KENTLEġME KENTLEŞME Geniş Anlamda Dar Anlamda Demografik Boyut İşlevsel/ Ekonomik Sosyolojik Yönetimsel / İdari Nüfus/Demografik Ölçüt Belli bir nüfus büyüklüğüne erişmiş yerleşim yerleri. Nedir bu oran? 3000, 5000, 10.000 ĠĢlevsel / Ekonomik Ölçüt Sayısal büyüklük yeterli değildir. Aynı zamanda işlevlerde farklılaşma gereklidir. Köyün geçimi çoğunlukla tarımsal üretim Kentin geçimi ticaret ve endüstri gibi “tarım dışı” alanlar Sosyolojik Ölçüt Kent “toplumsal olarak ayrı bireylerden oluşmuş oldukça geniş, yoğun nüfuslu ve sürekli yerleşme alanı” olarak tanımlanmaktadır. Kent: “tarımsal olmayan üretim tarzının hakim olduğu belirli teknolojinin (sanayi vb.) beraberinde getirdiği büyüklük, yoğunluk, heterojenlik ve bütünleşme düzeylerine sahip yerleşim alanı” olarak da tanımlanabilir. Durkheim Tönnies Haldun Becker KÖY TOPLUMU Mekanik Cemaat Bedevi Kutsal KENT TOPLUMU Organik Cemiyet Hazari Laik Yönetimsel/Ġdari Ölçüt Resmi verilerin ve sayım sonuçlarının düzenlenmesinde kullanılan idari ölçüte göre kent, nüfusları ne olursa olsun il ve ilçe merkezi konumundaki yerleşim alanlarıdır. KENTLEŞME BİR SOSYAL VE EKONOMİK DÖNÜŞÜMDÜR Toplumsal yapıda görülen niteliksel değişme sürecidir. Nüfusun yoğunlaşmasıyla beraber, farklı alanlarda uzmanlaşmış bir toplumsal inşa sürecidir. Kentleşme kentlerin sayısının artmasıyla beraber kentlerin bölgesel, ulusal ve küresel boyutlarda ilişkileri organize edebilmesidir. KENTLEġME ĠLE BERABER TOPLUMSAL YAPIDA GÖRÜLEN DEĞĠġĠKLĠKLER Aile büyüklüğü azalır. Nüfus artışı azalır. Aileler daha az çocuk sahibi olur. Kırda tarımda çalışanlar kentte ağırlıkla sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışmaya başlar Gelir düzeyi artar Kırda neredeyse tüm gereksinimlerini insanlar kendileri üretirken (kapalı ekonomi) kentte bir sektörde çalışılır, diğer gereksinimler satın alınır. Ticaret kentte gelişmiştir. Kentte sağlık, eğitim, sosyal tesis, kültürel tesis olanakları fazladır. Kentte iletişim olanakları gelişmiştir. (Internet, telefon, .. vb.) Kentte ulaşım olanakları gelişmiştir. Kırsal yerleşmede nüfus az olmasına karşın insanlar birbirine yakındır ve tanır. Kentte nüfus çok olmasına karşın yalnızlık yaşanır. İnsan ilişkileri profesyonelleşir. Kentleşme ile yeni konut ihtiyacı artar. Bu ihtiyaç devlet tarafından çözümlenmez ise bizim ülkemizde de izlendiği gibi gecekondulaşma olur. KENTLEġME Kentleşme, sanayi toplumlarının ürünüdür. Aynı zamanda sanayileşme de kentlerin ürünüdür. Tarımın modernleşmesi, düşük bir teknoloji nedeniyle emek-yoğun bir üretim tarzı yerine teknoloji-yoğun üretim. Üretimin sadece yerel pazara değil ulusal ve uluslararası pazarlara dönük olması Mal ve hizmetlerin üretiminde uzmanlaşmanın artması, KENTLEŞME Kente özgü değer ve davranış kalıplarının oluşması, Geleneklerin toplum ve devlet hayatın da belirleyici rolü azalması Kitle iletişim sisteminin sözel iletişimden daha etkili olması Ailede yapısal değişmelerin yaşanması; ailenin üretim birimi olmaktan çıkması ve küçülmesi, kadının iş hayatına katılması, aile içi ilişkilerde demokratik tutumların gelişmesi, Başarının toplumsal bir kural olması ve sosyal hareketlilik içinde bireylerin yetenek ve başarıları ölçüsünde yüksek sınıflara ulaşma imkanı KENTLEġME Şüphesiz ki kentleşme olgusu her