International Journal of Academic Value Studies (Javstudies

advertisement
International Journal of Academic Value Studies
(Javstudies)
ISSN:2149-8598 Vol: 3, Issue: 13, pp. 67-84
www.javstudies.com [email protected]
Disciplines: Business Administration, Economy, Econometrics, Finance, Labour Economics, Political Science,
Public Administration, International Relations
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA DIŞ TİCARETİN YERİ VE ÖNEMİ: TÜRKİYE
VE BRIC ÜLKELERİNİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ*
The Place And Importance Of Foreign Trade In Sustainable Development: A Comparative
Analysis Of Turkey And BRIC Countries
Öğr.Gör. Melahat YEŞİLKAYA
Aksaray Üniversitesi, Ortaköy Meslek Yüksekokulu, Aksaray/Türkiye
Yeşilkaya, M. (2017). “Sürdürülebilir Kalkınmada Dış Ticaretin Yeri ve Önemi: Türkiye ve BRIC Ülkelerinin
Karşılaştırmalı Analizi”, Vol:3, Issue:13; pp:67-84 (ISSN:2149-8598)
ARTICLE INFO
ÖZ
Article History
Günümüzde dünya gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler olmak üzere iki kutba
ayrılmaktadır. Türkiye gibi bu iki kutup arasında kalan gelişmekte olan ülkelerin
temel amacı ise, bir an önce kalkınma hamlesini gerçekleştirerek gelişmiş ülkelerdeki
refah seviyesine ulaşabilmektir. Gelişmekte olan ülkeler için, uluslararası ticaretin
katkıları olmadan kalkınabilmek mümkün değildir. Dış ticaret ile başta teknoloji ve
sermaye temini ile birlikte, bilgi birikimi ve uzmanlaşmaya dayalı üretimin
sağlanabilmesi ve bunun sonucunda da üretim ölçeğinde meydana gelen artışlar;
ekonomik büyüme üzerinden toplumun refahına katkı sağlamaktadır. Özellikle bir
ülke, yüksek teknoloji ihraç eden ülke konumundaysa, bilgiye ve dolayısıyla
uluslararası bir güce sahip ülke olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda bu
çalışmanın amacı, yükselen piyasa ekonomileri içerisinde yer alan Türkiye ve BRIC
(Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkelerinin kalkınma serüvenini, makro ekonomik
göstergeler çerçevesinde incelemek, ülkelerin göreceli olarak üstün oldukları
tarafları ortaya koymak ve Türkiye’nin daha hızlı kalkınabilmesi, 2023 ihracat
hedeflerine ulaşabilmesi için çıkarımlarda bulunmaktır.
Makale Geliş Tarihi
Article Arrival Date
12/07/2017
Makale Yayın Kabul Tarihi
The Published Rel. Date
21/08/2017
Anahtar Kelimeler
Sürdürülebilir Kalkınma,
Uluslararası Ticaret,
Türkiye, BRIC Ülkeleri.
Keywords
Sustainable Development,
International Trade,
Turkey, BRIC Countries.
ABSTRACT
Today, the world is divided into two poles, which are developed and underdeveloped countries. The main
objective of the developing countries, like Turkey, between these two poles is to reach the level of prosperity in
the developed countries by carrying out the developmental advance as soon as possible. It is not possible for
developing countries to develop without the contribution of international trade. The foreign trade, especially
technology and capital, along with the accumulation of knowledge and specialization, and consequently the
increase in production scale, Contributes to the welfare of society through economic growth. Especially when a
country is a high-tech exporting country, it turns out to be a country with knowledge and therefore an
international power. In this context, the purpose of this study is to examine the development adventure of
Turkey and BRIC (Brazil, Russia, India and China) countries in the emerging market economies within the scope
of macroeconomic indicators, to show the countries where the countries are relatively superior and Turkey’s can
be to developed more quickly, 2023 export targets can reach the inferences.
1. GİRİŞ
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekonomilerde büyüme, kalkınmanın hızlandırılması,
işsizliğin önüne geçilmesi, enflasyonun kontrolü gibi kısa vadeli politik hareketlere öncelik verilmiştir.
Ancak bütün bunlar gerçekleşirken kalkınma ekonomisine yönelik eleştiriler artmaya başlamış, nüfus
artışı ve sanayileşme ile birlikte doğal kaynaklara olan talebin ve bu kaynaklar üzerindeki baskının
artışı küresel boyuttaki zenginliğin ve üretim-tüketim faaliyetlerinin devamlılığı konusunda
sorgulamaların ihtiyacını gözler önüne sermiştir. Bu noktada toplumların gelişiminin devamlılığının
yalnızca ekonomik açıdan değerlendirilmesi yerine ekonomik, sosyal ve çevresel unsurları bir arada
*
Bu çalışma 18-19-20 Mayıs 2017 tarihinde, Alanya Alaaddin Keykubad Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen II. Uluslararası Sosyal Bilimler
Sempozyumu'nda sunulmuştur.
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
barındıran daha kapsamlı bir değerlendirmeye gidilmeye başlanmıştır. Böylelikle çok boyutlu bir
kavram olan “sürdürülebilir kalkınma” ortaya atılmıştır (Aksu, 2011:5).
1960’lı yıllarda çevreye verilen tahribatın boyutlarının algılanmaya başlanması ile tetiklenen çevre ve
ekoloji hareketi, 1970’lerde uluslararası boyuta ulaşmış, 1983 yılında Birleşmiş Milletler (BM)
tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun kurulmasına sebep olmuştur. İlerleyen zamanda,
çevre sorunlarına çözüm üretmenin ön plana çıktığı uluslararası platformlarda, çevrenin kalkınma ile
ilişkisinin kurulduğu ve sürdürülebilir kalkınma kavramının tanımlandığı 1987 Brundtland Raporu
oluşturulmuştur. 1987’de bu komisyon tarafından düzenlenen Ortak Geleceğimiz raporuyla geliştirilen
sürdürülebilir kalkınma kavramı, 1992’de Gündem 21 ve Rio de Janeiro'da Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Zirvesi ile birlikte, kalkınma söylevinde önde gelen ibarelerden biri durumuna gelmiştir
(Adams, 2001). 1992’deki Rio Konferansı’nda benimsenen kararlar ile birlikte, 1997’de Rio +5 Zirvesi
ve 2002’de Johannesburg Zirvesi (Rio +10) ile Rio Konferansı’nda onaylanan ilkelerin bir bütün içinde
nasıl uygulandığı ele alınmıştır.
Bu çalışmada, yükselen piyasa ekonomileri içerisinde yer alan Türkiye ve BRIC (Brezilya, Rusya,
Hindistan ve Çin) ülkelerinin kalkınma serüveninin, makro-ekonomik göstergeler çerçevesinde
incelenmesi, ülkelerin göreceli olarak üstün oldukları tarafların ortaya konulması ve Türkiye’nin daha
hızlı kalkınabilmesi, 2023 ihracat hedeflerine ulaşabilmesi için çıkarımlarda bulunulması
amaçlanmıştır. Bu çerçevede, öncelikli olarak sürdürülebilir kalkınmanın teorik yapısı ve yükselen
ekonomilerde dış ticaretin yeri incelenmiştir. Hemen akabinde, yükselen ekonomiler içerisinde yer
alan Türkiye ve BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkelerinin makro-ekonomik göstergelere
dayalı büyüme ve kalkınma serüvenleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir.
2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN TANIMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Sürdürülebilir Kalkınma, geleceği bugünle bütünleştiren kalkınma demektir. Birleşmiş Milletlere 1987
yılında sunulan bir raporda Sürdürülebilir Kalkınma, “bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların da
kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin karşılamak” olarak
tanımlanmaktadır. Önceleri çevresel hassasiyet üzerine bina edilen bu kalkınma modeli, zamanla
sosyal, kültürel ve siyasal alanlarda da gündeme gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde
kaynakların korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Kaynakların sürekli olarak, korunarak
değerlendirilmeleri, özellikle yenilenebilen kaynakların kendilerini yenileme sınırları aşılmadan
kalkınmaya destek olabilmeleri, çevreyi koruyan kalkınma felsefesinin temelini oluşturmaktadır
(Zengin, Başkurt ve Es, 2014:5). Sürdürülebilir kalkınma kavramı, endüstri devrimi ile başlayan ve
günümüzde de devam eden, ham maddenin işlenmiş ürüne dönüştürülmesi süreçlerinin, yalnızca
ekonomik faydaya dayalı, uzun vadede çevresel ve sosyal gelişimin önünü tıkayan sisteme karşı bir
alternatif olarak ileri sürülmüştür. Kavramın kabul görmeye başlaması, 1970 ve 1980’li yıllardan
başlayarak bir dizi uluslararası toplantıda dile getirilmesiyle olmuştur. Kavramın ilk kez ortaya atılışı,
1972 yılında Roma Kulübü tarafından hazırlanan “Büyümenin Sınırları” adlı raporla gerçekleşmiştir.
Massachusets Teknoloji Enstitüsü’nden Meadows ve ekibinin yürütmüş olduğu bu çalışmada, World3
adlı bir model kullanılarak küresel ekonomik sistemin beş alt sistemi (başlığı) olan nüfus, gıda
güvenliği, üretim, çevre kirliliği ve yenilenebilir olmayan doğal kaynakların tüketiminin birbirleriyle
olan bağlantıları araştırılmıştır. Bu rapora göre, dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirliliğinde,
gıda üretiminde ve kaynakların tükenmesindeki mevcut artış eğiliminin aynen devam etmesi halinde,
yüzyıllık bir zaman içinde dünyadaki büyümenin sınırlarına ulaşılacağı belirtilmiştir. Bu durumun bir
sonucu olarak, nüfusun ve endüstriyel üretim kapasitesinin hızlı bir şekilde düşmesinin muhtemel
olduğu öngörülmüştür (Meadows ve Meadows, 1972).
Haziran 1972’de İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Stockholm konferansı,
sürdürülebilir kalkınmayla ilgili ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır ve ardından yapılan Birleşmiş
Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansları sürdürülebilir kalkınmayı uluslararası boyuta taşımıştır
(Sanwal, 2003). Bu uluslararası girişimler, çevresel ve ekolojik sorunların küresel boyutu ve kapsamı
bakımından bir dönüm noktası olmuştur ve birçok ülkenin çevre politikalarını etkilemiştir (Bonnett,
2013:260). Sürdürülebilir kalkınma, herkesin temel gereksinmelerini karşılamayı ve herkesin daha iyi
bir yaşam beklentisini giderme fırsatını sağlamalıdır. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma bir değişim
sürecidir (Çiçek, 2012:15).
