Sönmez 28 Yaşında Kalbine Yenildi

advertisement
On5yirmi5.com
Sönmez 28 Yaşında Kalbine Yenildi
Müzik otoriteleri tarafından viyolonselin dahi çocuğu olarak kabul edilen Benyamin
Sönmez, geçirdiği kalp krizi sonucu 28 yaşında hayata veda etti.
Yayın Tarihi : 2 Aralık 2011 Cuma (oluşturma : 10/20/2017)
Bana viyolonsel almasa da, popçusunu benden üstün tutsa da, pasaportuyla vize kuyruklarında
beklesem bile ülkemden vazgeçmem”
Bu sözler viyolonselin dahi çocuğu olarak bilinen Benyamin Sönmez’e ait. Geçirdiği ani kalp krizi
dolayısıyla belki de hayatının en başarılı döneminde, 28 yaşında aramızdan ayrıldı.
Müzik otoriteleri tarafından “Viyolonsel dünyasının genç ve karizmatik yeni üyesi”, “Gerçek bir
müzik ilizyonisti”, “çalışında barok zarafetini ve Bizans renklerini barındıran genç Türk” olarak
tanımlanan ülkemizin en genç viyolonselcisi Benyamin Sönmez’in zamansız ölümü ülkemizin müzik
camiasını yasa boğdu.
HACETTEPE'DE TÖREN
Sönmez’in bir süredir yanında ikamet ettiği eşlikçi piyanistinin evinde Çarşamba günü kalp krizinden
vefat ettiği bildirildi. Eve gelen doktorun, yaptığı ilk tıbbi muayene sonucunda Sönmez’in kalp
krizinden öldüğü sonucuna vardığı açıklandı.
Genç viyolonselcinin, Hacettepe Üniversitesi’nde saat 12:30'da yapılacak törenin ardından naaşı
Muğla’nın Fethiye ilçesine defnedileceği bildirildi.
KENDİ AĞZINDAN BENYAMİN SÖNMEZ'İN YAŞAMI
Andante dergisinden Serhan Yedik'e verdiği röportaj’dan…
Bremen’de doğdum. Babam müzisyen. 1970’lerde sazını alıp, turist olarak Almanya’ya gitmiş, müzik
grubu kurup, düğünlerde çalıyordu. Sekiz yıl sonra annem de Almanya’ya gitmiş. İki kardeşiz. Üç
yaşındayken, ailem bizlerin Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sinde eğitim alması, bu kültürle büyümesi için
geri dönmüş. Çocukluğum Nasreddin Hoca’nın Akşehir’inde geçti. Yaşamı okulda değil, hayatın
içinde öğrendim. Otomobillerin arkasına asılıp kenti gezer, Nasreddin Hoca’nın türbesine
ziyaretçilerin attığı paraları toplayıp karpuz ziyafeti çekerdik arkadaşlarımla. Çocukluğumdan
itibaren para kazanmam gerekti. 9, 10 yaşlarında sokaklarda börek sattım, çıraklık yaptım, evde
hazırladığım limonataları otogarlarda sattım, aileme yük olmadan ilkokulu bitirdim. Evimizde her
zaman müzik vardı. Babam eline tamburu alır, annem güzel sesiyle şarkı söyler, ağabeyimle kanun
ve darbukayla onlara eşlik ederdik. Çocukluğumda oyuncak otomobilim, tabancam olmadı.
Oyuncaklarım enstrümanlardı: Kanun, ut, cümbüş, org, darbuka, tambur, saz, ney, gitar… Kanunun
üstünde yürür, orgun tuşlarını söker, sazın tellerini koparırdım, Babam varlıklı olmamasına karşın,
kırılanın yerine yenisini mutlaka alırdı. Bana müzik sevgisini o aşıladı. Müzik eğitimi almamasına
rağmen inanılmaz bir kulağı vardır. Evde viyolonsel çalışırken yayımın üstüne sinek konsa onu fark
eder! Çocukluğunda müzik eğitimi almak istemiş. Ancak yaşadığı köy ortamında müzikle uğraşanlara
Çingene gözüyle bakılırmış ve çok yadırganırmış. Kavak ağacından kendi sazını yapıp, gizlice
çalarmış.