zaman böylesine pozitif değişmeleri yansıtmamaktadır. Kentleşme sağlıklı gelişmediği zaman düzensizliği, kuralsızlığı, bireyin yalnızlığını, yabancılaşmayı, suç artışını, gelir dağılımındaki adaletsizliği, mekansal yarılmayı, sosyal dışlanmayı ifade eder. Ancak bu olumsuzluklar kentte yaşayanların organize olmasıyla, karar alma mekanizmalarına katılmasıyla, demokrasiyi ailede, okulda iş yerlerinde yaşama biçimi olarak özümsemekle azaltılabilir Göç kent Çekici etmenler İletişim olanaklarının artması ile (tv, radyo, internet) insanlar ketteki yaşamı görür ve özenir. Kentin ışıltılı görüntüsü, gece-gündüz yaşayan yapısı çekicidir. Kent zenginliği çağrıştırır. Girişimci için kentte olanaklar fazladır. Kentte altyapı bulunur Yol-su-kanalizasyon, vb. Kentleşme ve kentlileşme aynı kavram değildir Kentleşme; kent diye kabul edilen il, ilçe ve belediye örgütü olan yerleşmelerde yaşayanların sayısının artması iken Kentlileşme; yaşam şeklinin de değişmesi anlamına gelir. Kentte yaşayanlar inek besleyip, onun sütünden yoğurt yapıyorsa, bahçesinde patates yetiştiriyorsa, kentlileşmiş sayılmıyor. Ülkeler gelişirse kentten kıra doğru geriye bir göç süreci başlar kır İtici etmenler Nüfus artar ve tarlalar artık o nüfusu doyuramayacak hale gelir Tarıma makine girer İnsanlar işsiz kalır. Yeterli yol, sağlık, eğitim, eğlence, vb. donatılar yoktur. KENTLEŞMENİN NEDENLERİ? •İtici Faktörler, • Tarımda makineleşme, (nüfus, toprak yetersizliği, iklim, sosyal kültürel yetersizlikler, tarımda teknoloji kullanımı) •Verim düşüklüğü, mülkiyetin bölünmesi, iklim ve toprak koşulları, •sosyal-politik nedenler, (iç savaşlar, terör) Çekici Faktörler •Kırsal yoksunluğa karşılık kentsel alanların zenginliği/çeşitliliği, Gelir, •Kentsel hizmetlere erişilebilirlik, •teknolojik nedenler ”sanayi kentleri” • iş olanaklarında çeşitlenme •Ulaşım altyapısı ve ulaşım teknolojisindeki gelişmeler ( insan ve mal hareketindeki kolaylıklar. •siyasal nedenler (kentleşmeyi özendirici politikalar), KENTLEŞME ORANI: Ülke yada bölgede nüfusun belirli bir zaman kesitinde , belirli bir tanıma/ölçüte göre kent sayıları ve bu kentlerde yaşayanların ülke/bölge nüfusuna oranıdır. KENTLİLEŞME: Kentlerde yaşayanların kent kültürü olarak, adlandırılan değerler davranışlar ve tutumları benimsemesidir. Kentlileşme ile kentleşmiş bireyler •Bireyselleşme, •Anonim ilişkiler geliştirme, •Akılcı davranma •Katılımcı olma topluma çevreye duyarlı olma, İnsanların birbirleriyle sosyal ilişkilere girdikleri ve ilişkileri biçimlendiren mekan çok önemlidir. Mekanın sosyal ve fiziksel nitelikleri kentle bütünleşmede, kentlileşmede belirleyici bir rol oynamaktadır. KENTLEŞME = KALKINMA MI?.... GELİŞMİŞ ÜLKE ve KENTLEŞME AZ GELİŞMİŞ ÜLKE ve KENTLEŞME KENTSEL YAŞAM KALİTESİ KENTSEL NÜFUS ARTIŞI İşsiz/gizli işsiz ve marjinal sektör Kişi başı gelir düşük ve dengesiz Düşük yaşam kalitesi Tarımsal nüfusta düşme Kensel nüfus kişi/gelir artar Kentli nüfus oranı en yüksek düzeye ulaşır Kentleşme politikaları: Üretim faliyetleri ve nüfusun ülke genelinde dengeli dağılımı Yerleşme politikaları göç- Endüstri yer seçimi Kentsel büyüme – bölgesel gelişme “HIZLI, ÇARPIK, DENGESİZ” KENTLEŞME; ! • KENTSEL NÜFUS ARTIŞI, SANAYİLEŞME – KALKINMA İLİŞKİSİ ZAYIF, • BÖLGELER ARASI DENGESİZLİK, • EKSİK