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
68
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
“Sürdürülebilir kalkınma” ibaresi, resmi olarak ilk kez 1987’de Gro Harlem Brundtland tarafından,
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu için hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” raporunda tanımlanmıştır.
Bu rapora göre, insanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye
atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek ve kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir
(Ozmehmet, 2008:6-7). Ortak Geleceğimiz (Brundtland Raporu) Raporu’nda sürdürülebilir
kalkınmanın hedefleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır (Aksu, 2011;6); 1. Büyümeyi canlandırmak, 2.
Büyümenin kalitesini değiştirmek, 3. İş bulma, yiyecek, enerji, su ve sağlık konularındaki temel
ihtiyaçları karşılamak, 4. Sürdürülebilir bir nüfus düzeyini garanti altına almak, 5. Kaynak tabanını
korumak ve zenginleştirmek, 6. Teknolojiyi yeniden yönlendirmek ve riski yönetmek, 7. Karar verme
sürecinde çevre ve ekonomiyi birleştirmek.
1992 yılında Brezilya’nın Rio de Jenerio kentinde 178 ülkenin devlet başkanlarının katıldığı Birleşmiş
Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı yapılmıştır. Bu Konferans sonucu, sürekli ve dengeli
kalkınmayı sağlamak ve insanlar için kaliteli yaşam çevreleri oluşturmak için, devletlerin
sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim kalıplarını azaltması, ortadan kaldırması gerektiğinin altı
çizilmiş ve sürdürülebilir kalkınma küresel bir sorun olarak kabul edilmiştir. Hemen ardından 1993
yılında Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu kurulmuştur. Türkiye’de, Rio
zirvesinde alınan kararların tanınması 1996 yılında yapılan Habitat II konferansı sayesinde olmuştur.
Bu konferansla birlikte Türkiye’de Rio zirvesinde alınan kararların uygulanması için önemli adımlar
atılmıştır (Ozmehmet, 2008:8-9). 2002 yılında ise Johannesburg’da yapılan Dünya Sürdürülebilir
Kalkınma Zirvesi(WSSD), Rio’dan sonraki 10 yılı gözden geçirip yeni hedefler belirleme fırsatını
vermiştir. Johannesburg zirvesinde; özellikle finans, teknoloji transferi, dış borçlar, ticaret vb. gibi
konularda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle işbirliğinin sürdürülebilir kalkınmanın devamlılığı
açısından önemi vurgulanmıştır (Yıldırım ve Öner, 2003:10). Türkiye, özellikle Avrupa Birliği uyum
süreci kapsamında, sürdürülebilir kalkınma politikalarının geliştirilmesine yönelik çalışmalar
yürütmektedir. Ayrıca son yıllardaki 5 yıllık kalkınma planlarında, politikaların sürdürülebilir
kalkınma çerçevesinde oluşturulmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Türkiye, 1996 yılında Birleşmiş
Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesini ve 2004 yılında da BM iklim değişikliği çerçeve sözleşmesini
imzalamıştır. Ayrıca 2004 yılında Ulusal Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu kurulmuştur (Çepik,
2015:9-10).
Ekonomik olarak ülkelerin kalkınma çabası, bazı ülkeleri gelişmiş ülkeler bazılarını ise gelişmekte olan
ülkeler potasına koymuştur. Ekonomilerin gündemi uzunca bir süre sadece kalkınmanın hızlanması,
işsizliğin önlenmesi, gelir düzeyinin arttırılması, enflasyonun kontrol altına alınması gibi daha kısa
dönemli hedefler üzerine kurulmuştur. Ancak bu ekonomik ilerleyiş, yenilenemeyen kaynakların
tüketilmesine, çevrenin kirletilmesine, sosyal birtakım bozuklukların oluşmasına yol açmıştır.
Bunların hep birlikte gelişmesi ve bilinçli olarak hareket edilmesi sürdürülebilir kalkınmanın temelini
oluşturmaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik, sosyo-kültürel ve çevre boyutu bulunmakta ve
her biri karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir. Bu temel boyutlar; ekonomi, çevre ve sosyal
boyutlardır. Çevresel sürdürülebilirlik boyutu ile bugün sahip olduğumuz ekolojik çevrenin en az
bugünkü koşullarla gelecek nesillere bırakılmasının mümkün kılınmasını hedefler. Sosyal
sürdürülebilirlik ise, sağlık, hukuk, eğitim gibi toplumun temel taşlarının bozulmadan
sürdürülebilmesidir (Howarth, 2012:33).
Şekil-1, ekonomist Howarth’ın belirtmiş olduğu “Sustainability, Well-Being and Economic Growth”
eserinden alınan sürdürülebilir kalkınmanın üç temel boyutunu göstermektedir. Üç temel boyut olan
ekonomi, çevre ve toplumsal alanda kalkınmanın kesişim noktası sürdürülebilir kalkınmayı ifade
etmektedir. Howarth, tüm bu alanlarda meydana gelecek olan kalkınma ile ancak sürdürülebilirlik
sağlanabileceğini ifade etmektedir. Bu sürdürülebilir kalkınmanın temelini oluşturmaktadır.
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
69
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Şekil-1: Sürdürülebilir kalkınmanın Temel Boyutları
Kaynak: Howarth, R., B. (2012). Sustainability, Well-Being and Economic Growth, Minding Nature, 9.
3. YÜKSELEN EKONOMİLERDE DIŞ TİCARETİN ÖNEMİ
Küreselleşme, dış ticaret ve sermaye hareketi üzerindeki engellerin kaldırılmasına olanak tanıması
bakımından uluslararası ticaret üzerinde etkisi göz ardı edilemeyecek bir olgudur. Küreselleşme,
ülkelere finansal gelişme ve yeni mal ve hizmet ticareti için fırsatlar doğururken aynı zamanda ülkeler
arasında çetin bir rekabet ortamı yaratması sebebiyle rekabet gücü zayıf olan ekonomiler için de
tehdit unsuru oluşturmaktadır. Yeryüzündeki kıt kaynak sorunundan dolayı ülkeler üretim için gerekli
olan ancak kendi sınırları içerisinde karşılayamadığı üretim faktörü ihtiyacını dışarıdan karşılamak
durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla, hammadde, sermaye, emek ve teknoloji gibi ihtiyaçların
karşılanması, ülkelerin ekonomik büyüme ve gelişme sağlayabilmeleri hususunda önem arz
etmektedir. Bu nedenle ülkelerin büyüme ve gelişme süreçlerinde milli hasılalarında önemli bir yer
tutan dış ticaretin önemini iyi kavramaları gerekmektedir. Bu hususta doğru ticaret politikalarının
benimsenmesi önem arz etmektedir. Özellikle 1990’larda dikkatleri üzerine çeken yükselen
ekonomiler bu durumlardan en çok etkilenen ülke grubudur. Çünkü yaşadıkları ekonomik gelişmelerin
yanında karşılaştıkları zorluklar da bulunmaktadır. Bu zorluklar onları içten ve dıştan gelebilecek
tehlikelere açık hale getirmektedir. Bu sebeple ülkelerin nihai amacı olan gelişmiş ülkeler seviyesine
ulaşabilmek için zorlu bir yolu kat etmeleri gerekmektedir. Bu amaçla ülkelerin uluslararası alanda
yüksek rekabet gücüne sahip olmaları önemlidir. Literatürde son yıllarda adından sıkça bahsedilen
yükselen ekonomiler, yüksek büyüme oranlarına sahip olmaları ve genişleyen pazar payı sayesinde
diğer ülkelerin ekonomik faaliyetlerini bu alanlara kaydırması yönünde dikkatlerini üzerine çekmiştir.
Temel karakteristik özellikleri göz önünde bulundurularak yükselen ekonomiler “literatürde genel
kabul gören bir tanımlaması bulunmayan, dünyadaki diğer ülkelere kıyasla yüksek büyüme
performansı gösteren ancak kişi başı gelirleri düşük-orta düzeyi aşamayan, dengesiz gelir dağılımı
sorunları ve buna bağlı olarak yoksulluk sorunu yaşayan ve bu problemleri aşabilmek için reformist
girişimlerde bulunan, yabancı yatırımlara bağımlı net sermaye ihracatçısı profili sergileyen, dünya
ihracatı içerisinde ihracat payları giderek artan ve bu çabaları sonucunda kişi başına düşen GSYH’larda
artış kaydeden ekonomiler” olarak adlandırılabilir (Kapkara, 2015:1-2).
Ülkelerin dış ticarete açılması ile birlikte sermaye hareketleri konusunda liberalizasyon artmaktadır.
Özellikle gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru yayılan ve içinde sermaye, teknoloji, bilgi
birikimi ve nitelikli işgücünü barındıran Doğrudan Yabancı Yatırımlar (DYY) mobil bir yapı
kazanmaktadır. DYY, özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli bir faktördür. DYY, girdiği ülkenin
üretim, istihdam, gelir, fiyatlar, ihracat, ithalat, ekonomik büyüme, ödemeler dengesi ve genel anlamda
o ülkenin refahının artması yönünde pozitif etki yapmaktadır. Ülkenin dış ticarete açılması ile birlikte
ülkeye girebilecek bir DYY, ülkenin teknolojik gelişmesine ve o ülke ile dünya ülkeleri arasındaki
ekonomik uyum ve ekonomik büyümenin sağlanmasına olanak tanıyacaktır (Çakmak, 2014:25).
