I. İSLAM DÜŞÜNCESi SEMPOZYUMU BİLDİRİLER- TARTIŞMALAR Yayma Hazırlayan Mehmet Bekiroğlu BEYANYAYINLARI, 197 Dizgi: EFOR Masa Üstü Yayıncılık- Organizasyon /Trabzon Kapak ve Ofset Hazırlık: Bey Ajans 512 76 97 ISBN 975-473-116-0 BEYAN YAYINLARI Alayköşkü Cad. No: 12 Cağ;aloğ;lu/İstanbul Tel: 512 76 97 - 526 50 10 Modern Zamanlarda İslam ve Siyasal Meşruiyet Sorunu EyüpKÖKTAŞ 'Bir tebligin sınırları çerçevesinde, modern zamanlarda İslam dünsiyasal dili ve bunun meşruiyet zemini tar- yasında üretile~. İslam'ın tışılmaya çalışılacaktır: Her şeyden önce İslami siyasi düşünce gelenegi içinde, Harici fır~ hiçbir İslami mezhep, siyasetle ilgilenmeyi ve siyasal iktidarı belirlemeyi gereksiz görmedi. Şia'nın siyasal analiz ve referans sistemi, Mehdinin bulunmadıgı dönemlerde (gaybet) ulemamn rehberliginde iktidar gücüne nüfuz etmeyi dinin asli gerçekliklerinden · telakki eder. ·Diger yandansa Sünni siyasal çerçeve, siyasal iktidan itikadi bir ilke olarak görn1;~mesine ragmen devlet ve toplum ilişkilerini tanzim etmiş ve ilahi hukuka (Şeriat) riayeti oranında devlete meşruiyet tammıştır. kalannın dışında Geleneksel İslam'ın hafıza temelinde devlet, Müslümaniann dinin emirlerini ve görevlerini yerine getirmesinde engel teşkil eden unsurları ortadan kaldirması için vacip görülür. Devlet, bir bakıma Müslümaniann İslami idealleri yaşama ve yayma, kendi inanç vy güvenliklerini koruma noktasında önemli bir araç olarak tasarlandı. Zengin İslami mirasın önemli bir bölümü, imarnet Hilafet, Dar'ül İslam, Dar'ul Harp, amme hukuku ve uluslararası ilişkiler gibi siyasi - toplumsal konulardan müteşekkildir. İmam-ı Gazali ve diger klasik İslam alimleri, devletin meşruiyet zeminlerini beş temel üzerine kurarlar. Bunlar, din emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti, can ve nial 50 Eyüp Köktaş emniyeti olarak formüle edilmiştir. Bunların korunması- bütünüyle devlete devredilemez. Lakin, devlet bir denetirnci olarak bunların zarar görmesini engelleyici hukuki tedbirler alır. Devlet, şer'i hukuka müdahale etmeksizin, siyasal ve toplumsal alanların tanzimi.ıli üm: metin insiyatifine bırakmıştır. İslami siyasi düşüncenin, 20. yy'daki kimligi ümmetin tarihsel sürekliliginin kesintiye ugramasıyla birlikte bulıran sürecine girer. Ümmetin birligini saglayan önemli bir siyasal kurum olarak, Hilafetin ilgası Müslümanlarm siyasal bilinç tarihinde bir dönüm noktasıdır. Zira bu olay uzun ömürlü İslami siyasal iktidarın son bulmasıydı. Hilafetin ilgasıyla Müslüman ulema ve aydınlar Batı siyasi düşünce ekallerinden devşirilmiş görüşleri savunmaya ve teriinieri kullanmaya yöneldiler. Bu hızlı erezyollik süreçten sonra ümmetin tarihinde olmayan bir şekilde. geleneksel önderlik ulema ve urefadan alınarak modern formasyondan geçmiş tekrıo - aydınlarca devralındı. Artık İslam dünyasında siyaset, ümmeti dışlayan ulusal devletlerin temelinde oluşmaya başlamıştı. İslam birligi tezini bütün bir ümmeti kucaklayacak siyasal bir organizasyona dönüştürme çabası, başarılı bir sonuç vermemişti. Bu yüzyılın başında son derece gerilimli olan ·atmosferde, temel problem İslam ile modem ulus - devlet atasındaki ilişkinin