Türk Psikiyatri Dergisi 2013;24( ): Sivas İl Merkezinde Yeme Bozukluklarının Yaygınlığı ve Eşlik Eden Psikiyatrik Tanılar • BASKIDA Dr. Murat SEMİZ1, Dr. Önder KAVAKCI2, Dr. Ayşegül YAĞIZ3, Dr. Gözde YONTAR3, Dr. Nesim KUGU4 ÖZET Amaç: Bu çalışmada, Sivas il merkezindeki yeme bozukluklarının (YB) yaygınlığını saptamak, bozukluğu olanların sosyodemografik özelliklerini ve eşlik eden eksen-I ve eksen-II tanı sıklığını saptamak amaçlanmıştır. Yöntem ve Gereçler: Çalışmada 18–44 yaş aralığındaki 1122 kişiye yeme tutum testi (YTT) uygulanarak kesme puanının üzerinde puan alanlar ile klinik görüşme yapılmıştır. Kontrol grubu, yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş, YB tanısı olmayan, YTT skoru 30’un altında olan bireylerden oluşturulmuştur. Yeme bozukluğu tanısı konulan bireylere ve kontrol grubuna eşlik eden I. eksen ve II. eksen tanılarını saptamak amacıyla SCID-I (Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis-I Disorders) ve SCID-II (Structured Clinical Interview for DSM-III-R Personamy Disorders) uygulanmıştır. Bulgular: YTT ile yapılan tarama sonucunda bu örneklemin % 5,25’inde yeme bozukluğu olabileceği saptanmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında, yapılandırılmış klinik görüşmeler sonrası, YB yaygınlığının %1,52 olduğu bulunmuştur. Bulimiya nervoza yaygınlığı %0,63, tıkanırcasına yeme bozukluğu yaygınlığı %0,81 olarak bulunmuştur. YB tanısı kadınlarda (%88,2) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha sıktır. Çalışmada YB tanısı konulanların konulmayanlara göre daha fazla oranda orta düzeyde gelire sahip oldukları, ailelerinde psikiyatrik tanıların daha fazla olduğu ve daha fazla ruhsal travmaya maruz kaldıkları saptanmıştır. Hasta grubunda I. ve II. eksen eş tanı oranı kontrol grubundan anlamlı düzeyde daha fazla saptanmıştır. Hastaların % 47’sinde (8/17) eşlik eden I. eksen tanısı saptanmıştır. En sık konulan eş tanı majör depresif bozukluk olmuştur. Hastaların %41’inde II. eksen tanısı saptanmıştır. En sık olarak her biri %11,8 oranında obsesif kompulsif kişilik bozukluğu ve kaçıngan kişilik bozukluğu tanıları bulunmuştur. Sonuç: Bu çalışmada, YB nokta yaygınlığı %1,52 olarak saptanmıştır. Tıkınırcasına yeme bozukluğunun en sık görülen YB olduğu saptanmıştır. YB’de psikiyatrik eş tanılar yaygındır. YB farklı yaş gruplarında ve sosyoekonomik düzeylerde görülebilen bir hastalıktır. Ülkenin farklı bölgeleri ve değişik yaş gruplarını içeren, toplum genelinin tarandığı, geniş örneklemli ve tanıların klinik görüşmeler ile doğrulandığı çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Sözcükler: Yeme bozuklukları, epidemiyoloji, eş tanı SUMMARY The Prevalence of Eating Disorders (EDs) and Comorbid Psychiatric Disorders in the Sivas Province Objective: The purpose of this study was to determine the prevalence of eating disorders (EDs) in the Sivas province, and to identify the sociodemographic characteristics and co-morbid axis-I and axis-II diagnoses in EDs. Method: 1122 people between 18-44 years of age were enrolled in the study after completing the eating attitude test (EAT), and people who had points around the cut-off score had clinical interviews. The control group included subjects that were age- and sex-matched with the ED group, were not diagnosed with an ED, and had an EAT score <30. In order to determine the following as axis I or axis II, SCID-I (Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis-I Disorders) and SCID-II (Structured Clinical Interview for DSM-III-R Personality Disorders) were performed on both the eating disorder and control groups. Results: As a result of the scanning done with EAT, we observed that 5.25% of this population might have an eating behavior disorder. The prevalence of the eating disorders was found to be 1.52% by the structured clinical interview in the second step of the study. While the prevalence of bulimia nervosa was determined to be 0.63%, that of binge eating disorder was 0.81%. The diagnosis of ED is common and statistically significant among women (88.2%). According to the study, persons diagnosed with ED were more likely to have a moderate income as compared with those who were not diagnosed with an ED. Also, people with ED had been exposed to more traumas, and it was more likely that someone in their family had a psychiatric diagnosis. Among the patient group, the axis I and axis II co-morbidity rates were significantly higher than those of the control group. 47% (8/17) of the patients were determined to have a co-morbid axis I diagnosis. The most frequently diagnosed co-morbidity was major depressive disorder. 41% of the patients were determined to have an axis II diagnosis. The most common rate of diagnosis was 11.8% for both obsessive-compulsive personality disorder and avoidant personality disorder. Conclusion: The results of this study show that the point prevalence rate for EDs among all the participants was 1.52%, with binge eating disorder being the most prevalent ED. Psychiatric co-morbidity is common in patients with eating disorders. An ED is a disease that can be seen in different age groups and socioeconomic levels. Studies with larger samples, including different regions of the country and different age groups, and with diagnoses that have been confirmed by clinical interviews, are required. Key Words: Eating disorders, epidemiology, co-morbidity Geliş Tarihi: 05.03.2012 - Kabul Tarihi: 07.09.2012 1 Uzm, 2Yrd. Doç., 3Araş., 4Prof., Psikiyatri AD., Cumhuriyet