KANUNA AYKIRI EĞİTİM KURUMUNUN SUÇ OLMAKTAN

advertisement
KANUNA AYKIRI EĞİTİM KURUMUNUN SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILMASI...
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/76
Karar Sayısı : 2013/144
Karar Günü : 28.11.2013
R.G. Tarih-Sayı : 18.9.2014-29123
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri M. Akif HAMZAÇEBİ
ve Engin ALTAY ile birlikte 122 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 17.4.2013 günlü, 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesinin
Anayasa'nın 2., 5., 11., 42. ve 174. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- İPTAL ve YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
".
III. GEREKÇE
6460 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesinin Anayasaya Aykırılığı:
Ülkemizin birliğini, bütünlüğünü, barış ortamını tehdit eden ve eğitim birliğimize büyük
darbe niteliğinde olan son yasal düzenleme 30 Nisan 2013 tarihinde Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun olmuştur. Bu düzenleme ile eğitim
sistemimiz tamamen denetimsiz kalacak, her türlü illegal örgütün körpecik beyinleri kendi
ideolojileri ile rahatlıkla biçimlendirebileceği tarzda okul, kurs, dershane açmasına imkan
verilecektir.
Bu yasa ile eğitim birliğini sağlayan, laikliği teminat altına alan, eğitim kurumlarına kalite ve
denetim getiren, Türk Ceza Kanunu'nun 263. maddesi tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Ayrıca, 6460 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun ile değişiklik yapılan maddelerin hemen hemen tamamına yakını
HUMK maddelerinin henüz yürürlükten kalkmamış maddelerindeki değişikliği içermesine
karşın kanunun m.13 ile Türk Ceza Kanunun 263. maddesinin yürürlükten kaldırılması da
öngörülmüştür. Türk Ceza Kanunun 263. maddesinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin
maddesinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda değişiklik öngören 6460 sayılı Yasaya
monte edilmesi yasa yapma tekniği açısından kesinlikle doğru değildir.
765 sayılı Ceza Kanununun 261. maddesinde düzenlenen "Kanuna aykırı eğitim kurumu"
suçu 2004 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda 263. maddede
düzenlenmiştir.
2004 yılında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 263. maddede yapılan düzenleme son derece
yerinde bir hükümle, " Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve
bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara altı aydan
üç yıla kadar hapis cezası verileceğine" ilişkin bir düzenlemeyi içermekteydi.
İktidar ilk olarak, 29.6.2005 tarihli 5377 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle yasa dışı eğitim
kurumları açanlara verilecek hapis cezalarını azaltmış, ayrıca hapis cezalarının paraya
çevrilme yolunu da açmıştır. O dönemde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda 263. maddesi şu
şekilde değiştirilmiştir:
29.6.2005 tarihli 5377 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik
(l) Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan veya işleten kişi üç aydan bir yıla kadar hapis
veya adli para cezası ile cezalandırılır.
O tarihte yapılmak istenen bu değişiklik Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bir
daha görüşülmek üzere TBMM ne iade edilmiştir. İade gerekçesinde yasaya aykırı eğitim
kurumu açmak ve işletmek suçunun cezasının bu kadar hafifletilmesinin ayrılıkçı terör
örgütlerinin, misyonerlerin ve din devleti yanlısı tarikatların yasadışı bir şekilde açacakları
eğitim kurumlarının önünü açacağı belirtilerek bu türden kurumların kontrolünün sadece
yöneticilerin yetkisine bırakılmasının yasaya aykırılığa süreklilik kazandırabileceğine işaret
edilmiştir.
Yapılmak istenen değişikliğin,
- Anayasanın 42. maddesinde belirtilen eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve devrimleri
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin denetim ve gözetimi altında
olması ilkesine aykırı olduğu,
- Anayasanın 2. maddesinde belirtilen laiklik ilkesine aykırı olduğu,
- Anayasanın 3. maddesinde belirtilen Türkiye devletinin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir
bütün olduğu ilkesine aykırı olduğu
- Anayasanın 174. maddesinde korumaya alınan devrim kanunlarına ve öğretim birliği
yasasına aykırı olduğu belirtilerek; TBMM'ne Cumhurbaşkanı tarafından yasa iade edilmiş,
ancak o dönemde de iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluk oylarıyla yasada
hiçbir değişiklik yapmaksızın yeniden TBMM'de yasalaşması sağlanmıştır.
