Düşük (Abortus)

advertisement
Düşük (Abortus)
Düşük (Abortus)
Tanım:Gebeliğin ilk 20 haftası içinde, 500 gramdan az embriyo veya fetüs ve
eklerinin tamamının veya bir kısmının uterus kavitesi dışına atılması olayına
abortus denilmektedir (1977 Dünya Sağlık Örgütü tanımlaması). Kısaca, 20.
gebelik haftasından önce herhangi bir nedenle gebeliğin
sonlanmasına abortus (düşük) adı verilir. İlk 12 hafta içinde oluşan düşükler erken
düşük, 13.-20. haftalar arası oluşanlar da geç düşük
adını alır.
veya başak bir tanımla Gebeliğin 20. haftası tamamlanmadan önce (ya da bebek
500 gramlık ağırlığa erişmeden önce) herhangi bir nedenle gebeliğin bitmesine
düşük adı verilir.
Gebeliğin yasal sınırlar içerisinde istek üzerine aile planlaması amacıyla
sonlandırılmasına yasal tahliye, başka bir nedenle (anne adayının sağlık
durumunun gebeliğin devamına izin vermemesi, bebekte yaşamla bağdaşmayan
anomaliler olması veya ölmüş olması) sonlandırılmasına ise
tıbbi tahliye adı verilir.
Gebeliğin sağlıklı ilerleyebilmesi için birçok şart uygun olmalıdır. Tabii ki ilk şart
bebeğin sağlıklı olmasıdır. Daha sonra bebeğin büyüme ve gelişmesini
sürdürebileceği 'yuva' konforlu, sağlıklı olmalıdır. Son olarak, zararlı dış etkenler
ile karşılaşma önlenmelidir.
1 / 15
Düşük (Abortus)
Bebeğin sağlıklı olması; genetik şifresinin normal olması, rahim içine düzgün bir
şekilde yerleşmesine bağlıdır. Genetik şifre bozukluğu (kromozomal anormallik),
erken gebelik kayıplarının önemli bir çoğunluğunun nedenidir. Bu durum, doğanın
bir savunma mekanizması olarak da
yorumlanabilir. Zaten yaşamla bağdaşmayacak sağlıksız gebelik ürünü, erken
evrede kaybedilmektedir. Geç gebelik kayıpları ise genellikle,
genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına
bağlıdır. Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal
yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır.
Anembriyonik gebelik (anembriyonik=embriyo olmayan yani 'boş' gebelik;
ingilizce=blighted ovum)
Yapılan ultrasonda gebelik haftasına göre embriyo görülmesi gerekirken,
embriyonun görülememesi durumudur. Embriyonun abdominal (karından yapılan)
ultrasonografide takriben 6 haftalıkken, vajinal ultrasonografide ise takriben 5.5
haftalıkken görülememesi durumunda anembriyonik
gebelik düşünülür (Ancak gebelik haftası değerlendirmesi yapılırken son adet
tarihi baz alındığında oluşabilecek hatalar nedeniyle (geç
yumurtlama gibi), haftaya bağlı yorum çok dikkatli yapılmalıdır). Gebelik kesesi bu
durumda haftasına uygun büyüklükte olabileceği gibi,
normalden büyük ya da küçük olabilir. Embriyo gebeliğin erken aşamasında
aşağıdaki anlatılacak nedenlerden birine bağlı olarak ölmüş ve
rezorbe olarak ('eriyerek') görülmez hale gelmiş, ya da baştan beri hiç
gelişmemiştir. Gebelik hormonları belli bir süre daha etkili olmaya
devam eder ve belli bir süre sonra (ortalama 1 hafta içinde) gebeliğin düşükle
sonuçlanması beklenir.