Günümüz küreselleşmesinin ortaya çıkardığı bu gelişmelerden yararlanan BRIC ülkelerinden Brezilya,
Hindistan ve Çin, küresel değer ve yenilik zincirleri aracılığı ile diğer yükselen ülkelerden ayrılıp,
gelişmiş ülkelerle daha hızlı bir yakınsama sürecine girmişlerdir. Özellikle Çin ve Hindistan’ın dünya
ekonomisindeki artan önemleri, geçmişteki pek çok örnekten, buna Japonya da dahil, oldukça farklılık
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
70
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
göstermekte; giderek daha verimli kullanmaya başladıkları büyük nüfus potansiyelleri, genişleyen
nüfuz alanları, artan teknoloji düzeyleri, çektikleri doğrudan yabancı sermaye miktarları ve döviz
rezervleri bu ülkelerin en önemli avantajlarını oluşturmaktadır. Brezilya ve Rusya, Çin ve Hindistan
kadar iyi performans göstermeseler bile çok sayıda yetişmiş, eğitilmiş profesyonellerinin olması,
gelmiş oldukları teknolojik seviye gibi çeşitli nedenlerden dolayı performanslarını arttırmaları
beklenmektedir (Özkul, 2011:5,63). Brezilya nükleer, uzay, astronomi ve derin petrol
araştırmalarında; Rusya, nükleer, uzay ve askeri teknoloji alanlarında oldukça ileri durumdadır. Diğer
taraftan, Türkiye ise, 1970’li yılların ortasından itibaren karşı karşıya kaldığı petrol krizinin ülke
ekonomisinde yaratmış olduğu sorunları ortadan kaldırmak ve ekonominin gidişatına işlerlik
kazandırmak için, 1980 yılının Ocak ayında 24 Ocak kararları olarak bilinen geniş kapsamlı bir
ekonomik paketi uygulamaya koymuştur (Varol, 2003). 24 Ocak kararları ile birlikte 1980 sonrası
Türkiye ekonomisinde dışa açık ve ihracata yönelik bir sanayileşme modeli benimsenmiştir. Esnek kur
politikası uygulamasına geçilerek Türk Lirası, ABD doları karşısında yüksek oranda devalüe edilmiştir.
Yine bu dönemde, ihraç ürünlerimize dış piyasalarda rekabet gücü kazandırılması ve ihraç ürünleri
içinde sanayi mamullerinin payının arttırılması amacıyla yeni teşvikler uygulamaya konulmaya
başlanmıştır (Parasız, 2004: 288) ve 24 Ocak kararları ile ülkenin dış ticaret açığının ihracat artışı ile
giderilmeye çalışılmıştır (Tecer, 2003: 71; Erdoğan, 2006: 2). Ekonomik büyüme ve kalkınma için,
gerekli olan en sağlıklı döviz girişinin ihracat yoluyla sağlanacağı düşüncesiyle, döviz gelirlerini
arttırmak için ihracata büyük önem verilmesi gerektiğine inanılmıştır. Uygulanan politikalar
sonucunda kriz yılları hariç olmak üzere bu tarihten itibaren hem ihracatta hem de büyümede önemli
bir performans sergilenmiştir(Takım, 2010: 2).
4. YÜKSELEN EKONOMİLERİN MAKROEKONOMİK GÖSTERGELERE DAYALI KALKINMA VE
BÜYÜME SERÜVENİ
BRIC grubuna dâhil ekonomilerin, 2000’li yıllarda sergiledikleri hızlı ve etkileyici performansla önemli
bir yol kat ettikleri, inkâr edilemez büyük bir gerçektir. Öncelikle, söz konusu ekonomilerin hepsinin,
küresel ekonominin en büyük oyuncuları arasında geldiğinin altını çizmek gerekir (Karahan, 2014:89). 2008’de ortaya çıkan küresel mortgage krizinin olumsuz yansımaları ile 2015 yılında emtia
fiyatlarındaki çöküşün de etkisiyle yavaşlayan BRIC ekonomilerinin görünümü, emtia fiyatlarındaki
nispi toparlanma ile birlikte iyileşme göstermiştir. 2015’te çok sert bir şekilde daralan Brezilya ve
Rusya gibi emtia ihracatçısı ülkelerde söz konusu daralma yavaşlamış ve Çin ekonomisine ilişkin
endişeler azalmıştır. Öte yandan Fed’in 2016’nın ilk on ayında faiz artırmaması, Japonya ve Avrupa
merkez bankalarının genişletici politikalarını sürdürmeleri gelişmekte olan ülkelere sermaye
girişlerinin devam etmesini sağlamış ve bu ülkelerde büyümeyi desteklemiştir. Bu gelişmeler
doğrultusunda BRIC ülkeleri (Rusya hariç) hızlı bir şekilde toparlanarak, Dünya Nominal Gayrisafi
Yurtiçi Hasıla (GSYH) sıralamasında ilk 10 içinde yer almayı başarmışlardır. Bu bağlamda Çin, 2005
yılında sahip olduğu 2,22 trilyon $’lık Nominal GSYH’sını, 2016 yılında 5 kat artırıp 11,39 trilyon $’a
çıkararak, Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın en büyük ekonomisi olma sıfatını
kazanmıştır. Aynı zamanda Çin, 2005 yılı itibariyle önemli bir refah göstergesi olan Kişi Başına Düşen
GSYH’sını, 1766 $ seviyesinden 2016 yılında 8261 $ seviyesine taşımış olup, Dünya Bankası gelir
kategorileri çerçevesinde alt orta gelirli ülkeler kategorisinden üst orta gelirli ülkeler kategorisine
yükselmiştir. Hindistan ise, 2005 yılında sahip olduğu 785 Milyar $’lık Nominal GSYH’sını, 2016 yılı
itibariyle 2,8 kat artırarak 2,25 trilyon $ seviyesine taşımıştır. Diğer taraftan, 2005 yılı itibariyle
Dünya Bankası gelir sınıflandırmasına göre, düşük gelirli ülkeler kategorisinde olmasına neden olan
749 $’lık KBDGSYH’sını, 2016 yılında 1719 $ seviyesine çıkararak, alt orta gelirli ülkeler kategorisine
yükselmiştir. Çin’in ve özellikle Hindistan’ın, yüksek nüfuslarına bağlı olarak KBDGSYH değerleri
açısından arka sıralara düştüğü görülmektedir(Şekil-2).
Latin Amerika’nın önde gelen ekonomisi Brezilya ise, 2005 yılı itibariyle 794 milyar $’lık Nominal
GSYH’sını, 2014 yılında 2,34 trilyon $‘a kadar yükseltmiştir. Ancak, 2015 yılında, petrol fiyatlarının
düşük seyretmesi ve Çin’in yavaşlaması, enerji ihracatçısı olan ve ihracatının % 20’sini Çin’e
gerçekleştiren Brezilya’nın emtia fiyatlarını ve ihracatını da düşürmüştür. Ülkenin büyümesi negatif
seviyelerde gerçekleşmeye başlamış ve ülke resesyona girmiştir(Turkishtime Global Export, 2015:3).
Bu nedenle, 2016 yılında ülkenin Nominal GSYH’sı 1,76 trilyon $ seviyesine kadar gerilemiştir.
KBDGSYH’sını ise, 2005 yılında 4816 $ seviyesinden, 2016 yılına gelindiğinde 8587 $ seviyesine
taşıyarak, üst orta gelirli ülkeler kategorisine yükselmiştir(Şekil-2).
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
71
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Diğer taraftan Rusya, 2005 yılında sahip olduğu 763 milyar $’lık Nominal GSYH’sını, 2013 yılına kadar
pozitif bir ivme yakalayarak 2,09 trilyon $’a çıkarmayı başarmıştır. Ancak 2014 yılına gelindiğinde,
yaşamış olduğu Ukrayna krizi ve hemen akabinde gerçekleşen petrol fiyatlarındaki düşüşler, hızlı
sermaye çıkışları rublenin devalüasyonuna sebep olmuştur. Bu nedenlerle Rusya'da, kamu geliri ve
ihracat azalarak ekonomik durgunluk baş göstermeye başlamıştır. Ruble 2015 yılında % 20 kadar
değer kaybı yaşamıştır. 2016 yılı itibariyle Suudi Arabistan ile ABD’li kayagazı üreticileri arasındaki
savaş nedeniyle düşmeye devam eden petrol fiyatları ve Dünya genelinde oldukça ılıman geçen kış
aylarının ısınma konusunda doğalgazın yanı sıra petrole olan talebi de düşürmesi nedeniyle Rusya’nın
Nominal GSYH’sı 1,26 trilyon $ seviyesine kadar gerilemiştir. Bu şartlar altında 2005 yılında 5713 $
olan KBDGSYH’sını, 2016’ da 8838 $ seviyesine taşımış ve üst orta gelirli ülkeler kategorisinde yerini
almıştır(Şekil-2).
Türkiye’ye baktığımızda, Nominal GSYH değeri açısından BRIC ülkelerinin gerisinde kaldığını
görüyoruz. 2005 yılı itibariyle 363 milyar $’lık Nominal GSYH’sını, 2016 yılında 735 milyar $
seviyesine taşıyabilmiştir. 2005 yılında 7011 $ olan KBDGSYH’sını ise, 2016 yılı itibariyle 9317 $
seviyesine yükselterek, üst orta gelirli ülkeler kategorisinde yerini almıştır (Şekil-2).
Şekil-2: 2005-2016 Yılları Arası BRIC Ülkelerinin ve Türkiye’nin Büyüme Performansı (KBDGSYH, $
/Cari Fiyatlarla Nominal GSYH, Milyon $)
KBDGSYH ($)
GSYH (Cari Fiyatlarla Milyon $)
11298 11445
9923
8587
9317
8838
8261
7011
4816
5713
4524
1719
1430
749 1766
735,26
2,087
794,09 763,72 785,46
1,267
1,479
1,769
363,3
2,25
1,729 5,878
2,228
2005
BR
2010
RS
HND
ÇN
TR
BR
735,71
11,391
2016
RS
HND
ÇN
TR
BR
RS
HND
ÇN
*BR(Brezilya), RS(Rusya), HND (Hindistan), ÇN (Çin) ve TR (Türkiye) olarak ifade edilmiştir.
