T.C. MARMARA ÜNivERSiTESi . " . .. . ILAIDYAT FAKULTESI DİN EGİTİMİ ANABiLiM DALI • DI E GiTİMİ ARAŞTIRMALARI • • DERGI I YIL:2006 SAYI:17 Prof. Dr. Hasan Mahmut ÇAMDİBİ Doç. Dr. Adil BEBEK Y.Doç.Dr. Aynur URALER Dr. H.İbrahim KAÇAR Doç.Dr. Ali COŞKUN Doç.Dr. Abdulaziz HATİP Doç.Dr. Hasan ELiK İSTANBUL ARALIK 2006 TEVEKI}:ÜLÜN HAJPKATİ~FAZİLE.T~ ve İJ'!&AN SA'YI (ÇABASI) ILE BAGDAŞABILIRLIGI PROBLEMi Doç. Dr. Abdulaziz HATİP" "The Reality and Virtue of Trusting in God and the Problem of its Compatibility with Human Endeavor" ABSTRACT This article deals witlı the reality and virtue of trusting in God and the problem of i ts compatibility witlı human endeavor. !ts basic sources are the Qur'an, wlıich is the primary source of Islamic sciences, and the Sımna, wlıiclı is the application of the Qur'an in life and its explanation. Afler a slıort introduction, ''tevekkül" (trusting in God) is defined, its reality is explored and its virtue is discussed on the basis of the Qur'anic verses and the traditions of the proplıet Mu hammad. I explained that God commands believers to trust in Him, that trusting in God is the foremost feature of a believer, that proplıets commanded tlıeir communities to trust in God, and that they appropriated trusting in God in tlıeir own lives. Allalı declares addressing believers that "they should take relevant precautions," "to search around the eartlı for !heir livelilıood," "to be prepared against !heir enemies, and asking tlıem to work in order Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi DiN EGiTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi 42 to earn !heir lives. 1pointed out that the prophetic saying, "first fasten your camel, then trust in God," explains the issue. GİRİŞ Tevekkül konusu, maalesefbirçok kimse tarafından bilerek veya bilmeyerek istismara uğramış ve uğramaktadır. Diriine sözde bağlı pek çok kişi, tevekkülü tembellik sanarak, gerek birtakım faydalı neticeler elde etmede, gerek hastalık ve musibet gibi sıkıntılı hallerden kurtulmada ve gerekse, gelmesi muhtemel musibet ve sıkıntılardan korunınada ihmalkar davranmaktadır. Ne yazık ki, bu durum fertterin özel hayatıyla da sınırlı kalmayarak, topyekün ümmetin bugününü ve geleceğini olumsuz yönden etkileyen umumi bir anlayış halini alabilmektedir. Bu durumu gören fırsatçı din düşmanlan da, bunu İslam'a mal etmeye gayret ederek Yüce İslam dinini gözden düşürmeye çalışmış ve çalışmaktadırlar. Buna mukabil, uzun İslam tarihi boyunca, her dönemde gerçek ilim ve takva ehli kimseler bu yaraya neşter vurarark çağdaşlarını konuyla ilgili aydırılatmaya, böylece cahil veya sinsi istismarcılann tahribatma engel olmaya gayret etmişlerdir. Müslümanların her zamandan fazla kuvvetli bir imana sahip olarak Allah'a tariı tevekkül etmenin yanı sıra, İslamiyet'in terakkisi için yüksek bir performans ile çalışmaya muhtaç bulundukları günümüzde, biz de bu konuyu ele aldık. I. TEVEKKÜLÜN TANlMI, HAKİKATİ 1. TANIMI Sözlükte acizliğini izhar etmek, başkasına güvenmek, dayanmak, ışı başkasına havale etmek anlamına gelen tevekkül\ din1 bir terim olarak, meşru bir hedefe ulaşabilmek için bir taraftan gerekli tüm çabayı gösterirken, diğer taraftan da Allah'a dayanıp güvenmek ve işin sonunu O'na bırakmak demektir. Tevekkül eden kişiye "mütevekkll" denir2• Gazall, tevekkülü şöyle açıklar: Tevekkül, vekalet kelimesinden "Falan, işine falanı tevkil etti, işini ona havale etti ve ona güvendi" denir. Kişi işine vekil ettiği kimseye inanır, güvenir, onu bir kusurla itharn etmez. Onda acizlik bulunmadığına kanaat getirdiği müddetçe de bu hal devam eder. Tevekkül, vekile irimattan ibarettir. Allah'a olan tevekkül de böyledir. Eğer gönlüne kesin bir itikad ve kanaatle gerçek failin Allah türetimiştir. 2 Bkz. luis Ma'luf, el-Miincid, VKL maddesi. M. Saim Kılavuz, İslam 'da İnanç ve ibadet Ansiklopedisi, (M.Ü. ilahiyat Fakültesi Yay.) "Tevekkiil" maddesi. TEVEKKÜLÜN HAKİKATİ, FAZİLETİ 43 oldğuna inanır, herkese olan sonsuz rahmet ve atıfetine güvenir, ilminin, kudretinin ve rahmetinin üstünde ilim, kudret ve rahmet olmadığını bilirse kalbinden yalnız O'na dayanır, başkasına yönelmez, hatta kendi kuvvet ve kudretine bile kıyınet vermez3 • 2.HAKİKATİ Alimler, tevekkülün hakikati konusunda farklı görüşler ileri sürmüşler­ dir. Sehl bin Abdullah et-Tüsteri'ye, tevekkülün ne olduğu sorulduğunda, bir grubun, "Allah'ın garantisine razı olmak ve yaratılmışlardan bir şey isteme arzusunu kesmektir" demek olduğunu söylediklerini, başka bir grubun ise, "Tevekkül sebepleri terketınek, sebepleri elinde bulunduran Müsebbibü'lEsbaba ise dayanmak ve güvenmektir. Sebep, kişiyi Müsebbib olan Allah't'an alıkoyduğu an, tevekkül vasfı ondan yok olur" şeklinde tanımladıkla­ rını nakletıniştir. Sehl der ki: "Tevekkülün sebepleri terketınek olduğunu söyleyen kimse, Resulullah'ın sünnetini zedelemiştir. Allah, "Ganimet olarak 4 kazandığınızdan helal ve hoş olarak yiyin" buyurmuştur. Ganimet bir çalı­ şıp kazanmadır. Hz. Peygamber de, "Elinin emeğiyle geçinen (muhterif) kulunu sever" buyurmuştur. Sahabiler de, sebeplere sarılmışlardır. Bu, alimierin umumunun ve muhakkik mutasavvıfların görüşüdür. Buna göre tevekkül, Allah'a güvenmektir. Takdirinin yerini bulacağına inanmaktır. Yemede, içmede, düşmanlardan korunmada, silah