Siyasi iktidar şimdi ise, yaklaşık sekiz yıl sonra daha radikal bir değişiklik yaparak, 6460
sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un 13. maddesi ile Kanuna aykırı eğitim kurumu açmak ve işletmek tamamen suç
olmaktan çıkartılmıştır. TBMM Alt Komisyon görüşmeleri sırasında Anamuhalefet Partisi'nin
gösterdiği tepkiler üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu komisyon üyeleri tarafından
bu maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla kanuna aykırı eğitim kurumlarının yaptırımsız
kalmadığı ve 5442 İl İdaresi Kanununun 9. ve 32. maddeleri uyarınca Vali ve Kaymakamların
bu konuda yetkili oldukları, gerektiğinde bu kurumları kapatabilecekleri, Kabahatler
Kanununa göre de ceza verebileceklerini belirtmişlerdir.
Ancak İl İdaresi Kanununun 9. maddesindeki Valilerin görev ve yetkilerine, 31. maddesindeki
Kaymakamların görev ve yetkilerini düzenleyen maddelere baktığımızda Vali ve
Kaymakamlara hiçbir şekilde kanuna aykırı eğitim kurumlarının denetlenmesi, kapatılması
vb. konularda açık bir yetki verilmediği görülmektedir. Dolayısıyla bu suç yaptırımsız hale
getirilmekte ve terör örgütlerinin, tarikatların kanuna aykırı eğitim kurumu açmasının yolu
tam anlamıyla açılmaktadır.
Yine bazı siyasi iktidar yetkilileri Eğitim Kanununda zaten bu konuda yaptırım ve cezaların
olduğundan, bu nedenle Türk Ceza Kanununda her hangi bir düzenlemeye ihtiyaç
olmadığından bahsetmektedir. Ancak durum hiç de sanıldığı gibi değildir.
Her ne kadar İlköğretim ve Eğitim Kanununun 59. maddesinin üçüncü fıkrasında "İlköğretim
çağında bulunan ve mecburi ilköğretim kurumlarına devam eden çocukların bu kanunda
gösterilen ve Milli Eğitim Bakanlığınca açılmasına izin verilmiş olunanlar dışında, her ne ad
altında kurulmuş olursa olsun, özel kurs ve dershanelere kabulü yasaktır." hükmüne yer
verilmişse de maddenin devamında,
MEB'denizin almadan bu tarz eğitim kurumu açanlara, yaptırım olarak sadece, "dörtyüz Türk
Lirasından bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verileceğinin" belirtilmesi bu yasağı
tamamen anlamsız kılmaktadır. Yaptırımı caydırıcı olmayan bir kanun maddesinin hiç bir
geçerliliği bulunmayacağı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın izni haricinde, kanuna aykırı olarak
eğitim kurumu açıldığı takdirde, artık yasalarımızda bu kurumların kapatılacağına ilişkin bir
düzenleme olmadığından, bu kurumlar yalnızca mülki amire 400-1000 TL arası bir idari para
cezası ödeyerek, faaliyetlerine devam edebilecekler, kapatılamayacaklardır.
Özetle, bir taraftan her türlü yasa dışı örgütün kendi propagandalarını yapacakları,
ideolojilerini yayabilecekleri, eğitim kurumları açmaları yaptırımsız hale getirilirken, diğer
taraftan da bölücü hatta yasa dışı tarikat ve cemaatlerin kontrolsüz eğitim vermelerinin önü
tamamen açılmıştır. Bunların yanında, kaçak Kuran kurslarının, tekke, zaviye, türbe gibi
yerlerin fiili olarak serbest bırakılmasına, her isteyenin izin almadan eğitim kurumu açmasına,
eğitim kurumlarında yeterli formasyona sahip olmayan öğretmenlerin görev almasına ve
eğitim kalitesinin düşmesine de zemin hazırlanmış olmaktadır.
Artık anne-babalar, çocuklarını gönderdikleri eğitim kurumlarının kanuna aykırı olup
olmadığını ya da öğretmenlerinin gerekli yeterliliklere sahip olup olmadıklarını bizzat
denetlemek zorundadır. Çünkü Devlet Anayasanın 42 inci ve 174 üncü maddesine aykırı
olarak bu denetimi kendi üzerinden atmış, dolayısı ile eğitim sistemimiz tamamen korumasız
bırakılmıştır.