nasıllığına dairdi. Bu nasıllıgı tanımlama yolunda. İslami siyasi düşüncenin yeniden kurulması cehdi, geleneksel siyasi hafıza ve dili altüst etmişti. islam dünyasında laiklik yanlıları: İslami bir iktidarın her türlü biçimine tepki gösterirken, İslami modemizm olarak adlandırılan Ejgani, Abduh ve Reşit Rıza çizgisi'~ diriltilmesi mümkün olamayacagını düşündüklerinden dolayı Hilafet kurumuna alternatif olarak "İslami Devlet" kavramını gündeme getirdiler. Bu "hilafetin miyadının doldug-u"na dair kanaat ulus - devletinin kapısını ara:lıyordu. Bu geliştirilen "İslami Devlet" kavramı zamanla dini düşüncenin merkezi haline geldi. İslamın tasavvufi geleneginin dini düşüncenin daralmasıİla neden oldugu görüşü. bu siyasal kavramla açılmaya çalışılmıştır. İlk olarak ortaya çıJttıgında kavram, müphem ve geneldL Ancak konjonktürel durum Müslümaniann aleyhine geliştikçe bu kavrain açık ve. güçlü biÇimde gelişti. İsla111 dünyasında politize olmuş dini hareketler kendi farklılıklarını bu İslAmi Devlet kavramına dayandınr. H:tlafetin ilgasıyla aktüel duruma gelen İslami Devlet kavramının. laikligin ve diger Batıcı yönelimlerin tercihine şa­ yan bulabilecekleri bir forma sahip olmadıgı aşikardı. Ayrıca teorisi belirsiz ve pratigi olmayan bu kavramın, Müslüman toplumlarui ve ulemanın nezdinde de ragbet görmemesi noiı:nal bir durumdu. Bu tablq "İslami Devlet" kavramının geleneksel hafızanın bir sözcüsü ol- ı. İslam Düşüncesi Sempozyumu 51 madıgına kanıt teşkil eder. Bugün gelinen noktada bile "İslami Devlet" kavramını ön plana çıkaranların ellerinde geniş ve tutarlı toplumsal ve siyasal bir projeleri olmadıgı malümdur. Ümmetin tarihi ve pratik kutsal tecrübelerini eleştim1ede moderlaikler arasında sanki görülmez bir ittifak vardı. Sanki diyorum, çünkü kavramların farklı gibi görülmesi hedeflerin ve vurgularm ayniligini ortadan kaldınnıyor. Hatta bazı uç modemıst İslamcılar .hüafeti yorumlarken, onun Kur'an - Sünnet ve İcmada bir dayanagının olmadıgını iddia ederek laikliğe zemin hazırladılar. Türkiye'deki laiklik uygulaması resmi Osmanlı siyasal yapısını dönüştürmeye özen göstermiştir. nıst İslamcılarla Modem. islami siyasi düşüncenin tahlUinde ehemmiyet kesbeden yön, kırılmaya uğrayan siyasi paradigma ve kesintiye uğraya:ı;ı varlıkla ilgili bütünsel kozmik gramerdir. M;odem zamanlarda İslami tefe:kkürün yeniden inşası adına oluşturulan salt siyasal söylem ve eylem bilinci, kırılmaya uğramış geleneksel siyasal paradigmayı telafi edici sahici niteliklere gönderme yapmaktan yoksundur. Bu zaviyeden hareketle, İslam tarihini ve gelenegini reformiZe edici ve modern ulus - devletini meşrulaştr:ıcı yaklaşımlar ön plana çıkartılmaktadır. Tüm bu çabaların neticesinde, İslam'ın modern zamanlarda nasıl yorumlanacağı; siyasi, iktisadl. hukuki ve sosyal olarak nasıl bir İslami hayatı pratize etmek gerektigi sorusu henüz tutarlı ve sarih Şekilde cevaplandınlmış değildir. Günümüzde genelde, Müslümanlarca problemlerimiz karşİsında devleti topluma rağmen merkeze alan cevaplar üretilmektedir. Yukandan aşağıya toplumu İslamileştirme yönelimi, .bugün için yaşanınası gereken İslami hayatı sürekli ertelemektedir. İslami