Anembriyonik gebelik tanısının kesin olduğu durumlarda tıbbi tahliye
uygulanmalıdır. Şüphede kalınan durumlarda ikişer gün aralıklarla tercihan vajinal
ultrasonografide gebelik kesesinin büyümesi izlenebilir ve /veya beta HCG
değerlerinin normal artıp artmadığı
araştırılabilir (beta HCG bu dönemde 48 saatte bir yaklaşık iki katına çıkar ve
gebelik kesesi günde ortalama 1.2 milimetre büyür). Gebelik
kesesinin büyümemesi, küçülmesi veya gerekenden yavaş büyümesi durumunda
2 / 15
Düşük (Abortus)
yine anembriyonik gebelik tanısı konarak gebelik sonlandırılmalıdır.
Geç gebelik kayıpları genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim
kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır. Bu yapısal bozuklukların başlıcaları;
servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik
bozukluklarıdır.
Bozulmuş gebelik
Anembriyonik gebelikle benzer bir durumdur. Sıklıkla gebelik kesesinin düzensiz
olarak izlendiği durumlarda bu tanı konur. Normalde yusyuvarlak olması gereken
gebelik kesesi düşükten hemen önceki dönemde düzensiz hale gelebilir ve yine
sıklıkla kesenin etrafında az
miktarda kan birikimi olur. Bozulmuş gebelik ifadesi genellikle bu durumu tarif
etmek için kullanılır. Tanı konduktan sonra tıbbi tahliye ile
gebeliğe son verilir.
Missed abortion (missed abortus da denir)
Embriyo öldükten belli bir süre sonra anne adayının kanına bazı maddeler
geçmeye başlar ve kısa süre içinde gebelik hormonları da azalmaya başlar.
Takiben gebelik belirtileri giderek azalır. Döllenen yumurta hücresinin üretilmiş
olduğu yumurtalıkta, ovulasyondan hemen sonra
çatlamanın oluştuğu bölgede ortaya çıkan ve gebeliğe erken dönemde
progesteron desteği veren corpus luteum (korpus luteum okunur) yapısı da
çöker. Buna bağlı olarak hormon desteğini yitiren gebelik, uterus kasılmalarıyla
kendini dışarıya atma işlemlerine başlar. Bu işlemler
genellikle embriyo öldükten sonraki birkaç gün içinde başlar ve bir haftanın
sonunda ağrı ve kanamayla gebelik ürünleri dışarı atılır.
Embriyonun ölmesinin üzerinden 2 hafta geçmiş olmasına rağmen düşük
3 / 15
Düşük (Abortus)
eyleminin başlamamasına missed abortus ('beklenen ama gerçekleşmeyen' düşü
k) adı verilir. Bu tanı giderek azalmaktadır, zira günümüzde embriyonun ölü
olduğu farkedildiğinde kısa zamanda tıbbi tahliye önerilir.
Bu tanı en sık ultrasonda son adet tarihine göre olması gereken embriyo
gelişiminin en az iki hafta geri kaldığı ölmüş embriyo (12. haftadan sonra fetus
denmelidir) görüldüğünde konur. Tedavi yine gerekli ön tetkikler sonrası tıbbi
tahliyedir.
IUMF: Inutero mort fetalis (=fetusun ölmesi)
Fetusun herhangi bir nedene bağlı olarak öldüğünün gözlenmesi durumunda bu
tanı konur. Ölüm gerçekleştikten sonra anne adayının kanına geçen bazı
maddelerin etkisiyle ve hormonların azalmasıyla sıklıkla en geç iki hafta içinde
düşük eylemi kendi kendine başlar. Ancak günümüzde bu
tanı konduğunda beklemek yerine gerekli ön tetkikleri takiben tıbbi tahliye önerilir.