Söz konusu 263 üncü maddenin yürürlükten kaldırılması ile, yasaya aykırı eğitim
kurumlarının açılıp işletilmesi özendirilmekte ve çalışmalarını sürdürmelerine olanak
sağlanmaktadır.
Kuşkusuz buradaki "yasalara aykırı" kavramı, yasalarla birlikte Anayasayı da kapsamakta ve
anayasal ilke ve kurallara aykırı eğitim kurumlarını da işaret etmektedir.
765 ve 5237 sayılı yasalarda yasaya aykırı eğitim kurumu açma, işletme eylemleri suç olarak
düzenlenmiştir. Bunun amacı, eğitim kurumlarını Devlet'in gözetim ve denetimi altında
tutarak, eğitim ve gözetim hakkının kötüye kullanılıp, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı
eğitim ve öğretim yerlerinin açılmasını önlemektir.
Anılan yasaların hedefinin, ayrılıkçı terör örgütlerinin, misyonerlik etkinliklerinin, din devleti
oluşturmaya çalışan tarikatların, yasa dışı yollarla okul, eğitim kurumu, kurs açmalarının
olanaksızlaştırılması; böylece gençliğimizin çağ dışı, bölücü ve Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesine aykırı biçimde eğitilmesinin önlenmesi olduğu açıktır.
6460 sayılı Yasada ise bu hedefin açıkça çiğnendiği ve gözetilmediği görülmektedir.
Bu durum öncelikle laik eğitim ilkesi açısından bir tehlikedir.
Anayasamızın başlangıç bölümünde,
- Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa'nın, Atatürk ilke ve
devrimleri doğrultusunda anlaşılması, sözünün ve ruhunun bu yönde mutlak sadakatle
yorumlanıp, uygulanması gerektiği,
- Hiçbir etkinliğin Atatürk ilke ve devrimleri karşısında koruma göremeyeceği,
- Laiklik ilkesi gereği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı,
belirtilmiştir.
Böylece Cumhuriyetin niteliklerinin en önemlisi ve diğer niteliklerinin temeli olan laiklik,
Anayasamıza yön veren ilkeler arasındaki yerini almış ve tanımını bulmuştur.
Bu tanıma göre laiklik, dinin, sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici olmasını
önleyen temel ilkedir. Bu işlevine uygun olarak Anayasa'nın 24 üncü maddesinde de,
- Devlet'in sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din
kurallarına dayandırılamayacağı,
- Dinin ya da din duygularının yahut dince kutsal sayılan şeylerin, siyasal ya da kişisel çıkar
yahut nüfuz sağlama amacıyla kötüye kullanılamayacağı,
açıkça belirtilmiştir.
Anayasa'nın 13 üncü maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'in gereklerine
uygun olarak yasayla sınırlanabileceği; 14 üncü maddesinde de, Anayasa'da yer verilen hak
ve özgürlüklerin laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde
kullanılamayacağı ifade edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 07.03.1989 gün ve E.1989/1, K.1989/12 sayılı Kararında
(R.G.7.3.1989, Sa. 25);
"Anayasa Mahkemesi'nin 21.10.1971 günlü, 53/76 sayılı; 03.07.1980 günlü, 19/48 sayılı;
25.10.1983 günlü, 2/2 sayılı ve 04.11.1986 günlü, 11/26 sayılı kararlarında laikliğin hukuksal,
sosyal, siyasal tanımları yanında, ulusal ve hukuksal değeri geniş biçimde belirtilmiş, özenle
korunması gereken anayasal ilke niteliği vurgulanmış, Türk Ulusu'nun yücelmesi bakımından
laikliğin Anayasa'da öngörülen kimi sınırlamaları zorunlu kılan bir neden, Anayasa'da
benimsenmiş bütün temel ilkelere egemen bir düşünce olduğu yinelenerek ortaya
konulmuştur.
