımcılığın her biçimine değinmez,
bazı özel durumları kapsamakla yetinir. Örneğin, teşvikler yoluyla yabancı sermayenin
girişinin teşvik edilmesi, OECD Model Anlaşmasında ayrımcılık yasağı olarak
değerlendirilmemektedir. Bir diğer örnek olarak; bir devletin kendi mukiminin yurtdışı
yatırımlarına yurtiçi yatırımlarına nazaran daha ağır/daha az biçimde vergi
yüklemesinin yasak olarak kabul edilmemesi gösterilebilir. Dolayısıyla madde, konusu
bakımından oldukça dar bir uygulama alanına sahiptir. Sonuç olarak, yatırımcı üzerinde
5
Sermaye ithal tarafsızlığının literatürde kabul edilen iki farklı temeli olduğunu belirten Knoll,
temellerden birisinin tasarrufta etkinliğe; diğerinin ise rekabette etkinliğe, başka bir ifadeyle, mülkiyet
tarafsızlığına atıf yaptığını belirtir. Bu ikisi arasında oluşacak olan fark, mülkiyet tarafsızlığı temelinde
yükselecek olan sermaye ithal tarafsızlığı anlayışı ile sermaye ihraç tarafsızlığının aynı anda
sağlanabilecek olmasıdır.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
115
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
etki yaratılmasını tam olarak önleyici bir sistem kurmayan OECD Model Anlaşması,
tarafsızlık ilkesini sağlamaya yönelik yeterli işleve sahip değidir. Buna karşın yabancı
yatırımcıyı koruyucu hükümler içermesi nedeniyle, sermaye girişinin kısıtlanmasına
yönelik ayrımcılık türünü yasaklar. Böylece sermaye ithal tarafsızlığının bir ayağını kısıtlamaları kaldırma - sağlar.
3.3. AB’nin Yaklaşımı
Avrupa Birliği, temeli olan dört hareket özgürlüğü (Barnard, 2010:3) anlayışına
uygun olarak, 2016 yılına kadar sermaye hareketliliği için konulacak tüm kısıtlamaları
kaldırmaya yönelik bir yaklaşım içinde olmuştur. Nitekim 2002 tarihli Avrupa Birliği
Antlaşması ve Avrupa Topluluğunu Kuran Antlaşmanın Konsolide Edilmiş Versiyonu md.
56’da üye devletler ile üçüncü ülkeler arasında sermaye hareketine ilişkin tüm
kısıtlamaların yasaklanacağı hükme bağlanmıştır. Buna karşın 2016 yılında yayınlanan
AB Vergiden Kaçınma Karşıtı 2016/1164 sayılı Direktif’te çıkış vergilendirmesine (exit
taxation) izin veren düzenlemeler vardır. Direktifin giriş bölümünün 5. paragrafında
vergiden kaçınmaya karşı bir araç olarak kullanılabileceği belirtilen çıkış vergisi, 10.
paragrafta “bir mükellefin sermaye varlıklarını veya maliikametgahını bir Devletin
vergilendirme alanından çıkardığı durumlarda, bu Devletin kendi topraklarında
yaratılan ekonomik değerin - kazanç henüz gerçekleşmemiş olsa bile vergilendirmesi”
olarak ifade edilir. Ayrıca 5. madde hangi durumlarda çıkış vergisinin uygulanacağını
düzenler. Bu düzenleme AB üyesi ülkelere, bir şirketin mukimliğinin yüksek vergili bir
ülkeden düşük vergili bir ülkeye taşınması gibi durumlarda, şirketlerin yaratmış olduğu
ancak henüz realize olmamış gelirleri de vergileme hakkı tanır (Üstün &Özsoy,
http://www.kpmgvergi.com/Blog/Pages/FullBlog.aspx?article=593,
Erişim
Tarihi:
31.03.2017).
Çıkış vergisi, sermaye ihracına yönelik bir sınırlandırma olmasına rağmen AB
Direktifinde bu sınırlama vergiden kaçınmaya karşı kullanılacak bir araç olma ölçütüyle
meşrulaştırılmaktadır.
Çıkış vergisi, gayrimaddi varlıklar söz konusu olduğunda daha önemli bir hal alır.