İSTİHDAM ve MARJİNAL SEKTÖR, • KENTLİ NÜFUSUN TEMEL GEREKSİNMELERİNİN KARŞILANAMAMASI (konut, eğitim, sağlık, kültür, yeşil alan, teknik altyapı…), • KENTSEL SUÇ EĞİLİMİNİN ARTMASI….. KENTLEġME SÜRECĠ VE TÜRKĠYE Sayım tarihi Nüfus Şehir Şehir Nüfus Oranı % 1927 13 648 270 3,305,879 24,22 1935 16 158 018 3,802,642 23,53 1940 17 820 950 4,346,249 24,39 1945 18 790 174 4,687,102 24,94 1950 20 947 188 5,244,337 25,04 1955 24 064 763 6,927,343 28,79 1960 27 754 820 8,859,731 31,92 1965 31 391 421 10,805,817 34,42 1970 35 605 176 13,691,101 38,45 1975 40 347 719 16,869,068 41,81 1980 44 736 957 19,645,007 43,91 1985 50 664 458 26,865,757 53,03 2007 56 473 035 33,326,351 59,01 2012 75 627 384 58,448,431 77,30 2014 77 695 904 71 286 182 (il ilçe) 91,30 2014 Verileri OrtancaYaş: 30,7 Erkek: 30,1 Kadın: 31,3 Çalışma Çağı (15-64): %68 Nüf.Yoğ (kişi/km): 101 İstanbul: 2767 Tunceli: 2 Ülkemizdeki kentleşme sürecini 3 ana dönem olarak tanımlamak mümkündür; Ulus devletin kentleşmesi (1923-1950) Emek gücünün kentleşmesi (1950-1980) Sermayenin kentleşmesi (1980 sonrası) I.DÖNEM ULUS DEVLETİN KENTLEŞMESİ (1923-1950) Ulus devletin oluşum sürecinde gerçekleşen ve başını devletin çekmiş olduğu ilk kentleşme dönemi. Osmanlı döneminin imparatorluk temelli topraksal düzeninden, ulus devlet merkezli bir düzene geçişi içermektedir. Bu dönemde mekansal yapıyı oluşturan etmenler; Devletin merkezileşme ve siyasi otoritesini ulusal devlet sınırları içinde kurması, Vatandaşlık merkezli bir toplumsal oluşumu gerçekleştirme çabaları Olarak tanımlanabilir. Söz konusu ulus-devlet oluşturma stratejisinin izlerini dönemin sosyo-mekansal politikalarının üç önemli alanında gözlemlemek olanaklıdır; Başkentin İstanbul’a karşı önemli bir gelişme odağı olan Ankara’ya aktarılması, Kamu iktisadi teşebbüslerinin yerseçim kararları, Anadolu’ya görece önem veren ulaşım ağının yaratılması. Bu politikalar sonucunda; söz konusu dönemde nüfusun ülkesel ölçekteki coğrafi dağılımı öncesine göre daha dengeli hale gelmiştir. 1927 yılında nüfusu 50.000’i aşan 5 adet kent varken, 1950 yılında bu sayı 11’ e yükselmiştir ve 6’ sı Marmara Bölgesi dışındadır. Modern kent, aynı zamanda ulus devletin inşasının temel yapı taşı olarak vurgulanmıştır. Aynı zamanda siyasal otoritenin üzerinde belli bir kontrol kurduğu bir kent yaratma kaygısı da bulunmaktadır. Bu bağlamda belediyeler siyasal olmayan hizmet kuruluşları olarak tanımlanmıştır. Merkezi yönetim tarafından atanan valiler de kentlerde ikinci bir yönetsel birim olarak merkezin belediyeler üzerindeki denetimini sağlamak işlevine sahip olmuştur. 1930 tarihli yasa ile imar planı hazırlamak ve uygulamak belediyelerin zorunlu görevi olarak tanımlanmıştır. Nüfusu 2000’in üstündeki yerleşmelere plan yaptırmak zorunluluk olarak belirlenmiştir. Mali kaynak yetersizliği sonucu bu sayı 20.000’ e çıkarılmıştır. Yasa ile birlikte belediyeler pek çok kentsel hizmetin sağlanmasından sorumlu tutulmuşlardır. Ancak mali kaynak ve personel yetersizdir. 