Bu aşamada bir konudan daha bahsetmekte fayda vardır: Herhangi bir nedenle
embriyo ya da fetus öldüğünde anne adayının kanına geçen maddeler kan
pıhtılaşma mekanizmasını olumsuz yönde etkileyen maddelerdir. Bebek
öldüğünde gebelik haftası ne kadar ileriyse ve ölümün üzerinden geçen
gün sayısı ne kadar fazlaysa kan pıhtılaşmasının olumsuz yönde etkilenme riski o
kadar fazladır. Bu pıhtılaşma bozukluğu basit bir şekilde
yanlızca pıhtılaşma zamanını hafifçe etkileyen ve uzatan bir bozukluk olabileceği
gibi, tüm pıhtılaşma faktörlerinin kısa zamanda
tükenmesiyle sonuçlanan ciddi bir durum olabilir. DIC (Disseminated intravascular
coagulopathy, yaygın damariçi pıhtılaşması) adı verilen bu
durum kanamaya bağlı ölüme bile neden olabileceğinden, bebeğin ölü olduğu
saptandığında gerekli ön tetkikler yapıldıktan sonra fazla
beklenmeden gebeliğin tahliye edilmesi tercih edilir. Halk arasında bu durum 'ölü
bebeğin anneyi zehirlemesi' olarak bilinir.
4 / 15
Düşük (Abortus)
DIC ihtimalini araştırmak için kan pıhtılaşmasını değerlendiren testlerin fetusun ölü
olduğu tüm durumlarda yapılması gerekir. Özellikle yüksek riskli durumlarda
(büyük gebelik, fetusun uzun zamandan beri ölü olduğundan şüphelenilmesi)
tahliye öncesi hastanın kan grubuna uygun
olarak taze kan hazır bulundurulması da önemlidir.
Spontan (kendiliğinden) abortus
Bozulmuş gebelik veya anembriyonik gebelik oluştuğunda, bebek öldüğünde
yukarıda anlatıldığı gibi fizyolojik mekanizmalar devreye girer ve uterusun içini
boşaltarak gebelik öncesi duruma getirmeyi amaçlar. Bu da kendini gebeliğin ilk
20 haftasında kanama, ağrı ve beraberinde
'parçalar' düşürme şeklinde gösterir. Gebelik haftası ilerledikçe kaybedilen kan
miktarı artar ve düşen 'parçaların' hacmi de daha fazla
olur. Muayenede serviks (rahimağzı) açıktır ve dışarıya kan ve gebelik ürünlerinin
çıktığı gözlenir. Düşük eylemi vücudun kendisi tarafından
başlatılmıştır.
Düşük eyleminin kendi kendine başlayıp bitmesi durumunda komplet abortus
(tamamlanmış düşük) deyimi kullanılır. Özellikle ilk 6 haftasında veya 14
haftalıktan büyük olan gebeliklerde oluşan düşüklerde sıklıkla komplet abortus
oluşur. Muayenede kanamanın az olduğu gözlenirse ve
tercihan vajinal ultrasonografide uterusun içinin tamamen boşaldığı gözlenirse ek
müdahale gerekmez.
Bazı durumlarda ise düşük eylemi başlar ancak uterusun içinin kendi kendine
boşalması uzun sürer ve bazen de tam boşalma hiç gerçekleşmez. Bu duruma da
inkomplet abortus (tamamlanmamış düşük) adı verilir. Özellikle 6 hafta ile 14
haftalık gebeliklerin düşükle sonuçlandığı durumlarda
zarlar ve yeni gelişmekte olan plasenta uterusa sıkıca tutunmuş olduklarından
uterus kasılmaları bu yapıları yerinden söküp dışarı atmakta
zorlanır. Düşük eylemi sürdükçe uterus tam boşalamamış olduğundan kanama
devam eder. Bu durumlarda hem kanamayı durdurmak, hem de içeride
5 / 15
Düşük (Abortus)
kalan parçaların enfeksiyona yolaçmasını önlemek için kürtaj yapılması gerekir.
Kürtaj, gebelik haftasına göre değişmek üzere, 10. haftaya
kadar genellikle plastik boru şeklinde aletlerle uterus içinde kalan parçaların
temizlenmesi işlemine verilen isimdir. Plastik borular, arka
kısımlarına takılan vakumun emici etkisiyle ve yine uçlarının nispeten keskin
olması nedeniyle uterus duvarına yapışık halde bulunan
'parçaları' uterus dışına çekerler. Bazı durumlarda aynı işlem küret adı verilen
metal aletler yardımıyla hafifçe kazınarak yapılması
gerekebilir.