Bu kararlara göre:
a) Dinin devlet işlerinde etkili ve egemen olmaması,
b) Dinin, bireyin manevi yaşamına ilişkin olan dini inanç bölümünde, aralarında ayrım
gözetilmeksizin, sınırsız bir özgürlük tanınarak dinlerin anayasal güvence altına alınması,
c) Dinin, bireyin manevi yaşamı aşarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara
ilişkin bölümlerinde, kamu düzenini, güvenliğini ve yararını korumak amacıyla sınırlamalar
yapılması ve dinin kötüye kullanılmasının ve sömürülmesinin yasaklanması,
ç) Kamu düzeninin ve haklarının koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler konusunda
devlete denetim yetkisi taranması,
laiklik ilkesinin gereği olarak anlaşılmaktadır.
Yine Anayasa Mahkemesinin bu kararında,
"Hukukun ikiliğini, ayrıcalık ve eşitsizlikleri kaldıran, dinsel sömürüyü önleyen, siyasal ve
sosyal kurumları güçlendiren laiklik, öğretim ve eğitime de ışık tutmuştur. Laik öğretim ve
eğitim bilimsel çalışmaların en olumlu ortamıdır. Dine karşı yansızlık nasıl dine karşıtlık
olarak alınamazsa, laik öğretim-eğitim de inanç özgürlüğü engeli sayılamaz. Öğretim ve
eğitimin zorunluluk koşulları, inanç özgürlüğünü ortadan kaldırmaz. Bu özgürlük de anayasal
güvenceye bağlanmıştır. Ancak, din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi
altında yapılır.
Devlete, dinsel konularda denetim ve gözetim hakkı tanınması, din ve vicdan özgürlüğünün
demokratik toplum düzeninin, gereklerine aykırı bir sınırlama sayılamaz. Devlet-din
özdeşliğinin, yol açtığı zararlar laiklikle önlenmiş, çağdaş uygarlık yolu laiklik ilkesiyle
açılmış, bağımsız bir hukuk kurumu olarak yeni yapısına kavuşmuştur. Demokrasiye geçişin
de aracı olan laiklik, Türkiye'nin yaşam felsefesidir. Laik devlette, kutsal din duyguları
politikaya; dünya işlerine, hukuksal düzenlemelere kesinlikle karıştırılamaz. Bu tür
düzenlemeler; dinsel gerekler ve düşüncelerle değil, bilimsel verilerden yararlanılarak kişi ve
toplum gereksinimlerine göre yapılır. Bireyin özgür iradesine bağlı din duygularının
zorlamadan korunması da bu biçimde sağlanmış olmaktadır. Eğitsel ve kültürel yaşantıyı
yönlendirmek amacıyla laikliğe aykırı eğitim ve öğretim de gerçekleştirilemez."
Anayasa'nın 130 uncu maddesinde öngörülen "çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan"
düzen, laiklik ilkesinin göz ardı edildiği bir ortam da olamaz. Devletin varlığı ve bağımsızlığı,
ulusun ve ülkenin, bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhine davranılamayacağını da içeren bu
maddenin, ulusallık, bağımsızlık ve ulusal birlik için katkılarının laikliği dışarıda bırakması
düşünülemez. Aklın ve gözlerin yönlendirdiği bilimsel çalışmaya katılacak kimselerin
bilimsel gerekler dışında bir etkiyle karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri, gerekir. Eğitim, yalnız
bilimsel istemler doğrultusunda yapılması, doğmalardan ve bilime ters düşen etkilerden uzak
tutulmasıyla sağlanır."
denilmiştir.
Açıklanan bu duruma ve verilere göre, laik bir Devletten söz edilebilmesi için bütün
kuruluşlarında ve işlevlerinde olduğu gibi Devletin temel işlevlerinden olan eğitimin de
laiklik ilkesi esas alınarak yapılması Anayasa ve kanunlarımızın, gereğidir.
Eğitimde laik Devlet ilkesinin tanınmaması ve eğitimin bu ilke doğrultusunda yapılmaması,
bu alanın cemaatlere terkedilmesi sonucunu doğurur. Din eğitimi de laik Devlet anlayışına,
Türk inkılabının temel ilkelerine, çağdaş bilime, bilimsel düşünce kurallarına aykırı şekilde
yapılamaz.