Üniv. Tıp Fak., Sivas. Dr. Murat Semiz, e-posta: [email protected] doi: 10.5080/u6978 1 GİRİŞ Yeme bozuklukları, yeme davranışlarında ciddi bozukluklarla karakterize, ölümle sonuçlanabilen bir psikiyatrik bozukluk grubudur (Fairburn ve Harrison 2003). Başlıca anoreksiya nervoza (AN) ve bulimiya nervozadan (BN) oluşan yeme bozuklukları yüzyıllardır tanınan hastalıklar olmakla birlikte son 50 yılda sıklıklarında artış gözlenmekte ve dolayısıyla klinik pratikte gittikçe daha sık karşılaşılmaktadır (Tolstrup 1991). Görülme sıklığındaki değişmeler nedeniyle yeme bozuklukları üzerinde toplum temelli ve büyük örneklemli çalışmalar ilgi çekmektedir (Turnball ve ark. 1996). Ruhsal bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El kitabı, yeniden gözden geçirilmiş dördüncü baskısında (DSM-IV-TR) yeme bozuklukları, anoreksiya nevroza, bulimiya nevroza ve başka türlü adlandırılamayan yeme bozukluğu (BTA-YB) olarak sınıflandırılmıştır. BTA-YB tanımı itibarıyla bir rezidüel tanı kategorisi olduğundan farklı tabloları kapsar ve birkaç önemli istisna dışında özgül değişkenleri hakkında az bilgi bulunmaktadır. Bu özgül değişkenlerin en önemlisi olan tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB) için DSM-IV-TR’nin ekler bölümünde araştırma tanı ölçütlerine yer verilmiştir. Yeme bozukluğu yaygınlık oranları nokta, 1 yıllık veya yaşam boyu yaygınlık oranları şeklinde verilmektedir. AN nokta yaygınlığının %0,1-%1,3 arasında olduğu bildirilmektedir (Hoek ve van Hoeken 2003, Hudson ve ark. 2007, Keski-Rahkonen ve ark. 2007). AN’nin 1 yıllık yaygınlığı 100.000’de 4,7-8,3 aralığında bildirilmiştir (Hoek 2006). AN’nın yaşam boyu yaygınlığı ise %0,6 ile %2,2 arasında değişen rakamlar ile verilmektedir (Whitehouse ve ark. 1992, Keski-Rahkonen ve ark. 2007). BN nokta yaygınlık oranları %0,8 ile %4,6 arasında değişen oranlarda verilmektedir (Favaro ve ark. 2003, Keel ve ark. 2006, Keski-Rahkonen ve ark. 2009). BN sıklığını Soundy ve arkadaşları (1995), Rochester’de yılda 100.000’de 13, Turnball ve arkadaşları (1996), İngiltere’de yılda 100.000’de 12,2 olarak bildirmiştir. BN’nin yaşam boyu yaygınlığı %1-%3 arasında bildirilmiştir (Keski-Rahkonen ve ark. 2009). TYB nokta yaygınlığı oranları %0,2-%2 arasında değişkenlik göstermektedir (Cotrufo ve ark. 1998, Striegel-Moore ve Franko 2003, Hudson ve ark. 2007). TYB’nin 1 yıllık yaygınlığı %0,3-3,3 arasında olduğu sunulmuştur (Preti ve ark. 2009). TYB’nin yaşam boyu yaygınlığı %1- %4,5 arasında bildirilmiştir (Striegel-Moore ve Franko 2003, Treasure ve ark. 2010). Yeme bozukluğunun genellikle batı toplumlarında daha fazla görüldüğü bildirilmekle birlikte son zamanlarda yapılan çalışmalar, gelişmekte olan toplumlarda da yeme bozukluğu görülme oranlarının arttığını göstermektedir (Hoek 2006). Sanayileşme, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, kent yaşamı, medya etkisi ve kültürler arası karşılaşmaların ve etkileşimlerin yaygınlaşması, bu bozukluklara olan farkındalığın ve yapılan çalışmaların artması diğer toplumlardaki yaygınlık 2 artışını açıklayabilir (Makino ve ark. 2004, Rubin ve ark. 2008). Yeme bozukluklarında, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, madde kullanım bozuklukları ve kişilik bozuklukları gibi birçok psikiyatrik bozukluk eş tanı olarak bulunmaktadır (Spindler ve Milos 2007, Sansone ve Sansone 2010). Depresyon YB’na en sık eşlik eden psikiyatrik bozukluktur. Yapılan çalışmalarda, YB’de major depresyon eş tanısı görülme sıklığının %20-45 olduğu, major depresyonun YB hastalarında toplum genelinden daha sık görüldüğü ve depresyonun YB gidişinden bağımsız olarak seyrettiği bildirilmiştir (Halmi 2003). Depresyondan sonra en sık görülen psikiyatrik eş tanı, anksiyete bozukluklarıdır. YB olan hastaların %31-71’inde en az bir anksiyete bozukluğu olduğu bulunmuştur (Godart ve ark. 2002). En sık görülen bozukluklar yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, panik bozukluğu, basit fobi ve obsesif kompülsif bozukluktur. Özellikle AN hastalarında obsesif kompülsif bozukluk (OKB), BN hastalarında sosyal fobi ve yaygın anksiyete bozukluğu, TYB hastalarında ise sosyal fobi daha sık görülmektedir (Speranza ve ark. 2001, Godart ve ark. 2003). YB’de travma sonrası stres bozukluğu, cinsel ve fiziksel travma öyküsü de sık olarak bildirilmiştir (Brewerton 2007). Kişilik özelliklerinin yeme bozukluklarının başlamasında, belirtilerinde ve devamında rol oynadığı öne sürülmektedir (Sansone ve ark. 2010). Çalışmalarda, YB hastalarındaki kişilik bozuklukları oranının kontrol grubundan ve toplum genelinden anlamlı oranda daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Özellikle sınır kişilik bozukluğu ve kaçıngan kişilik bozukluğu eş tanı olarak sık görülmektedir (Cassin ve von Ranson 2005). Obsesif kişilik özelliklerinin, yeme bozukluğuna eşlik ettiği bildirilmiştir (Halmi 2003). Yeme bozukluğu hastalarının çok az bir kısmı ruhsal tedavi için başvurmaktadır ve birçoğu tedaviden yoksundur (Miller ve Golden 2010). Böylece, toplum içinde yapılacak yeme bozukluğu ile ilgili epidemiyolojik çalışmalar, yaygınlığını ve klinik dışındaki hastaların özelliklerini de anlamaya yardımcı olacaktır. Bu çalışmalar sağlık politikalarının belirlenmesinde yol gösterici olabilir. Bu çalışmada Sivas il merkezindeki yeme bozukluğunun genel toplumdaki yaygınlığını saptayarak, Türkiye’de bu alanda sayısı az olan epidemiyolojik çalışmalara katkıda bulunulması, ilişkili sosyodemografik özelliklerin belirlenmesi, psikiyatrik eş tanıların araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM ve ARAÇLAR Örneklem Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu adrese dayalı nüfus kayıt sistemi veri tabanından edinilen bilgilere göre Sivas il merkezinin 2009 yılı nüfusu 300.795’tir. TABLO 1. Örneklemin Sosyodemografik Özellikleri. YB olmayanlar 30,19±7,32 Yaş Cinsiyet Eğitim düzeyi Medeni durum Gelir durumu Sigara % YB grubu % 26,29±5,13 Toplam P 30,12±7,13 0,02 0,001 Erkek 574 99,7 2 0,3 576 Kadın 525 97,2 15 2,8 540 Okuryazar değil 34 100 - - 34 İlköğretim 490 99,2 4 0,8 494 Lise 331 97,6 8 2,4 339 Üniversite 244 97,9 5 2,1 249 Bekar 393 98,7 5 1,3 398 Evli 675 98,3 12 1,7 687 Boşanmış-dul 31 100 - - 31 0-750 TL 361 99,2 3 0,8 364 751-200 TL 514 98,1 10 1,9 524 2001 TL ve üzeri 224 98,2 4 1,8 228 İçmiyor 721 98,2 13 1,8 734 İçiyor 378 99 4 1 382 0,43 0,82 0,41 0,32 YB: yeme bozukluğu Sivas ilinin yüzölçümü 28.488 km2 olup nüfus yoğunluğu 10,55 kişi/km2’dir. Sivas sosyoekonomik gelişme bakımından Türkiye ortalamasının altında bulunmakta, yüksek işsizlik oranı nedeniyle her yıl önemli ölçüde göç vermektedir. Geleneksel tutum ve anlayışlar günümüzde de sürmektedir. Araştırmanın evreni Sivas il merkezinde yaşayan 18–44 yaş aralığındaki kişilerden oluşmuştur. Bu yaş aralığında Sivas il merkezinde 73.727’si erkek (%51,31) 69.966’sı kadın (%48,69) olmak üzere toplam 143.693 kişi yaşamaktadır. Sivas il merkezinde yapılacak araştırmalarda kullanılmak üzere Selvi (2008) tarafından geliştirilen örneklem planındaki listeye göre gidilecek mahalle, cadde ve sokaklar belirlendi. Belirlenen mahalleler sosyoekonomik-kültürel düzeye göre ayrıldı (yüksek, orta, düşük). Seçilen mahallelerin sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlarından 211, orta olanlarından 644 ve düşük olanlarından 225 olmak üzere toplam 1110 bireyin alınmasına karar verildi. Seçilen örneklem yaş, cinsiyet, eğitim ve ekonomik düzey yönünden evreni temsil etmektedir. İşlem Çalışma öncesinde Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurul Başkanlığı’ndan ve Sivas İl Emniyet Müdürlüğü’nden yasal izinler alındı. Alınan öyküye göre; zeka geriliği, yeme bozukluğuna neden olabilecek organik hastalığı, açık psikoz veya organik mental bozukluğu olduğu düşünülenler ve çalışmaya katılmaya gönüllü olmayanlar çalışmaya dahil edilmedi. Sistematik örnekleme yöntemi ile sosyoekonomik düzeye göre belirlenen mahallelerden Sivas il merkezini temsil eden 1122 kişiye ulaşıldı. Çalışma 2010 yılı Mayıs-Temmuz ayları arasında bir psikiyatri asistanı ve iki intern doktor tarafından yapıldı. Çalışma öncesinde araştırmacılar kullanılanılacak araçlar (yeme tutum testi ve sosyodemografik form) hakkında bilgilendirildi ve çalışmaya başlamadan bir hafta önce çalışmada kullanılacak Yeme Tutum Testi ( YTT ) ile ilgili eğitim verildi. Intern doktorlar çalışmanın sadece birinci aşamasında SVF ve YTT’nin katılımcılara ulaştırılması işleminde katkıda bulundu. İlk aşamada örneklem için seçilen kişilere Sosyodemografik Veri Formu (SVF) ve Yeme Tutumu Testi (YTT) verildi. SVF ve YTT’nin doldurulma işlemi 10-15 dakika sürdü. İkinci aşamada YTT puanı 30 ve üzerinde olan bireylerin yeme bozukluğu olabileceği düşünüldü ve telefon ile psikiyatri kliniğine davet edildi. İkinci aşamaya katılmayı kabul eden bireyler, DSM- IV’e göre yapılandırılmış klinik görüşme ile yeme bozuklukları tanısı açısından araştırıldı. Üçünü aşamada yeme bozukluğu tanısı konulanların boy ve kilo ölçümleri yapıldı. Beden kitle indeksi, ağırlık/boy2 (kg/m2) olarak hesaplandı. 3 TABLO 2. Yeme Bozukluklarının Yaygınlığı. Cinsiyet Kadın Erkek Yeme bozuklukları s(%) AN - - - BN 7 - 7(%0,63) TYB (-) 1 - TYB(+) 7 2 15 2 BTA-YB 10(%0,89) Toplam 17(%1,52) AN: anoreksiya nervoza, BN: bulimiya nervozadan, TYB: tıkınırcasına yeme bozukluğu, BTY-YB: başka türlü adlandırılamayan yeme bozukluğu Fiziksel veya cinsel travma öyküleri sorgulandı ve eşlik eden eksen I ve eksen II tanılarını saptamak için SCID-I/ SCID-II uygulandı. Dördüncü aşamada yeme bozukluğu saptanan grupla karşılaştırmak üzere, yeme bozukluğu olmayan toplum örnekleminin içinden yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik düzey açısından bu grup ile eşleştirilmiş 17 kişilik bir kontrol grubu oluşturuldu. Çalışmanın ikinci ve sonraki aşamalarındaki yeme bozukluğu tanısı için yapılan klinik görüşmeler, SCID uygulamaları ve diğer işlemler bu konuda deneyimli olan psikiyatristler tarafından yürütüldü, bir kişinin görüşmesi yaklaşık 60-90 dakika sürdü. Gereçler Sosyodemografik Veri Formu: Olguların sosyodemografik verilerini belirlemek için araştırma ekibi tarafından geliştirilmiş soru formudur. Yeme Tutumu Testi: Yeme Tutumu Testi (YTT) (Eating Attitudes Test) : Yeme bozukluğu olan hastaları değerlendirmek amacıyla 1979‘da Garner ve Garfinkel tarafından geliştirilmiştir. Toplumda YB hastalarını belirlemek için bir tarama aracı olarak da kullanılabilmektedir. Türkiye’de ölçeğin geçerlik-güvenilirlik çalışması Savaşır ve Erol (1989) tarafından yapılmıştır ve ölçeğin kesme noktası 30 puan olarak bulunmuştur. DSM-IV Eksen-I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I): DSM-IV’göre I. eksendeki ruhsal bozuklukların tanısını araştırmak için görüşmeci tarafından uygulanan yapılandırılmış bir görüşme aracıdır. First ve arkadaşları (1997) tarafından geliştirilen ve dünyada yaygın kullanım alanı bulan bu görüşme aracının Türkçeye uyarlaması ve güvenilirlik çalışması Özkürkçügil ve arkadaşları (1999) tarafından yapılmıştır. 