Avrupa Komisyonu’nun paketle ilgili basın bildirisinde verilen örnek (http://europa.eu/
rapid/press-release_MEMO-16-2265_en.htm, Erişim Tarihi: 31.03.2017) üzerinden
bunun anlaşılması daha kolay olacaktır. Bu örneğe göre; bir Üye Devlette kurulu bir ilaç
firması, umut verici yeni bir ürün geliştirir ve geliştirme masraflarını o Devletteki
vergilendirilebilir kazançlarından düşer. Ürün kâr oluşturmaya başlarken, vergisiz bir
ülkeye taşınır ve patent başvurusu orada yapılır. Sonuç olarak, bu ürünün fikri
mülkiyetine katkı sunan süreçte üretilen tüm değerler,vergi-dışı kalmış olur. Çıkış
vergisi ile, ürünün orijinal olarak geliştirildiği Üye Ülke, yurtdışına taşınmadan önce
şirketin bu ürünün değeri konusunda vergi koyabilir. Bu tür bir vergilendirme,
ekonomik faaliyetin nerede gerçekleştiğine daha çok odaklanmaktadır.
Görüldüğü üzere çıkış vergisi, sermaye hareketliliği üzerinde bir kısıtlama olması
nedeniyle tarafsızlık ilkesinden sapmadır. Ancak bu sapmanın haklı nedeni vergiden
kaçınmanın önlenmesidir.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
116
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
Uluslararası sermaye hareketlerinin vergilendirilmesinde tarafsızlık ilkesi
bakımından Avrupa Birliği uygulamasında devlet yardımları (state aids) yasağına da
değinmek gerekir. Avrupa Birliği'nin İşleyişi Hakkında Antlaşma md.107 devlet
yardımları yasağını düzenlemektedir. Bu maddeye göre “Bir Antlaşma'da aksi
belirtilmediği sürece, bir Üye Devlet tarafından verilen herhangi bir yardım veya Devlet
kaynaklarının herhangi bir avantaj, belirli teşebbüsleri lehte destekleyen, rekabeti
bozan veya tehdit eden herhangi bir biçimde ticaretietkileyecek şekilde tasarruf eden
Üye Devletler, iç pazarla uyumlu değildir.” Madde 107/1 anlamı çerçevesindeki bir
avantaj, bir teşebbüsün normal piyasa koşulları altında, yani Devlet müdahalesi
olmadan elde edemeyeceği herhangi bir ekonomik fayda anlamına gelir (Draft
Commission Notice on the notion of State aid pursuant to Article 107(1) TFEU) . Bu
maddeden anlaşıldığı üzere devlet yardımı yasağının uygulanabilmesi için 4 koşul
gereklidir. Bu koşullar şu şekilde sıralanabilir:
- Devlet veya Devlet kaynaklarından piyasaya (örn. Hibeler, faiz ve vergi
indirimleri, vergi anlaşmaları vb.) finansal müdahale yapılmalıdır.
- Bu müdahale, alıcı üzerinde bir avantaj getirmelidir,
- Müdahale, rekabeti bozacak veya tehdit edecek nitelikte olmalıdır;
- Müdahale, Üye Devletler arasındaki ticareti etkileyebilmelidir.
Görüldüğü gibi maddede belirtilen rekabeti bozma/ticareti etkileme
sebeplerinin yasak için koşul oluşturması, vergi tarafsızlığı ilkesinin de korumayı
amaçladığı değerlerle uyum içindedir. Bu nedenle devlet yardımlarının yasaklanma
rejimi, tarafsızlık ilkesine de hizmet edecektir.
Konumuz bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uygulamasına da göz
atmakta fayda vardır. Çünkü vergi ile ilgili birçok mesele, müdahale ettiği alanlar ve
haklar göz önünde bulundurulduğunda bir insan hakları meselesidir. AB hukuku ve
AİHS -AB’nin bütün üyeleri AİHS’e katılım gösterdiği için- yakın bir ilişki içindedir. AİHS
uygulamasında ayrımcılık yasağı, muhakkak bir hak ile bağlantılı olarak ele alınır6.
