Rotary, iş ve meslek sahiplerinin hizmet kuruluşudur. İZMİR ROTARY KULÜBÜ 2440. Bölge Kuruluş: 9 Ocak 1961 Başkanın Mektubu – 31Ağustos 2010 Bülten No: 2372 Kulüp Programımız Geçen Hafta Bu Hafta Gelecek Hafta 2372 2373 2374 31/08/2010 Salı 07/09/2010 Salı 14/09/2010 Salı Crowne Plaza Oteli 12:30 Crowne Plaza Oteli 12:30 Crowne Plaza Oteli 12:30 Milli Mücadelenin Cumhuriyete Yansımaları İzlanda Rotary Hobi Grupları Doç. Dr. Hakkı Uyar Rtn. Esat Kardıçalı Rtn. Mazhar İzmiroğlu Toplantı No: Toplantı Tarihi: UR Başkanı Ray KLİNGİNSMİTH 2440 Bölge Guvernörü Yeşim YÖNEY 2010-2011 YÖNETİM KURULUMUZ Başkan H.Selçuk SÖZEN Asbaşkan K. Levent DEMİRAĞLI Genel Sekreter Aron DEPAS Sayman Hakan HEKİMGİL Geçen Dönem Başkanı Haluk İZER Toplantı Yeri ve Saati: Konu: Konuşmacı: Başkan Mektubu ANA KOMİTE BAŞKANLARIMIZ Hizmet Projeleri Vildan GÜNDOĞDU Üyelik Komitesi Sabit LİMONCUOĞLU Fon Oluşturma Tanju ŞENİNCİ Halkla İlişkiler Şener MUTER Rotary Vakfı Mekin TANKER Kulüp Yönetimi Hakan PEKİN BÜLTEN KOMİTEMİZ Başkan Oktay YEMİŞÇİ Ofis Sekreteri İlknur DELLAL İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ Toplantılar Salı 12:30 – İzmir Crowne Plaza Adres Gazi Bul. Çankaya İş Merkezi No: 90, D: 8/801, 35230 İzmir Telefon (232) 441 81 53 Faks (232) 483 52 42 Internet [email protected] Sevgili Dostlarım, Öncelikle hepinizin 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlarım. Bu hafta uzun bir aradan sonra Sevgili Jak’ı aramızda, sağlığına kavuşmuş olarak görmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu haftaki konuşmacımız Doç. Dr. Hakkı Uyar bizlere Milli Mücadelenin Cumhuriyete Yansımaları konusunda güzel bir konferans verdi. Şu günlerde çok ihtiyacımız olan Milli Mücadele ve Kurtuluş savaşı ruhunu bizlere hatırlattı. Kendisine teşekkür ederiz. Toplantıda bahsettiğim Sakız adası Chios Rotary Club ile ortak toplantı konusunda Ekim ayının ilk haftası 2-3 Ekim tarihlerini düşünüyoruz. İra dostumuz bu konuda çalışmalarına başlayacak. Lütfen katılmak isteyen arkadaşlarımız pasaportlarını kontrol etsinler. Süresi geçenler bayram sonuna kadar pasaportlarını yenilesin ki, vize alacak zaman kalsın. Gezinin maliyeti konusunda şu an bir şey söylememiz zor. Ancak vize ücretinin 60 Euro ve konut fonunun 15 TL olduğunu belirtmek isterim. Konaklama ve yol ücreti daha sonra katılıma göre hesaplanacak ve belirtilecek. Hepinize sağlıklı neşeli bir hafta dilerim. Rotaryen Sevgi ve Saygılarımla Rtn. Selçuk SÖZEN 2 010-2011 Dönem Başkanı 1 Geçen Hafta: Geçen Hafta: Geçtiğimiz hafta; Türk Ulusunun Varoluş Savaşının önemli bir kilometre taşını teşkil eden 30 Ağustos, Zafer Bayramı’nın yıl dönümüne rastlaması dolayısıyla, bu konularda otorite olan Doç. Dr. Hakkı Uyar’ı, “Milli Mücadelenin Cumhuriyete Yansımaları” konulu konuşmasında dinlemek imkânını bulduk. Son derece ilginç ve bu günlere nerelerden, nasıl gelindiği hakkında bizlere bir nebze fikir veren o günlerin şartlarını tasvir eden konuşmanın kısa bir özetini aşağıda sizlere sunmaya çalışacağız. Konuşmanın Özeti: Milli Mücadele: Türk Kurtuluş Savaşı’nın iki temel yönünden söz etmek gerekir: Birinci yönü, dış düşmana karşı yürütülen bağımsızlık savaşıdır. İkincisi ise, iç düşmana (Padişah-Halife ve İstanbul Hükümeti) yürütülen ulusal egemenlik savaşı boyutudur. İstanbul Hükümeti’nin işgaller