Rest plasenta ('parça kalması')
Düşük sonrası veya yasal tahliye sonrası uterus içinde plasenta ve gebeliğe ait
diğer bazı parçaların kalmasına verilen isimdir. Kanamayı durdurmak ve
enfeksiyonu önlemek için genellikle kürtaj uygulanması tercih edilir.
Habituel abortus (tekrarlayan düşükler)
Bir kadının en az iki kere (bazı ekollerde üç kere) düşük yapmasına verilen
isimdir.
Düşük neden olur?
Oosit (yumurta hücresi) döllendiği andan itibaren gebelik başlar. Döllenen yumurta
hücresi Fallop tüpünde ilerleyerek uterus içine ulaşır ve burada en uygun yerde
yerleşir. Bu yerleşme (implantasyon) sonrasında beta HCG salgısı başlar.
Doğanın en önemli görevlerinden biri yeryüzünün canlılara sunduğu sınırlı
kaynaklarından en mükemmel olan canlıların faydalanmasını sağlamaktır. Bunun
6 / 15
Düşük (Abortus)
için de doğa(l) mekanizmalar yeni canlı oluşumunun her aşamasında ve hatta
canlılar dünyaya geldikten sonra da hayatın her
aşamasında devreye girerek tüm canlılar bir sınava tabi tutulur, 'hatalı' olanlar
ortadan kaldırılır ve kusursuz olanlara 'yer açılır'. 'En
mükemmel' olan burada genetik, yapısal ve işlevsel olarak en mükemmel olan
anlamında kullanılmaktadır. Doğal seleksiyon (seçim) adı verilen
bu fizyolojik mekanizma 'hatalı' olan organizmaları bulur ve yukarıda anlattığımız
gibi, mükemmel olanlarına yer açmak için bir anlamda kendi
yaptığı hataları yokederek düzeltmeye çalışır. En dar anlamda bakıldığında
'düşük' bu fizyolojik mekanizmanın dışavurumlarından biri olarak
görülebilir.
Doğal seleksiyonun düşük eyleminde en önemli özelliklerinden biri en erken
dönemlerde devreye girmesidir. Hata henüz büyük boyutlara ulaşılmadan bertaraf
edildiğinde mekanizma daha iyi işler. Bu nedenle her ne kadar 'düşük' terimini ilk
20 hafta içinde oluşan bir olay
olarak tarif etmiş olsak da aslında düşükler en sık gebeliğin oluştuğu ilk günlerde
oluşur ve önemli bir kısmı da henüz adet gecikmesi gibi
gebelik belirtileri oluşmadan, yani kadın gebe olduğunu algılamadan meydana
gelir. Döllendikten hemen sonra süreç işlemeye başlar ve
döllenmiş olan ancak 'kalitesi düşük' yumurta hücresi hemen yokedilmeye çalışır.
Bu süreç o kadar hassas işler ki, bu aşamadan adet gecikmesi
olan gebeliğin dördüncü haftasına kadar oluşmuş olan gebeliklerin yaklaşık %25'i
düşükle sonuçlanır. Bu gerçeği beta HCG hormonu ölçüm
yöntemleri geliştirildikten sonra anlamış bulunuyoruz. Yukarıda anlattığımız gibi
implantasyon (uterus içinde yerleşme) oluştuktan hemen
sonra başlayan beta HCG salgısı hassas laboratuar incelemeleriyle ölçülebilmekte
ve kadında henüz adet gecikmesi olmadan beta HCG salgısının
arttığının gözlenmesiyle gebelik tanısı kesin konabilmektedir (gebeliğin tanısı
hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayın). Bu
aşamada henüz biyolojik olarak gebelik başlamamış olduğundan ve kan
biyokimyasına göre (yani beta HCG artışına göre ) gebelik tanısı
konduğundan gebeliğe 'kimyasal gebelik' adı verilir.