YETENEĞİMİ BABAMIN SAZ ARKADAŞLARI FARK ETTİ
Çocukluğumda babamın küçük bir müzik grubu vardı. Grup Laleli ile köylerde düğünlere gider, beni
de yanında götürürdü. Düğün boyunca sahnedeki müzisyenleri imrenerek izler, eve gelince onları
taklit etmeye çalışırdım. İşte bende sahneye çıkma hevesi o zamanlar başladı. Bir gün, babamın
müzisyen arkadaşlarından biri yeteneğini fark ederek babama ısrarla ağabeyimi konservatuvara
göndermesini tavsiye etmiş. Babam önerisine uymuş. Ağabeyim Mehmet Sönmez, Ankara Devlet
Konservatuvarı’nı kazanıp, kontrbas bölümüne girdi. Belçika’daki uluslararası yarışmalarda birincilik
ödülü aldı, Belçika Kraliyet Orkestrası’nda çaldıktan sonra Türkiye’ye döndü. Şu anda
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası üyesi.
KLASİK MÜZİK DİNLEMEYE ŞOSTAKOVİÇ'İN CAZ SÜİTLERİ'YLE BAŞLADIM
Ağabeyim konservatuvara girdiğinde ben ilkokul öğrencisiydim. Tatillerde eve geldiğinde sürekli
müzik dinlerdi. Bir gün dinlediği müzik dikkatimi çekti. Pikapta Şostakoviç’in Caz Süitleri çalıyordu.
Eserden çok etkilendim, bütün gün bıkıp usanmadan dinlemeye başladım. İlgimi fark eden ağabeyim
beni konservatuvar sınavlarına hazırladı. Açıkçası biraz endişeliydim. Konservatuvara başlamak
demek çocukluğumun bitmesi demekti. Bisikletim, mahalledeki arkadaşlarım, annem, babam, her
şeyi bırakmak gerekecekti. 13 yaşında Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı sınavlarına girdim,
kazanamadım. Sınav jürisi ağabeyime, müzik kulağına sahip olmadığımı, kabiliyetsiz olduğumu
söylemiş. Ortaokula devam ettim. Konservatuvara girmeye kararlıydım. Ertesi yıl sınavı kazanıp
müzik eğitimime başladım. Hangi enstrümanı çalmak istediğim sorulduğunda, ismini sevdiğim için
viyolonsel dedim. Ama ne şeklini ne sesini biliyordum. Parmaklarıma bakıldı, viyolonsel sınıfına
girmeme karar verildi. Elimde kazanma belgesiyle yaylı sazlar atölyesine gittim. Çalgımla ilk kez
orada karşılaştım. Doğrusu, viyola ya da keman sınıfına gönderilsem de şikâyet etmezdim, amaç
müzikle uğraşmaktı, piyango viyolonsele vurdu.
SINAVDA FELAKET ÇALDIM, ERTESİ GÜN YARIŞMA KAZANDIM
Konservatuvardaki ilk yıllarımda üst sınıfların çalıştığı eserleri çalarak herkesi şaşırtırdım. Yeni
başlayanlara kötü örnek olmak istemem ama, gam, etüd, egzersiz hiç çalışmazdım. Sabah ellerimi
Dvorak ile açıp, günü Elgar ile kapatırdım. Viyolonsel bir tür eğlence aracıydı benim için. En
etkilendiğim, Rostropoviç’ti. Schiff, Navarra, Fournier, Casals’ın albümlerini de hayranlıkla dinler,
sadece Rostropoviç’i taklit etmeye çalışırdım. 17 yasına geldiğimde, bir viyolonsel yarışması ilanı
gördüm. Programı, okulda öğrendiklerimizden farklı ve çok ağır eserlerden oluşuyordu. Dört ay
zamanım vardı. Üstelik yarışmadan bir gün önce önemli bir sınava girmem gerekiyordu. Hocalarım
programın farklılığı nedeniyle yarışmaya katılmama karşı çıktı. Sınavı askıya alıp, gizlice yarışmaya
hazırlandım. Sınav günü geldi çattı. Fena halde bocaladım, ezber hatası yaptım, pis notalar saçtım
etrafa… Rezil bir icraydı kısacası. Ertesi gün Bilkent Üniversitesi’ndeki yarışmaya gittim. Jüride
Amerikalı bir viyolonselci ve Gürer Aykal’ın yanında, bir gün önce sınavda felaket icramı dinlemek
zorunda kalan komisyonun üyesi Doğan Cangal oturuyordu. Birinci oldum. Bu sayede bir gün önce
okulda şöhretine gölge düşürdüğüm hocam Nuray Eşen’e de kendimi affettirdim. Bu ödülden sonra
çok daha ciddi çalışmaya başladım.