hazırlamada, kısaca Allah'ın mu'tad kanunun kullanılmasını gerektirdiği her şeyde Hz. Peygamber'in yoluna uymaktır. Ancak mutasavvıflara göre, Allah'ı bırakıp da söz konusu sebeplere güvenen ve kalbini onlara bağlayan kimse tevekkül vasfını kazanamaz ve mütevekkil isminden sıyrılmış olur 5 • Tevekkülün tembellik olmadığı, bilakis sebeplere başvurduktan sonra, neticenin sebeplerden değil de sadece Allah'tan beklemek olduğu, Hz. Peygamber'e, ashabıyla meşveret etınesi istendikten sonra, artık azınettiğin­ de Allah'a tevekkül etinesinin emredilmesidir6 • Fahreddin Razi, bu ayetle ilgili olarak şunları kaydeder: Meşveretle kesin görüş ortaya çıktıktan sonra, ona kesin olarak bel bağlamak gerekmez. Bilakis, Allah'ın yardımına, işi doğru götürmesine ve korumasına bel bağlamak gerekir. Maksat, kul için, bütün işlerinde Allah'tan başkasına dayanıp bel bağlamamasıdır. Ayet delalet ediyor ki, tevekkül bazı cahillerin dediği gibi, insanın kendisini ihmal etınesi değildir. Aksi halde, meşvereti emretınesi, tevekkülü emretmesine zıt olurdu. Bilakis tevekkül, kişinin zahiri sebeplere riayet etınesi, fakat kalbiyle Gazali, Ebu Hamid Muhammed, İlıyfıu Ulı1mi'd-Din, Dilru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut tsz., IV, 322. Enflil, 8/69. Kurtubi, eL-Cami', Enflil: 2. ayetinin tefsirinde. Il, I 79. Bkz. Al-i İmran, 3/159. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 44 onlara bel bağlamayıp Allah'ın muhafazasına itimat etmesidir7• Kısacası tevekkül, sebep ve tedbirde ihmal göstermernek şartıyla, sebebi asla tesir sahibi görmemek, sırf Allah Teaiii'ya güvenmektir. Tevekkül işin sonucunu Allah Tealaya havale etmek, işi idare etsin diye O'nun ilmine ve murakabesine sığınmaktır, sebep ve tedbiri ilahlaştırmamak, insan iradesine ve tabiat kanunianna Allah'ın iradesinden daha çok önem ve değer vermemek, Allah'ı vekil kabul etmek ve Veklle tam olarak itimat etmektir. Sehl b. Abdullah, "Tevekkül, Hz. Peygamber'in hali, çalışıp kazanmak ise süıınetdir. O'nun hali üzere bulunan, süıınetini kat'iyyen terketmez" demitir8• II. FAZİLETİ A. KUR'AN'DA Kur'an-ı Kerim'de kırkı aşkın ayette tevekkülle ilgili fiil ve isimler geçmektedir9._Ayrıca, Allah'ın "kendisine dayanılıp güvenilen, her şeyi yönetimi altında bulunduran" anlamına gelen V ekli ismi on dört ayette geçmektedir.·. Tevekliilü konu alan ayetlerde, gerçek mü'min ve Müslüman iseler insaninn sadece Allah'a dayanıp güveomeleri emredilir 10, birine dayanacak olanların sadece Allah'a dayanmalan istenir 11 , Allah'a tevekkül edene Allah'ın kafi olduğu haber verilir 12, Allah'ın Kendisine tevekkül edenleri sevdiği müjdelnir13 , Allah'tan başka kendilerinden yardım diledikleri her şeyin kendileri gibi birer kul olduğu 14 belirtilerek O'ndan başka hiçbir şeyin dayanılıp bel bağlamaya değmediği ifade edilir, Allah'tan başka kulluk ettiklerinin kendierine hiçbir nzık verme imkanına sahip olmadıkları, dolaysıyla sadece Allah nezdinde nzık aramalan ve yalnızca O'na kulluk etmeleri 15 istenir , göklerin ve yerin hazinelerinin Allah'a ait olduğu, ne var ki müna16 fıklann bunu anlayamadıkları haber verilir , salih insanların işlerinin sonucunu Allah'a havale ettikleri, zira Allah'ın kullarını çok iyi gördüğü anlatılır. Görüldüğü gibi bütün bu ayetlerde Allah'a sığınmak, O'na güvenip dayan- 7 8 9 10 11 12 13 " 15 16 Razi, Mefatilı, IX, 70-71. Abdulkerim ei-Kuşeyri, Kuşeyrl Resalesi, Hazırlay~n Süleyman Uludağ, Dergah Yayınlan, isıanbul, tarihsiz, s. 303. Bkz. el-Mu'cemıı '1-Miife/ıres, VKL maddesi. Yunus, 12/84. İbrahim, 14/12. Talak, 65/3. Al-i İmran, 31159. A'raf, 71194. Ankebut, 29/17. Munafıkun, 63/7. TEVEKKÜLÜN HAKİKATi, FAZiLETi 45 mak ve bağlanmak gerektiği; bunun İslam inancımn bir geregı, Allah'a samimi iman ve teslimiyetİn zorunlu sonucu olduğu vurgulamnaktadır. Kısaca, tevhid konusundaki bütün ayet-i kerimeler, aynı zamanda tevekkülün önem ve faziletine birer delil ve ona birer teşvik sayılırlar 17 • Şimdi Tevekkülün önemi_ni ve faziletini dile getiren ayet-i kerimelen belli başlı gruplar altmda kaydedelim: 1. Allah Tevekkülü Emreder Tevekkülü konu alan ayetlerde, Allah'ın kendisine tevekkül edenlere kafi geleceğine işaret edilerek 18 gerçek mü'min ve Müslüman iseler insaniann sadece Allah'a dayanıp güvenmelen emredilir 19, Nuh, Ad, Semı1d ve onlardan sonraki sayısız kavimlerin peygamberlerinin dilinden, doğru yolu göstenniş olan Allah'a tevekkül etmemenin hiçbir haklı gerekçesi olamayacağı ifade edilir ve birine dayanacak olaniann sadece Allah'a dayanmalan istenir20 • · 2. Tevekkül Mü'minin Başta Gelen Vasfıdır Tevekkül, mü'minin, Allah korkusundan, Allah'ın ayetleri karşısında 21 imanının artmasından sonra gelen bir vasfıdır • Yani, O'ndan başkasına ümit beslemezler. O'ndan başkasına yönelmezler. O'ndan başkasının himayesine sığınmazlar. O'ndan başkasına ihtiyaçlannı arz etmezler. O'ndan başkasınarağbet etmezler. Bilirler ki, O'nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Ortaksız olarak tek hakimiyet sahibi O'dur. Hükmünü geri çevirecek yoktur. O hesabı sür'atle görendir. Bundan dolayı, Said b. Cübeyr, "Tevekkülün, imanın şerazesi olduğunu" söylemiştil2 . Mü'min, Allah bir zarar vermek veya bir rahmette bulunmak isterse, kiiinatta hiçbir varlığın buna engel olamayacağını bilerek, sadece Allah'ın kendisine yeteceğini söyler ve daya23 nılıp güvenilecek birisi varsa O'nun sadece Allah olduğuna inanır • Allah'ın iradesi olmadan hiçbir musibetin insana isabet etmediğine ve her şey O'nun ilmi dahilinde olduğuna, Allah'tan başka hiçbir ilah bulunmadığına göre, mü'minler de yalnız ona tevekkül ederle?4 • Mü'minler, sabreden ve yalnız 17 18 19 20 21 22 23 24 Gazali, İlıya, IV, 323. İbn Kesir, Teftir. Yunus, 10/84. ayetin tefsirinde. Yunus, 10/84. İbrahim, 14/9-12. Enfal, 8/2. İbn Kesir, a.g.e, Enffil, 8/2. ayetinin tefsiri. Zümer, 39/38. Teğabun, 64/11, 13. 