devlet kurulduğu zaman bütün sorunların çözüme kavuşacagına dair yaygın kanı, devletin dönüştürücülüğüne teslim olmuş bir zihniyetin iZlerini taşımaktadır. Bugünün mustarip Müslümanlannın sorunlarına işaret edip çözüni aramak gayri isianti sisteme entegre olmak şeklinde telakki ediliyor. Seraten söylemek gerekirse bu politize olmuş Müslüman zihin kilitlerımiş durumdadır. Hasseten vurgulanması gereken bir vak'a var ortada: İslami hareket veya İslami uyanış denilen, ilahi ve kutsal olan referans ve degerierin yeniden temayüzü, sadece politik hareketlerle eş anlamlı tutulmaktadır. Tıkanmış olan Batılı söylem, medya ve oryantalist dilin lojistik yardımıyla politize olmuş İslami hareketleri dünya sisteminin tam da merkezine çekerek kendi çöküşünü ertelemeye uğraş­ maktadır. Aktif politik çatışmanın dışında kalan gelenekçi Müslümanlar, yaşanmakta olan global bunalım karşısında alternatif ola- . ·bilecek potansiyel eneijiyi taşıdıklarından dolayı, hem modem İslamcılar hem de dünya sisteminin merkezi güçleri tarafından tecrit edilip tahrik edilmektedir. 52 EyüpKöktaş Evet, önümüzde duran acı bir tablo var. Siyasal bir moderntoplumlardan "Dar-ül islama" yayılıp sirayet etmesi, ümmetin tarihinde büyük bir teorik kırılmadır. Ümmetin yabancısı oldugu birey merkezli, otoritenin rasyonel ve seküler olarak çogunluk ve temsili vekalet üzerine işledigi bu siyasal ilişkiler modeli Müslümanlan yeni arayışlara zorluyordu. Bu yeni dönemde, modernleşmeyle birlikte siyasal çerçeve, anayasa, parlamento, liberal de:. mokrasi ve · insan hakları gibi kavramların vesayeti altında şe­ killeniyordu. Bu durum karşısında; modernist İslamcılar farkı far. ketmeyerek kendi kendileri olmaktan çıkmış, Batılı çekim alanianna girmiş bulunmaktadırlar. Bu girmiş olduklan çekim alanının muhayyile ve etkisinden hareketle, ümmetin kutsal tecrübesine ve siyasal kurumlarına yönelik tenkitçi bir perspektif inşa ettiler. ·Bu zih.niyete göre dört halife sonrası İslam tarihi bir sapmalar tarihinden ibarettir. Ü;mmetin kutsal kavrayış ve yaşantısının bir ürünü olan toplumsal kurumlar agı, hiçbir degeri olmayan ilkel ve gelişmemiş biçimlerden müteşekkildir. Bizi Kur'an'a, Sünnet'e, Selefin saf ttikadına davet eden bu yeni .İslamcı akım, .modem zamanların devlet ve siyaset anlayışında, teknoloji ve bilim kavramında~ hukuk ve ekonomi zihniyetinde hiçbir problem görmeyip meşru: sayarken, İslam tarihine ve gelene~ine agır tenkitler yöneltmektedir. Otorite ve siyasetin, kozmik ve ilahi degerierden anndınlması şeklindeki Hristiyani tecrübe, İslam dünyasında!P. bu yeni İslamcıların söylemiyle örtüşmektedir. Bizi "Asr-ı Saadet İslamı"na dönmeye çagıran bu se-' lefi İslamcıların gramerinde ihya, tecdit. ıslah, öze dönüş, saf akide gibi kavramlar bulunmaşına ragmen modemite ve siyasal söylem alanındaki tezleri paradoksal bir durum arzetmektedir. ·Modem zamanlarda Batılı siyaset .biliminden farklı olarak naşıl bir İslami siya.sal gramere sahip oldugumuz muglaktır. Avami zihnin dolayımını ·sürdüren avami ulamanın, gündemindeki konularm İslam dünyasının içinde buliındugu büyük yapısal problemierin çözümünü kavrayacak bütünsel bir kurtuluş