karşısında çaresiz ve tepkisiz kalışı, hatta düşmanla işbirliğine yönelişi karşısında yerel direniş odakları belirmeye başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Kurtuluş Savaşı’nın liderliğine soyunmasında ve bu savaşın temel hedeflerinin belirlenmesinde, 21-22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi’nin büyük önemi vardır. Nitekim Genelge, şu iki önemli tespiti yapıyor: (1) Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. (2) İstanbul Hükümeti, üzerine düşen görevi yerine getirmemektedir. Bu iki tespitten sonra da, yaşanan sorundan kurtuluş yolunu da göstermektedir: (1) Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. (2) Kurtuluşu sağlamak için Anadolu’nun en güvenli yeri olan Sivas’ta bir kongre toplanmalıdır. Kongrenin hemen ertesinde 7-8 Ağustos 1919 tarihinde Mazhar Müfit Kansu’nun günlüğüne not ettirdikleri M. Kemal Paşa’nın ülkeyi kurtarmanın yanı sıra neleri hedeflediğini göstermesi açısından çok anlamlıdır, hem de ülkenin kurtuluşuna hiç kimsenin inanmadığı bir ortamda: “1. Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. 2. Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. 3. Tesettür kalkacaktır. 4. Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir”. Bu arada M. Müfit Bey; “Darılma Paşam ama hayalperest taraflarınız var” der. M. Kemal Paşa’nın yanıtı nettir: “Bunu zaman tayin eder. Sen yaz”. “5. Latin hurufu (harfleri) kabul edilecek”. M. Müfit Bey, bu söylenenlere inanmadığını hissettirerek “Paşam kafi kafi!” der. İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal etmeleri ve ileri gelen mebusları tutuklamaları, İstanbul-Anadolu mücadelesinde üstünlüğün Anadolu’ya/Ankara’ya geçmesi sonucunu doğurdu. 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi, “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” diyerek, Meclis’in Padişah-Halife’den üstünlüğü felsefesini benimsedi. Bu Meclis (biraz da farkında olmayarak), Saltanat ve Hilafeti kaldıracak gücü de ele geçirmiş oluyordu. Savaş sürecini idare eden Meclis’in siyasal ve ideolojik yelpazesi son derece geniştir.. Olağanüstü yetkilere sahip, güçler birliği esasını benimseyen bu Meclis’te en büyük gruplaşma ise; Ülkenin kurtuluşu konusunda benzer fikirlere sahip her iki grup, ülkenin kurtuluşun sonra rejimin niteliğinin ne olacağı konusunda anlaşmazlık halindeydi. Birinci Grup’un lideri Mustafa Kemal Paşa iken; İkinci Grup’un tek bir lideri yoktu. İdeolojik olarak her iki grubun ayrımını şu iki düşünce özetleyebilir: Birinci Grup, “İnkılâbın kanunu mevcut kanunların üstündedir” derken; İkinci Grup, “İhtilalin de hukuku vardır. Olağanüstülüğün de hukuku vardır” demektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Birinci Grup (ki sonradan CHP’ye dönüşecektir), Devrimci/Reformcu, Jakoben bir dünya görüşüne sahiptir. İkinci Grup; geleneksel, muhafazakar ve popülist bir anlayışı benimsemektedir. Osmanlı Devleti’nin çöküşünde iki büyük devriminin rolü olduğunu söylemek gerekir: Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi. Bu iki devrim ile Batı dünyası Geleneksel toplum yapısından çıkarak, Modern toplum yapısına geçti. Özetle, kapitalistleşme ve milliyetçilik düşüncesi, Osmanlı’nın sonunu hazırladı. Osmanlı Devleti’nin kısmi modernleşme çabası kurutuluş için yeterli olmadı. Bu nedenle