1950’lerin sonlarında belediyelerin %58,5’i plan yaptırabilmiştir. Ancak pek çoğu uygulanamamıştır. Devletin tasarlanmış modern kentler kurma planı kaynak sorunu ve daha da önemlisi kentin geleneksel ve yeni orta sınıflarının planlı gelişmeye karşı rant paylaşma kaygısıyla verdikleri siyasal mücadele nedeniyle, modern ve planlı bir kentin yaratılmasına yönelik çabalar kısa sayılabilecek bir sürede etkisizleşmiş, dönemin sonlarına doğru planlı ve modern bir kent yaratma ideali büyük ölçüde terk edilmiştir. Bunun temelinde, 1930’lu yılların başından itibaren devletin ekonomik aktör olarak yatırımlara yön vermesi, kaynakların ülkesel ve mekansal dağılımını belirlemesi ve kentlere kaynak aktarımında ise oldukça cimri davranması yatmaktadır. Öncelik Sanayi Yönünden Kalkınmaya verilmiştir. II.DÖNEM: EMEK GÜCÜNÜN KENTLEŞMESİ (1950-1980) Tarım sektöründe Marshall yardımı ile başlayan modernleşme politikaları ve tarım temelli ihracata dayanan gelişme stratejisinin bir yansımasıyla kırsal alanda hatırı sayılır büyüklükte bir nüfus ortaya çıkmıştır. Tarım temelli politikalar, kırsal alanlarda yarattığı etkiden daha dramatik sonuçlarını büyük kentlerde yaratmıştır. Tarım sektöründe modernleşme bu sektörde ihtiyaç fazlası emeğin ortaya çıkmasına neden olurken, özellikle büyük kentler, 1950’lerin başından itibaren, ve 1960’lar ve 1970’lerde hızlanarak süren bir biçimde, bu fazla nüfusun hedefi olmuşlardır. Köylülerin büyük şehirlere, büyük ve yoğun emek havuzları oluşturacak biçimde hızlı göç ve kentleşme, 1950’ler ile 1980’li yıllar arasındaki kentleşme sürecinin en önemli belirleyici özelliği olmuştur. Tavsiye: Gelin, Düğün, Diyet (Ömer Lütfü Akad Filmleri), Gurbet Kuşları (Halit Refiğ) Kentin yeni yoksullarının konut sorununa yanıtları; işgal ettikleri alanlarda kurdukları gecekondular, İşsizlik sorununa yanıtları ise; kentin formel ekonomisinin dışında enformel ekonominin yaratılması olmuştur. Kırsal nüfusun mevcut formel kanallar dışında, kentsel toprakları işgal edip, sınırlı olanaklarla yaptıkları gecekondular, bir yandan özel mülkiyetin koruyucusu siyasal otoriteyi tehdit ederken, diğer yandan önceki dönemde kentlerde belirleyici konumdaki orta sınıfın hegemonyasına da son vermiştir. 1960’lı yılların başından itibaren, iç pazara dayanan ithal ikameci bir sanayileşme modelinin de etkisiyle gecekonduların ekonomiye yapabileceği olumlu katkılar üzerinde durulmaya başlanmış, Sanayileşmenin gerektirdiği işgücünün yeniden üretimine, devlet ve sermayeden kaynak çekmeden, katkıda bulunduğu için gecekonduların olumlu bir gelişme olarak görülmesi gerektiği düşüncesi resmi çevrelerde de destek bulmuştur. Böylece 1960’lı yıllar boyunca gecekondulaşmanın özendirilmesi resmi bir politika haline getirilmese de gecekondu karşısında takınılan tavrın giderek yumuşadığı, gerek siyasal gerekse de ekonomik düzlemde bu kesimlerle formel kesimler ve yapılar arasında karmaşıklaşmış bir ilişki ve eklemlenme biçiminin gelişmeye başladığı gözlemlenmektedir. Gecekondu yerleşmelerinin yasallaştırılması ile elektrik ve su gibi temel hizmetlerin sağlanması, bir düzeyde devlet ve gecekondular arasındaki ilişkinin belli bir uzlaşmaya varması olarak görülebilir. Öte yandan ithal ikameci sanayileşmenin güvence altına aldığı tekelci rantlardan vazgeçmeyen büyük burjuvazi de rantların esas olarak küçük ve orta girişimcilere dağıtılmasına dayanan çözümü kabul ederek kentsel alanlara yatırım yapmaktan uzak durmuştur. Gecekondulu kesimin tüm kazanımlarına rağmen 1960’lı yılların kentleri bu kesimlerin aleyhine