46 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir25 • Bedir savaşında kendilerinden kat kat güçlü olan müşriklerle karşL karşıya gelmekten çekinmeyen mü'inleri gördüklerinde münafıklann ve kalplerinde hastalık bulunanların, mü'rninler için, "kendilerini dinleri aldatmış" şeklindeki aşağılayıcı suçlamalanna karşı, Allah, Kendisine dayanan için mutlak galip ve hikmet sahibi olduğıınu bildirerek cevap veril 6• Mü'minler, Allah'ın hususi nimetlerini ve düşmanla­ nnın ellerini kendilerinden çekmesini unutmamalı, Allah'tan korkmalı ve 27 yalnızca O'na dayanıp güvenmelidirler . Mü'min, Allah'ın kendisi için yazdığından başkasının asla erişemeyeceğini bilir, O'nu mevla tanır, onun · için de yalnızca O'na dayanıp güvenınesi enıredilil 8 • . 3. Tevekkül Peygamberlerin Vasfıdır Mü'minlere güzel bir nümune olarak gösterilen Hz. İbrahim ve beraberindekiler de, kavimlerinin, Allah'ı bırakıp taptıklarından uzak olduklannı, bir tek Allah'a inanıncaya kadar onlarla dostluk kurmayacaklarını söylemiş­ ler ve dönüŞün sadece Allah'a olacağını bilerek O'na dayanıp yöneldiklerini 29 belirtmişlerdir . Hud da, müşrik kavrnine, ellerinden gelecek her türlü zarara karşı meydan okuyarak, Allah'ı bırakıp şirk koştuklanndan teberri etmiş ve kıpırdayan her canlının dizgin ve hakimiyetini elinde bulunduran ve dosdoğ­ ru yolun sahibi Allah'a tevekkül ettiğini söylemiştir30 • Hz. Muhammed'in de, müşriklerin Ralıman olan Allah'ı inkar etmeleri karşısında, şöyle demesi enıredilmiştir: "O benim Rabbimd!r. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve yönelişim sadece O'nadır."31 Bunun manası, hem şimdiki zamanda hem de gelecekte O'ndan başkasına güvenip dayanmayacağıdır. Yine, Hz. Muhammed'e hitaben, "Yüz çevirirlerse, Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayandım" demesi enıredilir32 • 4. Tevekkül Peygamberlerin Ümmetierine Tavsiyesidir Hz. Musa da kavmine hitaben "Allah'a inandıysanız ve ona teslim olduysanız sadece O'na güvenip dayanın" diyerek ve de şartı iki defa tekrarlayarak imanın kemalinin tevekl<iile bağlı olduğuna işaret etmiş, onlar da 25 26 27 28 29 30 31 32 Ankebut, 29/59. Enfal, 8/49; aynca bk. İbn Kesir, a.g.e., ilgili ayetin tefsiri. Maide, 5/11. Tevbe, 9/51. Müntehine, 60/4. Hud, 11/56. Ra'd, 13/30. Tevbe, 9/129. TEVEKKÜLÜN HAKİKATİ, FAZİLETİ 47 "Allah'a dayandık" cevabını vermişlerdir33 . Ya'kub Peygamber de, Mısır'a gidecek çocuklarına, şehre girişte, hem nazara karşı tedbirli davranmak, hem de orada bulunan kardeşlerine rastgelme ihtimalini artırmak için34 ayn ayn kapılardan girmelerini tavsiye ettikten sonra şöyle demeyi de ihmal etmemiş­ tir: "Ama Allah:tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O'na dayansınlar."35 • Nuh, Ad, Semud kavimlerine ve onlardan sonrakilere gelen peygamberlerin hepsi de Mü'minlerin Allah'a tevekkül etmesini tavsiye etmişler ve şöyle demişlerdir: "Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler. "36 .İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: gözet ki, O da seni gözetsin. Allah'ı gözet ki, ileride O'nu kendini Allah'a tanıt ki, darlıkta O seni tanısın. Bir şey dileyeceğin zaman Allah'tan dile. Yardım isteyeceğin zaman Allah'tan iste. Bilesin ki, bütünümmet Allah'ın yazmadığı bir şeyle sana zarar vermek üzere bir araya gelse, sana zarar veremez. Yine, bütün ümmet, Allah'ın yazmadığı bir şeyle sana fayda vermek üzere toplansa sana fayda veremez. Sayfalar kurumuş ve kalemler kaldırılmışhr. Yakın içinde şükürle sırf Allah için çalış. Bilesin ki, senin hoşuna gitmeyen şeylere karşı sabırlı olmanda pek çok fayda vardır. Zafer sabırla beraberdir. Ferahlık sıkınhnın 37 yanındadır. Güçlüğün yanında da kolaylık vardır • "Sen Allah'ı yanında bulasın. Genişlikte Yine İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuş­ tur: "İnsanların en güçlüsü olmak isteyen Allah'a tevekkül etsin. İnsanlarm en tokgözlüsü olmak isteyen, kendi elindekinden daha çok Allah'ın yanında bulunana bel bağlasın. İnsanların en kıymetiisi olmak isteyen, Allah'a karşı takva sahibi olsun. "38 5. Allah Tevekkül Edenleri Sever Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever. Öyleyse, mü'min kararını 39 verdiği zaman artık Allah'a tevekkül ederek karar verdiği işi yapmalıdır . Allah'ın onları sevmesi ise, onlara yardım etmesi ve faydalıya iletmesi 33 34 35 36 37 38 39 Yunus, 10/84-85. Bkz. İbn Kesir, a.g.e., ve Kurtubi, a.g.e.. ilgili ayetin tefsiri. Yusuf, 12/67. İbrahim, 14/11-12. İbn Kesir, a.g.e., Zümer, 39/38. ayetin tefsirinde. İbn Kesir, a.g.e., Zümer, 39/38. ayetin tefsirinde. Al-i İmran, 3/159. 48 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ demektir40 • Tevekkül eden, kendi arzusunu Allah'ın irade ve nzasına tabi kılan, O'nun isteğinin yerine gelmesi için isteğinden geçen kimsedir. Böyle bir kimse Allah'ın sevgisini hak etmiştir. 