Cumhuriyet, devrimci bir politikayla Batı dünyasıyla arasındaki farkı kapatmaya çalıştı. Bunu 2 dönemin seçim afişlerinde bile görmek mümkündür. Nitekim CHP, 1930’lu yıllardaki afişlerden birinde “Asrı, yıla sığdırdık” diyordu. Geleneksel toplumun kurumlarının kaldırılıp yerlerine modern toplumunun kurumlarının kurulduğu yıllar oldu. Yapılan devrimlere bu açıdan bakacak olursak, 1920’li yıllarda yapılan devrimlerin geleneksel toplumun kurumlarının yerine modern toplumun kurumlarını getirdiği, 1930’lu yıllarda yapılan devrimlerin/reformların da getirilen kurumların toplum tarafından benimsenmesinin sağlanmasına yönelik olduğu görülmektedir. Ayrıca, bir ulus inşası çabası da açıktır. Söyle ki; Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, İzmir İktisat Kongresi, Halifeliğin kaldırılışı, Öğretim Birliği, Ankara’nın başkent olması, Medreselerin kapatılması, Diyanet İşleri Bşk. Kurulması, Şer’i ye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması, Tekke ve zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanun, Aşar vergisinin kaldırılması, Şapka Kanunu, Ankara Hukuk Mektebi’nin kurulması Miladi Takvim’in kabulü Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu Borçlar Kanunu, Ceza Kanunun kabulü, Yeni harflerin kabulü Millet Mekteplerinin açılışı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun kabulü, “Devletin dini İslam’dır” maddesinin Anayasa’dan çıkarılması Uluslararası rakamların kabulü gibi. 1930’lu yıllarda rejimin yerleşmesi açısından iki önemli adımın atıldığını söylemek gerekir: Eğitim ve kültür politikalarının giderek artan bir şekilde önem kazanması (Halkevleri, Halkodaları, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Köy Eğitmen Teşkilatı, Köy Enstitüleri…) ve ekonomik kalkınma (Devlet ve özel sektör eliyle ülkenin bir an önce kalkınması). Devrimlerin gelişim sürecine paralel olarak, 6 ilkenin de aşamalı bir şekilde parti programına girdiğini söylemek gerekir. 1927 yılında toplanan CHF Kurultayı’nda kabul edilen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık ve Laiklik ilkelerine, 1931 yılında toplanan CHF Kurultayı’nda Devletçilik ve İnkılâpçılık ilkeleri ilave edildi. 1935 yılındaki CHP Kurultayı’nda ise, bu ilkeler Kemalizm olarak tanımlandı. 5 Şubat 1937 tarihinde ise 6 ilke Anayasa’ya girdi. CHP’nin 1938 yılında yayınlanan bir resmi yayınında milliyetçilik şöyle tanımlanmaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş hangi din ve menşeden olursa olsun Türk’tür. (…) Yeni Türk milliyetçiliğine göre, Türk milleti büyük insanlık ailesinin yüksek ve şerefli bir uzvudur. Bu itibarla bütün insanlığı sever ve milli menfaatine ilişilmedikçe başka milletlere karşı düşmanlık beslemez ve telkin etmez”. Dönemin devletçilik anlayışı iki temele dayanıyordu: (1) Bizzat devletin kuruculuğu ve yapıcılığı, (2) Yapılması özel sektöre bırakılan işlerin düzenlenmesi ve kontrolü. Sağlık Köşesi: Obezite - II Dr. Sevgi Postoğlu ŞİŞMANLIK NEDENLERİ NELERDİR? Geçen hafta şişmanlık konusunda genel bilgiler verirken nedenleri kısa başlıklar halinde yazmıştım. Biliyoruz ki “bilgilenmeden, anlamadan başaramayacağız...” O nedenle bu hafta bu önemli konu başlıklarını daha iyi anlamak için devam ediyorum. Şişmanlığa yol açan nedenleri iyi bilirsek, kurtulmayı da biliriz. Daha önce kısa başlıklar olarak yazdığım ve şimdi açıklayacağım nedenleri dikkatle okuyup yaşamınızda çıkarın. Mükemmel sonuçlarınızdan beni de bilgilendirin....... 