Nitekim AİHS Madde 14 Ayrımcılık yasağı: “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler,
ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak
üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır”(vurgu bize aittir) şeklindedir. Konumuz bakımından bağlantılı hak,
mülkiyet hakkı olarak karşımıza çıkar. AİHS’e ek 1 nolu protokol madde 1’de mülkiyet
6
Ancak belirtmek gerekir ki, protokol 12, bu kapsamı genişletmiştir. Protokol No.12'nin Sözleşme
sistemine dahil etmeyi hedeflediği “Genel ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 1. maddesine göre
“(1)Yasayla tanınan herhangi bir haktan yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal ya da başka
görüş; ulusal ya da toplumsal köken, bir ulusal azınlığa mensup olma, mülkiyet, doğum ya da diğer
statüler gibi herhangi bir temelde ayrımcılık olmaksızın güvence altına alınacaktır. (2) Hiç kimse,
herhangi bir kamu makamı tarafından 1. fıkrada belirtilen herhangi bir temelde ayrımcılığa tabi
tutulmayacaktır.” Türkiye’nin bu protokolü onaylamadığını belirtelim.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
117
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
hakkının sınırlama ölçütü kamu yararı ve genel yarar olarak belirlenmiştir7. Genel yarar
ölçütü kontrol niteliğinde müdahaleleri(Gemalmaz, 2009;474) düzenleyen ikinci fıkrada
geçer. Vergileri de içeren bu fıkra hükmü, konumuz bakımından bizi asıl ilgilendiren
düzenlemedir. Devletlerin mülkiyet hakkı ile bağlantılı ayrımcılık yasağı uygulamasında
ölçüt belirleme/ kamu yararının ve/ veya genel yararın bulunup bulunmadığını
belirleme konusunda mutlak bir takdir marjı (wide margin of appreciation) vardır8.
Kamu yararı ile meşru amaç ölçütünün sağlanıp sağlanmadığı değerlendirmesi
yapıldıktan sonra ise, ölçülülük kapsamında bir değerlendirme yapılması gerekir.
Burada da ayrımcı uygulamaya sebep olan araç ile kamu yararı arasında adil bir
dengenin gözetilip gözetilmediğine bakılır (Gemalmaz, 2009; 522).
3.4. Türkiye’de Mevcut Durum
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uygulamaları ile sermaye ihraç tarafsızlığı
arasındaki bağlantıya bakacak olursak şu tespitlerde bulunmak mümkündür: Gelir
üzerinden anlınan vergiler konusunda Türk Vergi Sistemi kural olarak ikamet ilkesini
benimser. Bu bağlamda yerel yatırımcının geliri elde ettiği yere bakmaksızın
vergilendirir. Nitekim, tam mükellefler gerçek kişilerin hangi ülkede olursa olsun, elde
etikleri bütün gelirler toplanarak vergilendirilmektedir. Bu itibarla Gelir Vergisi
Kanunu’nun 3’üncü maddesi, tam mükellefiyette ikametgah esasını benimsemektedir.
Buna karşılık dar mükellef gerçek kişilerin yalnız Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve
iratlar üzerinden vergilendirilmesini kabul etmektedir. Bu anlamda Gelir Vergisi
Kanunu, dar mükellefiyetle sınırlı olarak kaynak ilkesine de yer vermektedir. Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun (KVK) 3. maddesi ise, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan
kurumları tam mükellef olarak değerlendirmektedir. Bu durumda, tam mükellef olarak
nitelendirilen kurumlar, hem yurt içi hem de yurt dışında elde ettikleri kazançlarının
tamamı üzerinden Türkiye’de vergilendirilmekte, bu bağlamda kurumlar vergisi
sisteminin de kural olarak ikamet ilkesini benimsediği görülmektedir. Gerek ikamet
ilkesi gerek istisna ve indirim yöntemi ile çifte vergilendirmenin önlenmesi araçları
sermaye ihraç tarafsızlığını sağlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uygulamaları ile sermaye ithal tarafsızlığı
arasındaki ilişkide ise şu tespitlerde bulunmak mümkündür: Türkiye sermaye
yatırımlarının vergilendirilmesinde ikamet esasını benimseyerek kaynak ilkesine ve
dolayısıyla sermaye ithal tarafsızlığına uygun olmayan bir sistem oluşturmuştur. Ancak
7
MADDE 1 Mülkiyetin korunması: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı
gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen
koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek
veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri
yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” Her ne kadar Türkçe resmi
çevirinin iki fıkrasında da kamu yararı ifadesi geçiyorsa da metnin orjinalinde 1. Fıkrada “public
interest/ d’utilité publique”, ikinci fıkrada ise“general interest/ l’intérêt general” ifadeleri yer
almaktadır. Çalışmanın sınırı bakımından bununla ilgili tartışmalar yapılmayacaksa da, bu farklılığa
işaret etmekte fayda var.