6. Allah Kendisine Tevekkül Edene Kafidir Allah manayı kuvvetlendiren istifham-ı inkar! ile, "Allah kuluna kafi değil midir?'>4 1 buyurarak Kendisine kulluk edenlere kesinlikle kafi olduğu­ nu belirtmektedir. Bir başka ayette de aynı mana şöyle dile getirilmektedir: "Allah'a tevekkül edene O kafidir."42 7. Bozgun Olsa Bile Tevekkül Elden Bırakılınamalıdır Allah, kendilerine yardımcı olduğu halde mü'minlerden bir grup bunun gereğini yapmayarak bozguna uğrayabilir. Bu durumda yine mü'minlere 43 düşen, yalnızca Allah'a dayanıp güvenmek yani emirlerine harfiyen uymaktır. Zaman, bir düz çizgi üzerinde cereyan etmemektedir. Hayat hep aynı mevsim üzere olmaz. İnsan, gerek fert ve gerekse cemiyet hayatıyla rahat ve sıkıntı, zafer ve bozgun açısından değişik dönemlere uğrar. Bütün farklı durumlar, Allah'ın koyduğu fıtrl kanunlara göre cereyan eder ve birer hikmeti vardır. Bu kanunlara uyulursa zafer gerçekleşir, ihmal edildiği takdirde ise bozgun olur. Zaferin de, bozgunun da, sağlığın da hastalığın da hikmetleri ve verdiği dersler vardır. İşte, acı ve tatlı her durumda, Allah'a dayanılıp güvenilmelidir. O'nun emir ve iradesine itirazsız teslim olunmalıdır. 8. Münafıkların Kaypak Tutumları Karşısında Allah'a Tevekkül Edilmelidir Münafıklann, huzurda olduklan zaman emirlerine "başüstüne" deyip itaat izhar etmeleri, yanından ayrılınca da, dediğinden başka planlar kurmaIan karşısında, kendilerine aldırmaması ve Allah'a dayanması Peygamber'e enıredilerek vekil olarak Allah'ın yeterli olduğu belirtilir44 • Yani, Allah, kendisine yönelen, bel bağlayıp dayanan için sahip ve yardımcı olarak kafidir45 . el-Kaşifi'ye göre, şerlerine karşı sana kafidir46 • Yine, Hz. Muham40 41 42 43 44 45 46 el-Fayd, es-Safi. 1, 395. Zümer, 39/ 36. lalak, 65/3. Ali-i İmran, 3/121-122. Nisa, 4/8 ı. İbn Kesir, a.g.e., aynı ayetin tefsiri. El-Fayd, es-Safi, I, 473. TEVEKKÜLÜN HAKiKATi, FAZiLETi 49 med'e hitaben: "Kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekll ve destek olarak Allah yeter" diye 47 eınredilir . B.SÜNNETTE Hz. Peygamberin, söz, fiil ve onaylannı ihtiva eden Hadis kitaplanrnız da, tevekkülün fazilet ve önemine ışık tutan delillerle doludur. Biz, burada ilgili-delilleri belli başlıklar altında toplayarak sunacağız: 1. Tevekkül Edenler Hesapsız Cennete Girecekler Konuyla ilgili hadis-i şeriflerde de Resulullah (s.a) ümmetinden Allah'a tam 'anlamıyla tevekkül edenlerin hesapsız cennete gideceklerini haber venniştir. 48 2. Tevekkül Edene Ummadığı Yerden Rızık Verilir Hz. Peygamber (s.a) sahabilerinin şahsında ümmetine hitaben, "Allah'a hakkıyla tevekkül etseydiniz, Allah, sabahleyin yuvasından aç çıkan, akşam­ 49 leyİn ise tok dönen kuşun nzkını verdiği gibi sizin de nzkınızı verirdi" buyurmuş; kendini tam olarak Allah'ın iradesine teslim edene Allah'ın, hiç ummadığı yerden nzık vermeyi üzerine aldığını, dünyaya bel bağlayanlan ise dünyaya havale edeceğini bildirmiştir. Alimler de demişler ki, "velcil olarak Allah'ı tercih eden, her haynn yolunu bulmuştur." 50 3. İnsanların En Tok Gözlüsü Olmak İsteyen Tevekkül Etsin Hz. Peygamber, insaniann en tokgözlüsü olmak isteyenin, kendi elindekinden ziyade Allah'ın riezdindekine irimat etmesini tavsiye etmiş 51 ve iki sahabisinin şahsında bütün ümmetine şöyle buyurmuştur: "Başınız kımılda­ dığı müddetçe, nzık hususunda ümitsizliğe düşmeyin. Zira annesi insanı kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı bir halde doğurur ve sonra büyük ve yüce Allah onu her çeşit nzıkla rızıklandınr" 52 • Yine Hz. Peygamber, insanoğlunun kalbinin her şeye ilgi duyabileceğini, bu şekilde kalbini dağıtan 47 48 49 50 51 52 Ahzab, 33/48. Müslim, iman, 371. Tirmizi, Zülıd 33. Gazali, jfıyii, IV, 324. Gazali, jfıya, IV, 324. Teysim'l-Vusıil, h. No: 7230. 50 DiN EGiTiMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi kimseleri hangi vadide helak edeceğine aldınş etmeyeceğini, kalbini sadece Allah'a bağlayana ise Allah'ın ye_teceğini haber vermiştir53 • 4. Resfilullah Namaz Ve Dualarında Allah'a Tevekkülünü Dile Getirirdi Resulullah, rüku yaptığı zaman: "Ey Allahım, sana rüku ettim, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, etim, kanım ve kemilderim AJemlerin Rabbi olan Allah önünde 54 haşyette, tezellüldedir" diye dua ederdi • Bu rivayet aynı zamanda Müslim'de yer alan uzun bir ri vayetin de bir parçasıdır55 • İbn Abbas'ın anlatlığına göre "Resulullah teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: "Allahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arzın, semavatin ve onlarda bulunanların kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca Senin içindir. Sen semavatın, arzın ve onlarda bulunimiann nfirusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana ka~ vuşmak hah.iır, sözün haktır. Cennet haktır, Cehennem de haktır. Peygamberler haktır, Muhammed de haktır. Kıyamet de haktır. Allahımı Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasrnına karşı senin (bürhanın) ile dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine baş­ vurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur"56 • 5. Resı11ullah Evine Giriş Ve Çıkışlarında Allah'a Tevekkülünü Dile Getirir Ve Böyle Yapılmasını Teşvik Ederdi Ümmü Selerne (r.a)'nin anlatlığına göre de: "Resulullah evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: "Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim. Allahım! Zillete düşmekten, dalalete düşmekten, zulrile uğramaktan, kabalık etmekten ve bize kabalık edilmesinden sana sığınınz" 57 • Hz. Enes anlatıyor: "Resülullah buyurdular ki: "Evinden çıkınca kim: "Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah'tandır" .derse 53 5 ~ 55 56 57 Teysinı '1-Vusıi/, h. no: 7231. Nesa i, İftitiih ı 04. Salatu'l-Müsafırin, 20 ı. Buhari, Teheccüt ı, Daavat 10 Tevhid 8, 24, 35; Müslim, Saıatu'l-Müsiifırin ı99; Muvatta, Kur'an 34; Tirmizi, Daaviit 29; Ebü Diivud, Saliii ı21; Nesai, Kıyiimu'1-Leyl9. Tirmizi, Daavıit 35; Ebu Dıivud, Edeb ı ız; Nesiii İstiiize 30; İbn u Miice, Dua 18. TEVEKKÜLÜN HAKİKATİ, FAZİLETİ 51 kendisine: "İşine bak, sana hidayet verildi, ki:fayet edildi ve korundun da" denir, ondan şeytan yüz çevirir"58 • Ebü Malik el-Eş'ari anlatıyor: "Resulullah buyurdular ki: "Kişi evine girince şu duayı okusun: "Allahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar diliyorum. Allah'ın adıyla girdik, Allah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz Allah'a tevekkül ettik". Buduayı okuduktan sonra ailesine selam versin" 59 • 6. Resulullah'ın Hayatında Tevekkülün Fülen Görülmesi Hz. Muhammed'in hayatına baktığımız zaman, sonsuz derecede bir güven ve tevekkül görmekteyiz. O, bir beşerden katiyyen beklenmeyecek bir emniyet ve iç huzuru içindedir.· Haklı olduğuna ve davasında muvaffak olacağına kesin imanı vardır. ' İşte, Hz. Peygamber'in bu kendine güvenidir ki, asırlardan beri Arap liderlerinin, huzurlarına girdiklerinde yerlere kadar eğildikleri etraftaki dünya devletlerinin krallarına elçiler ve mektuplar göndermesine neden olmuştur60 · Bu, Arap liderlerinin hayal edebilecekleri en büyük paye, kendisinin, Kisra'nın Kuzey Doğudaki veya Hırakl'ın Şam'daki İmparatorluğuna bağlı küçücük bir devletçiğİn başı olmaktı. Fakat Hz. Muhammed (s.a) söz konusu krallara gönderdiği mektuplarla bütün bu düşünceleri yıkıp yerle bir etti. Çünkü bu mektupları, son derece özlü, kesin ve Allah'a, kendisine vahyedilen dine ve peygamber oluşuna güvenle doluydu. Bu mektuplanyla onları İslam'a girmeye çağırıyor, aksi halde hem kendilerinin, hem de emirleri altındaki halk yığınlannın vebaline katlanacaklarını bildiriyordu. Kisra, Hz. Muhamn1ed'in, mektubunun başında ismine onun isminden önce yer vermesini bir cüretkarlık kabul etmiş, mektubu parçalamış ve kendisine bağlı Yemen valisi Bazan'a, Hz. Muhammed'in kafasını koparıp kendisine getirmesi emrini vermişti. Bu hareket bile Hz. Muhammed (sa)'in attığı adımın ne kadar tehlikelerle dolu olduğunu göstermeye yeter ve bu onun gölrten kendisine vahiy gelen ResuluHalı olmasından başka bir şeyle açıklanamaz. Aksi halde, kendilerine olan bağlılığını veya ifa ettiği hizmetlerini arz etmek için bile olsa Kisra, Hirakl ve Mısır Mukavkıs'ına böyle bir mektup göndermeyi büyük ihtimalle aklından bile geçiremezdi. O, dünya güçleri karşısında ve hayatının en kritik anlarında bile, ilah! mutlak surette emin bir şekilde son derece soğukkanlı hareket yardımdan 58 59 60 Tirmizi, Daavat 34; Ebu Davud, Edeb 112; Nesfii, istiiize 8. Ebu Davud, Edeb, 112. Hz. Peygamber'in bu diplomatik mektuplan hakkında geniş bilgi için bkz. M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, VII, 23-93. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 52 etmiştir. Mesela, hicret sırasında, gerek düşmana karşı izini kaybettirmeye ve hele Mağara'ya girip saklanırken başvurduğu tedbirler, gerekse düşman mağaranın kapısına kadar" gelip, sesleri içerden duyulduğu ve mağa­ ranın içine adeta gölgeleri düştüğü bir anda gösterdiği kararlılık ve soğuk­ kanlılık tevekküle en güzel örnektir: Önce tedbir, sonra da Allah'a tevekkül. Nitekim o anda, Hz. Ebubekir, görüleceklerinden endişe ederek telaşlanmış, ResuluHalı onu teselli ederek, "Korkma ve malızun olma, Allah bizimle beraberdir" buyurmuştur61 • çalışması Mekke Fethinden sonra Hicretin 8. yılında vuku bulan Huneyn Savaşın­ da, Havazin, Sakif ve diğer kabil el ere karşı savaşan Müslümanlar, düşmanın bütün stratejik noktalan ellerinde bulundurmalan sebebiyle bozguna uğradı­ lar ve Resulullah'ın etrafından dağıldılar. Fakat Resulullah (s.a) beyaz katın­ nın üzerinde, sürekli olarak bineğini düşmanın üzerine sürüyor ve şöyle sesleniyordu: "Ey insanlar gelinizi Ben Peygamberim yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in soyundanım." Ama müslümanlar ıstıraplaıyla meşguldüler. Develer birbirinin üzerine yıkılıyor, insanlar, oradan oraya dehşet içinde . 6? koşuşuyorlardı -. O, tebliğinin ilah! olduğu hususunda en ufak bir şüpheye düşmediği için, kendilerinden emin olamayan şüpheciler geri çekilirken o, yakınlanyla birlikte mübaheleye girmekten çekinmemiştir. Al-i İmran 61. ayetine "mübahele ayeti" denir ki, bir meselede haklı olanın ortaya çıkması için haksız olana beddua etmek demektir. Müfessirlerin belirttiğine göre Necran Hıristiyanlanndan bir heyet, Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek, Kur'an, Hz. İsa'nın babasız doğduğunu kabul ettiğine göre onun Allah'ın oğlu olması lazım geleceğini iddia ettiler. Hz. Peygamber onlan, bir araya gelerek kim yalancı ise Allah'ın ona lanet etmesi için dua etmeye çağırdı. Fakat Necran heyeti buna cesaret etmeyerek Müslümaniann himayesine girmeyi kabul eden bir antlaşma imzalayıp gittiler63 • Yine birçok sahih hadis kitaplannın Hz. Aişe'den naklettiklerine göre, "Allah, seni insanlardan korur" 64 mealincieki ayet nazil olduktan sonra, Resulullah, arasıra yanında nöbet tutan zatlara şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar, artık nöbet tutmaya lüzumyok, Rabbim beni koruyor." 