1-Yavaş Ve İyi Çiğneyerek Yiyiniz: Hızlı Yer ve iyi çiğnemezsek ağızda yapılması gerekli sindirim kısmı da mideye kalır, sindirim kötü olur sonuç olarak da yağ birikmeye başlar. Her lokmayı 30- 50 arası çiğneme alışkanlığı edinin. “suyu çiğneyerek yutma alışkanlığı “ gibi....ilk anda şaşırsanız bile sonra kolayca yapacağınızı göreceksiniz.... 2-Yemek Sırasında Su-Sıvı Tüketmeyin: Yemek sırasında sıvı, su bile olsa tüketmek sindirim ve hormonal sistem de düzensizliklere yol açarak sizi şişmanlatır. O nedenle suyu, yemekten yarım saat önce ve sonra tüketiniz. 3-Abur-Cubur Tüketmek: Sürekli bir şeyler yeme alışkanlığınız varsa vücudunuzda şunlar oluyor. Vücudun bazı sistemleri üzerinde daha fazla baskı oluyor. Bu durumda da o sistem kendi görevini 3 yapamıyor. Örnek: Ağzımıza bir şey attığımızda beyne giden ilk mesajla beraber bir çok sistem görev için hazırlanıyor. Kanda bulunan ve lökosit dediğimiz koruyucu hücrelerimiz o sıradaki işlerini bırakıp mide civarına gelirler.Herhangi bir tehlike olmadığı anlaşılınca geri eski konumuna ,yani iyileştirme görevlerine dönerler. Ağza bu sırada yeni birşey daha atılırsa bu tekrarlanır. Lökositler asıl görevleri olan savunma ve korumayı yapamazlar. Bir hastalık salgınında bu kişiler kolay hasta olurlar.Birde sürekli atıştırınca sindirim enzimleri üretimi yeterli olmaz ve sindirim iyi olmaz , bu da daha çok yağ üretilmesi demektir.Gelsin şişmanlık..... 4-Unlu Mamuller-Tatlılar Tüketmek: Bağırsak cidarının nişasta ile kaplanmasına ve mukus artışına neden olurlar. Bağırsaklar vücut için gerekli olanları yeteri kadar kana geçiremezler ve bu da daha çok yeme isteğine neden olur. Kilo artar. Tatlı olarak kurutulmuş meyve daha iyi bir seçenektir. 5-Bir Arada Tüketilmeyecek Gıdalar: Sindirimleri için farklı enzim sistemine gerek duyan gıdaları birlikte tüketmek şişmanlamayı da kolaylaştırır. Sindirim mekanizması zayıflar ve yağa dönüş artar. Şu basit öneriye dikkat edelim: *Karbonhidratları(ekmek, tahıl, patates, şekerli gıdalar, makarnalar) yağ ve sebze ile tüketebiliriz. *Proteinleri(et, balık, yumurta, baklagiller, süt ürünleri) ni yine yağ ve sebze ile tüketebiliriz. Unutulmaması gereken sonuç Protein ile Karbonhidrat birlikte tüketmeyiniz. 6-Yemek Sonrası Hemen Yatıp Uyumak: Vücudun dikkati sindirimden uzaklaşır ve yediklerimiz yağa dönüşür. En doğru hareket, kısa bir yürüyüş yemekten sonra bizim için en uygunudur. 7-Hareketsiz Yaşam Stili: Hep oturan insanların fazla enerji ihtiyacı yoktur. O nedenle depo edilen yağlar yakılamaz ve kilo artar. 8-Yemek Yerken Başka İşle Meşgul Olmak: Yemek yeme saati kutsal bir zaman olarak algılanmalı ve yemeğe odaklanmalıdır. Eğer başka bir şeyle meşgul olursanız (TV seyretme vb.) beyin iki işe yoğunlaşacağından dikkat sindirimden uzaklaşır. Bu durum aşırı yemeye ve sindirimin iyi olmamasına neden olur. İyi sindirilemeyen gıdalar da yağa dönüşür. 9-Stres Altında Yemek: Canı sıkılınca dolaba koşanlar vardır. Bunlardan iseniz bunu değiştiriniz. Çünkü stres ile ilk olarak karaciğer etkilenir, safra akışı durur ve sindirim azalır. Aynı durum gece yatmadan önce yemek yeme alışkanlığı durumu içinde geçerlidir. Saat 21.00 den sonra karaciğer ve diğer sindirim organları dinlenmeye çekilir ve iyi sindirim olmaz. Öyleyse yatmadan önce bir şeyler yeme alışkanlığı olanlarda bundan vazgeçmelidir. 