8
ECHR, Case of Muratović V. Serbia (Application no. 41698/06), 21/03/2017.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
118
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
yerli yatırımcı ile yabancı yatırımcı arasındaki ayrımcılığın ortadan kaldırılması
konusunda yukarıda ele alınan OECD ve AB yaklaşımlarını destekleyerek bu ilkeye
aykırılığın etkileri (örneğin haksız rekabet) hafifletilmektedir.
1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası düzleminde tarafsızlık ilkesine temel
oluşturabilecek düzenlemeler; md.2 hukuk devleti ilkesi, md. 10 eşitlik ilkesi (Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.), md.13 temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılma rejimi9 (Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.) ve
md.35 mülkiyet hakkı olarak sıralanabilir. Ayrıca, konuyla bağlantılı olarak Türkiye’nin
taraf olduğu uluslararası anlaşmaların varlığı nedeniyle md. 90/ 5 de (Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.) ilkemize temel
oluşturabilecek normatif değerlerden biridir. Yine Anayasa’da dağınık bir şekilde yer
alan devletin iktisadi ve sosyal ödevleri (ör. md. 167) ve bu ödevlerin sınırı (md. 65)
konumuz ile ilişkili anayasal düzenlemelerdir.
Eşitlik ilkesinin tarafsızlığın temelinde yatan iki düşünceden biri olduğunu daha
önce belirtmiştik. Bu kapsamda uluslararası sermaye yatırımlarının vergilendirmesinde
tarafsızlık ilkesini 1982 Anayasasında yer alan eşitlik ilkesi çerçevesinde değerlendirmek
mümkündür. Anayasa Mahkemesi, Anayasada yer alan eşitlik ilkesinden sapma
durumlarında haklı nedenin varlığına göre bir değerlendirme yapmaktadır. Nitekim
AYM vermiş olduğu kararlarda Anayasada öngörülen eşitliğin mutlak anlamda bir
eşitlik olmayıp, ortada haklı nedenlerin bulunması halinde, farklı uygulamalara imkân
veren bir ilke olduğunu dile getirmektedir (Bkz. AYM, 11.12.1986 Tarih ve E.1985/11,
K.1986/29 Sayılı Karar, kaynak). Yine Anayasa Mahkemesi aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik
ilkesi zedelemeyeceğini sıklıkla dile getirmektedir(Örnek olsun; AYM, 2.11.2016 Tarih
ve E.2015/61, K.2016/172 Sayılı ve AYM,28.1.2016 Tarih ve E.2014/92, K. 2016/6 Sayılı
Kararlar, kaynak)
Temel hak ve hürriyetler çerçevesinde konuyu ele aldığımzıda; uluslararası
sermayenin vergilendirilmesinde karşımıza çıkacak olan tüm kısıtlamaları ve/ veya
ayrımcı uygulamaları temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimi çerçevesinde
düşünmemiz gerekir. Bu nedenle, böyle bir kısıtlamanın ve/ veya ayrımcılığın her
şeyden önce ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gerekir. Başka bir ifadeyle, sermaye
hareketliliği üzerine konacak olan bir vergi; amaca uygun, amaç için gerekli ve amaç ile
orantılı olmalıdır (Başaran Yavaşlar, 2009: 187). Sermaye hareketleri üzerine konacak
olan kısıtlayıcı düzenlemeler genel olarak ekonomik bir amaç taşırlar. Bu nedenle;
- Getirilen düzenlemenin ekonomik amaç için uygun olması,
9
Madde 13’ün vergilendirme alanında uygulanmasına ilişkin ayrıntılı bir çalışma için bkz. Başaran
Yavaşlar, 2009: 147-202. İşbu çalışmamızda, konunun ve çakışmanın sınırı bakımından ilgili maddede
yer alan koşullardan yalnızca ölçülülük ilkesi üzerinde durulmuştur.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
119
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
- Hedeflenen ekonomik amacın gerçekleştirilmesi için o düzenlemenin gerekli
olması,
- Getirilen düzenleme ile ekonomik amaç arasında bir orantının bulunması,
gerekir. Ancak bu ilkenin uygulanmasında bazı zorluklar olduğu açıktır (Başaran
Yavaşlar, 2009: 189). Şöyle ki, uygunluk, gereklilik ve orantılılık tespiti için yasama
organının takdir yetkisini denetleyecek olan yargıcın elinde bu denetime uygun
normatif bir tespit ölçütü yoktur (Rumpf, 1993: 46-48).
