TBMM B: 128 2 . 7 . 2010 O: 2 Coğrafyamızın bize verdiği bir sorumluluk var. Üç tarafı denizlerle çevrilmiş ve civarındaki ülkelerle geçmişten gelen ilişkilerimizi de göz önüne aldığımız zaman bu coğrafyanın bize verdiği sorumluluklar var; denizler var, geçitler var, boğazlar var. Dolayısıyla bunları da göz önüne alarak düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Stratejik konumun getirdiği sorumluluklar ve yükümlülükler var. Bu stratejik konum hem boğazlar vesilesiyle hem de Türkiye'nin bir enerji koridoru olması vesilesiyle çok büyük sorumluluklar getiriyor. Bütün bunların yanında, elbette ki Türkiye’de, bütün bunları göz önüne aldığımız zaman, ekonomik büyümenin getirdiği, ekonomik olarak gelişmenin getirdiği yeni birtakım ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda da bütün bunları göz önüne almamız gerekiyor. Türkiye öyle büyüyor ki -işte, biliyoruz- dünyada ilk büyük on beş ekonomi içerisine giriyor, Avrupa Birliğinde, Avrupa’da ilk altı ekonomi içerisine giriyor. Dolayısıyla Türkiye bu anlamda da gelişiyor. Türkiye’de sermaye terakümü oluştukça, sermaye birikimi arttıkça elbette ki bu büyümenin çok daha iyi noktalara gideceği çok açıktır çünkü bu anlamda Türkiye tam bir eşiktedir. Büyük sermayeye şiddetle ihtiyacımız var. Bu sermaye oluştuktan sonra Türkiye'nin çok daha iyi adımlar atacağını hepimiz biliyoruz. İnşallah, bu eşiği başarıyla geçmemiz gerekiyor. Tabii ki bu iyi yönetişim, iyi yönetim sırasında öncelikle ele almamız gereken şey, belki, Anayasa. Onu da ele aldık. İnşallah, onu da Türkiye başarıyla atlattığı zaman önünün çok daha açık olduğunu görmüş olacağız. İçine kapalı bir Türkiye’den, her yöne açık, herkesle temas edebilen, herkesle görüşebilen, sorumluluğunu müdrik, kendine güvenen bir Türkiye’ye doğru gitmek için de elbette ki bu teşkilat kanununa şiddetle ihtiyacımız var. Ben bu noktada, bir küçük tecrübemi aktarmak istiyorum: İzmir, bir EXPO süreci yaşadı. Bu EXPO sürecini yaşarken ismini benim hiç duymadığım ülkelerin oylarına müracaat zorunda kaldık. Bu ülkelerin oylarına müracaat ettiğimiz zaman, bunlarla görüştüğümüz zaman dediler ki: “Biz, ilk defa Türkiye’yle böyle bir vesileyle karşı karşıya geliyoruz.” Dolayısıyla, İtalya’ya karşı, Milano’ya karşı biz onu kaybettik, 20 oy farkla kaybettik. Eğer, bu ülkelerle çok daha önceden temaslarımız olsaydı, bu ülkelerle ticari temaslarımız olsaydı, bu ülkelerle eğitim alanında birtakım iş birliklerimiz olsaydı, inanıyorum ki bu ülkeler bize çok daha yakın duracaklardı. Afrika’da, okyanuslarda, Güney Amerika’da, ismini benim hiç duymadığım ülkelerle bu tür ilişkiler kurmak zorunda kaldık. Biz buralarda büyükelçilikler açmamışız, temsilciliğimiz yok, ticari ilişkimiz yok, yatırımlarımız yok, öğrenci mübadelesi, eğitim alanında bir iş birliği yapmamışız, sonra onların oylarına müracaat etmişiz. Oysa İtalya bu ülkelerle çok yakın ilişkiler kurmuş, oralardan öğrenciler getirmiş, İtalya’da bunları eğitmiş, onlar gitmişler o ülkelerinde söz sahibi olmuşlar. Siz bunların oylarına müracaat ettiğiniz zaman, elbette ki sıkıntılar oluyor. Buna rağmen, İzmir’in o anlamda gösterdiği başarıyı hiçbir zaman da küçümsemiyorum. Şimdi, Dışişleri Bakanlığımızın bu Teşkilat Kanunu vesilesiyle öğrenmiş bulunuyoruz ki 42 yeni temsilcilik açıyoruz, bu şekilde toplam 212’ye ulaşıyor Türkiye'nin dış temsilciliklerdeki sayısı. Bunun çok önemli olduğunu söylemek istiyorum. Bunun mutlaka çok daha fazla artırılması lazım diyorum. Çünkü bu ülkelerle iş birliği, Türkiye'nin bundan sonraki faaliyetleri açısından da fevkalade uygun olacaktır. Türkiye'nin uluslararası camiada kazandığı önemli yeri de şu vesileyle tekrar gündeme getirmek istiyorum: Türkiye, İslam Kalkınma Örgütünde bir Genel Sekreterle bulunuyor, Ekmeleddin İhsanoğlu’yla; Ahmet Üzümcü, Kimyasal Silahların Denetlenmesi Kurumunda görev almış Türkiye adına; Mahmut Erol Kılıç, İslam Kalkınma Örgütü Parlamentolararası Birlikte Genel Sekreter Türkiye adına ve belki bunlardan çok daha önemlisi, Avrupa Konseyinde bugün bir Türk var, Mevlüt Çavuşoğlu. – 243 – DEMET 152-155