Doğal seleksiyonun diğer bir özelliği de hatalarını düzeltme yönündeki tutumunu
'inatçı' bir şekilde devam ettirmesidir. Kadında adet gecikmesi olduktan sonra da
7 / 15
Düşük (Abortus)
takip devam eder ve tanısı konmuş gebeliklerin yaklaşık %15'i de gebeliğin
ilerleyen haftalarında düşükle
sonuçlanır. Yani bunun anlamı, oluşmuş gebeliklerin yaklaşık %40'ı düşükle
sonuçlanmaktadır! Bu durum doğanın çok hata yapmasından değil, en
ufak hataları bile 'affetmemesinden' kaynaklanan bir durumdur.
Gebelik haftası ilerledikçe gebeliğin düşükle sonuçlanma olasılığı azalır. Zira
doğal seleksiyon süreci 'hatalı gebelikleri' sıklıkla erken gebelik haftalarında
yakalar ve sonlandırır. Nitekim düşüklerin %80'i gebeliğin ilk 12 haftasında
gerçekleşir ve bu haftadan sonra düşük
riski giderek azalır. Yapılan bazı çalışmalar bebeğin ultrasonografide kalp
atışlarının gözlenmesi durumunda düşük riskinin %3'e kadar
düştüğünü göstermektedir.
Yukarıda anlattığımız bu doğal seleksiyon süreci elbette her düşüğün nedeni
değildir. Özellikle tekrarlayıcı düşüklerin önemli bir kısmı, kadında varolan bazı
yapısal kusurlara (uterus şekil bozuklukları gibi), hormonal dengesizliklere
(polikistik over gibi, tiroid işlev
bozuklukları gibi), kadında ve /veya erkekte varolan genetik bazı kusurlara bağlı
(dengeli translokasyonlar gibi) olarak da oluşabilir.
Aşağıda bu nedenlerin daha geniş bir listesini bulacaksınız.
Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz: Erken gebelikte ortaya çıkan düşüklerin
%50'sinden fazlası bebekte tesadüfi olarak ortaya çıkan ve tekrarlayıcı özelliği
bulunmayan kromozom anomalilerine bağlı meydana gelir. Düşük esnasında
gebelik haftası ne kadar ufaksa nedenin böyle
olma olasılığı o kadar yükselir. Bu yüzden de düşük, üreme çağında bulunan
kadınların sıklıkla yaşadığı ve çoğunlukla tekrar etmeyen bir
durum olarak kabul edilebilir.
Doğal seleksiyon elbette her üretim hatasını saptayamaz ve bazı gebelikler hatalı
8 / 15
Düşük (Abortus)
üretilmiş olmalarına karşın devam eder. Doğal seleksiyon süreci bu hataları
gebeliğin ilerleyen haftalarında yakaladığında kendini geç düşükler ya da erken
doğum, ölü doğum şeklinde belli edebilir.
Esasen erken doğumların bir kısmının nedeni de budur.
Doğal seleksiyon hatalı üretimi doğuma kadar yakalayamadığında yeni doğan
döneminde yakalayabilir. Yeni doğan ölümlerinin önemli nedenlerinden biri de
anomalili doğmuş bebeklerdir.
Kimlerde düşük yapma riski daha yüksektir?
Anne (ve baba adayının) gebeliğin oluştuğu esnada yaşı ne kadar yüksekse ve
kadının daha önceden yaşadığı gebelik sayısı ne kadar fazlaysa gebeliğin
düşükle sonuçlanma riski de o kadar artar. Bu doğaldır, zira yaş arttıkça gamet
hücrelerinde (kadınlarda yumurta hücresi,
erkeklerde sperm) genetik bozukluklar meydana gelme olasılığı ve bu meydana
gelen bozukluğun döllenmiş hücreye geçme olasılığı artar. 20
yaşından daha genç olan anne adaylarında düşük riski yaklaşık %10 iken (gebelik
tanısı konulan gebeliklerin düşük oranı), 40 yaşından daha
ileri yaşta olanlarda bu risk %30 civarındadır. Baba adayının yaşının 40'ın
üzerinde olduğu gebeliklerde de düşük riski iki kat artar.