Türk vergi sisteminin sermaye hareketliliği üzerindeki genel tutumu kısıtlamaları
kaldırmak şeklindedir. Buna karşın teşvik düzenlemelerine getirilen genel bir yasak
bulunmadığı için, teşvikler aracılığıyla eşitlikten ve tarafsızlık ilkesinden sapma
durumları ortaya çıkabilmektedir. Nitekim 4875 Sayılı (DYY) Kanunu md. 1 açıkça
yabancı yatırımın teşvik edilmesinin bir amaç olduğunu dile getirmektedir. Yine 2011/1
Sayılı Pazar Araştırması ve Pazara Giriş Desteği Hakkında Tebliğ md.5 vd., yerli
yatırımcının yurtdışı yatırımını desteklemektedir. Yasakoyucu, ekonomik ve sosyal
sebeplerle eşitlik ilkesinden sapma oluşturan düzenlemeler meydana getirebilir (Öncel
vd., 2016: 43). Bu sapmaların anayasal bir dayanağı, başka bir deyişle meşruiyetini
anayasadan alan haklı bir nedeni var ise, hukuken kabul edilebilirler (Öncel vd., 2016:
43). Sermaye hareketliliği bakımından teşvik yoluyla oluşan eşitlikten sapma
durumlarının haklı nedeni olarak Anayasa’da belirtilen nedenler olarak şunlar
sıralanabilir;
- Milli ekonominin gerekleri (md. 48/2)
- Sosyal amaçlar(md. 48/2)
- Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma(md. 166/1)
- Millî tasarrufun ve üretimin artırılması (md. 166/2)
- Fiyatlarda istikrar(md. 166/2)
- Dış ödemelerde denge sağlanması (md. 166/2)
- Toplum yararları ve gerekleri (md. 166/2)
- Kaynakların verimli şekilde kullanılması (md. 166/2)
- Para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemeleri
(md. 167/1)
- Ülke ekonomisinin düzenlenmesi (md. 167/2)
Anılan bu nedenler, Devletin Anayasa ile belirlenen görevlerindendir. Nitekim
“Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygunöncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getirir” (AY. md. 65). Devletin anılan ödevleri yerine getirirken sermayeyi bir araç
olarak kullanması ve bu nedenle tarafsızlık ilkesinden sapması mümkündür. Ancak
tekrara düşmek pahasına belritmek gerekir ki, bunun yapılabilmesi için bir haklı
nedenin varlığı ve ölçülülük ilkesinin şartlarının gerçekleşmesi gerekir.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
120
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
Türkiye, uluslararası alanda çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarıyla da
mükelleflerin vergi yüklerinin artmasını engelleyici önlemler almaya çalışmaktadır10.