Kaynak: www.imf.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
72
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
TR
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Şekil-3: 2005-2016 Yılları Arası BRIC Ülkelerinin ve Türkiye’nin Büyüme Oranları (%)
20
15
10
5
0
-5
-10
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
Brezilya
3,2
4
6,1
5,1
-0,1
7,5
3,9
1,9
3
0,1
-3,8
-3,3
Rusya
6,4
8,2
8,5
5,2
-7,8
4,5
4
3,5
1,3
0,7
-3,7
-0,8
Hindistan
9,3
9,3
9,8
3,9
8,5
10,3
6,6
5,6
6,6
7,2
7,6
7,6
Çin
11,3
12,7
14,2
9,6
9,2
10,6
9,5
7,9
7,8
7,3
6,9
6,6
Türkiye
8,4
6,9
4,7
0,7
-4,8
9,2
8,8
2,1
4,2
3
4
3,3
Kaynak: www.imf.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-3’teki verilere göre; 2005 yılında en yüksek büyüme oranlarını yakalayan ülkeler arasında, başta
% 11,3’lük büyüme oranı ile Çin, hemen arkasından % 9,3 oranıyla Hindistan ve sonrasında ise % 8,4
oranıyla Türkiye gelmektedir. 2008 yılının Eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri’nde konut
piyasalarında patlak veren mortgage krizinden hem BRIC Ülkeleri hem de Türkiye olumsuz yönde
etkilenmiştir. Bu dönemde, Türkiye’de büyüme oranı % 0,7’ye kadar gerilemiştir ve bu olumsuzluk
2009 yılında da devam ederek Türkiye ekonomisi % -4,8 oranında daralmıştır. Hindistan’da ise, 2008
yılında büyüme oranı %3,9 seviyelerine kadar düşmüştür. 2009 yılına gelindiğinde, Çin ve Hindistan
diğer ülkelere kıyasla çabuk toparlanmışlardır. Bu krizin etkileri 2009 yılında, Brezilya ve Rusya’da
derin bir şekilde hissedilmeye devam etmiştir. Brezilya ekonomisi %-0,1 oranında ve Rusya ekonomisi
ise %-7,8 oranında daralmıştır. 2010 yılında küresel krize karşı alınan önlemler sayesinde Türkiye,
hızlı bir toparlanma süreci yaşamış ve % 9,2 oranında büyüme kaydederek, tarihinin en yüksek
büyüme ivmesini yakalamıştır. Ancak bu başarı uzun sürmemiştir. 2010 yılından itibaren başta Tunus,
Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemende büyük çapta başlayıp, daha sonra Moritanya,
Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap Dünyasında baş
gösteren, Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden ortaya çıkan, halk
ayaklanmalarının ve silahlı çatışmaların yoğun olarak yaşandığı Arap Baharı nedeniyle, 2012 yılından
itibaren Türkiye düşük bir büyüme performansı sergilemiştir. Diğer taraftan Suriyeli mültecilerin
Türkiye’ye yoğun bir şekilde göç etmesi ve 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi büyüme
oranlarının daha da düşmesine yol açmıştır. Diğer taraftan Brezilya ekonomisi, enflasyonun yüksek
seyretmesi, kamu maliyesi göstergelerinin bozulmaya devam etmesi ve yatırımların düşük seyretmesi
sonucunda 2015 yılında % -3,8 oranında daralmıştır (T.C. Kalkınma Bakanlığı,2015:17). 2013 yılından
itibaren % 1,3 oranında daralmaya başlayan Rusya ekonomisi, yerli paranın değer kaybetmesi, petrol
fiyatlarında devam eden düşüş ve hizmetler sektöründeki gerileme nedeniyle büyüme eğilimini devam
ettirememiş ve 2016 yılında % -0,8 oranında küçülmüştür. Gelişmekte olan ülkelerin motoru olan Çin
ekonomisi, 2013 yılı itibariyle azalan tüketim ve zayıflayan ihracat nedeniyle gerileme kaydederek, %
7,8 oranında büyümüştür. Bu yavaşlama eğilimi 2016 yılına kadar devam etmiştir ve Çin ekonomisi %
6,6 oranlarına kadar gerilemiştir. 2008 küresel krizinden sonra yaşanan durgunluk ve talepteki
zayıflama nedeniyle emtia fiyatlarının aşağı yönlü düşmeye başlaması Hindistan ekonomisinin
büyüme ivmesini azaltmıştır. Ancak bu olumsuzluklara rağmen, 2016 yılı itibariyle diğer BRIC Ülkeleri
ve Türkiye’nin büyüme performansının üzerine çıkarak % 7,6 oranında büyüme kaydetmiştir (Maliye
Bakanlığı, 2013:14-15).
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
73
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Tablo-1: BRIC Ülkelerinde ve Türkiye’de GSYH Sıralaması, Nüfus ve İşsizlik Rakamları (2016)
Dünya Nominal GSYH
Nüfus Miktarı (Bin Kişi)
İşsizlik Oranı* (%)
Sıralaması
Brezilya
9
206,09
9
Rusya
14
143,44
5,6
Hindistan
7
1309,713
4,9
Çin
2
1378,984
4,1
Türkiye
18
78,96
11,1*
*İşsizlik oranı olarak, BRIC(Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) Ülkeleri için 2015 yılı; Türkiye için 2016
yılı verisi kullanılmıştır.
Kaynak: www.imf.org, www.wto.org ve www.worldbank.org.tr web sitesi verilerinden derlenmiştir.
(Erişim Tarihi: 01.02.2017)
BRIC ülkelerinin toplam nüfusu 3 milyar kişiyi aşmakta, bu da dünyanın toplam nüfusunun yarısına
karşılık gelmektedir. Tablo-1‘deki verilere göre; 1,3 milyarlık nüfusa sahip olan Çin Hükümeti’nin,
Dünya Nominal GSYH sıralamasında 2016 yılı itibariyle 2. sırada yer aldığını ve işsizlik oranının ise
2015 yılı itibariyle % 4,1 oranında gerçekleştiğini görüyoruz. Aynı şekilde, 1,3 milyarlık nüfusa sahip
olan Hindistan’ın Dünya Nominal GSYH sıralamasında 2016 yılı itibariyle 7. sıraya yükseldiğini ve
işsizlik oranının ise 2015 yılı itibariyle % 4,9 oranında gerçekleştiğini görüyoruz. BRIC ülkelerinin
parlayan yıldızları olan Çin ve Hindistan ekonomileri, milyarla ifade edilen nüfusa sahip olmalarına
rağmen, yüksek GSYH rakamlarına ulaşıp, çok düşük işsizlik oranlarını tutturarak büyük bir başarıya
imza atmışlardır. Rusya ekonomisi de 2016 yılı itibariyle, 143 milyonluk nüfusa rağmen, 2015 yılında
% 5,6 seviyesinde bir işsizlik oranına sahip olup, 2016 yılı itibariyle Dünya Nominal GSYH
sıralamasında 14. sırada yerini almıştır. Diğer taraftan Brezilya, 2016 yılı itibariyle, 206 milyonluk
nüfusuyla 2015 yılında % 9 seviyesinde bir işsizlik oranına ulaşmış ve Dünya Nominal GSYH
sıralamasında ise 2016 yılında 9. sırada yerini almıştır. Türkiye’nin ise, BRIC ülkelerine kıyasla, 2016
yılı itibariyle 78 milyon ile en düşük nüfus miktarına ve % 11,1 ile en yüksek işsizlik oranına sahip
olduğu görülmektedir. Dünya Nominal GSYH sıralamasında da Türkiye, 2016 yılı itibariyle, BRIC
ülkelerinin gerisinde kalarak 18. sırada yerini almıştır.
Şekil-5: 2005-2015 Yılları Arası Toplam Dünya İhracatı-BRIC Ülkeleri ve Türkiye Toplam İhracatı
(Milyon Dolar, %)
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-5’teki verilere göre; 2005 ve 2015 yılları arasında, toplam Dünya ihracatında en yüksek paya
sahip olan ülkenin % 10,21’lik oranla Çin’in olduğu ve 17,9 trilyon $’lık gerçekleştirdiği ihracatıyla
birinciliği kimselere kaptırmadığı görülmektedir. 2. sırada ise, % 2,6 oranında toplam Dünya
ihracatındaki pay ve 4,4 trilyon $’lık toplam ihracatı ile Rusya gelmektedir. 3. sırada, %1,37 oranında
sahip olduğu toplam Dünya ihracatındaki pay ve 2,4 trilyon $’lık toplam ihracatı ile Hindistan
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
74
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
gelmektedir. 4. sırada, %1,23 oranında toplam Dünya ihracatındaki pay ve 2,1 trilyon $’lık toplam
ihracatı ile Brezilya gelmektedir. 5. sırada ise, % 0,79 oranında sahip olduğu toplam Dünya
ihracatındaki pay ve 1,3 trilyon $’lık toplam ihracatı ile Türkiye gelmektedir. Bu bağlamda, BRIC
ülkelerinin Türkiye’ye kıyasla, ihracat konusunda yüksek bir performans sergiledikleri görülmektedir.
Şekil-6: 2005-2015 Yılları Arası Toplam Dünya İthalatı-BRIC Ülkeleri ve Türkiye Toplam İthalatı
(Milyon Dolar, %)
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-6’daki verilere göre; 2005 ve 2015 yılları arasında, toplam Dünya ithalatında en yüksek paya
sahip olan ülkenin % 8,45’lik oranla Çin’in olduğu ve 15 trilyon $’lık ithalat düzeyine sahip olduğu
görülmektedir. 2. sırada ise, % 2,04 oranında toplam Dünya ithalatındaki pay ve 3,7 trilyon $’lık
toplam ithalatı ile Hindistan gelmektedir. 3. sırada, %1,55 oranında sahip olduğu toplam Dünya
ithalatındaki pay ve 2,7 trilyon $’lık toplam ithalatı ile Rusya gelmektedir. 4. sırada, %1,21 oranında
toplam Dünya ithalatındaki pay ve 2,1 trilyon $’lık toplam ithalatı ile Türkiye gelmektedir. 5. sırada ise,
% 1,09 oranında sahip olduğu toplam Dünya ithalatındaki pay ve 1,9 trilyon $’lık toplam ithalatı ile
Brezilya gelmektedir. Bu bağlamda, BRIC ülkelerinin Türkiye’ye kıyasla, ihracat konusunda olduğu gibi
ithalat açısından da ön sıralarda yer aldıkları görülmektedir.
Şekil-7: 2010 ve 2016 Yılları İtibariyle BRIC Ülkelerinin ve Türkiye'nin Dış Ticaret Performansı
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
75
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
*BR(Brezilya), RS(Rusya), HND (Hindistan), ÇN (Çin) ve TR (Türkiye) olarak ifade edilmiştir.