65 nn 61 61 63 "' 65 Gatafan Seferi sırasında, İslam mücahidleri, gölgelenrnek üzere ağaçla­ Resuluilah da, bir ağacın gölgesi altında yalnız altıanna dağılmışlardı. Tevbe, 9/40. İbn Hişanı, es"Sire. IV, 85; M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, VIII, 414-415. Necran Heyetinin Medine'ye gelerek, Peygamberimizle tartışmalan, Mübahele olayı ve neticeleri hakkında geniş bilgi için bkz. M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, X, 193-217. Maide, 5/67. Bkz. İbn Kesir, a.g.e.. ll, 80. 53 TEVEKKÜLÜN HAKiKATi, FAZiLETi başına uyuyor, kılıncı da, ağacın dalına asılı bulunuyordu. O sırada Gavres b. bir adam gelerek Peygamberimizin ağaçta asılı kılıncını eline sıyırdı. Tam başucunda dikilmişken Peygamberimiz uyandı. Gavres: Haris alıp adında "Şimdi, seni elimden kim kurtarabilir?" dedi. Resulullah: "Allah!" deyince, kılınç Gavres'ın elinden yere düştü. Resulullah (s.a), hemen kılıcı eline alarak, "Şimdi benim elimden seni kim kurtaracak" diye sordu. Gavres: "Sen kılıç tutanların en hayırlısı ol!" dedi. Peygamberimiz: "Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve benim de edecek misin?" diye sordu. ResuluHalı olduğuma şehadet Gavres: "Hayır, fakat seninle savaşmamak ve seninle bulunmamak üzere sana söz veriyorum" dedi. savaşan kavmin de yanında Bunun üzerine Peygamberimız onu serbest bıraktı. Gavres, kavminin yanına varınca, "Ben insanların en hayırlısının yanından geliyorum" dedi 66 • Bütün bu örnekler Peygamberimizin, Allah'a ne kadar bağlı, O'na güvenip bel bağlamış olduğunu, yani tevekkülünü gözler önüne sermektedir. Tevekkülün çalışmaya engel olmadığını, bilakis Allah'ın emrini tutmak ve yasaklanndan kaçınmanın gereği olan çalışmayı icap ettirdiği açıkça anlaşılmaktadır. Kur'an'ı ve Resulullah'ı en iyi tanıyan nesil olan Sahabe nesli de, son derece tevekkül sahibi olmakla beraber son derece gayretli, cevval ve çalışkan­ dı. Kimisi ziraat, kimisi ticaret, kimisi de sanatla hayatlarını kazanmış ve bu meşru yollarla oldukça zengin olanlar bile olmuştur. Bu mübarek neslin, yarım yüzyıla bile varmayan bir zaman dilimi içerisinde İslamiyet'i bir dünya ve milletler dini haline getirmeleri, diğer kıtalara taşimalan, güzel ahlak, hal ve hareketleriyle gittikleri yerlerde örnek bir hayat sergilemeleri tevekkülün tembellik olmadığı gerçeğine en açık delildir. m. TEVEKKÜLÜN İNSAN SA'YI (ÇABASI) İLE BAGDAŞABİLİRLİGİ Yüce Allah, açıkça ve genel bir ifadeyle, "Tedbirinizi alın" 67 buyunır. Yine savaştaki korku namazı sırasında bile, "Silahlarını yanlarına alsınlar" 68 diye emreder. Mü'minlerden, düşmana karşı güçlerinin yettiği kadar hazırlık 69 yapmalarını ister . Hz. Musa'ya tedbir olsun diye, ümmetini geceleyin yola 66 67 68 69 Ahmed, Mıisned, III, 390. N isa, 4/71. N isa, 4/102. Enfii.l, 8/60. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 54 70 çıkarıp Firavun'dan kurtarınasını emretmiştir . Bir mu'cize eseri olarak Hz. Meryem'e hurma dalını meyve ile donattıktan sonra bile, kalkıp silkelemesini istemiştir71 • Böylece, çalışmanın ve sebeplere başvurmanın önemine işaret buyurmuştur. Hz. Peygamber de, huzuruna gelen bir bedeviye devesini bağlayıp, Allah'a öyle tevekkül etmesini söylemiştir72 • Kendisi de, hicret ederken, geceleyin yola çıkmış, düşmanı yanıltmak için ters istikameti tercih etmiş ve mağarada gizlenmiştir. Ayrıca savaşlarda, zırh giymiş, sİpere girmiş, hendek açmış ve gerekli her türlü askeri taktiği uygulamıştır. Gazall teveld<iilün insan çaba ve emeğiyle ilişkisi konusunda özetle şöy­ le der: Tevekkülün manasının, bedenle çalışıp kazanmayı terk etmek, tedbiri bırakmak, atılmış bir çaput veya kasap tezgahına bırakılmış bir et parçası gibi yere yapışıp kalmak olduğu sanılır. Bu, cahillerin zannıdır. Çünkü bu, dinen haramdır. Din, tevekkül eden kimseleri övmektedir. Tevekl<iil bu olsa, nasıl olur da, dini mertebelerin birine (tevekküle), dinin yasak ettiği şeylerle (tembellikle) iılaşılabilir? Tevekkül, çaba ve bilgisiyle amaçlarına yönelen kulun davranışlarında kendini gÖsterir. Kulun iradı çabası ise, şunlardan birine yönelik olur: a) Yanında mevcut olmayan faydalı bir şeyi elde etmek, b) Mevcut faydalı bir şeyi muhafaza etmek, c) Henüz başa gelmeyen bir zararı savmak (Düşmana, hırsıza ve yırtıcı hayvanıara karşı kendini korumak gibi), d) Başa gelmiş bir zararı gidermek (Hasta olunca tedaviye başvurmak gibi). Bu dört şıkkın hangisi söz konusu olursa olsun tevekkülün şartları bulunmaktadır. Şöyle ki: Allah'ın, kesin olarak neticeyi bağladığı, onsuz neticeyi vermediği sebepler vardır. Mesela, çocuk sahibi olmak için evlenmek, güç ve kuvvet kazanmak için yemek, içmek gibi. Kişi bu sebeplere başvurmadan neticelerinin meydana gelmesini beklerse delilik etmiş olur. Bu gibi sebepler karşı­ sında tevekkül, fıil ile değil, ilim ve hal iledir. ilim ile tevekkül; o yiyeceği, ona uzanan