En önemli etken olan anne ve baba adayı yaşı dışında, anne adayında hormonal
bazı hastalıklar (polikistik over, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması)), kronik
hastalıklar (özellikle kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları, bazı otoimmun
hastalıklar, tüberküloz, kanser, ileri
derecede kansızlık), jinekolojik hastalıklar (uterus şekil bozuklukları, uterusta
yapışıklıklar, myomlar, tedavi edilmemiş bazı vajinit
türleri, sigara ve alkol kullanımı ve mesleki olarak bazı maddelere sürekli maruz
kalma da düşük oluşma riskini artırır.
9 / 15
Düşük (Abortus)
Daha önceki gebeliklerinden biri düşükle sonuçlanmış olan anne adaylarında da
yeni bir gebeliğin düşükle sonuçlanma riski hafifçe artar. Daha önce yapılan iki
veya daha fazla düşükte ise önceden gerçekleşmiş düşük sayısı arttıkça yeni
gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski artar. Her
ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma
riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda
düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55
ile %75 arasında olduğunu göstermektedir.
Yeni doğum yapmış bir anne adayında doğumdan sonraki ilk üç ayda oluşan
gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski nispeten yüksektir.
Düşük nasıl belirti verir?
Düşüğün 'olmazsa olmaz' belirtisi kanamadır. Erken gebelik haftalarında
kanamanın beraberinde ağrı olmayabilir ve 'parça düşürme' de 'parçaların' ufak
olması nedeniyle algılanamayabilir.
Düşük tehdidi nedir?
Gebeliğin ilk yarısında kanama ya da kanlı akıntı olması durumunda yapılan
jinekolojik muayenede kanamanın uterus dışında bir yerden gelmediğine emin
olunduğunda düşük tehdidi tanısı konur. Bazı anne adaylarında basur kanaması,
idrar yollarındaki kanama, ya da serviksteki
bir hastalığa bağlı olarak özellikle cinsel ilişkiden sonra oluşan kanama da yetersiz
bir değerlendirme sonucu düşük tehdidi sanılabilir. Bu
nedenle 'düşük tehdidi' tanısını hemen koymadan komple bir jinekolojik ve genital
muayene ihmal edilmemelidir. Anne adaylarının çoğu bu
muayeneye karşı isteksizdir. Ancak jinekolojik muayene ve/veya ultrasonun
düşüğe neden olduğu konusunda bilimsel bir veri bulunmamaktadır.
10 / 15
Düşük (Abortus)
Gebeliğin erken dönemlerinde oluşan kanamanın diğer nedenlerini de asla
gözardı etmemek gerekir. Bunlar arasında en önemlileri dış gebelik, mol gebeliği,
selim ve habis tümörler, sindirim sisteminden veya idrar yollarından olan
kanamalardır.
Beklenen adet döneminde oluşan kanama ('üstüne görme'), implantasyonda
(beklenen adetten bir hafta önce) oluşan kanama, 8. hafta civarında plasentanın
corpus luteum işlevlerini üzerine almasına bağlı oluşan kanama da sağlıklı
seyreden bir gebelikte ender olarak görülen
'lekelenmenin' nedeni olabilir.