4 DSM-III-R Kişilik Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID- II): DSM-III-R sınıflandırmasına göre II. eksendeki kişilik bozukluğu tanılarını koymak amacıyla Skodal ve arkadaşları (1990) tarafından geliştirilen, bireysel olarak uygulanan bir klinik görüşme yöntemidir. Türkiye için uyarlama ve güvenilirlik çalışması yapılmıştır (Sorias ve ark. 1990). İstatistiksel yöntem Çalışmada elde edilen veriler değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 14.0 programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde 2x2 düzenlerde Ki-kare testi, Fisher exact testi ve çok gözlü düzenlerde Ki-kare testi uygulanmıştır. Non-parametrik sürekli değişkenlerin karşılaştırılmasında Mann Whitney-U testi kullanıldı. Çalışmanın istatistik gücü 0,90’dır.Veriler tablolarda birey sayısı ve yüzde şeklinde belirtilip yanılma düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. BULGULAR Sosyodemografik özellikler Çalışmaya 1122 kişi alındı. Çalışmaya alınan bireylerin yaş ortalaması 30,12±7,13 (en küçük 18, en büyük 44 yaş) olarak bulundu. Bu bireylerin 544’ü (%48,5) kadın, 578’i (%51,5) erkek idi (Örneklemin cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, meslek ve gelir düzeyleri gibi sosyodemografik özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir). Tarama ölçeğine göre 59 (%5,3) kişinin YTT puanı 30’un üzerindeydi. Elli dokuz kişiden altısı (dördü kadın, ikisi erkek) hastalıklarının olmadığını veya hastaneye gelmek istemediklerini ifade ederek ikinci kez görüşmek istemedi. Yeme tutum testinden 30 ve üzerinde puan alan 53 (%89,9) kişi ile ikinci kez klinik görüşme yapıldı. DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre 53 kişinin 17’sine (17/1116) yeme bozukluğu tanısı konuldu ve toplam yeme bozukluğu nokta yaygınlığı %1,52 bulundu. Yeme bozukluğu TABLO 3. Yeme Bozukluğu ve Kontrol Gruplarının I. Eksen Tanıları. I. Eksen eş tanıları Yeme bozukluğu s(%) Kontrol s(%) Depresif bozukluk 4 (23,5) 1(5,9) Obsesif kompulsif bozukluk 1 (5,9) - Distimik bozukluk 1 (5,9) - Genelleşmiş anksiyete bozukluğu 1 (5,9) - Panik bozukluğu 1 (5,9) 1(5,9) Sosyal fobi 2 (11,8) - Tanı yok 9 (52,9) 15(88,2) x2=5,10 p=0,024* alt tiplerine göre tanıların görülme oranı Tablo 2’de verilmiştir. Örneklemdeki 544 kadının 15’inde (%2,8), 578 erkeğin ikisinde (%2,4) yeme bozukluğu saptanmıştır. Yeme bozukluğu tanısı konulan ve konulmayan bireyler cinsiyete göre değerlendirildiğinde kadınlarda yeme bozukluğu tanısı erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı oranda daha fazla görülmektedir (p=0,001). Yeme bozukluğu tanısı konulan bireylerin yaş ortalaması, yeme bozukluğu tanısı konulmayan bireylere göre istatistiksel olarak anlamlı oranda daha düşüktü (26,29±5,13 oranına karşın 30,19±7,32 (p<0,05). Eğitim durumu, medeni durum, gelir durumu, alkol ve sigara kullanımı, kendisinde veya ailesinde bedensel hastalığın bulunması, psikiyatri bölümüne başvuru gibi özellikler açısından yeme bozukluğu olan bireyler ile olmayanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Hastaların %17,6’sının (s=3), hasta olmayanların ise %4,5’inin (s=49) ailesinde psikiyatrik bozukluk vardı. Gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Fisher’s p<0,05). Eş tanı durumları SCID-I ile saptanan I. Eksen Tanıları Yeme bozukluğu tanısı konulan 17 kişinin sekizinde (% 47,1) I. eksen eş tanısı vardı. İki hastada iki I. eksen eş tanısı saptandı. Kontrol grubunda ise 17 kişinin ikisinde (% 11,8) I. eksen eş tanısı vardı. Hasta grubundaki bireylerde I. eksen eş tanısının olma durumu kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazlaydı (p<0,05). Yeme bozukluğu tanısı konulanların ve kontrol grubunun I. eksen eş tanıları Tablo 3’te gösterilmiştir. SCID–II ile saptanan II. Eksen Tanıları Yeme bozukluğu tanısı konulan 17 kişinin yedisinde (%41,1) II. eksen eş tanısı vardı. On kişide (%58,9) herhangi bir II. eksen eş tanısı saptanmadı. Kontrol grubunda ise bir kişide (%5,9) II. eksen eş tanısı saptandı. Hasta grubundaki bireylerde II. eksen eş tanısının olma durumu kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazlaydı (p<0,05). Yeme bozukluğu tanısı konulanların ve kontrol grubunun II. eksen tanıları Tablo 4’te gösterilmiştir. Yeme bozukluğu grubunun dördü (%23,5) fiziksel travmaya, üçü cinsel travmaya maruz kaldığını bildirmiştir. Kontrol grubunda ise bir kişi (%5,9) fiziksel travmaya maruz kaldığını bildirmiş olup cinsel travma öyküsü bildiren yoktu. Yeme bozukluğu grubu ile kontrol grubu arasında cinsel veya fiziksel travmaya maruz kalma açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p>0,05). Beden kitle indeksi Yeme bozukluğu tanısı konan grubun beden kitle indeksi (BKİ) ortalama 22,8±4,2 olarak bulundu. Kontrol grubunun beden kitle indeksi ise 22,4±2,7 olarak bulundu. İki grup arasında beden kitle indeksi açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p>0,05). Yedi BN tanılı hastanın ortalama beden kitle indeksi 21,1±1,6 olarak bulundu. BN tanısı konan hastalar ile kontrol grubu arasında beden kitle indeksi açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (Z=-1,75 p>0,05). BTA-YB tanısı konan hastalardan AN belirtileri olan bir hastanın beden kitle indeksi 18,6 olarak hesaplandı. Dokuz TYB tanısı konulan hastanın ortalama beden kitle indeksi 27,6±3,8 olarak bulundu. TYB hastalarının ortalama beden kitle indeksi, kontrol grubu ve bulimiya hastalarının beden kitle indekslerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti (Z=-2,9 p<0,05, Z=-3,2 p=0,001). TARTIŞMA Toplum örnekleminde yapılan bu çalışmada, yeme bozukluklarının nokta yaygınlığı %1,52 olarak bulunmuştur. Türkiye’de yeme bozukluğunun yaygınlığını araştıran çalışmalar üniversite veya lise öğrencileri gibi risk gruplarında yapılmış olup toplum genelinde yapılmış epidemiyolojik bir çalışma bulunmamaktadır (Kuğu ve ark. 2006, Tozun ve ark. 2010, Vardar ve Erzengin 2011). Risk gruplarında yapılan çalışmaların toplum geneline uygulanamaması önemli bir sorundur. Üniversite veya lise öğrencileri ile yapılan bu çalışmalarda (Kuğu ve ark. 2006, Tozun ve ark. 2010, Vardar ve Erzengin 2011), yeme bozukluklarının nokta yaygınlığı %2,20-%6.8 arasında bildirilmiştir. Bizim çalışmamız risk altındaki gruplarda yapılmadığı için Türkiye’de yapılan diğer çalışmalara göre yaygınlık oranı daha düşük bulunmuş olabilir. 