4. Sonuç
Vergi tarafsızlığı, vergilendirme ilişkisinin tarafları üzerinden yapılacak olan, biri
olumlu biri olumsuz olmak üzere iki farklı içerikle ifadesini bulur. Olumlu içerik;
Devletin vergi ödevlilerine karşı tarafsız olması gerektiğine işaret eder ve bu anlamda
eşitlik ilkesinin bir alt ilkesi olarak değerlendirilir. Olumsuz olan ikinci içerik ise, Devletin
oluşturacağı vergi sisteminin mükelleflerin karar alma sürecine etki etmemesi
gerektiğine atıf yapar. Bu bağlamda vergi tarafsızlığı ilkesi devletin müdahale alanının
daraltılması ve mükellefin seçim özgürlüğü çerçevesinde, özgürlükler hukuku açısından
ele alınır. Kısaca vergilendirmede tarafsızlık ilkesi; vergi sisteminin mükellefler arasında
ayrım gözetmeyecek ve karar alma sürecinde etkili olmayacak ve her mükellef için aynı
şekilde oluşturulacak ve uygulanacak şekilde düzenlenmesini gerektirir.
Mevcut düzenlemelerin bu ilke karşısındaki durumuna gelirsek; OECD
uygulamasında yerel yatırımcıya destek veren hüküm yasaklanmış, diğer ayrımcılık
türleri ise hoş görülmemelerine rağmen yasaklanmamıştır. Avrupa Birliği ve Türkiye
bakımından ise yatırım kısıtlamalarına yol açan hükümler yasak olmasına rağmen teşvik
hükümlerini yasaklayan herhangi bir hüküm-AB nezdinde devlet yardımları yasağı
haricinde- bulunmamaktadır. Bu durum ülkeler arasında vergi rekabetine yol açacak
düzenlemeleri teşvik yoluyla yapmalarına, bunun sonucunda ise ayrımcı bir vergi
sistemi oluşturmalarına yol açar.
Bu
düzenlemeler
göstermektedir
ki
uluslararası
sermayenin
vergilendirilmesinde tarafsızlık ilkesi bir amaçtan ziyade araç konumundadır. Ülkeler,
ekonomik konjonktüre göre kendileri için en avantajlı vergi sistemini kurmaktadır.
Çünkü mevcut durumda sermaye yatırımcısı sermayesinin en fazla getiri elde edeceği
yere yatırım yapmak istemekte ve bu esnada, vergiyi de bir maliyet olarak
değerlendirip, vergi sonrası getirisi oranını karar sürecine dahil etmektedir. Devletler
de bu nedenle vergiyi uluslararası ekonomik ilişkiler üzerinde etkisi olan bir faktör
olarak kullanarak tarafsızlık ilkesinden sapmaktadır. Bu sapmaların hukuka uygun kabul
edilebilmeleri için; haklı bir nedene dayanmaları, meşru bir amaç taşımaları ve tutarlı
olmaları gerekir. Buna ek olarak ölçülülük ilkesi çerçevesinde bir değerlendirme
yapılması da gerekir. Buna göre ise; i) getirilen düzenlemesinin o düzenleme ile
hedeflenen amaç için uygun olması, ii) hedeflenen amacın gerçekleştirilmesi için o
düzenlemesinin gerekli olması, iii) getirilen düzenleme ile hedeflenen amaç arasında
bir orantının bulunması gerekir.
10
Türkiye, 24.06.2017 tarihi itibariyle 82 ayrı ülke ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması imzalamış;
bunlardan bazılarını sonrasında revize etmiştir. Tablo için bkz. http://www.gib.gov.tr/fileadmin/
mevzuatek/uluslararasi_mevzuat/VERGIANLASMALIST.htm (Erişim Tarihi: 24.06.2017)
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
121
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
Kaynakça
Abbasov, A. (2005). Vergilemenin Uluslararası Doğrudan Sermaye Hareketleri
Üzerindeki Etkisi: Türkiye Örneği, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara.
Avrupa Birliği Bakanlığı Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı (2012). Finansal İşlem
Vergileri ve Avrupa Birliği Uygulaması, Ankara, Temmuz 2012,
http://www.ab.gov.tr/files/EMPB/finansal_islem_vergisi_empb_print_version.
pdf (12.04.2017).
Barnard, C. (2010). The Substantive Law of the EU: The Four Freedoms, Oxford
University Press, Oxford.