yolunu açamayacagının da Jarkındayım. Benim üzerinde durdugum ana sorun, ne avami ulemanın çizgisi ne de modem formasyonla şekillenmiş tekno - aydınların yoludur. Vurgulamaya çalıştıgım ana espiri, arif ulema denilebilecek bütün bir İslam tarihi içinde kendini açmış olan kutsal varolaş geleneginin bugün ifade edilip sürdürülmesidir. · leşmenin Batılı Modem ulus - devletinin bizi kışkırtarak sistemin merkezine dogru çekmesi karşısında siyasallaşmak ve toplumsal seferberlik İslami bir çözüme ulaşmanın davranışsal bir gerekliilgi midir? Eger siyaset bilimi veya siyaset sosyolojisi gibi dallardan bahsetmek mümkünse, bu dallar İslami düşünce içinde belki hiç veyahut en az gelişmiş di- ı. İslam Düşüncesi Sempozyumu 53 siplinlerdir. Bu durum bir zül değil ve İslam toplumlanrun depolitize olduklan anlamına gelmez. Bütün İslam toplumlannda reflekse uygun bazen gizli bazen aşikar siyasal tutumlar kendiliğinden temayüz ·etmiştir. Hatta, İslam dünyasında siyasetten uzak kalma ahlakını besleyen eğilim olarak görülen tasavvufi mektepler dahil olmak üzere tüm yönelimlerin, yumuşak denilebilecek siyasal tavır ve düşünceleri vardır. Tarihte İslfım hiç bir zaman tümüyle siyasal iktidara entegre olmadı, aksine siyasal iktidarlar buna mukabil olarak ulema ve tsHi.mi cemaatleri kendi yanianna almaya titizlik göstermişlerdir. Bu yumuşak siyasal üslup, toplumun siyasi iktidann zulüm ve haksızlıklan karşısında mobilize olması için yeterliydi. İslam tarihinde hiÇbir zaman siyasi otoritelerin zulüm ve haksızlıklan karşısında dinden, karşı koyucu siyasal bir ideoloji oluşturma yoluna gidilmemiştir. Modem zamanlardaki katı ideolojik telkin ve propaganda yöntemleri, Resul-ü Ekrem'in kendiliğinden oluşmuş siret ve sünnetindeki siyasal yaşantısının ihlaline yönelik çalışmalardır. Modem ulus - devletinin ve ulusal ideolojilerin ümmetin kafir Batı bir tarihsel sürecin ürünü oldugu gerçeginden hareketle üzerimizdeki savunmacı ruh halini aşa­ rak, bulıran içindeki modem devlete karşı alternatif olabilecek siyasal ve toplumsal bir projeyi temellendirmek zorundayız. Talib olduğumuz İslami Hayatve Şeriatın mutlak bir referans sistemine dönüşmesi yolunda ncirmatif programlara ihtiyacımız vardır. Bu programlan siyasal bir perspektif ve analizin zaviyesinden hareketle, Kur'an ve Sünnet'! yeniden yorumlayıp, onlann lafızlarını siyasal bir dile tercüme etme yanlışlığındanazade olmalıyız. Burada yanlış anlaşılmaya müsait bir zemin oluşmasını engellemek amacıyla, Şe­ riatın, ontik ve kozmik sistemi ihlal etmemek şartıyla siyasal tutumlan hiçlemediğini beyan etmek isterim. uygarlığı karşısında, mağlup olduğu İslam'ın "çöküş dönemi" sonrası yeniden doğuş ve kurulması içtihad kavramı üzerine dayanır. Reşit Rıza ve İlebal tarafından ısrarla savunulan temel kavram buydu. içtihactın sürekliliğine temas eden bu alimiere göre, Kur'an ve Sünnet toplumların problemleri karşısın­ da soyut ve çözüm vadetmeyen kurallar vazetmemiştir. Karmaşa ve sorunlarm istilasına uğrayan .bu çağda, İslami topluluklar Şeriata uygun somut çözümler istemektedir. Çünkü içtihad İslami uyanışın zorunlu şartı ve dünyada İslam'ın varlığına işaret eden bir