YURİ BAŞMET SOFRADA CEP TELEFONUYLA, GUTMAN'I ARADI
Hocalarım okuldaki eğitimin bana yetmediğini söyleyip, imkân bulabilirsem yurtdışına gitmemi
öneriyordu. Bunun yollarını ararken, İstanbul’da konser vermem gündeme geldi. Eşlikçi piyanist
bulamıyordum bir türlü. Tavsiye üzerine konservatuvar hocalarından Kırgız piyanist Gulmira
Tokombeva’ya ulaştım. Yardım etmeyi kabul etti. İlk provada çalışımı çok beğendi. Seni Moskova
Konservatuvarı’ndan sınıf arkadaşım, yakın dostum Yuri Başmet’le tanıştıracağım, dedi. Rastlantı
olarak, o ay Başmet konser verecekti Ankara’da. Konserinden sonra Gulmira’nın evindeki yemeğe
davet edildim. Yemekten sonra Başmet beni dinledi. Çok yeteneklisin, iyi bir hocaya ihtiyacın var,
dedi. Hemen orada cep telefonundan Almanya’da hocalık yapan Natalia Gutman’ı aradı. Beni
dinlemesi için rica etti. Zorlukla da olsa Gutman bu talebi kabul etti. O kadar heyecanlıydım ki o
akşam hayatımın ilk votkasını Yuri Başmet’le içtim. Bu onunla son karşılaşmamız olmayacaktı...
GUTMAN'IN VİYOLONSELİ EŞLİĞİNDE TÜRK MÜZİĞİ ÇALDIM
Hocam Natalia Gutman’ın Moskova’daki evinden dünya “star”ları hiç eksik olmazdı, her ay mutlaka
birileri yemeğe gelirdi: Başmet, Tretyakov, Lobanov, Virsaladze, Maisky, Masur, ünlü yazarlar,
oyuncular… Sofra başında uzun uzun sohbet edilirdi. Bu güne kadar o evde hangi ünlü müzisyenle
tanıştıysam, hepsinde aynı özelliğe rastladım. Hayatları büyük zorluklar içinde geçmişti. Yılbaşı
gecelerini mutlaka Gutman Ailesi’yle birlikte kutlardık. Çok keyiflenince bana döner “Haydi
Benyamin, bizlere Türk müziği çal” derdi… Bir yılbaşında votkayı fazla kaçırmış olacağım, teklifini
kabul ettim. Viyolonselle bir taksim yaptım, bayıldı bu müziğe. O da aldı viyolonselini, tek ses
çalmaya başladı. Ben de taksime devam ettim.
ALMANYA'DA KONSERİMDE ORKESTRAYLA TAKSİM YAPTIM
Klasik dışında, sıkıcı olmayan her türlü müziği dinlerim. Favorilerim: Ella Fitzgerald, Tony Bennett,
Stephan Grapelli, Art Tatum, Lara Fabian, Rozenberg Trio, Laço Tayfa… Klasik Türk Müziği’ni de
severek dinler, icra ederim. Özellikle Dede Efendi, Tanburi Cemil Bey’in eserlerini. Almanya’da
orkestra eşliğinde verdiğim bir konserde bis’e çağrılmıştım. Orkestranın çaldığı tek ses üzerine
taksim geçip, Almanlara hayatlarında belki de ilk defa duydukları bir heyecanı yaşatmıştım.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Sönmez 28 Yaşında Kalbine Yenildi
Download