Kaynak: www.imf.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-7’deki verilere göre; dış ticaret anlamında hem 2010 hem de 2016 yılları itibariyle Rusya ve
Çin’in güçlü verileri göze çarpmaktadır. Sahip olduğu zengin enerji kaynaklarıyla dünyanın en büyük
emtia ihracatçılarından olan Rusya ve 2000’lerdeki sıra dışı büyümesini önemli ölçüde ihracata borçlu
olan Çin, küresel ekonomide ilk sıralarda gelen net ihracatçılar (İhracat-İthalat Miktarı) arasında yer
almaktadır. Çin, 2010 yılında 1,5 trilyon $’lık ihracatını 2014 yılında 2,3 trilyon $ seviyesine çıkarmayı
başarmıştır, Ancak 2015 yılında yatırımlardaki yavaşlama, emtia fiyatlarındaki düşüş nedeniyle Çin’in
tüketim kaynaklı bir büyüme modeline geçişi, 2016’da sahip olunan ihracat rakamını 2,1 trilyon $
seviyesine düşürmüştür. Diğer taraftan Çin ekonomisi, ağırlıklı olarak emtiaya bağlı bir ithalatçı
konumunda olduğu için, 2010 yılında 1,3 trilyon $’lık ithalatını emtia fiyatlarının düşük seyretmesi
nedeniyle 2016 yılında 1,5 trilyon $ seviyesine çıkarmıştır. Çin yıllardır milli parası Yuan’ı olduğundan
daha düşük değerli tutarak ihracatı teşvik etmiş ve uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü
korumuştur. Bu durum neticesinde 2010 yılında vermiş olduğu 182 milyar $’lık dış ticaret fazlası
2016’da 544,6 milyar $’a; Cari işlemler fazlası ise 2010 yılında 237,8 milyar $’dan 2016’da 270,8
milyar $’a yükselmiştir. Diğer taraftan 93 milyar varillik petrol rezervleri ile dünyadaki toplam petrol
rezervlerinin % 5.5’ine sahip olan Rusya için petrol ve doğal gaz gelirleri kritik önemdedir. Toplam
ihracatının yaklaşık olarak % 75’i petrol ve gaz ihracatından oluşan Rusya’nın bütçe gelirlerinin %
53’e yakını da yine petrol ve gaza dayalıdır. Petrol gelirlerinin GSYH içindeki payı ise % 13.5’tir.
Yaptırımlar, hizmetler sektöründeki gerileme ve petrol fiyatlarındaki düşüş ülke ekonomisini
darboğaza sokmuştur. 2010 yılındaki ihracatı 392,6 milyar $’dan 2016 yılında 110,4 milyar $’lık bir
kayıpla 282,1 milyar $’a gerilemiştir. Döviz gelirlerinin azalmasından dolayı, ithalatı 2010 yılında
270,2 milyar $ seviyesinden 2016’da 210,6 milyar $’seviyesine gerilemiştir. Bu gelişmeler
doğrultusunda vermiş olduğu dış ticaret fazlası 2010’da 122,4 milyar $’dan 2016’da 71,5 milyar $’a;
Cari işlemler fazlası ise 2010’da 67,4 milyar $’dan 2016’da 38,5 milyar $’a düşmüştür. 2015 yılında,
petrol fiyatlarının düşük seyretmesi ve Çin’in yavaşlaması, enerji ihracatçısı olan ve ihracatının %
20’sini Çin’e gerçekleştiren Brezilya’nın emtia fiyatlarını ve ihracatını da düşürmüştür. Ülkenin
büyümesi negatif seviyelerde gerçekleşmeye başlamıştır ve ülke resesyona girmiştir. 2010 yılında
201,9 milyar $ olan ihracat 2016 yılında 185,2 milyar $’a; ithalat ise 2010 yılında 191,5 milyar $’dan
2016’da 152 milyar $’a gerilemiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda, 2010 yılında 10,3 milyar $’lık dış
ticaret fazlası 2016’da 33,2 milyar $ seviyesine ulaşmıştır, 2010 yılındaki -75,8 milyar $’lık cari açık
2016’da -14,1 milyar $’a gerilemiştir. Öte yandan, emtia fiyatlarındaki düşüş, Çin'deki devalüasyonun
rekabet gücünü azaltması ve Hint mallarına Çin talebinin daha da düşmesi, Hindistan ekonomisini
olumsuz yönde etkilemiştir. 2010 yılında ihracat 226,3 milyar $’dan 2014’te 322,4 milyar $ seviyesine
kadar yükselmiş, ancak küresel ticaretteki bu olumsuz gelişmeler nedeniyle, 2016’da inişe geçerek
264,2 milyar $ seviyesine gerilemiştir. Hindistan aynı zamanda emtiaya bağlı net bir ithalatçı
durumundadır. Hindistan kullandığı petrolün yaklaşık % 75’ini ithal etmektedir. Emtia fiyatlarındaki
düşüş nedeniyle, ithalat 2010 yılında 350 milyar $ iken, 2016’da 359,5 milyar $ olarak gerçekleşmiştir.
Düşük petrol fiyatları dolayısıyla dış ticaret açığı ve cari açık üzerindeki baskı kalkmıştır. 2010
yılındaki -123,7 milyar $’lık dış ticaret açığı 2016’da -95,3 milyar $ seviyesine; cari açık ise 2010
yılında -48 milyar $’dan 2016’da -31,9 milyar $ seviyesine gerilemiştir. Türkiye’ye baktığımızda,
ihracat değerleri açısından BRIC ülkelerinin gerisinde kaldığını görüyoruz. 2010 yılındaki 113,8 milyar
$’lık ihracatı 2014’te 157,6 milyar $ seviyesine kadar yükselmiş, ancak küresel ticaretteki yavaşlama,
jeopolitik gerginlikler, emtia fiyatlarındaki gerileme ile oluşan fiyat baskısı ve avro-dolar paritesindeki
düşüş nedeniyle 2016’da 142,7 milyar $ seviyesine gerilemiştir. İthalat ise, daralan altın ithalatına ve
düşen enerji fiyatlarına bağlı olarak 2010’da 185,5 milyar $’dan 2013’te 251,6 milyar $’a yükselmiş
daha sonra 2016’da 198,4 milyar $’a gerilemiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda dış ticaret açığı, 2010
yılında -71,6 milyar $’dan 2016’da -55,6 milyar $’a; cari açık ise 2010’da -44,6 milyar $’dan 2016’da 32,1 milyar $’a gerilemiştir.
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
76
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Şekil-8: 2005 ve 2015 Yılları İtibariyle BRIC Ülkelerinin ve Türkiye'nin Dünya Ticaretinde İhracat ve
İthalattaki Sıralaması
*BR(Brezilya), RS(Rusya), HND (Hindistan), ÇN (Çin) ve TR (Türkiye) olarak ifade edilmiştir.
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-8’deki verilere göre; BRIC ülkeleri arasında Çin, dünya ticaretinde ihracattaki sıralamada 2005’te
3. sıradan 2015’te 1. sıraya; ithalat sıralamasında ise 2005’te 3. sıradan 2015’te 2. sıraya yükselmiştir.
En büyük emtia ihracatçısı Rusya ise, emtia fiyatlarındaki düşüşten dolayı 2005’te ihracatta 13.
sıradan 2015’te 15. sıraya; ithalatta ise 2005’te 20. sıradan 2015’te 23. sıraya gerilemiştir. Aynı
gerekçeden dolayı diğer bir emtia ihracatçısı ve ithalatçısı olan Brezilya da, ihracat sıralamasında
2005’te 23. sıradan 2015’te 25. sıraya gerilemiştir; ithalatta ise 2005’te 28. sıradan 2015’te 25. sıraya
yükselmiştir. Diğer taraftan Hindistan ihracatta 2005’te 29. sıradan 2015’te 19. sıraya; ithalatta ise
2005’te 17. sıradan 2015’te 13. sıraya yükselmiştir. Türkiye ise, ihracatta 2005’te 34. sıradan 2015’te
31. sıraya; ithalatta ise 2005’te 23. sıradan 2015’te 21. sıraya yükselmiştir.
Şekil-9: 2016 Yılı İtibariyle BRIC Ülkelerinde ve Türkiye'de En Çok İhraç Edilen Ürünlerin Teknolojik
Yapısı
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
77
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Şekil-9’daki verilere göre; 2016 yılında BRIC ülkelerinden Çin’in, 35,7 milyar $ ile yüksek teknolojili
ürünler üretmede başı çektiği görülmektedir. En çok ihraç ettiği tarımsal ürünler kurutulmuş sebzeler,
konserve bitkisel ürünler, soğan, sarımsak, pırasa, dondurulmamış diğer sebzeler ile haşerat öldürücü
ilaçlar iken; tarım dışı ürünler ise; otomatik bilgi işlem makineleri, radyo telsiz iletme araçları, telli
telefon-telgraf için elektrikli cihazlar, elektronik entegre devreler, lambalar ve aydınlatma
armatürleridir. Hemen akabinde Rusya’nın 285,2 milyar $ ve Hindistan’ın 67,8 milyar $ ile orta düşük
teknolojili ürünleri üretmede yoğunlaştığı görülmektedir. Rusya’nın ihracatından en fazla pay alan
ürünler başta petrol ve gaz olmak üzere ham maddelerdir. Rusya’nın en çok ihraç ettiği tarımsal
ürünlerin başında ise buğday ve meslin, ayçiçeği tohumu, pamuk yağı, arpa, mısır ve puro gelmektedir.
Hindistan’ın ihracatındaki başlıca ürünler ise; işlenmiş petrol ürünleri, elmaslar, ilaçlar, mücevherat,
pirinç, otomobiller-binek araçlar, ham altın, sığır eti ve otomotiv aksam ve parçalarıdır. Diğer taraftan
Brezilya, 51,1 milyar $ ile düşük teknolojili ürünler üretmede yoğunlaşmıştır. Brezilya, geleneksel
pazarı olan Amerika kıtası ve Avrupa Birliği’nin yanında son dönemde Afrika, Orta Doğu ve Körfez,
Doğu Avrupa ve Asya pazarlarına ihracatını önemli ölçüde artırmıştır. Güney-Güney ticareti olarak
tanımlanan ve dünya ticaretinde giderek daha ağırlık kazanan eğilimde Brezilya’nın payı büyüktür.