5 TABLO 4. Yeme Bozukluğu ve Kontrol Grubunun II. Eksen Tanıları. Yeme bozukluğu s(%) Kontrol s(%) Obsesif kompulsif K.B 2 (11,8) - Histriyonik K.B 1 (5,9) - Sınır K.B 1 (5,9) - Çekingen K.B 2 (11,8) 1 (5,9) Bağımlı K.B. 1 (5,9) - II. Eksen eş tanıları Tanı yok 10 (58,9) 16 (94,1) Toplam 17 (100) 17 (100) KB: Kişilik bozukluğu, Fisher’s p= 0,03* Bu çalışmada AN nokta yaygınlığı %0, BN nokta yaygınlığı ise %0,63 olarak bulundu. AN belirtileri olan fakat AN tanı ölçütlerini karşılamayan bir (%0,089) kişiye BTA-YB tanısı konulmuştur. Batı kaynaklı çalışmalarda AN nokta yaygınlığı %0,1-0,9 aralığında bildirilmiştir (Favaro ve ark. 2003, Keski-Rahkonen ve ark. 2007). BN nokta yaygınlığı ise %0,8-4,6 aralığında bildirilmiştir (Hoek ve van Hoeken 2003, Keski-Rahkonen ve ark. 2009). AN ve BN kültürel özelliklerden etkilenmektedir. Bu bozukluklar batı ülkelerinde doğu ülkelerine göre daha sık görülmektedir (Makino ve ark. 2004). Uzun ve arkadaşları 2006 yılında lise öğrencileri ile yaptıkları çalışmada bir BN olgusu bulunabilmiş ve vaka sayısının az olmasının doğu kültürünün özellikleri ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir (Uzun ve ark. 2006). Bizim çalışmamızda, AN ve BN yaygınlığının batılı ülkelerdeki oranlardan daha düşük bulunması, çalışmanın doğu kültürünün özelliklerine sahip Sivas ilinde yürütülmesi ile ilişkili olabilir (Akbulut 2007). Çalışmadaki katılımcıların çoğunun AN ve BN açısından riskli yaş grubunda olmaması da yaygınlık oranını etkilemiş olabilir. TYB ile ilgili epidemiyolojik çalışmalara, diğer yeme bozukluğu türlerinin epidemiyolojisini araştıran çalışmalara göre daha geç başlanmıştır ve bu konuda diğer yeme bozukluğu türlerinden daha az sayıda çalışma bulunmaktadır (Abebe ve ark. 2012). Toplum örneklemli çalışmalarda TYB’nin, AN ve BN’den daha sık görüldüğü ve özellikle obezlerde dikkat çektiği bildirilmiştir (Striegel-Moore ve Franko 2003). Obezlerde %20’nin üzerinde görülen TYB’nin, toplum içinde %0,7%2 oranlarında olduğu bildirilmektedir (Striegel-Moore ve Franko 2003, Wilfley ve ark. 2003). TYB nokta yaygınlığı yayınlar ile benzer şekilde %0,81 olarak bulundu. Başıbüyük ve Akın (2007) tarafından Sivas’ta toplum genelinde obezite yaygınlığının araştırıldığı bir epidemiyolojik çalışmada örneklemin ortalama BKİ, sağlıklı sınırların üstünde bulunmuş ve bu bölgede obezite oranının yüksek olduğu gösterilmiştir. Başıbüyük ve Akın’ın (2007) çalışmasındaki bulgular Sivas 6 ilinde TYB’nin sık görülmesi ile uyumludur. Bu çalışmada erişkinlerde en sık görülen yeme bozukluğunun TYB olduğu bulundu. Bu sonuç, DSM-IV-TR’de bir araştırma tanısı olan TYB’nin, DSM-V’te klinik bir tanı olarak ifade edilmesi gerektiği görüşünü desteklemektedir (Şar 2010). Kullanılan tanısal araçların duyarlılığı ve yöntemsel nedenler, epidemiyolojik bulguları etkileyebilmekte ve çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmesine neden olabilmektedir. YB yaygınlığı ile ilgili çalışmalardan elde edilen sonuçları, farklı tanı sistemlerinin kullanılması, standart değerlendirme araçlarının olmayışı gibi nedenlerle karşılaştırmak zordur (Hoek ve van Hoeken 2003). Bu konuda üzerinde uzlaşılmış ölçme araçları ve benzer yöntemlerle yapılacak daha fazla araştırmaya gereksinim vardır. Yeme bozuklukları kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir. AN kadınlarda erkeklerden yaklaşık 10-15 kat, BN 15-20 kat daha sık görülmektedir (Fairburn ve Harrison 2003). Bu çalışmada YB tespit edilen 17 kişinin 15’i (% 82,4) kadın, ikisi (% 17,6) erkekti. YB olanlarda kadın cinsiyet oranı YB olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti. Bu çalışmanın bulguları, kadın cinsiyetin YB açısından daha yüksek risk altında olduğunu destekleyen diğer çalışmalar ile uyumludur (Hoek 2006). YB tespit edilen erkeklere TYB tanısı konulmuştur. TYB’nin erkeklerde en sık görülen YB olması (Kuğu ve ark. 2006, Vardar ve Erzengin 2011), bu çalışmada da desteklenmiştir. Erkekler ile yapılan yeme bozukluğu çalışmalarında TYB’nin göz önünde bulundurulması uygun olabilir. Bu çalışmada YB tanısı konulanların yaş ortalaması, YB olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha düşüktü. Bu çalışmanın bulguları, erken erişkinlik döneminin de YB açısından risk altında olduğunu desteklemektedir (Preti ve ark. 2009). Yakın zamana kadar YB’nin yalnızca yüksek sosyoekonomik düzeyde, başarıya yönelimli ailelerde görülebileceği düşünceleri varken, son yıllarda toplumun her kesiminde görülebileceği görüşü ağırlık kazanmaktadır (Chen ve Jackson 2008). Türkiye’de yapılan çalışmalarda YB olanlar % 40-85 aralığında orta sosyoekonomik düzeyde bildirilmiştir (İzmir ve ark. 1998, Uzun ve ark. 2006, Kuğu ve ark. 2006, Ünsal ve ark. 2010). Bu