Başaran Yavaşlar, F. (2009). “Vergilendirme Yoluyla Temel Hak ve Özgürlüklere
Müdahalede Sınır”, Kamu Hukuku, Özel Hukuk ve Ceza Hukuku Alanlarında
Kamunun Önderliği ve Bireysel Özerklik Sempozyumu, Ankara, 2009, 147-202.
Bracewell-Milnes, B. (1988). “A Liberal Tax Policy: Tax Neutrality and Freedom of
Choice, British Tax Review; Libertarian Alliance, London.
Committee on Finance of United States Congress Senate. (2008). The Concept of
Neutrality in Tax Policy: Testimony of Jason Furman Before the US Senate
Finance Committee, Hearing on Tax: Fundamentals in Advance of Reform,
Washington, pp. 9-51.
Eser, E. (2011). Türkiye’de Teşvik Sistemleri ve Mevcut Sistemin Yapısına Yönelik
Öneriler, T.C BaşbakanlıkDevlet Planlama Teşkilatı, İktisadi Sektörler ve
Koordinasyon Genel Müdürlüğü (Uzmanlık Tezi), Ankara.
European Commission (2016). “The Anti Tax Avoidance Package – Questions and
Answers (Updated)”, Brussels, 21 June 2016, http://europa.eu/rapid/pressrelease_MEMO-16-2265_en.htm (12.04.2017).
Gelir İdaresi Başkanlığı (2014). Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Model
Anlaşma (Kısaltılmış Basım).
Gemalmaz, B. (2009). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, İstanbul,
Beta Yayınevi.
Griffith, R., James H., & Peter B. (2010). "International Capital Taxation" Dimensions of
Tax Design, (Ed.) Mirrless J., Wilthsire, Oxford University Press, pp. 914-996.
Furman, J. (2008). “The Concept of Neutrality in Tax Policy” testimony before the US
Senate Finance Committee, hearing on Tax: Fundamentals in Advance of
Reform., April 2008.
IMF (2010). Fair And Substantial Contribution by the Financial Sector Final Report For
The G-20, Toronto, June 2010.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
122
G. Kapucu / Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi
Knoll, M. S. (2011)."Reconsidering International Tax Neutrality" , Faculty Scholarship,
pp. 99-129.
Mason, R. (2010). “Tax Discrimination and Capital Investment”,World Tax Journal,
Vol.2 (2),pp. 126-139.
OECD (2007). Tax Policy Studies: Tax Effects on Foreign Direct Investment – No. 17.
OECD/TPA (2003). “Are the Current Treaty Rules for Taxing Business Profits
Appropriate for E-Commerce?-Final Report”.
Öncel M., Kumrulu A., Çağan N. (2016). Vergi Hukuku, 25. Bası, Ankara, TurhanKitabevi.
Rumpf, C. (1993), “Ölçülülük İlkesi ve Anayasa Yargısındaki İşlevi ve Niteliği”, Anayasa
Yargısı, C.10, 1993, 25 vd.
Smith, A. (2014) , Milletlerin Zenginliği, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4.
Bası (Çev.: Haldun Derin).
Tobin, J. (1994) "A Tax on International Currency Transactions." Human Development
Report,p. 994 ff.
Üstün A.& Özsoy B. (2016). “AB’nin Vergiden Kaçınmayla Mücadele Paketi Türk
Yatırımcıları da Etkileyebilir”, KPMGvergi, http://www.kpmgvergi.com/Blog/
Pages/FullBlog.aspx?article=593, (12.04.2017).
Vail, M. (2011). Marché intérieur et neutralité de l’impôt direct : la construction fiscale
européenne revisitée, Université Panthéon-AssasEcole Doctorale Georges Vedel
Droit Public Interne Science Administrative et Science Politique,
(Yayımlanmamış Doktora Lisans Tezi), Paris.
Warren Jr, A. C. (2001). "Income Tax Discrimination Against İnternational Commerce",
Tax Law Review, Vol. 54, pp. 131- 169.
Weisbach, D. A. (2015). "The Use of Neutralities in International Tax Policy", National
Tax journal, Vol. 68(3), pp. 635-652.
IJPF | Vol./Cilt 2, Issue/Sayı 1, (2017), 109 – 123
123
Download