elini, çiğlleyen dişlerini, onu sindirınek için kuvvet ve hareketi yaratanın, gerçekte yedirenin, içirenin Allah olduğunu bilmektir. Hal ile tevekkül ise, bütün bu noktalarda kendi bileğinin gücüne, vücudunun sıhha­ tine, vücudundaki sindirim organlarının faaliyetine değil, tüm bunları yaratan, özel vazifelerinde çalıştıran, güç ve enerjilerini sağlayan Allah'a güvenmektir. İnsan böyle bir bilgi ve manevi hale sahip olduktan sonra çalışıp o yiyeceği kazanması, yemesi, içmesi hiçbir şekilde tevekküle ters olmadığı gibi, bilakis tevekkülün gereğidir. Hastalığa karşı tedavi olmak, düşmana ve 70 71 72 Du han, 44/23. Meryem, 19/25. Tirmizi, Kıyame 61 TEVEKKÜLÜN HAKİKATİ, F AZİLETİ 55 tehlikelere karşı tedbir almak da böyledir. Bundan başka, hiç değişmez bir kanun olarak ve kesin bir sebep sonuç bile, genel olarak neticeyi meyve veren, umumiyetle onsuz neticenin elde edilemediği sebepler de vardır. Bu gibi sebeplere başvurmak yine dinin emridir. Sebeplere başvurmadan neticeyi bekleyen, günahkar olur. Mesela, umumiyetle yılın belli aylannda belli tohumlar ekilir, karlı bir ticaret için belli dönemler vardır, bir öğrenci belli zamanlarda yapılan imtihanlara o dönemler içinde çalışmak ve hazırlanmak durumundadır. Bazı nadiİ ve istisnai durumlarda bu kaideler bozulsa ve bu mevsimler değişse bile, umumiyetle kural öyle işlediği için, buna riayet etmek tevekküle ters olmak şöyle dursun, aksine dinin emridir. "Tevekkül ediyorum" diye bunlara riayet etmeyen, günahkar olur. Bu durumlarda sebeplere başvurmayı terk etmek, İl ah! hikmete karşı gelmektir, Allah 'ın kanununu bilmemektedir. Bu durumda tevekkül, Allah'ın kainata koyduğu kanunlara riayet etmesi, fakat sebepleri tesir sahibi görmemesi, sebeplere başvurduktan sonra da onlara değil, sebepleri yaratıp işleten Allah'a itimat etmesidir73 • ilişkisiyle değilse Allah'a tevekkül; O'na güvenmek, O'nun karanmn mutlaka yerini bulakonusunda Peygamberinin yoluna uymak; yemede, içmede, hastalıklardan korunmada, tedavi olmada, düşmana karşı tedbir almada yine O'nun tarafından konulmuş olan sebeplere sanlmaktır. Söz konusu sebeplere sanlmakla birlikte, onlan tesir sahibi görmek, onlara bel bağlamak, Allah'ın yardım ve desteğini unutmak ise, tevekkülü ortadan kaldım. Çünkü söz konusu sebepler, kendi başlanna ne bir zaran savabilir, ne de bir fayda temin edebilirler. Sebepleri de neticeleri de yaratan sadece Yüce Allah'tır. cağına İnanmak; çalışma Bize bir ödemenin yapılması için gerekli bir evrakı imzalayan bir yetkili, kalemini çalıştırırken o neticeyi kalemden değil, o yetkiliden bilmek gerekir. İşte sebepler de, Allah'ın elinde birer kalemden farksızdır. Nimeti veren, nimetin gerçek sahibi Allah'tır. Bir kanun olarak veya genellikle nerieelerin bağlı bulunduğu normal sebepler için durum böyledir. Bazı sebepler de vardır ki, neticeye götürmesi son derece düşük bir ihtimaldir. Hatta neticeyi temin ettiği bir vehimdir. Bir neticenin elde edilmesi için bu gibi vehm1 sebeplere başvurmak tevekküle zıttır. Bu durumlarda tevekkül, hem ilim, hem hal, hem de fiil ile olur. Yani, neticeyi Allah'tan bilmenin ve sadece O'na itimat etmenin yanı sıra, o gibi fiil ve davranışlara da başvurulmayacaktır. Mesela, bir neticenin elde edilmesi için, büyücülere gitmek, üfurükçülere başvurmak buna örnektir. Ulaşılmak istenen sonuç helalse durum böyledir. Haramsa, iki katlı günahtır. 73 Gazali, İlıyfı, IV, 347-352. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 56 Yine, nonnal yollarla olsa bile, bir neticeyi elde etmeye çalışırken veya bir zarardan sakınırken çok aşı11 bir hassasiyet ve açgözlülük göstermek; zarar edeceğim veya bir tehlikeyle karşılaşacağım diye teşebbüs ve ticaretlerinde hadden aşkın titizlenmek de tevekkülsüzlüktür. Cerniyette öyle kimseler görürüz ki, uçağa, gerniye binrnekten korkar, fal baktım, bir şey alacağı veya satacağı zaman çok aşırı bir hassasiyet gösterir, zarar etmekten, kar edememekten son derece çekinir. İşte bütün bunlar, eğer bir psikolojik rahatsızlık sonucu değilse, tipik birer tevekkülsüzlük örneğidir. da şu kıymetli açıklamayı yapar: Allah'tan başka insanın güvendiği her şey bir seraptan farksızdır. Bundan dolayıdır ki, kafır ne kadar kendine güvenirse güvensin, kesinlikle bir gün gelir, olayların akışı karşısında güvenmiş olduğu noktalarm hepsini kaybeder. Fakat hiçbir şeye değil, ancak Allah'a itimat eden hakiki mü'min, ölümden bile sarsılmayarak kamil bir imanla Rabb'inin yüce katına gider. Şunu da unutmamak gerekir ki, tevekkül demek, görevinifasını Allah'a havaleetmek demek değil, emri ve kararı Allah'a bırakmaktır. Allah'ın eınrini canla başla yerine getirmeye Müfessir Elmaldı çalışmaktır. Birçoklan bu konuda gaflete düşerek, tevekkülü, vazifeyi terk etmek saYani kulluk görevlerinin yerine getirilmesini Allah'a havale edip, emir ve komuta mercii olarak kendi kendilerini görmek isterler. Sanki kul vazifesiz oturacakmış, namaz, oruç, zekat, cihad vs. gibi görevleri Allah Teala ona eınredip yaptınnayacakınış da, onun yerine Allah (başa) yapacakmış gibi batıl bir zihniyet taşırlar. İsrail Oğullannın vaktiyle Hz. Musa'ya, 'Git, sen ve Rabbin ikiniz savaşınız, işte biz burada oturup duracağız'74 dedikleri gibi, demek isterler. Bu ise Allah'a tevekkül ve itimat değil, O'nun emrine güvensizliktir, tevekkülsüzlüktür ve Allah korusun küfl.irdür. 