Yukarıda etraflıca açıklandığı üzere, Devletin temel işlevlerinden olan eğitimin laiklik ilkesi
esas alınarak yapılması, Anayasa ve kanunlarımızın gereğidir. Bu gereğe aykırı yasa dışı
eğitim kurumu açılması, kuşkusuz toplumun önem verdiği ağır bir suç oluşturmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 19.9.2000 gün ve E.1999/39 K.2000/23 sayılı kararında,
"Yasa koyucu, kuşkusuz, Anayasa'nın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak
koşuluyla cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağını ve
bunlara verilecek cezanın türü ve miktarı ile artırım ve indirim nedenlerini saptayabileceği
gibi kimi suçları işleyenler için "erteleme" adı altında bir düzenleme de öngörebilir."
denilmiş ve Yüksek Mahkemenin 19.7.1991 gün ve E.1991/15, K.1991/22 sayılı kararında da,
"Suçlu, topluma uyum zorlukları gösteren ve uyumsuzluğunu suç işlemekle açığa vuran
kimsedir. Cezanın caydırıcılığı ve suçlunun toplumla uyum sağlayabilmesi başka bir deyişle
topluma yeniden kazandırılması, ceza politikasının temel ilkesini oluşturur. Toplumun suça
verdiği önem ve suçun ağırlığı, cezanın farklılaştırılmasına ya da ağırlaştırmasına esas olur.
Bu husus, devletin cezalandırma politikasına uygun olarak Yasa koyucunun bu konudaki
değerlendirmesine ve takdirine göre belirlenir."
görüşüne yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu görüş ve değerlendirmeleri karşısında
kanuna aykırı eğitim kurumu açılıp çalıştırılması suçuna verilecek cezanın da; cezalandırmada
güdülen amaca ve ceza politikasının temel ilkesine uygun olarak tespit edilmesi, Anayasa'nın
2 inci maddesinde ifade edilen "Hukuk Devleti" olmanın bir gereğidir.
6460 sayılı yasanın 13 üncü maddesi ile, yasaya aykırı eğitim kurumlarının açılıp işletilmesi
ve bu tür kurumları adeta özendirilmesi, beceri kursu, okul, yurt gibi kurumları paravan yapan
terörist ve bölücü yuvalarının da serbest bırakılması anlamına gelmektedir. Yasanın
uygulanmasıyla birlikte, suç için öngörülen ceza, cezalandırmada güdülen amaca ve ceza
politikasının temel ilkesine uygun olarak tespit edilemeyecektir. Bu durum da Anayasa'nın 2
inci maddesinde ifade edilen "laiklik" ve " "Hukuk Devleti" ilkelerine aykırıdır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 42 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, "Eğitim ve öğretim,
Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin
gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz"
hükmüne amirdir. Anayasa'da "bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağının
açıkça vurgulanması, bu esaslara aykırılığı saptananların kapatılmasının da zorunluluğunu
göstermektedir.
Kaldı ki,
Devlet'in görevi yasalara aykırı eğitim kurumlarını yaşatmak değil, temelli ortadan
kaldırmaktır. Devlet, yasaya aykırı eğitim kurumlarının açılmasını, yapacağı düzenlemelerle
başından önlemek zorundadır. Anayasa'nın 42 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, Devlet'e bu
amaçla gerekli yasal ve yönetsel düzenlemeleri yapma görevi verilmiştir. Bu, başta yasama
organı olmak üzere tüm Devlet organlarının yükümlülüğüdür.
Kanuna aykırı olarak açılan eğitim kurumlarının hiç bir cezai yaptırıma tabi tutulmaksızın
faaliyet göstermesinin önünün açılması, yasalara aykırı eğitim kurumlarını yapacağı
düzenlemelerle başından önleme, açılanları da kapatma konusunda Devlete verilen yükümlük
ile bağdaşmadığından iptali istenen bu düzenleme, Anayasa'nın 42 inci maddesinin üçüncü
fıkrasına de aykırı düşmektedir.
Öte yandan, Anayasa'nın 174 üncü maddesinde, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyinin
üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı güden devrim
yasaları tek tek sayılarak anayasal güvenceye alınmıştır.
