1 mek ve millîleşmekten rahatsız olarak, bunun karşısı na ümmetçi

advertisement
C. Senatosu
B : 49
. 4 . 1975
mek ve millîleşmekten rahatsız olarak, bunun karşısı­
na ümmetçi bir felsefe ile safsatanın saltanatım kur­
maya çalışanlar, milliyetçi sayılamazlar. Politikanın ta­
vanında ve üst yapısında sağ ve sol çatışmasını ko­
münistlik - faşistlik ithamlarına dönüştürenler ve bu
politik kavgayı tabanda, toplumun alt kesitlerinde
mezhep kavgasına çevirenler, asla milliyetçi sayla­
mazlar. Yeraltı ve yerüstü servetlerimizi dışa karşı
koruyamayanlar ulusal ekonominin toplum yararına
geliştirilmesine öncelik tanımayanlar, kişisel ve züm­
re çıkarlarını her şeyin üstünde tutanlar milliyetçi sa­
yılamazlar.
Atatürk döneminde milliyetçilik kavramının belir­
li bir anlamı vardır. Ulusal kurtuluş ve ulusal kurtu­
luştan toplumsal devrimlere geçiş temeli, milliyetçi gö­
rüştü. Ulusal kurtuluşta emperyalizme ve dış sömürüye
karşı Türk toplumunun bağımsızlığı ve özgürlüğü elde
edilmişti. Toplumsal devrimlerle de, halkın mutluluğu­
na engel olan nedenlerin yok edilmesine çalışılmıştı.
Ulusal kurtuluşta milliyetçilik, «İstiklâl» anlamma
geliyordu. Daha sonra Atatürk'ün elinde milliyetçilik.
devrimlerin gerekçesi oldu.
Bundan yıllarca önce. Avrupada burjuvazinin kar­
şısında halk hareketleri gelişirken, Batı politik litera­
türünde «Millî Cephe, Halk Cephesi» gibi ayrımlar
vardı; fakat o günden bu yana dünya o kadar değiş­
ti ki. bu ayrımlar ve kavramlar eskidi. Bugün milli­
yetçilik bayrağı, burjuvazinin elinden halkın ehne
geçmiştir. Çağın milliyetçilik anlayışı, dünyanın her
yerinde aynı kavram ve biçimde görülmektedir. Bu
anlayışın yanında, bizim için en geçerli olan anlayış,
Anayasamızın başlangıç bölümünde ifadesini bulan
tanımlamadır. Bunun dışındaki milliyetçilik anlayışı
bizce geçersizdir, abestir, batıldır, barışçı değildir, bö­
lücüdür.
Sayın senatörler,
Dört partiden kurulan ve güvenini bağımsızlarla,
yan tutan bağımsızlara bağlayan Sayuı Demirekin
kurmuş olduğu Hükümet, şüphesiz ki. Anayasa sınır­
ları içinde oluşturulmuştur. Bu Hükümeti, ne 12 Mart
sonrası kurulan ve görünüşte Meclislere dayalı, gerçek­
te nereye ve kimlere dayalı olduğu kamuoyunca hâlâ
bilinmeyen Hükümetlere ve ne de. gerek kuruluş ve
gerek destek bakımından Meclislere dayanmayan Sa­
yın Irmak Hükümetine benzetmek mümkün değildir.
Hükümette görev alan partiler, siyasal inanç ba­
kımından partiler yelpazesinde en sağ uçtan, ortanın
sağına kadar yayılmış bulunmaktadırlar.
O : 1
Bir icraat hükümeti olarak kurulduğu ifade edilen
bu çeşitli renklerden oluşan Hükümetin, Türkiye'nin
içinde bulunduğu siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel
bunalımları ve ağırlığı gittikçe artan dış sorun ve iliş­
kilerimizi göğüsleyebileceğine ve üstesinden geleceğine
inanmıyoruz. Kaldı ki, Hükümeti kuran dört partinin
Millet Meclisindeki üye sayısı 226nın altındadır.
Bağımsızlarla, yan tutan bağımsızların. Hükümeti
destekleme konusunda kamuoyuna intikal etmiş hiçbir
vaat ve taahhütleri olmadığı gibi, Hükümette de tem­
sil edilmemiş bulunmaları; bunların desteğini açıkta
bırakmakta ve bu hali ile Hükümet, bir azınlık hü­
kümeti durumuna düşmektedir. Bu hal, Hükümetin
uzun ömürlü bir icra hükümeti olmasını güçleştiren
etkenlerden bir diğeridir.
Sîu'in senatörler;
İç politikamızda ve yönetimde yıllarca sürdürülen
yanhş uygulamalar, yasa dışı davranışlar, partizan tu­
tumlar, halkımızda giderek biriken tedirginlikler ya­
ratmıştır. Yönetenler ve yönetilenler arasında karşılık­
lı itimat ve saygınlık azalmıştır.
Yünetüenîes de kendilerine karşı tarafsız davranılmadığ-, yasa dış; davranışlara maruz kalacakları inan­
cı yaygınlaştıkça, hak ve adalet duyguları azalmak­
tadır. Hak ve adalet duyguları sarsılan bir toplumun
suç işleme eğilimi artmaktadır. Yönetenlerin bu ko­
nudaki başlıca görevi, toplumda suç işleme eğilimi­
ni tahrik edecek davranışlardan kaçınmaktır.
Her
türlü olay karşısında yasaların tarafsızlıkla ve tam
uygulanması, toplumdaki hak ve adalet duygusunun
korunmasını, yücelmesini sağlamaktır. Sağlıklı
bir
toplum yapısının oluşturulmasının ilk koşulu budur.
Geçmiş uygulamalar sağlıklı bir toplum yapısının oluş­
masını geciktirmiş ve engellemiştir.
Bu nedenle, toplumumuz bugün huzur ve barış
özlemi içerisindedir. Siyasal görüş ayrılıklarının, ka­
naat ve düşüncede anlayış farklarının müsamaha ile
karşılanmaması; huzur ve barışın bozulmasına ve ku­
tuplaşmalara yol açmaktadır. Toplumu kutuplaştırmakta siyasal çıkar görenlerin huzursuzluğun sorum­
lusu olduğunu ilân etmek isteriz.
Her ileri hareketi, toplumun yücelmesini amaçla­
yan her yeni hareketi komünizm sayanlar ile samimî
dindarlan, gelenek ve göreneklerine bağlı olanları
gerici sayanlar ve bu yolda tahrikte bulunanlar, ka­
muoyunu yanıltanlar, huzur ve barışı bozmakta en
büyük etkendirler. Siyasî iktidarlar ve yöneticiler bu
konularda uyanık ve cok tarafsız durmalıdırlar.
476 -
Download