Brezilya ihracatta sergilediği başarısını ihraç mallarını çeşitlendirerek ve geleneksel pazarlarının
dışında kalan pazarlara açılarak elde etmiştir. Tarım ürünlerinin yanı sıra uçak, otomotiv, demir,
kimyasallar, makine, ayakkabı, kağıt, elektrik ve elektronik gibi endüstri ürünleri de önemli ihraç
kalemleri arasına girmiştir. Brezilya’nın en çok ihracat ettiği başlıca ürünler ise; soya, demir
cevherleri, ham petrol, şeker, tavuk eti, soya küspesi, kahve, odun hamuru, mısır, uçaklar,
dondurulmuş sığır eti, binek otomobil, alüminyum oksit, demir-çelik ürünleri, altın, kara taşıtlarının
aksam ve parçaları, tütün ile meyve ve sebze sularıdır(www.ekonomi.gov.tr). Diğer taraftan Türkiye,
en çok 36 milyar $ ile orta düşük teknolojili ürünler üreterek küresel ticarette yerini almıştır.
Türkiye’nin en çok ihraç ettiği ürünlerin başında, motorlu kara taşıtları, traktörler, bisikletler,
motosikletler ve diğer kara taşıtları, bunların aksam, parça ve aksesuarı, kıymetli veya yarı kıymetli
taşlar, kıymetli metaller, inciler, kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar ve aletler, nükleer reaktörler,
bunların aksam ve parçaları, örme giyim eşyası ve aksesuarı, elektrikli makina ve cihazlar, ses
kaydetme-verme, televizyon görüntü, ses kaydetme-verme cihazları, aksam parça ve aksesuarı, çeşitli
fındıklar, konserve bitkisel ürünler, buğday ve meslin unu, ekmek, pasta ve diğer fırıncılık ürünleri,
turunçgil meyveleri (taze veya kurutulmuş) gelmektedir.
Şekil-10: 2016 Yılı İtibariyle BRIC Ülkelerinde ve Türkiye'de En Çok İthal Edilen Ürünlerin Teknolojik
Yapısı
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-10’daki verilere göre; Brezilya’nın 2016 yılında 12,8 milyar $ seviyesinde orta düşük teknolojili
ürünleri daha çok ithal ettiği görülmektedir. Brezilya’nın ithalatında ağırlığı olan ürünler, petrol
yağları, ham petrol ve doğal gaz, kara taşıtları aksam ve parçaları, binek otomobiller, mobil telefonlar,
ilaçlar, haşerat öldürücü, dezenfekte ediciler, elektronik devreler, serum ve aşılar, gübreler, kamyon,
kamyonet, kimyasallar ve taşkömürü olarak sıralanmaktadır. Diğer taraftan Rusya 2016’da 17,4 milyar
$ ile en çok yüksek teknolojili ürünleri ithal etmiştir. Rusya’nın ithalatında en önemli paya sahip olan
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
78
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
ürün grupları ise, makine ve ekipman, tüketim malları, ilaçlar, et, şeker ve yarı işlenmiş metal
ürünlerdir. Ülke ithalatının yaklaşık %40’ını makine ve ekipman sektörü, yaklaşık %20’sini tarım ve
gıda sanayi ürünleri oluşturmaktadır. İthalatta önemli yer tutan diğer ürün grupları ise, kimyasallar ve
eczacılık ürünleridir. Hindistan ise, 2016 yılında 115,4 milyar $ ile en çok orta düşük teknolojili
ürünleri ithal etmiştir. Hindistan ithalatında, ağırlıklı olarak ham petrol, altın, elmaslar, telefon
cihazları, ses, görüntü veya diğer bilgileri almaya veya vermeye mahsus diğer cihazlar, taşkömürü yer
almaktadır. Öte yandan Çin, 2016’da 323,6 milyar $ ile en çok yüksek teknolojili ürünleri ithal etmiştir.
Çin’in ağırlıklı olarak ithal etmiş olduğu ürünlerin başında, elektronik entegre devreler, ham petrol
yağı, demir cevheri ve konsantreleri, diğer optik aletler, telefon hattı elektrik aparatları, soya fasulyesi,
palmiye yağı ve fraksiyonları, sorgum tahılı, malt özü, arpa ürünleri gelir. Türkiye ise, 2016’da, 78,5
milyar $ ile en çok orta ileri teknolojili ürünleri ithal etmiştir. Türkiye’nin ithal etmiş olduğu ürünlerin
başında, mineral yakıtlar, mineral yağlar, kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar ve aletler, nükleer
reaktörler, bunların aksam ve parçaları, Elektrikli makina ve cihazlar, ses kaydetme-verme, televizyon
görüntü-ses kaydetme-verme cihazları, aksam-parça-aksesuarı, Motorlu kara taşıtları, traktörler,
bisikletler, motosikletler ve diğer kara taşıtları, bunların aksam, parça, aksesuarı, demir ve çelik,
plastikler ve mamulleri, organik kimyasal ürünler, diğer hava taşıtları, pamuk, soya fasulyesi, diğer
hazır gıdalar gelmektedir.
Şekil-11: 2015 Yılı İtibariyle BRIC Ülkelerinde ve Türkiye'de Mal Gruplarının İhracattaki % Payı
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Brezilya’nın, Rusya, Hindistan ve Çin (BRIC Ülkeleri) ile beraber 2050’li yıllarda dünyanın ekonomik
kaderini belirleyecek ülkelerden biri olacağı tahmin edilmektedir. Yeni petrol rezervleri bulunan ve
gelecekte petrol devi olması beklenen Brezilya’nın krize rağmen BRIC ülkeleri arasında varlığını
sürdürmesinde, tedarikçi ülke olması ve zengin doğal kaynaklarının rolü unutulmamalıdır
(Turkishtime Global Export, 2015). Şekil-11’den de anlaşılacağı üzere, Brezilya’da, 2015 yılı itibariyle,
tarımsal ürünlerin ihracattaki payı ağırlıklı olup, % 41,9 oranında gerçekleşmiştir. 2. sırada %36,1’lik
pay ile madencilik ürünleri ve 3. sırada ise %19,1’lik pay ile sanayi ürünleri ihracattaki yerini almıştır.
Brezilya, Latin Amerika ve Karayipler bölgesindeki en büyük ve ürün çeşitliliği en fazla olan sanayi
merkezidir. Brezilya, tarım ürünleri (kahve, soya, şekerkamışı, kakao, pirinç, mısır, portakal, pamuk,
buğday, tütün), canlı hayvan ürünleri (et, tavuk eti), ağaç ürünleri (kağıt, kağıt hamuru), deri ve
ayakkabı ile mineral ve metal ürünlerinde (demir-çelik ve alüminyum) dünya çapında karşılaştırmalı
üstünlüğe sahiptir(www.ekonomi.gov.tr). Diğer taraftan dünyanın en büyük emtia ihracatçısı olan
Rusya’nın ihracatında, 2015 yılı itibariyle, % 67,4’lük pay ile en fazla madencilik ürünlerinin yer aldığı
görülmektedir. 2. sırada %22,3’lük pay ile sanayi ürünleri, 3. sırada ise, % 8’lik pay ile tarımsal ürünler
ihracatı yer almaktadır. Hindistan’ın ihracatında ise, 2015 yılı itibariyle, % 68,4 oranı ile sanayi
ürünlerinin ağırlıklı olduğu görülmektedir. 2. sırada %15,7’lik pay ile madencilik ürünleri, 3. sırada ise
% 13,2’lik pay ile tarımsal ürünler ihracatı gelmektedir. Aynı dönem itibariyle Çin’in ihracatında,
ağırlıklı olarak % 94,3 oranı ile sanayi ürünleri yer almaktadır. 2. sırada %3,2’lik pay ile tarımsal
ürünler, 3. sırada ise %2,4’lük pay ile madencilik ürünleri yer almaktadır. Türkiye’nin ihracatında ise,
% 74,5’lik pay ile sanayi ürünlerinin yoğun olduğu görülmektedir. 2. sırada %11,9’luk pay ile tarımsal
ürünler, 3. sırada ise % 6,7’lik pay ile madencilik ürünleri yer almaktadır.
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
79
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Şekil-12: 2015 Yılı İtibariyle BRIC Ülkelerinde ve Türkiye'de Mal Gruplarının İthalattaki % Payı
Kaynak: www.wto.org web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Şekil-12 verilerine göre; 2015 yılı itibariyle hem BRIC ülkelerinin hem de Türkiye’nin ithalatında
ağırlıklı olarak sanayi ürünlerinin yer aldığı görülmektedir. Sırasıyla sanayi ürünlerinin ithalattaki payı
Brezilya’da %75,9, Rusya’da %75,5, Hindistan’da % 47,8, Çin’de % 64,4 ve Türkiye’de ise % 65,4
oranında gerçekleşmiştir. 2. sırada ise, Rusya hariç madencilik ürünlerinin ithalatı, Brezilya’da %17,9,
Hindistan’da %33,1, Çin’de %21,3 ve Türkiye’de ise %20,7 oranında gerçekleşmiştir. Rusya’nın
ithalatında ise 2. sırada %14,2’lik pay ile tarımsal ürünler yer almıştır. 3. sırada, Rusya’nın ithalatında
% 3,9’luk pay ile madencilik ürünleri gelirken; Brezilya’nın ithalatında % 6,2, Hindistan’ın ithalatında
%7,1, Çin’in ithalatında % 9,5 ve Türkiye’nin ithalatında ise %7,8 oranı ile tarımsal ürünler
gelmektedir.
Şekil-13: 2005 ve 2014 Yılları İtibariyle BRIC Ülkelerinde ve Türkiye'de Doğrudan Yabancı Sermaye
Girişleri (Milyar $) ve Tasarrufların GSYH İçindeki Payı (%)
*BR(Brezilya), RS(Rusya), HND (Hindistan), ÇN (Çin) ve TR (Türkiye) olarak ifade edilmiştir.