Ülkemizde laik öğretime geçiş, Anayasa'nın 174 üncü maddesiyle korumaya alınan 03 Mart
1924 günlü, 430 sayılı Öğretim Birliği Kanunu ile gerçekleştirilmiştir. Bu Kanun ile,
- Türkiye'deki tüm okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış,
- Şeriye ve Evkaf Bakanlığı ile vakıflarca yönetilen medreseler ve dini eğitim veren okullar
kapatılmış,
- Diyanet uzmanları yetiştirmek üzere ilahiyat fakültesi, imam ve hatip gibi din hizmetlerini
yürüteceklerin yetiştirilmesi amacıyla okullar açılması için Milli Eğitim Bakanlığı'na görev ve
yetki verilmiştir.
Öğretim birliği ilkesinin amacı, akla ve bilime dayalı programlarla çağdaş uygarlık hedefine
yönlendirilmiş yurttaşlar yaratmaktır.
İkili öğretim, yani bir yanda akla ve bilime, öte yanda dinsel öğretiye dayalı öğretim toplumda
ikiliğe yol açacak, kaos ve karmaşa yaratacaktır. Bunun çağdaşlaşma hedefine ve ulusal
birliğe zararı açıktır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun "İmam Hatip Liseleri" başlıklı 32 inci
maddesinde, "İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini
hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim
Bakanlığınca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yüksek öğrenime
hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır." denilmek suretiyle bir yandan eğitim
kurumlarının, bu bağlamda Kuran kurslarının Atatürk ilke ve devrimleri ile çağdaş bilim ve
eğitim esaslarına aykırı eğitim verip vermediği Devlet'in gözetimi ve denetimine bırakılırken,
öte yandan da Kuran kursu öğreticiliği gibi dini hizmetleri yerine getirebilecek elemanların
yetiştirilmesi görevi öğretim birliği ilkesine uygun olarak Devlet okullarına verilmiştir.
Devlet gözetimi ve denetiminin olmadığı ya da sonuç vermediği ortamlarda dinsel ve bilimsel
ikili eğitimin gelişip yerleşmesi kaçınılmazdır.
6460 sayılı Yasanın 13. maddesiyle kanuna aykırı eğitim kurumları açmanın suç olmaktan
çıkarılması zaman içinde yasal olmayan eğitim kurumları aracılığı ile Anayasa'nın 24 üncü
maddesine aykırı biçimde dinin siyasete alet edilmesini, Öğretim Birliği Yasasına aykırı
olarak eğitimin ikileştirilmesini daha da hızlandıracaktır. Yasaların izin vermediği kurumlarda
ve yasaların izin vermediği biçimde eğitim yapılmasına, bu yerleri açmanın ve çalıştırmanın
neredeyse teşvik edilmesine, bu kurumlara dolaylı destek verilmesine, zaman içinde ikili
eğitime yol açacak nitelikteki düzenlemenin, laiklik ve öğretim birliği ilkeleriyle, çağdaş ve
bilimsel eğitim anlayışıyla ve Cumhuriyet'in kuruluş felsefesiyle bağdaşmayacağı açıktır. Bu
nedenle de iptali istenen düzenleme, Anayasa'nın 174 üncü maddesi ile de bağdaşmamaktadır.
Diğer taraftan, bu tür yasalara aykırı eğitim kurumlarının, terörist, bölücü eğitimleri vermek
amacıyla açılması da imkan dahilinde olduğu için bu tür eğitim yerleri açmaya ve çalıştırmaya
teşvik edercesine yapılan bu düzenlemenin, Devlete Anayasa'nın 5 inci maddesinde verilen
"Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak" olan temel amaç ve görevlerle
de bağdaşmayacağı ortadadır.
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır ve bir yasa kuralının Anayasanın
herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti, onun kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine
de aykırılığı sonucunu doğurur (Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E. 1987/28, K.
1988/16 sayılı kararı, AMKD., sa.24, shf. 225).