Düşük tehdidi tüm gebeliklerin %20-25'inde görülen ve özellikle erken gebelik
haftalarında %40-50 düşükle sonuçlanan bir durumdur. Düşük tehdidi kanaması
genellikle hafiftir ancak günler hatta haftalar sürebilir. Kanama miktarı arttıkça
düşük tehdididin düşükle sonuçlanma riski
de artar. Gerçek bir düşük tehdidi geçiren anne adaylarında gebeliğin ilerleyen
haftalarında da erken doğum, bebekte gelişme geriliği gibi
normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı nispeten artar. Bu nedenle bu tanıyı
almış anne adaylarının gebelik döneminde ve doğumdan hemen
sonraki dönemde daha sıkı takip edilmeleri uygundur.
Düşük tehdidi tanısı koyabilmek için jinekolojik muayenede serviksin kapalı olduğu
gözlenmeli ve ultrasonda bebeğin kalp atışlarının olduğu gözlenmelidir. Bebeğin
kalp atışlarının henüz ultrasonla gözlenemeyecek kadar ufak olduğu veya henüz
embriyonun bile görülemediği erken
gebelik haftalarında ise uterus içinde gebelik kesesinin düzgün yapısının devam
ettiği gözlenmelidir.
Düşük tehdidi durumunda ne yapılmalıdır?
Düşük tehdidi tanısı konduğunda cinsel ilişki uterusta kasılmalara yolaçtığından
yasaklanır. İstirahat edilmesi de dahil olmak üzere düşük tehdidinde alınan
11 / 15
Düşük (Abortus)
önlemlerin kesinlikle başarılı olduğu yönünde bilimsel veriler mevcut değildir.
Progesteron tedavisi sık uygulanmasına
karşın bunun da etkili olduğunu söylemek için elimizde yeterli bilimsel veri mevcut
değildir. Hatta bazı çalışmalar bu tedavinini önlenmesi
imkansız olan bir düşüğü geciktirdiğini göstermektedir.
Düşüklerden sonra mutlaka uygulanması gereken anti-D immunglobulin (Rhogam,
yani 'uyuşmazlık iğnesi') kan uyuşmazlığı olan çiftlerde ihmal edilmemelidir.
Gebeliğin sağlıklı olup olmadığını değerlendiren testler
Beta HCG
Beta-HCG, gebelik oluştuktan yaklaşık 6 gün sonra (gebelik ürünü endometriuma
yerleştikten sonraki ilk saatlerde) kana geçmeye başlar. Hassas gebelik testleri,
kanda beta HCG'yi henüz adet gecikmesi olmayan bir dönemde, son adet
tarihinden sonraki 24. günde saptayabilirler. Beklenen
adet geciktiğinde kanda beta HCG oranı yaklaşık 100-600 IU/l'dir. Bu seviye 8-10.
haftalar arasında 100.000 IU/l'lik maksimum seviyeye
ulaştıktan sonra giderek azalır ve 20. haftadan itibaren gebeliğin sonuna kadar
10.000'lik seviyede kalır.
Eczanelerde satılan testler güvenilir midir?
Bu testlerde iki sorun vardır: Öncelikle bu testler idrardaki beta HCG'yi
saptadıklarından, kandaki beta HCG belli bir seviyeye ulaşıp idrara da yansıyana
kadar, gebelik olmasına karşın negatif sonuç verebilirler. Testin hassasiyetine
bağlı olarak, idrarda beta HCG saptanması, adet
gecikmesinin bir hafta ile 10 gün sonrasına kadar gerçekleşmeyebilir.
12 / 15
Düşük (Abortus)
Diğer bir sorun da LH adı verilen ve ovulasyonun yönetiminden sorumlu olan
hormon yapısal olarak beta HCG'ye çok benzer ve özellikle eski teknolojiyle
çalışan testler LH'yı beta HCG sanarak yanlış bir şekilde gebeliğin pozitif
çıkmasını sağlayabilirler. Bu tür testler özellikle
LH'nin yumurtlamadan önceki fizyolojik yükseldiği dönemde uygulandıklarında
pozitif sonuç vererek yanıltabilirler. Bu yüzden piyasadan satın
aldığınız testin özellikleri hakkında bilgi edinmeniz ve mümkün olan her durumda
klinik veya hastanelerde kullanılan hassas testleri
yaptırmanız daha uygundur.