Kaynak: www.worldbank.org.tr web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
BRIC ülkeleri arasında, son dönemlerde yabancı sermayeyi çekme konusunda en çok başarılı olan ülke
Çin’dir. 1990’ların başından itibaren gelişmekte olan ülkelere yapılan yatırımların başında Çin yer
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
80
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
almıştır. Çin hükümeti yabancı yatırımlara ayrıcalıklı muamele yerine ülkenin bu anlamda bir doyuma
ulaştığı düşüncesi ile yerli ve yabancı yatırımlara eşit muamele anlamına gelen uluslararası kabul
görmüş, “Milli Muamele” ilkesini uygulamaya koymuştur. Bununla birlikte altyapının zayıf olduğu batı
ve iç bölgelerde özellikle uzun vadeli projeler için bazı özel teşvikler düşünülmektedir. Dolayısıyla
Şekil-13’teki verilere göre; 2005 yılı itibariyle 104,1 milyar $’lık doğrudan yabancı sermaye yatırımları
2014 yılında 2,77 kat artış göstererek, 289,09 milyar $ seviyesine yükselmiştir. Tasarrufların GSYH
içindeki payı ise, 2005’te % 46,72’den 2014’te % 49,3 seviyesine yükselmiştir. Brezilya’da istikrarlı
bir sürdürebilir kalkınma için; genel olarak ihracata dayalı kalkınma politikalarının izlenmesi, kamu
yönetiminde şeffaflık ve rüşvetle mücadele politikaları hiç kuşkusuz birbiri ile bağlantılı olup,
doğrudan yabancı yatırımlara giderek artan bir önem verildiği gözlemlenmektedir
(www.ekonomi.gov.tr). Bu doğrultuda, Brezilya, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını 2005 yılında
15,45 milyar $’dan 2014’te 96,89 milyar $’a yükselterek BRIC ülkeleri arasında en çok yabancı
sermaye çeken 2. ülke konumunda yerini almıştır. Tasarrufların GSYH içindeki payı 2005’te %17,09
seviyesinden, 2014’te emtia fiyatlarındaki düşme sonucu azalan döviz gelirleri nedeniyle %16,23
seviyesine gerilemiştir. Hindistan ise 2005’te 7,26 milyar $’lık doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını
2014’te 33,87 milyar $’a yükselterek 3. sırada yerini almıştır. Tasarrufların GSYH içindeki payı ise,
2005’te % 33,66 seviyesinden, 2014’te emtia fiyatlarındaki düşüş, Çin'deki devalüasyonun rekabet
gücünü azaltması ve Hint mallarına Çin talebinin daha da düşmesi sonucu azalan döviz gelirleri
nedeniyle % 31,25 seviyesine gerilemiştir. Diğer taraftan, iş ortamının belirsizliği ve bu alanda
yaşanan sorunlara rağmen, Rus pazarının sunduğu güçlü fırsatlar nedeni ile ülkeye yabancı yatırım
girişleri artmaya devam etmiştir. 2005’te 15,5 milyar $’lık doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını,
2014’te 22,89 milyar $’a yükselterek, bu konuda 4. sırada yerini almıştır. Tasarrufların GSYH içindeki
payı ise, 2005’te % 31,13 seviyesinden, 2014’te emtia fiyatlarındaki düşüş ve küresel ticaretteki
yavaşlama sonucu yaşanan döviz kaybı nedeniyle % 23,43 seviyesine gerilemiştir. Türkiye’de ise,
2005’te doğrudan yabancı sermaye yatırımları 10,03 milyar $’dan 2014’te 12,76 milyar $’a
yükselmiştir. Tasarrufların GSYH içindeki payı ise, 2005’te %15,58’ten, 2014’te küresel ticarette
yaşanan yavaşlamalar sonucu azalan döviz gelirleri nedeniyle % 14,73’e gerilemiştir.
Şekil-14: 2005 ve 2013 Yılları İtibariyle BRIC Ülkelerinde ve Türkiye'de Ar-Ge Harcamalarının GSYH
İçindeki Payı (%)
*BR(Brezilya), RS(Rusya), HND (Hindistan), ÇN (Çin) ve TR (Türkiye) olarak ifade edilmiştir.
Kaynak: www.worldbank.org.tr web sitesi verilerinden derlenmiştir. (Erişim Tarihi: 01.02.2017)
Küresel rekabetin arttığı mevcut ortamda, rekabet gücü kazanmak için Araştırma-Geliştirme ve ileri
teknolojiye dayalı üretime geçilmesi sürdürülebilir kalkınma ve büyüme için zorunlu hale gelmiştir.
Şekil-14’teki verilere göre; BRIC ülkeleri arasında, Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payının en
yüksek olduğu ülkenin, Çin olduğu görülmektedir. 2005’te %1,31 olan bu pay, 2013’te %2,01’e
yükselmiştir. Rusya’da ise, Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı, 2005’te %1,06’dan, 2013’te
%1,13 seviyesine yükselmiştir. Diğer taraftan Brezilya’da, Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı,
2005’te %1’den, 2012’de %1,15’e yükselmiştir. Hindistan’da ise bu pay 2005’te %0,81’den, 2011
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
81
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
%0,82’ye yükselmiştir. Türkiye’ye baktığımızda bu pay 2005’te %0,59’dan, 2013’te %0,94’e
yükselmiştir. Bu oran, Türkiye için olumlu bir gelişme olarak görülürken, BRIC ülkelerinin oldukça
gerisinde kalmıştır.
5. ÖNERİLER
1980’lerin başından bu yana Türkiye, ithal ikamesine dayalı üretimden vazgeçip, ihracata dayalı, dışa
açık ekonomik büyüme modelini benimsemiştir. Bu girişim, Türk firmalarının rekabet gücünü arttırıp,
ekonomimizin tarım ekonomisinden sanayi ekonomisine geçmesini sağlayarak, kişi başına düşen
gelirimizi çarpıcı bir şekilde yükseltse de dışa olan bağımlılığımız giderek artmaya devam etmiştir.
Türkiye’den daha sonra dışa açılan Çin, Hindistan ve Brezilya ekonomileri ise, kontrollü serbestleşme
ve bilinçli kalkınma politikaları ile daha hızlı ve istikrarlı bir gelişme sürecine girerek dünya çapında
markalar yaratmışlardır. Özellikle son dönemlerde Çin’in ihracat ve büyüme performansı, gelişmekte
olan diğer ülkelere sürekli örnek gösterilmektedir. Dolayısıyla, bu üç ülkenin sağladıkları gelişme
süreci, Türkiye ekonomisi için geçerli değildir. Türkiye’de imalat sanayi sektörünün üretim ve dış
ticaret yapısında son yıllarda sağlanan nicel gelişmenin nitel dönüşümle desteklenmediği (sanayide
derinleşmenin sağlanamadığı), teknik bilgi ve beceri düzeyi düşük, “orta” ve “düşük” teknoloji içerikli
sektörlerde uzmanlaştığı, buna karşın “yüksek” teknoloji içerikli sektörlerin üretim ve ihracat
paylarının marjinal kaldığı görülmektedir. Başka bir anlatımla, imalat sanayinin üretim ve dış ticaret
yapısı teknoloji içeriği düşük geleneksel sektörlerin dışına çıkamamış, bu yapı üretimin ve ihracatın
ithalata bağımlılığının artması ile sonuçlanmıştır. Türkiye konjonktürel etkilere maruz kalma
açısından BRIC ülkelerinden en çok Rusya ile benzerlik göstermektedir. Türkiye ekonomisinin BRIC
üyelerinden farkı sadece yüksek cari işlemler açığı ve dışa bağımlılığın yarattığı istikrarsızlık değildir.
Türkiye’nin uyguladığı dışa bağımlı sanayi politikası, genişleme dönemlerinde bile işsizliği
düşürmezken; BRIC ülkelerinde, sanayi ve hizmetler sektörlerine yapılan planlı yatırımlar, eğitimde
özel sektörün ve yabancı yatırımcıların talepleri doğrultusunda gerçekleştirilen yatırımlar, işsizliği
düşürüp, gelir dağılımındaki eşitsizliği de azaltmaktadır. Türkiye’de, devletin veya diğer kurumların
yol göstericiliği altında planlı bir sanayi politikasının olmaması ve teşvik politikasında sektörel bir
ayırıma gidilmemesi firmaların rekabet gücünü arttırmak için teknoloji yatırımlarına yönelmek yerine
genelde küçülmeyi tercih etmelerine neden olmaktadır. Rusya dışındaki BRIC ülkelerinde, rekabetçi
avantaja sahip olunan sektörlerin araştırılmasına ve özel sektörle karşılıklı işbirliğine önem verilip,
teşviklerde seçici davranılarak yönlendirici olunmaya çalışılması, bu ülke firmalarının kısa sürede
gelişmiş ülke firmaları ile rekabet edebilecek kapasiteye ulaşmasında etkili olmuştur. Brezilya’nın
uçak, kimya, gıda sanayi; Çin’in otomotiv, makine, elektronik ev aletleri, Hindistan’ın yazılım, otomotiv,
ilaç sanayi gibi Rusya dışındaki BRIC ülkelerinin dünyada söz sahibi olduğu ürün yelpazeleri ve
markaları varken, ülkemizde hizmet ve imalat sanayi henüz bu aşamaya gelememiştir. Ticaret fazlaları
ve yüksek tasarruf oranları ile sermaye sorunlarını çözen Çin firmaları, devletin bilinçli teşvik
politikaları ve yol göstericiliği sayesinde teknoloji yatırımlarına ağırlık vererek, küresel değer
zincirlerinde/ürün ağlarında hızla yükselerek katma değeri yüksek ürünlere yönelirlerken;
telekomünikasyon altyapısında ve internet ağındaki gelişmeleri yakından takip eden Hindistan,
yurtdışından hizmet temini sürecinden yararlanan ilk ülke olmuştur. Teknik altyapı ve yabancı dil
bilen nüfusu sayesinde önceleri kalifiye olmayan bilgi işlem, çağrı hizmetleri gibi rutin işler için
yabancı yatırımcılar tarafından tercih edilen Hindistan firmaları, devletin ve kendilerinin uyguladıkları
politikalar ile kalifiye yazılım mühendislik hizmetleri ve yüksek teknoloji hizmetleri için de cazibe
merkezi olmuşlardır. Ağırlıklı olarak Çin’in sanayide; Hindistan’ın da hizmet sektöründe çekim
merkezi olarak ortaya çıkmasının sonucu olarak Ford, Siemens, Philips, HP, Volkswagen, IBM,
Microsoft gibi dünyanın önde gelen çok uluslu şirketleri, teknoloji yoğun hizmet/üretim süreçlerini bu
ülkelere kaydırmış; bu oluşum, söz konusu ülke firmalarının değer/yenilik zincirlerinin üst halkalarına
çıkarak, rekabet güçlerini yükseltmelerini ve bağlı bulundukları ekonomilerin de döviz kısıtı sorununu
çözmelerini sağlamıştır. İletişim ve ulaşımdaki teknolojik gelişmeler ile neo-liberal politikalardan
yararlanan Çin ve Hindistan’ın büyük nüfus potansiyellerine rağmen hammadde ve enerji fakiri
olmaları, diğer ülkelerden emtia taleplerini ve bunun sonucu olarak da emtia fiyatlarını hızla
yükseltmiştir. Yükselen fiyatlar ise enerji ve doğal kaynak zengini ülkeler için önemli bir fırsat
olmuştur. Bu süreçten en çok kademeli bir şekilde dışa açılan Rusya ve Brezilya yararlanmışlardır.