Açıklanan nedenlerle, 6460 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un13. maddesi ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 263 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılması Anayasa'nın 2 inci
maddesine;5 inci, maddesine; 11 inci maddesine; 42 inci maddesinin üçüncü fıkrasına ve 174
üncü maddesine aykırı olup, 6460 sayılı yasanın 13. maddesinin iptali gerekmektedir
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
6460 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesi ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 263 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılması Anayasa'nın 2 inci maddesine; 5
inci maddesine; 11 inci maddesine; 42 inci maddesinin üçüncü fıkrasına ve 174 üncü
maddesine aykırı olup, Devletin temel işlevlerinden olan eğitimin, laik Devlet anlayışına,
Türk inkılabının temel ilkelerine, çağdaş bilime, bilimsel düşünce kurallarına aykırı şekilde
yapılmasının önünü açmakta; öğretim birliği ilkesini zedeleyerek ikili eğitim doğrultusundaki
gelişmelere zemin hazırlamakta; terörist, bölücü eğitimini kolaylaştırmakta ve yaptırımsız
bırakmaktadır. Bu nedenlerle, bu hükmün uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç ya
da olanaksız durum ve zararlar doğabilecektir. Arz ve izah olunan nedenlerle, söz konusu
kural hakkında yürürlüğünün durdurulması istenilmektedir.
V. SONUÇ VE İSTEM
6460 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesi Anayasa'nın 2 inci maddesine; 5 inci maddesine; 11
inci maddesine; 42 inci maddesinin üçüncü fıkrasına ve 174 üncü maddesine aykırı
olduğundan iptaline ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına
kararverilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz."
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
Kanun'un 13. maddesi şöyledir:
"MADDE 13- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 263 üncü maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır."
B- İlgili Görülen Yasa Kuralı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun dava konusu kuralla yürürlükten kaldırılan 263. maddesi
şöyledir:
"Kanuna aykırı eğitim kurumu
MADDE 263- Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan veya işleten kişi, üç aydan bir yıla
kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır."
C- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 5., 11., 42. ve 174. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan
ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla
PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU,
Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü
ARSLAN ve M. Emin KUZ'un katılımlarıyla 10.7.2013 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü
durdurma isteminin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Davut BÜLBÜL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin
rapor, iptali istenilen ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Dava dilekçesinde, kanuna aykırı eğitim kurumlarının açılıp işletilmesinin suç olmaktan
çıkarılmasıyla illegal eğitim kurumlarının açılması ve çalıştırılmasının özendirildiği,
Anayasayla teminat altına alınan laiklik ilkesini ihlal eden eğitim anlayışının serbest ve
yaptırımsız kaldığı, böyle bir ceza politikasının Anayasa'nın 2. maddesinde ifade edilen
"hukuk devleti" ilkesine aykırı olduğu, söz konusu kurumlarda öğretmenlik yapanların
cezadan, kurumların da kapatılmaktan kurtarıldığı, Anayasa'nın 42. maddesinde Atatürk ilke
ve devrimleri doğrultusunda ve çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamayacağının açıkça vurgulandığı hâlde iptali istenen kuralın zaman içinde yasal
olmayan eğitim kurumları aracılığı ile Anayasa'nın 24. maddesine aykırı biçimde dinin
siyasete alet edilmesine zemin hazırlayacağı, düzenlemenin terörist ve bölücü eğitim vermek
amacıyla eğitim kurumu açılmasına da imkan sağlayacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2.,
5., 11., 42. ve 174. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralla 5237 sayılı Kanun'un, kanuna aykırı eğitim kurumu açma ve işletmenin
suç olduğunu belirten 263. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Dava konusu kurala ilişkin gerekçeden, kanun koyucunun, 5237 sayılı Kanun'un 263.
maddesini çağdaş hukuki düzenleme ve uygulamalar ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararları ve demokratik hukuk devletlerinde kanuna aykırı eğitim kurumu açma ve işletmenin
ancak idari yaptırımı gerektiren fiiller olarak görülmesini gözeterek yürürlükten kaldırdığı
anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde
hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan
devlettir.
Ceza hukuku, toplumların kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla
yakından ilgilidir. Devlet, tercih ettiği ceza siyasetine uygun olarak suç ve suçlulukla
mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunabilir. Bu
bağlamda kanun koyucu, Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına
bağlı kalmak koşuluyla, toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağını belirleme konusunda
takdir yetkisine sahiptir.