Gebeliğin seyrinin sağlıklı olup olmadığı konusunda kanda seri beta HCG
ölçümleri değerli bilgiler verir. Normal bir intrauterin (rahimiçi) gebelikte 48 saat
arayla yapılan ölçümde (kural olmamakla beraber) beta HCG seviyesinin iki kat
artması beklenir. Bu artış olmadığında veya
düşüş gerçekleştiğinde dış gebelik veya bozulmuş gebelik söz konusu olabilir.
Kesin tanı elbette klinik ve ultrasonografi bulgularıyla
beraber konur.
Yine kandaki beta HCG seviyesi haftaya göre aşırı yüksek bulunduğunda (çoğul
gebelikte olması gerekenden bile yüksek olduğunda) mol gebeliği veya Down
sendromu gibi normaldışı bir durumdan şüphelenilebilir. Yine kesin tanı diğer tanı
yöntemleri beraberce kullanılarak konur.
Ultrasonografi
Transvajinal ultrasonografi abdominal (karından yapılan) ultrasonografiye göre
daha güvenilir bilgiler verir ve gebelik yapıları vajinal yolla bakıldığında abdominal
yola göre bir hafta daha erken görülebilir.
Gebelik kesesi çapı, gebelik kesesinin düzenli olup olmaması, yolk sac (yolk sak
okunur) adı verilen yapının büyüklüğü ve özellikleri, fetusun boyu ve kalp
atışlarının gözlenip gözlenememesi, fetusun kalp atım sayısı gibi özellikler
13 / 15
Düşük (Abortus)
gebeliğin seyri hakkında değerli bilgiler
verir. Bunların beraberce veya birbirini takipeden sırada değerlendirilmesi düşük
riski olan anne adaylarında gebeliğin durumu hakkında iyi
bir kılavuz olabilir.
Beta HCG değerinin 1500 IU/l olmasına karşın transvajinal ultrasonda gebelik
kesesinin görülememesi, 6000 IU/l olmasına karşın transabdominal ultrasonda
gebelik kesesinin görülememesi durumunda dış gebelik söz konusu olabilir.
Yine transvajinal ultrasonda gebelik kesesi 13 mm. ve daha büyük olmasına
karşın yolk sac yapısının henüz gözlenememesi, kesenin 17 mm. ve daha büyük
olmasına karşın embriyonun gözlenememiş olması gebeliğin sağlıklı olmadığını
düşündürür.
Düşüğün tekrarlama riski nedir?
Bir kez düşük yapan kadının sonraki gebeliğinde tekrar düşük yapma riski
%20'dir. Üç ve daha fazla sayıda düşük yapmış bir kadının ise yeni bir gebelikte
tekrar düşük yapma riski yaklaşık %50'dir.
Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle
sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük
yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75
arasında olduğunu göstermektedir.
Düşükten ne kadar sonra gebe kalınabilir?
Bir kez düşük yaşadıysanız, yaşadığınız düşük mol gebeliğine bağlı değildiyse,
düşük sonrasında aşırı kanama, enfeksiyon gibi normal dışı bir durum söz konusu
14 / 15
Düşük (Abortus)
olmadıysa, tedavi gerektiren bir hastalığınız yoksa yaşadığınız düşük muhtemelen
tekrarlayıcı özelliği yüksek olmayan bir
düşüktür ve ileri inceleme gerektiren bir durum da değildir. Kendinizi psikolojik
olarak yeni bir gebeliğe hazır hissettiğinizde yeniden gebe
kalabilirsiniz.
Yukarıdakilerden daha farklı bir durumdaysanız (birden fazla düşük, mol gebeliği,
düşük sonrası problem, kronik bir hastalığın varlığı gibi) doktorunuza danışmalı ve
gerekli inceleme ve tedaviler sonrasında gebe kalmalısınız
15 / 15
Download