çalışmada da ülkemizde yapılan yayınlar ile uyumlu bir şekilde, YB olanların önemli bir kısmı (%59) orta sosyoekonomik düzeyde bulunmuştur. Bu çalışmaya alınan örneklemin yaklaşık % 50’sinin orta sosyoekonomik düzeyde olması sonucumuzu etkilemiş olabilir. Yeme bozuklukları için ailede ruhsal bozukluk öyküsü önemli bir etken olarak bildirilmiştir. YB hastalarının ailelerinde OKB, major depresyon ve yaygın anksiyete gibi ruhsal bozukluklar yaygındır (Lilenfeld ve ark. 1998). Bu çalışmada da yayınlar ile benzer bir şekilde hasta grubunun ailelerinde kontrol grubuna göre anlamlı oranda daha fazla psikiyatrik hastalık bulundu. Fiziksel ve cinsel istismar başka pek çok psikiyatrik hastalık için olduğu gibi yeme bozuklukları ile ilişkili bulunan faktörlerdendir (Brewerton 2007). Ergenlerde bozulmuş yeme davranışı ile ailesel ve psikososyal faktörlerin ilişkisini araştıran bir çalışmada fiziksel ya da cinsel istismar öyküsü olan ergenlerin yeme bozuklukları için risk taşıdığı bildirilmiştir (Neumark-Sztainer ve ark. 2000). Bu çalışmada hasta grubu ile kontrol grubu arasında cinsel ve fiziksel travma açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Fakat yayınlar ile uyumlu bir şekilde YB hastalarında kontrol grubuna göre fiziksel ve cinsel travma öyküsü daha fazlaydı. Hasta sayısının az olması ve travmanın özbildirim ile araştırılması anlamlı farklılık bulunmamasının nedenleri olabilir. Bu sonuçlar ve diğer yayınlar (Neumark-Sztainer ve ark. 2000, Villarroel ve ark. 2012), travmaların tek başına YB’nin nedeni olmasa da hastalığın gelişmesinde, şiddetinde ve süresinde etkisi olabileceğine işaret edebilir. Yeme Bozukluğu, BKİ açısından alt tiplerine göre farklılıklar göstermektedir. BN hastalarının çoğu normal kilodadır (Fairburn ve Harrison 2003). TYB’de daha fazla yağlanmanın söz konusu olduğu, TYB’nin obez kişilerde yaygın olarak görülen ciddi bir problem olduğu ve tedavi arayışındaki obez hastalarda TYB’nin sık görüldüğü gösterilmiştir (StriegelMoore ve Franko 2003). Bu çalışmada da yayınlarla uyumlu bir şekilde BN hastaları ile kontrol grubu arasında istatistiksel anlamlı fark yoktu. TYB hastalarının BKİ’leri kontrol grubuna göre daha yüksekti. Bu sonuç, obezite tedavisinde TYB tanısının sorgulanması gerektiğini gösterebilir. YB hastalarında I. ve II. Eksen eş tanıları toplum geneline göre daha sık görülmektedir (Milos ve ark. 2004). Çalışmalarda, YB hastalarının yaklaşık %25-%90’ına yaşam boyu en az bir defa depresif bozukluk tanısı konulduğu bildirilmiştir (Godart ve ark. 2007). Başka bir çalışmada, YB hastalarının şimdiki eş tanılarına bakılmış ve yaklaşık %20’sinde major depresif bozukluk eş tanısının olduğu sunulmuştur (Garfinkel ve ark. 1995). Bu çalışmada YB olanlarda eş tanı olarak % 23,6’sında major depresif bozukluk, % 5,9’unda distimik bozukluk saptanmış olup, bu oran kontrol grubundan daha yüksekti. Bu çalışmada yayınlarda belirtildiği gibi major depresif bozukluğun YB’de en sık görülen eş tanı olduğu bulunmuştur. Klinik ve epidemiyolojik çalışmalarda YB hastalarının çoğunda bir veya daha fazla anksiyete bozukluğu olduğu gösterilmiştir (Godart ve ark. 2002). Bu çalışmada YB hastalarının %30’unda anksiyete bozukluğu eş tanısı saptandı. Bu oran kontrol grubundaki sağlıklı bireylere konulan anksiyete bozukluğu tanısından daha fazlaydı. Çalışmalarda AN ve BN hastalarında OKB, sosyal fobi ve özgül fobinin daha sık, TSSB ve yaygın anksiyete bozukluğunun (YAB) daha az olduğu bildirilmiştir (Godart ve ark. 2002, Kaye ve ark. 2004). Bu çalışmada anksiyete bozukluğu alt tiplerinden sosyal fobi iki kişide görülürken diğer tanılar birer kişide bulunuyordu. Önceki çalışmalarda olduğu gibi bazı anksiyete bozukluğu alt tiplerinin daha sık görülmemesi, anksiyete bozukluklarının hemen hemen eşit oranda dağılması, hasta sayısının sınırlılığından kaynaklanmış olabilir. TYB hastaları ile yapılan bir çalışmada 404 TYB hastasının 99’unda (% 24,5) anksiyete bozukluğu eş tanısı saptanmıştır. Bu eş tanıların 16’sı (% 3,9) panik bozukluk, 25’i (%6,2) sosyal fobi, 9’u (%2,2) OKB, 16’sı TSSB(%4.0) ve 36’sı (% 8,9) YAB olarak bulunmuştur (Grilo ve ark. 2009). Bu çalışmada TYB hastalarının % 33,3’ünde anksiyete bozukluğu eş tanısı saptanmıştır. YB’de eş tanı olarak anksiyete bozukluklarının araştırılması için geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışmalarda, YB hastalarındaki kişilik bozuklukları oranının kontrol grubundan ve toplum genelinden anlamlı oranda daha yüksek olduğu gösterilmiştir (Sansone ve Sansone 2010). YB ve kişilik bozuklukları arasındaki eş tanıların incelendiği çalışmalarda, %27 ila %93 aralığında değişen oranlar bulunmuştur (Viteousek ve Manke 1994). Bu çalışmada YB olanların % 41,17’sinde kişilik bozukluğu (KB) eş tanısı saptanmış olup bu oran kontrol grubundan anlamlı olarak daha fazladır. Çalışmalardaki yöntemsel farklılıklar, değerlendirme araçları, örneklem sayısı ve özellikleri farklı sonuçlar bulunmasının nedeni olabilir. Bu çalışmada YB grubuna ikinci eksen eş tanısı olarak B veya C kümesindeki kişilik bozukluğu tanıları konuldu. YB hastalarında kişilik bozukluğu eş tanısının araştırıldığı 545 kişinin alındığı bir çalışmada; hastaların %1,7’sine A kümesi, %9,9’una B kümesi, %17,1’ine ise C kümesi kişilik bozukluğu eş tanısı konulmuştur. Hastaların % 12,1’ine çekingen kişilik bozukluğu tanısı konulmakla birlikte, hastaların % 6,2’sinde sınırda kişilik bozukluğu (SKB), % 3,5’inde OKKB saptanmıştır (Godt 2008). Başka bir çalışmada ise YB hastalarında % 71 oran ile en