canlılık olarak tanımlanmıştı. Fakat modernizmin "Dar'ul İslam"ı hegemonya altında tuttuğu günümüzde, içtihad kapısını zorlama taleplerinin nereye atıf yaptığını sormak zorundayız. İslam tarihinde içtihad ku- , rumunun gördüğü anlam ve fonksiyonla, modern zamanıarda gör-/ düğü ıŞıevin aynı şeyler olmadığı malumdur. Modem zamanlarda içtihad. İslam'ın sürekliliğini sağlayıp hayatın tüm alanlarını Şeriata 5.4 Eyüp Köktaş göre tanzim ediyor mu? Yoksa modernizmin varlık ve toplumla ilgili kurgu ve tasanınma itiraz etmeyip İslam'ın modernizmin kalıplanna uyumunun meşru oluşunu bir tür teyit mi ediyor? Modem zamanların çözümleyici ve temellendirici bir ufuktan yoksun selefiyeci usulün, içtihad kavramını modernizmin hizmetine sunması gibi tehlikeli bir tıkanıklıgı sözkonusudur. Aydınlanma Çagıyla birlikte siyasal düşünce, Batı'da teolojinin konusu ve ilgili alanı degidir. Alanların aytılıgı ilkesinden beslenerek kilise ve devlet kendilerini yeniden tanımlamıştır. Modem dunyada din kurumsal ve somut bir alana· mahkum edilmiştir. Bu siyasetin teolojiye, teolojinin siyasete kanşmadıgı varsayılan profcin dünya görüşü ne kadar mümkündür? sorusu henüz cevaplandırılmış degildir. Klasik İslami düşunceden modern zamanlara taşınan üç önemli kavram hasseten zikredilir: Seçim, şura ve biat olan bu üç önemli kavramın, modern - ulus devletinin yapısal hiyerarşisi içinde kendine özgü anlam ve ruhunu koruyup koruyamayacagı)dikkate alın­ malıdır. Modem zamanlardaki Müslüman alimierin eserlerinde iki alan fikrinin tesiri açıkça müşahade edilmektedir. "Kalbin ziyası ulum-ü diniyyedir, aklın ziyası ise funnunü medeniyyedir, ikisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenap ile talebinin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri zaman birinCisinde taasstip, Utlncisinde şüphe ve inkar tevellüd eder." (Said-i Nursi 1 Muhakemat). Yukatı­ daki görüşlerin sahibi olan S. Nursi, geleneksel usullere riayet ederek içtihad kapısının açılmasını belli şartlara baglamış olabilir. Ama modern bilimiere yaklaşım tarzı onu modernizmin kapıs~ önüne getirmek eguımııv: bagrında taşımaktadır. Bölünmüş ve parçalanmış seküler bir zihnin bize mirası olan dini, siyasi, maddi, manevi, dünyevi ve uhrevi gibi tasnifler. modem İslami düşüncenin sakat dogmasına neden olmuştur. İslam'ın siyasal bir dille ifadesi mümkündür ama siyasal bir dil sistemine mahkum degildir. Soguk savaşın sona erdigi ve·· kapitaliZmin tek hegemonik güç olarak dünya milletlerini köleleştirdi[ti bu yüzyılın son çeyreginde Müslümanlar antikapitalist, antilaik ve antipozitivist bir davranış ve hareket sistemini seslendirerek sürdürmelidirler. İki kutuplu dünyadan bize miras kalan ve ÜÇüncü Dünya koşullannda şekillenmiş, anti emperyalist söylem, bize maruf ve meşru bir çıkış yoluna işaret etmiyor. "Kahrolsun Amerika, YaŞa­ sın Şeriat" gibi sloganlarla gelecek yüzyılda İslam'ın belirleyici ve umut verici rolüne katkıda bulunmamız muhaldır. Malum olan odur ki~ ne oldugu belirsiZ "İslami Devlet" form~yla, ne ümmetin sorunlannı vuzuha kavuşturabiliriz, rie de· bunalım içindeki modem ulus devleti aşarak alternatif ve sahici bir projeye ulaşabiliriz.