ikili yapının izlerini taşımaktadır. Bu durum sadece mekansal değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel boyutlarıyla çarpıcı biçimde ortadadır. Bütün etkileşim ve eklemlenmelere karşın, kentlerin sosyo-mekansal yapısı gecekonduluları kentli vatandaş yapmaktan çok uzaktır. III. DÖNEM SERMAYENİN KENTLEŞMESİ (1980 SONRASI) Askeri Müdahale emek gücünün kentleşmesinde koşut olarak yükselen toplumsal muhalefeti bastırırken, 24 Ocak kararları ithal ikameci sanayileşme stratejisinden ihracatın teşvik edildiği bir kalkınma stratejisine sermaye birikim süreçlerini radikal bir biçimde değiştirmiştir. birikimlerinin çevrimleri arasındaki dengenin yeniden tanımlanmasının önemli sonuçlarından birisi büyük kentlerin özel ve devlet yatırımlarının giderek artan biçimde ana hedefi haline gelmesi olmuştur. Sermaye sonrası dönem; kentsel alanlarda oluşan rantın paylaşımı açısından önemli değişiklikler olmuştur. 1980 Bu dönemde ithal ikameci sanayileşmenin sağladığı kolay birikim olanaklarından yoksun kalan büyük sermaye de kentsel rantlardan pay alma uğraşı içine girmiştir. Devletin başını çektiği bu yeni yönelim büyük miktarlardaki kaynakları başta altyapı, ulaşım, konut gibi ithal ikameci politikaların uygulandığı sürece ihmal edilmiş alanlara yatırımları yönlendirirken, kentleri de artık sadece küçük ölçekli çıkarların ve sermayenin alanı olmaktan çıkarmaktadır. Başlangıçta bu sürece devlet ihaleleri çerçevesinde giren orta ve büyük ölçekli sermaye grupları kentsel alanlarda elde edilen rantların giderek artan cazibesinin bir sonucu olarak 1990’lı yıllarda belirginleşen bir biçimde kentlere yatırım yapmaya başlamışlardır. Büyük ölçekli sermayenin büyük kentlere yönelişi yalnızca devlet ihaleleri ile kısıtlı kalmamıştır. Kentler sermaye birikiminin merkezine yerleşip, kentsel rantlar sermaye birikimi için önemli bir kaynak haline geldikten sonra, özel sermaye yapılı çevrede de doğrudan yaptığı yatırımlarla da yer almaya başlamıştır. Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren, alışveriş merkezleri, beş yıldızlı oteller ve iş merkezleri büyük kentlerin ufuklarını daha önce görülmemiş bir hızla işgal etmeye başlamış, bu gelişmelerle birlikte ilk dönemlerden beri spekülatif karların aracı olan kent stratejik bir meta olarak her zamankinden daha merkezi bir konuma gelmiştir. Bazı gelişmeler ise bu yapının daha da güçlenmesini sağlamıştır. en önemlisi; yerel yönetimlere ilişkin yapılan düzenlemelerdir. Yerel yönetimlerin merkez karşısındaki özerkliğini artırıcı adımlar atılmış, yeni mali olanaklar yaratılmıştır ve en önemlisi 1984’de çıkarılan 3194 sayılı imar kanunu ile imar planı yapma yetkisi belediyelere verilmiştir. Bunlardan 3194 sayılı yasanın verdiği yetki ile birlikte yerel yönetimler önemli birer güç odağı haline gelmekle kalmamış, rantların oluşumu ve yeniden dağıtımı konusunda eskisinden çok daha güçlü kurumlar haline gelmişleridir. Sadece kentler değil kıyı alanlarına yönelik girişimler ve kıyıların yazlık siteler ve turizm tesisleri kanalıyla imara açılması sağlanmıştır. 1982 yılında çıkan turizmi teşvik yasası kentsel alanları da etkilemiştir. 