sık, bir B kümesi kişilik bozukluğu olan SKB eş tanısı bulunmuştur. SKB’ yi % 19,4 ile bir C kümesi kişilik bozukluğu olan çekingen kişilik bozukluğu eş tanısı takip etmiştir (Grilo ve ark. 1996). Bu çalışma YB’de B veya C kümesi kişilik bozukluklarının sık görüldüğünü desteklemektedir. Bu çalışma YB yaygınlığını değerlendirmek amacı ile Türkiye’de toplum genelinde yapılan ilk çalışma olmasına rağmen, Sivas ilinin sosyodemografik ve kültürel özellikleri ülke genelini temsil etmemektedir (Akbulut 2007). Çalışmaya alınan bireylerin eğitim durumunun Sivas il merkezinin eğitim düzeyine göre yüksek olması bulunan yaygınlık oranını etkilemiş olabilir. Bu durumun nedeni çalışmaya 18-44 yaş aralığındaki bireylerin alınması olabilir. Bu çalışmaya 18 yaşın altındaki bireyler alınmadığı için ergenler ile ilgili veri elde edilemedi. Bu çalışmada sadece evinde bulunan katılımcıların alınması sonucu olumsuz etkilemiş olabilir. Bu durumun çalışmayı etkilememesi için çalışan bireylerin de araştırmamıza 7 katılması adına evler hafta sonları gezilmiştir. İlk tarama sonucunda yeme bozukluğu şüphesi bulunan 59 kişiden 6 kişi (%10,2) ile görüşme yapılamamış olması çalışmamızın diğer bir kısıtlılığıdır. Çalışma sonucunda az sayıda (17 hasta) YB hastasının tespit edilmiş olması nedeniyle sosyodemografik özellikler ve eşlik eden psikiyatrik tanılar yeterli düzeyde incelenememiş olabilir. Sonuç olarak Sivas il merkezinde YB yaygınlığı %1,52 olarak bulunmuş olup erişkinlerde en sık görülen YB alt tipinin TYB olduğu saptanmıştır. YB’de psikiyatrik eş tanılar yaygındır ve bu durum tedavide göz önünde bulundurulmalıdır. Türk toplumunda YB’nin daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için ülkenin farklı bölgeleri ve değişik yaş gruplarını içeren, toplum genelinin tarandığı, geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır. KAYNAKLAR Grilo CM, Levy KN, Becker DF (1996) Comorbidity of DSM-III-R axis I and II disorders among female inpatientswith eating disorders. Psychiatr Serv 47: 426–9. Abebe DS, Lien L, Torgersen L ve ark. (2012) Binge eating, purging and nonpurging compensatory behaviours decrease from adolescence to adulthood: A population-based, longitudinal study. BMC Public Health 13: 12-32. Akbulut G (2007) Sivas ilinin başlıca nüfus coğrafyası özellikleri, CÜ Sosyal Bilimler Dergisi 31: 83-100. Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması El kitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı (DSM-IV-TR), (Çev. Ed.: E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2000. Halmi KA (2003) Classification, diagnosis and comorbidities of eating disorders: A review. Eating Disorders, cilt 6, M Maj, K Halmi, JJ Lopez-Ibor, N Sartorius (Ed), England. John Wiley and Sons Ltd, s. 1-33. Hoek HW (2006) Incidence, prevalence and mortality of anorexia nervosa and other eating disorders. Curr Opin Psychiatry 19: 389-94. Hoek HW, van Hoeken D (2003) Review of the prevalence and incidence of eating disorders. Int J Eat Disord 34: 383-96. Başıbüyük G, Akın G (2007) Sivas il merkezinde yetişkin kadın ve erkeklerde obezite değerleri. International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2: 4. Hudson JI, Hiripi E, Pope HG ve ark. (2007) The prevalence and correlates of eating disorders in the National Comorbidity Survey Replication. Biol Psychiatry 61: 348-58. Brewerton TD (2007) Eating disorders, trauma, and comorbidity: Focus on PTSD. Eat Disord 15: 285-304. İzmir M, Erman H, Canat S (1994) Ankara’da üç değişik okulda uygulanan yeme tutumu testi sonuçlarının değerlendirilmesi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi 1:70-4. Cassin SE, von Ranson KM (2005) Personality and eating disorders: A decade in review. Clin Psychol Rev 25: 895-916. Chen H, Jackson T (2008) Prevalence and sociodemographic correlates of eating disorder endorsements among adolescents and young adults from China. Eur Eat Disord Rev 16:375-85. Kaye WH, Bulik CM, Thornton L ve ark. (2004) Comorbidity of anxiety disorders with anorexia and bulimia nervosa. Am J Psychiatry 161: 2215-21. Keel PK, Heatherton TF, Dorer DJ ve ark. (2006) Point prevalence of bulimia nervosa in 1982, 1992, and 2002. Psychol Med 36: 119-27. Cotrufo P, Barretta V, Monteleone P (1998) Full-syndrome, partialsyndrome and subclinical eating disorders: An epidemiological study of female students in Southern Italy. Acta Psychiatr Scand 98: 112-5. Keski-Rahkonen A, Hoek HW, Linna MS ve ark. (2009) Incidence and outcomes of bulimia nervosa: A nationwide population-based study. Psychol Med 39: 823-31. Fairburn CG, Harrison PJ (2003) Eating disorders. Lancet 361: 407-16. Keski-Rahkonen A, Hoek HW, Susser ES ve ark. (2007) Epidemiology and course of anorexia nervosa in the community. Am J Psychiatry 164: 125965. Favaro A, Ferrara S, Santonastaso P (2003) The spectrum of eating disorders in young women: A prevalence study in a general population sample. Psychosom Med 65: 701-8. First MB, Spitzer RL, Gibbon M ve ark. (1997) Structured Clinical Interview for DSM-IV Clinical Version (SCID-I/CV). Washington DC: American Psychiatric Press. Garfinkel PE, Kennedy SH, Kaplan AS (1995) Views on classification and diagnosis of eating disorders. Can J Psychiatry 40: 445–56. Garner DM, Garfinkel PE (1979) Eating attitudes test: An index of the symptoms of anorexia nervosa. Psychological Medicine 9: 273-9. Godart NT, Flament MF, Curt F ve ark. (2003) Anxiety disorders in subjects seeking treatment for eating disorders: A DSM-IV controlled