10- Hazır Gıda Tüketmek: Ülkemizde de giderek artan oranda hazır gıdaya yöneliş varsa da hala kendi hazırladıklarımızı tüketme alışkanlığımız var. O nedenle içinde hidrojenize ve çok miktarda yağ bulunan gıdaları değil kendi hazırladıklarımızı tüketelim. Artık biliyoruz ki SİNDİRM bozulunca YAĞ birikmeye başlıyor. ŞİŞMANLIK BİR HASTALIKTIR bilinci ile bir hastalık olduğunda gösterdiğimiz özeni göstermeliyiz.Yukarıda saydığım noktalara dikkat etmeye başlayınca bunlar bir süre sonra yerleşecektir.O zaman “Sağlığa MERHABA.........” Oruç: Birkaç sözde orucun yararlarından söz etmek istiyorum. Oruç, bir kararla başlar. Bu insana bir sakinlik ve kararlılık verir. Kendi bedeni ve yeme isteği üzerinde bir irade sergilemesi ve bunu yapma kararlılığıdır. Oruç esnasında, yiyecek olmadığı için beden kendi atıkları ile beslenmeye başlar. Diğer bir deyişle, beslenmek için kendi içindeki çöpleri kullanmaya başlar. Bedenin işlevini yerine getirmesine engel olan şeyleri öncelikle tüketir.(hasta hücreler, şişlikler vb.) Başka bir deyişle, beden kendi hastalıklarını yer bitirir. Bu çok önemli görevi nedeni ile her dinde oruç vardır. Oruç, doğanın bedeni etkili bir şekilde temizlemesi için tasarlanmış bir yöntemdir. Beden ve zihin temizlenir. Yağlardan ve kilolardan da etkili bir şekilde kurtulmuş oluruz. Oruç tutanlar bilirler, ilk günlerde baş ağrısı, bulantı, yorgunluk gibi bulgular olabilir. Bunlar, kalınbağırsaklardan toksinlerin kanla diğer organlara taşınması sonucudur. Oruç öncesi kalınbağırsak temizliği yapanlarda bu yakınmalar olmamaktadır. Orucun ilk günleri geçince toksinleri bir atık gibi kullanan beden bunlardan kurtulur ve yakınmalar da biter. Sonuç olarak oruç, sağlığımız için kendimiz adına bir karar vererek uygulayacağımız etkili bir yöntemdir. Oruç bitiminde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta yeniden normal beslenmeye, az miktar ve az çeşitle yavaş bir geçişle başlamaktır. Hepinize iyi bir sağlık ve mutluluk dolu bayram diliyorum… Rtn. Sevgi Postoğlu.... 4 Göz Sağlığı Dr. Halim Şima Göz Sağlığı: Sayın meslektaşım Dr. Sevgi Postoğlu’nun sağlık köşesinde Beyin ve Beyin Sağlığı hakkında ilgi çekici ve bilgilendirici yazısı, Göz Hekimi olarak benim de Beyin, Göz ve Görme hakkında bazı bilgiler ilave etmemin faydalı olacağını düşündürdü. Bilindiği gibi vücudumuzun dış ortamla ilişkilerini sağlayan beş duyumuz vardır. Bunlar önemlilik derecesine göre: Görme, Dokunma, İşitme, Koku alma ve Tat alma duyularıdır. Bu duyu organlarımızdan yalnız Görme sinirleri direkt olarak başımızın arka bölümündeki, beynin görme merkezine ulaşır. Görme siniri adeta beynimizin uzantısı gibidir. Bu yüzden dış ortamla direkt ilişki kurarız. Görme duyusundan sonra gelen dokunma duyumuz sayesinde de dış ortamla ilişkilerimizi ayarlayabiliriz. Mesela: Işıklar aniden sönünce kollarımızı açar ellerimizle etrafa dokunur dış ortamla bağlantı sağlar rahatlarız. Yani ellerimiz gözlerimiz olur. Bunu anlatan çok güzel olmuş bir olayı aktarmak istiyorum. Seramik sanatçısı olan eşim Yıldız, Görme Engelliler Okulunda çocuklara seramik çalışmalarında ellerini nasıl kullanacaklarını öğrettiği