1980’li yıllarda çıkarılan yasalar gecekondu alanlarında çarpıcı bir dönüşümün başlamasına neden olmuştur. Bu sayede tek katlı kaçak yapılardan çok katlılara dönüşüm sağlanmıştır. Mart 1984 de çıkarılan 2981 sayılı yasa mevcut gecekondular ıslah imar planları aracılığıyla apartmanlaşmışlardır. Kullanıcılarına sağladığı yüksek rantlar nedeniyle gecekondular artık kırdan kente göçün bir sonucu olmak yerine neredeyse nedeni haline gelmiştir. Kentlerdeki gecekondu alanları, kent kültürüne uzak giderek daha çok içine kapanan grupların yerleştiği mekanlara dönüşmüştür. Ülkemiz kentlerinin imarlı olarak adlandırılan kesimlerinde de, özellikle 1980 öncesi dönemde faaliyet gösteren sermaye grubu küçük sermaye grubudur. Yaygın terimiyle yapsatçılık olarak adlandırılan bu kesim, kentlerin ruhsatlı alanlarını dönüştürerek kentlerin büyük bir bölümüne damgasını vurmuştur. 1980 sonrası dönemde (ruhsatlı) konut sektöründe gözlenen en belirgin dönüşüm küçük üreticilerin üretimden aldıkları payın düşmesidir. kooperatiflerin konut üretiminden aldıkları pay artmıştır. Buna karşılık 1990’lı yıllarda kentlerin imarlı kesimlerinde inşa edilen konutların 1/3’ü kooperatifler eliyledir. Burada önemli rol 1984 de kurulan TOKİ’nin sağladığı kredi olanaklarıdır. Kooperatiflerin ölçeklerinden dolayı gereksinim duydukları büyük alanlar kentin çeperlerindendir. Bu da kent çevresindeki ucuz arsaların yüksek rantlarla imara açılmasına neden olmuştur. Büyük kentlerde son yirmi yıl içinde gelir dağılımının önceki dönemlere göre çok daha fazla bozulduğu ve bunun da kentlerde ortaya çıkan kutuplaşmaya önemli katkısının bulunduğu açıktır. Kent merkezleri çeşitlenip dağınıklaşarak büyürken, plazalar ve iş ve alışveriş merkezleri kent merkezlerini tanımlayan önemli öğeler haline gelmiştir, Migros Carrefour gibi uluslararası nitelikte olanlar da dahil olmak üzere büyük kentlerin merkezlerinde ve çevresinde hipermarket adaları ortaya çıkmaya başlamıştır. AVM Çılgınlığı Büyük kentlerin orta sınıflarının tanımladığı, apartmanlaşmış kentsel alanlar hala kent stokunun önemli bir kısmını oluşturmakla birlikte, ekonomik yapıdaki değişimin önemli hale getirdiği hizmet sektörüne bağlı olarak ortaya çıkan yeni orta sınıflar ile rant ekonomisi sayesinde kısa sürede zenginleşen kesimler bu yapılanmadan farklı konut alanının doğmasına neden olmuşlardır. “Zengin gettoları-Gated communities” olarak adlandırılabilecek bu yeni konut alanlarının temel özelliği “sağlıksız, güvenliği olmayan ve kirli” kentin içinde ve çevresinde kalarak kendisini soyutlamasıdır. Kentleşme, Konut ve Afet Yasal Düzenlemeler ve Uygulamalar Kentsel Dönüşüm Politikaları Afet Yasası Piyasa Merkezli Konut Üretimi Kentleşme, Konut ve Afet 2002 – 2012 Dönemi 2001 – Kriz 2002 -2012 Yerel Yönetimlerin Artan Gücü Hızlanan Yasama Süreci Hukuk Sisteminde Yapısal Dönüşümler Merkez-Yerel Dengesi ve Katılım Konusu Değişen Ekonomi: Üretimin yerini Tüketimin Alması Kentsel Ekonomide Güçlenen İnşaat Sektörü, Konut ve Arsa 2008-2009 – Kriz 2011 genel seçim 2012 Afet/Kentsel Dönüşüm Yasası 2012 Ekim - Kentsel Dönüşüm atağı: 33 il 2012 Kasım Bütünşehir Yasası: 13 yeni Büyükşehir Pazarı Kentleşme, Konut ve Afet 2002-2012 Arası Yasal Düzenlemeler Yasal dönüşümün son ve en önemli halkası: 6306 Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Hakkında Kanun (Kentsel Dönüşüm) Genel Eleştiriler 1. Afet ve Riskler İle İlgili Politika