study. Psychiatry Res 117: 245-58. Kuğu N, Akyüz G, Doğan O ve ark. (2006) The prevalence of eating disorders among university students and the relationship with some individual characteristics. Aust Nz J Psychiat 40: 129-35. Lilenfeld LR, Kaye WH, Greeno CG ve ark. (1998) A controlled family study of anorexia nervosa and bulimia nervosa: Psychiatric disorders in first degree relatives and effects of proband comorbidity. Arch Gen Psychiatry 55: 60310. Makino M, Tsuboi K, Dennerstein L (2004) Prevalence of eating disorders: A comparison of Western and non-Western countries. MedGenMed 27: 49. Miller CA, Golden NH (2010) An introduction to eating disorders: Clinical presentation, epidemiology, and prognosis. Nutr Clin Pract 25: 110-5. Godart NT, Flament MF, Perdereau F ve ark. (2002) Comorbidity between eating disorders and anxiety disorders: A review. Int J Eat Disord 32: 253– 70. Milos G, Spindler A, Schnyder U (2004) Psychiatric comorbidity and Eating Disorder Inventory (EDI) profiles in eating disorder patients. Can J Psychiatry 49: 179–84. Godart NT, Perdereau F, Rein Z ve ark. (2007) Comorbidity studies of eating disorders and mood disorders. Critical review of the literature. J Affect Disord 97: 37-49. Neumark-Sztainer D, Story M, Hannan P ve ark. (2000) Disordered eating among adolescents: Associations with sexual/physical abuse and other familial/psychosocial factors. Int J Eat Disorder 28: 249-58. Godt K (2008) Personality disorders in 545 patients with eating disorders. Eur Eat Disord Rev 16:94-9. Özkürkçügil A. Aydemir Ö, Yıldız M ve ark. (1999) DSM-IV eksen-I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşmenin Türkçe’ye uyarlanması ve güvenilirlik çalışması. İlaç ve Tedavi Dergisi 12: 233–6. Grilo CM, White MA, Masheb RM (2009) DSM-IV psychiatric disorder comorbidity and its correlates in binge eating disorder. Int J Eat Disord 42: 228-34. 8 Preti A, Girolamo G, Vilagut G ve ark. (2009) The epidemiology of eating disorders in six European countries: Results of the ESEMeD-WMH Project. J Psychiatr Res 43: 1125-32. Rubin B, Gluck ME, Knoll CM ve ark. (2008) Comparison of eating disorders and body image disturbances between Eastern and Western countries. Eat Weight Disord 13: 73-80. Sansone RA, Sansone LA (2010) Personality disorders as risk factors for eating disorders: Clinical implications. Nutr Clin Pract 25: 116-21. Tolstrup K (1991) Incidence and causality of anorexia nervosa seen in a historical perspective. Acta Psychiat Scand Suppl 361: 1-6. Tozun M, Unsal A, Ayranci U ve ark. (2010) Prevalence of disordered eating and its impact on quality of life among a group of college students in a province of west Turkey. Salud Publica Mex 52: 190-8. Treasure J, Claudino AM, Zucker N (2010) Eating disorders. Lancet 375: 58393. Savaşır I, Erol N (1989) Yeme tutumu testi: Anoreksiya nervoza belirtileri indeksi. Psikoloji Dergisi 7: 19-25. Turnball S, Ward A, Treasure A ve ark. (1996) The demand for eating disorder care: An epidemiological study using the general practice research database. Brit J Psychiat 165: 705-12. Selvi P (2008) Sivas ilinde yapılacak saha araştırmalarında kullanılmak üzere çeşitli sayı ve nitelikte örnekleme planının geliştirilmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik ABD, Yüksek Lisans Tezi, Sivas. Uzun O, Güleç N, Ozşahin A ve ark. (2006) Screening disordered eating attitudes and eating disorders in a sample of Turkish female college students. Compr Psychiatry 47:123-6. Skodol AE, Rosnick L, Kellman D (1990) Development of a procedure for validating Structured Assessments of Axis II, in: J.M. Oldham (Ed.), Personality Disorders, New Perspectives in Diagnosis, American Psychiatric Press, Washington, DC. Ünsal A, Ayrancı Ü, Arslan G ve ark. (2010). Kütahya, Türkiye’deki erkek ve kız öğrenciler arasındaki depresyon ve yeme bozuklukları arasındaki ilişki. Anadolu Psikiyatri Dergisi 11:112-19. Sorias S, Saygılı R, Elbi H ve ark. (1990) DSM-III-R kişilik bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşme formu (SCID II). Ege Üniversitesi, İzmir. Soundy TJ, Lucas AR, Suman VJ ve ark. (1995) Bulimia nervosa in Rochester, Minnesota from 1980 to 1990. Psychol Med 25: 1065-71. Speranza M, Corcos M, Godart N ve ark. (2001) Obsessive compulsive disorders in eating disorders. Eat Behav 2: 193-207. Spindler A, Milos G (2007) Links between eating disorder symptom severity and psychiatric comorbidity. Eat Behav 8: 364-73. Vardar E, Erzengin M (2011) The prevalence of eating disorders (EDs) and comorbid psychiatric disorders in adolescents: A Two-Stage CommunityBased Study. Turk Psikiyatri Derg 22:205-12. Villarroel AM, Penelo E, Portell M ve ark. (2012) Childhood sexual and physical abuse in Spanish female undergraduates: Does it affect eating disturbances? Eur Eat Disord Rev 20: 32-41. Vitousek K, Manke F (1994) Personality variables and disorders in anorexia nervosa and bulimia nervosa. J Abnorm Psychol 103: 137-47. Striegel-Moore RH, Franko DL (2003) Epidemiology of binge eating disorder. Int J Eat Disord 34: (Suppl): 19-29. Whitehouse AM, Cooper PJ, Vize CV ve ark. (1992) Prevalence of eating disorders in three Cambridge general practices: Hidden and conspicuous morbidity. Br J Gen Pract 42: 57-60. Şar V (2010) DSM-5 taslak tanı ölçütlerine genel bir bakış: “Batı cephesinde yeni bir şey yok” mu? Klinik Psikiyatri Dergisi 13: 196-20. Wilfley DE, Wilson GT, Agras WS (2003) The clinical significance of binge eating disorder. Int J Eat Disord 34: 96-106. 9