esnada görme engelli bir öğrenci, obje ile hiç ilgisi olmayan bir çalışma yapınca, çocuğu uyarmak için yanına gelen öğretmeni şu sözleri söylemiş. Gözlerinin görmediğini biliyoruz, fakat ellerinde mi KÖR demiş ve dikkatli çalışmasını istemiş. Biliyorsunuz, Görme Engelliler kendileri için hazırlanmış kabartma yazıları elleri ile parmak uçları ile okurlar. Heykeller yaparlar, daima hareket halindedirler. Bu kadar değerli ve önemli olan gözlerimize çok dikkat etmemiz ve daima kontrol altında tutmamız gerekmektedir. Allah da önemliliğinden dolayı bütün canlıları İKİ gözlü yaratmıştır. Hekim olarak önerilerim: 1. Ailede görme engelli bireyler varsa çocukluk çağında kontrol altına alınmalıdır. 2. Okul çağında çocuklarla ilgilenmeli, şikâyetleri var ise derhal kontrole gidilmeli 3. İleri yaşlarda da en ufak görme veya göz şikâyeti olursa ihmal etmemeli, hekime gidilmeli 4. Daha ileri yaşlarda bilhassa diabet (şeker hastalığı) ve tansiyon yüksekliği var ise kontrol altında bulunmaları önerilir. 5. Ailede göz içi tansiyonu yüksekliği (Glokom) var ise muhakkak kontrole gidilmeli, 6. Ailede SARI NOKTA hastalığı olanlarda muhakkak kontrole gitmelidirler. Birazda Gülelim Sarhoş Yüzü gözü mosmor bir kadın doktora gider. Doktor: Ne oldu size? Kadın: Doktor Bey, ne yapacağımı bilemiyorum. Kocam ne zaman içip de eve sarhoş dönse beni gebertene kadar dövüyor. Doktor: Bu konuda size çok işe yarayan bir çözümüm var hanımefendi. Kocanız sarhoş olarak eve geldiğinde elinize bir bardak şekerli çay alın ve kocanız yatıp uyuyana kadar ağzınıza alacağınız bir yudum çayı ağzınız içinde sürekli dolaştırın.... İki hafta sonra, aynı kadın, eli yüzü düzgün şekilde doktoru ziyaret eder. Kadın: Evet doktor, harika bir çözümdü bu. Kocam eve sarhoş geldiği her seferinde, yatıp uyuyana kadar ağzıma bir yudum çay alıp ağzımı çalkalar gibi ağzımda dolaştırdım ve kocam bana hiç dokunmadı. Doktor: Gördünüz mü, ağzınızı kapalı tutmak ne kadar çok işe yarıyor... Düzeltme: 2440. Bölge kılavuzunda Rtn. Kaşif Özkan ‘ın GSM Numarası yanlış yazılmıştır. Doğrusunu kaydediniz. GSM: 533- 517 88 78 5 Devam Bilgileri Mazeret Bildirenler: Erdoğan Atay, İge Pırnar, Ömer Devam Bütünleyenler: Yeşilyurt, Sedat Özkan Mutlu Günlerimiz Doğum Günleri: Evlilik Yıldönümleri: 8 Eylül 8 Eylül 7 Eylül 9 Eylül Berk Arbil Yasemin Amato (Selim Amato Eşi) Nevin & Mekin Tanker Gülden & Tanju Şeninci Diğer Kulüp Programları 06 Eylül 2010 Pazartesi Güzelyalı Rotary Kulübü Karşıyaka Rotary Kulübü Kordon Otel 12:30 Kaya Prestij Oteli 12:30 Okuma Yazma Seferberliği 07 Eylül 2010 Salı Balçova Rotary Kulübü Hilton Oteli 12:30 Bornova Rotary Kulübü Kordon Otel 12:30 Bostanlı Rotary Kulübü Hilton Oteli 12:30 Çiğli Rotary Kulübü Göztepe Rotary Kulübü Agora Rotary Kulübü Kulüp İçi Değerlendirme Bostanlı Vilayet Evi 19:30 Hilton Oteli 08:00 Konak Best Western 08:30 08 Eylül 2010 Çarşamba Buca Rotary Kulübü Konak Best Western 19:00 Konak Rotary Kulübü Mövenpick Otel 12:30 Kordon Rotary Kulübü Hilton Oteli 12:30 Gaziemir Rotary Kulübü Alyans Kulüp 19:00 09 Eylül 2010 Perşembe Alsancak Rotary Kulübü Dokuz Eylül Rotary Kulübü Hilton Oteli 12:30 Kaya Prestij Oteli 12:30 Efes Rotary Kulübü Hilton Oteli 18:30 Gündoğdu Rotary Kulübü Karaca Oteli 12:30 Mavişehir Rotary Kulübü Altınbalık Restaurant 08:00 6 Zahide Mutlukan