Kanun koyucu, belirlenen suç politikası gereğince kanuna aykırı eğitim kurumu açma ve
işletme eylemlerini belli bir yaptırıma bağlayıp bağlamamak veya yaptırım uygulanacaksa bu
yaptırımın cezai veya idari nitelikte olup olmamasına karar verme yetkisine sahiptir. Dava
konusu kural ile çağdaş hukuki düzenleme ve uygulamaları dikkate alan kanun koyucu, bu
konudaki takdir yetkisini kullanarak kanuna aykırı biçimde eğitim kurumu açma veya işletme
eylemlerini suç olmaktan çıkarmıştır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42. maddesinde
eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre Devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı ve bu esaslara aykırı eğitim
ve öğretim yerleri açılamayacağı düzenlenmiştir.
Türk milli eğitiminin düzenlenmesinde esas olan amaç ve ilkelerin yer aldığı 1739 sayılı Milli
Eğitim Temel Kanunu'nun "Genel Amaçlar" başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının birinci
bendinde, Türk milli eğitiminin genel amacının, Türk Milletinin bütün fertlerinin, Atatürk
inkılap ve ilkelerine ve Anayasa'da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk
Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve
geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve
Anayasa'nın Başlangıç'ındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış
hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek olduğu belirtilmiştir. Yine anılan Kanun'un "Özel
Amaçlar" başlıklı 3. maddesinde, Türk eğitim ve öğretim sisteminin, bu genel amaçları
gerçekleştirecek şekilde düzenleneceği ve çeşitli derece ve türdeki eğitim kurumlarının özel
amaçlarının, genel amaçlara ve Kanun'da sıralanan temel ilkelere uygun olarak tespit
edileceği; "Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği" başlıklı 10. maddesinin
birinci fıkrasında ise eğitim sisteminin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının
hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve
Anayasa'da ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliğinin esas alınacağı belirtilmiştir.
5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde kurumların, okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim
okulları ile çeşitli kursları, uzaktan öğretim yapan kuruluşları, motorlu taşıt sürücüleri
kurslarını, hizmet içi eğitim merkezlerini, öğrenci etüt eğitim merkezlerini, özel eğitim ve
rehabilitasyon merkezleri ile benzeri özel öğretim kurumlarını ifade ettiği; anılan Kanun'un 6.
maddesinin birinci fıkrasında ise kurumlarda eğitim-öğretim ve yönetimin, 1739 sayılı
Kanun'da ifade edilen Türk Millî Eğitiminin genel amaç ve temel ilkelerine uygun olarak
yürütüleceği öngörülmüştür. Yine aynı Kanun'un "Kurum Açma İzninin İptali, Kurumun
Kapatılması, Devri ve Nakli" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, amacı dışında
kullanıldığı tespit edilen kurumun, kurum açma izinlerinin iptal edileceği; ikinci fıkrasında,
1739 sayılı Kanun'un genel ve özel amaçlarıyla temel ilkelerine uymayan kurumların sürekli
olarak kurum açma izni veren makam tarafından kapatılacağı, beşinci fıkrasında ise kapanan
veya kapatılan kurumun, mühürlerini, yönetici, öğretmen ve öğrencilerle ilgili bütün
defterlerini, dosyalarını ve diğer evrakını ilgili valiliğe devir ve teslim etmeye mecbur olduğu,
devir ve teslimden kaçınan veya bu görevi savsaklayan kurucu veya kurucu temsilcisi
hakkında 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesinin uygulanacağı hüküm altına
alınmıştır.
Görüldüğü üzere kanun koyucu, Türk milli eğitiminin esas ve ilkelerini ve bunlara aykırılığın
müeyyidelerini eğitim ve öğretime ilişkin özel kanunlarla belirlemiştir. Dolayısıyla, kanun
koyucunun takdir yetkisine dayanarak yaptığı dava konusu düzenlemeyle suç olmaktan
çıkarılan eylemlerin yaptırımsız bırakıldığından ve eğitimin anayasal esaslarının
kaldırıldığından söz edilemez. Kaldı ki, Anayasa'da kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan
veya işleten kişiye adli ceza verileceğine ilişkin herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 42. maddelerine aykırı değildir.
İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 5., 11. ve 174. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla
PERKTAŞ bu görüşe katılmamıştır.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
17.4.2013 günlü, 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesine yönelik iptal istemi, 28.11.2013 günlü,
E.2013/76, K.2013/144 sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddeye ilişkin yürürlüğün
durdurulması isteminin REDDİNE, 28.11.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
17.4.2013 günlü, 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 28.11.2013
gününde karar verildi.
Download