Geliştirmekten Uzak Olma 2. Yetki ve Katılım Sorunları: Mekan Üretiminde Mutlak Güç Sahibi Bakanlık 3. Denetim Mekanizmalarının Ortadan Kalkması: Acele Kamulaştırma ve/veya Tahliye ve Yıkım; Alabildiğine büyüyen kentler, yeni konut alanları 4. Planlama ve Şehirciliği süreç dışı bırakma, kentleşmeyi kuralsızlaştırma Yasal dönüşümün son ve en önemli halkası: 6306 Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Genel Eleştiriler - Devam 5. Kentsel mekanı risk alanı olarak değil, dönüşmesi gereken, rant kaynağı olarak görme; Kırsal alanı afet ve risk konusunda göz ardı etme, rezerv alan muamelesi yapma 6. Eşitsiz kentsel gelişimi derinleştirecek adımları atma; kent yoksullarının durumunu derinleştirme 7. Muğlak bir dil ile yazılmış yasa ile, kullanacak iktidara uçsuz bucaksız bir özgürlük alanı tanıma 8. Mekan ve mülkiyet üzerinde mutlak güç sahibi haline gelerek, iktidar, halkın geçmişine, birikimine, yıkımlarla; geleceğine ve emeğine de borçlandırarak el koyma Kentleşme, Konut ve Afet 2002-2012 Arası Yasal Düzenlemeler Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Büyükşehir Bütünşehir 1. Federal Devlet Tartışmaları ve Yerelleşme Konusu: federal devlete bir gidiş mi bu? Ya da bir yerelleşme hareketi? 2. Küçük yerleşim yerleri ve kır konusu: kırın kentleşmesi 3. Mekan üretimi ve konut sorunu 4. Kırsal/Tarımsal üretim konusu: ismen kentleşen kırın tarım üzerine olası etkileri ÇEVRE EKSENLĠ SUÇ TEORĠLERĠ Şikago Okulu Burgess’inYoğunlaşma Bölgeleri Modeli Şehir, nüfus ve coğrafya Sosyal Düzensizlik Teorisi Suç ile çevre ve sosyal organizasyon arasındaki ilişki ġikago ABD’nin nüfus bakımından (2.853.114) en büyük üçüncü şehridir. 187ı’de büyük Şikago yangını (300,000 insandan 90,000) evsiz kaldı 1885 yılında ilk gökdelenin bu şehirde yapılmıştır 1923’de Al Capone, Lexington Hotel (Illionis) de merkezini kurdu 1940’lı yıllarda çeteleşme sonucu senelik (1500-2000) civarı ölüm olayları görülmüştür Toplumdan dışlanan Hispanikler (Latin Kings) ġikago Okulu (1) “Rüzgar Şehir” olarak bilinen Şikago şehri 1800’lerin ortalarında 3000 ila 4000 arasında bir nüfusa sahipken güneyden zenciler ve Avrupa’dan gelen göçmenlerin etkisiyle 1900’lerin başında 1 milyona çıkan nüfusu, daha sonraki 20-30 yılda ise 3 milyona ulaşmıştır. ġikago Okulu (2) Şikago Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde görev yapan sosyologlar ve diğer sosyal bilimciler Şikago şehrini adeta bir laboratuvar gibi incelemeye almış, kriminoloji ve sosyoloji bilimlerinde çığır açan çalışmalar ortaya koymuşlardır. Bütün bu bilim insanlarının ortaya koyduğu müktesebata topluca Şikago Okulu denilmektedir. Burgess’in YoğunlaĢma Bölgeleri Modeli Park ve Burgess, Şikago şehrindeki genişlemeyi ele aldıkları çalışmalarında şehir nüfusunun merkezden dışarı doğru halkalar halinde dağıldığını, her halkada yer alan sosyal faaliyet alanlarının ve demografik özelliklerin farklılaşarak değiştiğini gözlemlemişlerdir Burgess’in YoğunlaĢma Bölgeleri Modeli 1-Merkezi iş ve ticaret bölgesi 2-Geçiş bölgesi 3- işçilerin oturma alanı 22 113 2 4-Yüksek standartlı Oturma alanları 5- Banliyöler 3 4 5 Sosyal Düzensizlik Teorisi (1) Şikago Üniversitesi’nden Clifford Shaw ve Henry McKay isimli iki araştırmacı, Park ve Burgess tarafından geliştirilen