'Allah hakkında o çok yanıltıcı (şeytan) sizi yanılgıya düşürmesin' 75 a.yetinde de uyarıldığı gibi, bu olsa olsa şeytan yanıltmasıdır. İyi bilinmelidir ki, tevekkülün belirtisi eınre gönül vermek ile vazife sevgisidir76 . nırlar. Ebu Cafer Haddad'ın, yirmi sene çarşıda alışverişle meşgul olduğu ve her gün bir dinar (altın) kazandığı halde, çok zaruri ihtiyaçlan için bıraktığı az bir kısmı hariç tamamını aynı gün akşam olmadan muhtaçlara dağıttığı nakledilir77 • Bu da, geçmiş salih zatların tevekkülü nasıl anladıklanna farklı açıdan güzel bir örnektir. Büyük 74 75 76 77 mutasavvıf Maide, 5/24) Lokman, 3 1133) Tevbe, 9/51 'in tefsiıinde Gazali, İlıyti. IV, 351. TEVEKKÜLÜN HAKiKATi, FAZiLETi 57 BİBLİYOGRAFYA Abdulbald, Muhı;mınıed Fuad, el-Mu 'cem u 'l-Mufelıres Li Elfazi'l-Kur'ani'l-Kerim, Kahire 1378 Acluni, Keşfu 'l-Hafii, Beyrut 1351-52 .. Akseki, Alınıed Hamdi, İslam, İrfan Yayınlan 2. Baskı, İstanbul1966. el-Alüsi, Şihabu'd-Din Malınıud, Ruhu'I-Maani Fı Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim... , Dam' İhyai't-Turasi'l-Arabi, Beyrut, ts. el-Buhar!, Muhammed b. İsmail, el-Camiu 's-Sahilı, İstanbul 1315. Edebu 'l-Miifred, tahkik: Halid Abdurrahman, Dam'l-Ma'rife, Beyrut 1966 el-Cevheri, Ebu Nasr İsmail, es-Sıhah, Dam'l-Kutubi'l-Arabi, Mısır, 1375/1956. Canf}.n İbrahim, Kiitılb-i Site Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yay. Ankara, 1988. Ebu Davud es-Sicistani, es-Siineıı, el-Kahire, 1369/1950. El-Elbani, Muhammed · Nasiruddin, SilsiZetil 'l-A hadisi 'l-Zaife ve 'l-Mevzua, Mektebetü'l-Maarif, Riyad, 1412/1992. Elnıalılı, Muhammed Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İst. -----------Hak Dini Kur'an Dili, Azim Dağıtım, (CD-Room dan). Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınlan, 4. Baskı, İstanbul, 1994. Firuzabad"i, el-Kamusu'l-Muhlt, Beyrut 1406/1986. el-Gazali, Ebu Hamid Muhammed, İlıyau Ulumi'd-Dlıı, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, tarilısiz. Hamidullah Muhammed, İslam Peygamberi, tre. M. S. Mutlu, S. Tuğ, Yağmur Yayınlan İstanbul, 1965 İbnü'l-Cevzi, Ebu'l-Ferec Abdurrahman, Kitabu '!-Mevzuat, Dam'l-Fikr 1403/1983. İbn Hacer, el-Askalani, Fetinı '!-Bari Bi Şerlıi 'l-Bulıari, Mısır 1378/1958. İbn Hanbel, Alınıed, el-Müsned, Mısır 1313. İbn Hibban, Muhammed b. Ahmed, es-Sahilı, Müessesetü'r-Risale, Beyrut 1414/1993. el-Hindi, Ali b. Husamuddin el-Muttald, Kenzu 'l-Ummal, Müessesetü'r-Risale, Beyrut 1989. İbn Hişam, es-Siretii'n-Nebevviyye, Mısır 1936. İbn Kesir, Ebu'l-Fida, İsmail, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azlm, Beyrı1t, Dam İhyai't-Türasi'l­ Arab!, 1388-1969 İbn Mace, Muhammed b. Yezid, Sımemt '!-Mustafa, Mısır 1372/1952. İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Te'vilü Muşkili'l-Kur'an, (Neşr: Seyyid Alınıed Sakr) Beyrut, 1981. Karnil Miras, Tecrid, Salıi/ı-i Bu!ıaı·i Mulıtasarı, İstanbul 1936. Kılavuz, M. Saim, İslam 'da İnanç ve ibadet Ansiklopedisi, (M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yay.). Köksal, M. Asım, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Mekke Devri, (Şamil Yayınevi, İstanbul1981. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 58 el-Kurtubi, Ebu AbdiHalı Muhanuned b. Ahmed, el-Cami' Li Alıkdmi'l-Kur'an, Daru'l-Fikr, Beyrut 1995. el-Kuşeyri, Abdulkerim, Kuşeyrf Resalesi, Hazırlayan: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınlan, İstanbul, tarihsiz. Luis Ma'h1f, el-Müncid Fi'l-Luğa, el-Mektebetü'l-Katolikiyye, Beyrut, tsz. Mevlana Şibll, Asr-ı Saadet (Ter. Ömer Rıza. Doğrul) İstanbul, tarihsiz. Muslim, İbn Haccac el-Kuşeyr1, el-Camiu 's-Salıllı, Mısır 1374/1955. El-Münavi, Abdurrauf, Feydıı '1-Kadfr Şer/w 'l-Cdmii's-Sağfı~ el-Mektebetü·tTicariyye, Mısır 1356. En-Nesa!, Ebu Abdi'r-Rahman Ahmed, Siinenıı 'n-Nesai, Mısır 1348/1930. Nursi, Bediüzzaman, Said, Sözler, Envar Neşriyat, İstanbul, ts. --------İşfıratii'l-İ'cfız, Envar Neşriyat, İstanbul, ts. --------Mesnevi-i Niiriye, Envar Neşriyat, İstanbul, ts. --------el-Mesneviyyıı 'l-Arabiyyu'n-Nuri, Daru Sözler, İstanbul, 1994. ---------Miinazarat, Envar Neşriyat, İstanbul, ts. Öztürk, Yaşar Nuri, Kur 'an ve Siimıete Göre Tasavvuf, Yeni Boyut, İstanbul, 1995. er-Rağıb, el-İsfahaill, Miifi·edat Fi Elfazı 'I-Kur 'fın, Daru'l-Kalem, Beyrut, 1992. er-Razi, Fahruddin, et-Tefsiru'l-Kebir, Daru'l-Fikr, Beyrut, 1415/1995. Es-Sağani, Radiyuddin el-Husen, el-Mevzl1at, Mektebetü'n-Nahdiyye, Kahire 1411/1991 Sancaklı, Saffet, "Hz. Peygamber 'in Çalışma Hayatı", Diyanet ilmi Dergi, c. 35, sy. 3 Seyyid Kutub, Fi Zzldli'l-Kur'an, Daru İhyai't-Turasi'l-Arabbi, Beyrut 1967 (5. Baskı) Suyı1t1, Celaluddin Abdurrahman, el-Leiiiliu 'l-Masm1a fi 'l-Alıadfsi 'l-Mevdii 'a, Daru'l-Kütubi'l-İlrniyye, Beyrut 141711996 Taberan1, Süleyman b. Ahmed b. Eyyı1b, el-Mu 'ecmii 's-Sağfr, (tahklk: Muhanuned Şekı1r Mahmud), el-Mektebü'l-İslami Daru Arnmar, Beyrut, 1405/1985. et-Ta beri, Muhamrnid İbn Cerir, Cami'ıı'l-Beyan an Te'vfli'l-Kıır'an, neşr. A. Muhanuned Şakir ve M. Muhammed Şakir, Mısır 1955 et-Tabres1, Ebu Ali el-Fadl, Mecmaaıı 'l-Beyfın Fi Tefsiri 'l-Kıır'dn, Daru'l-Ma'rife, Beyrut 1406/1986. Timıiz1, es-Siinen, (Neşr: A. Muhanuned Şakir vd.) Mısır 1356. ez-Zemal~şeri, Keşşfıf An Hakaiki't-Te'vil, Daru'l-Mushaf, el-Kahire.