Özellikle Brezilya firmaları, ağırlıklı olarak hammadde ve enerji sağlayıcısı olarak girdikleri yeni
küresel değer zincirlerinde elde ettikleri gelirlerle, teknolojiye yatırım yaparak teknoloji yoğun
üretimlerini arttırırlarken ürün portföylerini de zenginleştirmişlerdir. Dünya ekonomisindeki
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
82
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
gelişmelerin kendilerine sunduğu fırsatları iyi değerlendiren teknoloji ve beşeri sermaye yatırımlarına
ağırlık vererek bugün dünya ekonomisinde önemli bir aktör konumuna gelen başta Çin olmak üzere
BRIC ülkeleri, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerini etkileyebilecek güce ulaşmışlardır. BRIC
ülkeleri içinde, Brezilya’nın aksine, ürün çeşitliliğini arttıramayan Rusya’nın gücü daha ziyade enerji ve
maden şirketleri ile sınırlıdır. Kalifiye olmayan ucuz emek gücü gerektiren işlerden girdikleri
değer/yenilik zincirlerinde önce yükselen ve katma değeri yüksek işlerde uzmanlaşan pek çok BRIC
firması, bugün kendi markalarını yaratıp ürünlerini/hizmetlerini dünyanın dört bir yanına
pazarlamaktadırlar.
Türkiye’de sanayi sektörünün daha çok gelişme kaydedebilmesi için, üretim ve dış ticaret yapısını
değiştirecek, finansal birikim yerine, reel birikimi öncellikli hedef olarak iktisat politikalarının
merkezine koyacak yeni bir yaklaşıma gereksinim vardır. Bu doğrultuda, dış ticaret, teşvik ve teknoloji
politikası sanayiyi destekleyecek şekilde yeniden düzenlenmeli, sanayinin üretim ve dış ticaret
yapısının teknolojik düzeyini artıracak, sanayide derinleşmeyi sağlayacak dönüşümler
gerçekleştirilmelidir. Türkiye 2002 yılından sonra kavuştuğu istikrar ve uyguladığı başarılı reformlar
sayesinde sıra dışı bir ekonomik performans göstererek birçok makroekonomik göstergede ciddi
iyileşmeler sergilemiş ve örnek gösterilen bir kalkınma serüveni yaşamıştır. Bununla birlikte, GSYH’yı
2 trilyon dolara yükselterek dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek, Kişi başına düşen geliri 20 bin
dolara çıkarmak, 500 milyar dolar ihracat yapmak ve Ar-Ge harcamalarının toplam GSYH’ya oranını
%3’e çıkarmak gibi dev 2023 hedeflerine erişmek için, Türkiye’nin bundan sonraki dönemde yeni
hamlelere ihtiyacı vardır. Bu yeni hamlelerin ise, Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak amacıyla
tasarlanması ve dolayısıyla verimlilik artışı temelinde geliştirilmesi gerekmektedir. Küresel rekabetin
arttığı mevcut ortamda, rekabet gücü kazanmak için Ar-Ge ve ileri teknolojiye dayalı üretime geçilmesi
sürdürülebilir büyüme için zorunlu hale gelmiştir. Bu kapsamda 24 Ocak 1980 kararlarıyla
gerçekleştirilen yapısal dönüşümün ve izlenmeye başlanan ihracata dayalı ekonomik büyüme modeli
çerçevesinde, Türkiye’nin BRIC ülkeleri gibi ihracat sayesinde ekonomik büyümesini daha çok
arttırabilmesi için; serbest dış ticaretin önündeki engeller tamamen kaldırılmalıdır, serbest ticaret
bölgelerinin sayısı ve etkinliği arttırılmalıdır, gümrük birliğine dâhil olmayan ülkelerle yapılan ikili
serbest ticaret anlaşmaları arttırılmalıdır, bu anlaşmaların kapsamı genişletilmelidir. Yurtiçi ve
yurtdışı fuar çalışmaları hızlandırılmalıdır. İhracatçılara sağlanan Eximbank kredileri arttırılmalı ve
ihracata yönelik üretim yapacak yabancı doğrudan yatırımlarına ek teşvikler sağlanmalıdır. İhracat
malları arasında yüksek teknolojili ürünlerin payı arttırılarak, ihracattan elde edilen katma değerin
yükseltilmesine yönelik olarak; kamu ve özel sektörün Ar-Ge harcamalarını arttırmada düzenlemeler
yapılmalıdır, teknoloji ithalatı kolaylaştırılmalıdır, yurtdışı firmalarla ortak üretim anlaşmaları
özendirilmelidir, teknoloji yoğun üretim yapacak yabancı yatırımcı firmalara ek teşvikler
sağlanmalıdır.
KAYNAKÇA
Adams, W. M. (2001). Green Development: Environment and sustainability in the third world
(2.Baskı), London: Routledge.
Aksu, C. (2011). Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre, Güney Ege Kalkınma Ajansı.
Beyhan, E. (2008). “Sürdürülebilir Kalkınma–Çevre ve Yerel Yönetimler”, Yerel Siyaset Aylık Bilimsel
Siyasi Dergi, 35, 12-17.
Bonnett, M. (2013). Sustainable Development, environmental Education and the Significance of being
in Place, The Curriculum Journal, 24(2), 250-271.
Çakmak, H. (2014). “Türkiye’nin Coğrafi Yakınlığa Bağlı Dış Ticareti ve Büyüme Üzerindeki Etkisi
(1980-2011)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, T.C. Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı, Erzurum.
Çepik, B. (2015). “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Politikaları”,
Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Ana Bilim
Dalı, Doktora Tezi, İstanbul.
Çiçek, M. E. (2012). “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Türkiye’nin Enerji Politikaları ve Nükleer
Gereklilik”, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Tezi, Ankara.
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
83
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
Javstudies.com
[email protected]
International Journal of Academic Value Studies
Erdoğan, S. (2006). “Türkiye’nin İhracat Yapısındaki Değişme ve Büyüme İlişkisi: Koentegrasyon ve
Nedensellik Testi Uygulaması”, Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F. Dergisi.
Howarth, R. B. (2012). Sustainability, Well-Being and Economic Growth, Minding Nature, 9.
Kapkara, S. (2015). “Yükselen Ekonomiler Arasındaki Ticaret Hacminin Çekim Modeli İle Ekonometrik
Analizi”, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Ana
Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli.
Karahan, H. (2014). Küresel Ekonomi “Taze” Bir Soluk Ararken, Hoşçakal BRIC, Merhaba MINT, SETA,
Sayı:100.
Meadows, D. H. & Meadows, D. (1972). Limits to growth, Report to the Club of Rome, New York:
Universe Books, Mileti, Dennis S. (1999) Disasters by Design: A.
Ozmehmet, E. (2008). “Dünya’da ve Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımları”, E-Journal of
Yaşar University, Cilt:3, Sayı:12, İzmir.
Özkul, M. F. (2011).” Dünya Ekonomisinde Değişen Dengeler ve Yükselen Ekonomilerin Artan Önemi”,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara.
Parasız, İ. (2004). Türkiye Ekonomisi, Ezgi Yayınevi, Bursa.
Sanwal, M.. (2003). Sustainable Development: Search for New Principles and Priorities, In Global
Environmental Governance: the Post-Johannesburg Agenda, Yale Center for Environmental Law and
Policy, Bonn.
Takım, A. (2010). “Türkiye’de GSYİH ile İhracat Arasındaki İlişki: Granger Nedensellik Testi”, Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 14 (2): 1-16.
Tecer, M. (2003). Türkiye Ekonomisi, TODAİE Yayınları, Ankara.
Turkishtime Global Export. (2015). BRIC’ın Yıldızı, Zor Virajlardan Geçiyor, HSBC Bank A.Ş..
Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı (2015). Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler Bülteni,
Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Küresel Ekonomik Gelişmeleri İzleme
Değerlendirme Dairesi, Sayı:2.
Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı. (2013). Yıllık Ekonomik Rapor 2013.
Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı. (2016). Yıllık Ekonomik Rapor 2016.
Varol, G. M. (2003). “Cumhuriyetin 80. yılında 1923-2003 Türk Dış Ticaretinin Gelişiminin Kısa
Tarihçesi”, Dış Ticaret Dergisi, DTM Yayınları-Ekim.
Yıldırım, U. & Öner, Ş. (2003). “Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımının Türkiye’ye Yansımaları: GAP’ta
Sürdürülebilir Kalkınma ve Yerel Gündem 21”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:12, Sayı:4.
Zengin, E., Başkurt, M. & Es, M. (2014). “Yerel Yönetimler ve Yerel Kalkınma”, Manas Sosyal
Araştırmalar Dergisi, Cilt:3, Sayı:2.
T.C. Ekonomi Bakanlığı. (2017). http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home adresinden erişildi.
(ET: 01.02.2017)
The World Bank. (2017). http://data.worldbank.org adresinden erişildi. (ET: 01.02.2017)
The World Trade Organization. (2017). https://www.wto.org/english/res_e/res_e.htm adresinden
erişildi. (ET: 01.02.2017)
International Monetary Fund. (2017). http://www.imf.org/en/data adresinden erişildi.
01.02.2017).
International Journal of Academic Value Studies
ISSN:2149-8598
84
Vol: 3, Issue: 13
pp.67-84
(ET:
Download