Yoğunlaşma Bölgeleri Modeli’ni kullanarak Şikago şehrindeki suç dağılımını izah etmeye çalışmışlardır. Araştırmacılar, şehir merkezinden dışına doğru gidildikçe nüfus özelliklerindeki değişime paralel olarak suç miktarında da ciddi bir değişim gözlemlemişlerdir. Sosyal Düzensizlik Teorisi (2) 1900’lerin başından itibaren 1930’ların ortasına kadar üç dalga halinde yaptıkları araştırma sonucu suçun merkezden dışarı doğru uzaklaştıkça azaldığını tespit etmişlerdir. Onca yıl boyunca çeşitli milletlerden, kültürlerden ve etnisitelerden insanların bu bölgeye dolup boşalmış olmasına rağmen suç hep aynı bölgelerde kalmayı sürdürmüştür. Sosyal Düzensizlik Teorisi (3) Shaw ve McKay’a (Juvenile Delinquency and Urban Areas) göre bunun üç nedeni vardı: Ayrıştırıcı Değer Sistemleri Kültür Çatışması Ayırıcı Sosyal Organizasyon Yazarlara göre suçun nedeni Etnik heterojenlik (Ethnic heterogeneity) Yüksek nüfus hareketliliği (Community mobility) Düşük ekonomik statü (Low economic status) Sağlıklı bir aile yapısının olmaması Sosyal Düzensizlik Teorisi (4) Sampson ve Groves: Shaw ve McKay’ın öngördüğü teorik modeli yetersiz Sosyal düzensizlik doğrudan suça neden olmaz. Sosyal düzensizlik Sosyal Kontrol Mekanizmalarında Çöküş Suç Sosyal Kontrol Mekanizmalarında Çöküş: Arkadaşlık ve dostluk bağlarının zayıflaması Ergen gruplarının yeterince gözetlenmeyişi Düşük organizasyonel katılım Önemli Kavramlar-1 Irksal Kompozisyon (Racial composition) Belli bir ırkın fazla olması ile suç arasındaki ilişki Ailevi durum, Fakirlik, Hareketlilik Nüfus yoğunluğu Yoğunluk ve hareketlilik aynı değildir Nüfus yoğunluğu ile suç arasındaki ilişki? Km2’ye düşen insan sayısı Ev sahibi/ kiracı oranları Ailevi durumlar Boşanma Oranları Bekar anne oranları Düşük ebeveyn gözetimi Önemli Kavramlar-2 Toplumsal uzlaşma (Collective efficacy) Ortak beklenti ve karşılıklı anlayış Konsantre dezavantaj (Concentrated disadvantage) Yoksulluk Eğitimsizlik Bozuk aile yapısı Fasit daire- Kısır döngü Suç ve toplum Korku (Suç sayısı ve suç korkusu) Çekilme, vazgeçme, Boyun eğme Taşınarak suç ortamını terk etmek Sosyal Düzensizlik Teorisi Çerçevesinde Yapılan/Yapılabilecek Suç Önleme ve Mücadele Uygulamaları CAP (Chicago Area Project) – Şikago Alan Projesi Türkiye’den örnekler. Toplumun sabitlenmesi (evlendirilmesi) Çeteleşme karşıtı çalışmalar Gençlere mentorluk Okul sonrası programlar Tanıtım kampanyaları GENEL DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ Etrafımızda oluşan hızlı değişimler, yoğun nüfus hareketleri, gelir dağılımındaki adaletsizlik, savaşlar sonucu toplumun homojen olan yapıları değişmiştir Farklı değerler sistemi ile ilgili kültür çatışmaları yaşanmıştır Düzensizlik sonucu toplumları bir arada tutan bağlar zayıflamıştır Sosyolojik yaklaşımların deneylerle ispat edilemeyen felsefi söylemlerin ötesinde yapılan çalışmalarla suç ve çevre ilişkisini irdelemişlerdir Günümüzde halen geçerliliğini koruyan kriminolojik bir yaklaşımdır Kaynakça M. Zencirkıran (2013). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı. “Türkiye’de Kent, Kentleşme ve Kentsel Değişme” (İ.Özer) ve “Kentleşme Sürecinde Kentler: Mekansal Yarılma, Yoksulluk ve Türkiye” (D.Bıçkı) bölümleri. www.yarbis1.yildiz.edu.tr Türkiye'de Kentleşme ve Kentlileşme Süreci -Yarbis